tag:blogger.com,1999:blog-87479679002809898362024-03-08T04:53:45.828-08:00Kelimelere Göre Hadislerkurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.comBlogger84125tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-7343634440595539942019-12-04T09:24:00.002-08:002019-12-04T09:24:18.305-08:00islamikonular(apk) Telefon Uygulaması<div>
islamikonular(apk) Telefon Uygulaması<br />
<br />
<img alt="" src="https://islamikonular.weebly.com/uploads/1/5/4/2/15423182/islamikonular_orig.jpg" /></div>
<div>
<img alt="" src="https://islamikonular.weebly.com/uploads/1/5/4/2/15423182/islamikonular2_orig.jpg" /></div>
<div>
</div>
<div>
Telefon,tablet... apk uzantılı dosyaları çalıştıran tüm cihazlar için. Uygulamaya dönüştürülmüştür.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Kurulum</strong></div>
<div>
Programı indirin.İndirdiğiniz apk dosyasının üzerine tıklayın.Kurulum sayfası gelecektir.Tamam deyip kurunuz.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Genel İçerik</strong></div>
<div>
Hertürlü islami bilgi,konu,islam ilmihali... resim,ses,video olarak eklidir.</div>
<div>
Kuranı Kerim Arapça,Arapça Okunuşları,Türkçe meal,Tefsiri ve birçok bilgi.</div>
<div>
50 Hafızdan Hatim Dinle</div>
<div>
Hadisi şerifler,kütübi sitte(7300 hadis ayrıca sesede çevrilmiştir)</div>
<div>
Konulara göre ayet,konulara göre hadis,kelimelere göre ayet,hadis gibi çalışmalarımız eklidir.</div>
<div>
Esmaül Hüsnalar(kuranı kerimdeki tüm esmaül hüsnalar,286 esmaül hüsna,cevşeni kebir)</div>
<div>
Dualar(buhari,tirmizi,ramüzül ehadis... ve birçok kaynaktan )</div>
<div>
Peygamberimiz (s.a.v) hayatı,sünnetleri,duaları(seslide eklidir)</div>
<div>
Chm,pdf,3d ekitap,exe,access... ile oluşturulmuş birçok dini program.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Program Hakkında</strong></div>
<div>
Boyut:2,5mb "apk" android uygulaması.</div>
<div>
Yazı boyutu büyük olarak ayarlıdır.Ayrıca telefonun zoom(iki parmağınızla ekrana dokunun.yakınlaştırma ve uzaklaştırma) tuşları kullanılabilir.Ekran kaydırmalar ekli.</div>
<div>
Geri tuşu kullanılabilir bir önceki sayfaya dönebilirsiniz.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Sesler</strong></div>
<div>
Birçok eser sese çevrilmiştir.</div>
<div>
Otomatik oynatır.Sıra ile diğerine geçer.</div>
<div>
İstenilen listeden seç seçelip oynatılabilir.</div>
<div>
Uygulamada bir ses açarsanız uygulamayı kapatmadan arka plana geçtiğinizde ses çalmaya devam eder.Böylece ses çalarken telefonunuzu kullanmaya devam edebilirsiniz.</div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Program Video(İnternet hızınıza göre sayfalar yüklenir.Videoyou kısaltmak adına kesmeler yaptım.Bilgisayar telefon emulatöründe çekilmiştir.)</strong></div>
<div>
<strong><br />
<iframe allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/9YZA9LaQfHs" width="560"></iframe>
<br />
islamikonular(apk) Uygulamasını Direk İndir.</strong></div>
<div>
<a href="http://islamikonular.weebly.com/uploads/1/5/4/2/15423182/islamikonular.apk">http://islamikonular.weebly.com/uploads/1/5/4/2/15423182/islamikonular.apk</a></div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Google Drive ile İndir (Güncellemeler buradan yapılacak.)</strong></div>
<div>
<a href="https://drive.google.com/open?id=1wr9t07nB5G3zuVApIBjYW1xl19jqg6rR">https://drive.google.com/open?id=1wr9t07nB5G3zuVApIBjYW1xl19jqg6rR</a></div>
<div>
</div>
<div>
<strong>Alternatif Link</strong></div>
<div>
<a href="http://www.mediafire.com/folder/8cpy2rgbo4ki8/islamikonular(apk)">http://www.mediafire.com/folder/8cpy2rgbo4ki8/islamikonular(apk)</a></div>
<div>
</div>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-4833225853052751952014-01-19T14:59:00.000-08:002014-03-02T16:54:11.532-08:00SİTELERİMİZ<div id="main">
<div id="content">
<div class="wsite-elements wsite-not-footer" id="wsite-content">
<div class="paragraph" style="text-align: left;">
<span style="color: #2a2a2a;"><br /><b><span style="font-size: small;">Sitelerimiz</span></b><br /><a href="http://islamikonular.weebly.com/" target="_blank" title="">http://islamikonular.weebly.com/</a><br /><br /><a href="http://islamilminfazileti.tr.gg/" target="_blank" title="">http://islamilminfazileti.tr.gg/</a><br /><br /><a href="http://kalpteninan.weebly.com/" target="_blank" title="">http://kalpteninan.weebly.com/</a><br /><br /><br /><a href="http://namazhakk.blogspot.com.tr/" target="_blank">http://namazhakk.blogspot.com.tr/</a><br /><br /><a href="http://peygamberefendimizinyolu.blogspot.com.tr/" target="_blank">http://peygamberefendimizinyolu.blogspot.com.tr/</a><br /><a href="http://hadiskelimeleregore.blogspot.com.tr/" target="_blank"><br />http://hadiskelimeleregore.blogspot.com.tr/</a><br /><br /><a href="http://kapanmak.blogspot.com.tr/" target="_blank">http://kapanmak.blogspot.com.tr/</a><br /><br /><a href="http://diniprogramlarkurt26.blogspot.com.tr/" target="_blank">http://diniprogramlarkurt26.blogspot.com.tr/</a></span></div>
</div>
</div>
</div>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-45215886417569586522014-01-19T14:57:00.000-08:002014-08-08T17:06:23.118-07:00YARARLI SİTELER<a href="http://kalpteniman2.weebly.com/" target="_blank">http://kalpteniman2.weebly.com/</a><br />
<br />
<span style="color: #2a2a2a;"><a href="http://www.kunfeyekun.org/forum/" target="_blank">http://www.kunfeyekun.org/forum/</a></span><a href="http://www.kalpteniman.com/" target="_blank"><br />http://www.kalpteniman.com/</a><br />
<a href="http://kalpteniman.tr.gg/Esselamu-aleykum.htm" target="_blank">http://kalpteniman.tr.gg/Esselamu-aleykum.htm</a><br />
<a href="http://www.hakikat.com/" target="_blank"><br />http://www.hakikat.com/</a><a href="http://www.hakikat.com/" target="_blank"><br /></a>kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-35179946706129787902014-01-19T14:56:00.004-08:002014-01-19T14:56:37.912-08:00Genç Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">275</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le birlikte gazveye katıldım. Ben su taşımada kullandığımız devemizin üzerinde giderken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana kavuştu. Devem yorgundu ve bu yüzden gerilerden yürüyordu. Durumu görünce Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) de geride kalarak deveyi sürdü ve ona dua buyurdu. Bunun üzerine bütün develerin önünden gitmeye başladı. Bana: "Deveni nasıl görüyorsun?" diye sordu. "Çok iyi görüyorum, bereketiniz değdi" dedim. "Onu bana satar mısın?" buyurdu. Ben utandım, bundan başka su taşıyan devemiz yoktu. Yine de "evet" dedim ve Medine'ye varıncaya kadar sırtı benim olmak şartıyla deveyi kendilerine sattım. Ona: "Ey Allah'ın Rasûlü yeni evliyim" diyerek izin istedim. Bana izin verdiler. Bunun üzerine, Medine'ye gelince beni dayım karşıladı. Deveden sordu. Deve ile ilgili yaptıklarımı anlatınca beni ayıpladı. İzin istediğim sırada Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Bakire ile mi, dulla mı evlendin?" diye sormuştu. Ben "dul biriyle" dedim. "Niye bakire ile değil, o seninle sen de onunla şakalaşırdınız" buyurdu. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü, babam vefat etti. Bir çok kız kardeşim var, hepsi de küçük. Onlarla aynı yaşta, onların terbiyeleriyle meşgul olamayacak, onlara bakamıyacak çok <b><span style="color: red;">genç</span></b> biriyle evlenmeyi uygun bulmadım. Bu sebeple onlara bakıp terbiyelerini yapacak birdulla evlendim" dedim."
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Medine'ye gelince deveyi vermek üzere yanlarına gittim. Bana parasını verdi ve deveyi de iade etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5623</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Bir <b><span style="color: red;">genç</span></b> kız Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek: "Babam beni kendisinin oğluna nikahladı, ta ki benimle onun alçaklığını gidersin. Ama ben istemiyorum" dedi. Aleyhissalatu vesselam, babasına adam göndererek getirtti ve evlenme işini kıza bıraktı. Bunun üzerine kız: "Ey Allah'ın Resülü! Ben şimdi, babamın yaptığına izin verdim. Esasen, ben kadınlara bu meselede babalara (icbar) yetkisi olmadığını göstermek istedim!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">441</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kalabalık bir askerin katıldığı orduyu sefere çıkardı. Askerlere Kur'an okumalarını tenbihledi. Ayrıca teker teker görerek herbirine Kur'an'dan bildikleri yerleri okumalarını tenbihliyordu. Derken sıra yaşça en <b><span style="color: red;">genç</span></b> birisine gelmişti. Ona: "Kur'an'dan sen ne biliyorsun ey falanca? diye sordu. <b><span style="color: red;">genç</span></b>: "Ben , dedi, falan falan sureleri ve bir de Bakara suresini biliyorum." Resûlullah(aleyhissalatu vesselam): "Yani sen Bakara'yı biliyor musun?" diye sordu. "Evet!" cevabı üzerine: "Haydi yürü, seni askerlere komutan tayin ettim" dedi. Askerlerin ileri gelenlerinden biri atılıp: "Yemin olsun, Bakara'yı ezberlememe mani olan şey, hükümleriyle amel edememek korkusundan başka birşey değildir? dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu tenbihte bulundu: "Kur'an'ı öğrenin ve onu okuyun. Kur'an-ı Kerim'in onu öğrenip okuyan ve onunla amel eden kimse için durumunu, içi ağzına kadar misk dolu bir kutuya benzetebiliriz. Bu her tarafa koku neşreder. Kur'an'ı öğrendiği halde, ezberinde olmasına rağmen okumayıp yatan kimse de ağzı sıkıca bağlanmış, hiç koku neşretmeyen misk kabı gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">652</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu Şihab ez-Zühri anlatıyor: "Bana Abdurrahmen İbnu Abidllah İbni Ka'b İbni Malik nakletti: Abdullah İbnu Ka'b -ki babası Ka'b gözlerini kaybettiği zaman kardeşleri değil, kendisi babasına rehberlik etmişti- kavmi içinde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)7ın ashabının hadislerini en iyi bilen ve en iyi öğrenmiş olanıydı. Abdullah dedi ki: "Babam Ka'b İbnu Malik'in, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Tebük seferine çıktığı zaman, sefere katılmayışı ile ilgili hikayeyi kendisinden dinledi. Şöyle anlatmıştı: "Ben Tebük gazvesi hariç Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın çıkardığı gazvelerden hiçbirine katılmamazlık etmemiştim. Gerçi Bedir gazvesine iştirak etmedim. Ancak buna katılmayanlardan kimseyi Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kınamadı. O seferde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Müslümanlar savaşı değil, Kureyş'in kervanını ele geçirmeyi düşünüyorlardı. Ne var ki Cenab-ı Hakk bunlarla düşmanı beklenmedik anda karşı karşıya getirdi.
Ben Akabe gecesinde İslam'la müşerref olup ilk andlaşmayı yaptığımız esnada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la beraberdim. Ben Akabe'de hazır bulunmayı Bedir'de hazır bulunmaya değişmem, halk Bedir gazasını Akabe biatından daha çok ansa da.
Benim Tebük seferinden geri kalışımla ilgili habere gelince, gerçekten ben hiçbir zaman, o sıradaki kadar güçlü ve zengin olmamıştım. Allah'a kasemle söylüyorum, daha önce hiçbir zaman iki devem olmamıştı. Ama o gazve sırasında iki tane binmeye mahsus devem vardı. Bir de Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazaya niyet etti mi mübhem ifadeler kullanarak asıl hedefi belli etmezdi. Fakat bu gazvede öyle yapmadı. Çünkü Tebük seferi çok sıcak bir mevsimde oluyordu. Uzak bir seferi ve tehlikeleri göze almış, büyük bir düşmanı hedef edinmişti. Müslümanlar gazve hazırlıklarını tam yapsınlar diye durumu bütün ciddiyetle açıklamış, gidecekleri istikameti gizlemeksizin bildirmişti.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la sefere katılacak Müslümanlar pek çoktu. Askerlerin künyelerini kayıt defteri almıyordu. Kayıt defterinden maksat künyelerin yazıldığı divandı." Ka'b (rivayetine devamla) der ki: "Pek az kimse gözden kaybolmayı (katılmamayı) arzu ediyordu. Bunlar da vahiy gelmedikçe, gizlendikleri, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tarafından bilinilemiyeceğini zanneden kimselerdi.
Bu gazve, tam meyvelerin erdiği, gölgelerin iyice tatlılaştığı bir zamana rastlamıştı. Ben de meyve ve gölgeye düşkün bir kimseydim.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Müslümanlar yol hazırlığı yaptılar. Ben de onlarla yol hazırlığı yapmak üzere sabahleyin evden çıkar (kararsızlık içinde) hiçbir şey yapmadan geri dönerdim. Kendi kendime: "Bu da bir şey mi, dilersem hazırlığı çabucak yapabilirim" diye teselli olur, avunurdum. Bu hal böylece devam etti. Öyle ki, başkaları ciddi ciddi hazırlığını tamamlamıştı.
Derken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Müslümanlar yola çıktılar. Ben hala hiçbir hazırlık yapmamıştım. Yine hazırlık için gittim geldim ama bir şey yap</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">716</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zühri merhum, Urve ve başkalarından almış olarak Hz. Aişe'nin şu rivayetini nakleder:
"Hz. Aişe (radıyallahu anha) buyurmuştur ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur'a çeker, kur'a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü.
Bir sefer sırasında da benim okum çıktı ve yolculuğuna ben refakat ettim. Bu sefer, örtünme emri geldikten sonra idi. Ben yol sırasında deve sırtında giden bir mahmil içinde taşınıyordum. Konak yerlerinde de onun içinde iken iniyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın o gazvesi sona erinceye kadar hep böyle yol aldık. Nihayet geri döndü ve Medine'ye yakın bir yerde konakladık. Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra dönüş emri verildi. Dönüş emri çıktığı sırada ben kalkıp (kaza-yı hacet için tek başıma) sordudan ayrılıp gittim. İhtiyacımı gördükten sonra bineğime geri geldim. O sırada göğsümü yokladım. Yemen'in göz boncuğundan yapılmış gerdanlığım kopmuştu. Aramak üzere geri döndüm. Onu aramak beni epeyce oyaladı. Benim bineğimle meşgul olan askerler gelip mahmilimi deveme yüklemişler. Zannetmişler ki ben mahmilin içindeyim. O zamanlar kadınlar çok hafifti. Az yedikleri için şişman değillerdi. Askerler mahmilini kaldırırken hafifliğine şaşırmayıp yüklemişler. Ben zaten küçük yaşta bir kadındım: Hülasa devemi sürüp gitmişler.
Ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordugaha geri döndüğüm zaman kimseyi bulamadım. Herkes gitmişti. Önce bulunduğum yere geldim. Beni bir müddet sonra kaybetmiş olduklarını farkederek aramaya geleceklerini düşündüm. Bu halde iken uyku bastırmış ve uyuyup kalmışım.
Safvan İbnu Muattal es-Sülemi -ki bilahere (Zekvan'da ikamet ederek) Zekvani ünvanını da almıştır- (geri gözcülüğü vazifesiyle) ordugahın gerilerinde geceyi geçirmişti. Sabah olunca benim menzilden geçerken uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma geldi. Görür görmez beni tanıdı. Zira örtünme emri gelmezden önce beni görmüştü.
Ben onun istirca sesiyle "İnna lillah ve inna ileyhi raci'ûn =Biz Allah'ın kullarıyız ve Allah'a dönüp varacağız" uyandım. Derhal başörtümle yüzümü örttüm. Allah'a kasem olsun bana tek kelime konuşmadı, istircaından başka bir tek sözünü de işitmedim. İndi ve devesini ıhtırdı. Binmem için devenin ön ayaklarına ayağıyla bastı. Ben de bindim. Devemi önden çekti, böylece yol aldık. Ordu bir yerde konakladığı sırada onlara yetiştik.
(Gecikme hadisesini iftira vesilesi yaparak) benim yüzümden helak olanlar oldu. Bu işte en büyük vebal de Abdullah İbnu Ubey İbni Selûl'e düşmüştü.
Medine'ye geldiğimiz zaman bir ay kadar hasta yattım. Meğer bu esnada iftira edenlerin dedikoduları herkesi meşgul ediyormuş. Benim ise hiçbir şeyden haberim olmadı. Ancak bir husus bende kuşku uyandırmıştı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'da, başka zaman hastalanınca gördüğüm iltifat ve alakayı göremiyordum. Yanıma girip selam veriyor, sonra da: "Şu sizinki nasıl?" deyip çıkıyordu. Bu davranışından biraz işkilleniyordum ama yine de (ortalığı saran) fitneden bihaber</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">922</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh), (irtidad edenlere karşı yapılan) Yemame Savaşı sırasında beni çağırttı. Gittim. Yanında Hz. Ömer (radıyallahu anh) oturuyordu. Ebu Bekir bana:
"- Bak! Ömer, bana gelip: "Kurra'nın da katılmış bulunduğu Yemame
savaşları şiddetlendi. Ben her yerde kurraları tüketeceğinden, onlarla birlikte Kur'an'ın da çokça zayi olacağından korkuyorum. Bu sebeple Kur'an'ın cem'edilmesini emretmeni uygun görüyorum!" dedi. Ben kendisine:
"- Resûlullah'ın yapmadığı bir şeyi nasıl yaparım?" diye cevap verdim. Ancak Ömer (radıyallahu anh):
"- Bunda hayır var!" diye ısrar etti. Ben her ne kadar bu meseleye yanaşmak istemedi isem de Ömer, taleb ve müracaatlarının peşini bırakmadı. Sonunda Allah, Ömer'de aklını yatırdığı şeye benim de aklımı yatırdı. Ben de meselenin gereğine aynen Ömer gibi inanmaya başladım."
Zeyd devamla der ki: "Ebu Bekir (radıyallahu anh) bana yönelerek şunu söyledi:
"- Sen <b><span style="color: red;">genç</span></b>, akıllı bir kimsesin, hiç bir hususta sana karşı bir itimadsızlığımız yok. Üstelik sen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a vahiy katipliği yaptın, nazil olan vahiyleri yazdın. Şimdi Kur'an'ın peşine düş ve onu cem'et!"
Zeyd (radıyallahu anh) der ki: "Allah'a yemin olsun, Ebu Bekir bana dağlardan birini taşıma vazifesi verse bu teklif ettiğin işten daha ağır gelmezdi. Kendisine itiraz ettim:
"- Siz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yapmadığı bir şeyi nasıl yaparsınız?" dedim. Ebu Bekir (radıyallahu anh) beni ikna için:
"- Vallahi bu, hayırlı bir iştir!" dedi, taleb ve müracaatlarının peşini bırakmadı. Öyle ki, sonunda Allah, Hz. Ebu Bekr'in aklını yatırdığı gibi bu işe benim aklımı da yatırdı.
Artık Kur'an'ın peşine düştüm. Onu kumaş parçaları, hurma yaprakları, düz taş parçaları ve ezberlemiş olanların hafızalarından toplamaya başladım. Tevbe süresinin son kısmını Huzeyme -veya Ebu Huzeyme- el-Ensari'nin yanında buldum. Bu kısmı ondan başkasının yanında bulamamıştım.
(Cem ettiğim) sahifeler Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'in yanında idi. Vefat edinceye kadar da orada kaldı. Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e intikal etti. Allah ruhunu kabzedinceye kadar onun yanında kaldı.
Sonra Resûlullah'ın zevce-i pakleri Hafsa Bintu Ömer İbni'l-Hattab (radıyallahu anhüma)'a intikal etti ve onun yanında kaldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">946</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında kişi, bir rüya görecek olsa onu aleyhissalatu vesselam efendimize anlatırdı. O sıralarda ben <b><span style="color: red;">genç</span></b>, bekar bir delikanlıydım, mescidde yatıp kalkıyordum. Bir gün rüyamda, iki meleğin beni yakalayıp cehennemin kenarına kadar getirdiklerini gördüm. Cehennem kuyu çemberi gibi çemberlenmişti. Keza (kova takılan) kuyu direği gibi iki de direği vardı. Cehennemde bazı insanlar vardı ki onları tanıdım. Hemen istiazeye başlayıp üç kere: "Ateşten Allah'a sığınırım" dedim. Derken beni getiren iki meleği üçüncü bir melek karşılayıp, bana: "Niye korkuyorsun? (korkma)" dedi.
Ben bu rüyayı kızkardeşim Hafsa (radıyallahu anha)'ya anlattım. Hafsa da Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a anlatmış. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"- Abdullah ne iyi insan, keşke bir de gece namazı kılsa!" demiş. Salim der ki: "Abdullah bundan sonra geceleri pek az uyur oldu!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1046</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Eslem kabilesinden bir <b><span style="color: red;">genç</span></b>: "Ey Allah'ın Resûlü! Ben gazveye katılmak istiyorum, ancak gazve için gerekli techizatı temin edecek malım yok!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):
"Öyleyse falancaya git. O hazırlık yapmıştı ama hastalandı (gelemeyecek)" dedi. <b><span style="color: red;">genç</span></b> o adama gidip:
"- Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sana selamı var, cihad için hazırladığın techizatı bana vermeni söyledi" dedi. Adam, ismen çağırarak hanımına:
"- Hanım! cihad için hazırladığım teçhizatı şu gence ver, onlardan hiçbir şeyi alıkoyup esirgeme, Allah'a kasem olsun, esirgemeden her ne verirsen hakkında mübarek kılınır" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1052</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Osman İbnu Ebi Hazim, babası vasıtasıyla dedesi Sahr (radiyallahu anh)'dan rivayet ediyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Taif'e karşı gazveye çıkmıştı. Sahr bunu işitir işitmez, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a imdad etmek üzere bir grup atlıyla hareket etti. Ancak, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı fetih yapmadan geri dönmüş buldu. Sahr, o gün Allah'a yemin ederek: "Şu Kasr, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hükmüne boyun eğmedikçe kuşatmayı kaldırmayacağım" dedi ve oradan ayrılmadı. Nihayet içeridekiler Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hükmüne boyun eğdiler. Sahr, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a şöyle yazarak durumu bildirdi: "Emmaba'd: Ey Allah'ın Resulu! Sakif senin hükmüne boyun eğmiştir. Ben, onları süvariler arasında getiriyorum." Resulullah (aleyhissalatu vesselam) "Es-salatu Camiatun" diye nida edilmesini emretti. Kahraman (yani Sahr) için: "Rabbim, şu kahramana atlarını, adamlarını mübarek kıl!" diye on kere dua etti. Derken halktan bir grup Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına geldi. Muğire İbnu Su'be söz alıp: "Ey Allah'ın Resulu! Sahr, halamı yakaladı. Halbuki halam Müslümanların girdiği şeye (imana) girmişti" dedi. Resululah (aleyhissalatu vesselam) onları çağırıp: "- Ey Sahr, bir kavm Müslüman oldu mu, artık kanlarını da mallarını da korumuş olurlar. Muğire'ye halasını iade et!" dedi. O da kadını ona iade etti. Sahr, Beni Süleym'e ait olan bir suyu Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'den istedi. Beni Süleym, İslam'dan kaçarak bu suyu terketmişti. Sahr: "Ey Allah'ın Resulu, beni ve kavmimi oraya yerleştir!" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Pekala!" dedi ve onu oraya yerleştirdi: Sonra Süleymiler Müslüman oldular ve Sahr'a gelip suyu kendilerine iade etmesini söylediler. Sahr, buna imtina edince Süleymiler, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a başvurdular: "- Ey Allah'ın Resulu, biz Müslüman olduk, suyumuzu iade etmesi için Sahr'a geldik. O imtina edip vermedi" dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sahr'ı çagırttı. Gelince: " Ey Sahr, bir kavm Müslüman olunca mallarını ve kanlarını korurlar, bunlara sularını geri ver!'' diye emretti. Sahr: "- Başüstüne ey Allah'ın Resulu!" dedi. Ravi der ki: "Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yüzünün bu sırada suyu Sahr'dan geri almaktan duyduğu haya sebebiyle <b><span style="color: red;">genç</span></b> kızın yüzü gibi kızardığını gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1302</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu't-Tufeyl (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) dedim ki:
"Kabe'nin etrafında (tavaf yaparken) ilk üç şavtında remel, son dört şavtında da normal yürüme yapmak sünnet midir, değil midir? Senin kavmin buna sünnet diyorlar?"
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) bana şu cevabı verdi:
"Hem doğru söylemişler, hem de kizb etmişler."
"Yani hem doğru söylemişler, hem de kizb etmişler demekle neyi kastediyorsun?" diye açıklama istedim.
Anlattı:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye (umretü'1-kaza için) gelmişti. Müşrikler: "Muhammed ve ashabı zayıflıktan Kabe'yi tavaf edemez" dediler. Müşrikler onu kıskanıyorlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ashabına üç (şavtta) remel yaparak, dört şavtta da normal şekilde yürümelerini emretti."
Ben tekrar, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a:
"Bana Safa ile Merve arasındaki tavafı binerek yapmanın sünnet olup olmadığını haber ver. Zira senin kavmin bunun sünnet olduğunu söylüyorlar!" dedim. Bana şu cevabı verdi: "Hem doğru söylemişler, hem de kizb etmişler."
"Hem doğru söylemeleleri, hem de kizb etmeleri ne demektir?" diye ben tekrar sorunca açıkladı:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye umre için geldiği zaman (Mekkeli) ahali etrafını çokca sarmış: "İşte Muhammed! İşte Muhammed!" diye sıkıntı veriyorlardı. Hatta, <b><span style="color: red;">genç</span></b> kızlar bile evlerden çıkmışlardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın huzurunda (yol açmak için) halka vurulmazdı. Halk başına üşüşünce, bu sebeple o da hayvana bindi. Aslında sa'yi yayan yapmak (binerek yapmaktan) efdaldir."
Ebu Davud'un rivayetinde İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) -Müslim'deki rivayete ziyade olarak- şunu söyler: "Hudeybiye müzakereleri sırasında Kureyşliler: "Muhammed'i ve arkadaşlarını bırakın, böcekler gibi ölsünler" dediler. Müteakip sene umre yapmak şartı üzerine sulh antlaşması yapılınca, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye geldi.Müşrikler de Kuaykıan tepesi yönünden geldiler. Aleyhissalatu vesselam Efendimiz ashabına: "Beytullah'ı üç şavtta remel yaparak tavaf edin"dedi. Bu (bütün ümmete şamil) bir sünnet değildir.
Safa ile Merve arasındaki sa'y ile ilgili olarak (Ebu Davud'da gelen açıklama, (yukarıda kaydedilen) Müslim rivayetindekinin aynıdır.)
Ancak Ebu Davud'da şu ziyade dahi yer alır: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), halk, sözlerini daha iyi işitsin, yerini daha iyi görsün ve elleri ona ulaşmasın diye bir deveye bindi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1556</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Arafat'ta vakfe yaptı ve: "Burası Arafat'tır, vakfe yeridir, Arafat'ın her yeri vakfe yeridir" dedi.
Sonra güneş batar batmaz ifaza yaptı. (Arafat'ı terketti). Devesinin terkisine Üsame İbnu Zeyd (radıyallahu anhüma)'i bindirdi. Efendimiz (aleyhissalatu vesselam), -halk sağında ve solunda (develere telaşla vururlarken) onlara dönüp bakmadan her zamanki sükun ve rıfk halini koruyarak eliyle işaret edip: "Ey insanlar! Sakin olun" diyordu.
Sonra Cem'e (Müzdelife'ye) geldi. Orada iki namazı da (akşam ve yatsı) beraberce kıldırdı. Sabah olunca Kuzah tepesine gelip üzerinde vakfe yaptı.
"Burası Kuzeh'dir, vakfe yeridir. Cem'in tamamı vakfe yeridir!"dedi. Sonra oradan ayrıldı, Muhassır vadisine geldi. Devesine vurdu. Deve dört nala koşarak vadiyi geçti. Orada durup, amcası Abbas (radıyallahu anh)'ın oğlu Fazl'ı devesinin terkisine aldı.
Oradan Cemretu'l-Akabe'ye geldi ve taşlama yaptı. Sonra menhara (kesim yerine) geldi:
"Burası menhardır (kurbanlarımızı keseceğimiz yer), Mina'nın her tarafı menhardır" buyurdu. Has'am kabilesinden <b><span style="color: red;">genç</span></b> bir kadın gelerek:
"Ey Allah'ın Resûlü! Babam yaşlanmış bir ihtiyardır, Allah'ın hacc farizası kendisine terettüp etmektedir. Ben ona bedel hacc yapabilir miyim?" diye bir sual sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselàm):
"Babana bedel hacc yap!"cevabını verdi. Bu sırada eliyle, devenin terkisinde bulunan Fazl'ın başını büktü. Amcası Abbas (radıyallahu anh):
"Ey Allah'ın Resûlü! Amcanın oğlu Fazl'ın başını niye büktün?" diye sordu.
"İkisini de birer <b><span style="color: red;">genç</span></b> görüyorum. Onlar hakkında şeytanın şerrinden emin değilim!" dedi. Derken bir adam daha gelip:
"Ey Allah'ın Resûlü, ben traş olmazdan önce ifaza tavafını yaptım!" dedi.
"Traş da ol, bunda mahzur yok!" cevabını aldı. Derken bir başkası daha gelip:
"Ey Allah'ın Resûlü, ben taşlama yapmazdan önce kurbanımı kesmiş bulundum!" dedi.
"Taşlarını da at, bunda bir mahzur yok!" cevabını aldı. Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beytullah'a geldi, onu tavaf etti, sonra zemzem'e geldi ve:
"Ey Abdulmuttaliboğulları, eğer halk size bunun üzerine galebe etmeyecek olsa mutlaka çekerdim" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1584</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Yahudilerden bir kadınla bir erkek zina yaptılar. Birbirlerine: "Bizi şu peygambere götürün. Çünkü bir kısım hafıfletmeler getiren bir peygamberdir. Bize recm dışında fetvalar verirse kabul eder, Allah indinde O'nun hükmünü kendimize delil kılarız ve: "Peygamberlerinden bir peygamberin bize verdiği fetvalar(la amel ettik, hevamıza uymadık) deriz" dediler.
Mescidde ashabıyla birlikte oturmakta olan Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek:
"- Ey Ebü'1-Kasım, zina yapan kadın ve erkek hakkında kanaatin nedir?" dediler. O, onlara tek kelime söylemeden Beyt-i Midraslarına geldi. Kapıda durarak:
"-Hz. Musa (aleyhisselam)'ya kitabı indiren Allah aşkına söyleyin, muhsan olan birisi zina yapacak olursa bunun Tevrat'taki hükmü nedir?" diye sordu.
"- Yüzü siyaha boyanır, eşek üzerine ters bindirilir ve dayak atılır."
-Hadiste geçen tecbiye: Zanileri, enseleri birbirine bakacak şekilde bir eşeğe bindirilip, bu halde sokaklarda dolaştırılmasıdır- Ravi devamla der ki: "Yahudilerden bir <b><span style="color: red;">genç</span></b> (bu cevaba katılmayap) susmuştu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onun suskunluğunu görünce sualinde ısrar etti. Bunun üzerine <b><span style="color: red;">genç</span></b>: "Madem ki sen bize Allah'ın adına yemin veriyorsun (gerçeği söyleyeceğim): "Biz Tevrat'ta recm emrini görüyoruz" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"- Allah'ın emrini hafifletmenizin başlangıcı nasıl oldu?" diye sordu. (<b><span style="color: red;">genç</span></b>) şu cevabı verdi:
"- Krallarımızdan birinin bir yakın akrabası zina yaptı. Kralımız, recmi ona tatbik etmedi. Sonra halka mensup bir aileden bir erkek zina yaptı. Bunu recmetmek istedi. Ancak adamın kavmi buna mani olup:
"- Sen yakınını getirip recmetmedikçe biz de adamımızın recmedilmesine müsaade etmeyeceğiz!" dediler. Bunun üzerine, aralarında şimdiki cezayı vermek üzere anlaşıp sulh yaptılar.
(Bu açıklama üzerine) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"- Ben Tevrat'taki ayetle hükmediyorum!" dedi ve onların recmedilmelerini emretti ve recmedildiler. Zühri (rahimehullah) der ki: "Bana ulaştığına göre şu ayet bunlar hakkında nazil olmuştur:
"Şüphesiz ki Tevrat'ı biz indirdik. Ki onda bir hidayet, bir nur vardır. Kendisini (Allah'a) teslim etmiş olan (İsrail) peygamberleri, Yahudilere ait (davalarda) onunla hükmederlerdi..." (Maide 44). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlardan biri idi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1638</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ademoğlu ihtiyarladıkça onda iki şey <b><span style="color: red;">genç</span></b>leşir: Mala karşı hırs ve hayata karşı hırs".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1965</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Cafer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah(aleyhissalatü vesselam)'ın kaza-i hacet yaparken geri tarafından istitar (perdelenme) için en ziyade tercih ettiği sütre, bir bina veya bir hurma kümesi idi. Bir seferinde Ensardan bir zatın bahçesine girdi. Orada bir deve vardı. Deve Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı görünce inledi ve gözlerinden yaşlar aktı. Aleyhissalatu vesselam deveye yaklaştı ve gözyaşlarını sildi. Hayvan sakinleşti.
"Bu devenin sahibi kim?" diye sorarak ilgi gösterdi. Ensar'dan bir <b><span style="color: red;">genç</span></b>:
"O bana aittir ey Allah'ın Resülü!" deyip ortaya çıkınca Hz. Peygamber onu payladı:
"Allah'ın sana mülk kıldığı bu deve hakkında AIIah'tan korkmuyor musun? Bak! Bu bana şikayette bulundu. Sen bunu acıktırıyor ve fazla çalıştırarak da yoruyormuşsun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2558</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnu Cübeyr (rahimehullah) anlatıyor: "Enes İbnu Malik (radıyallahu anh)'i dinledim şöyle diyordu: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan sonra, namazı Resûlullah 'ın namazına bu derece benzeyen, şu <b><span style="color: red;">genç</span></b>ten yani Ömer İbnu Abdilaziz'den başka birinin ardında namaz kılmadım."
Enes (devamla) dedi ki: "Rüküsunda on tesbihat, secdelerinde de o kadar tesbihat tahmin ettik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2622</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Abdillah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "İbnu Ömer namazda oturunca bağdaş kurardı. Aynı şeyi ben de yaptım. O sırada yaşım <b><span style="color: red;">genç</span></b>ti. Beni bundan nehyetti. Ve dedi ki:
"Namazın sünneti sağ ayağını dikmen, solu da bükmendir." Ben kendisine:
"Ama sen bunu yapıyorsun!" dedim. Bunun üzerine:
"Ayaklarım beni taşımıyor" diye açıklamada bulundu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3025</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Atiyye (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah bize, bayram namazlarına <b><span style="color: red;">genç</span></b> kızları, çadırda kalan <b><span style="color: red;">genç</span></b> bakireleri, ve hayızlı kadınları da çıkarmamızı emretti. Hayızlıların da katılmaları müslümanların cemaatlerini görmeleri, dualarında hazır bulunmaları içindi, bunlar namazgahların dışında kalacaklardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3053</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Siyahi bir kadın -veya bir <b><span style="color: red;">genç</span></b>- mescidin kayyumluk hizmetini yürütüyor (süpürüp temizliyor)du. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir ara onu göremez oldu. "Kadın -veya <b><span style="color: red;">genç</span></b>- hakkında (ne oldu?'' diye) bilgi sordu.
"O öldü!'' dediler. Bunun üzerine
"Bana niye haber vermediniz?'' buyurdular. Ashab sanki kadıncağızın -veya gencin- ölümünü (mühim addetmeyip) küçümsemişlerdi. Aleyhissalatu vesselam: "Kabrini bana gösterin!" diye emrettiler. Kabir gösterildi. Resul-i Ekrem kadının kabri üzerine cenaze namazı kıldı. Sonra:
"Bu kabirler, sahiplerine karanlıkla doludur. Allah, onlar için kıldığınız namazla kabirleri onlara aydınlatır" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3119</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a oçuçlunun hanımıyla mübaşeretinden sordu. Aleyhissalatu vessalam ruhsat verdi.
Arkadan bir başkası geldi, o da aynı şeyi sordu. Buna mübaşereti yasakladı.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ruhsat tanıdığı kimse yaşlı birisiydi, yasakladığı kimse de <b><span style="color: red;">genç</span></b>ti.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3279</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Onbir kadın oturup, kocalarının ahvalini haber vermede ve hiçbir şeyi gizlemiyecekleri hususunda birbirlerine kesin söz verip anlaştılar:
Birincisi (zemmederek): "Benim kocam (yalçın) blr dağın başındaki zayıf bir devenin eti gibidir. Kolay değil ki çıkılsın, semiz değil ki götürülsün '' dedi. (Yani kocasının sert mizaçlı, huysuz, gururlu oluşuna, ailenin kendisinden istifade etmediğine işaret etti.)
İkincisi (de zemmederek): "Ben kocamın haberini faş etmek istemem, çünkü korkarım. Eğer zikretmeye başlarsam büyük-küçük herşeyini söyleyip bırakmamam gerekir, (bu ise kolay değil) '' dedi.. (Bu sözüyle kocasının çok kötü olduğuna işaret etti).
Üçüncüsü (zemmederek): "Benim kocam uzun boyludur, konuşursam, boşanırım, konuşmazsam muallakta bırakılırım '' dedi. (Bu da kocasının akılca kıt olduğunu belirtmek istedi).
Dördüncüsü (överek): "Kocam Tihame gecesi gibidir. Ne sıcaktır, ne soğuktur. Ne korkulur, ne usanılır '' dedi.
Beşincisi: "Kocam içeri girince pars, dışarı çıkınca arslan gididir. Bana bıraktığı (ev işlerinden hesap) sormaz'' dedi.
Altıncısı: "Kocam, yedi mi (üst üste katlayıp) çokyer, içti mi sömürür, yattı mı sarınır. Benim kederimi anlamak için (elbiseme) elini sokmaz.'' (Bu da kocasının kendisiyle ilgilenmediğini, yiyip içmekten başka birşey düşünmediğini söylemek ister.)
Yedincisi: "Kocam tohumsuzdur (erlik yapmaktan acizdir). Her dert onundur (vücudunda çeşitli hastalıklar var). Başımı yarar, vücudumu yaralar, (bunları yapmak için) herşeyi toplar, (her eline geçeni kullanır, vurur) '' dedi.
Sekizincisi: "Onun (vücuduna) dokunmak tavşana dokunmak gibi (yumuşak)tır. Güzel kokulu bitki gibi hoş kokar" dedi.
Dokuzuncusu: "Kocamın direği yüksektir (evi rahattır), kılıcının kını uzundur (boylu posludur), ocağının külü çoktur, evi meclise yakın (misafırperver) bir adamdır'' dedi.
Onuncusu: "Kocam maliktir, hem de ne malik! Artık akıl ve hayalinizden geçen her hayra maliktir. Onun çok devesi vardır. Develerin çökecek yerleri çok, yaylakları azdır. Çalgı sesini duydular mı helak olacaklarını anlarlar. (Yani develer yayılmaya salınmaz, kesilmek üzere bekletilir, çalgı ve eğlence sesi duyunca kesileceklerini anlarlar demektir.)
Onbirincisi: "Kocam Ebu Zerr'dir. Amma ne Ebu Zerr'dir! Anlatayım: Kulaklarımı zinetlerle doldurdu, bazularımı yağla tombullaştırdı. Beni hoşnut kıldı, kendimi bahtiyar ve yüce bildim. O beni Şıkk denen bir dağ kenarında bir miktar davarla geçinen bir ailenin kızı olarak buldu. Beni atları kişneyen, develeri böğüren, ekinleri sürülüp daneleri harmanlanan müreffeh ve mesud bir cemiyete getirdi. Ben onun yanında söz sahibiyim, hiç azarlanmam. (Akşam) yatar sabaha kadar uyurum. Doya doya süt içerim. Ebu Zerr'in annesi de var: Ümmü Ebu Zerr. Ama o ne annedir! Onun zahire anbarları büyük, hararları iri, evi geniştir.
Ebu Zerr 'in oğlu da var. Ama ne nezaketli <b><span style="color: red;">genç</span></b>tir o. Onun yattığı yer, kılıcı çekilmiş kın g</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3332</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir <b><span style="color: red;">genç</span></b>, ihtiyar bir kimseye yaşı sebebiyle ikramda bulunursa, Allah yaşlılığında ona ikram edecek kimseleri mutlaka takdir eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4288</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Uyeyne İbnu Hısn (Medine'ye) gelince, kardeşinin oğlu Hürr İbnu Kays'ın yanına indi. Hürr İbnu Kays ise Hz. Ömer'in yakınlarındandı. Onun meclisinde yaşlı veya <b><span style="color: red;">genç</span></b> bir kısım kurra ve fakihler müşavere heyeti olarak bulunurdu. Uyeyne İbnu Hısn:
"Ey kardeşimin oğlu! Emirü'l-mü'minin'in yanına girmem için izin taleb et!" dedi. O da izin istedi. Ancak yanına girince:
"Yeter artık! Ey İbnu'l-Hattab sen bize bol vermediğin gibi, aramızda adaletle de hükmetmiyorsun!" dedi. Hz. Ömer radıyallahu anh pek öfkelendi. Neredeyse dövmek için üzerine yürüyecekti ki, Hürr radıyallahu anh atılıp:
"Ey emire'l-mü'minin! Allah Teala Hazretleri, Resûlüne: "Affı eses tut, ma'rufu emret ve cahillerden de yüz çevir!" (A'raf 199) emretmiştir. Bu adam da cahillerden biridir" dedi. Vallahi, Hürr ayeti okuyunca, Hz. Ömer olduğu yerde kalıp hiçbir şey yapmadı. Hz. Ömer Kitabullah'ın yanında hemen durur, onu koyup geçmezdi (radıyallahu anh)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4360</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Salim, babası radıyallahu anh'tan naklediyor: "Dedi ki: "Ben Ömer radıyallahu anh'ın bir şey için: "Zannederim ki bu şöyledir" deyip de dediği gibi olmadığını hiç görmedim. (Nitekim bir gün), Ömer otururken güzel bir adam yanından geçti. Ömer: "Zannımda yanıldım." Veya:
"Bu adam cahiliye devrindeki dini üzere devam etmektedir." Veya:
"Bu, cahiliyede kavminin kahiniydi!" dedi ve: "Şu adamı bana çağırın!" buyurdu. Adam çağrıldı. Ömer:
"Zannımda yanıldım veya sen cahiliye devrindeki dinin üzeresin! veya cahiliyede sen onların kahini idin!" diyerek hakkındaki tereddütlerini dile getirdi. Adam:
"Bugünkü gibi bir gün görmedim (yani bugün gördüğüm şeyi hiç görmedim). Bugün müslüman bir kimse (olmayacak şekilde) karşılandı" dedi. Hz. Ömer: "Sana yemin veriyorum, benim istediklerimi doğru olarak söyleyeceksin!" buyurdu. Adam:
"Cahiliye devrinde ben onların kahinleri idim!" dedi. Ömer ona:
"Dişi cinninin sana getirdiği haberlerin en acayibi hangisi idi?" dedi. Adam: "Bir gün ben çarşıda iken, bana dişi cin geldi. Ondaki korkuyu biliyorum. Dedi ki: "Sen cinni ve onun ye'sini ve başı üzerine devrilmesinden (yani kulak hırsızlığından men olarak haber alamayışından) sonraki ümidsizliğini ve sırtlarına ince çullar konulmuş <b><span style="color: red;">genç</span></b> develerle yetişilip yakalamasını görmedin mi?"
Ömer şöyle dedi: "Doğru söyledi. Ben onların putlarının dibinde uyurken, bir adam bir buzağı ile geldi ve kesti. O zaman ona birisi öyle bir bağırdı ki, bu kadar yüksek sesle bağıran birisini hiç işitmemiştim. Şöyle diyordu:
"Ey celih (ey düşmanlığını açığa vuran kimse)! Emrun necih (zafer bulmuş bir iş), recülün fasih (fasih konuşan bir adam) var. Senden başka ilah yoktur diyor!"
Oradaki cemaat o adama doğru sıçradılar.
(Hz. Ömer devamla dedi ki): "Ben bunu görünce kendi kendime: "Ben bu işin arkasında ne olduğunu anlayıncaya kadar buradan ayrılmayacağım!" dedim. Sonra o zat yine bağırdı:
"Ey celih, emrun necih, recülün fasih (Ey düşmanlığnı açığa vuran kimse! Muvaffak olacak bir iş, fasih konuşan bir adam (var)! Lailahe illallah! diyor!" Ben kalktım. Aradan çok geçmeden "Bir peygamber (çıktı)" dendi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4413</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor. "Annem bana: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı (en son) ne zaman gördün?" diye sordu. Ben:
"Şu şu zamandan beri görmedim!" dedim. Annem bana (kızdı ve) azarladı. Bunun üzerine:
"İzin ver Aleyhissalatu vesselam'a gideyim, akşam namazını O'nunla kılayım ve bana da sana da mağfiret dileyivermesini taleb edeyim!" dedim. (O gün) Aleyhissalatu vesselam'a gittim. Akşamı onunla kıldım. Yatsıyı da kılıncaya kadar (orada nafile) namaz kıldı. Sonra ayrıldı. Ben de peşine düştüm. Derken sesimi işitti:
"Bu kim? Huzeyfe değil mi?" dedi.
"Evet, Huzeyfe'dir!" dedim.
"Hacetin nedir? Allah Teala Hazretleri sana da, annene de mağfiret buyursun. Şu bir melektir. Bu geceden önce arza hiç inmemiştir. Bana selam vermek ve Fatıma'nın, cennetteki kadınların efendisi olduğunu, Hasan ve Hüseyn'in de cennetteki <b><span style="color: red;">genç</span></b>lerin efendisi olduğunu bana müjdelemek için Rabbinden izin istedi" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4645</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Yedi kişi var, Allah onları hiçbir gölgenin olmadığı Kıyamet gününde kendi gölgesinde gölgeler:
-Adil imam,
-Allah'a ibadet içinde yetişen <b><span style="color: red;">genç</span></b>,
-Tekrar dönünceye kadar kalbi mescide bağlı olan kimse,
-Allah için birbirlerini seven, Allah rızası için biraraya gelip, Allah rızası için ayrılan iki kişi,
-Güzel ve makam sahibi bir kadın tarafından davet edildiği halde; "Ben Allah'tan korkarım" de(yip icabet etmey)en kimse,
-Allah'ı tek başına zikrederken gözlerinden yaş boşanan kimse."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4752</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):
"<b><span style="color: red;">genç</span></b>lerinizin fıska düştüğü, kadınlarınızın azdığı zaman haliniz ne olur?" diye sormuştu. (Yanındakiler hayretle):
"Ey Allah'ın Resûlü, yani böyle bir hal mi gelecek?" dediler.
"Evet, hatta daha beteri!" buyurdu ve devam etti:
"Emr-i bi'l-ma'rufta bulunmadığınız, nehy-i ani'l-münker yapmadığınız vakit haliniz ne olur?" diye sordu. (Yanındakiler hayretle:)
"Yani bu olacak mı?" dediler.
"Evet, hatta daha beteri!" buyurdular ve sormaya devam ettiler:
"Münkeri emredip, ma'rufu yasakladığınız zaman haliniz ne olur?" (Yanında bulunanlar iyice hayrete düşerek):
"Ey Allah'ın Resûlü! Bu mutlaka olacak mı?" dediler.
"Evet, hatta daha beteri!" buyurdular ve devam ettiler:
"Ma'rufu münker, münkeri de ma'ruf addettiğiniz zaman haliniz ne olur?" (yanindeki Ashab:) "Ey Allah'ın Resûlü! Bu mutlaka olacak mı?" diye sordular.
"Evet, olacak!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4781</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süveyd İbnu Gafle radıyallahu anh anlatıyor: "Ali radıyallahu anh dedi ki: "Ben size Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bir hadis söyleyince, Allah'a yemin olsun Aleyhissalatu vesselam'ın söylemediği bir şeyi söylemektense gökten atılmayı tercih ederim. Ancak benimle sizin aranızda cereyan eden şeyler hakkında konuşunca, bilesiniz harp hiledir. Zira ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:
"Ahir zamanda yaşça küçük, akılca kıt birtakım <b><span style="color: red;">genç</span></b>ler çıkacak. Yaratılmışın en hayırlısının sözünü söylerler, Kur'an'ı okurlar. İmanları gırtlaklarından öteye geçmez. Okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkarlar. Onlara nerede rastlarsanız onları gebertin. Zira, onları öldürene, Kıyamet günü, Allah'ın vereceği ücret var."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4791</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'id İbnu Amr İbni Said İbni'l-As anlatıyor: "Ceddim bana dedi ki: "Ben Ebu Hureyre radıyallahu anh ile beraber Medine mescidinde oturuyordum. Yanımızda Mervan da vardı. Bir ara Ebu Hureyre radıyallahu anh:
"Ben, sadık ve masduk olan Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle buyurduklarını işittim:
"Ümmetimin helak olması, Kureyş'e mensup (aklı kıt) bir grup çocukcağızların elleriyledir!"
Mervan: "Allah onlara lanet etsin!" dedi. Ebu Hureyre der ki:
"Eğer ben dileseydim falan falan diye onları teker teker ismen sayardım." Said rahimehullah dedi ki:
"Ben, Beni Mervan iktidar olduğu zaman dedemle birlikte Şam'a gittim. Orada onları <b><span style="color: red;">genç</span></b> oğlanlar olarak görünce:
"Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın kastetttiği bunlar olmasın!" ded. Ben de: "Sen daha iyi bilirsin!" dedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4907</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'l-Müseyyeb anlatıyor: "(Bir gün) Ebu Said radıyallahu anh'ın yanına girmiştim, namaz kılıyor buldum. Onu beklemek üzere oturdum. Derken evin bir köşesinde tavanı örten hurma dalları arasında bir kıpırtı gördüm. Oraya bakınca bir yılan olduğunu gördüm. Öldürmek üzere atıldım. Ebu Said oturmam için işaret etti. Tekrar yerime oturdum. Namazdan çıkınca bana evde bir oda gösterdi ve: "Bu odayı görüyor musun?" diye sordu. Ben: "Evet!" deyince devam etti:
"Onda, bizden evlenmesi yakın bir <b><span style="color: red;">genç</span></b> vardı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Hendek (harbin)e gittik. <b><span style="color: red;">genç</span></b>, gün ortasında, ehline uğramak için Aleyhissalatu vesselam'dan izin istiyordu. Bir gün ondan yine izin istedi. Aleyhissalatu vesselam ona:
"Silahını beraberine al, ben Kureyza'dan sana bir zarar gelir diye korkuyorum!" buyurdular. Adam silahını aldı. Ailesine geldi. Hanımı iki kapı arasında ayakta duruyordu. Elindeki mızrağı ile, dürtmek üzere kaadına eğildi. Adama kıskançlık gelmişti. Kadın ona:
"Mızrağını geri çek! Hele eve gir, beni dışarı çıkaran şeyi bir gör!" dedi. Adam içeri daldı. Bir de ne görsün: Yatağın üzerine çöreklenmiş iri bir yılan! Mızrağıyla ona yöneldi ve yılana sapladı. Sonra çıkıp, süngüyü avluya dikti. Derken yılan üzerine atıldı. Bilemiyoruz, hangisi evvel öldü; yılan mı, <b><span style="color: red;">genç</span></b> mi? Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelip, bu durumu anlattık ve: "Dua edin, Allah ona tekrar hayat versin!" dedik. Aleyhissalatu vesselam:
"Arkadaşınız için istiğfar ediverin!" buyurdular. Sonra şu açıklamada bulundular:
"Medine'de müslüman olan cinler var. Onlardan birini görürseniz, kendisine üç gün ihtarda bulunun. Eğer bundan sonra yine de görünürse onu öldürün. Çünkü o bir şeytandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4941</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Halası Rübeyyi', bir <b><span style="color: red;">genç</span></b> kızın ön dişini kırmıştı. Ondan affetmesini talep ettiler, kabul etmediler; diyet teklif ettiler, bunu da kabul etmediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gittilerse de, kız tarafı kısas talebinde direndiler. Aleyhissalatu vesselam bunun üzerine kısas emretti.
Enes İbnu'n-Nadr: "Rübeyyi'nin dişi kırılır mı? Hayır! Seni hak ile gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, onun dişi kırılmaz!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Allah'ın öyle kulları var ki, (bir iş için) Allah'a yemin etse, Allah onu boş çevirmeyip dilediğini yerine getirerek yemininde hanis kılmaz" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4957</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. İbrahim beraberinde Hz. İsmail aleyhimasselam ve onu henüz emzirmekte olan annesi olduğu halde ilerledi. Kadının yanında bir de su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt'in yanında, Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid'in yukarı tarafında ve Zemzem'in tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke'de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. İşte Hz. İbrahim anne ve çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı.
Hz. İbrahim aleyhisselam bundan sonra(emr-i ilahi ile) arkasını dönüp (Şam'a gitmek üzere) oradan uzaklaştı. İsmail'in annesi, İbrahim'in peşine düştu (ve ona Keda'da yetişti).
"Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi. bu sözünü birkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile. Anne, tekrar (üçüncü kere) seslendi:
"Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" dedi. Hz. İbrahim bunun üzerine: "Evet!" buyurdu. Kadın:
"Öyleyse (Rabbimiz hafizimizdir), bizi burada perişan etmez!" dedi, sonra geri döndü. Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Kendisini göremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt'e yöneldi, ellerrini kaldırdı ve şu duaları yaptı: "Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmınnı, senin hürmetli Beyti'inin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim -namazlarını Beyt'inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlardan mü'min olanlarrın gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler" (İbrahim 37).
İsmail'in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı, (sütü de kesildi), çocuğu da susadı (İsmail bu esnada iki yaşında idi). Kadıncağız (susuzluktan) kıvranıp ızdırap çeken çocuğa bakıyordu. onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalktı, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini görebilirmiyim diye (o gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi. safa'dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. Ciddi bir işi olan bin insanın koşusuyla koşmaya başladı. Vadiyi geçti. Merve tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse görmeye çalıştı. Ama kimseyi göremedi. bu gidip-gelişi yedi kere yaptı. İşte (hacc esnasında) iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir.
Anne, (bu sefer) Merve'ye yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine: "Sus" dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine:
"(Ey ses sahibi!) sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!" dedi. Derken Zemzem'in yanında bir melek (tecelli etti). Bu Cebrail'di. Cebrail kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hacer'im, İbrahim'in oğlunun annesi..."
"İbrahim sizi kime tevkil etti?"
"Allah Teala'ya."
"her ihtiyacınızı görecek Zat'a tevkil etmiş."
Ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5063</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Sa'd İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, insanlar neden yaratıldı?"
"Sudan!" buyurdular.
"Ya cennet?" dedim, o neden inşa edildi?"
"Gümüş tuğladan ve altın tuğladan! Harcı da kokulu misk. Cennetin çakılları inci ve yakuttan, toprağı da zaferandır. Ona giren nimete mazhar olur, eziyet görmez, ebediyet kazanır, ölümle karşılaşmaz. Elbisesi eskimez, <b><span style="color: red;">genç</span></b>liği kaybolmaz."
Aleyhissalatu vesselam sözlerine şöyle devam buyurdular: "Üç kişi vardır duaları reddedilmez (mutlaka kabul edilir):
-Adil imam (devlet başkanı).
-İftarını yaptığı zaman oruçlu.
-Zulme uğrayanın duası.
Allah, (mazlumun) duasını bulutların fevkine çıkarır ve onlara sema kapıları açılır ve Allah Teala Hazretleri:
"İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da, duanı mutlaka kabul edeceğim!" buyurur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5096</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cennet ehlinin vücudu kılsız, yüzü sakalsız, gözleri sürmelidir, <b><span style="color: red;">genç</span></b>likleri zail olmaz, elbiseleri eskimez."
Tirmizi'nin bir rivayetinde şu ziyade var: "Cennetliklerin başlarında taçlar vardır. Taçtaki tek bir inci, meşrık ile mağrib arasını aydınlatır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5305</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ben mescidde oynayan Habeşlileri seyrederken Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın beni ridası ile örttüğünü hatırlıyorum. Bu hal ben seyretmekten usanıncaya kadar devam etti. Benim gibi, <b><span style="color: red;">genç</span></b> yaşında bir kızın eğlenceye ne kadar düşkün olacağını varın siz takdir edin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5527</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a vahiy olarak ilk başlayan şey uykuda gördüğü salih rüyalar idi. Rüyada her ne görürse, sabah aydınlığı gibi aynen vukua geliyordu. (Bu esnada) ona yalnızlık sevdirilmişti. Hira mağarasına çekilip orada, ailesine dönmeksizin birkaç gece tek başına kalıp, tahannüs'de bulunuyordu. -Tahannüs ibadette bulunma demektir.- Bu maksadla yanına azık alıyor, azığı tükenince Hz. Hatice radıyallahu anha'ya dönüyor, yine aynı şekilde azık alıp tekrar gidiyordu. Bu hal, kendisine Hira mağarasında Hak gelinceye kadar devam etti. Bir gün ona melek gelip:
"Oku!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Ben okuma bilmiyorum!" cevabını verdi. (Aleyhissalatu vesselam hadisenin gerisini şöyle anlatır: "Ben okuma bilmiyorum deyince) melek beni tutup kucakladı, takatım kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı. Tekrar:
"Oku!" dedi. Ben tekrar:
"Okuma bilmiyorum!" dedim. Beni ikinci defa kucaklayıp takatım kesilinceye kadar sıktı. Sonra tekrar bıraktı ve: "Oku!" dedi. Ben yine: "Okuma bilmiyorum!" dedim. Beni tekrar alıp, üçüncü sefer takatım kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı ve:
"Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin kerimdir, o kalemle öğretti. İnsana bilmediğini öğretti" (Alak 1-5) dedi."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam bu vahiyleri öğrenmiş olarak döndü. Kalbinde bir titreme (bir korku) vardı. Hatice'nin yanına geldi ve:
"Beni örtün, beni örtün!" buyurdu. Onu örttüler. Korku gidinceye kadar öyle kaldı. (Sükûnete erince) Hz. Hatice radıyallahu anha'ya, başından geçenleri anlattı ve:
"Nefsim hususunda korktum!" dedi. Hz. Hatice de:
"Asla korkma! Vallahi Allah seni ebediyen rüsvay etmeyecektir. Zira sen, sıla-i rahimde bulunursun, doğru konuşursun, işini göremeyenlerin yükünü taşırsın. Fakire kazandırırsın. Misafire ikram edersin. Hak yolunda zuhur eden hadiseler karşısında (halka) yardım edersin!" dedi. Sonra Hz. Hatice, Aleyhissalatu vesselam'ı alıp Varaka İbnu Nevfel İbni esed İbni Abdi'l-Uzza İbni Kusay'a götürdü. Bu zat, Hz. Hatice'nin amcasının oğlu idi. Cahiliye devrinde hıristiyan olmuş bir kimseydi. İbranice (okuma) yazma bilirdi. İncil'den, Allah'ın dilediği kadarını İbranice olarak yazmıştı. Gözleri ama olmuş yaşlı bir ihtiyardı. Hz. Hatice kendisine:
"Ey amcamoğlu! Kardeşinin oğlunnu bir dinle, ne söylüyor!" dedi. Varaka Aleyhissalatu vesselam'a:
"Ey kardeşimin oğlu! Neler de görüyorsun?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam gördüklerini anlattı. Varaka da O'na:
"Bu gördüğün melektir. O Hz. Musa'ya da inmiştir. Keşke ben <b><span style="color: red;">genç</span></b> olsaydım (da sana yardım etseydim); keşke, kavmin seni sürüp çıkardıkları vakit hayatta olsaydım!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Onlar beni buradan sürüp çıkaracaklar mı?" diye sordu. Varaka:
"Senin getirdiğin gibi bir din getiren hiç kimse yok ki, O'na husumet edilmemiş olsun! O gününü görürsem, sana müessir yardımda bulunurum!" dedi. Ancak çok g</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5689</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, ben <b><span style="color: red;">genç</span></b> bir insanım, günahtan korkuyorum, evlenecek maddi imkan da bulamıyorum, hadımlaşmayayım mı?" dedim. Aleyhissalatu vesselam bana cevap vermedi. Ben bir müddet sonra aynı şeyi tekrar söyledim. Yine cevap vermedi. Sonra:
"Ey Ebu Hureyre! buyurdu. Senin karşılaşacağın şey hususunda artık kalem kurumuştur. Bu durumda ister hadımlaş ister bırak."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5749</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir bedevi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a <b><span style="color: red;">genç</span></b> bir deve hediye etti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ona mukabil altı <b><span style="color: red;">genç</span></b> deve verdi. Bedevi, memnun kalmadı. Bu hal, Aleyhissalatu vesselam'a ulaştı. Allah'a hamd ü senadan sonra:
"Falan kimse bana bir deve hediye etti. Ben ona mukabil altı deve verdim. Buna rağmen memnun olmamış. (Allah'a) yemin olsun, (Şu günden sonra muhacirler), Kureyşliler, Ensariler, Sakitliler veya Devsliler dışında kimseden hediye almamaya azmettim" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5961</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cündüb İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Biz erginlik çağına yaklaşmış bir grup <b><span style="color: red;">genç</span></b> Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile beraberdik. Kur'an'ı öğrenmezden önce imanı öğrendik. Sonra da Kur'an'ı öğrendik. Kur'an sayesinde imanımız daha da arttı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5984</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Hasan ve Hüseyin cennet ehlinin <b><span style="color: red;">genç</span></b>lerinin efendileridir. Babaları onlardan daha hayırlıdırlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5998</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"İleride <b><span style="color: red;">genç</span></b> bir grup ortaya çıkacak. Bunlar Kur'an'ı okuyacaklar, ancak, okudukları gırtlaklarından aşağıya geçmeyecek. Onlardan bir grup çıktıkça kökleri kazınacaktır."
İbnu Ömer der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Onlardan bir grup çıktıkça kökleri kazınacaktır" ibaresini yirmi kereden fazla işittim."
(İbnu Ömer, Resûlullah'tan işittiği sözleri şöyle tamamladı:) "Nihayet bu cemaatin sürdürdüğü hile ve aldatma esnasında Deccal çıkacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6248</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hazım anlatıyor: "Yüce sahabi Sehl İbnu Sa'd es-Saidi kavminin <b><span style="color: red;">genç</span></b>lerini namaz kıldırmak için öne geçirirdi. Kendisine: "Senin İslamiyet'te hatırı sayılır bir önceliğin (kıdem) olduğu halde niye böyle yapıyorsun?" diye soruldu. Şu cevabı verdi: "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:"İmam zamin (kefil)dir. Eğer namazı iyi kıldırırsa sevap hem onadır, hem cemaatedir. Şayet fena kıldırırsa vebali kendinedir, cemaate değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6486</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Yaşlı oruçlulara mübaşeret (öpme vs.) hususunda ruhsat tanındı ise de <b><span style="color: red;">genç</span></b>lere mekruh kılındı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6541</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Bureyde, babası Büreyde'den naklediyor: "<b><span style="color: red;">genç</span></b> bir kız, Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek: "Babam, hakirliğini benimle gidermek için kardeşinin oğluyla evlendirdi" diye şikayette bulundu.
Büreyde devamla der ki: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (bu nikahın kabul veya reddinde) yetkiyi kıza bıraktı. Kız da: "Ben babamın yaptığı işi kabul ettim fakat babaların böyle yapmaya haklarının olmadığının kadınlarca bilinmesini istedim" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6551</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. Aişe ensardan, bir yakını kızcağızı evlendirmişti. Resulullah gelince: "<b><span style="color: red;">genç</span></b> kızı (kocasına) gönderdiniz mi?" diye sordu. Evdekiler "evet!" deyince "Kızla birlikte bir de çalgıcı gönderdiniz mi?" dedi. Onlardan "Hayır göndermedik" cevabını alınca, Aleyhissalatu vesselam: "Ensar, aralarında gazel okuma adeti mevcut olan bir cemaattir. Keşke onlara: "Size geldik size geldik, size selam bize selam" deyiverecek birini gönderseydiniz" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6769</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Safvan İbnu Ümeyye radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında idik. Derken Amr İbnu Mürre radıyallahu anh geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü! Allah bana musibet takdir etmiştir. Çünkü ben elimle def çalmaktan başka bir yolla rızıklanacağımı zannetmiyorum. Öyleyse bana fuhşa ait olmayan şarkı hususunda izin verin!" dedi. Aleyhissalatu vesselam şu cevapta bulundu: "Hayır! Sana izin veremem, bunda bir hayır, bir rıza yoktur. Sen yalan söyledin ey Allah'ın düşmanı! Allah seni temiz ve helal şeylerle rızıklandırdı, sen ise (kendi iradenle) aziz ve celil olan Allah'ın rızkından sana helal kıldıkları yerine, Allah'ın rızkından sana haram kıldığı rızkı ihtiyar ettin. Eğer bu yasaklama hükmünü daha önce sana ulaştırmış olsaydım şimdi sana hak ettiğin cezayı verirdim. Yanımdan kalk ve Allah'a tevbe et. Bilesin, bu yasaktan sonra (eski işini) yaparsan seni acı bir şekilde döveceğim ve ibret olsun diye saçını traş edeceğim, seni ailenden alıp sürgüne göndereceğim. Senin üstün başında taşıdığın varlığını Medine <b><span style="color: red;">genç</span></b>lerine ganimet olarak helal kılacağım."
Ravi der ki: "Amr, (Resûlullah'ın bu talimatından sonra, öyle fena ve rüsvay bir vaziyette kalktı ki, bunun derecesini ancak Allah bilir.
O çekip gidince Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Bunlar asilerdir. Böyleleri tevbe etmeden ölürse, aziz ve celil olan Allah onları, Kıyamet günü, dünyada oldukları üzere muhannes (kadınlaşmış), çıplak ve insanlara karşı bir ince yaprakla olsun örtülmemiş vaziyette haşredecektir, ayağa kalktıkça yere yıkılacaklardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7000</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma (azadlısına): "Ey Nafi bana kan galebe çaldı, benim için bir haccam getir, getireceğin haccam <b><span style="color: red;">genç</span></b> olsun, yaşlı veya çocuk olmasın" dedi. Devamla İbnu Ömer dedi ki: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Aç karnına hacamat olma idealdir, (onda şifa ve bereket vardır) aklı artırır. Hafızayı güçlendirir. Hafız olmak isteyenlerin hıfzetme kabiliyetini artırır. Hacamat olmak isteyen Allah'ın adıyla perşembe günü hacamat olsun. Cuma, cumartesi, pazar günlerinde hacamat olmaktan kaçının. Pazartesi ve Salı günü de hacamat olunuz. Çarşamba günü hacamat olmaktan kaçının: Çünkü o, Eyyub aleyhisselam'ın belaya düştüğü gündür. Cüzzam ve alaca hastalığı da sadece çarşamba günü veya çarşamba gecesi zuhür eder" dediğini işittim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7137</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu'I-Husayn radıyallahu anh anlatıyor: "Nafi' İbnu'l-Ezrak ve arkadaşları geldiler ve bana: "Ey İmran helak oldun (dinden çıktın)!" dediler. İmran: "Hayır! İmran helak olmadı (dinden çıkmadı)" dedi. Onlar ısrarla: "Evet evet helak oldun!" dediler. İmran: "Beni helak eden şey nedir?" dedi. Onlar: "Allah Teala hazretleri: "Fitne olmasın, dinin tamamı Allah için olsun diye onlarla savaşın" buyuruyor" dediler. İmran: "Evet biz onlarla savaştık ve hatta onları sürdük. Dinin tamamı Allah içindi. Dilerseniz, ben size Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğim bir hadisi rivayet edeyim!" dedi. Onlar: "Onu Resûlullah aleyhissaltu vesselam'dan sen mi işittin?" dediler. İmran: "Evet! Ben gördüm ki, Resûlullah, müşriklere karşı müslümanlardan müteşekkil bir ordu gönderdi. Askerler müşriklerle karşılaşınca, aralarında çok şiddetli bir savaş oldu. Müşrikler mağlup olup sırtlarını müslümanlara verdiler (saf dışı oldular). Sonra benim yakınlarımdan bir adam müşriklerden birine mızrakla saldırdı. Adamın üzerine yürüyünce, müşrik Eşhedü en lailahe illallah (Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim), ben müslümanım" dedi. Fakat müslüman asker ona mızrağını saplayıp adamı öldürdü. Adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına gelip: "Ey Allah in Resülü! Helak oldum! (Yani büyük bir günah işledim)" dedi. Aleyhissalatu vesselam bir iki sefer: "Ne yaptın?" diye sordu. Adam yaptığını olduğu gibi anlattı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam adama: "Kalbini yarıp içinde ne olup olmadığına bakmalı değil miydin?" dedi. Adam:
"Ey Allah'ın Resülü! Eğer kalbini yarsaydım içindekini bilebilir miydim ?" diye sordu . Aleyhissalatu vesselam: "Sen adamın hem sözünü kabul etmiyorsun hem de kalbindekini bilmiyorsun (olur mu böyle şey!)" dedi. İmran sözlerine devam etti: "Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam, adam hakkında bir şey söylemedi. Adam da az bir zaman yaşadı. Nihayet öldü. Biz onu defnettik. Ertesi günü adamın cesedi yerüstünde görüldü. Halk: "Belki de bir düşman, kabrini deşip (kötülük için çıkarmıştır)" dedi. Tekrar onu defnettik. <b><span style="color: red;">genç</span></b>lerimize mezarı başında nöbet tutmalarını söyledik. Buna rağmen cesedi tekrar mezardan dışarı atıldı. "Bekleyen <b><span style="color: red;">genç</span></b>lerimiz uyumuş olabilirler" diye düşündük. Bir kere daha onu defnettik. Bu sefer mezarını kendimiz bekledik. Ertesi gün yine cesedi kabirden dışarı atıldı. Bunun üzerine, adamın cesedini dağlar arasında bir geçide attık."
Hadise, bir başka rivayette İmran İbnu'I-Husayn tarafından (biraz farkla) şöyle anlatılmıştır: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bizi bir seriyyeye göndermişti. Sonra (savaşın bitiminde) müslümanlardan biri, müşriklerden birine saldırdı..." hadisi yukarıdaki gibi anlattı. Şu ilavede bulundu: "Toprak onun cesedini dışarı attı. Biz durumu Resûlullah'a haber verdik. Aleyhissalatu vesselam: "Bu toprak, ondan daha şerir insanları da kabul eder. Fakat Allah Teala hazretleri, size "la ilahe illallah" kelamının hürmetinin b</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7166</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına Habeşistan muhacirleri dönünce, onlara: "Habeşistan diyarında gördüğünüz farklı şeylerden bana anlatmaz mısınız?" buyurdular. Onlardan bir grub <b><span style="color: red;">genç</span></b>: "Elbette! Ey Allah'ın Resülü!" dediler (ve anlatmaya başladılar): "(Bir gün) biz otururken, onların yaşlı rahibelerinden biri, başının üstünde bir su küpü olduğu halde yanımızdan geçti, onlardan bir gence rastladı. <b><span style="color: red;">genç</span></b> elinin birini rahibenin omuzları arasına koyup onu itti. Kadın dizlerinin üzerine düştü ve küpü kırıldı. Kadın yerden kalkınca, gence yöneldi ve: "Ey zalim! Allah kürsüyü kurup, evvelin ve ahirini toplayıp hesaba çektiği, el ve ayakların lisana gelip yaptıklarını anlattıkları (o Kıyamet gününde) sen bana yaptığın zulmün ne demek olduğunu bileceksin! Yarın Allah'ın huzurunda benim halimle, kendi halinin ne olduğunu göreceksin!" dedi.
Ravi der ki: "Resûlullah (bu anlatılanları dinledikten sonra): "Rahibe doğru söylemiş, rahibe doğru söylemiş. Allah, zayıfların intikamını güçlülerden almayan bir ümmeti nasıl takdis edip (günahlarından arındırır?)" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7195</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Biz, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında iken Beni Haşim'den bir grub <b><span style="color: red;">genç</span></b> geldi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onları görünce, gözleri yaşla doldu ve rengi değişti. Ben: "(Ey Allah'ın Resülü!) Şimdiye kadar, mübarek yüzünüzde hoşumuza gitmeyen bir manzara hiç görmemiştik, (şimdi ne oldu da bizi üzen bir ifade ile karşılaşıyoruz?)" dedim. Şu cevabı verdiler:
"Biz öyle bir Ehl-i Beytiz ki, Allah bizim için dünyaya mukabil ahireti tercih etmiştir. Benim Ehl-i Beytim benden sonra bela, kaçırılma ve sürgüne maruz kalacak. Nihayet, meşrık (doğu) tarafından beraberlerinde siyah bayraklar olan bir kavim gelecek. Bunlar hayır (saltanat) isteyecekler, fakat istekleri yerine getirilmeyecek. Bunun üzerine onlar savaşacak. Allah onlara yardım edecek. Bundan sonra istedikleri (hükümdarlık) kendilerine verilecek. Ne var ki, onlar bunu kabul etmeyip emirliği Ehl-i Beytim'den bir adama tevdi edecekler. Bu (Emir) de, insanlar yeryüzünü daha önce zulüm ile doldurdukları gibi, yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Artık sizden kim o güne yetişirse kar üstünde emeklemek suretiyle de olsa onlara varsın (katılsın)" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7264</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İhtiyar kimsenin kalbi iki şeyin sevgisinde daima <b><span style="color: red;">genç</span></b>tir: "Hayat sevgisi, çok mal sevgisi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7298</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Üsame İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir gün Ashab-ı Kiramına: "İçinizde cennet için gayret edecek kimse yok mu? Zira cennetin eşi yoktur. Ka'be'nin Rabbine yemin ederim ki, cennet, parıl parıl parlayan nurları, güzel kokulu üğrünen yeşillikleri, sağlam yüksek köşkleri, devamlı akan nehirleri, çok çeşitli olgun meyveleri, güzel <b><span style="color: red;">genç</span></b> zevceleri, pek çok takım elbiseleri ile yüksek, sağlam ve güzel saraylarda saadet ve yüz parlaklığı içinde yaşanan ebedi mekandır" buyurdu. Sahabiler: "Biz zaten onun için gayretteyiz, ey Allah'ın Resulü!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "İnşaallah!" deyiniz" dedi ve sonra cihaddan söz açtı ve ona teşvik etti."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-15154225726382883312014-01-19T14:56:00.002-08:002014-01-19T14:56:06.418-08:00Yaşam Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">173</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Avf İbnu Malik el-Eşca'i (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Ben ve yanakları kararmış kadın kıyamet günü şu iki şey gibi yan yanayız. -Hadisi rivayet eden Yezid İbnu Zürey, baş ve orta parmaklarıyla işaret yaptı.- O kadın ki, mevkii, makamı bulunan kocasından dul kalmıştır, (maddi imkanlarından başka) neseb ve güzelliği yerindedir. Bütün bunlara rağmen (evlenmez) ve yetimler büyüyünceye veya ölünceye kadar kendini onlara hasreder."
Hadiste geçen "yanakları kararmış kadın" tabiriyle Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) yetimlerini büyütmek gayesiyle süslenmeyi ve rahat <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>ayı terkeden, çektiği sıkıntılar sebebiyle cildi kararan dul kadını ifade buyurmuştur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">199</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tirmizi'nin rivayeti şöyledir: "Allah, sizden önce <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>ış olan bir kimseye rahmetiyle muamele etti. Çünkü bu adam satınca kolaylık gösterir, satın alınca kolaylık gösterir, alacağını isteyince (kabalık ve sertlik değil, anlayış ve) kolaylık gösterirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">201</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyfe ve Ebu Mes'ud el-Bedri (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittiklerini anlatır: "Sizden önce <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>ış olan birisine, ruhunu kabzetmek üzere melek gelmiş idi, sordu:
"-Bir hayır işledin mi?" Adam:
"-Bilmiyorum" diye cevapladı. Kendisine tekrar:
"-Hele bir düşün (belki hatırlarsın) dendi. Adam:
"-Bir şey hatırlamıyorum, ancak dünyada iken, insanlarla alış-veriş yapardım. Bu muamelelerimde zengine ödeme müddetini uzatır, fakire de (ödeme işlerinde müsamaha ve bazı eksikliklerini bağışlamak sûretiyle) kolaylık gösterirdim" dedi.
Allah onu (bu kadarcık iyiliği sebebiyle affedip) cennetine koydu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">322</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ata İbnu Yesar anlatıyor: "Hz. Muaviye (radıyallahu anh) altın veya gümüşten mamul bir su kabını, ağırlığından daha fazla bir fiyatla satmıştı. Kendisine Ebu'd-Derda (radıyallahu anh): "Ben Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in bu çeşit alış-verişi yasakladığını işittim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunların satışı misline misil olmalı diye emretti" diye itiraz etti. Hz. Muaviye (radıyallahu anh): "Ben bunda bir beis görmüyorum" diye cevap verdi. Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) öfkelendi ve: "Muaviye'yi kınamada bana yardım edecek biri yok mu? Ben ona Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'den haber veriyorum o bana şahsi reyinden söz ediyor. Senin bulunduğun diyarda <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>ak bana haram olsun!" diye söylendi.
Ebu'd-Derda bunun üzerine orayı terkederek Hz. Öbek (radıyallahu anh)'in yanına geldi. Durumu olduğu gibi ona anlattı. Hz. Ömer (radıyallahu anh) Hz. Muaviye (radıyallahu anh)'ye bir mektup yazarak bu çeşit satışı (altının altınla satılması), misli misline ve ağırlığına denk olarak yapmasını emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">502</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Dinde zorlama yoktur" (Bakara 256) ayeti Ensar hakkında inmiştir. Şöyle ki: Medine'de çocuğu <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>ayıp ölen kadınlar, "çocuğum yaşarsa Yahudi dini üzerine yetiştireceğim" diye adakta bulunurdu. Benu Nadir Yahudileri Medine'den sürüldükleri vakit, bunlar arasında Yahudileştirilmiş çok sayıda Ensar çocuğu vardı. Ensariler: "Çocuklarımızı onlara terketmeyiz" dediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk: "Dinde zorlama yoktur, artık iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır..." (Bakara) ayetini inzal buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">503</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hz. İbrahim (aleyhisselam)'in şu sözleriyle ifade ettiği şüpheyi <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>aya biz ondan daha layıkız: "Ey Rabbim ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster" demiş, (Allah: "Buna) inanmadın mı yoksa" demiş, o da: "İnandım, fakat kalbimin, (gözümle görerek) yatışması için (istedim, diye) söylemişti." (Bakara, 260).
Allah, Lût (aleyhisselam)'a rahmetini bol kılsın, aslında o çok muhkem bir kaleye sığınmıştı.
Eğer, Hz. Yusuf (aleyhisselam)'un kaldığı müddetçe hapiste ben kalsaydım, davete icabet ederdim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">614</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Semüre İbnu Cündeb (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Havva (aleyhisselam) hamile kaldığı zaman iblis Havva'nın yanına geldi. (Bu sırada) Havva'nın çocuğu <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>ıyor hep ölüyordu. İblis: "Çocuğa Abdü'l-Haris adını ver, çünkü o yaşıyor" dedi. Havva bu ismi verdi, çocuk da yaşadı. Ancak bu durum şeytanın bir telkini ve emri idi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">700</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mugire İbnu Şu'be (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben, Necran'a gelince bana sordular: "Sizler şu ayeti okuyordunuz: "Ey Harun'un kızkardeşi: Baban kötü bir kimse değildi..." (Meryem 28). Halbuki, Hz. Musa, Hz. İsa (aleyhima's-selam)'dan yüzlerce yıl önce <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>ıştır. (Nasıl olur da Hz. İsa'nın annesi olan Hz. Meryem, Hz. Musa'nın erkek kardeşi olan Hz. Harun'un kızkardeşi olur?)" Ben Merdine'ye Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına gelince, bu meseleyi ona sordum, şu cevapta bulundular: "Onlar, kendilerinden önce <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>ış olan peygamberlerinin ve salih kişilerin isimleriyle isimleniyorlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4751</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ümeranız hayırlı olanlarınızdan iseler, zenginleriniz sehavetkar kimselerse, işlerinizi aranızda müşavere ile hallediyorsanız, bu durumda yerin üstü (hayat), altından (ölümden) hayırlıdır. Eğer ümeranız şerirlerinizden, zenginleriniz cimri ve işleriniz kadınların elinde ise, yerin altı üstünden, (ölmek <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>aktan) daha hayırlıdır. (Çünkü artık dini ikame imkanı kalmaz)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4943</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma demiştir ki: "Bir adam, Cahiliye devrinde <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>ış bir atamıza sövmüştü. (Babam) Abbas radıyallahu anh ona bir tokat aşketti. Bunun üzerine adamın yakınları gelerek:
"O nasıl tokat aşkettiyse mutlaka biz de ona tokat vuracağız!" dediler ve silahlarını kuşandılar. Bu durum Aleyhissalatu vesselam'a ulaştı. Hemen gelip minbere çıktı ve: "Ey insanlar! Yeryüzü ahalisinden kimin Allah katında en mükerrem olduğunu biliyorsunuz?" buyurdular. Hepsi birlikte:
"Siz ey Allah'ın Resûlü!" cevabını verdiler Aleyhissalatu vesselam:
"Bilesiniz! Abbas bendendir, ben de ondanım! Ölülerimize sövmeyin, aksi halde dirilerimizi üzersiniz!" buyurdular. bunun üzerine halk gelip:
"Ey Allah'ın Resulü! senin gadabından Allah'a sığınırız, bizim için mağfiret dileyiverin!" dediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4957</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. İbrahim beraberinde Hz. İsmail aleyhimasselam ve onu henüz emzirmekte olan annesi olduğu halde ilerledi. Kadının yanında bir de su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt'in yanında, Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid'in yukarı tarafında ve Zemzem'in tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke'de kimse <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>ıyordu, orada hiç su da yoktu. İşte Hz. İbrahim anne ve çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı.
Hz. İbrahim aleyhisselam bundan sonra(emr-i ilahi ile) arkasını dönüp (Şam'a gitmek üzere) oradan uzaklaştı. İsmail'in annesi, İbrahim'in peşine düştu (ve ona Keda'da yetişti).
"Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi. bu sözünü birkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile. Anne, tekrar (üçüncü kere) seslendi:
"Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" dedi. Hz. İbrahim bunun üzerine: "Evet!" buyurdu. Kadın:
"Öyleyse (Rabbimiz hafizimizdir), bizi burada perişan etmez!" dedi, sonra geri döndü. Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Kendisini göremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt'e yöneldi, ellerrini kaldırdı ve şu duaları yaptı: "Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmınnı, senin hürmetli Beyti'inin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim -namazlarını Beyt'inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlardan mü'min olanlarrın gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler" (İbrahim 37).
İsmail'in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı, (sütü de kesildi), çocuğu da susadı (İsmail bu esnada iki yaşında idi). Kadıncağız (susuzluktan) kıvranıp ızdırap çeken çocuğa bakıyordu. onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalktı, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini görebilirmiyim diye (o gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi. safa'dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. Ciddi bir işi olan bin insanın koşusuyla koşmaya başladı. Vadiyi geçti. Merve tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse görmeye çalıştı. Ama kimseyi göremedi. bu gidip-gelişi yedi kere yaptı. İşte (hacc esnasında) iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir.
Anne, (bu sefer) Merve'ye yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine: "Sus" dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine:
"(Ey ses sahibi!) sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!" dedi. Derken Zemzem'in yanında bir melek (tecelli etti). Bu Cebrail'di. Cebrail kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hacer'im, İbrahim'in oğlunun annesi..."
"İbrahim sizi kime tevkil etti?"
"Allah Teala'ya."
"her ihtiyacınızı görecek Zat'a tevkil etmiş."
Ayağının ökçesi -v</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5369</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, sıhhati yerinde iken şöyle diyordu:
"Hiçbir peygamber, cennetteki makamını görmeden kabzedilmez. Bundan sonra hayatı devam ettirilir veya öbür dünyaya gitme hususunda muhayyer bırakılır."
Aleyhissalatu vesselam hastalandığı zaman O'nu, (başı) dizimin üstünde baygın vaziyette gördüm. Bir ara kendine geldi. Gözlerini evin tavanına dikti ve sonra: "Ey Allah'ım! Refik-i A'la'da (bulunmayı tercih ederim)" dedi. Bu sözü işitince ben (kendi kendime): "Demek ki (makamı gösterildi) ve bizimle olmayı tercih etmiyor" dedim. Bunun, sıhhatli iken bize söylediği şu hadis olduğunu anladım: "Hiçbir peygamber cennetteki makamını görmeden kabzedilmez, sonra <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>aya devam veya öbür dünyaya gitme hususunda muhayyer bırakılır."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın telaffuz ettiği son söz: "Allahım, Refik-i A'la'da" cümlesi oldu." (Refik-i A'la: Cennetin en yüksek makamında bulunan peygamberler cemaatidir).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5395</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Atik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Abdullah İbnu Sabit'e geçmiş olsun ziyaretine gelmişti. Onu, (Allah'ın emri) galebe çalmış buldu. Ona seslendi. Fakat cevap alamadı. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam istirca'da bulundu "İnna lillahi ve inna ileyhi raci'ûn" dedi ve:
"Biz (<b><span style="color: red;">yaşam</span></b>anı isteriz ama, Allah'ın emri) bize galebe çaldı ey Ebu'r-Rebi!" dedi. Bunun üzerine kadınlar feryad edip ağlamaya başladılar. İbnu Atik radıyallahu anh kadınları susturmaya başladı. Ancak Aleyhissalatu vesselam: "Bırak onları ağlasınlar! Vacip olduğu zaman tek ağlayan ağlamayacak" buyurdu.
"Vacip olan da ne?" dediler.
"Öldüğü zaman (demektir)" dedi. Bunun üzerine kızı:
"Allah'a yemin olsun, elimden gelse şehid olmanı isterim. Çünkü sen (cihad için gerekli teçhizatı) hazırladın" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:
"Allah onun ecrini niyetine göre verdi. Siz aranızda şehid olmayı ne zannedersiniz?" buyurdular.
"Allah yolunda ölmek!" dediler. Aleyhissalatu vesselam açıkladı:
"Öyleyse ümmetimin şehidleri cidden azdır. Bilesiniz: Taunda ölen şehittir, boğularak ölen şehittir, yeter ki seferi taatte olsun. Zatulcenb'ten ölen şehittir. İshalden ölen şehittir, yanarak ölen şehittir, yıkık altında ölen şehittir, çacuk karnında ölen kadın şehittir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5514</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette şöyle gelmiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam insanların en iyisi, en cömerdi ve en şecaatlisi idi. Nitekim bir gece, Medine halkı umumi bir korku <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>ıştı. Halk (korkunun kaynağı olan) sesin geldiği tarafa yöneldi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ise, herkesten önce o cihete gitmiş, haberi tahkik etmiş ve geri dönmüştü, onları yarı yolda karşıladı. Ebu Talha radıyallahu anh'ın çıplak atı üzerinde idi. Boynunda kılıncı asılıydı. Şöyle diyordu:
"Korkulacak bir şey yok, korkulacak bir şey yok."
Sonra, "Bu atı pek hızlı bulduk" dedi. Halbuki at, ağır yürürdü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5738</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rebi'de aynısını rivayet etmiş ve şu ziyadeyi kaydetmiştir: "AIlah'a yemin olsun. Allah hiç kimsenin ne <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>asını, ne ölmesini, ne de rızkını herhangi bir yıldıza bağlamıştır. Bunu söyleyenler Allah hakkında yalan düzüyorlar ve kendilerine bahaneler uydur(up avun)uyorlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6412</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhuma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın oğlu İbrahim ölünce, Resulullah cenaze namazı kıldı ve: "Onun cennette bir süt annesi olacaktır. Eğer yaşasaydı sıddık bir nebi olacaktı. Eğer <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>ış olsaydı kıbti dayıları azad olacaktı ve hiçbir kıbti köleleştirilmeyecekti" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7181</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(İslam'ı <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>a) işi gittikçe zorlaşacak. Dünya da (gerçek müslümanlara) gittikçe sırt çevirecek. İnsanların da cimriliği artacak. Kıyamet ancak şerirlerin tepesine kopacak. Mehdi, Hz. İsa'dan başkası değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7184</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ziyad İbnu Lebid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir şey anlatarak: "İşte bu şey, ilmin gitme anlarında olur" buyurdu. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! Bizler Kur'an'ı okur olduğumuz, evladlarımıza da okuttuğumuz, evlatlarımız da kendi evlatlarına okutur olacakları halde ilim nasıl gider (kaybolur)?" dedim. Aleyhissalatu vesselam:
"Anasız kalasıca Ziyad! Ben seni, Medine'nin en fakihlerinden biri bilirdim. Şu, (gözümüzün önündeki) yahudi ve hıristiyanlar kitapları olan Tevrat ve İncil'i okudukları halde onların içinde bulunanlarla amel ediyorlar mı? (Demek ki keramet okumada değil, okunanı hayata geçirmekte, <b><span style="color: red;">yaşam</span></b>akta ve tatbik etmektedir)" buyurdular."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-36568515320288296562014-01-19T14:55:00.000-08:002014-03-17T01:47:48.156-07:00Namaz Kelimesi Geçen Hadisler<span style="color: #508d24;"><a href="http://islamilminfazileti.tr.gg/Namaz-%26%23304%3Ble-%26%23304%3Blgili-1229-Hadis.htm" target="_blank">http://islamilminfazileti.tr.gg/Namaz-%26%23304%3Ble-%26%23304%3Blgili-1229-Hadis.htm</a></span>kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-29707798697627895942014-01-19T14:54:00.005-08:002014-01-19T14:55:02.109-08:00Düzen Kelimesi Geçen Hadisler<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">46</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Bekre Nufey'u'bnu'l-Haris es-Sakafi (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdu: "Zaman, döne döne Allah'ın arz ve semavatı yarattığı gündeki <b><span style="color: red;">düzen</span></b>ini tekrar buldu. Sene on iki aydır. Bunlardan dördü haram aydır. Haram aylar da üç tanesi peş peşe gelir: "Zül-kade, Zü'l-hicce ve Muharrem. Bir de Cumadi ve Şaban ayları arasında yer alan Mudarlılar'ın Receb'i." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sordu:
"-Bu ay hangi aydır?" Biz: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dedik. Bir müddet sustu. Biz ayın ismini değiştirecek zannettik. Ancak şunu söylediler:
"-Bu zi'l-hicce değil mi?"
"-Evet!" karşılığını verdik. Devam etti:
"-Peki burası neresidir?" Biz:
"-Allah ve Resûlü daha iyi bilir" cevabını verdik. Yine sustu ve biz bölgenin ismini değiştirecek vehmine kapıldık.
"-Burası haram bölge değil mi?" dedi.
"-Evet" dedik.
"-İçinde bulunduğunuz gün nedir?" diye tekrar sordu, biz yine:
"-Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dedik. Tekrar sustu ve biz yine günün ismini değiştirecek zannına düşmüştük ki:
"-Kurban günü değil mi?" dedi.
"-Evet" cevabımız üzerine sözüne devam etti:
"-Bilin ki, kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize kesinlikle haramdır, tıpkı bu yerde, bu ayda şu gününüzün haram olması gibi. Rabbinize kavuştuğunuz zaman sizi yaptıklarınızdan hesaba çekecek. Sakın benden sonra birbirinizin boyunlarını vuran kafirler olmayın. Bu söylediklerimi duyanlar, duymayanlara ulaştırsınlar. Bazan söz kendisine ulaştırılan kimse, ulaştırılan sözü, bizzat dinleyenden daha iyi beller." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sonra şunu ekledi: " Tebliğ ettim mi, tebliğ ettim mi?" üç defa tekrarladı.
"-Evet" cevabımız üzerine:
"-Ya Rabbi şahid ol!" dedi.
Müslim'in rivayetinde şu ziyade var: "Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) beyazı galebe çalan alaca iki koyuna yöneldi ve onları kesti. Sonra da koyunun bir parçasını alıp aramızda taksim etti."
Rezin, rivayetin arasına şunu ilave eder: "Üç şey vardır, bir mü'minin kalbi onlara karşı ebediyen ihanet etmez; ameli sırf Allah için yapmak, idareyi elinde tutana karşı hayırhah olmak, Müslümanların cemaatine katılmak, çünkü onların duaları cemaate dahil olanların hepsini içine alır." İbnu'l-Esir: "Bu ziyadeyi ana kitaplarda (Kütüb-i Sitte) görmedim" der.
Bu ziyadenin manası şudur: Bu üç şeyde kalbler huzura kavuşur. Kim bunlara yapışır, riayet ederse, kalbi hıyanet, hile ve şer gibi manevi kirlerden temiz kalır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">472</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Eslem İbnu İmran anlatıyor: Medine'den gazve için yola çıktık. Niyetimiz İstanbul'du. Cemaatin başında Abdurrahman İbnu Halid İbni'l-Velid vardı. Rum askerleri sırtlarını şehrin surlarına yaslamış müdafaada idiler. Bizden biri tek başına düşmana saldırıya geçti. Halk: "Dur, dur! Lailahe illallah, eliyle kenidini tehlikeye atıyor!" diye bağrıştılar. Ebu Eyyub el-Ensari hazretleri (radıyallahu anh) atılarak: "Ey ensar topluluğu, bu ayet bizim hakkımızda indi. Cenab-ı Hakk, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a yardım edip, İslam galebe çalınca biz: "Artık işlerimizin başında kalıp, onları yoluna koyalım" dedik. Bunun üzerine Allah'u Teala bu ayeti indirdi. Yani "Ellerimizle kendimizi tehlikeye atmak" demek malın-mülkün başında kalıp onları <b><span style="color: red;">düzen</span></b>e koymak için cihadı terketmektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">512</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnu Cübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a "Ben Kur'an'da bazı ayetler görüyorum onlar bana aralarında ihtilaflı geliyor" dedi. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Nelermiş onlar?" diye sorunca adam şu ayetleri okudu: "Sûr'a üflendiği zaman, aralarında o gün (böbürlenecekleri) soyları sopları olmadığı gibi, (birbirlerinin halini) de soramazlar" (mü'minun, 101). Halbuki şu ayet de var: "Birbirlerine dönüp soruşurlar" (Saffat 27).
Bir ayette şöyle denir: "O gün inkar edip peygambere baş kaldırmış olanlar, yerle bir olmayı ne kadar isterler ve Allah'tan bir söz gizleyemezler" (Nisa 42). Halbuki şu ayet var: "Sonra, Rabbimiz Allah'a and olsun ki bizler puta tapanlar değildik, demekten başka çare bulamazlar" (En'am, 23).
Nazi'at suresinde: "Ey inkarcılar! Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir. Gecesini karanlık yapmış, gündüzünü aydınlatmıştır. Ardından yeri <b><span style="color: red;">düzen</span></b>lemiştir" (27-30) buyuruyor.
Burada göğün yaratılışı yerin yaratılışından öncedir: "Ey Muhammed onlara de ki: "Siz yeri iki günde yaratanı mı inkar ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz! O alemlerin Rabbi'dir. O yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi, onu bereketli kıldı. Arayanlar için yeryüzünde gıdalarını normal olarak dört gün (dört mevsim) içinde yetiştirmesi kanununu koydu. Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yeryüzüne "İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin" dedi, ikisi de: "İsteyerek geldik" dediler (Fussilet, 9-11).
Kur'an'da: "Allah affedici, merhametli oldu", "Allah aziz ve hakim oldu", "Allah işitici ve görücü oldu" denmektedir. Sanki, Allah eskiden böyle olmuş bitmiş gibi ifade edilmektedir."
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şu cevabı verdi: "Sûr'a ilk üflemede onların aralarında hiçbir bağ olamaz, Allah'ın diledikleri dışında herkes gökte olsun yerde olsun bu ilk üflemede baygın düşer. İşte bu baygınlık anında bağ da yok, hal hatır sorma da yok. Sonra ikinci üflemede birbirlerine gelip soruşurlar."
İbnu Abbas devam etti: "...Rabbimiz Allah'a and olsun ki biz puta tapanlar değildik" ayeti ile;
"...Allah'tan bir şey gizleyemezler" ayetine gelince: "Allah Teala ihlas sahiplerinin günahlarını affeder. Bunun üzerine müşrikler: "Gelin bir de "Müşrik değildik" diyelim" derler. Allah da onların ağızlarını mühürler. Vücudlarındaki her bir uzuv yaptığı işleri söyler. O sırada, Allah'ın hiçbir sözü gizlemediği bilinir. O'nun yanında: "İnkar edenler: "Keşke Müslüman olsaydık" temennisinde bulunacaklardır" (Hicr, 2).
Diğer soruna gelince: Allah yeri iki günde yarattı. Sonra göğe yöneldi, başka iki günde de onu yedi kat olarak tanzim etti, sonra diğer iki günde arzı <b><span style="color: red;">düzen</span></b>ledi yani yaydı, arzdan su ve otlak çıkardı. Arzda dağlar, ağaçlar, tepeler ve arzla sema arasında bulunan şeyleri yarattı. Bunu Cenab-ı Hakk: "Ardından yeri <b><span style="color: red;">düzen</span></b>lemiştir" (</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">961</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyalahu anh) anlatıyor: "Muharcirler hicretle Medine'ye gelip (Ensar'ın yardımlarını gördükleri) vakit şöyle dediler:
" Ey Allah 'ın Rasûlü ! Biz, çok maldan böylesine cömertce veren, az maldan da yardımı böylesine güzel yapan aralarına inmiş bulunduğumuz şu Medinelilerden başka bir kavmi hiç görmedik! Bize bedel işlerimizi yaptılar, hayatımızı <b><span style="color: red;">düzen</span></b>e koymada yardımcı oldular. Biz (hicret ve ibadetlerimizle kazandığımız) sevapların hepsini onlar alacak diye korkuyoruz !"
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara şu cevabı verdi: " Hayır! Onlar sizin dua ve teşekkürlerinizden hasıl olan sevabı alacaklar. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1545</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a: "Gerçek hacı kimdir?" diye soruldu da şu cevabı verdi:
"Saçını <b><span style="color: red;">düzen</span></b>leyip yıkamayı ve koku sürünmeyi çoktan terketmiş kimsedir. . "
Kendisine tekrar:
"Hangi hacc efdaldir?" diye sorulunca:
"Yüksek sesle telbiye getirilen ve kurban kesilen" dedi.
"(Haccla ilgili ayette geçen) sebil nedir?" diye soruldu.
"Zad (nafaka) ve rahile (binek)dir" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3766</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümeyye İbnu Ebi's-Salt, Beni Gıfarlı -isminde zikrettiği- bir kadından nakleder ki, kadın şöyle demiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, beni devesinin döşüne serilen örtünün üzerine bindirdi." Kadın devamla der ki: "Allah'a yemin olsun, sabahleyin indi ve deveyi ıhtırdı. Ben de terkiden indim... Örtüde benden bulaşan kan vardı. Bu benim ilk hayız kanım idi. Görünce deveye doğru sıçradım ve utandım.. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bendeki bu hali farkedip, kanı da görünce:
"Neyin var? Belki de hayız oldun?" buyurdular. Ben "Evet!" dedid. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Öyleyse (hayız görenlerin tedbirlerine başvurarak) kendine çeki<b><span style="color: red;">düzen</span></b> ver. Sonra da bir su kabı al, içerisine tuz at. Sonra örtüye değen kanı yıka, sonra bineğine dön!" ferman buyurdular.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hayber'i fethettiği zaman ganimetten bize de bağışta bulundu.
(Ümeyye Bintu Ebi's-Salt) der ki: "(Gıfarlı sahabiyye), suyuna tuz katmadan hayız kanını yıkamazdı. Öldüğü zaman cenazesinin yıkanacağı suya da tuz atılmasını vasiyet etmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4261</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu İshak rahimehullah anlatıyor: "Bir adam Bera İbnu Azib radıyallahu anhüma'ya geldi ve:
"Ey Ebu İmare! Huneyn gününde hepiniz geri mi kaçtınız?" diye sordu. Bera: "Ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kaçmadığına şehadet ederim! Ancak, askerlerden yükü hafif olan (aceleciler) ile zırh taşımayanlar Hevazin'in bir kanadına yürüdüler. Halbuki buradakiler okçu kimselerdi: Onları çekirge sürüsü gibi hep birden ok yağmuruna tuttular. Bunun üzerine dağalmak zorunda kaldılar. Böylece düşman, Resûlullah'a yöneldi. Aliyhissalatu vesselam'ın katırını Ebu Süfyan İbnu'l- Haris İbni Abdilmuttalib radıyallahu anh yediyorkdu. Aleyhissalatu vesselam katırından indi, dua etti, (Allah'tan) yardım taleb etti. Şöyle diyordu:
"Ben Peygamberim yalan değil!
Ben Abdulmuttalibin Oğluyum!
Allahım yardımını indir."
Sonra askerleri <b><span style="color: red;">düzen</span></b>e koydu. Bera devamla der ki: "Vallahi, biz savaş kızıştı mı Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sığınırdık. Bizim cesurumuz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la aynı hizada durabilendi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4319</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İnsanlara karşı üç şeyle faziletli (üstün) kılındık:
- Saflarımız meleklerin safları <b><span style="color: red;">düzen</span></b>inde kılındı.
- Arzın tamamı bize mescid kılındı.
- Toprak bize, su bulamadığımız zaman, tahûr (temiz ve temizleyici) kılındı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4353</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın hastalığı şiddetlenince, kendisine cemaate namazı kimin kıldıracağı soruldu:
"Ebu Bekr'e söyleyin, halka namazı o kıldırsın!" buyurdular. Hz. Aişe radıyallahu anha:
"Ebu bekr yufka yürekli bir kimsedir, senin yerinde namaza duracak olsa (dayanamayıp ağlar ve ağlamaktan halka kıraati duyuramaz, (namaz kıldırma işini) Ömer'e emretseniz!" dedi. Aleyhissalatu vesselam yine: "Ebu Bekr'e söyleyin, namazı kıldırsın!" buyurdular. Hz. Aişe önceki sözünü tekrar etti. Aleyhissalatu vesselam: "Ona (Ebu Bekr'e) emredin, namazı kıldırsın!" dedi ve:
"Siz (kadınlar) kendi kafanıza göre <b><span style="color: red;">düzen</span></b>de Hz. Yusuf'un kadın arkadaşları gibisiniz!" diye söylendi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4368</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına girmek üzere izin istedi. Bu sırada Aleyhissalatu vesselam yatağı üzerinde yatmakta idi. Üzerinde benim bürgüm vardı. Resûlullah halini bozmadan izin verdi. (Konuştular), meselelerini hallettiler. Hz. Ebu Bekr gitti. Bir müddet sonra Hz. Ömer girmek için izin istedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam aynı halini hiç değiştirmeden ona da izin verdi. Ömer'in ihtiyacını da gördü. Sonra o da gitti.
Bir müddet sonra Osman izin istedi. Bu sefer Aleyhissalatu vesselam yatağında doğrulup oturdu. Üstünü başını düzeltti. Bana da: "Elbiseni üzerine topla!" emretti. Ve ona da girmesi için izin verdi. Onun da ihtiyacını gördü. Osman da gitti.
O gidince ben dayanamayıp: "Ey Allah'ın Resûlü! Ebu Bekir ve Ömer gelince istifini bozmadığın halde Osman gelince kendine çeki<b><span style="color: red;">düzen</span></b> verdin. Sebebi nedir?" diye sordum. Dedi ki:
"Osman çok utangaç birisidir. Ben istifimi hiç bozmadan eski halimde iken içeri aldığım takdirde arzusunu açmadan gideceğinden korktum."
Bir rivayette: "Kendisinden meleklerin haya duydukları bir kimseden ben haya duymayayım mı?" demiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4982</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "rumlar, A'mak ve Dabık nam mahallere inmedikçe Kıyamet kopmaz. Onlara karşı Medine'den bir ordu çıkar. Bunlar o gün Arz ehlinin en hayırlılarıdır. Bu ordunun askerleri savaşmak üzere saf saf <b><span style="color: red;">düzen</span></b> alınca, rumlar:
"Bizden esir edilenlerle aramızdan çekilin de onları öldürelim!" derler. Müslümanlar da:
"Hayır" Vallahi sizinle, kardeşlerimizin arasından çekilmeyiz" derler. Bunun üzerine (müslümanlar) onlarla harb eder. bunlardan üçte biri inhizama uğrar. Allah ebediyen bunların tevbesini kabul etmez. Üçte biri katledilir, bunlar Allah indinde şehitlerin en faziletlileridir. Üçte biri de muzaffer olur. Bunlar ebediyen fitneye düşmezler. Bunlar İstanbul'u da fethederler. (Fetihten sonra) bunlar, kılıçlarını zeytin ağacına asmış ganimet taksim ederken, şeytan aralarında şöyle bir nida atar:
"Mesih Deccal, ailelerinizde sizin yerinizi aldı!"
Bunun üzerine, çıkarlar. Ancak bu haber batıldır. Şam'a geldiklerinde (Deccal) çıkar. Bunlar savaş için hazırlık yapıp safları tanzim ederken, namaz için ikamet okunur. Derken İsa İbnu Meryem iner ve onlara gitmek ister. Allah'ın düşmanı, Hz. İsa'yı görünce, tıpkı tuzun suda erimesi gibi, erir de erir. Eğer bırakacak olsa, (kendi kendine) helak oluncaya kadar eriyecekti. Ancak Allah onu kudret eliyle öldürür; öyle ki onlara, harbesindeki kanını gösterir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5575</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ben altı yaşında iken benimle evlendi. Medine'ye geldik. Beni'l-Haris İbnu'l-Hazrec kabilesine indik. Ben hummaya yakalandım. Saçlarım döküldü. (İyileşince) saçım yine uzadı. Annem Ümmü Ruman, ben arkadaşlarımla salıncakta oynarken, bana geldi, benden ne istediğini bilmeksizin yanına gittim. Elimden tuttu. Evin kapısında beni durdurdu. Evimizde, Ensardan bir grup kadın vardı. "Hayırlı, bereketli olsun!", "Uğurlu mübarek olsun!" diye dualar, tebrikler ettiler. Annem beni onlara teslim etti. Onlar kılık-kıyafetime çeki <b><span style="color: red;">düzen</span></b> verdiler. Beni, (kuşluk vakti aniden) Resûlullah aleyhissalatu vesselam(ın gelişinden) başka bir şey şaşırtmadı. Annem beni O'na teslim etti. O gün ben dokuz yaşında idim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6143</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte yorganın altında idim. Kadınların maruz kaldığı hayız (kanını) o sırada gördüm. Derhal örtünün altından sıvışıverdim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Hayız mı oldun?" dedi. "Ben, kadınların gördüğü hayız kanını gördüm" dedim. Aleyhissalatu vesselam: "Bu, Allah Teala Hazretlerinin, Hz. Adem'in kızlarına yazdığı bir kaderdir" buyurdular."
Ümmü Seleme sözlerine şöyle devam eder: "Ben yataktan sıvışıp, (yapılması gerekenleri yaparak) kendime çeki<b><span style="color: red;">düzen</span></b> vererek geri döndüm. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana: "Gel benimle birlikte yatağa gir!" dedi. Ben de yanına girdim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6635</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam zamanında fiyatlar artmıştı. Halk müracaat ederek: "Ey Allah'ın Resulü fiyatları siz <b><span style="color: red;">düzen</span></b>leseniz!" dedi. Aleyhissalatu vesselam şu cevabı verdi: "Ben, sizden kimsenin kendisine yaptığım bir zulmü talep etmez olduğu halde aranızdan ayrılmayı diliyorum "</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-81144720468643860152014-01-19T14:54:00.002-08:002014-01-19T14:54:18.918-08:00Birlik Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">15</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Ya'mur haber veriyor: "Basra'da kader üzerine ilk söz eden kimse Ma'bed el-Cüheni idi. Ben ve Humeyd İbnu Abdirrahman el-Himyeri, hac veya umra vesilesiyle beraberce yola çıktık. Aramızda konuşarak, Ashab'tan biriyle karşılaşmayı temenni ettik. Maksadımız, ondan kader hakkında şu heriflerin ettikleri laflar hususunda soru sormaktı. Cenab-ı Hakk, bizzat Mescid-i Nebevi'nin içinde Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)'la karşılaşmayı nasib etti. Birimiz sağ, öbürümüz sol tarafından olmak üzere ikimiz de Abdullah (radıyallahu anh)'a sokuldu. Arkadaşımın sözü bana bıraktığını tahmin ederek, konuşmaya başladım: "Ey Ebu Abdirrahman, bizim taraflarda bazı kimseler zuhur etti. Bunlar Kur'an-ı Kerim'i okuyorlar. Ve çok ince meseleler bulup çıkarmaya çalışıyorlar." Onların durumlarını beyan sadedinde şunu da ilave ettim: "Bunlar, "kader yoktur, herşey hadistir ve Allah önceden bunları bilmez" iddiasındalar." Abdullah (radıyallahu anh): "Onlarla tekrar karşılaşırsan, haber ver ki ben onlardan beriyim, onlar da benden beridirler." Abdullah İbnu Ömer sözünü yeminle de te'kid ederek şöyle tamamladı: "Allah'a kasem olsun, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve hepsini de hayır yolunda harcasa kadere inanmadıkça, Allah onun hayrını kabul etmez."
Sonra Abdullah dedi ki: Babam Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) bana şunu anlattı:
"Ben Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in yanında oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam yanımıza çıkageldi. Üzerinde, yolculuğa delalet eder hiçbir belirti yoktu. Üstelik içimizden kimse onu tanımıyordu da. Gelip Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini bacaklarının üstüne hürmetle koyduktan sonra sormaya başladı: Ey Muhammed! Bana İslam hakkında bilgi ver! Haz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "İslam, Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazan orucu tutman, gücün yettiği takdirde Beytullah'a haccetmendir." Yabancı: "-Doğru söyledin" diye tasdik etti. Biz hem sorup hem de söyleneni tasdik etmesine hayret ettik.
Sonra tekrar sordu: "Bana iman hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanmandır. Kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmandır." Yabancı yine: "Doğru söyledin!" diye tasdik etti. Sonra tekrar sordu: "Bana ihsan hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "İhsan Allah'ı sanki gözlerinle görüyormuşsun gibi Allah'a ibadet etmendir. Sen O'nu görmesen de O seni görüyor."
Adam tekrar sordu: "Bana kıyamet(in ne zaman kopacağı) hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bu sefer: "Kıyamet hakkında kendisinden sorulan, sorandan daha fazla birşey bilmiyor!" karşılığını verdi.
Yabancı: "Öyleyse kıyametin alametinden haber ver!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">16</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: Biz mescidde Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te otururken, devesine binmiş olarak bir adam girdi ve mescidin avlusuna devesini ıhıp bağladıktan sonra: "Muhammed hanginizdir?" diye sordu. Biz: "Dayanmakta olan şu beyaz kimse" diye gösterdik. -Nesai'deki Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'ın rivayetinde: "Şu dayanmakta olan hafif kırmızıya çalan renkteki kimse" diye tasvir mevcuttur.-
Adam: "Ey Abdulmuttalib'in oğlu! diye seslendi.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Buyur seni dinliyorum" dedi.
Adam: "Sana birşeyler soracağım. Sorularımda aşırı gidebilirim, sakın bana darılmayasın" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Haydi istediğini sor!"
Adam: "Rabbin ve senden öncekilerin Rabbi adına soruyorum: Seni bütün insanlara peygamber olarak Allah mı gönderdi?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Kasem olsun evet!"
Adam: "Allahu Teala adına soruyorum: Gece ve gündüz beş vakit namaz kılmanı sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah'a kasem olsun evet!"
Adam: "Allah adına soruyorum, senenin şu ayında oruç tutmanı sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah'a kasem olsun evet!"
Adam: "Allahu Teala adına soruyorum: Bu sadakayı zenginlerimizden alıp fakirlerimize dağıtmanı Allah mı sana emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah'a kasem olsun evet!"
Bu soru-cevaptan sonra adam şunu söyledi: "Getirdiklerine inandım. Ben geride kalan kabilemin elçisiyim. Adım: Dımam İbnu Sa'lebe'dir. Benu Sa'd İbni Bekr'in kardeşiyim." (Bunu beş kitap rivayet etmiştir. Metin Buhari'den alınmıştır).
Müslim'in rivayetinde şöyle denir: "Bir adam geldi ve şöyle dedi:
"Bize senin gönderdiğin elçi geldi ve iddia etti ki sen Allah tarafından gönderildiğine inanmaktasın."
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Doğru söylemiş" dedi.
Adam tekrar: "Öyleyse semayı kim yarattı?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah!" dedi.
Adam: "Peki bu dağları kim dikti ve içindekileri kim koydu?" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah!" dedi.
Adam: Peki semayı yaratan, arzı yaratan ve dağları diken Zat adına söyler misin, seni peygamber olarak gönderen Allah mıdır?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Evet!" dedi.
Adam: "Elçin iddia ediyor ki biz gece ve gündüz beş vakit namaz kılmalıyız, bu doğru mudur?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Doğru söylemiştir!"
Adam: "Seni gönderen adına doğru söyle. Bunu sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Evet!" dedi.
Adam sonra zekatı, arkasından orucu, daha sonra da haccı zikretti ve bu şekilde sordu.
Ravi der ki: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) de her sualde "Doğru söylemiş" diye cevap veriyordu. Adam (son olarak) sordu: "Seni gönderen adına doğru söyle. Bunu sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalat</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">44</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Ebi'l-Ahvas (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Veda haccı'nda bulundum. Orada Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) irad ettiği hutbede önce Allah Teala'ya hamd ü sena, hatırlatma ve tavsiyelerden sonra şöyle devam etti: "Hangi gün (bu günden) daha (mukaddes ve) haramdır? Bu soruyu üç kere tekrarladı. Cemaat: "el-Haccu'l-Ekber günü" diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) devam etti: "Öyle ise bilin ki, kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız, birbirinize, bu ayınızda, bu beldenizde şu gününüz nasıl haramsa öylece haramdır, mukaddestir. Bilin ki herkesin cinayetinden kendisi sorumludur. Hiçbir babanın cinayetinden oğlu sorumlu tutulmaz. Haberiniz olsun ki, Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Bu sebeple, bir Müslümana, bizzat kendisi helal kılmadıkça kardeşinin hiçbir şeyi helal değildir. Bilin ki cahiliye devrinden kalan bütün faizler mülgadır, terkedilecek ve alınmayacak. Faize verilen paranın sadece sermaye kısmını yani aslını alacaksınız, -böylece ne zulüm ve haksızlık etmiş ne de zulme ve haksızlığa uğramış olacaksınız- Abbas İbnu Abdi'l-Muttalib'in faizi hariç. Zira onun tamamı mülgadır, terkedilmiştir. Haberiniz olsun ki, cahiliye devrinden kalan bütün kanlar da terkedilmiştir. (intikam peşine düşülmeyecek). İlga ettiğim ilk cahiliye kanı da el-Haris İbnu Abdü'l-Muttalib'in kanıdır. Haris, Benu Leys'ten tuttuğu bir süt anneye bebeğini emzirtiyordu. Çocuğu Hüzeyl adında birisi (bir kavga sırasında attığı bir taşla kazaen) öldürmüştü. Sakın ha, kadınlara da iyi muamele yapın. Çünkü onlar yanınızda esir durumundadır. Onlara iyi muamelenin dışında (terketmek dövmek gibi) bir başka şey yapmak hakkına sahip değilsiniz. Ancak açık bir çirkinlikte bulunulursa o hariç. Çirkin iş yapmaları halinde, önce yataklarını ayırın, (yine de devam edecek olurlarsa) yaralamıyacak şekilde dövün. Bundan sonra itaat ederlerse, (onların yaptığına ayırma-dövme gibi muamelelere) zulmen devam etmek için bir yol (bir bahane) aramayın. Bilin ki, sizin kadınlarınız üzerinde bazı haklarınız var. Kadınlarınızın da sizler üzerinde bazı hakları vardır. Kadınlarınız üzerindeki haklarınız istemediğiniz kimselere yatağınızı çiğnetmemeleri, evlerinize hoşlanmadıklarınızın girmesine izin vermemeleridir. (Onların sizdeki hakları ise) yiyecek ve giyeceklerinde iyi davranmanızdır.
Haberiniz olsun, şeytan şu beldenizde kendisine ebediyen tapılmayacağını idrak etmiştir. Fakat, sizin önemsemediğiniz şeylerde ona itaat devam edecek, bunlar da onu memnun kılacak (menfi neticeler hasıl edecek)tır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">97</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Ramazan'ın orta on gününde i'tikafa girdik, yirminci günün sabahı olunca eşyalarımızı (evlerimize) taşıdık. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (bir hutbe irad etti ve) sonra şunu söyledi: "İtikafa girmiş olanlar, itikaf mahallerine dönsünler. Zira bu gece bana Kadir gecesinin hangi gece olduğu gösterilmişti, sonra unutturuldu. Siz, son onda ve tek gecelerde arayın. Ayrıca bu gece kendimi su ve çamur içinde secde eder gördüm." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) itikaf mahalline dönünce, o günün sonuna doğru hava bozdu. Mescid o sıralarda (üzeri dallarla örtülmüş) çardak şeklindeydi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in burnu ve burun yumuşağı üzerinde su ve çamur bulaşığını gördüm. Bu gece 21. gece idi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">101</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'ın zevcelerinden biri, müstehaza haliyle Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te itikafa girdi. Öyle ki, kadın, kanı ve elbisesinde sarı lekeyi de görüyor bu halde de namaz kılıyordu. Kanın şiddetli akması halinde (kirletmeyi önlemek için) altına leğen koyduğu oluyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">144</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te gazveye çıkmıştık. Savaş sonunda elde ettiğimiz ganimetler arasında müşriklerin kap-kacak ve su kapları da vardı. Biz bunları kullanıyorduk. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hiç bir zaman niye kullanıyorsunuz diye ayıplamadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">247</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhacirlerden bir kişi şunu anlatmıştır: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te üç defa gazveye katıldım. Onun şöyle söylediğini işittim: "Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Suda, otda ve ateşte."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">267</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim sütü memesinde bekletilmiş bir deve satın alırsa o üç gün muhayyerdir. Şayed iade edecek olursa, hayvanla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te, sütü mislince veya sütünün iki mislince buğday da verir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">275</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te gazveye katıldım. Ben su taşımada kullandığımız devemizin üzerinde giderken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana kavuştu. Devem yorgundu ve bu yüzden gerilerden yürüyordu. Durumu görünce Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) de geride kalarak deveyi sürdü ve ona dua buyurdu. Bunun üzerine bütün develerin önünden gitmeye başladı. Bana: "Deveni nasıl görüyorsun?" diye sordu. "Çok iyi görüyorum, bereketiniz değdi" dedim. "Onu bana satar mısın?" buyurdu. Ben utandım, bundan başka su taşıyan devemiz yoktu. Yine de "evet" dedim ve Medine'ye varıncaya kadar sırtı benim olmak şartıyla deveyi kendilerine sattım. Ona: "Ey Allah'ın Rasûlü yeni evliyim" diyerek izin istedim. Bana izin verdiler. Bunun üzerine, Medine'ye gelince beni dayım karşıladı. Deveden sordu. Deve ile ilgili yaptıklarımı anlatınca beni ayıpladı. İzin istediğim sırada Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Bakire ile mi, dulla mı evlendin?" diye sormuştu. Ben "dul biriyle" dedim. "Niye bakire ile değil, o seninle sen de onunla şakalaşırdınız" buyurdu. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü, babam vefat etti. Bir çok kız kardeşim var, hepsi de küçük. Onlarla aynı yaşta, onların terbiyeleriyle meşgul olamayacak, onlara bakamıyacak çok genç biriyle evlenmeyi uygun bulmadım. Bu sebeple onlara bakıp terbiyelerini yapacak birdulla evlendim" dedim."
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Medine'ye gelince deveyi vermek üzere yanlarına gittim. Bana parasını verdi ve deveyi de iade etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">279</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir diğer rivayette şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana: "Allah'ın adıyla bin" dedi. Medine'ye geldiğimiz zaman Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), ashabından bazı gruplarla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te mescide girdi. Ben de mescide girip, devemi kapının yanındaki taş döşeli kısma bağladım. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a "işte deveniz" diye haber verdim. Mescidden çıktı. Deveye yaklaştı ve "Deve, devemizdir" buyurdu. Sonra birkaç okiyye altın gönderip: "Bunu Cabir'e verin" dedi. Sonra bana: "Parayı aldın mı?" diye sordu. "Evet" dedim. Bunun üzerine: "Para da, deve de senindir" buyurdu (ve deveyi de geri verdi.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">341</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Yunus (radıyallahu anh) anlatıyor: "Zeyd İbnu Erkam (radıyallahu anh)'ın Ümmü Velet'i (çocuk doğurmuş cariyesi), Hz. Aişe (radıyallahu anha)'ya uğradı ve dedi ki: "Zeyd'in bir cariyesini el-Ata'ya sekiz yüz dirheme sattım. Sonra aynı cariyeyi ondan, ödeme zamanı dolmazdan önce altı yüz dirheme satın aldım. Ayrıca ben kendisine, bunu satacak olursan senden ben satın alacağım diye şart koşmuştum." Hz. Aişe (radıyallahu anha): "Şart koşman da uygunsuz, satın alman da uygunsuz olmuş. Zeyd İbnu Erkam'a söyle ki, bu iş sebebiyle tevbe etmezse, Resulullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yaptığı cihadı iptal etmiştir" dedi.
Kadın: "Zeyd na yaptı ki (böyle hükmediyorsun?)" diye sorunca Hz. Aişe cevap olarak şu ayeti okudu: "Kime Rabb'inden bir öğüt gelir de faizcilikten geri durursa, geçmişi kendisinedir, onun işi Allah'a aittir..." (Bakara, 275). Ashab'tan pek çoğu hayatta olduğu halde, kimse bu hükümden dolayı Hz. Aişe'yi reddetmedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">456</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari ve Müslim'den gelen bir rivayette şöyle denir: "Ancak, Müslüman olmazdan önce Ensar ve bunlarla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Gassan, Menat için telbiyede bulunurlar, Safa ile Merve arasında tavaftan çekinirlerdi. Bu davranış onlara ecdad yadigarı bir adet idi. Menat için ihrama giren Safa ile Merve arasında tafaf yapmazdı. Müslüman olunca bu hususta Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e sordular. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk "Safa ve Merve Allah'ın şeairindendir..." ayetini indirdi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5609</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te gazveye çıkmıştık. Beraberimizde kadın yoktu. "Husyelerimizi aldırmayalım mı?" diye sorduk. Bizi bundan yasakladı, sonra da muvakkat istifade hususunda bize ruhsat tanıdı. Herhangi birimiz, bir elbise mukabilinde kadınla, bir müddet için nikah yapıyorduk."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">435</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) düşman arazisine Kur'an-ı Kerim'le <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te askeri seferi yasakladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">448</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amir İbnu Rebi'a (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz karanlık bir gecede Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir seferde idik. Kıble istikametini bilemedik. Herkes kendi istikametine yönelerek namazını kıldı. Sabah olunca durumu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a açtık. Bunun üzerine şu ayet indi. "...Nereye yönelirseniz Allah'ın yönü orasıdır (Bakara, 115)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">450</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Bera İbnu'l-Azib (radıyallahu anh) buyurdular ki: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Medine'ye gelince, önce Ensar'dan olan ecdadının -veya dayılarının- yanına indi: O zaman namazlarını onaltı veya onyedi ay boyunca Beytu'l-Makdis'e doğru kıldı. Ancak kıblenin Kabe'ye doğru olmasını arzuluyordu. (Kabe'ye doğru) kıldığı ilk namaz da ikindi namazı idi. Bu namazı Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te ashabtan bir grup kimse kılmıştı. Bu namazı kılanlardan biri, oradan ayrılınca bir mescide rastladı. Cemaati namaz kılıyordu ve tam rükû halinde idiler. Adam onlara: "Şehadet ederim ki Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le Kabe'ye doğru namaz kıldık" dedi. Cemaat oldukları yerde Kabe'ye yöneldiler.
Müslümanların Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kılmaları Yahudiler'i memnun ediyordu. Yüzler Kabe'ye doğru yönelince Yahudiler bundan hiç memnun kalmadılar. Arkadan hemen şu mealdeki ayet nazil oldu: "Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz..." (Bakara, 144). Beyinsiz Yahudiler dedikoduya başladılar: "Uyageldikleri kıbleyi niye değiştirdiler? De ki: "Doğu da batı da Allah'ındır. Allah dilediğini doğru yola hidayet eder" (Bakara, 144).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">483</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Allah, İbnu Ömer (radıyallahu anh)'i mağfiret buyursun, bir hususta yanılmıştı. Şu Ensariler putperestti ve ehl-i kitaptan Yahudilerle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te idiler. Ensar (İslam'dan önce) ilim yönüyle Yahudilerin kendilerinden üstün olduklarına inanırlardı. Bu sebeple onların birçok davranışlarını aynen taklid ediyorlardı. Ehh-i kitaba has adetlerden biri de kadınlarına tek istikametten (yani ön cihetten) yanaşırlardı. Bu, kadın için de en uygun tarzdı. Ensar topluluğu, bu adeti de Yahudilerden aynen almıştı. Kureyşliler ise, kadınları hoş olmayan şekilde açarlar, onlara arka cihetlerinden, ön cihetlerinden, sırt üstü yatmış vaziyette yeneşırlardı. Medine'ye muhacir olarak Mekkeliler gelince onlardan bir erkek Medineli bir kızla evlendi. Erkek, kadına Kureyş usulünce temas etmek istedi. Kadın buna müsaade etmedi. "Bizde kadına tek istikametten temas edilir, sen de öyle yap, aksi halde bana dokunma" dedi.
Onların bu ihtilafı büyüdü ve herkes duydu. Öyle ki Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a da intikal etti. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti inzal buyurdu: "Kadınlarınız (çocuk yetiştirdiğiniz) tarlanızdır. Tarlaya dilediğiniz gibi gelin" (Bakara 223). "Dilediği gibi" den maksad (istikamet olarak) önlerinden, arkalarından, sırt üstü yatmış olarak. Ancak bu geliş çocuk mahalline olacak."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">569</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tirmizi'den gelen rivayette şöyle denir: "Benu Süleym'den bir kimse, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından bir gruba uğradı. Adamın beraberinde sürüsü vardı. Gruba selam verdi. Ancak onlar: "Bu adam kendisini size karşı emniyete almak için böyle (İslamca) selam verdi. (Bu Müslüman değildir) dediler ve kalkıp adamı öldürüp sürüsüne el koydular. Sürüyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a geldiler. Ancak haklarında Cenab-ı Hakk vahiy inzal buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">573</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Etbauttabiin'den Muhammed İbnu Abdirrahman anlatıyor: (Abdullah İbnu Zübeyr'in hilafeti sırasında Şamlılara karşı gönderilmek üzere) Medine halkından askeri bir <b><span style="color: red;">birlik</span></b> teşkili kararlaştırıldı. Birliğe de yazıldım. Bu esnada İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın azadlısı İkrime ile karşılaştım, durumu ona anlatmıştım. Bu sefere katılmayı bana şiddetle yasakladı. Sonra da şunu anlattı: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) bana haber verdi ki: "Müslümanlardan bir grup (Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) devrinde) müşriklerle beraberdi ve onların sayılarını artırıyorlardı. Müşriklere atılan ok, bazan gelip onlardan birine isabet etip öldürdüğü oluyordu. Kılıç darbeleriyle hayatlarını kaybedenler de vardı. Bunun üzerine Cenab-ı Hak şu ayeti indirdi: "Kendilerine yazık edenlerin canlarını melekler aldıkları zaman onlara: "Ne yaptınız bakalım? deyince, "Biz yeryüzünde zavallı kimselerdik" diyecekler, melekler de: "Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" cevabını verecekler, onların varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü dönülecek yerdir" (Nisa, 97).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">595</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: Benu Sehm'den bir kişi, Tecimüd'-Dari ve Adiy İbnu Bedda ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yola çıktı. Es-Sehmi, hiç Müslüman bulunmayan bir yerde vefat etti. Terikesini Temin ve Adiyy getirdiler. Ancak (Sehmi'nin yakınları vasiyette adı geçen) gümüş işlemeli bir kabı (teslim edilen mallar arasında) bulamadılar. (Şikayet üzerine) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu hususta ikisine (Temim ve Adiyy'e) yemin ettirdi. Sonra kap Mekke'de bulundu. Kabın yanlarında bulunduğu kişiler: "Biz bunu Temin ve Adiyy'den aldık" diye yemin ettiler. Sehmi'nin yakınlarından iki kişi de kalkıp Allah'a yemin ederek: "Bizim şahitliğimiz o ikisinin şehadetinden daha doğrudur, kap da arkadaşımıza aittir" dediler.
İbnu Abbas der ki şu ayet bunlar hakkında nazil oldu: "Ey iman edenler! Ölüm birinize geldiği zaman vasiyet ederken içinizden iki adil kimseyi, şayet yoklukta olup başınıza da ölüm müsibeti gelmişse, namazdan sonra alıkoyacağınız, -şüpheleniyorsanız, "Akraba bile olsa yeminle hiçbir değeri değiştirmeyeceğiz, Allah'ın şahidliğini gizlemiyeceğiz, yoksa şüphesiz günahkarlardan oluruz" diye yemin eden- sizden olmayan iki kişiyi şahid tutun. Eğer bu şahidlerin günah işlemiş oldukları ortaya çıkarsa ölene kadar yakın hak sahibi diğer kişi bunların yerine geçer ve "bizim şahidliğimiz ikisininkinden de daha doğrudur, biz aşırı gitmedik, yoksa şüphesiz zulmedenlerden oluruz" diye Allah'a yemin ederler. Bu, şahitliği gerektiği gibi yapmalarını veya yeminlerinden sonra yeminlerin kabul edilmesinden korkmalarını daha iyi sağlar. Allah'tan sakının, dinleyin, Allah fasık kimselere yol göstermez" (Maide, 106-108);</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">598</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'd İbnu Ebi Vakkas anlatıyor: "Biz altı kişi Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te oturuyorduk. Müşrikler ona: "Şunları huzurundan kov, bizimle sohbete cür'et etmesinler" dediler.
Sa'd devamla diyor ki, orada ben vardım, İbnu Mes'ud, Hüzeyl kabilesinden bir kişi, Bilal ve ismini hatırlayamadığım iki kişi daha varlardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın içine Allah'ın dilediği birşeyler düşmüştü. Kendi kendine içinden mırıldandı. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti inzal buyurdu: "Sabah akşam Rabblerinin rızasını isteyerek O'na yalvaranları kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki onları kovarak zulmedenlerden olasın" (En'am 52);</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">628</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şu iki ayet hakkında aşağıdaki açıklamayı yapmıştır: "Doğrusu inanıp hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenler ve Muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte bunlar birbirlerinin dostudurlar" ve "İnanıp hicret etmeyenlerle, -hicret edene kadar- sizin dostluğunuz yoktur. Fakat din uğrunda yardım isterlerse, aranızda anlaşma olmayan topluluktan başkasına karşı onlara yardım etmeniz gerekir. Allah işlediklerinizi görür. İnkar edenler birbirlerinin dostlarıdır. Eğer siz aranızda dost olmazsanız yeryüzünde kargaşalık, fitne ve büyük bozgun çıkar. İnanıp hicret eden, Allah yolunda savaşanlar ve Muhacirler'i barındırıp, onlara yardım edenler, işte onlar gerçekten inanmış olanlardır. Onlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır. Sonra inanıp hicret eden ve sizinle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te savaşanlar, işte onlar sizdendir." Bedeviler muhacire varis olmazdı, muhacir de ona varis olmazdı. Bu durum nesh edildi. Ayet şöyle buyurdu: "Birbirinin mirascısı olan akraba Allah'ın kitabına göre birbirine daha yakındır. Doğrusu Allah her şeyi bilir" (Enfal, 22-25).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">629</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Osman (radıyallahu anh)'a dedim ki: "Siz niçin, mesani grubuna giren Enfal suresini miûn grubuna giren Beraet suresine yaklaştırdınız ve aralarına da besmeleyi yazmadınız?" Hz. Osman (radıyallahu anh) şu cevabı verdi: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a vahiy sırasında, bir çok sûre <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te gelirdi. Bu durumda herhangi bir vahiy geldi mi, vahiy katiblerini çağırır, onlara: "Şu ayetleri, şu şu meselelerin zikredildiği sureye koyun" diye irşad ederdi. Bir ayet geldiği zaman da "Bu ayeti içinde şu şu şeylerin zikredildiği sureye koyun" derdi. Enfal suresi, Medine'de ilk nazil olanlardandı. Beraet suresi ise, iniş itibariyle Kur'an'ın sonuncusu idi. Bunun kıssası da Enfal'in kıssasına benzemekte idi. Bu sebeple Beraet'i öbüründen zannettim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu surenin öncekinden olduğunu belirtmeden vefat etti. Bu sebeple ben bunların arasını yakın tuttum ve ikisinin arasına bismillahirrahmanirrahim satırını koymadım. Böylece onu yedi uzunlar'ın (Seb'ut-Tıval) arasına koydum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">632</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tarafından Veda haccından önceki hacc emiri olarak tayin edildiği hacda, "Bu yıldan sonra müşriklere haccetmek yasaktır", "Çıplak olarak Beytullah tavaf edilemez" diye ilan etmek üzere vazifelendirdiği bir hrubla beni de gönderdi. Ancak, bilahare Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), Hz. ebu bekir (radıyallahu anh)'in arkasından Hz. Ali'yi gönderdi ve Beraet suresini halka ilan etmeyi ona emretti. Hz. Ali (radıyallahu anh) bizimle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Mina'da halka, Beraet'i ilan etti: "Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hacc yapamıyacak ve çıplak olarak Beytullah tavaf edilmeyecek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">634</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'den gelen bir rivayet şöyledir:
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) dedi ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh)'i Beraet suresiyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Mekke ahalisine gönderdiği zaman onunla beraber ben de geldim. Kendisine "Ne ilan ediyordunuz?" diye soruldu. Şu cevabı verdi: "Biz şunları ilan ediyorduk:
1. Kabe'ye ancak mü'minler girer.
2. Beytullah çıplak tavaf edilemez.
3. Kimin Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la bir anlaşması varsa bunun müddeti dört ayın hitamıdır. Dört ay geçtikten sonra Allah ve Resulü müşriklerden beridir.
4. Bu seneden sonra hiçbir müşrik haccetmeyecek.
Ben bunları böyle (yüksek sesle ve tekrarla) bağırarak söylüyorum ki o gün sesim kısıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">638</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Ci'rane umresinden dönünce Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'i haccın başında emir olarak yolladı. Onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te biz de vardık, el-Arc mevkiinde iken (es-salatu hayrun minen nevm) diye çağrıda bulundu. Bir müddet sonra da tekbir getirmek üzere doğrulduğu sırada arka tarafından kulağına bir deve sesi geldi. Bunun üzerine tekbiri bıraktı ve "Bu ses, dedi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın devesi Ced'a'nın sesi, muhakkak ki hacc konusunda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yeni bir karara varmıştır, belki de bu, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kendisidir, bu durumda namazı <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te kılarız." dedi.
Devenin sırtındaki Ali (radıyallahu anh) idi. Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) ona: "Hacc emiri olarak mı geldin, elçi olarak mı?" diye sordu. Hz. Ali (radıyallahu anh): "Elçi olarak geldim, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni Berae suretiyle gönderdi. Onu hacc mahallerinde halka okuyup tebliğ edeceğim" dedi.
Sonra kurban günü geldi. Arafat'ı terketti. Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) dönünce, tekrar halka hitabetti. Onlara Arafat'ı terketme (adabın)dan kesimlerinden (vesair) menasiklerinden sözetti. Sözü bitince, yine Hz. Ali (kerremallah vechehu) ayağa kalktı, halka, Berae suresini sonuna kadar okudu.
Nefru'l-evvel günü (Mina'dan Mekke'ye hareket günü) Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) kalktı ve halka bir hitabede daha bulundu. Mina'yı nasıl terkedeceklerini, nasıl taşlama yapacaklarını tarif etti, haccın menasikini öğretti. Konuşmasını bitirince fecirden Hz. Ali (radıyallahu anh) kalktı. Halka Berae suresini sonuna kadar (bir kere daha) okudu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">760</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te, mescidde idim, o sırada güneş batıyordu. Bana:
" Ey Ebu Zerr, biliyor musun güneş nereye gidiyor?" diye sordu.
"- Allah ve Resûlü, daha iyi bilir" dedim.
"- Arşın altında secde etmeye gidiyor. (Secde için önce) izin ister. Kendisine izin verilir. Secde ettiği halde kendisinden bunun kabul edilmeyeceği zaman yakındır. O zaman izin ister fakat verilmez, kendisine: "Geldiğin yere dön ve battığın yerden doğ" denir. işte bunu şu ayet ifade etmektedir: "Güneş de (ilahi bir ayettir ki) müstekarrına (duracağı zamana) kadar cereyan etmektedir..." (Ya-Sin, 38). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ilave etti:
" Bu (durma hadisesi) ne zamandır, bilir misin? Bu, kişiye imanının fayda vermeyeceği, artık inançsız hale geldiği zamandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">829</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te namaz kılarken yiyecek maddesi taşıyan bir kervan geldi. Cemaatte bulunanlar, (camiyi bırakıp) kervanı karşılamaya koştular. Camide on iki kişi kaldı. Hz. Ebu Bekir ve Ömer (radıyallahu anhüma) kalanlar arasındaydı. Bu durum üzerine şu ayet nazil oldu. (mealen): "Onlar bir ticaret, yahud bir oyun, bir eğlence gördükleri zaman ona yönelip dağıldılar. Seni ayakta bıraktılar. De ki: Allah nezdindeki (sevab, mü'minler için) eğlenceden de, ticaretten de hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır" (Cum'a, 11).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">860</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mescidde iken huzuruna girdim. Bana:
"- Ey Ebu Zerr mescide tahiyye (selam vermek) gerekir" buyurdu. Ben:
"- Mescide verilecek selam nedir?" diye sorunca:
" (Girince) kılacağın iki rek'at namazdır" dedi. Ben:
"- Ey Allah'ın Resûlü, Hz. İbrahim ve Hz. Musa'nın suhuf1arında olanlardan herhangi bir şey size indirildi mi?" diye sordum, şu cevabı verdi:
" Ey Ebu Zerr! (Evet, şu mealdeki ayetler indi deyip okudu:)
"Şüphesiz iyi temizlenen ve Rabbinin adını zikredip de namaz kılan kimse umduğuna erişmiştir. Belki siz dünya hayatını (ahiretten) üstün tutarsınız. Halbuki ahiret daha hayırlı, daha süreklidir. Şüphesiz ki bunlar evvelki sahifelerde, İbrahim ile
Müsa'nın sahifelerinde de vardır" (A'la,14-19).
Ben tekrar sordum:
"- Ey Allah'ın Resûlü, Hz. İbrahim ve Hz. Musa (aleyhimasselam)'nın suhuflarında ne vardı?"
" Bunlarda, dedi, hep ibretli şeyler vardı. (mesela şöyle denmişti):
"Ölümü görüp bildiği halde gamsız-kedersiz yaşayana şaşarım. Cehenneme kesinlikle inandığı halde gülene şaşarım. İçinde yaşayanlarla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te dünyanın devamlı değiştiğini görüp de ondan tatmin bulana şaşarım. Kadere inanıp da (haram-helal ayırımı yapmadan hırsla mal peşinde) yorulana şaşarım. Ahiret hesabına inanıp da o maksadla çalışmayana şaşarım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">885</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) beni Bedir şeyhleri ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te (sohbet ve istişare meclislerine) alıyordu. Bu hal, sanki, birilerinin ağrına gitmişti: "Bunu niye bizimle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te cemaate alıyorsun, bizim onun kadar oğlanlarımız var?" diye Hz. Ömer'e tarizde bulundu. Hz. Ömer kendilerine: "Onun kimlerden olduğunu biliyorsunuz" diye cevap ver(ip geçiştir)di.
Bir gün beni çağırıp yine onlarla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te meclise aldı. Bu sefer, sırf beni(m liyakatımı) onlara göstermek için beni çağırdığını anlamıştım. Hz. Ömer (radıyallahu anh): "Cenab-ı Hakk'ın İza cae nasrullah ve'l-feth (Nasr 1) kavl-i şerifı hakkında ne dersiniz?" diye sordu. Cemaatten bazıları:
"- Yardıma ve fethe mazhar olduğumuz zaman Allah'a hamdetmek ve istiğfarda bulunmakla emrolunduk" diye cevap verdi. Bazıları hiçbir şey söylemedi.
Hz.Ömer (radıyallahu anh) bana yönelerek:
"Ey İbnu Abbas, sen de mi böyle söylüyorsun?" dedi. Ben:
"Hayır" dedim ve sustum. Hz. Ömer:
"Öyleyse söyle, sen ne diyorsun?" diye bana söz verdi.
Ben şu açıklamayı yaptım:
"- Bu süre Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ecelidir, kendisine bu süre ile haber verilmiştir. Bu sürede Cenab-ı Hakk (Resûlüne şöyle demiştir): "Allah'ın nusreti ve fethi geldiği zaman, bil ki bu senin ecelinin artık yakınlığına alamettir. Öyle ise hamdederek Rabbini tesbih et ve ona istiğfàrda bulun. O tevbeleri kabul edicidir."
Bu yorumun üzerine Hz. Ömer: "Bundan ben de senin söylediğini anlıyorum" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">922</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh), (irtidad edenlere karşı yapılan) Yemame Savaşı sırasında beni çağırttı. Gittim. Yanında Hz. Ömer (radıyallahu anh) oturuyordu. Ebu Bekir bana:
"- Bak! Ömer, bana gelip: "Kurra'nın da katılmış bulunduğu Yemame
savaşları şiddetlendi. Ben her yerde kurraları tüketeceğinden, onlarla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Kur'an'ın da çokça zayi olacağından korkuyorum. Bu sebeple Kur'an'ın cem'edilmesini emretmeni uygun görüyorum!" dedi. Ben kendisine:
"- Resûlullah'ın yapmadığı bir şeyi nasıl yaparım?" diye cevap verdim. Ancak Ömer (radıyallahu anh):
"- Bunda hayır var!" diye ısrar etti. Ben her ne kadar bu meseleye yanaşmak istemedi isem de Ömer, taleb ve müracaatlarının peşini bırakmadı. Sonunda Allah, Ömer'de aklını yatırdığı şeye benim de aklımı yatırdı. Ben de meselenin gereğine aynen Ömer gibi inanmaya başladım."
Zeyd devamla der ki: "Ebu Bekir (radıyallahu anh) bana yönelerek şunu söyledi:
"- Sen genç, akıllı bir kimsesin, hiç bir hususta sana karşı bir itimadsızlığımız yok. Üstelik sen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a vahiy katipliği yaptın, nazil olan vahiyleri yazdın. Şimdi Kur'an'ın peşine düş ve onu cem'et!"
Zeyd (radıyallahu anh) der ki: "Allah'a yemin olsun, Ebu Bekir bana dağlardan birini taşıma vazifesi verse bu teklif ettiğin işten daha ağır gelmezdi. Kendisine itiraz ettim:
"- Siz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yapmadığı bir şeyi nasıl yaparsınız?" dedim. Ebu Bekir (radıyallahu anh) beni ikna için:
"- Vallahi bu, hayırlı bir iştir!" dedi, taleb ve müracaatlarının peşini bırakmadı. Öyle ki, sonunda Allah, Hz. Ebu Bekr'in aklını yatırdığı gibi bu işe benim aklımı da yatırdı.
Artık Kur'an'ın peşine düştüm. Onu kumaş parçaları, hurma yaprakları, düz taş parçaları ve ezberlemiş olanların hafızalarından toplamaya başladım. Tevbe süresinin son kısmını Huzeyme -veya Ebu Huzeyme- el-Ensari'nin yanında buldum. Bu kısmı ondan başkasının yanında bulamamıştım.
(Cem ettiğim) sahifeler Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'in yanında idi. Vefat edinceye kadar da orada kaldı. Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e intikal etti. Allah ruhunu kabzedinceye kadar onun yanında kaldı.
Sonra Resûlullah'ın zevce-i pakleri Hafsa Bintu Ömer İbni'l-Hattab (radıyallahu anhüma)'a intikal etti ve onun yanında kaldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">926</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Haris İbnu Süveyd anlatıyor: "Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) bize iki hadis rivayet etti. Bunlardan biri Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)' dendi, diğeri de kendisinden. Dedi ki: "Mü'min günahını şöyle görür: "O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ düşer mi diye korkar durur. Facir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür" İbnu Mes'ud bunu söyledikten sonra eliyle, Şöyle diyerek, burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır.
Sonra dedi ki: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini duydum: "Allah, mü'min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir: "Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te seyahat etmektedir. Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp: "Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım" der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. İşte Allah'ın, mü'min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te kavuşan bu adamın sevincinden fazladır. "
Müslim'in bir rivayetinde şu ziyade var: "(Sonra adam sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle dedi: "Ey Allah'ım, sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">984</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Eyyub (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam)'ı dinledim şöyle demişti:
"Size bir çok memleketlerin fethi müyesser kılınacak. Oralarda (komşu küffarla cihad için) toplanmış askeri <b><span style="color: red;">birlik</span></b>ler göreceksiniz. Size bu <b><span style="color: red;">birlik</span></b>lerle sefere çıkmak vazifesi verilecek. Bazılarınız onlarla (hasbi olarak) sefere çıkmak istemiyerek, adamlarının arasından svışıp gazveye (ücretsiz) katılmamanın yollarını arayacak. Arkadan da kendileriyle anlaşacak kabileler araştırıp, onlara: "Falanca orduya size bedel katılmam için beni ücretle tutacak yok mu, falanca orduya size bedel katılmam için beni ücretle tutacak yok mu?" diyecek. Bilesiniz, (hasbeten gazveye gitmekten kaçan bu adam) bir ücretlidir, son damlasına kadar kanını akıtsa da (gazi değildir, şehit sayılmaz, uhrevi ücretten mahrumdur)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1019</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Ebi Ukbe, babasından naklediyor. Babası İran asıllı bir azadlı idi. Der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Uhud Savaşı'na katıldım. Müşriklerden bir adama darbeyi indirdim ve: "Al, bu sana benden, ben İranlı bir köleden!" dedim. (Sözlerimi işitmiş bulunan) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana doğru baktı ve: "Niye, ben Ensari bir köleyim demedin? Bir kavmin kızkardeşlerinin oğlu o kavimden sayılır" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1020</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ordunun veya seriyyenin başına komutan tayin ettiği zaman, -hassaten komutana- Allah'a karşı muttaki olmasını, beraberindeki Müslümanlara da hayır tavsiye eder ve sonra şunları söylerdi:
"Allah'ın adıyla ve Allah'ın rızası için savaşın. Allah'ı inkar eden kafirlerle çarpışın. Gaza edin fakat ganimete hıyanet etmeyin, haksızlıkda bulunmayın, ölülerin vücudlarına sataşıp burun ve kulaklarını kesmeyin, (önünüze çıkan) çocukları öldürmeyin!
Müşrik düşmanlarla karşılaşınca onları önce üç şeyden birine çağır: Bunlardan birine cevap verirlerse onlardan bunu kabul et ve artık dokunma!
Önce İslam davet et. İcabet ederlerse hemen kabul et ve elini onlardan çek. Sonra onları yurtlarından muhacirler diyarına hicrete davet et.Ve onlara haber ver ki, eğer bunu yapacak olurlarsa Muhcacirler‚ va'dedilen bütün mükafaat ve vecibeler aynen onlara da terettüp edecektir. Hicretten imtina edecek olurlarsa bilsinler ki, Müslüman bedeviler hükmündedirler ve Allah'ın mü'minler üzerine cari olan hükmü onlara icra edilecektir; ganimet ve fey'den kendilerine hiçbir pay ayrılmayacaktır. Müslümanlara <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te cihada katılırlarsa o hariç, (o zaman ganimete iştirak ederler.)
Bu şartlarda Müslüman olma teklifini kabul etmezlerse, onlardan cizye iste, müsbet cevap verirlerse hemen kabul et ve onları serbest bırak.
Budan da imtina ederlerse, onlara karşı Allah'tan yardım dile ve onlarla savaş. Bu durumda bir kale ahalisini muhasara ettiğinde onlar senden Allah ve Resûlü'nün ahd ve emanını talep ederlerse kabul etme: onlar için, kendine ve ashabına ait bir eman tanı. Zira sizin kendi ahdinizi veya arkadaşlarınızın ahdini bozmanız, Allah'ın ve Resûlü'nün ahdini bozmaktan ehvendir.
Eğer bir kale ahalisini kuşattığında onlar, senden Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse sakın onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme, lakinkendi hükmünü tatbik et. Zira Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmeyeceğini bilemezsin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1030</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beni Lihyan kabilesine bir askeri <b><span style="color: red;">birlik</span></b> göndermeye karar vermişti: "Her iki kişiden biri atılsın, sevapta ortak olacaklar" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1034</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmu Atiyye (radiyallahu anha) anlatıyor: "Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yedi ayrı gazveye çıktım. Ordugahlarda ben geride kalır, askerlere yemek yapar, yaralıları tedavi eder, hastalara bakardım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1038</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ya'la anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Halid İbnu Velid ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te gazveye çıktık. Bize, düşmandan, izbandut gibi dört tanesini yakalayıp getirdiler. Derhal öldürülmelerini emretti ve hemen ok atılarak öldürüldüler. Bu haber Ebu Eyyub el-Ensari (radiyallahu anh)'ye ulaştı. O şunu söyledi: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu çeşit öldürmeyi yasakladı. Nefsimi kudret elinde tutan Zat-i Zülcelal'e kasem olsun, (değil insan) bir tavuk bile olsa onu öldürücü atışlar için hedef kılmayız." Ebu Eyyub'un bu sözü Abdurrahman'a ulaşınca dört köle azad etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1045</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) hazretlerinin anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmuştur: "İmam bir perdedir, onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te (düşmana karşı) savaş yapılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1048</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "En hayırlı arkadaş (grubu) dört kişiliktir. En hayırlı askeri <b><span style="color: red;">birlik</span></b> dört yüz kişiliktir. En hayırlı ordu dört bin kişidir. On iki bin kişi, sayıca az diye mağlub edilemez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1050</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu'l-Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Sakif, Beni Ukayl'in müttefiki idi. Sakifliler, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından iki kişiyi esir ettiler. Buna mukabil Müslümanlar da Beni Ukayl'dan bir kişiyi esir ettiler, adamla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Adba adlı deveyi de ele geçirdiler. Adam bağlı halde iken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanına geldi. Adam:
"- Ey Muhammed!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
" Ne istiyorsun?" diye sordu:
"- Beni niye yakaladınız, hacıları geçene (yani Adba'ya) niye el koydunuz?" dedi:
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) meseleyi büyütmek için:
"Seni müttefiklerin olan Sakifin cinayetinden dolayı yakaladım!" cevabını verdi, sonra oradan ayrılıp gitti. Adam tekrar seslenerek:
"- Ey Muhammed! Ey Muhammed" dedi. Resûlulah (aleyhissalatu vesselam) merhametli ve nezaketli idi. Adama dönerek:
" Ne istiyorsun?" dedi. Adam:
"- Ben Müslümanım!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"- Sen bunu, daha önce, kendi umuruna malik iken söylemiş olsaydın, tamamiyle kurtulurdun" dedi ve adamdan uzaklaştı. Adam tekrar:
"- Ey Muhammed, ey Muhammed!" diye bağırdı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) geri gelerek:
"- Ne istiyorsun?" dedi. Adam:
"- Açım, doyur beni, susadım, su ver bana!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"- Hacetin bu mu?" dedi. Adam öbür iki kişiye mukabil fıdye yapıldı."
Ravi İmran sözüne şöyle devam etti: "Ensar'dan bir kadın esir edildi.Adba dahi ele geçirildi. Kadın bağa vurulmuştu. Halk develerini evlerinin önünde dinlendiriyorlardı.
Bir akşam bu kadın ipten boşanarak develerin yanına geldi. Kadın deveye yaklaştı mı deve böğürüyordu. O da birini bırakıp öbürüne yaklaşıyordu. Sonunda Adba'ya yaklaştı. Bu böğürmedi.
Ravi der ki: "Bu pişkin bir deve idi" -bir rivayette: "O terbiyeden geçmiş bir deve idi" denmiştir. Ebu Davud'da: "Uysal bir deve" denmiştir. Kadın devenin arkasına bindi, hayvanı sürüp yola revan oldu.
Kadının kaçtığını hissettiler, arayıp taradılar, ama bulamadılar.Kadın, Allah kendisine kurtulma nasib ederse, deveyi Allah için kurban etmeyi adadı. Medine'ye gelince, halk onun kurtulduğunu görünce: "Adba, Resûlullah (aleyhisssalatu vesselam)'ın devesi!" diye bağrıştı. Kadın:
"- Ben nezretmişim. Allah beni kurtarırsa onu kurban edeceğim diye!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelip bu durumu haber verdiler. O:
"- Sübhanallah! Hayvancağıza ne kötü mühafaat vermiş: Allah onu bunun üzerinde kurtarırsa o tutup bunu kesecek ha! Olacak şey mi? Hayır! Günah olan bir nezre uyulmaz, şahsen sahip olmadığı bir şey üzerine yaptığı nezre de uymaz!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1075</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd Derda (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz buyurdular ki: "Kim bir araziyi haracı ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te (satın) alırsa hicretinden rücu etmiş demektir. Kim de bir kafirin boynundan zilleti kaldırıp onu kendi boynuna koyarsa İslam'a sırtını dönmüş olur." Sinan İbnu Kays der ki: Halid İbnu Ma'dan bu hadisi benden işitince bana: "Bunu sana Sebib mi rivayet etti?" dedi. "Evet" dedim. "Öyleyse dedi, gidince, şöyle bu hadisi bana yazıp göndersin." Sinan İbnu Kays devamla dedi ki: "(Sebib'e) söyledim, onun için hadisi yazıverdi. Tekrar geldiğim zaman Halid İbnu Ma'dan kağıdı sordu. Ben de verdim. Okuyup bu hadisi işitince sahip olduğu arazinin hepsini terketti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1076</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mücemmi' İbnu Cariye el-Ensari (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Hudeybiye sulhünde hazır bulunduk. (Sulh yapılıp) oradan döndüğümüz zaman, halk, develerini hızlandırarak (bir yere birikmeye) başladılar. Biz hayretle: "Bu insanlara ne oluyor, (niçin hayvanlarını hızlandırıp bir yere üşüşüyorlar?)" diye sorduk.
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a vahiy gelmiş" dediler. Biz de, halkla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te harekete geçip develeri hızlandırdık. İlerleyince Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Kura'u'l-Gamim denen (Mekke ile Medine arasında Usfan'ın önünde bulanan) yerde bulduk. Devesinin üzerinde duruyordu. Halk toplanınca bize süresini tilavet buyurdular.
Askerlerden biri: "Yani bu sulh bir fetih midir?" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Evet!" deyip ilaveten: "Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim bu bir fetihtir" buyurdu. Süre-i celileyi okumaya devam eden Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Allah size, ele geçireceğiniz bol bol ganimetler vaadetmiştir. İman edenler için bir delil olması ve sizi doğru yola ulaştırması için bunları size hemen vermiş ve insanların size uzanan ellerini önlemiştir"mealindeki ayete kadar (Fetih 20) okudu.
(Ayet-i kerimede işaret edilen acil ganimetle) Hayber kastediliyordu. Buradan ayrılınca Hayber'e gazveye çıktık. (Elde edilen ganimet) Hudeybiye'ye katılanlara taksim edildi. Bunlar bin beş yüz kişi idi. Bunlardan üç yüzü süvari idi. Ganimet on sekiz hisseye ayrıldı. Süvari olana iki, yaya olana bir hisse verildi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1080</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Haşrec İbnu Ziyad'ın babaannesinden (radıyallahu anha) anlattığına göre, babaannesi (Ümmü Ziyad el-Eşceiyye) Resûllulah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te altı kadından biri olarak Hayber Gazvesine katılır. Kadın der ki: "Bizim de iştirak ettiğimiz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ulaşınca Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bizi yanına çağırttı. Gittik. Yüzünde öfke okunuyordu. Bize: "Kiminle çıktınız, kimin izniyle çıktınız?" diye çıkıştı. Biz:
"Yün eğirip onunla Allah yolunda yardımcı oluruz. Okları (toplar gazilere) veririz, diye çıktık. Ayrıca yanımızda yaralıları tedavi için ilaç var, yemek de yaparız" dedik. Bunun üzerine: "Öyleyse kalın!" buyurdu.
Cenab-ı Hakk Hayber'in fethini müyesser kılınca, bize de ganimetten, tıpkı erkeklere olduğu gibi pay ayırdı."
Haşrec der ki:
"Ey babaanneciğim, bu verilen ne idi?" diye sordum.
"Hurma idi" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1081</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Umeyr Mevla Abi'l-Lahm (radıyallahu anh) anlatıyor: "Efendilerimle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Hayber Gazvesi'ne katıldım. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a benden bahsettiler ve benim köle olduğumu söylediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da bana kılıç kuşatmalarını emretti. Bana kılıç kuşatıldı. (Açıcak yaşça küçük olmam ve boyumun kısalığı sebebiyle) kılıcı yerde sürüyordum. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bana ev eşyası verilmesini emretti. Delileri tedavi için okuduğum bir rukyeyi (afsunlama duası) (kontrol ettirmek için) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a arzettim. Bir kısmını atıp, diğer bir kısmını muhafaza etmemi emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1082</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zühri anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), kendisiyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te savaşmış olan Yahudilerden bir gruba, ganimetten pay ayırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1098</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cübeyr İbnu Mut'im (radıyallahu anh) anlatıyor: "Humustan Beni Haşim ve Beni Muttalib'e ayrılan pay hakkında konuşmak üzere Osman İbnu Affan (radıyallahu anh) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gittik. Ben:
"Ey Allah'ın Resûlü, dedim, kardeşlerimiz olan Beni Muttalib'e verdin, bize hiçbir şey vermedin. Halbuki bizim de onların da (size) yakınlığı birdir" dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Beni Muttalib ile Beni Haşim tek bir şeydirler!" buyurdular.
Cübeyr der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ne Beni Abdu Şems'e, ne de Beni Nevfel'e: (Beni Haşim ve Beni Muttalib'e verdiği halde humustan) pay ayırmadı. Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) de humusu aynen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gibi taksim etti. Ancak o, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yakınlarına, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın onlara verdiği kadar vermedi. Hz. Ömer (radıyallahu anh) de onlara humustan verdi. Sonra da Osman (radıyallahu anh) verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1109</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'1- As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ganimet ele geçirilince, Hz. Bilal (radıyallahu anh)'e emrederdi, o da halka yüksek sesle duyulur, askerler de ganimet olarak ne ele geçirmişse getirip teslim ederdi. Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) de önce beşte birini (humus) alır, geri kalanı taksim ederdi.
Bir gün, (Bilal'in) çağırmasından sonra bir adam kıldan mamul bir yular getirdi ve:
"Ey Allah'ın Resûlü, ganimet olarak biz de bunu ele geçirmiştik!" dedi.
"Sen, dedi, üç kere bağırdığı vakit Bilal'i işitmedin mi? O zaman niye getirmedin ?"
Adam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a (gecikmenin sebebiyle ilgili olarak kabul görmeyen) özürler beyan etti. Ancak neticede şu cevabı aldı:
"Hayır! Bunu senden kabul etmiyorum. Kıyamet günü sen bununla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te geleceksin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1112</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Salih İbnu Muhammed İbni Zaide anlatıyor: "Mesleme (radıyallahu anh) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Rum diyarına girdik. Ganimetten çalan bir adam getirildi. Mesleme, bu mesele hakkında Salim'e sordu. Salim şu cevabı verdi:
"Babam'ı (Abdullah İbnu Ömer) (radıyallahu anhüma) dinledim, babası Ömer (radıyallahu anh)'den naklen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şu sözünü rivayet etmişti:
"Kim ganimetten çalarsa, (bütün) eşyasını yakın, kendisini de dövün."
Salih İbnu Muhammed devamla der ki: "Adamın eşyası arasında bir Mushafbulduk. Salim'e bunun hakkında da sorduk (yakalım mı? diye).
"Onu satıp, bedelini tasadduk edin!"buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1114</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Asım İbnu Küleyb (rahimehullah) babası (Küleyb)'den o da ensari birinden naklederek anlatıyor: "Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir sefere çıkmıştık. Sefer sırasında şiddetli bir kıtlık ve sıkıntıya maruz kaldık. Derken, bir ganimet ele geçirdik. Askerler, onu hemen yağmalayıverdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), yaya olarak (teftiş maksadıyla) yanımıza geldiğinde tencerelerimiz kaynamaya başlamıştı bile. Yayı ile tencereleri deviriverdi. Etleri de toprağa buladı. (Hepsini böylece yenmeyecek hale getirdikten) sonra şu açıklamayı yaptı:
"Yağma malı, laşeden daha helal değildir" veya (şöyle demişti):
"Laşe, yağma malından daha helal değildir." (Rivayetin sonundaki) şek ravilerden Hennad'a aittir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1122</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">El-Misver İbnu Mhreme (radıyallahu anhüma)'ye Amr İbnu Avf (radıyallahu anh) şunu anlatmıştır: "Resûlullah (aleyhissalam vesselam) Ebu Ubeyde (radıyallahu anh)'yi Bahreyn'e, oranın cizyesin getirmek üzere yolladı. Mallarla dönünce Ensar geldiğini işitti. Sabah namazını Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le kıldılar. Namaz bitince, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın etrafını sardılar. Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam) tebessüm buyurdular ve: "Öyle zannediyorum, Ebu Ubeyde'nin bir şeyler getirdiğini işittiniz" dedi. Hep <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te: "Evet!" dediler. Bunun üzerine şunları söyledi:
"Öyleyse sevinin ve sizi sevindiren şeyi ümid edin. Allah' a yemin olsun, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Ben size dünyanın genişlemesinden korkuyorum. Sizden öncekilere dünya genişlemişti de hemen dünya için birbirleriyle boğuşmaya başladılar ve helak oldular. Genişleyen dünyanın onlar gibi sizi de helak etmesinde korkuyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1128</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sellam, sahabeden birinden rivayet etmektedir: "Cuheyne'den bir mahalle üzerine baskın yaptık. Müslümanlardan biri, (teke tek vuruşmak üzere) onlardan bir adam taleb etti. (Bir cengaver gelince) hemen kılıncıyla saldırıya geçti. Ancak hata yaptı ve kılıncı kendisine isabet etti. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Ey Müslümanlar, kardeşinize (yardım edin)" diye bağırdı. Halk ona doğru koşuştu. Ama ölmüştü. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onu elbisesi ve kanı ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te sardı, üzerine namaz kıldı ve defnetti. "Ey Allah'ın Resulü, bu şehid midir?" diye sordular. "Evet o şehiddir ve ben ona bu hususta şahidim" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1139</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Telbiyede bulunan hiç bir Müslüman yoktur ki, onun sağında ve solunda bulunan taş, ağaç, sert toprak onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te telbiyede bulunmasın, bu iştirak (sağ ve solunu göstererek) şu ve şu istikamette arzın son hududuna kadar devam eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1211</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süleyman İbnu Yesar anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), azadlısı Ebu Rafı'yi Ensar'dan bir başkasıyla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te (Meymüne'ye) gönderdi. Onlar, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Meymüne bintu'l-Haris (radıyallahu anha) ile evlendirdiler. (O vakit) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) henüz Medine'de idi (ve umretu'1-kaza için yola) çıkmamıştı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1215</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hudeybiye Sulhu yapıldığı sene, bir gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından bir grupla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te, Mekke yolu üzerinde bir yerde oturuyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bizden ileride (konaklamış) idi. Ben hariç herkes ihramlıydı. Halk vahşi bir eşek gördü, ben o sırada meşguldüm, ayakkabımı tamir ediyordum. Gördüklerinden beni haberdar etmediler, onu kendiliğimden görmüş olmamı istiyorlardı. Bir ara aralarında bir gülüşme oldu. Birden etrafıma bakındım (ve bu esnada) hayvanı gördüm. Hemen (Cerade adındaki) atıma gidip eğerledim ve bindim. (Acelemden) kamçıyı ve mızrağı unutmuştum. "Kamçı ve mızrağımı bana verin!" diye seslendim.
"Hayır, dediler, vallahi bu işte sana yardımcı olmak istemeyiz." Öfkelendim. İnip onları aldım. Tekrar binip, eşeğe doğru hızla gittim, (yetişip) avladım. Beraberimde getirdim, ölmüştü. Arkadaşlarım etinden yediler. Ancak sonradan ihramlı iken yeyip yememe hususunda şekke düşüp (yediklerine pişman oldular). Yürüdük, ben bir parça ayırdım. Resûlullah'a kavuşunca, bu meseleyi sorduk.
"Beraberinizde birşeyler kaldı mı?" dedi. Ben: "Evet!" diyerek parçayı uzattım, ihramlı olduğu halde, ondan yedi. Ve:
"Bu bir taamdır. Onunla Allah size ikramda bulunmuştur!"dedi."
Bunlarda gelen bir ziyade şöyledir: "(Resûlullah:) "O helaldir, yiyin (dedi)."
Bir diğer rivayette: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara şunu söyledi: "Sizden biri (hayvanı yakalamak üzere) saldırmasını emretmedi veya ona hayvanı göstermedi mi?" Onlar: "Hayır!" diye cevap verince, (Resûlullah:)
"Öyleyse yiyin!" buyurdu."
Bir diğer rivayette: "(Resûlullah): İşaret ettiniz veya yardım ettiniz veya saldırmasını sağladınız mı?" (diye sordu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1219</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Osman anlatıyor: "Biz ihramlı iken Talha ile beraberdik. Bize bir kuş hediye edildi. Bu sırada Talha yatıyordu. Kuş etinden bazılarımız yedi, bazılarımız çekinip yemedi. Talha uyanınca yiyenleri.te'yid etti ve: "Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te onu yedik" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1224</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz, hacc veya umre için Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yola çıkmıştık. Yo1 esnasında bir çekirge sürüsüne rastladık. Kamçı ve yaylarımızla vurmaya başladık. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Bunu yeyin, zira o deniz avından (sayılır)" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1229</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den yapılan bir rivayete göre, hacc veya umre için ihrama giren hayızlı kadın hakkında, "Kadın dilerse umre veya haccı için ihrama girer, ancak Beytullah'ı tavaf edemez, Safa ile Merve arasındaki sa'yi de yapamaz. Bunlar dışındaki bütün menasike insanlarla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te katılır. Temizleninceye kadar mescide yakın olmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1233</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hacc yapmak üzere Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te çıktık. Arc nam mevkiye kadar geldik. Orada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) konakladı, biz de konakladık. Hz. Aişe (radıyallahu anha) Resûllullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına oturdu. Ben de babam Ebu Bekir'in yanına oturdum. Resûlullah'ın binek devesi ile, Hz.Ebu Bekir'in binek develeri tekdi ve o da Ebu Bekir'e ait bir köle ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te (yolda) idi. Ebu Bekir (radıyallahu anh) oturup, kölenin gelmesini beklemeye başladı. Köle geldi ama beraberinde deve yoktu. Hz.Ebu Bekir (radıyallahu anh): "- Deven nerde?" diye sordu. Köle:
"- Sabahleyin onu kaybettim!" dedi. Ebu Bekir (radıyallahu anh):
"- Tek bir deveyi kayıp mı ettin!" deyip köleye vurmaya başladı.
Resûlullah bu sırada gülüyor ve şöyle diyordu:
" Şu ihramlıya bakın neler de yapıyor!"(İbnu Ebi Rizme der ki: Resûlullah: "Şu ihramlıya bakın neler de yapıyor?" deyip gülüyor, (başka bir Şey söylemiyordu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1252</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Sirin (rahimehullah) anlatıyor: "Bir adam Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e gelerek: "Ben ve arkadaşım ihramlı olduğumuz halde Akabe'deki bir tepeye doğru atlarımızla yarış yaptık ve bu esnada bir ceylan öldürdük. Bu fiilimize hükmünüz nedir?" diye sordu. Hz. Ömer (radıyallahu anh), yanında bulunan birine: "Gel beraber hükmedelim"dedi.
(İbnu Sirin) der ki: "İkisi <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir keçiye hükmettiler. Bunun üzerine adam döndü ve (yanındakilere): "Ömer'e bakın, mü'minlerin emiri ama, bir ceylan hakkında hüküm veremiyor, yardımcı olarak bir adam çağırıyor!" dedi. (Bu sözü işiten) Hz.Ömer (radıyallahu anh), adamı çağırtıp:
"Sen Maide süresini okudun mu?" diye sordu. Adam:
"Hayır!" deyince:
"Pekiyi (hüküm vermede yardımını istediğim) bu adamı tanıyor musun?" dedi. Adam bu soruya da:
"Hayır!" deyince Hz. Ömer:
"Eğer, Maide süresini okuduğunu söyleseydin dayakla canını yakacaktım" dedi ve ilave etti:
"Cenab-ı Hakk Kitab-ı Mubin'inde: "Ey iman edenler... İçinizden adalet sahibi iki adam hüküm (ve takdir) edecektir..." (Maide 95) buyurmuştur. Ve şu da Abdurrahman İbnu Avftır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1256</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Muaviye (radıyallahu anh)'den yapılan rivayete göre şöyle buyurmuştur: "Ey Resûlullah'ın ashabı! Biliyor musunuz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şunu şunu yapmayı yasakladı, kaplan derilerine oturmayı yasakladı?" Dinleyenler: "Evet (biliyoruz!)" dediler. Hz.Muaviye (radıyallahu anh) tekrar sordu: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hacc ile umrenin arasını birleştirmenizi (hacc-ı kıran yapmanızı) da yasakladığını biliyor musunuz?" Yanındakiler: "Hayır, bunu bilmiyoruz!" dediler. Hz. Muaviye (radıyallahu anh):
"Öyleyse bilin, bu da öbürleriyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te (yasaklar arasında). Ne var ki, sizler unutmuşsunuz!" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1257</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir ve Ebu Said el-Hudri (radıyallahu anhüma) şöyle demişlerdir: "Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te hacc için avazımızın çıktığı kadar yüksek sesle telbiye getirerek (Mekke'ye) geldik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1262</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Hac ile umreyi birleştiren kimseye tek bir tavaf yeterlidir. İkisinin ihramından <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te çıkar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1264</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi' alatıyor: "Haccac-ı Zalim, Abdullah İbnu Zübeyr (radıyallahu anh)'le savaşmak üzere Mekke'ye indiği zaman, Abdullah İbnu Abdillah ile Salim İbnu Abdillah geldiler ve Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüm)'le konuştular: Kendisine:
"Bu yıl haccı terketmen sana bir zarar vermez. Zira biz, halk arasında savaş çıkıp seninle Beytullah arasına girileceğinden korkmaktayız"dediler. Abdullah onlara:
"Benimle Beytullah arasına girilerek engel çıkarılırsa, ben de Kureyş'in Hz. Peygamber'le Beytullah arasına girdiği zaman Resûlullah'ın davrandığı şekilde davranırım. Şahid olun, şu anda umreye niyet ettim!"dedi ve derhal kalkıp Zülhuleyfe'ye gitti. Umreye niyet ederek ihram giydi, telbiye getirdi.
Sonra şunu söyledi: "Yolumu serbest bırakırlarsa umremi tamamlarım. Beytullah'la aramda engel olurlarsa Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yaptığı gibi yaparım." Ve şu ayeti tilavet etti. (Mealen): 'Resûlullah'ta sizler için güzel örnek vardır" (Ahzab 21).
Sonra yoluna devam etti ve Beyda sırtına kadar geldi. Orada: "Bunların ikisinin hükmü de aynı. Eğer benimle umrem arasına girip mani olurlarsa haccıma da mani olmuşlar demektir. Sizleri şahid kılıyorum, umre ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te hacca da niyet ettim" dedi. Yoluna devam etti. Kadid'e geldiği zaman bir kurbanlık aldı. Sonra (Mekke'ye girip) hacc ve umre her ikisi için tek bir tavafyaptı."
Bir rivayette şöyle denmiştir: "Her ikisi için de ihrama girdi ve böylece Mekke'ye geldi. Beytulah'ı tavaf etti. Safa ve Merve arasında sa'y etti, buna bir ilavede bulunmadı, ne kurban kesti, ne traş oldu, ne taksirde bulundu, ne de ihramla haram ettiği şeylerden birini nefsine helal kıldı. Kurban gününe kadar bu hal üzere devam etti. O gün kurban kesti, traş oldu. İlk yaptığı tavafla hem haccın hem de umrenin tavafını yerine getirdiği kanaatinde idi.
Sonunda: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) böyle yapmıştı" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1265</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Şakik anlatıyor: "Hz. Osman (radıyallahu anh) hacc sırasında temettuda bulunmayı yasaklıyor, Hz. Ali de bunu emrediyordu. Hz. Osman, Hz. Ali (radıyallahu anhüma)'ye bir kelam söyledi. Hz. Ali (radıyallahu anh): "Sen de biliyorsun ki biz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te haccederken temettu haccı yaptık" dedi. Hz. Osman da: "Evet, ama biz korkuyorduk" dedi."
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman (radıyallahu anhüm ecmain) hacc-ı temettu yaptılar. Bunu ilk yasaklayan Hz. Muaviye (radıyallahu anh) oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1279</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in diğer bir rivayetinde şöyle denir: "Biz, hacc-ı ifrad için ihram giyip Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te ilerledik. Hz. Aişe (radıyallahu anha) de umre için ihrama girdi. Seref'e gelince Hz. Aişe hayız oldu. (Mekke'ye) gelince Kabe'yi, Safa ve Merve'yi tavaf ettik. Sonra, beraberinde kurbanlık olmayanların ihramdan çıkmaları emredildi.
"Neleri nefsimize helal edeceğiz?" diye sorduk. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"(İhramlıya yasak olan) her,şeyi!" dedi. Bunun üzerine kadınlarımızla da yattık, kokular süründük, elbiselerimizi giydik. (Bunların hepsini yaparken) bizimle arefe (yani hacc ihramı giyme) günü arasında sadece ve sadece dört gece vardı.
Sonra terviye günü (Zilhicce'nin 8'i) tekrar ihrama girdik. Bir ara Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin yanına girmişti, onu ağlıyor buldu.
"Neyin var?" diye sordu.
"Hayız oldum, herkes ihramdan çıktı, ben çıkamadım, tavafımı da yapamadım. Herkes artık (umresini tamamladı), hacc için (Arafat'a)çıkıyor!" diyerek yakındı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Bu hal, Cenab-ı Hakk tarafından Adem (aleyhisselam)'in kızlarına yazılmış bir kaderdir, (sana mahsus bir kusur değil). Sen de, (ihrama giren herkesin yaptığı gibi) yıkanı ve hacc için ihrama gir' dedi. O da öyle yaptı. (Mina, Arafat ve Müzdelife'deki) vakfelerin hepsine katıldı. Hayızdan temizlenince de (ifaza) tavafını yaptı. (Bunlar bittikten sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hz. Aişe (radıyallahu anha)'ye:
"Artık hem haccını hem de umreni yapmış, her ikisinin de ihramından çıkmış oldun!" dedi. Hz. Aişe (radıyallahu anha):
"Ancak benim içimden Beytullah'ı tavaf etmeden hacc yaptığım hissi geçiyor" dedi. Bunun üzerine (oğlan kardeşine seslenerek):
"Ey Abdurrahman (kızkardeşin) Aişe yi Ten'im'e götür, orada umre için ihrama girsin!" dedi. Bu vak'a Hasbe gecesi cereyan etmişti Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mülayim bir insandı. Hz. Aişe (radıyallahu anha) birşey arzu etti mi onun arkasını takip eder (yerine getirirdi)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1284</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Biz hacc aylarında, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te, hacc için ihrama girmiş olarak, hacc gecelerinde yola çıkıp Seref nam yere indik. Orada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Kimin beraberinde kurbanlığı yoksa, haccını umre yapmak isteyen umreye çevirsin. Beraberinde kurbanlığı olan bunu yapmasın" dedi. Hz. Aişe sözünde devamla der ki: "Ashab'tan bazısı umreye niyet etti, bazısı da terketti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile, gücü yerinde olan bazısının yanında kurbanlığı vardı.
(Bir ara) Resûlullah yanıma gelince beni ağlar buldu.
"Niye ağlıyorsun?" diye sordu.
"Ben ashabına söylediklerini işittim ve umre yapmaktan engel olundum!" dedim. Bunun üzerine:
"Neyin var?" diye tekrar sordu.
"Namaz kılamıyorum (hayız oldum)" dedim.
"Bu sana zarar vermez. Sen Hz. Adem (aleyhisselam)'in kızlarından bir kadınsın. Allah öbürlerine yazdığı kaderi sana da takdir etti, bu bir kusur sayılmaz. Sen haccına devam et. Cenab-ı Hakk inşaallah, umreyi de sana nasib edecek" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1286</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe bir başka rivayette şöyle der: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te çıktık, kurban günü Mina'ya geldik. Ben (orada) temizlendim. Sonra Mina'dan çıktım. Beytullah'a koştum. Sonra, Resûlullah'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te nefr-i ahir (teşrik günlerinin üçüncüsü, yani bayramın dördüncü günü = onüç Zilhicce) günü çıktık, Muhassab'a indik. Abdurrahman (radıyallahu anh)'ı çağırdı ve:
"Kızkardeşini Harem bölgesinden çıkar (Ten'm'e kadar götür. Orada) umre için ihram giysin. Umreyi yapınca buraya gelin, sizi dönünceye kadar burada bekliyorum!"dedi. Ben ayrılıp (Ten'im'e gidip ihram giydim, umre yaptım) tavaftan boşalınca, seherde yanına geldim. Yola çıkma emri verdi. Herkes göç yükleyip Medine'ye müteveccihen hareket etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1288</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yola çıktık. Bazılarımız umre niyetiyle ihrama girdi, bazılarımız hem hacc hem de umre niyetiyle ihrama girdi, bazılarımız da sadece hacc niyetiyle ihrama girdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da sadece hacc için ihrama girmişti. Umre için ihrama girenler, (Vemreyi yapınca) ihramdan çıktılar. Hacc için ihrama girenler veya hacc ve umre için ihrama girenler, yevm-i nahr'e (kurbanın birinci gününe) kadar ihramdan çkmadılar.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1309</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Eslem mevla Ömer İbnu'l-Hattab anlatıyor: "Ömer İbnu'l Hattab (radıyallahu anh)'ı dinledim, diyordu ki: "Bugün Allah, İslam'ı hakim ve güçlü kılmış, küfrü ve kafırleri de bertaraf etmiş olduğuna göre remel yapmanın ve omuzu açmanın (ızdıba) ne gereği var. Ancak bununla beraber, bizler, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yapmış olduğumuz şeylerden hiçbirini bırakmayız."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1310</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ya'la İbnu Ümeyye (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir bürde ile ızdıba yapmış olarak tavaf etti."
Hadisin Ebu Davud'daki vechinde "yeşil bir bürde" denir.
-Abdurrahman İbnu Safvan (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı, ashabı ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Kabe'den çıkarken gördüm. Beytullah'ı, kapısından Hatim'e kadar istilam ettiler ve Beytullah'ın üzerine yanaklarını koydular. Bu sırada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ortalarında idi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1318</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebü't-Tufeyl anlatıyor: "Ben Hz. İbnu Abbas ve Hz. Muaviye (radıyallahu anhüma) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te idim. Muaviye (radıyallahu anh) hazretleri her rükne uğradıkça istilamda bulunuyordu. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) kendisine:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sadece Haceru'l-Esved ve rüknü'l-Yemani'den başka yeri istilam etmezdi" dedi. Hz. Muaviye şu cevabı verdi:
"Beytullah'tan hiçbir şey ihmal edilmez."
İbnu z-Zübeyr bütün rükünlere (köşelere) istilamda bulunurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1328</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe'ye hizmet eden bir kadının rivayetine göre: "Hz. Aişe (radıyallahu anha) kendisiyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te kesintisiz, yedili dört tavaf yapmış, her bir yedinin ardından kılınması gereken iki rek'atlik tavaf namazlarını en sonda ard arda kılmıştır. Hz. Aişe (radıyallahu anha) ilaveten demiştir ki: "Her bir şavtın sonunda rükn-ü istilam müstehabdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1337</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zühri (merhum) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'e sordular:
"Sen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Safa ile Merve arasında remel yaparken (hızlı koşarken) gördün mü?"
"Evet, dedi. İnsanlardan bir cemaatle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>teydi. Hep <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te koşuyorlardı. Ben onları onun koşusuyla koşuyor görüyordum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1357</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Cüreyc anlatıyor: "Ata, bana İbnu Hişam'ın kadınları erkeklerle karışık olarak tavaftan yasakladığı zaman dedi ki: "O bunu nasıl yasaklar, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zevceleri bile erkeklerle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te haccettiler!" Ben Ata'ya sordum:
"Onların beraber haccları örtünme emrinden önce miydi, sonra mıydı?"
"(Evet, kasem olsun) buna, ben örtünme emrinden sonra şahid oldum!" diye cevap verdi. Ben tekrar sordum:
"Pekala erkeklere nasıl karışırlardı?" Şu cevabı verdi:
"Erkeklere karışmazlardı, Hz. Aişe (radıyallahu anha) erkeklerden ayrı olarak tavaf ederdi, onlara karışmazdı." Hatta bir kadın kendisine: "Ey mü'minlerin annesi, yürü (Hacerü'l-Esved'e elimizi değerek) istilam edelim!" demişti de Hz. Aişe ona:
"Sen dilediğin şekilde git" deyip kendisi gitmekten imtina etmişti.Onlar geceleyin kim oldukları bilinmez halde çıkarlar, (erkeklerle beraber tavaf yaparlardı. )
Beytullah'a girmek istedikleri zaman da, erkeklerin tamamen çıkarılmış olmalarına kadar durup beklerler, sonra girerlerdi.
(Ata devamla): "Ben (Mekke kadısı) Ubeyd İbnu Umeyr'le <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te,Müzdelife'deki Sebir dağında mücavir (yani ikamet eder) olan Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin yanına giderdim" dedi. Ben hemen sordum:
"Pekala Hz. Aişe'nin örtüsü ne idi`?"
"Keçeden yapılmış küçük bir Türk çadırının içindeydi. Çadırın bir perdesi vardı. Aişe (radıyallahu anha) ile bizim aramızda bu perdeden başka bir şey yoktu. Ben Hz. Aişe'nin üzerinde gül renginde bir zıbın gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1398</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve İbnu Mudarrıs et-Tai (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Müzdelife'de namazı kıldığı zaman geldim.
"Ey Allah'ın Resûlü, dedim, ben Tayy dağlarından geliyorum. Hayvanım da kendim de yorgunum ve bitkin düştük. Allah'a kasem olsun, ey Allah'ın Resûlü, gelirken geçtiğim her dağın başında mutlaka durdum. Benim için hacc imkanı var mı?"
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu cevabı verdi:
"Bizimle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te şu namazı burada kılıp, bizimle kalan, bundan önce de Arafat'da geceleyin veya gündüzleyin kalmış olan, artık haccını tamamlamış, haramlardan kurtulmuş olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1407</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz.Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Sevde (radıyallahu anha), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan Müzdelife'den geceleyin ifaza yapmak için izin istedi. Sevde iri, ağır yürüyen bir kadındı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona izin verdi."
Hz. Aişe (radıyallahu anha): "Keşke ben de onun gibi izin istemiş olsaydım" diye hayıflanırdı. (Vaktiyle izin almamış olduğu için) O, hep imamla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te ifazada bulunurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1434</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Üsame İbnu Şerik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te ben de hacca çıktım. Halk kendisine müracaat ediyordu. Gelenlerden bazısı:
"Ey Allah'ın Resûlü, tavaftan önce sa'y yaptım, bazı şeyleri vaktinden sonraya bıraktım veya vaktinden önce aldım (ne buyurursunuz, hükmü nedir?)" şeklinde soruyordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da:
"Bunda bir günah yok. Ancak bir kimse bir Müslümanın ırzını makaslarsa (gıybetini ederse) o zalimdir. İşte günah işleyen ve kendini helake atan odur. " buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1446</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te (Hudeybiye senesi) umrede temettu yaptık. O zaman yedi kişi adına bir sığır keserek iştirak ettik. Keza deve de yedi kişi adına kesilmişti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1447</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbass (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir seferde iken Kurban Bayramı geldi. Kurban için, sığırda yedi kişi, devede on kişi ortak olduk."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1490</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bedene (yolda) doğuracak olursa, yavrusu da götürülüp annesiyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te kesilir. Yavruyu taşıyacak bir mahmel (taşıyıcı) bulunmazsa annesine yükletilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1498</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Esma Mevla Abdillah İbni Ca'fer (rahimehullah)'in anlatığına göre: "Efendisi Abdullah İbnu Ca'fer'le beraber Medine'den çıktılar. Sükya'da hasta olan Hüseyin İbnu Ali (radıyallahu anhüma)'ye uğradılar, Abdullah İbnu Ga'fer, Hz. Hüseyin'le ilgilenmek için yanında kaldı. Haccın fevte uğramasından (o sene kaçırmaktan) korkarak Medine'de mukim Hz. Ali ve (zevcesi) Esma Bintu Umeys (radıyallahu anhüma)'e haber gönderdi, bunlar derhal yanına geldiler. Hz. Hüseyin (radıyallahu anh) (ağrıdan şikayet ederek) başına işaret etti. Hz. Ali (radıyallahu anh) başının traş edilmesini emretti. Sonra onun adına Sükya'da kurban kesilmesini emretti ve bir deve kesildi."
Yahya İbnu Said der ki: "Bu seferinde Hz. Hüseyin (hacc maksadıyla) Mekke'ye müteveccihen Hz. Osman (radıyallahu anh)'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yola çıkmıştı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1522</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud ve Nesai'de bu rivayet şu şekildedir: "Bu hususta soruldu, şu cevabı verdi:
"Yahudilerden başka birisinin yaptığını görmedim. "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te haccettik, bunu yapmadık."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1528</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Said anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) yevm-i nahrin sabahında gündüz biraz yükselince çıkıp tekbir getirdi. Onun tekbiriyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te halk da tekbir getirdi. Aynı gün, gündüzün tamamen yükselmesinden sonra ikinci defa çıkıp tekbir getirdi, halk da onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te tekbir getirdi. Sonra güneşin zeval vaktinde çıkıp tekrar tekbir getirdi, halk da onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te tekbir getirdi. (Getirilen) bu tekbir Mescid-i Haram'a kadar ulaştı ve halk: "Hz. Ömer tekbir getirdi" deyip tekbir getirdiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1534</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Saib İbnu Yezid (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Babam (radıyallahu anh) bana, Veda haccı sırasında Resûlullah(aleyhissalatu vesselam)'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te hacc yaptırdı. Ben o zaman yedi yaşında idim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1544</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbrahim (rahimehullah) babası tarikiyle dedesinden rivayet ediyor:
"Hz. Ömer (radıyallahu anh), yatığı en son haccında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zevcelerine izin verdi. Onlarla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Abdurrahman İbnu Auf ve Osman İbnu Affan (radıyallahu anhüma)'ı gönderdi."
Berkani der ki: "(Hadisi rivayet eden) İbrahim'den maksad: İbrahim İbnu Abdirrahman İbni Avftır."
Humeydi ise: "Bu açıklama isabetli gözükmüyor. Derim ki: O, İbrahim İbnu Abdirrahman İbni Abdillah İbni Ebi Rebia el-Mahzümi'dir." Doğruyu Allah bilir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1549</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (üç kere hacc yaptı. Şöyle ki): "Hicret etmezden önce iki, hicretten sonra da bir hacc ve bununla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir umre yaptı. Bu hacc sırasında (Medine'den) altmış üç deve sevketti. O sırada Hz. Ali (radıyallahu anh) Yemen'den geldi, beraberinde, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kestiği kurbanlarıngeri kısmı da vardı. Bunlar arasında (Ebu Cehl'e ait olup Bedir Savaşı'nda ganimet olarak alınan) burnunda gümüş halka bulunan deve de vardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hepsini kesti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) her deveden bir parça alınmasını emretti. Bunlar (bir kapta) pişirildi. Efendimiz suyundan içti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1555</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), saçlarını tarayıp yağladıktan, rida ve izarını giydikten sonra Medine'den ashabıyla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te ayrıldı. Rida ve izar çeşitlerinden, vücudun cildine boyası geçen za'feranla boyanmış olanlar dışında hiç bir şeyi yasaklamadı. Böylece Zülhuleyfe'ye geldi. Orada devesine bindi. Devesi onu Beyda sırtına çıkarınca O (aleyhissalatu vesselam) da, Ashab'ı (radıyallahu anhüm) da telbiye getirdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kurbanlığına takısını takıp nişanladı. Bu iş, Zilkade ayının sondan beşinci gününde cereyan etmişti. Mekke'ye Zilhicce'nin dördünde indi. (İlk iş) Beytullah'ı tavaf etti, Safa ve Merve arasında sa'yde bulundu. Kurbanlığı sebebiyle ihramdan çıkmadı. Çünkü ona (kurbanlık alameti olan takıyı) takmıştı. Sonra Mekke'nin Hacün yanındaki en yüksek yerine indi. Artık hacc için telbiye getiriyordu. Kabe'ye onu tavaf ettikten sonra, Arafat'tandönünceye kadar hiçyaklaşmadı.Asabına ise, Kabe'yi tavaf etmelerini, Safa ile Merve arasında sa'yetmelerini emretti, sonra saçlarını kısaltarak ihramdan çıkmalarını emretti. Bütün bu emirler, beraberinde kurbanlık olarak takılanmış devesi olmayanlar içindi. Beraberinde hanımı bulunanlara, hanımlarıda helaldi. Keza koku ve elbisede helaldi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1562</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'inde: "Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı içinizden dört şahid getirin. Eğer şehadet ederlerse onları ölüm alıp götürünceye, yahud Allah onlara bir yol açıncaya kadar. kendilerini evlerde alıkoyun (insanlarla ihtilattan menedin)" buyurdu. (Nisa 15).
Cenab-ı Hakk, bu ayette (zina meselesinde) önce kadını zikrettikten sonra, erkeği kadınla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te ele alarak şöyle demiştir: "Sizler-den fuhşu irtikab edenlerin her ikisini de (kınayarak) eziyete koşun. Eğer tevbe edip (nefislerini) ıslah ederlerse artık onlara (eziyetten) vazgeçin. çünkü Allah tevbeleri çok kabul eden, en çok esirgeyendir" (Nisa 16). Cenab-ı Hakk bu ayeti, celde ayetiyle neshederek şöyle buyurdu: "Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer deynek vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız bunlara, Allah'ın dinini tatbik hususunda, acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir zümre de bunların azabına (bu cezalarına) şahid olsun" (Nur 2). Sonra Nur sûresinde recm ayeti nazil oldu. Önceki (celdeyi emreden) vahiy bekar (zani) içindi. Sonra recm ayeti tilavetten kaldırıldı, ancak hükmü baki kaldı."
Bu rivayetin "...yüzer deynek vurun"ibaresine kadar olan kısım Ebu Davud'a aittir, mütebakisini Rezin ilave etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1577</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, Maiz İbnu Malik el-Eslemi (radıyallahu anh) gelerek:
"- Ey Allah'ın Resûlü, ben nefsime zulmettim, zina fazihasını işledim, beni temizlemeni istiyorum" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu reddetti (geri çevirip meselenin üzerine gitmedi). Ancak Maiz ertesi gün tekrar geldi. Yine:
"- Ey Allah'ın Resûlü, ben zina fazihasını irtikab ettim!" diye ikinci sefer itirafta bulundu. Adamı ikinci sefer geri çeviren Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adamın kavmine birisini yollayarak:
"Onun aklında bir noksanlık biliyor musunuz, normal bulmadığınız bir davranışına rastladınız mı?"diye tahkik ettirdi. Ancak hep beraber:
"Biz onu gördüğümüz kadarıyla, aramızdaki salih kişilere denk akıl (ve feraset) sahibi biliyoruz" dediler. Maiz üçüncü sefer müracaatta bulundu. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onlara yine birini göndererek adam hakkında sordurdu. Yine ne kendinde, ne aklında bir kusur olmadığını söylediler.
Adam dördüncü sefer müracaat edince, ona bir çukur kazdırdı. Taşlanmasını emretti ve taşlandı.
Ravi der ki: Gamidiye adında bir kadın da gelerek:
"Ey Allah'ın Resûlü, beni niye reddediyorsun. Görüyorum ki, beni de Maiz gibi geri çevirmek istiyorsun. Allah'a kasem olsun ben hamileyim de!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):
"Öyle ise hayır. Sen git ve çocuğu doğurunca gel" dedi. Kadın gitti çocuğu doğurunca, bir beze sarılmış olarak çocukla geldi.
"İşte çocuk, doğurdum!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Git, sütten kesinceye kadar emdir, sonra gel!" buyurdu. Kadın gitti, o çocuğu sütten kesince çocukla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te geldi. Çocuğun elinde bir ekmek parçası vardı.
"Ey Allah'ın Resûlü, işte çocuk, sütten kestim, yemek de yedi" dedi.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) çocuğu alıp, Müslümanlardan birine teslim etti. Sonra bir çukur kazılmasını emir buyurdu. Göğsüne kadar derinlikte bir çukur kazıldı. Bundan sonra halka taşlamalarını emretti. Herkes taşladı. Halid İbnu Velid (radıyallahu anh) elinde bir taş ilerledi, başına attı. Kan yüzüne fışkırmıştı, kadına küfretti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Halid'in kadına küfrettiğini işitince:
"Ey Halid ağır ol!" dedi ve ilave etti:
"Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun, bu kadın öyle bir tevbe yaptı ki, şayet alış-verişte sahtekarlık yapanlar aynı tevbe ile tevbe yapsalardı, onların bile mağfiretine yeterdi !"
Sonra Resûlullah (tekfın) emretti. Kadının üzerine namaz kıldırdı ve defnedildi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1584</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Yahudilerden bir kadınla bir erkek zina yaptılar. Birbirlerine: "Bizi şu peygambere götürün. Çünkü bir kısım hafıfletmeler getiren bir peygamberdir. Bize recm dışında fetvalar verirse kabul eder, Allah indinde O'nun hükmünü kendimize delil kılarız ve: "Peygamberlerinden bir peygamberin bize verdiği fetvalar(la amel ettik, hevamıza uymadık) deriz" dediler.
Mescidde ashabıyla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te oturmakta olan Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek:
"- Ey Ebü'1-Kasım, zina yapan kadın ve erkek hakkında kanaatin nedir?" dediler. O, onlara tek kelime söylemeden Beyt-i Midraslarına geldi. Kapıda durarak:
"-Hz. Musa (aleyhisselam)'ya kitabı indiren Allah aşkına söyleyin, muhsan olan birisi zina yapacak olursa bunun Tevrat'taki hükmü nedir?" diye sordu.
"- Yüzü siyaha boyanır, eşek üzerine ters bindirilir ve dayak atılır."
-Hadiste geçen tecbiye: Zanileri, enseleri birbirine bakacak şekilde bir eşeğe bindirilip, bu halde sokaklarda dolaştırılmasıdır- Ravi devamla der ki: "Yahudilerden bir genç (bu cevaba katılmayap) susmuştu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onun suskunluğunu görünce sualinde ısrar etti. Bunun üzerine genç: "Madem ki sen bize Allah'ın adına yemin veriyorsun (gerçeği söyleyeceğim): "Biz Tevrat'ta recm emrini görüyoruz" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"- Allah'ın emrini hafifletmenizin başlangıcı nasıl oldu?" diye sordu. (Genç) şu cevabı verdi:
"- Krallarımızdan birinin bir yakın akrabası zina yaptı. Kralımız, recmi ona tatbik etmedi. Sonra halka mensup bir aileden bir erkek zina yaptı. Bunu recmetmek istedi. Ancak adamın kavmi buna mani olup:
"- Sen yakınını getirip recmetmedikçe biz de adamımızın recmedilmesine müsaade etmeyeceğiz!" dediler. Bunun üzerine, aralarında şimdiki cezayı vermek üzere anlaşıp sulh yaptılar.
(Bu açıklama üzerine) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"- Ben Tevrat'taki ayetle hükmediyorum!" dedi ve onların recmedilmelerini emretti ve recmedildiler. Zühri (rahimehullah) der ki: "Bana ulaştığına göre şu ayet bunlar hakkında nazil olmuştur:
"Şüphesiz ki Tevrat'ı biz indirdik. Ki onda bir hidayet, bir nur vardır. Kendisini (Allah'a) teslim etmiş olan (İsrail) peygamberleri, Yahudilere ait (davalarda) onunla hükmederlerdi..." (Maide 44). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlardan biri idi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1657</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Rezin el-Ukeyli (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, mahlukatını yaratmazdan önce Rabbimiz nerede idi?" Bana şu cevabı verdi:
"el-Ama'da idi. Ne altında hava, ne de üstünde hava vardı. Arşını su üzerinde yarattı." Ahmed İbnu Hanbel dedi ki: "Yezid şunu söyledi: el-Ama, yani "Allah'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te başka bir şey yoktu" demektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1661</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz.Abbas İbnu Abdilmuttalib (radıyallahu anh) anlatıyor: "Batha nam mevkide, aralarında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın da bulunduğu bir grup insanla oturuyordum. Derken bir bulut geçti. Herkes ona baktı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Bunun ismi nedir bileniniz var mı?" diye sordu.
"Evet bu buluttur!" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Buna müzn de denir" dedi. Oradakiler:
"Evet müzn de denir" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) :
"Anan da denir" buyurdu. Ashab da:
"Evet anan da denir" dediler. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):
"Biliyor musunuz, sema ile arz arasındaki uzaklık ne kadardır?" diye sordu.
"Hayır, vallahi bilmiyoruz!" diye cevapladılar.
"Öyleyse bilin, ikisi arasındaki uzaklık ya yetmiş bir, ya yetmiş iki veya yetmiş üç senedir. Onun üstündeki sema(nın uzaklığı da) böyledir."
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yedi semayı sayarak her biri arasında bu şekilde uzaklık bulunduğunu söyledi. Sonra ilave etti:
"Yedinci semanın ötesinde bir deniz var. Bunun üst sathı ile dibi arasında iki sema arasındaki mesafe kadar mesafe var. Bunun da gerisinde sekiz adet yabani keçi (süretinde melek) var. Bunların sınnakları ile dizleri arasında iki sema arasındaki mesafe gibi uzaklık var, sonra bunların sırtlarının gerisirıde Arş var, Arş'ın da alt kısmı ile üst kısmı arasında iki sema arasındaki uzaklık kadar mesafe var. Allah, bütün bunların fevkindedir."
Bir rivayette şu açıklama yer alır: "Bu hadisi Camiu'1-Usül sahibi, Kütüb-i Sitte'ye dahil kitaplardan hiçbirine nisbet etmemiştir."
Katade ve Abdullah'dan yapılan bir rivayet şöyle: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ashalbıyla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te otururken bir kısım bulutlar geçmişti:
"Bunun ne olduğunu biliyor musunuz? Bu, el-anan (denen buluttur), bu arzımızın sakasıdır. Allah Teala bunu kendisine hiç ibadet etmeyen bir kavme göndererek (su ihtiyaçlarını görür)" dedi. Bir müddet sonra devamla:
"Bu sema nedir biliyor musunuz? Dürülmüş bir dalga, korunmuş bir tavandır. Bunun üstünde diğer bir sema vardır" dedi ve böylece üst üste yedi semanın olduğunu söyledi. Sonra konuşmasına devamla:
"İkisi arasında ne (kadar uzaklık) var biliyor musuzıuz?" diye sorduktan sonra "Beş yüz yıl!" dedi. Sonra tekrar:
"Bunun gerisinde ne olduğunu biliyor musunuz? Bunun gerisinde su var. Suyun gerisinde Arş var. Allah, Arş'ın fevkindedir. Ademoğlunun ef'alinden hiçbiri O'na gizli kalmaz" buyurdu. Sonra tekrar:
"Bu arz nedir, biliyor musunuz? Bunun altında bir diğer arz var, ikisi arasında beş yüz yıl var. Böylece yedi arzın varlığını birer birer saydı" hadisi zikretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1665</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Güneş batarken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te mescidde idim. Bana:
"Ey Ebu Zerr, biliyor musun bu Güneş nereye gidiyor?" diye sordu. Ben:
"Allah ve Resûlü daha iyi bilirler!" dedim.
"Arş'ın altına secde yapmaya gider, bu maksadla izin ister, kendisine izin verilir. Secde edip kabul edilmeyeceği, izin isteyip, izin verilmeyeceği zamanın (kıyametin) gelmesi yakındır. O vakit kendisine: "Geldiğin yere dön!" denir. Böylece battığı yerden doğar. Bu durumu Cenab-ı Hakk'ın şu sözü haber vermektedir. (Mealen): "Güneş, duracağı zamana doğru yürüyüp gitmektedir. Bu aziz ve alim olan Allah'ın takdiridir"(Yasin 38).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1683</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Arface İbnu Şureyh (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Siz bir kişinin etrafında <b><span style="color: red;">birlik</span></b> halinde iken, bir başkası gelip, kuvvetinizi kırmak veya cemaatinizi bölmek isterse, onu öldürüverin. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1710</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor; "Ben, Muhacirler'den bir çoğundan Kur'an öğreniyordum. Abdurrahman İbnu Avf, onlardan biri idi. (Ben Mina'da onun menzilinde iken, o da, Hz. Ömer'in son defa yapmış olduğu haccda onun yanında idi. Abdurrahman yanıma dönüşte:)
"Bugün Hz. Ömer'in yanına gelen bir adamı keşke sen de görseydin. Dedi ki: "Ey mü'minlerin emiri, bir adam görsen ki sana: "Keşke Ömer ölmüş olsa da falancaya (Bezzar'ın rivayetinde Talha İbnu Ubeydillah'a) biat etsem. Vallahi Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'in biatı çabucak oldu bitti" dese ne dersin?" dedi. Hz. Ömer bu söze (daha önce hiç görmediğim kadar) öfkelendi ve:
"İnşaallah bu akşam halka hitab edip, (ahd ve müşaverede olmaksızın) idareyi gasbetmek isteyen bu heriflere karşı onları uyaracağım" dedi.
Abdurrahman ilaveten dedi ki: "(Bunun üzerine) Hz. Ömer'e:
"Ey mü'minlerin emiri, dedim, böyle bir şey yapma. Zira hacc mevsiminde insanların cühela ve serseri takımı biraraya gelir. Konuşmak üzere halkın içinde doğrulduğnun zaman bunlar olaki, etrafında ekseriyeti teşkil ederler. Korkum şu ki, siz kalkar birşeyler söylersiniz, o cahillerin her biri bir başka şey anlar, esas ifade etmek istediğiniz maksad tamamen kaybolur. Şu halde acele etmeyin, Medine'ye varın. Orası daru'l-hicret ve sünnettir (hicretin yapıldığı, sünnetin yaşandığı mahaldir). Orada fıkıh uleması ve insanların eşrafıyla başbaşa kalır, dilediğinizi rahatça söylersiniz. Alimler sözlerinizi eksiksiz öğrenirler ve maksadınız ne ise onu anlarlar."
(Bu sözüm üzerine) Hz. Ömer (radıyallahu anh):
"Pekala, vallahi inşaallah Medine'ye vardığımda ilk fırsatta bu toplantıyı aktedeceğim!" dedi. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) devamla dedi ki:
"Zilhicce'nin sonlarında Medine'ye geldik. Cuma günü öğle olur olmaz camiye gitmede acele ettim."
Rezin şu ilavede bulundu: "Öğle sıcağında çıktım." Sonra önceki hadisi anlatmaya (İbnu Abbas) devam etti ve dedi ki:
"(Camiye gelince) Said İbnu Zeyd İbni Amr İbni Nüfeyl (radıyallahu anh)'i minberin köşesinde oturmuş buldum. Dizim dizine değecek şekilde yanına oturdum. (Sağıma soluma bakmaya) başlamadan Ömer İbnu'1- Hattab (yerinden minbere doğru) çıktı. Onun gelmekte olduğunu görünce yanımdaki Said İbnu Zeyd İbni Amr İbni Nüfeyl'e:
"Bu öğle, Ömer, halife olduğu günden beri hiç yapmadığı bir konuşma yapacak" dedim. Zeyd, söylediğimi hoş karşılamadı ve:
"Daha önce konuşmadığı şeyi konuşması ne mümkün!" deyip beni reddetti.
Hz. Ömer (radıyallahu anh) minbere oturdu. Müezzin ezanını tamamlayınca, doğruldu. Cenab-ı Hakk'a layık olduğu hamd ve senada bulundu. Sonra şunları söyledi:
"Emma ba'd. Ben şimdi sizlere, Cenab-ı Hakk'ın söylememi takdir buyuracağı bir konuşma yapacağım. Bilemiyorum, belki de ecelim yakındır, (bu son hutbem olur). Kim bu sözlerimi anlar ve hafızasına alabilirse bineğinin götürdüğü her yerde nakletsin. Kim de anlamış o1maktan korkarsa, hiç kimseye hakkımda yalan söylemesini helal etmiyorum. Allah celle şanuhu, Muhammed</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1717</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Selam (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Hz. Osman (radıyallahu anh) muhasara edildiğn zaman, namaz kıldırma işine Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh)'yi tayin etti. Bazan Hz. İbnu Abbas kıldırıyordu. Sonra, Hz. Osman (isyancılara) elçi yollayıp, benden ne istiyorsunuz? diye sordu. Onlar: "Hilafetten ayrılmanı istiyoruz" dediler. O da: "Allah'ın bana giydirdiği bir kaftanı çıkarmam" diyerek reddetti.
"Onlar seni öldürecekler!" dediler. O:
"Beni öldürdüğünüz takdirde, ebediyyen birbirinizi sevmeyecek, düşmanla el<b><span style="color: red;">birlik</span></b> savaşamayacaksınız. Göre göre ihtilafa düşeceksiniz. Ey kavm, bana karşı çıkardığnnız şu ihtilaf sakın ola başınıza, sizden öncekilerin maruz kaldığı belayı dolamasın!" dedi. İhtilalcilerin tazyikleri artınca, cuma gününe oruçlu olarak girdi. Gün biraz ilerleyince uyudu.Uyanınca:
"Şu anda rüyamda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı gördüm. Bana: "Akşam yanımızda iftarını yapacaksın" buyurdu" dedi.
O gün öldürüldü. Sonra Hz. Ali (radıyallahu anh) hutbe okumak üzere kalktı. Hamd ü senadan sonra:
"Ey insanlar, dedi, bana yaklaşın, gözlerinizi, kulaklarınızı dört açın. Şahsen ben ve sizler hepimizin fıtnenin içine düşmemizden korkuyorum. Fitne sırasında, hepimize gayret gerekecek." Devamla dedi ki:
"Allah bu ümmeti iki edeble terbiye etti: Kitap ve Sünnet. Bunların (tatbiki hususunda), sultan nezdinde gevşeklik olamaz. Öyle ise Allah'tan korkun, aranızdaki meseleleri halledin."
Hz. Ali (radıyallahu anh) bunları söyleyip minberden indi ve beytü'l-maldan arta kalan servete yönelerek Müslümanlar arasında taksim etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1718</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hasan Basri (rahimehullah) hazretleri anlatıyor:
"Hasan İbnu Ali, vallahi Hz. Muaviye (radıyallahu anhüma)'yi dağlar gibi büyük askeri <b><span style="color: red;">birlik</span></b>lerle karşıladı. Bunun üzerine Amr İbnu'1-As, Hz. Muauiye ye:
"Ben vallahi, öyle askeri <b><span style="color: red;">birlik</span></b>ler görüyorum ki, bunlar kendileri gibi (sayıca ve keyfıyetçe) akran olan <b><span style="color: red;">birlik</span></b>leri öldürmedikçe geri dönmezler" dedi. Muaviye de Amr (radıyallahu anh)'a -ki vallahi Hz. Muaviye bu iki adamın hayırlısıdır- şu cevabı verdi:
"Ey Amr, söyle bakalım! Şunlar (bizimkiler) öbürlerini, öbürleri de şunları öldürseler Müslümanların işlerini kim benim adıma yürütecek, kim kadınlarının, yetimlerinin bakımını benim adıma üzerine alacak?"
Sulh yapmak için, Kureyş'in Beni Abdişşems boyundan iki kişiyi yani Abdurrahman İbnu Semüre ve Abdullah İbnu Amir'i, Hz. Hasan (radıyallahu anh)'a gönderdi. Bunlara:
"Haydi, şu zata gidin, ona (sulh yapmak istediğimizi) söyleyin. (Hilafet arzusundan vazgeçmesini) taleb edin, (buna mukabil ne isterlerse) verin!" dedi. Bunlar Hz. Hasan (radıyallahu anh)'ın yanına gidip, huzuruna çıktılar. (Hz. Muaviye'nin tenbihine uygun olarak) konuştular. (Hilafeti Hz. Muaviyeye bırakması halinde ne isterse vereceğini) söylediler. Hz. Hasan (radıyallahu anh) onlara:
"Bizler Abdulmuttalib'in oğullarıyız. Beytu'l-maldan bir hissemiz var. Bu ümmet (ihtiyaç karşısında mal için) kanını israf etmeye başladı. (Beytu'1-maldan bize ayrılacak hisse nedir?)" dedi. Onlar:
"Hz. Muaviye size şunları teklif ediyor, hilafetten vazgeçmenizi taleb ediyor, mukabilinde ne istediğinizi soruyor" dediler. Hz. Hasan (radıyallahu anh):
"Sizin bu vaadlerinizi bize kim tekeffül edecek?" dedi. Elçiler:
"Sana biz tekeffül ediyor, garanti veriyoruz!" dediler. Hz. Hasan her ne talebte bulundu ise hepsine:
"Biz tekeffül ediyoruz!" diyerek teminat verdiler. Böylece Hz. Hasan, Hz. Muaviye (radıyallahu anhüma) ile sulh yaptı.
Hasan Basri demiştir ki:
"Ben Ebû Bekir (radıyallahu anh)'i işittim şöyle demişti: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı minberde gördüm, yanında Hz.Hasan İbnu Ali vardı. Bazan halka yöneliyor, bazan Hasan'a yöneliyor ve: "Şu oğlum, seyyiddir. Umulur ki, Allah bununla iki muazzam Müslüman orduyu sulha kavuşturacak" diyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1729</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz.Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Allah'ı zikreden bir cemaatle sabah namazı vaktinden güneş doğuncaya kadar <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te oturmam, bana İsmail'in oğullarından dört tanesini azad etmemden daha sevgili gelir. Allah'ı zikreden bir cemaatle ikindi namazı vaktinden güneş batımına kadar oturmam dört kişi azad etmemden daha sevgili gelir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1769</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radyallahu anhuma) anlatıyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te namaz kılarken, cemaatten biri aniden:
"Allahu ekber kebira, velhamdü lillahi kesira, subhanallahi bükraten ve asila (Allah, büyükte büyüktür, Allah'a hamdimiz çoktur, sabah akşam tesbihimiz Allah'adır!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz:
"Bu sözleri kim söyledi?" diye sordu. Söyleyen adam:
"Ben, ey Allah'ın Resûlü" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesellam) efendimiz:"
"O sözler hoşuma gitti. Sema kapıları onlara açıldı" buyurdu. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) der ki: "Söylediği günden beri o zikri okumayı hiç terketmedim."
Nesai, bir rivayette şu ziyadede bulunmuştur: "On iki adet meleğin, bu sözleri (yükseltmek üzere) koşuştuklarını gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1785</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın geceleyin namazdan çıkınca şu duayı okuduğunu işittim: "AlIahım! Senden, katından vereceğin öyIe bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidayet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertip, içime kamil iman, dışıma amel-i salih, amellerime temizlik ve ihlas verir, rızana uygun istikameti ilham eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun.
Allahım, bana öyle bir iman, öyle bir yakin ver ki, artık bir daha küfür (ihtimali) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.
Allahım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunIa kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhàr olan) şühedaya has makamları niyaz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum!
Allahım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevi ve uhrevi) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Ràhmetine muhtacım, halimi arzediyorum. (İhtiyacım ve fakrim sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacını görüp şifayab kilan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azabının arasını da ayırmanı, helake davetten, kabir azabindan korumanı diliyorum.
Allahım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veya mahlukatindan birine vaadettiğin bir lütuf var da buna idrakim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeple de istediklerimin dışında kalmış ise ey alemlerin Rabbi, onun husülü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum.
Ey Allahım! Ey (Kur'an gibi, din gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru yolun sahibi! Kafirler için cehennem vaadettiğin kıyamet gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzur-i kibriyana ulaşmış mukarrebin meleklerle, (dünyada iken çok) rükü ve secde yapanlar ve ahidlerini ifa edenlerle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sahibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sahibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sahipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.)
Allahım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hidayete ermiş hidayet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesilesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhalefet edene, senin ona olan adavetin sebebiyle adavet (düşmanlık) ediyoruz.
Allahım! Bu bizim duamızdır. Bunu fazlınla kabul etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin.
Allahım! Kalbime bir nur, kabrime bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur ver; sağıma bir nur, soluma bir nur ver; üstüme bir nur, altıma bir nur ver; kulağıma bir nur, gözüme bir nur ver; saçıma bir nur, derime bir nur ver; etime bir nur, kanıma bir nur ver; kemiklerime bir nur koy!
Allahım nurumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nur ver, (söylenmiyenler</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1894</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre hazretleri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hüzeyl kabilesinden iki kadın birbirleriyle kavga ettiler. Biri diğerine bir taş atarak kadını da, karnındaki yavruyu da öldürdü. Dava Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e geldi. Efendimiz, ceninin diyetini bir gurre olarak hükme bağladı. Gurre kadın veya erkek bir köle demektir."
Ebu Davud'un bir rivayetinde şu ziyade vardır: ".. veya katır veya ata hükmetti. Kadının diyetini akilesi üzerine hükmetti. Kadına çocukları ve onlarla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te olanlar varis oldular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1896</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ziyad İbnu Sa'd İbni Dumeyre es-Sülemİ an ebihi an ceddihİ (radıyallahu anh) -ki bunlar (Sa'd ve Dumeyre) Resûlullah (Aleyhisslatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Huneyn'e katılmışlardı- anlatıyor: "Muhallem İbnu Cessame el-Leysi, Müslüman olduktan sonra Eşca' kabilesinden birisini öldürmüştü. Bu, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in hüküm verdiği ilk diyet vak'ası oldu. Uyeyne öldürülen Eşcai'nin katli hususunda ileri geri konuştu. Çünkü (Uyeyne) kendisi de Gatafanlı idi. Akra İbnu Habis de Muhallem'in taraftarı (olarak müdafaa için) konuştu, çünkü o da Hındef'ten idi. Derken (münakaşa ilerledi) sesler yükselmeye başladı, tartışma ve bağırıp çağırmalar arttı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) müdahale ederek, "Ey Uyeyne, diyet kabul etmez misin?" diye sordu.
"Hayır! Vallahi harb ve ızdırabtan benim kadınlarıma ulaştırılan, onun kadınlarına ulaşmadıkça kabul etmiyorum!" cevabını verdi. Sonra bağırmalar yükseldi, tartışma ve bağırıp çağırmalar arttı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tekrar araya girip: "Ey Uyeyne, diyet kabul etmez misin?" dedi. Uyeyne önceki sözlerini aynen tekrar etti. Bu hal, Beni Leys'ten üzerinde silah ve elinde de deriden mamul bir kalkan bulunan Mukeytil adında birinin kalkıp, "Ey Allahın Resülü! Bunun (Muhallem'in) İslam'ın başında yaptığı şu cinayete misal olarak, su içmek üzere havuzun başına koşan koyun sürüsünü gösterebileceğim. Sürünün ilk gelenlerine (öldürülmek veya uzaklaştırılmak üzere taş veya ok) atılır, arkadan gelenler de korkarak kaçarlar. Bugün hüküm koy yarın değiştir!" demesine kadar devam etti.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunun üzerine (Muhallem'e dönüp) hemen şu hükmü verdi.
"Derhal huzurumuzda elli deve vereceksin, elli deve de Medine'ye dönüşümüzde vereceksin!"
Bu vak'a Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın seferlerinin birinde cereyan etmişti. Muhallem uzun boylu, esmer birisi idi, cemaatin kenarında bulunuyordu. O ölümden kurtuluncaya kadar halk oradan ayrılmadı. Resûlullah'ın (bu nihai hükmünden sonra) önüne, iki gözünden de yaşlar akar vaziyette oturdu ve:
"Ey Allah'ın Resülü! Ben size ulaşan cinayeti işlemiş bulunuyorum. Ben Allah'a tevbe ettim. Sen de benim için ey Allah'ın Resülü, Allah'tan mağrifet dileyiver!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yüksek sesle:
"Sen onu İslàm'ın başında silahınla mı öldürdün! Allah'ım, Muhallem'i mağrifet etme!" dedi.
Ebu Seleme şu ilavede bulunur: "Muhallem göz yaşlarını ridasının ucuyla silerek kalktı."
İbnu İshak der ki: "Muhallem'in kavmi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın daha sonra onun için Allah'a istiğfar ediverdiğine inanıyorlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1932</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rafi' İbnu Hadic (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir seferde Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te idik. (Bu esnada) bir deve huysuzluk edip kaçtı. Peşine düştüler. Ama takipçileri yordu. Bir adam deveye bir ok gönderdi. Derken Allah (c.c.) onu durdurdu. Aleyhissalatu vesselam Efendimiz:
"Bu hayvanların kaçkınları var, tıpkı vahşi kaçkınlar gibi. Onlardan biri size galebe çalacak olursa, ona böyle davranın!" dedi. Ben:
"Ey Allah'ın Resülü, biz yarın düşmanla karşılaşacağız, yanımızda (hayvan kesecek) bir bıçağımız yok. (Hin-i hacette) kamışla keselim mi?" diye sordum. Bana:
"Bolca kanı akıtılan ve üzerine Allah'ın ismi zikredilenin etini yeyiniz. Diş ve tırnak(la kesmek caiz) değildir. Size (bunun sebebini) söyleyeceğim; "Diş kemiktir, tırnak ise, Habeşlilerin bıçağıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1950</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari ve Müslim'de yine İbnu Ömer anlatıyor: "Halk, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Hicr'a Semud kavminin yurduna inince, kuyularından su aldılar ve onunla hamurları develere yem yapmalarını emretti. Ayrıca, Hz. Salih'in devesinin su içtiği kuyudan su almalarını emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2046</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle dua etmişti: "AIIah'ım, beni miskin olarak, yaşat, miskin olarak ruhumu kabzet, kıyamet günü de miskinler zümresiyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te haşret." Hz. Aişe (radiyallahu anha) atılarak sordu: "Niçin ey Allah'ın Resulu?" "Çünkü, dedi, onlar cennete, zenginlerden kırk bahar önce girecekler. Ey Aişe! fakirleri sev ve onları (rivayet meclisine) yaklaştır, ta ki kıyamet günü AIIah da sana yaklaşsın." Diğer bir hadiste: "beşyüz yıl" tabiri vardır. İki hadis şöyle cem'edilir: "Kırktan maksad hırs sahibi fakirin, hırs sahibi zenginden öne geçeceği müddettir. Beşyüzden maksad, zahid fakirin hırslı zenginden önce gireceği müddettir. Böylece hırs sahibi fakir, zahid fakirin yirmibeş derece üstünlüğüne nazaran iki derecelik bir üstünlüğe sahiptir. Bu kırkın beşyüze nisbetidir. Bu ve benzeri takdirler Resulullah'ın lisanında mücazefe veya tesadufi olarak cereyan etmez. Bilakis idrak ettiği bir sır veya ilminin ihata ettiği bir nisbet sebebiyle söylenmiştir. Zira o hevadan konuşmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2049</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radiyallahu anh) anlatıyor: "Muhacirlerin fakirlerinden bir grupla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te oturmuştum. Bunlardan bir kısmı, bir kısmı (nın karaltısından istifade) ile çıplaklıktan korunuyordu. Bir kadın da bize (Kur'an) okuyordu. Derken Resulullah (aleyhissalatu vesselam) çıkageldi ve üzerimizde dikildi. Resulullah'ın yanımızda dikilmesi üzerine kadın okumayı bıraktı. Resulullah da selam verdi ve: "Ne yapıyorsunuz?" diye sordu. "Ey Allah'ın ResuIu! dedik, o karımızdır, bize (Kur'an) okuyor. Biz de AIIah Teala'nın kitabını dinliyoruz." Bunun üzerine Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "ümmetim arasında, kendileriyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te sabretmem emredilen kimseleri yaratan Allah'ıma hamdolsun!" dedi. Sonra, kendisini bizimle eşitlemek üzere Resulullah, ortamıza oturdu. Ve eliyle işaret ederek: "şöyle (halka yapın)" dedi. Cemaat hemen etrafında halka oldu, yüzleri ona döndü. Ebu Said der ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın onlar arasında benden başka birini daha tanıyor görmedim. (Herkes yeni baştan vaziyetini alınca) Resulullah şu müjdeyi verdi: "Ey yoksul muhacirler, size müjdeler olsun! Size kıyamet günündeki tam nuru müjde ediyorum. Sizler cennete, insanların zenginlerinden yarım gün önce gireceksiniz. Bu yarım gün, (dünya günleriyle) beşyüz yiI eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2054</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radiyallahu anh) anlatıyor: "Biz Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te otururken uzaktan Mus'ab İbnu Umeyr (radiyallahu anh) göründü, bize doğru geliyordu. Üzerinde deri parçası ile yamanmış bir bürdesi vardı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onu görünce, (Mekke'de iken giyim kuşam yönünden yaşadığı) bolluğu düşünerek ağladı. Sonra şunu söyledi: "(Gün gelip, sizden biri, sabah bir elbise, akşam bir başka elbise giyse ve önüne yemek tabakalarının biri getirilip diğeri kaldırılsa ve evlerinizi de (halılar ve kilimler ile) Kabe gibi örtseniz o zamanda nasıl olursunuz?" "O gün, dediler, biz bu günümüzden çok daha iyi oluruz. Çünkü hayat külfetimiz karşılanmış olacak, biz de ibadete daha çok vakit ayıracağız." "Hayır! buyurdu, bilakis siz bugün o günden daha iyisinizdir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2065</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Utbe İbnu Gazvan (radiyallahu anh) anlatıyor: "Gerçekten ben kendimi, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te olan yedi kişiden yedincisi olarak göçmüşümdür. Huble yaprağından başka yiyeceğimiz yoktu. Öyle ki avurtlarımız yara oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2091</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hint Bintu Utbe, Hz. Peygamber'e:
"Ey Allah'ın Resülü, bana biat ver!" diye talepte bulunmuştu. Kendisine:
"Hayır, şu ellerini değiştirmedikçe senden biat almayacağım. EIIerin tıpkı vahşi hayvanların ayağı gibi!" cevabını verdi."
Rivayette adı geçen Hint, Ebu Süfyan'ın zevcesi ve Hz. Muaviye (radıyallahu anhüm)'nin annesidir. Mekke'nin fethi sırasında kocası ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te müslüman olmuştur. Hz. Peygamber eski nikahları ile evliliklerini ikrar etmiş, yeni bir nikahı gereksiz görmüştür. Ancak, görüldüğü üzere, ellerine kına vurmadan biat almamıştır.
Alimler bu hadisten hareketle, erkeklerin kına yakmasını mekruh addetmişlerdir. Kadının elleri, kınasız iken erkeğin ellerine benzemektedir. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu benzemedeki keraheti ifade için teşbihe başvurup, vahşi hayvanların ayaklarına teşbih etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2180</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Saib İbnu Yezid (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Tebük Gazvesi dönüşünde, biz çocuklarla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı karşılamak üzere Seniyyetü'l Veda'ya gittik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2214</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e (yahudiler tarafından) sihir yapıldı. Öyle ki, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yapmadığı bir şeyi yaptım vehmine düşüyordu. Bir gün benim yanımda iken Allah'a dua etti, sonra tekrar dua etti. Ve dedi ki:
"Ey Aişe, hissettin mi, sorduğum hususta Allah bana fetva verdi?"
"Hangi hususta Ey Allah'ın Resülü?" dedim.
"İki kişi bana gelip, biri başucumda, diğeri de ayak tarafımda oturdu. Biri diğerine:
"Bu zatın rahatsızlığı nedir?" dedi. Öbürü:
"Büyüdür!" dedi. Önceki tekrar sordu:
"Kim büyüledi?" Diğeri:
"Lebid İbnu'l-Asam adındaki Beni Züreykli bir yahudi" diye cevap verdi. Öbürü:
"Büyüyü neye yaptı?" dedi. Arkadaşı:
"Bir tarakla saç döküntüsüne ve bir de erkek hurma tomurcuğunun içine!" cevabını verdi. Diğeri:
"Pekala, şimdi nerede?" diye sordu. Arkadaşı:
"Zervan kuyusunda!" cevabını verdi."
Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Ashabından bir grupla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te (radıyallahu anhüm) kuyuya gitti, ona baktı, kuyunun üzerinde bir hurma vardı. Sonra benim yanıma dönüp:
"Ey Aişe! AIIah'a yemin olsun, kuyunun suyu sanki kına ıslatılmış gibi (bulanık) ve (o kuyu iIe sulanan) hurma ağaçlarının başları da sanki şeytanların başIarı gibiydi!" dedi. Ben:
"Ey Allah'ın Resülü! Onu (kuyudan) çıkardın mı?" diye sordum.
"Hayır" dedi ve ilave etti:
"Bana gelince, Allah bana afiyet Iütfetti ve şifa verdi. Ben ondan halka bir şer gelmesine sebep olmaktan korktum!"
Resûlullah onun gömülmesini emretti ve yere gömüldü"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2259</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kuru üzümle hurmanın, taze hurma ile hurmanın karıştırılmalarını yasakladı ve dedi ki:
"Kuru üzümle hurmayı, koruk hurma ile olgun hurmayı karıştırarak <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te nebiz kurmayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2283</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Semure (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la yüz defadan fazla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te oturdum. Ashabı ona şiirler okuyor, cahiliye devriyle ilgili hadiseleri zikrediyorlardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da sakitane onları dinlerdi. Bazan (anlatılanlara) onlarla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te tebessüm buyurduğu olurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2296</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanında idim. Bir adam huzuruna gelerek:
"Ey Allah'ın Resülü, dedi, ben bir hadd (suçu) işledim, cezasını tatbik et!"
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adama (birşey) sormadı. Derken namaz vakti girdi. Resûlullah'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te o da namaz kıldı. Aleyhissalatu vesselam namazını tamamlayınca, adam yanına geldi ve:
"Ey Allah'ın Resülü! dedi, ben hadd (çeşidine giren bir suç) işledim. Bana Allah'ın Kitabını tatbik et!"
Efendimiz:
"Sen bizimle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te namazını eda etmedin mi?" diye sordu. Adam:
"Evet!" dedi. Efendimiz:
"Öyleyse git. Zira Allah, senin günahını affetti" veya -hadd'ini affetti" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2319</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "Namaz(ın kaçmış olmasın)dan korkarak kalktık, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Ağır olun, ağır olun, bunda bir taksiriniz yok!" buyurdu. Güneş yükselince de:
"Sizden kim sabahın iki rekat sünnetini (mütad olarak) kılıyor idiyse yine kılsın" dedi. Bu emir üzerine kılan da, kılmayan da kalkıp sünnetini kıldı. Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaz için kamet emretti. Kamet getirildi. Efendimiz kalktı ve bize namaz kıldırdı. Namaz bitince:
"Haberiniz olsun, AIIah'a hamdediyoruz ki, bizi namazımızdan, dünyevi işlerimizden herhangi biri alıkoymuş değildir. Ancak ruhlarımız AIlahu Teala'nın kabza-i tasarrufundadır, dilediği zaman onu salar. Sizden kim sabah namazına, sabahleyin mütad vaktinde kavuşursa, sabah namazıyla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir mislini de kaza etsin!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2348</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebü'l-Minhal Seyyar İbnu Selame (rahimehullah) anlatıyor: "Ben ve babam <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Ebu Berze el-Eslemi (radıyallahu anh)'nin yanına girdik. Babam ona: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) farz namazları nasıl kılardı?" diye sordu. Şu cevabı verdi:
"Efendimiz sizin "el-Evvel" dediğiniz öğle namazını güneş (tepe noktasından) batıya kayınca kılardı. Birimiz ikindiyi kılınca, Medine'nin en uzak yerindeki evine dönerdi de güneş hala canlılığını korurdu.
Akşam namazı hakkında ne söylediğini unuttum. Sizin atame dediğiniz yatsıyı geciktirmeyi iyi bulurdu (müstehap addederdi). Yatsıdan önce uyumayı, sonra da konuşmayı mekruh addederdi.
Kişi (yanında beraber oturduğu) arkadaşını tanıyınca sabah namazından ayrılırdı. Namazda altmış-yüz ayet miktarınca Kur'an okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2352</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Mü'min kadınlar Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te sabah namazlarını, bürgülerine sarılmış olarak kılarlardı. Sonra, namazlarını kılınca evlerine dönerlerdi de bu esnada karanlıktan dolayı kimse de onları tanıyamazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2362</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rafi İbnu Hadic (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz akşamı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te kılınca, cemaatten ayrılıp (ok atışı yapanımız olurdu da) attığı okun düştüğü yerleri rahat görebilirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2363</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai nin bu hususta Eslem kabilesine mensup ashabtan bir kimseden kaydettiği beyan şöyledir: "Onlar Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te akşamı kılarlar, sonra da Medine'nin (Mescid'e) en uzak yerinde olan ailelerine dönüp ok atışı yaparlar ve de oklarının düştüğü yerleri görürlerdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2377</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Dauud'un bir diğer rivayetinde AbduIlah İbnu Ubeyd İbni Umeyr şunu anlatır: "İbnu'z-Zübeyr zamanında, ben Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'in yanında babamla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bulunuyordum. Abbad İbnu Abdillah İbni'z-Zübeyr sordu:
"Biz işittik ki, akşam yemeğine namazdan önce başlanırmış, (doğru mu?)"
AbduIIah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) şu cevabı verdi:
"Bak hele! Onların akşam yemekleri nasıldı? Zanneder misin ki, bu, babanın akşam yemeği gibiydi?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2397</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nadr İbnu Abdirrahman, ceddi Muaz (radıyallahu anh)'dan anlattığına göre, der ki: "Muaz İbnu Afra ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te tavafta bulundum (tavaftan sonra kılınan iki rekatlik tavaf namazını) kılmadı. Kendisine:
"Namaz kılmıyor musun?" diye sordum. Şu cevabı verdi:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İkindi (namazı)ndan sonra güneş batıncaya kadar namaz yoktur. Sabah (namazın)dan sonra da güneş doğuncaya kadar namaz yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2423</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Abdirrahman İbni Ebi Sa'sa'a anlatıyor: "Ebu Said (radıyallahu anh) bana dedi ki:
"Seni, koyunları ve kır hayatını seviyor görüyorum. Koyunlarınla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te veya kırda olunca namaz ezanı okursan, ezan sırasında sesini yükselt. Zira, müezzinin sesini insan, cin ve sair her ne işitirse en uzağı" bile Kıyamet günü onun lehinde şehadet eder."
Ebu Said sözlerini şöyle tamamladı: "Ben bunu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan işittim"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2429</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Zeyd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), halkı namaz için toplamak maksadıyla çalınmak üzere bir çan yapılmasını emrettiği zaman, ben uyurken yanıma bir adam geldi. Elinde bir çan vardı. Ben:
"Ey Allah'ın kulu, bu çanı bana satar mısın?" dedim. Adam:
"Pekala, ama bunu ne yapacaksın?" dedi. Ben:
"Bununla insanları namaza çağıracağım" dedim. Bana:
"Sana bu iş için daha hayırlı bir söz göstereyim mi?" dedi. Ben de
ona: "Elbette!" dedim.
"Öyleyse şunu söyle!" diyerek bana öğretti:
"Allahu ekber Allahu ekber Allahu ekber Allahu ekber.
Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, eşhedü enne Muhammeden Resûlullah.
Hayye ala's-salat, Hayye ala's-salat.
Hayye ala'l-felah, Hayye ala'l-felah.
Allahu ekber Allahu ekber Lailahe illallah."
Abdullah İbnu Zeyd (radıyallahu anh) devamlı dedi ki: "(Rüyamdaki bu zat) benden biraz uzaklaştı sonra tekrar söze başlayıp:
"Sonra namazı kılacağın zaman şunu söylersin" dedi ve öğretti:
"Allahu ekber Allahu ekber-Eşhedu en la ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, Hayye ala's-salat, Hayye ala'l-felah, Kad kameti's-salat, kad kameti's-salat, Allahu ekber Allahu ekber Lailahe illallah."
Sabah olunca Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek (rüyamda) gördüklerimi haber verdim. Bana:
"İnşallah bu hak bir rüyadır. Kalk rüyada öğrenmiş olduğunu Bilal'e öğret. O bunları söyleyerek ezan okusun. Zira o, sesce senden daha gür!" buyurdu. Ben de Bilal'le <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te kalktım. Ona teker teker arzediyordum. O da bunları yüksek sesle söyleyerek ezan okumaya başladı.
Bunu evinde olan Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) işitmişti. Hemen evden çıkıp ridasını çekerek geldi ve:
"Ey Allah'ın Resülü! diyordu, seni hak ile gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, onun gördüğünün aynısını ben de gördüm!"
Bunu işiten Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Elhamdülillah! Şimdi bu daha sağlam oldu!" dedi."
Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "(Bilal ezanı okuyup sıra ikamete gelince) Abdullah: "Onu ben gördüm, ben okumak isterim!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da:
"Öyleyse sen de ikamet getir!" buyurdu."
Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "(Abdullah İbnu Zeyd ezanla ilgili kıssayı anlatırken elfazı ikişer ikişer zikretti, ikameti ise birer kere zikretti."
Yine Tirmizi'nin bir rivayetinde denmiştir ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ezanı(nda elfaz) çift çift idi, ezanda da ikamette de."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2451</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Bekr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te sabah namazı için beraber çıktık. Uğradığı her adama namaz için sesleniyor veya ayağı ile dürtüyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2473</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir diğer rivayette der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'Ia <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te namaz kıldım. Tekbir getirdiği zaman ellerini kaldırıyor, sonra (elbisesine) gömülüyordu. Sonra sol elini sağ eliyle tutuyor, ellerini elbisesine sokuyordu, rükü yapmak istediği zaman ellerini çıkarıp sonra kaldırıyordu. Rüküdan başını kaldırmak isteyince de ellerini kaldırıyor, sonra secde ediyordu. (Secdede) yüzünü elleri arasına koyuyor idi. Keza başını secdeden kaldırınca da ellerini kaldırıyordu. Namaz bitinceye kadar (her rek'atte böyle yapıyordu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2475</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir diğer rivayette: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı iftitah tekbiriyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te ellerini kaldırırken görmüştür."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2495</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "(Namazın) sünnetlerinden biri namazda (sağ) avucu (sol) avuç üzerine koyup, her ikisini <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te göbeğin altına yerleştirmektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2503</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman (radıyallahu anhüm) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te namaz kıldım. Onlardan hiçbirinin bismillahirrahmanirrahım'i okuduklarını işitmedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2637</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gece Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te namaz kıldım. Öylesine namazı uzattı ki, içimden çirkin bir şey yapmak geçti.
"Ne yapmak istemiştin?" diye sordular. Dedi ki:
"Oturup O (aleyhissalatu vesselam)'nu terketmeyi düşündüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2670</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz çok sıcak günlerde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te namaz kılardık. Biriniz alnını sıcak sebebiyle yere koyamayacak olsa, giysisini serer onun üzerine secde ederdi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2685</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mu'aviyeİbnu'l-Hakem es-Sülemi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissaltu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te namaz kılıyordum. Derken cemaatten bir Şahıs hapşırdı. Ben:
" Yerhamükallah '' dedim. Cemaattekiler bana bed bed baktılar. Bunu üzerine (kızıp) :
" Vay başıma gelen, niye bana böyle bakıyorsunuz? '' dedim. Bu sefer ellerini dizlerine vurarak beni susturmak istediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namazı bitirince (bana iyi davrandı), annem babam O'na feda olsun, ben O 'ndan, ne önce ne de sonra, ondan daha iyi öğreten bir muallim görmedim. Allah'a yemin olsun O beni ne azarladı ne dövdü, ne de betimi yıktı; sadece:
"Namazda insan kelamından (dünyevi) bir söz münasib degildir, ona uygun olan söz, tesbih, tekbir ve Kur'an kiraatıdır!" dedi. Ben:
"Ey Allah 'ın Resulû, dedim, ben cahiliyeden daha yeni çıkmış birisiyim. Allah bize İslam'ı lütfetti ama bizde öyleleri var ki, hala kahinlere geliyorlar, (bu hususta ne tavsiye edersiniz?) '' dedim.
" Sen onlara gitme!'' buyurdu. Ben tekrar:
"Bizde (kuşun uçuşuna vs 'ye bakarak) uğursuzluk çıkaranlar da var?'' dedim. Cevaben :
"Bu (uğursuzluk zannı) kalplerinde mevcut olan bir (kuruntu)dur. Sakın onları (gayelerine gitmekten) alıkoymasın!'' dedi. Ben:
"Bizde, kuma hatlar cizerek fala bakanlar da var? '' dedim. Şu açıklamayı yaptı:
"Peygamberlerden biri de (kuma) çizgi çizerdi. Kim çizgisini onun çizgisine uygun düşürürse isabet eder!'' buyurdu. Ben:
"Benim bir cariyem vardı, Uhud ve Cevaniyye taraflarında koyun otlatırdı. Bir gün öğrendim ki bir kurt peyda olmuş ve sürüden bir koyun götürmüş. Ben bir insanoğluyum, herkes gibi ben de öfkelenirim. (Bu hadise yüzünden kızıp) cariyeye bir tokat askettim. (Ravi der ki: Bu sözümü işitince) Resûlullah tokadımı fazla buldu, (yakıştıramadı).
"O halde onu azad etmiyeyim mi?" dedim.
"Bana bir getir hele!'' dedi. Ben de cariyeyi ona getirdim. Ona :
"Allah nerde?" diye sordu. Cariye:
"Semada!" diy cevap verdi. Bu sefer:
"Ben kimim?" diye sordu. O da:
"Sen Resûlullah'sın!'' diye cevap verdi. Bunun üzerine aleyhissalatu vesselam:
"Onu azad et, çünkü mü'mine'dir" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2697</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu' ş-Şhhir (radıyallalu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te namaz kıldım. Namazda onun öksürerek boğazını temizleyip (yere attığını ve) sol ayağıyla sürttüğünü gördüm. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2739</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rebi'a İbnu Abdillah (rahimehullah) 'ın anlattığına göre: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) cuma günü, minber üzerinde (hutbe verirken) Nahl suresini okumuş, secde ayetine gelince, minberden inip secde yapmış, halk da onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te secdeye kapanmıştır. Müteakip cum'ada da (aynı şekilde) aynı sureyi okumuş, secde ayetine gelince:
"Ey insanlar, biz secde ayetlerine uymuyoruz. (Bunlar okununca) kim secde ederse isabet eder, kim de secde etmezse üzerine günah yoktur'' der ve Hz.Ömer (radıyallahu anh) secde etmez. "
Buhari 'nin bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Allah, secdeyi dilemezsek farz etmemiştir. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2752</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'd İbnu Ebi Vakkas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Mekke 'den çıktık, Medine 'ye gitmeyi arzu ediyorduk. Yolun bir yerine (Azvera 'ya) ulaşınca, aleyhissalatu vesselam ellerini kaldırıp Allah 'a dua etti ve secdeye kapandı. Uzun müddet öyle kaldı. Sonra kalkıp yeniden ellerini kaldırdı, bir müddet (öyle kaldı). Sonra tekrar secdeye kapandı. Bu şekilde üç kere secde yaptı. Sonra dedi ki: " Ben Rabbimden talepte bulundum ve ümmetime şafaat ettim.Rabbim, ümmetimin üçte birini bana verdi. Ben de Rabbim için şükür secdesine kapandım. Sonra başımı yerden kaldırıp, ümmetim lehinde tekrar (mağrifet için) talepte bulundum, bana ümmetimin üçte birini daha verdi, ben de Rabbime şükür secdesinde bulundum. Sonra başımı kaldırdım ümmetim için tekrar talepte bulundum, bana ümmetimin son üçte birini de verdi, ben de Rabbime şükür secdesine kapandım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2777</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh) Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te namaz kılar, sonra gelir, kavmine imamlık yapardı. Bir gece Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yatsıyı kıldı. Sonra kavmine geldi ve onlara imamlık yaptı ve Bakara suresiyle kıraate başladı. Bir adam cemaatten ayrılarak selam verdi. Namazını tek başına kılarak çekip gitti. Adama:
"Ey falan, nifak mı çıkarıyorsun? '' dediler. Adam:
"Vallahi hayır, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'a gidip (Mu 'az 'ın yaptığını) haber vereceğim '' dedi. Yanına varıp:
"Ey Allah 'ın Resûlü, biz sulama devesi besleyen insanlarız. Gündüz çalışırız. Muaz sizinle yatsıyı kıldı. Sonra bize gelip Bakara sûresi ile namaz kıldırmaya başladı '' dedi.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Mu'az'a yönelerek:
"Ey Mu'az, sen fitneci misin? Veşşemsi ve duhaha'yı, Vedduha'yı, Velleyli iza yağşa'yı, Sebbeha's-me Rabbeke'l-a'la'yı oku" buyurdu. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2787</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleylhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te (birgece) namaz kıldım. Soluna duruvermiştim, perçemimden tutarak sağına koydu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2801</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te namaz kılarken, o "semi'allahu li-men hamideh" deyince, bizden kimse, Resulullh (aleyhissalatu vesselam) alnını yere koyuncaya kadar, sırtını eğmezdi. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2807</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hazım İbnu Dinar (rahimehullah) anlatıyor: "Sehl İbnu Sa'd'a bir grup insan Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) 'in minberinin hangi ağaçtan yapıldığı hususunda münakaşa etmek üzere geldiler. Sehl:
"Ben onun hangi ağaçtan yapıldığını, kimin yaptığını, Efendimiz aleyhissalatu vesselam'ın hangi gün üzerine oturduğunu biliyorum!'' dedi ve açıkladı:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Ensardan falanca kadına bir adam gönderdi: "Marangoz kölene söyle, bana ahşaptan münasib bir şey yapsın da üzerine çıkıp halka hitabette bulunayım'' dedi. Köle de O'na şu üç basamaklı şeyi imal ediverdi. Sonra Resulullah (aleyhissalatu vesselam), bunun şu yere konmasını emretti. Mezkur minber, el-Gabe'nin ılgın ağacından yapılmıştı.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) minberin üzerine çıkıp namaza durdu ve tekbir getirdi, cemaat de O 'nunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te arkasından tekbir getirdi. Sonra nükûya gitti, sonra geri geri gelerek minberden indi ve minberin dibinde secde yaptı, sonra namazdan çıktı, sonra halka yöneldi ve:
"Ben bunu, bana uymanız ve namazımı bilmeniz için yaptım" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2815</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bişr İbnu Mahcan babasından anlattığına göre, babası (Mahcan) Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ın meclisinde idi. O sırada namaz için ezan okundu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kalktı, namaz kıldı ve döndü. Mahcan hala yerindeydi.
"Herkesle beraber namaz kılmana mani olan şey nedir, sen müslüman değil misin?" diye sordu. Mahcan:
"Elbette müslümanım, ancak ben ailemle namazımı kılmıştım! '' dedi. Efendimiz:
"Mescide geldiğin zaman namaza kalkılırsa kılımış bile olsan cemaatle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te sen de kıl!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2837</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'l-Melih, ismi Umayr İbnu Amir el-Hüzeli (radıyallahu anh) olan babasından naklen anlattığına göre, babası Hudeybiye seferi sırasında bir cuma günü, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bulunmuştur. O gün, ayakkabılarının altını ıslatmayacak kadar yağmur yağmış, bunun üzerine.Efendimiz, herkesin yerlerinde namaz kılmalarını emir buyurmuştur.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2875</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor:"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Mekke 'ye gitmek üzere Medine 'den çıktık. Efendimiz yolda namazları ikişer ikişer kılıyordu. Medine 'ye dönünceye kadar hep böyle yaptı. ''
Enes 'e:
"Mekke 'de ne kadar kaldınız? '' diye sorulmuştu:
"Orada on gün kıldık'' dedi. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2877</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Fetih günü, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Mekke 'de hazır bulundum. Mekke 'de onsekiz gece kaldı, bu esnada namazları hep iki kıldı. Şöyle hitabediyordu:
"Ey bölge halkı! Siz bize bakmayın, dört kılın. Biz hep yolcuyuz (bu sebeple ksrederek iki kılıyoruz). ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2897</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te umre yapmak üzere Medine 'den Mekke 'ye doğru yola çıktık. Mekke 'ye gelince:
"Ey Allah 'ın Resûlü, annem babam sana feda olsun. Sen kısa kıldın, ben tam kıldım, sen yedin ben oruç tuttum, (ne dersiniz?) '' dedim. Şu cevabı verdi:
"Ey Aişe güzel yaptın ! '' buyurdu ve bu işimde beni kınamadı '' dedi. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2901</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ayyaş ez-Züraki (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Usfan 'da Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile beraberdik. Müşriklerin başında (henüz müslüman olmayan) Halid İbnu'l-Velid vardı. Öğleyi kılmıştık. Mişrikler (kendi kendilerine aralarında şöyle) konuştular: "İyi bir fırsat elimize geçmişti, onlar namazda iken saldırsaydık ya!''
Bunun üzerine hemen kasr (namazı kısaltma) ile ilgili ayet öğle ile ikindi arasında nazil oldu. İkindi vakti olunca, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kalkıp kıbleye karşı durdu. Müşrikler de önlerindeydi. Arka tarafına da bir safyaptı. Bu safın arkasına da bir safkoydu. Resulullah rükûya varınca hep <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te rükû yaptılar. Resulullah secde yaptı, hemen arkasındaki safdakiler de secde yaptı. Diğerleri (rükûdan) doğrulup onları korumak üzere kıyamda kaldılar. Bunlar iki secdeyi tamamlayıp kalkınca arkalarında bulunanlar secdeye gittiler. Sonra Resulullah 'ın arkasındaki saftakiler diğerlerinin yerlerine gittiler, arkadaki saftakiler de öndekilerin yerine ilerlediler. Sonra Resulullah rükûya gitti, hepsi O'nunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te rükû yaptı. Sonra Resulullah secde yaptı ve hemen arkasındaki safdakiler de secde yaptılar. Bu sırada arkadakiler bunları korumak üzere kıyamda kaldılar.
Aleyhissalatu vesselam ve arkasındakiler oturunca, en arkadakiler secdeye gittiler. Sonra hep beraber oturup hep beraber selam verdiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2903</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyar: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Dacnan ile Usfan arasına, müşriklerle sarılmış biryere indi. Müşrikler (aralarında):
"Bu müslümanların bir namazları var (topluca kılarlar), bu onlara evlatlarından da, bakirelerinden de kıymetlidir, işte bu, ikindi namazlarıdır. Hazırlığınızı yapın, üzerlerine toptan bir kerede çullanın!'' dediler. Cebrail aleyhisselam, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek ashabını iki kısma ayırmasını, onlardan bir grurupla namaz kılarken diğer grubun geri tarafta ayakta beklemesini, tedbirli olmalarını ve silahlarını beraberlerinde almalarını, birinci gruba bir rek'at kıldırmasını, bu kısmın birinci rekatten sonra geri çekilmesini, arkadaki grubun öne ilerlemesini, bu yeni gruba da bir rek 'at kıldırmasını, böylece her bir grubun Resulullah'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te birer rek 'atlerinin olmasını, Resulullah'ın da böylece iki rek'at kılmış olmasını emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2905</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te iki rek 'at öğleden evvel, iki rek 'at sonra, keza iki rek 'at cum 'adan sonra, rek'at akşamdan sonra, iki rek 'at yatsıdan sonra namaz kıldım. Akşam ve yatsı(dan sonrakiler) evinde idi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2922</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu İbrahim, ceddi Kays İbnu Amr 'dan anlattığına göre: Resulullah (aleyhissalatu vesselam) geldi ve namaza duruldu. Onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>rte sabah namazını kıldım. Sonra namaz bitince beni namaz kılar buldu.
"Ağır ol ey Kays! dedi. Bir namaz daha mı kılıyorsun? ''
"Ben sabahın sünnetini kılmamıştım (onu kılıyorum) '' deyince:
"Öyleyse hayır; (bunda bir beis yok) '' buyurdu. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2945</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te, akşam namazından sonra hane-i saadetlerinde iki rek'at (nafileyi) kıldım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2948</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzefye (radıyallahu anh) de benzer bir rivayette bulunmuş ve şu ziyadeyi yapmıştır:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) derdi ki: "Akşamın farzından sonraki iki rek'ati kılmada acele edin, çünkü onlar farz namazıyla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yükselirler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3012</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te, birçok kereler bayram namazını ezansız ve ikametsiz kıldım.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3014</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bayrama katıldım. Efendimiz hutbeden önce, ezansız ve ikametsiz namaz kıldırdı. Sonra Bilal (radıyallahu anh)'e dayanarak kalktı. AIlah'tan korkmayı emretti ve O'na itaate teşvik etti. İnsanlara vaaz edip (ölümü, ahireti, cenneti, cehennemi) hatırlattı.
Sonra kadınlar bölümüne geçti. Onlara da aynı şekilde vaaz etti, hatırlatmalarda bulundu. Ve:
"Allah için tasadduk edin, zira sizin ekseriyetiniz cehennem odunusunuz!'' buyurdu. Yanakları kararmış itibarlı kadınlardan biri kalkarak:
"Niçin ey Allah'ın Resülü? dedi (niye cehennem odunlarıyız?)'' Resulullah açıkladı:
"Zira siz kadınlar çok şikayette bulunuyor, kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz."
"Bunun üzerine kadınlar takılarından tasadduk etmeye başladılar. Hz. Bilal'in eteğine atıyorlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3016</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam); bayramlarda ve cum'ada Sebbihi'sme. Rabbike'l- A'!a, Hel etake hadisu'l ğaşiye okurdu. Bazan cuma ve bayram bir günde birleşirlerdi. Resulullah bu surelerin her ikisini de (cuma ve bayram) namazlarında <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3072</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Rimse (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam, namazın ilk tekbirine yetişerek Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te namaz kıldı. Aleyhissalatu vesselam önce sağına sonra soluna selam verdi. (Başını öylesine çevirdi ki, gerisinde olduğumuz halde) yanaklarının beyazlığını gördük. Sonra namazdan çıktı. Kendisiyle namazın ilk tekbire yetişen zat hemen kalkıp ilave namaza başladı. Hz. Ömer (radıyallahu anh) ona doğru fırlayarak adamı omuzlarından yakalayıp sarstı ve:
"Otur! Ehl-i kitabı helak eden şey, namazları arasına bir fasıla bırakmamalarından başka bir şey değildir!2 dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam nazarını çevirip:
"Ey İbnu'l-Hattab, Allah seni (doğruya) isabet ettirdi" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3073</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Şa'sa (rahimehullah) anlatıyor: "Biz ebu Hüreyre (radıyallahu anh) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te mescidde oturuyorduk, Müezzin ezan okudu. Bir adam kalkıp yürümeye başladı. Ebu Hüreyre, adam mescidden çıkıncaya kadar gözleriyle onu takip etti ve:
"Şu adam Ebu'l-Kasım aleyhissalatu vesselam'a asi oldu!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3157</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'Ia <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te sahur yemeği yedik, sonra namaza kalktık.'' Kendisine: "(Yemekle sahur) arasında ne kadar zaman geçti?'' diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: "Elli ayet (okuyacak) kadar!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3158</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben ailem içerisinde sahuryemeği yiyordum. Sonra ben, sabah namazını Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'Ia <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te kılmak için sür'atli yiyordum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3159</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zirr İbnu Hubeyş anlatıyor: "Huzeyfe (radıyallahu anh)'ye: "Sen Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te hangi vakitte sahur yedin?'' diye sorduk. Şu cevabı verdi: "Gündüzdü, ancak güneş doğmamıştı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3170</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Ramazan ayının sonunda oruçları vasletti (yani hiç bozmadan birkaç gün ard arda devam ettirdi). Onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te halk da vasletti. Durum ResululIah'a ulaşınca:
Eğer Ramazan ayı bizim için uzatılsaydı biz onu öyle bir vaslederdik ki derine dalanlar (aşırılar) bundan (aşırılıklarından) vazgeçmek zorunda kalırlardı. Ben sizin gibi değilim. Ben gölgelenirim. Rabbim bana hem yedirir hem de içirir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3184</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz çok şiddetli sıcak bir mevsimde, Ramazan ayında Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te sefere çıktık. Hararetin şiddetinden herkes elini başına koyuyordu. Aramızda oıuçlu olarak sadece Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile İbnu Ravaha vardı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3250</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyaIlahu anh) anIatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir adam: "Bu gece mutlaka bir sadaka vereceğim!'' deyip, sadakasıyla çıktı. Fakat (farkına varmadan) onu bir hırsızın avucuna sıkıştırdı. Sabah olunca herkes:
"Bu gece bir hırsıza sadaka verilmiş!" diye dedikodu yaptı. Adam:
"Ya Rabbi bir hırsıza sadaka verdiğim için sana hamdediyorum'' dedi
ve ilave etti: "Ancak mutlaka bir sadaka daha vereceğim!''
Yine sadakasıyla çıktı. (Gece karanlığında bu sefer de) bir zaniyenin avucuna sıkıştırdı. Sabahleyin herkes:
"Bu gece bir zaniyeye sadaka verilmiş!" diye dedikodu yaptı. Adam:
"Allah'ım bir hırsız ve zaniyeye sadaka verdiğim için sana hamdolsun! yine de bir sadakada bulunacağım!'' dedi. Sadakasıyla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te sokağa çıktı. (Karanlıkta) bu sefer de bir zenginin eline sıkıştırdı. Sabahleyin herkes:
"Bu gece bir zengine sadaka verilmiş!'' diye dedikodu yaptı. Adam:
"Allah'ım, bir hırsız, bir zaniyeye ve bir zengine sadaka verdiğim için sana hamdediyorum!'' dedi. (Bilahare rüyasında ona gelip şöyle denildi):
"Senin sadakaların kabul edildi. Şöyle ki: (İhlasla yani Allah rızası için vermen sebebiyle) hırsızın hırsızlıktan vazgeçip iffete gelmesi, zaniyenin ziinadan vazgeçmesi, zenginin ibret alıp Allah'ın kendine verdiklerinden tasadduk etmesi umulur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3324</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu Kıyamet günü örter."
Rezin bir rivayette şunu ilave etti: "Kim, hakkı sübut buluncaya kadar mazlumla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te olursa, ayakların kaydığı günde Allah onun ayağını Sırat'ta sabit kılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3336</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kays İbnu Sa'd İbni Ubade radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bizi, evimizde ziyaret etti. Ve:
"Esselamü aleyküm ve rahmetullah!" dedi. Babam, çok hafif bir sesle mukabelede bulundu. Babama: "Resulullah'a izin vermiyor musun?" dedim. O:
"Bırak, bize çokça selam okusun!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam tekrar:
"Esselamün aleyküm ve rahmetullah!" dedi. Sa'd yine hafif bir sesle mukabele etti. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam tekrar:
"Esselamün aleyküm ve rahmetullah!" dediler ve döndüler. Sa'd peşine düştü ve:
"Ey Allah'ın Resulü, ben senin selamını işitiyordum. Ancak, bize daha fazla selam vermen için alçak sesle mukabele ediyordum" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te geri döndü. Ondan su isteyip gusletti. Sonra Sa'd, zaferan veya versle boyanmış bir havlu verdi, Aleyhissalatu vesselam ona sarındı. Sonra ellerini kaldırıp:
"Allah'ım, Sa'd İbnu Ubade ailesine mağfiret ve rahmet buyur!" diye dua etti. Sonra yemek yedi. Geri dönmek isteyince Sa'd, bir merkeb yaklaştırdı. Üzerine kadife bir örtü yaymıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam merkebe bindi. Sa'd, bana:
"Ey Kays, Resulullah'a refakat et!" dedi. Ben de refakat ettim. Yolda Aleyhissalatu vesselam bana:
"Benimle sen de bin!" dedi, ben imtina edince:
"Ya binersin, ya dönersin!" buyurdular. Ben de geri döndüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3341</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Biriniz yemeğe çağırıldığı vakit, elçi ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te gelince bu onun için izin sayılır, (ayrıca izin istemeye gerek yoktur)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3374</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bir hastayı akşam vakti ziyaret ederse onunla mutlaka yetmişbin melek çıkar ve sabaha kadar onun için istiğfarda bulunur. Ona cennette bir bahçe hazırlanır. Kim de hastaya sabahleyin giderse, onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yetmişbin melek çıkar, akşam oluncaya kadar ona istiğfarda bulunur. Ona cennette bir bahçe hazırlanır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3408</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Aklında bir şeyler olan bir kadın vardı. Bir gün Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a:
"Ey Allah'ın Resulü! Benim sana bir ihtiyacım var!'' dedi. Aleyhissalatu vesselam:
Ey ümmü fülan, yollardan hangisini dilersen bak da ihtiyacını göreyim" dedi. Kadınla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir sokağa gitti, kadın da ihtiyacını arzetti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3423</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh, el-Cabiye'de bize hitaben:
"Ey insanlar, dedi. Ben, (şu hutbeyi okumak üzere) aranızda kalkıyorum, tıpkı, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın da bizim aramızda kalktığı gibi. (O kalkıp) şöyle demişti: "Size Ashabımı, sonra da onların peşinden gelecekleri (sonra da bunların peşinden gelecekleri) tavsiye ediyorum. Daha sonra (gelenler arasında) yalan, öylesine yayılacak ki, kişi, kendisinden yemin taleb edilmediği halde yemin edecek, şahidliği istenmediği halde şehadette bulunacak. Haberiniz olsun, bir erkek bir kadınla baş başa kaldı mı onların üçüncüsü mutlaka şeytandır. Size cemaati tavsiye ederim. Ayrılıkdan sakının. Zira şeytan, tek kalanla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te olur. İki kişiden uzak durur. Kim cennetin ortasını dilerse, cemaatten ayrılmasın. Kimi yaptığı hayır sevindirir ve kötülüğü de üzerse, işte o, mü'mindir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3435</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Habibe radıyallahu anha'nın anlattığına göre, Ubeydullah İbnu Cahş'ın nikahı altında idi. Ubeydullah Habeşistan'da vefat etti. Necaşi rahimehullah, onu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a nikahladı. Ve Resulullah'a bedel, Ümmü Habibe'ye dörtbin dirhem mehir verdi. Sonra onu, Aleyhissalatu vesselam'a Şürahbil İbnu Hasene ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te gönderdi ve (mehir miktarını) Resulullah'a mektupla bildirdi. Resulullah aynen kabul etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3481</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Biz, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te mescidde otururken bir bedevi çıkageldi. Durup mescidin içine akıtmaya başladı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Ashab'ı kalkıp:
"Dur! dur!" diyerek (üzerine yürümeye) kalktılar ki Resûlullah aleyhissalatu vesselam müdahale etti:
"Kestirmeyin, bırakın tamamlasın." Ashab müdahale etmedi, adam da ihtiyacını tamamladı. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam, adamı yanına çağırdı ve:
"Bu mescidler, idrar ve pislik bırakma yeri değildir. Allah'ın zikredildiği yerlerdir. Buralarda namaz kılınır. Kur'an okunur" dedi. Sonra cemaatten birine bir kova su getirmesini emretti. Kova gelince sidiğin üzerine boşalttı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3491</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Abdirrahman İbni Hatıb'ın anlattığına göre, Hz. Ömer radıyallahu anh'la -içerisinde Amr İbnu'l-As radıyallahu anh'ın da bulunduğu bir cemaatle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te umre yapmıştır -sefer esnasında su kaynaklarından birine yakın olan bir yolda Hz. Ömer, sabaha doğru mola verdi. (Herkes gibi kendisi de yattı. Bu esnada) ihtilam oldu. Sabah olunca kafilede, (yıkanması için yeterli) su bulunamadı. Hayvanına binip (yakınındaki) suya kadar geldi. Derhal bu ihtilamdan kalan meni bulaşığını yıkamaya başladı. Derken ortalık ağardı. Amr İbni'l-As radıyallahu anh, Hz. Ömer'e:
"Sabah oldu. Yanımızda temiz elbise var, şu elbiseni (yıkamayı) bırak, bilahare yıkanır" dedi. Ancak Hz. Ömer kendisine:
"Ey İbnu'l-As, hayret doğrusu! Yani sen elbise buldun diye herkes elbise mi bulacak? Allah'a yemin olsun ben senin söylediğini yapsam bu bir sünnet olur. Hayır, ben gördüğüm (meniyi) yıkarım ve görmediğime de su çiler (temizlenmiş addeder)im!'' dedi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3503</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mersed İbnu Abdillah el-Yezni anlatıyor: "İbnu Ya'le es-Seba'i'nin üzerinde bir kürk gördüm ve elimle dokundum. Bana:
"Kürke niye elini değdin?'' dedi. Ben bu hususta İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya sordum ve dedim ki: "Biz Mağrib'te yaşıyoruz. Bizimle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Berberiler ve Mecusiler de var. Onlar bize kestikleri koyunu getiriyorlar. Kestiklerini yemiyoruz. Bize, içerisine iç yağı konmuş deriden mamul dağarcık getiriyorlar (bunu kabul edelim mi)?" İbnu Abbas cevaben dedi ki:
"Bundan biz de Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sormuştuk:
"Derinin debbağlanması onun temizliğidir'' buyurdular.''
Nesai'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Onların, içerisinde süt ve su bulunan kırbaları (deriden mamul su kapları) var...'' gerisi yukarıdaki gibi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3509</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Bir gün Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te idim. Aleyhissalatu vesselam küçük abdest bozmak ihtiyacını duymuştu. Hemen bir duvarın dibine, kumlu toprak bulunan bir noktaya gelip abdest bozdular. Sonra da:
"Sizden biri, küçük abdest bozmak isteyince bevli için uygun bir yer arasın!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3542</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cebir radıyallahu anh anlatıyor: Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te idim. Helaya gitti ve kaza-yı hacette bulundu sonra: "Ey Cabir suyu getir!" diye ferman etti. Ben de suyu götürdüm, eliyle istinca etti. Sonra elini yere sürttü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3553</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mü'min -veya müslüman- bir kul abdest aldı mı yüzünü yıkayınca, gözüyle bakarak işlediği bütün günahlar su ile -veya suyun son damlasıyla- yüzünden dökülür iner, ellerini yıkayınca elleriyle işlediği hatalar su ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te -veya suyun son damlasıyla- ellerinden dökülür iner. Ayaklarını yıkayınca da ayaklarıyla giderek işlediği bütün günahları su ile -veya suyun son damlasıyla- dökülür iner. (Öyle ki abdest tamamlanınca) günahlarından arınmış olarak tertemiz çıkar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3556</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Abese es-Sülemi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sizden kim abdest suyunu hazırlar, mazmaza ve istinşakta bulunur (ağzına ve burnuna su çeker) ve sümkürürse, mutlaka yüzünden, ağzından, burnundan hataları dökülür. Sonra Allah'ın emrettiği şekilde yüzünü yıkarsa, sakalın(ın bittiği mahallin) etrafından su ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yüzü ile işlediği günahlar dökülür. Sonra dirseklere kadar kollarını yıkayınca, ellerinin günahları su ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te parmak uçlarından dökülür gider. Sonra başını meshedince, başının günahları saçın etrafından su ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te akar gider. Sonra topuklarına kadar ayaklarını yıkayınca, ayaklarının günahları, parmak uçlarından su ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te akar gider. Sonra kalkıp namaz kılar, Allah'a hamd ve senada bulunur, O'na layık şekilde tazimini gösterir ve kalbinden Allah'tan başkasını(n korku ve muhabbetini) çıkarırsa, annesinden doğduğu gündeki gibi bütün günahlarından arınır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3566</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'da, İbnu Abbas'tan yapılan bir diğer rivayet şöyledir: "Ali radıyallahu anh yanıma girdi. Su dökmüş (küçük abdest bozmuş) idi. Abdest suyu istedi. İçinde su olan bir kap getirdik. Bana:
"Ey İbnu Abbas! Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın nasıl abdest aldığını sana göstereyim mi?" dedi. Ben de: "Evet göster!" dedim. Bunun üzerine su kabını elleri üzerine eğdi ve ellerini yıkadı. Sonra sağ elini kaba soktu, onunla diğeri üzerine su döktü, sonra iki avucunu yıkadı. Sonra mazmaza ve istinşakta bulundu. Sonra iki elini birden kaba soktu. İkisiyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te su avuçlayıp yüzüne çarptı. Sonra başparmaklarını kulaklarının ön kısmına soktu. Sonra ikinci, üçüncü sefer aynı şeyleri tekrar etti. Sonra sağ eliyle bir avuç su aldı ve bunu alnına döktü ve yüzü üzerine akmaya bıraktı. Sonra dirseklerine kadar kollarını üçer kere yıkadı. Başını ve kulaklarının arkasını meshetti. Sonra tekrar her iki elini beraberce kaba soktu. Bir avuç su alıp onu pabuç içinde olan (sağ) ayağına vurdu ve o su ile ayağını yıkadı. Sonra aynı muameleyi diğer ayağına, (sola) yaptı.''
(Abdullaş el-Havlani) der ki: "(İbnu Abbas'a) sordum: "Ayaklar ayakkabı içinde olduğu halde mi?''.
"Evet dedi, ayakkabı içinde olduğu halde.'' Ben tekrar sordum:
"Ayakkabı içinde mi?''
"Evet! dedi, ayakkabı içinde!" Ben tekrar sordum: "Ayakkabı içinde mi?''
"Evet! dedi, Ayakkabı içinde."
Nesai'nin bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir. "...Sonra bir avuç su ile üçer defa mazmaza ve istinşakta bulundu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3640</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Zatu'r-Rika' gazvesine çıktık. (Askerlerden) bir kişi, müşriklerden birinin hanımına temasta bulundu. Kocası da:
"Muhammed'in Ashabından kan dökmeden geri dönmeyeceğim'' diye yemin etti. Evinden çıkıp Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı takibe koyuldu. Resulullah aleyhissalatu vesselam bir verde mola verdi ve:
"Kim bizi (nöbet tutup) koruyacak?'' diye sordu. Muhacir ve Ensar'dan birer adam vazifeyi üzerlerine aldılar. ResuIullah aleyhissalatu vesselam, bunlara:
"Şu geçidin girişini tutun (orada bekleyin)!'' diye ferman buyurdu.
Bu iki zat, geçidin ağzına gelince Muhacirden olanı, yattı. Ensari de namaz kılmaya başladı.
Derken takipçi adam da oraya geldi. (Namazdaki nöbetçinin) silüetini görünce anladı ki, bu, askerlerin koruyucusudur, derhal bir ok attı ve ok, eliyle koymuşcasına hedefini buldu. Ensari oku çıkarıp (namazına devam etti). Müşrik (isabet ettiremedim düşüncesiyle atmaya devam etti.) Öyleki üçüncü okunu da attı. Ensari de (yaraya aldırmadan) aynı şekilde namazına devam etti. Bir müddet sonra arkadaşı uyandı. (Müşrik bunların iki kişi olduğunu görünce) yerinin farkına vardıklarını anladı ve kaçtı.
Muhacirden olan zat, Ensari arkadaşındaki kanı görünce:
"Sübhanallah! Sana ilk oku atınca beni niye uyandırmadın?" diye sordu. Arkadaşı:
"Öyle bir sure okuyordum ki, kesmek istemedim '' diye cevapladı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3659</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süveyd İbnu'n-Nu'man (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hayber Seferine Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te çıktık. Hayber yakınlarında olan Sahba'ya vardığımız zaman Resulullah aleyhissalatu vesselam ikindi namazını kıldı. Namaz bitince yiyecek getirilmesini ferman buyurdu. Sadece kavut getirilmişti. Bunun su ile ıslatılmasını emir buyurdu.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam)da, biz de ondan yedik. Sonra akşam namazına kalktı. Ağzını mazmaza etti. Biz de ağızlarımızı mazmaza ettik. Fakat abdest almadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3682</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şüreyh İbnu Hani anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha)'ya mest üzerine meshetmekten sormaya geldim. Bana: "Sana Ebu Talib'in oğlu (Hz. Ali) (radıyallahu anh)'yi tavsiye ederim, git ona sor. Zira o, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te seyahatlerde bulunmuştur!" dedi. Bunnun üzerine gidip ona sordum. Şu cevabı verdi:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (mesh müddetini) yolcu için üç gün üç gece tuttu, mukim için de bir gün bir gece tuttu.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3684</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubey İbnu İmare (radıyallahu anh) -ki bu Sahabi, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te her iki kıbleye namaz kılan ilklerdendir- anlatıyor: "Bir gün Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek sordum:
"Ey Allah'ın Resulü! Mestlerimin üzerine meshedeyim mi? ''
"Evet!'' buyurdular. Ben tekrar:
"Bir gün mü?'' dedim.
"Bir gün!'' buyurdular. Ben tekrar:
"İki gün (olsa)?'' dedim.
"İki gün!'' buyurdular. Ben tekrar:
"Üç gün (olsa)?'' dedim.
"Evet! dilediğin kadar!'' buyurdular.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3687</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la bir seferde beraber idik. Beyda nam mevkiye veya Zatu'l-Ceyş denen yere gelmiştik ki benim bir kolyem kop(up kaybol)du. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onu aramak için kaldı, O'nunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te herkes orada kaldı. Bir su başında da değillerdi. Üstelik beraberlerinde su da yoktu.
Halk Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh)'e uğrayıp:
"Aişe'nin yaptığını gördüm mü! Hem Resulullah'ı, hem de herkesi burada oyaladı. Bir su başında değiller, beraberlerinde su da yok!" demişler. Resulullah başını dizlerimin üzerine koymuş uyurken Ebu Bekr (radıyallahu anh) çıkageldi.
"Sen Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı da halkı da, burada hapsettin. Bir su başında değiller, beraberlerinde su da yok!" diyerek, babam beni azarladı ve Allah'ın dilediğince başka şeyler de söyledi. (Öfkesini daha da yenemeyip) eliyle böğrüme böğrüme dürterek (canımı yaktı). Resulullah'ın başı dizimin üzerinde olduğu için kımıldamamaya çalıştım.
Resulullah aleyhissalatu vesselam sabaha kadar, susuz olarak uyudu. Sabah olunca Allah Teala Hazretleri, teyemmüm ayeti'ni inzal buyurdu: "...Su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm edin, yüzlerinizi ve ellerinizi onunla meshedin. Allah size sorluk yapmak murad etmez, bilakis sizi temizlemek, ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister, ola ki şükredersiniz" (Maide 6).
Üseyd İbnu Hüdayr -ki (Akabe biatına katılan) nakiblerden biridir- dedi ki: "Ey Ebu Bekr ailesi! Bu, sizin ilk bereketiniz değildir."
(Hz. Aişe) sözüne devam ederek) dedi ki: "Bindiğim deveyi dürtüp kaldırdım. (Kaybolan) kolye altında çıktı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3690</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir: "Ashab, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te sabah namazı için, toprakla meshlendiler. Bu maksadla avuçlarını toprağa vurup toprakla yüzlerine bir defa meshettiler. Sonra tekrar dönüp avuçlarını toprağa bir kere daha vurup, ellerinin tamamı ile ellerinin içlerinden koltuk altlarına, omuzlarına kadar meshettiler.''
Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde, İbnu'l-Leys: "Dirseklerinin yukarısına kadar...'' demiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3696</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bu hadisten Tirmizi, şu kısmı tahric etmiştir: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kendisine (Ammar'a), yüze ve ellere teyemmüm yapmasını emretti."
(Tirmizi) der ki: "Ammar'ın şöyle söylediği rivayet edildi: "Biz Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te omuzlara ve koltuk altlarına kadar teyemmüm ettik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3697</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bir kenara çekilmiş halkla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te namaz kılmayan bir adam gördü.
"Ey fülan! Halkla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te niye namaz kılmıyorsun?'' diye sordu. Adam:
"Ey Allah'ın Resulü, cenabet oldum, su da yok'' deyince:
"Toprağı kullan, o sana yeterlidir" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3798</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'nin Cümay' İbnü Ümayr'dan kaydettiği bir rivayette şöyle denmiştir: "Ben, annem ve teyzemle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Hz. Aişe radıyallahu anha'nın yanına girdim. Onlar Hz. Aişe'ye: "Hayızlı iken, sizlerle Aleyhissalatu vesselam ne şekilde mübaşerette bulunurdu?" diye sordular. Aişe validemiz:
"Hayız olduğumuz zaman bize, geniş bir izar giymemizi emreder, sonra sine ve göğsümüze iltizamda (temasta) bulunurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3813</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te kadife bir örtünün altında yatıyordum. Ay halimin başladığını farkettim. Hemen örtünün altından kayıp hayız elbisemi bulup giyindim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Hayız mı oldun?" buyurdular. "Evet!" dedim. Beni yanına çağırdı. Örtünün altında beraber yattık."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3817</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'nin bir diğer rivayeti şöyle: "Şureyh İbnu Hani, Hz. Aişe radıyallahu anha'ya: "Bir kadın hayızlı iken kocası ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yemek yer mi?" diye sordu. Hz. Aişe "Evet dedi, benim kanamam varken Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni çağırırdı, ben de onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yerdim. (Bu sırada) etli kemiği alır, (bana uzatır, önce benim başlamam için) bana yemin verirdi. Ben de onu alır ve bir miktar dişler (sonra Resûlullah'a uzatırdım). O da ağzını, kemikte tam benim ağzımı koyduğum yere koyar(ak yemeye başlar)dı. İçecek bir şey istediği olur, getirince ondan önce benim içmem için bana yemin verirdi, bunun üzerine ben de kabı alır bir miktar içer, sonra bırakırdım. Bu sefer onu Aleyhissalatu vesselam alır, kabın tam benim ağzımı koyduğum yerine ağzını koyarak içerdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3841</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında yemeğe oturunca, Resûlullah aleyhissalatu vesselam yemeye başlamadıkça, kesinlikle elimizi yemeğe vurmazdık. Bir seferinde yine O'nunla yemeğe oturmuştuk. Derksen bir cariye (küçük kız çocuğu) geldi, sanki arkasından bir iteni var gibi hemen elini yemeğe soktu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam elinden tuttu. Arkadan bir bedevi geldi, sanki onun da arkasından iten biri vardı, alelacele o da elini yemeğe soktu. Aleyhissalatu vesselam onun da elinden tuttu. Ve şunu söyledi:
"Şeytan, üzerine Allah'ın ismi zikredilmeyen yemeği kendine helal addeder. Nitekim, sayesinde yemeğimizi kendine helal kılmak için bu cariyeyi getirdi. Ben de elinden tuttum. Bunun üzerine şu bedeviyi getirip onunla yemeği kendine helal kılmak istedi, ben onun da elinden tuttum. Nefsim elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun şeytanın eli o ikisinin eliyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te avucumdadır." "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bunları söyledikten sonra besmele çekip yemeye başladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3844</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmeyye İbnu Mahşiyy radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam otururken bir adam besmele çekmeden yemek yiyordu. Yemeğini yemiş, geriye tek lokması kalmıştı. Onu ağzına kaldırırken: "Bismillahi evvelehu ve ahirehu" dedi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam güldü ve:
"Şeytan onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yemeye devam etti. Ne zaman ki Allah'ın ismini zikretti, karnındakileri hep kustu!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3852</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam kişinin arkadaşlarından izin almadan iki hurmayı <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yemesini yasaklamıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3871</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam cüzzamlı bir kimsenin elinden tuttu ve kendisiyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te elini tabağa koydu, sonra da:
"Allah'a güvenerek ve O'na tevekkül ederek ye!" buyurdu."
Rezin şunu ilave etti: "Bunu Ebu Bekr ve Ömer radıyallahu anhüma da yaptılar ve aynı şeyleri söylediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3875</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Halid İbnu'l-Velid radıyallahu anh'ın bana bildirdiğine göre, Halid, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te, Resûlullah'ın zevceleri Meymûne radıyallahu anha'nın yanına girerler. -Meymuna hem onun ve hem de İbnu Abbas'ın teyzeleri idi. Meymûne'nin yanında kızartılmış bir keler görürler. Bunu, Necid'den, kız kardeşi Hufeyde Bintu'l-Haris getirmişti. Meymûne radıyallahu anha keleri Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın önüne sürdü. Önüne bir yemek çıkarılıp da ondan bahsedilmeyip ve isminin de zikredilmediği durum nadirdi. (Resûlullah aleyhissalatu vesselam kelere elini uzatmıştı ki.) orada hazır bulunan kadınlardan biri:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a takdim ettiğiniz şeyden haber verin, ne olduğunu söyleyin!" dedi. Bunun üzerine:
"O kelerdir!" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (uzatmış olduğu) elini derhal geri çekti. Halid radıyallahu anh:
"Bu haram mıdır, ey Allah'ın Resulü?" dedi. Resûlullah:
"Hayır, ancak o benim kavmimin diyarında bulunmuyor. Bu sebeple (onu yemeye alışkın değilim), içimde tiksinme hissediyorum!" buyurdular. Halid radıyallahu anh der ki: "Ben keleri (önüme) çekip yedim. Resulullah bakıyor fakat beni yasaklamıyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3883</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sefine radıyallahu anh anlatıyor: "Ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te toy (denen kuş)un etini yedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3884</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ebi Evfa radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile beraber (altı veya yedi sefer) gazveye çıkmıştık. Gazve esnasında Aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te çekirge yedik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3911</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Hayber fethi sırasında gazvede, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te ben de vardım. Bir grup yahudi, Aleyhissalatu vesselam'a gelerek, askerlerin ahırlarına hücum ederek (mallarını yağmalamalarından) şikayet ettiler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bunun üzerine (müslümanlara yönelerek): "(Olamaz!) anlaşma yapılan kimselerin malı onların izni olmadan helal değildir. Ayrıca size ehli eşekler, onların atları, katırları, vahşi hayvanlardan herbir kesici dişi olan, kuşlardan da herbir pençeleri olan haramdır!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3918</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sahiheyn ve Ebu Davud'da, Abdullah İbnu Ca'fer radıyallahu anhüma'nın şöyle dediği gelmiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı salatalıkla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te taze hurma yerken gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3919</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud, Hz. Aişe radıyallahu anha'dan şunu kaydeder: "Annem, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la evleneceğim zaman beni şişmanlatmak istedi. Ancak bana hurma ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te salatalık yedirinceye kadar arzu ettiği diğer şeylerden (ilaçlardan) hiçbirine icabet edemedim. O ikisinden (muntazaman yemeye devam edince) güzel bir şişmanlık kazandım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3927</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Merri'z-Zahran'da erak ağacının kebas denilen meyvesinden topladığımızı hatırlıyorum. Resûlullah aleyhissalatu vesselam o zaman bize: "Siyahlarını toplayın, onlar daha iyidir!" tavsiyesinde bulunmuştu. Ben kendilerinden "Siz koyun da güttünüz mü?" diye sordum. "Hiç koyun gütmeyen peygamber var mı?" cevabında bulundu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3932</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın İranlı bir komşusu vardı, güzel et yemeği yapardı. (Bir Gün) Resulullah aleyhissalatu vesselam için yemek hazırladı. Sonra davet etmeye geldi. Resulullah aleyhissalatu vesselam Aişe'yi göstererek: "şunun için de davet var mı?" diye sordu. Adam: "hayır!" deyince, Aleyhissalatu vesselam da: "hayır, (davetinizi kabul etmiyorum)!" cevabını verdi. Adam dönüp, davetini tekrarladı. Resulullah da: "Ya şu?" diye Hz. Aişe için de izin istedi. Adam: "hayır!" dedi. Resulullah da: "hayır!" cevabını verdi. Sonra adam tekrar davet etmeye geldi. Resulullah da: "Ya şu!" diye ısrar etti. Adam bu sefer; "Evet (o da davetli)!" dedi. (Resulullah ve Hz. Aişe) ikisi <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te kalkıp birbirleriyle şakalaşarak davet sahibinin evine geldiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3946</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nübeyse el-Huzeli radiyallahu anh anlatıyor: "Bir adam sordu: "Ey Allah'ın Resulu! Biz, cahiliye devrinde, Recep ayında atire kurbanı kesiyorduk. Şimdi ne yapmamızı emir buyurursunuz?" Resulullah şu cevabı verdi: "Hangi ayda olursa olsun, Allah için kesin ve Allah için hayır hasenatta bulunun, Allah için yedirip içirin." Yine sordular: "Cahiliye devrinde Fere' kurbanı kesiyorduk, şimdi ne yapmamızı emredersiniz?" Resulullah aleyhissalatu vesselam dedi ki: "Kırda otlayan her bir sürü için bir fere' kurbanı vardır. Bu o yıl doğan ve hacılara yük taşıyacak güce gelinceye kadar diğerleriyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te beslediğin bir hayvandır. O safhaya gelince kesip etini yolculara tasadduk edersin." Ebu Kılabe'ye dendi ki: "Bir fere' kurbanı gerektiren sürü ne miktar olmalıdır?" "Yüz (baş hayvan)" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3964</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Kays Bintu Mihsan radıyallahu anha anlatıyor: "Ben küçük bir oğlumla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın huzuruna girdim. (O sırada boğazındaki hastalığı sebebiyle çocuğa (i'lak denen) tedavi uygulamıştım.
"Çocuklarınızın boğaz hastalığını niye i'lak usulüyle (elle sıkarak) tedavi ediyorsunuz? Size şu ûd-u Hindi'yi (Kust-u Hindi) tavsiye ederim. Zira onda yedi türlü şifa vardır. Zatü'l-cenb'in ilacı ondadır. Boğaz hastalığına karşı burna damlatılır. Zatü'l-cenb'e karşı ağızdan verilir."
Zühri merhum der ki: "(Resulullah) bize (ilacın fayda vereceği) iki şeyi açıkladı, ama beşini açıklamadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4122</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rafi' İbnu Mekis radıyallahu anh -ki Cüheynelidir, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Hudeybiye seferine katılmıştır- anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"İyi muamele artmadır -veya uğurdur dedi- kötü huy da uğursuzluktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4196</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in rivayetinde: "(Büreyde radıyallahu anh) Resûlullah'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te onaltı gazveye katıldığını söyler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4198</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yedi gazve yaptım. Ayrıca çıkardığı seferlerden de dokuzuna katıldım. Bir defasında başımızda Ebu Bekr radıyallahu anh, bir defasında da Üsame İbnu Zeyd radıyallahu anhüma vardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4207</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Bedir cihetine yola çıktı. Harratu'l-Vebere'ye varınca arkasından cüret ve secaatiyle tanınan bir adam ona yetişti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Ashabı onu görünce sevindiler. Adam kavuşunca Resulullah'a: "Ben sana uymak ve seninle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yaralanmak için geldim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Allah ve Resulüne inanıyor musun?" diye sordu. Adam: "Hayır!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Öyleyse dön. Ben müşrikten yardım taleb etmem" buyurdu.
Hz. Aişe devamla der ki:
"Adam gitti, sonra bir ağacın yanında Aleyhissalatu vesselam'a yine yetişti ve önceki söylediğini yine söyledi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da önceki sözünü aynen tekrar etti:
"Geri dön, ben müşrikten yardım taleb etmem" dedi. Adam döndü. Ancak Beyda'da tekrar yetişti. Önceki söylediğini aynen yine söyledi. Resûlullah da:
"Allah'a ve Resûlüne inanıyor musun?" dedi. Adam bu sefer: "Evet!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:
"Öyleyse yürü!" buyurdu. Adam orduya katıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4212</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):
"Ka'b İbnu'l-Eşref'in hakkından kim gelecek? Zira bu Allah ve Resulüne eza veriyor!" buyurdular. Muhammed İbnu Mesleme radıyallahu anh atılarak: "Onu öldürmemi ister misiniz?" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Evet!" deyince Muhammed İbnu Mesleme: "Hakkınızda menfi şeyler söylememe de izin veriyor musunuz? (Güvenini kazanmamız için buna gerek olacak)" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"(İstediğinizi) söyle(yin)" buyurdu.
Bunun üzerine Muhammed İbnu Mesleme radıyallahu anh Ka'b İbnu'l-Eşref'e gelip onunla konuştu, aralarındaki (eski) dostluğu hatırlattı ve:
"Şu adam var ya, sadaka istiyor ve bize sıkıntı oluyor!" dedi.
Ka'b bunu işitince: "Ha şöyle! Vallahi ondan daha da çekeceksiniz!" dedi.
Muhammed İbnu Mesleme:
"Biz ona şimdi gerçekten tabi olduk. Onu büsbütün terkedip sonunun ne olacağını seyretmekten de korkuyoruz" dedi.
Ka'b: "Söyle bana dedi, içinde ne var, ne yapmak istiyorsunuz?"
Muhammed: "Onu yalnız bırakmak, ondan ayrılmak istiyoruz" deyince, Ka'b: "Şimdi beni mesrur ettin" dedi.
Muhammed ilave etti: "Bana biraz ödünç vermeni taleb ediyorum." dedi. Ka'b da: "Bana rehin olarak ne bırakacaksın?" diye sordu. Muhammed İbnu Mesleme: "Ne istersin?" dedi. Ka'b: "Kadınlarınızı bana rehin bırakmalısın!" dedi.
"Ama sen Arapların en yakışıklısısın. Sana kadınlarımızı nasıl rehin bırakalım? (Şu yakışıklığın sebebiyle hangi kadın nefsini senden men edebilir?)" dedi. Ka'b: "Öyleyse çocuklarınızı rehin bırakırsınız!" dedi.
"Ama nasıl olur, birimizin çocuğuna hakaret edip: "Bir veya iki vask hurma karşılığında rehin edildin" diye başına kakarlar. Ama sana zırhları yani silahı rehin bırakalım" dedi. (Ka'b bu teklifi makul bulup:)
"Pekala, bu olur?" dedi. Bunun üzerine Muhammed İbnu Mesleme, ona el-Haris İbnu'l-Evs, Ebu Abs İbnu Cebr ve Abbad İbnu Bişr ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te gelmek üzere randevulaştı.
Bunlar geceleyin gelip onu (dışarı) çağırdılar. Ka'b yanlarına indi. Kadını: "Ben bazı sesler işitiyorum, bu sanki kan sesidir (gitme!) dedi.
Ancak O: "Hayır, bu gelen Muhammed İbnu Mesleme ile süt kardeşi ve Ebu Naile'dir. Mert kişi geceleyin yaralanmaya bile çağrılsa icabet eder!2 dedi.
Muhammed İbnu Mesleme arkadaşına: "Gelince, ben elimi başına uzatacağım. Onu tam yakaladım mı göreyim sizi!" dedi. Ka'b kılıncını kuşanmış olarak indi.
"Sende tıyb kokusu hissediyoruz!" dediler. Ka'b: "Evet! nikahımda falan kadın var. Arap kadınlarının (sevdiği) kokuyu sürüyorum" dedi. Muhammed İbnu Mesleme: "Ondan koklamama müsaade eder misin?" dedi.
Ka'b: "Tabi ederim, kokla!" dedi. Muhammed yakalayıp kokladı. Sonra:
"bir kere daha koklamama müsaade eder misin?" dedi. Sonra onu yakaladı.
"Göreyim sizi!" dedi ve orada öldürdüler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4218</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Amcam Enes İbnu'n-Nadr radıyallahu anh Bedir savaşında bulunamadı. Bu sebeple: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın müşriklere karşı yaptığı ilk savaşta yoktum. Eğer Allah, bana Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te müşriklerle savaşmak nasib ederse, Allah ne yapacağımı görecektir!" dedi.
Uhud günü müslümanlar (bozulup) dağılınca:
"Ey Allahım, bunların -yani müslümanların- yaptığından dolayı özürlerinin kabulünü dilerim. Ben onların -yani müşriklerin- yaptığından da sana sığınıyorum!" dedi ve kılıncını çekip ilerledi. Karşısına Sa'd İbnu Mu'az çıkmıştı:
"Ey Sa'd İbnu Mu'az! Cenneti istiyyorum! Nadr'ın Rabbine yemin olsun ben Uhud'un önünde(n gelen) cennetin kokusunu duyuyorum!" dedi.
(O günü anlatan) Sa'd İbnu Mu'az, (Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a):
"Ey Allah'ın Resulü. (o gün) onun yaptıklarını (bir bir anlatmaya) muktedir değilim! İlerledi (diyeyim o kadar)" dedi. Enes İbnu Malik, (Sa'd İbnu Mu'az radıyallahu anh'ı te'yiden) dedi ki:
"Biz (Enes İbnu Nadr'ın) cesedinde seksen küsür darbe izi bulduk, kimisi kılıç, kimisi mızrak, kimisi ok yarasıydı. ayrıca biz onu müşrikler tarafından müsle edilmiş (gözü oyulup, burnu, kulakları koparılmış) olarak bulduk. Öyle ki onu kimse tanıyamamıştı. Kızkardeşi (halam Rübeyyi') -bedenindeki bir ben'inden veya-parmağının ucundan tanıdı.
Enes radıyallahu anh devamla dedi ki: "Biz şu ayetin, Enes İbnu Nadr ve benzerleri hakkında indiğine inanırdık: "Mü'minlerden Allah'a verdiğgi ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir, ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir" (Ahzab 23).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4226</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gözcü seriyye gönderdi. Başına Asım İbnu Sabit'i komutan tayin etti. Bu zat Amr İbnu Asım İbni'l-Hattab'ın ceddi idi. Usfan ile Mekke arasında bulunan bir yere kadar gittiler. Huzeyl Kabilesi'nin Beni Lihyan denen bir koluna haber verdiler. bunları yüz okçu yakından takibe aldı. İzlerin takiben onların inmiş bulunduğu yere kadar geldiler. Onların azık olarak Medine'den beraberlerine almış oldukları hurmanın çekirdeğini buldular.
"Bu Yesrib (Medine) hurmasıdır!" dediler ve izlerini takibe devam ederek, Ashab'a kavuştular. Asım ve ashabı onları hissedince sarp bir yere sığındılar. Takipçiler gelip onları kuşattılar.
"Eğer bize teslim olursanız size ahd ve misakımız var, sizden kimseyi öldürmeyeceğiz!" dediler. Asım:
"Ben bir kafirin zimmetine teslim olmam. Allahım, Resulüne bizden haber ver!" dedi. Aralarında mukatele (vuruşma) çıktı. Takipçiler ok attılar. Asım radıyallahu anh yedi kişiyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te şehid oldu. Geriye Hubeyb, Zeyd ve bir kişi daha kaldı. Takipçiler, bunlara da ahd ve misak etklif ettiler. Bunlar, onlara teslim oldular. ele geçirir geçirmez, derhal yayların kirişlerini çözerek, bunları onlarla bağladılar.
Hubeyb ve Zeyd'in yanındaki üçüncü şahıs:
"Bu, verdikleri söze birinci ihanetleri" deyip, onlarla beraberliği reddetti. Onu sürüyüp beraberliğe zorladılar. O yine de direndi. Onu da şehid ettiler. Hubeyb ve Zeyd'i Mekke'ye götürüp orada sattılar. Hubeyb'i Beni'l-Haris İbni Amir İbni Nevfel satın aldı. Hubeyb, Bedir günü el-Haris'i öldürmüştü. Yanlarında esir olarak kaldı. Sonunda öldürmeye karar verdiler. (Bir ara) el-Haris'in kızlarından birinden, etek traşı olmak için ustura istedi, kız getirdi. Kadın der ki: "Bir çocuğum vardı, gafil davrandım. Hubeyb'in yanına kadar çıktı. Hubeyb onu dizine oturttu. O vaziyette görünce çok korktum. Benim korktuğumu Hubeyb farketti, ustura da elindeydi:
"Çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? İnşaallah böyle bir şey yapmam" dedi. Yine o kadın şunu anlatmıştı:
"ben Hubeyb'ten daha hayırlı bir esir görmedim. Bir gün onun, salkımdan üzüm yediğini gördüm. Halbuki o sırada Mekke'de hiç bir meyve yoktu. Üstelik demir zincirlerle bağlı idi. Demek ki o, Allah'ın Hubeyb'e lutfettiği bir rızıktı.
Öldürmek üzere onu, Harem bölgesinden çıkardılar. Orada:
"Beni bırakın iki rek'at namaz kılayım!" dedi. (Bıraktılar namazını kılınca) geri geldi.
"Eğer ölümden korktu demiyecek olsaydınız daha fazla kılacaktım!" dedi. İdam sırasında namaz kılmayı ilk sünnet kılan kimse Hubeyb idi.
"Allahım, onların hepsini say, (dağınık dağınık öldür)" dedi. Sonra şu beyitleri terennüm etti:
"Müslüman olarak öldürüldükten sonra gam yemem.
Nerede olursa olsun Allah için ölüyorum,
Bu ölüm O'nun zatı(nın rızası) yolundadır.
Dilerse O, darmadağınık uzuvların eklemleri üzerine bereket verir.
(Sonra Hubeyb: "Allahım, Resulüne selamımı götürecek kimse bulamıyorum</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4230</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Bera radıyallahu anh anlatıyor: "(Hendek kazarken) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı gördüm, bizimle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te omuzunda O da toprak taşıyordu. Karnının beyazlığını toprak bürümüştü. (Bu esnada, ashabı şevke getirmek için zaman zaman) şöyle terennüm ediyordu:
"Vallahi Allah olmasaydı hidayeti bulamazdık,
Ne sadaka verir ne namaz kılardık.
Üzerimize sekinet indir Allahım!
Ayaklarımıza sebat ver Allahım!
Müşrikler bize karşı azdılar,
Fitne çıkarmak dilerler ama yandılar"
Resûlullah bunları söylerken sesini yükseltiyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4233</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir gazveye çıktık. Biz aramızda bir deve olan altı kişiydik, sırayla biniyorduk. Derken ayaklarımız delindi. Benim ayaklarım da delindi ve tırnaklarım düştü. Ayaklarımıza bezler sarıyorduk. Böylece seferimiz, ayaklarımıza sardığımız parçalar sebebiyle zatu'r-Rika' gazvesi diye isimlendi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4238</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Hudeybiye'ye geldik. Biz, bindörtyüz kişi idik. (Kuyunun başında) elli koyun vardı. Suyu bunlara bile yetmiyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam kuyunun kenarına oturdu. (İyice hatırlıyamıyorum) ya dua buyurdu, ya da kuyuya tükürdü. Derken kuyunun suyu coştu. Biz de hem kendimiz içtik, hem de hayvanlarımızı suladık. Sonra Aleyhissalatu vesselam, bizi bir ağacın altında biat etmeye çağırdı.
Önce ben biat ettim, sonra herkes gelip sırayla biat etti. Nihayet halkın ortasında kalınca:
"Ey Seleme, biat et!" buyurdu."
"Ey Allah'ın Resulü, en başta ben biat ettim!" dedim.
"Yine de!" buyurdu.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni çıplak, yani silahsız bulmuştu. Bana deriden yapılmış bir kalkan verdi. Sonra bey'at almaya devam etti. Son kişiden de bey'at alınca:
"Ey Seleme, sen bana biat etmiyor musun?" dedi.
"Ey Allah'ın Resulü, ben sana başta da, ortada (da olmak üzere iki kere) biat ettim" dedim.
"Olsun, yine de" buyurdu. Ben de üçüncü sefer biat ettim. Sonra bana: "Ey Seleme! Benim sana verdiğim kalkanın nerede?" dedi.
"Ey Allah'ın Resulü dedim, amcam Amir çıplak olarak bana rastladı, ben de kalkanı ona verdim. Bu sözüm üzerine Aleyhissalatu vesselam güldü ve:
"Sen, dedi, vaktin birinde adamın dediği gibisin: "Allahım, demiş, bana öyle bir dost ver ki, o bana, kendi nefsimden daha sevgili olsun!"
Sonra müşrikler bizimle sulh hususunda haberleşmeye başladılar. Öyle ki; birbirimize gidip gelmeler oldu. (Sonunda) sulh yaptık. ben Talha İbnu Ubeydillah radıyallahu anh'ın hizmetçisi idim. Atını sular, kaşağılar, kendine de hizmet eder, yemeğinden yerdim. (Çünkü) Allah ve Resulü yolunda hicret için malımı ve ailemi terketmiştim.
Biz ve Mekkeliler aramızda sulh yapınca, birbirimizle karıştık. Ben bir ağacın yanına gelip dikenlerini süpürerek dibine yattım. Mekke halkından dört müşrik yanıma geldi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a hakaret etmeye başladılar. Ben onlara kızdım ve bir başka ağacın dibine geçtim. silahlarını ağaca asıp yattılar.
Onlar bu vaziyette iken vadinin aşağısından bir münadi şöyle sesleniyordu:
"Muhacirlerin imdadına yetişin! İbnu Züneym öldürüldü!" "Hemen kılıncımı çekip, bu uyuyan dört kişiye hızla yürüyüp silahlarını aldım, elimde deste yapıp, sonra da:
"Muhammed'in yüzünü mükerrem kkılan o Zat'a yemin olsun, sakın sizden kimse başını kaldırmasın. İki gözü taşıyan (kellesini) uçururum!" dedim. Sonra onları sürerek Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirdim. O sırada amcam Amir radıyallahu anh da Abelat'tan Mikrez denilen bir adamı, üzeri çullanmış bir at üzerinde beraberinde yetmiş müşrik olduğu halde Resulullah'a getirdi. Aleyhissalatu vesselam onlara bir nazar edip:
"Bırakın onları, fücûrun başı da sonu da onların olsun!" dedi ve hepsini affetti. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri şu ayeti indirdi:
"O sizi Mekke'nin karnında (hudud</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4244</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Avf İbnu Malik el-Eşca'i radıyallahu anh anlatıyor: "Mûta gazvesine zeyd İbnu Harise radıyallahu anh ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te çıktım. Bana Yemenli bir asker refakat etti ki, üzerinde sadece bir kılıncı vardı. Müslümanlardan biri bir deve kesti. Yemenli, ondan derinin bir parçasını istedi, o da verdi. Yemenli ondan kendine bir nevi kalkan yaptı. Yolumuza devam ederken bir Rum birliğiyle karşılaştık. Onlar arasında, üzerinde müzehheb (altın işlemeli) eğer taşıyan sarı bir at üzerinde bir adam vardı. Adamın silahı da müzehheb idi. Rumi adam müslümanlara şiddetle saldırmaya başladı. Yemenli asker de bir kayanın arkasında saklanarak onu takibe başladı. Derken rumi ona uğradı. Yemenli kılıncıyla atın ayaklarını kırdı ve Rumi yere düştü. Hemen kılıcıyla üzerine atılıp adamı öldürdü. At(ta olanları) ve silahı aldı.
Allah Teala Hazretleri müslümanlara zafer müyesser edince, Halid İbnu'l-Velid adama birini göndererek selebden (öldürdüğü kimsenin eşyalarından el koyduğu şeylerden) bazısını ondan aldı.
Avf der ki: "Ben Halid'e gelerek, kendisine:
"Bilmiyor musun, Resûlullah, selebin öldürene ait olduğuna hükmetmiştir!" dedim.
"Elbette biliyorum. Fakat bunun aldıkları gözüme çok geldi!" dedi. Ben:
"Ya bunu adama geri verirsin, ya da durumu Aleyhissalatu vesselam'a söylerim!" dedim. Ama Halid, geri vermekten imtina etti."
Avf der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında toplanınca, ben Yemenlinin ve Halid'in yaptığı şeyleri hikaye ediverdim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Ey Halid niye böyle yaptın?" diye sordu. Halid:
"Bu gözüme çok göründü!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Ondan ne aldı isen geri ver!" dedi. Ben:
"Ey Halid! Al işte, ben sana (böyle yapman gerektiğini) söylemedim miydi?" dedim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Bu da ne demek?" buyurdu. Ben de anlattım. Bunun üzerine Resûlullah öfkelendi ve:
"Ey Halid, ona geri verme! Siz benim komutanlarımı bana bırakır mısınız hiç! (Sizin ve komutanlarımın misali, deve veya koyun çobanı tutulup da onları güden, sulama vakti gelince havuza götüren çoban ve sürüsüne benzersiniz. Sürü gelir havuza girer, temiz suyu içer, çobana bulanığı kalır. Temizi size bulanığı komutanlarıma."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4248</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve İbnu Zübeyr rahimehullah anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Fetih senesinde (Mekke'ye müteveccihen) yürüyünce, bu haber Kureyş'e ulaştı. Ebu Süfyan İbnu Harb, Hakim İbnu Hizam, Büdeyl İbnu Verka haber toplamak üzere şehrin dışına çıktılar. Yürüyerek ilerleyip Merrü'z-Zehran nam mevki'e kadar geldiler. Bir de ne görsünler; her tarafta ateşler yanıyor, tıpkı Arafat'ta hacıların yaktığı ateşler gibi. Ebu Süfyan şaşkın:
"Bu da ne? Sanki Arafat'taki ateşler!" der. budeyl İbnu Verka', "Beni Amr'ın ateşleri olmasın?" der. Ebu Süfyan:
"Ama, Beni Amr'ın ateşi bundan az olmayı! der. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın devriyelerinden bazıları bunları görür, yaklaşır ve tevkif edip, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirirler. Ebu Süfyan müslüman olur.
Yürüdükleri zaman Abbas radıyallahu anh'a:
"Sen Ebu Süfyan'ı şu dağın burnunda durdur da müslümanları görsün!" buyurur. Tenbih edildiği şekilde Hz. Abbas, Ebu Süfyan'ı (hakim bir noktada) durdurur. Kabileler, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bölük bölük Ebu Süfyan'ın önünden geçmeye başlarlar. Bir bölük geçer, Ebu Süfyan sorar: "Ey Abbas bunlar kim?"
"Bunlar Beni Gıfar!" der. Ebu Süfyan:
"Bana ne Gıfar'dan!" der. Sonra Cüheyne kabilesi geçer. Ebu Süfyan aynı şekilde sorar, aldığı cevaba benzer mukabelede bulunur. Arkadan Süleym geçer. Ebu Süfyan aynı şekilde sorar, aldığı cevaba benzer mukabelede bulunur. Derken bir bölük gelir ki, bu öncekilerden çok farklıdır. Yine sorar:
"Ey Abbas bunlar kim?"
"Bunlar, der Abbas, Ensardır. Başlarında Sa'd İbnu Ubade, beraberlerinde de bayrak var!" Sa'd der ki:
"Ey Ebu Süfyan, bugün savaş günüdür. Bugün Ka'be'nin helal addolunacağı gündür!"
Ebu Süfyan Abbas'a:
"Ey Abbas! (Sen Mekkelisin) bugün muhafaza vazifeni yapacağın en iyi fırsat. Görelim seni (şehri yağmalatma)" der. Derken bir bölük daha geçer. Bu geçenlerin sayıca en küçüğü. Bunun içinde Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve (yakın) ashabı var. Resûlullah'ın sancağı da Zübeyr İbnül-Avvam radıyallahu anh'ın elindedir. Resûlullah aleyhissalatu vesselam Ebu Süfyan'ın yanından geçerken, Ebu Süfyan:
"Sa'd İbnul-Ubade'nin söylediğini biliyor musun?" der.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Ne demişti?" diye sorar. Ebu Süfyan:
"Şunu şunu söyledi" diyerek (yukarıda kaydedilen sözlerini) hatırlatır. Bunun üzerine Resûlullah:
"Sad İbnu Ubade yanıldı. Bilakis, bugün Allah'ın Ka'be'nin şanını yücelttiği bir gündür; bugün Ka'be'ye örtünün giydirildiği bir gündür!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, sancağının (Mekke'nin Batı ve Kuzey cihetinde yer alan iki dağdan biri olan) el-Hacûn'a dikilmesini emretti. Halid İbnu Velid radıyallahu anh'a, şehre Mekke'nin üst kısmından, Keda'dan girmesini ferman buyurdu.
O gün Halid İbnu Velid'in süvarilerinden iki kişi öldürülür: Hubeyş İbnu'l-Eş'ar ve Kürz İbnu Cabir el-Fihri radıyallahu anhüma."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4254</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Fetih günü, Mekke'nin yukarı kısmından, devesinin üzerinde olarak ilerledi. Terkisinde de Üsame İbnu Zeyd radıyallahu anhüma vardı. Beraberinde Hz. Bilal ve (Ka'be'nin) haciblarinden olan Osman İbnu Talha da vardı. Mescid-i Haram'da devesini ıhtırdı. Osman'a Kabe'nin anahtarını getirmesini emretti. Osman annesine gitti. Ancak kadın anahtarı vermekten imtina etti. Osman:
"Vallahi, ya anahtarı verirsin ya da şu kılıç belimden çıkacaktır.!" dedi.
Kadın anahtarı verdi. Osman Resûlullah'a getirdi. Aleyhissalatu vesselam (kapıyı açıp) Beytullah'a girdi. Onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Hz. Üsame, Bilal ve Osman da girdiler. Gündüzleyin içinde uzun müddet kaldı, sonra çıktı. Halk (içeri girmede) yarış etti. Abdullah İbnu Ömer ilk giren kimseydi. Girince, Bilal radıyallahu anh'ı kapının arkasında ayakta duruyor buldu.
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam nerede namaz kıldı?" diye sordu. Bilal, Aleyhissalatu vesselam'ın namaz kıldığı yeri işaret ederek gösterdi. Abdullah der ki:
"Kaç rek'at kıldığını sormayı unuttum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4260</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Huneyn gününde, Hevazin, Gatafan ve diğerleri çocukları ve develeriyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te (savaş yerine) geldiler. O gün Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ordusunda da 10 bin kişi vardı. Mekkeli Tuleka da Resûlullah'ın safında idi. (Savaş başlar başlamaz) hepsi geri kaçtı. Aleyhissalatu vesselam yalnız kaldı. O gün iki defa nida etti. İkisi arasına bir başka söz karıştırmadı. Şöyle ki:
Sağ tarafına yönelip: "Ey Ensar cemaati!" diye bağırdı. O taraftakiler:
"buyurun ey Allah'ın Resûlü! Biz seninle beraberiz! Müjde!" dediler. Aleyhissalatu vesselam sonra da soluna döndü:
"Ey Ensar cemaati!" diye bağırdı. O taraftakiler de:
"Buyur ey Allah'ın Resûlü! Müjde, biz seninleyiz!" dediler. Aleyhissalatu vesselam beyaz bir katırın üstünde idi. Katırdan
indi ve: "Ben Allah'ın kulu ve elçisiyim!" dedi. (Müslümanlar toparlanıp mukabil hücuma geçince) müşrikler hezimete uğradı. Aleyhissalatu vesselam çok ganimet elde etti. Onu Muhacirler ve Tuleka arasında taksim etti. Ondan Ensar'a hiç bir şey vermedi. Bunun üzerine Ensariler radıyallahu anhüm (serzenişte bulunup): "Sıkıntı olunca biz çağırılıyoruz. Ama ganimeti bizden başkasına veriyor!" dediler. Bu sözleri Aleyhissalatu vesselam'ın kulağına ulaşmıştı, hemen Ensarı topladı.
"Ey Ensar cemaati! Herkes dünyalıkla dönerken, siz Muhammed aleyhissalatu vesselam'la dönmekten, evinizde onunla beraber olmaktan razı ve memnun değil misiniz?" dedi. Ensar:
"Elbette ey Allah'ın Resulü, razıyız, memnunuz!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "İnsanlar bir vadiye yürüseler, Ensar da bir geçide yürüse, ben Ensar'ın geçidinde giderim" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4278</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Sa'd İbnu Ubade radıyallahu anh dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü, ben zevcemle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir adam yakalasam, dört şahid getirinceye kadar ona mühlet mi tanıyacağım?"
"Evet!" buyurdu Aleyhissalatu vesselam. Sa'd:
"Asla dedi, seni hakla gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, şahid aramazdan önce kılıncımı indiririm."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Şu efendinizin söylediğine bakın! Evet (biliyoruz ki) o kıskanç bir adamdır. Ama ben ondan da kıskancım, Allah da benden kıskanç."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4335</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile, beraber akşam namazı kılmıştık. Aramızda: "Burada oturup yatsıyı da onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te kılsak" dedik ve oturduk. Derken yanımıza geldi ve:
"Hala burada mısınız?" buyurdular.
"Evet!" dedik.
"İyi yapmışsınız!" buyurdu ve başını semaya kaldırdı. Başını sıkça semaya kaldırdı ve şöyle buyurdu:
"Yıldızlar semanın emniyetidir. Yıldızlar gitti mi, vaadedilen şey semaya gelir. Ben de Ashabım için bir emniyetim. Ben gittim mi, onlara vaadedilen şey gelecektir. Ashabım da ümmetim için bir emniyettir. Ashabım gitti mi ümmetime vaadedilen şey gelir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4338</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:
"Ebu Bekr cennetliktir, Ömer cennetliktir, Osman cennetliktir, Ali cennetliktir, Talha cennetliktir, Zübeyr cennetliktir, Sa'd İbnu Malik cennetliktir, Abdurrahman İbnu Avi cennetliktir, Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrah cennetliktir."
(Ravi der ki: Zeyd) onuncuda sükut etti. Dinleyenler: "Onuncu kim?" diye sordular. (Bu taleb üzerine):
"Said İbnu zeyd!" dedi. Yani bu, kendisi idi. Zeyd sonra ilave etti:
"Allah'a yemin ederim. Onlardan birinin Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yüzü tozlanacak kadar bulunuvermesi, sizden birinin ömrü boyu çalışmasından daha hayırlıdır, hatta ömrü, Hz. Nuh aleyhisselam'ın ömrü kadar uzun olsa bile"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4387</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in bir rivayetinde: "Yemenliler Aleyhissalatu vesselam'a gelerek: "Bizimle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te birisini gönder de bize sünneti ve İslam'ı öğretsin!" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam Ebu Ubeyde İbnu'l-cerrah radıyallahu anh'ın elinden tutup:
"İşte bu, bu ümmetin eminidir!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4411</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile karşılaşmazdan önce üç yıl ibadet ettim" demişti. Kendisine: "(Bu ibadeti) kimin için yaptın?" diye sordular.
"Allah için!" cevabını verdi. Tekrar:
"Pekiyi nereye yönelerek yaptın?" denildi.
"Rabbim beni nereye yöneltmiş idiyse oraya!" dedi ve açıklamaya devam etti: "Akşam vakti namaza başlıyor, gecenin sonuna kadar devam ediyordum. O zaman kendimi bir örtü gibi atıyor, güneş tepeme yükselinceye kadar öyle kalıyordum. (Bir gün kardeşim) Üneys bana:
"benim Mekke'de görülecek bir işim var. Sen bana baş-göz ol (eksikliğimi duyurma) dedi ve Mekke'ye gitti. Oraya varınca bana dönmekte gecikti. Nihayet geldi.
"Ne yaptın?" dedim.
"Mekke'de bir adama rastladım, senin (gibi farklı bir) din üzerine yaşıyor. Ancak O, kendisini Allah Teala'nın gönderdiğini zannediyor" dedi.
"Halk ne diyor?" diye sordum.
"Halk mı? Halk O'na şair diyor, kahin diyor, sahir (sihirbaz) diyor!" dedi. Esasen Üneys şairlerden biriydi. Tekrar sordum:
"Pekala sen ne diyorsun?"
"ben dedi, kahinlerin sözünü işittim, bilirim. Onunki kahin sözü değil. onun söylediklerini şiir çeşitlerine tatbik ettim. Hiçbirine uygun gelmiyor. Benden sonra kimse O'na şiir diyemez. Vallahi O doğru sözlüdür, kahinler ise hep yalancıdırlar!" dedi. Bu açıklama üzerine ben ona:
"Öyleyse benim işlerime de sen baş-göz ol, bir de ben gidip göreyim!2 dedim."
Ebu Zerr, gerisini şöyle anlatır:
"Mekke'ye geldim. Halktan zayıf bir adam buldum. Ona: "Şu Sabii (sapık) dediğiniz adam nerede?" diye sormuştum. Adam, beni göstererek:
"Burada bir sabii var! Burada bir sabii var!" diye bağırmaya başladı. Derken vadi halkı kesek ve kemiklerle üzerime hücum etti. Bayılarak yığılmış kalmışım.
Kendime gelip kalktığım zaman kırmızı bir dikili taş gibiydim. Zemzem'e kadar gittim. Kanlarımı yıkadım, suyundan biraz içtim.
Böylece otuz gün, gece ile gündüz arası kaldım. Bu esnada zemzem suyundan başka hiçbir taam almadım. Buna rağmen şişmanladım ve karnımın kıvrımları arttı. Ciğerimde açlık hissi duymadım. Mekkeliler, ay ışığı olan bir gecede uyurken Beytullah'ı tavaf eden yoktu. Onlardan sadece iki kadın, İsaf ve Naile (adındaki putlarına) dua ediyordu. Tavafları sırasında bana kadar geldiler. (Dayanamayıp):
"Onları birbirlerine nikahlayıverin bari!" dedim. Onlar dualarından vazgeçmeyip, tavaflarını yaparken yanıma kadar geldiler. Bu sefer:
"Onlar(a niye tapıyorsunuz)? Odundan farkları ne?" dedim. Kadınlar:
"(İmdat!) burada bir adam yok mu?" diye velvele kopararak gittiler. Tam o sırada kadınları Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve Ebu Bekr radıyallahu anh tepeden inerlerken karşılayıp:
"(Niye bağırdınız) başınıza ne geldi?" derler. Kadınlar (onları daha tanımadan)"
"Ka'be ile örtüsü arasında bir sabii (sapık) var!" derler. Onlar sorarlar:
"Size ne dedi?"
" Bize ağzı dolduran (ağza alınmaz) sözler söyledi" derler. Derken Resûlullah aleyhissalatu vesselam geldi, Haceru'l-</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4412</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr'in Buhari'de gelen bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bi'set (peygamber olarak gönderiliş) haberi Ebu Zerr radıyallahu anh'a ulaşınca, kardeşi (Üneys)e:
"Devene bin! şu vadiye (Mekke'ye) git! Kendisini peygamber zanneden ve semadan haber geldiğini söyleyen şu adam hakkında bana bilgi edin, sözlerini dinle ve bana getir!" dedi. Kardeşi gidip, Mekke'ye vardı. Onun sözlerinden dinledi. Sonra Ebu Zerr'in yanına döndü ve şu bilgiyi verdi:
"Onu gördüm. İnsanlara güzel ahlakı emrediyordu. (İnsanlara getirdiği) kelam da şiir değil."
"Arzuladığım kadar merakımı gideremedin!" dedi. Azık hazırladı. İçerisinde su olan dağarcığını yüklenip yola çıktı. Mekke'ye geldi. Mescide uğrayıp Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı kolladı. Esasen O'nu tanımıyordu. Doğrudan sormayı da uygun görmedi. Böylece birkaç gece geçirdi. Tutup (bir kuytuya) yattı. Derken Ali radıyallahu anh onu görüp, bir yabancı olduğunu anladı. Onu görünce takip etti. Bu ikisinden hiçbiri diğerine herhangi bir şey sormadı. Bu suretle sabaha erdiler. Sonra kırbasını ve azığını Mescid'e taşıdı. O gün de öyle geçti ve Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı akşama kadar göremedi. Bunun üzerine yattığı yere döndü. (Az sonra) Ali radıyallahu anh ona uğradı ve adama:
"Yerimi öğrenme zamanı gelmedi mi?" dedi. Böylece Ebu zerr'i kaldırdı ve beraberinde götürdü. (Ebu Zerr onu geriden takip etti.) Birbirlerine hiçbir şey söylemediler. Üçüncü güne ermişlerdi. O gün de aynı şekilde hareket ettiler. Ali Onu beraberinde ikamet ettirdi. Ve:
"Seni bu memlekete getiren sebebi bana söylemez misin?" diye sordu. Ebu Zerr:
"Bana yardımcı olup yol göstereceğin hususunda ahd-u misakda bulunur (kesin söz verir)sen açıklarım!" dedi. Ali söz verdi, o da açıkladı. Ali dedi ki:
"O haktır ve Allah'ın Resûlüdür. Sabah olunca peşimi takip et. Ben, senin hakkında korktuğum bir şey görürsem, sanki su döküyorum gibi doğrulurum. Değilse yürümeye devam ederim. Böylece girdiğim yere sen de girinceye kadar beni takip et!"
Ali böyle yaptı. O da onu takip edip geldi. Ali, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına girdi. O da onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te içeri daldı. Resûlullah'ın sözünü dinledi ve anında müslüman oldu. Resûlullah kendisine:
"Hemen kavmine dön. (Gördüklerini) onlara haber ver. Emrim sana gelinceye kadar (orada kal)" ferman etti. Ebu Zerr de:
"Nefsim elinde olan Zat'a yemin olsun, ben de haberi onlar arasında bağırarak söyleyeceğim!" dedi. Oradan çıkıp Mescid'e geldi. Yüksek sesle:
"Eşhadu en-la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah!" dedi. Halk üzerine atılıp, onu iyice dövdüler, canını pek yaktılar. Derken Abbas radıyallahu anh gelip üzerine kapanarak (mani oldu).
"Yazık size! bunun Gıfarlı olduğunu, Şam'a giden tüccarlarınızın yolunun oradan geçtiğini bilmiyor musunuz?" diyerek onu ellerinden kurtardı.
Ebu Zerr, ertesi günü aynı şeyi tekrarladı. Mekkeliler, üzerine atılıp tekrar dövdüler. Yine</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4441</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir yere indik. Halk geçmeye başladı. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Ey Ebu Hüreyre bu kim?" diye soruyordu. Ben de:
"Falanca!" diyordum.
"Bu, Allah'ın ne iyi kulu!" diyordu. Sonra tekrar soruyordu:
"Peki şu kim?"
"Falanca!" diyordum.
"Bu Allah'ın ne kötü kulu!" diyordu. Bu hal, Halid İbnu'l-Velid radıyallahu anh geçinceye kadar devam etti. O zaman:
"Bu kim?" diye yine sordu. Ben:
"Halid İbnu'l-Velid!" dedim.
"Bu Allah'ın ne iyi kulu! Bu Allah'ın kılınçlarından bir kılınç!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4445</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Ben çocuklarla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te oynuyordum. Derken "Resûlullah aleyhissalatu vesselam geldi. Ben hemen bir kapının arkasına saklandım. (Beni orada bulup) enseme dokundu.
"Muaviye'ye git! Onu bana çağır!" dedi. (Ben derhal gittim ve) geldim:
"O yemek yiyor!" dedim. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, tekrar:
"Git Muaviye'yi bana çağır!" emrettiler. (Ben (yine gidip) döndüm ve:
"O yemek yiyor!" dedim. Resûlullah tekrar:
"Git! Muaviye'yi bana çağır!" emrettiler. Benn yine gidip geldim ve:
"O yemek yiyor!" dedim. Bunun üzerine: "Allah onun karnını doyurmasın!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4450</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Emi' İbnu Umeyr et-Teymi anlatıyor: "Halamla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Hz. Aişe radıyallahu anha'nın yanına gittim. Hz. Aişe'ye:
"Hangi kadın "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a daha sevgili idi?" diye soruldu:
"Fatıma!" dedi.
"Ya erkeklerden?" dendi.
"Fatıma'nın kocası! Zira bildiğim kadarıyla (Ali radıyallahu anh) çok oruç tutar, çok namaz kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4457</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın vefatından sonra, Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'a:
"Gel beraber Ümmü Eymen radıyallahu anha'ya gidip ziyaret edelim, tıpkı Aleyhissalatu vesselam'ın onu ziyaret ettiği gibi" dedi ve gittiler. Ümmü Eymen onları görünce ağladı.
"Niye ağlıyorsun? Resûlullah'ın Allah nezdinde bulacağı (mükafaatlar)ın daha hayırlı olduğunu bilmiyor musun?" dediler. Ümmü Eymen:
"Evet bilmez olur muyum? Allah indinde olan, Resûlullah için elbette daha hayırlıdır. Velakin beni ağlatan, semadan gelen vahyin kesilmiş olmasıdır" dedi. Bu sözleri onları da hüzünlendirdi. Ümmü Eymen'le <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te onlar da ağladılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4477</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Rabbim bana, ümmetimden yetmişbin kişiyi hesab ve ceza olmaksızın cennete koymayı vaadetti. Her bin ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yetmişbin ve Rabbimin avucuyla üç avuç daha."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4521</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette ise şöyle gelmiştir: "Zeyd İbnu Amr İbnu Nüfeyl hakiki dini sorup, ona tabi olmak üzere (Varaka İbnu Nevfel ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te) Şam'a gitti. Orada bir yahudi alimine rastladı. Ona dinleri hakkında sordu ve:
"Belki de dininize gireceğim, (bana onu tanıtın)!" dedi. Yahudi:
"Sen, Allah'ın gadabından nasibini almadıkça bizim dine giremezsin!" diye cevap verdi. Zeyd:
"Ben Allah'ın gadabından kaçarak buralara geldim, (gadab değil, rıza ve rahmet arıyorum), elimden geldiğince, Allah'ın gadabından herhangi bir pay almaya asla niyetim yok. Sen bana bir başkasını göster (de ona gideyim)!" der. Yahudi alim:
"Ben hağflikten başka bir şeyi tanımıyorum!" cevabını verir. Zeyd:
"Haniflik nedir?" der. Yahudi alim açıklar:
"Hz. İbrahim aleyhisselam'ın dinidir. O, ne yahudi ne de hıristiyandı, Allah'tan başka bir şeye de tapmıyordu."
Zeyd onun yanından çıkınca hıristiyan alimlerinden biriyle karşılaşır. Ona da aynı şeyleri söyler. O da:
"Sen Allah'ın lanetinden nasibini almadıkça bizim dinimize giremezsin!" der. Zeyd ona da:
"Ben zaten Allah'ın lanetinden kaçarak bu diyarlara geldim. Elimden geldiğince, ebeddiyyen Allah'ın lanetinden bir şey yüklenmeyeceğim. Sen bana bir başkasını gösterebilir misin? der. O alim de:
"Hayır ben haniflikten başka bir şey bilmem!" cevabını verir. Zeyd ona da: "Haniflik nedir?" diye sorar. Alim:
"Hz. İbrahim aleyhisselam'ın dinidir. O ne yahudi ne de hıristiyandı, o sadece Allah'a tapardı" cevabını verir. Zeyd onların Hz. İbrahim hakkındaki sözlerini işitince, oradan ayrılır. Dışarı çıkınca ellerini kaldırıp:
"Allahım, seni şahid kılıyorum: Ben İbrahim aleyhisselam'ın dini üzereyim!" der."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4594</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir hicretten sonra bir hicret daha olacak. Arz ehlinin hayırlılarına Hz. İbrahim'in hicret ettiği yer (Şam) gereklidir. Arzda, ahalisinin şerirleri kalır. Arzları, onları (öbür dünyaya) atar. Allah Teala da onlardan hoşlanmaz. Onları ateş, maymunlar ve hınzırlarla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te haşreder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4624</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh diyor ki: "Bir hastayı akşamleyin ziyaret eden hiçbir kimse yok ki beraberinde kendisine sabaha kadar istiğfar edecek yetmişbin melekle çıkmış olmasın. Ayrıca onun cennette bir baçesi de vardır. Kim de hasta ziyaretine sabahleyin gelirse onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yetmişbin melek çıkar, akşam oluncaya kadar ona istiğfar ederler. Onun da cennette bir bağı vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4670</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ümmetimden kimin iki öncüsü varsa, onlarla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te cennete girer!"
Hz. Aişe radıyallahu anha sordu: "Bir öncüsü olan?"
"Bir öncüsü olan da, ey (hayırda) muvaffak olan!" buyurdular. Hz. Aişe tekrar sordu: "Ümmetinden hiç öncü göndermeyen?"
"Ben, ümmetimin öncüsüyüm, (şefaatimle onları cennete ben sevkedeceğim. Hatta ben bütün öncülerin en büyüğüyüm. Çünkü, ücret, çekilen meşakkate göre büyür). Benimki gibisine de hedef olmayacaklar. (Onların beni önden göndermekten daha büyük bir kayıpları,daha acılı bir musibetleri yoktur ve olmayacak da. Zira vahiy kesilmiş oldu.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4700</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Oğulların çocukları, kendileriyle ölü arasında başka bir erkek çocuk olmadığı takdirde, ölenin çocuğu menzilesindedir: Oğlanların erkek çocukları, ölenin erkek çocukları gibidir. Oğulların kız çocukları da ölenin kız çocuğu gibidirler. Oğulların çocukları, oğullar gibi miras alırlar. Oğullar kendilerinden aşağıdakilerin mirasına mani oldukları gibi, oğulların oğulları da kendilerinden aşağıdakilerin miras almasına mani olurlar. Oğulun çocuğu, oğulla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te miras alamaz.
Ölen kimse, bir kızla, bir oğulun oğlunu bıraksa, kız yarı alır, geri kalanı da oğulun oğlu alır. Zira Aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştur:
"Miras paylarını (Kur'an'da zikredilen) hak sahiplerine verin. Geri kalan, (baba tarafından) en yakın erkeğe aittir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4741</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Arfece radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Şerler ve fesadlar olacak. Kim, <b><span style="color: red;">birlik</span></b> içinde olan bu ümmetin işinde tefrika çıkarmak isterse, kim olursa olsun kılıçla boynunu uçurun." -Bir rivayette: "...onu öldürün!" denmiştir-."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4791</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'id İbnu Amr İbni Said İbni'l-As anlatıyor: "Ceddim bana dedi ki: "Ben Ebu Hureyre radıyallahu anh ile beraber Medine mescidinde oturuyordum. Yanımızda Mervan da vardı. Bir ara Ebu Hureyre radıyallahu anh:
"Ben, sadık ve masduk olan Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle buyurduklarını işittim:
"Ümmetimin helak olması, Kureyş'e mensup (aklı kıt) bir grup çocukcağızların elleriyledir!"
Mervan: "Allah onlara lanet etsin!" dedi. Ebu Hureyre der ki:
"Eğer ben dileseydim falan falan diye onları teker teker ismen sayardım." Said rahimehullah dedi ki:
"Ben, Beni Mervan iktidar olduğu zaman dedemle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Şam'a gittim. Orada onları genç oğlanlar olarak görünce:
"Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın kastetttiği bunlar olmasın!" ded. Ben de: "Sen daha iyi bilirsin!" dedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4852</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">(Abdullah) İbnu Ebi Evfa anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kadı zulmetmedikçe, Allah Teala hazretleri onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>tedir (yardımcısıdır). Zulme yer verdiği zaman onu terkeder, artık şeytan onunla beraber olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4902</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Hayber gazvesinde hazır bulunduk. Müslüman olduğunu söyleyen bir adam için, Efendimiz:
"Bu, ateş ehlindendir!" buyurdular. Savaş başlayınca çok şiddetli şekilde savaştı ve yara aldı. Ashabtan bazısı: "Ey Allah'ın Resûlü dedi, az önce ateş ehlinden dediğiniz kimse, çok şiddetli şekilde kahramanca savaştı ve de öldü!" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, yine:
"Cehenneme (gitmiştir)" buyurdular. Bu cevap üzerine müslümanlardan bazıları nerdeyse şüpheye düşecekti. Askerler bu halde iken, Aleyhissalatu vesselam'a: "O asker henüz ölmemiş, ancak ağır şekilde yaralanmış!" dediler. Gece olunca, adam yaraya dayanamadı. Kılıncının keskin tarafını alıp üzerine yüklendi ve intihar etti. Durum Aleyhissalatu vesselam'a haber verildi. Bunun üzerine:
"Allahuekber!" buyurdular ve devam ettiler: "Şehadet ederim ki, ben Allah'ın kulu ve Resûlüyüm!"
Sonra Hz. Bilal radıyallahu anh'a halk içinde şöyle ilan etmesini emrettiler:
"Cennete sadece müslüman nefisler girecek. Şurası muhakkak ki, (İslam'ın lehine olan ameller kişinin imanına delil değildir), Allah bu dini, facir bir kimse ile de güçlendirir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4905</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Biz, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Mina'da iken, Velmürselat suresi nazil oldu. Aleyhissalatu vesselam onu okuyordu. Ben onu, kendi ağızlarından öğrendim. Mübarek ağızları henüz surenin rutûbetini taşırken, üzerimize bir yılan sıçradı. Aleyhissalatu vesselam:
"Öldürün şunu!" buyurdular. Hemen öldürmek üzere atıldık. Fakat yılan önce davranıp kaçtı. Aleyhissalatu vesselam:
"Şerrinizden korundu, tıpkı siz de onun şerrinden korunduğunuz gibi!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4907</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'l-Müseyyeb anlatıyor: "(Bir gün) Ebu Said radıyallahu anh'ın yanına girmiştim, namaz kılıyor buldum. Onu beklemek üzere oturdum. Derken evin bir köşesinde tavanı örten hurma dalları arasında bir kıpırtı gördüm. Oraya bakınca bir yılan olduğunu gördüm. Öldürmek üzere atıldım. Ebu Said oturmam için işaret etti. Tekrar yerime oturdum. Namazdan çıkınca bana evde bir oda gösterdi ve: "Bu odayı görüyor musun?" diye sordu. Ben: "Evet!" deyince devam etti:
"Onda, bizden evlenmesi yakın bir genç vardı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Hendek (harbin)e gittik. Genç, gün ortasında, ehline uğramak için Aleyhissalatu vesselam'dan izin istiyordu. Bir gün ondan yine izin istedi. Aleyhissalatu vesselam ona:
"Silahını beraberine al, ben Kureyza'dan sana bir zarar gelir diye korkuyorum!" buyurdular. Adam silahını aldı. Ailesine geldi. Hanımı iki kapı arasında ayakta duruyordu. Elindeki mızrağı ile, dürtmek üzere kaadına eğildi. Adama kıskançlık gelmişti. Kadın ona:
"Mızrağını geri çek! Hele eve gir, beni dışarı çıkaran şeyi bir gör!" dedi. Adam içeri daldı. Bir de ne görsün: Yatağın üzerine çöreklenmiş iri bir yılan! Mızrağıyla ona yöneldi ve yılana sapladı. Sonra çıkıp, süngüyü avluya dikti. Derken yılan üzerine atıldı. Bilemiyoruz, hangisi evvel öldü; yılan mı, genç mi? Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelip, bu durumu anlattık ve: "Dua edin, Allah ona tekrar hayat versin!" dedik. Aleyhissalatu vesselam:
"Arkadaşınız için istiğfar ediverin!" buyurdular. Sonra şu açıklamada bulundular:
"Medine'de müslüman olan cinler var. Onlardan birini görürseniz, kendisine üç gün ihtarda bulunun. Eğer bundan sonra yine de görünürse onu öldürün. Çünkü o bir şeytandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4923</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Rimse anlatıyor: "Babamla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gittik. Resûlullah aleyhissalatu vesselam babama:
"Bu, oğlun mu?" diye sordu. Babam:
"Ka'be'nin Rabbine yemin olsun oğlum!" dedi. Resûlullah tekrar:
"Hakikaten mi?" buyurdular. Babam: "Şehadet ederim oğlumdur!" deyince. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, babamın yemini ve benim babama benzerliğimin fazlalığı sebebiyle tebessüm buyurdular ve sonra:
"Bilesin! O senin cinayetinle sorumlu tutulamaz. Sen de onun cinayetinden sorumlu olmazsın" buyurdular ve şu ayeti tilavet ettiler. (Mealen): "Hiçbir günahkar, başkasının günahını yüklenmez" (En'am 164).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4943</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma demiştir ki: "Bir adam, Cahiliye devrinde yaşamış bir atamıza sövmüştü. (Babam) Abbas radıyallahu anh ona bir tokat aşketti. Bunun üzerine adamın yakınları gelerek:
"O nasıl tokat aşkettiyse mutlaka biz de ona tokat vuracağız!" dediler ve silahlarını kuşandılar. Bu durum Aleyhissalatu vesselam'a ulaştı. Hemen gelip minbere çıktı ve: "Ey insanlar! Yeryüzü ahalisinden kimin Allah katında en mükerrem olduğunu biliyorsunuz?" buyurdular. Hepsi <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te:
"Siz ey Allah'ın Resûlü!" cevabını verdiler Aleyhissalatu vesselam:
"Bilesiniz! Abbas bendendir, ben de ondanım! Ölülerimize sövmeyin, aksi halde dirilerimizi üzersiniz!" buyurdular. bunun üzerine halk gelip:
"Ey Allah'ın Resulü! senin gadabından Allah'a sığınırız, bizim için mağfiret dileyiverin!" dediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4950</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Cahiliye devrinde görülen ilk kasame hadisesi, biz, Beni Haşim içinde cereyan etmişti. Beni Haşim'dan (Amr İbnu Alkame İbni'l-Muttalib İbni Abdi Menaf adında) bir erkeği, Kureyş'in bir başka koluna mensup (Hıdaş İbnu Abdillah İbni Ebi Kays el-Amiri adında) bir adam ücretle tutmuştu. (Amr) develerle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te (Hıdaş'la) yola çıktı. Beni Haşim'den bir kimse ona uğradı. Bu adamın deri çuvallarının ipi kopmuştu.
"Bana yardım et, ip ver de şu çuvallarıma bağlayayım, develer ürkmesin!" dedi, o da ona bir ip verdi ve onunla çuvalları bağladı. Konakladıkları vakit bir tanesi hariç bütün develer bağlandı. Onu ücretle tutan patron:
"Bu deve niye bağlanmadı?" diye sordu. Öbürü: "Bunu bağlayacak ip yok!" dedi.
"Pekiyi onun bağı nerede?" diye sordu ve efendi hizmetçiye bir sopa fırlattı. Meğerse onun eceli bu değnekte imiş. (Adam yaralanır, fakat daha ölmeden) Yemenli bir zaz kendisine uğrar. Yemenliye sorar:
"Sen hacc mevsiminde Mekke'de hazır bulunur musun?"
Adam: "Bazan bulunurum, bazan bulunmam" der. Yaralı ona:
"Benim için bir elçilik yapar mısın?" diye ilave eder. Adam:
"Evet yapar (istediğinizi duyururum)" der. Yaralı:
"Sen hacc mevsiminde hazır bulunduğun zaman: "Ey Kureyşliler!"
diye bağır. Sana "Buyur!" ettikleri vakit: "Ey Haşimoğulları!" de.! Onlar: "Buyur!" edince Ebu Talib'i sor. Ona: "Benni falancanın bir ip sebebiyle öldürdüğünü haber ver!" der.
Bunu söyledikten sonra o işçi vefat eder.
Onu ücretle tutan patron, (Mekke'ye) dönünce Ebu Talib yanına gelerek (öleni) sorup: "Arkadaşınıza ne oldu?" der. O da:
"Hastalandı, (tedavisi için) elimizden geleni yaptık. (Ama maalesef) öldü, defin işini de ben üzerime aldım!" diye cevap verir. Ebu Talib:
"O, senin bu alakanı hak etmişti" der. Aradan bir müddet geçer.
Sonra ölen ücretlinin vasiyette bulunduğu Yemenli zat hacc mevsiminde gelir ve:
"Ey Kureyşliler!" diye seslenir. (Kureyşliler toplanıp):
"İşte biz Kureyşlileriz!" derler. Bu sefer adam:
"Ey Haşimoğulları!" der. Onlar:
"İşte biz Beni Haşimiz!" derler. Adam bu sefer de:
"Ey Ebu Talib!" der. Kendisine: "İşte şu Ebu Talib'tir!" derler. Adam:
"Bana falan kimse, size bir elçilik (yapmamı, bir haber) tebliğ etmemi söylemişti. O da şu: Onu falan kimse bir ip yüzünden öldürmüş" der. Bunun üzerine Ebu Talib ona gidip:
"Bizden üç şeyden birini seç: İstersen yüz deve öde, zira sen bizim adamımızı öldürdün. (Bu iddiamızı inkar edecek olursan), dilersen, kavminden elli kişi senin öldürmediğine dair yemin etsinler. Bunlara itiraz edecek olursan, biz de seni onun sebebiyle öldüreceğiz.!" der. Adam kavmine gelip durumu haber verir.
"Yemin edelim!" derler. Onlardan bir erkeğe nikahlı olup, doğum da yapmış olan Beni Haşimli bir kadın gelip:
"Ey Ebu Talib! Benim şu oğlumu o elli kişiden bir adam yerine tutmanı, fakat ona, (yeminlerinin yaptırıldığı Ka'be rüknü ile
Makam-ı İbrahim arasında) yemin et</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4952</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Seh! İbnu Ebi Hasme anlatıyor: "Abdullah İbnu Sehl ve Muhayyısa İbnu Mes'ûd Hayber'e gittiler. O günlerde Hayber'le sulh yapılmıştı. ODnlar (hususi işleri için) birbirlerinden ayrıldılar.
Muhayyısa, Abdullah İbnu Sehl'e rastladı; kan revan içindeydi, son nefeslerini verdi. Muhayyısa, arkadaşını orada defnetti ve Medine'ye döndü. Mes'ud'un iki oğlu Muhayyısa ve Huvayyısa, Abdurrahman İbnu Sehl ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te (durumu haber vermek üzere) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına gittiler. Yaşça hepsinin küçüğü olan Abdurrahman konuşmaya başladı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Büyüğü büyükle, büyüğü büyükle!" diyerek müdahale etti. Bunun üzerine o sustu, öbürleri anlattılar. Aleyhissalatu vesselam:
"Elli yemin yapıp arkadaşınızın diyetini hak etmek ister misiniz?" buyurdular. Onlar:
"Nasıl yemin ederiz, ne şahid olduk, ne de gördük!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Yahudiler elli yeminle sizi tebrie etsinler mi?" buyurdular. Onlar:
"Biz kafir insanların yeminine nasıl itibar ederiz?" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onların bu halleri üzerine, adamın diyetini kendi nezdinden ödedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4962</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Vail, Rebi'a kabilesinden el-Haris İbnu Yezid el-Bekri adında bir adamdan naklen anlatıyor:
"Medine'ye gelmiştim, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına gittim. Mescid, cemaatle dolu idi. Orada dalgalanan siyah bayraklar vardı. Hz. Bilal radıyallahu anh kılıcını kuşanmış, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında duruyordu. Ben: "Bu insanların derdi ne, (ne oluyor)? diye sordum.
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam Amr İbnu'l-As'ı, Rebi'a'ya doğru göndermek istiyor, (onun hazırlığı var)!" dediler. Ben:
"Ad elçisi gibi olmaktan Allah'a sığınırım" dedim. Aleyhissalatu vesselam: "Ad elçisi de nedir?" buyurdular. Ben:
"Bunu çok iyi bilen kimseye düştünüz. Ad (kavmi) kıtlığa uğrayınca Kayl'ı kendileri için su aramaya gönderdi. Kayl da, Bekr İbnu Muaviye'ye uğradı. O, buna şarap içirdi ve Mekke'de o sıralarda seslerinin ve tegannisinin güzelliğiyle meşhur Cerade isminde iki cariye de şarkılar söyledi. (Bu suretle bir ay kadar kaldıktan) sonra, Mühre (İbnu Haydan Kabilesi'nin) dağına müteveccihen oradan ayrıldı. Dedi ki:
"Ey Allahım! Ben sana ne tedavi edeceğim bir hasta, ne de fiyesini ödeyeceğim bir esir için gelmedim. Sen kulunu, sulayıcı olduğun müddetçe sula. Onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Bekr İbnu Muaviye'yi de sula. -Böylece kendisine içirdiği şarap için ona teşekkür eder.-
Bunun üzerine onun için üç parça bulut yükseltildi. Biri kızıl, biri beyaz, biri de siyah. Ona: "bunlardan birini seç!" denildi. O, bunlardan siyah olanını seçti. Ona:
"Ad kavminden tek kişiyi bırakmayıp helak edecek bu bulutu toz duman olarak al!" denildi."
Bunu söyleyince Aleyhissalatu vesselam:
"(Onlara) sadece şu -yüzük halkası- miktarında rüzgar gönderildi" buyurdular ve arkasından şu mealdeki ayet-i kerimeyi tilavet ettiler: "Ad (kavminin helak edilmesinde) de (ibret vardır). hani onların üzerine o kısır rüzgarı göndermiştik. Öyle bir rüzgar ki, her uğradığı şeyi (yerinde) bırakmıyor, mutlaka onu kül gibi savuruyordu" (Zariyat 41-42).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4964</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Beni İsrail'den bin dinar borç para isteyen bir kimseden bahsetti. Beni İsrail'den borç talep ettiği kimse: "Bana şahidlerini getir, onların huzurunda vereyim, şahid olsunlar!" dedi. İsteyen ise: "Şahid olarak Allah yeter!" dedi. Öbürü: "Öyleyse buna kefil getir" dedi. Berikisi "Kefil olarak Allah yeter" dedi. Öbürü:
"Doğru söyledin!" dedi ve belli bir vade ile parayı ona verdi. Adam deniz yolculuğuna çıktı ve ihtiyacını gördü. Sonra borcunu vadesi içinde ödemek maksadıyla geri dönmek üzere bir gemi aradı, ama bulamadı. Bunun üzerine bir odun parçası alıp içini oydu. Bin dinarı sahibine hitabeden bir mektupla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te oyuğa yerleştirdi. Sonra oyuğun ağzını kapayıp düzledi. Sonra da denize getirip:
"Ey Allahım, biliyorsun ki, ben falanndan bin dinar borç almıştım. Benden şahid istediğinde ben: "Şahid olarak Allah yeter!" demiştim. O da şahid olarak sana razı oldu. Benden kefil isteyince de: "Kefil olarak Allah yeter!" demiştim. O da kefil olarak sana razı olmuştu. ben ise şimdi, bir gemi bulmak için gayret ettim, ama bulamadım. Şimdi onu sana emanet ediyorum!" dedi ve odun parçasını denize ettı ve odun denize gömüldü.
Sonra oradan ayrılıp, kendini memleketine götürecek bir gemi aramaya başladı. Borç veren kimse de, parasını getirecek gemiyi beklemeye başladı. Gemi yoktu ama, içinde parası bulanan odun parçasını buldu. Onu ailesine odun yapmak üzere aldı. (Testere ile) parçalayınca parayı ve mektubu buldu.
Bir müddet sonra borç alan kimse geldi. Bin dinarla adama uğradı ve:
"Malını getirmek için aralıksız gemi aradım. Ancak benni getirenden daha önce gelen bir gemi bulamadım" dedi. Alacaklı:
"Sen bana bir şeyler göndermiş miydin?" diye sordu. Öbürü:
"Ben sana, daha önce bir gemi bullamadığımı söyledim" dedi. Alacaklı:
"Allah Teala Hazretleri, senin odun parçası içerisinde gönderdiğin parayı sana bedel ödedi. Bin dinarına kavuşmuş olarak dön" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4979</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh, ashabtan bir grup içerisinde Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te İbnu Sayyad'a doğru gittiler, Onu, Beni Megale şatosunun yanında çocuklarla oynar buldular. O sıralarda bülûğa yaklaşmış durumdaydı. İbnu Sayyad, Aleyhissalatu vesselam, eliyle sırtına vuruncaya kadar (onların geldiğini) hissetmedi. Aleyhissalatu vesselam, omuzuna vurup:
"Benim Allah'ın Resûlü olduğuma şehadet ediyor musun?" diye sordu. İbnu Sayyad ona bakıp:
"Şehadet ederim ki, sen ümmilerin peygamberisin!" dedi. İbnu Sayyad da Resulullah'a:
"Sen, benim Allah'ın Resulü olduğuma şehadet eder misin?" dedi. Aleyhissalatu vesselam onu reddetti ve:
"Ben Allah'a ve O'nun resullerine iman ettim!" buyurdu ve sonra sordu:
"Pekiyi, ne görüyorsun?"
"Bana bir doğru sözlü (sadık), bir de yalancı (kazib) gelmektedir" diye cevap verdi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Sana bu iş karıştırıldı! (Sıdkı kizb; kizbi sıdk ile karıştırıyorsun)" buyurdular. Sonra da Aleyhissalatu vesselam ona:
"Ben senin için (içimde) bir şey sakladım (bil bakalım!) dedi. İbnu Sayyad:
"O dumandır!" diye cevap verdi. Aleyhissalatu vesselam:
"Sus, sen kendi kadrini hiçbir vakit aşamayacaksın!" buyurdular. bunun üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh:
"Ey Allah'ın Resulü! Bana müsaade buyurun şunun boynunu vurayım!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:
"Eğer (Deccal) bu ise, sen ona musallat edilecek değilsin, eğer bu Deccal değilse onu öldürmekte sana bir hayır yok!" buyurdular."
Tirmizi, "Ben senin için (içimde) bir şey sakladım (bil bakalım!)" sözünden sonra şu ibareyi ilave etti: "Onun için (içinde) "O halde semanın apaşikar bir duman getireceği günü gözetle (Habibim)" (Duhan 10) ayetini gizlemişti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5025</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İnsanlar Kıyamet günü üç hal üzere haşrolunurlar:
1. İstekliler, korkanlar.
2. İki kişi bir deve üzerinde olanlar, üç kişi bir deve üzerinde olanlar, dört kişi bir deve üzerinde olanlar, on kişi bir deve üzerinde olanlar.
3. Geri kalanları, ateşe tapanlar. Cehennem, onların kaylûle yaptığı yerde onlarla kaylûle yapar, geceledikleri yerde onlarla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te geceler, onların sabahladıkları yerde onlarla sabahlar, onların akşamladıkları yerde onlarla beraber akşamlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5036</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu'l-Müseyyib, Ata İbnu Zeyd el-Leysi, Ebu Hureyre radıyallahu anh'tan naklen anlatıyorlar: "İnsanlar Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a: "Ey Allah'ın Resûlü! Kıyamet günü Rabbimizi görecek miyiz?" diye sordular. O da: "Siz bulutsuz dolunay gecesinde ayı görmekten şüpheye düşer misiniz?" diye cevap verdi. Onlar:
"Hayır! Ey Allah'ın Resûlü!" diye cevap verdiler. Aleyhissalatu vesselam:
"Bulutsuz bir günde güneşi görmekten şüphe eder misiniz?" diye tekrar sordu. Ashab yine: "Hayır!" cevabını verdiler. Bunun üzerine:
"Şunu bilin ki, siz Rabbinizi de böyle göreceksiniz. Kıyamet günü, insanlar haşrolunurlar. (Rab Teala):
"Kim (Benden başka) bir şeye tapıyor idiyse ona tabi olsun!" buyurur. Onlardan bir kısmı güneşe, bir kısmı aya, bir kısmı da putlara tabi olurlar. Orada, münafıklarıyla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bu ümmet kalır. Allah onlara (tanımadıkları bir surette) yaklaşır.
"Ben sizin Rabbinizim!"buyurur. Oradakiler:
"(Senden Allah'a sığınırız). Biz, Rabbimiz bize gelinceye kadar bu yerdeyiz! Rabbimiz gelince biz onu tanırız!" derler. Derken Rableri (onların tanıyacağı surette) gelir. "Ben Rabbinizim!" der. Onlar da:
"Sen Rabbimizsin!" derler. Rabb Teala onları (cennete) davet eder. Cehennemin üzerine Sırat kurulur. Peygamberler arasında, ümmetiyle Sırat'tan ilk geçen ben olurum. O gün peygamberler dışında kimse konuşmaz. Peygamberlerin o günkü kelamı da:
"Allahümme sellim, Allahümme sellim (Ey Rabbimiz selamet ver, ey Rabbimiz selamet ver!)" olacak. Cehennemde, deve dikeninin dikenleri gibi kancalar var. Deve dikeninin dikenlerini gördünüz mü?" diye sordu. Ashab: "Evet!" deyince Aleyhissalatu vesselam devam etti:
"İşte o kancalar, tıpkı deve dikeninin dikenleri gibidir. Ancak, onların büyüklüğü ne kadardır, Allah'tan başka kimse bilmez. İnsanlarrı (kötü) amelleri sebebiyle kapar. İnsanların bir kısmı (kötü) ameli sebebiyle helak olur. Bir kısmı da ateşin içine yıkılır, sonra kurtulur. Allah, ateş ehlinden kurtarmak istediklerine rahmet etmeyi irade edince, ateş ehlinden Allah'a ibadet etmiş olanları, ateşten çıkarmaları için meleklere emreder. Melekler bu kimseleri, secde izleriyle tanırlar. Çünkü Allah Teala Hazretleri secde mahallinin yakılmasını ateşe haram etmiştir.
Onlar böylece ateşten çıkarlar. Hepsi de ateşten kavrulmuş vaziyettedir. Üzerlerine hayat suyu dökülür. Selin getirdiği milli topraktan habbelerin (filiz açıp) bitmesi gibi, suyun değdiği yerler yeniden bitecek.
Rabb Teala, sonra, kullar arasındaki hükmünü tamamlayacak. Derken cennetle cehennem arasında bir kul kalacak. Bu, cennete girmede cehennemliklerin sonuncusudur. Yüzü cehenneme doğru ilerlerken:
"Ey Rabbim! Yüzümü ateş tarafından çevir! Kokusu beni perişan etti, alevi de beni kavurdu" diye yalvaracak. Allah Teala'ya, kendisine dua etmesini dilediği kadar duada bulunacak. Sonra Allah Teala Hazretleri:
"Ben bu istediğini versem, bundan başkasını da ister misin?" diye soracak. Adam: "İzzet ve celaline yemin </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5043</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir kimseyi (küfür veya günah gibi) bir şeye çağıran hiç kimse yok ki Kıyamet günü, o çağırdığı şeyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te tevkif edilmemiş olsun. Mutlaka onunla ayrılmaz şekilde beraberdir. Bir adam bir adamı (bir şeye) davet etmiş olsa dahi! sonra şu ayeti okudu. (Mealen): "Onları hapsedin, çünkü onlar mes'ûldürler" (Saffat 24).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5085</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kıyamet günü, ateşten bir parça, boyun şeklinde uzanır. Bunun, gören iki gözü, işiten iki kulağı, konuşan bir dili vardır. Der ki: "Ben üç takım (insanı cezalandırmak) için vazifelendirildim: Allah'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir başka ilaha dua eden kimse, bile bile zulmeden cebbar, tasvirciler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5109</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cehennem ehline açlık musallat edilir. Bu, içinde bulundukları azaba eşit dereceye ulaşır. Açlığa karşı yardım talep ederler. Onlara besleyici olmayan ve açlığı gidermeyen dari' (denen dikenli bir ot) verilir. Tekrar yiyecek isterler, bu sefer de boğazda tıkanıp kalan bir yiyecekle imdat edilir. (Bu da boğazlarında takılır kalır, ne ileri geçer, ne de geri gelir.) Derken, dünyada iken, bu durumda, bir içecekle takılan lokmaları kaydırdıklarını hatırlarlar ve bir içecek talep ederler. Kendilerine demir kancalar bulunan kaplarda kaynar sular verilir. Bu kaplar, yüzlerine yaklaştırılınca, yüzlerini dağlayıp atar. Su karınlarına girince, içerilerini param parça eder. Bu sefer de:
"Cehennemin bekçilerini çağırın, ola ki azabımızı biraz hafifletir!" derler. Onları çağırırlar. Onlar gelince:
"Size peygamberleriniz bu halleri açıklayan haberleri getirmemiş miydi?" derler. Onlar:
"Evet getirmişti (ama dinlemedik)" derler. Bunun üzerine, bekçiler:
"Siz isteyin durun! Kafirlerin istekleri (burada) boşadır!" derler" (Gafir 50). Cehennemlikler bekçilerden ümidi kesince:
"(Cehenneme müvekkel melek) Malik'i çağırın!" derler. (Malik gelince):
"Ey Malik, (söyle de) Rabbin bizim hakkımızda ölüme hükmetsin!" derler. Malik de onlara:
"Hayır! (Siz burada canlı olarak ebedi) kalıcılarsınız!" diye cevap verecek" (Zuhruf 77).
(Hadisin ravilerinden) A'meş rahimehullah der ki: "Bana bildirildi ki, cehennemliklerin Malik'e yalvarmaları ile Malik'in onlara verdiği cevap arasında bin yıllak zaman geçecektir. Cehennemlikler, bu sefer aralarında:
"Rabbinize dua edin, sizin için O'ndan daha hayırlı kimse yok!" diyecekler ve el<b><span style="color: red;">birlik</span></b> şöyle yakaracaklar:
"Ey Rabbimiz, bedbahtlığımız bize galebe çalmıştı, biz gerçekten sapıtmış kimselerdik. Ey Rabbimiz bizi bundan çıkar. Eğer (yine) küfre dönersek artık hiç şüphesiz ki zalimlerden oluruz" (Mü'minûn 106-107). Rab Teal, onlara: "Cehennemin içine yıkılıp gidin! Bana bir şey söylemeyin!" diyecek" (Mü'minûn 108).
Resûlullah devamla dedi ki: "Bu cevap üzerine, cehennem ehli her çeşit hayırdan ümidlerini keserler; hıçkırmaya, nedamet etmeye, dövünüp yırtınmaya başlarlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5142</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kesir İbnu Abdillah İbni Amr İbni Avf el-Müzeni, babasından, o da ceddi radıyallahu anh'tan anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam , Bilal İbnu'l-haris el-Müzeni'ye Kabaliyye madenlerini, yüksekte olanları ve alçakta olanlarıyla, (Necid'de bulunan) Kuds dağında ekine elverişli olan yerlerle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te ikta' kıldı. Ancak ona hiçbir müslümanın hakkını vermedi. (Bu ikta beratını) ona şöyle yazdı: "Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Allah'ın Resûlü Muhammed'in Bilal İbnu'l-Haris'e verdiği(nin beratı)dır. Ona, el-Kabaliyye mıntıkasının, alçak ve yüksek (yerlerinin) madenlerini vermiştir."
Bir rivayette şu ziyade var: "(Medine'ye dört beridlik mesafede yer alan Zatu'n-Nusub ve (Necd'de yer alan) Kuds mevkiinin ekime elverişli olan kısmını da verdi. Hiçbir müslümanın hakkını vermedi. (Bu berat metnini Resûlullah'ın emriyle, katibi) Übey İbnu Ka'b yazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5194</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Dedim ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Allah nezdinde en büyük günah hangisidir?"
"Seni yaratmış olan Allah'a eş koşmandır!" buyurdular.
"Sonra hangisidir?" dedim.
"Seninle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yiyecek diye, evladını öldürmendir!" buyurdular. Ben yine:
"Sonra hangisidir?" dedim.
"Komşunun helalliği ile zina etmendir!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5215</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Biriniz ayakkabı giyince sağdan başlasın, çıkarırken de soldan başlasın ya ikisini <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te giysin, ya ikisini <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te çıkarsın)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5330</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Kebşe el-Enmari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Üç şey vardır, (bunların doğruluğu hususunda size) yemin ederim. Ayrıca bir de hadis söyleyeceğim, bunları iyi belleyin: Kişinin malı sadaka sebebiyle eksilmez. Bir kula haksız zulüm yapılır o da sabrederse, Allah onun izzetini (dünya ve ahirette) mutlaka artırır. Bir kul dilenme kapısını açtı mı, onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Allah da o zavallıya fakirlik kapısını açar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5367</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Sahiheyn'de Ubeydullah İbnu Abdillah'tan gelen bir rivayette Ubeydullah der ki: "Hz. Aişe radıyallahu anha'nın yanına girdim. Ona: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın hastalığından bana anlatmaz mısın?" dedim. Anlatmaya başladı: "Elbette! Resûlullah aleyhissalatu vesselam ağırlaştı ve: "Halk namazını kıldı mı?" diye sordu. Biz: "Hayır! Ey Allah'ın Resûlü, onlar sizi bekliyorlar!" dedik.
"Leğene benim için su koyun!" emrettiler. Hz. Aişe der ki: "Hemen dediğini yaptık, o da yıkandı. Sonra kalkmaya çalıştı, fakat üzerine baygınlık çöktü. Sonra kendine geldi ve tekrar:
"Cemaat namaz kıldı mı?" diye sordu. "Hayır!" dedik, onlar sizi bekliyorlar ey Allah'ın Resülü!" Tekrar:
"Benim için leğene su koyun!" emretti. Hz. Aişe der ki:
"Dediğini yaptık, yıkandı. Sonra tekrar kalkmak istedi. Yine üzerine baygınlık çöktü. Sonra ayılınca:
"İnsanlar namaz kıldı mı?" diye sordu.
"Hayır! dedik, onlar sizi bekliyorlar, ey Allah'ın Resülü!" Aleyhissalatu vesselam: "Benim için leğene su koyun!" dedi ve yıkandı. Sonra kalkmaya yeltendi, yine üzerine baygınlık çöktü, sonra ayıldı.
"Halk namazı kıldı mı?" diye sordu.
"Hayır, onlar sizi bekliyorlar ey Allah'ın Resülü!" dedik. Hz. Aişe der ki:
"Halk mescide çekilmiş, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı yatsı namazı için bekliyorlardı."
Hz. Aişe der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hz. Ebu Bekr'e adam göndererek halka namaz kıldırmasını söyledi. Elçi gelerek ona:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam halka namaz kıldırmanı emrediyor!" dedi. İnce duygulu bir kimse olan Ebu Bekr radıyallahu anh:
"Ey Ömer halka namazı sen kıldır!" dedi. Hz. Aişe'nin anlattığına göre, Hz. Ömer:
"Buna sen daha ziyade hak sahibisin (ehaksın)!" cevabında bulundu. Aişe der ki: "O günlerde namazı Ebu Bekr radıyallahu anh kıldırdı. Bilahare Resûlullah aleyhissalatu vesselam, kendinde bir hafiflik hissetti. Biri Abbas olmak üzere iki kişinin arasında, öğle namazı için çıktı. O sırada namazı halka Ebu Bekr kıldırıyordu. Ebu Bekr, Resûlullah'ın geldiğini görünce, geri çekilmek istedi. Aleyhissalatu vesselam geri çekilme diye işaret buyurdu. Kendisini getirenlere: "Beni yanına oturtun" dedi. Onlar da Hz. Ebu Bekr'in yanına oturttular. Hz. Ebu Bekr, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın namazına uyarak namaz kılıyordu. Halk da Hz. Ebu Bekr'in namazına uyarak namazını kılıyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam oturmuş vaziyette idi."
Ubeydullah der ki: "Abdullah İbnu Abbas radıyallahu anhüma'nın yanına girdim ve:
"Hz. Aişe radıyallahu anha'nın Aleyhissalatu vesselam'ın hastalığı ile ilgili olarak anlattığını size anlatayım mı?" dedim. Bana: "Haydi anlat!" dedi. Ben de bu hususta anlattığını naklettim. Söylediklerimden hiçbir noktayı reddetmedi. Sadece:
"(Resûlullah'ı mescide) Abbas'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te taşıyan ikinci şahsın ismini verdi mi?" diye sordu. Ben: "Hayır söylemedi" deyince: "O, Ali radıyallahu anh idi" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5387</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te demirci Ebu Seyf radıyallahu anh'ın yanına girdik. O, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın oğlu İbrahim'in süt babası idi. Aleyhissalatu vesselam oğlunu aldı, öptü ve kokladı. Daha sonra yanına tekrar girdik. İbrahim can çekişiyordu. Bu manzara karşısında Aleyhissalatu vesselam'ın gözlerinden yaş boşandı. Abdurrahman İbnu Avf radıyallahu anh:
"Sen de mi (ağlıyorsun) ey Allah'ın Resülü?" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Ey İbnu Avf! Bu merhamettir!" buyurdu ve ağlamasına devam etti. Sonra şöyle söyledi: "Gözümüz yaş döker, kalbimiz hüzün çeker, fakat Rabbimizi razı etmeyecek söz sarfetmeyiz. Ey İbrahim! Senin ayrılmandan bizler üzgünüz!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5421</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amir İbnu Rebi'a radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sizden biri bir cenazenin geçtiğini görürse, cenaze ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yürümese bile, cenazeyi geride bırakıncaya veya cenaze kendisini geride bırakıncaya veya cenaze onu geride bırakmadan, yere konuncaya kadar oturmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5422</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu Sirin rahimehullah anlatıyor: "Hasan İbnu Ali ve İbnu Abbas radıyallahu anhüm (otururlar iken) bir cenaze geçmişti. Hz. Hasan derhal ayağa kalktı, İbnu Abbas ayağa kalkmadı. Hasan radıyallahu anh:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir yahudinin cenazesine ayağa kalkmadı mı?" dedi: Bunun üzerine İbnu Abbas da ayağa kalktı. Cenaze için kalktı sonra tekrar oturdu.
Bir rivayette: "Ben melekler için, yani cenaze ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te olan melekler için ayağa kalktım" denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5440</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urvetu'bnu'z-Zübeyr, Hz. Aişe radıyallahu anha'dan naklen anlattığına göre, "Urve'nin kardeşi Abdullah İbnu'z-Zübeyr'e Aişe dedi ki:
"Beni arkadaşlarımla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te defnedin. Resûlullah'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te odaya defnetmeyin. Zira ben, O'nunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te tezkiye olunmamdan hoşlanmam."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5442</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'I-As radıyallahu anhüma anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir ölü defnettik. Defin işi bitince Aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te ölünün (çıktığı evin) kapısının hizasına kadar geldik. Orada gelmekte olan bir kadınla karşılaştık. Zannımca, Aleyhissalatu vesselam onu tanıdı. Bu, Hz. Fatıma radıyallahu anha idi.
"Evden niye ayrıldın?" diye sordu.
"Şu ölünün sahibine geldim. Ölülerine olan merhamet duygularımı onlara ifade ettim. (Allah rahmet etsin dedim) -veya ölüleri sebebiyle onlara taziyede (başsağlığı dileğinde) bulundum-" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Belki sen onlarla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te kabirlere kadar vardın!?" dedi. Hz. Fatıma:
"Allah korusun! O hususta sizin zikrettiğiniz günahı işittim, (hiç kabre kadar, gider miyim!)" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Eğer onlarla kabirlere kadar gitmiş olsaydın..." diyerek ciddi bir tehditte bulundu.
Ravilerden biri, "Küd "dan maksadın kabirler olduğunu zannederim" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5461</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bizimle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te, Beni Neccar'a ait bir bahçede bulunduğu sırada bindiği katır, onu aniden saptırdı, nerdeyse (sırtından yere) atacaktı. Karşısında beş veya altı kabir vardı. Aleyhissalatu vesselam:
"Bu kabirlerin sahiplerini bilen var mı?" buyurdular. Bir adam:
"Ben biliyorum!" deyince, Aleyhissalatu vesselam:
"Ne zaman öldüler?" dedi. Adam:
"Şirk devrinde!" deyince Aleyhissalatu vesselam;
"Bu ümmet kabirde fitneye maruz kılınacak. Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım şahsen işitmekte olduğum kabir azabını size de işittirmesi için Allah'a dua ederdim" buyurdular ve sonra şunları söylediler: "Kabir azabından Allah'a sığının!" Oradakiler:
"Kabir azabından Allah'a sığınırız!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Cehennem azabından da Allah'a sığının!" dedi
"Cehennem azabından Allah'a sığınırız" dediler.
"Fitnelerin açık ve kapalı olanından Allah'a sığının!" dedi.
"Açık ve kapalı her çeşit fitneden Allah'a sığınırız!" dediler.
"Deccal'ın fitnesinden Allah'a sığının!" buyurdu.
"Deccal'ın fitnesinden Allah'a sığınırız!" dediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5499</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Kureyşliler, birbirlerine küfrün ve sapıklığın devamını tavsiye ettiler ve aralarında:
"Bizim üzerinde olduğumuz şey var ya, bu, o köksüz sürgün (mesabesinde olan Muhammed)in üzerinde olduğu şeyden daha doğrudur!" dediler. Bunun üzerine, Allah Teala hazretleri Kevser sûresini inzal buyurdu:
"Şüphesiz ki biz sana kevseri verdik. Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Asıl arkası kesik (nesilsiz) olan, sana düşmanlık edenin ta kendisidir" (Kevser 1-3).
Bundan sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın beş erkek çocuğu oldu. Dördü Hz. Hatice radıyallahu anha'dan: Abdullah; bu in büyükleri idi; Tahir; -bunun Abdullah olduğu ve bunların üç tane oldukları da söylenmiştir-; Tayyib, Kasım ve Mariye'den olan İbrahim.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın dört tane de kızı vardı: Bunlardan Zeyneb, Ebu'l-As İbnu'r-Rebi'in nikahı altında idi. Rukiyye ve Ümmü Külsûm: Bu ikisi, Ebu Leheb'in oğulları olan Utbe ve Uteybe'nin nikahı altında idiler. "Ebu Leheb'in iki eli kurusun ve kurudu da..." (Tebbet 1-5) vahy-i şerifi nazil olduğu zaman, Ebu Leheb oğullarına onları boşamalarını emretti. Bunun üzerine Hz. Osman önce Rukiyye ile evlendi. Rukiyye onunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Habeşistan'a hicret etti. Orada Hz. Osman'ın Abdullah adında bir oğlu dünyaya geldi. Hz. Osman ona izafeten (Ebu Abdillah diye) künye almıştı. Sonra Rukiyye radıyallahu anha vefat etti. Ondan sonra Hz. Osman Ümmü Külsûm radıyallahu anhüma ile evlendi.
Hz. Fatıma radıyallahu anha: Bu Hz. Ali radıyallahu anh'ın nikahı altında idi. Hz. Ali'nin Fatma'dan Hasan, Hüseyin ve Muhsin adlarında üç erkek çocuğu ile Zeyneb ve Ümmü Külsüm adlarında iki kız çocuğu dünyaya geldi. Bunlardan Zeyneb, Abdullah İbnu Ca'fer radıyallahu anhüma'nın nikahı altında idi. Hz. Ali, Ümmü Külsûm'u da Hz. Ömer'e nikahlamıştı, radıyallahu anhüm ecmain."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5506</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Sercis radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te ekmek ve et yedim ve: "Ey Allah'ın Resulü! Allah seni mağfiret buyursun!" dedim. Bana: "Seni de!" diye karşılıkta bulundu.
Ravi der ki: "(İbnu Sercis'e): "Resûlullah sana istiğfarda mı bulundu?" diye soruldu. O: "Evet, "Seni de!" dedi" diye cevap verdi ve sonra şu ayeti okudu. (Mealen): "Kendi günahın için de, mü'min erkek ve mü'min kadınlar için de Allah'an af dile..." (Muhammed 19). İbnu Sercis devamla dedi ki:
"Sonra etrafında döndüm, iki omuzu arasında peygamberlik mührünü gördüm. Sol kürek kemiğinin geniş tarafında idi, yumruk gibi ve üzerinde siğiller emsali benler vardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5516</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te ilk namazı kıldım. Sonra Aleyhissalatu vesselam ehline gitti. Onunla ben de çıktım. Onu birkısım çocuklar karşıladı. Derken onların yanaklarını bir bir okşamaya başladı. Benim yanağımı da okşadı. Elinde bir serinlik ve hoş bir koku hissettim. Elini sanki attar havanından çıkarmış gibiydi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5518</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yürüdüm. Üzerinde kenarı sert, Necrani bir hırka vardı. Ona bir bedevi arkadan yetişerek hırkadan tutup şiddetle çekti. Boynunun derisine baktığımda, şiddetle çekilen hırkanın kenarının zedeleyip iz bıraktığını gördüm. Bedevi:
"Ey Muhammed! Yanındaki Allah'ın malından bana da verilmesini emret" dedi. Aleyhissalatu vesselam ona yönelik baktı ve güldü. Sonra da bir ihsanda bulunulmasını emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5521</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali İbnu Ebi eTalib radıyallahu anh anlatıyor: "Babam anlatmış ve demişti ki: "Kureyş büyüklerinden bir grubla Şam'a gitmiştik; beraberimde Muhammed aleyhissalatu vesselam da vardı. Yolda bir rahib(in manastırın)a yaklaştık ve yakınına konakladık. Develerimizi çözmüştük ki rahib yanımıza geldi. Daha önceki gelişlerimizde yanımıza hiç uğramamıştı. Aramızda dolaşmaya başladı ve Muhammed'i (bulup) elinden tuttu ve:
"Bu alemlerin efendisidir!" dedi. Kureyş büyükleri ona:
"Bu söylediğini nereden biliyorsun?" diye sordular. Adam:
"Ben onun sıfat ve evsafını bize indirilen kitapta bulmuşum! Nitekim siz yaklaştığınız zaman, O'na secde etmedik ne taş, ne ağaç kaldı, hepsi de secde ettiler. Bu cansız şeyler ancak bir peygambere secde ederler. Ben O'nu ayrıca peygamberlik mührüyle de biliyorum, bu mühür omuz başındaki düz kemiğe baş kısmının aşağısında bulunur, elma büyüklüğündedir" dedi. Sonra bizden ayrıldı, yemek hazırlayıp getirdi. Muhammed o sırada, develeri gözetliyordu. Yanımıza geldiğinde üzerinde ona gölge yapan bir bulut vardı. Yaklaşınca, halkın kendinden önce ağacın gölgesini kaptıklarını gördü. O da güneşte oturdu. Ağacın gölgesi, üzerine meyletti, onlar güneşte kaldılar. Rahib:
"Bakın, ağacın gölgesi O'nun üzerine meyletti" dedi. Rahib onların yanında iken, bu çocuğu Allah aşkına Rum (diyarın)a götürmeyin diye ricada bulundu ve: "Eğer O'nu götürürseniz, taşıdığı sıfatlarıyla O'nu tanırlar ve öldürürler" dedi. O, bu hususta Allah'ın adını vererek onlara ricada bulunurken, yan tarafına bir göz attı. Manastırına doğru gelen yedi Rum gördü. Onları karşıladı ve:
"Niye geldiniz?" dedi.
"Rahiplerimiz bize Araplar arasında çıkacak bir peygamberin bu ayda memleketimize doğru gelmekte olduğunu söylediler. (Buralara giriş sağlayan) her yola bir grup insan çıkarıldı. Biz de senin su yoluna gönderildik" dediler. Rahip: "Sizden daha hayırlı birini geride bıraktınız mı?" dedi. Onlar:
"O şahsın senin yolunun üzerinde olduğu bize haber verildi!" dediler. Rahib: "Allah'ın icra etmek istediği bir iş hakkında ne dersiniz, insanlardan bunu geri çevirebilecek biri var mı?" diye sordu. Onlar: "Hayır!" dediler. Rahip:
"Öyleyse şu kimseye biat edin. Zira bu, gerçek peygamberdir" dedi. Onlar da ona biat ettiler, Rahiple <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te orada kaldılar. Sonra rahip bize döndü, ve:
"Allah için söyleyin, bunun velisi kim?" dedi. Beni kastederek: "Şu" dediler. Rahib bana hususi şekilde, geri dönmemiz için ricada bulundu. Ben de O'nu içlerinde, Hz. Ebu Bekr'in gönderdiği, Bilal'in de bulunduğu bir grup kimse ile geri çevirdim. Rahip O'na kek ve zeytinyağından azık koydu."
Rivayete: "Ebu Talib Şam için yola çıktı...." diye başlar ve yukarıda kaydedildiği şekilde zikreder. Yukarıdaki metni Rezin, Hz. Ali radıyallahu anh'ın babasından rivayeti olarak, kaydedilen elfazla tahric etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5523</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Selam radıyallahu anh anlatıyor: "Tevrat'ta Hz. Muhammed aleyhisselam'ın sıfatı ve İsa İbnu Meryem'in de O'nunla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te defnedileceği yazılıdır.
Ebu Mevdûd el-Medeni der ki: "(Resûlullah'ın kabrinin bulunduğu) hücrede bir kabir yeri var."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5525</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bana Ebu Süfyan İbnu Harb anlattı ve dedi ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile aramızda sulh(-u Hudeybiye) olduğu bir sırada Şam'a gitmiştim. Ben orada iken, Herakliyus'a, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bir mektup getirildi. Mektubu Dıhyetu'l-Kelbi getirmişti. Onu Busra emirine teslim etti. O da, Rum Kralı Herakliyus'a ulaştırdı. Herakliyus:
"Peygamber olduğunu zanneden şu adamın kavminden buralarda birileri var mı?" diye sordu. Ona "evet var!" dediler ve ben bir grup Kureyşliyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te çağırıldım. Yanına girdik. Bizi önüne oturttu.
"Ona nesebce en yakın olan kimdir?" dedi. Ben atıldım:
"Benim!" dedim. Bunun üzerine beni, arkadaşlarım arkamda kalacak şekilde önüne oturttu. Sonra tercümanını getirtti.
"Şunlara söyle, ben şuna, o peygamber olduğunu zanneden kimse hakkında soracağım. Eğer cevaplarında bana yalan söylemeye kalkarsa, onu tekzib etsinler!" dedi. Ebu Süfyan der ki:
"Allah'a yemin olsun. Eğer yalanım, aleyhime tesir hasıl eder korkusu olmasaydı, cevaplarım sırasında yalan söylerdim. Sonra Herakliyus, tercümanına:
"Sor şuna! O zatın aranızdaki nesebi nasıldır?" dedi. Ben:
"O, aramızda asil bir nesebe sahiptir" dedim. O tekrak sordu:
"O'nun ecdadı arasında kral var mı?
"Yok!" dedim.
"Siz onu bu iddiasından önce hiç yalanla itham ettiniz mi?" dedi. Ben:
"Hayır!" dedim.
"Ona insanların eşraf takımı mı tabi oluyor, zayıflar takımı mı? dedi.
"Zayıflar takımı!" dedim.
"Artıyorlar mı azalıyorlar mı?" dedi. Ben:
"Eksilmiyorlar, bilakis artıyorlar" dedim. O tekrar sordu:
"Dine girdikten sonra hoşnutsuzlukla dininden vazgeçen, irtidad eden oldu mu?"
"Hayır!" dedim.
"Onunla hiç savaştınız mı?" dedi. Ben:
"Evet!" dedim.
"Onunla savaşınız nasıl oldu?" dedi.
"Harb onunla bizim aramızda münavebeli oldu. O bize karşı kazandı, biz de ona karşı kazandık!" dedim.
"Verdiği sözden caydığı oldu mu?" dedi.
"Hayır! Ancak, aramızda bir sulh var, bu esnada ne yapacak bilmiyoruz!" dedim.
Ebu Süfyan der ki: "Allah'a yemin olsun o konuşmamız esnasında, (aleyhte) bundan başka bir şey söyleme imkanı bulamadım." Herakliyus sormaya devam etti:
"Muhammed'den önce bu sözü söyleyen bir başkası var mıydı?" dedi.
"Hayır!" dedim. Bunun üzerine tercümanına:
"Söyle ona! Ben sana "aranızdaki nesebi" nden sordum, sen onun asaletli biri olduğunu söyledin. İşte peygamberler de böyledir, hep kavimleri arasında neseb sahiplerinden gönderilirler. Ben sana "ecdadı içinde kral var mı?" diye sordum "yok!" dedin. Ben de "eğer ecdadı arasında bir kral olsaydı bu ecdadının kraliyetini arayan bir adam" diyecektim. Ben, "ona tabi olanlar" dan sordum: "Cemiyetin zayıf takımı mı yoksa eşraf kesimi mi?" diye. Sen "zayıflar!" dedin. Peygamberlere tabi olanlar işte bunlardır. Ben sana "bu iddiasından önce onu hiç yalanla itham ettiniz mi?" diye sordum, sen "hayır!" dedin. Böylece anladım ki o, ne insanlara ne de Allah'a yalan söyle</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5558</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın mucizelerini bereket addederdik, siz ise onları bir korkutma vesilesi sayıyorsunuz. Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir seferde bulunuyorduk. Suyumuz azaldı.
"Bana (bir parça) artık su arayın!" buyurdular. İçerisinde azıcık su bulunan bir kap getirdiler. Aleyhissalatu vesselam elini içine soktu ve:
"Haydi temiz, mübarek suya gelin. Bereket Allah Teala hazretlerindendir!" buyurdular. Yemin olsun, suyun, parmaklarının arasından kaynadığını gördüm. Vallahi biz, yenmekte olan taamın tesbihini işitirdik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5568</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Necid istikametine gazveye çıktık. Resûlullah'a öğle vakti, sık ağaçlı bir vadide yetiştik. Derken Aleyhissalatu vesselam bir ağacın altına indi. Kılıncını da dallardan birine astı. Askerler vadi içerisinde dağılıp ağaçların gölgelerine sığındılar.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bizi çağırdı. Yanına gelince, anlattı):
"Ben uyurken yanıma bir adam geldi, kılıncımı aldı. Derken derhal uyandım. Herif tepemde dikilmişti, elinde de kınından sıyrılmış kılınç vardı.
"Seni benden kim kurtarabilir?" dedi.
"Allah!" cevabını verdim. Derhal kılıncı kınına soktu. İşte o, şu oturan adamdır!" buyurdular. Aleyhissalatu vesselam (intikam maksadıyla) adama dokunmadı. O, kavminin lideri idi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam affedince, adamlarının yanına döndü. Ayrılırken:
"Allah'a yemin olsun size karşı harb eden bir kavimle beraber olmayacağım!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5580</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Habibe radıyallahu anha anlatıyor: "Kendisi, Ubeydillah İbnu Cahş'ın nikahı altında idi. Habeşistan'da kocası ölünce, Necaşi merhum, onu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a nikahlayıp dörtbin dirhem mehir verdi. Onu Şürahbil İbnu Hasene ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Aleyhissalatu vesselam'a gönderdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam kabul etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5581</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hayber'e geldi. Allah kaleyi fethetmeyi müyesser kılınca, kendisine Safiyye Bintu Huyey İbnu Ahtab'ın güzelliğinden bahsedildi. Safiyye'nin kocası savaş sırasında öldürülmüştü. Kadın daha yeni evlenmişti. Aleyhissalatu vesselam, ganimetten pay olarak kendisine onu seçti. Oradan Safiyye ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te çıktılar. Revha nem mevkiye geldiler. Aleyhissalatu vesselam orada gerdek yaptı. Sonra küçük bir yaygı içerisinde hays (denen hurma, yağ ve keş'ten mamul bir yemek) hazırladı. Sonra bana: "Etrafındakileri çağır!" buyurdu. Bu, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Safiyye için verdiği düğün yemeği idi. Sonra oradan Medine'ye hareket ettik. Resûlullah aleyhissalatu vesselam Safiyye için, bineğinin terkisine bir örtü seriyordu. Sonra devesinin yanında çömelip dizini dayadı. Safiyye radıyallahû anha, dizine basarak deveye bindi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5665</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas radıyallahu anhüm anlatıyor: "Bir adam önce kendisi müslüman olup geldi; sonra da hanımı müslüman olup geldi. Kocası:
"Ey Allah 'ın Resulü! Hanımım da benimle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te müslüman olmuştu!" dedi. Aleyhissalatu vesselam, hanımını kendisine iade etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5669</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Şihab anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında, birkısım kadınlar, kendi yurtlarında müslüman oldular. Bunlar hicret de
etmediler. Bunlar İslam'a girdikleri zaman kocaları kafir idiler. Bunlardan biri Velid İbnu'I-Mugire'nin kızıydı. Bu kadın Safvan İbnu Ümeyye'nin nikahı altında idi. Bu hanım Fetih günü müslüman olmuş, kocası Safvan da İslam'dan kaçmıştı. Aleyhissalatu vesselam peşinden amcasının oğlu Vehb İbnu Umeyr'i, kendisine bir eman alameti olarak şahsi rıdasıyla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te gönderdi. (Resûlullah onu İslam'a çağırıyor ve yanına gelmeye davet ediyordu; (gelince bakacak), İslam hoşuna giderse kabul edecekti, gitmezse kendisine iki ay müsaade edecekti.
Safvan, Aleyhissalatu vesselam'ın yanına rıdasıyla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te gelince, yüksek sesle (halkın arasında) bağırarak:
"Ey Muhammed! İşte Vehb İbnu Umeyr! Senin rıdanı bana getirdi ve senin beni yanına davet ettiğini, İslam hoşuma giderse kabul edeceğimi, gitmezse bana iki ay mühlet tanıyacağını söyledi" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam kalkıp: "Ey Ebu Vehb (devenden) in!" buyurdu. Fakat o:
"Hayır, vallahi, meseleyi benim için açıklığa kavuşturmadıkça inmem!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Sana, daha fazla, dört ay mühlet tanıyorum" buyurdular.
Sonra Resûlullah Havazin tarafına Huneyn seferine çıktı. (Sefer hazırlığı sırasında) Safvan'a adam göndererek çağırtıp, emaneten silah ve başka harp malzemesi vermesini talep etti. Safvan:
"Zorla mı, gönül rızasıyla mı istiyorsun?" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Gönül rızasıyla!" buyurdu. Safvan (yanında bulunan) silah vs.yi iane olarak verdi. Sonra Safvan kafir olduğu halde Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te döndü. Huneyn gazvesine, Taif'in fethine katıldı. Bu esnada henüz kafirdi. Ama hanımı müslüman olmuştu. Aleyhissalatu vesselam aralarını ayırmadı. Bu hal Safvan radıyallahu anh'ın müslüman oluşuna kadar devam etti. Müslüman olduktan sonra hanımı eski nikahıyla onun yanında kaldı. Safvan ile hanımının müslüman oluşu arasında iki ay kadar bir zaman mevcuttur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5681</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Beni'I-Müstalik gazvesine çıktık. Arap esirlerinden çokça esir ele geçirdik. Kadınlara karşı arzu duyduk. Çünkü üzerimizde bekarlık şiddet kesbetmişti. Hep azil yapmak istiyorduk ve: "Aramızda Resûllullah aleyhissalatu vesselam varken, ona sormadan azil yapmak olur mu?" dedik ve sorduk.
"Hayır! buyurdular. Bunu yapmamanız gerekir. Kıyamete kadar geleceği takdir edilen her canlı mutIaka yaratılacaktır (siz tedbirinizle önüne geçemezsiniz)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5800</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın terkisinde idim. Bana şu nasihatta bulundu:
"Yavrum! Allah'a karşı (emir ve yasaklarına uyarak edebini) koru, Allah da seni (dünya ve ahirette) korusun! Allah'ı(n üzerindeki hukukunu) koru ki O'nu karşında (dünya ve ahiretin fenalıklarına karşı hami) bulasın -veya önünde demişti: Bollukta Allah'ı tanı ki, darlıkta da O, seni tanısın. (Dünya ve ahiretle ilgili) bir şey isteyince Allah'tan iste. Yardım talep edeceksen Allah'tan yardım dile. Zira kullar, Allah'ın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için biraraya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allah'ın yazmadığı bir zararı sana vermek için biraraya gelseler, buna da muktedir olamazlar. Kalemlerin mürekkebi kurudu ve sayfalar dürüldü. Sen, yakini bir imanla, tam bir rıza ile Allah için çalışmaya muktedir olabilirsen çalış; şayet buna muktedir olamazsan, hoşuna gitmeyen şeyde, sabırda çok hayır var. Şunu da bil ki Nusret(i ilahi) sabırla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te gelir, kurtuluş da sıkıntıyla gelir, zorlukta da kolaylık vardır, bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5900</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İyaz İbnu Himar radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Rabbim, bugün bana öğrettiği şeylerden bilmediklerinizi size öğretmemi emretti. (Ve buyurdu ki): "Benim bir kula verdiğim her mal helaldir. Ben bütün kullarımı hanif (=Müslüman, hakka taraftar) olarak yarattım. Ancak şeytanlar onlara gelip (fıtri) dinlerinden alıp götürdüler, kendilerine helal kıldığım şeyleri haram kıldılar. Kendisine bir güç vermediğim şeyi bana şirk koşmalarını emrettiler." Allah Teala Hazretleri arz ehline baktı ve Ehl-i Kitaptan bir kısmı hariç, onların Arap, Acem hepsine öfkelendi ve dedi ki: "Ben seni, imtihan etmek ve seninle de (başkasını) imtihan etmek üzere gönderdim. Sana, suyun yıkayıp (yok edemeyeceği) bir kitap gönderdim. Ta ki sen onu uyurken de uyanıkken de okuyasın!" Allah Teala hazretleri bana, Kureyş'i ateşe vermemi (onlarla savaşmamı) emretti. Ben: "Ey Rabbim, bu durumda onlar başımı yararlar ve bir ekmek parçasına çevirirler!" dedim. "Öyleyse, seni çıkardıkları gibi sen de onları (Mekke'den) çıkar! Onlara karşı gazada bulun da biz de sana yardım edelim; infakta bulun biz de sana infak edelim. Sen bir ordu gönder, biz de sana onun beş misli (yardımcı melek ordusu) gönderelim. Sana itaat edenlerle <b><span style="color: red;">birlik</span></b> ol, asilere karşı savaş!" buyurdu. Cennetlikler üç kısımdır:
- Kuvvet sahibi, adaletli, sadaka veren ve muvaffak olanlar.
- Bütün yakınlarına ve müslümanlara karşı merhametli ve yumuşak kalpli olanlar.
- İffetli, namuslu ve çoluk çocuk sahibi olanlar. Resulullah devamla dedi ki:
- Cehennem ehli de beş kısımdır:
- Aklı olmayan zayıflar. Bunlar, aranızda tabi olarak bulunurlar, hiçbir ehle ve mala tabi değildirler.
- Tamahkarlığını izhar etmeyen hain kişiler. Böylesi, bir kapıyı çalsa mutlaka ihanet eder.
- Akşam, sabah her fırsatta malın ve ehlin hususunda seni aldatan adamlar.
- Cimrilik ve yalanı da zikretti.
- Bir de kötü huylu kaba sözlü insan. Resulullah devamla buyurdular ki:
- Allah Teala Hazretleri, bana mütevazi olmanızı emretti. Öyle ki, hiç kimse hiç kimseye karşı böbürlenmesin, hiç kimse hiç kimseye karşı tecavüzde bulunmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5923</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hemmam İbnu Münebbih anlatıyor: "Ebu Hureyre radiyallahu anh bize pekçok hadis söylemişti. (Bir defasında) şöyle dedi: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlardan bir adam, bir kimseden bir akar satın aldı. Bu akarı satın alan kimse, orada, içinde altın bulunan bir küp buldu. Satana gelip: "altınını al! Ben senden akarı satın aldım, altını satın almadım!" dedi. Satan da: "Ben sana araziyi içinde bulunan herşeyiyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te sattım!" dedi. (anlaşamayınca) bir adamı hakem tayin ettiler. Adam (onları dinledikten sonra): "Sizin çocuklarınız var mı?" dedi. Onlardan biri: "Oğlum var", diğeri de "kızım var!" dedi. Hakem: "Oğlanla kızı evlendirin! Bu paradan ikişi için harcayın ve tasaddukta bulunun" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5948</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas radiyallahu anh anlatıyor: "Müseylime-i Kezzab, Resulullah aleyhissalatu vesselam zamanında (Medine'ye) gelip ve: "Eğer Muhammed bu işi (hilafeti) kendinden sonra bana bırakırsa ben ona tabi olurum" demeye başladı. Sonra kavminden kalabalık bir cemaatle Medine'ye geldi. Resulullah aleyhissalatu vesselam da Sabit İbnu Kays İbni Semmas ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te ona uğradı. Bu sırada Aleyhissalatu vesselam'ın elinde bir dal parçası vardı. Arkadaşlarının arasında oturmakta olan Müseylime'ye yaklaştı ve: "Sen benden şu parçayı istemiş olsan dahi bunu sana vermem! Sen, Allah 'ın senin hakkındaki emrini asla tecavüz edemeyeceksin. (Şayet bana itaatten) yüz çevirecek olursan Allah mutlaka senin hakkından gelecektir. Öyle zannediyorum ki, sen, hakkında bana ne gösterilmiş ise, o gösterilmiş olan kimsesin! (İste Sabit, bana bedel sana cevap verecek!" buyurup, oradan ayrıldı.) İbnu Abbas der ki: "Ben, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Öyle zannediyorum ki, sen, hakkında bana ne gösterilmiş ise, o gösterilmiş olan kimsesin" sözü ile neyi kastettiğini sordum. Ebu Hureyre radiyallahu anh bana şu hususu haber verdi: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurmuştu ki: "Ben bir gün rüyamda, elimde iki altın bilezik gördüm. Yine rüyamda onlara fazla bir ilgi göstermiştim. Allah Teala hazretleri: "Onlara üfle!" diye vahyetti, ben de üfledim, derken uçup gittiler. Ben bunları, benden sonra çıkacak iki yalancı ile yorumladım" Ravi, Ubeydullah der ki: "Bunlardan biri, San'a'nın sahibi el-Anesi, diğeride Yemame'nin sahibi Müseylime'dir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5989</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ya'la İbnu Mürre radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Bir grup ashab, Resûlullah'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Aleyhissalatu vesselam'ın davet edildiği bir yemeğe gittiler. Yolda, Hüseyin'e rastladılar, çocuklarla oynuyordu.
Ya'la der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (çocugu görünce) ilerleyip cemaatin önüne geçip, (onu tutmak için) ellerini açtı. Çocuk ise sağa sola kaçmaya başladı. Resûlullah da onu takliden sağa sola koşarak, tutuncaya kadar peşinde koştu. Yakalayınca ellerinden birini çenesinin altına diğerini de ensesine koyup öptü ve: "Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'denim! Kim Hüseyin'i severse Allah da onu sevsin. Hüseyin sıbt'lardan bir sıbttır (torun)!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6113</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süveyd İbnu Nu'man el-Ensari"nin anlattığına göre, "Ashabtan bir grup Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Hayber'e hareket ederler. Yolda Sahba nam mevkiye gelince ikindi kılınır. Aleyhissalatu vesselam yiyecek talep eder. Sadece kavud çıkarılır. Onlar yenilir, içilir. Sonra su talep eden Resûlullah ağzını çalkayıp cemaate akşam namazı kıldırır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6130</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma, Sa'd İbnu Malik'i mestleri üzerine meshederken görür ve: "Siz demek mest üzerine meshediyorsunuz ha!" diyerek yadırgar ve <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Hz. Ömer'in yanına giderler. Sa'd, Hz. Ömer'e: "Şu kardeşim oğluna mestlere mesthetme hususunda fetva ver!" der. Hz. Ömer: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile beraberken, mestlerimize meshediyorduk, biz bunda bir beis görmeyiz!" der. İbnu Ömer: "Hatta, heladan gelmiş olsa da mı ?" diye sorar. Hz. Ömer "evet!" der."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6143</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yorganın altında idim. Kadınların maruz kaldığı hayız (kanını) o sırada gördüm. Derhal örtünün altından sıvışıverdim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Hayız mı oldun?" dedi. "Ben, kadınların gördüğü hayız kanını gördüm" dedim. Aleyhissalatu vesselam: "Bu, Allah Teala Hazretlerinin, Hz. Adem'in kızlarına yazdığı bir kaderdir" buyurdular."
Ümmü Seleme sözlerine şöyle devam eder: "Ben yataktan sıvışıp, (yapılması gerekenleri yaparak) kendime çekidüzen vererek geri döndüm. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana: "Gel benimle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yatağa gir!" dedi. Ben de yanına girdim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6158</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muğire İbnu Ş'u'be radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te öğleyi gün ortası sıcaklığında kılardık. (Bir ara) bize: "Öğle namazını serinliğe bırakın. Zira hararetin iddeti cehennemin kabarmasındandır" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6164</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Mahzura İbnu Mi'yer radıyallahu anh'ın terbiyesinde yetim olarak yetişen Abdullah İbnu Muhayrız'dan rivayet edildiğine göre, "Ebu Mahzure, kendisini Suriye'ye göndermek üzere hazırlarken, Abdullah, Ebu Mahzure'ye şöyle dediğini anlatıyor: "Ey amcacığım! Ben Suriye'ye gidiyorum ve senin ezan okuyuşunun (hikayesini) soruyorum."
Ravi, bunun üzerine Ebu Mahzure'nin şunu anlattığını belirtir: "Ben bir grupla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yola çıkmıştım. Epey bir yol almıştık. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın müezzini Aleyhissalatu vesselam'ın yanında namaz için ezan okudu. Biz de müezzinin sesini Aleyhissalatu vesselam'a arkamız dönük olarak işittik. Biz onun sesini alaylı alaylı tekrar edip yansıladık. (Bu yaptığımızı) Resûlullah aleyhissalatu vesselam işitti. Bize bazı kimseler yollayarak yanına çağırttı önüne oturttu ve: "Kulağıma kadar gelen ses hanginizin?" dedi. Arkadaşlarım beni işaretlediler. Doğru da söylediler. Resûlullah, onları geri çevirdi, beni alıkoydu. Sonra bana: "Kalk ezan oku!" dedi. Doğruldum. (Ezanı bilmediğimden) öyle mahçup olmuştum ki, o anda nazarımda Resûlullah'tan ve yapmamı emrettiği şeyden daha menfur bir şey yoktu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın önünde doğrulmuş, öyle kalmıştım.
Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ezanı kendisi bana okudu. Arkadan: "Haydi söyle!" dedi. Allahuekber, Allahuekber, Allahuekber, Allahuekber, Eşhedü en Ia ilahe illallah, eşhedu en la ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammede'r-Resûlullah, eşhedü enne Muhammede'r-Resûlullah!"
Sonra bana şunu söyledi: "Sesini yükselt. Eşhedü en la ilahe illallah, eşhedu enlailahe illallah, eşhedü enne Muhammede'r-Resûlullah, eşhedu enne Muhammede'r-Resûlullah, Hayye ala's-salati, hayye ala's-salah, Hayye ala'l-Felahi hayye ala'l-felah. Allahuekber Allahuekber, la-ilahe illallah!"
Sonra, ezanı bitirince beni çağırdı ve bana içerisinde gümüş para bulunan bir çıkın verdi. Sonra elini Ebu Mahzûra'nın alnına koydu, arkadan yüzüne kaydırdı, sonra göğsü üzerine götürdü, sonra ciğerinin üzerine kaydırdı. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın mübarek eli, Ebu Mahzûra'nın göbeği üzerine ulaştı. Sonra Aleyhissalatu vesselam: "Allah seni mübarek kılsın, Allah sana bereket yağdırsın" dedi. Ben de:
"Ey Allah'ın Resûlü! Bana Mekke'de ezan okumamı emir buyursanız?" dedim."
"Haydi emrettim!" buyurdular.
Derken içimde Resûlullah'a karşı duyduğum bütün kötü hisler kayboldu. Yerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam sevgisi doldu. Hemen Resûlullah'ın Mekke'deki valisi Attab İbnu Esid'in yanına geldim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın emri sebebiyle Attab'ın yanında namaz için ezanı ben okudum."
Ravi der ki: "Ebu Mahzura'ya yetişenler bu hadiseyi, Abdullah İbnu Muhayriz'in bana anlattığı şekil üzere bana tahdis ettiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6199</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te akşam namazını kılmıştık.. Namazdan sonra dileyenler evlerine döndü, dileyenler de yerinde kaldı. (Çok geçmeden) Resulullah aleyhissalatu vesselam koşarcasına ve hızlı hızlı nefes alarak, diz kapakları da açılmış bir halde geldi. Bize dediler ki: "Müjdeler olsun! İşte Rabbiniz! Sema kapılarından bir kapı açmış, meleklere karşı sizlerle iftihar ediyor ve diyor ki: "Kullarıma bakın! Farzlarını eda ettiler. Şimdi de diğer namazı beklemekteler!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6256</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Bera radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Beytu'l Makdis'e doğru onsekiz ay namaz kıldık. Medine'ye girişinden iki ay sonra kıble istikameti Ka'be'ye çevrildi. Resulullah aleyhissalatu vesselam, Beytu'l Makdis'e müteveccihen namaz kılarken yüzünü çokça semaya çeviriyordu: Allah Teala hazretleri, Peygamberinin kalbinden geçeni yani, Ka'be'ye yönelme arzusunu bildi.
Bir gün Cebrail aleyhisselam (göğe doğru) yükseldi. Resulullah aleyhisalatu vesselam, o yerle gök arasında yükselirken onu gözüyle takip etmeye başladı, onun nasıl bir vahiy getireceğini gözetliyordu. Derken aziz ve celil olan Allah "Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilip durduğunu görüyoruz..." (Bakara 144) ayetini indirdi. Biz, Beytu'l-Makdis'e doğru farzın iki rek'atini kılmış tam rükuda iken, bir adam gelip: "Kıble, Ka'be'ye doğru çevrilmiştir!" haberini getirdi. Derhal yönlerimizi çevirdik. Namazımızı yenilemeyip kıldığımız kısmın devamını tamamladık. Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Ey Cibril! Beytul-Makdise doğru kıldığımız namazlarımızın hali ne olacak?" diye sordu. Bunun üzerine de, Allah Teala hazretleri: "Allah sizin (daha önce Beytu'l-Makdis'e doğru kıldığınız) namazları zayi etmeyecektir" (Bakara 143) ayetini inzal buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6268</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Derda anlatıyor: "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te onbir (tilavet) secde(si) yaptım. Onların arasında Kur'an-ı Kerim'in el-Mufassal denen (kısa surelerden) hiçbirisi yoktu. Secde ayeti olan sureler bunlardı: A'raf, Ra'd, Nahl, Beni İsrail(=İsra), Meryem, Hacc, Furkan, Neml, Secde, Sad, Havamim(=Fussilet)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6269</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resulullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te İza's-Semau'n-Şakkat ve İkra bismi Rabbike surelerinin secde ayetlerinde secde ettik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6277</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Alkame rahimehullah anlatıyor: "Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te cuma namazına gittik. Mescidde kendinden önce üç kişinin geldiğini gördü: "Ben dört kişinin dördüncüsüyüm, dördüncü de (rahmet-i ilahiyeden) uzak değildir" dedi ve açıkladı: "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Kıyamet günü insanlar, cuma namazlarına geliş sıralarına göre Allah'a yakınlık kazanacaklardır. Birinci, ikinci, üçüncü... şeklinde."
Abdullah sonra: "Ben dördün dördüncüsüyüm, dördüncü olan da (Allah'ın rahmetinden) uzak değildir" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6325</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Abdillah es-Sunabihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Güneş şeytanın iki boynuzu arasında doğar -veya güneşle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te şeytanın iki boynuzu doğar dedi.- Güneş yükselince şeytan ondan ayrılır. Güneş semanın ortasına gelince şeytan güneşe yaklaşır. Güneş batıya yönelince -veya ayrılınca dedi- şeytan güneşten ayrılır. Güneş batmaya yaklaşınca, şeytan güneşe yaklaşır. Güneş batınca şeytan ondan ayrılır. Öyleyse bu üç saatte namaz kılmayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6326</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam ashabına havf (korku) namazı kıldırdı. Resulullah, bütün cemaatle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te rüku yaptı, sonra da Resulullah ve hemen arkasındaki saf secde ettiler, diğerleri ise ayakta (kıyam halinde) beklediler. Resulullah (ikinci rek'ate) kalkınca beklemekte olanlar kendi kendilerine iki secdede bulundular. Sonra öndeki saf gerileyerek ikinci safın yerinde durdu ve ikinci saftakiler ilerleyerek ön safın yerinde durdu. Sonra Resulullah aleyhissalatu vesselam hepsiyle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te rüku yaptı. Sonra Resulullah aleyhissalatu vesselam hemen arkasındaki safla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te secde etti. Bunlar başlarını secdeden kaldırınca, diğerleri de secde ettiler. Böylece cemaatin tamamı Aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te rüku etmiş oldu. Her grup bir rek'atin secdelerini kendi kendilerine yapmış oldular. Bu esnada, düşman kıble cihetindeydi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6356</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Abese radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gelip: "Ey Allah'ın Resulü! Kim seninle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te (ilk defa) müslüman oldu?" diye sordum. "Bir hür, bir köle!" buyurdular. Ben: "Allah'a daha yakın (olunan) bir saat var mı?" dedim, "Evet, gecenin son yarısı (Allah'a daha yakın olunan saattir)" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6402</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu'l-Husayn ve Ebu Berze radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah, aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir cenazeye gittik. (Bu esnada) Aleyhissalatu vesselam, ridalarını atıp sadece gömlekleri içerisinde yürümekte olan bir cemaat gördü ve: "Cahiliye amelini mi işliyorsunuz? Yoksa cahiliye fiilini yaparak onlara mı benzemeye çalışıyorsunuz? Şu suretinizden bir başka suretle (kabristandan) dönmeniz için hakkınızda beddua etmeyi cidden arzuladım" buyurdu. Bunun üzerine ridalarını giydiler ve bir daha bu adetlerine dönmediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6409</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">El-Heceri rahimehullah anlatıyor: "Resulullah'ın sahabisi olan Abdullah İbnu Ebi Evfa ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te, onun bir kızının cenaze namazını kıldım. Abdullah dört kere tekbir getirdi. Dördüncüden sonra (selam vermeyip) biraz durdu. Ben safların muhtelif yerlerinden cemaatin onu uyarmak üzere "sübhanallah" dediklerini işittim. Sonra selam verdi ve dedi ki: "Siz benim beş kere tekbir getireceğimi mi zannediyordunuz?" Cemaat: "Evet bundan korktuk" dediler. Bunun üzerine: "Hayır bunu yapmayacağım. Ancak Resulullah aleyhissalatu vesselam dört kere tekbir getirir, sonra bir müddet durup Allah'ın söylemesini dilediği bir şeyler söyler, sonra da selam verirdi" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6414</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Uhud günü, şehidlerin cenazeleri Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına getirildiler. Aleyhissalatu vesselam onar onar gruplar halinde namazlarını kıldırdı. Her grup değiştikçe, Hamza yerinde sabit kalıyor (böylece her grupla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te ona namaz kılınıyordu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6427</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnnu'I-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Ben, İbnu Ömer radıyallahu anhüma ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir cenazede beraber bulundum. Cenazeyi lahde koyunca: "Bismillahi ve fi sebilillahi, ve ala Milleti Resulillahi" dedi. Sonra lahidin önüne kerpiç dizilmeye başlanınca: "Allahümme ecirha mineşşeytani ve min azabi'l-kabri, Allahümme cafi'l-arda an cenbeyha ve sa'id ruhaha ve lakkıha minke rıdvanen, (Ey Allahım bu cenazeyi şeytanın şerrinden ve kabir azabından koru. Ey Allahım! Yeri onun yanlarından uzak tut! Ruhunu yükselt, onu katından rızaya erdir!" dedi. Ben. "Ey İbnu Ömer! Bu duayı Resulullah aleyhissalatu vesselam'dan mı işittin, kendi fikrinle mi söylüyorsun?" dedim. "Bunu ben kendimden söylesem, ben söz söylemeye muktedirim demektir. Hayır! Ben onu Resulullah aleyhissalatu vesselam'dan işittim" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6465</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam için mezar kazmaya azmettikleri vakit Ebu Ubeyde İbnu'l Cerrah'a adam gönderdiler. O, Mekke halkının mezarı gibi şak şeklinde mezar kazıyordu. Ebu Talha'ya da adam gönderdiler. O da Medine ahalisinin mezarı gibi, lahid tarzında mezar kazıyordu. İşte bu iki zata iki ayrı elçi yola çıkarıldı. Ashab dedi ki: "Allahım, Resulün için sen tercih et" Ebu Talha'yı yerinde buldular ve (kazı yerine) getirdiler. Ebu Ubeyde (yerinde) bulunamadı. Böylece Resulullah aleyhissalatu vesselam için lahid tarzında mezar hazırlandı."
İbnu Abbas radıyallahu anhüma demiştir ki: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın teçhizi salı günü tamamlanınca, evindeki karyolası üzerine konuldu. Sonra erkekler, gruplar halinde yanına girerek cenaze namazı kıldılar. Erkeklerin namazı bitince kadınlar gruplar halinde girip namaz kıldılar. Onlar da namazlarını tamamlayınca çocukları gruplar halinde odaya koydular. "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın namazına kimse imamlık yapmadı (herkes müstakil kıldı).
Müslümanlar, kabrin kazılacağı yer hususunda ihtilaf etti. Bir kısmı: "Mescidine gömülsün" dedi. "Ashabıyla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te (Baki'e) defnedilsin" dedi. Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh: "Ben Resulullah'ın: "Her peygamber öldüğü yere defnedilmiştir" dediğini işittim" dedi.
İbnu Abbas dedi ki : "Bunun üzerine Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın, üzerinde ruh-u şerifelerini teslim ettikleri yatağını kaldırdılar ve (o yerde) mezar kazdılar. Sonra
Aleyhissalatu vesselam çarşamba gününün gece yarısında defnedildi. Resulullah'ın kabrine Hz. Ali, Fazl İbnu Abbas, kardeşi Kusam, Şükran Mevla Resulullah aleyhissalatu vesselam inmişlerdi. Evs İbnu Havli ki bu, Ebu Leyla'dır Ali İbnu Ebi Talib'e dedi ki: "Allah aşkına, Resulullah aleyhissalatu vesselam'dan bizim de hissemizi verin." Bunun üzerine Hz. Ali, ona: "(Kabre) sen de in!" dedi. Şükran, Aleyhissalatu vesselam'ın azadlısı idi. Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın giymekte olduğu bir kadife parçasını aldı, kabre yaydı ve: "Allah'a yemin olsun senden sonra kimse bunu giymeyecek!" dedi. Böylece o da Aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te gömüldü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6520</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Üneys radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Kendisi Hz. Ömer radıyallahu anh'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir gün zekat hakkında müzakerede bulunmuşlardır. Hz. Ömer: "Sen, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın sadakada yapılan hırsızlık hakkında: "Kim sadaka malından bir deve veya koyun çalacak olsa, Kıyamet günü o çaldığı şeyi sırtına yüklenmiş olarak gelir!" buyurduğunu işitmedin mi ?" demiş, Abdullah İbnu Üneys de: "Evet işittim" diye cevap vermiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6551</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. Aişe ensardan, bir yakını kızcağızı evlendirmişti. Resulullah gelince: "Genç kızı (kocasına) gönderdiniz mi?" diye sordu. Evdekiler "evet!" deyince "Kızla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir de çalgıcı gönderdiniz mi?" dedi. Onlardan "Hayır göndermedik" cevabını alınca, Aleyhissalatu vesselam: "Ensar, aralarında gazel okuma adeti mevcut olan bir cemaattir. Keşke onlara: "Size geldik size geldik, size selam bize selam" deyiverecek birini gönderseydiniz" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6649</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ey insanlar! Muhaffele, yani müşteriyi aldatmak için sütü sağılmayıp memesinde kalan bir hayvanı satın alan kimse üç gün muhayyerdir. (Hayvanı bu esnada geri verebilir.) Eğer geri verecek olursa, hayvanla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te, sağdığı sütün iki mislini -veya sağılan sütünün (kıymetinin) bir mislini buğday olarak demişti- geri versin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6663</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir sefer sırasında biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>kte idik. Derken, memeleri ida denilen bir bitki ile bağlanmış bir deve sürüsüne rastladık. (Sütten istifade için) sürüye yaklaştık. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bizi çağırdı, hemen yanına gittik. "Bu develer müslüman bir aileye ait, bu onların zaruri gıdalarıdır ve Allah'tan sonra (muhtaç oldukları) bereketleri (hayırlı malları)dır. İçinde azıklarınız bulunan dağarcıklarınızın yanına vardığınızda, onların içindeki erzakınızın çalınmış olması sizi sevirdirir mi? Bunu adalete uygun bulur musunuz?" buyurdular. Ashab: "Hayır!" deyince: "İşte bu (sizin yapmak istediğiniz) de öyle bir iştir" buyurdu. Biz: "Yeyip içmeye muhtaç olursak ne dersiniz?" diye sorduk. Şu cevabı verdi: "Yiyin fakat taşımayın, için fakat taşımayın!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6673</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Beni Sûe kabilesinden bir adam anlatmıştır: "Ben Hz. Aişe radıyallahu anha'ya: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ahlakını bana haber ver!" demiştim. Şu cevapta bulundu: "Sen Kur'an'ın "Ve hiç şüphesiz sen pek yüce bir ahlak üzerindesin" (Kalem 4) ayetini okumadın mı?" (Aişe radıyallahu anha sözüne devamla) dedi ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) ashabıyla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te (hücremde) idiler. Kendisine yemek yapmıştım. Hafsa da yemek yapmıştı. Ama yemeği hazırlamada Hafsa benden önce davrandı. Ben cariyeme: "Git Hafsa'nın yemeğini dök!" dedim. O(nun cariyesi) yemeği Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın önüne tam koyacağı sırada cariyem yetişip ona vurdu ve tabak kırıldı, yemek ortalığa dağıldı. Resûlullah çabuk davranıp (kırıkları) bir araya getirdi, deri sofra üzerine dökülen yemekleri topladı ve (ashabıyla) yediler. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam benim kabımı (kırılana bedel, içindeki yemekle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te) Hafsa'ya gönderdi ve: "Kırılan kabınız yerine bu kabı alınız, içerisindeki yemeği de yiyiniz" buyurdu." Aişe devamla der ki: "Ben işlediğim (bu densizliğe hak ettiğim gücenmenin izini) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın mübarek yüzlerinde hiç görmedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6697</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah ibnu Ca'fer radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Borç, Allah'ın hoşlanmadığı bir şeye ait olmadığı müddetçe, Allah-u Zülcelal hazretleri, borcunu ödeyinceye kadar borçlu ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>tedir."
Ravi der ki: "Abdullah İbnu Ca'fer, vekil harcına derdi ki: "Git, benim için borç al. Zira ben, Resûlullah'tan bu hadisi işittikten sonra Allah'ın benimle olmadığı bir gece geçirmekten hoşlanmam."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6830</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Eksem İbnu'l-Cevn el-Huza'i'ye: "Ey Eksem! Kendi kavminden olmayanlarla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te {kafrlere karşı) savaş ki huyun güzelleşsin ve arkadaşlarının yanında kıymetin olsun. Ey Eksem! (Yolculuk sırasında) arkadaşların en hayırlısı (sayıca) dört olandır. Askeri birliğin en hayırlısı, (miktarı) dörtyüz olandır. Ordunun en hayırlısı dörtbin olandır. Onikibin kişilik ordu, sayı azlığı sebebiyle mağlub olmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6857</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ashabıyla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te (Veda Haccında Mekke'ye) geldikleri zaman, ne o ne ashabı, umre ve hacc için (Ka'be'nin etrafında yedi defa dolaşmak suretiyle) ancak bir kere tavaf ettiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6885</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Davud İbnu Aclan radıyallahu anh anlatıyor: "Babam İkal ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yağmurlu bir günde tavafta bulunduk. Tavafımız bitince Makam(-ı İbrahim)in arka kısmına geldik. Babam orada dedi ki: "Enes İbnu Malik radıyallahu anh ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yağmur altında tavaf yaptım. Tavafı bitirdiğimizde, buraya geldik, iki rek'at namaz kıldık. O zaman Enes radıyallahu anh bize: "Tavafa yeniden başlayın. Zira mağfiret olundunuz. Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yağmur altında tavaf etmiştik de bize böyle buyurmuştu" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6890</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yunus İbnu Meysere İbni Halbes radıyallahu anh anlatıyor: "Ebu Sa'id ez-Zürakki -ki Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabındandır- ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te kurbanlarımızı satın almaya çıktık.
Yunus der ki: "Ebu Sa'id vücudca ne iri ne de alçak olan siyah nişanlı bir koça işaret ederek bana dedi ki: "Bana şunu satın al!" Ebu Said, sanki bu koçu Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'ın koçuna benzetmişti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6902</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana ve Ömer'e "Bizimle <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te el-Vakıfi'ye gelin" buyurdular. Biz de ay ışığında gittik, bahçeye kadar ulaştık. Bize: "Merhaba, hoşgeldiniz" dediler. Sonra bıçağı alarak davar sürüsünün içerisinde dolaştı. Aleyhissalatu vesselam (bu esnada): "Sağmal olandan sakın!" veya "Süt sahibi olandan" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6937</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu'l-Haris İbnu'l-Cez'ez-Zübeydi radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gün) biz, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te mescidde kızartılmış bir parça et yedik. Sonra ellerimizi çakıllarla silip abdest almadan namaza durduk."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6943</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Yaş hurmayı kuru hurmayla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te yiyin. Eski hurmayı yeni hurmayla beraber yiyin. Zira şeytan (böyle yapmanıza) kızar ve: "Ademoğlu, eskiyi yeni ile beraber yiyecek kadar (hayatta) kaldı" der."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7051</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ahnef İbnu Kays'ın amcası Sa'sa'a İbnu Muaviye radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir kadın beraberinde iki kızıyla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Hz. Aişe'nin yanına girdi. Aişe radıyallahu anha kadıncağıza üç tane kuru hurma verdi. Kadın çocuklarına birer hurma verdi, kalan üçüncü hurmayı da çocukları arasında taksim etti."
Hz. Aişe der ki: "Az sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam geldi, hadiseyi kendisine anlattım. Bunun üzerine: "Buna hayret mi ettin? Kadın bu davranışı sebebiyle cennete girdi" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7244</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bera radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir cenazede beraberdik. Aleyhissalatu vesselam kabrin kenarına oturup ağladılar, öyle ki (göz yaşlarıyla) toprak ıslandı. Sonra da: "Ey kardeşlerim İşte (başımıza gelecek) bu aynı (ölüm hadisesi) için iyi hazırlanın" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7273</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Makıl anlatıyor: "Babamla <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh'ın yanına girdim. Bu ziyaret sırasında o: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın "pişmanlık tevbedir" dediğini nakletti. Babam: "Aleyhissalatu vesselam'dan bunu bizzat işittin mi?' diye sordu. Abdullah: "Evet!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7275</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam ile <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te idim. Ensardan bir zat gelerek Aleyhissalatu vesselam'a selam verdi. Sonra da: "Ey Allah'ın Resülü! Mü'minlerin hangisi en faziletlidir?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Huyca en iyisidir!" buyurdular. Adam: "Mü'minlerin hangisi en akıllıdır?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Ölümü en çok hatırlayandır ve ölümden sonra en iyi hazırlığı yapandır. İşte bunlar en akıllı kimselerdir" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7283</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rifa'a el-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la <b><span style="color: red;">birlik</span></b>te bir seferden dönmüştük. Buyurdular ki:
"Muhammed'in nefsi elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun! İman edib, sonra doğru yoldan ayrılmayan hiçbir kul yoktur ki cennete sokulmasın. Siz ve iyi (dindar) nesliniz cennetteki meskenlere yerleşmedikçe (diğer ümmetlerin mü'minleri olan) cennetliklerin cennete girmemelerini de ümit ederim ve Rabbim ümmetimden yetmişbin kişiyi hesapsız olarak cennete dahil etmeyi bana kesin vaadetti"</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-72101412444055865262014-01-19T14:53:00.002-08:002014-01-19T14:53:30.104-08:00Yol Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">13</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'ud el-Hüzeli (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, bir adam kendisine "Sırat-ı müstakim (doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>) nedir?" diye sordu. Ona şu cevabı verdi:"Muhammed (aleyhissalatu vesselam), bizi sırat-ı müstakimin bir başında bıraktı. Bunun öbür ucu ise cennete ulaşmaktır. Bu ana <b><span style="color: red;">yol</span></b>un sağında ve solunda başka tali <b><span style="color: red;">yol</span></b>lar da var. Bunlardan her birinin başında bir kısım insanlar durmuş oradan geçenleri kendilerine çağırıyorlar. Kim bu dış <b><span style="color: red;">yol</span></b>lardan birine sülûk ederse <b><span style="color: red;">yol</span></b> onu ateşe götürecektir. Kim de sırat-ı müstakime sülûk ederse o da cennet'e ulaşacaktır." İbnu Mes'ud bu açıklamayı yaptıktan sonra şu ayeti okudu: "İşte bu benim sırat-ı müstakimimdir, buna uyun. Başka <b><span style="color: red;">yol</span></b>lara sapmayın, sonra onlar sizi Allah'ın <b><span style="color: red;">yol</span></b>undan ayırırlar...." (En'am 152)</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">15</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Ya'mur haber veriyor: "Basra'da kader üzerine ilk söz eden kimse Ma'bed el-Cüheni idi. Ben ve Humeyd İbnu Abdirrahman el-Himyeri, hac veya umra vesilesiyle beraberce <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktık. Aramızda konuşarak, Ashab'tan biriyle karşılaşmayı temenni ettik. Maksadımız, ondan kader hakkında şu heriflerin ettikleri laflar hususunda soru sormaktı. Cenab-ı Hakk, bizzat Mescid-i Nebevi'nin içinde Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)'la karşılaşmayı nasib etti. Birimiz sağ, öbürümüz sol tarafından olmak üzere ikimiz de Abdullah (radıyallahu anh)'a sokuldu. Arkadaşımın sözü bana bıraktığını tahmin ederek, konuşmaya başladım: "Ey Ebu Abdirrahman, bizim taraflarda bazı kimseler zuhur etti. Bunlar Kur'an-ı Kerim'i okuyorlar. Ve çok ince meseleler bulup çıkarmaya çalışıyorlar." Onların durumlarını beyan sadedinde şunu da ilave ettim: "Bunlar, "kader yoktur, herşey hadistir ve Allah önceden bunları bilmez" iddiasındalar." Abdullah (radıyallahu anh): "Onlarla tekrar karşılaşırsan, haber ver ki ben onlardan beriyim, onlar da benden beridirler." Abdullah İbnu Ömer sözünü yeminle de te'kid ederek şöyle tamamladı: "Allah'a kasem olsun, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve hepsini de hayır <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda harcasa kadere inanmadıkça, Allah onun hayrını kabul etmez."
Sonra Abdullah dedi ki: Babam Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) bana şunu anlattı:
"Ben Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in yanında oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam yanımıza çıkageldi. Üzerinde, <b><span style="color: red;">yol</span></b>culuğa delalet eder hiçbir belirti yoktu. Üstelik içimizden kimse onu tanımıyordu da. Gelip Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini bacaklarının üstüne hürmetle koyduktan sonra sormaya başladı: Ey Muhammed! Bana İslam hakkında bilgi ver! Haz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "İslam, Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazan orucu tutman, gücün yettiği takdirde Beytullah'a haccetmendir." Yabancı: "-Doğru söyledin" diye tasdik etti. Biz hem sorup hem de söyleneni tasdik etmesine hayret ettik.
Sonra tekrar sordu: "Bana iman hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanmandır. Kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmandır." Yabancı yine: "Doğru söyledin!" diye tasdik etti. Sonra tekrar sordu: "Bana ihsan hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "İhsan Allah'ı sanki gözlerinle görüyormuşsun gibi Allah'a ibadet etmendir. Sen O'nu görmesen de O seni görüyor."
Adam tekrar sordu: "Bana kıyamet(in ne zaman kopacağı) hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bu sefer: "Kıyamet hakkında kendisinden sorulan, sorandan daha fazla birşey bilmiyor!" karşılığını v</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">27</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "İman, yetmiş küsur -bir rivayette de altmış küsur- şubedir. Haya imandan bir şubedir."
Bir rivayette şu ziyade vardır: "Bu şûbelerden en üstünü "Lailahe illallah" sözüdür, en aşağı mertebede olanı da <b><span style="color: red;">yol</span></b>da bulunan rahatsız edici bir şeyi kenara çıkarmaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">44</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Ebi'l-Ahvas (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le birlikte Veda haccı'nda bulundum. Orada Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) irad ettiği hutbede önce Allah Teala'ya hamd ü sena, hatırlatma ve tavsiyelerden sonra şöyle devam etti: "Hangi gün (bu günden) daha (mukaddes ve) haramdır? Bu soruyu üç kere tekrarladı. Cemaat: "el-Haccu'l-Ekber günü" diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) devam etti: "Öyle ise bilin ki, kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız, birbirinize, bu ayınızda, bu beldenizde şu gününüz nasıl haramsa öylece haramdır, mukaddestir. Bilin ki herkesin cinayetinden kendisi sorumludur. Hiçbir babanın cinayetinden oğlu sorumlu tutulmaz. Haberiniz olsun ki, Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Bu sebeple, bir Müslümana, bizzat kendisi helal kılmadıkça kardeşinin hiçbir şeyi helal değildir. Bilin ki cahiliye devrinden kalan bütün faizler mülgadır, terkedilecek ve alınmayacak. Faize verilen paranın sadece sermaye kısmını yani aslını alacaksınız, -böylece ne zulüm ve haksızlık etmiş ne de zulme ve haksızlığa uğramış olacaksınız- Abbas İbnu Abdi'l-Muttalib'in faizi hariç. Zira onun tamamı mülgadır, terkedilmiştir. Haberiniz olsun ki, cahiliye devrinden kalan bütün kanlar da terkedilmiştir. (intikam peşine düşülmeyecek). İlga ettiğim ilk cahiliye kanı da el-Haris İbnu Abdü'l-Muttalib'in kanıdır. Haris, Benu Leys'ten tuttuğu bir süt anneye bebeğini emzirtiyordu. Çocuğu Hüzeyl adında birisi (bir kavga sırasında attığı bir taşla kazaen) öldürmüştü. Sakın ha, kadınlara da iyi muamele yapın. Çünkü onlar yanınızda esir durumundadır. Onlara iyi muamelenin dışında (terketmek dövmek gibi) bir başka şey yapmak hakkına sahip değilsiniz. Ancak açık bir çirkinlikte bulunulursa o hariç. Çirkin iş yapmaları halinde, önce yataklarını ayırın, (yine de devam edecek olurlarsa) yaralamıyacak şekilde dövün. Bundan sonra itaat ederlerse, (onların yaptığına ayırma-dövme gibi muamelelere) zulmen devam etmek için bir <b><span style="color: red;">yol</span></b> (bir bahane) aramayın. Bilin ki, sizin kadınlarınız üzerinde bazı haklarınız var. Kadınlarınızın da sizler üzerinde bazı hakları vardır. Kadınlarınız üzerindeki haklarınız istemediğiniz kimselere yatağınızı çiğnetmemeleri, evlerinize hoşlanmadıklarınızın girmesine izin vermemeleridir. (Onların sizdeki hakları ise) yiyecek ve giyeceklerinde iyi davranmanızdır.
Haberiniz olsun, şeytan şu beldenizde kendisine ebediyen tapılmayacağını idrak etmiştir. Fakat, sizin önemsemediğiniz şeylerde ona itaat devam edecek, bunlar da onu memnun kılacak (menfi neticeler hasıl edecek)tır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">50</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nevvas İbnu Sem'an (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah, bize iki tarafında iki ev bulunan bir doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>u misal veriyor. -Bir rivayette iki ev değil "İki sur" denmiştir- Bu evlerin açık olan kapıları vardır. Kapıların üzerine de perdeler çekilmiştir. Biri <b><span style="color: red;">yol</span></b>un başında, biri de onun yukarısında durmuş iki davetçi (gelip geçenlere) şu daveti okuyorlar: "Allah cennete çağırır, dilediğini doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>a eriştirir" (Yunus, 25).
<b><span style="color: red;">yol</span></b>un iki yakasındaki kapılar ise Allah'ın hududu (yani yasakları)dur. Hiç kimse perdeyi açmadan bu yasaklara düşmez. Kişinin yukarısındaki davetçi, Rabbisinin vaiz'idir"
Rezin, bu temsili, İbnu Mes'ûd tarafından rivayet edilen bir hadisle açıklar: Doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>; "İslam'dır, kapılar; Allah'ın haramlarıdır, perdeler; Allah'ın hudududur (yasaklar); <b><span style="color: red;">yol</span></b>un başındaki davetçi; Kur'an-ı Kerim'dir. Bunun yukarısındaki davetçi; her mü'minin kalbinde yerleştirilmiş olan (bazan vicdan, bazan sağ duyu diye ifade edilen) hakkaniyet duygusu -ki, buna bazı hadislerde lümme-i melekiye de denmiştir- vaizullah'tır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">59</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Muhakkak ki, en güzel söz Allah'ın kitabıdır. En güzel <b><span style="color: red;">yol</span></b> da Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'in <b><span style="color: red;">yol</span></b>udur. İşlerin en kötüsü de dine aykırı olarak sonradan çıkarılanıdır. Size vadedilen mutlaka yerine gelecektir. Siz Allah'ı aciz bırakamazsınız."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">65</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ûd (radıyallahu anh)'dan rivayet edildiğine göre, şöyle buyurmuştur. "Bir <b><span style="color: red;">yol</span></b> takip etmek isteyen, bu <b><span style="color: red;">yol</span></b>u, ölmüş olanların <b><span style="color: red;">yol</span></b>undan seçsin. Zira hayatta olanların fitnesinden emin olunamaz. Ölmüş olanlar ise Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in Ashabıdırlar. Onlar bu ümmetin en efdalidir. Kalpçe en temizleri, ilimce en derinleri, amelce en ihlaslıları yine onlardır. Allah, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in sohbeti ve dininin yerleşmesi için onları seçmiştir. Öyleyse sizler onların üstünlüğünü idrak edin, onların <b><span style="color: red;">yol</span></b>undan gidin, elinizden geldikçe onların ahlakını ve yaşayış tarzlarını kendinize örnek kılın. Zira onlar en doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>da idiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">66</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anh)'dan rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur: "Kim Allah'ın Kitabını öğrenir ve sonra da onda bulunanlara uyarsa, Allah onu, dünyada dalaletten çıkarıp doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>a sevkeder, ahirette de kötü hesabtan korur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">68</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) şöyle buyurmuştur: "Sizler geniş bir caddeye bırakıldınız. Bu, üzerinde Ümmü'l-Kitap olan (yani Allah'ın kesin hükümlü ayetleriyle istikameti tesbit edilmiş) bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>dur."
(Ashab'ın büyüklerine ait son beş rivayeti Rezin merhum tahric etmiştir).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">73</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) şunu anlatır: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in bir hasırı vardı, geceleri perde yapıp gerisinde namaz kılardı, gündüzleri de yayıp üzerine otururdu. Halk da Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına dönep (gelip) aynen onun gibi namaz kılmaya başladılar. Sayı gittikçe arttı. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara yönelerek şunu söyledi: "Ey insanlar, takat getireceğiniz işleri yapın. Zira siz (dua etmekten) usanmadıkça Allah da sevap yazmaktan usanmaz. Allah'a en hoş gelen amel, az da olsa devamlı olanıdır." Ravi der ki: Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'in ailesi bir iş yapınca onu sabit kılardı (artık terketmez devamlı yapardı).
Buhari'nin Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'den yaptığı bir rivayette: "Orta <b><span style="color: red;">yol</span></b>u tutun, güzele yakın olanı arayın, sabah vaktinde, akşam vaktinde, bir miktar da gecenin son kısmında yürüyün (ibadet edin), ağır ağır hedefe varabilirsiniz. Unutmayın ki sizden hiç kimseye, yaptığı amel, cenneti kazandırmayacaktır" buyurdu. "Sen de mi (amelinle cennete gidemiyeceksin) ey Allah'ın Resûlü?" dediler. "Evet, ben de, dedi, Allah affı ve rahmeti ile muamele etmezse ben de!"
Buhari ve Nesai'de gelen bir başka rivayette: "Bu din kolaylıktır. Kimse (aşırı gayretle) dini geçmeye çalışmasın, (başa çıkamaz, yine de yapamadığı eksiklikleri kalır ve) galebiyet dinde kalır" buyrulmuştur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">75</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Ebi Ümame (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, Sehl ve babası beraberce Hz. Enes (radıyallahu anh)'in yanına girerler. Enes'i <b><span style="color: red;">yol</span></b>cu namazı kılıyormuşcasına çok hafif bir namaz kılıyor bulurlar. Selam verip namazdan çıkınca: "Allah sana mağfiret buyursun bu kıldığın namaz farz mı yoksa nafile miydi? dedik. "Farz namazdı. Bu (eksiksiz). Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in namaz tarzıdır. Bilerek hiç bir değişiklik de yapmadım" dedi ve ilave etti: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki:
"(Yıl orucu, her gece teheccüt, kadınları terk gibi kararlarla) kendinize zorluk çıkarmayın, zorluğa uğrarsınız. Zira (geçmişte) bir kavim (bir kısım zahmetli işlere azmederek) kendisini zora attı. Allah Da zorluklarını artırdı. Manastır ve kiliselerdekiler bunların bekayasıdır. "Onlar, üzerlerine, bizim farz kılmadığımız, fakat, güya Allah'ın rızasını kazanmak için kendilerinin koydukları ruhbaniyete bile gereği gibi riayet etmediler" (Hadid, 27).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">80</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in katibi Hanzala İbnu'r-Rebi el-Esedi (radıyallahu anh) anlatıyor:
Birgün Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'la karşılaştık. Bana:
"-Nasılsın?" diye sordu.
"-Hanzala münafık oldu"dedim.
"-Sübhanallah, sen neler söylüyorsun?" diye şaşırdı. Ben açıkladım.
"-Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in huzurunda olduğumuz sırada bize cennet ve cehennemden söz edilir, sanki gözlerimizle görmüş gibi oluruz. Oradan ayrılıp çoluk çocuğumuza, bağ bahçemize karışınca çoklukla unutup gidiyoruz". Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) de:
"-Allah'a yemin olsun ben de aynı şeyi hissediyorum" dedi. Beraberce Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gittik ve bu durumu açtık. Bize:
"-Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun siz, benim yanımdaki hali dışarda da devam etirip (cennet ve cehennemi) hatırlama işini koruyabilseniz melekler sizinle yataklarınızda, <b><span style="color: red;">yol</span></b>larda müsafaha ederdi. Fakat ey Hanzala, bazan öyle bazan böyle olması normaldir (münafıklık değildir)" dedi ve (son cümleyi üç kere tekrarladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">81</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'in kaydettiğine göre Hz. Aişe (radıyallahu anha) yatsıdan sonra ailesine birini <b><span style="color: red;">yol</span></b>layarak: "(Boş sözleri keserek) yazıcı melekleri rahatlatmak istemez misiniz?" diye haber gönderdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">82</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e azadlı bir cariyenin geceleri namaz, gündüzleri de oruçla geçirdiği haber verilince şöyle buyurur: "Her çalışanda bir şevk mevcuttur, her şevkin de bir sonu vardır. Kimin şevkinin sonu sünnetimde kalırsa doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>dadır. Kim de hata eder (sünnetimin haricinde kalır) ise o da sapıtmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">91</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kays İbnu Ebi Hazım anlatıyor: "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) Cenab-ı Hakk'a hamd ve senadan sonra buyurdu ki: "Ey insanlar! Sizler şu ayeti okuyor ve fakat yanlış anlıyorsunuz: "Ey iman edenler, siz kendinize bakın. Doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>da iseniz sapıtan kimse size zarar veremez" (Maide, 105). Biz Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in: "İnsanlar, zalimi görüp elinden tutmazlarsa, Allah'ın, hepsine ulaşacak umumi bir bela göndermesi yakındır" dediğini işittik." Keza ben, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: "İçlerinde kötülükler işlenen bir cemiyet, bu kötülükleri bertaraf edecek güçte olduğu halde, seyirci kalır, müdahale etmezse, Allah'ın hepsini saran umumi bir bela göndermesi yakındır" dediğini işittim.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">109</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh), "Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler için dört ay beklemek vardır. Eğer erkekler (o müddet içinde kefaret yaparak zevcelerine) dönerlerse şüphe yok ki Allah cidden gafur ve rahimdir..." (Bakara 226) ayetinin açıklaması ile alakalı olarak) şöyle demiştir: "Ayette zikredilen) dört ay geçtikten sonra ya rücu etmek veya boşamak üzere zevc tevkif olunur. Îla yapan fiilen boşamayınca (bu müddetin dolmasıyla) boşanma husule gelmez." Bu görüş, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Ebu'd-Derda ve Hz. Aişe (radıyallahu anhüm ecmain)'den ve Ashab'tan on iki kişiden de rivayet edilmiştir. Buhari'nin bir başka rivayetinde İbnu Ömer demiştir ki: "Cenab-ı Hakk'ın ayette zikrettiği ila, dört aylık müddet dışında hiç kimseye helal olmaz. Bu müdded dolunca ya tatlılıkla hanımını tutar veya, Allah'ın emrettiği şekilde boşamaya karar verir. (Îla müddetini uzatarak kocasının ayrıca birde boşanmasını beklemek gibi üçüncü bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>a sülûk edilemez.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">147</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) birgün yere çubukla, kare biçiminde bir şekil çizdi. Sonra, bunun ortasına bir hat çekti, onun dışında da bir hat çizdi. Sonra bu hattın ortasından itibaren bu ortadaki hatta istinad eden bir kısım küçük çizgiler attı.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu çizdiklerini şöyle açıkladı: Şu çizgi insandır. Şu onu saran kare çizgisi de eceldir. Şu dışarı uzanan çizgi de onun emelidir. (Bu emel çizgisini kesen) şu küçük çizgiler de müsibetlerdir. Bu musibet oku <b><span style="color: red;">yol</span></b>unu şaşırarak insana değemese bile, diğer biri değer. Bu da değmezse ecel oku değer.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">149</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) omuzumdan tuttu ve: "Sen dünyada bir garib veya bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>cu gibi ol" buyurdu.
İbnu Ömer (radıyallahu anh) hazretleri şöyle diyordu: "Akşama erdinmi, sabahı bekleme, sabaha erdinmi akşamı bekleme. Sağlıklı olduğun sırada hastalık halin için hazırlık yap. Hayatta iken de ölüm için hazırlık yap."
Tirmizi'nin rivayetinde, "<b><span style="color: red;">yol</span></b>cu gibi ol" sözünden sonra şu ziyade var: "Kendini kabir ehlinden added."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">163</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir kadın: "Ey Allah'ın Resûlü, ben anneme bir cariye tasadduk etmiştim. Şimdi annem öldü" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Sadaka yapmış olmanın) ecrini mutlaka alacaksın. Miras <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla cariye sana geri gelecek (tekrar senin olacak)" buyurdu. Kadın: "Ey Allah'ın Resûlü annemin bir aylık oruç borcu vardı, onun yerine tutabilir miyim?" diye sordu. "Annene bedel tut!" dedi. Kadın: "Ey Allah'ın Resûlü, annem hiç haccetmedi, onun yerine hac yapabilir miyim?" diye sordu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Evet, ona bedel haccet" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">180</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Bir adam <b><span style="color: red;">yol</span></b>da yürürken, <b><span style="color: red;">yol</span></b> üzerinde bir diken dalına rastladı. Onu alıp dışarı attı. Cenab-ı Hakk bu davranışından memnun kalarak, ona mağfiret etti".
Yukarıdaki metin, Ebu Davud hariç beş kitabın beşinde aynen mevcuttur. Ebu Davud (az bir farklılıkla) şöyle kaydeder: "Hiçbir hayır yapmamış olan bir adam, <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan bir diken dalını kaldırdı. Bu ya (<b><span style="color: red;">yol</span></b>a uzanmış) bir ağaç dalıydı kesip attı ya da <b><span style="color: red;">yol</span></b>a bırakılmış bir şeyi kaldırıp attı..." gerisi yukarıdaki gibi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">181</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'de Ebu Zerr (radıyallahu anh) hazretlerinden kaydedildiğine göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurmuştur ki: "Bana ümmetimin, hayır ve şer, bütün amelleri arzedildi. İyi amelleri arasında, rahatsızlık veren bir şeyin <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan atılması da vardı. Kötü amelleri arasında yere gömülmeden mescide bırakılmış tükrük de vardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">182</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Müslim'de Ebu Berze (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, bana faydalı olacak birşey öğret, dedim de şu tavsiyede bulundu: "Müslümanların <b><span style="color: red;">yol</span></b>undan rahatsızlık veren şeyleri kaldır"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">183</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Safvan İbnu Süleym (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Dul ve kimsesizler için çalışan, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad eden veya gündüzleri oruç tutup geceleri de ibadet eden kimse gibidir"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">184</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Kırk iyilik vardır. En üstünü sağmal keçi bağışlamaktır. Bu iyiliklerden birini, sevab ümid ederek ve vadedilen mükafatı tasdik ederek yapan kimseyi Allah mutlaka, bu ameli sebebiyle, cennete koyar." Ravilerden biri (Hassan) diyor ki: "Keçi bağışı dışındaki amellerisaydık: Verilen selamı almak, hapşırana yerhamukallah demek, <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan rahatsızlık veren şeyi temizlemek vs. gibi, fakat on beşe bile ulaşamadık".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">186</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Buhari ve Müslim, Ebu Hüreyre'den (r. a.) kaydettiklerine göre, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmuştur: "Güneşin doğduğu her yeni günde kişiye, her bir mafsalı için bir sadaka vermesi gerekir. İki kişi arasında adalet yapman bir sadakadır. Kişiye hayvanını yüklerken yardım etmen bir sadakadır. Güzel söz sadakadır, namaza gitmek üzere attığın her adım sadakadır. <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan rahatsız edici bir şeyi kaldırıp atman sadakadır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">191</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Adiy İbnu Hatim (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden herkese Rabbi, aralarında bir tercüman olmaksızı, doğrudan doğruya hitab edecektir. Kişi o zaman (ateşe karşı bir kurtuluş <b><span style="color: red;">yol</span></b>u bulmak üzere sağına bakar, hayatta iken gönderdiği (hayır) amellerden başka birşey göremez. Soluna bakar, orada da hayatta iken işlediği (kötü) amellerden başka birşey göremez. Ön cihetine bakar. Karşısında (kendini beklemekte olan) ateşi görür. (Ey bu dehşetli güne inanan mü'minler!) yarım hurma ile de olsa kendinizi ateşten koruyun. Bunu da bulamazsanız güzel bir sözle koruyun"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">213</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) buyurmuştur ki: "Ben, Şam'daki Ümeyye Camii'nin merdivenlerinde bir dükkan sahibi olup, her gün elli dinar kazanıp Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda harcamak ve bu esnada namazlarımı da hep cemaatle kılmak, Allah'ın helal kıldıklarını da haram etmemek şartlarını arzulamaktan ziyade, Allahu Teala'nın, haklarında: "...o kimseler ki ne bir ticaret ne de bir alış veriş onları Allah'ı zikretmekten alıkoymaz" (Nur, 36) övgüsünü kullandığı kimselerden olmamaktan korkarım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">231</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Ebi Hasme (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) yaş hurmayı kuru hurma ile değiştirmeyi yasakladı ve "Bu riba'dır, buna müzabene denir" buyurdu. Ancak ariyye satışını bundan istisna etti. Ariyye bahçe sahibinin ayırdığı bir veya iki hurma ağacıdır. Onların başındaki meyvenin kuruyunca ne kadar olacağını göz kararıyla tahmin eder. Bunun bedelince yaş hurma (satın alıp) yer".
Tirmizi bir başka rivayette şu ilaveyi kaydeder: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yaş üzümü kuru üzümle her meyveyi, meyve cinsinden tahmini karşılığıyla satmayı yasakladı." Yahya İbnu Said ariyye'yi şöyle açıkladı: "Kişinin ailesine yedirmek maksadıyla birkaç hurma ağacının yaş meyvesini, -miktarını tahmin <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla takdir edip- kuru hurma karşılığında satın almasıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">232</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) dedi ki: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), kuru hurma vererek, tahmin <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla ariyyelerin satın alınmasına, beş vask veya beş vasktan az miktar için izin verdi. "Ravilerden biri, "beş vask" mı? dedi, yoksa "beş vasktan az" mı? dedi diye şüphe etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">249</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Şarkıcı cariyeleri satmayın, satın da almayın. Onlara (musiki) de öğretmeyin. Onları alıp satmak şartıyla yaptığınız ticarette hayır yoktur, onlar için ödenen para haramdır." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ilave etti: "Şu ayet bu gibiler hakkında nazil olmuştur: "İnsanlardan bazıları, bir bilgisi olmadığı halde, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>undan saptırmak için boş sözlere müşteri çıkarlar. Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unu alaya alırlar. İşte bunlara alçaltıcı bir azab vardır" (Lokman 6),</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">289</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle emrettiler: "Satıcılar mallarını çarşıya indirmezden önce <b><span style="color: red;">yol</span></b>da karşılayıp alış-veriş yapmayın."
Tirmizi ve Muvatta dışındakilerde tahric edilmiştir.
Ebu Davud hadisin baş kısmında şu ziyadeye yer verir: "Birbirinizin alış-verişine karşı alış-veriş yapmayın. (Pazara giden) malı <b><span style="color: red;">yol</span></b>da karşılamayın."
Nesai'de "ticaret malı (es-Sila')" yerine "Celeb malı" tabiri kullanılmıştır. (Celeb: Satmak için celbedilen mala denir.).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">290</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer'den gelen bir başka rivayette: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) satıcının malını övmesini ve daha pazara varmadan malın <b><span style="color: red;">yol</span></b>da satın alınmasını veya şehirlinin köylü adına satış yapmasını yasakladı" buyrulur.
Bir başka rivayette de sadece "malın daha pazara varmadan satın alınmasını yasakladı" denmektedir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">291</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Aynı kaynakların İbnu Abbas (radıyallahu anh)'dan yaptıkları bir rivayette şöyle denir: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Pazara binerek (uzaktan) gelenleri <b><span style="color: red;">yol</span></b>da karşılamayın. Şehirli, köylü adına alım-satım yapmasın."
Tavus, İbnu Abbas (radıyallahu anh)'tan sordu: "Şehirli köylü adına alım-satım yapmasın" sözünden maksat nedir?" İbnu Abbas: "Onun adına simsarlık yapmasın (yani ücret mukabili alım-satım işlemini yapmasın)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">292</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), celeb malın pazara gelmeden önce karşılanmasını yasakladı. Kim onu <b><span style="color: red;">yol</span></b>da karşılar ve satın alırsa, malın sahibi pazara gelince muhayyerdir (satıştan vazgeçebilir).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">326</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ma'mer İbnu Abdillah İbni Nafi (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, kölesine, bir sa' buğday vererek pazara <b><span style="color: red;">yol</span></b>lar ve: "Bunu sat, parasıyla arpa satınal" der. Köle gider. Onu vererek bir Sa'dan bir miktar fazla arpa satın alır. Köle dönünce, Ma'mer (radıyallahu anh) ona "Niye böyle yaptın? Çabuk git ve geri ver. Misli misline denk al. Zira ben, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim, şöyle diyordu: "Yiyecek, yiyecekle misli misline denk olmalıdır." O zaman yiyeceğimiz arpa idi. Kendisine: "Ama bu arpa onun misli değildir" dendi ise de: "Ben arpanın buğdaya benzemesinden korkarım" cevabını verdi. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">331</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anh)'ın anlattığına göre, "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) kendisine bir ordu hazırlamasını emretmiştir. Mevcut develer (askerlere) yetmedi. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (devesi olamayanlar için, bilahere) hazine develerinden ödenmek üzere deve te'min etmesini emretti. (Böylece Abdullah) zekat <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla hazineye gelecek develerden iki adedi karşılığında bir deve temin ediyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">459</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud merhumun bir rivayetinde şu ziyade var: "İbnu Abbas dedi ki: "Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir" (Bakara 184) ayeti şu demektir: "Onlardan kim orucuna mukabil bir fakiri doyuracak kadar fidye vermek isterse fidye verir ve böylece orucunu tutmuş sayılır." Cenab-ı Hakk buyurmuştur: "Kim (vacib miktardan) daha fazla fidye verirse bu kendisi için daha hayırlı olur. Orucu (yiyip de fidye vermek yerine) bizzat tutmanız daha hayırlıdır" (Bakara 184). Sonra Cenab-ı Hakk şöyle buyurdu: "Sizden kim Ramazan ayına ulaşırsa orucu tutsun. Kim de hasta olur veya <b><span style="color: red;">yol</span></b>cu bulunursa yediği miktarda başka günlerde oruç tutar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">471</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyfe (radıyallahu anh), "Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda infak edin, kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayın. İhsanda bulunun. Allah ihsan edenleri sever" (Bakara, 195) mealindeki ayetle ilgili olarak demiştir ki: "Bu ayet infak ile alakalı olarak nazil oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">472</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Eslem İbnu İmran anlatıyor: Medine'den gazve için <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktık. Niyetimiz İstanbul'du. Cemaatin başında Abdurrahman İbnu Halid İbni'l-Velid vardı. Rum askerleri sırtlarını şehrin surlarına yaslamış müdafaada idiler. Bizden biri tek başına düşmana saldırıya geçti. Halk: "Dur, dur! Lailahe illallah, eliyle kenidini tehlikeye atıyor!" diye bağrıştılar. Ebu Eyyub el-Ensari hazretleri (radıyallahu anh) atılarak: "Ey ensar topluluğu, bu ayet bizim hakkımızda indi. Cenab-ı Hakk, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a yardım edip, İslam galebe çalınca biz: "Artık işlerimizin başında kalıp, onları <b><span style="color: red;">yol</span></b>una koyalım" dedik. Bunun üzerine Allah'u Teala bu ayeti indirdi. Yani "Ellerimizle kendimizi tehlikeye atmak" demek malın-mülkün başında kalıp onları düzene koymak için cihadı terketmektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">478</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Müseyyeb anlatıyor: "Süheyb (radıyallahu anh) muhacir olarak Mekke'den <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı. Kureyş'ten bazıları onu takibe başladılar. Bunun üzerine o da devesinden inerek sadağında ne kadar ok varsa hepsini çıkardı. Takipçilere: "Allah'a kasem olsun oklarımın hepsini atıncaya kadar bana yetişemezsiniz. Sonra elimde durdukça kılıcımı kullanacağım. Eğer dilerseniz, size Mekke'de toprağa gömdüğüm malın yerini söyleyeyim, mukabilinde siz de beni serbest bırakın, <b><span style="color: red;">yol</span></b>uma devam edeyim" dedi. Takipçiler teklifini kabul ettiler. (O da sağ salim <b><span style="color: red;">yol</span></b>una devam etti). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına varınca şu ayet nazil oldu: "İnsanlardan öyle kimse de vardır ki, Allah'ın rızasını isteyerek nefsini satın alır..." (Bakara, 207). Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Ebu Yahya'nın alış-verişi karlı oldu" der ve ayeti tilavet buyurur", (Rezin'in ilavesidir. Bagavi ve İbnu Kesir tefsirlerinde senedsiz olarak kaydederler).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5611</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "İslam'ın evvelinde mut'a vardı. Kişi, hakkında bilgisi olmayan (tanımadığı) bir beldeye gelince, oradan yerli bir kadınla, orada kalacağını tahmin ettiği müddet miktarınca nikah yapardı. Kadın, böylece onun eşyasını muhafaza eder, gerekli işlerini görürdü. Bu hal: "Onlar namuslarını korurlar. Ancak "hanımlarına" ve "cariyelerine" karşı müstesna, bunlarla olan yakınlıklarından dolayı kınanmazlar" (Mü'minûn 6) mealindeki ayet nazil oluncaya kadar devam etti. (Bu ayet gelince mut'a haram ilan edildi.)
İbnu Abbas radıyallahu anhüma der ki: "Bu ikisi dışındaki bütün fercler (cinsi tatmin <b><span style="color: red;">yol</span></b>ları) haramdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">354</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) taksim edilmedikçe her (akar) malda şuf'a hakkı bulunduğuna hükmetti. Araya sınırlar konup, <b><span style="color: red;">yol</span></b>lar tayin edilince şuf'a hakkı kalkar." Bu hadisi Beş Kitap da tahric etmiştir.
Müslim'deki metin şöyledir: "Henüz taksim edilmemiş arazi, mesken, bahçe gibi (akar nevinden) her ortaklıkta şuf'a hakkı vardır. (Ortaklarından birinin) ortağına haber vermeden satması helal olmaz. Satmadan önce haber verir, ortağı satın alır veya terkeder. Ortağına haber vermeden satarsa, ortağı bu mala (aynı fiyat karşılığında) hak sahibi olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">355</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud ve Tirmizi'de gelen bir diğer rivayet şöyledir: "Komşu, komşusuna karşı şuf'a hakkına sahiptir. Aynı <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan işliyorlarsa, komşu bulunmadığı takdirde, gıyabında satış yapmaz, bekler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">367</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam selem <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla (yani parasını peşin alarak, çıkacak mahsülden verilmek üzere) bir ağacın hurmasını sattı. Fakat o yıl o ağaç hiç mahsül vermedi. Satıcı ile müşteri ihtilafa düşerek davalarını Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e getirdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) satıcıya: "Onun parasını nasıl helal addedersin, parayı geri ver" dedi. Sonra şunu söyledi: "Hurma (yenmeye) salih oluncaya kadar onu selem <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla satmayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">368</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik, İbnu Ömer'in sözü olarak şunu tahric etmiştir: "Kişinin, bir başkasına selem <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla yiyecek satmasında bir beis yoktur, yeter ki, yiyecek maddesinin fiyatı belirlenmiş, ödemenin zamanı tayin edilmiş olsun. Ancak (hasada) salahı ortaya çıkmayan ekinde veya (yenmeye) salahı ortaya çıkmayan hurmada selem olmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">379</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdu: "Şehirlerde yaşayanlar, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda hapsedilmiş kimselerdir. Gıdalarında onlara ihtikar yapmayın, onlara fiyatları yükseltmeyin, zira kim onlara bir gıda maddesini kırk gün hapsetse, sonra da tamamını tasadduk etse yine de işlediği günahı affettiremez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">392</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer anlatıyor: "Bir gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize hitab ederek şöyle buyurdular: "Sıkılık huyundan kaçının. Zira sizden önce gelip geçenler bu huy yüzünden helak oldular. Şöyle ki: Bu huy onlara cimrilik emretti, onlar hemen cimrileşiverdiler, sıla-ı rahmi kesmelerini emretti, hemen sıla-ı rahmi kestiler, doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan çıkmayı (fücur) emretti, hemen doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan çıktılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">399</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Vail anlatıyor: "Hz. Muaviye (radıyallahu anh) bir gün Ebu Haşim İbnu Utbe'ye uğradı. Maksadı geçmiş olsun ziyaretinde bulunmaktı, çünkü Ebu Haşim hastaydı. Yanına varınca ağlar buldu. "Ey dayıcığım niye ağlıyorsun? Dayanamadığın bir ağrı veya dünyaya karşı bir hırs mı seni böyle ağlatıyor?" diye sordu. Ebu Vail:
-Hayır, asla bu sebeplerle ağlamıyorum. Ne var ki, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bizden bir söz almıştı, onu tutamadım (bu sebeple ağlıyorum) dedi. Hz. Muaviye:
-Neydi o? diye sordu.
-Ben, dedi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı şöyle söylerken dinlemiştim: "Sizden birine, dünyalık olarak bir hizmetçi ve Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihadda kullanacağı bir binek edinecek kadar mal toplaması yeterlidir." Halbuki bugün ben kendimi bundan daha çok mal toplamış görüyorum.
Rezin merhum şu ilavede bulundu: "Ebu Haşim rahmet-i Rahman'a kavuştuğu zaman, geride bıraktığı serveti hesapladı, hepsi otuz dirhem kadardı." (Bu ziyadenin kaynağı bulunamamıştır.)</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">403</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Nafaka için harcananın hepsi Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda harcanmış gibidir, bina için harcanan müstesna, bunda hayır yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">407</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">yol</span></b> hususunda ihtilaf ederseniz genişliğini yedi zira' yapın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">411</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;"><div>
Haris el-A'ver anlatıyor: "Mescide uğramıştım, gördüm ki halk, zikri terkedip malayani konulara dalmış, konuşuyor. Hz. Ali (radıyallahu anh)'ye çıkıp durumdan haberdar ettim. Bana: -"Doğru mu söylüyorsun, öyle mi yapıyorlar?" dedi, Ben: -"Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: -"Haberiniz olsun bir fitne çıkacak!" Ben hemen sordum: -"Bundan kurtuluş <b><span style="color: red;">yol</span></b>u nedir Ey Allah'ın Resûlü?" Buyurdu ki: -"Allah'ın Kitabı (na uymak)dır. O'nda sizden önceki (milletlerin ahvaliyle ilgili) haber, sizden sonra (kıyamete kadar) gelecek fitneler ve kıyamet ahvali ile ilgili haberler mevcut. Ayrıca sizin aranızda (iman-küfür, taat-isyan, haram-helal vs. nevinden) cereyan edecek ahvalin de hükmü var. O, hak ile batılı ayırdeden ölçüdür. O'nda herşey ciddidir, gayesiz bir kelam yoktur. Kim akılsızlık edip, O'na inanmaz ve O'nunla amel etmezse, Allah onu helak eder. Kim O'nun dışında hidayet ararsa Allah onu saptırır. O Allah'ın sağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir, O dosdoğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>dur. O, kendine uyan hevaları koymaktan, kendisini (kıraat eden) delilleri iltibastan korur. Alimler ona doyamazlar. Onun çokca tekrarı usanç vermez, tadını eksiltmez. İnsanı hayretlere düşüren mümtaz yönleri son bulmaz, tükenmez, O öyle bir kitaptır ki, cinler işittikleri zaman şöyle demekten kendilerini alamadılar: "Biz, hiç duyulmadık bir tilavet dinledik. Bu doğruya götürmektedir, biz onun (Allah kelamı olduğuna) inandık" (Cin 1). Kim ondan haber getirirse doğru söyler. Kim onunla amel ederse ücrete mazhar olur. Kim onunla hüküm verirse adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çağrılmış olur. Ey A'ver, bu güzel kelimeleri öğren."</div>
</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">420</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü, Allah'a hangi amel daha sevimlidir?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "<b><span style="color: red;">yol</span></b>culuğu bitirince tekrar <b><span style="color: red;">yol</span></b>a başlıyan" cevabını verdi. "<b><span style="color: red;">yol</span></b>culuğu bitirip tekrar başlamak nedir?" diye ikinci sefer sorunca: "Kur'an'ı başından sonuna okur, bitirdikçe yeniden başlar" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">450</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Bera İbnu'l-Azib (radıyallahu anh) buyurdular ki: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Medine'ye gelince, önce Ensar'dan olan ecdadının -veya dayılarının- yanına indi: O zaman namazlarını onaltı veya onyedi ay boyunca Beytu'l-Makdis'e doğru kıldı. Ancak kıblenin Kabe'ye doğru olmasını arzuluyordu. (Kabe'ye doğru) kıldığı ilk namaz da ikindi namazı idi. Bu namazı Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte ashabtan bir grup kimse kılmıştı. Bu namazı kılanlardan biri, oradan ayrılınca bir mescide rastladı. Cemaati namaz kılıyordu ve tam rükû halinde idiler. Adam onlara: "Şehadet ederim ki Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le Kabe'ye doğru namaz kıldık" dedi. Cemaat oldukları yerde Kabe'ye yöneldiler.
Müslümanların Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kılmaları Yahudiler'i memnun ediyordu. Yüzler Kabe'ye doğru yönelince Yahudiler bundan hiç memnun kalmadılar. Arkadan hemen şu mealdeki ayet nazil oldu: "Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz..." (Bakara, 144). Beyinsiz Yahudiler dedikoduya başladılar: "Uyageldikleri kıbleyi niye değiştirdiler? De ki: "Doğu da batı da Allah'ındır. Allah dilediğini doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>a hidayet eder" (Bakara, 144).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">452</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ayet-i kerimenin emriyle Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) kıbleyi Kabe'ye yöneltince Müslümanlar sordular: "Ey Allah'ın Resûlü, Beytü'l-Makdis'e yönelerek namaz kılmış ve şimdi ölmüş olan kardeşlerimizin namazları ne olacak?" Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Senin yöneldiğin istikameti, peygambere uyanları, cayanlardan ayırd etmek için kıble yaptık. Doğrusu Allah'ın <b><span style="color: red;">yol</span></b>a koyduğu kimselerden başkasına bu ağır bir şeydir. Allah imanlarınızı (ibadetlerinizi) boşa çıkaracak değildir" (Bakara, 143).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">484</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Kadınlarınız (çocuk yetiştirdiğiniz) tarlalarınızdır, tarlanıza dilediğiniz gibi gelin" ayetiyle ilgili olarak şöyle buyurdu: "Tek <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan (ki o da çocuk <b><span style="color: red;">yol</span></b>udur) olmak kaydıyla dilediğiniz şekilde temas kurun"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">513</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Bedir savaşında Kureyş'i yendikten sonra Medine'ye döndüğü zaman Yahudileri toplayarak onlara: "Kureyş'in başına gelen musibet size de gelmeden Müslüman olun" dedi. Onlar cevaben: "Ey Muhammed, Kureyş'ten savaşmasını bilmeyen top bir grubu mağlub etmen sakın seni aldatmasın. Şayet bizimle savaşacak olursan bizim kimler olduğumuzu öğrenecek ve bizim gibisiyle hiç karşılaşmadığını anlayacaksın!" dediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "(Habibim), "O (Yahudi) kafirlerine de ki: Yakında mağlub olacaksınız ve (toptan) cehenneme sürüleceksiniz. O, ne kötü yataktır, (Bedir muharebesinde) karşılaşan iki grub hakkında sizin için muhakkak bir ibret vardı. (Onlardan) bir grub Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda dövüşüyordu, diğeri ise kafirdi" (Al-i İmran, 12-13).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">520</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Ensar'dan bir zat Müslüman olmuştu, sonratekrar irtidat edip müşriklerin yanına gitti. Bilahere yaptığından pişman olup, kabilesine: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a sorun, benim için tevbe imkanı var mı?" diye haber saldı. Kavmi de Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "Onun için tevbe etme şansı var mı?" diye sordular. Bunun üzerine şu ayet indi: "İnandıktan, Peygamberin hak olduğuna şehadet ettikten, kendilerine belgeler geldikten sonra inkar eden bir milleti Allah nasıl doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>a eriştirir? Allah zalimleri doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>a eriştirmez. İşte bunların cezası, Allah'ın meleklerin, insanların hepsinin lanetine uğramalarıdır. Orada temellidirler; onlardan azab hafifletilmez; onların azabı geciktirilmez. Ancak bunun ardından tevbe edip düzelenler müstesnadır. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder" (Al-i İmran, 86-89). Ayeti ona gönderdi. O da Müslüman oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">528</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ashabına şöyle dedi: "Uhud'da şehid olan kardeşleriniz var ya! allah, onların ruhlarını yeşil kuşların içine koydu. Bunlar cennetin nehirlerine giden, cennet meyvelerinden yiyen ve Arşın gölgesine asılmış altından kandillere girip istirahat eden kuşlardır. Şehidler böylece güzel güzel yiyip içip dinlenince şöyle dediler: Kardeşlerimize bizden kim haber götürecek ve bildirecek ki bizler cennette dirileriz, rızıklanıyoruz? Bu haber gitmeli ki onlar cennete karşı isteksiz olmasınlar ve harpte korkak davranmasınlar!"
Allah Teala onlara cevaben:
"Sizin haberinizi ben duyuracağım" buyurdu ve şu ayeti indirdi: "Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda öldürülenleri ölü saymayın bilakis onlar Rableri katında diridirler. Allah'ın bol nimetinden onlara verdiği şeylerle sevinç içinde rızıklanırlar. Arkalarından kenidlerine ulaşmayan kimselere, kendilerine korku olmadığını ve kendilerinin üzülmeyeceklerini müjde etmek isterler" (Al-i İmran, 169).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">533</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, Allahu Teala'nın kadınları hicretle ilgili olarak zikrettiğini hiç işitmiyorum, niçin? diye sordum.
Bu sorum üzerine şu ayet indi: "Rableri dualarını kabul etti: Bir birinizden meydana gelen sizlerden, erkek olsun, kadın olsun iş yapanın işini boşa çıkarmam. Hicret edenlerin, memleketlerinden çıkanların, <b><span style="color: red;">yol</span></b>umda ezaya uğratılanların, savaşan ve öldürülenlerin günahlarını elbette örteceğim. And olsun ki, Allah katında bir nimet olarak, onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Nimetin güzeli Allah katındadır." (Al-i İmran, 195).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">540</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hastalanmıştım. Geçmiş olsun demek üzere, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ve Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) yaya olarak bana uğradılar. Bize geldikleri sırada baygınmışım. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) abdest aldılar ve abdest suyundan üzerime serptiler. Bunun üzerine ayıldım. Karşımda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı görmez miyim! Hemen sordum: "Ya Resûlullah (görüyorsunuz ölmek üzereyim) malımı ne yapayım?"
Bana cevap vermede acele etmedi. Derken miras ayeti geldi: "(Ey Muhammed!) Senden fetva isterler, de ki: "Allah size ikinci dereceden mirascılar hakkında fetva veriyor: Şayet çocuğu olmayıp bir kız kardeşi bulunan kimse ölürse, bıraktığının yarısı kız kardeşe kalır. Fakat kız kardeşinin çocuğu yoksa, kendisi ona tamamen varis olur. Eğer kız kardeşi kalmışsa, bıraktığının üçte ikisi onlaradır. Eğer mirasçılar erkek ve kadın kardeşlerse, erkeğe, iki kadının hissesi kadar vardır. Doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan saparsınız diye Allah size açıklıyor. Allah her şeyi bilir" (Nisa, 176).
Bir rivayette şöyle denmektedir: "...(Sorum üzerine) feraiz ayeti indi." Bir başka rivayette de: "Allah çocuklarınız hakkında erkeğe, iki kızın hissesi kadar tavsiye eder..." (Nisa11) ayeti indi" denir.
Tirmizi'nin rivayetinde Cabir hazretleri (radıyallahu anh) şöyle der: "Benim yedi tane kızkardeşim vardı..."
Ebu Davud'un rivayetinde şu ayetin nazil olduğu belirtilir: " Senden fetva isterler, de ki: Allah size ikinci derece mirascılar hakkında fetva veriyor..." ikinci derece mirascılar: Kendisinin çocuğu olmayıp kız kardeşleri olan kimse.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">543</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubadetu'bnu's-Samit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a bir vahiy geldiği zaman, vahiy sebebiyle onu bir gam ve keder alır, yüzünün rengi uçardı. Bir gün Cenab-ı Hakk yine vahiy indirmişti ki aynı han onu sardı. Keder hali açılınca: "(Zina haddiyle ilgili hükmü) benden alın. Allah onlar hakkında <b><span style="color: red;">yol</span></b> kıldı (yani çok açık şekilde had beyan etti): Bekar bekarla zina yapmışsa cezası yüz sopa ve bir yıl sürgündür. Dul dilla zina yaparsa yüz sopa ve recm'dir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">550</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir başka rivayetinde şu açıklama vardır: "Yeminlerinizin bağladığı kimseler" (tabirine gelince bununla şu kastediyor: İslam'ın bidayetinde) kişi, aralarında hiçbir neseb bağı bulunmayan bir başkası ile anlaşma <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla hukuki bir bağ kurup biri diğerine varis olabiliyordu. Bu müessese, Enfal suresinde gelen şu ayetle neshedildi: "...Ve zevil erham (birbirine mirasçı olan akraba), Allah'ın Kitabı'na göre birbirine daha yakındır..." (Enfal 75).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">555</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Avf (radıyallahu anh) bizim için yemek hazırlayarak bizi davet etti, gittik, yemeği yedik. Arkadan şarap ikram etti, içtik. Bu ziyafet şarabın haram edilmesinden önce idi. Şarab beni sarhoş etmişti. Namaz vakti gelince imam olmamı istediler. Namazda Kafirûn suresini okudum. Ancak "sizin taptığınıza ben tapmam" diyecek yerde "biz, sizin taptığınıza taparız" şeklinde yanlış okudum. Bunun üzerine: "Ey iman edenler! Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar, cünübken -<b><span style="color: red;">yol</span></b>cu olan müstesna- gusledene kadar namaza yaklaşmayın..." ayeti nazil oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">559</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anh): "Size ne oluyor da: "Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bir sahip çıkan gönder, katından bize bir yardımcı lutfet" diyen zavallı çocuklar, erkekler ve kadınlar uğrunda ve Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda savaşmıyorsunuz?" (Nisa 75) ayetiyle ilgili olarak şunu söyledi: "Annem ve ben burada ifade edilen "zavallılar" arasında idik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">560</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari'nin bir rivayetinde şöyle denmiştir: İbnu Abbas (radıyallahu anh): "Çaresiz kalan, <b><span style="color: red;">yol</span></b> bulamayan zavallı erkek, kadın ve çocuklar müstesna" (Nisa 98), ayetini tilavet buyurduktan sonra: "Ben ve annem Allahu Teala'nın mazur addettiklerindendik, ben çocuklardan, annem kadınlardan mazurdu" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">568</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: Müslümanlardan bir grup, (gazve sırasında) sürüsünü otlatan bir kimseye rastladılar. Adam, onlara es-selamu aleyküm diyerek (İslami adaba uygun) selam verdi. Ama onlar adamı yakalayıp öldürdüler ve sürüsüne elkoydular. Bunun üzerine şu ayet indi: "Ey iman edenler: Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihada çıktığınız zaman (meselelerin) tam bir açıklanmasını bekleyin. Size (Müslümanca) selam verene, dünya hayatının (geçici) menfaatini arayarak, "sen mü'min değilsin" demeyin. İşte Allah'ın katında birçok ganimetler vardır. Evvelce siz de böyle iken Allah size lutfetti..." (Nisa, 94).
İbnu Abbas ayeti okudu ve ayette geçen ve Nafi kıraatına göre esselem olan kelimeyi es-selam olarak kıraat buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">571</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Mü'minlerden özür sahibi olmaksızın (evlerinde) oturanlarla Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda mallarıyla canlarıyla savaşanlar bir olmaz" (Nisa, 95) ayetini Bedir savaşına katılanlara uygulayarak şöyle demiştir: "Bedir savaşına gitmeyip (evlarinde) oturanlarla ona katılanlar bir olmaz" (Bu rivayet Buhari'ye aittir).
Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade var:
Bedir Gazvesi olduğu zaman Abdullah İbnu Cahş ve İbnu Ümmi Mektum: "Ey Allah'ın Resûlü, biz amayız, bize bir ruhsat var mı?" dediler. Bunun üzerine şu ayet indi: "İnsanlardan özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile, mal ve canlarıyla Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad edenler birbirine eşit değildir. Allah, mal ve canlarıyla cihad edenleri, mertebece, oturanlardan üstün kılmıştır. Allah hepsine de cenneti vaadetmiştir, ama Allah, cihad edenleri oturanlara, büyük ecirler, dereceler, mağfiret ve rahmetle üstün kılmıştır. Allah bağışlar ve merhamet eder." (Nisa, 95-96).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">572</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: "Mü'minlerden oturanlarla Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda mallarıyla canlarıyla savaşanlar bir olmaz" (Nisa, 95) ayeti nazil olduğu zaman Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Zeyd (radıyallahu anh)'i çağırdı. Zeyd bir kürek kemiği ile, ayeti yazmaya geldi. Bu sırada İbnu Mektum gözlerinin ama oluşundan yakınıyordu. Bunun üzerine ayetin devamında özür sahipleri istisna edildi: "Mü'minlerden, özür sahibi olmaksızın (evlerinde) oturanlarla Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda mallarıyla canlarıyla savaşanlar bir olmaz.."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">577</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Katade İbnu'n-Nu'man (radıyallahu anh) anlatıyor: "Kendilerine Benu Übeyrik denen bizden bir aile halkı vardı. Ferdlerinin isimleri Bişr, Büşeyr ve Mübeşşir idi.
Büşeyr münafık bir kimseydi. Şiir düzer, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabını (radıyallahu anh) hicveder, sonra da bu şiiri bir Arab'a nisbet edip: Falanca şöyle dedi, fişmakanca böyle dedi (diye onlardan naklederek kendi yazdığı hicviyeleri okurdu). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabı bu şiirleri duyunca tanırlar ve: "Allah'a kasem olsun bu şiiri şu habis heriften başkası söylemez -ravi şüphe ediyor: "şu habis herifi" mi derlerdi, yoksa "şu herif" mi derlerdi diye- "onu mutlaka İbnu'l- Übeyrik söyledi" derlerdi.
Bu aile, cahiliye devrinde de İslam döneminde de hep fakir ve ihtiyaç içinde kaldı. O zaman Medine'de halkın gıdasını hurma ve arpa teşkil ediyordu. Kişi zenginse, beyaz un tüccarı geldiği vakit, o undan satın alır, böylece zenginliğini izhar ederdi. Fakirlerin yiyecekleri ise hurma ve arpa idi.
Bir seferinde Şam'dan bir tüccar geldi. Amcam Rifa'a İbnu Zeyd bir yük beyaz un aldı. Onu meşrübe denen tenezzüh odasına koydu. Meşrübesinde silah, zırh ve kılınç vardı. Bir gece evine giren hırsızlar meşrübeyi yarıp yiyecek, silah orada ne varsa alıp götürdüler. Sabah olunca amcam Rifa'a bana uğradı ve: "Ey yeğenim, geceleyin evime hırsız girmiş, meşrübemizi yardılar, silah, yiyecek ne varsa götürdüler" dedi. Biz de mahallede bir araştırma yaptık, soruşturduk. Bize: "Bu gece Benu Ubeyrik'leri gördük, ateş yakıyorlardı. Gördüklerimizin bir kısmı mutlaka sizin yiyecekleriniz idi" dediler.
Biz mahallede soruşturma yaparken, Benu Übeyrik de: "Allah'a kasem olsun, biz (bu işin faili olarak) dostunuz Lebid İbnu Sehl'i görüyoruz" dediler.
Lebid İbnu Sehl bizden birisiydi, salih ve Müslüman bir kimseydi. Lebid onların sözünü işitince kılıncını çekti: "Yani ben mi çaldım? Allah'a yemin olsun ya bu hırsızlığı açıklayacaksınız ya da bu kılınçla sizi deşeliyeceğim" dedi.
Onlar: "Be adam senden bize ne, sen kim, hırsızlık kim" diye lafı çevirdiler.
Mahallede iyice soruşturuyorduk. Sonunda hırsızlığı bunların yaptığı hususunda şüphemez kalmadı. Amcam bana: "Ey yeğenim, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a kadar gidip, durumu anlatmaz mısın?" dedi. Ben de O'na gelip: "Bizden bir aile zalimlik yaptı, amcam Rifa'a'yı hedef kılıp meşrübesini yardılar. İçinde silah, yiyecek ne varsa aşırdılar. Hiç olmazsa silahımızı iade etsinler, yiyeceğe ihtiyacımız yok, onu istemiyoruz" dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Ben bunu emredeceğim" dedi.
Benü Übeyrik bunu duyunca, Esir İbnu Urve adındaki adamlarına gelip bu hususta kendisiyle konuştular.
Mahalle halkından bir grup bu meselede ittifak edip: "Ey Allah'ın Resûlü, Katade ve amcası bizden salih ve Müslüman bir aile halkını hedef alıp hiçbir delil ve hüccete dayanmadan iftira atıp hırsız diyor" dediler.
Katade: "Ben de Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gidip kendisiyle konuştum. Bana: "Müslüman ve s</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">578</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Kim fenalık yaparsa cezasını görür. Kendisine Allah'tan başka ne dost ne de yardımcı bulur" (Nisa 123) mealindeki ayet nazil olduğu zaman, Müslümanları çok ciddi bir kedere sevketti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle tavsiye etti: "Amellerinizde orta <b><span style="color: red;">yol</span></b>u ve doğruyu bulmaya çalışın. Mü'mine musibet nevinden her ne ulaşır ise günahlarına bir kefaret olur. Musibet, beklenmedik bir hadise olmuş, ayağına batan bir diken olmuş farketmez."
Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade var: "Ayet(in hükmü) Müslümanları çok üzdü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a şikayet ettiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şunu söyledi..."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">583</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) dedi ki: "Allah ve Peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çarpraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Onlara ahirette büyük azab vardır. Şu kadar ki, siz kendileri üzerine kadir olmazdan (kendilerini ele geçirmezden evvel) tevbe eden (muhariblerle <b><span style="color: red;">yol</span></b> kesen)ler müstesnadırlar. Bilin ki Allah, çok affedici ve çok merhamet sahibidir" (Maide 33-34) ayeti müşrikler hakkında indi. Kendileri mağlub edilmezden önce, kim gelip teslim olursa bu, ona işlediği suç sebebiyle had cezası uygulamaya mani değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">592</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) anlatıyor: Ömer: "Allah'ım, şarap hakkında bize tatminkar bir açıklamada bulun" diye dua etmişti ki Bakara suresinde bulunan şu ayet indi: "Sana içki ve kumarı sorarlar de ki: "İkisinde hem büyük günah ve hem insanlara bazı faydalar vardır. Günahları faydasından daha büyüktür." (Bakara 219).
Bunun üzerine Ömer (radıyallahu anh) çağırıldı ve ayet kendisine okundu. Ömer yine: "Allah'ım şarap hakkında bize tatminkar bir açıklamada bulun" dedi. Bir müddet sonra Nisa suresindeki: "Ey iman edenler! Sarhoşken ne dediğinizi bilene kadar, cünübken, -<b><span style="color: red;">yol</span></b>cu olan müstesna- gusledene kadar namaza yaklaşmayın..." (Nisa, 43) ayeti nazil oldu. Ömer (radıyallahu anh) çağırıldı ve ayet kendine okundu. Ömer yine: "Allah'ım şarap hakkında bize tatminkar bir açıklamada bulun" dedi.
Bir müddet sonra, Maide suresindeki ayet indi: "Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki saadete eresiniz. Şeytan şüphesiz içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi?" (Maide 90-91). Ömer yine çağırılıp ayet kendisine okundu. Bu sefer "Evet Rabbimiz vazgeçtik, vazgeçtik" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">595</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: Benu Sehm'den bir kişi, Tecimüd'-Dari ve Adiy İbnu Bedda ile birlikte <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı. Es-Sehmi, hiç Müslüman bulunmayan bir yerde vefat etti. Terikesini Temin ve Adiyy getirdiler. Ancak (Sehmi'nin yakınları vasiyette adı geçen) gümüş işlemeli bir kabı (teslim edilen mallar arasında) bulamadılar. (Şikayet üzerine) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu hususta ikisine (Temim ve Adiyy'e) yemin ettirdi. Sonra kap Mekke'de bulundu. Kabın yanlarında bulunduğu kişiler: "Biz bunu Temin ve Adiyy'den aldık" diye yemin ettiler. Sehmi'nin yakınlarından iki kişi de kalkıp Allah'a yemin ederek: "Bizim şahitliğimiz o ikisinin şehadetinden daha doğrudur, kap da arkadaşımıza aittir" dediler.
İbnu Abbas der ki şu ayet bunlar hakkında nazil oldu: "Ey iman edenler! Ölüm birinize geldiği zaman vasiyet ederken içinizden iki adil kimseyi, şayet yoklukta olup başınıza da ölüm müsibeti gelmişse, namazdan sonra alıkoyacağınız, -şüpheleniyorsanız, "Akraba bile olsa yeminle hiçbir değeri değiştirmeyeceğiz, Allah'ın şahidliğini gizlemiyeceğiz, yoksa şüphesiz günahkarlardan oluruz" diye yemin eden- sizden olmayan iki kişiyi şahid tutun. Eğer bu şahidlerin günah işlemiş oldukları ortaya çıkarsa ölene kadar yakın hak sahibi diğer kişi bunların yerine geçer ve "bizim şahidliğimiz ikisininkinden de daha doğrudur, biz aşırı gitmedik, yoksa şüphesiz zulmedenlerden oluruz" diye Allah'a yemin ederler. Bu, şahitliği gerektiği gibi yapmalarını veya yeminlerinden sonra yeminlerin kabul edilmesinden korkmalarını daha iyi sağlar. Allah'tan sakının, dinleyin, Allah fasık kimselere <b><span style="color: red;">yol</span></b> göstermez" (Maide, 106-108);</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">601</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "İman edenler, bununla beraber imanlarına zulüm bulaştırmayanlar var ya, işte (ancak) onlardır ki korkudan emin olmak hakkı kendilerinindir. Onlar doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>u bulmuş kimselerdir" (En'am, 82) ayeti indiği zaman, bu ayet Müslümanlara çok ağır geldi ve: "Hengimiz nefsine zulmetmiyor? (mahvolduk)" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Hayır, burada kastedilen o değil, şirktir. Lokman'ın oğluna olan şu sözünü işitmediniz mi?: "Oğulcuğum, Allah'a şirk koşma, zira şirk büyük zulümdür" (Lokman, 13).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">602</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir grup insan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "Ey Allah'ın Resulü biz kendi öldürdüğümüzü yiyor, fakat Allah'ın öldürdüğünü yemiyoruz (bu nasıl iş?)" dediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Allah'ın ayetlerine inanıyorsanız, üzerine Allah'ın adı anılmış olan şeyden yiyin. Size ne oluyor ki, Allah size darda kalmanızın dışında, haram olanları genişçe anlatmışken adının üzerine anıldığı şeyden yemiyorsunuz? Doğrusu çoğunluk, heva ve heveslerine uyarak, bilmeden sapıtıyorlar. Aşırı gidenleri en iyi bilen Rabbindir. Günahın açığını da gizlisini de bırakın. Günah kazananlar, kazandıklarına karşılık şüphesiz ceza göreceklerdir. Üzerine Allah'ın adının anılmadığı kesilmiş hayvanları yemeyin. Bunu yapmak Allah'ın <b><span style="color: red;">yol</span></b>undan çıkmaktır. Doğrusu şeytanlar sizinle tartışmaları için dostlarına fısıldarlar. Eğer onlara itaat ederseniz, şüphesiz siz müşrik olursunuz" (En'am, 118-122).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">606</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Arab'ın (cahiliye devrindeki) cehaletini öğrenmek seni memnun ederse En'am suresinin 130'lu ayetten sonra gelen şu ayetini oku: "Beyinsizlikleri yüzünden, körü körüne çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği nimetleri -Allah'a iftira ederek- haram sayanlar mahvolmuşlardır; onlar sapıtmışlardır, zaten doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>da da değillerdi" (En'am 140).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">615</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu'z-Zübeyr (radıyallahu anhüma) diyor ki: "Sen af <b><span style="color: red;">yol</span></b>unu tut, bağışla, uygun olanı emret, bilgisizlere aldırış etme" (A'raf, 199) ayeti, ancak ve ancak halkın ahlakı hususunda nazil oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">628</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şu iki ayet hakkında aşağıdaki açıklamayı yapmıştır: "Doğrusu inanıp hicret edenler, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda mallarıyla canlarıyla cihad edenler ve Muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte bunlar birbirlerinin dostudurlar" ve "İnanıp hicret etmeyenlerle, -hicret edene kadar- sizin dostluğunuz yoktur. Fakat din uğrunda yardım isterlerse, aranızda anlaşma olmayan topluluktan başkasına karşı onlara yardım etmeniz gerekir. Allah işlediklerinizi görür. İnkar edenler birbirlerinin dostlarıdır. Eğer siz aranızda dost olmazsanız yeryüzünde kargaşalık, fitne ve büyük bozgun çıkar. İnanıp hicret eden, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda savaşanlar ve Muhacirler'i barındırıp, onlara yardım edenler, işte onlar gerçekten inanmış olanlardır. Onlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır. Sonra inanıp hicret eden ve sizinle birlikte savaşanlar, işte onlar sizdendir." Bedeviler muhacire varis olmazdı, muhacir de ona varis olmazdı. Bu durum nesh edildi. Ayet şöyle buyurdu: "Birbirinin mirascısı olan akraba Allah'ın kitabına göre birbirine daha yakındır. Doğrusu Allah her şeyi bilir" (Enfal, 22-25).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">638</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Ci'rane umresinden dönünce Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'i haccın başında emir olarak <b><span style="color: red;">yol</span></b>ladı. Onunla birlikte biz de vardık, el-Arc mevkiinde iken (es-salatu hayrun minen nevm) diye çağrıda bulundu. Bir müddet sonra da tekbir getirmek üzere doğrulduğu sırada arka tarafından kulağına bir deve sesi geldi. Bunun üzerine tekbiri bıraktı ve "Bu ses, dedi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın devesi Ced'a'nın sesi, muhakkak ki hacc konusunda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yeni bir karara varmıştır, belki de bu, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kendisidir, bu durumda namazı birlikte kılarız." dedi.
Devenin sırtındaki Ali (radıyallahu anh) idi. Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) ona: "Hacc emiri olarak mı geldin, elçi olarak mı?" diye sordu. Hz. Ali (radıyallahu anh): "Elçi olarak geldim, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni Berae suretiyle gönderdi. Onu hacc mahallerinde halka okuyup tebliğ edeceğim" dedi.
Sonra kurban günü geldi. Arafat'ı terketti. Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) dönünce, tekrar halka hitabetti. Onlara Arafat'ı terketme (adabın)dan kesimlerinden (vesair) menasiklerinden sözetti. Sözü bitince, yine Hz. Ali (kerremallah vechehu) ayağa kalktı, halka, Berae suresini sonuna kadar okudu.
Nefru'l-evvel günü (Mina'dan Mekke'ye hareket günü) Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) kalktı ve halka bir hitabede daha bulundu. Mina'yı nasıl terkedeceklerini, nasıl taşlama yapacaklarını tarif etti, haccın menasikini öğretti. Konuşmasını bitirince fecirden Hz. Ali (radıyallahu anh) kalktı. Halka Berae suresini sonuna kadar (bir kere daha) okudu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">640</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">en-Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın minberinin yanında idim. Bir adam:
-"Ben Müslüman olduktan sonra başka bir amelde bulunmamış olmama kıymet vermem, ancak hacılara su dağıtmam hariç" dedi. Bir diğeri:
-"Ben de Müslüman olduktan sonra başka bir iş yapmamış olmama ehemmiyet vermem, ancak Mescid-i Haram'ı imar edip bakımını yapmam hariç" dedi. Bir üçüncüsü de:
-"Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad, söylediklerinizden daha üstün bir ameldir" dedi.
Hz. Ömer (radıyallahu anh) onlara müdahale ederek konuşmalarını menetti ve: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın minberinin yanında sesinizi yükseltmeyin, bugün cumadır. Namazı kılınca ben huzura girer, ihtilaf ettiğiniz hususu sorarım" dedi. Arkadan Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi:
"Hacca gelenlere su vermeyi, Mescid-i Haram'ı onarmayı Allah'a ve ahiret gününe inananla, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad edenle bir mi tuttunuz? Allah katında bir olmazlar, Allah zulmeden milleti doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>a eriştirmez. İnanan, hicret eden ve Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselere Allah katında en büyük dereceler vardır. işte kurtulanlar onlardır" (Tevbe, 19-20).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">642</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tabiinden Zeyd İbnu Vehb anlatıyor: "Rebeze'ye uğramıştım. Orada Ebu Zerr (radıyallahu anh)'i gördüm. Kendisine: "Seni buraya getiren sebep nedir?" diye sordum. Şöyle açıkladı: "Şam'daydım. Bir ayet hakkında Muaviye (radıyallahu anh) ile ihtilafa düştük. Ayet şu: "Ey iman edenler! Hahamlar ve rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler. Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>undan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü biriktirip Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele. Bunlar cehennem ateşinde kızdırıldığı gün, alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak. "Bu, kendiniz için biriktirdiğinizdir, biriktirdiğinizi tadın" denecek" (Tevbe, 34-35). Muaviye (radıyallahu anh): "Bu ayet ehli kitap hakkında inmiştir" dedi. Ben ise: "Hem bizim, hem de onlar hakkında indi" dedim. Bu mesele üzerinde aramızda ihtilaf çıktı. Halife Hz. Osman (radıyallahu anh)'a yazarak beni şikayet etti. Hz. Osman bana yazarak Medine'ye gelmemi emretti. Bunun üzerine Medine'ye geldim. Halk, sanki daha önce beni hiç görmemiş gibi, çoklukla etrafımı sardı. Durumu Osman (radıyallahu anh)'a açtım. Bana: "İstersen buraya yakın bir yere git" dedi. İşte beni buraya getiren gerçek sebep budur. Benim üzerime Habeşli siyahi bir köleyi amir tayin etseler mutlaka dinler, itaat ederim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">643</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir bedevi kendisine: "Bana şu ayet hakkında açılamada bulun, dedi ve ayeti okudu: "Altın ve gümüşü biriktirip Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele" (Tevbe 35). İbnu Ömer şu cevabı verdi:
-"Kim onu biriktirir ve zekatını vermezse vay haline! Bu ayet zekat emri gelmezden önceye aittir. Zekat emri gelince, Allah zekatı mallar için bir temizlik kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">645</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sevban (radıyallahu anh) anlatıyor: "Altın ve gümüşü biriktirip Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele" ayeti nazil olduğu zaman biz, Hz. Peygamber'le bir seferde bulunuyorduk. Ashabından bazısı: "Ayet altın ve gümüş hakkında indi, hangi malın daha hayırlı olduğunu keşke bilseydik?" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu cevabı verdi: "(Sahip olunan şeylerin en efdali): Zikreden bir dil, şükreden bir kalb, kocasının imanına yardımcı olan saliha bir zevcedir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">646</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Altın ve gümüşü biriktirip Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele" ayeti nazil olduğu zaman, Müslümanlar bundan fazlaca kaygulandılar. Hz. Ömer (radıyallahu anh): "Ben sizin üzüntünüzü gidereceğim, haydi gelin" dedi ve gidip Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e müracaat ederek: "Ey Allah'ın Resûlü, dedi bu ayet ashabını çok kaygılandırdı." Hz. Peygamber: "Allah zekatı, malınızda baki kalan kirliliği temizlemek için farz kıldı. Nitekim, sizden sonrakilere kalması için de mirası farz kıldı" buyurdu.
İbnu Abbas devam etti: (Resûlullah'ın bu açıklaması üzerine) Hz. Ömer (radıyallahu anh) sevincinden (Allahu ekber) dedi. Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) açıklamasına devamla, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e: "Kişinin kendi lehine biriktirdiği şeyin ne olduğunu sana haber vereyim mi? Bu, saliha bir kadındır. Yani nazar ettiği zaman kendini hoşnud kılacak, emrettiği zaman itaat edecek, evinden uzaklaştığı zaman (malını ve namusunu) koruyacak olan kadın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">648</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Mes'ud el-Bedri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Sadaka vermeyi emreden ayet (Tevbe, 103) nazil olduğu zaman biz (ücret mukabilinde) sırtlarımızda yük taşıyor (bu <b><span style="color: red;">yol</span></b>la bir şeyler kazanıp ondan sadaka veriyor)duk. Bir adam (Abdurrahman İbnu Avf) gelerek çok miktarda bağışta bulundu. (Münafıklar dedikodu yaparak onun hakkında, gösteriş yapıyor), müradi dediler. Hemen şu ayet nazil oldu:
"Sadaka vermekle gönülden davranan mü'minlere dil uzatan ve ancak ellerinden geldiği kadar verebilenlerle alay eden kimselere bu davranışlarının cezasını Allah verir. Onlara can yakıcı azab vardır" (Tevbe 79).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">652</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu Şihab ez-Zühri anlatıyor: "Bana Abdurrahmen İbnu Abidllah İbni Ka'b İbni Malik nakletti: Abdullah İbnu Ka'b -ki babası Ka'b gözlerini kaybettiği zaman kardeşleri değil, kendisi babasına rehberlik etmişti- kavmi içinde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)7ın ashabının hadislerini en iyi bilen ve en iyi öğrenmiş olanıydı. Abdullah dedi ki: "Babam Ka'b İbnu Malik'in, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Tebük seferine çıktığı zaman, sefere katılmayışı ile ilgili hikayeyi kendisinden dinledi. Şöyle anlatmıştı: "Ben Tebük gazvesi hariç Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın çıkardığı gazvelerden hiçbirine katılmamazlık etmemiştim. Gerçi Bedir gazvesine iştirak etmedim. Ancak buna katılmayanlardan kimseyi Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kınamadı. O seferde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Müslümanlar savaşı değil, Kureyş'in kervanını ele geçirmeyi düşünüyorlardı. Ne var ki Cenab-ı Hakk bunlarla düşmanı beklenmedik anda karşı karşıya getirdi.
Ben Akabe gecesinde İslam'la müşerref olup ilk andlaşmayı yaptığımız esnada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la beraberdim. Ben Akabe'de hazır bulunmayı Bedir'de hazır bulunmaya değişmem, halk Bedir gazasını Akabe biatından daha çok ansa da.
Benim Tebük seferinden geri kalışımla ilgili habere gelince, gerçekten ben hiçbir zaman, o sıradaki kadar güçlü ve zengin olmamıştım. Allah'a kasemle söylüyorum, daha önce hiçbir zaman iki devem olmamıştı. Ama o gazve sırasında iki tane binmeye mahsus devem vardı. Bir de Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazaya niyet etti mi mübhem ifadeler kullanarak asıl hedefi belli etmezdi. Fakat bu gazvede öyle yapmadı. Çünkü Tebük seferi çok sıcak bir mevsimde oluyordu. Uzak bir seferi ve tehlikeleri göze almış, büyük bir düşmanı hedef edinmişti. Müslümanlar gazve hazırlıklarını tam yapsınlar diye durumu bütün ciddiyetle açıklamış, gidecekleri istikameti gizlemeksizin bildirmişti.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la sefere katılacak Müslümanlar pek çoktu. Askerlerin künyelerini kayıt defteri almıyordu. Kayıt defterinden maksat künyelerin yazıldığı divandı." Ka'b (rivayetine devamla) der ki: "Pek az kimse gözden kaybolmayı (katılmamayı) arzu ediyordu. Bunlar da vahiy gelmedikçe, gizlendikleri, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tarafından bilinilemiyeceğini zanneden kimselerdi.
Bu gazve, tam meyvelerin erdiği, gölgelerin iyice tatlılaştığı bir zamana rastlamıştı. Ben de meyve ve gölgeye düşkün bir kimseydim.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Müslümanlar <b><span style="color: red;">yol</span></b> hazırlığı yaptılar. Ben de onlarla <b><span style="color: red;">yol</span></b> hazırlığı yapmak üzere sabahleyin evden çıkar (kararsızlık içinde) hiçbir şey yapmadan geri dönerdim. Kendi kendime: "Bu da bir şey mi, dilersem hazırlığı çabucak yapabilirim" diye teselli olur, avunurdum. Bu hal böylece devam etti. Öyle ki, başkaları ciddi ciddi hazırlığını tamamlamıştı.
Derken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Müslümanlar <b><span style="color: red;">yol</span></b>a </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">653</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "(Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda savaşa) çıkmazsanız Allah size can yakıcı azabla azab eder..." (Tevbe, 39) ayeti ile, "Medinelilere ve çevrelerinde bulunan bedevileri, savaşta Allah'ın Peygamberinden geri kalmak, kendilerini ona tercih etmek yaraşmaz" (Tevbe, 120) ayetini şu ayet neshetmiştir: "Müminler toptan savaşa çıkmamalıdır. Her topluluktan bir taifenin, dini iyi öğrenmek ve milletlerini geri döndüklerinde uyarmak üzere geri kalmaları gerekli olmaz mı?..." (Tevbe, 122).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">654</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Necdet İbnu Naki' diyor ki: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a şu ayet hakkında sordum: "(Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihada) çıkmazsanız, Allah size can yakıcı azabla azab eder..." (Tevbe, 39). Şu açıklamayı yaptı: "Allah onlardan yağmuru kesti. Böylece (kuraklık Allah'ın onlara takdir ettiği) azabları oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">677</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh), "Bir şehri yok etmek istediğimiz zaman onun nimet ve refahtan şımarmış elebaşılarına (<b><span style="color: red;">yol</span></b>a gelmelerini) emrederiz. Ama onlar orada iyice <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan çıkarlar. Artık o şehir yok olmayı hakeder. Biz de onu yerle bir ederiz" (İsra, 16) ayetindeki "Şımarmış elebaşılarına emrederiz" ifadesiyle ilgili olarak şunu söylemiştir: "Biz cahiliye devrinde, sayıca artan bir kabile için: "falanca kabile arttı" derdik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">689</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "... Ey Muhammed namaz kılarken sesini yükseltme, gizli de okuma, ikisi ortasında bir <b><span style="color: red;">yol</span></b> tut" (İsra, 110) ayeti hakkında şu açıklamayı yaptı:
"Bu ayet, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın gizli (tebligatta) bulunduğu sırada nazil olmuştur. O zaman sesini yükseltince müşrikler işitiyor ve Kur'an'a onu indirene, onu getirene küfrediyorlardı. Allah Teala Hazretleri, "Namazını açıktan yapma." yani "açıktan, yüksek sesle okuma, ta ki müşrikler duymasın, ashabın işitmeyecek kadar da kısma" buyurarak ikisi arası, yani seslilikle sessizlik ortası bir <b><span style="color: red;">yol</span></b> tutmasını emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">693</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnu Cübeyr anlatıyor:
"İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a dedim ki: "Nevf el-Bekkali, İsrailoğullarının peygamberi olan Hz. Musa (aleyhisselam), Hızır'ın arkadaşı olan Musa olmadığını zannediyor."
Bana şu cevabı verdi: "Allah'ın düşmanı yalan söylüyor. Ben Übeyy İbnu Ka'b (radıyallahu anh)'ı dinledim. Demişti ki: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan işittim, şunu anlattı:
"Musa (aleyhisselam) Beni İsrail'e hutbe irad etmek üzere ayağa kalktı. Kendisine, "insanların en bilgini kimdir?" diye soruldu: I: "Benim" diye cevap verdi. Cenab-ı Hak, "Allahu a'lem (yani en iyi bilen Allah'tır)" demediği için Musa'yı azarladı. Ve: "İki denizin birleştiği yerde bulunan bir kulum senden daha alimdir" diye ona vahyetti.
Hz. Musa (aleyhisselam):
-"Ey Rabbim ben onu nasıl bulabilirim? diye sordu. Kendisine:
-"Bir zenbile bir balık koy, onu sırtına al. Balığı nerede yitirirsen o zat oradadır" dendi.
Dendiği gibi yaparak <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı. Kendisiyle beraber, hizmetçisi olan Yuşa İbnu Nûn da <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı. Beraberce yürüyerek bir kayanın yanına geldiler. Hz. Musa ve hizmetçisi dinlenmek üzere orada yattılar. Balık kımıldayarak zenbilden çıkıp denize kaydı. Allah ondan suyun akıntısını tuttu. Öyle ki su kemer gibi oldu. Balık için bir kanal meydana gelmişti. Hz. Musa (aleyhisselam) ve hizmetçisi (balık için olduğunu bilmeksizin) bu manzaraya şaşırdılar. Günlerinin geri kalan kısmı ile o gece boyu da yürüdüler. Musa'nın arkadaşı ona, balığın gitmesini haber vermeyi unutmuştu. Sabah olunca Hz. Musa (aleyhisselam) hizmetcisine: "Hele sabah kahvaltımızı getir. Biz bu <b><span style="color: red;">yol</span></b>culukta yorulduk" dedi. Ama emrolunduğu yere gelinceye kadar yorulmamıştı. Hizmetçi:
-"Hani bir kayanın yanına gelmiş yatmıştık ya! Ben balığı orada unuttum. Onu hatırlatmayı, bana mutlaka şeytan unutturdu. Balık denize şaşılacak şekilde sıvışıp gitmişti" dedi.
Musa (aleyhisselam): "Bizim aradığımız orasıydı" dedi ve hemen izlerinin üzerine geri döndüler.
İzlerini takiben yürüyerek kayaya kadar geldiler. Musa (aleyhisselam) orada örtüsüne bürünmüş bir adam gördü ve ona selam verdi. Hızır aleyhisselam ona:
-"Senin bu yerinde selam ne gezer!"
-"Ben Musa'yım."
-"Benû İsrail'in Musa'sı mı?"
-"Evet."
-"Sen, Allah'ın sana öğrettiği bir ilmi bilmektesin ki ben onu bilmem. Ben de Allah'ın bana öğrettiği bir ilmi bilmekteyim ki, onu da sen bilemezsin."
-"Allah'ın sana öğrettiği hakkı bana öğretmen şartıyla sana uymamı kabul eder misin?"
-"Sen benimle beraber olmak sabrını gösteremezsin. Mahiyet ve hikmetini bilmediğin şeye nasıl sabredeceksin ki?"
-"İnşallah sen beni çok sabırlı bulacaksın. Hem ben senin hiç bir emrine karşı gelmeyeceğim."
-"Öyleyse gel. Ancak, madem bana tabi olacaksın, ben sana haber vermedikçe bana hiç bir şey sormayacaksın!" dedi. Hz. Musa (aleyhisselam):
-"Tamam!" dedi.
Hz. Musa ve Hz. Hızır (aleyhisselam) beraberce gittiler. Deniz </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">714</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şu'ayb, babası, dedesi tarikiyle rivayet ediyor: "Kendisine Mersed İbnu Ebi Mersed denen bir zat (radıyallahu anh) vardı. Mekke'den Medine'ye esir taşırdı. Mekke'de Anak adında fahişe bir kadın bu adamın dostu idi. Mekkeli esirlerden birine, kendisini götürmeyi vaadetmişti. (Şimdi hikayesini kendisinden dinleyelim):
-"Mersed'sin değil mi?" dedi. Ben:
-"Evet Mersed'im" dedim.
-"Merhaba, hoş geldin, gel yanımızda geceyi geçir!" dedi. Ben:
-"Hayır, ey Anak, Allah zinayı haram etti" dedim. Kadın:
-"Ey çadır ahalisi, bu adam esirlerinizi götürüyor!" diye bağırdı. Kaçtım.
Beni sekiz kişi takip etti. Handeme Dağı'nın <b><span style="color: red;">yol</span></b>unu tuttum, bir mağaraya girdim. Takipçiler arkamdan gelip mağaranın ağzını tuttular. Tepemden üzerime bevlettiler. Sidikleri başıma isabet etti. Ancak Allah, onların beni görmelerine mani oldu. Sonra dönüp gittiler.
Ben de arkadaşımın yanına döndüm. Onu sırtladım. Ağır birisiydi. Mekke'nin dışındaki İzhir denen mevkiye geldim. Orada demir bukağılarını çözdüm. Onu sırtımda taşıyordum. Beni çok yormuştu. Nihayet Medine'ye geldim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın huzuruna çıktım:
-"Ey Allah'ın Resulü, Anak'la evleneyim mi?" dedim.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) cevap vermedi. Sonra şu ayet indi: "Zina eden erkek, ancak zina eden veya putperest bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadınla da, ancak zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir..." (Nur, 3).
Bu vahiy üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana:
-"Ey Mersed, zina eden erkek ancak zina eden veya putperest bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadınla da ancak zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir, onunla evlenme!" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">716</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zühri merhum, Urve ve başkalarından almış olarak Hz. Aişe'nin şu rivayetini nakleder:
"Hz. Aişe (radıyallahu anha) buyurmuştur ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur'a çeker, kur'a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü.
Bir sefer sırasında da benim okum çıktı ve <b><span style="color: red;">yol</span></b>culuğuna ben refakat ettim. Bu sefer, örtünme emri geldikten sonra idi. Ben <b><span style="color: red;">yol</span></b> sırasında deve sırtında giden bir mahmil içinde taşınıyordum. Konak yerlerinde de onun içinde iken iniyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın o gazvesi sona erinceye kadar hep böyle <b><span style="color: red;">yol</span></b> aldık. Nihayet geri döndü ve Medine'ye yakın bir yerde konakladık. Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra dönüş emri verildi. Dönüş emri çıktığı sırada ben kalkıp (kaza-yı hacet için tek başıma) sordudan ayrılıp gittim. İhtiyacımı gördükten sonra bineğime geri geldim. O sırada göğsümü yokladım. Yemen'in göz boncuğundan yapılmış gerdanlığım kopmuştu. Aramak üzere geri döndüm. Onu aramak beni epeyce oyaladı. Benim bineğimle meşgul olan askerler gelip mahmilimi deveme yüklemişler. Zannetmişler ki ben mahmilin içindeyim. O zamanlar kadınlar çok hafifti. Az yedikleri için şişman değillerdi. Askerler mahmilini kaldırırken hafifliğine şaşırmayıp yüklemişler. Ben zaten küçük yaşta bir kadındım: Hülasa devemi sürüp gitmişler.
Ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordugaha geri döndüğüm zaman kimseyi bulamadım. Herkes gitmişti. Önce bulunduğum yere geldim. Beni bir müddet sonra kaybetmiş olduklarını farkederek aramaya geleceklerini düşündüm. Bu halde iken uyku bastırmış ve uyuyup kalmışım.
Safvan İbnu Muattal es-Sülemi -ki bilahere (Zekvan'da ikamet ederek) Zekvani ünvanını da almıştır- (geri gözcülüğü vazifesiyle) ordugahın gerilerinde geceyi geçirmişti. Sabah olunca benim menzilden geçerken uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma geldi. Görür görmez beni tanıdı. Zira örtünme emri gelmezden önce beni görmüştü.
Ben onun istirca sesiyle "İnna lillah ve inna ileyhi raci'ûn =Biz Allah'ın kullarıyız ve Allah'a dönüp varacağız" uyandım. Derhal başörtümle yüzümü örttüm. Allah'a kasem olsun bana tek kelime konuşmadı, istircaından başka bir tek sözünü de işitmedim. İndi ve devesini ıhtırdı. Binmem için devenin ön ayaklarına ayağıyla bastı. Ben de bindim. Devemi önden çekti, böylece <b><span style="color: red;">yol</span></b> aldık. Ordu bir yerde konakladığı sırada onlara yetiştik.
(Gecikme hadisesini iftira vesilesi yaparak) benim yüzümden helak olanlar oldu. Bu işte en büyük vebal de Abdullah İbnu Ubey İbni Selûl'e düşmüştü.
Medine'ye geldiğimiz zaman bir ay kadar hasta yattım. Meğer bu esnada iftira edenlerin dedikoduları herkesi meşgul ediyormuş. Benim ise hiçbir şeyden haberim olmadı. Ancak bir husus bende kuşku uyandırmıştı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'da, başka zaman hastalanınca gördüğüm iltifat ve alakayı göremiyordum. Yanıma girip selam veriyor, son</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">722</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "O gün zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberlerle beraber bir <b><span style="color: red;">yol</span></b> tutsaydım, vay başıma gelene, keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kur'an'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der" (Furkan 27-30) mealindeki ayet hakkında şu açıklamayı yaptı: "Ayette zikri geçen zalim Ukbe İbnu Ebi Muayt'tır. Zikri geçen dost (halil) da Ümeyye İbnu Halef'tir. Dostum Übeyy olduğu da söylenmiştir.
(Ayetin inişi bunlarla ilgilidir). Şöyle ki: Ukbe bir yemek hazırlayarak Kureyş'in eşrafını davet eder. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da onların arasındadır. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), "Ukbe kelime-i tevhidi söylemedikçe, yemekten almayacağını" söyledi. Ukbe bu isteği yerine getirdi. Bunun üzerine dostu olan Ümeyye İbnu Halef veya Übeyy ona gelerek:
"- Sabii mi oldun?" dedi. Ukbe:
"- Hayır, ancak yemek yemeden evimden ayrılmasından utandım"
diye cevap verdi. Übeyy:
"- Öyleyse, gidip onun yüzüne tükürmezsen ben de senden razı olmayacağım!" dedi. Ukbe, bu talebe müsbet cevap vererek, isteneni yaptı. Ceza olarak Bedir günü yakalanıp idam edildi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">730</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Hani (radıyallahu anha) anlatıyor: "Erkeklere yaklaşıyor, <b><span style="color: red;">yol</span></b> kesiyor ve toplantılarınızda fena şeyler yapmıyor musunuz?" (Ankebut 29) mealindeki ayette zikredilen toplantılarındaki fena şeyler'den maksad nedir? diye Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a sordum. Bana şöyle cevap verdi:
" Onlar orda sesli sesli yelleniyorlar, oradan geçen kimselere de çakıl vs. fırlatıp onlarla eğleniyorlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">752</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki:
"Allahu Teala Hazretleri semada bir işin yapılmasına hükmetti mi, Rabb-i Teala'nın sözüne ihtiramla, melaike (aleyhimüsselam) korku ile kanatlarını birbirine vururlar. Rabb Teala nın işitilen sözü düz bir kaya üzerinde (hareket eden) zincirin sesi gibidir. Meleklerin kalplerinden korku açılınca (Cebrail ve Mikail gibi mukarreb meleklere):
" Rabbiniz ne buyurdu?" diye sorarlar. Onlar da:
" Allah Teala hazretleri hakkı söylemiştir. Zaten O, yüce ve uludur" derler. O'nun sözünü, kulak kabartan (şeytanlar gizlice) işitir. Kulak hırsızı şeytanlar (yerden göğe kadar) birbirlerinin üstünde (zincirleme) dizilmiş ve kulak hırsızlığına hazırlanmış bulunur. - Süfyan (İbnu Uyeyne) eliyle tarif etti: Parmaklarını önce (üst üste) dizdi, sonra açtı-(En üstteki, ilahi kelamı işitir ve alttakine verir, o da kendi altındakine verir.
Böylece gele gele sihirbaz ve kahinlerin diline kadar ulaşır. Bazan kelimeyi aşağıdakine vermeden önce bir şahap, şeytana ulaşır. Bazan şahap kendisine isabet etmezden önce kelimeyi aşağısındakine vermiş olur. (Sihirbaz ve kahinler kendilerine bu şekilde ulaşan hırsızlama habere) yüz kadar da kendileri ilave ederek yalanlar düzerler.
Emr-i İlahi yeryüzünde tahakkuk edince halk kendi arasında: "Bu işin olacağı bize daha önce falan falan günlerde haber verilmemiş miydi?" derler. Böylece, semada (kulak hırsız1ığı <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla) işitilmiş olan haber böylece tasdik edilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">774</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Rabbimiz Allah'tır deyip de sonra doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>da gidenler var ya! Onların üzerlerine "Korkmayın tasalanmayın, vaadolunduğunuz cennetle sevinin!" diye diye melekler inecektir.." (Fussilet, 30) mealindeki ayeti okudu ve şöyle buyurdu: "İnsanlar, bunu hep söylediler. Ancak, sonradan ekserisi küfre düştü, kim bu söz üzere ölürse, o kimse istikameti doğru olanlardandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">775</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Ne (her) iyilik, ne de (her) kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel <b><span style="color: red;">yol</span></b> ne ise onunla önle. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile, sanki yakın dost(un olmuş)tur. Bu (en güzel haslete), sabredenlerden başkası kavuşturulmaz. Buna büyük bir hisseye malik olandan gayrisi eriştirilmez" (Fussilet,34-35) ayetiyle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: "(Ayette kastedilen en iyi <b><span style="color: red;">yol</span></b>) öfke anındaki sabır, kötülüğe maruz kalındığı andaki aftır. İnsanlar bunları yaptıkları takdirde, Allah onları korur, düşmanları da kendilerine eğilir. Sanki samimi dost olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">784</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Alkame anlatıyor: "İbni Mes'ud (radıyallahu anh)'a dedim ki: "- Sizden kimse, cin gecesinde Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e refakat etti mi?"
"- Hayır, dedi, bizden kimse ona refakat etmedi. Ancak bir gece O'nunla (aleyhissalatu vesselam) beraberdik. Bir ara onu kaybettik. Kendisini vadilerde ve dağ <b><span style="color: red;">yol</span></b>larında aradık. Bulamayınca: "Yoksa uçurulmuş veya kaçırılmış olmasın?" dedik. Böylece, geçirilmesi mümkün en kötü bir gece geçirdik. Sabah olunca, bir de baktık ki Hira tarafından geliyor.
"- Ey Allah'ın Resulü, biz seni kaybettik, çok aradık ve bulamadık. Bu sebeple geçirilmesi mümkün en fena bir gece geçirdik" dedik.
"- Bana cinlerin davetçisi geldi. Beraber gittik. Onlara Kur'an-ı Kerim'i okudum" buyurdular. Sonra bizi götürerek cinlerin izlerini, ateşlerinin kalıntılarını bize gösterdi. Cinler kendisine yiyeceklerini sormuşlar. O da: "Elinize geçen, üzerine Allah'ın ismi zikredilmiş her kemik, olabildiği kadar bol etli olarak sizindir. Her deve ve at mayısı da hayvanlarınızın yemidir" buyurmuşlar. Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize şu tenbihte bulundu: "Sakın bu iki şeyle (kemik ve kuru hayvan mayısı) abdest bozduktan sonra istinca etmeyirı, çünkü onlar (cinni olan) din kardeşlerinizin yiyecekleridir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">785</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey muhammed! Doğrusu biz sana apaçık bir zafer sağlamışızdır. Allah böylece senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar, sana olan nimetini tamamlar, seni doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>a eriştirir" (Feth, 1-2) ayetleri Hudeybiye dönüşü Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e nazil oldu. Ayette geçen "apaçık zafer (Feth-i Mübin)" Hudeybiye zaferidir.
Ayet inince: "Ey Allah'ın Resulü, ne mutlu, kutlu olsun, saadetli olsun, Allah Teala hazretleri senin için ne yapacağını sana açıkladı. Acaba bize ne yapacak?" dediler. bunun üzerine şu ayet indi:
"İman eden erkek ve kadınları, içinde ebedi kalacakları, içlerinde ırmaklar akan cennetlere koyar, onların kötülüklerini örter. Allah katında büyük kurtuluş işte budur" (Feth, 5).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">790</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Nadra (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ebu Said el-Hudri (radıyallahu anh): "Bilin ki, içinizde Allah'ın Peygamberi bulunmaktadır. Eğer O, birçok işlerde size uymuş olsaydı şüphesiz kötü duruma düşerdiniz. Ama Allah size imanı sevdirmiş, onu gönüllerinize güzel göstermiş; küfrü, fıskı ve isyanı da size iğrenç göstermiştir.." (Hucurat, 7-8) mealindeki ayeti okudu ve şöyle söyledi:
" İşte bu kendisine vah<b><span style="color: red;">yol</span></b>unan peygamberinizdir (aleyhissalatu vesselam). Peygamberin uyması melhuz olan kimseler de -ki ayette "size uymuş olsaydı"diye zikredilenler- sizlerin en hayırlı imamlarınız olan Ashab'dır. Dünkü durum öyle olunca bugün haliniz nedir?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">814</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) buyurdu ki: "Hz. İsa (aleyhisselam)'dan sonra bir kısım melikler Tevrat ve İncil'i tahrif ettiler. Aralarında mü'min olanlar da vardı, bunlar Tevrat ve İncil'i okuyorlardı. (Müminlerin okuduklarından rahatsız olan) bazıları, meliklerine şöyle dediler: "Bunların bize yaptığı hakaretten daha ağır hakaret, savurdukları küfürden daha galiz küfür görmedik. Kitapta, "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendisidirler"(Maide, 44) diye okuyup, kitaptan gösterdikleri ayetlerle bizi yaptığımız işlerden dolayı kınıyorlar (kafır, fasık oldunuz diyorlar.) Onları çağırıp uyarın, bizim okuduğumuz gibi okusunlar, bizim inandığımız gibi inansınlar."
Melik onları çağırıp topladı, ya ölümü ya da tahrif edilmiş haliyle Tevrat ve İncil'i okumaktan birini tercih etmelerini teklif etti: Onlar:
"- İstediğiniz bu mu? bizi bırakın (bir düşünelim)!" dediler. Sonra bunlardan bir kısmı:
"- Bize bir kule inşa edin, bizi içine tıkın, yiyecek ve içeceğimizi çekebileceğimiz (ip gibi) bir şeyler de verin, böylece bizden size hakaret sayılacak bir şey ulaşmamış olur" dedi. Diğer bir kısmı da:
"- Bırakın bizi başımızı alıp gidelim. Yeryüzünde dolaşır, vahşi hayvanlar gibi yer içeriz. Bizi kendi memleketinizde (faaliyet yapar) bulursanız öldürürsünüz" dedi. Bir grup da:
"- Bize ıssız bir arazinin ortasında evler inşa ediverin. Biz orada kendi başımıza kuyular açıp ziraat yapalım, sizinle hiç konuşmayalım, sizlere uğramıyalım da!" dedi. Bunların her kabilede samimi yakınları vardı. İsteklerini kabul ettiler (ve öldürmediler). Cenab-ı Hakk (onların kalbine, şu ayette temas buyurduğu) ruhbaniyeti inzal buyurdu:
"...Üzerlerine bizim gerekli kılmadığımız fakat kendilerinin güya Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya attıkları rahbaniyete bile gereği gibi riayet etmediler. İçlerinde inanmış olan kimselere ecirlerini verdik. Ama çoğu <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan çıkmışlardır" (Hadid, 27).
Geri kalanlar da şöyle dediler:
"- Falancaların ibadet ettiği gibi biz de ibadet edelim. Falancaların yeryüzünde dolaştığı gibi biz de dolaşalım, falancaların edindiği gibi biz de evler edinelim."
Bunlar şirkleri üzerine devam eden kimselerdi. Bunlar kendilerine uydukları (diğer) kimselerin imanlarını da bilmiyorlardı. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e nübüvvet geldiği zaman, bu ruhbanlardan pek az kimse kalmıştı. Bu kişi, mabedinden indi, seyyah olup dolaşan bir kişi seyahatinden döndü, bir kişi de manastırından çıktı. Bunlar gelip iman ettiler ve tasdikte bulundular. (Bütün Ehl-i Kitap hakkında) Cenab-ı Hakk şöyle buyurdu: "Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Onun peygamberine de iman edin ki, (Allah) size rahmetinden iki kat nasib versin" (Hadid, 28).
Burada zikri geçen iki kat nasibden biri: Hz. İsa (aleyhisselam)'ya İncil'e ve Tevrat'a olan imanları sebebiyledir, diğeri de Hz. Muhammed aleyhissalatu vesselam)'e olan imanları ve onu tasdikleri sebebiyledir.
(Ayet şöyle devam ediyor): "Sizin için yardımıyla </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">823</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Beni Nadir'in emvali, Cenab-ı Hakk'ın Resulüne (aleyhissalatu vesselam) fey' kıldığı, üzerine at ve deve koşulmayan (yani savaşsız elde edilen) mallardandı. Ureyne köyleri, Fedek, tıpkı (Kureyza ve Nadir'in emvali gibi) sırf Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ait yerlerdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buralardan elde edilen gelirlerden ailesinin bir yıllık nafakasını ayırırdı. Geri kalanı da Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda hazırlık olmak üzere silah ve binek için sarfederdi. (Nitekim ayette şöyle buyrulmuştur): "Allah'ın (fethedilen diğer küffar) memleketleri ahalisinden Peygamberine verdiği fey'i, Allah'a, Peygamberine, hısımlara, yetimlere, yoksullara, <b><span style="color: red;">yol</span></b>da kalanlara aittir. Ta ki bu mallar içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın..." (Haşr, 7). (Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e intikal eden) bu pay, bu sayılanlara ve ayrıca "evlerinden ve mallarından çıkarılmış olan fakirlere, onlardan önce (Medine'yi) yurt ve iman evi edinmiş olan kimselere, kendilerinden sonra gelenlere aittir." Bu ayet, (kıyamete kadar gelecek) mü'minlerin tamamına şamildir. Tek istisnayı köle olarak sahib olduklarınız teşkil ediyor. Köleleriniz dışındaki her Müslüman bu payda hisse ve hak sahibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">832</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) bir keresinde: "Kimin haccedecek kadar veya zekat farz olacak kadar malı olur da bu farzları ifa etmezse, ölüm sırasında geri dönüş (rec'a) taleb eder" buyurmuştu.
Bir adam kendisine: "Ey İbnu Abbas, Allah'tan kork, geri dönüşü küffar taleb edecektir" dedi. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Ben size bu hususta ayet okuyayım" dedi ve şu ayeti okudu:
"Ey iman edenler, sizi ne mallarınız, ne evlatlarınız Allah'ın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Herhangi birinize ölüm gelip de: "Ey Rabbim, beni yakın bir müddete kadar geciktirseydin de sadaka verip dursaydım, iyi adamlardan olsaydım" diyeceğinden evvel size rızık olarak verdiğimizden (Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda) harcayın. Halbuki Allah hiçbir kimseyi eceli gelince, asla geri bırakmaz. Allah ne yaparsanız, hakkıyla haberdardır" (Münafıkün 9-11 )
Adam tekrar: "Zekat vermeyi gerekli kılan miktar nedir?" diye sordu. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Mal iki yüz (dirheme) ulaşır ve geçerse." Adam: "Pekala, haccı gerekli kılan şey nedir`?" diye sordu. İbnu Abbas:
"- Azık ve binek!" cevabını verdi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">844</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), cinlere Kur'an okumadığı gibi, onları görmedi de. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir grup ashabıyla Ukaz panayırına gitmek niyetiyle <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı. Bu esnada, şeytanlarla, semadan gelen haber arasına engel konmuş idi. (Bundan dolayı, mutad olarak semadan haber getiren) şeytanlar üzerine şahablar gönderildi. Böylece şeytanlar kavimlerine (eli boş ve habersiz) döndüler. Kavmi:
"- Ne var, niye (boş) döndünüz?" diye sordular. Onlar:
"- Bizimle semavi haber arasına mania kondu, üzerimize şahablar gönderildi. (Biz de kaçıp geri geldik)" dediler.
"- Bu, dediler, yeni zuhur eden bir şey sebebiyle olmalı, arzın doğusunu ve batısını dolaşın, (bu engel hakkında bir haber getirin)."
(Yeryüzünü taramak üzere gruplar halinde <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktılar. Bunlardan) Tihame tarafına giden bir grup, (Ukaz panayırına giderken <b><span style="color: red;">yol</span></b>da ashabıyla sabah namazı kılmakta olan Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e (Nehle denen yerde) rastladı. Kur'an-ı Kerim'in tilavetini duyunca durup kulak kabarttılar.
"- Bizimle semavı haber arasına engel olan şey işte bu!" deyip kavimlerine döndüler. Onlara şöyle dediler:
"- Biz hakiki hayranlık veren bir Kur'an dinledik ki o, Hakk'a ve doğruya götürüyor. Bundan dolayı biz de ona iman ettik. Rabbimize (bundan sonra) hiçbir şeyi asla ortak tutmayacağız.." (Cin 1-2)
Bunun üzerine Cenab-ı Hakk Peygamberine (aleyhissalatu vesselam) vahyederek durumu bildirdi: "(Habibim) de ki: Bana şu hakikatler vah<b><span style="color: red;">yol</span></b>unmuştur: "Cinden bir zümre (benim Kur'an okuyuşumu) dinlemiş de (şöyle) söylemişler: "Bize, hakiki hayranlık veren bir Kur'an dinledik ki o, Hakk'a ve doğruya götürüyor..." (Cin 1-Cin'in sözü 15. ayette biter).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">918</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyfe (radıyallahu anh) şöyle demiştir: "Ey Kurra cemaati, doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>da gidin. Siz çok öne geçmiş kimselersiniz. Eğer (doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan ayrılarak, ifrat ve tefritle), sağa sola meyledecek olursanız (kötülükte çok öne geçmiş bulunarak) büyük bir dalalete düşmüş olacaksınız."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">923</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zühri, Hz. Enes (radıyallahu anh)'ten rivayet ediyor: "Huzeyfe (radıyallahu anh) Hz. Osman (radıyallahu anh)'ın yanına geldi ve:
"- Ey Emirü'l-Mü'minin! Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi, kitapları hakkında ihtilafa düşmeden, bu ümmetin imdadına yetiş!" dedi. Hz. Osman (radıyallahu anh) derhal Hz. Hafsa (radıyallahu anha)'ya birisini <b><span style="color: red;">yol</span></b>layarak:
"- Sendeki Suhuf'u bize gönder, istinsah edip sana tekrar iade edeceğiz" diye haber saldı. Hz. Hafsa (radıyallahu anha) da gönderdi. Hz. Osman (radıyallahu anh) Kur'an'ın istinsahı için Zeyd İbnu Sabit, Abdullah İbnu'z-Zübeyr, Said İbnu'l-As ve Abdullah İbnu'l-Haris İbni Hişam (radıyallahu anhüm ecmain)'a emretti: Onlar da bunu istinsah ettiler.
Hz. Osman Kureyşli gruba: "Kur'an-ı Kerim'le ilgili olarak herhangi bir hususta siz ve Zeyd İbnu Sabit ihtilaf edecek olursanız, onu Kureyş lisanına uygun olarak yazın. Çünkü Kur'an onların lisanı üzere indi" dedi. Çalışma esnasında hey'et bu minval üzere hareket ettiler.
Suhuf'u mushaflar halinde ortaya koyma işi bitince, Hz. Osman (radıyallahu anh) her diyara bir mushaf gönderdi. Ayrıca bunun haricinde kalan bir sahife veya mushafın yakılmasını emretti. Zeyd (radıyallahu anh) der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan işitmiş olduğum, Ahzab süresine ait bir ayet(e ait yazılı parça bana gelmemişti), eksikti. Onu araştırdım. Sonunda Huzeyme İbnu Sabit el-Ensari (radıyallahu anh)'de çıktı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onun şahitliğini iki kişinin şahitliğine denk tutmuştu. Bu ayet şu idi: (Mealen): "Mü'minlerden Allah'a verdiği ahdi yerine getiren kimseler vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir" (Ahzab 23).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">931</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir rahib tarifedildi. Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkanının olup olmadığını sordu. Rahib: "Hayır yoktur!" dedi. Herif onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı.
Adamcağız, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine alim bir kişi tarif edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkanı olup olmadığını sordu. Alim: "Evet, vardır, seninle tevben arasına kim perde olabilir?" dedi. Ve ilave etti:
" Ancak, falan memlekete gitmelisin. Zira orada Allah'a ibadet eden kimseler var. Sen de onlarla Allah ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer. "
Adam <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı. Giderken yarı <b><span style="color: red;">yol</span></b>a varır varmaz ölüm meleği gelip ruhunu kabzetti. Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilafa düştüler. Rahmet melekleri: "Bu adam tevbekar olarak geldi. Kalben Allah yönelmişti" dediler. Azab melekleri de: "Bu adam hiçbir hayır işlemedi" dediler.
Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir başka melek, yanlarına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara: "Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha yakınsa ona teslim edin" dedi. Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzu ettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet melekleri aldılar."
Bir rivayette şu ziyade var: "Bir miktar <b><span style="color: red;">yol</span></b> gidince, ölüm gelip çattı. Adamcağız yönünü salih köye doğru çevirdi. Böylece o köy ehlinden sayıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">962</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Osman (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinledim şöyle diyordu:
"Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda bir günlük ribat, diğer menzillerde (Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda geçirilen) bir günden daha hayırlıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">963</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fadale İbnu Ubeyd (radıyalahu anh) anlatıyor: "Her ölenin ameline son verilir, ancak Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda ölen murabıt müstesna. Çünkü onun ameli kıyamet gününe kadar artırılır. Ayrıca o, kabir azabına da uğratılmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">965</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Öğleden evvel veya öğleden sonra bir kerecik Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkış, dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">966</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"(Müslüman erkeklerden) kim, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda, ila-yı kelimetullah için, devenin iki sağımı arasında geçen müddet kadar savaşacak olsa cennet kendisine vacib olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">967</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaz İbnu Cebel (radıyalahu anh) anlatıyor: "İçinden samimi şekilde Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad yapmayı temenni eden bir kimse, bilahare ölse de, öldürülse de şehid sevabı kazanır. Kim de Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda yara alsa veya Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda -düşmanın sebep olmadığı- bir musibetle bile yaralansa bu yara, kıyamet günü, en büyük hali içinde rengi zaferan renginde, kokusu da misk kokusunda olarak gelir. Kimin vücudunda, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda iken çıkan, iltihab gibi bir yara açılacak olsa bu da onun için Şehidlik mührü olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">968</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda yaralanan hiçbir yaralı yoktur ki, kıyamet günü, yarası kanıyor olarak gelmiş olmasın, bu kanın rengi kan renginde, kokusu da misk kokusundadır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">969</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Allah Teala Hazretleri, Allah rızası için <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkan kimse hakkında:
"Bu kulum, benim <b><span style="color: red;">yol</span></b>umda cihad etmek üzere bana inanarak peygamberlerimi tasdik ederek <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkmıştır, artık onu ya cennetime koymak yahut da ücret veya ganimet elde etmiş olarak, çıkmış olduğu meskenine geri çevirmek hususunda garanti veriyorum" diyerek te'minat verir.
Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun ki, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda yaralanmış hiçbir yaralı yoktur ki, kıyamet günü, yaralandığn ilk günkü manzarasıyla gelmiş olmasın: (Yarası taze) kan renginde, kokusu da misk kokusunda olarak.
Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin ediyorum ki, Müslümanlar'a meşakkat vermeyecek olsam, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda gazveye çıkan hiçbir seriyyeden asla geri kalmazdım. Ancak onları hayvana bindirecek imkan bulamıyorum. Onlar da beni takibe imkan bulamıyorlar. Benden geri kalmak da onlara zor geliyor.
Muhammed'in nefsi kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda gazaya çıkıp öldürülmeyi, sonra tekrar hayat bulup gazada tekrar öldürülmeyi, sonra tekrar gazaya çıkıp öldürülmeyi ne kadar isterim.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">970</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan bir gün sordular:
"- Ey Allah'ın Resûlü! Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda yapılan cihada hangi amel denk olur?"
" (Başka bir amelle) dedi, ona güç getiremezsiniz !"
Soruyu soranlar ikinci ve hatta üçüncü sefer tekrar sordular.
Resûlullah her seferinde aynı cevabı verip:
" (Bir başka amelle) ona güç getiremezsiniz!" dedi ve sonra şunu ilave etti:
" Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>undaki mücahidin misali (gündüzleri ve geceleri hiç ara vermeden oruç tutup, namaz kılan, Allah'ın ayetlerine de itaatkar olan ve Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>undaki mücahid, cihaddan dönünceye kadar namaz ve oruçtan hiç gevşemeyen kimse gibidir. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">971</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a:
"- Ey Allah'ın Resûlü! İnsanların en efdali kimdir?" diye soruldu. Şu cevabı verdi:
" Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda malıyla canıyla cihad eden mü'min kişi!"
"- Sonra kim? diye tekrar soruldu. Bu sefer:
" Tenhalardan bir tenhaya Allah korkusuyla çekilip, insanları şerrinden bırakan kimsedir" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">972</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Saidi'l-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Size, insanların en hayırlısı ve en şerlisini haber vereyim mi! İnsanların en hayırlısı o kimsedir ki, kendi veya başkasının atı sırtında ya da yaya olarak, ölünceye kadar Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda çalışır. İnsanların en şerlisine gelince o da, Allah 'ın Kitab 'ını okuyup (emir ve yasaklarına) riayet etmeyen kimsedir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">973</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyalahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Size insanların en hayırlısını haber vereyim mi! O, atının yularından Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda tutan kimsedir. (Hayırda) bunu takip edeni haber vereyim mi? O da koyunlarının peşine takılıp (insanları) terkeden koyunlarda bulunan Allah'ın hakkını da ödeyen kimsedir.
Size insanların en kötüsünü de haber vereyim mi! O da, Allah'tan isteyip, Allah adına vermeyendir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">974</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular:
"Ümmetimin seyahati Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihaddır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">975</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Allah korkusuyla göz yaşı döken kimse, süt memeye geri dönmedikçe ateşe girmez. Bir kul üzerinde, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda yapışan tozla, cehennemin dumanı biraraya gelmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">976</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim:
"İki göz vardır, onlara ateş değemez: Allah için ağlayan göz ile, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda uyanık sabahlayan göz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">977</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Rasûlullah buyurdu ki: "Kafır ile onu öldüren ebediyyen cehennemde bir araya gelmezler, keza bir kulun karnında, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda (yutulmuş olan) tozla cehennem ateşi bir araya gelmezler, keza, bir kulun kalbinde imanla hased bir araya gelmezler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">978</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün şöyle dedi:
"Kim Rabb olarak Allah'tan, din olarak İslam'dan, peygamber olarak Muhammed'den razı ise ona cennet vacib olmuştur." Bu söz hayretime gitti ve:
"- Ey Allah'ın Resûlü, bir kere daha tekrar eder misiniz?" dedim. Aynen tekrar etti ve arkadan da şunu söyledi.
" Bir başka şey daha var ki, Allah, onun sebebiyle, kulun cennetteki makamını yüz derece yüceltir. Bu derecelerden ikisi arasındaki uzaklık sema ile arz arasındaki mesafe gibidir. " Ben:
"- Öyleyse bu nedir`?" dedim. Şu cevabı verdi:
" Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">979</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Allah iki kişi hakkında güler: Bunlardan biri diğerini öldürmüş olduğu halde ikisi de cennete gider. Bunlardan diğeri, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad eder ve şehid olur. Allah katile mağfiretini ulaştırır, o da Müslüman olur, sonra Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihada katılır ve şehid olur (Böylece her ikisi de Cennette buluşurlar)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">980</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Kim Allah iman ederek ve va'dini tasdik ederek, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda (kullanmak üzere) bir at "tutarsa" bu atın yediği, teri, gübresi, bevli kıyamet günü terazisine girecektir, yani sahibine sevap olacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">981</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Mes'ud el-Bedri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, yularlanmış bir deve getirerek: "Bu Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>una bağışımdır" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adama:
" Buna karşılık sana, kıyamet günü, her biri yularlanmış yedi yüz deve vardır!" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">982</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Adiyy İbnu Hatim (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a:
"- Sadakanın hangisi efdal (Allah nazarında en kıymetli)dir?" diye sorulmuştu, şu cevabı verdi:
" Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda bir köleyi hizmete koymak veya Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda (askerler için) bir çadır kurmak (bağışlamak) veya döl alma yaşına basan bir deveyi (hibe, iare veya karz suretinde) bağışlamak. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">983</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Halid (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular:
"Kim Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda bir askerin teçhizatını temin ederse bizzat gaza yapmış olur. Kim, gazaya çıkan bir askerin geride kalan ailesine hayırlı himayede bulunursa gaza yapmış olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">984</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Eyyub (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam)'ı dinledim şöyle demişti:
"Size bir çok memleketlerin fethi müyesser kılınacak. Oralarda (komşu küffarla cihad için) toplanmış askeri birlikler göreceksiniz. Size bu birliklerle sefere çıkmak vazifesi verilecek. Bazılarınız onlarla (hasbi olarak) sefere çıkmak istemiyerek, adamlarının arasından svışıp gazveye (ücretsiz) katılmamanın <b><span style="color: red;">yol</span></b>larını arayacak. Arkadan da kendileriyle anlaşacak kabileler araştırıp, onlara: "Falanca orduya size bedel katılmam için beni ücretle tutacak yok mu, falanca orduya size bedel katılmam için beni ücretle tutacak yok mu?" diyecek. Bilesiniz, (hasbeten gazveye gitmekten kaçan bu adam) bir ücretlidir, son damlasına kadar kanını akıtsa da (gazi değildir, şehit sayılmaz, uhrevi ücretten mahrumdur)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">987</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ebi Umeyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda öldürülmem; bana bütün evlerde ve çadırda yaşayanların benim olmasından daha sevgilidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">989</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam sordu:
"- Ey Allah'ın Resûlü, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda öldürüldüğüm takdirde, bütün hatalarım örtülecek mi?"
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) :
" Evet, sen sabreder, mükafaat bekler, geri kaçmadan ileri atılır vaziyette olduğun halde öldürülürsen!" diye cevap verdi. Ve adama sordu:
" Nasıl sormuştun?"
Adam sorusunu aynen yeniledi. Bunun üzerine aleyhissalatu vesselam Efendimiz sözlerini şöyle tamamladı:
" Evet, (kul) borcu hariç, bütün günahların affedilecek. Zira Cebrail bu hususu bana haber verdi!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">996</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Rabbimiz, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda savaşan şu kimseye taaccüb etmiştir: Arkadaşları hezimete uğra(yıp kaçmış)tır. Ancak O, (kaçmanın haram olduğunu düşünerek) kendisine düşen sorumluluğun idrakiyle geri dönerek, öldürülünceye kadar düşmanla çarpışmıştır. Bunun üzerine Aziz ve Celil olan Allah, meleklere (iftiharla) şöyle der: "Şu kuluma bakın, benim nezdimde olan mükafaatı) düşünüp katımda olan (cezadan) korkarak geri döndü, öldürülünceye kadar savaştı."
Ebu Davud, Cihad 38, (2536).
Abdü'l-Habir İbnu Kays İbni Sabit İbni Kays İbni Şemmas an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Ümmü Halid adında bir kadın yüzü örtülü olduğu halde gelerek Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda öldürülmüş olan oğlu hakkında sormak istedi. Ashab'tan biri kadına: "Sen, yüzü örtülü olduğun halde gelip oğlundan mı soracaksın?" dedi. Kadın: Oğlumu kaybetti isem de hayamı kaybetmedim" dedi.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kadına:
" Oğlun iki şehid mükafatı elde etmiştir!" dedi. kadın:
"- Bunun sebebi nedir, ey Allah'ın Resûlü?" diye sorunca şu cevabı verdi:
" Çünkü onu Ehl-i Kitap öldürdü!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">998</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Malik el-Eş'ari (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki:
"Kim Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda evinden ayrılır, sonra da öldürülür, yahut atı veya devesi (yere atıp) boynunu kırar veya bir zehirli sokar veya yatağında ölür ise, Allah'ın dilediği hangi musibetle ölmüş olursa olsun şehit olarak ölür."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1007</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Seleme İbnu Nüfeyl el-Kindi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Ümmetimden bir grup, hak <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda mücadeleye (hiç ara vermeden) devam edecek, Allah da, onlar(la mücadele sebebi) ile bazı kavimlerin kalplerini saptıracak ve bunlardan (alınanlarla) onların rızkını sağlayacaktır, bu hal kıyamet gününe, Allah'ın va'dinin gelme anına kadar devam edecektir. Atın, kıyamete kadar alnında hayır bağlıdır. Rabbim bana, aranızda kalıcı değil, gidici olduğumu, ruhumu kabzedeceğini, sizin de beni, (birbirinizin boynunu vuran gruplar olarak) takib edeceğinizi bildirdi. Sakın birbirinizin boynunu vurmayın. Mü'minlerin (fitne sırasında emniyette olacakları) asıl yerleri Şam'dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1015</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda (radıyallahu anh)'nın anlattığına göre, cihada giderken, <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkıp, halkın geçeceği yere durarak, herkese duyuracak şekilde şöyle bağırırmış: "Ey insanlar: Kimin üzerinde bir borç olduğu halde, cihada katılır ve bilirse ki, öldüğü takdirde bu borç ödenmeyecektir, hemen geri dönsün, sakın peşime takılmasın. Zira, o, bu haliyle cihadın karşılığını alamaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1016</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e, şecaat olsun diye veya hamiyyet (kavmi, ailesi,dostu) için veya gösteriş için mukatele eden kimseler hakkında sorularak bunlardan hangisi "Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda"dır? dendi. Resûlullah: "Kim, Allah'ın kelamı yücelsin diye mukatele ederse, o Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>undadır" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1017</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">EbuHüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e: "Ey Allah'ın Resûlü, bir kimse Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad arzu ettiği halde bir de dünyalık isterse durumu nedir?" diye sordu. Şu cevabı verdi: "Ona hiçbir sevab yoktur!" Adam aynı soruyu üç sefer tekrar etti, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da her seferinde: "Ona sevab yoktur!" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1018</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şeddad İbnu'l-Had (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir bedevi gelerek Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a iman etti. Sonra da sordu: "Seninle hicret edeyim mi?" Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu ashabından birine teslim edip meşgul olmasını söyledi. Sonra yapılan gazvede Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bir miktar ganimet elde etmişti. Bunu taksim etti ve bedeviye de bir pay ayırdı. Bedevi: "Bu nedir?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Bu payı sana ayırdım" dedi. Adam: "Ben bunun için sana tabi olmuş değilim, ben -eli ile boğazını göstererek- şuraya bir ok atılıp ölmem ve cennete gitmem için sana tabi oldum" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da: "Sen Allah'a sadık oldun mu o da sana sadık olur (dilediğini verir)" dedi.
Askerler bir müddet durdular. Sonra düşmanla mukatele etmek üzere kalktılar. Adamcağızı, az sonra sırtlayıp Hz.Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e getirdiler. Tam gösterdiği yere bir ok isabet etmiş ve ölmüştü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Bu, o adam mı?" diye sordu:
"Evet, odur!" dediler.
"Öyleyse o Allah'a doğru söyleyip sadakat gösterdi, Allah da ona sadakat gösterdi" dedi.
Adam, Resûlullah (aleyhissalatu vessselam)'ın cübbesi ile kefenlendi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) cenazeyi öne çıkardı, üzerine namaz kıldı. Okuduğu duadan işitilenler arasında şu da vardı: "Ey Allahım, bu senin bir kulundur. Senin <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda hicret etmek üzere memleketinden ayrıldı. Şehid olarak öldürüldü. Ben buna şahidlik ediyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1027</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İsam el-Müzeni (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ordu veya seriyye <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkardığı zaman, askerlere şunu tenbihlerdi: "Bir mecsid görür veya müezzini işitirseniz, orada kimseyi öldürmeyin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1029</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cündeb İbnu Mekis (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) benim de katıldığım bir seriyye gönderdi. Orduya Benu'l-Mülevvah kabilesine baskın yapılması talimatını verdi. <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktık. Kedid nam mevkiye geldiğimiz zaman el-Haris İbnu'l-Bersa el-Leysi ile karşılaştık. Onu yakaladık. Bize:
"- Ben Müslüman olmak arzusuyla geliyordum. Memleketten de Resûlullah ( aleyhissalatu vesselam)'a gitmek düşüncesiyle ayrılmıştım" dedi. Kendisine:
"- Eğer Müslümansan bizim sana bir gün bir gecelik bağımız zarar vermez, dediğin gibi değilsen sana karşı tedbirimizi tam yapmış oluruz" dedik ve bağlarını daha bir sıkıladık."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1042</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbnu'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aeyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihada çıkıp gazve yapan selamete erip ganimetle dönen her ordu ve her seriyye ahirette elde edeceği mükafaatın üçte ikisine dünyada kavuşmuş olur. Hiçbir ganimet elde edemeyen, korku geçiren ve musibetlere maruz kalan her ordu ve her seriyye ise (ahirette) tam ücrete erer. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1050</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu'l-Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Sakif, Beni Ukayl'in müttefiki idi. Sakifliler, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından iki kişiyi esir ettiler. Buna mukabil Müslümanlar da Beni Ukayl'dan bir kişiyi esir ettiler, adamla birlikte Adba adlı deveyi de ele geçirdiler. Adam bağlı halde iken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanına geldi. Adam:
"- Ey Muhammed!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
" Ne istiyorsun?" diye sordu:
"- Beni niye yakaladınız, hacıları geçene (yani Adba'ya) niye el koydunuz?" dedi:
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) meseleyi büyütmek için:
"Seni müttefiklerin olan Sakifin cinayetinden dolayı yakaladım!" cevabını verdi, sonra oradan ayrılıp gitti. Adam tekrar seslenerek:
"- Ey Muhammed! Ey Muhammed" dedi. Resûlulah (aleyhissalatu vesselam) merhametli ve nezaketli idi. Adama dönerek:
" Ne istiyorsun?" dedi. Adam:
"- Ben Müslümanım!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"- Sen bunu, daha önce, kendi umuruna malik iken söylemiş olsaydın, tamamiyle kurtulurdun" dedi ve adamdan uzaklaştı. Adam tekrar:
"- Ey Muhammed, ey Muhammed!" diye bağırdı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) geri gelerek:
"- Ne istiyorsun?" dedi. Adam:
"- Açım, doyur beni, susadım, su ver bana!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"- Hacetin bu mu?" dedi. Adam öbür iki kişiye mukabil fıdye yapıldı."
Ravi İmran sözüne şöyle devam etti: "Ensar'dan bir kadın esir edildi.Adba dahi ele geçirildi. Kadın bağa vurulmuştu. Halk develerini evlerinin önünde dinlendiriyorlardı.
Bir akşam bu kadın ipten boşanarak develerin yanına geldi. Kadın deveye yaklaştı mı deve böğürüyordu. O da birini bırakıp öbürüne yaklaşıyordu. Sonunda Adba'ya yaklaştı. Bu böğürmedi.
Ravi der ki: "Bu pişkin bir deve idi" -bir rivayette: "O terbiyeden geçmiş bir deve idi" denmiştir. Ebu Davud'da: "Uysal bir deve" denmiştir. Kadın devenin arkasına bindi, hayvanı sürüp <b><span style="color: red;">yol</span></b>a revan oldu.
Kadının kaçtığını hissettiler, arayıp taradılar, ama bulamadılar.Kadın, Allah kendisine kurtulma nasib ederse, deveyi Allah için kurban etmeyi adadı. Medine'ye gelince, halk onun kurtulduğunu görünce: "Adba, Resûlullah (aleyhisssalatu vesselam)'ın devesi!" diye bağrıştı. Kadın:
"- Ben nezretmişim. Allah beni kurtarırsa onu kurban edeceğim diye!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelip bu durumu haber verdiler. O:
"- Sübhanallah! Hayvancağıza ne kötü mühafaat vermiş: Allah onu bunun üzerinde kurtarırsa o tutup bunu kesecek ha! Olacak şey mi? Hayır! Günah olan bir nezre uyulmaz, şahsen sahip olmadığı bir şey üzerine yaptığı nezre de uymaz!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1054</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amir İbnu Sehr (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) (peygamber olarak ortaya) çıktığı zaman, Hamdan kabilesi bana: "Gidip şu adam hakkında araştırıp bize haber getirebilir misin? Şayet bizim adımıza memnun kalırsan biz de onu kabul ederiz, şayet beğenmediğin bir husus olursa biz de reddederiz" dediler. Ben de: "Pekala!" dedim. <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkıp Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in yanına kadar geldim. (Gördüm, inceledim ve) memnun kaldım. Kavmim de Müslüman oldu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Umeyr Zi Merran'a şu mektubu yazdı." Ravi devamla der ki: Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Malik İbnu Mirare er-Rehavi'yi Yemen'in tamamına (elçi olarak) <b><span style="color: red;">yol</span></b>ladı. Akk Zu Hayvan Müslüman oldu." Ravi devamla der ki: "Akk'a: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a git, koyun ve malın için kendisinden eman al" dendi. O da hemen Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a geldi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kendisine şu eman mektubunu yazdı: "Bismillahirrahmanirrahim, Allah'ın Resulu Muhammed'den Akk Zu Hayvan'a: "Eğer arazisinde, malında, kölesinde (İslam'a) sadık kalırsa, kendisine eman vardır, Allah'ın ve Allah'ın Resulu Muhammed'in garantisi vardır. Bu emanı Halid İbnu Said İbni'l-As yazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1055</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ka'b İbn Malik (radiyallahu anh) anlatıyor: "Ka'b İbnu'l-Esref, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın aleyhine hicviyeler düzüyor ve bunlarla Kureyş kafirlerini, ona karşı tahrik ediyordu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Medine'ye hicretle geldiği zaman, şehrin ahalisi kozmopolitti: Bir kısmı Müslüman, bir kısmı putlara tapan müşrik, bir kısmı da Yahudi idi. Yahudiler, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ve ashabına rahatsızlık veriyorlardı. Cenab-ı Hakk, Resulü'ne (aleyhissalatu vesselam) sabır ve af emrediyordu. Allah şu ayeti onlar hakkında inzal buyurmuş idi. (mealen): "Hiç şüphesiz, sizden önce kitap verilenlerden ve Allah'a eş koşanlardan çok üzücü sözler işiteceksiniz. Sabreder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bu üzerinizde sebat edilecek işlerdendir" (Al-i Imran 186). Ka'b İbnu'l-Esref, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e ceza vermekten bir türlü vazgeçmiyordu. Sonunda Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sa'd İbnu Mu'az (radiyallahu anh)'a, onu öldürecek birini <b><span style="color: red;">yol</span></b>lamasını emretti. Onu Muhammed İbnu Mesleme (radiyallahu anh) öldürdü. Ka'b öldürülünce, Yahudiler ve müşrikler çok korktular. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "Arkadaşımızı geceleyin kapısını çalarak öldürdüler" dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlara Ka'bu'l-Esrefin geçmişte söylediklerini hatırlattı. Sonra da hepsini kendisiyle onlar arasında yapılacak ve (serirlerin uyarak sıkıntıları) sona erdirecek bir antlaşma imzalamaya çağırdı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlarla kendisi ve bütün Müslümanlar arasında muteber olacak yazılı bir antlaşma yaptı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1074</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz.Muaz (radiyallahu anh) demiştir ki: "Kim kendi boynuna cizye akdi yaparsa, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın gittiği <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan (sünnetten) beri olmuş olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1076</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mücemmi' İbnu Cariye el-Ensari (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte Hudeybiye sulhünde hazır bulunduk. (Sulh yapılıp) oradan döndüğümüz zaman, halk, develerini hızlandırarak (bir yere birikmeye) başladılar. Biz hayretle: "Bu insanlara ne oluyor, (niçin hayvanlarını hızlandırıp bir yere üşüşüyorlar?)" diye sorduk.
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a vahiy gelmiş" dediler. Biz de, halkla birlikte harekete geçip develeri hızlandırdık. İlerleyince Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Kura'u'l-Gamim denen (Mekke ile Medine arasında Usfan'ın önünde bulanan) yerde bulduk. Devesinin üzerinde duruyordu. Halk toplanınca bize süresini tilavet buyurdular.
Askerlerden biri: "Yani bu sulh bir fetih midir?" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Evet!" deyip ilaveten: "Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim bu bir fetihtir" buyurdu. Süre-i celileyi okumaya devam eden Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Allah size, ele geçireceğiniz bol bol ganimetler vaadetmiştir. İman edenler için bir delil olması ve sizi doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>a ulaştırması için bunları size hemen vermiş ve insanların size uzanan ellerini önlemiştir"mealindeki ayete kadar (Fetih 20) okudu.
(Ayet-i kerimede işaret edilen acil ganimetle) Hayber kastediliyordu. Buradan ayrılınca Hayber'e gazveye çıktık. (Elde edilen ganimet) Hudeybiye'ye katılanlara taksim edildi. Bunlar bin beş yüz kişi idi. Bunlardan üç yüzü süvari idi. Ganimet on sekiz hisseye ayrıldı. Süvari olana iki, yaya olana bir hisse verildi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1080</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Haşrec İbnu Ziyad'ın babaannesinden (radıyallahu anha) anlattığına göre, babaannesi (Ümmü Ziyad el-Eşceiyye) Resûllulah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte altı kadından biri olarak Hayber Gazvesine katılır. Kadın der ki: "Bizim de iştirak ettiğimiz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ulaşınca Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bizi yanına çağırttı. Gittik. Yüzünde öfke okunuyordu. Bize: "Kiminle çıktınız, kimin izniyle çıktınız?" diye çıkıştı. Biz:
"Yün eğirip onunla Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda yardımcı oluruz. Okları (toplar gazilere) veririz, diye çıktık. Ayrıca yanımızda yaralıları tedavi için ilaç var, yemek de yaparız" dedik. Bunun üzerine: "Öyleyse kalın!" buyurdu.
Cenab-ı Hakk Hayber'in fethini müyesser kılınca, bize de ganimetten, tıpkı erkeklere olduğu gibi pay ayırdı."
Haşrec der ki:
"Ey babaanneciğim, bu verilen ne idi?" diye sordum.
"Hurma idi" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1122</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">El-Misver İbnu Mhreme (radıyallahu anhüma)'ye Amr İbnu Avf (radıyallahu anh) şunu anlatmıştır: "Resûlullah (aleyhissalam vesselam) Ebu Ubeyde (radıyallahu anh)'yi Bahreyn'e, oranın cizyesin getirmek üzere <b><span style="color: red;">yol</span></b>ladı. Mallarla dönünce Ensar geldiğini işitti. Sabah namazını Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le kıldılar. Namaz bitince, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın etrafını sardılar. Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam) tebessüm buyurdular ve: "Öyle zannediyorum, Ebu Ubeyde'nin bir şeyler getirdiğini işittiniz" dedi. Hep birlikte: "Evet!" dediler. Bunun üzerine şunları söyledi:
"Öyleyse sevinin ve sizi sevindiren şeyi ümid edin. Allah' a yemin olsun, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Ben size dünyanın genişlemesinden korkuyorum. Sizden öncekilere dünya genişlemişti de hemen dünya için birbirleriyle boğuşmaya başladılar ve helak oldular. Genişleyen dünyanın onlar gibi sizi de helak etmesinde korkuyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1124</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) sordular: "İçinizden kime şehid dersiniz?" "Ey Allah'ın Resulü, dediler, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda öldürülen şehiddir." "Öyleyse, dedi, Resulullah (aleyhissalatu vesselam), ümmetimin şehidleri azdır." "Peki, dediler, daha kimler şehiddir, Ey Allah'ın Resulü?" "Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda öldürülen şehiddir. Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda ölen şehiddir. Taunda ölen şehiddir. Karnı sebebiyle ölen şehiddir, boğularak ölen şehiddir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1150</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz şöyle buyurdular:
"Kim kendisini Beytullahi'1-haram'a ulaştıracak kadar azık ve bineğe sahip olduğu halde haccetmemişse onun Yahudi veya Hıristiyan olarak ölmesi arasında fark yoktur. Zira, Cenab-ı Hakk şöyle buyurmuştur: "Oraya <b><span style="color: red;">yol</span></b> bulabilen insana, Allah için Kabe'yi haccetmesi gerekir" (Al-i İmran 97).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1167</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu z-Zübeyr anlatıyor: "Hz. Cabir (radıyallahu anh)'e ihrama girme yerinden sorulmuştu. Şu cevabı verdi: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bu hususta şöyle söylediğini işittim. "Medineliler'in ihrama girme yeri Zülhuleyfe'dir. Diğer <b><span style="color: red;">yol</span></b> Cuhfe'dir. IrakIılar 'ın ihrama girme yeri Zat-ı Irk'dır. Necidliler'in ihrama girme yeri Karnı'lMenazil'dir. Yemenliler'in ihrama girme yerleri Yelemlem'dir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1168</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Şu iki memleket (Basra ve Küfe) fethedildiği zaman Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e halk gelip :
"Ey mü'minlerin emiri! Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Necidliler için Karn'ı (mikat olarak) tesbit etti. Orası bizim <b><span style="color: red;">yol</span></b>umuza sapa düşer. (Buradan) Karn'e gitmeye kalksak, bize zor olur!" dediler. Hz. Ömer (radıyallahu anh) onlara:
"Öyleyse onun kendi <b><span style="color: red;">yol</span></b>unuzdaki hizasına bakın" dedi ve onlar için Zat-ı Irk'ı tesbit etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1195</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) ihram giyerek Mekke'ye müteveccihen <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktığı zaman, güzel kokusu olmayan bir yağ ile yağlanırdı. Sonra Zülhuleyfe mecsidine gelir, orada (ihram için iki rek'at) namaz kılar, sonra hayvanına binerdi. Devesi (ayağa kalkıp) onu doğrultunca telbiyeye başlar ve şöyle derdi: "Ben Resûlullah'ın böyle yaptığını gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1203</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ihramlı iken hacamat oldu (kan aldırdı)."
Buhari merhumun bir diğer rivayetinde: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)) oruçlu iken hacamat oldu" denir. Yine Buhari'nin bir diğer rivayetinde: "(Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)) ihramlı iken çektiği ağrı sebebiyle başından hacamat oldu" denir.
Bir diğer rivayette: "Şakika denen (başının ön kısmındaki) bir ağrı sebebiye, Lahyu Cemel adında Mekke <b><span style="color: red;">yol</span></b>u üzerindeki bir su başında, başının ortasından hacamat oldu" denir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1211</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süleyman İbnu Yesar anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), azadlısı Ebu Rafı'yi Ensar'dan bir başkasıyla birlikte (Meymüne'ye) gönderdi. Onlar, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Meymüne bintu'l-Haris (radıyallahu anha) ile evlendirdiler. (O vakit) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) henüz Medine'de idi (ve umretu'1-kaza için <b><span style="color: red;">yol</span></b>a) çıkmamıştı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1215</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hudeybiye Sulhu yapıldığı sene, bir gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından bir grupla birlikte, Mekke <b><span style="color: red;">yol</span></b>u üzerinde bir yerde oturuyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bizden ileride (konaklamış) idi. Ben hariç herkes ihramlıydı. Halk vahşi bir eşek gördü, ben o sırada meşguldüm, ayakkabımı tamir ediyordum. Gördüklerinden beni haberdar etmediler, onu kendiliğimden görmüş olmamı istiyorlardı. Bir ara aralarında bir gülüşme oldu. Birden etrafıma bakındım (ve bu esnada) hayvanı gördüm. Hemen (Cerade adındaki) atıma gidip eğerledim ve bindim. (Acelemden) kamçıyı ve mızrağı unutmuştum. "Kamçı ve mızrağımı bana verin!" diye seslendim.
"Hayır, dediler, vallahi bu işte sana yardımcı olmak istemeyiz." Öfkelendim. İnip onları aldım. Tekrar binip, eşeğe doğru hızla gittim, (yetişip) avladım. Beraberimde getirdim, ölmüştü. Arkadaşlarım etinden yediler. Ancak sonradan ihramlı iken yeyip yememe hususunda şekke düşüp (yediklerine pişman oldular). Yürüdük, ben bir parça ayırdım. Resûlullah'a kavuşunca, bu meseleyi sorduk.
"Beraberinizde birşeyler kaldı mı?" dedi. Ben: "Evet!" diyerek parçayı uzattım, ihramlı olduğu halde, ondan yedi. Ve:
"Bu bir taamdır. Onunla Allah size ikramda bulunmuştur!"dedi."
Bunlarda gelen bir ziyade şöyledir: "(Resûlullah:) "O helaldir, yiyin (dedi)."
Bir diğer rivayette: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara şunu söyledi: "Sizden biri (hayvanı yakalamak üzere) saldırmasını emretmedi veya ona hayvanı göstermedi mi?" Onlar: "Hayır!" diye cevap verince, (Resûlullah:)
"Öyleyse yiyin!" buyurdu."
Bir diğer rivayette: "(Resûlullah): İşaret ettiniz veya yardım ettiniz veya saldırmasını sağladınız mı?" (diye sordu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1222</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Behzi (radıyallahu anh) -ki ismi Zeyd İbnu Ka'b'dır- anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye gitmek düşüncesiyle ihramlı olarak (Medine'den) çıktı. Ravha nam mevkiye varınca orada kesilmiş bir vahşi eşekle karşılaştılar. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a bundan bahsedildi:
"Bırakın onu, dedi, sahibi hemen gelebilir!"
Derken hayvanın sahibi Behzi geldi ve Resûlullah (aleyhissalatu vesselam),ı bularak:
"Ey Allah'ın Resûlü, bu eşeği (size bıraktım) dilediğiniz gibi tasarruf edin!" dedi. Resûlullah derhal Hz. Ebu Bekir'e emrederek, <b><span style="color: red;">yol</span></b> arkadaşları arasında taksim etmesini" söyledi.
Sonra <b><span style="color: red;">yol</span></b>a devam edip İsaye nam yere geldi. Burası Ruveyse ile Arc arasında bir yer idi. Sıcak bir gölgede kıvrılıp uyumakta olan bir ceylan vardı. -Ravi der ki- "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir şahsa, herkes geçinceye kadar orada bekleyip kimseye hayvanı rahatsız ettirmemesini emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1224</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz, hacc veya umre için Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le birlikte <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkmıştık. Yo1 esnasında bir çekirge sürüsüne rastladık. Kamçı ve yaylarımızla vurmaya başladık. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Bunu yeyin, zira o deniz avından (sayılır)" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1233</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hacc yapmak üzere Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le birlikte çıktık. Arc nam mevkiye kadar geldik. Orada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) konakladı, biz de konakladık. Hz. Aişe (radıyallahu anha) Resûllullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına oturdu. Ben de babam Ebu Bekir'in yanına oturdum. Resûlullah'ın binek devesi ile, Hz.Ebu Bekir'in binek develeri tekdi ve o da Ebu Bekir'e ait bir köle ile birlikte (<b><span style="color: red;">yol</span></b>da) idi. Ebu Bekir (radıyallahu anh) oturup, kölenin gelmesini beklemeye başladı. Köle geldi ama beraberinde deve yoktu. Hz.Ebu Bekir (radıyallahu anh): "- Deven nerde?" diye sordu. Köle:
"- Sabahleyin onu kaybettim!" dedi. Ebu Bekir (radıyallahu anh):
"- Tek bir deveyi kayıp mı ettin!" deyip köleye vurmaya başladı.
Resûlullah bu sırada gülüyor ve şöyle diyordu:
" Şu ihramlıya bakın neler de yapıyor!"(İbnu Ebi Rizme der ki: Resûlullah: "Şu ihramlıya bakın neler de yapıyor?" deyip gülüyor, (başka bir Şey söylemiyordu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1238</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Cübeyr anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a dedim ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, vacib kıldığı zaman, getirdiği telbiye hususunda Ashab'ın ihtilafına doğrusu hayret ediyorum!" Bana şu cevabı verdi. "Bu meseleyi ben herkesten iyi biliyorum. Aslında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tek bir hacc yaptı. Bütün ihtilaflar bununla ilgili.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hacc maksadıyla (Medine'den) <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı. Zülhuleyfe Mescidi'ne gelip iki rekatlık ihram namazını kılınca, haccı fiilen olduğu yerde başlattı. Namazı bitirince de hacc için telbiyede bulundu. İşte bu telbiyeyi bır kısım insanlar işitti. Bunu kendisind en ben de (işittim ve) hatırımda tuttum. Sonra hayvanına bindi. Devesi onu yerden kaldırınca tekrar telbiye getirdi. Bu ikinci telbiyeyi de işitenler oldu. (Her seferinde telbiyeleri) farklı kimselerin işitmesi, insanların dağınık ve hareket halinde olmalarındandı. Böylece, devesi onu kaldırdığı zaman çektiği telbiyesini de yeni insanlar işitti. İşte bunlar: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), devesi kaldırdığı zaman telbiye getirdi"dediler.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">yol</span></b>una devam etti. Beyda tepesine çıkınca da telbiye getirdi. Bu telbiyeyi de işiten başkaları vardı. Bunlar: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beydaya çıkınca telbiye getirdi" dediler. Allah'a kasem olsun! Resûlullah namazgahında haccı başlattı. Devesi kaldırdığı zaman telbiye getirdi, sonra Beyda tepesine çıkınca orada da telbiye getirdi."
Said İbnu Cübeyr sözüne devamla dedi ki: "İbnu Abbas'ın sözünü esas alanlar (Zülhuleyfe 'deki) namazgahta iki rek 'atlık ihram namazını kılar kılmaz telbiye getirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1260</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cafer İbnu Muhammed babasından naklediyor: "Mikdad İbnu'1-Esved, (Mekke <b><span style="color: red;">yol</span></b>u üzerindeki Sükya nam karyede) Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin yanına girdi. Hz. Ali, bu sırada develerine un ve ağaç yaprağı karışımı yemlerini veriyordu. Mikdad:
"Şu Osman İbnu Affan (radıyallahu anh) hacc ve umrenin arasını birleştirmeyi yasaklıyor" dedi. Hz. Ali (radıyallahu anh), ellerinde un ve yaprak bulaşığı olduğu halde dışarı çıktı. -Kollarındaki un ve yaprak bulaşığını hiç unutmayacağım- doğru Hz. Osman'ın yanına girdi.
"Sen, dedi haccla umrenin arasını birleştirmeyi yasaklıyormuşsun, oğru mu?" Hz. Osman (radıyallahu anh) şu cevabı verdi:
"Bu benim reyimdir!"
Hz. Ali: "Umre ve hacc için lebbeyk!" diyerek, öfkelenmiş olarak çıktı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1264</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi' alatıyor: "Haccac-ı Zalim, Abdullah İbnu Zübeyr (radıyallahu anh)'le savaşmak üzere Mekke'ye indiği zaman, Abdullah İbnu Abdillah ile Salim İbnu Abdillah geldiler ve Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüm)'le konuştular: Kendisine:
"Bu yıl haccı terketmen sana bir zarar vermez. Zira biz, halk arasında savaş çıkıp seninle Beytullah arasına girileceğinden korkmaktayız"dediler. Abdullah onlara:
"Benimle Beytullah arasına girilerek engel çıkarılırsa, ben de Kureyş'in Hz. Peygamber'le Beytullah arasına girdiği zaman Resûlullah'ın davrandığı şekilde davranırım. Şahid olun, şu anda umreye niyet ettim!"dedi ve derhal kalkıp Zülhuleyfe'ye gitti. Umreye niyet ederek ihram giydi, telbiye getirdi.
Sonra şunu söyledi: "<b><span style="color: red;">yol</span></b>umu serbest bırakırlarsa umremi tamamlarım. Beytullah'la aramda engel olurlarsa Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yaptığı gibi yaparım." Ve şu ayeti tilavet etti. (Mealen): 'Resûlullah'ta sizler için güzel örnek vardır" (Ahzab 21).
Sonra <b><span style="color: red;">yol</span></b>una devam etti ve Beyda sırtına kadar geldi. Orada: "Bunların ikisinin hükmü de aynı. Eğer benimle umrem arasına girip mani olurlarsa haccıma da mani olmuşlar demektir. Sizleri şahid kılıyorum, umre ile birlikte hacca da niyet ettim" dedi. <b><span style="color: red;">yol</span></b>una devam etti. Kadid'e geldiği zaman bir kurbanlık aldı. Sonra (Mekke'ye girip) hacc ve umre her ikisi için tek bir tavafyaptı."
Bir rivayette şöyle denmiştir: "Her ikisi için de ihrama girdi ve böylece Mekke'ye geldi. Beytulah'ı tavaf etti. Safa ve Merve arasında sa'y etti, buna bir ilavede bulunmadı, ne kurban kesti, ne traş oldu, ne taksirde bulundu, ne de ihramla haram ettiği şeylerden birini nefsine helal kıldı. Kurban gününe kadar bu hal üzere devam etti. O gün kurban kesti, traş oldu. İlk yaptığı tavafla hem haccın hem de umrenin tavafını yerine getirdiği kanaatinde idi.
Sonunda: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) böyle yapmıştı" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1284</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Biz hacc aylarında, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte, hacc için ihrama girmiş olarak, hacc gecelerinde <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkıp Seref nam yere indik. Orada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Kimin beraberinde kurbanlığı yoksa, haccını umre yapmak isteyen umreye çevirsin. Beraberinde kurbanlığı olan bunu yapmasın" dedi. Hz. Aişe sözünde devamla der ki: "Ashab'tan bazısı umreye niyet etti, bazısı da terketti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile, gücü yerinde olan bazısının yanında kurbanlığı vardı.
(Bir ara) Resûlullah yanıma gelince beni ağlar buldu.
"Niye ağlıyorsun?" diye sordu.
"Ben ashabına söylediklerini işittim ve umre yapmaktan engel olundum!" dedim. Bunun üzerine:
"Neyin var?" diye tekrar sordu.
"Namaz kılamıyorum (hayız oldum)" dedim.
"Bu sana zarar vermez. Sen Hz. Adem (aleyhisselam)'in kızlarından bir kadınsın. Allah öbürlerine yazdığı kaderi sana da takdir etti, bu bir kusur sayılmaz. Sen haccına devam et. Cenab-ı Hakk inşaallah, umreyi de sana nasib edecek" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1286</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe bir başka rivayette şöyle der: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte çıktık, kurban günü Mina'ya geldik. Ben (orada) temizlendim. Sonra Mina'dan çıktım. Beytullah'a koştum. Sonra, Resûlullah'la birlikte nefr-i ahir (teşrik günlerinin üçüncüsü, yani bayramın dördüncü günü = onüç Zilhicce) günü çıktık, Muhassab'a indik. Abdurrahman (radıyallahu anh)'ı çağırdı ve:
"Kızkardeşini Harem bölgesinden çıkar (Ten'm'e kadar götür. Orada) umre için ihram giysin. Umreyi yapınca buraya gelin, sizi dönünceye kadar burada bekliyorum!"dedi. Ben ayrılıp (Ten'im'e gidip ihram giydim, umre yaptım) tavaftan boşalınca, seherde yanına geldim. <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkma emri verdi. Herkes göç yükleyip Medine'ye müteveccihen hareket etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1288</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktık. Bazılarımız umre niyetiyle ihrama girdi, bazılarımız hem hacc hem de umre niyetiyle ihrama girdi, bazılarımız da sadece hacc niyetiyle ihrama girdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da sadece hacc için ihrama girmişti. Umre için ihrama girenler, (Vemreyi yapınca) ihramdan çıktılar. Hacc için ihrama girenler veya hacc ve umre için ihrama girenler, yevm-i nahr'e (kurbanın birinci gününe) kadar ihramdan çkmadılar.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1302</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu't-Tufeyl (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) dedim ki:
"Kabe'nin etrafında (tavaf yaparken) ilk üç şavtında remel, son dört şavtında da normal yürüme yapmak sünnet midir, değil midir? Senin kavmin buna sünnet diyorlar?"
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) bana şu cevabı verdi:
"Hem doğru söylemişler, hem de kizb etmişler."
"Yani hem doğru söylemişler, hem de kizb etmişler demekle neyi kastediyorsun?" diye açıklama istedim.
Anlattı:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye (umretü'1-kaza için) gelmişti. Müşrikler: "Muhammed ve ashabı zayıflıktan Kabe'yi tavaf edemez" dediler. Müşrikler onu kıskanıyorlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ashabına üç (şavtta) remel yaparak, dört şavtta da normal şekilde yürümelerini emretti."
Ben tekrar, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a:
"Bana Safa ile Merve arasındaki tavafı binerek yapmanın sünnet olup olmadığını haber ver. Zira senin kavmin bunun sünnet olduğunu söylüyorlar!" dedim. Bana şu cevabı verdi: "Hem doğru söylemişler, hem de kizb etmişler."
"Hem doğru söylemeleleri, hem de kizb etmeleri ne demektir?" diye ben tekrar sorunca açıkladı:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye umre için geldiği zaman (Mekkeli) ahali etrafını çokca sarmış: "İşte Muhammed! İşte Muhammed!" diye sıkıntı veriyorlardı. Hatta, genç kızlar bile evlerden çıkmışlardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın huzurunda (<b><span style="color: red;">yol</span></b> açmak için) halka vurulmazdı. Halk başına üşüşünce, bu sebeple o da hayvana bindi. Aslında sa'yi yayan yapmak (binerek yapmaktan) efdaldir."
Ebu Davud'un rivayetinde İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) -Müslim'deki rivayete ziyade olarak- şunu söyler: "Hudeybiye müzakereleri sırasında Kureyşliler: "Muhammed'i ve arkadaşlarını bırakın, böcekler gibi ölsünler" dediler. Müteakip sene umre yapmak şartı üzerine sulh antlaşması yapılınca, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye geldi.Müşrikler de Kuaykıan tepesi yönünden geldiler. Aleyhissalatu vesselam Efendimiz ashabına: "Beytullah'ı üç şavtta remel yaparak tavaf edin"dedi. Bu (bütün ümmete şamil) bir sünnet değildir.
Safa ile Merve arasındaki sa'y ile ilgili olarak (Ebu Davud'da gelen açıklama, (yukarıda kaydedilen) Müslim rivayetindekinin aynıdır.)
Ancak Ebu Davud'da şu ziyade dahi yer alır: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), halk, sözlerini daha iyi işitsin, yerini daha iyi görsün ve elleri ona ulaşmasın diye bir deveye bindi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1353</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Kadın hayızlı olduğu takdirde (veda tavafı yapmadan) <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkmasına ruhsat verildi" demiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1355</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zevcelerinden Safiyye Bintu Huyey (radıyallahu anha) hayız oldu. Durum Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a haber verilmişti.
"O bizi burada hapis mi edecek!" dedi. Kendisine, Safıyye'nin tavaf-ı ifazayı yapmış olduğu söylenince:
"Öyleyse hayır, (beklemenize gerek yok, <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkınız)" açıklamsında bulundu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1356</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amre merhum anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha) beraberinde kadınlar olduğu halde haccetse, kadınların hayız oluvermelerinden korkardı: Bu sebeple yevm-i nahirde (kurbanın birinci giünü) hemen onlara öncelik tanır ve derhal ifaza tavaflarını yaptırırdı. İfaza tavaflarını yaptılar mı, artık onları (temizlensinler de veda tavafı da yapsınlar diye) beklemez, kadınlar hayızlı iken hemen (Medine'ye dönmek üzere) <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1402</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Arafat'tan <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkmıştı, arkasından birisinin (koşturmak için) devesine şiddetle bağırıp, vurduğunu işitti. Bunun üzerine kamçısıyla (etrafındakilere kulak verin diye) işaret edip, şöyle buyurdu:
"Sakin olun. (Allah'ı razı edecek iyi davranış ve) birr acelede değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1403</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Üsame İbnu Zeyd (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) güneş battığı zaman Arafat'tan (ifaza yaparak) <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı. Dağ geçidine geldiği zaman deveden inip bevletti. Sonra abdest aldı. Abdesti bol su kullanarak değil, hafıfçe aldı. Ben:
"Namaz mı kılacağız ey Allah'ın Resûlü`?" diye sordum.
"Hayır, namaz önümüzde!" dedi ve devesine bindi. Müzdelife'ye gelince hayvandan indi ve yeniden abdest aldı. Bu sefer bol su kullandı.Sonra namaz başladı. Akşam namazını kıldı. Sonra herkes devesini ıhdı.Yine namaza başlandı. Bu sefer de yatsıyı kıldı. İkisi arasında başka bir namaz kılmadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1404</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve'den yapılan bir rivayet şöyledir: "Hz. Üsame (radıyallahu anh)'ye : "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Veda haccından, ifazadan (Arafat'tan ayrıldıktan) sonra <b><span style="color: red;">yol</span></b>culuğu nasıl yaptı?" diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi:
"Hızlı yürürdü. Ancak <b><span style="color: red;">yol</span></b>da bir düzlüğe rastlarsa daha hızlı yürürdü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1405</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fatıma Bintu'l-Münzir anlatıyor: "Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhüma) kendisi ve beraberindekilere Müzdelife'de sabah namazı kıldırıverecek olan kimseye, şafak söktüğü zaman kıldırmasını emredip, bineğine atlar ve Mina'ya hareket eder (<b><span style="color: red;">yol</span></b>da da) durmazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1409</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fatıma Bintu'l-Münzir anlatıyor: "Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhüma) kendisi ve beraberindekilere Müzdelife'de sabah namazı kıldırıverecek olan kimseye, şafak söktüğü zaman kıldırmasını emredip, bineğine atlar ve Mina'ya hareket eder (<b><span style="color: red;">yol</span></b>da da) durmazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1417</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Sad (radıyallahu anh) anlatıyor: "Veda haccından Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la beraber döndük. (<b><span style="color: red;">yol</span></b>da konuşurken) bazılarımız "Yedi taş attım" bazılarımız da: "Altı taş attım" diyordu, kimse kimseyi bu sebeple kınamıyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1470</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'e ulaştığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Mina'da şöyle demiştir: "İşte kurban kesilen yer. Mina'nın her tarafı kesim yeridir."
Umre sırasında da şöyle buyurmuştur: "Burası kurban kesme yeridir." "Burası" sözü ile Merve'yi kastedmiştir. Mekke'nin bütün geçit ve <b><span style="color: red;">yol</span></b>ları kurban kesme yeridir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1482</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Naciye el-Huzai (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hedy'ini Medine'den benimle gönderdi. Ben:
"Bunlardan <b><span style="color: red;">yol</span></b>da helak olan çıkarsa ben ne yapacağım?" diye sordum.
"Hemen kesersin, nalınını kanına batırırsın, sonra onunla insanlar arasından çekilirsin, yerler" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1483</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu'l-Müseyyeb der ki: "Nafile olarak sevkedilen bir deve <b><span style="color: red;">yol</span></b>da helak olsa ve hemen kesilerek halka terkedilse, halk da bunu yese, bu nafile kurbanın sahibine bir şey gerekmez. Kendisi yese veya ondan yiyene emretse borçlanır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1490</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bedene (<b><span style="color: red;">yol</span></b>da) doğuracak olursa, yavrusu da götürülüp annesiyle birlikte kesilir. Yavruyu taşıyacak bir mahmel (taşıyıcı) bulunmazsa annesine yükletilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1493</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüa), kurbanlık devesine kabati ketenden, yünden mamul renkli kilimlerden, iki parçalı takımlardan çul sarar, sonra bunu Kabe'ye <b><span style="color: red;">yol</span></b>lardı. Bunlarla orada Kabe'ye örgü yapılırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1498</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Esma Mevla Abdillah İbni Ca'fer (rahimehullah)'in anlatığına göre: "Efendisi Abdullah İbnu Ca'fer'le beraber Medine'den çıktılar. Sükya'da hasta olan Hüseyin İbnu Ali (radıyallahu anhüma)'ye uğradılar, Abdullah İbnu Ga'fer, Hz. Hüseyin'le ilgilenmek için yanında kaldı. Haccın fevte uğramasından (o sene kaçırmaktan) korkarak Medine'de mukim Hz. Ali ve (zevcesi) Esma Bintu Umeys (radıyallahu anhüma)'e haber gönderdi, bunlar derhal yanına geldiler. Hz. Hüseyin (radıyallahu anh) (ağrıdan şikayet ederek) başına işaret etti. Hz. Ali (radıyallahu anh) başının traş edilmesini emretti. Sonra onun adına Sükya'da kurban kesilmesini emretti ve bir deve kesildi."
Yahya İbnu Said der ki: "Bu seferinde Hz. Hüseyin (hacc maksadıyla) Mekke'ye müteveccihen Hz. Osman (radıyallahu anh)'la birlikte <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkmıştı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1499</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Said en-Nehai (rahimehullah)'nin anlattığına göre: "(Umre yapmak üzere ihrama girdikten sonra) Zatu'ş-Şukûk denen yere varınca orada kendisini yılan sokar. Arkadaşları, bu meseleyi sorabilecekleri bir kimseyle karşılaşmak üzere, (herkesin gelip geçtiği ana) <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkarlar. Derken İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) karşılarına çıkar. Onlara şu fetvayı verir:
"Hemen bir hedy (kurbanlık) veya onun değeri miktarınca nakit parayı (Mekke'ye) gönderin. Onunla kendi aranıza bir günlük alamet koyun, hedy kesildi mi ihramdan çıksın. Ayrıca, bu umreyi de bilahere kaza etmen gerekir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1503</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süleyman İbnu Yesar anlatıyor: "Ebu Eyyüb el-Ensari (radıyallahu anh) hacc yapmak üzere <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı. Mekke <b><span style="color: red;">yol</span></b>u üzerindeki Badiye'ye gelince develerini kaybetti. Yevm-i nahrde Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e gelerek, durumu ona anlattı. Hz. Ömer (radıyallahu anh) kendisine:
"Önce umre yapıyorsun gibi hareket et. Sonra ihramdan çık. Sonra müteakip senenin haccına yetişirsen hacc yap, kolayına giden bir de kurban kes"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1508</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Mekke'ye Keda'dan Batha'nın yanındaki yukarı <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan girdi ve aşağı <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan da çıktı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1509</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den anlatıldığına göre: "O, iki dağ <b><span style="color: red;">yol</span></b>u arasındaki Zu-Tuv nam mevkide geceyi geçirir, sonra Mekke'nin yukarı <b><span style="color: red;">yol</span></b>undan şehre girerdi. Hacc veya umre yapmak niyetiyle Mekke'ye geldiği vakit, devesini doğruca Beytullah'ın kapısının yanında ıhdırırdı. Sonra (hayvandan iner) Mescid-i Haram'a girer, Haceru'1-Esved rüknüne gelir, oradan başlayarak yedi kere Beyt'i tavaf eder ilk üçünde koşar, dördünde de yürürdü. Sonra tavaftan çıkar, evine dönmezden önce iki rek'at namaz kılar, Safa ile Merve arasında da tavaf ta (sa'y) bulunurdu.
Hacc ve umreden çıktığı zaman, Zülhuleyfe'deki Batha'da devesini ıhtırırdı. Orada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da devesini ıhtırırdı"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1513</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine aynı kaynaklar Hz. Aişe'nin şu sözünü kaydederler: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), oraya inmiştir, çünkü orası, <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkmaya daha uygundur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1533</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Ravha'da bir grup <b><span style="color: red;">yol</span></b>cuya rastladı. Onlardan bir kadın kendisine bir çocuğu kaldırıp:
"Bunun için de hacc caiz olur mu?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) :
"Evet olur ve sana da sevab vardır"buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1547</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sümame (rahimehumullah) anlatıyor:
"Hz.Enes (radıyallahu anh), cimri olmadığı halde havıdlı bir devenin üzerinde haccını yaptı." (Hz. Enes (radıyallahu anh): "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da <b><span style="color: red;">yol</span></b> eşyasını yüklediği. havıdlı bir deve üzerinde hacc yaptı" demiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1548</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubeyd İbnu Cüreye anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'e:
"Seni dört şey yaparken görüyorum. Bunları arkadaşlarından bir başkasının yaptığını görmedim" dedim. Bana:
"Ey İbnıı Cüreye, onlar nedir`?" diye sordu. Ben de saydım: "Sen Kabe'nin rükünlerinden sadece iki Yemani rükne (rükn-i Yemani. ve rükn-i Hacer) temasta bulunuyor, diğerlerine temas etmiyorsun. Keza senin tüysüz deriden ma'mul nalın giydiğini görüyorum. Keza senin (saç ve sakalını) sarıya boyadığını görüyorum. Keza seni Mekke'de gördüm, herkes (Zilhicce) hilalini görünce ihrama girdikleri halde sen terviye günü (8 Zilhicce) ihrama girdin!" Bana şu açıklamayı yaptı:
"Rükünlere temasa gelince; ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)' ın, sadece iki rükne temas ettiğini gördüm. Tüyü <b><span style="color: red;">yol</span></b>unmuş nalına gelince; ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın nalınlarında hiç tüy görmedim. Ayakları onların içinde iken abdest alırdı. Ben onu giymeyi seviyorum. Sarıya gelince; ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın onunla boyandığını gördüm. Ben onunla boyanmayı seviyorum. İhrama girmeye gelince, ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın devesi, onu <b><span style="color: red;">yol</span></b>a koyuncaya kadar telbiye çektiğini görmedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1561</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh)'i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti:
"Allah Teala hazretleri Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'i hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitab'ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm ayeti de vardı! Biz bu ayeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zina yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: "Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkara sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalalete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinaları, -delil veya hamilelik veya itiraf <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla- süb–t bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer Allah Teala' nın kitabına ilavede bulundu" demeyecek olsalar, recm ayetini (Kitabullah'a) yazardım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1562</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'inde: "Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı içinizden dört şahid getirin. Eğer şehadet ederlerse onları ölüm alıp götürünceye, yahud Allah onlara bir <b><span style="color: red;">yol</span></b> açıncaya kadar. kendilerini evlerde alıkoyun (insanlarla ihtilattan menedin)" buyurdu. (Nisa 15).
Cenab-ı Hakk, bu ayette (zina meselesinde) önce kadını zikrettikten sonra, erkeği kadınla birlikte ele alarak şöyle demiştir: "Sizler-den fuhşu irtikab edenlerin her ikisini de (kınayarak) eziyete koşun. Eğer tevbe edip (nefislerini) ıslah ederlerse artık onlara (eziyetten) vazgeçin. çünkü Allah tevbeleri çok kabul eden, en çok esirgeyendir" (Nisa 16). Cenab-ı Hakk bu ayeti, celde ayetiyle neshederek şöyle buyurdu: "Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer deynek vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız bunlara, Allah'ın dinini tatbik hususunda, acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir zümre de bunların azabına (bu cezalarına) şahid olsun" (Nur 2). Sonra Nur sûresinde recm ayeti nazil oldu. Önceki (celdeyi emreden) vahiy bekar (zani) içindi. Sonra recm ayeti tilavetten kaldırıldı, ancak hükmü baki kaldı."
Bu rivayetin "...yüzer deynek vurun"ibaresine kadar olan kısım Ebu Davud'a aittir, mütebakisini Rezin ilave etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1568</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Vail İbnu Hucr İbni Rebia (radıyallahu anh) anlatıyor; "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sağlığında, namaz kılmak maksadıyla bir kadın evinden çıkmıştı. <b><span style="color: red;">yol</span></b>da ona bir erkek rastladı. Kadına çullanıp ihtiyacını giderdi. Kadın bağırdı, adam ise sıvıştı gitti.
(Çığlığı üzerine) kadına bir erkek uğramıştı. Ona başından geçeni anlatıp, bir adam bana böyle böyle yaptı dedi. Sonra, bir grup muhacire rastladı, başından geçeni onlara da anlatıp: "Bir adam bana böyle yaptı!" dedi. Hep beraber yürüyüp, kadının kendisine tecavüz ettiği kimseyi yakalayıp kadına getirdiler. Kadın:
"- Evet bu odur?" dedi. Sonra adamı Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in yanına götürdüler. Resûlullah adamın recmedilmesini emrettiği sırada, kadına tecavüz etmiş olan kimse kalkıp:
"- Ey Allah'ın Resûlü, suçlu benim!" diye itirafta bulundu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kadına:
" Git. Allah günahlarını affetti" dedi. Zan altında kalmış olan kimseye de güzel sözler söyleyip (gönlünü aldı). Mütecavizin recmedilmesini emretti ve recmedildi.
Sonra Resûlullah şunu söyledi:
" Bu adam öyle bir tevbe ile tevbe etti ki, böyle bir tevbeyi Medine ahalisi yapsaydı kabul edilirdi."
Tirmizi, şu ziyadede bulunmuştur: "Vail (radıyallahu anh) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in kadına mehir takdir edip etmediğini zikretmedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1577</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, Maiz İbnu Malik el-Eslemi (radıyallahu anh) gelerek:
"- Ey Allah'ın Resûlü, ben nefsime zulmettim, zina fazihasını işledim, beni temizlemeni istiyorum" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu reddetti (geri çevirip meselenin üzerine gitmedi). Ancak Maiz ertesi gün tekrar geldi. Yine:
"- Ey Allah'ın Resûlü, ben zina fazihasını irtikab ettim!" diye ikinci sefer itirafta bulundu. Adamı ikinci sefer geri çeviren Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adamın kavmine birisini <b><span style="color: red;">yol</span></b>layarak:
"Onun aklında bir noksanlık biliyor musunuz, normal bulmadığınız bir davranışına rastladınız mı?"diye tahkik ettirdi. Ancak hep beraber:
"Biz onu gördüğümüz kadarıyla, aramızdaki salih kişilere denk akıl (ve feraset) sahibi biliyoruz" dediler. Maiz üçüncü sefer müracaatta bulundu. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onlara yine birini göndererek adam hakkında sordurdu. Yine ne kendinde, ne aklında bir kusur olmadığını söylediler.
Adam dördüncü sefer müracaat edince, ona bir çukur kazdırdı. Taşlanmasını emretti ve taşlandı.
Ravi der ki: Gamidiye adında bir kadın da gelerek:
"Ey Allah'ın Resûlü, beni niye reddediyorsun. Görüyorum ki, beni de Maiz gibi geri çevirmek istiyorsun. Allah'a kasem olsun ben hamileyim de!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):
"Öyle ise hayır. Sen git ve çocuğu doğurunca gel" dedi. Kadın gitti çocuğu doğurunca, bir beze sarılmış olarak çocukla geldi.
"İşte çocuk, doğurdum!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Git, sütten kesinceye kadar emdir, sonra gel!" buyurdu. Kadın gitti, o çocuğu sütten kesince çocukla birlikte geldi. Çocuğun elinde bir ekmek parçası vardı.
"Ey Allah'ın Resûlü, işte çocuk, sütten kestim, yemek de yedi" dedi.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) çocuğu alıp, Müslümanlardan birine teslim etti. Sonra bir çukur kazılmasını emir buyurdu. Göğsüne kadar derinlikte bir çukur kazıldı. Bundan sonra halka taşlamalarını emretti. Herkes taşladı. Halid İbnu Velid (radıyallahu anh) elinde bir taş ilerledi, başına attı. Kan yüzüne fışkırmıştı, kadına küfretti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Halid'in kadına küfrettiğini işitince:
"Ey Halid ağır ol!" dedi ve ilave etti:
"Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun, bu kadın öyle bir tevbe yaptı ki, şayet alış-verişte sahtekarlık yapanlar aynı tevbe ile tevbe yapsalardı, onların bile mağfiretine yeterdi !"
Sonra Resûlullah (tekfın) emretti. Kadının üzerine namaz kıldırdı ve defnedildi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1633</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Zeyd İbnu Harise Mekke'ye gitmişti. (Uhud'da şehid düşen) Hz. Hamza'nın kızına uğradı. Ca'fer (radıyallahu anh): "Kızı yanıma ben alacağım, ona ben ehakkım, o benim amcamın kızıdır ve üstelik yanımda teyzesi var, teyze anne gibidir" dedi. Hz. Ali (radıyallahu anh) de: "Ona ben ehakkım. O amcamın kızıdır. Yanımda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kızı Fatıma var. Fatıma ona ehaktır" dedi. Zeyd İbnu Harise (radıyallahu anh) atılarak:
"Ona ben ehakkım, o erkek kardeşimin kızıdır, ben onun için <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktım ve yanına geldim" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), kızı Cafer (radıyallahu anh)'in yanına almasına hükmetti ve: "Muhakkak ki, teyze annedir!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1634</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Şu iki kişi dışında hiç kimseye gıbta etmek caiz değildir: Biri, Allah in kendisine verdiği hikmetle hükmeden ve bunu başkasına da öğreten hikmet sahibi kimse. Diğeri de Allah'ın kendisine verdiği malı hak <b><span style="color: red;">yol</span></b>da sarfeden zengin kimse."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1635</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "İki kişiye karşı hased caizdir: Birincisi o kimsedir ki, Allah kendisine Kur'an-ı Kerim'i nasib etmiştir, o da onu, gece ve gündüz boyu ikame eder. İkincisi de o kimsedir ki, Allah Teala ona mal vermiştir de o da gece ve gündüz (hak <b><span style="color: red;">yol</span></b>da) infak eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1650</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim korkarsa akşam karanlığında <b><span style="color: red;">yol</span></b> alır. Kim akşam karanlığında <b><span style="color: red;">yol</span></b> alırsa hedefine varır. Haberiniz olsun Allah ın malı pahalıdır, haberiniz olsun Allah'ın malı cennettir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1653</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ben sizin görmediğinizi görür, işitmediğinizi işitirim. Nitekim sema uğuldadı, uğuldamak da ona hak oldu. Semada dört parmak sığacak kadar boş bir yer yoktur, her tarafta Allah'a secde için alnını koymuş bir melek vardır. Allah'a yemin olsun, benim bildiğimi siz bilse idiniz az güler, çok ağlardınız, yataklarda kadınlarla telezzüz etmezdiniz, <b><span style="color: red;">yol</span></b>lara, çöllere dökülür, (belanızı defetmesi için) Allah'a yalvar yakar olurdunuz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1717</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Selam (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Hz. Osman (radıyallahu anh) muhasara edildiğn zaman, namaz kıldırma işine Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh)'yi tayin etti. Bazan Hz. İbnu Abbas kıldırıyordu. Sonra, Hz. Osman (isyancılara) elçi <b><span style="color: red;">yol</span></b>layıp, benden ne istiyorsunuz? diye sordu. Onlar: "Hilafetten ayrılmanı istiyoruz" dediler. O da: "Allah'ın bana giydirdiği bir kaftanı çıkarmam" diyerek reddetti.
"Onlar seni öldürecekler!" dediler. O:
"Beni öldürdüğünüz takdirde, ebediyyen birbirinizi sevmeyecek, düşmanla elbirlik savaşamayacaksınız. Göre göre ihtilafa düşeceksiniz. Ey kavm, bana karşı çıkardığnnız şu ihtilaf sakın ola başınıza, sizden öncekilerin maruz kaldığı belayı dolamasın!" dedi. İhtilalcilerin tazyikleri artınca, cuma gününe oruçlu olarak girdi. Gün biraz ilerleyince uyudu.Uyanınca:
"Şu anda rüyamda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı gördüm. Bana: "Akşam yanımızda iftarını yapacaksın" buyurdu" dedi.
O gün öldürüldü. Sonra Hz. Ali (radıyallahu anh) hutbe okumak üzere kalktı. Hamd ü senadan sonra:
"Ey insanlar, dedi, bana yaklaşın, gözlerinizi, kulaklarınızı dört açın. Şahsen ben ve sizler hepimizin fıtnenin içine düşmemizden korkuyorum. Fitne sırasında, hepimize gayret gerekecek." Devamla dedi ki:
"Allah bu ümmeti iki edeble terbiye etti: Kitap ve Sünnet. Bunların (tatbiki hususunda), sultan nezdinde gevşeklik olamaz. Öyle ise Allah'tan korkun, aranızdaki meseleleri halledin."
Hz. Ali (radıyallahu anh) bunları söyleyip minberden indi ve beytü'l-maldan arta kalan servete yönelerek Müslümanlar arasında taksim etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1719</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sevban (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Ciddi bir sebep olmadan, kocasından hul' <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla boşanan kadın, cennetin kokusunu alamaz."
Ebû Davud'un bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Hangi kadın zevcesinden boşanma taleb ederse..." Ebû Hüreyre'nin Nesai'de gelen bir rivayetinde: "Kocasından hul' suretiyle boşanan kadınlar (günahça) münafıklar gibidir" buyurulmuştur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1745</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Dua sema ile arz arasında durur. Bana salat okunmadıkça, Allah'a yükselmez. (Beni hayvanına binen <b><span style="color: red;">yol</span></b>cunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, duanızın başında, ortasında ve sonunda salat okuyun.)"
Tirmizi, bunu Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e mevkuf olarak rivayet etmiştir. Rezin ise merfu olarak rivayet etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1750</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir sefere (Hayber Seferi) çıkmıştık. Halk (<b><span style="color: red;">yol</span></b>da, bir ara) yüksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) (müdahele ederek):
"Nefislerinize karşı merhametli olun. Zira sizler, sağır birisine hitàb etmiyorsunuz, muhatabınız gaib de değil. Sizler gören, işiten, (nerede olsanız) sizinle olan bir Zat'a, Allah'a hitab ediyorsunuz. Dua ettiğiniz Zat, her birirıize, bineğinin boynundan daha yakındır" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1785</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın geceleyin namazdan çıkınca şu duayı okuduğunu işittim: "AlIahım! Senden, katından vereceğin öyIe bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidayet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertip, içime kamil iman, dışıma amel-i salih, amellerime temizlik ve ihlas verir, rızana uygun istikameti ilham eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun.
Allahım, bana öyle bir iman, öyle bir yakin ver ki, artık bir daha küfür (ihtimali) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.
Allahım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunIa kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhàr olan) şühedaya has makamları niyaz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum!
Allahım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevi ve uhrevi) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Ràhmetine muhtacım, halimi arzediyorum. (İhtiyacım ve fakrim sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacını görüp şifayab kilan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azabının arasını da ayırmanı, helake davetten, kabir azabindan korumanı diliyorum.
Allahım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veya mahlukatindan birine vaadettiğin bir lütuf var da buna idrakim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeple de istediklerimin dışında kalmış ise ey alemlerin Rabbi, onun husülü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum.
Ey Allahım! Ey (Kur'an gibi, din gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>un sahibi! Kafirler için cehennem vaadettiğin kıyamet gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzur-i kibriyana ulaşmış mukarrebin meleklerle, (dünyada iken çok) rükü ve secde yapanlar ve ahidlerini ifa edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sahibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sahibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sahipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.)
Allahım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hidayete ermiş hidayet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesilesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhalefet edene, senin ona olan adavetin sebebiyle adavet (düşmanlık) ediyoruz.
Allahım! Bu bizim duamızdır. Bunu fazlınla kabul etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin.
Allahım! Kalbime bir nur, kabrime bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur ver; sağıma bir nur, soluma bir nur ver; üstüme bir nur, altıma bir nur ver; kulağıma bir nur, gözüme bir nur ver; saçıma bir nur, derime bir nur ver; etime bir nur, kanıma bir nur ver; kemiklerime bir nur koy!
Allahım nurumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nur ver, (söylenmiyenler</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1807</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'e ulaştığına göre Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) sefer arzusuyla ayağını bineğinin özengisine koyduğu zaman şu duayı okurdu:
"Bismillah! Allahım! Sen seferde arkadaşım, ailemde vekilimsin. Allahım, bize arzı dür, seferi kolaylaştır. Allahım, <b><span style="color: red;">yol</span></b>un meşakkatlerinden, üzüntülü dönüşten, mal ve ailede vuküa gelecek kötü manzaralardan sana sığınıyorum".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1809</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e:
"Ey Allah'ın Resülü, ben sefere çıkmak istiyorum bana tavsiyede bulun!" diye talepte bulundu. Efendimiz:
"Sana Allah'tan korkmanı ve (<b><span style="color: red;">yol</span></b> boyu aştığın) her tepeııin başında tekbir getirmeni tavsiye ediyorum!" buyurdu. Adam döneceği sırada şu duada bulundu: "Allah'ım! Ona uzaklığı dür, <b><span style="color: red;">yol</span></b>culuğu kolay kıl."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1903</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Şihab (radıyallahu anh) anlatıyor: "(Diyete iştirakte) tatbikat (sünnet) şöyledir: Akile amden yapılan öldürmelerin diyetine (huküken) iştirak etmez. Gönül rızasıyla ederse o başka. Keza, akileye az da olsa çok da olsa kölenin bedelinden yüklenmez. Kölenin bedeli, ne miktara baliğ olursa olsun, ona, malı olarak tasarruf edenedir. Çünkü o, şu hadise binaen ticaret mallarından bir ticaret malıdır: Amden öldürenin diyetine sulhen tesbit edilen diyete; itiraf <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla sübüt bulan cinayete terettüp eden (diyete); işlenen bir cinayete terettüp eden erş'e (diyete) ve kölenin bedeline akile iştirak etmez, kendi arzusu ile iştirak ederse o başka."
(Keza bir başka) tatbikat dahi şöyledir: "Kişi hataen hanımını yaralarsa, diyet öder, fakat kısas yapılmaz. Ancak kadına amden ulaşan (kötülüğü sebebiyle) kısas yapılır."
Bana ulaştığına göre, Hz. Ömer (radıyallahu anh) buyurmuştur ki:
"Kadın, nefsinin üçte birine ulaşan ve aşan yaralamalar amden olduğu takdirde, erkekten kısas isteyebilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1907</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu Huzeyfe (rahimehullah) anlatıyor: "Meymüne (radıyallahu anha) fazlaca borca giriyordu. Ailesi bu meselede müdahale edip ayıpladılar. Şu cevabı verdi: "Borcu bırakmayacağım. Ben dostum ve can <b><span style="color: red;">yol</span></b>daşım aleyhissalatu vesselam'ı şöyle söylerken dinledim: "Bir borçla borçlanan bir kimsenin ödeme niyetinde olduğunu Allah bilince, onun borcunu Allah mutlaka dünyada iken öder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1916</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah'ın, <b><span style="color: red;">yol</span></b>larda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır. AIIahu Tealayı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini "Aradığınıza gelin!" diye çağırırlar. (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semasına kadar arayı doldururlar. Allah, -onları en iyi bilen olduğu halde- meleklere sorar:
"Kullarım ne diyorlar?"
"Seni tesbih ediyorlar, sana tekbir okuyorlar, sana tahmid okuyorlar.
Sana tazim (temcid) ediyorlar" derler. Rabb Teala sormaya devam eder:
"Onlar beni gördüler mi?"
"Hayır!" derler.
"Ya görselerdi ne yaparlardı?"
"Eğer seni görselerdi ibadette çok daha ileri giderler; çok daha fazla
ta'zim, çok daha fazla tesbihde bulunurlardı" derler. Allah tekrar sorar:
"Onlar ne istiyorlar?"
"Senden, derler, cennet istiyorlar."
"Cenneti gördüler mi?" der.
"Hayır ey Rabbimiz!" derler.
"Yagörselerdi ne yaparlardı?" der.
"Eğer görselerdi, derler, cennet için daha çok hırs gösterirler, onu daha ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi." AIlah Teala sormaya devam eder:
"Neden istiaze ediyorlar?"
"Cehennemden istiaze ediyorlar" derler.
"Onu gördüler mi ?" der.
"Hàyır Rabbimiz, görmediler!" derler.
"Yagörselerdi ne yaparlardı?" der.
"Eğer cehennemi görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli korkarlardı" derler. Bunun üzerini Rabb Teala şunu söyler:
"Sizi şahid kılıyorum, onları affettim!"
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözüne devamla şunu anlattı:
"Onlardan bir melek der ki: "Bunların arasında falanca günahkar kul dahi var. Bu onlardan değil. O başka bir maksadla uğramıştı, oturuverdi." Allah Teala.. "Onu da affettim, onlar öyle bir cemaat ki onlarla oturanlar da onlar sayesinde bedbaht olmazlar" buyurur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1940</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) minbere oturdu, biz de etrafında yerlerimizi aldık. Buyurdular ki: "Sizin için korktuğum şeylerden biri, dünyanın süs ve güzelliklerinin sizlere açılmasıdır!" Bir adam (araya girerek söze karıştı ve): "Yani (nail olacağımız) hayır, şer mi getirecek?" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu soru üzerine sükut etti. (Adama: "Sana ne oluyor da Resulullah'ın sözünü kesip, onunla konuşmaya kalkıyorsun? O sana konuşmuyor ki!.." diye paylıyanlar oldu). Gördük ki, kendisine vahiy gelmekte. Derken vahiy hali açılmış, yüzündeki terleri silmekte idi. "Şu soru soran nerede?" diye söze başladı. Ve sanki adamı (sorusu sebebiyle) takdir ediyor gibiydi: sözlerine şöyle devam etti: "Muhakkak ki, hayır, şer getirmez. Ancak derenin bitirdikleri arasında, ya çatlatarak öldüren ya da ölüme yaklaştıran bitki de var. Yalnız yeşil ot yiyen hayvanlar müstesna. Zira bunlar yeyip böğürleri şişince Güneşe karşı dururlar. (Geviş getirirler), akıtırlar ve rahatça defi hacet yaparlar, sonra tekrar dönüp yayılırlar. Şüphesiz ki, bu mal hoştur, tatlıdır. Ondan fakire, yetime ve <b><span style="color: red;">yol</span></b>cuya veren bu malın Müslüman sahibi en iyi (İnsan)'dır. Bunu haketmeden alan, yediği halde doymayan kimse gibidir. O mal, kıyamet günü aleyhinde şahidlik yapacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1945</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radiyalllahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in yanına girmiştir. Onu bir hasır örgünün üzerinde uyumuş buldum. Hasır, (vücudunun açık olan) yan taraflarında izler bırakmıştı. "Ey Allah'ın Resulü dedim, sana bir yaygı te'min etsek de hasırın üstüne sersek, onun sertliğine karşı sizi korusa!" "Ben kim, dünya kim. Dünya iIe benim misalim, bir ağacın altında gölgelenip sonra terkedip giden <b><span style="color: red;">yol</span></b>cunun misali gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1962</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki: "Bir adam <b><span style="color: red;">yol</span></b>da, yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: "Bu köpek de benim gibi susamış" deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti."
Resûlullah'ın yanındakilerden bazıları:
"Ey Allah'ın Resülü! Yani bize hayvanlar (a yaptığımız iyilikler) için de ücret mi var?" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Evet! Her "yaş ciğer" (sahibi) için bir ücret vardır" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1977</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sufeyyu'l-Esmai, Hz. Ebu Hureyre'den naklediyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "kıyamet günü iIk çağrılacaklar, Kur'an-ı ezberleyen biri, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda öldürülen biri ve bir de çok malı olan biridir. Allah Teala Hazretleri Kur'an okuyana: "Ben Resulüme inzal buyurduğum şeyi sana ögretmedim mi?" diye soracak. Adam: "Evet ya Rabbi!" diyecek. "Bildiklerinle ne amelde bulundun?" diye Rabb Teala tekrar soracak. Adam: "Ben onu Gündüz ve gece boyunca okurdum" diyecek. AlIahu Teala Hazretleri: "Yalan söylüyorsun!" diyecek. Melekler de ona: "Yalan söylüyorsun!" diye çıkışacaklar. Allahu Teala Hazretleri ona: "Bilakis sen, "Falanca Kur'an okuyor" densin diye okudun ve bu da söylendi" der. Sonra, mal sahibi getirilir. Allah Teala Hazretleri: "Ben sana bolca mal vermedim mi? Hatta o kadar bol verdim ki, kimseye muhtaç olmadın?" der. Zengin adam, "Evet ya Rabbi" der. "Sana verdiğimle ne amelde bulundun?" diye Rabb Teala sorar. Adam: "Sıla-i rahimde bulunur ve tasadduk ederdim" der. Allahu Teala Hazretleri: "Bilakis sen: "Falanca cömerttir" desinler diye bunu yaptın ve bu da denildi" der. Sonra Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda öldürülen getirilir. Allah Teala Hazretleri: "Niçin öldürüldün?" diye sorar. Adam: "Senin <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihadla emrolundum. Ben de öldürülünceye kadar savaştım" der. Hakk Teala ona: "Yalan söylüyorsun!" der. Ona melekler de: "Yalan söylüyorsun!" diye çıkışırlar. Allah Teala Hazretleri ona tekrar: "Bilakis sen: "Falanca cesurdur" desinler diye düşündün ve bu da söylendi" buyurur. Sonra (Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Ebu Hureyre'nin dizine vurup): "Ey Ebu Hureyre! Bu üç kimse, kıyamet günü, cehennemin, aleyhlerinde kabaracağı Allah'ın ilk üç mahlukudur!" dedi." Sufey der ki: "Ben Ebu Hureyre'den aldığım bu hadisi, Hz. Muaviye'ye haber verdim. Bunun üzerine: "Böylelerine bu muamele yapılırsa, İnsanların geri kalanlarına neler yapılır?" dedi ve Hz. Muaviye şiddetli bir ağlayışla ağlamaya başladı, Öyle ki helak olacağını zannettim. Derken bir müddet sonra kendine geldi, yüzündeki (gözyaşlarını) sildi. Ve şunları söyledi: "Allah ve Onun Resulü doğru söylediler: "Dünya hayatını ve onun zinetini isteyenlere, orada islediklerinin karşılığını tastamam veririz. Onlar orada bir eksikliğe de uğratılmazlar. İste ahirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zaten yapmakta oldukları da batıldır" (Hud 15-16).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2029</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rafi' İbnu Hadic (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Zekatı hakkaniyetle toplayan tahsildar, evine dönünceye kadar, AIIah Teala <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad yapan asker gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2036</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ata İbnu Yesar merhum anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sadaka şu beş kişi dışında zengine helal değildir:
1- AIIah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda gazveye çıhan,
2- Sadakayı toplamak için çalışan
3- Borçlanan,
4- Sadaka malını kendi parasıyla satın alan,
5- Komşusu fakir olan kimse. Şöyle ki: Bu fakire sadaka verilir, o da bundan zengin komşusuna hediyede bulunur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2044</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radiyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "(Ey Aişe! Cennette) benimle olman seni mesrur edecekse sana dünyadan bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>cunun azığı kadarı kifayet etmelidir. Sakın zenginlerle sohbet arkadaşlığı etme. Bir elbiseye yama vurmadan eskimiş addetme." Rezin şunu ilave etmiştir: "Urve dedi ki: "Hz. Aişe (radiyallahu anha), bir elbiseyi eskitip yamamadıkça ve içini dışına ters çevirip (bir zamanlar da öyle giyerek iyice eskitmedikçe) yenilemezdi. Bir gün kendisine, Muaviye tarafından gönderilmiş olan seksenbin (dirhem) geldi. Bu paradan, akşama tek dirhem kalmadı (hepsini tasadduk etti). Cariyesi ona: "Bana ondan bir dirhemlik olsun et alsaydın ya!" dedi. Hz. Aişe: "(Para varken) hatırlatmış olsaydın, isteğini yapardım" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2061</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki, Allah hakkında benim korkutulduğum kadar kimse korkutulmamıştır. Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda bana çektirilen eziyet kadar kimseye eziyet çektirilmemiştir. Zaman olmuştur, otuz gün ve otuz gecelik bir ay boyu, Bilal (r.a.) ile benim yiyeceğim, Bilal (r.a.) 'in koltuğunun altına şıkışacak miktarı geçmemiştir." Tirmizi, hadisin sahih olduğunu belirtir ve ilave eder: "Bu durum Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın (amcası Ebu Talib olduğu zaman, Taif'te yeni bir hami bulmak ümidiyle, müşriklerden) kaçarak Hz.Bilal (r.a.) 'le Mekke'den çıktığı zamanla ilgilidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2107</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Saçtaki akları <b><span style="color: red;">yol</span></b>mayın. Zira bir kimse müslüman iken tek bir kıl bile ağarmış olsa, bu Kıyamet günü onun için mutlaka bir nur olur."
Bir rivayette şöyle denmiştir: "Allah ona bu sebeble sevap yazdı, onun sebebiyle ondan günah affetti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2122</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Fıtrat beştir: Sünnet olmak, etek traşı olmak, bıyığı kesmek, tırnakları kesmek, koltuk altını <b><span style="color: red;">yol</span></b>mak."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2123</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "On şey fıtrattandır: Bıyığın kesilmesi, sakalın uzatılması, misvak, istinşak (burna su çekmek), mazmaza (ağza su çekmek), tırnakları kesmek, parmak mafsallarını yıkama, koltuk altını <b><span style="color: red;">yol</span></b>mak, etek traşı olmak, intikasu'l-ma yani istinca yapmak."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2124</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bize bıyığın makaslanıp, tırnağın kesilmesini, koltuk altının <b><span style="color: red;">yol</span></b>unup, eteğin traş edilmesini kırk gün aşmayacak şekilde vakitledi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2131</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebü'l-Husayn el-Heysem İbnu Şefi anlatıyor: "Ben ve künyesi Ebu Amir olan Meafirli bir arkadaşım İliya (da denen Kudüs)'da namaz kılmak üzere beraberce <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktık. Onlara kıssa anlatan büyükleri, Ezd kabilesine mensup Ebu Reyhane künyesini taşıyan bir Sahabi idi.
Ebü'l-Hüsayn der ki: "Arkadaşım benden önce mescide vardı. Sonra da ben geldim ve yanına oturdum. Bana: "Ebu Reyhane'nin anlattığına yetiştin mi?" dedi. "Hayır!" diye cevap verince: "Ben onun anlattığını dinledim, diyordu ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) on şeyi yasakladı:
Dişleri törpüleyip inceltmek, dövme yapmak, (erkeklerin saç ve sakallarındaki akları, kadınların yüzlerindeki tüyleri) <b><span style="color: red;">yol</span></b>ması, kadının kadınla, erkeğin erkekle aynı örtü altında arada bir mania olmadan yatması, erkeğin Acemler gibi elbisesinin alt kısmına ipek şerit ilave etmesi, yine Acemler gibi omuzlarına alem olarak (dört parmak genişliğinden fazla) ipek koyması, yağmacılık yapması; saltanat sahibi olmayanın (Acemlerin ziyyi (süsü) durumunda olan) kaplan (derisinin) üzerine oturması ve yüzük takması."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2152</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cübeyr İbnu Mut'im (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Huneyn dönüşü <b><span style="color: red;">yol</span></b> alırken bedeviler ısrarla (ganimetin taksimini) taleb ediyorlardı. Öyle ki bir ara, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı bir semure ağacına doğru sıkıştırdılar ve ridasını kaptılar. Bunun üzerine durup şunu söyledi: "Ridamı verin, şu taşlar sayısınca koyun olsa, ben yine de onu aranızda taksim ederdim. Ve sonra görürdünüz ki, ben ne cimriyim, ne yalancıyım, ne de korkağım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2155</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kab İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hep perşembe günleri <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkardı. Perşembe dışında <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktığı nadirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2156</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sahr İbnu Vedaa el-Gamidi (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle dua ederdi: "Allah'ım, ümmetime erkenciliği mübarek kıl." Nitekim, Aleyhissalatu Vesselam Efendimiz bir seriyye veya bir ordu göndereceği zaman, onu günün erken saatinde <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkarırdı. Sahr tüccardı, o da ticarete günün ilk saatinde çıkardı. Böylece zengin oldu ve malı arttı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2157</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İnsanlar yalnızlıktaki (mahzuru) benim kadar bilselerdi, hiçbir atlı tek başına bir gececik olsun <b><span style="color: red;">yol</span></b> yapmazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2161</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Münbit yerde sefer yaptığınız zaman, deveye arzdaki hissesini verin. Çorak yerde sefer yaptığınız zaman da orada yürümeyi hızlandırın, ilikleri kurumasın. Mola verdiğiniz zaman <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan sakının çünkü orası geceleyin haşeratın sığınağıdır."
Ebu Davud'da "hissesini verin" dendikten sonra "mutad mola yerlerini (konaklamadan yürüyüp) geçmeyin" ibaresini ilave etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2162</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Halid İbnu Ma'dan -merfu olarak (yani Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in sözü olarak)- rivayet ediyor: "Resûlullah buyurdular ki: "Allah refikdir, (yumuşaklık, kolaylık, musamaha sahibi). Bu sebeple rıfkı sever, rıfk sebebiyle razı olur, rıfk (sahibin)'e mahsus bir yardımı vardır ki, şiddet sahipleri bu yardımı göremez. Öyleyse bu, dili olmayan hayvanlara bindiğiniz zaman bunlara konaklama yerlerinde mola verin. Eğer geçtiğiniz arazi çoraksa, oradan hayvanın iliğini kurutmadan çıkın. Gece yürüyüşünü tercih edin. Zira geceleyin arz, gündüzIeyin dürülmeyecek şekilde dürülür. <b><span style="color: red;">yol</span></b> üzerine (geceleyin) konaklamaktan kaçının. Çünkü o, hayvanların <b><span style="color: red;">yol</span></b>u, yılanların sığınağıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2163</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">yol</span></b>culuk sırasında geceleyin uyumak üzere konaklayınca sağı üzerine yatardı. Sabah vaktine yakın konaklamış ise, (yastık yerine) kolunu diker, başını avucunun içine koyardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2165</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Muaz el-Cüheni, babası (Sehl)'den naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gazve sırasında bir yerde konaklamıştı. Askerler konakladıkları yerleri birbirine pek yakın tutarak darlığa sebep oldular ve <b><span style="color: red;">yol</span></b>u da kestiler. Bunun üzerine bir dellal çıkararak halka şunu ilan ettirdi: "Konak yerini daraltıp <b><span style="color: red;">yol</span></b>u kesenin cihadı yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2166</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kimin yanında fazla hayvan varsa, onu hayvanı olmayana versin. Kimin de fazla azığı varsa onu azığı olmayana versin."
Resûlullah, bazı mal çeşitlerini bu suretle saymaya devam etti. Öyle ki, bizden hiç kimsenin (<b><span style="color: red;">yol</span></b> sırasında) herhangi bir fazlalıkta hakkı olmadığı düşünvesine vardık."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2167</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz.Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazveye çıkmak arzu etti ve: "Ey Muhacir ve Ensar topIuluğu! Kardeşlerinizden öyleleri var ki ne malları var ne de aşiretleri. Herbiriniz, iki veya üç kişiyi yanına alsın" dedi."
(Hz. Cabir devamla der ki): "Bu tamim üzerine ben iki veya üç kişiyi yanıma aldım. (<b><span style="color: red;">yol</span></b> boyu) devemde, diğerlerinin sırası gibi benim de bir (binme) sıram vardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2170</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Bir erkek, yanında mahremi bulunmayan (yabancı) bir kadınla yalnız kalmasın!"
Bunun üzerine bir adam kalkarak: "Ey Allah'ın Resülü, kadınım hacc için <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı, ben ise falan falan gazvelere yazıldım!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Öyleyse git hanımına yetiş, onunla hacc yap!" diye emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2172</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">yol</span></b>culuk azabtan bir parçadır, herbirinizin yiyeceğine, içeceğine, uykusuna mani olur. Öyleyse işini bitiren ailesirıe dönmede acele etsin.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2174</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Resûlullah onları (<b><span style="color: red;">yol</span></b>culuktan dönenleri), kadınları ihanet zannı altında tutmuş ve açıklarını aramış olmaları için, evlerinin kapılarını geceleyin çalmaktan nehyetti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2178</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hacc veya umre veya Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad maksadları dışında gemiye binme. Zira denizin altında ateş, ateşin altında da deniz vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2194</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Vehb el-Cüşemi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Size alnı sakar, ayakları sekili kahverengi atı veya alnı sakar ayakları sekili kızıl atı veya alnı sakar, ayakları sekili siyah atı tavsiye ederim."
Ebu Vehb'e: "Kızılın tafdil edilişinin sebebi nedir?" diye soruldu. Şu cevabı verdi:
"Çünkü, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bir seriyye göndermişti. Zafer haberini ilk getiren kızıl atın sahibi idi."
Nesai'de şu ziyade vardır: "(Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda) at besleyin, alınlarından ve arkalarından okşayın. Boyunlarına takı bağlayın fakat kiriş bağlamayın."
"Kiriş bağlamayın" ibaresi şunu ifade eder: Araplar cahiliye devrinde nazar değmnesine karşı atlarına kiriş bağlarlardı. Bu hadisle Resûlullah bu işin, Allah'ın kaderinden hiçbirşeyi geri çeviremeyeceğini onlara bildirmiş oldu. Mamafih bu ibarenin: "Atın üzerinde, cahiliye devrindeki gibi intikam almaya kalkmayın" manasını taşıdığı da söylenmiştir. (Zira evtar, "vitr" kelimesinin de cem'idir. Vitr, intikam demektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2284</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Umretu'l-kaza sırasında Mekke'ye girdiği zaman şairi Abdullah İbnu Ravaha, önünde yürüyor ve şu Şiiri okuyordu:
"Ey kafir çocukları (Resûlullah'a) <b><span style="color: red;">yol</span></b> açın!
Bugün ona gelen vahiy adına, size,
Öyle bir vururuz ki, tepenizi yerinden uçurur,
Ve dostu dostuna unutturur."
Bunu gören Hz. Ömer:
"Ey İbnu Ravaha! Sen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın önünde ve Allah'ın Harem bölgesinde şiir mi okuyorsun?" dedi. Ancak Resûlullah:
"Ey Ömer bırak onu. Onun şiirleri, Mekkeli kafirlere okdan daha çabuk tesir eder!" diyerek müdahale etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2292</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cündeb İbnu AbdiIIah (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile beraber olduğumuz bir anda kendilerine bir taş isabet etti, kaydı ve parmağı kanadı. Bunun üzerine:
"(Parmağım ne sızlarsın?) Sen ancak kanayan bir parmak değil misin? (Bu kazaya da, boşa değil) Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda uğradın" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2297</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Asım İbnu Süfyan es-Sakafi (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, bunlar Selasil gazvesine gitmişler. Fakat fiilen gazveye iştirak edememişlerdi. Bunun üzerine kendilerini Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>una verdiler. Sonra Hz. Muaviye (radıyallahu anh)'nin yanına döndüler. Hz. Muaviye'nin yanında Ebu Eyyüb el-Ensari ve Ukbe İbnu Amir vardı. Asım:
"Ey Ebu Eyyüb! dedi. Bu sene gazveyi kaçırdık. Bize, (bunun telafisi için bir çare) haber verildi. Buna göre, kim dört mescitte namaz kılarsa, günahları affedilirmiş."
Ebu Eyyüb:
"Ey kardeşimin oğlu! dedi. Ben sana bundan daha kolayını haber vereyim. Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şu sözünü işittim: "kim emredildiği şekilde (mükemmel olarak) abdestini alır, emredildiği şekilde namazını kılarsa, önceden yapmış olduğu (kusurlu) ameli sebebiyle affolunur. " Ey Ukbe! (Resûlullah'ın tebşiri) böyleydi değil mi?"
Ukbe: "Evet!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2308</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Allah namazı (ilk defa farz ettiği zaman iki rek'at olarak farz etmişti. Sonra onu hazer için (dörde) tamamladı. <b><span style="color: red;">yol</span></b>cu namazı ilk farz edildiği şekilde sabit tutuldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2318</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bu hadis Ebu Davud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Güneşin harareti onları uyandırınca kalktılar, bir müddet yürüdüler, sonra tekrar konaklayıp abdest aldılar. Hz. Bilal (radıyallahu anh) ezan okudu. Sabahın iki rekatlik (sünnet) namazını kıldılar, sonra da sabah namazını (kazaen) kıldılar. Namazdan sonra hayvanlara binip <b><span style="color: red;">yol</span></b>a koyuldular. Giderken birbirlerine: "Namazımızda ihmalkarlık ettik" diye yakınıyorlardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Uyurken (vaki olan namaz kaçması) ihmal sayılmaz, ihmal uyanıklıktadır. Sizden biri, herhangi bir namazda gaflete düşer kaçırırsa, hatırlayınca onu hemen kılsın. Ertesi sabahın namazı da mütad vaktinde kılınır" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2344</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'in anlattığına göre, Hz. Ömer valilerine şöyle yazdı: "Nazarımda işlerinizin en ehemmiyetlisi namazdır. Kim onu (farz, vacib, sünnet ve vaktine riayetle) korur ve (tam zamanında kılmaya) devam ederse dinini korumuş olur. Kim de onu(n zamanını tehir suretiyle) zayi ederse, onun dışındakileri daha çok zayi eder."
Hz. Ömer yazısına şöyle devam etti: "Öğleyi gölge bir ziralıktan birinizin gölgesi misli oluncaya kadar kılınız. İkindiyi, güneş yüksekte, beyaz, parlak iken, hayvan binicisinin, güneş batmazdan önce iki veya üç fersahlık <b><span style="color: red;">yol</span></b> alacağı müddet içerisinde; akşamı güneş batınca; yatsıyı ufuktaki aydınlık battımı gecenin üçte birine kadar kılınız. -Kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin, kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin, kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin- Sabahı da yıldızlar parlak ve cıvıldarken kılınız."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2356</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh): "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (<b><span style="color: red;">yol</span></b>culuk sırasında) bir yere inecek olsa, öğleyi kılmadan orayı terketmezdi" demişti. Bir adam sordu:
"Yani gün ortasında olsa da mı?"
"Evet, dedi, Enes, gün ortasında olsa da!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2506</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim Fatiha-i şerife süresini okumadan namaz kılarsa bilsin ki bu namaz nakıstır -bu sözü üç kere tekrarladı- eksiktir."
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'ye:
"Biz imamın arkasında bulunuyorsak (ne yapalım)?" diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi:
"Yine de içinden oku. Zira ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim:
"AIIah Teala hazretleri (bir hadis-i kudside) buyurdu ki: "Ben kıraati kulumla kendi aramda iki kısma böldüm, yarısı bana ait, yarısı da ona. Kuluma istediği verilmiştir: Kul: "EI-hamdülillahi Rabbi'I-alemin. (Hamd alemlerin Rabbine aittir)" deyince, Aziz ve Celil olan AIIah: "Kulum bana hamdetti!" der. "er-Rahmanirrahim" deyince, AIIah: "Kulum bana senada bulundu" der. "Maliki yevmiddin (ahiretin sahibi)" deyince,
AIIah: "Kulum beni tebcil ve ta'ziz etti (büyükledi)" der. "İyyakena'budü ve iyyakenestain (yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım isteriz)" deyince, AIIah: "Bu benimle kulum arasında bir (taahhüddür). Kuluma istediğini verdim" der. "İhdina s-sırata'I-müstakim sıratallezine en amte aleyhim gayr'il-mağdübi aleyhim ve Ia'ddallin. (Bizi doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>a sevket, o <b><span style="color: red;">yol</span></b> ki kendilerine nimet verdiğin kimselerin <b><span style="color: red;">yol</span></b>udur, gadaba uğrayanların ve dalalete düşenlerin değil)" dediği zaman, Allah: "Bu da kulumundur, kuluma istediği verilmiştir" buyurur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2538</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">eI-Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>culuk sırasında yatsıyı kılmıştı. İki rek'atin birinde Vettini ve'z-Zeytüni'yi okudu."
Sahiheyn'de şu ziyade yer alır: "Sesce ve kıraatçe O'ndan daha güze kimseye rastlamadım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2587</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ihtiyaç sebebiyle, kendilerine Kurra denilen yetmiş kişiyi <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkardı. Süleym aşiretinden Ri'I ve Zekvan adında iki kabile Bi'r-i Ma'üne (Ma'üne Kuyusu) denilen bir suyun yanında bunların önünü kesti. Hey'et bunlara: "Biz size gelmedik. Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bir ihtiyacı için gidiyoruz" dediler. Ancak öbürleri bunları dinlemeyip öldürdüler.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (duruma muttali olduktan sonra) sabah namazlarından sonra bir ay boyu onlara beddua etti. Bu hadise namazda kunüt okumanın başlangıcı oldu. Biz kunut yapmıyorduk."
Abdülaziz İbnu Süheyb der ki: "Bir zat Enes (radıyallahu anh)'e Kunüt'dan sorarak:
"Bu, rüküdan sonra mı yoksa kıraatın tamamlanmasından sonra mı?" dedi. Enes:
"Hayır, kıraatin bitiminde" diye cevap verdi."
Bir başka rivayette (Enes) şöyle dedi: "(Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir ay boyu) rükudan sonra (kunut yaparak bazı Arap kabilelerine beddua etti.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2600</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "...bize onları öğretirdi veya şu duaları bize teşehhüdü öğrettiği gibi öğretirdi:
"Allah'ım! Kalplerimizi birleştir, aramızdaki geçimsizliği düzelt. Bizi selamet <b><span style="color: red;">yol</span></b>larına sevket, zulümattan nüra kavuştur. Bizi, çirkinliklerin açık ve gizli olanlarından uzak tut. Kulaklarımızı, gözlerimizi, kalplerimizi, zevcelerimizi ve çocuklarımızı hakkımızda mübarek ve hayırlı kıl. Tevbelerimizi kabul et, sen rahimsin, tevbeleri kabul edersin. Bizleri verdiğin nimetlere şakir, onlarla sena edici, onları kabul edici kıl, onları (ağirette de nasib ederek) hakkımızda tamamla."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2672</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yedi yerde namaz kılmayı yasakladı: "Mezbele (çöplük), meczere (hayvan kesilen yer), makbere (mezarlık), <b><span style="color: red;">yol</span></b> geçeği, hammam, deve damı, Beytullahi'l-Haram'ın damının üstü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2679</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbrahim İbnu Yezid et-Teymi (rahimehullah) anlatıyor: "Babamdan mescidin avlusunun kenarında Kur'an öğreniyordum. Bu sırada secde ayeti okumuşsam babam hemen secdeye kapanıyordu. Kendisine:
"Babacığım <b><span style="color: red;">yol</span></b>da niye secde ediyorsun?" diye sordum... Dedi ki: "Ben Ebu Zerr (radıyallahu anh)'in şöyle söylediğini işittim: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a yeryüzünde inşa edilen ilk mescidin hangisi olduğunu sordum: "Mescid-i Haram" olduğunu söyledi. Ben: "Sonra hangisi?" dedim, "Mescid-i Aksa!" diye cevap verdi. Ben: "İkisi arasında kaç yıl fark var?" dedim. "Kırk yıl!" dedi ve ilave etti: "Arz sana (baştan ayağa) bir mesciddir, öyleyse nerede namaz vaktine ulaşırsan namazını (orada) kıl, çünkü fazilet ondadır (namaz vaktinin girdiği ilk andadır)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2714</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yezid İbnu Nimran (rahimehullah) anlatıyor: "Tebük'de yatalak bir adam gördüm. Dedi ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) namaz kılarken, ben eşeğin üzerinde olduğum halde önünden geçtim. Bana: "Allah'ım, izini kes!" diye bedduada bulundu. Artık ondan sonra eşek üzerinde (bile) <b><span style="color: red;">yol</span></b> alamadım."
Bir rivayette şöyle gelmiştir: "(Resulullah aleyhissalatu vessalam şöyle dedi:) "0 bizim namazımızı kesti, Allah da onun izini kessin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2752</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'd İbnu Ebi Vakkas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte Mekke 'den çıktık, Medine 'ye gitmeyi arzu ediyorduk. <b><span style="color: red;">yol</span></b>un bir yerine (Azvera 'ya) ulaşınca, aleyhissalatu vesselam ellerini kaldırıp Allah 'a dua etti ve secdeye kapandı. Uzun müddet öyle kaldı. Sonra kalkıp yeniden ellerini kaldırdı, bir müddet (öyle kaldı). Sonra tekrar secdeye kapandı. Bu şekilde üç kere secde yaptı. Sonra dedi ki: " Ben Rabbimden talepte bulundum ve ümmetime şafaat ettim.Rabbim, ümmetimin üçte birini bana verdi. Ben de Rabbim için şükür secdesine kapandım. Sonra başımı yerden kaldırıp, ümmetim lehinde tekrar (mağrifet için) talepte bulundum, bana ümmetimin üçte birini daha verdi, ben de Rabbime şükür secdesinde bulundum. Sonra başımı kaldırdım ümmetim için tekrar talepte bulundum, bana ümmetimin son üçte birini de verdi, ben de Rabbime şükür secdesine kapandım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2846</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) hutbe verdi mi gözleri kızarır, sesi yükselir, öfkesi artardı. Sanki bir orduya "Düşmanınız akşama veya sabaha size baskın yapacak!'' diye tehlikeyi haber veren komutan gibi (fevkalade ciddi bir eda ile):
"Ben size, Kıyamet şu iki parmak kadar yakınlaşmış olduğu bir zaman da peygamber gönderildim '' der ve şehadet parmağı ile orta parmağını birbirine yaklaştırarak gösterir, sözlerine şöyle devam ederdi:
"Emma bad! Bilesiniz, sözlerin en hayırlısı Kitabullah'tır. En güzel <b><span style="color: red;">yol</span></b> da Muhammed'in <b><span style="color: red;">yol</span></b>udur. İşlerin en şerlisi de sonradan ihdas edilenlerdir. Her bid'at dalalettir." Ayrıca şunları da söyledi:
"Ben her mü'mine kendi nefsinden daha yakınım. Nitekim, kim bir mal bırakırsa bu ailesi içindir. Kim bir borç veya (bakıma muhtaç) horanta bırakırsa bu bana aittir ve benim üzerimedir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2847</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes 'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) teşehhüd okuyunca şu mealde zikirde, duada bulunurdu: "Hamd Allah'adır, O'na sığınır, O'ndan mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden de O'na sığınırız. Allah kime hidayet verirse onu kimse sapıtamaz, kimi de sapıtırsa onu kimse hidayete götüremez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Resûlüdür. O'nu hak ile, Kıyametten önce müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdi. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>u bulmuştur. Kim de o ikisine isyan ederse, (bilsin ki) sadece kendisine zarar verir, Allah'a hiç bir zarar verermez."
Bir rivayette hadise şu ziyadeyi yaptıktan sonra gerisini aynen rivayet etmiştir: "....Cum'a günü teşehhüd'den sonra.....''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2871</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Medine 'de öğle namazını Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile dört rek 'at kıldık. Mekke 'ye gitmek üzere <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkıp Zülhuleyfe 'ye gelince ikindiyi iki rek'at kıldı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2874</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Medin'den Mekke 'ye gitmek üzere <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı. Rabbülalemin'den başka hiç bir şeyden korkmuyordu. <b><span style="color: red;">yol</span></b>da namazı ikişer ikişer (yani kasrederek) kıldı. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2875</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor:"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte Mekke 'ye gitmek üzere Medine 'den çıktık. Efendimiz <b><span style="color: red;">yol</span></b>da namazları ikişer ikişer kılıyordu. Medine 'ye dönünceye kadar hep böyle yaptı. ''
Enes 'e:
"Mekke 'de ne kadar kaldınız? '' diye sorulmuştu:
"Orada on gün kıldık'' dedi. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2877</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Fetih günü, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'la birlikte Mekke 'de hazır bulundum. Mekke 'de onsekiz gece kaldı, bu esnada namazları hep iki kıldı. Şöyle hitabediyordu:
"Ey bölge halkı! Siz bize bakmayın, dört kılın. Biz hep <b><span style="color: red;">yol</span></b>cuyuz (bu sebeple ksrederek iki kılıyoruz). ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2884</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh)'den anlatıldığına göre, Mekke'de namazı halka iki rek'at kıldırdı. Selamı verince:
"Ey Mekkeliler!"dedi, namazlarınızı dörde tamamlayın.Biz <b><span style="color: red;">yol</span></b>cuyuz(bu sebeple iki kıldık)!."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2885</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), güneş batıya meyletmeden <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkınca, öğle namazını ikindi vaktine te'hir eder, ikindi olunca mola verir, ikisini cemederdi (beraber kılardı). <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkmazdan önce güneş batıya meyletti (öğle vakti girdi) ise, hareketten önce her ikisini de (öğle ve ikindi) kılar sonra <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkardı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2887</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">yol</span></b> halinde iken öğle ile ikindiyi birleştirirdi, akşam ile yatsıyı da birleştirirdi. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2897</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte umre yapmak üzere Medine 'den Mekke 'ye doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktık. Mekke 'ye gelince:
"Ey Allah 'ın Resûlü, annem babam sana feda olsun. Sen kısa kıldın, ben tam kıldım, sen yedin ben oruç tuttum, (ne dersiniz?) '' dedim. Şu cevabı verdi:
"Ey Aişe güzel yaptın ! '' buyurdu ve bu işimde beni kınamadı '' dedi. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2995</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"İnsanda üçyüzaltmış mafsal vardır. Her bir maf sal için bir sadakada bulunması gerekir. ''
(Bunu işitenler): "Buna kimin gücü yeter?" dediler: Aleyhissalatu vesselam:
" Mescidde toprağa gömeceği bir balgam, <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan bertaraf edeceği, bir engel... Bunları bulamazsa, kuşluk vakti kılacağı iki rek'at namaz!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3024</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bayram namazına giderken bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan gider, dönerken başka bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan dönerdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3030</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a yağmur kıtlığından şikayet edildi. Bunun üzerine bir minber getirilmesini söyledi. Musallaya minber kuruldu. Halka, oraya gidilecek gün tesbit edidi.''
Hz. Aişe devamla der ki: "Güneşin kızıllığı ufukta görülür görülmez <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı. Musallaya varıp minbere oturdu. Tekbir getirdi. Allah'a hamdetti. Sonra:
"Sizler memleketinizin kuraklığıa uğradığından, yağmurun normal yağma zamanında gelmeyip gecikmesinden şikayetlendiniz. Allah (celle celaluhu) kendisine dua etmenizi emrediyor. Duanıza icabet edeceğini vaadetti" buyurdular ve sonra şöyle dediler.
"Hamd alemlenin Rabbine aittir. O, Rahman ve Rahim'dir, ahiret gününün sahibidir. Allah 'tan başka ilah yoktur, O dilediğini yapar. Ey Rabbimiz, sen kendisinden başka ilah olmayan Allah'sın. Sen zenginsin, biz fakiriz. Üzerimize yağmur indir. İndirdiğini bize kuvvet ve güç kıl. Ecel zamanımıza kadar yetecek kıl!"
Bunu söyledikten sonra ellerini kaldırdı. O kadar yukarı kaldırdı ki, koltuk altı beyazlığı göründü. Sonra sırtını halka dönderdi, elbisesini ters çevirdi, elleri bu sırada hep kalkmış vaziyette idi. Sonra tekrar halka yöneldi: Minberden indi ve iki rek'at namaz kıldı. Anında Allah bulut hasıl etti. Gök gürledi. Şimşek çaktı. Allah'ın izniyle yağmur başladı.
Resullullah daha mescidine dönmeden seller aktı. Aleyhissalatu vesselam, cemaatin sığınağa dönmekteki acelelerini görünce azı dişleri görününceye kadar güldü. Ve: "Şehadet ederim ki, Allah her şeye kadirdir ve ben de Allah'ın kulu ve Resulüyüm" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3084</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyıe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim Allah Teala <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda bir gün oruç tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3179</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) fetih yılında Mekke'ye müteveccihen Ramazan ayında <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkmıştı. Küra'u'l-Gamim nam mevkiye gelinceye kadar kendisi de, beraberindekiler de oruç tuttular. Sonra orada bir bardak su istedi ve bardağı kaldırdı. Herkes bardağa baktı. Sonra sudan içti. Bundan sonra bazıları kendisine: "Halkın bir kısmı oruç tuttu" diye haber verdi. Aleyhissalatu vesselam:
"Onlar asilerdir! Onlar asilerdir!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3182</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hamza İbnu Amr el Eslemi (radıyallahu anh), Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'dan <b><span style="color: red;">yol</span></b>culuk sırasında tutulan orucu sordu. Kendisi çok oruç tutan birisi idi. Resulullah şöyle cevap verdiler:
"Dilersen tut, dilersen tutma."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3185</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Ümeyye ed-Damri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir sefer dönüşü Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a uğradım. Bana: "Ey Ebu Umeyye, sabah yemeğini bekle (beraber yiyelim)" buyurdular. Ben: "Oruçluyum'' dedim:
"Öyleyse gel yaklaş, sana <b><span style="color: red;">yol</span></b>cudan haber vereyim (de dinle!" dedi ve devamla:) "Allah Teala Hazretleri <b><span style="color: red;">yol</span></b>cudan orucu ve namazın yarısını kaldırdı" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3186</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abudullah İbnu Ka'b İbni Malikoğullarından ismi Enes İbnu Malik olan bir adamdan anlatıldığına göre, demiştir ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah Teala Hazretleri, <b><span style="color: red;">yol</span></b>cudan namazın yarısını kaldırdı, oruca da yeme hususunda ruhsat tanıdı. Ayrıca çocuk emziren ve hamile kadınlara, çocukları hususunda endişe ettikleri takdirde, orucu yeme ruhsatı tanıdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3187</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu Ka'b anlatıyor: "Ramazanda Enes İbnu Malik (radıyallahu anh)in yanına geldim. Sefer hazırlığı yapıyordu. Devesi hazırlandı, <b><span style="color: red;">yol</span></b>culuk elbisesini giydi. Yemek getirtip yedi. Ben kendisine:
"(<b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkarken orucu bozmak) sünnet midir?" diye sordum.
"Evet!" dedi ve bineğine atlayıp <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3188</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'e ulaştığına göre, Hz. Ömer (radıyallahu anh) Ramazan ayında <b><span style="color: red;">yol</span></b>cu ise ve Medine'ye günün başında gireceğini tahmin etmişse, oruçlu olarak şehre girerdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3189</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mansür el Kelbi anlatıyor: "Dıhye İbnu Halife (radıyallahu anh), Ramazan'da Dımeşk'e bağlı köylerden (Mizze adındaki) birinden çıkıp Fustat'tan Akabe köyüne olan mesafe kadar bir <b><span style="color: red;">yol</span></b> aldı. Bu mesafe üç millik bir uzakİıktı. Dıhye ve beraberindekilerden bir kısmı (o gün) orucu yediler. Bir kısmı ise orucu yemeyi uygun görmediler. Dıhye, köyüne dönünce;
"Vallahi bugün, vuküa geleceği lıiç aklımdan geçmeyen bir hadise ile karşılaştım: Bir kısım kimseler Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ve ashabı'nın sünnetini beğenmediler" dedi. Bunu, o gün orucu açmayanlar için söylemişti. Dıhye (radıyallahu anh) bu hayıflanmasını şöyle noktaladı:
"Allahım beni yanına al!''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3190</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubeyd İbnu Cübeyr rahimehullah anlatıyor: "Ben, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından olan Ebu Basra el-Gıfari (radıyallahu anh) ile Fustat'tan <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkan bir gemide Ramazan'da beraberdik. (İskenderiye'ye gitmek istiyordu. Ebu Basra ve beraberindekiler) gemiye çıkarıldı. (Daha evleri tamamen geçmemişti ki sofra emretti.) Sabah yemeği getirildi. Bana da: "Yaklaş (beraber yiyelim!)" dedi. Ben:
"Evleri hala görmüyor musun?" dedim. Bana:
"Yoksa sen Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sünnetinden hoşlanmıyor musun?" dedi. Bunun üzerine o yedi, ben de yedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3214</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Habbab İbnu'l-Eret (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Ka'be'nin gölgesinde‚ bir bürdeye yaslanmış otururken, gelip (müşriklerin yaptıklarından) şikayette bulunduk:
"Bize yardım etmiyor musun, bize dua etmiyor musun?'' dedik. Şu cevabı verdi:
"Sizden. önce öyleleri vardı ki, kişi yakalanıyor, onun için hazırlanan çukura konuyor, sonra getirilen bir testere ile başının ortasından ikiye bölünüyordu. Bazısı vardı, demir taraklarla taranıyor, vücudunda sadece et ve kemik kalıyordu. Bu yapılanlar onları dininden çeviremiyordu. Allah'a kasem olsun Allah bu dini tamamlayacaktır. Öyle ki, bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>cu devesine bindimi San'a'dan kalkıp Hadramevt'e kadar gidecek, Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmayacak, koyunu için de sadece kurttan korkacak. Ancak siz acele ediyorsunuz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3225</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir adam boş bir arazide giderken bulut içinden gelen bir ses işitti: "Falancanın bahçesini sula!" diyordu. O bulut uzaklaşarak suyunu bir ketire (kayalığa) boşalttı. Derken oradaki sel <b><span style="color: red;">yol</span></b>larından biri bu suların tamamını akıtmaya başladı. Adam da suyun istikametini takiben yürüdü. Bir müddet sonra, suyu bahçesine çevirmek üzere elinde bir kürek, çalışan bir adam gördü. Ona:
"Ey Allah'ın kulu ismin ne?" diye sordu.
"Falan!" dedi. Bu isim, adamın buluttan işittiği isimdi. Bu sefer o sordu:
"Ey Allah'ın kulu, peki sen benim adımı niye sordun?"
"Ben sana şu suyu getiren buluttan bir ses işitmiştim, senin ismini söyleyerek "Falanın bahçesini sula!" diyordu. Sen bahçede ne yapıyorsun?"
"Madem ki sordun söyleyeyim. Ben bu bahçeden çıkan mahsule nezaret ederim. Ondan çıkan mahsulün üçte birini tasadduk ederim. Üçte birini ben ve ailem yeriz, üçte birini de bahçeye iade ederim" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3231</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Müslüman olan bir kul, sahib olduğu her bir maldan Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda bir çiftini infak ederse, cennetin kapıcıları onu mutlaka karşılar ve her biri kendi beklediği kapıdan girmesi için davet eder."
"Bu nasıl olur?" diye sorulmuştu, şöyle cevap verdi:
"Diyelim ki malı deve cinsindendir, iki deve; sığır cinsindendir, iki sığır (infak eder)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3232</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir dinar var Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda harcadın, bir dinar var köle azad etmede harcadın, bir dinar var fakirler için tasadduk ettin, yine bir dinar var onu da ailen için harcadın. İşte (hep hayırda harcanan) bu dinarların sana en çok sevap getirecek olanı ehlin için harcadığındır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3249</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a üstü başı yok, ayakları çıplak, sadece kaplan postu gibi çizgili bedei peştamalı -veya abalarına- sarınmış, kılıçları boyunlarında asılı oldukları halde hepsi de Mudarlı olan bir grup geldi. Onların bu fakir ve sefil halini görmekten Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın yüzü değişti. Odasına girdi tekrar geri geldi. Hz. Bilal'e ezan okumasını söyledi. O da ezan okudu, sonra ikamet getirdi.Namaz kılındı. Aleyhissalatu vesselam namazdan sonra cemaate hitabetti ve:
"Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratıp, ondan zevcesini halk eden ve ikisinden de pek çok erkek ve kadın var eden Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir" (Nisa 1) ayetini okudu. Bundan sonra Haşir suresindeki şu ayeti okudu:
"Ey insanlar, Allah'tan korkun. Herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır" (Haşr 18).
Resulullah sözüne devamla: "Kişi dinarından, dirheminden, giyeceğinden, bir sa' buğdayından, bir sa' hurmasından tasaddukta bulunsun. Hiçbir şeyi olmayan, yarım hurma da olsa mutlaka bir bağışta bulunmaya gayret etsin" buyurdu. Derken Ensar'dan bir zat, nerdeyse taşıyamayacağı kadar ağır bir bohça ile geldi. Sonra halk sökün ediverdi (herkes bir şey getirmeye başladı). Öyle ki, az sonra biri yiyecek, diğeri giyecek maddesinden müteşekkil iki yığının meydana geldiğini gördüm. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) memnun kalmıştı, yüzünün yaldızlanmış gibi parladığını gördüm. Şöyle buyurdular:
"İslam'da kim bir hayırlı <b><span style="color: red;">yol</span></b> açarsa, ona bu hayrın ecri ile, kendisinden sonra o hayrı işleyenlerin ecrinin bir misli verilir. Bu, onların ecrinden hiçbir şey eksiltmez de. Kim de İslam'da kötü bir <b><span style="color: red;">yol</span></b> açarsa, ona bunun günahı ile, kendinden sonra onu işleyenlerin günahı da verilir. Bu da onların günahından hiçbir eksilmeye sebep olmaz.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3259</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda bir at tasadduk etmiş idim. Ona sahip olan kişi, hayvanın bakımını ihmal etti. Bunun üzerine atı satın almak istedim. Biraz ucuza satar diye düşünüyordum. Önce Resulullah aleyhissalatu vesselam'a bir sorayım dedim.
"Sakın ha! buyurdu, ne onu satın al ne de sadakana dön, hatta onu sana bir dirheme verse bile. Zira sadakasına dönen, kustuğuna dönen gibidir!.'' buyurdular.''
Muvatta'nın bir rivayetinde şu ziyade vardır: ". . . (Sadakasına dönen) kusmuğuna dönen köpek gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3279</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Onbir kadın oturup, kocalarının ahvalini haber vermede ve hiçbir şeyi gizlemiyecekleri hususunda birbirlerine kesin söz verip anlaştılar:
Birincisi (zemmederek): "Benim kocam (yalçın) blr dağın başındaki zayıf bir devenin eti gibidir. Kolay değil ki çıkılsın, semiz değil ki götürülsün '' dedi. (Yani kocasının sert mizaçlı, huysuz, gururlu oluşuna, ailenin kendisinden istifade etmediğine işaret etti.)
İkincisi (de zemmederek): "Ben kocamın haberini faş etmek istemem, çünkü korkarım. Eğer zikretmeye başlarsam büyük-küçük herşeyini söyleyip bırakmamam gerekir, (bu ise kolay değil) '' dedi.. (Bu sözüyle kocasının çok kötü olduğuna işaret etti).
Üçüncüsü (zemmederek): "Benim kocam uzun boyludur, konuşursam, boşanırım, konuşmazsam muallakta bırakılırım '' dedi. (Bu da kocasının akılca kıt olduğunu belirtmek istedi).
Dördüncüsü (överek): "Kocam Tihame gecesi gibidir. Ne sıcaktır, ne soğuktur. Ne korkulur, ne usanılır '' dedi.
Beşincisi: "Kocam içeri girince pars, dışarı çıkınca arslan gididir. Bana bıraktığı (ev işlerinden hesap) sormaz'' dedi.
Altıncısı: "Kocam, yedi mi (üst üste katlayıp) çokyer, içti mi sömürür, yattı mı sarınır. Benim kederimi anlamak için (elbiseme) elini sokmaz.'' (Bu da kocasının kendisiyle ilgilenmediğini, yiyip içmekten başka birşey düşünmediğini söylemek ister.)
Yedincisi: "Kocam tohumsuzdur (erlik yapmaktan acizdir). Her dert onundur (vücudunda çeşitli hastalıklar var). Başımı yarar, vücudumu yaralar, (bunları yapmak için) herşeyi toplar, (her eline geçeni kullanır, vurur) '' dedi.
Sekizincisi: "Onun (vücuduna) dokunmak tavşana dokunmak gibi (yumuşak)tır. Güzel kokulu bitki gibi hoş kokar" dedi.
Dokuzuncusu: "Kocamın direği yüksektir (evi rahattır), kılıcının kını uzundur (boylu posludur), ocağının külü çoktur, evi meclise yakın (misafırperver) bir adamdır'' dedi.
Onuncusu: "Kocam maliktir, hem de ne malik! Artık akıl ve hayalinizden geçen her hayra maliktir. Onun çok devesi vardır. Develerin çökecek yerleri çok, yaylakları azdır. Çalgı sesini duydular mı helak olacaklarını anlarlar. (Yani develer yayılmaya salınmaz, kesilmek üzere bekletilir, çalgı ve eğlence sesi duyunca kesileceklerini anlarlar demektir.)
Onbirincisi: "Kocam Ebu Zerr'dir. Amma ne Ebu Zerr'dir! Anlatayım: Kulaklarımı zinetlerle doldurdu, bazularımı yağla tombullaştırdı. Beni hoşnut kıldı, kendimi bahtiyar ve yüce bildim. O beni Şıkk denen bir dağ kenarında bir miktar davarla geçinen bir ailenin kızı olarak buldu. Beni atları kişneyen, develeri böğüren, ekinleri sürülüp daneleri harmanlanan müreffeh ve mesud bir cemiyete getirdi. Ben onun yanında söz sahibiyim, hiç azarlanmam. (Akşam) yatar sabaha kadar uyurum. Doya doya süt içerim. Ebu Zerr'in annesi de var: Ümmü Ebu Zerr. Ama o ne annedir! Onun zahire anbarları büyük, hararları iri, evi geniştir.
Ebu Zerr 'in oğlu da var. Ama ne nezaketli gençtir o. Onun yattığı yer, kılıcı çekilmiş kın gibidir. Onu dört aylık bir kuzun</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3290</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):
"Sakın <b><span style="color: red;">yol</span></b>lara oturmayın!" buyurmuştu.
"Ya Resulullah dediler, oturmadan edemeyiz, oralarda (oturup) konuşuyoruz. "
"Mutlaka oturacaksanız, bari <b><span style="color: red;">yol</span></b>a hakkını verin!" buyurdu. Bunun üzerine:
"Ey Allah'ın Resülü, onun hakkı nedir?" diye sordular.
"Gözlerinizi kısmak, gelip geçeni) rahatsız etmemek, selama mukabele etmek, emr- bi'l-ma'ruf nehy-i ani'l-münker yapmaktır!" dedi."
Hz. Ömer'den yapılan bir başka rivayette şu ziyade var: "Yardım isteyen mazlüma yardım edersiniz, <b><span style="color: red;">yol</span></b>unu kaybedene rehber olursunuz.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3325</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bir mü'minin dünyevi kederlerinden birini giderirse, allah da onun Kıyamet günü kederlerinden birini giderir. Kim bir fakire kolaylık gösterirse, Allah da ona dünyada ve ahirette kolaylık gösterir. Kim bir müslümanı örterse, allah da onu dünya ve ahirette örter. Kişi kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah da onun yardımındadır. Kim ilim aramak düşüncesiyle bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>a düşerse, Allah onun cennete olan <b><span style="color: red;">yol</span></b>unu kolaylaştırır. Bir grup, allah'ın kitabını okumak ve aralarında tedris etmek üzere allah'ın evlerinden birinde toplanırsa, üzerlerine mutlaka sekine iner ve onları rahmet kaplar, melekler onları sarar. Allah da onları yanında bulunan mukarreb meleklere anar. Bir kimseyi ameli yavaşlatırsa, nesebi hızlandıramaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3336</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kays İbnu Sa'd İbni Ubade radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bizi, evimizde ziyaret etti. Ve:
"Esselamü aleyküm ve rahmetullah!" dedi. Babam, çok hafif bir sesle mukabelede bulundu. Babama: "Resulullah'a izin vermiyor musun?" dedim. O:
"Bırak, bize çokça selam okusun!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam tekrar:
"Esselamün aleyküm ve rahmetullah!" dedi. Sa'd yine hafif bir sesle mukabele etti. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam tekrar:
"Esselamün aleyküm ve rahmetullah!" dediler ve döndüler. Sa'd peşine düştü ve:
"Ey Allah'ın Resulü, ben senin selamını işitiyordum. Ancak, bize daha fazla selam vermen için alçak sesle mukabele ediyordum" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam onunla birlikte geri döndü. Ondan su isteyip gusletti. Sonra Sa'd, zaferan veya versle boyanmış bir havlu verdi, Aleyhissalatu vesselam ona sarındı. Sonra ellerini kaldırıp:
"Allah'ım, Sa'd İbnu Ubade ailesine mağfiret ve rahmet buyur!" diye dua etti. Sonra yemek yedi. Geri dönmek isteyince Sa'd, bir merkeb yaklaştırdı. Üzerine kadife bir örtü yaymıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam merkebe bindi. Sa'd, bana:
"Ey Kays, Resulullah'a refakat et!" dedi. Ben de refakat ettim. <b><span style="color: red;">yol</span></b>da Aleyhissalatu vesselam bana:
"Benimle sen de bin!" dedi, ben imtina edince:
"Ya binersin, ya dönersin!" buyurdular. Ben de geri döndüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3362</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Hıristiyan ve yahudilerle karşılaşınca önce siz selam vermeyin, (onlar size versinler, siz mukabele edin). Bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>da onlarla karşılaşınca, (kenardan geçmeleri için) <b><span style="color: red;">yol</span></b>u onlara daraltın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3408</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Aklında bir şeyler olan bir kadın vardı. Bir gün Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a:
"Ey Allah'ın Resulü! Benim sana bir ihtiyacım var!'' dedi. Aleyhissalatu vesselam:
Ey ümmü fülan, <b><span style="color: red;">yol</span></b>lardan hangisini dilersen bak da ihtiyacını göreyim" dedi. Kadınla birlikte bir sokağa gitti, kadın da ihtiyacını arzetti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3415</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Üseyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, mescidden çıkıyordu. <b><span style="color: red;">yol</span></b>da kadınlarla erkeklerin karışmış vaziyette olduklarını görünce, kadınlara:
"Sizler geride kalın. <b><span style="color: red;">yol</span></b>un ortasından gitmeyin, kenarlarından gidin!" ferman buyurdu. Bundan sonra, kadınlar nerdeyse duvara değecek şekilde yürürdü. Bazan bu değmeler sebebiyle, elbisesinin duvara takıldığı olurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3472</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Abdirrahman rahimehullah anlatıyor: "Hz. Ömer radiyallahu anh, içerisinde Amr İbnu'l-As'ın da bulunduğu bir grupla <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkmıştı. Bir havuza geldiler. Amr İbnu'l-As radiyallahu anh: "Ey havuz sahibi, havuzunda vahşi hayvan sulanıyor mu?" diye sordu. Hz. Ömer, hemen araya girip: "Ey havuz sahibi bize bunu söyleme: Zira biz, vahşinin peşinden su alacağız, o da bizim peşimizden sulanacak. Çünkü ben, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın "Vahşinin karnına aldığı onundur, geri kalan da bize temizdir ve içeceğimizdir" dediğini işittim" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3486</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir: "Beni Abdu'l-Eşhel'den bir kadın anlatıyor:
"Ey Allah'ın Resûlü dedim. Bizim, mescide giden <b><span style="color: red;">yol</span></b>umuz pis kokulu (topraktır). Yağmur yağınca ne yapalım?"
"Sizinkinden sonra, ondan daha temiz bir <b><span style="color: red;">yol</span></b> yok mu?" diye sordu. "Evet!" deyince:
"İşte bu öbürünü telafi eder, (temizler)!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3491</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Abdirrahman İbni Hatıb'ın anlattığına göre, Hz. Ömer radıyallahu anh'la -içerisinde Amr İbnu'l-As radıyallahu anh'ın da bulunduğu bir cemaatle birlikte umre yapmıştır -sefer esnasında su kaynaklarından birine yakın olan bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>da Hz. Ömer, sabaha doğru mola verdi. (Herkes gibi kendisi de yattı. Bu esnada) ihtilam oldu. Sabah olunca kafilede, (yıkanması için yeterli) su bulunamadı. Hayvanına binip (yakınındaki) suya kadar geldi. Derhal bu ihtilamdan kalan meni bulaşığını yıkamaya başladı. Derken ortalık ağardı. Amr İbni'l-As radıyallahu anh, Hz. Ömer'e:
"Sabah oldu. Yanımızda temiz elbise var, şu elbiseni (yıkamayı) bırak, bilahare yıkanır" dedi. Ancak Hz. Ömer kendisine:
"Ey İbnu'l-As, hayret doğrusu! Yani sen elbise buldun diye herkes elbise mi bulacak? Allah'a yemin olsun ben senin söylediğini yapsam bu bir sünnet olur. Hayır, ben gördüğüm (meniyi) yıkarım ve görmediğime de su çiler (temizlenmiş addeder)im!'' dedi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3510</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mugire İbnu şu'be radıyallahu anh anlatıyor: "Resüllullah aleyhissalatü vesselam kazayı hacet için gidince, <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan uzak olurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3511</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "İki lanetten korkun!" buyurdular. Ashab:
"İki lanet de nedir?" diye sorunca, açıkladılar:
"İnsanların <b><span style="color: red;">yol</span></b>larına abdest bozanla, gölgelerine abdest bozanlardır!''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3512</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Davud, Hz. Mu'az radıyallahu anh'tan şu rivayeti kaydetmiştir: "Lanete sebep olan üç yere abdest bozmaktan kaçının: Su <b><span style="color: red;">yol</span></b>larına, işlek <b><span style="color: red;">yol</span></b>lara ve gölgeliklere."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3515</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümeyme Bintu Rukiyye radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kar<b><span style="color: red;">yol</span></b>asının altında bulundurduğu hurma küttüğünden bir çanağı vardı. Geceleyin ona küçük abdest bozardı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3663</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz, <b><span style="color: red;">yol</span></b>larda ayağa bulaşan pislik sebebiyle abdest tazelemezdik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3682</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şüreyh İbnu Hani anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha)'ya mest üzerine meshetmekten sormaya geldim. Bana: "Sana Ebu Talib'in oğlu (Hz. Ali) (radıyallahu anh)'yi tavsiye ederim, git ona sor. Zira o, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte seyahatlerde bulunmuştur!" dedi. Bunnun üzerine gidip ona sordum. Şu cevabı verdi:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (mesh müddetini) <b><span style="color: red;">yol</span></b>cu için üç gün üç gece tuttu, mukim için de bir gün bir gece tuttu.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3683</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Saffan İbnu Assal (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">yol</span></b>cu olduğumuz zaman, bize mestlerimizi üç gün üç gece, cenabet hali dışında küçük ve büyük abdest bozma, ve uyku sebebiyle çıkarmamamızı emrederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3686</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyme İbnu Sabit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Mest üzerine meshetmenin müddeti <b><span style="color: red;">yol</span></b>cu için üç gündür. Mukim için bir gün bir gecedir!" (Bir başka rivayette şu ziyade gelmiştir):
"Biz bu müddetin uzatılmasını taleb etseydik, bize mutlaka uzatırdı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3689</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ammar İbnu Yasir radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, beraberinde Hz. Aişe'nin de bulunduğu bir seferde Ulat'ul-Ceyş nam mevkide geceleyin istirahat molası vermişti. Bu esnada Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nın Yemen boncuğundan mamul kolyesi koptu. Bunun aranması, askerleri <b><span style="color: red;">yol</span></b>undan alıkoydu ve sabah aydınlığı girdi. insanların yanında su yoktu. Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh) Aişe'ye kızdı ve hatta:
"Herkesi <b><span style="color: red;">yol</span></b>undan alıkoydun, yanlarında su da yok!" diye çıkıştı. Derken Allah Teala Hazretleri, Resulullah aleyhissalatu vesselam'a, temiz toprakla temizlenme ruhsatını indirdi,
Bunun üzerine müslümanlar, Resulullah aleyhissalatu vesselam'la kalkıp ellerini kaldırdılar. Topraktan hiçbir şey almadılar, yüzlerini ve omuzlarına kadar ellerini meshettiler. Ellerinin içlerinden de koltuk altlarına kadar meshettiler."
Ebu Davud şu ziyadede bulunmuştur: "Bir hadiste İbnu Şihab der ki: "Alimler bu hadise itibar etmediler." Ebu Davud der ki: "Hadisi, İbnu İshak da böyle rivayet etti ve rivayette İbnu Abbas radıyallahu anhüma'dan onun "iki vuruş zikrettiğini" kaydetti."
Nesai'nin bir rivayetinde, "Topraktan hiçbir şey çırpmadılar" denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3691</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şakik merhum anlatıyor: "Ben, Abdullah İbnu Mes'ud ile Ebu Müsa (radıyallahu anhüma) arasında idim. Ebu Musa, İbnu Mes'ud'a:
"Ey Ebu Abdirrahman! Bir adam cünüb olsa ve bir ay boyu su bulmasa ne yapar, namazı nasıl kılar, ne dersin?" diye sordu.
"Suyu bir ay bulamasa da teyemmüm etmez!'' dedi. Ebu Musa:
"Pekala Maide suresindeki şu ayete ne dersin: " . . Su bulamazsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin, yüzlerinizi, ellerinizi onunla meshedin'' (Maide, 6).
Abdullah şu cevabı verdi:
"Bu ayette Ashaba ruhsat verilmiş olsaydı, çok geçmeden su soğuyunca da toprakla teyemmüm etmeye yeltenirlerdi."
Ebu Musa da ona:
"Siz teyemmümü bu sebeple mi hoş bulmuyorsunuz?'' dedi. İbnu Mes'ud
"Evet!" deyince, Ebu Musa, Abdullah'a:
Sen Ammar'ın Hz. Ömer (radıyallahu anhüma) 'e ne dediğini duymadın mı?''
Dedi ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) beni bir vazifeyle <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkarmıştı: Sefer esnasında cünüb oldum. Su da bulamadım. Bunun üzerine hayvanların bulanması gibi ben de toprağa bulandım. Sonra Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelip durumu kendisine arzettim. Bana:
"Sana şöyle yapman kafi idi!" dedi (ve gösterdi), iki avucuyla yere bir vurdu, sonra avuçlarını çırptı, sonra soluyla (sağ) avucunun sırtını veya sol avucunun sırtını (sağ) avucuyIa meshetti. Sonra da onunla yüzünü de meshetti.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3756</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyfe İbnu'I-Yeman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la bir gün karşılaştığımızda cünüb idim, hemen <b><span style="color: red;">yol</span></b>umu çevirip gidip yıkandım. Bilahare gelince:
(Böyle sizi görünce alelacele sıvışmamın sebebi) cünüb olmam idi!' dedim. Aleyhissalatu vesselam:
"Müslüman (cenabetle) pis olmaz ki!'' buyurdular.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3757</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai 'nin rivayetinde hadis şöyledir: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Ashabından bir erkekle karşılaşınca onu mesheder ve ona dua ediverirdi. Bir gün erken vakitte Aleyhissalatu vesselam'ı (sokakta) gördüm. Hemen <b><span style="color: red;">yol</span></b>umu ondan çevirdim. (Eve gidip yıkandıktan sonra) güneş yükselince yanına geldim. Bana:
"(Sabahleyin) seni görmüştüm, hemen <b><span style="color: red;">yol</span></b>unu benden çevirdin!'' buyurdular. Ben de açıkladım:
"Çünkü ben cünübtüm (bu halde) bana dokunmanızdan korktum.''
"Şurası muhakkak ki dedi Aleyhissalatu vesselam, mü'min necis olmaz!''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3795</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Yahudilerin şöyle bir adeti vardı: İçlerinde bir kadın adet görmeye başlayınca, onunla beraber yiyip içmezler, evlerde beraber oturup kalkmazlardı. Bu durumu Ashab radıyallahu anhüm Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sordular. bunun üzerine Cenab-ı Hak şu ayeti inzal buyurdu. (Mealen): "Ey Muhammed! Sana kadınların aybaşı halinden sorarlar. De ki: "O bir ezadır. Aybaşı halinde iken kadınlardan uzak kalın. Temizlenmelerine kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri zaman Allah'ın size buyurduğu <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan yaklaşın..." (Bakara 222) ayeti üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Kadınlarınızla nikah (zevciyat muamelesi) dışında her şeyi yapın!" buyurdu. bu ruhsat yahudilere ulaşınca: "Bu adam ne yapmak istiyor? Bize muhalefet etmediği bir şey bırakmadı!" dediler. (Bu sözü işiten) Üseyd İbnu Hudayr ve Abbad İbnu Bişr radıyallahu anhüma gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! yahudiler şöyle şöyle söylüyorlar" diye haber verdiler. "Biz kadınlarla beraber oturup kalkmıyacak mıyız?" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın rengi öylesine değişti ki, biz onlara kızdığını zannettik. Onlar da hemen çıkıp gittiler. Derken onlar <b><span style="color: red;">yol</span></b>da Resûlullah'a gönderilen hediye sütle karşılaştılar. Resûlullah o sütü hemen bunların peşisıra içmeleri için gönderdi. Böylece anladılar ki, Aleyhissalatu vesselam kendilerine gücenmemiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3882</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nemletü'l-Ensari anlatıyor: "İbnu Ömer radıyallahu anhüma'ya kirpiden sorulmuştu. (Cevaben) şu ayeti okudu. (Mealen):
"(Ey Muhammed) de ki: "Bana vah<b><span style="color: red;">yol</span></b>unandan leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki pistir- ve günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum. Fakat darda kalan, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere bunlardan da yiyebilir. Doğrusu Rabbim bağşlar ve merhamet eder" (En'am 146).
Ancak, yanında bulunan bir yaşlı dedi ki: "Ben Ebu Hüreyre radıyallahu anh'ı dinledim, demişti ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında kirpinin zikri geçmişti:
"O habislerden bir habistir (eti) yenmez" buyurdular."
Bunun üzerine İbnu Ömer radıyallahu anhüma: "Eğer bunu Resûlullah aleyhissalatu vesselam söyledi ise, bu (kirpinin hükmü), biz bilmesek de O'nun dediği gibidir" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3896</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Ben çarşıdan et almış hamala vermiş eve dönüyordum. Hz. Ömer radıyallahu anh <b><span style="color: red;">yol</span></b>da bana yetişip: "Bu da ne?" diye sordu.
"Canımız et çekmişti, gidip bir dirhemlik et satın aldım" dedim. Bunun üzerine: "Canın bir şey çektikçe gidip ondan alıyor musun? Herkese, israf olarak, canının her istediğini yemesi yeter!" diye çıkıştı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3906</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Cahiliye halkı, bir çok şeyi (helal addedip) yiyor, birçoğunu da pis addederek yemiyordu. Allah Teala hazretleri Resûlünü gönderdi, kitabını indirdi, helalini helal, haramını da haram kıldı. Helal kıldığı helaldir, haram kıldığı da haramdır, sükut buyurduğu da aff (edilmiş)dir."
İbnu Abbas, sonra şu ayet-i kerimeyi okudu: "(Ey Muhammad!) De ki:
"Bana vah<b><span style="color: red;">yol</span></b>unanda, leş, akıatılmış kan, domuz eti, -ki pistir- ve günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum. Fakat darda kalan, -başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere-bunlardan da yiyebilir. Doğrusu Rabbin bağışlar ve merhamet eder" (En'am 145)</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3946</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nübeyse el-Huzeli radiyallahu anh anlatıyor: "Bir adam sordu: "Ey Allah'ın Resulu! Biz, cahiliye devrinde, Recep ayında atire kurbanı kesiyorduk. Şimdi ne yapmamızı emir buyurursunuz?" Resulullah şu cevabı verdi: "Hangi ayda olursa olsun, Allah için kesin ve Allah için hayır hasenatta bulunun, Allah için yedirip içirin." Yine sordular: "Cahiliye devrinde Fere' kurbanı kesiyorduk, şimdi ne yapmamızı emredersiniz?" Resulullah aleyhissalatu vesselam dedi ki: "Kırda otlayan her bir sürü için bir fere' kurbanı vardır. Bu o yıl doğan ve hacılara yük taşıyacak güce gelinceye kadar diğerleriyle birlikte beslediğin bir hayvandır. O safhaya gelince kesip etini <b><span style="color: red;">yol</span></b>culara tasadduk edersin." Ebu Kılabe'ye dendi ki: "Bir fere' kurbanı gerektiren sürü ne miktar olmalıdır?" "Yüz (baş hayvan)" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4061</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bir ihtiyacı görmek üzere (<b><span style="color: red;">yol</span></b>a) çıktığı zaman ya raşid (uğurlar olsun)! ya necih (hayırlı muvaffakiyetler) temennilerini işitmekten hoşlanırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4062</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve İbnu Amir el-Kureşi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında uğursuzluktan bahsedilmişti. Buyurdular ki:
"Bunun en iyisi fe'l (uğur çıkarma)dır. (Uğursuzluk inancı) bir müslümanı <b><span style="color: red;">yol</span></b>undan alıkoymasın. Biriniz, hoşlanmadığı bir şey görecek olursa şu duayı okusun: "Allahümme la ye'ti bi'l-hasenatı illa ente ve la yedfe'u's-Seyyiati illa ente vela havle ve la kuvvete illa bike. (Allahım! Hayrı ancak sen verebilirsin, kötülüğü de ancak sen defedebilirsin. İbadet, çalışma, korunma vs. için muhtaç olduğumuz) güç ve kuvvet de ancak sendendir.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4078</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle dediğini işittim: "Kim bir ilim öğrenmek için bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>a sülûk ederse Allah onu cennete giden <b><span style="color: red;">yol</span></b>lardan birine dahil etmiş demektir. Melekler, ilim talibinden memnun olarak kanatlarını (üzerlerine) koyarlar. Semavat ve yerde olanlar ve hatta denizdeki balıklar alim için istiğfar ederler. Alimin abid üzerindeki üstünlüğü dolunaylı gecede kamerin diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Alimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberler, ne dinar ne dirhem miras bırakırlar, ama ilim miras bırakırlar. Kim de ilim elde ederse, bol bir nasib elde etmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4080</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İlim talebi için <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkan kimse dönünceye kadar Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>undadır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4127</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaviye İbnu Süveyd İbni Mukarrin anlatıyor: "Bizim bir azadlımıza bir tokat attım ve kaçtım. Sonra öğleden az önce döndüm, babamın arkasında namaz kıldım. Babam azadlıyı da beni de çağırdı. Sonra hizmetçiye: "Misilleme (onun yaptığınının mislini) yap!" dedi. Hizmetçi affetti. Bunun üzerine babam anlattı: "Biz Beni Mukarrin, Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında tek bir hizmetciye sahiptik. Ona birimiz bir tokat vurdu. Bu hadise Aleyhissalatu vesselam'ın kulağına ulaşmıştı: "Onu azad edeceksiniz!" emir buyurdular. Kendisine: "Ondan başka hizmetçileri yok!" dendi. Bunun üzerine: "Öyleyse onu hizmetlensinler. Ancak ne zaman ondan müstağni olurlarsa, derhal <b><span style="color: red;">yol</span></b> versinler!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4161</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rebi' Bintu Muavvız radıyallahu anha'nın anlattığına göre, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında, kocasından muhala'a <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla ayrılmıştır. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da ona bir hayız müddetince iddet beklemesini emretmiştir (veya kadına... emredilmiştir.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4176</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mücahid rahimehullah, "İçinizden ölenlerin bırakmış olduğu eşler kendi kendilerine dört ay on gün beklerler" (Bakara 234) mealindeki ayetle ilgili olarak demiştir ki: "Kadının, bu iddeti, kocasının yanında beklemesi vaciptir. Bunun üzerine Allah Teala Hazretleri şu ayeti inzal buyurdu: "İçinizden ölüp, eşler bırakacak olanlar, evlerinden çıkarılmaksızın senesine kadar eşlerinin geçimini sağlayacak şeyi vasiyet etsinler. Eğer kadınlar çıkarlarsa kendilerinin meşru olarak yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur" (Bakara 240).
Mücahid devamla der ki: "Allah Teala Hazretleri böylece kadına tam bir yıl (iddet) kıldı, bunun yedi ay yirmi günü vasiyet <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla tanınacak. Kadın dilerse bu vasiyet müddetinde kocasının evinde kalacak, dilerse terkedecek. Ayette geçen "evlerinden çıkarılmaksızın... Eğer çıkarlarsa... size sorumluluk yoktur" ibaresinin manası budur. Esas iddet ise, onu beklemesi kadına vacibtir."
İbnu Abbas radıyallahu anhüma der ki: "Bu ayet, kadının kocası yanında iddet geçirme mecburiyetini neshetmiştir, kadın dilediği yerde iddetini geçirir."
Ata der ki: "Sonra miras ayeti geldi, o da, süknayı neshetti. Böylece kadının, koca yanındaki süknası kalktı, artık dilediği yerde iddetini geçirir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4183</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh kendi anlattığına göre, şu ayeti okumuştu. (Mealen): "Boşanan kadınlar, kendi kendilerine, üç aybaşı hali beklerler..." (Bakara 228). Ve şu ayeti (mealen): "Ey peygamber! Kadınları boşayacağınızda, onları, iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah'tan sakının. Onları, -apaçıak bir hayasızlık yapmaları hali bir yana- evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. allah'ın sınırlarını kim aşarsa, şüphesiz, kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin, olur ki, Allah bunun ardından (gönlünüzde sevgi gibi) bir hal meydana getirir. Kadınların iddet süreleri biteceğinde, onları ya uygun bir şekilde alıkoyun, ya da uygun bir şekilde onlardan ayrılın; içinizden de iki adil şahid getirin, şahidliği Allah için yapın. İşte bu, allah'a ve ahiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Allah kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş <b><span style="color: red;">yol</span></b>u sağlar, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah'a güvenen kimseye O yeter. Allah buyurduğunu yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü var etmiştir. Kadınlarınız içinde ay hali görmekten kesilenler ile, henüz ay hali görmemiş olanların iddetleri hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki, onların iddet beklemesi üç aydır..." (Talak 1-4).
Ve dedi ki: "Bu, boşanan kadınların iddetleridir. Allah Teala Hazretleri bundan henüz temas edilmemiş olan kadınları, "Ey iman edenler, mü'min kadınlarla nikahlanıp, onları, temasta bulunmadan boşadığınızda artık onlar için size iddet saymaya lüzum yoktur. Kendilerine bağışta bulunarak onları güzellikle serbest bırakın" (Ahzab 49) me'alindeki ayetle istisna etmiştir.
Yine Allah Teala buyurur ki, (mealen): "İçinizden ölenlerin bırakmış olduğu eşler, kendi kendilerine dört ay on gün beklerler; müddetleri sona erdiğinde, onların kendi haklarında uygun şekilde yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur" (Bakara 134). Sonra Allah Teala Hazretleri, kadınlardan hamile olanların ruhsatını şu ayetle indirmiştir. (Mealen): "(Boşanan veya kocası ölen kadınlardan) gebe olanların iddeti doğumları ile tamamlanır..." (Talak 4).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4190</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd ibnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bir şeyi umra kılarsa o şey artık mu'mer'e (umre kılınan şahsa) aittir, hayatta iken de ölmüş iken de. Malı rukba kılmayın. Kim de rukba kılarsa (bu mal miras) <b><span style="color: red;">yol</span></b>undadır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4199</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, kendisine Ebu Süfyan'ın gelmekte olduğu haber verilince, ashabıyla istişare etti. Önce Ebu Bekr radıyallahu anh konuştu. Ondan yüzün çevirdi (iltifat etmedi). Sonra Hz. Ömer radıyallahu anh konuştu. Ondan da yüzünü çevirdi. Derken sa'd İbnu Ubade radıyallahu anh (Resûlullah'ın maksadını sezerek) ayağa kalktı ve "Ey Allah'ın Resulü, biz (ensariler)i mi kastediyorsunuz? Nefsimi kudret elinde tutan zata yemin ederim, eğer bize bineklerimizi denize sürmemizi emredecek olsanız, mutlaka (gözümüzü kırpmadan) daldırırız. Bize onlara binip Berkı'l-Gımad'a gitmemizi emretseniz onu da yaparız!" dedi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam halkı hazırladı. <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktılar ve Bedr'e kadar gelip indiler.
Orada, Kureyş'in su almaya gönderdiği kimselerle karşılaştılar. İçlerinde Beni Haccac'a ait siyahi bir köle vardı. Onu yakaladılar. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabı Ebu Süfyan ve arkadaşları hakkında bilgi soruyorlardı. Köle:
"Ebi Süfyan hakkında bilgim yok. Ancak (burada) Ebu Cehl, Utbe, Şeybe ve Umeyye İbnu Halef var!" dedi. O böyle söyleyince Ashab onu dövdü. O da: "Evet, ben size haber veriyorum. Bu Ebu Süfyan'dır!" dedi. Onu bıraktıkları zaman başkaları sordular. O yine:
"Ben Ebu Süfyan hakkında bir şey bilmiyorum, lakin burada halkın içinde Ebu Cehil, Utbe, Şeybe, Umeyye İbnu Halef var!" dedi. Böyle söyleyince onlar da aynı şekilde dövdüler. Bu esnada Resûlullah aleyhissalatu vesselam namaz kılıyordu. Bu hali görünce namazı bıraktı ve: "Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, size doğruyu söyleyince onu dövüyorsunuz! Yalan söyleyince de bırakıyorsunuz" dedi.
Ravi der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam elini koyarak "burası falancanın öldürüleceği yer, şurası feşmekancanın öldürüleceği yer" diye teker teker gösterdi."
Ravi der ki: "Allah'a yemin olsun onlardan hiçbiri, Aleyhissalatu vesselam'ın elini koyduğu yerin dışına sapmadan, gösterdiği yerlerde öldürüldüler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4203</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Bedir günü, ashabından üçyüzonbeş kişi ile <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı. Bedir'e gelince:
"Allahım bunlar açtır, doyur! Allahım bunlar ayakkabısızdır, bindir! Allahım bunlar çıplaktır giydir!" diye dua etti. Allah Bedir günü fetih ve zafer müyesser etti. Savaş bitince döndüler. Savaşa katılanlardan her biri bir veya iki deve ile döndüler. Elbiseler giydiler, doydular da."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4207</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Bedir cihetine <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı. Harratu'l-Vebere'ye varınca arkasından cüret ve secaatiyle tanınan bir adam ona yetişti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Ashabı onu görünce sevindiler. Adam kavuşunca Resulullah'a: "Ben sana uymak ve seninle birlikte yaralanmak için geldim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Allah ve Resulüne inanıyor musun?" diye sordu. Adam: "Hayır!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Öyleyse dön. Ben müşrikten yardım taleb etmem" buyurdu.
Hz. Aişe devamla der ki:
"Adam gitti, sonra bir ağacın yanında Aleyhissalatu vesselam'a yine yetişti ve önceki söylediğini yine söyledi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da önceki sözünü aynen tekrar etti:
"Geri dön, ben müşrikten yardım taleb etmem" dedi. Adam döndü. Ancak Beyda'da tekrar yetişti. Önceki söylediğini aynen yine söyledi. Resûlullah da:
"Allah'a ve Resûlüne inanıyor musun?" dedi. Adam bu sefer: "Evet!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:
"Öyleyse yürü!" buyurdu. Adam orduya katıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4208</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu't-Tufeyl radıyallahu anh anlatıyor: "Huzeyfe İbnu'l-Yeman radıyallahu anhüma dedi ki: "Benim Bedr'e katılmama mani olan şey şudur: Ben ve babam el-Hüseyl ikimiz beraber <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkmıştık. Kureyş kafirleri bizi tuttular ve:
"Siz muhakkak Muhammed'in yanına gitmek istiyorsunuz!" dediler. Biz de:
"Hayır, ona gitmiyoruz. Medine'ye gitmek istiyoruz!" dedik. Bunun üzerine bizden, Muhammed'in safında yer alıp beraber savaşmayacağımız hususunda Allah'a ahd ve misak aldılar. Biz Medine'ye gelince, durumu Resûlullah'a arzettik.
"Haydi gidin. Biz onlara verdiğiniz sözü tutar, onlara karşı Allah'tan yardım dileriz!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4209</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Beni'n-Nadir hurmalığını kesti ve yaktı. Bu hurmalığa el-Büreyre deniyordu. Büreyre hakkında Hassan İbnu Sabit radıyallahu anh şöyle demişti:
"Büreyre'de tutuşan yangın, Beni Lüey reislerine ehemmiyetsiz geldi."
Ebu Süfyan İbnu'l-Haris İbni Abdilmuttalib ona şöyle cevap verdi: "Allah bu yapılanı (yangını) devam ettirsin. -Büreyre'nin etrafını da cehennem yaksın. Yangından hengimizin uzakta olduğunu bileceksin.- Mekke, Medine'den hangisinin zarardide olduğunu göreceksin."
Müslim'in rivayetinde şu ziyade var: "Şu ayet bu hadise hakkında naziyl olmuştur: "İnkarcı kitap ehlinin yurtlarında hurma ağaçlarını kesmeniz veya onları kesmeyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakmanız Allah'ın izniyledir. Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan çıkanları böylece rezilliğe uğratır" (Haşr 5).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4216</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Uhud'a çıktığı zaman, (bir müddet sonra) O'nunla beraber çıkanlardan bir kısmı geri döndü. (Bunlar hakkında) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabı ikiye ayrıldı. Bir grup: "Bunları öldürelim" diyordu. Öbür grup ise: "Hayır onları öldürmeyelim" diyordu. Bu ihtilaf üzerine şu ayet nazil oldu:
"(Ey Müslümanlar!) Münafıklar hakkında iki fırka olmanız da niye? Allah onları yaptıklarından dolayı baş aşağı etmiştir. Allah'ın saptırdığını siz mi <b><span style="color: red;">yol</span></b>a getirmek istiyorsunuz? Allah'ın saptırdığı kimseye sen hiç <b><span style="color: red;">yol</span></b> bulamıyacaksın" (Nisa 88).
Resûlullah da şöyle buyurdu: "Burası Taybe'dir. Deccal'ı sürer çıkarır, tıpkı körüğün, demirin pasını çıkardığı gibi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4224</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Uhud günü: "Peygamberine böyle yapan bir kavme Allah'ın öfkesi arttı" dedi ve (kırılan) dişine işaret etti. Ve ilave etti: "Allah'ın gadabı, Resûlullah'ın Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda öldürdüğü kişiye de Allah'ın öfkesi şiddetlendi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4226</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gözcü seriyye gönderdi. Başına Asım İbnu Sabit'i komutan tayin etti. Bu zat Amr İbnu Asım İbni'l-Hattab'ın ceddi idi. Usfan ile Mekke arasında bulunan bir yere kadar gittiler. Huzeyl Kabilesi'nin Beni Lihyan denen bir koluna haber verdiler. bunları yüz okçu yakından takibe aldı. İzlerin takiben onların inmiş bulunduğu yere kadar geldiler. Onların azık olarak Medine'den beraberlerine almış oldukları hurmanın çekirdeğini buldular.
"Bu Yesrib (Medine) hurmasıdır!" dediler ve izlerini takibe devam ederek, Ashab'a kavuştular. Asım ve ashabı onları hissedince sarp bir yere sığındılar. Takipçiler gelip onları kuşattılar.
"Eğer bize teslim olursanız size ahd ve misakımız var, sizden kimseyi öldürmeyeceğiz!" dediler. Asım:
"Ben bir kafirin zimmetine teslim olmam. Allahım, Resulüne bizden haber ver!" dedi. Aralarında mukatele (vuruşma) çıktı. Takipçiler ok attılar. Asım radıyallahu anh yedi kişiyle birlikte şehid oldu. Geriye Hubeyb, Zeyd ve bir kişi daha kaldı. Takipçiler, bunlara da ahd ve misak etklif ettiler. Bunlar, onlara teslim oldular. ele geçirir geçirmez, derhal yayların kirişlerini çözerek, bunları onlarla bağladılar.
Hubeyb ve Zeyd'in yanındaki üçüncü şahıs:
"Bu, verdikleri söze birinci ihanetleri" deyip, onlarla beraberliği reddetti. Onu sürüyüp beraberliğe zorladılar. O yine de direndi. Onu da şehid ettiler. Hubeyb ve Zeyd'i Mekke'ye götürüp orada sattılar. Hubeyb'i Beni'l-Haris İbni Amir İbni Nevfel satın aldı. Hubeyb, Bedir günü el-Haris'i öldürmüştü. Yanlarında esir olarak kaldı. Sonunda öldürmeye karar verdiler. (Bir ara) el-Haris'in kızlarından birinden, etek traşı olmak için ustura istedi, kız getirdi. Kadın der ki: "Bir çocuğum vardı, gafil davrandım. Hubeyb'in yanına kadar çıktı. Hubeyb onu dizine oturttu. O vaziyette görünce çok korktum. Benim korktuğumu Hubeyb farketti, ustura da elindeydi:
"Çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? İnşaallah böyle bir şey yapmam" dedi. Yine o kadın şunu anlatmıştı:
"ben Hubeyb'ten daha hayırlı bir esir görmedim. Bir gün onun, salkımdan üzüm yediğini gördüm. Halbuki o sırada Mekke'de hiç bir meyve yoktu. Üstelik demir zincirlerle bağlı idi. Demek ki o, Allah'ın Hubeyb'e lutfettiği bir rızıktı.
Öldürmek üzere onu, Harem bölgesinden çıkardılar. Orada:
"Beni bırakın iki rek'at namaz kılayım!" dedi. (Bıraktılar namazını kılınca) geri geldi.
"Eğer ölümden korktu demiyecek olsaydınız daha fazla kılacaktım!" dedi. İdam sırasında namaz kılmayı ilk sünnet kılan kimse Hubeyb idi.
"Allahım, onların hepsini say, (dağınık dağınık öldür)" dedi. Sonra şu beyitleri terennüm etti:
"Müslüman olarak öldürüldükten sonra gam yemem.
Nerede olursa olsun Allah için ölüyorum,
Bu ölüm O'nun zatı(nın rızası) <b><span style="color: red;">yol</span></b>undadır.
Dilerse O, darmadağınık uzuvların eklemleri üzerine bereket verir.
(Sonra Hubeyb: "Allahım, Resulüne selamımı götürecek kimse bulamıyorum</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4231</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hendek'den döndüğü zaman, silahları bırakıp (elini yüzünü) yıkamış, tam başındaki toprakları çırparken Cebrail aleyhisselam geldi.
"Sen, dedi, silahı bıraktın, vallahi biz daha bırakmadık. Onlara geri git.
"Nereye kadar?" dedi Resûlullah.
"Şuraya!" diyerek Beni Kureyza'yı gösterdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bu emir üzerine onlarla savaşmaya çıktı. Kureyzalılar hükmüne razı oldular. Hakem olarak Sa'd İbnu Mu'az'ı seçtiler. O da:
"Ben onlardan muharib olanların öldürülmesine, kadın ve çocukların esir edilmesine, mallarının da taksim edilmesine hükmediyorum!" dedi. Sa'd, Hendek savaşı sırasında ana damarından yara almıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam tedavisiyle yakından ilgilenmek için mescidin içinde ona bir çadır kurdurmuştu. -Bir rivayette Sa'd der ki: "Ey Allahım sen biliyorsun ki, senin <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda kendileriyle cihad etmekten en ziyade memnun olacağım bir kavim Resulünü tekzib eden ve Onu yurdundan sürüp çıkaranlardır. Ey Allahım kanaatim şu ki, sen, bizimle onların arasındaki (harbi artık) bıraktın. Eğer hala Kureyş'le savaş olacaksa bana daha hayat ver de senin <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda onlara karşı cihad edeyim. Eğer savaşı kesti isen damarımı daha da aç, ölümüm ondan olsun."- Bu dua üzerine, o gece damarı iyice açıldı. O zaman mescidde bulunan Beni Gıfar'a ait çadırda kalanları kanın kendilerine doğru akmasından başka bir şey ürkütmemiş.
"Ey çadır sahibi, dediler. Sizin taraftan bize doğru gelen nedir?"
Bu, kanamakta olan Sa'd'ın yarasından akmıştı. O sebeple öldü, radıyallahu anh."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4236</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve İbnu Zübeyr, Misver İbnu Mahreme ve Mervan'dan almış. Misver ve Mervan her ikisi de birbirlerinin sözünü tasdik etmişlerdir. Derler ki:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hudeybiye senesinde Medine'den çıktı. <b><span style="color: red;">yol</span></b>da bir yerlere ulaşınca Aleyhissalatu vesselam:
"Halid İbnu'l-Velid, Kureyş'e ait gözcülük yapan bir grup atlının başında olarak el-Gamim'dedir, siz sağ tarafı takib edin!" dedi. Vallahi, Halid müslümanların varlığını sezemedi. Ne zaman ki müslüman askerlerin kaldırdığı toz bulutunu görünce, (müslümanların geldiğini) Kureyş'e haber vermek üzere hayvanını koşturarak gitti.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">yol</span></b>una devam etti. Seniyye nam mevkiye gelindi. Oradan (devam edildiği takdirde) Kureyşlilerin bulunduğu yere inmek mümkündü. Ama devesi orada ıhıverdi. Halk:
"Kalk, kalk, yürü, yürü!" dedi ise, de deve kalkmamakta ısrar etti. Halk bu sefer:
"(Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın devesi) Kasva çöküp kaldı. Kasva çöküp kaldı!" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Hayır! Kasva çöküp kalmadı. Onun böyle bir huyu da yok. Ancak onu, "Fil'i (Mekke'ye girmekten alıkoyan) Zat" dourdurmuştur!" buyurdu. Sonra ilave etti:
"Nefsimi kudret eliyle tutan o Zat'a yemin olsun. (Kureyş, Mekke'de) Allah'ın haram kıldığı şeyleri tazim sadedinde her ne taviz isterlerse onlara vereceğim!" Sonra deveyi zorladı, deve sıçrayıp kalktı. Ravi dedi ki: Resûlullah aleyhissalatu vesselam Kureyş tarafından saptı, suyu az olan Semed Kuyusunun yanına indi. Burası Hudeybiye mevkiinin en uç noktasında idi. (Mezkur kuyunun suyu azdı. Öyle ki) insanlar ondan suyu avuç avuç toplarlardı. Çok geçmeden suyu kurudu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a susuzluktan şikayette bulundular. Aleyhissalatu vesselam sadağından bir ok çıkardı, onu kuyuya koymalarını söyledi. Allah'a yemin olsun çok geçmeden, su coşmaya başladı ve ashab oradan ayrılıncaya kadar onlara yetecek kadar akmaya devam etti.
Onlar bu halde iken Büdeyl İbnu Verka' el-Kuza'i, Huza'a kabilesinden bir grupla çıkageldi. Huza'alılar (Mekke civarında tavattun etmiş bulunan) Tihame kabileleri arasında Resulullah'ın sırdaşı ve dostu olagelmişlerdi. Dedi ki:
"Ben (Mekke'nin) Ka'b İbnu Lüeyy ve Amir İbnu Lüeyy kabilelerini birçok Hudeybiye sularının başına, beraberlerinde sütlü ve yavrulu develeri olduğu halde konaklıyorlar gördüm. Onlar seninle savaşacak. Beytullah'ı ziyaretine mani olacak olmasınlar!
Resûlullah aleyhissalatu vesselam dedi ki:
"Biz kimseyle savaşa gelmedik. Biz sadece umre yapmaya geldik! Mamafih Harb Kureyş'in (iliğine işlemiş). Halbuki çok da zarar gördüler. Eğer onlar dilerse ben (onlarla sulh yapar) kendilerine müddet tanırım, onlar da benimle diğer insanların arasından çekilirler. Eğer ben öbürlerine galebe çalarsam, Kureyşliler de dilerlerse onlarla yapacağım sulha (kendi rızalarıyla) girerler. Şayet ben galebe çalamazsam (Kureyşliler benimle savaşmak zahmetinden kurtulup) rahata </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4238</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Hudeybiye'ye geldik. Biz, bindörtyüz kişi idik. (Kuyunun başında) elli koyun vardı. Suyu bunlara bile yetmiyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam kuyunun kenarına oturdu. (İyice hatırlıyamıyorum) ya dua buyurdu, ya da kuyuya tükürdü. Derken kuyunun suyu coştu. Biz de hem kendimiz içtik, hem de hayvanlarımızı suladık. Sonra Aleyhissalatu vesselam, bizi bir ağacın altında biat etmeye çağırdı.
Önce ben biat ettim, sonra herkes gelip sırayla biat etti. Nihayet halkın ortasında kalınca:
"Ey Seleme, biat et!" buyurdu."
"Ey Allah'ın Resulü, en başta ben biat ettim!" dedim.
"Yine de!" buyurdu.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni çıplak, yani silahsız bulmuştu. Bana deriden yapılmış bir kalkan verdi. Sonra bey'at almaya devam etti. Son kişiden de bey'at alınca:
"Ey Seleme, sen bana biat etmiyor musun?" dedi.
"Ey Allah'ın Resulü, ben sana başta da, ortada (da olmak üzere iki kere) biat ettim" dedim.
"Olsun, yine de" buyurdu. Ben de üçüncü sefer biat ettim. Sonra bana: "Ey Seleme! Benim sana verdiğim kalkanın nerede?" dedi.
"Ey Allah'ın Resulü dedim, amcam Amir çıplak olarak bana rastladı, ben de kalkanı ona verdim. Bu sözüm üzerine Aleyhissalatu vesselam güldü ve:
"Sen, dedi, vaktin birinde adamın dediği gibisin: "Allahım, demiş, bana öyle bir dost ver ki, o bana, kendi nefsimden daha sevgili olsun!"
Sonra müşrikler bizimle sulh hususunda haberleşmeye başladılar. Öyle ki; birbirimize gidip gelmeler oldu. (Sonunda) sulh yaptık. ben Talha İbnu Ubeydillah radıyallahu anh'ın hizmetçisi idim. Atını sular, kaşağılar, kendine de hizmet eder, yemeğinden yerdim. (Çünkü) Allah ve Resulü <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda hicret için malımı ve ailemi terketmiştim.
Biz ve Mekkeliler aramızda sulh yapınca, birbirimizle karıştık. Ben bir ağacın yanına gelip dikenlerini süpürerek dibine yattım. Mekke halkından dört müşrik yanıma geldi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a hakaret etmeye başladılar. Ben onlara kızdım ve bir başka ağacın dibine geçtim. silahlarını ağaca asıp yattılar.
Onlar bu vaziyette iken vadinin aşağısından bir münadi şöyle sesleniyordu:
"Muhacirlerin imdadına yetişin! İbnu Züneym öldürüldü!" "Hemen kılıncımı çekip, bu uyuyan dört kişiye hızla yürüyüp silahlarını aldım, elimde deste yapıp, sonra da:
"Muhammed'in yüzünü mükerrem kkılan o Zat'a yemin olsun, sakın sizden kimse başını kaldırmasın. İki gözü taşıyan (kellesini) uçururum!" dedim. Sonra onları sürerek Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirdim. O sırada amcam Amir radıyallahu anh da Abelat'tan Mikrez denilen bir adamı, üzeri çullanmış bir at üzerinde beraberinde yetmiş müşrik olduğu halde Resulullah'a getirdi. Aleyhissalatu vesselam onlara bir nazar edip:
"Bırakın onları, fücûrun başı da sonu da onların olsun!" dedi ve hepsini affetti. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri şu ayeti indirdi:
"O sizi Mekke'nin karnında (hudud</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4244</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Avf İbnu Malik el-Eşca'i radıyallahu anh anlatıyor: "Mûta gazvesine zeyd İbnu Harise radıyallahu anh ile birlikte çıktım. Bana Yemenli bir asker refakat etti ki, üzerinde sadece bir kılıncı vardı. Müslümanlardan biri bir deve kesti. Yemenli, ondan derinin bir parçasını istedi, o da verdi. Yemenli ondan kendine bir nevi kalkan yaptı. <b><span style="color: red;">yol</span></b>umuza devam ederken bir Rum birliğiyle karşılaştık. Onlar arasında, üzerinde müzehheb (altın işlemeli) eğer taşıyan sarı bir at üzerinde bir adam vardı. Adamın silahı da müzehheb idi. Rumi adam müslümanlara şiddetle saldırmaya başladı. Yemenli asker de bir kayanın arkasında saklanarak onu takibe başladı. Derken rumi ona uğradı. Yemenli kılıncıyla atın ayaklarını kırdı ve Rumi yere düştü. Hemen kılıcıyla üzerine atılıp adamı öldürdü. At(ta olanları) ve silahı aldı.
Allah Teala Hazretleri müslümanlara zafer müyesser edince, Halid İbnu'l-Velid adama birini göndererek selebden (öldürdüğü kimsenin eşyalarından el koyduğu şeylerden) bazısını ondan aldı.
Avf der ki: "Ben Halid'e gelerek, kendisine:
"Bilmiyor musun, Resûlullah, selebin öldürene ait olduğuna hükmetmiştir!" dedim.
"Elbette biliyorum. Fakat bunun aldıkları gözüme çok geldi!" dedi. Ben:
"Ya bunu adama geri verirsin, ya da durumu Aleyhissalatu vesselam'a söylerim!" dedim. Ama Halid, geri vermekten imtina etti."
Avf der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında toplanınca, ben Yemenlinin ve Halid'in yaptığı şeyleri hikaye ediverdim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Ey Halid niye böyle yaptın?" diye sordu. Halid:
"Bu gözüme çok göründü!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Ondan ne aldı isen geri ver!" dedi. Ben:
"Ey Halid! Al işte, ben sana (böyle yapman gerektiğini) söylemedim miydi?" dedim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Bu da ne demek?" buyurdu. Ben de anlattım. Bunun üzerine Resûlullah öfkelendi ve:
"Ey Halid, ona geri verme! Siz benim komutanlarımı bana bırakır mısınız hiç! (Sizin ve komutanlarımın misali, deve veya koyun çobanı tutulup da onları güden, sulama vakti gelince havuza götüren çoban ve sürüsüne benzersiniz. Sürü gelir havuza girer, temiz suyu içer, çobana bulanığı kalır. Temizi size bulanığı komutanlarıma."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4255</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Allah Teala Hazretleri, Resul-i Ekrem aleyhissalatu vesselam'ın Mekke'nin fethini nasib edince, halkın içinde kalkıp, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra dedi ki:
"Allah'u Zülcelal Hazretleri, Mekke'yi filin girmesinden korumuştur. Mekkelilere Resulünü ve mü'minleri musallat etti. Mekke(de savaşmak) benden önce hiç kimseye helal edilmedi. Bana da bir günün muayyen bir zamanında helal edildi. Benden sonra da kimseye helal edilmeyecek. Onun avı ürkütülmemeli, otu <b><span style="color: red;">yol</span></b>unmamalı, ağacı kesilmemeli. Buluntular da ancak sahibi aranmak kasdıyla alınabilir.
Kimin bir yakını öldürülmüşse, o kimse iki husustan birinde muhayyerdir: Ya diyet alır, ya da ölünün ailesi kısas ister (katil öldürülür)."
Abbas radıyallahu anh:
"Ey Allah'ın Resulü! İzhir otu bu yasaktan hariç olsun! Zira biz onu kabirlerimizde ve evlerimizde kullanıyoruz!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:
"İzhir hariç!" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4265</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Taif'i kuşatınca hiç bir netice elde edemedi. Bunun üzerine:
"İnşaallah yarın <b><span style="color: red;">yol</span></b>cuyuz (muhasarayı kaldıracağız)" dedi. Bu Ashabın pek ağrına gitti:
"Yani, Taif'i fethetmeden gidecek miyiz" -bir rivayette "denecek miyiz"- dediler. Aleyhissalatu vesselam da:
"Sabahleyin saldırın!" buyurdular. Sabahleyin saldırdılar ve birçokları yaralar aldı. Resulullah tekrar:
"Yarın İnşaalllah gideceğiz!" buyurdular. Bu sefer akserler memnun kaldılar. Aleyhissalatu vesselam (onların haline) güldü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4275</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Vasile İbnu'l-Eska' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Tebuk Gazvesine katılmak için çağrıda bulundu. Ben hemen ehlime gittim. Gazveye gitmeye yöneldim. Resulullah'ın ashabının ilk kısmı <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkmıştı bile. Medine'de seslenmeye başladım:
"(Ganimetten gelecek) hissesi taşıyana olacak bir kimseyi (devesiyle) taşıyacak bir kimse yok mu?" diyordum. Ensar'dan yaşlı bir zat:
"Kendisini münavebe ili bindirmem ve yiyeceğini de vermem karşılığında (savaştan elde edeceği) hissesi bize olmak kaydıyla götürürüm!" dedi. Ben:
"Anlaştık!" dedim. Ensari:
"Öyleyse Allah'ın bereketi üzere yürü!" dedi. Böylece en hayırlı bir arkadaşla <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktım. Allah ganimet de nasib etti, hisseme bir miktar deve isabet etti. Bunları sürüp, (beni devesine alan Ensariye) getirdim. Adam çıkıp devesinin havıdındaki çullardan biri üzerine oturdu, ve:
"Bu develeri sen geri sür!" dedi. Sonra tekrar:
"Sen bu develeri ileri sür. (bana getirme)!" dedi ve ilave etti: "Ben senin bu develerini değerli görüyorum" dedi. Vasile de:
"Bu başlangıçta anlaştığımız şarta göre senin ganimetin!" dedim. Ama Ensari:
"Ey kardeşimin oğlu, ganimetini al. Ben senin bu maddi payını istememiştim (sevaba, manevi kazanca iştirak etmeyi düşünmüştüm)" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4347</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Üseyd İbnu Hudayr ve Abbad İbnu Bişr radıyallahu anhüma karanlık bir gecede Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında idiler. (Sohbet bitince) yanından ayrıldılar. Derken önlerinde iki nur peydah oldu. <b><span style="color: red;">yol</span></b>ları ayrıldığı zaman her birinin bir nûru vardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4394</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu'l-Haris radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh (bir gün) ikindi namazını kıldı, sonra beraberinde Hz. Ali radıyallahu anh olduğu halde yürümeye başladı. <b><span style="color: red;">yol</span></b>da Hz. Hasan'ı çocuklarla oynuyor gördü. Omuzuna alıp:
"Babam feda olsun! ali'ye değil, Resûlullah'a benziyor!" buyurdu. Hz. Ali de gülüyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4412</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr'in Buhari'de gelen bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bi'set (peygamber olarak gönderiliş) haberi Ebu Zerr radıyallahu anh'a ulaşınca, kardeşi (Üneys)e:
"Devene bin! şu vadiye (Mekke'ye) git! Kendisini peygamber zanneden ve semadan haber geldiğini söyleyen şu adam hakkında bana bilgi edin, sözlerini dinle ve bana getir!" dedi. Kardeşi gidip, Mekke'ye vardı. Onun sözlerinden dinledi. Sonra Ebu Zerr'in yanına döndü ve şu bilgiyi verdi:
"Onu gördüm. İnsanlara güzel ahlakı emrediyordu. (İnsanlara getirdiği) kelam da şiir değil."
"Arzuladığım kadar merakımı gideremedin!" dedi. Azık hazırladı. İçerisinde su olan dağarcığını yüklenip <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı. Mekke'ye geldi. Mescide uğrayıp Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı kolladı. Esasen O'nu tanımıyordu. Doğrudan sormayı da uygun görmedi. Böylece birkaç gece geçirdi. Tutup (bir kuytuya) yattı. Derken Ali radıyallahu anh onu görüp, bir yabancı olduğunu anladı. Onu görünce takip etti. Bu ikisinden hiçbiri diğerine herhangi bir şey sormadı. Bu suretle sabaha erdiler. Sonra kırbasını ve azığını Mescid'e taşıdı. O gün de öyle geçti ve Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı akşama kadar göremedi. Bunun üzerine yattığı yere döndü. (Az sonra) Ali radıyallahu anh ona uğradı ve adama:
"Yerimi öğrenme zamanı gelmedi mi?" dedi. Böylece Ebu zerr'i kaldırdı ve beraberinde götürdü. (Ebu Zerr onu geriden takip etti.) Birbirlerine hiçbir şey söylemediler. Üçüncü güne ermişlerdi. O gün de aynı şekilde hareket ettiler. Ali Onu beraberinde ikamet ettirdi. Ve:
"Seni bu memlekete getiren sebebi bana söylemez misin?" diye sordu. Ebu Zerr:
"Bana yardımcı olup <b><span style="color: red;">yol</span></b> göstereceğin hususunda ahd-u misakda bulunur (kesin söz verir)sen açıklarım!" dedi. Ali söz verdi, o da açıkladı. Ali dedi ki:
"O haktır ve Allah'ın Resûlüdür. Sabah olunca peşimi takip et. Ben, senin hakkında korktuğum bir şey görürsem, sanki su döküyorum gibi doğrulurum. Değilse yürümeye devam ederim. Böylece girdiğim yere sen de girinceye kadar beni takip et!"
Ali böyle yaptı. O da onu takip edip geldi. Ali, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına girdi. O da onunla birlikte içeri daldı. Resûlullah'ın sözünü dinledi ve anında müslüman oldu. Resûlullah kendisine:
"Hemen kavmine dön. (Gördüklerini) onlara haber ver. Emrim sana gelinceye kadar (orada kal)" ferman etti. Ebu Zerr de:
"Nefsim elinde olan Zat'a yemin olsun, ben de haberi onlar arasında bağırarak söyleyeceğim!" dedi. Oradan çıkıp Mescid'e geldi. Yüksek sesle:
"Eşhadu en-la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah!" dedi. Halk üzerine atılıp, onu iyice dövdüler, canını pek yaktılar. Derken Abbas radıyallahu anh gelip üzerine kapanarak (mani oldu).
"Yazık size! bunun Gıfarlı olduğunu, Şam'a giden tüccarlarınızın <b><span style="color: red;">yol</span></b>unun oradan geçtiğini bilmiyor musunuz?" diyerek onu ellerinden kurtardı.
Ebu Zerr, ertesi günü aynı ş</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4426</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şu ayeti okumuştu. (Mealen): "(Siz Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda bağışta bulunmaya çağırılan kimselersiniz. Fakat içinizden bazıları cimrilik eder. Cimrilik eden ise, kendi zararına cimrilik etmiş olur. Allah ganidir; muhtaç olan sizsiniz. Eğer yüz çevirirseniz,) O, sizin yerinize başka bir topluluk getirir ki, onlar sizin gibi allah'a itaatsizlik etmezler" (Muhammed 328).
(Orada bulunanlar):
"Bizim yerimize kimler getirilebilir?" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Selman-ı Farisi'nin omuzuna vurdu, sonra da:
"Bu ve bunun kavmi!" deyip sözüne devam etti:
"Ruhum elinde olan Rab Teala'ya yemin olsun! Eğer ilim, Süreyya yıldızına asılmış olsa Faris'ten (yetişecek bir kısım) kimseler ona yine de ulaşırlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4428</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Yeryüzünde yürüyen hiç kimseye Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın
" Cennetliktir" dediğini duymadım. Ancak Abdullah İbnu Selam müstesna. Onun hakkında şu ayet indi. (Mealen): "(De ki: Söyleyin bana, eğer bu Kur'an Allah tarafından gönderildiği halde onu inkar ettiyseniz ve) İsrailoğullarından bir şahit de, Tevrat'a dayanarak onun hak kitap olduğuna şahidlik edip iman ettiği halde, siz iman etmeyi büyüklüğünüze yediremezsiniz, zalim olmaz mısınız? Muhakkak ki Allah zalimler güruhuna <b><span style="color: red;">yol</span></b> göstermez" (Ahkaf 10).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4431</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Bir defasında ben üzgün bir halde iken "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la karşılaşmıştık. Bana:
"Seni niye böyle üzgün görüyorum?" buyurdu.
"Babam Uhud'da şehid düştü. Geriye bakıma muhtaç horanta ve bir de borç bıraktı" dedim. Bunun üzerine:
"Allah'ın babana hazırladığı nimeti sana müjde edeyim mi?" dedi. Ben: "Evet!" deyince:
"Allah, hiç kimse ile yüz yüze konuşmuş değildir, daima perde gerisinden konuşur. Ancak, babanı ihya etti ve perdesiz konuştu:
"Ey kulum, dedi. Ne dilersen benden iste vereyim!"
"Ey Rabbim dedi baban, beni dirilt, senin <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda ikinci sefer bir daha öldürüleyim!" Allah Teala Hazretleri:
"Ama ben daha önce şu hükmü koymuşum: "Ölenler artık geri dönmeyecekler!" buyurdu. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu (Mealen): "Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda şehid edilenleri ölü sanma. Onlar, Rablerinin katında hayat sahibidirler ve O'nun nimetleriyle rızıklanırlar" (Al-i İmran 169).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4523</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müseyyeb İbnu'l-Hazn anlatıyor: "Ebu Talib'in ölüm anı gelince, Resûlullah aleyhissalatu vesselam yanına geldi. Başucunda Ebu Cehil ile Abdullah İbnu Ebi Umeyye İbni'l-Muğire'yi buldu.
"Ey Amcacığım! bir kelimelik Lailahe illallah de! Onunla Allah indinde senin lehine şehadette bulunayım!" dedi. Ebu Cehil ve Abdullah atılarak (Ebu Talib'e):
"Sen Abdulmuttalib'in dininden yüz mü çevireceksin?" diye müdahale ettiler.. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, (kelime-i şehadeti) ona arzetmeye devam etti. Onlar da kendi sözlerini aynen tekrara devam ettiler. Öyle ki bu hal Ebu Talib'in son söz olarak, onlara:
"Ben Abdulmuttalib'in dini üzereyim!" demesine kadar devam etti. Ebu Talib Lailahe illallah demekten kaçınmıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Yasaklanmadığı müddetçe senin için istiğfar edeceğim!" dedi. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah şu vahyi indirdi. "(Mealen:) "Akraba bile olsalar, onların cehennemlik oldukları ortaya çıktıktan sonra müşrikler hakkında Allah'tan af dilemek ne Peygamber'e ve ne de iman edenlere uygun düşmez" (Tevbe 113).
Cenab-ı Hak şu ayeti de Ebu Talib hakkında indirmiştir. (Mealen): "Sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir. Doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>da olanları en iyi bilen de O'dur" (Kısas 56).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4529</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Salih amellerin Allah'a en ziyade sevgili olduğu günler bu on gündür!" buyurmuştu. Cemaatten:
"Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>undaki cihaddan da mı?" diye soran oldu.
"Cihaddan da! buyurdu. Ancak bir kimse, canını, malını muhataraya atarak çıkar, hiçbir şeyle dönmezse (yani cihad sırasında ölürse) o kimse hariç."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4564</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan Kur'an-ı Ker'im ve bir de şu sahifede olandan başka bir şey yazmadık.. (Bu sahifede bulunana gelince,) Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurmuştu ki:
"Medine Ayr dağı ile Sevr dağı arasında kalan hudud içerisinde haramdır. Kim orada bir bid'atte bulunur veya bid'atçiyi himaye ederse, Allah, melekler ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. allah onun ne farz, ne nafile hiçbir hayrını kabul etmesin. Müslümanların garantisinde ihanet ederse, Allah'ın meleklerin ve bütün insanların laneti üzerine olsun. Onun (Kıyamet günü) ne farz ve ne nafile hiçbir hayrı kabul edilmez."
Ebu Davud'da şu ziyade var: "Otu <b><span style="color: red;">yol</span></b>unmaz, av hayvanı ürkütülmez, yitik malı, onu ilan edecek olan alabilir. Hiç kimseye kıtal maksadıyla orada silah taşımak caiz olmaz. Oradan ağaç kesilmez. Kişi devesini otlatabilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4573</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Mekke ve Medine hariç Deccal'ın çiğnemeyeceği memleket yoktur. Mekke ve Medine'ye geçit veren <b><span style="color: red;">yol</span></b>ların herbirinde saf tutmuş melekler var, buraları korurlar. (Deccal) es-Sebbiha nam mevkie iner. Sonra Medine ahalisini üç sarsıntı ile sarsar. Bunun üzerine (şehirde bulunan) bütün kafir ve münafıklar (şehri terkederek Deccal'e) gelirler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4612</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdülvahid İbni Ziyad merhum, merfû olarak şunu rivayet etmiştir: "Kişinin çölde kılacağı namazı, tamamladığı takdirde cemaatle kılacağı namazdan efdaldir."
Ebu Davud bu hadisi, Ebu Saidi'l-Hudri'den kaydettiği şu hadisin arkasından rivayet eder: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Cemaatle kılınan namaz yirmibeş namaza bedeldir. Kişi (cemaatle <b><span style="color: red;">yol</span></b>culuk sırasında) çölde kılar da rükû ve secdelerini tam yaparsa, o zaman (sevabı) elli misline ulaşır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4626</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim bir hastaya veya bir din kardeşine Allah rızası için ziyarette bulunursa, bir münadi ona nida eder: "(Dünyada da ahirette de) iyi olasın (ahiret <b><span style="color: red;">yol</span></b>culuğun da) iyi olsun. (Bu davranışınla) cennette bir ev hazırladın!" der."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4628</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim namazı kılar, zekatı verir ve Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmadan ölürse, ona mağfiret etmek Allah üzerine bir hak olur. Hicret etse veya doğduğu yerde ölse de!"
Dedik ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz bunu halka anlatsak da sevinseler olmaz mı?"
"Cennette yüz derece var. Her iki derece arasında arzla sema arasındaki kadar mesafe var. Allah onu kendi <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad edenlere hazırladı. Ben mü'minleri bindirebileceğim bir şey bulamamam sebebiyle onlar da (bu yüzden cihada iştirak edemedikleri için) benden geri kalmalarına üzülmeleri suretiyle mü'minlere meşakkat vermemiş olsaydım, hiçbir seriyyeden geri kalmaz, (her birine) iştirak ederdim. Ben (cihad esnasında) öldürülüp, sonra tekrar diriltilmeyi, tekrar öldürülmeyi isterim" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4630</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Üç şey vardır; her birine Allah garanti vermiştir: "Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad etmek üzere <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkan kimse: Bu öldüğü takdirde cennete koyma hususunda, ölmeyip döndüğü takdirde ganimet ve sevapla gelme hususunda garantilidir. Mescide giden kimseye, öldüğü takdirde, Allah cennete koyma hususunda garanti vermiştir. Kişi (fitne zamanında bulaşmayıp) evine çekildiği takdirde Allah ona da garanti vermiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4631</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaz İbnu Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Namaz, oruç ve zikir Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda infak üzerine yediyüz misli katlanır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4640</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "(Ashabtan bazıları): "Ey Allah'ın Resûlü! Zenginler ücretleriyle gittiler. Onlar da bizim gibi namaz kıldılar, bizim gibi oruç tuttular, mallarının artanından da sadaka verdiler!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Allah size de tasadduk edeceğiniz şeyler verdi: Her bir tesbih sadakadır, her bir tekbir sadakadır, her bir tahmid sadakadır, her bir tehlil sadakadır, emr-i bi'l-ma'ruf sadakadır, nehy-i ani'l-münker sadakadır, herbirinizin (hanımıyla) cimaı sadakadır!" buyurdu. Derken cemaatten: "Ey Allah'ın Resûlü! Yani birimizin şehvetine mubaşeret etmesine ücret mi var?" diye soranlar oldu. Aleyhissalatu vesselam:
"İhtiyacını haramla görmüş olsaydı bundan ona bir vebal var mıydı, yok muydu ne dersiniz?" diye sual ettiler.
"Evet vardı!" demeleri üzerine:
"Öyleyse, ihtiyacını helal <b><span style="color: red;">yol</span></b>la gördü mü bunda onun için ücret vardır!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4641</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "Kardeşine karşı izhar edeceğin tebessümün bir sadakadır. Emr-i bi'l-ma'rufun ve nehy-i ani'l-münkerin sadakadır. <b><span style="color: red;">yol</span></b>unu kaybeden kimseye <b><span style="color: red;">yol</span></b>u gösterivermen sadakadır; gözü sakat kimse için görüvermen sadakadır; <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan taş, diken, kemik (gibi şeyleri) kaldırıp atman sadakadır; kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4643</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Üç kimse vardır ki, bunlara yardım Allah üzerine bir haktır: Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad eden; borcunu ödemek isteyen mükateb, iffetini korumak niyetiyle evlenen kimsi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4644</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Üç kişi vardır, Allah onları sever, üç kişi de vardır Allah onlara buğzeder.
Allah'ın sevdiği üç kişiye gelince: "Bir adam bir cemaate gelir, onlardan Allah adına birşeyler ister, kendisiyle onlar arasında mevcut bir karabet sebebiyle istemez. Onun başvurduğu kimseler, istediğini vermezler. İçlerinden biri cemaatin arkasına kayıp, isteyen kimseye gizlice ihsanda bulunur. (Öyle gizli verir ki) onun verdiğini sadece Allah'la ihsanda bulunduğu adam bilir.
(İkinci adam ise:) Bir cemaat <b><span style="color: red;">yol</span></b>dadır. Gece boyu da yürürler. Derken (yorulurlar ve) uyku herşeyden kıymetli bir hal alır. Konaklarlar, (başlarını koyup yatarlar.) Bir adam kalkıp bana karşı tevazu ve tazarruda bulunur, ayetlerimi okur.
(Üçüncü adama gelince): Seriyyeye katılmıştır. Seriyye düşmanla karşılaşır, hezimete uğrarlar. Ancak o ilerler, öldürülünceye veya başarıncaya kadar savaşmaya devam eder.
Allah'ın buğzettiği üç kişiye gelince: Bunlar zani ihtiyar, kibirli fakir, zalim zengindir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4650</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Abese radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim müslüman olduğu halde, saçından bir kıl beyazlarsa, bu, Kıyamet günü onun için bir nûr olur. Kim Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda bir ok atarsa, bu düşmana değse de değmese de, atan için bir köle azadı yerine geçer. Kim mü'min bir köleyi azad ederse bu onun için cehennemden bir azadlık vesilesi olur: Her bir uzuv için bir uzvu ateşten kurtulur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4653</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Bera radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim sağmal bir hayvanı veya parayı (karz-ı hasen olarak) iareten verirse veya <b><span style="color: red;">yol</span></b>unu kaybedene <b><span style="color: red;">yol</span></b>unu gösterirse veya amayı sokağına koyarsa kendisine bir köle azad edenin sevabı verilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4697</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Bir kadın Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelip: "Ben anneme bir cariye tasadduk etmiş idim. Şimdi annem, cariyeyi bırakarak vefat etti" (deyip, hükmünü sordu). Aleyhissalatu vesselam:
"Sanna onun sevabı vacip olmuştur. Miras <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla da cariye sana geri gelmiştir!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4698</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'e ulaştığına göre, "Ensardan bir zat, ebeveynine bir bağışta bulundu. Bilahare ebeveyni vefat etti. Oğulları tekrar bu mala veraset <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla sahip oldu. Bu bir hurmalıktı. Oğlan, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bu hususta sual etti. Aleyhissalatu vesselam ona:
"Şurası muhakkak ki tasadduk sevabını aldın. Şimdi o malı (Allah) sana miras olarak geri gönderdi" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4724</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümeyye eş-Şa'bani anlatıyor: "Ey Ebu Sa'lebe dedim, şu ayet hakkında ne dersin?" (Mealen): "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>da oldukça, sapıtmış olanlar size zarar vermez.." (Maide 105).
Bana şu cevabı verdi:
"Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun. Zira ben aynı şeyi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sormuştum. Demişti ki:
"Ma'rufa sarılın, münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir heva, (dine, ahirete) tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin(selefi dinlemeden) kendi reylerini beğendiklerini müşahade edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. zira (bu safhaya gelince) arkanızda sabır günleri var demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi (sıkıntılı)dır. O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4734</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ümmetimden birkısım insanlar Dicle denen bir nehir yanında. Basra denen geniş bir düzlüğe inerler. Nehrin üzerinde bir koprü vardır. Oranın halkı (kısa zamanda) çoğalır ve muhacirlerin (müslümanların) beldelerinden biri olur. Ahir zamanda geniş yüzlü, küçük gözlü olan Beni Kantûra gelip nehir kenarına inerler. Bundan böyle (Basra) halkı üç fırkaya ayrılır:
-Bir fırka sığır ve kır develerinin peşlerine takılıp (kır ve ziraat hayatına dönerler, bunlar) helak olurlar.
-Bir fırka nefislerini(n kurtuluşunu esas) alırlar (ve Beni Kantûra ile sulh <b><span style="color: red;">yol</span></b>unu) tutarlar. Böylece bunlar küfre düşerler.
-Bir fırka da çocuklarını geride bırakıp onlarla savaşırlar. İşte bunlar şehit olurlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4771</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ahnef İbnu Kays radıyallahu anh anlatıyor: "Şu adamı kastederek (evden) çıkmıştım. <b><span style="color: red;">yol</span></b>da Ebu Bekre radıyallahu anh'a rastladım.
"Ey Ahnef nereye gidiyorsun?" dedi.
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın amcaoğluna yardım etmeyi arzu ediyorum!" dedim.
"Dön! dedi. Zira ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim: "İki müslüman kılıçlarıyla birbirlerinin üzerine yürürlerse öldüren de ölen de ateştedir!" (Bu söz üzerine Resûl-i Ekrem'e): "Ey Allah'ın Resûlü! Katili anladık ama maktûl niye ateşte?" diye sorulmuştu.
"Çünkü o da kardeşini öldürme hırsı taşıyordu!" cevabını verdi. -Bir başka rivayette ise: "O da kardeşini öldürmek istemişti" demiştir.-"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4775</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Selam'ın kerdeşioğlu, amcası (Abdullah İbnu Selam) radıyallahu anh'tan naklediyor:
"Hz. Osman radıyallahu anh öldürülmek istendiği zaman yanına geldim. Osman bana:
"Sen niye geldin?" diye sordu.
"Sana yardım edeyim diye geldim" dedim.
"Öyleyse halka çık. Onları benden uzaklaştır. Zira sen bana hariçte olursan, yanımda olmaktan daha faydalı olursun!" dedi. Ben de çıkıp: "Ey insanlar! Bilirsiniz, benim adım cahiliye devrinde falandı. Ama Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni Abdullah diye tesmiye buyurdu. Benim hakkımda Kitabullah'ta birkısım ayetler nazil olmuştur. Şu ayet benim hakkımda nazil olanlardan biridir:
"De ki: Söyleyin bana, eğer bu Kur'an Allah tarafından gönderildiği halde, onu inkar ettiyseniz ve İsrailoğullarından bir şahit de Tevrat'a dayanarak onun hak kitap olduğuna şahitlik edip iman ettiği halde siz iman etmeyi büyüklüğünüze yediremezseniz, zalim olmaz mısınız? Muhakkak ki, Allah zalimler güruhuna <b><span style="color: red;">yol</span></b> göstermez" (Ahkaf 10). Keza şu ayet de benim hakkımda nazil oldu: "İnkar edenler, "Sen Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber değilsin" diyorlar. De ki: "Sizinle benim aramızda şahid olarak Allah ile O'nun kitapları hakkında bilgi sahibi olanlar yeter" (Ra'd 43). Allah'ın size karşı kınına konmuş bir kılıcı var. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın inmiş olduğu bu beldenizde melekler size mücavir oldular. Öyleyse bu adamı öldürmekten Allah'tan korkun! Allah'tan korkun! Allah'a yemin olsun eğer onu öldürürseniz, komşularınız olan melekleri buradan tardetmiş olacaksınız ve Allah'ın size karşı kında tuttuğu kılıcı kınından çıkartacaksınız ve artık o Kıyamete kadar kınına girmeyecek!"
Bu sözlerim üzerine:
"Şu yahudiyi öldürün! Osman'ı öldürün!" diye bağrıştılar.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4783</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes'ten gelen bir rivayette (Resûlullah şöyle) buyurmuştur: "Onların alameti tıraş ve saçın <b><span style="color: red;">yol</span></b>unmasıdır. Onları gördüğünüz zaman öldürün."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4798</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Biz bir cenaze vesilesiyle Baki'u'l-Ğarkad'da idik. Derken yanımıza Resûlullah aleyhissalatu vesselam çıkageldi ve oturdu. Biz de etrafında (halka yapıp) oturduk. Elinde bir çubuk vardı. Çubuğuyla yere birşeyler çizmeye başladı. Sonra:
"Sizden kimse yok ki, şu anda cennet veya cehennemdeki yeri yazılmamış olsun!" buyurdular. Cemaat:
"Ey Allah'ın Resûlü, dedi. Öyleyse hakkımızda yazılana itimad edip ona dayanmayalım mı?"
"Çalışın, buyurdular. Herkes kendisi için yaratılmış olana erecektir. Cennetlik olanlar, saadet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır. Şekavet ehli olanlar da şekavet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır!"
Sonra şu ayeti tilavet buyurdular. (Mealen): "Kim bağışta bulunur, günahtan kaçınır ve dinin en güzelini tasdik ederse, biz de ona hayır ve kolaylık <b><span style="color: red;">yol</span></b>unu kolaylaştırırız" (Leyl 5-7).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4824</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ey ademoğlu! Eğer fazla malını Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda harcarsan bu senin için daha hayırlıdır, kendine saklarsan senin için zararlıdır. Kefaf (yeterli miktar) sebebiyle levm edilmezsin. (Harcamaya), bakımları üzerinde olanlardan başla. Üstteki el (yani veren), alttaki elden (yani alandan) daha hayırlıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4893</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Yeryüzünde haksız yere öldürülen bir insan yoktur ki katilin günahından bir misli Hz. Adem'in ilk oğluna (Kabil'e) gitmemiş olsun. Çünkü o, haksız öldürme <b><span style="color: red;">yol</span></b>unu ilk açandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4950</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Cahiliye devrinde görülen ilk kasame hadisesi, biz, Beni Haşim içinde cereyan etmişti. Beni Haşim'dan (Amr İbnu Alkame İbni'l-Muttalib İbni Abdi Menaf adında) bir erkeği, Kureyş'in bir başka koluna mensup (Hıdaş İbnu Abdillah İbni Ebi Kays el-Amiri adında) bir adam ücretle tutmuştu. (Amr) develerle birlikte (Hıdaş'la) <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı. Beni Haşim'den bir kimse ona uğradı. Bu adamın deri çuvallarının ipi kopmuştu.
"Bana yardım et, ip ver de şu çuvallarıma bağlayayım, develer ürkmesin!" dedi, o da ona bir ip verdi ve onunla çuvalları bağladı. Konakladıkları vakit bir tanesi hariç bütün develer bağlandı. Onu ücretle tutan patron:
"Bu deve niye bağlanmadı?" diye sordu. Öbürü: "Bunu bağlayacak ip yok!" dedi.
"Pekiyi onun bağı nerede?" diye sordu ve efendi hizmetçiye bir sopa fırlattı. Meğerse onun eceli bu değnekte imiş. (Adam yaralanır, fakat daha ölmeden) Yemenli bir zaz kendisine uğrar. Yemenliye sorar:
"Sen hacc mevsiminde Mekke'de hazır bulunur musun?"
Adam: "Bazan bulunurum, bazan bulunmam" der. Yaralı ona:
"Benim için bir elçilik yapar mısın?" diye ilave eder. Adam:
"Evet yapar (istediğinizi duyururum)" der. Yaralı:
"Sen hacc mevsiminde hazır bulunduğun zaman: "Ey Kureyşliler!"
diye bağır. Sana "Buyur!" ettikleri vakit: "Ey Haşimoğulları!" de.! Onlar: "Buyur!" edince Ebu Talib'i sor. Ona: "Benni falancanın bir ip sebebiyle öldürdüğünü haber ver!" der.
Bunu söyledikten sonra o işçi vefat eder.
Onu ücretle tutan patron, (Mekke'ye) dönünce Ebu Talib yanına gelerek (öleni) sorup: "Arkadaşınıza ne oldu?" der. O da:
"Hastalandı, (tedavisi için) elimizden geleni yaptık. (Ama maalesef) öldü, defin işini de ben üzerime aldım!" diye cevap verir. Ebu Talib:
"O, senin bu alakanı hak etmişti" der. Aradan bir müddet geçer.
Sonra ölen ücretlinin vasiyette bulunduğu Yemenli zat hacc mevsiminde gelir ve:
"Ey Kureyşliler!" diye seslenir. (Kureyşliler toplanıp):
"İşte biz Kureyşlileriz!" derler. Bu sefer adam:
"Ey Haşimoğulları!" der. Onlar:
"İşte biz Beni Haşimiz!" derler. Adam bu sefer de:
"Ey Ebu Talib!" der. Kendisine: "İşte şu Ebu Talib'tir!" derler. Adam:
"Bana falan kimse, size bir elçilik (yapmamı, bir haber) tebliğ etmemi söylemişti. O da şu: Onu falan kimse bir ip yüzünden öldürmüş" der. Bunun üzerine Ebu Talib ona gidip:
"Bizden üç şeyden birini seç: İstersen yüz deve öde, zira sen bizim adamımızı öldürdün. (Bu iddiamızı inkar edecek olursan), dilersen, kavminden elli kişi senin öldürmediğine dair yemin etsinler. Bunlara itiraz edecek olursan, biz de seni onun sebebiyle öldüreceğiz.!" der. Adam kavmine gelip durumu haber verir.
"Yemin edelim!" derler. Onlardan bir erkeğe nikahlı olup, doğum da yapmış olan Beni Haşimli bir kadın gelip:
"Ey Ebu Talib! Benim şu oğlumu o elli kişiden bir adam yerine tutmanı, fakat ona, (yeminlerinin yaptırıldığı Ka'be rüknü ile
Makam-ı İbrahim arasında) yemin et</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4954</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi tarikinden anlatıldığına göre, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Liyyetü'l-Bahre nam mevkiin kenarında yer alan Bahretu'r-Ruğa'da meskün Beni Nadr İbni Malik kabilesinden bir adamı kasame <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla öldür(t)dü ve:
"katil de maktûl de kendilerinden!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4957</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. İbrahim beraberinde Hz. İsmail aleyhimasselam ve onu henüz emzirmekte olan annesi olduğu halde ilerledi. Kadının yanında bir de su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt'in yanında, Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid'in yukarı tarafında ve Zemzem'in tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke'de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. İşte Hz. İbrahim anne ve çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı.
Hz. İbrahim aleyhisselam bundan sonra(emr-i ilahi ile) arkasını dönüp (Şam'a gitmek üzere) oradan uzaklaştı. İsmail'in annesi, İbrahim'in peşine düştu (ve ona Keda'da yetişti).
"Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir <b><span style="color: red;">yol</span></b>daşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi. bu sözünü birkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile. Anne, tekrar (üçüncü kere) seslendi:
"Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" dedi. Hz. İbrahim bunun üzerine: "Evet!" buyurdu. Kadın:
"Öyleyse (Rabbimiz hafizimizdir), bizi burada perişan etmez!" dedi, sonra geri döndü. Hz. İbrahim de <b><span style="color: red;">yol</span></b>una devam etti. Kendisini göremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt'e yöneldi, ellerrini kaldırdı ve şu duaları yaptı: "Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmınnı, senin hürmetli Beyti'inin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim -namazlarını Beyt'inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlardan mü'min olanlarrın gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler" (İbrahim 37).
İsmail'in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı, (sütü de kesildi), çocuğu da susadı (İsmail bu esnada iki yaşında idi). Kadıncağız (susuzluktan) kıvranıp ızdırap çeken çocuğa bakıyordu. onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalktı, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini görebilirmiyim diye (o gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi. safa'dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. Ciddi bir işi olan bin insanın koşusuyla koşmaya başladı. Vadiyi geçti. Merve tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse görmeye çalıştı. Ama kimseyi göremedi. bu gidip-gelişi yedi kere yaptı. İşte (hacc esnasında) iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir.
Anne, (bu sefer) Merve'ye yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine: "Sus" dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine:
"(Ey ses sahibi!) sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!" dedi. Derken Zemzem'in yanında bir melek (tecelli etti). Bu Cebrail'di. Cebrail kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hacer'im, İbrahim'in oğlunun annesi..."
"İbrahim sizi kime tevkil etti?"
"Allah Teala'ya."
"her ihtiyacınızı görecek Zat'a tevki</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4958</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Süheyb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sizden öncekiler arasında bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca Kral'a: "Ben artık yaşlandım. Bana bir oğlan çocuğu gönder de sihir yapmayı öğreteyim!" dedi. Kral da öğretmesi için ona bir oğlan gönderdi. Oğlanın geçtiği <b><span style="color: red;">yol</span></b>da bir rahip yaşıyordu. (Bir gün giderken) rahibe uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza gittikçe, rahibe uğruyor, yanında (bir müddet) oturup onu dinliyordu.
(Bir gün) delikanlıyo sihirbaz, yanına gelince dövdü. Oğlan da durumu rahibe şikayet etti. Rahip ona:
"Eğer sihirbazdan (dövecek diye) korkarsan: "Ailem beni oyaladı!" de; ailenden korkacak olursan, "beni sihirbaz oyaladı" de!" diye tenbihte bulundu.
O bu halde (devam eder) iken, insanlara mani olmuş bulunan büyük bir canavara rastladı. (Kendi kendine:)
"Bugün bileceğim; sihirbaz mı efdal, rahip mi efdal!" diye mırıldandı. Bir taş aldı ve:
"Allahım! Eğer rahibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı öldür de insanlar geçsinler!" deyip, taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar <b><span style="color: red;">yol</span></b>larına devam ettiler. Delikanlı rahibe gelip durumu anlattı. Rahib ona:
"Evet! Bugün sen benden efdalsin (üstünsün)! Görüyorum ki, yüce bir mertdebedesin. Sen imtihan geçireceksin. İmtihana maruz kalınca sakın benden haber verme!" dedi. Oğlan anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi eder, insanları başkaca hastalıklardan da kurtarırdı. Onu kralın gözlyeri kör olan arkadaşı işitti. Birçok hediyeler alarak yanına geldi ve: "Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir" dedi. O da:
"Ben kimseyi tedavi etmem, tedavi eden Allah'tır. Eğer Allah'a iman edersen, sana şifa vermesi için dua edeceğim. O da şifa verecek!" dedi. Adam derhal iman etti, Allah da ona şifa verdi.
Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu. Kral:
"Gözünü sana kim iade etti?" diye sordu.
"Rabbim!" dedi. Kral:
"Senin benden başka bir Rabbin mi var?" dedi. Adam:
"Benim de senin de Rabbimiz Allah'tır!" cevabını verdi. Kral onu yakalatıp işkence ettirdi. O kadar ki, (gözünü tedavi eden ve Allah'a iman etmesini sağlayan) oğlanın yerini de gösterdi. Oğlan da oraya getirildi. Kral ona:
"Ey oğul! Senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!" dedi. Oğlan:
"Ben kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren Allah'tır!" dedi. Kral onu da tevkif ettirip işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da rahibin yerini haber verdi. Bunun üzerine rahip getirildi. Ona:
"Dininden dön!" denildi. O bunda direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü. Sonra oğlan getirildi. Ona da:
"Dininden dön!" denildi. O da imtina etti. Kral onu da adamlarından bazılarına teslim etti.
"Onu fal</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4960</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sizden önce yaşayanlardan üç kişi <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında:
"sizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah'a yapacağınız dualar kurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi:
"Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirini yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hala uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını beklliyordum. Derken şafak söktü:
"Ey Allahım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim <b><span style="color: red;">yol</span></b>umuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!"
Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi.
İkinci şahıs şöyle dedi:
"Ey Allahım! benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kam almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüzyirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada:
"Allah'ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!" dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terkettim.
Ey Allah'ım, eğer bunları senin rıza-yı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar."
Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı.
Üçüncü şahıs dedi ki:
"Ey Allahım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi (bir farak pirinçten ibaret olan) ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kar ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve:
"Ey Abdullah! bana olan borcunu öde!" dedi. Ben de:
"Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve ve köleler senindir. Git bunları al götür!" dedim. Adam:
"Ey Abdullah, benimle alay etme!" dedi. Ben tekrar:
"Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!" diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü.
"Ey Allahım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!" dedi. Kaya açıldı, çıkıp <b><span style="color: red;">yol</span></b>larına devam ettiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4963</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Beni İsrail'den üç kişi vardı: Biri alatenli, biri kel, biri de ama. Allah bunları imtihan etmek istedi. Bu maksadla onlara (insan suretinde) bir melek gönderdi.
Melek önce alatenliye geldi. Ve: "En çok neyi seversin?" dedi. Adam:
"Güzel bir renk, güzel bir cild, insanları benden tiksindiren halin gitmesini!" dedi. Melek onu meshetti. Derken çirkinliği gitti, güzel bir renk, güzel bir cild sahibi oldu. Melek ona tekrar sordu:
"Hangi mala kavuşmayı seversin?"
"Deveye!" dedi, adam. Anında ona on aylık hamile bir deve verildi.
Melek:
"Allah bunları sana mübarek kılsın!" deyip (kayboldu) ve Kel'in yanına geldi.
"En ziyade istediğin şey nedir?" dedi. Adam:
"Güzel bir saç ve halkı ikrah ettiren şu halin benden gitmesi!" dedi. Melek,keli elleriyle meshetti, adamın keli gitti. Kendisine güzel bir saç verildi. Melek tekrar:
"En çok hangi malı seversin?" diye sordu. Adam:
"Sığırı!" dedi. Hemen kendisine hamile biir inek verildi. Melek:
"Allah bu sığırı sana mübarek kılsın!" diye dua etti ve amanın yanına gitti. Ona da: "En çok neyi seversin?" diye sordu. Adam:
"Allah7ın bana gözümü vermesini ve insanları görmeyi!" dedi. Melek onu meshetti ve Allah da gözlerini anında iade etti. Melek ona da:
"En çok hangi malı seversin?" diye sordu. Adam:
"Koyun!" dedi. Derhal doğurgan bir koyun verildi.
Derken sığır ve deve yavruladılar, koyun da kuzuladı. Çok geçmeden birinin bir vadi dolusu develeri, diğerinin bir vadi dolusu sığırları, öbürünün de bir vadi dolusu koyunları oldu.
Sonra melek, alatenliye, onun eski hali ve heyetine bürünmüş olarak geldi ve:
"Ben fakir bir kimseyim, <b><span style="color: red;">yol</span></b>a devam imkanlarım kesildi. Şu anda Allah ve senden başka yardım edecek kimse yok! Sana şu güzel rengi, şu güzel cildi ve malı veren Allah aşkına bana bir deve vermeni talep ediyorum! Ta ki onunla <b><span style="color: red;">yol</span></b>uma devam edebileyim!" dedi. Adam:
"(Olmaz öyle şey, onda nicelerinin) hakları var!" dedi ve yardım talebini reddetti. Melek de:
"Sanki seni tanıyor gibiyim!Sen ala tenli, herkesin ikrah ettiği, fakir birisi değil miydin? Allah sana (sıhhat ve mal) verdi" dedi. Ama adam:
"(Çok konuştun!) Ben bu malı büyüklerimden tevarüs ettim!" diyerek onu tersledi. Melek de:
"Eğer yalancı isen Allah seni eski haline çevirsin!" dedi ve onu bırakarak kel'in yanına geldi. Buna da onun eski halinde kel birisi olarak göründü. Ona da öbürüne söylediklerini söyleyerek yardım talep etti. Bu da önceki gibi talebi reddetti. Melek buna da:
"Eğer yalancıysan Allah seni eski halinne çevirsin!" deyip, ama'ya uğradı. Buna da onun eski hali heyeti üzere (yani bir ama olarak) göründü. Buna da:
"Ben fakir bir adamım, <b><span style="color: red;">yol</span></b>cuyum, <b><span style="color: red;">yol</span></b>a devam etme imkanım kalmadı. Bugün, evvel Allah sonra senden başka bana yardım edecek yok</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4964</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Beni İsrail'den bin dinar borç para isteyen bir kimseden bahsetti. Beni İsrail'den borç talep ettiği kimse: "Bana şahidlerini getir, onların huzurunda vereyim, şahid olsunlar!" dedi. İsteyen ise: "Şahid olarak Allah yeter!" dedi. Öbürü: "Öyleyse buna kefil getir" dedi. Berikisi "Kefil olarak Allah yeter" dedi. Öbürü:
"Doğru söyledin!" dedi ve belli bir vade ile parayı ona verdi. Adam deniz <b><span style="color: red;">yol</span></b>culuğuna çıktı ve ihtiyacını gördü. Sonra borcunu vadesi içinde ödemek maksadıyla geri dönmek üzere bir gemi aradı, ama bulamadı. Bunun üzerine bir odun parçası alıp içini oydu. Bin dinarı sahibine hitabeden bir mektupla birlikte oyuğa yerleştirdi. Sonra oyuğun ağzını kapayıp düzledi. Sonra da denize getirip:
"Ey Allahım, biliyorsun ki, ben falanndan bin dinar borç almıştım. Benden şahid istediğinde ben: "Şahid olarak Allah yeter!" demiştim. O da şahid olarak sana razı oldu. Benden kefil isteyince de: "Kefil olarak Allah yeter!" demiştim. O da kefil olarak sana razı olmuştu. ben ise şimdi, bir gemi bulmak için gayret ettim, ama bulamadım. Şimdi onu sana emanet ediyorum!" dedi ve odun parçasını denize ettı ve odun denize gömüldü.
Sonra oradan ayrılıp, kendini memleketine götürecek bir gemi aramaya başladı. Borç veren kimse de, parasını getirecek gemiyi beklemeye başladı. Gemi yoktu ama, içinde parası bulanan odun parçasını buldu. Onu ailesine odun yapmak üzere aldı. (Testere ile) parçalayınca parayı ve mektubu buldu.
Bir müddet sonra borç alan kimse geldi. Bin dinarla adama uğradı ve:
"Malını getirmek için aralıksız gemi aradım. Ancak benni getirenden daha önce gelen bir gemi bulamadım" dedi. Alacaklı:
"Sen bana bir şeyler göndermiş miydin?" diye sordu. Öbürü:
"Ben sana, daha önce bir gemi bullamadığımı söyledim" dedi. Alacaklı:
"Allah Teala Hazretleri, senin odun parçası içerisinde gönderdiğin parayı sana bedel ödedi. Bin dinarına kavuşmuş olarak dön" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5057</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yezid İbnu Süheyb el-Fakir anlatıyor: "Haricilerin görüşlerinden biri içime işlemişti, Haccetmek, sonra da (propaganda yapmak üzere) insanların karşısına çıkmak arzusuyla, kalabalık bir grup içerisinde <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktık. Medine'ye uğradık. Orada Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh, insanlara hadis rivayet ediyordu. Bir ara cehennemlikleri zikretti. Ben: "Ey Resûlullah'ın arkadaşı! Sen ne konuşuyorsun? Halbuki Allah Teala Hazretleri: "(Ey Rabbim!) Ateşe kimi atarsan mutlaka onu rezil-rüsvay edersin" (Al-i İmran 192); "Ateşten her çıkmak isteyişlerinde oraya geri çevrilirler" (Secde 20) buyurmaktadır" dedim. Hz. Cabir:
"Sen Kur'an'ı okuyor musun?" dedi. Ben de:
"Evet!" dedim.
"Öyleyse onun evvelini oku! Çünkü o, küffar hakkındadır!" dedi ve sonra ilave etti:
"Sen, Allah'ın Muhammed aleyhissalatu vesselam'ı dirilteceği Makam-ı Mahmud'u işittin mi?"
"Evet!" dedim. Dedi ki:
"O, Muhammed aleyhissalatu vesselam'a mahsus mahmûd makamdır. Allah Teala Hazretleri o makamın hatırına, cehennemden çıkaracaklarını çıkarır!"
(Hz. Cabir) sonra, Sırat köprüsünün konuluşunu ve üzerinden insanların geçişini tavsif etti. Biz:
"Bu ihtiyarın, Aleyhissalatu vesselam hakkında yalan söyleyeceğini mi zannedersiniz?" dedik ve Haricilikten rücû ettik. Hayır! Vallahi bizden bir kişiden başka, Haricilikte kalan olmadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5111</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kafirin cehennemdeki bir azı dişi Uhud dağı kadardır. Derisinin kalınlığı da üç gecelik <b><span style="color: red;">yol</span></b> mesafesidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5125</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) şöyle hitap ettiler:
"Ey insanlar! Allah Teala hazretleri tayyibtir, tayyibten başka bir şey kabul etmez. Allah'ın mü'minlere emrettiği şeyler, peygambere emretmiş olduklarının aynısıdır. Nitekim Allah Teala hazretleri (peygamberlere):
"Ey peygamberler, temiz olanlardan yiyin ve salih amel işleyin" (Mü'minûn 51) emretmiş, mü'minlere de:
"Ey iman edenler, size rızık olarak verdiklerimizin temizlerinden yiyin" (Bakara 172) diye emirde bulunmuştur."
Sonra seferi uzatıp, saçı başı dağınık, toz-toprak içinde kalan ve elini semaya kaldırıp: "Ey Rabbim, ey Rabbim" diye dua eden bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>cuyu zikredip, dedi ki:
"Bu <b><span style="color: red;">yol</span></b>cunun yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır ve (netice itibariyle) haramla beslenmektedir. Peki böyle bir kimsenin duasına nasıl icabet edilir?" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5151</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'ın bir kölesi vardı. bu köle çalışıp kendisine belli bir haraç ödüyordu. Hz. Ebu Bekr onun kazancından yiyordu. Bir gün yine bir şeyler getirdi. Ebu Bekr radıyallahu anh bundan da yedi. Ancak kölesi:
"Bu yediğin nedir, biliyor musun?" dedi. Hz. Ebu Bekr:
"Neymiş o?" deyince köle açıkladı:
"Ben cahiliye devrinde kahinlik yapardım. Aslında bu işin ehli de değildim. Bu sebeple (kafadan atıp bir) adam aldatmıştım. (Bugün <b><span style="color: red;">yol</span></b>da) bana rastladı ve (kahinliğimden kalma eski) bir borcunu ödedi. Yediğiniz işte bu idi!"
Bunun üzerine Ebu Bekr elini boğazına atıp, midesinde her ne varsa kusup çıkardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5229</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bize binek hayvanlarımızı güden bir adamımızı gördü. Üzerinde eskimiş (çizgili) iki parçalı giysi vardı.
"Onun bu eskilerden başka giyeceği yok mu?" buyurdular. Evet var dedim. Çamaşır torbasında iki giysisi daha var, ben onları giydirmiştim."
"Öyleyse çağır onu da, bunları giysin!" emrettiler. (Çağırdım, emr-i Nebeviyi söyledim), o da onları giyindi. Geri gitmek üzere dönünce, Aleyhissalatu vesselam:
"Nesi var (da bu yenileri giymiyor?) Allah boynunu vurasıca! Bu daha hoş değil mi?" buyurdular. Adam bu sözü işitti ve: "Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda mı (boynum vurulsun) ey Allah'ın Resülü?" dedi.
"Evet buyurdular, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda!" Adam Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda öldürüldü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5246</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, kasiy (<b><span style="color: red;">yol</span></b> <b><span style="color: red;">yol</span></b> ipek bulunan keten) kumaşla sarıya boyanmış kumaşı yasakladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5254</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana siyera (denen <b><span style="color: red;">yol</span></b> <b><span style="color: red;">yol</span></b> sarı kalemli dokunmuş ipek) kumaştan bir takım elbise giydirdi. Sonra ben onu giyip çıktım. (Resûlullah bunu üzerimde görünce bana kızmıştı), öfkesini yüzünde görüyordum. Hemen dönüp, onu hanımlarım arasında başörtüsü yapmaları için taksim ettim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5270</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu şuayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a (dalında) asılı meyve hakkında sorulmuştu:
"İhtiyaç sahibi, sepetine almaksızın ağzıyla ulaşırsa, kendine bir vebal gelmez. Ancak kim de, eteğinde (birşeyler) alarak oradan çıkarsa, aldığının iki kat değeriyle borçlanır. Ayrıca (tazir nevinden) ceza da yer. Kim de yığın yapıldıktan sonra meyveden çalarsa ve bunun değeri miğfer fiyatını bulursa, eli kesilir" buyurdu. Sonra kendisine lukata (buluntu)dan sorulmuştu:
"İşlek <b><span style="color: red;">yol</span></b>da bulunmuş olanla, insanların çokça yaşadığı meskun karyede bulunmuş olanı bir yıl boyu ilan et. Eğer sahibi gelirse hemen ver. Eğer gelmezse artık o senin olmuştur. Harabede bulunmuş ise, bununla, maden için humus (beşte bir) vergisi vardır" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5271</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Ali İbnu Ebi Talib radıyallahu anh, (bir gün), Hz. Fatıma radıyallahu anha'nın yanına girmiş idi. O sırada Hz. Hasan ve Hüseyin ağlamakta idiler. "Niye ağlıyorsunuz?" diye sordu. Hz. Fatıma: "Acıktılar!" dedi.
Hz. Ali (bir yiyecek temin etmek üzere) çıktı. Derken <b><span style="color: red;">yol</span></b>da bir dinar para buldu. Dönüp Hz. Fatıma'ya gelerek haber verdi. O da:
"Falan yahudiye git, bununla un satın al!" dedi. Ali radıyallahu anh ona vardı ve un aldı. Yahudi ona:
"Sen, kendini Allah elçisi zanneden şu zatın damadı mısın?" dedi. Hz. Ali'nin "evet"i üzerine:
"Dinarını al, un da senin olsun!" dedi. Ali oradan ayrılıp, Fatıma radıyallahu anha'ya unu ve dinarı getirdi, durumu da anlattı. Hz. Fatıma:
"Şimdi de şu falan kasaba git, bize bir dirhemlik et al!" dedi. Hz. Ali gidip, dinarı bir dirhemlik et mukabilinde rehin bıraktı. Eti Hz. Fatıma'ya getirdi. O hamur yaptı, (tencereye) koydu, ekmek pişirdi. Babasına haber gönderdi. Resûlullah yanlarına gelince, Hz. Fatıma:
"Ey Allah'ın Resûlü! (şu yemeğin) hikayesini size anlatayım da eğer helalse yiyelim, bizimle siz de yiyin. Bunun mahiyeti şöyle şöyledir..." diye antattı. Aleyhissalatu vesselam:
"Allah'ın adıyla yiyin!" buyurdular ve hep beraber ekmekten yediler. Onlar daha yerlerinde iken, bir köle gelip, Allah ve İslam adına dinar bulan var mı?" diye sormaya başladı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onu çağırıp (dinarı hakkında) sordu. Köle:
"Çarşıda benden düştü!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Ey Ali! Haydi kasaba git. Ona: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam sana "Dinarı bana göndersin, dirhemini ben ödeyeceğim!" diyor de!" emretti. Kasap dinarı gönderdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onu köleye verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5272</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İyaz İbnu Hımar radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim bir buluntu ele geçirirse, buna adalet sahibi birini şahid kılsın, ne filanı terkederek buluntuyu gizlesin, ne de (bir başka yere <b><span style="color: red;">yol</span></b>layarak) nazardan kaçırsın. Sahibini buldumu hemen ona versin. Sahibini bulamazsa (bilsin ki) bu mal Allah'ın malıdır, Allah onu dilediğine verir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5275</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre ve Hz. Enes radıyallahu anhüma anlatıyorlar: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">yol</span></b>da giderken bir hurma tanesine rastlamıştı. "Eğer sadakadan (düşmüş) olacağından korkmasaydım bunu yerdim!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5278</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Allah Teala hazretlerinin (Tebük seferinden geri kalmaları sebebiyle) tevbelerini kabul edip affettiği üç kişiden biri olan Hilal İbnu Ümeyye radıyallahu anh geldi. (Anlattığına göre) tarlasından evine yatsı vaktinde dönmüştü. Hanımının yanında bir adam buldu. Manzarayı gözleriyle görmüş, kulaklarıyla işitmişti. Sabah oluncaya kadar adamı ürkütüp telaşlandırmadı. Sabah olunca doğru Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına gitti.
"Ey Allah'ın Resûlü dedi, ben aileme geceleyin dönmüştüm, yanlarında bir adam buldum. Üstelik gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam getirdiği bu haberden hoşlanmadı, adama karşı sert davrandı. Bunun üzerine:
"Kendi hanımlarına zina isnad eden, ancak, kendisinden başka şahidi bulunmayan kimse ise, doğru söylediğine dair Allah adına yemin ederek dört defa şahitlik eder. Beşinci şahitliğinde ise, eğer yalan söylüyorsa Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını ister. Kadının Allah adına yemin ederek kocasının yalan söylediğine dair dört def'a şahidlik etmesi ve beşinci şahitliğinde, eğer kocası doğru söylüyorsa Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını istemesi, onun hakkındaki cezayı kaldırır" (Nur 6-9) mealindeki ayet nazil oldu. Vahiy hali Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın üzerinden kalkınca:
"Ey Hilal, müjde! Allah senin için bir kurtuluş ve kurtuluş <b><span style="color: red;">yol</span></b>u gösterdi" buyurdular. Hilal:
"Ben Rabbim Teala hazretlerinden bunu ümid ediyordum!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Kadına adam gönderin gelsin!" emretti. Kadın geldi. Ayet-i kerimeyi Resûlullah ona okudu. İkisine de meselenin ciddiyetini hatırlattı ve ahiret azabının dünyadaki azabtan daha şiddetli olacağını haber verdi. Bunun üzerine Hilal:
"Vallahi kadın hakkında doğruyu söyledim!" dedi. Kadın da:
"Hayır yalan söyledin!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Aranızda lanetleşin" emretti. Hilal'e: "Şehadet getir!" dendi. O da doğru söylediğine dair dört kere Allah'a şehadet etti. Beşinci sefer olunca kendisine:
"Ey Hilal, Allah'tan kork, zira dünya azabı ahiret azabından pek hafiftir, senin bu yaptığın, üzerine azabı vacib kılmaktadır!" dendi. O yine:
"Allah'a yemin olsun, ona iftira ediyorum diye bana celde yapılmadığı gibi, Allah da onun sebebiyle bana azab vermeyecektir!" dedi ve "Eğer yalancı ise, Allah'ın laneti üzerine olsun!" diye beşinci kere şehadette bulundu.
Sonra kadına: "Şehadet getir!" dendi. Kadın da: "Hilal yalancıdır diye dört kere Allah'a şehadette bulundu. Beşinci şehadete sıra gelince, kadına:
"Allah'tan kork, zira dünyadaki azab ahiret azabından hafiftir. Bu yaptığın, üzerine azabı vacib kılmaktır!" dendi. Kadıncağız bir müddet durakladı. Sonra:
"Kavmimi, geri kalan zamanlarda rezil rüsvay edemem!" dedi ve beşinci defa: "Hilal doğru söyledi ise Allah'ın gadabı üzerime olsun!" diye şehadette bulundu.
Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam aralarını ayırdı. Ka</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5283</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek:
"Ey Allah'ın Resûlü! Benim siyah bir çocuğum dünyaya geldi" dedi. Adam, ta'riz <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla çocuğu nefyetmeyi teklif ediyordu. Aleyhissalatu vesselam, onun nefyedilmesine ruhsat vermedi.
"Senin bir deven var mı?" dedi. Adam: "Evet" deyince:
"Bunların renkleri nasıldır?" diye sordu. Adam: "Kırmızı!" dedi.Resûlullah tekrar sordu:
"Bunlar arasında boz renkli var mı"
"Evet!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Peki bu nereden (geldi)?" dedi. Adam:
"Belki de bir damar çekmiştir" deyince, Aleyhissalatu vesselam da:
"Senin oğlun da bir damara çekmiştir!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5322</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu't-Tufeyl radıyallahu anh anlatıyor: "Ali İbnu Ebi Talib radıyallahu anh'a bir adam gelerek:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın sana tevdi ettiği sır nedir?" diye sormuştu. Hz. Ali buna öfkelendi ve:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam, halka gizlediği hiçbir şeyi bana sır olarak vermedi. Şu kudar var ki, bana dört kelime söyledi!" dedi. Adam:
"Nedir onlar, söyler misin?" deyince, Hz. Ali:
"Allah'tan başkasının adına kesene Allah lanet etsin. Ebeveynine lanet edene lanet etsin. Bid'atçıyı himaye edene Allah lanet etsin. Tarlanın sınır taşlarını değiştirene Allah lanet etsin!"
Rezin, İbnu Abbas'tan şu ziyadede bulundu: "A'mayı <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan men eden mel'undur. Bir hayvana temasta bulunan mel'undur. Lüt kavminin pis işini yapan mel'undur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5327</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu İdris el-Havlani, Ebu Zerr radıyallahu anh'tan anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, aziz ve celil alan Rabbinden naklen anlattığına göre, Rabb Teala şöyle buyurmuştur:
"Ey kullarım! Ben nefsime zulmü haram ettim, onu sizin aranızda da haram kıldım: Öyleyse birbirinize zulmetmeyin.
Ey kullarım! Hidayet verdiklerim dışında hepiniz dall (doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan sapmışlar)sınız. Öyleyse benden hidayet isteyin de sizi hidayet edeyim!
Ey kullarım! Benim yedirdiklerim hariç, hepiniz açlarsınız. Öyleyse benden yiyecek isteyin de size yiyecek vereyim!
Ey kullarım! Benim giydirdiklerim hariç hepiniz çıplaklarsınız! Öyleyse benden giyinme talep edin de sizleri giydireyim!
Ey kullarım! Sizler gece ve gündüz hata işliyorsunuz. Ben ise bütün günahları affederim. Öyleyse benden mağfiret talep edin de sizleri bağışlayayım.
Ey kullarım! Bana zarar verme mevkiine ulaşamazsınız ki bana zarar veresiniz! Bana fayda sağlama mertebesine de ulaşamazsınız ki bana menfaat sağlayasınız.
Ey kullarım! Şayet sizlerin öncekileri sonrakileri; insi olanları, cinni olanları hepsi de sizden en müttaki bir insanın kalbi üzere olsaydınız, bu benim mülkümde hiç bir şeyi zerre miktar artırmazdı.
Ey kullarım! Eğer sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz, insi olanlarınız, cinni olanlarınız sizden en facir bir kimsenin kalbi üzere olsaydınız, bu benim mülkümden zerre kadar bir eksiklik hasıl etmezdi.
Ey kullarım! Eğer sizlerin öncekileri ve sonrakileri, insi olanları, cinni olanları bir düzlükte toplanıp bana talepte bulunsaydınız, ben de her insana istediğini verseydim, bu, benim nezdimde olandan, iğnenin denize batırıldığı zaman hasıl ettiği eksilme kadar bir noksanlık ancak meydana getirirdi.
Ey kullarım! Bunlar sizin amelleriniz, onları sizin için sayıyorum. Sonra bunların karşılığını size ödeyeceğim. Öyleyse sizden kim bir hayırla karşılaşırsa Allah'a hamd etsin. Kim de hayır değil de başka bir şey bulursa, kendinden başka bir şeyi levmetmesin (kınamasın, başına geleni kendinden bilsin)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5334</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Aleyhissalatu vesselam'a: "Ey Allah'ın Resûlü dedik, senin yanında iken kalplarimiz maneviyatta rikkate gelip inceliyor, dünyaya karşı alakamız kesiliyor ve ahireti sanki görmüş gibi oluyoruz. Yanınızdan ayrılınca ailemizle ünsiyet edip çocuklarımızı kokladık mı, önceki halimizi inkar ediyoruz, bunun sebebi nedir?"
Aleyhissalatu vesselam şu cevabı verdi:
"Eğer siz, ayrıldıktan sonra da yanımdaki halinizi devam ettirseydiniz, melekler, sizi evlerinizde ziyaret eder, <b><span style="color: red;">yol</span></b>larda sizinle müsafahada bulunurdu. Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi toptan yok eder, günah işleyip istiğfar edecek yeni bir mahlûk yaratır ve onları mağfiret ederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5338</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir bayram namazında kadınlar tarafına geçerek):
"Ey kadınlar cemaati! (Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda) sadakada bulunun, istiğfarı çok yapın. Zira ben siz kadınların cehennemde çoğunluğu teşkil ettiğini gördüm" buyurdular. Dinleyenlerden cesaretli bir kadın:
"Niye cehennemliklerin çoğunu kadınlar teşkil ediyor, neyimiz var?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"Ağzınızdan kötü söz çok çıkıyor ve kocalarınıza karşı nankörlük ediyorsunuz. Aklı ve dini eksik olanlar arasında akıl sahibi erkeklere galebe çalan sizden başkasını görmedim!" dedi. O kadın tekrar:
"Ey Allah'ın resulü! Aklı ve dini eksik ne demek?" diye sorunca Aleyhissalatu vesselam açıkladı:
"Aklı noksan tabiri, iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk olmasını ifade eder. Dinlerinin eksik olması tabiri de onların (hayız dönemlerinde) günlerce namaz kılmamalarını, Ramazan ayında oruç tutmamalarını ifade eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5362</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Useyd İbnu Hudayr radıyallahu anh anlatıyor: "Ensardan mizahçı bir zat vardı. (Bir gün yine) konuşup yanındakileri güldürürken Resûlullah aleyhissalatu vesselam elindeki çubuğu (şaka <b><span style="color: red;">yol</span></b>lu) adamın böğrüne dürttü. Bunun üzerine adam:
"Ey Allah'ın Resülü (canımı yaktınız). Müsaade edin kısas yapayım!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da: "Haydi yap!" buyurdu. Adam:
"Ama üzerinizde gömlek var, benim üzerimde yoktu (kısas tam olması için çıkarımalısınız)!"
Adamın talebi üzerine, Aleyhissalatu vesselam gömleğini kaldı(rıp böğrünü aç)tı. Adam, Resûlullah'ı kucaklayıp böğrünü öpmeye başladı ve:
"Ben bunu arzu etmiştim ey Allah'ın Resülü!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5388</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ubeydillah İbni Ebi Müleyke anlatıyor: "Hz. Osman İbnu Affan radıyallahu anh'ın Mekke'de bir kızı vefat etti. Cenazesinde bulunmak üzere geldik. İbnu Ömer ve İbnu Abbas radıyallahu anhüm de cenazede hazır oldular. Ben ikisinin arasında oturuyordum. Abdullah İbnu Ömer, tam karşısında bulunan Amr İbnu Osman'a:
"Ağlamayı niye yasaklamıyorsun? Zira Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Ölü, ehlinin, kendisi üzerine ağlaması sebebiyle azab görür" buyurmuştur!" dedi. Bunun üzerine İbnu Abbas radıyallahu anhüma: "Hz. Ömer radıyallahu anh bunun bir kısmını söylemişti" dedi ve sonra İbnu Abbas konuşmasına devam ederek anlattı:
"Hz. Ömer'le Mekke'den çıktım. el-Beyda nam mevkie geldiğimizde, semüre ağacının gölgesinde bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>cu gördü. Bana:
"Git bak bakalım! Bu <b><span style="color: red;">yol</span></b>cu neyin nesi?" dedi. Gittim baktım, meğer Süheyb imiş, gelip haber verdim. "Onu bana çağır!" dedi. Tekrar Süheyb'e dönüp:
"Haydi yürü, Emir'ül-Mü'minine uğra!" dedim.
Hz. Ömer radıyallahu anh hançerlendiği zaman Hz. Süheyb radıyallahu anh, ağlayarak girdi. Hem ağlıyor, hem de: "Vay kardeşim, vay arkadaşım!" diyordu. Hz. Ömer: "Ey Süheyb bana mı ağlıyorsun? Aleyhissalatu vesselam: "Ölü, ehlinin kendi üzerine ağlaması sebebiyle azab görür" buyurdu!" dedi.
İbnu Abbas radıyallahu ahnüma der ki: "Hz. Ömer radıyallahu anh öldüğü zaman bunu Hz. Aişe radıyallahu anha'ya hatırlatmıştım. Şöyle dedi:
"Allah Ömer'e rahmet buyursun! Vallahi Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Allah, mü'mine, ehlinin üzerine ağlaması sebebiyle azab verir" demedi. Lakin Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Allah, kafirin azabını, ehlinin üzerine ağlamasıyla artırır" buyurdular."
Hz. Aişe sözlerine şöyle devam etti: "(Bu meselede) size Kur'an yeter. Orada "Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez" (Fatır 18) buyrulmuştur."
Bu söz üzerine İbnu Abbas radıyallahu anhüm: "Gerçek şu ki, güldüren de, ağlatan da Allah'tır, (gülmek ve ağlamak fıtri bir şe'niyettir, kişinin bundadahli yoktur)" dedi.
İbnu Müleyke der ki: "İbnu Ömer bu konuşmalar karşısında hiçbir şey söylemedi (serdedilen delilleri ikna edici buldu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5395</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Atik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Abdullah İbnu Sabit'e geçmiş olsun ziyaretine gelmişti. Onu, (Allah'ın emri) galebe çalmış buldu. Ona seslendi. Fakat cevap alamadı. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam istirca'da bulundu "İnna lillahi ve inna ileyhi raci'ûn" dedi ve:
"Biz (yaşamanı isteriz ama, Allah'ın emri) bize galebe çaldı ey Ebu'r-Rebi!" dedi. Bunun üzerine kadınlar feryad edip ağlamaya başladılar. İbnu Atik radıyallahu anh kadınları susturmaya başladı. Ancak Aleyhissalatu vesselam: "Bırak onları ağlasınlar! Vacip olduğu zaman tek ağlayan ağlamayacak" buyurdu.
"Vacip olan da ne?" dediler.
"Öldüğü zaman (demektir)" dedi. Bunun üzerine kızı:
"Allah'a yemin olsun, elimden gelse şehid olmanı isterim. Çünkü sen (cihad için gerekli teçhizatı) hazırladın" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:
"Allah onun ecrini niyetine göre verdi. Siz aranızda şehid olmayı ne zannedersiniz?" buyurdular.
"Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda ölmek!" dediler. Aleyhissalatu vesselam açıkladı:
"Öyleyse ümmetimin şehidleri cidden azdır. Bilesiniz: Taunda ölen şehittir, boğularak ölen şehittir, yeter ki seferi taatte olsun. Zatulcenb'ten ölen şehittir. İshalden ölen şehittir, yanarak ölen şehittir, yıkık altında ölen şehittir, çacuk karnında ölen kadın şehittir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5397</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"(Izdırab ve matemi sebebiyle) yanaklarını <b><span style="color: red;">yol</span></b>an, üst başını yırt(ıp dövün)en, cahileye duasıyla dua eden bizden değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5466</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ölüp de pişman olmayan yoktur, mutlaka herkes nedamet duyar: İyi <b><span style="color: red;">yol</span></b>da olan hayrını daha çok artırmadığı için pişman olur, nedamet duyar. Kötü <b><span style="color: red;">yol</span></b>da olan da nefsini kötülükten çekip almadığına pişman olur, nedamet duyar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5488</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Talk İbnu Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a heyet olarak <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktık. Gelip ona biat ettik, Onunla namaz kıldık. Kendisine, memleketimizde Ehl-i Kitaba ait bir mabedin olduğunu haber verdik. Abdest suyunun fazlasından bize hibede bulunmasını talep ettik. Su getirtip abdast aldı, mazmaza yaptı, sonra bunu bir kaba bizim için döktü. Dedi ki:
"(Haydi gidin! Memleketinize varınca (o eski) mabedinizi yıkın. Bu suyu onun yerine çileyin, orasını mescid yapın!"
"Biz: "Ama yerimiz uzak,hararet şiddetlidir. Bu su (buharlaşıp) kurur" dedik. Bize:
"Ona bir müdd su ilave edin. O (abdest artığı) öbürünün (ilave edilen suyun) güzelliğini de arttırır" buyurdular. Oradan ayrılıp memleketimize geldik. Mabedimizi yıktık. Sonra yerine o suyu çiledik, orayı kendimize mescid yaptık. İçerisinde ezan okuduk. Rahibi, Tayylı bir adamdı, ezanı işitince:
"Bu hak bir davettir!" dedi. Sonra dağın sırtındaki sel yataklarından birine yöneldi. Bir daha onu göremedik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5502</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ehl-i Kitap saçlarını düz salınmaya bırakırlar, müşrikler de ayırırlardı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ise, (vahiy <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla) emredilmediği hususlarda Ehl-i Kitaba uygun hareket etmekten hoşlanırdı. Bu sebeple saçını alnından serbest bıraktı. Bilahare (bütün müşrikler müslüman olduktan sonra) saçlarını (alnından) ayırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5503</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh'ın anlattığına göre, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın saçındaki aklardan sorulunca (Enes) şöyle cevap vermiştir:
"Allah O'nu, beyazla çirkinleştirmemiştir." "
Bir rivayette de şöyle demiştir: "O, kişinin başında ve sakalında bulunan beyazları <b><span style="color: red;">yol</span></b>masını mekruh addederdi. Ve (Enes radıyallahu anh): "Resûlullah aleyhissalatu vesselam saçlarını boyamadı. Beyaz kıl (onda nadirdi ve sadece) alt dudağında, şakaklarında ve başında bir nebzecik vardı" derdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5514</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette şöyle gelmiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam insanların en iyisi, en cömerdi ve en şecaatlisi idi. Nitekim bir gece, Medine halkı umumi bir korku yaşamıştı. Halk (korkunun kaynağı olan) sesin geldiği tarafa yöneldi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ise, herkesten önce o cihete gitmiş, haberi tahkik etmiş ve geri dönmüştü, onları yarı <b><span style="color: red;">yol</span></b>da karşıladı. Ebu Talha radıyallahu anh'ın çıplak atı üzerinde idi. Boynunda kılıncı asılıydı. Şöyle diyordu:
"Korkulacak bir şey yok, korkulacak bir şey yok."
Sonra, "Bu atı pek hızlı bulduk" dedi. Halbuki at, ağır yürürdü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5521</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali İbnu Ebi eTalib radıyallahu anh anlatıyor: "Babam anlatmış ve demişti ki: "Kureyş büyüklerinden bir grubla Şam'a gitmiştik; beraberimde Muhammed aleyhissalatu vesselam da vardı. <b><span style="color: red;">yol</span></b>da bir rahib(in manastırın)a yaklaştık ve yakınına konakladık. Develerimizi çözmüştük ki rahib yanımıza geldi. Daha önceki gelişlerimizde yanımıza hiç uğramamıştı. Aramızda dolaşmaya başladı ve Muhammed'i (bulup) elinden tuttu ve:
"Bu alemlerin efendisidir!" dedi. Kureyş büyükleri ona:
"Bu söylediğini nereden biliyorsun?" diye sordular. Adam:
"Ben onun sıfat ve evsafını bize indirilen kitapta bulmuşum! Nitekim siz yaklaştığınız zaman, O'na secde etmedik ne taş, ne ağaç kaldı, hepsi de secde ettiler. Bu cansız şeyler ancak bir peygambere secde ederler. Ben O'nu ayrıca peygamberlik mührüyle de biliyorum, bu mühür omuz başındaki düz kemiğe baş kısmının aşağısında bulunur, elma büyüklüğündedir" dedi. Sonra bizden ayrıldı, yemek hazırlayıp getirdi. Muhammed o sırada, develeri gözetliyordu. Yanımıza geldiğinde üzerinde ona gölge yapan bir bulut vardı. Yaklaşınca, halkın kendinden önce ağacın gölgesini kaptıklarını gördü. O da güneşte oturdu. Ağacın gölgesi, üzerine meyletti, onlar güneşte kaldılar. Rahib:
"Bakın, ağacın gölgesi O'nun üzerine meyletti" dedi. Rahib onların yanında iken, bu çocuğu Allah aşkına Rum (diyarın)a götürmeyin diye ricada bulundu ve: "Eğer O'nu götürürseniz, taşıdığı sıfatlarıyla O'nu tanırlar ve öldürürler" dedi. O, bu hususta Allah'ın adını vererek onlara ricada bulunurken, yan tarafına bir göz attı. Manastırına doğru gelen yedi Rum gördü. Onları karşıladı ve:
"Niye geldiniz?" dedi.
"Rahiplerimiz bize Araplar arasında çıkacak bir peygamberin bu ayda memleketimize doğru gelmekte olduğunu söylediler. (Buralara giriş sağlayan) her <b><span style="color: red;">yol</span></b>a bir grup insan çıkarıldı. Biz de senin su <b><span style="color: red;">yol</span></b>una gönderildik" dediler. Rahip: "Sizden daha hayırlı birini geride bıraktınız mı?" dedi. Onlar:
"O şahsın senin <b><span style="color: red;">yol</span></b>unun üzerinde olduğu bize haber verildi!" dediler. Rahib: "Allah'ın icra etmek istediği bir iş hakkında ne dersiniz, insanlardan bunu geri çevirebilecek biri var mı?" diye sordu. Onlar: "Hayır!" dediler. Rahip:
"Öyleyse şu kimseye biat edin. Zira bu, gerçek peygamberdir" dedi. Onlar da ona biat ettiler, Rahiple birlikte orada kaldılar. Sonra rahip bize döndü, ve:
"Allah için söyleyin, bunun velisi kim?" dedi. Beni kastederek: "Şu" dediler. Rahib bana hususi şekilde, geri dönmemiz için ricada bulundu. Ben de O'nu içlerinde, Hz. Ebu Bekr'in gönderdiği, Bilal'in de bulunduğu bir grup kimse ile geri çevirdim. Rahip O'na kek ve zeytinyağından azık koydu."
Rivayete: "Ebu Talib Şam için <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı...." diye başlar ve yukarıda kaydedildiği şekilde zikreder. Yukarıdaki metni Rezin, Hz. Ali radıyallahu anh'ın babasından rivayeti olarak, kaydedilen elfazla tahric etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5527</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a vahiy olarak ilk başlayan şey uykuda gördüğü salih rüyalar idi. Rüyada her ne görürse, sabah aydınlığı gibi aynen vukua geliyordu. (Bu esnada) ona yalnızlık sevdirilmişti. Hira mağarasına çekilip orada, ailesine dönmeksizin birkaç gece tek başına kalıp, tahannüs'de bulunuyordu. -Tahannüs ibadette bulunma demektir.- Bu maksadla yanına azık alıyor, azığı tükenince Hz. Hatice radıyallahu anha'ya dönüyor, yine aynı şekilde azık alıp tekrar gidiyordu. Bu hal, kendisine Hira mağarasında Hak gelinceye kadar devam etti. Bir gün ona melek gelip:
"Oku!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Ben okuma bilmiyorum!" cevabını verdi. (Aleyhissalatu vesselam hadisenin gerisini şöyle anlatır: "Ben okuma bilmiyorum deyince) melek beni tutup kucakladı, takatım kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı. Tekrar:
"Oku!" dedi. Ben tekrar:
"Okuma bilmiyorum!" dedim. Beni ikinci defa kucaklayıp takatım kesilinceye kadar sıktı. Sonra tekrar bıraktı ve: "Oku!" dedi. Ben yine: "Okuma bilmiyorum!" dedim. Beni tekrar alıp, üçüncü sefer takatım kesilinceye kadar sıktı. Sonra bıraktı ve:
"Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin kerimdir, o kalemle öğretti. İnsana bilmediğini öğretti" (Alak 1-5) dedi."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam bu vahiyleri öğrenmiş olarak döndü. Kalbinde bir titreme (bir korku) vardı. Hatice'nin yanına geldi ve:
"Beni örtün, beni örtün!" buyurdu. Onu örttüler. Korku gidinceye kadar öyle kaldı. (Sükûnete erince) Hz. Hatice radıyallahu anha'ya, başından geçenleri anlattı ve:
"Nefsim hususunda korktum!" dedi. Hz. Hatice de:
"Asla korkma! Vallahi Allah seni ebediyen rüsvay etmeyecektir. Zira sen, sıla-i rahimde bulunursun, doğru konuşursun, işini göremeyenlerin yükünü taşırsın. Fakire kazandırırsın. Misafire ikram edersin. Hak <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda zuhur eden hadiseler karşısında (halka) yardım edersin!" dedi. Sonra Hz. Hatice, Aleyhissalatu vesselam'ı alıp Varaka İbnu Nevfel İbni esed İbni Abdi'l-Uzza İbni Kusay'a götürdü. Bu zat, Hz. Hatice'nin amcasının oğlu idi. Cahiliye devrinde hıristiyan olmuş bir kimseydi. İbranice (okuma) yazma bilirdi. İncil'den, Allah'ın dilediği kadarını İbranice olarak yazmıştı. Gözleri ama olmuş yaşlı bir ihtiyardı. Hz. Hatice kendisine:
"Ey amcamoğlu! Kardeşinin oğlunnu bir dinle, ne söylüyor!" dedi. Varaka Aleyhissalatu vesselam'a:
"Ey kardeşimin oğlu! Neler de görüyorsun?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam gördüklerini anlattı. Varaka da O'na:
"Bu gördüğün melektir. O Hz. Musa'ya da inmiştir. Keşke ben genç olsaydım (da sana yardım etseydim); keşke, kavmin seni sürüp çıkardıkları vakit hayatta olsaydım!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Onlar beni buradan sürüp çıkaracaklar mı?" diye sordu. Varaka:
"Senin getirdiğin gibi bir din getiren hiç kimse yok ki, O'na husumet edilmemiş olsun! O gününü görürsem, sana müessir yardımda bulunurum!" dedi. Ancak çok g</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5532</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh Malik İbnu Sa'sa'a radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, onlara, Mirac'a götürüldüğü geceden anlatarak demiştir ki:
"Ben Ka'be'nin avlusunda Hatim kısmında -belki de Hıcr'da demişti- yatıyordum. -Bir rivayette şu ziyade var: Uyku ile uyanıklık arasında idim.- Derken bana biri geldi, şuradan şuraya kadar (göğsümü) yardı. -Bu sözüyle boğaz çukurundan kıl biten yere kadar olan kısmı kasdetti.- Kalbimi çıkardı. Sonra bana, içerisi imanla (ve hikmetle) dolu, altından bir kab getirildi. Kalbim (çıkarılıp su ve zemzem ile) yıkandı. Sonra içerisi (imanla) doldurulup tekrar yerine kondu. Sonra merkepten büyük katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak'tı. Ön ayağını gözünün gittiği en son noktaya koyarak <b><span style="color: red;">yol</span></b> alıyordu. Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibril aleyhisselam beni götürdü. Dünya semasına kadar geldik. Kapının açılmasını istedi.
"Gelen kim?" denildi.
"Cibril!" dedi.
"Beraberindeki kim?" denildi.
"Muhammed aleyhissalatu vesselam!" dedi.
"Ona Mirac daveti gönderildi mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliştir!" denildi.
Derken kapı açıldı. Kapıdan geçince, orada Hz. Adem aleyhisselam'ı gördüm.
"Bu babanız Adem'dir! Selam ver O'na!" dendi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra bana:
"Salih evlad hoş gelmiş, salih peygamber hoş gelmiş!" dedi. Sonra Hz. Cebrail beni yükseltti ve ikinci semaya geldik. Kapıyı çaldı.
"Bu gelen kim?" denildi.
"Ben Cibril'im!" dedi.
"Beraberindeki kim?" denildi.
"Muhammed!" dedi.
"Ona Mirac daveti gönderildi mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" dediler. Derken bize kapı açıldı. İçeri girince, Hz. Yahya ve Hz. İsa aleyhimasselam ile karşılaştım. Onlar teyze oğullarıydı. Hz. Cebrail:
"Bunlar Hz. Yahya ve Hz. İsa'dırlar, onlara selam ver!" dedi. Ben de selam verdim. Onlar da selamıma mukabelede bulundular. Sonra:
"Hoş geldin salih kardeş, hoş geldin salih peygamber" dediler. Sonra Cebrail beni üçüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı.
"Bu gelen kim?" denildi.
"Cibril'im!" dedi.
"Yanındaki kim?" denildi.
"Muhammed'dir!" dedi.
"Ona Mirac daveti gitti mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" denildi. Kapı bize açıldı. İçeri girince Hz. Yusuf aleyhisselam'la karşılaştık. Cebrail:
"Bu Yusuf'tur! Ona selam ver!" dedi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra:
"Salih kardeş hoş gelmiş, salih peygamber hoş gelmiş!" dedi. Sonra Cebrail beni dördüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı.
"Bu gelen kim?" denildi.
"Cibril'im!" dedi.
"Beraberindeki kim?" denildi.
"Muhammed!" dedi.
"Ona Mirac davetiyesi indi mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" dediler. Kapı açıldı. İçeri girdiğimizde, Hz. İdris aleyhisselam ile karşılaştık. Hz. Cebrail:
"Bu İdris'tir, ona selam ver!" dedi. Ben selam verdim. O da sel</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5536</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kisra ölünce, ondan sonra başka kisra yoktur. Kayser de öldü mü ondan sonra kayser yoktur. Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, siz her ikisinin de hazinelerini Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda harcayacaksınız."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5537</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Adiyy İbnu Hatim radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında iken bir adam geldi ve fakirlikten şikayet etti. Derken biri daha gelip, o da <b><span style="color: red;">yol</span></b> kesilmesinden şikayet etti. (Aleyhissalatu vesselam bana dönerek:)
"Ey Adiyy dedi, sen Hire şehrini gördün mü?"
"Hayır görmedim, ancak işittim!" dedim. Bunun üzerine:
"Eğer ömrün biraz uzarsa, devesine binen bir kadının Hire'den (tek başına) kalkıp Ka'be'yi tavaf edeceğini mutlaka göreceksin. O bu seyahatini yaparken Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmayacak!"
Adiyy der ki: "İçimden, kendi kendime: "Memlekete dehşet saçan Tayy eşkiyaları nereye gidecek?" dedim. Resûlullah sözlerine devam etti:
"Eğer ömrün olursa Kisra'nın hazinelerinin de fethedildiğini göreceksin!"
"Kisra İbnu Hürmüz mü?" diye araya girdim.
"Evet İbnu Hürmüz olan kisra!" buyurdu ve devam etti:
"Eğer hayatın uzarsa mutlaka göreceksin: "Kişi eli altın ve gümüş parayla dolu olduğu halde bunu tasadduk etmek üzere fakir arayacak fakat kendinden onu kabul edecek bir tek adam bulamayacak. Her biriniz, mutlaka bir gün gelecek aranızda herhangi bir perde, bir tercüman olmaksızın Allah'la karşılaşacaksınız. O zaman Allah Teala hazretleri:
"Sana tebliğ getiren bir peygamber göndermedim mi?" diye soracak. Muhatabı: "Evet gönderdin!" diyecek. Rabb Teala:
"Ben sana mal vermedim mi, ikram etmedim mi?" diye soracak, kul:
"Evet! Ey Rabbim, verdin!" deyip sağına bakacak, cehennemden başka bir şey görmeyecek, soluna bakacak cehennemden başka bir şey görmeyecek."
Adiyy der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:
"Bir hurmanın yarısı da olsa onu sadaka olarak vererek ateşten korunun! Kim yarım hurma bulamazsa güzel bir sözle korunsun!"
Yine Adiyy radıyallahu anh dedi ki:
"Ben Hire'den kalkıp, Beytullah'ı tavaf eden ve Allah'tan başka kimseden korkmayan yaşlı kadını gördüm. Kisra İbnu Hürmüz'ün hazinelerini fethedenler arasında ben bizzat bulundum. Eğer sizlerin ömrü uzun olursa mutlaka, Ebu'l-Kasım aleyhissalatu vesselam'ın şu söylediğini de göreceksiniz: "Kişi, eli altın veya gümüşle dolu olarak çıkacak, onu kendinden (sadaka olarak) kabul edecek adam bulamayacak."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5561</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir gün, elimde birkaç hurma olduğu halde Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam'ın yanına geldim ve: "Ey Allah'ın Resûlü, şunlara bereketle bir dua ediverin!" dedim. Hemen onları bir araya getirip, sonra onların bereketi için bana dua etti. Sonra:
"Bunları al, şu erzak kabına koy. Her ne zaman bundan bir şey almak isteyince, elini içine daldır ve al. Sakın, içindekileri döküp dağıtma!" buyurdular. Ben de öyle yaptım. Ben bundan şu şu kadar vask miktarında Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda tasaddukta bulundum. Ayrıca biz ondan hem kendimiz yedek hem de başkalarına yedirdik. Onu belimden hiç ayırmadım. Bu hal, Hz. Osman'ın şehid edildiği güne kadar devam etti. O zaman koptu. (Rezin şu ilavede bulundu: "ve düştü, buna çok üzüldüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5567</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gün) Ebu Cehl: "Muhammed, aranızda, hala yüzünü toprağa sürtüyor mu?" dedi.
"Evet" cevabını alınca:
"Lat ve Uzza'ya yemin olsun! Onu böyle yaparken görürsem boynuna ayaklarımla basacağım -veya: Ben de O'nun yüzünü yere batıracağım" dedi. Sonra bir gün, Resûlullah namaz kılarken boynuna basmak üzere yaklaştı. Fakat birdenbire O'nu bırakıp geri döndüğünü ve elleriyle korunduğunu gördüler.
"Sana ne oldu?" dediler.
"Benimle onun arasında ateşten bir hendek, korkunç bir şey ve birtakım kanatlar var!" cevabını verdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da:
"Eğer bana yaklaşsaydı melekler onu uzuv uzuv kapıp parçalayacaktı!" buyurdu. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri şu ayeti inzal buyurdu. (Mealen): "Fakat insan, kendisini ihtiyaçtan uzak görünce azgınlaşır. Dönüş ancak Rabbinedir. Allah'ın kulunu namaz kılmaktan alıkoyanı gördün mü? Gördün mü o kafiri? Eğer o doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b> üzerinde olsa yahut kötülükten sakınmayı tavsiye etse daha hayırlı olmaz mıydı? Gördün mü o kafiri? Eğer o yalanlayıp haktan yüz çevirirse, Allah'ın kendisini gördüğünü bilmez mi? Andolsun ki, eğer o inkar ve isyanına son vermezse, biz onu alnından yakalayıp cehenneme sürükleriz. Zira o, pek yalancı ve günahkar bir alındır. O kavmini yardıma çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız. Hayır sen ona aldırma, secde et ve Rabbine yaklaş" (Alak-6-19).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5579</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Zeyneb'in iddeti tamamlanınca, Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Zeyd radıyallahu anh'a: "Git onu bana (kendinden) iste!" dedi. Zeyd gitti. Zeyneb'e geldiği zaman hamurunu yoğuruyordu. Zeyd der ki: "Onu gördüğüm zaman içimde bir zorluk hissettim, ona bakamaz hale geldim. Sırtımı ona çevirerek, geri geri yaklaştım ve: "Ey Zeyneb! beni Resûlullah aleyhissalatu vesselam gönderdi. Seni istiyor" dedim. Zeyneb: "Ben (istihare <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla) Rabbimle istişare etmeden bir şey yapacak durumda değilim!" dedi ve kalkıp mescidine gitti. Derken Resûlullah'a vahiy geldi. Aleyhissalatu vesselam kalkıp izin almadan Zeyneb'in evine girdi. Zeyd der ki: Gündüzün ilerlemesiyle Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bize ekmek ve et yedirdiğini gördük.
Yemekten sonra hak çıkmış, bazı kimseler evde kalmış sohbet ediyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da çıktı, peşinden ben de çıktım. Hanımlarının hücrelerine birer birer uğrayıp selam vermeye başladı. Onlar: "Ey Allah'ın Resûlü (yeni) hanımını nasıl buldun?" diyorlardı.
Hz. Enes radıyallahu anh der ki: "Bilemiyorum, "Halk çıktı!" diye ben mi haber verdim, başkası mı haber verdi. Aleyhissalatu vesselam gelip evine girdi. Ben de beraber girmek istedim. Benimle kendi arasına perde çekti. Örtünme ayeti nazil oldu. Halk, kendilerine verilen öğütten derslerini aldı: "Ey iman edenler! Yemek için davet olunmadan Peygamber'in evine girip de orada yemek vaktini beklemeyin. Davet edildiğinizde ise girin, fakat yemeğinizi yedikten sonra sohbete dalmadan dağılın. Bu hareketiniz Peygamber'e eziyet verir. O da size bunu açıklamaktan sıkılır. Allah ise hakkı açıklamaktan çekinmez" (Ahzab 53).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5694</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir kadın hastalanmıştı, şöyle bir nezirde bulundu: "Allah Teala hazretleri bana şifa verirse, buradan gidip Mescid-i Aksa'da namaz kılacağım." Sonra kadın iyileşmişti. Hemen <b><span style="color: red;">yol</span></b> hazırlığı yaptı. Hz. Meymune radıyallahu anha'ya geldi, selam verip kararını anlattı. Meymune, kadına:
"Hele otur, hazırladığını (burada) ye. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın mescidinde namaz kıl. Zira ben O'nun şöyle söylediğini işittim:
"Şu mescidimde kılınan bir namaz, Ka'be Mescidi hariç bütün mescidlerde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5703</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha demiştir ki: "Kim "Malım Ka'be <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda feda olsun!" diye nezrederse, ona yemin kefareti gerekir. Kim de bağışlayacağı malı tayin edip belirlerse, o malı çıkarması gerekir, hatta bu mal üçte birden fazla bile olsa."
Bu hadisin "...yemin kefareti gerekir" ibaresine kadar olan kısmını, Muvatta'da İmam Malik tahric etmiştir. Geri kalan kısmını ise Rezin tahric etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5704</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'ten rivayete göre, "kendisine, "Malım Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda sadakadır" diyen kimse hakkında sorulmuştu, şu cevabı verdi:
"Üçte birini sadaka yapar. Zira, Aleyhissalatu vesselam, Ebu Lübabe radıyallahu anh: "Günahı işlemiş bulunduğum kavmimin yurdunu terkedip, sana mücavir olacağım. Malımı da Allah ve Resûlüne tasadduk edeceğim" dediği vakit: "Bu maldan üçte birinin bağışı sana kifayet eder" demişti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5739</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bera İbnu'l-Azib radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh, evinde babama uğradı. Ondan bir semer satın aldı. (Babam) Azib'e:
"Benimle oğlunu gönder, onu evime kadar götürüversin!" dedi. Babam bana:
"Hay onu götürüver!" dedi. Ben de götürüverdim. Babam onunla beraber çıktı, bedelini alacaktı. Babam, Ebu Bekr'e:
"Ey Ebu Bekr! Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la (hicret ettiğin) gece ne yaptınız?" diye sordu.
"Evet o gece yürüdük. Ertesi günü de öğle vaktine kadar yürüdük. <b><span style="color: red;">yol</span></b>umuz tenha idi, hiç kimseye rastlamadık. Önümüze uzun bir kaya çıktı. Kayanın henüz güneşin değmediği bir gölgesi vardı. Yanına konakladık. Ben kayanın yanına geldim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın duldasında uyuması için eIimle bir yeri düzledim. Sonra oraya bir post yayıp:
"Ey Allah'ın Resülü! (Siz biraz istirahat buyurup şurada) uyuyun, ben etrafınızı gözetlerim!" dedim. Derken yatıp uyudu, ben de çıkıp etrafını gözetlemeye başladım. Kayaya doğru sürüsüyle gelmekte olan bir çobanla karşılaştım. O da bizim gibi gölgeye sığınmak istiyordu.
"Sen kimlerdensin ey delikanlı?" diye sordum. Medine veya Mekke'den bir adama aitti. Ben tekrar:
"Koyununda süt var mı?" dedim.
"Evet!" dedi.
"Sağar mısın?" dedim.
Tabii dedi ve sağmak üzere bir koyun yakaladı.
"Memede kıl, toz-toprak çer-çöp olabilir, bunları bir çırp!" dedim. Dediğimi yaptı, beraberindeki bir kaba bir miktar süt sağdı. Benim de yanımda Resûlullah aleyhissalatu vesselam için taşıdığım bir kap vardı. İçmede, abdestte onu kullanırdı. (Sütü kendi kabıma aktararak) Aleyhissalatu vesselam'ın yanına geldim. Uyuyordu. Uyandırmak istemedim. Uyanıncaya kadar yanında durdum. Süte biraz su kattım, dibi serinledi.
"Ey Allah'ın Resülü, buyurun için!" dedim. O içti ben de memnun oldum. Sonra: "<b><span style="color: red;">yol</span></b>a koyulma vakti gelmedi mi?" dedi.
"Evet!" dedim. Güneşin zevalinden sonra hareket ettik. Peşimize Süraka İbnu Malik İbni Cu'şem düştü. Biz sert bir arazide yürüyorduk.
"Ey Allah'ın Resülü, bize yaklaştı!" dedim.
"Üzülme! Allah bizimledir!" buyurdu. Aleyhissalatu vesselam, Sürakaya beddua etti. Derhal atının ön ayağı karnına kadar yere saplandı. Süraka:
"Anladım ki, siz bana ilendiniz. Ne olur benim için dua edin. Allah için ben de takipçileri sizden geri çevireceğim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam dua ediverdi, adam kurtuldu ve geri döndü. <b><span style="color: red;">yol</span></b> boyu her kime rastladı ise:
"Ben size bedel burada gereken (aramayı) yaptım (kimse yok)!" dedi. Böylece her kime rastladı ise geri çevirdi. Hülasa, bize verdiği sözü tuttu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5751</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubade İbnu's-Samit radıyallahu aanh anlatıyor: "Ben ehl-i Suffa'dan birkısım insanlara yazı ve Kur'an'ı öğretmiştim. Onlardan bir adam bana bir yay hediye etti. Ben de: "(Bu yay) benim için (büyük) bir mal değil, onunla Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda atış yaparım, gidip Resûlullah Aleyhissalatu vesselam'a soracağım" dedim. Gidip sordum:
"Ey Allah 'ın Resûlü! dedim. Kendilerine yazı ve Kur'an öğrettiğim kimselerden biri bana bir yay hediye etti. Bu benim için bir mal da değil. Ben onunla Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda atış yaparım!" dedim. Aleyhissalatu vesselam bana:
"Eğer ateşten bir takı takınmayı seversen kabul et!" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5772</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh Hayber'de (ganimetten) bir arazi sahibi oldu. (Bunu tasadduk etmesini emreden bir rüyayı üst üste üç gün görmesi üzerine) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek."
"Ey Allah'ın Resülü! Ben Hayber'de bir tarlaya sahip oldum. Şimdiye kadar yanımda böylesine değerli bir arazim hiç olmadı. Bu tarla için bana ne emir buyurursunuz?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"Dilersen onun aslını (Allah için) hapset ve (gelirini) tasaddut et!" buyurdular. Bunun üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh araziyi tasadduk etti ve aslının satılamayacağını ve satın alınamayacağını, varis olunamayacağını, hibe edilemeyeceğini söyledi.
Ravi der ki: "Ömer bu araziyi fakirlere, akrabalara, kölelere, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda harcamalara ve <b><span style="color: red;">yol</span></b>culara bağışladı. -Bir rivayette misafirlere de denmiştir.- Onun işlerini üzerine alanın ondan maruf üzere yemesinde veya bir dostuna yedirmesinde bir beis yoktur, yeter ki, malı kendine sermaye yapmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5789</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Süleyman aleyhisselam (bir gün):
"Bugün, kesinlikle doksan kadınıma uğrayacağım. Hepsi de Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unca cihad edecek bir yiğit doğuracak!" dedi. Arkadaşı (veya melek) ona:
İnşaallah de bari!" uyarısında bulundu. Ama Hz. Süleyman inşaallah demedi.
Söylediği gibi, o gün, bütün hanımlarına uğradı. Kadınlardan sadece biri hamile kaldı. O da yarım insan doğurdu."
Resulullah aleyhissalatu vesselam sözüne devamla:
"Nefsimi elinde tutan Zat'a yemin olsun! Eğer Süleyman aleyhisseİam inşaallah!" demiş olsaydı hepsi de Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda atlı olarak cihad eden çocuklara sahip olacaktı" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5795</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süveyd İbnu Hanzala radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gitmek üzere <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkmıştık. Beraberimizde Vail İbnu Hucr radıyallahu anh da vardı. <b><span style="color: red;">yol</span></b>da onu, bir düşmanı yakaladı. Herkesi yemin etmeye zorladılar. Ben, "o, kardeşimdir" diye yemin ettim. Bunun üzerine onu serbest bıraktılar. Resûlullah'a gelince olup biteni anlattım. "(Önümüzü kesen) grup herkesi yemine zorladı, ben de onun kardeşim olduğuna yemin ettim" dedim.
"Doğru söylemişsin, müslüman müslümanın kardeşidir!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5805</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"İtidal (orta <b><span style="color: red;">yol</span></b> üzere olmak), teenni(li davranmak), hal ve gidişi iyi olmak peygamberliğin yirmidört cüzünden bir cüzdür."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5829</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Muaviye radıyallahu anh'ın anlattığına göre, Hz. Aişe radıyallahu anha'ya: "Bana bir mektupla vasiyetini yaz, fakat çok şey yazma!" diye bir mektup <b><span style="color: red;">yol</span></b>ladı. Hz. Aişe de cevaben şöyle yazdı:
"Selam üzerine olsun! Emma ba'd: Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Kim halkın öfkesini dinlemeden Allah'ın rızasını ararsa insanların sıkıntısına karşı Allah kifayet eder. Kim de Allah'ın öfkesini dinlemeden halkın rızasını ararsa, Allah onu insanlara havale eder" dediğini işittim; selam üzerine olsun!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5835</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik anlatıyor: "Bana ulaştığına göre, bir adam İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma'ya şöyle yazdı: "Haberiniz olsun: Takva ehlinin birkısım alametleri vardır ki, bunlar sayesinde kendileri bilinebilir, onlar da bunları bilirler: Şöyle ki müttaki:
- (İhtilaf halinde) verilen hükme razı olur,
- Nimetlere şükreder,
- Belaya sabreder,
- Dilinden doğru çıkar,
- Kur'an'ın ahkamını kendine <b><span style="color: red;">yol</span></b> yapar.
İmam, çarşılardan bir çarşı (gibi)dir, hak ehlinden ise, ehl-i hak, hak (yükünü) ona yıkar; batıl ehlinden ise, batıl ehli de batıl (yükünü) ona yıkar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5836</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular:
"Üç kişi vardır ki, Allah Kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne onlara nazar eder, ne de onları günahlarından arındırır, onlara elim bir azab vardır:
- Sahrada, fazla suyu bulunduğu halde ondan <b><span style="color: red;">yol</span></b>cuya vermeyen kimse. Kıyamet günü Allah onun karşısına çıkıp: "Bugün ben de senden fzlımı (lütfumu) esirgiyorum, tıpkı senin (dünyada iken) kendi elinin eseri olmayan şeyin fazlasını esirgediğin gibi" der.
- İkindi vaktinden sonra, bir mal satıp müşterisine Allah Teala'nın adını zikrederek bunu şu şu fiyatla almıştım diye yalandan yemin ederek, muhatabını inandıran ve bu suretle malını satan kimse.
- Sırf dünyevi bir menfaat için bir imama biat eden kimse; öyle ki, dünyalıktan istediklerini verirse biatında sadıktır, vermezse sadık değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5878</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kays İbnu Ebi Hazım rahimehullah anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh, Zeyneb adında Ahmesli bir kadının yanına girmişti. Onun hiç konuşmadığını gördü: "Nesi var, niye konuşmuyor?" diye sordu. Oradakiler:
"Hiç konuşmadan hacc yapıyor!" dediler. Hz. Ebu Bekr kadına:
"Konuş. Zira bu yaptığın helal değil, bu cahiliye işidir" dedi. Kadın da konuşmaya başladı. Önce:
"Sen kimsin?" diye sordu. Hz. Ebu Bekr:
"Muhacirlerden biriyim!" dedi.
"Hangi muhacirlerdensin?"
"Kureyş'ten."
"Kureyş'ten kimlerdensin?"
"Oo! Sen çok soru sordun! Ben Ebu Bekr'im."
"Allah'ın cahiliyeden sonra bize lutfettiği bu güzel din üzerine ne kadar baki kalacağız?"
"İmamlarınız müstakim (doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>da) oldugu müddetçe bakisiniz.
"İmamlar ne demek?"
"Kavmindeki reisler ve eşraflar var ya, halka emrederler halk da onlara itaat eder?"
"Evet!"
"İşte onlar imamlardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5889</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'e Yahya İbnu Saidden ulaştığına göre "Hz. İsa <b><span style="color: red;">yol</span></b>da bir domuza rastlar. Ona: "Selametle <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan çekil!" der. Yanında bulunanlar: "Bunu şu domuz için mi söylüyorsun?" diye sorarlar. (O ise domuz kelimesini diliyle telafuz etmekten çekindiğini ifade eder ve:)
"Ben, dilimin, çirkin şeyi söylemeye alışmasından korkuyorum!" cevabını verir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5894</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Adiyy İbnu Hatim radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında bir adam bir hitabede bulundu ve dedi ki: "Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>u bulmuş, kim de o ikisine isyan ederse doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan sapmıştır."
Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Sen ne kötü hatipsin. Şöyle söyle: "...Kim Allah ve Resülüne isyan ederse..." buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5904</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Habeşi radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bir sidre ağacını keserse, Allah onun başını cehenneme uzatır." Bu hadis hakkında kendisine sorulunca Ebu Davud şu cevabı vermiştir: "Bu hadis muhtasardır. Manası şudur: "Kırda bayırda <b><span style="color: red;">yol</span></b>cuların ve hayvanların gölgesinden istifade ettikleri bir sidre ağacını, o ağaçta herhangi bir hak sahibi olmayan bir kimse, haksız olarak keserse Allah onun başını cehenneme uzatır" demektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5920</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Usame İbnu Zeyd radiyallahu anhuma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam üzerinde semer bulunan bir merkebe bindi, altında Fedek kadifesi vardı. Usame'yi de arkasına aldı. Benil-Haris İbnuI-Hazrec'te oturan Sa'd İbnu Ubade radiyallahu anh'a, Bedir savaşından önce geçmiş olsun ziyaretine gitti: Beraberce giderken, aralarında Abdullah İbnu Ubey İbnu Selul'un de bulunduğu bir cemaate rastladılar, oturuyorlardı. Abdullah İbnu Ubey o sırada henüz müslüman olmamıştı. Cemaatte müslümanlar, müşrikler, putperest olanlar, yahudiler, müslümanlar karışık vaziyette idi. Bu cemaatte Abdullah İbnu Ravaha radiyallahu anh da vardı. Onlara Resulullah'ın bindiği merkebin kaldırdığı toz isabet edince, Abdullah İbnu Ubey burnunu örtüsüyle sarıp: "Bizi toz içinde bırakma!" diye homurdandı. Resulullah aleyhissalatu vesselam cemaate selam verip durdu. Merkepten inip onları Allah'a davet etti, onlara Kur'an okudu. Abdullah İbnu Ubey, Aleyhissalatu vesselam'a: "Be adam! Bundan daha güzel bir şey yok. Eğer söylediğin hak ise, bizim cemaatimizi rahatsız etme, evine dön! Kim sana gelirse ona anlat!" dedi. Bunun üzerine Abdullah İbnu Ravaha da: "Evet ey Allah'ın Resulu! Sen bizim toplantılarımıza gel! Zira biz bunu istiyoruz!" dedi. Bundan sonra müslümanlar, müşrikler ve yahudiler aralarında atıştılar. Neredeyse birbirleriyle kapışacaklardı. Resulullah aleyhissalatu vesselam onları yatıştırmak için gayret sarfetti ve sustular. Resulullah da bineğine atlayarak <b><span style="color: red;">yol</span></b>una devam etti ve Sa'd İbnu Ebi Vakkas'in yanına gelip evine girdi. Aleyhissalatu vesselam ona: "Ey Sa'd! Ebu Hubab'in ne dediğini işittin mi?" dedi. Ebu Hubab'la Abdullah İbnu Ubey'i kastediyordu. "şöyle şöyle söyledi" buyurdu. Sa'd İbnu Ubade: "Ey Allah'ın Resulu! Onu affet, Sana Kitab'ı gönderen Zat-ı Zülcelal 'e kasem olsun. Allah'ın sana indirdiği Hak geldiği zaman, bu beldenin ahalisi, ona taç giydirmeye, sarık sarmaya ittifak etmişlerdi. Allah Teala hazretleri sana verdiği bu hakikatla onun başa geçmesini engelleyince, bu onun boğazına takıldı. İşte, şahid olduğun densizliği ona yaptıran da budur!" dedi. (Bu açıklama üzerine) Resulullah onu bağışladı. Resulullah aleyhissalatu vesselam ve ashabı, müşrikleri ve Ehl-i Kitabı Allah 'ın emrettiği üzere bağışlıyorlar, onların eza ve cefalarına sabrediyorlardı. Allah Teala Hazretleri şöyle buyurmuştu: "Muhakkak siz, malınızda ve canınızda imtihan olunacaksınız ve sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve Allah 'a ortak koşanlardan pek çok incitici sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvaya sarılırsanız, işte bu, ugrunda azim ve sebat edilmeye değer işlerdendir" (AI-i Imran 186). Rab Teala bir başka Ayet-i kerimede de şöyle buyurmuştur: "Kitap ehlinden çoğu, imanınızdan sonra sizi tekrar inkara döndürmek isterler. Bu, kendilerine hak iyice belli olduktan sonra nefislerinde duydukları kskançlık yüzündendir. Allah'ın emri gelinceye kadar onlara aldırış etmeyin ve onları kınamayın. Muhakkak ki, Allah her şeye hakkıyla</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5922</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr el-Huzai, babası radiyallahu anh'tan naklediyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, Fetih'ten sonra beni çağırdı ve benimle, Mekke'ye Ebu Süfyan'a, Kureyşliler arasında dağıtması için, biraz mal göndermek istedi. Bana: "Kendine bir arkadaş ara!" buyurdu. Derken bana Amr İbnu Umeyye ed-Damri geldi ve: "Duydum ki, sen Mekke'ye gidecekmişsin ve yanına bir arkadaş arıyormussun!" dedi. "Evet!" dedim. "Ben sana arkadaşım!" dedi. Ben hemen Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gelip: "Kendime bir arkadaş buldum!" dedim. "Kim?" buyurdular. "Amr İbnu Umeyye'dir!" dedim. "O, kavminin yöresine gelince ona karşı müteyakkız ol! Çünkü evvel adam şöyle demiş: "Bekri arkadaşına güvenme!" buyurdular! Derken <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktık, Ebva'ya kadar geldik. Amr: "Benim, kavmimle bir işim var. Beni burada biraz beklemeni arzu ediyorum!" dedi. Ben de: "İşin rast gelsin!" dedim. Ayrılınca, Resulullah aleyhissalatu vesselam'in sözünü hatırlayıp devemi hızlandırdım, (Ebva'dan) çıkıp deveyi hızlı yürümeye zorladım. Ezafir'e gelince, Amr'ın bir grup adamla karşımdan geldiğini gördüm. Devemi daha da hızlandırdım ve onu geçtim. Kendine hedef olmaktan kurtulduğumu anlamıştı, yanındakiler geri döndü. Amr (tek başına) bana yetişti ve: "Kavmimle bir işim vardı! (İşimi görüp bitirdim)" dedi. Ben de: "Pekala!" dedim. <b><span style="color: red;">yol</span></b>umuza devam edip Mekke'ye geldik. Ben emanet malı Ebu Süfyan radiyallahu anh'a teslim ettim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5925</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Murar <b><span style="color: red;">yol</span></b>una kim çıkacak? Gerçekten ondan, günah olarak, Beni İsrail'den affedilen kadar günah affedilecek!" Oraya ilk çıkan Beni Hazrec'ten bizim süvarimiz oldu. Sonra herkes peşpeşe oraya geldi. Aleyhissalatu vesselam: "kızıl devenin sahibi (olan bedevi) hariç hepiniz mağfirete erdiniz!" buyurdular. Biz adamın yanına gelip: "Gel! Sana da Resulullah istiğfarda bulunuversin!" dedik. O ise bir yitiğini arıyordu. "Yitiğimi bulmam, benim için, arkadaşınızın istiğfarından hayırlıdır!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5926</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İslam'ın değirmeni otuzbeş veya otuzaltı veya otuzyedi (yıl) döner. Eğer, (dini terkederek kendilerini) helak ederlerse, daha önce helak olanların <b><span style="color: red;">yol</span></b>unu tutmuş oturlar. Dinleri ayakta kalırsa, onlar için yetmiş yıl ayakta kalır!" Ben dedim ki: "(Bu yetmiş yıllık müddet) zikri geçen (otuzbeş yıllık müddet)ten sonra mı başlayacak, yoksa geçen kısım buna dahil mi?" "Mezkur müddet buna dahildir!" buyurdular. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5944</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şeytanlar için develer vardır. Şeytanlar için evler vardır. Şeytanlara ait develere gelince, ben, onları gördüm. (Şöyle ki): Biriniz, yedeğinde, iyi beslediği seçkin develerle (<b><span style="color: red;">yol</span></b>a) çıkar, bunlardan hiçbirine binmez. <b><span style="color: red;">yol</span></b> esnasında yürümekten kesilmiş (bir din) kardeşine rastlar, devesine onu da almaz (işte bu develer şeytana aittir, çünkü gösteriş ve tefahur için beslenmiştir). Şeytana ait evlere gelince, onların, (mureffeh) insanlar tarafından (seyahata çıkınca kullanılan ve) ipeklerle örtülmüş kafeslerden (hevdec) başkası olmadığını zannediyorum"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5958</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Batıl ve haksız <b><span style="color: red;">yol</span></b>da iken (münakaşa ve) yalanı bırakana cennetin kenarında bir köşk bina edilir. Haklı olduğu halde münakaşayı bırakan kimse için cennetin ortasında bir köşk bina edilir. Kim de ahlakını güzelleştirirse ona cennetin en ala yerinde bir köşk bina edilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5980</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ka'b İbnu Ucre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam vukûu yaklaşmış olan bir fitneyi zikretmişti. O sırada başı örtülü birisi <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan geçti. Aleyhissalatu vesselam:
"İşte şu (giden), o gün hidayet üzere olacak!" buyurdular. Ben hemen sıçrayıp, Osman (olan o geçen kimse)nin bazularından tutup Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın karşısına geçerek: "(O söylediğiniz) bu mu?" dedim.
"Evet bu!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5982</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bera İbnu Azib radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yaptığı haccda biz de beraberdik. (Bir ara) <b><span style="color: red;">yol</span></b>da bir yerde konakladı ve cemaatle namaz kılma emrini verdi. Bu sırada, Hz. Ali radıyallahu anh'ın elinden tutarak (yanındaki ashabına): "Ben mü'minlere nefislerinden evla değil miyim?" diye sordu. Hep bir ağızdan: "Elbette evlasın!" dediler. Aleyhissalatu vesselam tekrar:
"Ben her mü'mine, kendi nefsinden evla değil miyim?" buyurdular. Ashab yine hep bir ağızdan: "Evet evlasınız!" dediler. Bunun üzerine (Ali'yi göstererek):
"İşte bu, ben kimin dostu isem, onun dostudur! Allah'ım, sen buna dost olana dost, düşman olana düşman ol!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5989</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ya'la İbnu Mürre radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Bir grup ashab, Resûlullah'la birlikte Aleyhissalatu vesselam'ın davet edildiği bir yemeğe gittiler. <b><span style="color: red;">yol</span></b>da, Hüseyin'e rastladılar, çocuklarla oynuyordu.
Ya'la der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (çocugu görünce) ilerleyip cemaatin önüne geçip, (onu tutmak için) ellerini açtı. Çocuk ise sağa sola kaçmaya başladı. Resûlullah da onu takliden sağa sola koşarak, tutuncaya kadar peşinde koştu. Yakalayınca ellerinden birini çenesinin altına diğerini de ensesine koyup öptü ve: "Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin'denim! Kim Hüseyin'i severse Allah da onu sevsin. Hüseyin sıbt'lardan bir sıbttır (torun)!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5990</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abduldah İbnu Mes'ud anlatıyor: "İslam'ı ilk izhar eden yedi kişi idi: Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Ebu Bekr, Ammar, annesi Sümeyye, Süheyla, Bilal ve Mikdad.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı Cenab-ı Hak amcası Ebu Talib'le korudu. Hz. Ebu Bekr'i Allah kavmi ile korudu. Diğerlerine gelince, müşrikler onları tutup, demirden zırhlar giydirdiler ve vücutlarının yağlarını eritmek üzere kızgın güneşte dağladılar. Bunlardan hiçbiri müşriklerin yaptıklarına dayanamadı, hepsi de onların isteklerine boyun eğmek zorunda kaldı. Bilal hariçti. Çünkü o, nefsini Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda alçalttı da alçalttı. Azab veren kavmi de onu öldürmeyi küçümsediler. Onu tutup çocuklara teslim ettiler. Bu aylak gürûh onu Mekke sokaklarında ve dağ <b><span style="color: red;">yol</span></b>larında eziyet vererek dolaştırıp eğlendiler. O, bunlara aldırmayıp: "Allah birdir Allah birdir!" demeye devam etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6001</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Abdullah İbnu Amr İbni Haram, Uhud günü, öldürüldüğü zaman Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana rastladı ve: "Ey Cabir! Allah baban için ne söyledi, sana haber vermiyeyim mi?" buyurdular." Yahya'nın rivayetinde ise Resûlullah: "Ey Cabir, seni niye böyle kalben kırık (ve üzüntülü) görüyorum" buyurmuş, Cabir de: "Ey Allah'ın Resûlü! Babam şehit düştü, geriye bir yığın horanta ve borç bıraktı" demiştir. Aleyhissalatu vesselam da:
"Sana, Allah'ın babanı karşıladığı şeklin müjdesini vereyim mi?" diye
sordu. Cabir: "Evet! Ey Allah'ın Resûlü!"dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam açıkladı: "Allah her kimle konuştu ise mutlaka hicab gerisinden konuştuğu halde babana vicahen konuştu ve: "Ey kulum! Benden ne dilersen dile, dilediğini sana vereyim!" dedi. O da:
"Ey Rabbim! Beni hir kere daha ihya et, senin <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda ikinci kere öleyim!" dedi. Rab Teala Hazretleri de: "Benden daha önce şu hüküm sadır oldu: "Ölenler artık dünyaya bir daha dönmeyecekler" buyurdular. Baban da:
"Ey Rabbim, öyleyse (benim durumumu) arkamda kalanlara ulaştır!"
dedi. Bu talep üzerine şu ayet nazil oldu: "Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda şehid edilenleri ölü sanma. Onlar Rablerinin katında hayat sahibidirler ve O'nun nimetleriyle rızıklanırlar" (Al-i İmran 169).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6002</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nevvas İbnu Sem'an el-Kilabi anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim. Dedi ki:
"Rahman'ın iki parmağı arasında olmayan bir kalp yoktur. Allah dilerse onu doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>a sevkeder, dilerse şaşırtır!"
Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle dua ederdi:
"Ey kalpleri tesbit eden Rabbimiz! Kalplerimizi dinin üzerine tesbit et."
Resûlullah yine derdi ki: "Mizan (terazi) Rahmanın elindedir. Kıyamet'e kadar bazı kavimleri yükseltir, bazı kavimleri de alçaltır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6005</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'in yanına gelmişti. Aleyhissalatu vesselam, ashabı ona yardım etmeye teşvik etti. Ashaptan biri:
"Benim yanımda şu kadar mal var!" dedi. Cemaatte bulunup da adama yardım etmeyen kalmadı, herkes az veya çok bir yardımda bulundu. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam şu hitabede bulundu:
"Kim bir hayrı başlatır ve başkaları da onu devam ettirirse, o kimse yaptığı hayrın sevabını eksiksiz alır ve o hayrı takip edenlerin hayrının bir mislini -onların hayırlarından hiçbir eksilme olmaksızın- aynen alır. Kim de kötü bir çığır açar ve bu çığırdan başkaları da giderse, bu adama, o kötü işin günahı eksiksiz gelir; ayrıca o kötü <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan gidenlerin günahının bir misli de -onların günahından hiçbir şey eksiltmeden- ona gelir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6015</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zir İbnu Hubeyş anlatıyor: "Safvan İbnu Assal el-Muradi'ye geldim. Bana: "Ne maksatla yanıma geldin?" dedi.
"İlmi ortaya çıkarayım diye!" dedim. Bunun üzerine bana şunu söyledi:
"Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittim. Buyurmuşlardı ki:
"İlim talep etmek üzere <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkan hiç kimse yoktur ki, melekler, onun bu yaptığından memnun olarak, ona kanatlarını germemiş olsunlar!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6023</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mü'min kişiye, hayatta iken yaptığı amel ve iyiliklerden, öldükten sonra ulaşanlar, öğretip neşrettiği bir ilim, geride bıraktığı salih bir evlad, miras bıraktığı bir mushaf (kitap), inşa ettiği bir mescid, <b><span style="color: red;">yol</span></b>cular için yaptırdığı bir bina, akıttığı bir su, hayatta ve sağlıklı iken verdiği bir sadakadır. Ölümünden sonra kişiye işte bunlar ulaşır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6026</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">yol</span></b>da yürüyünce Ashab, onun önünde yürürler. Aleyhissalatu vesselam'ın sırtını meleklere bırakırlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6044</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh buyurmuştur ki: "Muhakkak ki ağızlarınız Kur'an'ın <b><span style="color: red;">yol</span></b>larıdır, onları misvakla temizleyin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6056</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id el-Hımyeri rahimehullah anlatıyor: "Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabınca işitilmemiş şeyler rivayet ediyor, onların işittiği (birçok) şeylerde de sükut ediyordu. Abdullah İhnu Amr radıyallahu anhüma'ya onun rivayet ettiği bir hadis ulaşmıştı ki:
"Allah'a yemin olsun! Ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bunu söylediğini işitmedim. Muaz'ın, kaza-i hacet hususunda sizi yakında fitneye atmasından korkarım!" dedi. Onun bu sözü Muaz'a ulaştı (ve bir gün) Abdullah'la karşılaştı. Muaz:
"Ey Abdullah İbnu Ömer! Şurası muhakkak ki, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan gelen bir hadisi tekzib etmek nifaktır. Bunun günahı da bunu söyleyenedir. Ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini kesinlikle dinlemiştim: "Lanete sebep olan şu üç şeyden kaçının: Suyun geldiği <b><span style="color: red;">yol</span></b>lara, (halkın istifade ettiği) gölgelere, <b><span style="color: red;">yol</span></b>ların üstüne abdest bozmak."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6057</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Geceleyin <b><span style="color: red;">yol</span></b>ların üzerine yatmaktan, oralarda namaz kılmaktan sakının. Çünkü <b><span style="color: red;">yol</span></b>ların üstü yılanların ve vahşi havvanların sığınağıdır. <b><span style="color: red;">yol</span></b>ların üzerine abdest bozmaktan da sakının. Çünkü bu, lanet vesilesidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6058</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Salim radıyallahu anh babasından naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">yol</span></b> ortasında namaz kılmayı, oralarda büyük veya küçük abdest bozmayı yasakladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6061</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "ResûIullah aleyhissalatu vesselam bir defasında dağ <b><span style="color: red;">yol</span></b>una saparak küçük abdest bozdu. Abdest bozarken, (yere yaklaşarak nazarlara ve sıçrantılara karşı ihtiyat maksadıyla bacaklarını öyIe açtı ki) uyluk kemikleri yerlerinden ayrılacak diye içimden ona acıma geçti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6113</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süveyd İbnu Nu'man el-Ensari"nin anlattığına göre, "Ashabtan bir grup Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Hayber'e hareket ederler. <b><span style="color: red;">yol</span></b>da Sahba nam mevkiye gelince ikindi kılınır. Aleyhissalatu vesselam yiyecek talep eder. Sadece kavud çıkarılır. Onlar yenilir, içilir. Sonra su talep eden Resûlullah ağzını çalkayıp cemaate akşam namazı kıldırır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6133</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün <b><span style="color: red;">yol</span></b>da giderken) abdest almakta olan ve bu sırada mestlerini de yıkayan bir adama rastladı. Onu mestlerini yıkamaktan men edercesine eliyle işaret ederek: "Sen sadece şöyle meshetmekle emrolundun" buyurdu ve mübarek elinin parmaklarıyla ayak parmaklarının ucundan bacağın dibine (mafsal kısma) kadar çizgiler çekerek gösterdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6164</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Mahzura İbnu Mi'yer radıyallahu anh'ın terbiyesinde yetim olarak yetişen Abdullah İbnu Muhayrız'dan rivayet edildiğine göre, "Ebu Mahzure, kendisini Suriye'ye göndermek üzere hazırlarken, Abdullah, Ebu Mahzure'ye şöyle dediğini anlatıyor: "Ey amcacığım! Ben Suriye'ye gidiyorum ve senin ezan okuyuşunun (hikayesini) soruyorum."
Ravi, bunun üzerine Ebu Mahzure'nin şunu anlattığını belirtir: "Ben bir grupla birlikte <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkmıştım. Epey bir <b><span style="color: red;">yol</span></b> almıştık. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın müezzini Aleyhissalatu vesselam'ın yanında namaz için ezan okudu. Biz de müezzinin sesini Aleyhissalatu vesselam'a arkamız dönük olarak işittik. Biz onun sesini alaylı alaylı tekrar edip yansıladık. (Bu yaptığımızı) Resûlullah aleyhissalatu vesselam işitti. Bize bazı kimseler <b><span style="color: red;">yol</span></b>layarak yanına çağırttı önüne oturttu ve: "Kulağıma kadar gelen ses hanginizin?" dedi. Arkadaşlarım beni işaretlediler. Doğru da söylediler. Resûlullah, onları geri çevirdi, beni alıkoydu. Sonra bana: "Kalk ezan oku!" dedi. Doğruldum. (Ezanı bilmediğimden) öyle mahçup olmuştum ki, o anda nazarımda Resûlullah'tan ve yapmamı emrettiği şeyden daha menfur bir şey yoktu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın önünde doğrulmuş, öyle kalmıştım.
Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ezanı kendisi bana okudu. Arkadan: "Haydi söyle!" dedi. Allahuekber, Allahuekber, Allahuekber, Allahuekber, Eşhedü en Ia ilahe illallah, eşhedu en la ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammede'r-Resûlullah, eşhedü enne Muhammede'r-Resûlullah!"
Sonra bana şunu söyledi: "Sesini yükselt. Eşhedü en la ilahe illallah, eşhedu enlailahe illallah, eşhedü enne Muhammede'r-Resûlullah, eşhedu enne Muhammede'r-Resûlullah, Hayye ala's-salati, hayye ala's-salah, Hayye ala'l-Felahi hayye ala'l-felah. Allahuekber Allahuekber, la-ilahe illallah!"
Sonra, ezanı bitirince beni çağırdı ve bana içerisinde gümüş para bulunan bir çıkın verdi. Sonra elini Ebu Mahzûra'nın alnına koydu, arkadan yüzüne kaydırdı, sonra göğsü üzerine götürdü, sonra ciğerinin üzerine kaydırdı. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın mübarek eli, Ebu Mahzûra'nın göbeği üzerine ulaştı. Sonra Aleyhissalatu vesselam: "Allah seni mübarek kılsın, Allah sana bereket yağdırsın" dedi. Ben de:
"Ey Allah'ın Resûlü! Bana Mekke'de ezan okumamı emir buyursanız?" dedim."
"Haydi emrettim!" buyurdular.
Derken içimde Resûlullah'a karşı duyduğum bütün kötü hisler kayboldu. Yerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam sevgisi doldu. Hemen Resûlullah'ın Mekke'deki valisi Attab İbnu Esid'in yanına geldim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın emri sebebiyle Attab'ın yanında namaz için ezanı ben okudum."
Ravi der ki: "Ebu Mahzura'ya yetişenler bu hadiseyi, Abdullah İbnu Muhayriz'in bana anlattığı şekil üzere bana tahdis ettiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6181</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Reslulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bazı şeyler vardır, mescidde yapılması uygun değildir: "Mescid (yanlardan iki kapılı ise gel-geç için) <b><span style="color: red;">yol</span></b> olarak kullanılamaz, orada silah kılıfsız taşınmaz, yaya kiriş takılmaz, ok saçılmaz, çiğ et geçirilmez, had tatbik edilmez, kimseye kısas vurulmaz, alışveriş mahalli de yapılmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6226</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bana salavat okumayı unutursa, cennetin <b><span style="color: red;">yol</span></b>unu terketmiş olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6254</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ali İbnu Şeyban anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gitmek üzere kavmimizin <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkardığı heyet olarak <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkıp Resulullah'ın yanına geldik. Ona biat ettik, arkasında namaz kıldık. Sonra arkasında bir başka namaz daha kıldık. Namaz bitmişti. Safın gerisinde tek başına namaz kılan birini gördü. Aleyhissalatu vesselam, adam gideceği zaman yanında durarak: "Namazına (yeniden) yönel! Çünkü safın gerisinde tek başına kılanın namazı yoktur!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6321</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam sabah namazında kunut yapmaktan neh<b><span style="color: red;">yol</span></b>undu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6335</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'd el-Karaz radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bayram namazlarına giderken Sa'id İbnu Ebi'l-As'ın mahallesinden geçer, sonra çadırların bulunduğu yerden geçer, namaz dönüşünü başka bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan yapar, Beni Zürayh'ten Ammar İbnu Yasir'in evine, oradan Ebu Hureyre'nin mahallesine, oradan Balat'a geçerek (evine gelirdi)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6336</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Rafi'radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bayram namazına yaya olarak gider, dönüşü de, gittiğinden başka bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>la yapardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6360</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Asım İbnu Amr anlatıyor: "Irak ahalisinden bir grup, Hz. Ömer'e gitmek üzere <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıktı. Yanına geldikleri vakit Hz. Ömer onlara: "Siz kimlerdensiniz!? diye sordu. Onlar: "Biz Irak ahalisindeniz!" dediler. "İzinli olarak mı geldiniz?" dedi. Onlar: "Evet!" dediler. Onlar Hz. Ömer radıyallahu anh'tan kişinin evde kıldığı namazın hükmünü sordular. Hz. Ömer: "Ben Resulullah'a bu hususta sormuştum da: "Kişinin evinde kıldığı namazı nurdur, öyleyse evlerinizi nurlandırın" buyurdu" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6446</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam yüzünü cırmalayıp <b><span style="color: red;">yol</span></b>an kadına, cebini, yakasını yırtan kadına, mahvoldum, helak oldum diyerek dövünen kadına lanet etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6465</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam için mezar kazmaya azmettikleri vakit Ebu Ubeyde İbnu'l Cerrah'a adam gönderdiler. O, Mekke halkının mezarı gibi şak şeklinde mezar kazıyordu. Ebu Talha'ya da adam gönderdiler. O da Medine ahalisinin mezarı gibi, lahid tarzında mezar kazıyordu. İşte bu iki zata iki ayrı elçi <b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkarıldı. Ashab dedi ki: "Allahım, Resulün için sen tercih et" Ebu Talha'yı yerinde buldular ve (kazı yerine) getirdiler. Ebu Ubeyde (yerinde) bulunamadı. Böylece Resulullah aleyhissalatu vesselam için lahid tarzında mezar hazırlandı."
İbnu Abbas radıyallahu anhüma demiştir ki: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın teçhizi salı günü tamamlanınca, evindeki kar<b><span style="color: red;">yol</span></b>ası üzerine konuldu. Sonra erkekler, gruplar halinde yanına girerek cenaze namazı kıldılar. Erkeklerin namazı bitince kadınlar gruplar halinde girip namaz kıldılar. Onlar da namazlarını tamamlayınca çocukları gruplar halinde odaya koydular. "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın namazına kimse imamlık yapmadı (herkes müstakil kıldı).
Müslümanlar, kabrin kazılacağı yer hususunda ihtilaf etti. Bir kısmı: "Mescidine gömülsün" dedi. "Ashabıyla birlikte (Baki'e) defnedilsin" dedi. Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh: "Ben Resulullah'ın: "Her peygamber öldüğü yere defnedilmiştir" dediğini işittim" dedi.
İbnu Abbas dedi ki : "Bunun üzerine Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın, üzerinde ruh-u şerifelerini teslim ettikleri yatağını kaldırdılar ve (o yerde) mezar kazdılar. Sonra
Aleyhissalatu vesselam çarşamba gününün gece yarısında defnedildi. Resulullah'ın kabrine Hz. Ali, Fazl İbnu Abbas, kardeşi Kusam, Şükran Mevla Resulullah aleyhissalatu vesselam inmişlerdi. Evs İbnu Havli ki bu, Ebu Leyla'dır Ali İbnu Ebi Talib'e dedi ki: "Allah aşkına, Resulullah aleyhissalatu vesselam'dan bizim de hissemizi verin." Bunun üzerine Hz. Ali, ona: "(Kabre) sen de in!" dedi. Şükran, Aleyhissalatu vesselam'ın azadlısı idi. Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın giymekte olduğu bir kadife parçasını aldı, kabre yaydı ve: "Allah'a yemin olsun senden sonra kimse bunu giymeyecek!" dedi. Böylece o da Aleyhissalatu vesselam'la birlikte gömüldü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6478</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">yol</span></b>culuk (sefer) sırasında oruç tutmak birr (denen makbul ve mahbub amelden) değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6510</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre: "Resulullah aleyhissalatu vesselam itikafa girince, yatağı veya kar<b><span style="color: red;">yol</span></b>ası onun için, tevbe sütununun gerisine konulurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6623</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ey insanlar Allah'a karşı muttaki olun ve (dünyevi) talepte mutedil olun. Zira, hiçbir kimse yoktur ki, (Allah'ın kendisine taktir ettiği) rızkını eksiksiz elde etmeden ölmüş olsun. Rızkı gecikse bile ona mutlaka kavuşacaktır. Öyleyse Allah'tan korkun ve talepte mutedil olun, (gayr-ı meşru <b><span style="color: red;">yol</span></b>lara sapmayın), helal olanı alın, haram olanı terkedin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6676</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">yol</span></b>un (genişliği hususunda) ihtilafa düşerseniz yedi zira' yapın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6682</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh'ı alacaklılarından kurtardı. Sonra onu Yemen'e amil (vali) olarak <b><span style="color: red;">yol</span></b>ladı. Bunun üzerine Hz. Muaz şöyle dedi: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, (elimde mevcut) malımla beni borçlardan halas etti, sonra da Yemen'e amil tayin etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6708</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şüphesiz, borç sahibi (ödemeden) ölünce, borcu Kıyamet günü ondan alınır. Fakat şu üç sebeple borçlanan kimse bu hükmün dışındadır:
1. Adamın gücü Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda (savaşta) zayıflar, o da Allah düşmanına ve kendi düşmanına karşı kuvvetlenmek için borçlanır.
2. Bir adamın yanında bir müslüman ölür, onu kefenleyip gömecek parası olmaz, bu maksatla borçlanır.
3. Bir adam, bekarlık sebebiyle nefsinden Allah'a karşı korku hisseder. Dinine zarar gelir endişesiyle (borçlanarak) evlenir. Allah Teala hazretleri, Kıyamet günü, bunların borçlarını kendisi öder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6714</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Yetim olarak büyüdüm, fakir olarak hicret ettim. Karnımı doyurma ve (<b><span style="color: red;">yol</span></b>culuk) sırasında bazan binerek ayağımı dinlendirme nöbeti karşılığında İbnetu Gazvan'a işçi oldum. Konakladıkları vakit onlara odun topluyordum. Bindikleri zaman da develerini yürütmek için ezgi söylerdim. İslam dinini bir nizam, Ebu Hureyre'yi de imam (idareci) kılan Allah'a hamdolsun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6736</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radiyallahu anhuma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir ortak diğer bir ortaktan önce (üçüncü bir ortagın hissesini suf'a <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla) satın aldığı zaman, diğer ortağın, hisseyi satın alan ortağa karşı suf'a hakkı yoktur. Buluğ çağına varmamış ortak ve gaib (yani hazır bulunmayan) ortak için de suf'a hakkı yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6757</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kimin malı zulüm <b><span style="color: red;">yol</span></b>uyla elinden alınmak istenir ve bu <b><span style="color: red;">yol</span></b>da öldürülürse, o kimse şehittir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6769</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Safvan İbnu Ümeyye radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında idik. Derken Amr İbnu Mürre radıyallahu anh geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü! Allah bana musibet takdir etmiştir. Çünkü ben elimle def çalmaktan başka bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>la rızıklanacağımı zannetmiyorum. Öyleyse bana fuhşa ait olmayan şarkı hususunda izin verin!" dedi. Aleyhissalatu vesselam şu cevapta bulundu: "Hayır! Sana izin veremem, bunda bir hayır, bir rıza yoktur. Sen yalan söyledin ey Allah'ın düşmanı! Allah seni temiz ve helal şeylerle rızıklandırdı, sen ise (kendi iradenle) aziz ve celil olan Allah'ın rızkından sana helal kıldıkları yerine, Allah'ın rızkından sana haram kıldığı rızkı ihtiyar ettin. Eğer bu yasaklama hükmünü daha önce sana ulaştırmış olsaydım şimdi sana hak ettiğin cezayı verirdim. Yanımdan kalk ve Allah'a tevbe et. Bilesin, bu yasaktan sonra (eski işini) yaparsan seni acı bir şekilde döveceğim ve ibret olsun diye saçını traş edeceğim, seni ailenden alıp sürgüne göndereceğim. Senin üstün başında taşıdığın varlığını Medine gençlerine ganimet olarak helal kılacağım."
Ravi der ki: "Amr, (Resûlullah'ın bu talimatından sonra, öyle fena ve rüsvay bir vaziyette kalktı ki, bunun derecesini ancak Allah bilir.
O çekip gidince Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Bunlar asilerdir. Böyleleri tevbe etmeden ölürse, aziz ve celil olan Allah onları, Kıyamet günü, dünyada oldukları üzere muhannes (kadınlaşmış), çıplak ve insanlara karşı bir ince yaprakla olsun örtülmemiş vaziyette haşredecektir, ayağa kalktıkça yere yıkılacaklardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6792</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim vasiyet yapmış olarak ölürse doğru bir <b><span style="color: red;">yol</span></b> ve sünnet üzere ölmüş olur; takva ve şehadet üzere ölmüş olur, mağfirete uğramış (günahları bağışlanmış) olarak ölmüş olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6807</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad eden kimse Allah'ın şu garantisi altındadır: "Allah onu ya mağfiret ve rahmetine dahil eder (şehit olur), yahud sevap ve ganimetle sağ salim geri çevirir. Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad eden kimsenin misali, hiç ara vermeden geceleri hep namaz kılan, gündüzleri de hep oruç tutan kimse gibidir. Bu hal evine dönünceye kadar böyledir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6808</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad eden bir gaziyi tam olarak teçhiz ederse, o gazi ölünceye veya savaştan dönünceye kadar sevabına iştirak eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6809</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali, Ebu'd-Derda, Ebu Hureyre, Ebu Ümame, Abdullah İbnu Ömer, Abdullah İbni Amr, Hz. Cabir, İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüm ecmain anlatmışlardır: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim evinde oturduğu halde; Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda (cihad edenlere) bir nafaka gönderecek olursa, ona her bir dirhem karşılığında yediyüz dirhem (sevabı) vardır. Kim de Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda bizzat cihad eder ve bu <b><span style="color: red;">yol</span></b>da mal harcarsa, ona da herbir dirhem için yediyüzbin dirhem (sevabı) vardır."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam sözlerini şu ayetle tamamladı: "Ve Allah dilediğine kat kat sevap verir" (Bakara 26l).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6810</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anh anlatıyor: "Osman İbnu Affan radıyallahu anh bir hitabesinde şöyle dediler: "Ey insanlar! Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bir hadis işitmiştim. Size ve arkadaşlığınıza olan düşkünlüğüm (yani bu hadisi duyunca beni terkederek hep cephelere koşacağınız endişem) bunu şimdiye kadar rivayetime mani oldu. (Şimdi rivayet ediyorum. Artık) dileyen kendisine ribatı (Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>una bezli) seçsin, dileyen de bıraksın. Efendimiz buyurmuştu ki: "Kim Allah Subhanehu <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda bir gece ribat (yani hududda ve tehlikeli yerde düşmana karşı bekleme)de bulunursa, o tek gecesi bin günlük gece namazına ve bin günlük gündüz orucuna bedel olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6811</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda murabıt olarak ölürse, kendisine, yapmakta olduğu salih amellerin ücreti (sanki ölmemiş gibi Kıyamet gününe kadar verilir), rızkı da mütemadiyen verilir, kabirdeki hesaba çekicilerden emin olur. Allah Teala hazretleri onu, Kıyamet günü cehennem korkusundan emin olarak diriltir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6814</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda bir gece nöbetcilik, bir adamın ailesi içinde bin yılda kılacağı namaz ve tutacağı oruçtan daha hayırlıdır, (bu zikredilen) yıl üçyüzaltmış gündür ve bir gün bin yıl gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6816</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissaIatu vesselam buyurdular ki: "Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda kim tek bir yürüyüş yapsa, kendisine isabet eden toz, Kıyamet günü mislince misk olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6820</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Temimu'd Dari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim, buyurdular ki: "Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda kim bir at (edinip) bağlar, kendi eliyle yemini verirse, yedirdiği her bir dane için bir sevap vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6823</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda yaralanan hiçbir yaralı yoktur ki -ancak kimin O'nun <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda yaralandığını Allah bilir- Kıyamet günü, yarası, yaralandığı gündeki şekliyle getirilmiş olmasın: Kanı kan renginde, kokusu misk kokusunda olarak."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6830</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Eksem İbnu'l-Cevn el-Huza'i'ye: "Ey Eksem! Kendi kavminden olmayanlarla birlikte {kafrlere karşı) savaş ki huyun güzelleşsin ve arkadaşlarının yanında kıymetin olsun. Ey Eksem! (<b><span style="color: red;">yol</span></b>culuk sırasında) arkadaşların en hayırlısı (sayıca) dört olandır. Askeri birliğin en hayırlısı, (miktarı) dörtyüz olandır. Ordunun en hayırlısı dörtbin olandır. Onikibin kişilik ordu, sayı azlığı sebebiyle mağlub olmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6835</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Safvan İbnu Assal radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam beni seriyyede savaşa gönderdi. (<b><span style="color: red;">yol</span></b>a çıkarken) şu talimatı verdiler: "Allah'ın adıyla, Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda yürüyün. Allah'ı inkar edenlerle savaşın. İşkence yapmayın, (ahidde bulunduğunuz taktirde) ahdinizi bozmayın, çocukları öldürmeyin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6836</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Alkame İbnu Mücezzez radıyallahu anh'ı, benim de içinde bulunduğum bir askeri birliğin başında savaşa gönderdi. Kumandan gazvesinin başına geçince veya <b><span style="color: red;">yol</span></b>da belli bir yere varınca, askerlerden bir grup, kendisinden (ayrı gitmek) hususunda izin istedi. Onlara izin verdi. Başlarına Abdullah İbnu Huzafe İbnu Kays es-Sehmi'yi sorumlu tayin etti. Ben onunla savaşanlar içerisinde idim. <b><span style="color: red;">yol</span></b>un bir yerine gelmiştik, (mola sırasında) askerlerden bazıları ısınmak veya üzerinde (yemek) yapmak maksadıyla bir ateş yaktılar. Komutanımız Abdullah -ki şakacı birisiydi- "sizin üzerinizde itaat edilmek ve sözü dinlenmek hakkım yok mu?"diye sordu. Askerler: "Elbette var!" dediler. "Öyleyse, dedi ne emredersem yapacaksınız değil mi?" Askerler yine: "Elbette!" dediler. Bunun üzerine komutan: "Şu halde size, şu ateşe atılmayı emrediyorum" dedi. Askerlerin birkısmı kalkıp emri yerine getirmeye hazırlandılar. Abdullah, onların ateşe atılacaklarına inanınca: "Kendinizi tutun, ben size şaka yapmıştım" dedi.
Medine'ye dönünce, bu hadiseyi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a anlattılar. Efendimiz şöyle buyurdular: "Onlardan (yani başınızdakilerden) kim size Allah'a isyanı emrederse ona itaat etmeyin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6842</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad eden, hacceden ve umre yapan Allah'ın elçisidir. Çünkü Allah bunların yapılmasına kulları davet etti, onlar da icabet ettiler. Buna mukabil onlar da O'ndan (dilediklerini istediler), Allah da onlara istediklerini verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6905</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Biz onların, yani mecusilerin köpek ve kuşlarının avladıklarını yemekten neh<b><span style="color: red;">yol</span></b>unduk.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6979</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Üsame İbnu Şerik radıyallahu anh anlatıyor: "Bedevileri gördüm. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bize şu işi yapmada bir günah var mı, şöyle davranmada günah var mı?" diye soruyorlardı. Onlara şöyle cevap vermişti:
"Allah'ın kulları! Allah, (sizlerin sorduğu şeyleri işleyen kimseden) günahı kaldırmıştır. Ancak din kardeşinin ırzından (şeref ve haysiyetinden) bir şeyler kırpan kimse bu hükmün dışındadır. İşte haram olan budur."
Bedeviler bu defa: "Ey Allah'ın Resülü! Hastalandığımız zaman tedavi <b><span style="color: red;">yol</span></b>larını aramasak, bu günah mıdır?" diye sordular. Aleyhissalatu vesselam:
"Tedavi arayın ey Allah'ın kulları! Zira, Allah Teala hazretleri koyduğu her hastalığa şifa da koymuştur, bundan sadece ihtiyarlık hariçtir, (onun tedavisi yok)" buyurdıılar.
Bedeviler yine sordular: "Ey Allah 'ın Resülu! Kula verilen (hasletler)in en hayırlısı hangisidir?" Aleyhissalatu vesselam: "Güzel huy!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7010</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'udun zevcesi Zeyneb radıyallahu anhüma anlatıyor: "Yaşlı bir kadın vardı, bize gelir, humre (denilen bir veba çeşidine) karşı rukye yapardı. Bizim ayakları uzun bir kar<b><span style="color: red;">yol</span></b>amız vardı. (Eşim) Abdullah eve gireceği zaman (geldiğini sezdirmek için) öksürüp ses çıkarırdı. Bir gün Abdullah aynı şekilde içeri girdi. Kadın, sesini işitince ona karşı örtüsüne büründü. Abdullah gelip yanına oturdu ve bana eliyle dokundu ve bir ipin eline değdiğini hissetmişti ki : "Bu nedir?" diye sordu. Ben: "(Takındığım bu muska) içinde humraya karşı dua var!" dedim. Abdullah onu derhal çekip kopardı, fırlatıp attı ve: "Abdullah'ın ailesi şirkten müstağnidir. Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Rukyeler, muskalar ve büyü bir şirktir" dediğini işittim" dedi. Ben: "Ama ben bir gün dışarı çıkmıştım. Beni falanca gördü, bunun üzerine ona gelen taraftaki gözüm yaşardı. O günden beri rukye yapınca gözümün yaşı kesilir, rukyeyi bıraktım mı tekrar yaşarır" dedim. Bunun üzerine Abdullah dedi ki: "Bu şeytandır, ona itaat edince seni bırakıyor, ona isyan ettiğin vakit parmağıyla gözüne dürtüyor. Ama Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yaptığı gibi yapsaydın, bu senin için daha hayırlı, şifa bulman için de daha münasib olurdu: Gözüne su serpip şöyle diyeceksin: "Ezhibi'l-be's, Rabbi'n-nas, işfi, enteş-şafi, la şifaen illa şifauke, şifaen la yugadiru sakamen (Fenalığı gider. Ey insanların Rabbi! Şifa ver! Sen şifa verensin. Senin verdiğinden başka şifa yok! Öyle şifa ver ki, hiçbir hastalık geride kalmamış olsun)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7057</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim üç yetimi yetiştirir, nafakasını temin ederse, sanki ömrü boyu geceleri namaz kılmış, gündüzleri oruç tutmuş ve sabahtan akşama yalın kılıç Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad etmiş gibi sevap alır. Keza, ben ve o, şu iki kardeş (parmak) gibi cennette kardeş oluruz" buyurdu ve şehadet parmağı ile orta parmağını birbirine yapıştırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7059</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süraka İbnu Cu'şem radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a, kendi develerini sulamak için hazırlayıp sıvadığım havuzlarıma gelen <b><span style="color: red;">yol</span></b>unu kaybetmiş yitik deveyi sularsam benim için bir sevap olup olmadığını sordum. Bana: "Evet, hararetli her ciğer sahibin(i sulamak)ta bir sevap vardır" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7060</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir defasında): "Mülkiyeti altında bulunan (köle ve cariye)lere kötü muamele eden kimse cennete girmeyecektir" demişti.
"Ey Allah'ın Resûlü! Siz bize: "Bu ümmet, köle ve yetimi en çok olan ümmettir" diye haber vermediniz mi" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Evet! Öyleyse onlara çocuklarınıza verdiğiniz değer gibi değer verin ve yediklerinizden yedirin!" buyurdu."
Ashab bu defa: "Köle ve cariyeler bize dünyada ne gibi faide sağlar?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Savaş için beslediğin bir at üstünde Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda cihad edersin. Senin kölen de senin ihtiyacını giderir. Namaz kıldığı zaman artık o senin kardeşindir" açıklamasını yaptılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7100</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Hani radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a geldim ve: "Ey Allah'ın Resûlü! Bana (kolay ve sevabı büyük) bir amel gösterin. Zira artık ben yaşlandım, zaafa ugradım ve şişmanladım" dedim. Aleyhissalatu vesselam derhal şu cevabı verdiler: "Yüz kere Allahuekber de! Yüz kere elhamdulillah de, yüz kere sübhanallah de. (Bunu yapman senin için) Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda eğerlenip gemlenmiş yüz attan daha hayırlıdır. (Kurban edilmiş) yüz deveden daha hayırlıdır. Yüz köle azad etmekten daha hayırlıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7176</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Übey İbnu Ka'b radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Mi'rac gecesinde çok hoş bir koku hissetti.
"Ey Cibril bu güzel koku nedir?" diye sordu. O da anlattı:
"Bu maşıta (berber) kadının, iki oğlunun ve kocasının kabirlerinin kokusudur. Bunların hikayesi şöyledir: Hızır aleyhisselam, Beni İsrail'in ileri gelenlerinden biriydi. Onun <b><span style="color: red;">yol</span></b> güzergahında manastırda oturan bir rahib vardı. Hızır oradan geçtikçe rahib önüne çıkar, İslamı öğretirdi. Hızır büluğa erince babası onu bir kadınla evlendirdi. Hızır İslamı hanımına öğretti ve bunu kimseye haber vermemesi hususunda söz aldı. Kendisi kadınlara yaklaşmazdı. Bu sebeple bir müddet sonra kadını boşadı. Aradan zaman geçince babası, Hızır'ı bir başka kadınla evlendirdi. Hızır ona da İslam'ı öğretti ve kimseye söylememesi için söz aldı. Bu sırrı o iki kadından biri tuttu, diğeri ifşa etti. (Böylece onun İslam'ı yaydığı ortaya çıktı.) Bunun üzerine Hızır oradan kaçtı. Deniz ortasında bir adaya geldi. Odun kesmek için iki kişi oraya geldi ve onu gördüler. Bunlardan biri Hızır'ı gördüğünü gizledi, diğeri ifşa etti ve: "Ben Hızır'ı gördüm!" dedi. Ona: "Seninle beraber onu başka kim gördü?" denildi. O: "Falan kimse!" dedi. Ona soruldu ise de gördüğünü söylemedi. Onların dininde yalan söyleyen öldürülürdü. Zamanla bu sır tutan adam öbür sır tutan kadınla evlendi. Bu kadın, Firavun'un kızının başını tararken tarak elinden düştü. Kadıncağız: "Firavun helak olsun!" dedi. Kız bunu babasına haber verdi. Kadının kocasından başka iki de oğlu vardı. Firavun, onları da çağırttı. Bunları dinlerinden çevirmek için Firavun ısrar etti. Onlar direndiler. O zaman Firavun: "Öyleyse sizi öldüreceğim!"dedi. Karı-koca: "Bu, tarafınızdan bize bir ihsan olur!" diye merdane cevap verdiler ve: "Madem öldüreceksin hiç olsun bizi bir kabre koy!" dediler. O da öyle yaptı. Resûlullah aleyhissatatu vesselam, Mirac'ta iken güzel bir koku duydu, Cibril aleyhisselam'a bunu sordu. O da bu hadiseyi anlattı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7202</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Avf radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Müslümanların silahlarını koydukları yerin en yakını Bevla'da olmadıkça kıyamet kopmaz."
Aleyhissalatu vesselam sonra: "Ey Ali, ey Ali, ey Ali!" diye nida etti. (Hz. Ali)
"Annem babam sana kurban olsun, (buyurun ey Allah'ın Resülü!)" dedi.
Aleyhissalatu vesselam: "Muhakkak ki, sizler Beni Esfar'la (Rumlarla) savaşacaksınız. Sizden sonra gelecek müslümanlar da onlarla savaşacaklar. Nihayet Allah <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda hiçbir kınayanın kınamasından korkmayan seçkin müslümanlar olan Hicaz halkı onlarla savaşa çıkacaklar. Konstantin'i tesbih ve tekbirlerle fethedecekler. Onlar daha önce benzerini elde etmedikleri ganimetler elde edecekler. Öyle ki (dirhem ve dinarları sayıyla değil, kalkanla ölçerek taksim edecekler. Bu sırada biri gelip şöyle diyecek: "Memleketinizde mesih çıktı: "Bilesiniz bu haber yalandır. Artık o haberi tutan (inanan) da pişmandır, terkeden (inanmayan) da pişmandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7206</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz.Enes radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam hastalanmıştı. Sa'd İbnu Ebi Vakkas geçmiş olsun ziyaretine gitti. Yanına varınca Selman'ı ağlıyor buldu. Sa'd: "Niye ağlıyorsun? Ey kardeşim, sen Resulullah aleyhissalatu vesselam'a arkadaşlık etmedin mi, şöyle değil mi, böyle değil mi (diye ağlamasını abes kılan bir kısım faziletleri hatırlattı). Selman radiyallahu anh şu cevabı verdi: "Ben şu iki şeyden biri için ağlamıyorum: "Ben ne bir dünya düşkünlüğü ne de ahiret gafleti sebebiyle ağlıyor değilim. Beni ağlatan Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın bir ahdidir. O bana bir husus ahdetmişti, şimdi kendimi o ahdi tecavüz etmiş görüyorum." Sa'd: "Resulullah size ne ahdetmişti ?" diye sordu. Selman: "Aleyhissalatu vesselam bana: "Birinize dünyalık olarak bir <b><span style="color: red;">yol</span></b>cunun azığı kadarı yeterli" diye ahdetmişti. Ben kendimi bu haddi aşmış görüyorum. Sana gelince, ey Sa'd! hüküm verdiğin zaman hükmünden, (hak) taksim ettiğin zaman taksiminden, bir şeye yöneldiğin zaman niyetinden Allah 'tan kork." Ravilerden Sabit der ki: "Selman radiyallahu anh'ın vefat ettiğinde geriye nafaka olarak sadece yirmi küsür dirhemlik bir mal bıraktığı haberi bana geldi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7217</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(Bu dünyada malca) en çok olanlar, kıyamet günü en aşagıda olacaklardır. Ancak malı şöyle şöyle (bol bol) harcayanlar ve onu temiz <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan kazananlar hariç."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7218</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "dünyalığı en çok olanlar (ahirette rütbece) en aşagı olacaklardır. Ancak, malı şöyle şöyle şöyle (hayır <b><span style="color: red;">yol</span></b>unda) harcayanlar hariç."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7221</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nukade el-Esedi radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam beni, bir adama göndererek onun dişi devesini meniha olarak (bir müddet sütünden istifade etmek için) istedi. Adam talebi kabul etmedi. Bunun üzerine, Aleyhissalatu vesselam bir başka adama (aynı maksatla) <b><span style="color: red;">yol</span></b>ladı. Bu zat, Efendimize sağmal bir deve <b><span style="color: red;">yol</span></b>ladı. Resulullah deveye bakınca: "Allahım, deveyi göndereni mübarek kıl!" diye dua buyurdu." Nukade der ki: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a: "Onu getireni de (deyin)" dedim. Aleyhissalatu vesselam: "Onu getireni de (mübarek kıl)" dedi. Sonra devenin sağılmasını emretti. Deve sağıldı fakat derhal yine memeleri süt doldu. Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Allahım, falanın malını çoğalt!" diye, önce reddeden kimse için de dua etti. Devesini gönderen için de: "Allahım, falanın rızkını gün be gün eyle" diye dua etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7239</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi'I-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında oturuyor idik. (Bir ara): "Size Abdulkays kabilesinin gönderdiği heyet geldi" buyurdular. Halbuki içimizden hiç kimse (henüz heyetin geldiğini) görmemişti. Hakikaten geldiler ve konakladılar. Sonra Aleyhissalatu vesselam'ın huzuruna geldiler. Onlardan Eşecc el-Asari (adında biri) konaklama yerinde kaldı, o sonradan geldi. Çünkü o, bir konağa indi, devesini ıhtırdı. <b><span style="color: red;">yol</span></b>culuk elbisesini bir kenara bıraktı. Sonra (taze elbise giyip, öyle) Aleyhissalatu vesselam'ın huzuruna çıktı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da ona: "Ey Eşecc! Sende aziz ve celil olan Allah'ın sevdiği iki haslet vardır: Hilm (acele etmemek) ve teenni ile hareket etmek" buyurdular. Eşecc: "Ey Allah'ın Resülü! Bu hasletler, cibilliyetimde (fıtratımda doğuştan getirdiğim) bir şey mi, yoksa sonradan (iradı gayretimle) meydana gelen bir şey mi?" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Hayır! Yaratılışında bulunan bir şeydi buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7242</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre, "Kendilerinin müslümanlığı kabul etmeleri ile, Allah'ın onları azarladığına dair (şu) ayetin inmesi arasında dört yıldan fazla zaman olmamıştır."
"Onlar, daha önce kendilerıne kitap verilen ve zaman geçtikçe kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Çünkü onların çoğu <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan çıkmış kimselerdi" (Hadid 16).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7259</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ben bir kelime -Osman dedi ki: "Bir ayet"- biliyorum. Eğer insanların hepsi onu tutsaydılar hepsine kafi gelirdi." Ashab: "Ey Allah'ın Resülü, bu hangi ayettir?" dediler, Aleyhissalatu vesselam: "Ve kim Allah'tan korkarsa, AIIah o kimseye (darlıktan genişliğe) bir çıkış <b><span style="color: red;">yol</span></b>u ihsan eder" (Talak 2) ayetini okudu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7271</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah, kulunun tevbesine şu adamın sevinmesinden daha çok sevinir (yani razı olur): Adam <b><span style="color: red;">yol</span></b>culuk halindedir. Bir susuz çölde bindiği devesini kaybetmiştir, onu aramaya koyulur. Sonunda aramaları adamı cidden yorup aciz bırakınca (susuzluk ve sıcaktan olduğu yerde ölmek üzere, yere yatar), elbisesini başına çekip örtünür. İşte kendisi o halde iken, devesini kaybettiği yerde hayvanın ayak seslerini duyar. Yüzünden örtüyü kaldırır ve karşısında devesini görür."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7283</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rifa'a el-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte bir seferden dönmüştük. Buyurdular ki:
"Muhammed'in nefsi elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun! İman edib, sonra doğru <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan ayrılmayan hiçbir kul yoktur ki cennete sokulmasın. Siz ve iyi (dindar) nesliniz cennetteki meskenlere yerleşmedikçe (diğer ümmetlerin mü'minleri olan) cennetliklerin cennete girmemelerini de ümit ederim ve Rabbim ümmetimden yetmişbin kişiyi hesapsız olarak cennete dahil etmeyi bana kesin vaadetti"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7287</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Gazvelerinin birinde Resulullah aleyhissalatu vesselam'la beraberdik. Derken bir kavme uğradı. "Siz kimsiniz?" diye sordu.
"Bizler müslümanlarız!" dediler. Bir kadın tandırına yakacak atmakla meşguldü ve yanında bir oğlu vardı. Tandırın alevi yükselince kadın çouğu uzaklaştırdı. Sonra kadın, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına geldi ve: "Sen Allah Resulüsün öyle mi ?"dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Evet!" deyince, "Annem ve babam sana feda olsun! Allah Erhamü'r-Rahimin (yani merhametli olanların en merhametlisi) değil mi?" dedi. Kadın, "Evet!" cevabını alınca bu sefer: "Allah'ın kullarına olan rahmeti, annenin yavrusuna olan merhametinden daha fazla değil mi?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam yine: "Elbette!" buyurdu. Kadın: "Anne çocuğunu asla ateşe atmaz! (daha merhametli olan Allah kullarını nasıl cehenneme atar?)" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam ağlayarak başını eğdi. Sonra başını kadına doğru kaldırarak: "Şüphesiz Allah, hak <b><span style="color: red;">yol</span></b>dan sapıp O'na itaat etmeye tenezzül etrneyen ve tevhid kelimesini söylemekten imtina eden azgın kulundan başka kullarına azab vermeyecektir" buyurdu."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-19083324224733771222014-01-19T14:52:00.004-08:002014-01-19T14:52:41.952-08:00Haram Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubade İbnu's-Samit el-Ensari (radıyallahu anh) hazretleri demiştir ki: "Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Kim Allah'tan başka ilah olmadığına Allah'ın bir ve şeriksiz olduğuna ve Muhammed'in onun kulu ve Resûlu (elçisi) olduğuna, keza Hz. İsa'nın da Allah'ın kulu ve elçisi olup, Hz. Meryem'e attığı bir kelimesi ve kendinden bir ruh olduğuna, keza cennet ve cehennemin hak olduğuna şehadet ederse, her ne amel üzere olursa olsun Allah onu cennetine koyacaktır."
Müslim'in bir başka rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "Kim Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet ederse Allah ona ateşi <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">18</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Abbas'ın rivayetine göre, bir kadın, kendisine küpte yapılan şıra (nebiz) hakkında sordu. Kadına şu cevabı verdi: "Abdulkays kabilesinin heyeti Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e geldiği vakit: "Bu gelenler kimdir?" diye sordu. "Rebialılar" diye kendilerini tanıttılar. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Merhaba, hoş geldiniz. İnşaallah bu ziyaretten memnun kalır, pişman olmazsınız" buyurdu.
Misafirler: "Biz uzak bir yerden geliyoruz. Sizinle bizim aramızda şu kafir Mudarlılar var. Bu sebeple, size ancak <b><span style="color: red;">haram</span></b> ayında uğrayabiliyoruz. Öyle ise, bize kesin, açık bir amel emret, onu geride bıraktıklarımıza da öğretelim. Ve bizi cennete götürsün" dediler.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) de onlara dört emir ve dört yasakta bulundu: Önce tek olan Allah Teala'ya imanı emretti ve sordu:
"İman nedir biliyor musunuz?"
"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler. Açıkladı: Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan orucu tutmak, harpte elde edilen ganimetten beşte birini ödemenizdir."
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara şu kapları (şıra yapmada) kullanmalarını yasakladı: Hantem (topraktan mamul küp), dübba (su kabağından yapılmış testiler), nakir hurma kökünden ayrılan çanak, müzeffet -veya mukayyer- (içi ziftle -katranla- cilalanmış kap).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">24</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Behz İbnu Hakim İbni Mu'aviye İbni Hayde el-Kuşeyri babası tarikiyle dedesinden şunu rivayet ediyor: "Dedim ki: Ey Allah'ın Resûlü, ben sana gelirken, seni ve dinini benimsemiyeceğim diye şunların (ellerinin parmaklarını göstererek) adedinden fazla yemin ettim. Meğerse, Allah ve Resûlünün öğrettiği dışında hiçbir şey anlamayan bir kimseymişim. Şimdi Allah rızası için senden soruyorum. Allah seninle bizlere ne gönderdi?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "İslam"ı dedi. "Pekala, dedim, İslam'ın alametleri nedir?" Şu cevabı verdi: "Kendimi Allah'a teslim ettim, başka şeyleri terkettim" demen, namaz kılman, zekat vermendir. Her Müslüman bir başka Müslümana <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır. İki Müslüman birbiriyle kardeştir ve birbirlerine yardımcıdırlar. Bir kimse Müslüman olduktan sonra müşrikleri terkedip, Müslümanlara karışmadıkça hiçbir ameli (Allah katında) makbul değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">39</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tarik el-Eşca'i (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini haber verdi:
"Kim Lailahe illallah der ve Allah'tan başka mabudları reddederse, Allah onun malını ve kanını <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılar. (Samimi olup olmadığı meselesi Allah'a aittir.)
Yine Müslim'in bir başka rivayeti "Kim Allah'ı birlerse" diye başlar ve yukarıdaki şekilde devam eder (38. hadis).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">40</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubadetu'bnu's-Samit (radıyallahu anh) anlatıyor: Biz, bir seferinde Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le aynı cemaatte beraber oturuyorduk ki: "Allah'a hiçbir şey ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina fazihasını işlememek, Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> ettiği cana meşrû bir sebep olmaksızın kıymamak şartları üzerine bana biat edin" buyurdu.
Bir diğer rivayette "...Çocuklarınızı öldürmemek, halde ve istikbalde iftirada bulunmamak, meşru dairedeki emirlerde -ne bana ne de vazifelilere- isyan etmemek üzere biat edin. Kim vereceği bu sözlere sadık kalır, ahdine vefa gösterirse karşılığını Allah'tan alacaktır. Kim de bu yasaklardan birini işleyecek olursa artık işi Allah'a kalmıştır, dilerse affeder, dilerse azab verir, cezalandırır" buyurdu. Biz de bu şartlarla biat ettik."
Nesai, bir başka rivayette "...karşılığını Allah'tan alacaktır" ifadesinden sonra şu ziyadeyi kaydeder: "Kim bunlardan birini işler, sonra da dünyada cezalandırılırsa, çektiği bu ceza onun için kefaret ve o günahtan temizlenme olur."
Buhari, Müslim, Muvatta ve Nesai'de gelen bir diğer rivayette şu ifade mevcuttur: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e zor durumlarda olsun, kolay durumlarda olsun, hoş şartlarda olsun nahoş şartlarda olsun, aleyhimize kayırmaların yapılıp, hakkımızın çiğnendiği hallerde olsun itaat etmek, idareyi elinde tutanlara karşı iktidar kavgası yapmamak, nerede olursak olalım hakkı söylemek, Allah'ın emrini yerine getirmede kınayanların kınamalarından korkmamak üzere biat ettim."
Bir başka rivayette şu ifadeye rastlanmaktadır: "...İktidar sahibine karşı onda, Allah'ın kitabında gelmiş bulunan bir delil sebebiyle te'vil götürmeyen açık bir küfür görülmedikçe iktidar kavgası yapmamak..."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">44</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Ebi'l-Ahvas (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le birlikte Veda haccı'nda bulundum. Orada Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) irad ettiği hutbede önce Allah Teala'ya hamd ü sena, hatırlatma ve tavsiyelerden sonra şöyle devam etti: "Hangi gün (bu günden) daha (mukaddes ve) <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır? Bu soruyu üç kere tekrarladı. Cemaat: "el-Haccu'l-Ekber günü" diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) devam etti: "Öyle ise bilin ki, kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız, birbirinize, bu ayınızda, bu beldenizde şu gününüz nasıl <b><span style="color: red;">haram</span></b>sa öylece <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır, mukaddestir. Bilin ki herkesin cinayetinden kendisi sorumludur. Hiçbir babanın cinayetinden oğlu sorumlu tutulmaz. Haberiniz olsun ki, Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Bu sebeple, bir Müslümana, bizzat kendisi helal kılmadıkça kardeşinin hiçbir şeyi helal değildir. Bilin ki cahiliye devrinden kalan bütün faizler mülgadır, terkedilecek ve alınmayacak. Faize verilen paranın sadece sermaye kısmını yani aslını alacaksınız, -böylece ne zulüm ve haksızlık etmiş ne de zulme ve haksızlığa uğramış olacaksınız- Abbas İbnu Abdi'l-Muttalib'in faizi hariç. Zira onun tamamı mülgadır, terkedilmiştir. Haberiniz olsun ki, cahiliye devrinden kalan bütün kanlar da terkedilmiştir. (intikam peşine düşülmeyecek). İlga ettiğim ilk cahiliye kanı da el-Haris İbnu Abdü'l-Muttalib'in kanıdır. Haris, Benu Leys'ten tuttuğu bir süt anneye bebeğini emzirtiyordu. Çocuğu Hüzeyl adında birisi (bir kavga sırasında attığı bir taşla kazaen) öldürmüştü. Sakın ha, kadınlara da iyi muamele yapın. Çünkü onlar yanınızda esir durumundadır. Onlara iyi muamelenin dışında (terketmek dövmek gibi) bir başka şey yapmak hakkına sahip değilsiniz. Ancak açık bir çirkinlikte bulunulursa o hariç. Çirkin iş yapmaları halinde, önce yataklarını ayırın, (yine de devam edecek olurlarsa) yaralamıyacak şekilde dövün. Bundan sonra itaat ederlerse, (onların yaptığına ayırma-dövme gibi muamelelere) zulmen devam etmek için bir yol (bir bahane) aramayın. Bilin ki, sizin kadınlarınız üzerinde bazı haklarınız var. Kadınlarınızın da sizler üzerinde bazı hakları vardır. Kadınlarınız üzerindeki haklarınız istemediğiniz kimselere yatağınızı çiğnetmemeleri, evlerinize hoşlanmadıklarınızın girmesine izin vermemeleridir. (Onların sizdeki hakları ise) yiyecek ve giyeceklerinde iyi davranmanızdır.
Haberiniz olsun, şeytan şu beldenizde kendisine ebediyen tapılmayacağını idrak etmiştir. Fakat, sizin önemsemediğiniz şeylerde ona itaat devam edecek, bunlar da onu memnun kılacak (menfi neticeler hasıl edecek)tır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">45</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Veda Haccı'nda şunu söylediler: " (Ey ahali) hangi ayın hürmetce daha ileri olduğunu biliyor musunuz?" Halk: "Şu içinde bulunduğumuz ay değil mi?" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Peki, hangi bölgenin hürmetçe daha önde olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Halk: "Şu yerler değil mi?" cevabını verdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tekrar: "Pekala hangi günün hürmetçe daha üstün olduğunu biliyor musunuz?" dedi. Halk: "Şu içinde bulunduğumuz gün değil mi?" diye cevap verdi. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözlerine şöyle devam etti: "Öyleyse bilin ki Allah Teala, sizlere, meşrû sebep dışında kanlarınızı, mallarınızı, ırzlarınızı <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılmıştır, tıpkı şu beldede, şu ayda, şu günümüzü <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı gibi." Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bundan sonra üç sefer tekrar ederek sordu: "Duydunuz mu, tebliğ ettim mi?" Halk her defasında "Evet" cevabını verdi.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözlerini şöyle tamamladı: "Sakın ha! Benden sonra tekrar küfre dönüp birbirinizin boyunlarını vurmaya kalkmayın!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">46</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Bekre Nufey'u'bnu'l-Haris es-Sakafi (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdu: "Zaman, döne döne Allah'ın arz ve semavatı yarattığı gündeki düzenini tekrar buldu. Sene on iki aydır. Bunlardan dördü <b><span style="color: red;">haram</span></b> aydır. <b><span style="color: red;">haram</span></b> aylar da üç tanesi peş peşe gelir: "Zül-kade, Zü'l-hicce ve Muharrem. Bir de Cumadi ve Şaban ayları arasında yer alan Mudarlılar'ın Receb'i." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sordu:
"-Bu ay hangi aydır?" Biz: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dedik. Bir müddet sustu. Biz ayın ismini değiştirecek zannettik. Ancak şunu söylediler:
"-Bu zi'l-hicce değil mi?"
"-Evet!" karşılığını verdik. Devam etti:
"-Peki burası neresidir?" Biz:
"-Allah ve Resûlü daha iyi bilir" cevabını verdik. Yine sustu ve biz bölgenin ismini değiştirecek vehmine kapıldık.
"-Burası <b><span style="color: red;">haram</span></b> bölge değil mi?" dedi.
"-Evet" dedik.
"-İçinde bulunduğunuz gün nedir?" diye tekrar sordu, biz yine:
"-Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dedik. Tekrar sustu ve biz yine günün ismini değiştirecek zannına düşmüştük ki:
"-Kurban günü değil mi?" dedi.
"-Evet" cevabımız üzerine sözüne devam etti:
"-Bilin ki, kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize kesinlikle <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır, tıpkı bu yerde, bu ayda şu gününüzün <b><span style="color: red;">haram</span></b> olması gibi. Rabbinize kavuştuğunuz zaman sizi yaptıklarınızdan hesaba çekecek. Sakın benden sonra birbirinizin boyunlarını vuran kafirler olmayın. Bu söylediklerimi duyanlar, duymayanlara ulaştırsınlar. Bazan söz kendisine ulaştırılan kimse, ulaştırılan sözü, bizzat dinleyenden daha iyi beller." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sonra şunu ekledi: " Tebliğ ettim mi, tebliğ ettim mi?" üç defa tekrarladı.
"-Evet" cevabımız üzerine:
"-Ya Rabbi şahid ol!" dedi.
Müslim'in rivayetinde şu ziyade var: "Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) beyazı galebe çalan alaca iki koyuna yöneldi ve onları kesti. Sonra da koyunun bir parçasını alıp aramızda taksim etti."
Rezin, rivayetin arasına şunu ilave eder: "Üç şey vardır, bir mü'minin kalbi onlara karşı ebediyen ihanet etmez; ameli sırf Allah için yapmak, idareyi elinde tutana karşı hayırhah olmak, Müslümanların cemaatine katılmak, çünkü onların duaları cemaate dahil olanların hepsini içine alır." İbnu'l-Esir: "Bu ziyadeyi ana kitaplarda (Kütüb-i Sitte) görmedim" der.
Bu ziyadenin manası şudur: Bu üç şeyde kalbler huzura kavuşur. Kim bunlara yapışır, riayet ederse, kalbi hıyanet, hile ve şer gibi manevi kirlerden temiz kalır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">50</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nevvas İbnu Sem'an (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah, bize iki tarafında iki ev bulunan bir doğru yolu misal veriyor. -Bir rivayette iki ev değil "İki sur" denmiştir- Bu evlerin açık olan kapıları vardır. Kapıların üzerine de perdeler çekilmiştir. Biri yolun başında, biri de onun yukarısında durmuş iki davetçi (gelip geçenlere) şu daveti okuyorlar: "Allah cennete çağırır, dilediğini doğru yola eriştirir" (Yunus, 25).
Yolun iki yakasındaki kapılar ise Allah'ın hududu (yani yasakları)dur. Hiç kimse perdeyi açmadan bu yasaklara düşmez. Kişinin yukarısındaki davetçi, Rabbisinin vaiz'idir"
Rezin, bu temsili, İbnu Mes'ûd tarafından rivayet edilen bir hadisle açıklar: Doğru yol; "İslam'dır, kapılar; Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b>larıdır, perdeler; Allah'ın hudududur (yasaklar); yolun başındaki davetçi; Kur'an-ı Kerim'dir. Bunun yukarısındaki davetçi; her mü'minin kalbinde yerleştirilmiş olan (bazan vicdan, bazan sağ duyu diye ifade edilen) hakkaniyet duygusu -ki, buna bazı hadislerde lümme-i melekiye de denmiştir- vaizullah'tır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">55</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mikdam İbnu Ma'dikerib (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin: "Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı vardır. Onda nelere helal denmişse onları helal biliriz. Nelere de <b><span style="color: red;">haram</span></b> denmişse onları <b><span style="color: red;">haram</span></b> addederiz" diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldıkları da tıpkı Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> ettikleri gibidir"
Ebu Davud'un rivayetinin baş kısmında şu ziyade vardır: "Haberiniz olsun, bana Kitap ve bir o kadar da (sünnet) verildi." Rivayetin gerisi yukarıdaki manada devam eder.
Ebu Davud'un rivayetinin sonunda şu ziyade de mevcuttur: "Haberiniz olsun (Kur'an'da zikri geçmiyen) ehli eşeğin eti de size helal değildir, vahşi hayvanlardan parçalayıcı dişi (köpek dişi) olanlar, keza muahedeli olanların yitikleri de <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır. Ancak eşya sahibi, ihtiyacı olmadığı için, kasden terketmişse o müstesna. Bir kimse bir kavme uğradığı zaman, ona ikram etmek, o kavme vazife olur. Şayet ikram etmezlerse, o kimse, hak ettiği ikramın mislince onları cezalandırır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">103</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Babam Ömer (radıyallahu anh) cahiliye devrinde iken geceleyi itikafa girmek üzere nezretmişti (adamıştı). -Hatta Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'da bir gün itikaf yapmayı adamıştı diye de rivayet edilir- Durumu Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'den sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) "Nezrini yerine getir" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">111</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) der ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) hanımlarına yaklaşmamaya yemin etti (ila kararı verdi) ve (bal yemeyi de kendi kendine) <b><span style="color: red;">haram</span></b> etti. Böylece helal olan bir şeyi kendisine <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılmıştı. Sonra kefaret karşılığında yeminini bozdu"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">136</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Bir kadın gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü, ben bir oğlan dünyaya getirdim. Muhammed diye isim, Ebu'l-Kasım diye de künye verdim. Bana, sizin bu durumdan hoşlanmadığınız söylendi, doğru mu?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "İsmimi helal, künyemi <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılan şey de ne?" veya "Künyemi <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılıp ismimi helal kılan şey de ne?" diyerek reddetti.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">213</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) buyurmuştur ki: "Ben, Şam'daki Ümeyye Camii'nin merdivenlerinde bir dükkan sahibi olup, her gün elli dinar kazanıp Allah yolunda harcamak ve bu esnada namazlarımı da hep cemaatle kılmak, Allah'ın helal kıldıklarını da <b><span style="color: red;">haram</span></b> etmemek şartlarını arzulamaktan ziyade, Allahu Teala'nın, haklarında: "...o kimseler ki ne bir ticaret ne de bir alış veriş onları Allah'ı zikretmekten alıkoymaz" (Nur, 36) övgüsünü kullandığı kimselerden olmamaktan korkarım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">214</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: Mekke'nin fethedildiği sene Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'i Mekke'de işittim, şöyle buyuruyordu: "Cenab-ı Allah içki, ölmüş hayvan, domuz ve putun alım-satımını yasakladı." Bunun üzerine: "Ey Allah'ın Resûlü "ölmüş hayvanların iç yağı hakkında ne buyurursunuz, zira onunla gemiler yağların, derilere sürülür, kandiller aydınlatılır" dendi. Cevaben: "O (nun satışı) <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır" buyurdu ve ilave etti: "Allah Yahudilerin canını alsın. Allah onlara ölmüş hayvanların iç yağını <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı vakit bu yağı erittiler, sonra satıp parasını yediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">215</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Va'le'nin anlattığına göre, İbnu Abbas (radıyallahu anh)'dan üzüm şırası hakkında sorunca ondan şu cevabı almıştır: "Adamın biri Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a bir şarap dağarcığı hediye etmişti, kendisine "Allah'ın bunu <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığını bilmiyor musun?" dedi. Adam: "Hayır bilmiyorum" cevabını verdi ve yanında bulunan birisine birşeyler fısıldadı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adama "Ona ne fısıldadın?" diye sorunca adam: "Onu satmasını emrettim" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "İçilmesi <b><span style="color: red;">haram</span></b> olanın satılması da <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır" buyurdu ve iki şarap dağarcığının ağızlarını açarak içlerini boşalttı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">216</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'i Kabe'nin yanında otururken gördüm. Bir ara başını semaya kaldırarak güldü ve şunu söyledi: "-Allah Yahudilere Lanet etsin, Allah Yahudilere lanet etsin, Allah Yahudilere lanet etsin! Allah onlara (ölmüş hayvanların) iç yağını yasaklamıştı tutup bunu sattılar ve parasını yediler. Halbuki Allah bir millete bir şeyin yenmesini <b><span style="color: red;">haram</span></b> etti mi, onun parasını da <b><span style="color: red;">haram</span></b> etti demektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">249</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Şarkıcı cariyeleri satmayın, satın da almayın. Onlara (musiki) de öğretmeyin. Onları alıp satmak şartıyla yaptığınız ticarette hayır yoktur, onlar için ödenen para <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ilave etti: "Şu ayet bu gibiler hakkında nazil olmuştur: "İnsanlardan bazıları, bir bilgisi olmadığı halde, Allah yolundan saptırmak için boş sözlere müşteri çıkarlar. Allah yolunu alaya alırlar. İşte bunlara alçaltıcı bir azab vardır" (Lokman 6),</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">257</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdülmecid İBnu Vehb anlatıyor: "Bana, el-Adda' İbnu Halid (radıyallahu anh): "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bana yazdığı bir mektubu sana okuyayım mı?" dedi. Ben: "Memnuniyetle!" deyince bir mektup çıkardı. Mektupta şunlar yazılı idi: "Bu, el-Adda İbnu Halid İbni Zehve'nin Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'den satın aldığı şeyi tevsik eder. el-Adda ondan bir köle veya cariye satın aldı. Kölede, ne herhangi bir hastalık, ne (zina, hırsızlık, kaçma gibi) bir düşkünlük ne de (satışını gayr-ı meşru kılan hürr asıllı bulunmak, emanet ve rehin olarak verilmiş olmak gibi) <b><span style="color: red;">haram</span></b>lık yoktur. Bu Müslümanın Müslümana satışıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">262</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu Amir (radıyallahu anh) buyurmuştur ki: "Müslüman bir kimsenin, bir malda kusur olduğunu bildiği halde, müşteriye haber vermeden satması <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">322</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ata İbnu Yesar anlatıyor: "Hz. Muaviye (radıyallahu anh) altın veya gümüşten mamul bir su kabını, ağırlığından daha fazla bir fiyatla satmıştı. Kendisine Ebu'd-Derda (radıyallahu anh): "Ben Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in bu çeşit alış-verişi yasakladığını işittim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunların satışı misline misil olmalı diye emretti" diye itiraz etti. Hz. Muaviye (radıyallahu anh): "Ben bunda bir beis görmüyorum" diye cevap verdi. Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) öfkelendi ve: "Muaviye'yi kınamada bana yardım edecek biri yok mu? Ben ona Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'den haber veriyorum o bana şahsi reyinden söz ediyor. Senin bulunduğun diyarda yaşamak bana <b><span style="color: red;">haram</span></b> olsun!" diye söylendi.
Ebu'd-Derda bunun üzerine orayı terkederek Hz. Öbek (radıyallahu anh)'in yanına geldi. Durumu olduğu gibi ona anlattı. Hz. Ömer (radıyallahu anh) Hz. Muaviye (radıyallahu anh)'ye bir mektup yazarak bu çeşit satışı (altının altınla satılması), misli misline ve ağırlığına denk olarak yapmasını emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">479</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Cenab-ı Hakk'ın şu sözleri nazil olduğu zaman: "Yetim rüşdüne erinceye kadar, onun malına o en güzel olanından başka bir suretle yaklaşmayın"; keza "Yetimlerin mallarını haksız (ve <b><span style="color: red;">haram</span></b>) olarak yiyenler karınlarına ancak bir ateş yemiş olurlar. Onlar çılgın bir ateşe gireceklerdir" (Nisa 10) yanında yetim bulunanlar hemen gidip yetimlerin yiyeceğini ve içeceğini kendilerinin yiyip içeceklerinden ayırdılar. Yetime ait yiyecek ve içeceklerden bir şey artsa ona dokunulmuyor, yiyinceye veya kokuşup bozuluncaya kadar saklanıyordu. Bu hal, bir kısım müşkilatlara sebep oldu. Durum Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a arzedildi. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "Sana yetimleri sorarlar. De ki: Onları faydalı ve iyi bir hale getirmek hayırlıdır. Şayet kendileriyle bir arada yaşarsanız onlar sizin kardeşlerinizdir" (Bakara 220). Bu ayet üzerine yetimlerin yiyeceklerini ve içeceklerini kendi yiyecek ve içeceklerine karıştırdılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4022</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'e ulaştığına göre: "Hz. Ali radıyallahu anha karısına: "Sen bana <b><span style="color: red;">haram</span></b>sın" diyen erkek hakkında: "Bu adam hanımını üç talakla boşadı" diyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4023</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Kim hannımını (kendine) <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılarsa, bu, (boşanma ifade eden) bir şey değildir, bu söz bir yemindir, yemin kefaretinde bulunur. Nitekim ayet-i kerime'de Cenab-ı Hak; "Allah'ın Resulünde sizin için güzel örnek vardır." (Ahzab 21) buyurmuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4024</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Nesai'de şu rivayet mevcuttur: "Bir adam İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya gelerek: "Ben hanımımı kendime <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldım! (Ne yapayım, hükmü nedir?)" diye sordu. İbnu Abbas: "Yalan söyledin, o <b><span style="color: red;">haram</span></b> değildir" dedi ve şu ayeti okudu. (Mealen): "Ey Peygamber, Allah'ın sana helal kıldığını sen niye kendine <b><span style="color: red;">haram</span></b> ediyorsun?" (Tahrim 1).
İbnu Abbas ayeti okuduktan sonra dedi ki: "Sen, bu sayılan kefaretlerin en ağırı olan köle azadını yerine getireceksin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4030</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ata İbnu Yesar rahimehullah anlatıyor: "Bir adam Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma'ya, temastan (gerdekten) önce hanımını üç talakla boşayan kimsenin durumunu sordu. Ata rahimehullah der ki: "Ben bakirenin talakı birdir" dedim. Ancak Abdullah bana dedi ki: "Sen hikayecisin (kafadan attın). Bir talak, talak-ı bainle kadını boş kılar, üç ise, kadını bir başkasıyla evlenip ondan boşanıncaya kadar eski kocasına <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4041</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma derdi ki: "Köle, hanımını iki talakla boşadı mı artık kadın, başka bir kocaya var(ıp ondan boşan)madıkça ona <b><span style="color: red;">haram</span></b> olur. Bu kölenin hanımı hür de olsa, köle de olsa hüküm böyledir. Hür kadının iddeti üç hayız müddeti, köle kadının iddeti iki hayız müddetidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5602</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu Hatıb el-Cumahi anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(Nikah'da) <b><span style="color: red;">haram</span></b>la helali ayıran fark, def ve sestir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5611</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "İslam'ın evvelinde mut'a vardı. Kişi, hakkında bilgisi olmayan (tanımadığı) bir beldeye gelince, oradan yerli bir kadınla, orada kalacağını tahmin ettiği müddet miktarınca nikah yapardı. Kadın, böylece onun eşyasını muhafaza eder, gerekli işlerini görürdü. Bu hal: "Onlar namuslarını korurlar. Ancak "hanımlarına" ve "cariyelerine" karşı müstesna, bunlarla olan yakınlıklarından dolayı kınanmazlar" (Mü'minûn 6) mealindeki ayet nazil oluncaya kadar devam etti. (Bu ayet gelince mut'a <b><span style="color: red;">haram</span></b> ilan edildi.)
İbnu Abbas radıyallahu anhüma der ki: "Bu ikisi dışındaki bütün fercler (cinsi tatmin yolları) <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5612</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu'l-Hanefiyye anlatıyor: "Hz. Ali, İbnu Abbas radıyallahu anhüm'e dedi ki:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hayber gazvesi günü, kadınlarla mut'ayı, ehli eşek etlerinin yenmesini <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">411</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;"><div>
Haris el-A'ver anlatıyor: "Mescide uğramıştım, gördüm ki halk, zikri terkedip malayani konulara dalmış, konuşuyor. Hz. Ali (radıyallahu anh)'ye çıkıp durumdan haberdar ettim. Bana: -"Doğru mu söylüyorsun, öyle mi yapıyorlar?" dedi, Ben: -"Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: -"Haberiniz olsun bir fitne çıkacak!" Ben hemen sordum: -"Bundan kurtuluş yolu nedir Ey Allah'ın Resûlü?" Buyurdu ki: -"Allah'ın Kitabı (na uymak)dır. O'nda sizden önceki (milletlerin ahvaliyle ilgili) haber, sizden sonra (kıyamete kadar) gelecek fitneler ve kıyamet ahvali ile ilgili haberler mevcut. Ayrıca sizin aranızda (iman-küfür, taat-isyan, <b><span style="color: red;">haram</span></b>-helal vs. nevinden) cereyan edecek ahvalin de hükmü var. O, hak ile batılı ayırdeden ölçüdür. O'nda herşey ciddidir, gayesiz bir kelam yoktur. Kim akılsızlık edip, O'na inanmaz ve O'nunla amel etmezse, Allah onu helak eder. Kim O'nun dışında hidayet ararsa Allah onu saptırır. O Allah'ın sağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir, O dosdoğru yoldur. O, kendine uyan hevaları koymaktan, kendisini (kıraat eden) delilleri iltibastan korur. Alimler ona doyamazlar. Onun çokca tekrarı usanç vermez, tadını eksiltmez. İnsanı hayretlere düşüren mümtaz yönleri son bulmaz, tükenmez, O öyle bir kitaptır ki, cinler işittikleri zaman şöyle demekten kendilerini alamadılar: "Biz, hiç duyulmadık bir tilavet dinledik. Bu doğruya götürmektedir, biz onun (Allah kelamı olduğuna) inandık" (Cin 1). Kim ondan haber getirirse doğru söyler. Kim onunla amel ederse ücrete mazhar olur. Kim onunla hüküm verirse adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru yola çağrılmış olur. Ey A'ver, bu güzel kelimeleri öğren."</div>
</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">423</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim Kur'an'ı okur, ezberler, helal kıldığı şeyi helal kabul eder, <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı şeyi de <b><span style="color: red;">haram</span></b> kabûl ederse Allah, o kimseyi cennete koyar. Ayrıca hepsine cehennem şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefaatçi kılınır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">434</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süheyb (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kur'an'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı şeyleri helal addeden kimse Kur'an'a inanmamıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">546</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Ey iman edenler, birbirinizin mallarını <b><span style="color: red;">haram</span></b> sebeplerle yemeyin. Meğer ki, (o mallar) sizden karşılıklı bir rızadan (doğan) bir ticaret (malı) ola..." (Nisa 29) ayetiyle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: "Bu ayet indiği zaman kişi, bir başkasının yanında yemeyi nefsine <b><span style="color: red;">haram</span></b> etti. Sonra Cenab-ı Hakk bu ayeti Nûr suresinde yer alan şu ayetle neshetti: "...Evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin evlerinde veya erkek kardeşlerinizin evlerinde veya kız kardeşlerinizin evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde veya dayılarınızın evlerinde, veya teyzelerinizin evlerinde veya kahyası olup anahtarlar elinde olan evlerde, ya da dostlarınızın evlerinde izinsiz yemek yemenizde bir sorumluluk yoktur. Bir ara veya ayrı ayrı yemenizde bir sorumluluk yoktur" (Nur 61). Bundan önce zengin kişi, ehlinden olan kimseyi yemeğe davet ederdi de çağrılan kimse:
-(Nisa suresindeki ayeti gözönüne alarak): Benim bundan yemem günahtır, zira fakirin bundan yeme hakkı benden fazladır" derdi. (Nur suresindeki) bu ayetle, Müslümanlara (ayette sayılan kimselere ait olmak üzere) üzerine Allah'ın ismi zikredilen yemeklerinden yemeleri helal kılındığı gibi, ehl-i kitabın yiyecekleri de helal kılındı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">555</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Avf (radıyallahu anh) bizim için yemek hazırlayarak bizi davet etti, gittik, yemeği yedik. Arkadan şarap ikram etti, içtik. Bu ziyafet şarabın <b><span style="color: red;">haram</span></b> edilmesinden önce idi. Şarab beni sarhoş etmişti. Namaz vakti gelince imam olmamı istediler. Namazda Kafirûn suresini okudum. Ancak "sizin taptığınıza ben tapmam" diyecek yerde "biz, sizin taptığınıza taparız" şeklinde yanlış okudum. Bunun üzerine: "Ey iman edenler! Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar, cünübken -yolcu olan müstesna- gusledene kadar namaza yaklaşmayın..." ayeti nazil oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">562</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Harice İbnu Zeyd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh)'i şöyle derken dinledim: "Kim bir mü'mini kasden öldürürse cezası, içinde temelli kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, lanetlemiş ve büyük azab hazırlamıştır" (Nisa, 93) ayeti, Furkan suresindeki "Onlar, allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar. Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı cana haksız yere kıymazlar..." (Furkan 68) ayetinden altı ay kadar sonra nazil oldu."
Nesai merhumun bir rivayetinde şu ziyade mevcuttur: "Kim bir mü'mini kasden öldürürse cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir" ayeti indiği zaman (ayette ifade edilen şiddet sebebiyle) çok korktuk. Bunun üzerine (bize rahatlık getiren) Furkan suresindeki "Onlar, Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar, Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı cana haksız yere kıymazlar..." ayeti nazil oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">563</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'id İbnu Cübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a: "Bir mü'mini kasden öldürenin tevbesi makbul olur mu?" diye sordum da bana "Hayır!" diye cevap verdi. Ben de kendisine, Furkan suresindeki: "Onlar ki Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar, Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı cana kıymazlar... Ancak tevbe eden, inanıp, yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder" (Furkan, 68-70) ayetini okudum. Bana şu cevabı verdi. "Senin okuduğun ayet Mekke'de nazil olmuştur. Onu Medine'de nazil olan: "Kim bir mü'mini kasden öldürürse, cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir..." (Nisa, 93) ayeti neshetmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">564</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Şu ayet: "Onlar Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar, Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Bunları yapan, günaha girmiş olur. Kıyamet günü azabı kat kat olur, orada alçaltılarak ebedi kalır" (Furkan 68-69) ayeti Mekke'de nazil olduğu zaman müşrikler şöyle dediler: "İslamiyet bize ne bahşediyor? (Hep azab vaad etmekte. Zira) biz Allah'a şirk günahını işledik. Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> ettiği cana kıydık, diğer bir çok kötülüklere bulaştık." Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyenler var ya, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhameteder" (Furkan 70).
Bir rivayette şu ziyade var. "Kim İslam'a girer ve onu idrak eder, sonra da katil olursa onun tevbesi kabul olmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">589</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "Ben et yediğim zaman kadınlara karşı zaafım artıyor ve bende şehvet galebe çalıyor. Bu sebeple et yemeyi nefsime <b><span style="color: red;">haram</span></b> ettim" dedi. Bunun üzerine şu ayet indi: "Ey iman edenler! Allah'ın size helal ettiği temiz şeyleri <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılmayın, hududu da aşmayın. Doğrusu Allah, aşırı gidenleri sevmez. Allah'ın size verdiği rızıktan temiz ve helal olarak yiyin. İnandığınız Allah'tan sakının" (Maide 87-88).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">590</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "İnananlara ve faydalı iş işleyenlere, -sakınırlar, inanırlar, faydalı işler işlerler, sonra <b><span style="color: red;">haram</span></b>dan sakınıp inanırlar ve sonra isyandan sakınıp iyilik yaparlarsa- daha önceleri tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur..." (Maide 93) ayeti indiği zaman Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bana dedi ki: "Bana senin onlardan olduğun söylendi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">591</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Müslim'in bir başka rivayetinde Bera (radıyallahu anh) şunu anlatıyor: "Şarap <b><span style="color: red;">haram</span></b> edilmezden önce, Ashab (radıyallahu anhüm)'tan bazıları vefat etmişti. Şarap <b><span style="color: red;">haram</span></b> edilince birçok kimse: "Arkadaşlarımız şarap içerek öldüler, onların hali ne olacak?" dediler. Bunun üzerine ayet indi: "İnananlara, ve faydalı iş yapanlara... daha önceleri tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur" (Maide 93) ayeti indi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">602</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir grup insan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "Ey Allah'ın Resulü biz kendi öldürdüğümüzü yiyor, fakat Allah'ın öldürdüğünü yemiyoruz (bu nasıl iş?)" dediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Allah'ın ayetlerine inanıyorsanız, üzerine Allah'ın adı anılmış olan şeyden yiyin. Size ne oluyor ki, Allah size darda kalmanızın dışında, <b><span style="color: red;">haram</span></b> olanları genişçe anlatmışken adının üzerine anıldığı şeyden yemiyorsunuz? Doğrusu çoğunluk, heva ve heveslerine uyarak, bilmeden sapıtıyorlar. Aşırı gidenleri en iyi bilen Rabbindir. Günahın açığını da gizlisini de bırakın. Günah kazananlar, kazandıklarına karşılık şüphesiz ceza göreceklerdir. Üzerine Allah'ın adının anılmadığı kesilmiş hayvanları yemeyin. Bunu yapmak Allah'ın yolundan çıkmaktır. Doğrusu şeytanlar sizinle tartışmaları için dostlarına fısıldarlar. Eğer onlara itaat ederseniz, şüphesiz siz müşrik olursunuz" (En'am, 118-122).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">606</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Arab'ın (cahiliye devrindeki) cehaletini öğrenmek seni memnun ederse En'am suresinin 130'lu ayetten sonra gelen şu ayetini oku: "Beyinsizlikleri yüzünden, körü körüne çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği nimetleri -Allah'a iftira ederek- <b><span style="color: red;">haram</span></b> sayanlar mahvolmuşlardır; onlar sapıtmışlardır, zaten doğru yolda da değillerdi" (En'am 140).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">607</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) buyurmuşlardır: "Kim üzerinde Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'in mührü bulunan sahifeyi görmek isterse şu ayetleri okusun:
"De ki: "Gelin size Rabbinizin <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı şeyleri söyleyeyim. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik yapın. Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin" -sizin ve onların rızkını veren biziz- "Gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın, Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı cana haksız yere kıymayın. Allah bunları size düşünesiniz diye buyurmaktadır. Yetim malına, ergenlik çağına erişene kadar en iyi şeklin dışında yaklaşmayın; ölçüyü ve tartıyı doğru yapın. Biz kimseye ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz. Konuştuğunuz vakit -akraba bile olsa sözünüzde adil olun. Allah'ın ahdini yerine getirin. Allah size bunları öğüt almanız için buyurmaktadır" (En'am 151-153);</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">621</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ebu Cehl (birgün) şöyle dedi: "Allahımız, eğer bu Kitap, gerçekten senin senin katından ise, bize gökten taş yağdır veya can yakıcı bir azab ver" (Enfal, 32) diye dua etmişti. Şu ayet indi: "Sen içlerinde iken Allah onlara azab etmez. Onlar bağışlanma dilerken de elbette Allah azab edecek değildir" (Enfal, 33).
Müşrikler mü'minleri Mekke'den çıkardıkları zaman da şu ayet indi: "Yoksa Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'a girmekten men ederlerken Allah onlara niçin azab etmesin?..." (Enfal, 34).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">633</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette, aynı hadise şöyle gelmiştir:
"Haccu'-ekber günü, kurban bayramı günüdür. el-Haccu'l-ekber de haccdır. Hacca "el-Haccu'l-Ekber" denilmesi, halkın umreye "el-Haccu'l-Asgar" demesinden ileri gelmiştir.
Ebu Hüreyre devamla diyor ki: "O yıl, Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) bu tebliği halka duyurdu. Bunun üzerine ertesi yıl yani Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in bizzat katılarak Veda haccını yaptığı zaman, tek müşrik hacca katılmadı.
Hz. Ebu Bekir'in müşriklere ilanda bulunduğu sene Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Ey iman edenler! Doğrusu puta tapanlar pistirler, bu sebeple, bu yıldan sonra Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'a yaklaşmasınlar. Eğer fakirlikten korkarsanız, bilin ki, Allah dilerse sizi bol nimetiyle zenginleştirecektir. Allah şüphesiz bilendir, hakimdir" (Tevbe 28).
Müşrikler ticaret yapıyorlar, Müslümanlar da bundan faydalanıyorlardı. Allahu Teala müşriklerin Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'a yaklaşmalarını yasaklayınca, Müslümanlar müşriklerin yaptıkları ticaretin kesilmesiyle ondan elde ettikleri menfaatin kesileceği endişesine düştüler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu vahyi indirdi: "Eğer fakirlikten korkarsanız, bilin ki, Allah dilerse sizi bol nimetiyle zenginleştirecektir."
Sonra bunu takip eden ayette Cenab-ı Hakk cizyeyi helal kıldı. Bu daha önce alınmıyordu. Bunu, müşriklerin ticaretiyle elde edilen menfaate bir karşılık (ivaz) yaptı. Cenab-ı Hakk şöyle buyurdu: "Kitap verilenlerden, Allah'a, ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Peygamberinin <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığını <b><span style="color: red;">haram</span></b> saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın" (Tevbe 29).
Allah Müslümanlara bunu helal kılınca, anladılar ki, Allah kendilerine, müşriklerle olan ticaretin kesilmesi sebebiyle kaybından korkup üzüldükleri menfaatten daha fazlasını vermektedir"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">637</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle diyordu: "Kurban günü büyük hacc (el-Haccu'l-Ekber) günüdür. O gün kanlar akıtılır, başlar traş edilir, kirler, paslar giderilir, <b><span style="color: red;">haram</span></b>lar helal olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">640</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">en-Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın minberinin yanında idim. Bir adam:
-"Ben Müslüman olduktan sonra başka bir amelde bulunmamış olmama kıymet vermem, ancak hacılara su dağıtmam hariç" dedi. Bir diğeri:
-"Ben de Müslüman olduktan sonra başka bir iş yapmamış olmama ehemmiyet vermem, ancak Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'ı imar edip bakımını yapmam hariç" dedi. Bir üçüncüsü de:
-"Allah yolunda cihad, söylediklerinizden daha üstün bir ameldir" dedi.
Hz. Ömer (radıyallahu anh) onlara müdahale ederek konuşmalarını menetti ve: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın minberinin yanında sesinizi yükseltmeyin, bugün cumadır. Namazı kılınca ben huzura girer, ihtilaf ettiğiniz hususu sorarım" dedi. Arkadan Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi:
"Hacca gelenlere su vermeyi, Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'ı onarmayı Allah'a ve ahiret gününe inananla, Allah yolunda cihad edenle bir mi tuttunuz? Allah katında bir olmazlar, Allah zulmeden milleti doğru yola eriştirmez. İnanan, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselere Allah katında en büyük dereceler vardır. işte kurtulanlar onlardır" (Tevbe, 19-20).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">641</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Adiy İbnu Hatim (radıyallahu anh) anlatıyor: "Boynumda altundan yapılmış bir haç olduğu halde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a geldim. Bana: "Ey Adiy boynundan şu putu çıkar, at!" dedi ve arkadan şu ayeti okuduğunu hissettim:
"Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. Allah, koştukları eşlerden münezzehtir." (Tevbe, 31).
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) devamla: "Aslında onlar, bunlara (ruhbanlarına) tapınmadılar, ancak bunlar (Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> ettiği bir şeyi) kendileri için helal kılınca hemen helal addediverdiler, (Allah'ın helal kıldığı bir şeyi de) kendilerine <b><span style="color: red;">haram</span></b> edince hemen <b><span style="color: red;">haram</span></b> addediverdiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">688</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Saffan İbnu Assal (radıyallahu anh) anlatıyor: "İki Yahudi konuşuyorlardı, biri arkadaşına: "Gel seninle şu Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gidelim ve birşeyler soralım" dedi. Arkadaşı: "Ona peygamber deme" diye müdahale edip ekledi: "Şayet o, kendisinden "peygamber" diye bahsettiğini duyacak olursa sevincinden gözleri dört olur."
Beraberce gidip Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a imtihan niyetiyle dokuz açık ayetten soru sordular. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara "Allah'a hiç bir şeyi ortak kılmayın, hırsızlık yapmayın, zina fazihasını işlemeyin. Allah7ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı cana kıymayın, masum kişiyi öldürtmek içinsultana gammazlamayın, sihir yapmayın, faiz yemeyin, günahsız kadına zina iftirası atmayın, savaş sırasında cepheyi koyup kaçmayın, ey Yahudiler, bilhassa sizin için söylüyorum, cumartesi günü yasağını ihlal etmeyin" dedi.
Saffan der ki: "Bu cevap üzerine Yahudiler, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın el ve ayaklarını öptüler ve: "Şehadet ederiz ki, sen peygambersin" dediler.
Saffan diyor ki: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara: "Öyleyse niye bana uymuyorsunuz?" diye sordu. Onlar:
"Davud (aleyhisselam), neslinden peygamber kesilmesin diye dua etti. Biz, sana uyduğumuz takdirde Yahudilerin bizi öldürmesinden korkuyoruz" cevabını verdiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">714</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şu'ayb, babası, dedesi tarikiyle rivayet ediyor: "Kendisine Mersed İbnu Ebi Mersed denen bir zat (radıyallahu anh) vardı. Mekke'den Medine'ye esir taşırdı. Mekke'de Anak adında fahişe bir kadın bu adamın dostu idi. Mekkeli esirlerden birine, kendisini götürmeyi vaadetmişti. (Şimdi hikayesini kendisinden dinleyelim):
-"Mersed'sin değil mi?" dedi. Ben:
-"Evet Mersed'im" dedim.
-"Merhaba, hoş geldin, gel yanımızda geceyi geçir!" dedi. Ben:
-"Hayır, ey Anak, Allah zinayı <b><span style="color: red;">haram</span></b> etti" dedim. Kadın:
-"Ey çadır ahalisi, bu adam esirlerinizi götürüyor!" diye bağırdı. Kaçtım.
Beni sekiz kişi takip etti. Handeme Dağı'nın yolunu tuttum, bir mağaraya girdim. Takipçiler arkamdan gelip mağaranın ağzını tuttular. Tepemden üzerime bevlettiler. Sidikleri başıma isabet etti. Ancak Allah, onların beni görmelerine mani oldu. Sonra dönüp gittiler.
Ben de arkadaşımın yanına döndüm. Onu sırtladım. Ağır birisiydi. Mekke'nin dışındaki İzhir denen mevkiye geldim. Orada demir bukağılarını çözdüm. Onu sırtımda taşıyordum. Beni çok yormuştu. Nihayet Medine'ye geldim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın huzuruna çıktım:
-"Ey Allah'ın Resulü, Anak'la evleneyim mi?" dedim.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) cevap vermedi. Sonra şu ayet indi: "Zina eden erkek, ancak zina eden veya putperest bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadınla da, ancak zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir..." (Nur, 3).
Bu vahiy üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana:
-"Ey Mersed, zina eden erkek ancak zina eden veya putperest bir kadınla evlenebilir. Zina eden kadınla da ancak zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir, onunla evlenme!" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">723</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e:
"- Hangi günah daha büyük?" diye sordum. Şu cevabı verdi:
" Seni yaratmış olduğu halde Allah'a ortak koşmandır!"
"- Sonra hangisi gelir?" dedim.
" Seninle beraber yiyecek korkusuyla çocuğunu öldürmendir!" dedi.
Ben tekrar:
"- Sonra ne gelir?" dedim.
" Komşunun helalliği ile zina etmen!"dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bu sözlerine te'yiden şu mealdeki ayet nazil oldu:
"Onlar ki, Allah'ın yanına başka bir Tanrı daha (katıp) tapmazlar, Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunlardan birini yaparsa cezaya çarpar" (Furkan 68).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">748</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas, (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) muhacir olan mü'min kadınlar dışında kalanlarla evlenmekten men edildi. Ayet şöyle buyurur:
"Bundan sonra kadınlar(ı alman) ve bunları herhangi zevcelerle değiştirmen, güzellikleri hoşuna gitse de, sana helal olmaz. Sağ elinin malik olduğu (cariyeler) müstesna. Allah her şeye nigahbandır" (Ahzab 52). Keza Allah, "Mü'min cariyelerinizi.."
(Nisa, 25); "Nefsini peygambere bağışlayan mü'min kadın"ı (Ahzab, 50) helal kıldı. İslam'dan başka bir dinde olanların hepsini <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılıp sonra da şöyle buyurdu. (Mealen):
"... Kim imanı tanımayıp kafir olursa her halde bütün yaptığı boşuna gitmiştir ve o, ahirette en çok ziyana uğrayanlardandır" (Maide, 5).
Yine ayet-i kerime şöyle buyurur:
"Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin zevceleri ve Allah'ın sana ganimet (olarak nasib) ettiklerinden sağ elinin malik olduğu kadınları, seninle beraber (Medine'ye) hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını, teyzenin kızlarını, bir de eğer mü'min bir kadın kendisini Peygamber'e bağışlayıp da eğer Peygamber de nikahla almak isterse onu -(fakat bu sonuncusunu) diğer mü'minlere değil, yalnız sana has olmak üzere- senin için helal kıldık..." (Ahzab, 50) İşte bunlar dışında kalan bütün kadınlar Hz. Peygamber'e <b><span style="color: red;">haram</span></b> edilmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">767</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir kavim cinayete bulaştı ve çokca adam öldürdü, zinaya bulaştı ve bunda ileri gitti. Şirke düşerek tevhid'i ihlal etti ve bunda ileri gitti. Sonunda Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e müracat ederek:
Ey Muhammed! Bizi davet ettiğin şeyler gerçekten güzel. Ancak, önceden işlediğimiz günahların bir kefareti var mı; bize önce bundan haber versen!" dediler. Bunun üzerine şu ayet indi:
"Onlar ki Allah'ın yanına başka bir Tanrı daha (katıp) tapmazlar, Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunlar(dan birini) yaparsa cezaya çarpar. Kıyamet günü de azabı katmerleşir ve o (azabın) içinde hor ve hakir ebedi
bırakılır. Meğer ki (şirkten) tevbe edip iyi amel (ve hareket)de bulunan kimseler ola. İşte Allah bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok mağfiret edici, çok esirgeyicidir" (Furkan, 68-70).
İbnu Abbas şu açıklamayı yaptı: "Allah şirklerini imana, zinalarını ihsana (muhsanlık = namusluluk) çevirir (demektir" (Şu ayet de bu mesele üzerine) indi:
"De ki: "Ey kendilerinin aleyhinde (günahda) haddi aşanlar, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları affeder. şüphesiz ki O, çok affedicidir, çok esirgeyicidir." (Zümer, 53).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">836</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) balı ve tatlı şeyleri severdi. Ayrıca, ikindi namazlarını kıldıktan sonra (hergün) kadınlarını teker teker ziyaret eder, her birine yaklaşır (sohbette bulunurdu.) Bu ziyaretlerinin birinde Hz. Hafsa (radıyallahu anha)'nın yanına girmişti. Bu defa onun yanında, her zamanki kaldığı mutad müddetten fazla kaldı. Ben bunu kıskanarak sebebini (Resûlullah'ın diğer hanımlarından) sordum. Bana: "Yakınlarından bir kadın Hafsa'ya bir okka (Taif) balı hediye etti, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ondan şerbet yapıp ikram etmiş olmalı, (o da şerbet hatırına sohbetini biraz uzatmıştır)" dediler. Ben:
"- Öyleyse, kasem olsun biz de ona mutlaka bir hile kurmalıyız!" dedim. Sevde (radıyallahu anha)'ye:
"- (Hafsa'dan sonra sıra senin) O girince sana yaklaşacak. Sana yaklaşınca O'na: "Ey Allah'ın Resûlü! Sen megafıh mi yedin?" diyeceksin. (Ben biliyorum ki, o sana:) "Hayır!"diyecek. O zaman sen de:
"Öyleyse senden burnuma gelen bu koku da ne?" diyeceksin." Bir rivayette Hz. Aişe şu açıklamayı yapar: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kendisinde kötü bir koku hissedilmesine tahammül edemez, buna çok üzülürdü (Bu sebeple gerçeği. itiraf ederek) muhakkak "Hafsa bana bal şerbeti ikram etti" diyecek. O zaman sen kendisine "Demek ki arı, balını urfut ağacından almış" diyeceksin. (Senden sonra bana uğradığı zaman) ben de böyle hareket edip aynı şeyleri söyleyeceğim. Ey Safıyye, sana uğradığı zaman sen de aynı şeyleri söyle! dedim."
Hz. Aişe anlatmaya devam etti:
"Sevde (bilahere bana) dedi ki: "Kendinden başka ilah bulunmayan Allah'a kasem olsun, bana tenbih ettiğin şeyleri, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kapıdan görünür görünmez, senden korktuğum için (unutmadan) hemen söylemek istedim." Ne ise, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kendisine yaklaşınca Sevde: "Ey Allah'ın Resûlü meğafır mi yediniz?" der:
"Hayır!" cevabını alır. Bunun üzerine aralarında şu konuşma geçer:
"- Öyleyse bu koku da ne?"
" Hafsa bana bal şerbeti ikram etti. "
"- Demek ki arı urfut yemiş."
Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatmaya devam ediyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana uğrayınca ben de aynı şeyleri söyledim. Keza, Safıyye (radıyallahu anha)'ye uğrayınca o da aynı şeyleri söyledi.
Müteakiben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hafsa (radıyallahu anha)'nın yanına girince:
"- Ey Allah'ın Resûlü sana o şerbetten ikram edeyim mi?" diye sorar. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):
"- Hayır, ihtiyacım yok!" cevabını verir. (Bu durumu işittiği zaman) Sevde (radıyallahu anha):
"- Allah'a kasem olsun balı ona <b><span style="color: red;">haram</span></b> ettik!" dedi. Ben kendisine:
"- Sus, (sesini çıkarma)" dedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">837</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette (Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Zeyneb Bintu Cahş'ın yanında bal şerbeti içtim, artık bir daha onu içmeyeceğim" der ve şu ayet nazil olur:
"Ey Peygamber, sen zevcelerinin hoşnudluğunu arayarak, Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine <b><span style="color: red;">haram</span></b> ediyorsun? (Bununla beraber üzülme) Allah çok mağfiret edici, çok esirgeyicidir. Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini size farz kılmıştır. Allah sizin yardımcınızdır. Ve O, hakkiyle bilendir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.
Hani Peygamber, zevcelerinden birine gizli bir söz söylemişti. Bunun üzerine o (zevce) bunu haber verip de Allah da ona bunu açıklayınca (peygamber) bunun ancak bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Artık bunu kendisine söyleyince o (zevce) "Bunu sana kim haber verdi?"dedi. (Peygamber de), "Bana her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan (Allah) haber verdi" dedi.
Eğer her ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz (ne ala, çünkü) hakikaten sizin kalpleriniz kaymıştır, (yok) onun aleyhinde birbirinize arka verirseniz, hiç şüphesiz Allah bizzat onun yardımcısıdır, Cebrail de mü'minlerin salih olanları da. Bunların ardından bütün melekler de (ona) yardımcıdır..." (Tahrim 1-4).
(Ayet-i kerimede geçen:) "Eğer her ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz" ibaresinde kastedilen iki şahıs Hz. Hafsa ve Hz. Aişe (radıyallahu anhüma)'dir. (Yine ayet-i kerimede geçen:) "Hani Peygamber, zevcelerinen birine gizli bir söz söylemişti..." ibaresinde zikri geçen gizli söz, Resûlullah'ın: "Bal şerbeti içtim, artık bir daha içmeyeceğim, bu hususta yemin de ettim, ancak bunu bir başkasına açma" şeklindeki sözleridir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">838</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zaman zaman birleştiği bir cariyesi vardı. Hz. Aişe ve Hz. Hafsa (radıyallahu anhüma) (cariyeye temasını önlemek için) peşini bırakmadılar. Sonunda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu cariyeyi nefsine <b><span style="color: red;">haram</span></b> etti. Bunun üzerine: "Ey Peygamber, sen zevcelerinin hoşnudluğunu arayarak, Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine <b><span style="color: red;">haram</span></b> ediyorsun?..." diye başlayan Tahrim süresi nazil oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">860</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mescidde iken huzuruna girdim. Bana:
"- Ey Ebu Zerr mescide tahiyye (selam vermek) gerekir" buyurdu. Ben:
"- Mescide verilecek selam nedir?" diye sorunca:
" (Girince) kılacağın iki rek'at namazdır" dedi. Ben:
"- Ey Allah'ın Resûlü, Hz. İbrahim ve Hz. Musa'nın suhuf1arında olanlardan herhangi bir şey size indirildi mi?" diye sordum, şu cevabı verdi:
" Ey Ebu Zerr! (Evet, şu mealdeki ayetler indi deyip okudu:)
"Şüphesiz iyi temizlenen ve Rabbinin adını zikredip de namaz kılan kimse umduğuna erişmiştir. Belki siz dünya hayatını (ahiretten) üstün tutarsınız. Halbuki ahiret daha hayırlı, daha süreklidir. Şüphesiz ki bunlar evvelki sahifelerde, İbrahim ile
Müsa'nın sahifelerinde de vardır" (A'la,14-19).
Ben tekrar sordum:
"- Ey Allah'ın Resûlü, Hz. İbrahim ve Hz. Musa (aleyhimasselam)'nın suhuflarında ne vardı?"
" Bunlarda, dedi, hep ibretli şeyler vardı. (mesela şöyle denmişti):
"Ölümü görüp bildiği halde gamsız-kedersiz yaşayana şaşarım. Cehenneme kesinlikle inandığı halde gülene şaşarım. İçinde yaşayanlarla birlikte dünyanın devamlı değiştiğini görüp de ondan tatmin bulana şaşarım. Kadere inanıp da (<b><span style="color: red;">haram</span></b>-helal ayırımı yapmadan hırsla mal peşinde) yorulana şaşarım. Ahiret hesabına inanıp da o maksadla çalışmayana şaşarım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">996</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Rabbimiz, Allah yolunda savaşan şu kimseye taaccüb etmiştir: Arkadaşları hezimete uğra(yıp kaçmış)tır. Ancak O, (kaçmanın <b><span style="color: red;">haram</span></b> olduğunu düşünerek) kendisine düşen sorumluluğun idrakiyle geri dönerek, öldürülünceye kadar düşmanla çarpışmıştır. Bunun üzerine Aziz ve Celil olan Allah, meleklere (iftiharla) şöyle der: "Şu kuluma bakın, benim nezdimde olan mükafaatı) düşünüp katımda olan (cezadan) korkarak geri döndü, öldürülünceye kadar savaştı."
Ebu Davud, Cihad 38, (2536).
Abdü'l-Habir İbnu Kays İbni Sabit İbni Kays İbni Şemmas an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Ümmü Halid adında bir kadın yüzü örtülü olduğu halde gelerek Allah yolunda öldürülmüş olan oğlu hakkında sormak istedi. Ashab'tan biri kadına: "Sen, yüzü örtülü olduğun halde gelip oğlundan mı soracaksın?" dedi. Kadın: Oğlumu kaybetti isem de hayamı kaybetmedim" dedi.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kadına:
" Oğlun iki şehid mükafatı elde etmiştir!" dedi. kadın:
"- Bunun sebebi nedir, ey Allah'ın Resûlü?" diye sorunca şu cevabı verdi:
" Çünkü onu Ehl-i Kitap öldürdü!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1028</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">El-Hariss İbnu Müslim İbni'l-.Haris babasından Müslim İbnü'l-Haris (radıyallahu anh)]'den naklediyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bizi bir seriyye ile gazveye gönderdi. Baskın mahalline vardığımız zaman, atını hızlandırdım ve arkadaşlarımı geçtim. Köy halkı beni imdat çığlıklarıyla karşıladı. Ben onlara: Lailahe illallah deyip kendinizi koruyun dedim. Öyle yaptılar. Arkadaşlarım beni bu davranışım sebebiyle "Ganimeti bize <b><span style="color: red;">haram</span></b> ettin" diyerek ayıpladılar. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına dönünce, yaptığımı ona haber verdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni çağırttı. Yanına varınca davranışımdan dolayı takdir etti ve: "Bilesin, Allah (celle celaluhu) senin için, o kurtardığın insanlardan her birisi sebebiyle şu kadar sevab yazmıştır" buyurdu. Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vessselam) bana: "Sana kendimden sonra bir tavsiye yazacağım"dedi ve yazıp, üzerini mühürleyip bana verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1058</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İrbaz İbnu Sarıye es-Sulemi (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la Hayber Kalesi'ne indik. Beraberinde başka birçok Müslüman da vardı. Hayber'in sahibi (lideri) cebbar, mütekebbir birisi idi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "- Ey Muhammed! Sizin eşeklerimizi kesmeye, meyvelerimizi yemeye, kadınlarımızı dövmeye hakkınız mı var?" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu sözlere öfkelenerek emretti: "Ey İbnu Avf merkebine bin ve şöyle nida et: "Haberiniz olsun, cennet sadece mü'minlere helaldır, namaz kılmak üzere toplanın!" Ravi, devamla, der ki: "Cemaat toplandı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlara namaz kıldırdı. Sonra da kalkıp sunları söyledi: " Sizden biri, (rahat) koltuğuna kurulup, Allah'ın sadece şu Kur' an'da yazdıklarını mı <b><span style="color: red;">haram</span></b> ettiğini sanıyor? Haberiniz olsun, vallahi ben (Allah'ın yasaklarını) duyurdum, (Kur'an'da olmayan hayırlar) emrettim, birçok şeylerden sizleri yasakladım; bunlar, Kur'an ın bir misli kadar ve belki de daha çoktur. Allah Teala hazretleri, Ehl-i Kitab'ın evlerine izinsiz girmenizi helal kılmamıştır. Kadınları dövmenizi, borçlarını (olan cizyeyi) verdikten sonra meyvelerini yemenizi de helal kılmamıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1060</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Müslümanlar arasında, <b><span style="color: red;">haram</span></b>ı helal, helali de <b><span style="color: red;">haram</span></b> etmedikçe sulh caizdir." Yine buyurdular ki: "Müslümanlar <b><span style="color: red;">haram</span></b>ı helal, helali de <b><span style="color: red;">haram</span></b> etmedikçe kabul etmiş bulundukları şartlara uyarlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1062</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radiyallahu anhuma) anlatıyor: "Hayber halkı dediler ki: "Ey Muhammed, bizi bırak, burada kalalım, araziyi ıslah edip işleyelim." Resulullah (aleyhissalatu vesselam) da her ekinin ve Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın uygun göreceği. Her bir şeyin mahsülünün yarısı onların olmak şartıyla araziyi onlara bıraktı. Abdullah İbnu Revaha (radiyallahu anh), her yıl oraya gelir, miktarı tahmin eder ve yarısının karşılığını onlardan alırdı. Yahudiler, Abdullah'i tahminde gösterdiği titizlik sebebiyle Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e şikayet ettiler. Hatta bir ara (lehlerine gevşek davranması için) rüşvet vermek istediler. Abdullah onlara: "Bana <b><span style="color: red;">haram</span></b> mı yedirmek istiyorsunuz. Vallahi ben en ziyade sevdiğim İnsanın yanından geldim. Sizin topunuz bana maymunlar ve hınzırlardan daha menfurdur. Buna rağmen, benim size olan buğzum, size karşı adil olmama mani değildir." Yahudiler, Abdullah (radiyallahu anh)'ı takdir edip: "İşte bu adalet ve doğrulukla semavat ve arz nizam içinde ayakta durur" dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam), her bir hanımına her yıl seksen vask hurma, yirmi vask arpa veriyordu. Hz. Ömer (radiyallahu anh) zamanında, Yahudiler Müslümanlara hile yaptılar İbnu Ömer (radiyallahu anh)'i bir evin damında uyurken geceleyin aşağı attılar, el ve (ayak) bileklerini çıkardılar. Hz. Ömer İbnu'l-Hattab: "Hayber'de hissesi olan hazırlansın, aralarında taksim edelim" dedi. (Taksim edileceği zaman) reisleri: "Bizi buradan çıkarma. Bizi Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ve Hz. Ebu Bekir'in yaptıkları gibi yerlerimizde bırak" dedi. Hz. Ömer (radiyallahu anh) ona: "(Kararımızda) Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in sözüne ters düştüğümüzü mü zannediyorsun? Bineğin seni Suriye'ye doğru bir gün, sonra bir gün, sonra bir gün daha koşturmasına ne dersin?" diye cevap verdi. Hz. Ömer (radiyallahu anh), Hayber'i, Hudeybiye ashabından Hayber Seferi'ne iştirak etmiş olanlar arasında taksim etti.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1063</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Bekir (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in şöyle söylediğini işittim: "Kim (kendisine eman verilerek) antlaşma yapılan bir kimseyi vakti dışında öldürürse, Allah ona cenneti <b><span style="color: red;">haram</span></b> eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1099</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Ebi Leyla anlatıyor: "Ali (radıyallahu anh)'yi dinledim, demişti ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanında ben, Abbas, Fatıma ve Zeyd İbnu Harise toplanmıştık. Ben şunu söyledim:
"Ey Allah'ın Resûlü, Aziz ve Celil olan Allah'ın kitabında zikri geçen şu humustaki hakkımızın taksimine beni vazifelendirseniz de hayatınızda bu işi ben bir yapsam! Ta ki sonradan kimse bu hususta bizimle ihtilafa düşmese!"
Ali (radıyallahu anh) devamla der ki: "Resûlullah bu isteğimi yerine getirdi. Hayatı boyunca ben taksim ettim. Sonra buna, Hz. Ebu Bekir de beni vazifelendirdi. Aynı iş, Hz. Ömer (radıyallahu anh) devrinin son senesine kadar bende devam etti. O yıl (fetihlerden dolayı) bol mal gelmişti. Bizim hakkımızı yine ayırdı ve bana gönderdi. Ben:
"Bu sene ihtiyacımız yok, Müslümanların ihtiyacı var, onlara ver!" dedim. O da bu hisseyi Müslümanlara dağıttı. Artık, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'den sonra kimse beni bu işe çağırmadı.
(Zaten o sene) Hz. Ömer'in yanından çıktıktan sonra Abbas (radıyallahu anh)'a rastladığımda (hayıflanarak) bana:
"Ey Ali, dün bize öyle bir şeyi <b><span style="color: red;">haram</span></b> ettin ki, bundan sonra artık kimse bunu bize vermez!" demişti. (Meğer ne kadar doğru söylemişmiş. Dediğn aynen çıktı). O ne dahi insan imiş!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1126</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü <b><span style="color: red;">haram</span></b> (radiyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Deniz tutması sebebiyle (gemide) kusan kimseye şehid sevabı verilir. Boğularak ölene de iki şehid sevabı vardır. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1143</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim, hacc veya umre için Mescid-i Aksa'dan Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'a (kadar) ihrama girerse, geçmiş ve gelecek bütün günahları affedilir veya cennet kendisine vazcib olur." -Ravi, Resûlullah'ın hangisini dediği hususunda şekke düştü "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1150</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz şöyle buyurdular:
"Kim kendisini Beytullahi'1-<b><span style="color: red;">haram</span></b>'a ulaştıracak kadar azık ve bineğe sahip olduğu halde haccetmemişse onun Yahudi veya Hıristiyan olarak ölmesi arasında fark yoktur. Zira, Cenab-ı Hakk şöyle buyurmuştur: "Oraya yol bulabilen insana, Allah için Kabe'yi haccetmesi gerekir" (Al-i İmran 97).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1221</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve merhum anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha)'ye: "Bir av hayvanı benim için avlanmamışsa bu bana helal mi, <b><span style="color: red;">haram</span></b> mı?" diye sormuştum, şu cevabı verdi:
"Ey kızkardeşimin oğlu, o (ihram müddeti) on gündür. İçinde bir seğrime (rahatsızlık, şüphe) hissedersen bırakıver (yeme)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1264</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi' alatıyor: "Haccac-ı Zalim, Abdullah İbnu Zübeyr (radıyallahu anh)'le savaşmak üzere Mekke'ye indiği zaman, Abdullah İbnu Abdillah ile Salim İbnu Abdillah geldiler ve Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüm)'le konuştular: Kendisine:
"Bu yıl haccı terketmen sana bir zarar vermez. Zira biz, halk arasında savaş çıkıp seninle Beytullah arasına girileceğinden korkmaktayız"dediler. Abdullah onlara:
"Benimle Beytullah arasına girilerek engel çıkarılırsa, ben de Kureyş'in Hz. Peygamber'le Beytullah arasına girdiği zaman Resûlullah'ın davrandığı şekilde davranırım. Şahid olun, şu anda umreye niyet ettim!"dedi ve derhal kalkıp Zülhuleyfe'ye gitti. Umreye niyet ederek ihram giydi, telbiye getirdi.
Sonra şunu söyledi: "Yolumu serbest bırakırlarsa umremi tamamlarım. Beytullah'la aramda engel olurlarsa Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yaptığı gibi yaparım." Ve şu ayeti tilavet etti. (Mealen): 'Resûlullah'ta sizler için güzel örnek vardır" (Ahzab 21).
Sonra yoluna devam etti ve Beyda sırtına kadar geldi. Orada: "Bunların ikisinin hükmü de aynı. Eğer benimle umrem arasına girip mani olurlarsa haccıma da mani olmuşlar demektir. Sizleri şahid kılıyorum, umre ile birlikte hacca da niyet ettim" dedi. Yoluna devam etti. Kadid'e geldiği zaman bir kurbanlık aldı. Sonra (Mekke'ye girip) hacc ve umre her ikisi için tek bir tavafyaptı."
Bir rivayette şöyle denmiştir: "Her ikisi için de ihrama girdi ve böylece Mekke'ye geldi. Beytulah'ı tavaf etti. Safa ve Merve arasında sa'y etti, buna bir ilavede bulunmadı, ne kurban kesti, ne traş oldu, ne taksirde bulundu, ne de ihramla <b><span style="color: red;">haram</span></b> ettiği şeylerden birini nefsine helal kıldı. Kurban gününe kadar bu hal üzere devam etti. O gün kurban kesti, traş oldu. İlk yaptığı tavafla hem haccın hem de umrenin tavafını yerine getirdiği kanaatinde idi.
Sonunda: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) böyle yapmıştı" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1277</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari'nin bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "(Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Mekke'ye gelince ashabına:"İhramınızdan çıkın. Önceki niyetinizi müt'aya çevirin!" dedi. Ashab:
"Biz önce "hac" diye ismen belirterek niyet etmişken, şimdi nasıl müt'aya çevirebiliriz?" diye itiraz ettiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) :
"Ben size ne söylüyorsam onu yapın. Eğer kurbanlık getirmemiş olsaydım, size emretmiş bulunduğumu ben de yapardım. Ancak, kurbanım (Mina'daki kesim) mahalline ulaşmadan ihramlıya <b><span style="color: red;">haram</span></b> olan şeylerden hiçbirisi bana helal olmaz!" dedi. Bunun üzerine Ashab-ı Kiram Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın emrini yerine getirip ihramdan çıktılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1282</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Nesai de kaydedilen bir rivayette İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "(Cahiliye Arapları) hacc aylarındaki umreyi yeryüzünde işlenebilen günahların en büyüğü biliyorlardı. Keza Muharrem ayını da Safer diye isimlenirip: "Bere iyileşip eser kalmadığı ve Safer ayı çıktığı vakit umre yapmak isteyene umre helal olur" diyorlardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Ashab-ı Güzin (radıyallahu anhüm)'i, hacc için ihrama girmiş olarak 4 Zilhicce sabahı (Mekke'ye) geldiler. (Gelir gelmez) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), hacc niyetlerini umreye tahvil etmelerini emretti. Bu, Ashab nezdinde büyük bir hadise oldu.
"- Ey Allah'ın Resûlü, neleri helal addedeceğiz?" diye sordular. "Bütün (ihram <b><span style="color: red;">haram</span></b>ları) helal olacak!" diye cevap verdi."
Nesai'deki rivayette: Eser yerine veber (yün) denmiştir. Mana: "Yün çoğalınca" olur. Keza "Safer ayı çıkınca" tabirinden sonra: "Veya şöyle dedi: Safer ayı girince" tabiri ilave edilmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1304</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye geldi. Doğru Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'a girdi ve Haceru'l-Esved'i istilam buyurdu. Sonra sağ kolu üzerinde ilerleyerek üç tur remel yaptı, dört tur da yürüdü. Sonra Makam-ı İbrahim'e geldi ve "Siz de İbrahim'in makamından bir namazgah edinin..." (Bakara 125) ayetini okudu. Ardından makam, Beytullah'la kendi arasında olacak şekilde iki rek'at namaz kıldı. Bu namazı bitirince tekrar Haceru'l-Esved'e geldi ve istilamda bulundu.
Sonra Safa ve Merve'ye gitti. Zannedersem orada:
"Şüphe yok ki Safa ve Merve Allah'ın şeairindendir" (Bakara 158) ayetini okudu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1334</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'dan çıkıp Safa'ya yönelirken: "Allah'ın başladığı ile başlayalım" deyip (sa'ye) Safa' dan başladığnı gördüm."
Rezin, Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'den naklen şu ilavede bulundu: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Safa'ya çıkınca oradan Beytullah'a baktı, ellerini kaldırıp dilediği şekilde Allah'ı zikretmeye koyuldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1398</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve İbnu Mudarrıs et-Tai (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Müzdelife'de namazı kıldığı zaman geldim.
"Ey Allah'ın Resûlü, dedim, ben Tayy dağlarından geliyorum. Hayvanım da kendim de yorgunum ve bitkin düştük. Allah'a kasem olsun, ey Allah'ın Resûlü, gelirken geçtiğim her dağın başında mutlaka durdum. Benim için hacc imkanı var mı?"
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu cevabı verdi:
"Bizimle birlikte şu namazı burada kılıp, bizimle kalan, bundan önce de Arafat'da geceleyin veya gündüzleyin kalmış olan, artık haccını tamamlamış, <b><span style="color: red;">haram</span></b>lardan kurtulmuş olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1436</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "(Babam) Hz. Ömer (radıyallahu anh) buyurdu ki:
"Kim cemretu'1-Akabe'ye taşını atar, sonra traş olur veya kısaltır ve de -yanında olduğu takdirde- kurbanını keserse, kendisine ihramlı iken <b><span style="color: red;">haram</span></b> olanlardan -kadına temas ve koku hariç- hepsi helal olur. Bunların <b><span style="color: red;">haram</span></b>lığı Beytullah'a yapacağı ifaza tavafına kadar devam eder. İfaza yapınca onlar da helal olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1437</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Bir kimse cemretü'1-Akabe'ye taşını attı mı kendisine -kadın dışında- <b><span style="color: red;">haram</span></b> olan her şey helal olur." Onun bu sözü üzerine:
"Ya koku? (o da mı helal olur?)" diye soruldu. Dedi ki:
"Gerçekten ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı misk sürünürken gördüm. Yoksa o koku değil miydi?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1438</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "(Veda haccında) yevm-i nahrın gecesinde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın beraber olma nöbeti bende idi. O akşam, Vehb İbnu Zem'ave beraberinde Ebu Ümeyye ailesinden bir adam olduğu halde, kamislerini giymiş o1arak yanımıza geldiler.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Vehb (radıyallahu anh)'e:
"Sen ifaza tavafını yaptın mı Ey Ebu Abdillah ?" diye sordu. Vehb:
"Hayır! Vallahi ey Allah'ın Resûlü, yapmadım!" deyince, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Öyleyse şu kamisi çıkar!" dedi. Vehb, onu başından çıkardı. Arkadaşı da kamisini başından çıkardı. Sonra Vehb sordu:
"Niçin (çıkarıyoruz) Ey Allah'ın Resûlü`?"
"Çünkü bugün, cemreye taş attığınız takdirde ihramdan çıkmanıza, yani size <b><span style="color: red;">haram</span></b> edilen her Şeyin -kadın hariç- helal olmasına ruhsat tanındı. Eğer siz, Beytullah'ı tavaf etmeden akşama girerseniz, cemretü'l- Akabeye taş atmazdan önceki gibi <b><span style="color: red;">haram</span></b> olursunuz, bu hal Beytullah'ı tavaf edinceye kadar devam eder" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1509</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den anlatıldığına göre: "O, iki dağ yolu arasındaki Zu-Tuv nam mevkide geceyi geçirir, sonra Mekke'nin yukarı yolundan şehre girerdi. Hacc veya umre yapmak niyetiyle Mekke'ye geldiği vakit, devesini doğruca Beytullah'ın kapısının yanında ıhdırırdı. Sonra (hayvandan iner) Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'a girer, Haceru'1-Esved rüknüne gelir, oradan başlayarak yedi kere Beyt'i tavaf eder ilk üçünde koşar, dördünde de yürürdü. Sonra tavaftan çıkar, evine dönmezden önce iki rek'at namaz kılar, Safa ile Merve arasında da tavaf ta (sa'y) bulunurdu.
Hacc ve umreden çıktığı zaman, Zülhuleyfe'deki Batha'da devesini ıhtırırdı. Orada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da devesini ıhtırırdı"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1528</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Said anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) yevm-i nahrin sabahında gündüz biraz yükselince çıkıp tekbir getirdi. Onun tekbiriyle birlikte halk da tekbir getirdi. Aynı gün, gündüzün tamamen yükselmesinden sonra ikinci defa çıkıp tekbir getirdi, halk da onunla birlikte tekbir getirdi. Sonra güneşin zeval vaktinde çıkıp tekrar tekbir getirdi, halk da onunla birlikte tekbir getirdi. (Getirilen) bu tekbir Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'a kadar ulaştı ve halk: "Hz. Ömer tekbir getirdi" deyip tekbir getirdiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1554</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) aramızda olduğıı halde biz Veda haccından bahsederdik ve Veda haccının ne olduğunu bilmezdik. (Veda haccında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Allah'a hamd ve sena edip sonra da Mesih Deccal'ı mevzubahis etmişti, sözü onun hakkında epeyce uzatıp şunları da söylemişti:
"Allah'ın gönderdiği her peygamber, ümmetini onunla korkuttu. Hz.Nuh (aleyhisselam) ve ondan sonra gelen bütün peygamberler onunla korkuttular. Bilesiniz o, aranızdan çıkacaktır. Onun şe'ninden (yapacğı icraatler) hiç bir şey size gizli kalmayacak. Çünkü sizlere gizlemez. Rabbinizin gözü kör değildir. Halbuki onun sağ gözü kördür. Onun gözü pertlek bir üzüm gibidir.
Haberiniz olsun! Allah sizlere birbirinizin kanını, malını <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldı, bunlar,şu günlerinizin, şu beldenizdeki <b><span style="color: red;">haram</span></b>lığı gibi <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır.
Acaba tebliğ ettim mi?" (Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bu sorusuna cemaat hep bir ağızdan:
"Evet" diye cevap verdi. Bunun üzerine üç sefer:
"Ya Rab şahid ol! Ya Rab şahid ol! Ya Rab şahid ol!" dedi ve tekrar cemaate yönelerek:
"Vah size! -veya eyvah size!- Benden sonda dönüp birbirlerinizin boyunlarını vuran kafirler olmayın!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1573</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle emretti: "Kim, nikahı <b><span style="color: red;">haram</span></b> olan bir akrabasına cinsi temasta bulunursa -veya şöyle demişti; kim <b><span style="color: red;">haram</span></b> yakını ile evlenirse- onu öldürün."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1595</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir insan diğer bir insana: "Ey Yahudi" diye hitab edecek olursa ona yirmi sopa vurun. "Ey muhannes (kadınlaşmış)" diyecek olursa yine o kadar ceza verin. Nikahı <b><span style="color: red;">haram</span></b> olan birine, bunu bilerek muvakaa (aşk-ı memnû) yaparsa öldürün."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1667</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Yahudiler, gök gürültüsünün ne olduğunu Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'den sordular:
"Bulutlara müvekkel olan melektir. Beraberinde ateşten kamçılar var. Bununla bulutları Allah'ın dilediği yere sevkeder"diye cevap verdi.
Onlar tekrar sordular:
"Ya şu işitilen ses, o nedir?"
"Bu, bulutların istenen yere gitmeleri için onlara yapılan bir sevkdir" dedi. Yahudiler:
"Doğru söyledin. Şimdi de İsrail'in Yakub (aleyhisselam)kendisine <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı şey nedir onu söyle?" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) :
"Hz. Yakub (ırku'n-nesa denen) uyluk mafsalından başlayıp dize, topuğa kadar inen. bir ağrıdan muzdarib idi. Deve eti ve sütü dışında kendine uygun gelen (ne yiyecek, ne içecek) münasip bir şey yoktu. Bu sebeple o da bunları <b><span style="color: red;">haram</span></b> etti" dedi. Yahudiler: "Doğru söyledin" dediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1690</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hasan el-Basri, Ma'kıl İbnu Yesar (radıyallahu anh)'dan naklediyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim, demişti ki: "Allah bir kimseyi başkaları üzerine çoban yapmış, o da idaresi altındakilere hile yapmış olarak ölmüş ise, Allah ona cennetini kesinlikle <b><span style="color: red;">haram</span></b> eder."
Müslim'in Hasan Basri'den kaydettiği diğer bir rivayet şöyledir:
"Aiz İbnu Amr (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın Ashab-ı Güzin'inden biri idi. Ubeydillah İbnu Ziyad'ın yanına girdi ve hemen ona: "Ey oğulcuğum, ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: "Çobanların en kötüsü hutame denen merhametsiz deve sürücüsüdür, sakın onlardan olma"dediğini işittim" dedi. Ubeydullah: "Otur, sen muhakkak ki Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabının kepeğindensin" deyince: "Onların kepeği var mıydı? Kepek onlardan sonra ve onların dışındakiler arasında zuhur etti" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1705</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ka'b İbnu Ucre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana şunu söyledi:
"Ey Ka'b İbnu Ucre, seni, benden sonra gelecek ümeraya karşı Allah'a sığındırırım. Kim onların kapılarına gider ve onları, yalanlarında tasdik eder, zulümlerinde onlara yardımcı olursa, o benden değildir, ben de ondan değilim; ahirette havz-ı kevserin başında yanıma da gelemez. Kim onların kapısına gitmez, yalanlarında onları tasdik etmez, zulümlerinde yardımcı olmazsa o bendendir, ben de ondanım; o kimse, havzın başında yanıma gelecektir. Ey Ka'b İbnu Ucre! Namaz bürhandır. Oruç sağlam bir kalkandır. Sadaka hataları söndürür, tıpkı suyun ateşi söndürdüğü gibi. Ey Ka'b İbnu Ucre ! <b><span style="color: red;">haram</span></b>la biten bir ete mutlaka ateş gerekir. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1847</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. AIi (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, "Bir mükateb ona gelerek: "Kitabet borcumu ödemekten aciz kaldım, bana yardım et" dedi. Ona şu cevabı verdi: "Sana, Resûlullah (aleyhissalatu vesseIam)'ın bana öğretmiş bulunduğu bir duayı öğreteyim. (Onu okuduğun takdirde) Sıyr dağı kadar borcun da olsa, Allah onu sana bedel öder. Şöyle diyeceksin: "AIIah'ım, yeterince helalinden vererek beni <b><span style="color: red;">haram</span></b>ından koru. Lütfunla ver, başkasına muhtaç etme."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2004</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süleyman İbnu Yesar anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), Abdullah İbnu Revaha'yı Hayber'e yahudilerle kendi arasında mahsülün takdiri için gönderiyordu. Yahudiler, hanımlarının zinetlerinden ona bazı takılar verip: "Bu sanadır (al, karşılığında) bize yükümüzü hafiflet, taksimde lehimize olarak biraz göz yumuver!" dediler. Abdullah (radıyallahu anh) onlara şu cevabı verdi:
"Ey yahudiler toplumu! Sizler, bana Allah Teala'nın en menfür mahlüklarısınız. Bu, beni size karşı zülme sevketmeyecektir. Bana teklif ettiğiniz rüşvete gelince, o <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır ve biz bu <b><span style="color: red;">haram</span></b>ı yemeyiz." Yahudiler:
"Arz ve semavatı ayakta tutan işte bu (dürüstlük)tür!" dediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2034</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">(Peygamberimizin azadlısı) Ebu Rafi' (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Beni Mahzüm'dan bir adamı zekat toplamak üzere gönderdi. Adam bana: "Benimle sen de gel, zekattan sana da bir pay düşsün" dedi. Kendisine "Hele Resûlullah'a bir sorayım" cevabını verdim ve sordum. Efendimiz: "Bir kavmin azadlısı o kavimden sayılır, bize sadaka helal değildir" buyurdu."
İbnu'l-Esir der ki: "Bütün mezheplerce meşhur olan görüşe göre, Beni Haşim ve Beni Muttalib'in azadlılarına zekat <b><span style="color: red;">haram</span></b> değildir. Bu meselede Şafi mezhebinde iki görüş mevcuttur: Birine göre, Beni Haşim ve Beni Muttalib'e zekatı <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılan sebebin sona ermesi ve zekata bedel pay aldıkları humus hissesinin ortadan kalkmış olmasından dolayı zekat <b><span style="color: red;">haram</span></b> olmaz.
Diğerine göre, bu hadis sebebiyle <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır.
Ortadaki bu ihtilafın -yani sadaka Beni Haşim ve Muttalib azadlılarına <b><span style="color: red;">haram</span></b> değil diyen görüşle <b><span style="color: red;">haram</span></b> olduğunu söyleyen bu hadisin te'lifine gelince: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu sözü, Ebu Rafi'e, tenzihen ve kendilerine benzemeye ve sünnetine uymaya teşviken söylemiş olmalıdır (gerçek manada <b><span style="color: red;">haram</span></b> etmek ve kesin bir hükümle yasaklamak maksadıyla değil.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2043</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz buyurdular ki: "dünyada zahidlik, helal olanı <b><span style="color: red;">haram</span></b> etmek veya malı ziyan etmekle olmaz. Gerçek zahidlik, AIIah'ın elinde olana, kendi elinde olandan daha çok güvenmen ve bir musibete düştüğün zaman getireceği sevabı sebebiyle, onun devamına rağbet göstermendir." Rezin şunu ilave etti: "zira Allah Teala Hazretleri şöyle buyurmuştur: "Bu, kaybettiğinize üzülmemeniz ve Allah 'ın size verdiği nimetlerle şımarmamanız içindir" (Hadid 23).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2132</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'üd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) on şeyi sevmezdi: Sarı yani halük, yaşlılıkla ortaya çıkan akların rengini değiştirme, izarın (kibirle) yerde sürünmesi, altın yüzük takmak, teberrüc (kadınların zinetlerini yersiz olarak göstermesi), zar atmak, Muavvizeteyn'den başka bir şey okuyarak rukye yapmak, akdü't-temaim (muska bağlamak), suyu (meniyi) mahallinden başka yere atmak, çocuğu ifsad etmek. Resûlullah, bunları) <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılmaksızın mekruh sayardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2207</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'd İbnu Ebi Vakkas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Müslümanlar içinde, müslümanlara karşı en büyük cürüm işleyen kimse odur ki, <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılınmamış olan bir şey hakkında soru sorar da bu suali sebebiyle o şey <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılınıverir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2211</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'lebe eI-Huşeni (radıyallahu anh)anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah bir kısım farzlar koymuştur, siz bunları daraltmayın. Bir kısım da sınırlar (yasaklar) koydu. Bunlara tecavüz etmeyin. Bazı şeyleri de <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldı, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri de (farz, sınır, <b><span style="color: red;">haram</span></b> diye tavsifetmeden mutlak) bırakmıştır. Bunları, unutarak bırakmış değildir. Öyle ise onları (farz mı, <b><span style="color: red;">haram</span></b> mı.. vs. diye didikleyip) araştırmayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2237</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sarhoşluk veren her içki <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2238</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a bal şerbetinden sunulmuştu:
"Sarhoşluk veren her içki <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır!" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2239</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'da gelen diğer bir rivayette (Resûlullah'a açıklaması şöyledir): "Her sarhoş edici şey <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır. Bir farak (hüp) içildiği takdirde sarhoşluk veren bir şeyin tek avucu da <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır."
Tirmizi de gelen bir diğer rivayette "tek yudumu <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır" diye gelmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2242</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hamr'dan, kumardan, davuldan, mısır şarabından yasakladı ve dedi ki: "Her sarhoş edici <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2243</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Her sarhoş edici hamrdır. Ve her sarhoş edici <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır. Kim dünyada hamr içer ve tevbe etmeden, onun tiryakisi olduğu halde, ölürse, ahirette şarab içemez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2244</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Ömer (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın minberinde şu açıklamayı yaptı: "Emma ba'd, Ey insanlar! Hamr'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> olduğu hükmü inmiştir. Bilesiniz ki hamr (günümüzde ve çevremizde) beş şeyden yapılmaktadır: Üzümden, hurmadan, baldan, buğdaydan, arpadan. Hamr, aklı örten (her) şeydir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2248</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hamr aynı ile <b><span style="color: red;">haram</span></b> edilmiştir, (bu sebeple) azı da <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır, çoğu da; keza her içkiden hasıl olan sarhoşluk da (<b><span style="color: red;">haram</span></b>dır)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2251</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Hamr <b><span style="color: red;">haram</span></b> edildiği zaman Medine'de mevcut beş çeşit içki arasında üzümden yapılan şarap yoktu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2252</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah Teala Hazretleri, hamrı mevzubahis etmektedir. Muhtemelen onun hakkında bir emir indirecektir. Şu halde, kimin yanında hamr varsa, onu satsın ve ondan istifade etsin."
Aradan çok geçmedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şunu söyledi:
"Allah Teala Hazretleri hamrı <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılmıştır. Öyle ise, bu ayet kendisine ulaşan herkes, yanında hamr olduğu takdirde, onu ne satın alsın, ne satsın, ne de ondan istifade etsin."
Bu emirden sonra halk, hamr olarak evinde ne varsa Medine sokakIarına götürüp döktüler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2253</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hasan İbnu Ali (radıyallahu anhüma) babasından naklen anlatıyor: "Bedir savaşı ganimetinden hisseme düşen yaşlı bir devem vardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da humus'dan (o gün) bana yaşlı bir deve daha verdi. Develerim, Ensar'dan bir zatın hücresinde ıhmış dururken (yanlarına) geldim. Bir de ne göreyim, develerimin hörgüçleri kesilmiş, böğürleri oyulmuş, ciğerleri de sökülmüştü. Bu manzarayı görünce kendimi tutamayıp, ağladım.
"Bunu kim yaptı?" diye sordum.
"Hamza yaptı. Şu anda, falanca evde, Ensardan birinin içki meclisindedir. Şarkıcı cariye ona şarkı okumuş, şarkısında şunları söylemişti" dediler:
"Ey Hamza! şişman yaşlı develere dikkat et,
Onlar avluda bağlıdırlar,
Bıçağı onların sinesine vur,
Pirzola veya benzerini çabuk yap!"
Bu şarkı üzerinde Hamza (radıyallahu anh) fırlayıp, kılıcı kapıp develerin hörgüçlerini kesmiş, karınlarını yarmış, ciğerlerini sökmüş."
Hz. Ali (radıyallahu anh) devamla şunları söyledi: "Ben hemen gidip Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın huzuruna çıktım. Yanında Zeyd İbnu Harise vardı. Beni görünce, başımdan geçenleri yüzümden okudu.
"Neyin var?" diye sordu. Ben:
"Ey Allah'ın Resülü! Bugünkü gibi (dehşetli bir manzara) görmedim. Hamza iki deveme saldırıp hörgüçlerini kesmiş, böğürlerini yarmış. Hemencecik şurada, bir içki meclisinde!" dedim. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ridasını istedi, getirdiler, giyip yayan gitti. Biz de arkasına düştük. Hamza'nın bulunduğu eve kadar geldi.
İzin istedi, buyur ettiler. Girince bir içki meclisiyle karşılaştı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) fiilinden dolayı Hamza'yı ayıplamaya başladı.
Hamza sarhoştu, gözleri kızarmıştı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a baktı, sonra nazar edip aşağıdan dizlerine kadar süzdü, tekrar ayağından başlayıp beline kadar süzdü, sonra tekrar bakışlarıyla süzerek yüzüne kadar geldi ve:
"Siz benim babamın kölelerinden başka bir şey misiniz?" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onun sarhoş olduğunu anladı. Hemen izinin üstüne geri döndü, çıkıp gitti. Peşinden biz de çıktık.
Bu vak'a hamr'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> edilmesinden önce idi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2254</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Kim Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığını <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılmaktan hoşlanırsa nebiz'i <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılsın" dedi."
Bir rivayette, Kays İbnu vehb ona: "Benim bir küpcüğüm var, içerisine şıra koyuyor, şıra kaynayıp durulunca içiyorum" dedi. (İbnu Abbas) cevaben: "Bu söylediğin şey ne zamandan beri içeceğini teşkil etmekte?" diye sordu. Kays: "Yirmi yıldan beri" deyince, İbnu Abbas: "Öyleyse uzun zamandır, damarların su ihtiyacını pislikten gördü" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2256</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir adam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a içerisinde nebiz bulunan bir kadeh getirdi. Efendimiz bu sırada (Haceru'l-Esved) rüknünün yanında idi. Bardağı ona sundu. Efendimiz, ağzına kadar götürdü. Ancak nebizin (keskinleşip ekşiliğinin) şiddetlendiğini gördü ve bardağı sahibine geri çevirdi. (Cemaatten) bir adam:
"Bu <b><span style="color: red;">haram</span></b> mıdır ey Allah'ın Resülü?" diye sordu. Hz. Peygamber:
"Bana adamı çağırın!" dedi. Ondan bardağı tekrar aldı. Sonra su istedi sudan bardağa döküp, tekrar ağzına götürdü (yine keskin bularak alnını buruşturup) kaşların çattı. Tekrar yine su istedi ve nebize döktü. Sonra da:
"Bu kaplar, size keskinleşir ve kaynamaya başlayacak olursa, içindekinin sertliğini su ile kırın!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2261</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) çağala hurma ile olmuş hurmanın karıştırılıp (nebiz yapılmasını) sonra da bunun içilmesini yasakladı. Şarap <b><span style="color: red;">haram</span></b> edildiği zaman (Arapların) içeceklerinin tamamını nerdeyse bu teşlkil ediyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2267</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın anlattığına göre, bir adam kendisine şıradan sual etti. İbnu Abbas: "Taze oldukça iç" dedi. Adam: "Ben onu kaynatıyorum, ancak yine de içimde bir şüphe var" deyince, İbnu Abbas: "Yani sen onu kaynatmadan önce içiyor muydun?" diye sordu. Adam: "Hayır!" dedi. İbnu Abbas:
"Ateş, <b><span style="color: red;">haram</span></b> olan hiçbirşeyi helal kılmaz!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2339</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Cibril (aleyhisselam) bana, Beytullah'ın yanında, iki kere imamlık yaptı. Bunlardan birincide öğleyi, gölge ayakkabı bağı kadarken kıldı. Sonra, ikindiyi her şey gölgesi kadarken kıldı. Sonra akşamı güneş battığı ve oruçlunun orucunu açtığı zaman kıldı. Sonra yatsıyı, ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolunca kıldı. Sonra sabahı şafak sökünce ve oruçluya yemek <b><span style="color: red;">haram</span></b> olunca kıldı. İkinci sefer öğleyi, dünkü ikindinin vaktinde herşeyin gölgesi kendisi kadar olunca kıldı. Sonra ikindiyi, herşeyin gölgesi kendisinin iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı, önceki vaktinde kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte biri gidince kıldı. Sonra sabahı, yeryüzü ağarınca kıldı.
Sonra Cibril (aleyhisselam) bana yönelip:
"Ey Muhammedl Bunlar senden önceki peygamberlerin (aleyhimüssalatu vesselam) vaktidir. Namaz vakti de bu iki vakit arasında kalan zamandır!" dedi. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2634</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Namazın anahtarı temizliktir. (Namaz dışı şeylerle meşguliyeti) <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılan şey iftitah tekbiridir, (namaz dışı meşguliyeti) helal kılan şey (de sondaki) selamdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2672</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yedi yerde namaz kılmayı yasakladı: "Mezbele (çöplük), meczere (hayvan kesilen yer), makbere (mezarlık), yol geçeği, hammam, deve damı, Beytullahi'l-<b><span style="color: red;">haram</span></b>'ın damının üstü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2679</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbrahim İbnu Yezid et-Teymi (rahimehullah) anlatıyor: "Babamdan mescidin avlusunun kenarında Kur'an öğreniyordum. Bu sırada secde ayeti okumuşsam babam hemen secdeye kapanıyordu. Kendisine:
"Babacığım yolda niye secde ediyorsun?" diye sordum... Dedi ki: "Ben Ebu Zerr (radıyallahu anh)'in şöyle söylediğini işittim: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a yeryüzünde inşa edilen ilk mescidin hangisi olduğunu sordum: "Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>" olduğunu söyledi. Ben: "Sonra hangisi?" dedim, "Mescid-i Aksa!" diye cevap verdi. Ben: "İkisi arasında kaç yıl fark var?" dedim. "Kırk yıl!" dedi ve ilave etti: "Arz sana (baştan ayağa) bir mesciddir, öyleyse nerede namaz vaktine ulaşırsan namazını (orada) kıl, çünkü fazilet ondadır (namaz vaktinin girdiği ilk andadır)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2930</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Habibe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdularki: "Kim öğleden önce dört, öğleden sonra da dört (rek'at nafile) kılarsa, Allah onu ateşe <b><span style="color: red;">haram</span></b> eder. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2931</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir rivayette de şöyle gelmiştir: "Kim öğleden evvel dört, öğleden sonra da dört (rek'at nafile) kılmaya devam ederse Allah onu ateşe <b><span style="color: red;">haram</span></b> eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3112</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ebi Leyla, Sahabi bir zattan naklediyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) hacamat olmaktan, muvasaladan (üst üste bir kaç gün oruç açmamaktan) yasakladı. Ancak bunları Ashabına <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılmadı. Kendisine: "Ey Allah'ın Resulü, sen sahura kadar orucu devam ettiriyorsun'' denildi de şu cevabı verdi:
"Ben sahura kadar uzatıyorum, zira Rabbim bana yedirip içirmektedir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3286</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vessalam buyurdular ki: "Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, haber koklamayın, rekabet etmeyin, hasedleşmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah'ın kulları, Allah'ın emrettiği şekilde kardeş olun.
Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona (ihanet etmez), zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkir etmez.
Kişiye şer olarak, müslüman kardeşini tahkir etmesi yeterlidir. Her müsiümanın malı, kanı ve ırzı diğer müslümana <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır.
Allah sizin suretlerinize ve kalıblarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar. Takva şuradadır -eliyle göğsünü işaret etti- :
Sakın ha! Birinizin satışı üzerine satış yapmayın. Ey Allah'ın kulları kardeş olun. Bir müslümanın kardeşine üç günden fazla küsmesi helal olmaz.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3307</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Şu üçü hariç bütün meclisler emniyettedir: <b><span style="color: red;">haram</span></b> kan dökülen meclis, <b><span style="color: red;">haram</span></b> ferc bulunan meclis, haksız mal taksimi yapılan meclis."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3452</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bizi gazveye gönderdi. Biz üçyüz kişilik bir gruptuk, komutanımız da Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrah radiyallahu anh idi. Kureyş'in kervanını takip ediyorduk. Azığımız da bir dağarcık içine konmuş hurmadan ibaretti. Başka birşeyimiz yoktu. Ebu Ubeyde bundan bize (önce avuç avuç veriyordu, sonra) tane tane vermeye başladı. Kendisine: "Bununla nasıl idare ediyordunuz?'' diye soruldu. Şu cevabı verdi: "Biz hurmayı adeta emiyorduk, bebeğin emmesi gibi. Sonra da üzerine su içiyorduk. Bu bize geceye kadar yetiyordu. Tükendiği zaman yokluk içinde kaldık. İki hafta sahilde ikamet ettik. Şiddetli açlık geçirdik. Öyle ki ağaç yaprakları yedik. Ordumuza yaprak ordusu dendi. (Bu esnada) deniz bize anber (balina) denen bir hayvan attı. Ebu Ubeyde radiyallahu anh buna önce, "meytedir (yani leştir, yenmesi <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır)'' dedi. Sonra da: "hayır, meyte değildir, bizler Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın elçileriyiz, Allah için buradayız, üstelik muzdar durumdayız'' dedi. Ondan iki hafta boyu yedik. Yağından da süründük. Hatta vücudumuz kendine geldi, eski halini aldı. Ebu Ubeyde, hayvanın kaburgalarından bir kemik alıp yere dikti. Sonra en boylu şahsı ve en boylu deveyi aradı. Adam deveye bindirildi ve kaburganın altından geçti. Hayvanın göz cukurunun içine tam dört kişi oturdu. gözünden nice kulle yağ çıkardık. Etinden kendimize azık yaptık. Medine'ye gelince durumu Resulullah aleyhissalatu vesselam'a anlattık. "Bu, Allah 'ın sizin için (denizden) çıkardığı bir rızıktır. Beraberinizde, etinden hala var mı?'' buyurdu. Biz de bir miktar gönderdik. O, bundan yedi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3504</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ölmüş (ve terdekilmiş) bir koyuna rastlamıştı.
"Bunun derisinden faydalanmıyor musunuz?'' buyurdular. Oradakiler:
"Ama bu meytedir (leşdir, istifadesi caiz değildir)'' dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Meytenin yenmesi <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır!'' buyurdular.''
Bir başka rivayette: "Bunun derisini alıp, debbağlayarak istifade etmiyor musunuz?'' demiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3833</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Süfyan rahimehullah anlatıyor: "Bir kadın, İbnu Ömer radıyallahu anhüma'ya şöyle sordu: "Kabe'yi ziyaret maksadıyla gelmiştim. tam Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'ın kapısına geldiğim sırada kanamam başladı ve derhal geri dönüp, kanama duruncaya kadar bekledim. Sonra yıkandım. Tekrar tavaf için geldiğimde, kapının yanında yine kan geldi. Aynı şekilde geri döndüm, size geldim" Abdullah şu cevabı verdi: "Bu şeytandan gelen bir zarardır. Bu durumda yıkan. Pamuk tıkayarak bir bez bağla, sonra da tavafını yap!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3875</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Halid İbnu'l-Velid radıyallahu anh'ın bana bildirdiğine göre, Halid, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte, Resûlullah'ın zevceleri Meymûne radıyallahu anha'nın yanına girerler. -Meymuna hem onun ve hem de İbnu Abbas'ın teyzeleri idi. Meymûne'nin yanında kızartılmış bir keler görürler. Bunu, Necid'den, kız kardeşi Hufeyde Bintu'l-Haris getirmişti. Meymûne radıyallahu anha keleri Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın önüne sürdü. Önüne bir yemek çıkarılıp da ondan bahsedilmeyip ve isminin de zikredilmediği durum nadirdi. (Resûlullah aleyhissalatu vesselam kelere elini uzatmıştı ki.) orada hazır bulunan kadınlardan biri:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a takdim ettiğiniz şeyden haber verin, ne olduğunu söyleyin!" dedi. Bunun üzerine:
"O kelerdir!" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (uzatmış olduğu) elini derhal geri çekti. Halid radıyallahu anh:
"Bu <b><span style="color: red;">haram</span></b> mıdır, ey Allah'ın Resulü?" dedi. Resûlullah:
"Hayır, ancak o benim kavmimin diyarında bulunmuyor. Bu sebeple (onu yemeye alışkın değilim), içimde tiksinme hissediyorum!" buyurdular. Halid radıyallahu anh der ki: "Ben keleri (önüme) çekip yedim. Resulullah bakıyor fakat beni yasaklamıyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3882</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nemletü'l-Ensari anlatıyor: "İbnu Ömer radıyallahu anhüma'ya kirpiden sorulmuştu. (Cevaben) şu ayeti okudu. (Mealen):
"(Ey Muhammed) de ki: "Bana vahyolunandan leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki pistir- ve günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin <b><span style="color: red;">haram</span></b> olduğuna dair bir emir bulamıyorum. Fakat darda kalan, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere bunlardan da yiyebilir. Doğrusu Rabbim bağşlar ve merhamet eder" (En'am 146).
Ancak, yanında bulunan bir yaşlı dedi ki: "Ben Ebu Hüreyre radıyallahu anh'ı dinledim, demişti ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında kirpinin zikri geçmişti:
"O habislerden bir habistir (eti) yenmez" buyurdular."
Bunun üzerine İbnu Ömer radıyallahu anhüma: "Eğer bunu Resûlullah aleyhissalatu vesselam söyledi ise, bu (kirpinin hükmü), biz bilmesek de O'nun dediği gibidir" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3885</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Selman radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a çekirgeden sorulmuştu:
"Onlar, Allah'ın en kalabalık ordularıdır. Onu ne yerim ne de <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılarım" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3891</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hilkam İbnu Telib rahimehullah babasından naklediyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la arkadaşlık yaptım, yeryüzündeki haşerelerden herhangi birini <b><span style="color: red;">haram</span></b> ettiğini hiç işitmedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3906</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Cahiliye halkı, bir çok şeyi (helal addedip) yiyor, birçoğunu da pis addederek yemiyordu. Allah Teala hazretleri Resûlünü gönderdi, kitabını indirdi, helalini helal, <b><span style="color: red;">haram</span></b>ını da <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldı. Helal kıldığı helaldir, <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı da <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır, sükut buyurduğu da aff (edilmiş)dir."
İbnu Abbas, sonra şu ayet-i kerimeyi okudu: "(Ey Muhammad!) De ki:
"Bana vahyolunanda, leş, akıatılmış kan, domuz eti, -ki pistir- ve günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin <b><span style="color: red;">haram</span></b> olduğuna dair bir emir bulamıyorum. Fakat darda kalan, -başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere-bunlardan da yiyebilir. Doğrusu Rabbin bağışlar ve merhamet eder" (En'am 145)</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3908</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Vahşilerden, kesici dişi olan her bir hayvanın yenmesi <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3911</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Hayber fethi sırasında gazvede, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte ben de vardım. Bir grup yahudi, Aleyhissalatu vesselam'a gelerek, askerlerin ahırlarına hücum ederek (mallarını yağmalamalarından) şikayet ettiler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bunun üzerine (müslümanlara yönelerek): "(Olamaz!) anlaşma yapılan kimselerin malı onların izni olmadan helal değildir. Ayrıca size ehli eşekler, onların atları, katırları, vahşi hayvanlardan herbir kesici dişi olan, kuşlardan da herbir pençeleri olan <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3949</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah Teala Hazretleri hastalığı da ilacı da indirmiştir. Ve her hastalığa bir ilaç vermiştir. Öyleyse tedavi olun. Ancak <b><span style="color: red;">haram</span></b> olan şeyle tedavi olmayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4044</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süleyman İbnu Yesar rahimehullah anlatıyor: "Nüfey' Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın zevce-i pakleri Ümmü Seleme'nin mükatebi idi veya, nikahında hür bir kadın olan bir köle idi. Nüfey' bu kadını iki talakla boşadı. Sonra kadını geri almak istedi. Durumu Hz. Osman ve Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anhüma'ya sordu. Bunlar: "O artık sana <b><span style="color: red;">haram</span></b> oldu, o artık sana <b><span style="color: red;">haram</span></b> oldu!" dediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4053</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Hangi kadın, (çok ciddi) bir gerek yokken kocasına boşanma talebinde bulunursa, bilsin ki, cennetin kokusu kendisine <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4168</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Huneyn seferi sırasında Evtas'a bir ordu gönderdi. Ordu düşmanla karşılaştı ve çarpıştılar. Müslüman askerler onlara galebe çaldı, bir miktar kadını da esir etti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'ın Ashabından bir kısımları, ele geçirilen cariyelere teması, müşrik kocaları sebebiyle sanki günah addettiler. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah şu ayeti inzal buyurdu. (Mealen): "Evli kadınlarla evlenmeniz de <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılındı. Maliki bulunduğunuz cariyeler müstesna..." (Nisa 24). Yani "bunlar (esir aldıklarınız) iddetlerini doldurunca size helaldır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4222</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Babam Uhud günü şehid oldu. Yüzünü açıp ağlamaya başladım. Bana mani oldular. Ancak Resûlullah aleyhissalatu vesselam mani olmuyordu. Fatıma Bintu Amr İbni <b><span style="color: red;">haram</span></b> radıyallahu anha ona ağlamaya başladı. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Ona ağlasan da ağlamasan da melekler onu, siz (cenazesini) kaldırıncaya kadar, kanatlarıyla gölgelemektedirler" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4227</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Beni Süleym'den bir grubu Beni Amir'e gönderdi, -bir rivayette: (annem) Ümmü Süleym'in kardeşi dayım <b><span style="color: red;">haram</span></b>'ı yetmiş süvari içerisinde gönderdi.- (Bi'r-i Maûna'ya vardıkları zaman dayım onlara:
"Ben sizden önce gideyim. Eğer bana Resulüllah'tan tebliğde bulunmam için eman verilirse (tebliğde bulunurum). Eman vermezlerse, sizler bana yakın bir yerde bulunmuş olursunuz" dedi. Ve ilerledi. Gerçekten dayıma önce eman verdiler. O, kendilerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bahsederken, kendilerinden bir adama ima ile işaret ettiler. O da dayıma ansızın mızrak sapladı. Dayım:
"Allahu ekber, Ka'be'nin Rabbına yemin olsun, (şehidlik) kazandım!" dedi. Sonra dayımın diğer arkadaşlarına yönelip (dağa kaçan iki kişi hariç) hepsini öldürdüler. Cibril aleyhisselam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a onların Rablerine kavuştuğunu, allah'ın onlardan razı olup onları da razı ettiğini haber verdi.
Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam bir ay boyu, Arap kabilelerinden Ril, Zekvan, Usayye ve Beni Lihyan'a sabah namazında beddua etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4236</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve İbnu Zübeyr, Misver İbnu Mahreme ve Mervan'dan almış. Misver ve Mervan her ikisi de birbirlerinin sözünü tasdik etmişlerdir. Derler ki:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hudeybiye senesinde Medine'den çıktı. Yolda bir yerlere ulaşınca Aleyhissalatu vesselam:
"Halid İbnu'l-Velid, Kureyş'e ait gözcülük yapan bir grup atlının başında olarak el-Gamim'dedir, siz sağ tarafı takib edin!" dedi. Vallahi, Halid müslümanların varlığını sezemedi. Ne zaman ki müslüman askerlerin kaldırdığı toz bulutunu görünce, (müslümanların geldiğini) Kureyş'e haber vermek üzere hayvanını koşturarak gitti.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam yoluna devam etti. Seniyye nam mevkiye gelindi. Oradan (devam edildiği takdirde) Kureyşlilerin bulunduğu yere inmek mümkündü. Ama devesi orada ıhıverdi. Halk:
"Kalk, kalk, yürü, yürü!" dedi ise, de deve kalkmamakta ısrar etti. Halk bu sefer:
"(Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın devesi) Kasva çöküp kaldı. Kasva çöküp kaldı!" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Hayır! Kasva çöküp kalmadı. Onun böyle bir huyu da yok. Ancak onu, "Fil'i (Mekke'ye girmekten alıkoyan) Zat" dourdurmuştur!" buyurdu. Sonra ilave etti:
"Nefsimi kudret eliyle tutan o Zat'a yemin olsun. (Kureyş, Mekke'de) Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı şeyleri tazim sadedinde her ne taviz isterlerse onlara vereceğim!" Sonra deveyi zorladı, deve sıçrayıp kalktı. Ravi dedi ki: Resûlullah aleyhissalatu vesselam Kureyş tarafından saptı, suyu az olan Semed Kuyusunun yanına indi. Burası Hudeybiye mevkiinin en uç noktasında idi. (Mezkur kuyunun suyu azdı. Öyle ki) insanlar ondan suyu avuç avuç toplarlardı. Çok geçmeden suyu kurudu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a susuzluktan şikayette bulundular. Aleyhissalatu vesselam sadağından bir ok çıkardı, onu kuyuya koymalarını söyledi. Allah'a yemin olsun çok geçmeden, su coşmaya başladı ve ashab oradan ayrılıncaya kadar onlara yetecek kadar akmaya devam etti.
Onlar bu halde iken Büdeyl İbnu Verka' el-Kuza'i, Huza'a kabilesinden bir grupla çıkageldi. Huza'alılar (Mekke civarında tavattun etmiş bulunan) Tihame kabileleri arasında Resulullah'ın sırdaşı ve dostu olagelmişlerdi. Dedi ki:
"Ben (Mekke'nin) Ka'b İbnu Lüeyy ve Amir İbnu Lüeyy kabilelerini birçok Hudeybiye sularının başına, beraberlerinde sütlü ve yavrulu develeri olduğu halde konaklıyorlar gördüm. Onlar seninle savaşacak. Beytullah'ı ziyaretine mani olacak olmasınlar!
Resûlullah aleyhissalatu vesselam dedi ki:
"Biz kimseyle savaşa gelmedik. Biz sadece umre yapmaya geldik! Mamafih Harb Kureyş'in (iliğine işlemiş). Halbuki çok da zarar gördüler. Eğer onlar dilerse ben (onlarla sulh yapar) kendilerine müddet tanırım, onlar da benimle diğer insanların arasından çekilirler. Eğer ben öbürlerine galebe çalarsam, Kureyşliler de dilerlerse onlarla yapacağım sulha (kendi rızalarıyla) girerler. Şayet ben galebe çalamazsam (Kureyşliler benimle savaşmak zahmetinden kurtulup) rahata ererler. Şurası da var ki, eğer </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4252</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Fetih günü, (Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'a) girdiği zaman Beytullah'ın etrafında üç yüz altmış tane dikili (put) vardı. Elindeki çubukla onlara dürtüyor ve:
"Hak geldi, batıl zeval buldu. Batıl zaten zeval bulucudur" (İsra 81);
"Hak geldi, batıl hiçbir şeyi yoktan varedemez, gideni de geri getiremez" (Sebe' 49) diyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4254</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Fetih günü, Mekke'nin yukarı kısmından, devesinin üzerinde olarak ilerledi. Terkisinde de Üsame İbnu Zeyd radıyallahu anhüma vardı. Beraberinde Hz. Bilal ve (Ka'be'nin) haciblarinden olan Osman İbnu Talha da vardı. Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'da devesini ıhtırdı. Osman'a Kabe'nin anahtarını getirmesini emretti. Osman annesine gitti. Ancak kadın anahtarı vermekten imtina etti. Osman:
"Vallahi, ya anahtarı verirsin ya da şu kılıç belimden çıkacaktır.!" dedi.
Kadın anahtarı verdi. Osman Resûlullah'a getirdi. Aleyhissalatu vesselam (kapıyı açıp) Beytullah'a girdi. Onunla birlikte Hz. Üsame, Bilal ve Osman da girdiler. Gündüzleyin içinde uzun müddet kaldı, sonra çıktı. Halk (içeri girmede) yarış etti. Abdullah İbnu Ömer ilk giren kimseydi. Girince, Bilal radıyallahu anh'ı kapının arkasında ayakta duruyor buldu.
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam nerede namaz kıldı?" diye sordu. Bilal, Aleyhissalatu vesselam'ın namaz kıldığı yeri işaret ederek gösterdi. Abdullah der ki:
"Kaç rek'at kıldığını sormayı unuttum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4276</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah kıskançtır, mü'min de kıskançtır. Allah'ın kıskanması, mü'minin Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b> ettiği şeyi yapmasıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4277</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim, şöyle diyordu: "Allah'dan daha kıskanç kimse yoktur. Bu sebeptendir ki fevahişin açığını da kapalısını da <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldı. Medihten Allah kadar hoşlanan bir kimse de yoktur. Bu sebeptendir ki nefsini medhetmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4339</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ümmetim(in ferdleri arasında) ümmetime karşı en çok merhametli olan kimse Ebu Bekr'dir. Onlar içinde Allah'ın emri hususunda en çok titiz olanı Ömer'dir. Haya cihetiyle en şiddetli olanı Osman'dır. (Davalarda) en isabetli hüküm vereni Ali'dir. Helal ve <b><span style="color: red;">haram</span></b>ı en iyi bileni Muaz İbnu Cebel'dir. Feraizi en iyi bilen Zeyd İbnu Sabit'tir. Kur'an okumasını en iyi bileni Übey İbnu Ka'b'dır. Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrah'dır. Ebu Zerr'den daha doğru sözlü olan birini ne gök gölgeledi, ne de yer taşıdı. O, verada Hz. İsa aleyhisselam gibiydi."
Hz. Ömer radıyallahu anh (hased etmişçesine): "Yani biz bu hasletin onda olduğunu kabul edecek miyiz?" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Evet. Bu hasletleri onda var bilin!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4410</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Şu ayet indiği zaman (mealen): "İman edip güzel işler yapanlar, <b><span style="color: red;">haram</span></b>daan sakınıp iman ederek güzel işler yaptıkları, sonra yine <b><span style="color: red;">haram</span></b>dan kaçınmaya devam edip imanlarında sebat ettikleri, sonra da takvayı kalplerinde iyice kökleştirip iyilikte bulundukları takdirde, onların, <b><span style="color: red;">haram</span></b> şeyleri, henüz <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılınmazdın önce tatmış olmalarından dolayı üzerlerine bir günah yoktur. Zira Allah iyilik yapanları ve iyi kullukta bulunannları sever" (Maide 93) Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana: "sen bunlardan birisin" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4463</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yezid İbnu Hayyan, Zeyd İbnu Erkam radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Haberiniz olsun! Ben size iki ağırlık bırakıyorum. Bunlardan biri Allah Teala'nın Kitabı'dır. O, Allah'ın (sema-arz arasına uzanmış) ipi olup, kim ona tutunursa hidayet üzere olur, kim de onu terkederse dalalete düşer. İkincisi itretim, Ehl-iBeytim'dir." Biz, Zeyd İbnu Erkam'a sorduk:
"Kadınları da Ehl-i Beyt'inden midir?"
"Hayır! dedi, Allah'a yemin olsun, kadın bir müddet erkekle beraber olur. Sonra (kocası) onu boşar, o da babasına ve kavmine döner. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Ehl-i Beyt'i aslı ve kendinden sonra sadaka <b><span style="color: red;">haram</span></b> olan asabesi'dir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4534</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Evs İbnu Evs radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cum'a, en hayırlı günlerinizden biridir. Hz. Adem aleyhisselam(ın toprağı) o gün yaratıldı, o gün kabzedildi. (Kıyamette Sûr'a) o gün üflenecek, sayha da o günde olacak. Öyleyse o gün bana salavatı çok okuyun. Zira salavatlarınız bana arzedilir!"
Orada bulunanlar:
"Salavatlarımız size nasıl arzedilir? Siz çürümüş olacaksınız!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Allah Teala Hazretleri, Arz'a peygamberlerin cesetlerini yemeyi <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldı! buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4549</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"(Ziyaret için) sadece üç mescide seyahat edilebilir: Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>, Mescid-i Resûlullah, Mescid-i Aksa."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4550</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Şu mescidimdeki namaz efdaldir." -Bir başka rivayette- "Bu mescidimdeki bir nemez), Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b> hariç bütün mescidlerde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4551</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Şüreyh el-Adevi radıyallahu anh anlatıyor: "Mekke'ye asker sevkeden Amr İbnu Sa'id'e dedim ki:
"Ey emir, bana müsaade et. Fethin ferdası gününde Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın söylemiş bulunduğu bir hadisini hatırlatayım: Allah'a hamd ve senadan sonra şöyle buyurmuştu: "Mekke'yi insanlar değil, Allah <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılmıştır. Allah'a ve ahirete inanan hiçbir mü'mine orada kan dökmek helal olmaz. Ağaç sökmek de helal olmaz. Eğer biri çıkıp da Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın oradaki savaşını göstererek kan dökmeye ruhsat vermeye kalkarsa kendisine şunu söyleyin: "Allah, Resûlüne izin vermişti, ama size izin vermiyor!" Mekke'de bana bir gündüzün bir müddetinde (gün doğumundan ikindiye kadar) izin verildi. Sonra bugün tekrar eski hürmeti (<b><span style="color: red;">haram</span></b>lığı) ona geri döndü. Bu hususu, sizden burada hazır olanlar, hazır olmayanlara ulaştırsın."
Ebu Şüreyh'e: "Amr sana ne dedi?" diye soruldu.
"Ey Ebu Şureyh bunu ben, senden daha iyi biliyorum. "Harem", asi olana, kan döküp kaçana, cinayet işleyip kaçana sığınma tanımaz!" diye cevap verdi" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4552</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüm anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Fetih günü buyurdular ki:
"Fetihten sonra artık hicret yoktur. Ancak cihad ve niyet vardır. Öyleyse askere çağırıldığınız zaman hemen asker olun!"
Resûlullah aleyhissalatu vesselam sözlerine şöyle devam etti: "Allah, bu beldeyi semavat ve arzı yarattığı zaman <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldı. Burası, Kıyamete kadar Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b>ıyla <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır (onu insanlar <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılmamıştır). Benden önce kimseye orada kıtal helal olmadı. Bana da günün bir müddetinde helal kılındı. Burası Kıyamete kadar Allah'ın <b><span style="color: red;">haram</span></b>ıyla <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır. (Allah'a ve ahirete inanan hiçkimseye, orada kan dökmesi helal değildir. Ayrıca) onun dikeni koparılmaz, av(hayvan)ı ürkütülmez, buluntusu da alınmaz (yerinde bırakılır). Ancak ilan edip sahibini arayacak olanlar alabilir. Mekke'nin otu da biçilmez!"
Abbas radıyallahu anh atılarak: "Ey Allah'ın Resûlü! İzhir otu hariç olsun" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "İzhir hariç!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4562</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Medine'yi şu şu yer arasında kalan kısımlarıyla <b><span style="color: red;">haram</span></b> ilan etti. "Kim bu <b><span style="color: red;">haram</span></b>ı ihlal edecek bir davranışta bulunursa, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Allah Kıyamet günü o kimseden ne farz ne nafile (hiçbir hayır) kabul etmesin" (buyurdu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4563</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Sahiheyn'in bir rivayetinde anlatıldığına göre, Resûlullah aleyhissalatu vesselam (Medine'nin dışına doğru) yürüdü. Önünde Uhud görünmüştü:
"Bu dağ var ya, o bizi çok seviyor, biz de onu seviyoruz" buyurdular. Medine'ye yönelince de:
"Ey Allahım! Hz. İbrahim Mekke'yi <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı gibi, ben de (Medine'yi) iki dağı arasıyla <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılıyorum. Allahım, (Medine halkını) müdd ve sa'larınla mübarek kıl" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4564</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan Kur'an-ı Ker'im ve bir de şu sahifede olandan başka bir şey yazmadık.. (Bu sahifede bulunana gelince,) Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurmuştu ki:
"Medine Ayr dağı ile Sevr dağı arasında kalan hudud içerisinde <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır. Kim orada bir bid'atte bulunur veya bid'atçiyi himaye ederse, Allah, melekler ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. allah onun ne farz, ne nafile hiçbir hayrını kabul etmesin. Müslümanların garantisinde ihanet ederse, Allah'ın meleklerin ve bütün insanların laneti üzerine olsun. Onun (Kıyamet günü) ne farz ve ne nafile hiçbir hayrı kabul edilmez."
Ebu Davud'da şu ziyade var: "Otu yolunmaz, av hayvanı ürkütülmez, yitik malı, onu ilan edecek olan alabilir. Hiç kimseye kıtal maksadıyla orada silah taşımak caiz olmaz. Oradan ağaç kesilmez. Kişi devesini otlatabilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4600</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Zübeyr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Vecc (vadisin)in avı ve ağaçları <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır. Allah için <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılınmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4632</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Nu'man İbnu Nevfel (bir gün) dedi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Farz namazlarımı kılsam, ramazan orucumu tutsam, helali helal bilip <b><span style="color: red;">haram</span></b>ı da <b><span style="color: red;">haram</span></b> tanısam ve bunlara hiçbir ilave (hayır ve ibadet)de bulunmasam cennete gider miyim?"
Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Evet!" buyurdular. Nu'man: "Vallahi (bu farzlara) hiçbir ilavede bulunmayacağım!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4640</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "(Ashabtan bazıları): "Ey Allah'ın Resûlü! Zenginler ücretleriyle gittiler. Onlar da bizim gibi namaz kıldılar, bizim gibi oruç tuttular, mallarının artanından da sadaka verdiler!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Allah size de tasadduk edeceğiniz şeyler verdi: Her bir tesbih sadakadır, her bir tekbir sadakadır, her bir tahmid sadakadır, her bir tehlil sadakadır, emr-i bi'l-ma'ruf sadakadır, nehy-i ani'l-münker sadakadır, herbirinizin (hanımıyla) cimaı sadakadır!" buyurdu. Derken cemaatten: "Ey Allah'ın Resûlü! Yani birimizin şehvetine mubaşeret etmesine ücret mi var?" diye soranlar oldu. Aleyhissalatu vesselam:
"İhtiyacını <b><span style="color: red;">haram</span></b>la görmüş olsaydı bundan ona bir vebal var mıydı, yok muydu ne dersiniz?" diye sual ettiler.
"Evet vardı!" demeleri üzerine:
"Öyleyse, ihtiyacını helal yolla gördü mü bunda onun için ücret vardır!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4755</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Abdi'l-ka'be anlatıyor: "Mescide girmiştim. Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma'yı gördüm: Ka'be'nin gölgesinde oturuyordu. Ka'be'nin gölgesinde birçok kimse ona müteveccih olarak oturmuştu. Ben de ona doğru oturdum. Şunu anlattı:
"Bir seferde Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la beraberdik. Bir yerde konakladık. Kimimiz çadırını tamir ediyor, kimimiz yerini düzlüyor, kimimiz hayvanlarını güdüyordu. Derken Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın münadisi seslendi: "es-Salatu cami'a: "Haydin namaza!" Resûlullah'a gittik, yanında toplandık.
"Benden önce her peygamber, ümmeti için hayır bildiği şeyi onlara öğretmekle mükellef idi. Onlar için şer bildiği şeyden de onları inzar etmesi (korkutması) gerekli idi. Bilesiniz, şu ümmetinizin afiyeti önce gelenler hakkında kesin kılınmıştır. Sonrakiler belaya ve kötü addedeceğiniz birkısım hallere maruz kalacaklardır. Birbirini takip eden fitneler gelecek. Mü'min: "Bu fitne helakimdir" diyecek. Sonra bu kalkacak, başka bir fitne gelecek. "Helakim işte bundan, işte bundan" diyecek. Öyleyse, kim ateşten uzak kalmayı ve cennete girmeyi dilerse, Allah'a ve ahiret gününe inanır olduğu halde ölümü karşılasın. İnsanlara, onların kendisine nasıl muamele etmelerini dilerse öyle muamelede bulunsun. Kim bir imama biat edip, samimiyetle sadakat sözü vermiş ise, elinden geldikçe ona itaat etsin. Bir başkası gelip, önceki ile münazaaya girişecek olursan sonradan çıkanın boynunu uçurun."
Ravi (Abdurrahman) der ki: "Abdullah İbnu Amr'a yanaştım ve:
"Allah aşkına söyle. Bu anlattıklarını bizzat kendin Resûlullah aleyhissalam'dan işittin mi?" dedim. Sorum üzerine eliyle kulak ve kalbini tutarak:
"Evet kulaklarım işitti, kalbim de belledi" dedi. Ben:
"Ama, amcaoğlun Muaviye, bize mallarımızı aramızda batıl bir şekilde yememizi, birbirimizi öldürmemizi emrediyor. Halbuki Allah Teala hazretleri (mealen): "Ey iman edenler! Birbirinizin malını <b><span style="color: red;">haram</span></b> şekilde yemeyin; ancak karşılıklı rıza ile yaptığınız ticaret başkadır. Birbirinizi ve kendinizi öldürmeyin. Canlarınızı da boşu boşuna tehlikeye atmayın. Şüphesiz ki Allah size merhametlidir" (Nisa 29) buyuruyor" dedim. Biraz sustu sonra:
"Allah'a itaatte ona itaat et, Allah'a isyanda ona isyan et!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4779</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Vehb el-Cüheni -ki bu zat, Hz. Ali radıyallahu anh Haricilerle savaşmak üzere yürüdüğü zaman beraberindeki orduda bulunuyordu- anlatıyor: "Hz. Ali dedi ki: "Ey insanlar ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:
"Ümmetimden bir grup çıkar. Kur'an'ı öyle okurlar ki, sizin okuyuşunuz onlarınkinin yanında bir hiç kalır. Namazınız da namazlarına göre bir hiç kkalır. Orucunuz da oruçları yanında bir hiç kalır. Kur'an'ı okurlar, onu lehlerine zannederler. Halbuki o aleyhlerinedir. Namazları köprücük kemiklerinden öteye geçmez. Okun avı delip geçmesi gibi dinden hemen çıkarlar. Onlarla harb eden ordu(nun askerlerine) peygamberlerinin diliyle ne (kadar çok ücret)ler takdir edilmiş olduğunu bilselerdi (başkaca) amel yapmaktan vazgeçerlerdi. Onların alameti şudur: Aralarında pazusu olduğu halde kolu olmayan bir adam olacak. Pazusu üzerinde meme ucu bir çıkıntı bulunacak. Bunun üzerinde de beyaz kıllar bulunacak. Sizler Muaviye ve Şamlıların üzerine gidecek, buradakileri terkedeceksiniz. Onlar da sizin (yokluğunuzdan istifade ile) çoluk-çocuğunuza ve mallarınıza sizin namınıza halef olacaklar!."
(Hz. Ali ilave etti:) "O vallahi! Ben, onların bu kavim olacağını kuvvetle ümit ediyorum. Çünkü onlar <b><span style="color: red;">haram</span></b> kan döktüler. Halkın meradaki hayvanlarını gasbettiler. Öyleyse, Allah adına bunlar üzerine yürüyün!"
Ravi der ki: "Haricilerin başında o gün, Abdullah İbnu Vehb er-Rasibi olduğu halde, onlarla karşılaşınca Hz. Ali radıyallahu anh askerlerine:
"Mızraklarınızı bırakın, kılıçlarınızı kınlarından çıkarın. Çünkü ben, onların Harura günü size yaptıkları gibi yine size sulh teklif edeceklerinden korkuyorum!" dedi. Bu emir üzerine döndüler, mızraklarını bertaraf ettiler ve kılıçlarını sıyırdılar. Askerler onlara mızraklarını sapladı. Öldürüp üst üste yığdı. O gün cengaverlerden sadece iki kişi isabet alıp şehit düştü. Ali radıyallahu anh:
"Aralarında o sakat herifi arayın!" emretti. Aradılar, fakat bulamadılar. Bizzat Ali kalkıp üst üste öldürülmüş insanların yanına geldi.
"Bunları geri çekin!" dedi. Sonra yere gelen cesetler arasında onu buldular. Onun bulunması üzerine Hz. Ali radıyallahu anh tekbir getirdi ve:
"Allah doğru söyledi. Resûlü de doğru tebliğ etti" dedi. Ubeyde es-Selmani, Hz. Ali'ye doğrulup:
"Ey mü'minlerin emiri! Kendisinden başka ilah olmayan Allah aşkına söyle. Sen bu hadisi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bizzat işittin mi?" diye sordu. Ali radıyallahu anh:
"Kendinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim, evet!" dedi. Ubeyde Hz. Ali'ye üç sefer yemin verdi. O da ona üç sefer yemin etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4785</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. Hafsa radıyallahu anha'nın yanına girdim ve:
"(Ali ile Muaviye radıyallahu anhüma'nın Sıffin'deki hadiseleri sebebiyle halka gelenleri görüyorsun. (Şimdi <b><span style="color: red;">haram</span></b>eyn ve başka yerde hayatta kalan sahabeleri toplayıp fikirlerini almak istiyorlar.) Bu hilafet ve emirlik meselesinde bana hiçbir hak tanımadılar (bu sebeple gitmek istemiyorum, ne dersin?)" dedim.
"Katıl. Çünkü onlar seni bekliyorlar. Onlardan geri durmanı, onların bir muhalefet saymalarından korkarım!" dedi ve Abdullah, oraya gidinceye kadar Hafsa onu bırakmadı. (Hakemlerin hüküm vermesinden sonra) Hz. Muaviye bir hutbe irad etti ve (Abdullah'la babası Ömer'i kastederek) dedi ki:
"Kim bu hilafet meselesi hakkında bizimle konuşmak isterse kendini bize göstersin (meydana çıksın). Şurası muhakkak ki biz, halifeliğe ondan da babasından da ehakkız."
Habib İbnu Mesleme der ki: "Abdullah'a: "Ona cevap vermedin mi?" dedim. Abdullah cevaben:
"Bu işe senden daha ehak olan, İslam adına sana ve babana karşı (Uhud'da, Hendek'te) mücadele vermiş olan Ali radıyallahu anh'tır!" demek istedim. Fakat, herkesin arasına tefrika sokup, kan akıtacak ve istemediğim bir manaya çekilecek bir kelime sarfetmekten korktum. Allah'ın sabredene) cennette hazırladığı mükafaatları da hatırlayarak (Muaviye'ye karşılık vermedim) demiştir. Habib İbnu Mesleme: "Bu tavrı takdir ederek: "Sen bir fitneden (inayet-i ilahi ile) korunmuş ve (ciddi) bir felaketten muhafaza edilmişsin!" dedm" der."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4838</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kabisa İbnu Muharik radıyallahu anh anlatıyor: "Sulh için diyet (hamale) ödemeyi kabullenmiştim. Bu hususta yardım istemek için Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı aradım ve karşılaştık. (Meseleyi açınca):
"Bekle, bize sadaka malı gelecek. O zaman ondan sana da verilmesini emrederim" buyurdular. Sonra da:
"ey Kabisa! İstemek, üç kişi dışında hiç kimseye helal olmaz:
-Sulh diyeti (hamale) kabullenen kimse. Buna, gereken miktarı buluncaya kadar, istemesi helaldir. Ama o miktara ulaşınca, artık istemez.
-Afete uğrayıp malını kaybeden kimse. Buna da maişetini temin edecek miktarı elde edinceye kadar istemesi helaldir.
-Fakirliğe uğrayan adam. Eğer kavminden üç kişi, "Falancaya fakirlik isabet etti" diye ittifak ederlerse, geçimine yetecek miktarı elde edinceye kadar istemesi helaldir. Bunlar dışında istemek, ey Kabisa <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4840</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Habeşi İbnu Cünade es-Selûli radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Arafat'ta vakfede iken bir bedevi gelerek ridasının bir ucundan tutup, ondan bunu istedi. Aleyhissalatu vesselam da onu ona verdi. Adam ridayı beraberinde alıp gitti. Tam o sırada dilenmek <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılındı. bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Sadaka zengine helal değildir; sağlığı yerinde güç kuvvet sahibine de helal değildir. O, sersefil edici, fakre düşen, haysiyeti kırıcı borca giren, eleme boğan kana bulaşan kimseler dışında hiç kimseye helal değildir. Öyleyse, kim malını artırmak için insanlara el açarsa, bu, Kıyamet günü suratında cırmalama yaralarına ve cehennemde yiyeceği kızgın taşlara dönüşür. Öyleyse (buyursun) dileyen azla yetinsin, dileyen de çoğaltmaya çalışsın."
Rezin merhum şu ziyadede bulunmuştur: "Ben, bir adama ihsanda bulunurum. Adam da onu koltuğunun altına koyarak alıp gider veya yiyip midesine indirir. Halbuki bu, (eğer layık değilse) o adam için ateşten başka bir şey değildir."
Resûlullah'ın bu sözü üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh:
"Ey Allah'ın Resûlü! Öyleyse ateş olan bir şeyi niye veriyorsunuz?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"Allah benim cimri olmamı kabul etmedi, insanlar da benden istememeyi kabul etmedi!" cevabını verdi. Orada bulunanlar:
"Dilenmeyi <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılan zenginlik nedir?" diye sordular. Aleyhissalatu vesselam: "Sabah veya akşam yetecek kadar yiyecektir!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4885</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;"><b><span style="color: red;">haram</span></b> İbnu Sa'd İbni Muhaysa anlatıyor: "Bera İbnu Azib radıyallahu anh'a ait bir at, Ensar'dan bir zatın bahçesine girdi ve zarar meydana getirdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bunun üzerine: "Mal sahibinin, malını gündüzleyin; hayvan (mevaşi) sahibinin de hayvanını geceleyin muhafaza etmesine hükmetti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4888</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnu'l-As radıyallahu anh hazretleri İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mü'min, <b><span style="color: red;">haram</span></b> kana bulaşmadıkça dininde genişlik içindedir."
Said İbnu'l-As der ki: "İbnu Ömer radıyallahu anhüm (Resûlullah'ın sözünden sonra şunu) söylediler: "Kişi, nefsini bulaştırdığı takdirde, kurtuluşu olmayan çok ciddi amellerden biri, haksız yere <b><span style="color: red;">haram</span></b> kan dökmesidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4960</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında:
"sizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah'a yapacağınız dualar kurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi:
"Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirini yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hala uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını beklliyordum. Derken şafak söktü:
"Ey Allahım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!"
Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi.
İkinci şahıs şöyle dedi:
"Ey Allahım! benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kam almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüzyirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada:
"Allah'ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır!" dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terkettim.
Ey Allah'ım, eğer bunları senin rıza-yı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar."
Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı.
Üçüncü şahıs dedi ki:
"Ey Allahım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi (bir farak pirinçten ibaret olan) ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kar ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve:
"Ey Abdullah! bana olan borcunu öde!" dedi. Ben de:
"Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve ve köleler senindir. Git bunları al götür!" dedim. Adam:
"Ey Abdullah, benimle alay etme!" dedi. Ben tekrar:
"Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!" diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü.
"Ey Allahım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!" dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4961</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sizden önce yaşayanlar arasında Kifl adında biri vardı. Bildiğinden hiç şaşmazdı. İhtiyaç içinde olduğunu bildiği bir kadına gelerek, altmış dinar verdi. Kadından kam almak üzere teşebbüse geçince kadın, titredi ve ağladı. "Niye ağlıyorsun?" diye sorunca, kadın:
"Bu benim hiç yapmadığım (<b><span style="color: red;">haram</span></b>) bir amel. Bu günaha beni razı eden de fakrımdır!" dedi. Adam da:
"Yani sen şimdi Allah korkusuyla mı ağlıyorsun? Öyleyse, Allah'tan korkmaya ben senden daha layıkım! Haydi git, verdiğim para da senin olsun. Vallahi ben bundan böyle Allah'a hiç asi olmayacağım!" dedi. Adam o gece öldü. Sabah, kapısında şu yazılı idi:
"Alah Kifl'i mağfiret etti!"
Halk bu duruma şaşırdı kaldı. Allah o devrin peygamberine Kifl'in durumunu vahyen bildirinceye kadar şaşkınlık devam etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4973</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şabi'nin, Fatıma Bintu Kays radıyallahu anha'dan nakline göre Fatıma şöyle anlatmıştır: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Temimu'd-Dari hıristiyan bir kimse idi. Gelip biat etti ve müslüman oldu. O, benim Mesih Deccal'den anlattığıma uygun olan bir rivayette bulundu. Bana anlattığına göre, Temim, bir gemiye binip denize açılmıştır. Yanında Lahm ve Cüzam kabilelerinden otuz kişi vardı. (Hava şartları iyi olmadığı için) onlarla denizin dalgaları bir ay kadar oynadı. Sonunda güneşin battığı esnada denizde bir adaya yanaştılar. Geminin kayıklarına binerek adaya çıktılar. Derken karşılarına çok tüylü kıllı bir hayvan çıktı. Bunlar, tüylerinin çokluğundan hayvanın baş tarafı neresi, arka tarafı neresi anlayamadılar. (Şaşkın şaşkın:)
"Sen necisin, neyin nesisin?" dediler. O cevap verdi:
"Ben cessaseyim!"
"Cessase nedir?" denildi.
"Ey cemaat! Şu mannastıra kadar gelin! İçinde bir adam var, o sizin haberinize müştaktır!" dedi. O, böylece bir adamdan söz edince, biz onun bir şeytan olmasından korktuk. Hemen koşarak manastıra girdik. İçeride bir adam vardı; hilkatçe gördüklerimizin en irisiydi ve elleri boynuna, dizlerinden topuklarına demirle sıkı şekilde bağlanmıştı.
"Vah sana! Kimsin sen?" dedik.
"Benim haberimi alabilmişsiniz. Şimdi siz kimsiniz, bana söyleyin!" dedi. Arkadaşlarım:
"Biz bir grup Arabız. Bir gemideydik, denizin coşkun bir anına rastladık. Dalgalar bizi bir ay oynatıp oyaladı. Sonra şu adaya yaklaştık, sandallara binip adaya çıktık. Tüylü ve çok kıllı bir hayvanla karşılaştık. Tüyünün çokluğundan başı ne taraf, arkası ne taraf anlayamadık. "Vah sana, nesin sen" dedik.
"Ben cessaseyim!" dedi. Biz: "Cessase de ne?" dedik.
"Manastırdaki şu adama gelin, o sizin haberinize pek müştaktır!" dedi. Biz de koşarak sana geldik. Biz onun bir şeytan olmadığından emin olmadığımız için korktuk" dedik. Adam:
"Bana Beysan hurmalığından haber verin!" dedi. Biz:
"Onun neyinden haber soruyorsun?" dedik.
"Ben onun ağacından soruyorum, meyve veriyor mu?" dedi.
"Evet!" dedik.
"Öyleyse meyve vermeme zamanı yakındır!" dedi.
"Bana Taberiye gölünden haber verin!" dedi.
"Onun nesinden haber istiyorsun?" dedik.
"Onun suyunun çekilmesi yakındır!" dedi.
"Bana Zuğer gözesinden haber verin!" dedi.
"Sen onun neyinden haber istiyorsun?" dedik.
"Gözede su var mıdır? Orada su var mıdır?" dedi.
"Evet, onun çok suyu vardır! Sahipleri onun suyu ile ziraat yapıyorlar!" dedik.
"Ümmilerin peygamberinden bana haber verin? O ne yaptı?" dedi.
"O Mekke'den çıkıp Yesrib'e (Medine'ye) yerleşti" dedik.
"Araplar O'nunla mukatele etti mi?" dedi. Biz:
"Evet!" dedik.
"Onlara karşı ne yaptı?" dedi. Biz de, (onu ezmek için) peşine düşen Araplara galebe çaldığını, Arapların kendisine itaat ettiklerini haber verdik. (O da bize:)
"Bu, onların itaat etmeleri, kendileri için daha hayırlıdır. Ben şimdi size kendimi tanıtayım: Ben Mesih Deccal'im. Çıkış için bana izin verilme </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4974</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bize Deccal üzerine uzun bir hadis rivayet etti. Bize anlattıkları meyanında şöyle de demişti:
"Deccal, Medine geçitlerine girmesi kendisine <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılınmış olarak çıkacak. Derken (Medine civarındaki) bazı ekimsiz yerlere kadar gelir. O gün insanların en hayırlısı olan -veya en hayırlılarından- bir kimse onun karşısına çıkar ve:
"Sen Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bize haber verdiği Deccal'sin!" der. Deccal de (kendi adamlarına):
"Ben şunu öldürüp sonra da diriltsem ne dersiniz? Bu işte bir şüpheye düşer misiniz?" der. Oradakiler:
"Hayır!" derler. Deccal onu öldürür ve sonra diriltir. Diriltildiği zaman adam:
"Allah'a yemin olsun. Senin hakkında hiçbir vakit bugünkünden daha basiretli olmamıştım!" der. Deccal onu tekrar öldüreyim mi di(yerek öldürmek isteye)cek, fakat musallat edilmeyecek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5010</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):
"Ümmetim onbeş şeyi yapmaya başlayınca ona büyük belanın gelmesi vacip olur!" buyurmuşlardı. (Yanındakiler:) "Ey Allah'ın Resûlü! Bunlar nelerdir?" diye sordular. Aleyhissalatu vesselam saydı:
-Ganimet (yani milli servet, fakir fukaraya uğramadan sadece zengin ve mevki sahibi kimseler arasında) tedavül eden bir meta haline gelirse,
-Emanet (edilen şeyleri emanet alan kimseler, sorumlu ve yetkililer, memurlar) ganimet (malı yerini tutup, yağmalayıp nefislerine helal) kıldıkları zaman,
-Zekat (ödemeyi ibadet bilmeyip bir angarya ve) ceza telakki ettikleri zaman.
-Kişi annesinin hukukuna riayet etmeyip, kadınına itaat ettiği;
-Babasından uzaklaşıp ahbabına yaklaştığı;
-Mescidlerde (rıza-yı ilahi gözetmeyen husûmet, alış-veriş, eğlence ve siyasiyata vs. müteallik) sesler yükseldiği zaman.
-Kavme, onların en alçağı (erzel) reis olduğu;
-(Devlet otoritesinin yetersizliği sebebiyle tedhiş ve zulümle insanları sindiren zorba) kişiye zararı dokunmasın diye hürmet ettiği;
-(Çeşitli adlarla imal edilen) içkiler (serbestçe) içildiği;
-İpek (<b><span style="color: red;">haram</span></b> bilinmeyip erkekler tarafından) giyildiği;
-(San'at, bale, konser gibi çeşitli adlar altında; bar, gazino, dansing ve salonlarda ve hatta televizyon ve filim gibi çeşitli vasıtalarla yaygın şekilde) şarkıcı kadınlar ve çalgı aletleri edinildiği;
-Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere (çeşitli ithamlar ve bahanelerle) hakaret ettiği zaman artık kızıl rüzgarı, (zelzeleyi), yere batışı (hasfı) veya suret değiştirmeyi (meshi) (veya gökten taş yağmasını, (kazfi) bekleyin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5036</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu'l-Müseyyib, Ata İbnu Zeyd el-Leysi, Ebu Hureyre radıyallahu anh'tan naklen anlatıyorlar: "İnsanlar Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a: "Ey Allah'ın Resûlü! Kıyamet günü Rabbimizi görecek miyiz?" diye sordular. O da: "Siz bulutsuz dolunay gecesinde ayı görmekten şüpheye düşer misiniz?" diye cevap verdi. Onlar:
"Hayır! Ey Allah'ın Resûlü!" diye cevap verdiler. Aleyhissalatu vesselam:
"Bulutsuz bir günde güneşi görmekten şüphe eder misiniz?" diye tekrar sordu. Ashab yine: "Hayır!" cevabını verdiler. Bunun üzerine:
"Şunu bilin ki, siz Rabbinizi de böyle göreceksiniz. Kıyamet günü, insanlar haşrolunurlar. (Rab Teala):
"Kim (Benden başka) bir şeye tapıyor idiyse ona tabi olsun!" buyurur. Onlardan bir kısmı güneşe, bir kısmı aya, bir kısmı da putlara tabi olurlar. Orada, münafıklarıyla birlikte bu ümmet kalır. Allah onlara (tanımadıkları bir surette) yaklaşır.
"Ben sizin Rabbinizim!"buyurur. Oradakiler:
"(Senden Allah'a sığınırız). Biz, Rabbimiz bize gelinceye kadar bu yerdeyiz! Rabbimiz gelince biz onu tanırız!" derler. Derken Rableri (onların tanıyacağı surette) gelir. "Ben Rabbinizim!" der. Onlar da:
"Sen Rabbimizsin!" derler. Rabb Teala onları (cennete) davet eder. Cehennemin üzerine Sırat kurulur. Peygamberler arasında, ümmetiyle Sırat'tan ilk geçen ben olurum. O gün peygamberler dışında kimse konuşmaz. Peygamberlerin o günkü kelamı da:
"Allahümme sellim, Allahümme sellim (Ey Rabbimiz selamet ver, ey Rabbimiz selamet ver!)" olacak. Cehennemde, deve dikeninin dikenleri gibi kancalar var. Deve dikeninin dikenlerini gördünüz mü?" diye sordu. Ashab: "Evet!" deyince Aleyhissalatu vesselam devam etti:
"İşte o kancalar, tıpkı deve dikeninin dikenleri gibidir. Ancak, onların büyüklüğü ne kadardır, Allah'tan başka kimse bilmez. İnsanlarrı (kötü) amelleri sebebiyle kapar. İnsanların bir kısmı (kötü) ameli sebebiyle helak olur. Bir kısmı da ateşin içine yıkılır, sonra kurtulur. Allah, ateş ehlinden kurtarmak istediklerine rahmet etmeyi irade edince, ateş ehlinden Allah'a ibadet etmiş olanları, ateşten çıkarmaları için meleklere emreder. Melekler bu kimseleri, secde izleriyle tanırlar. Çünkü Allah Teala Hazretleri secde mahallinin yakılmasını ateşe <b><span style="color: red;">haram</span></b> etmiştir.
Onlar böylece ateşten çıkarlar. Hepsi de ateşten kavrulmuş vaziyettedir. Üzerlerine hayat suyu dökülür. Selin getirdiği milli topraktan habbelerin (filiz açıp) bitmesi gibi, suyun değdiği yerler yeniden bitecek.
Rabb Teala, sonra, kullar arasındaki hükmünü tamamlayacak. Derken cennetle cehennem arasında bir kul kalacak. Bu, cennete girmede cehennemliklerin sonuncusudur. Yüzü cehenneme doğru ilerlerken:
"Ey Rabbim! Yüzümü ateş tarafından çevir! Kokusu beni perişan etti, alevi de beni kavurdu" diye yalvaracak. Allah Teala'ya, kendisine dua etmesini dilediği kadar duada bulunacak. Sonra Allah Teala Hazretleri:
"Ben bu istediğini versem, bundan başkasını da ister misin?" diye soracak. Adam: "İzzet ve celaline yemin </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5114</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Hz. İbrahim aleyhisselam, Kıyamet günü, babası Azer'i (yüzü) üzerinde bir siyahlık ve toz toprak olduğu halde görür. Babasına:
"Ben sana dünyada iken, "Bana, asi olma!" demedim mi?" der. Babası ona:
"İşte bugün ben artık sana asi olmayacağım!" der. Bunun üzerine İbrahim aleyhisselam:
"Ey Rabbim! Sen yeniden diriltilme gününde beni rüsvay etmeyeceğini vaadetmiştin. Rahmetten uzak babamın halinden daha rüsvay edici başka ne var?" diye yakarır. Allah Teala Hazretleri:
"Ben cenneti kafirlere <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldım!" cevabında bulunur. Sonra şöyle nida edilir:
"Ey İbrahim, ayaklarının altında ne var, biliyor musun?" İbrahim yere bakar ve kana bulanmış bir sırtlan görür. Derhal ayaklarından tutulup ateşe atılır. (İşte bu, İbrahim'in babasıdır, o çirkin surete sokulmuştur)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5125</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) şöyle hitap ettiler:
"Ey insanlar! Allah Teala hazretleri tayyibtir, tayyibten başka bir şey kabul etmez. Allah'ın mü'minlere emrettiği şeyler, peygambere emretmiş olduklarının aynısıdır. Nitekim Allah Teala hazretleri (peygamberlere):
"Ey peygamberler, temiz olanlardan yiyin ve salih amel işleyin" (Mü'minûn 51) emretmiş, mü'minlere de:
"Ey iman edenler, size rızık olarak verdiklerimizin temizlerinden yiyin" (Bakara 172) diye emirde bulunmuştur."
Sonra seferi uzatıp, saçı başı dağınık, toz-toprak içinde kalan ve elini semaya kaldırıp: "Ey Rabbim, ey Rabbim" diye dua eden bir yolcuyu zikredip, dedi ki:
"Bu yolcunun yediği <b><span style="color: red;">haram</span></b>, içtiği <b><span style="color: red;">haram</span></b>, giydiği <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır ve (netice itibariyle) <b><span style="color: red;">haram</span></b>la beslenmektedir. Peki böyle bir kimsenin duasına nasıl icabet edilir?" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5127</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nu'man İbnu Beşir radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Şurası muhakkak ki, <b><span style="color: red;">haram</span></b>lar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (<b><span style="color: red;">haram</span></b> veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da tebrie etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse <b><span style="color: red;">haram</span></b>a düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da <b><span style="color: red;">haram</span></b>larıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa, cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5128</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Selman el-Farisi ve İbnu Abbas radıyallahu anhüm anlatıyorlar:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Helal, Allah Teala hazretlerinin kitabında helal kıldığı şeydir. <b><span style="color: red;">haram</span></b> da Allah Teala Hazretlerinin kitabında <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı şeydir. Hakkında sükût ettiği şey ise affedilmiştir. Onun hakkında sual külfetine girmeyiniz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5130</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Öyle devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, <b><span style="color: red;">haram</span></b>dan mı olduğuna hiç aldırmayacak."
Rezin şu ziyadede bulunmuştur: "Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5144</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam hacamat oldu ve haccama ücretini verdi. Eğer bu (hacamat ücreti) <b><span style="color: red;">haram</span></b> olsaydı vermezdi. Ayrıca efendisine konuştu, o da vergisini hafifletti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5172</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Esma Bintu Yezid radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ey insanlar! Pervanenin ateşe atılması gibi sizi yalanın peşine düşmeye sevkeden şey nedir? Halbuki, üç yer hariç yalanın her çeşidi ademoğluna <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır: Bu üç yere gelince:
1. Erkeğin, rızasını sağlamak için hanımına yalanı,
2. Harpte söylenecek yalan. Çünkü harp bir hileden ibarettir.
3. İki müslümanın arasında sulhü sağlamak kasdıyla söylenen yalan."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5183</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Yakışıklı bir adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek: "Ben güzelliği seviyorum. Gördüğünüz gibi bana güzellik de verilmiş. Kimsenin beni, ayakkabı bağı bile olsa bu hususta geçmesinden hoşlanmıyorum. Ey Allah'ın Resülü! Bu (<b><span style="color: red;">haram</span></b> olan) kibre girer mi?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"Hayır! buyurdular. Ancak kibr, hakkı ibtal, halkı tahkirdir!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5190</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Atik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kıskançlıktan bir nevi var ki Allah sever; bir kısmı da var ki Allah onu sevmez. Allah'ın sevdiği kıskançlık, kişinin (mehariminden <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılınmış bir fiil görmesi ile) şüphe halinde duyduğu kıskançlıktır. Allah'ın sevmediği kıskançlık, şüphe olmadan kıskançlık duymasıdır.
Aynı şekilde birkısım gurur vardır ki Allah hoşlanmaz, birkısmı da var, Allah hoşlanır. Allah Teala'nın sevdiği gurur, kişinin savaş sırasında ve sadaka verme esnasında nefsine güvenerek duyduğu gururdur. Allah'ın buğzedip sevmediği gurur ise, taşkınlık ve övünme sırasında duyduğu gururdur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5193</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubeyd İbnu Umeyr babası radıyallahu anh'tan anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir adam kebairden sormuştu, şöyle cevap verdiler:
"Onlar dokuzdur!" buyurdular ve saydılar: "Şirk, sihir, insan öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, namuslu kadınlara iftirada bulunmak, anne ve babaya haksızlık, kıbleniz olan Beytu'l-<b><span style="color: red;">haram</span></b> (da masiyet işlemey)i sağlığınız veya ölümünüzde helal addetmek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5250</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir miktar ipek alıp sağ avucuna koydu, bir miktar da altın alıp sol eline koydu, sonra da:
"Şu iki şey ümmetimin erkek kısmına <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır!" buyurdu."
Tirmizi ve Nesai de Ebu Musa'dan gelen diğer bir rivayette: "Ümmetimin erkeklerine, ipek elbise ve altın <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılındı, kadınlarına helal kılınndı" buyrulmuştur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5287</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Osman en-Nehdi anlatıyor: "Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh'ı dinledim. Demişti ki : " "Resûlullah aleyhissalatu selam buyurdular ki:
"İslam'da bir kimse asıl babası varken bir başkasının babası olduğunu söylerse ve bu iddiasını da o kimsenin babası olmadığını bilerek yaparsa, cennet ona <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5327</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu İdris el-Havlani, Ebu Zerr radıyallahu anh'tan anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, aziz ve celil alan Rabbinden naklen anlattığına göre, Rabb Teala şöyle buyurmuştur:
"Ey kullarım! Ben nefsime zulmü <b><span style="color: red;">haram</span></b> ettim, onu sizin aranızda da <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldım: Öyleyse birbirinize zulmetmeyin.
Ey kullarım! Hidayet verdiklerim dışında hepiniz dall (doğru yoldan sapmışlar)sınız. Öyleyse benden hidayet isteyin de sizi hidayet edeyim!
Ey kullarım! Benim yedirdiklerim hariç, hepiniz açlarsınız. Öyleyse benden yiyecek isteyin de size yiyecek vereyim!
Ey kullarım! Benim giydirdiklerim hariç hepiniz çıplaklarsınız! Öyleyse benden giyinme talep edin de sizleri giydireyim!
Ey kullarım! Sizler gece ve gündüz hata işliyorsunuz. Ben ise bütün günahları affederim. Öyleyse benden mağfiret talep edin de sizleri bağışlayayım.
Ey kullarım! Bana zarar verme mevkiine ulaşamazsınız ki bana zarar veresiniz! Bana fayda sağlama mertebesine de ulaşamazsınız ki bana menfaat sağlayasınız.
Ey kullarım! Şayet sizlerin öncekileri sonrakileri; insi olanları, cinni olanları hepsi de sizden en müttaki bir insanın kalbi üzere olsaydınız, bu benim mülkümde hiç bir şeyi zerre miktar artırmazdı.
Ey kullarım! Eğer sizin öncekileriniz ve sonrakileriniz, insi olanlarınız, cinni olanlarınız sizden en facir bir kimsenin kalbi üzere olsaydınız, bu benim mülkümden zerre kadar bir eksiklik hasıl etmezdi.
Ey kullarım! Eğer sizlerin öncekileri ve sonrakileri, insi olanları, cinni olanları bir düzlükte toplanıp bana talepte bulunsaydınız, ben de her insana istediğini verseydim, bu, benim nezdimde olandan, iğnenin denize batırıldığı zaman hasıl ettiği eksilme kadar bir noksanlık ancak meydana getirirdi.
Ey kullarım! Bunlar sizin amelleriniz, onları sizin için sayıyorum. Sonra bunların karşılığını size ödeyeceğim. Öyleyse sizden kim bir hayırla karşılaşırsa Allah'a hamd etsin. Kim de hayır değil de başka bir şey bulursa, kendinden başka bir şeyi levmetmesin (kınamasın, başına geleni kendinden bilsin)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5515</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam iki iş arasında muhayyer bırakılırsa, mutlaka en kolayını tercih ederdi. Yeter ki bu, günah olmasın. Eğer bir iş günah idiyse, günaha karşı insanın en uzak duranı idi. Aleyhissalatu vesselam kendisi için hiç intikam aramadı. Ama Allah'ın bir <b><span style="color: red;">haram</span></b>ı ihlal edilince o zaman Allah için intikam alırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5630</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma'dan nakledildiğine göre: "Nesebten yedi, sıhriyetten de yedi kişi <b><span style="color: red;">haram</span></b> edilmiştir" demiş ve şu ayeti okumuştur. (Mealen): "Size şu kadınları nikahlamak <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, kızkardeşlerinizin kızları, sizi emzirmiş olan süt anneleriniz, süt kardeşleriniz, hanımlarınızın anneleri, aranızdan zifaf geçmiş olan kadınlarınızdan doğan üvey kızlarınız. Eğer zifaf geçmemişse onların kızlarını nikahlamakta size günah yoktur. Öz oğullarınızın hanımlarını nikahlamanız ve iki kızkardeşi birden nikahınız altına almanız da size <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılındı..." (Nisa 23).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5632</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh şöyle dediler: "Kadınların anneleri, kızla olan nikah akdine vaty (temas) inzimam etmedikçe <b><span style="color: red;">haram</span></b> olmaz. Anneye duhûl (temas) olmadıkça da kız <b><span style="color: red;">haram</span></b> olmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5633</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Aziz ve Celil olan Allah, nesebten <b><span style="color: red;">haram</span></b> ettiğini sütten de <b><span style="color: red;">haram</span></b> etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5634</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ebu'l-Ku'ays'ın kardeşi Eflah, örtünmeyi emreden ayet indikten sonra yanıma girmek için izin istedi. Ben:
"Allah'a yemin olsun, Resulullah aleyhissalatu vesselam'dan izin istemedikçe ben ona girme izni vermeyeceğim! Çünkü onun kardeşi Ebu'l-Ku'ays beni emziren kimse değildir, beni Ebu'I-Ku'ays'ın hanımı emzirdi!" dedim. Derken yanıma Aleyhissalatu vesselam girdiler.
"Ey Allah'ın Resulü dedim, Ebu'l-Ku'ays'ın kardeşi EfIah yanıma girmek için izin istedi. Ben sizden sormadıkça izin vermekten imtina ettim!" dedim. Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Amcana izin vermekten seni alıkoyan sebep ne?" buyurdular. Ben:
"Ey Allah'ın Resülü! dedim. Beni emziren erkek değil. Beni onun hanımı emzirdi" dedim. Resûlullah yine:
"Sen onun girmesine izin ver. Zira o senin amcandır, Allah iyiliğini versin" buyurdular.
(Urve devamla derki:) İşte bu sebeple Hz. Ayşe radıyallahu anha:
"Neseb sebebiyle <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldıklarınızı emme sebebiyle de <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılın!" derdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5637</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir veya iki emme ile (süt kardeşliği) <b><span style="color: red;">haram</span></b>lığı hasıl olmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5638</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Katade anlatıyor: İbrahim en-Neha'i'ye yazarak emme (rada') hakkında sordum. Bana: "Şureyh bize Hz. Ali ve İbnu Mes'ud radıyallahu anhüma'nın, "Emmenin azı da çoğu da <b><span style="color: red;">haram</span></b>ı sabit kılar" dediklerini yazdı." Ebuş-Şa'şa el-Muharibi ise: "Hz. Aişe radıyallahu anha'dan: "Resûlullah'ın: "Bir iki emme <b><span style="color: red;">haram</span></b>a sebep olmaz" dediğini rivayet etmiştir" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5639</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Kur'an olarak inenler meyanında "Ma'lüm on emme ile <b><span style="color: red;">haram</span></b> sabit olıur" ayeti de vardı. Sonra (Rab
Teala) onları, malum beş emme ile neshetti. Bu (beş emme) ayetleri, Kur'an'ın okunan ayetleri arasında iken Aleyhissalatu vesselam vefat etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5640</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Abbas radıyallahu anhüma demiştir ki: "İki yıl içerisindeki emme tek bir emmeden ibaret de olsa bu, (evlenmeyi) <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5641</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Dinar anlatıyor: "Bir adam İbnu Ömer radıyallahu anhüma'ya büyüğün emmesinden sormuştu. Şu cevabı verdi:
"Bir adam Ömer radıyallahu anh'a gelip: "Benim, kendisine temasta bulunduğum bir cariyem vardı. Hanımım bunu önlemeye azmetti ve cariyeyi emzirdi ve bana da: "Sakın ha! Vallahi ben cariyeni emzirdim!" dedi. (Şimdi ne yapmalıyım?" diye) sordu. Babam Ömer ona şöyle cevap verdi:
"Hanımını çatlat: Git cariyene temasta bulun. Çünkü (<b><span style="color: red;">haram</span></b>a sebep olan) emme küçüklükte olan emmedir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5642</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Sa'id anlatıyor: "Bir adam gelerek Ebu Musa radıyallahu anh hazretlerine şöyle bir soru sordu:
"Ben hanımımın memesinden bir miktar süt emdim ve bu mideme kadar ulaştı. (Hanım bana <b><span style="color: red;">haram</span></b> mı oldu?)" Ebu Musa:
"Ben hanımının sana <b><span style="color: red;">haram</span></b> olmasından başka bir şey görmüyorum!" dedi. İbnu Mes'ud da vardı. Araya girip: "Adama verdiğin fetvaya bak!" dedi. O da:
"Pekiyi, sen ne diyorsun?" dedi. İbnu Mes'ud:
"İki yaş içerisinde olan emme için <b><span style="color: red;">haram</span></b> vardır!" buyurdu. Bunun üzerine Ebu Musa radıyallahu anh:
"Şu alim, aranızda olduğu müddetçe bana bir şey sormayın!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5643</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Evlenmeyi <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılan emme, çocuk memede iken, barsağı yoracak kadar olan emmedir. Bu da, sütten kesmenin şer'i müddetin)den önce olmalıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5651</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kabisa İbnu Zaeyb anlatıyor: "Hz. Osman radıyallahu anh 'a bir adam: "Köle olan iki kızkardeş, bir kişinin nikahı altında birleştirilebilir mi ?"
diye sordu. Hz. Osman:
"Onların bu şekilde nikahlanmasını bir ayet helal, bir ayet de <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldı. Ben ise, böyle bir şeyi yapmayı sevmem!" dedi. Adam Hz. Osman'ın yanından çıktı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabından bir kimseye rastladı. Bu meseleyi ona da sordu. O da:
"Bana gelince, yetki benim elimde olsa, bunu yapan birini bulduğum taktirde ona mutlaka ibretamiz bir ceza veririm!" dedi.
İbnu, Sihab rahimehullah: "Bu cevabı veren zatın Ali İbnu Ebi Talib radıyallahu anh olduğunu zannediyorum" dedi. İmam Malik: "Böyle bir sözü Zübeyr radıyallahu anh'ın söylediği bana ulaştı" demiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5657</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Misver İbnu Mahreme radıyallahu anhüm anlatıyor: "Hz. Ali radıyallahu anh nikahı altında Fatma radıyallahu anh olduğu halde Ebu Cehl'in kızına talib oldu. Bunu işiten Hz. Fatıma, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek:
"Kavmin, kızları için senin hiç gadablanmayacağını zannediyor. İşte Ali, Ebu Cehl'in kızıyla evlenecek!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam kalktı (minbere çıktı) şehadet getirdi ve şu hitabede bulundu:
"Emma ba'd! Ben Ebu'l-As İbnu'r-Rebi'e (kızımı) nikahladım. Bana konuştu ve doğruyu söyledi (vaadetti ve vaadini tuttu.Şurası muhakkak ki ben helal olanı <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılmıyorum, <b><span style="color: red;">haram</span></b>ı da helal kılmıyorum). Fatıma benden bir parçadır. Onu üzen beni de üzer. Allah'a yemin olsun Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kızı Allah düşmanının kızıyla ebediyyen biraraya gelmeyecektir!"
Ravi der ki: "Ali istemekten vazgeçti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5664</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir hıristiyan kadın, bir zımminin nikahı altında iken, kocasından bir müddet önce müslüman olsa, artık kocasına <b><span style="color: red;">haram</span></b> olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5698</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "(Babam) Ömer radıyallahu anh (bir gün) dedi ki:
"Ey Allah'ın Resulü! Ben cahiliye devrinde bir gün itikaf yapmayı nezretmiştim. -Bir rivayette Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'da bir gece denmiştir.- (Bunu ifa etmem gerekir mi?)" Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Nezrini yerine getir!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5786</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İyas İbnu Sa'lebe el-Harisi radıyallahu anh anlatıyor:
"Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim müslüman bir kimsenin hakkını, yemini ile ele geçirirse artık onun için cehennem vacib olmuştur. Allah Teala ona cenneti de mutlaka <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılmıştır."
"Ey Allah'ın Resulü! Az bir şey olsa da mı?" diye sormuşlardı.
"Misvak ağacından bir çubuk bile olsa!" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5801</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir gün, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ashabına: "Şu kelimeleri kim benden) alıp onlarla amel edecek ve onlarla amel edecek olana öğretecek?" buyurdular. Ben hemen atılıp:
"Ben! Ey Allah'ın Resûlü!" dedim. Aleyhissalatu vesselam elimden tuttu ve beş şey saydı:
- <b><span style="color: red;">haram</span></b>lardan sakın, AIlah'ın en abid kulu ol!
- Allah'ın sana ayırdığına razı ol, insanların en zengini ol!
- Komşuna ihsanda bulun, mü'min ol.
- Kendin için istediğini başkaları için de iste, müslüman ol!
- Fazla gülme. Çünkü fazla gülmek kalbi öldürür."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5824</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kendisi ateşe <b><span style="color: red;">haram</span></b> edilen ve kendisine de ateşin <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılındığı kimseyi size haber vermeyeyim mi? Ateş, (halka) her yakın olana, yumuşak huylu ve insanlara kolaylık gösterene <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılınmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5848</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Abdillah el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Zulümden kaçının. Zira zulüm, Kıyamet günü karanlıklar olacaktır. Cimrilikten de kaçının, zira cimrilik, sizden öncekileri helak etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, <b><span style="color: red;">haram</span></b>larını helal addetmeye sevketmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5900</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İyaz İbnu Himar radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Rabbim, bugün bana öğrettiği şeylerden bilmediklerinizi size öğretmemi emretti. (Ve buyurdu ki): "Benim bir kula verdiğim her mal helaldir. Ben bütün kullarımı hanif (=Müslüman, hakka taraftar) olarak yarattım. Ancak şeytanlar onlara gelip (fıtri) dinlerinden alıp götürdüler, kendilerine helal kıldığım şeyleri <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldılar. Kendisine bir güç vermediğim şeyi bana şirk koşmalarını emrettiler." Allah Teala Hazretleri arz ehline baktı ve Ehl-i Kitaptan bir kısmı hariç, onların Arap, Acem hepsine öfkelendi ve dedi ki: "Ben seni, imtihan etmek ve seninle de (başkasını) imtihan etmek üzere gönderdim. Sana, suyun yıkayıp (yok edemeyeceği) bir kitap gönderdim. Ta ki sen onu uyurken de uyanıkken de okuyasın!" Allah Teala hazretleri bana, Kureyş'i ateşe vermemi (onlarla savaşmamı) emretti. Ben: "Ey Rabbim, bu durumda onlar başımı yararlar ve bir ekmek parçasına çevirirler!" dedim. "Öyleyse, seni çıkardıkları gibi sen de onları (Mekke'den) çıkar! Onlara karşı gazada bulun da biz de sana yardım edelim; infakta bulun biz de sana infak edelim. Sen bir ordu gönder, biz de sana onun beş misli (yardımcı melek ordusu) gönderelim. Sana itaat edenlerle birlik ol, asilere karşı savaş!" buyurdu. Cennetlikler üç kısımdır:
- Kuvvet sahibi, adaletli, sadaka veren ve muvaffak olanlar.
- Bütün yakınlarına ve müslümanlara karşı merhametli ve yumuşak kalpli olanlar.
- İffetli, namuslu ve çoluk çocuk sahibi olanlar. Resulullah devamla dedi ki:
- Cehennem ehli de beş kısımdır:
- Aklı olmayan zayıflar. Bunlar, aranızda tabi olarak bulunurlar, hiçbir ehle ve mala tabi değildirler.
- Tamahkarlığını izhar etmeyen hain kişiler. Böylesi, bir kapıyı çalsa mutlaka ihanet eder.
- Akşam, sabah her fırsatta malın ve ehlin hususunda seni aldatan adamlar.
- Cimrilik ve yalanı da zikretti.
- Bir de kötü huylu kaba sözlü insan. Resulullah devamla buyurdular ki:
- Allah Teala Hazretleri, bana mütevazi olmanızı emretti. Öyle ki, hiç kimse hiç kimseye karşı böbürlenmesin, hiç kimse hiç kimseye karşı tecavüzde bulunmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6001</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Abdullah İbnu Amr İbni <b><span style="color: red;">haram</span></b>, Uhud günü, öldürüldüğü zaman Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana rastladı ve: "Ey Cabir! Allah baban için ne söyledi, sana haber vermiyeyim mi?" buyurdular." Yahya'nın rivayetinde ise Resûlullah: "Ey Cabir, seni niye böyle kalben kırık (ve üzüntülü) görüyorum" buyurmuş, Cabir de: "Ey Allah'ın Resûlü! Babam şehit düştü, geriye bir yığın horanta ve borç bıraktı" demiştir. Aleyhissalatu vesselam da:
"Sana, Allah'ın babanı karşıladığı şeklin müjdesini vereyim mi?" diye
sordu. Cabir: "Evet! Ey Allah'ın Resûlü!"dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam açıkladı: "Allah her kimle konuştu ise mutlaka hicab gerisinden konuştuğu halde babana vicahen konuştu ve: "Ey kulum! Benden ne dilersen dile, dilediğini sana vereyim!" dedi. O da:
"Ey Rabbim! Beni hir kere daha ihya et, senin yolunda ikinci kere öleyim!" dedi. Rab Teala Hazretleri de: "Benden daha önce şu hüküm sadır oldu: "Ölenler artık dünyaya bir daha dönmeyecekler" buyurdular. Baban da:
"Ey Rabbim, öyleyse (benim durumumu) arkamda kalanlara ulaştır!"
dedi. Bu talep üzerine şu ayet nazil oldu: "Allah yolunda şehid edilenleri ölü sanma. Onlar Rablerinin katında hayat sahibidirler ve O'nun nimetleriyle rızıklanırlar" (Al-i İmran 169).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6273</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Lübabe İbnu Abdilmünzir radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Cum'a günü, (haftanın diğer) günlerinin efendisidir. Allah katında da en mühim olanıdır. O, Allah katında, Kurban ve Ramazan bayramı günlerinden daha mühimdir. Bu günün beş hasleti vardır: Allah, Adem'i bugünde yarattı. Allah Adem aleyhisselam'ı o günde yeryüzüne indirdi. Allah Adem'in ruhunu o gün kabzetti. O günde bir saat vardır ki, kul o saatte Allah'tan <b><span style="color: red;">haram</span></b> bir şey talep etmedikçe her ne isterse mutlaka kendisine talebi verilir. Kıyamet de o gün kopacaktır. Bütün mukarreb (Allah'a yakın) melekler, sema, arz, rüzgar, dağ, deniz hepsi o günden korkarlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6372</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Benim mescidimde kılınacak bir namaz, onun dışındaki mescidlerde kılınan bin namazdan efdaldir. Ancak Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b> hariç. Zira Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'da kılınan bir namaz, diğer mescidlerde kılınan yüzbin namazdan efdaldir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6374</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kişinin evinde kıldığı namazı bir namazdır, ama mahallesinin mescidinde kıldığı namazı yirmibeş namazdır. İçerisinde cum'a kılınan mescidde kıldığı namazı beşyüz namazdır. Mescid-i Aksa'da kıldığı namazı ellibin namazdır. Benim mescidimde kıldığı namazı da ellibin namazdır. Mescid-i <b><span style="color: red;">haram</span></b>'da kıldığı namazı yüzbin namazdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6471</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Cum'a günü bana salavatı çok okuyun. Çünkü o gün okunan salavatlar meşhuddur, melekler ona şahidlik ederler. Bana salavat okuyan hiç kimse yoktur ki, o daha okumasını bitirmeden salavatı bana ulaştırılmamış olsun." Bunun üzerine dedim ki: "Siz öldükten sonra da mı?" "Evet buyurdular, öldükten sonra da. Zira Cenab-ı Hak hazretleri toprağa, peygamberlerin cesedini çürütmeyi <b><span style="color: red;">haram</span></b> etmiştir. Allah'ın peygamberi her zaman diridir, rızka mazhardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6473</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anhuma anlatıyor: "Ramazan ayı girmişti. Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bu mübarek aya girmiş bulunuyorsunuz. Bu ayda bir gece vardır ki bin aydan hayırlıdır. Bu gecenin hayır ve bereketinden mahrum kalan bir kimse, bütün hayırlardan mahrum kalmış gibidir. Onun hayrı ise sadece (uhrevi saadetten) mahrum kimseye <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6500</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu İbrahim anlatıyor: "Üsame İbnu Zeyd radıyallahu anhüma <b><span style="color: red;">haram</span></b> aylarda oruç tutardı. Resulullah aleyhissalatu vesselam kendisine: "Şevval'de oruç tut!" buyurdular. O da, bundan sonra <b><span style="color: red;">haram</span></b> aylarda orucu terketti ve vefat edinceye kadar Şevval ayında oruç tuttu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6567</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab halife olunca halka hitap etti ve dedi ki: "Resulullah aleyhissalatu vesselam mut'a nikahını bize üç kere helal kılmıştı, sonra onu <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldı. Vallahi, mut'a nikahı yapan evli bir kimseyi duyarsam onu taşla recmederim. Böyle birisi, recm olmaktan kendini kurtarabilmek için, bana, Resulullah'ın, onu <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldıktan sonra tekrar helal kıldığına dair dört şahid getirmelidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6587</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">haram</span></b>, helali <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6623</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ey insanlar Allah'a karşı muttaki olun ve (dünyevi) talepte mutedil olun. Zira, hiçbir kimse yoktur ki, (Allah'ın kendisine taktir ettiği) rızkını eksiksiz elde etmeden ölmüş olsun. Rızkı gecikse bile ona mutlaka kavuşacaktır. Öyleyse Allah'tan korkun ve talepte mutedil olun, (gayr-ı meşru yollara sapmayın), helal olanı alın, <b><span style="color: red;">haram</span></b> olanı terkedin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6721</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Suda, otta, ateşte. Bunlardan alınacak bedel de <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır."
Ebu Said dedi ki: "Sudan maksad) akarsudur.."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6769</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Safvan İbnu Ümeyye radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında idik. Derken Amr İbnu Mürre radıyallahu anh geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü! Allah bana musibet takdir etmiştir. Çünkü ben elimle def çalmaktan başka bir yolla rızıklanacağımı zannetmiyorum. Öyleyse bana fuhşa ait olmayan şarkı hususunda izin verin!" dedi. Aleyhissalatu vesselam şu cevapta bulundu: "Hayır! Sana izin veremem, bunda bir hayır, bir rıza yoktur. Sen yalan söyledin ey Allah'ın düşmanı! Allah seni temiz ve helal şeylerle rızıklandırdı, sen ise (kendi iradenle) aziz ve celil olan Allah'ın rızkından sana helal kıldıkları yerine, Allah'ın rızkından sana <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldığı rızkı ihtiyar ettin. Eğer bu yasaklama hükmünü daha önce sana ulaştırmış olsaydım şimdi sana hak ettiğin cezayı verirdim. Yanımdan kalk ve Allah'a tevbe et. Bilesin, bu yasaktan sonra (eski işini) yaparsan seni acı bir şekilde döveceğim ve ibret olsun diye saçını traş edeceğim, seni ailenden alıp sürgüne göndereceğim. Senin üstün başında taşıdığın varlığını Medine gençlerine ganimet olarak helal kılacağım."
Ravi der ki: "Amr, (Resûlullah'ın bu talimatından sonra, öyle fena ve rüsvay bir vaziyette kalktı ki, bunun derecesini ancak Allah bilir.
O çekip gidince Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Bunlar asilerdir. Böyleleri tevbe etmeden ölürse, aziz ve celil olan Allah onları, Kıyamet günü, dünyada oldukları üzere muhannes (kadınlaşmış), çıplak ve insanlara karşı bir ince yaprakla olsun örtülmemiş vaziyette haşredecektir, ayağa kalktıkça yere yıkılacaklardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6770</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu Amir el-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim hiçbir şirk koşmadan ve <b><span style="color: red;">haram</span></b> bir kana da bulaşmadan Allah'a kavuşursa (önünde sonunda) cennete girecektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6870</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Arafat'ta kulakları kesik gibi küçük olan devesinin üstünde olduğu halde şöyle buyurdular: "Bugünün hangi gün olduğunu, bu ayın hangi ay olduğunu, bu beldenin hangi belde olduğunu biliyor musunuz?"
Halk: "Burası <b><span style="color: red;">haram</span></b> beldedir, bu ay <b><span style="color: red;">haram</span></b> aydır, bugün kurban günüdür" diye cevap verdiler.
Aleyhissalatu vesselam sözlerine şöyle devam ettiler: "Bilesiniz! Şurası muhakkak ki mallarınız, kanlarınız birbirinize karşı <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır, tıpkı şu ayınızın şu belde ve şu gündeki <b><span style="color: red;">haram</span></b>lığı gibi. Bilesiniz! (Kıyamet günü) Havz'ın başına hepinizden önce ben geleceğim. Ben sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı iftihar edeceğim. Sakın benim yüzümü kara çıkarmayın. Haberiniz olsun! Ben pek çok kimseyi (şefaatimle) ateşten kurtaracağım. Bazı kimseler de benden kurtarılacak (zebaniler onları götüreceklerdir). Ben: "Ey Rabbim! (Zebanilerin benden kaçırdıkları) benim sahabeciklerimdi (niye cehenneme götürülüyorlar?)" diyeceğim. Allah Teala hazretleri şöyle buyuracak: "Senden sonra onların neler ihdas ettiklerini sen bilmiyorsun!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6881</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Safiyye Bintu Şeybe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı Fetih yılında dinlemiştim. Şöyle buyurdular:
"Ey insanlar! Allah arz ve semayı yarattığı gün Mekke'yi <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılmıştır. Orası Kıyamet gününe kadar <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır. Bitkisi sürülmez, av hayvanı ürkütülmez, buluntusu da sadece (sahibini bulmak üzere) ilan etmek için alınır."
Bu esnada (amcası) Abbas radıyallahu anh: "İzhir otu hariç (olsun!). Çünkü evler ve kabirler için ona ihtiyacımız var!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da: "İzhir otu hariç!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6882</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ayyaş İbnu Ebi Rebi'a el-Mahzûmi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bu ümmet, şu <b><span style="color: red;">haram</span></b> yerlere hakkı olduğu hürmeti gösterdiği müddetçe hayır üzere devam eder. Bu hürmete riayet etmediler mi helak olurlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6883</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ey Allahım! İbrahim aleyhisselam senin Halilindir, peygamberindir. Sen Mekke'yi İbrahim'in diliyle <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldın. Ey Allahım! Ben de senin abdin ve peygamberinim. Ben de (Medine'yi) iki kayalığı arasında kalan kısmıyla <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılıyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6904</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mikdam İbnu Ma'dikerb el-Kindi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam birçok şeyi <b><span style="color: red;">haram</span></b> kıldı, hatta vahşi eşekleri de zikretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6907</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Temimu'd-Dari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ahir zamanda develerin hörgüçlerini, koyunların kuyruklarını (hayvan canlı iken) kesen bir kavim olacak. Bilesiniz! Canlıdan her ne kesilirse, o (meyte hükmündedir) murdardır (<b><span style="color: red;">haram</span></b>dır)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6913</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam kertenkeleyi <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılmadı. Lakin ondan tiksindi. O, bütün çobanların yiyeceğidir. Allah Teala hazretleri ondan birçok kimseleri faydalandırır, yanımda olsaydı ben de yerdim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6968</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Her sarhoşluk veren şey <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6969</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Her sarhoş edici <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır, çoğu sarhoş eden şeyin azı da <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6970</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam nakir, müzeffet, dübba ve hanteme (denilen kaplar)da şıra yapılmasını yasakladı ve:"Sarhoş eden her şey <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6971</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ben size bazı kaplarda nebiz (şıra) yapmayı yasaklamıştım. Bilesiniz, tek başına kap bir şeyi <b><span style="color: red;">haram</span></b> kılmaz. Sarhoşluk veren her şey <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6979</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Üsame İbnu Şerik radıyallahu anh anlatıyor: "Bedevileri gördüm. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bize şu işi yapmada bir günah var mı, şöyle davranmada günah var mı?" diye soruyorlardı. Onlara şöyle cevap vermişti:
"Allah'ın kulları! Allah, (sizlerin sorduğu şeyleri işleyen kimseden) günahı kaldırmıştır. Ancak din kardeşinin ırzından (şeref ve haysiyetinden) bir şeyler kırpan kimse bu hükmün dışındadır. İşte <b><span style="color: red;">haram</span></b> olan budur."
Bedeviler bu defa: "Ey Allah'ın Resülü! Hastalandığımız zaman tedavi yollarını aramasak, bu günah mıdır?" diye sordular. Aleyhissalatu vesselam:
"Tedavi arayın ey Allah'ın kulları! Zira, Allah Teala hazretleri koyduğu her hastalığa şifa da koymuştur, bundan sadece ihtiyarlık hariçtir, (onun tedavisi yok)" buyurdıılar.
Bedeviler yine sordular: "Ey Allah 'ın Resülu! Kula verilen (hasletler)in en hayırlısı hangisidir?" Aleyhissalatu vesselam: "Güzel huy!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6991</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ubey İbnu Ummi <b><span style="color: red;">haram</span></b> radiyallahu anhuma arılatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sinameki ve sennut (yani tereyağı tulumuna konulan bal veya dereotu) yemenizi tavsiye ederim. Çünkü bu iki şeyde sam'dan başka her hastalığa karşı şifa vardır." "Ey Allah'ın Resulu sam nedir?" diye sorulmuştu. "ölüm!" buyurdular." Ravi Amr dedi ki: "İbnu Ebi Able'nin söylediğine göre, sennut dereotudur, bazı başka alimler de "Bilakis, yağ tulumuna konan baldır, şairin şu beytinde sennut bu manadadır" demiştir. "Onlar tereyağı tulumundaki bal ile tereyağı gibidirler, aralarında hiyanet yoktur. Onlar komşularına hile yapılmasına da mani olurlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7033</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) yanımıza geldiler. Bir elinde ipek bir elbise, diğer elinde de altın vardı: "İşte bu iki şey ümmetimin erkeklerine <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır, kadınlara helaldir" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7136</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Evs (İbnu Ebi Evs Huzeyfe es-Sakafi) radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında oturuyorduk. O bize birkısım kıssalar anlatarak vazu nasihat ediyordu. Derken bir adam gelerek, gizli bir şeyler söyledi. Resulullah: "Bunu götürüp öldürün!" emretti. Adam geri dönünce, Resûlullah onu çağırdı ve: "Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet edermisin?" diye sordu. Adam "Evet!" deyince: "Gidin, bu adamı serbest bırakın! Zira ben, insanlarla onlar la ilahe illallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunu dediler mi, bana onların kanları ve malları <b><span style="color: red;">haram</span></b> olur" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7138</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Veda haccı sırasında buyurdular ki: "Bilesiniz! Günlerin en ziyade <b><span style="color: red;">haram</span></b> olanları şu günlerinizdir. Bilesiniz! Ayların en <b><span style="color: red;">haram</span></b>ı da şu ayınızdır. Bilesiniz! Beldelerin en <b><span style="color: red;">haram</span></b>ı da şu beldenizdir. Bilesiniz! Kanlarınız, mallarınız birbirinize şu ayda, şu beldede şu gününüzün <b><span style="color: red;">haram</span></b>lığı gibi <b><span style="color: red;">haram</span></b>dır. Acaba tebliğ ettim mi?" Halk: "Evet!" dediler. Resûlullah: "Ey Allahım şahid ol!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7168</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gün) Ey Allah'ın Resülü! Emr-i bi'l-ma'ruf ve'n-nehy-i ani'l-münker'i ne zaman terketmeliyiz?" diye sorulmuştu. Aleyhissalatu vesselam şu cevabı verdi: "Aranızda, sizden önceki milletlerde zuhur etmiş olan şeyler zuhüra başladığı vakit."
Biz: "Bizden önceki ümmetlerde ne zuhür etmişti?" diye sorduk.
"Hükümdarlık küçüklerinizin elinde olduğu, fuhuş (her çeşit çirkin ve kirli işler) büyüklerinizce işlendiği, ilim de rezillerinizin eline geçtiği vakit" buyurdular."
Ravi Zeyd İbnu Yahya der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın "ilim rezillerinizin eline geçtiği vakit" sözünün manasının açıklanması, "İlmin, fasıkların (<b><span style="color: red;">haram</span></b>ı alenen işleyen, farzları alenen terkeden) eline geçmesi demektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7212</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Imran İbna Husayn radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki, Allah Teala hazretleri, maddeten fakir, çoluk çocuk sahibi olup dilencilik ve <b><span style="color: red;">haram</span></b> kazançtan kaçınan mü'min kulunu sever."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7245</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sinek başı kadar bile olsa, gözünden Allah korkusuyla yaş çıkan ve bu yaşı yanak yumrusuna değecek kadar akan hiçbir mü'min kul yoktur ki, Allah onu (ebedi) ateşe <b><span style="color: red;">haram</span></b> etmesin!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7257</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ey Ebu Hureyre, vera sahibi ol (<b><span style="color: red;">haram</span></b>a götürme şüphesi olan şeylerden de kaçın) ki insanların Allah'a en iyi kulluk edeni olasın! Kanaatkarlığı esas al ki insanların Allah'a en iyi şükredeni olasın. Nefsin için sevdiğini insanlar için de sev ki (kamil) mü'min olasın. Sana komşu olanlara iyi komşuluk et ki (kamil bir) müslüman olasın. Gülmeyi az yap, zira çok gülmek kalbi öldürür."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-37170455403833223392014-01-19T14:52:00.000-08:002014-01-19T14:52:04.518-08:00Helal Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">44</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Ebi'l-Ahvas (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le birlikte Veda haccı'nda bulundum. Orada Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) irad ettiği hutbede önce Allah Teala'ya hamd ü sena, hatırlatma ve tavsiyelerden sonra şöyle devam etti: "Hangi gün (bu günden) daha (mukaddes ve) haramdır? Bu soruyu üç kere tekrarladı. Cemaat: "el-Haccu'l-Ekber günü" diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) devam etti: "Öyle ise bilin ki, kanlarınız, mallarınız, ırzlarınız, birbirinize, bu ayınızda, bu beldenizde şu gününüz nasıl haramsa öylece haramdır, mukaddestir. Bilin ki herkesin cinayetinden kendisi sorumludur. Hiçbir babanın cinayetinden oğlu sorumlu tutulmaz. Haberiniz olsun ki, Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Bu sebeple, bir Müslümana, bizzat kendisi <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılmadıkça kardeşinin hiçbir şeyi <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir. Bilin ki cahiliye devrinden kalan bütün faizler mülgadır, terkedilecek ve alınmayacak. Faize verilen paranın sadece sermaye kısmını yani aslını alacaksınız, -böylece ne zulüm ve haksızlık etmiş ne de zulme ve haksızlığa uğramış olacaksınız- Abbas İbnu Abdi'l-Muttalib'in faizi hariç. Zira onun tamamı mülgadır, terkedilmiştir. Haberiniz olsun ki, cahiliye devrinden kalan bütün kanlar da terkedilmiştir. (intikam peşine düşülmeyecek). İlga ettiğim ilk cahiliye kanı da el-Haris İbnu Abdü'l-Muttalib'in kanıdır. Haris, Benu Leys'ten tuttuğu bir süt anneye bebeğini emzirtiyordu. Çocuğu Hüzeyl adında birisi (bir kavga sırasında attığı bir taşla kazaen) öldürmüştü. Sakın ha, kadınlara da iyi muamele yapın. Çünkü onlar yanınızda esir durumundadır. Onlara iyi muamelenin dışında (terketmek dövmek gibi) bir başka şey yapmak hakkına sahip değilsiniz. Ancak açık bir çirkinlikte bulunulursa o hariç. Çirkin iş yapmaları halinde, önce yataklarını ayırın, (yine de devam edecek olurlarsa) yaralamıyacak şekilde dövün. Bundan sonra itaat ederlerse, (onların yaptığına ayırma-dövme gibi muamelelere) zulmen devam etmek için bir yol (bir bahane) aramayın. Bilin ki, sizin kadınlarınız üzerinde bazı haklarınız var. Kadınlarınızın da sizler üzerinde bazı hakları vardır. Kadınlarınız üzerindeki haklarınız istemediğiniz kimselere yatağınızı çiğnetmemeleri, evlerinize hoşlanmadıklarınızın girmesine izin vermemeleridir. (Onların sizdeki hakları ise) yiyecek ve giyeceklerinde iyi davranmanızdır.
Haberiniz olsun, şeytan şu beldenizde kendisine ebediyen tapılmayacağını idrak etmiştir. Fakat, sizin önemsemediğiniz şeylerde ona itaat devam edecek, bunlar da onu memnun kılacak (menfi neticeler hasıl edecek)tır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">55</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mikdam İbnu Ma'dikerib (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, rahat koltuğunda otururken kendisine benim bir hadisim ulaştığı zaman kişinin: "Bizimle sizin aranızda Allah'ın kitabı vardır. Onda nelere <b><span style="color: red;">helal</span></b> denmişse onları <b><span style="color: red;">helal</span></b> biliriz. Nelere de haram denmişse onları haram addederiz" diyeceği zaman yakındır. Bilin ki, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın haram kıldıkları da tıpkı Allah'ın haram ettikleri gibidir"
Ebu Davud'un rivayetinin baş kısmında şu ziyade vardır: "Haberiniz olsun, bana Kitap ve bir o kadar da (sünnet) verildi." Rivayetin gerisi yukarıdaki manada devam eder.
Ebu Davud'un rivayetinin sonunda şu ziyade de mevcuttur: "Haberiniz olsun (Kur'an'da zikri geçmiyen) ehli eşeğin eti de size <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir, vahşi hayvanlardan parçalayıcı dişi (köpek dişi) olanlar, keza muahedeli olanların yitikleri de haramdır. Ancak eşya sahibi, ihtiyacı olmadığı için, kasden terketmişse o müstesna. Bir kimse bir kavme uğradığı zaman, ona ikram etmek, o kavme vazife olur. Şayet ikram etmezlerse, o kimse, hak ettiği ikramın mislince onları cezalandırır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">109</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh), "Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler için dört ay beklemek vardır. Eğer erkekler (o müddet içinde kefaret yaparak zevcelerine) dönerlerse şüphe yok ki Allah cidden gafur ve rahimdir..." (Bakara 226) ayetinin açıklaması ile alakalı olarak) şöyle demiştir: "Ayette zikredilen) dört ay geçtikten sonra ya rücu etmek veya boşamak üzere zevc tevkif olunur. Îla yapan fiilen boşamayınca (bu müddetin dolmasıyla) boşanma husule gelmez." Bu görüş, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Ebu'd-Derda ve Hz. Aişe (radıyallahu anhüm ecmain)'den ve Ashab'tan on iki kişiden de rivayet edilmiştir. Buhari'nin bir başka rivayetinde İbnu Ömer demiştir ki: "Cenab-ı Hakk'ın ayette zikrettiği ila, dört aylık müddet dışında hiç kimseye <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz. Bu müdded dolunca ya tatlılıkla hanımını tutar veya, Allah'ın emrettiği şekilde boşamaya karar verir. (Îla müddetini uzatarak kocasının ayrıca birde boşanmasını beklemek gibi üçüncü bir yola sülûk edilemez.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">111</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) der ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) hanımlarına yaklaşmamaya yemin etti (ila kararı verdi) ve (bal yemeyi de kendi kendine) haram etti. Böylece <b><span style="color: red;">helal</span></b> olan bir şeyi kendisine haram kılmıştı. Sonra kefaret karşılığında yeminini bozdu"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">136</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Bir kadın gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü, ben bir oğlan dünyaya getirdim. Muhammed diye isim, Ebu'l-Kasım diye de künye verdim. Bana, sizin bu durumdan hoşlanmadığınız söylendi, doğru mu?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "İsmimi <b><span style="color: red;">helal</span></b>, künyemi haram kılan şey de ne?" veya "Künyemi haram kılıp ismimi <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılan şey de ne?" diyerek reddetti.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">213</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) buyurmuştur ki: "Ben, Şam'daki Ümeyye Camii'nin merdivenlerinde bir dükkan sahibi olup, her gün elli dinar kazanıp Allah yolunda harcamak ve bu esnada namazlarımı da hep cemaatle kılmak, Allah'ın <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldıklarını da haram etmemek şartlarını arzulamaktan ziyade, Allahu Teala'nın, haklarında: "...o kimseler ki ne bir ticaret ne de bir alış veriş onları Allah'ı zikretmekten alıkoymaz" (Nur, 36) övgüsünü kullandığı kimselerden olmamaktan korkarım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">223</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süleyman İbnu Yesar (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) Mervan İbnu'l-Hakem'e:
-Sen faiz ticaretini <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldın dedi. Mervan:
-Ne yapmışım? diye sordu. Ebu Hüreyre tekrar:
-Sen sened satışını <b><span style="color: red;">helal</span></b> addetmişsin. Halbuki Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), tam olarak kabzedilmezden önce yiyecek satışını yasakladı, dedi. Ravi der ki: "Bu konuşma üzerine Mervan halka hitap ederek sened satışını yasakladı." Süleyman ilave etti: "Ben muhafızların bu senedleri, halkın elinden topladıklarını gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">227</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) olgunlaşmazdan önce meyvenin ağacın başında iken satılmasını yasakladı. Kendisine (aleyhissalatu vesselam) meyvenin olgunlaşması ile ne kastediliyor? diye sorulunca: "Onun kızarması ve sararmasıdır" diye açıkladı ve ilave etti: "Cenab-ı Hakk bir afet vererek meyveye mani olacak olsa, kardeşinden aldığın parayı nasıl <b><span style="color: red;">helal</span></b> addedeceksin?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">248</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büheysetu'l-Fezariyye (radıyallahu anh) anlatıyor: "Babam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan izin isteyerek kendisi ile kamisi arasına girdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı öpüyor ve kucaklıyordu. Sonra: "Ey Allah'ın Rasûlü yasaklanması yasak olan şey nedir? bana söyle" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Tuz!" dedi. Babam tekrar sordu: "Başka ne var?" Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Ateş!" dedi. Sonra tekrar sordu: "Ey Allah'ın Resûlü yasaklanması <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmayan şey nedir?" Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Hayır yapman kendine hayırdır" cevabını verdi"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">270</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh) buyurmuştur ki: "Müşteri kızıştıran, riba yemiş haindir. Bu iş, batıl bir aldatmadır, <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">280</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin anlattığına göre: "Berire, mukatebe borcunu ödeme hususunda yardımcı olması için kendisine (Hz. Aişe'ye) uğramıştı. O ana kadar borcundan herhangi bir şey ödememiş bulunuyordu. Hz. Aişe, Berire'ye "Ailene dön, senin mukatebe borcunu ödememi istiyorlarsa bir şartla yaparım: Senin üzerindeki vela hakkı bana geçmeli" dedi.
Berire dönüp, ailesine durumu anlattı. Onlar kabul etmediler ve: "Sana bir iyilik yapmak isterse yapsın, karışmayız, ancak vela'n bize aittir" dediler.
Hz. Aişe (radıyallahu anha) bunun üzerine, durumu Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e arzetti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona: "Sen satın al, sonra da azad et. Vela hakkı, azad edene aittir" buyurdu.
Bunu söyledikten sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ayağa kalkarak şu hitabede bulundu: "İnsanlara ne oluyor ki, alış-verişlerinde Kitabullah'ta bulunmayan şartları koşuyorlar? Kitabullah'ta olmayan bir şart koşana bu <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz. Böyle biri yüz şart da koşacak olsa, Allah'ın şartı daha doğru, daha sağlamdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">294</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'da gelen rivayet şöyledir: "Bir satışta iki satış yapan kimseye en düşük olanı (<b><span style="color: red;">helal</span></b>)dır. Aksi halde ribadır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">301</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amri'bni'l-As (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Hem veresiye hem satış <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz. Bir satışta iki şart da <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir. Zimmette olmayanın karı yoktur. Yanında bulunmayan malın satışı yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">466</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari, Ebu Davud ve Tirmizi'nin bir rivayetinde de şöyle gelmiştir: "Ashab-ı Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'in (başlangıçta) durumu şöyleydi: Bir kimse oruçlu iken, iftar vakti gelince, iftarını açmadan uyuyacak olsa, artık o gece yemediği gibi ertesi günü de yiyemez, o günün akşamına kadar beklerdi. Kays İbnu Sırma el-Ensari (radıyallahu anh) oruçlu olduğu bir günde iftar vakti girince hanımına gelerek yiyecek birşey olup olmadığını sordu. Kadın: "Hayır, yok!" ancak bekle, sana yiyecek arıyayım" dedi. Kays, gün boyu çalışan birisiydi, beklerken uyuyakaldı. Hanımı gelince baktı ki uyuyor: "Eyvah mahrum kaldın, yiyemiyeceksin" diye eseflendi.
Ertesi gün, öğleye doğru Kays (radıyallahu anh) açlıktan baygın düştü. Durumu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a anlattılar. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılındı..." (Bakara, 187). Buna Müslümanlar fevkalede sevindiler. Arkadan, "Tanyerinde beyaz iplik, siyah iplikten sizce ayırd edilinceye kadar yiyin, için." Ravi der ki: "Bu ayet, Kays İbnu Amr hakkında nazil olmuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4024</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Nesai'de şu rivayet mevcuttur: "Bir adam İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya gelerek: "Ben hanımımı kendime haram kıldım! (Ne yapayım, hükmü nedir?)" diye sordu. İbnu Abbas: "Yalan söyledin, o haram değildir" dedi ve şu ayeti okudu. (Mealen): "Ey Peygamber, Allah'ın sana <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldığını sen niye kendine haram ediyorsun?" (Tahrim 1).
İbnu Abbas ayeti okuduktan sonra dedi ki: "Sen, bu sayılan kefaretlerin en ağırı olan köle azadını yerine getireceksin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5602</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu Hatıb el-Cumahi anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(Nikah'da) haramla <b><span style="color: red;">helal</span></b>i ayıran fark, def ve sestir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5616</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam: Hangi kadın velisinin izni olmaksızın nikahlanırsa onun nikahı
batıldır!" buyurdular ve bunu üç kere tekrar ettiler. Devamla: "Eğer kocası zifaf yaptıysa, kadının fercinden <b><span style="color: red;">helal</span></b> addetmiş olması sebebiyle mehir kadınındır. Eğer (veliler) ihtilafa düşerlerse, sultan, velisi olmayanların velisidir"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">349</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Alış-veriş yapan iki taraf, birbirlerinden ayrılmadıkça muhayyerdirler. Ancak, aralarında muhayyerlik anlaşması varsa bu müstesna. Bu durumda, "karşı taraf pişman olur da akdi bozar" korkusuyla birinin oradan ayrılması <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">354</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) taksim edilmedikçe her (akar) malda şuf'a hakkı bulunduğuna hükmetti. Araya sınırlar konup, yollar tayin edilince şuf'a hakkı kalkar." Bu hadisi Beş Kitap da tahric etmiştir.
Müslim'deki metin şöyledir: "Henüz taksim edilmemiş arazi, mesken, bahçe gibi (akar nevinden) her ortaklıkta şuf'a hakkı vardır. (Ortaklarından birinin) ortağına haber vermeden satması <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz. Satmadan önce haber verir, ortağı satın alır veya terkeder. Ortağına haber vermeden satarsa, ortağı bu mala (aynı fiyat karşılığında) hak sahibi olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">367</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam selem yoluyla (yani parasını peşin alarak, çıkacak mahsülden verilmek üzere) bir ağacın hurmasını sattı. Fakat o yıl o ağaç hiç mahsül vermedi. Satıcı ile müşteri ihtilafa düşerek davalarını Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e getirdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) satıcıya: "Onun parasını nasıl <b><span style="color: red;">helal</span></b> addedersin, parayı geri ver" dedi. Sonra şunu söyledi: "Hurma (yenmeye) salih oluncaya kadar onu selem yoluyla satmayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">388</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir din kardeşine yemiş satsan sonra da buna bir afet gelse, ondan bir şey alman sana <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz. Kardeşinin malını hakkın olmadığı halde nasıl alırsın?"
Bir başka rivayette: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) afetle gelen zararın hesaptan düşülmesini emretti" demiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">411</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;"><div>
Haris el-A'ver anlatıyor: "Mescide uğramıştım, gördüm ki halk, zikri terkedip malayani konulara dalmış, konuşuyor. Hz. Ali (radıyallahu anh)'ye çıkıp durumdan haberdar ettim. Bana: -"Doğru mu söylüyorsun, öyle mi yapıyorlar?" dedi, Ben: -"Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: -"Haberiniz olsun bir fitne çıkacak!" Ben hemen sordum: -"Bundan kurtuluş yolu nedir Ey Allah'ın Resûlü?" Buyurdu ki: -"Allah'ın Kitabı (na uymak)dır. O'nda sizden önceki (milletlerin ahvaliyle ilgili) haber, sizden sonra (kıyamete kadar) gelecek fitneler ve kıyamet ahvali ile ilgili haberler mevcut. Ayrıca sizin aranızda (iman-küfür, taat-isyan, haram-<b><span style="color: red;">helal</span></b> vs. nevinden) cereyan edecek ahvalin de hükmü var. O, hak ile batılı ayırdeden ölçüdür. O'nda herşey ciddidir, gayesiz bir kelam yoktur. Kim akılsızlık edip, O'na inanmaz ve O'nunla amel etmezse, Allah onu helak eder. Kim O'nun dışında hidayet ararsa Allah onu saptırır. O Allah'ın sağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir, O dosdoğru yoldur. O, kendine uyan hevaları koymaktan, kendisini (kıraat eden) delilleri iltibastan korur. Alimler ona doyamazlar. Onun çokca tekrarı usanç vermez, tadını eksiltmez. İnsanı hayretlere düşüren mümtaz yönleri son bulmaz, tükenmez, O öyle bir kitaptır ki, cinler işittikleri zaman şöyle demekten kendilerini alamadılar: "Biz, hiç duyulmadık bir tilavet dinledik. Bu doğruya götürmektedir, biz onun (Allah kelamı olduğuna) inandık" (Cin 1). Kim ondan haber getirirse doğru söyler. Kim onunla amel ederse ücrete mazhar olur. Kim onunla hüküm verirse adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru yola çağrılmış olur. Ey A'ver, bu güzel kelimeleri öğren."</div>
</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">423</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim Kur'an'ı okur, ezberler, <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldığı şeyi <b><span style="color: red;">helal</span></b> kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabûl ederse Allah, o kimseyi cennete koyar. Ayrıca hepsine cehennem şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefaatçi kılınır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">434</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süheyb (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kur'an'ın haram kıldığı şeyleri <b><span style="color: red;">helal</span></b> addeden kimse Kur'an'a inanmamıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">487</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urvetu'bnu'z-Zübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Cahiliye devrinde kişi hanımını boşar, iddeti sona ermeden geri almak isterse, alma hakkına sahipti. Bu şekilde bin kere boşayıp geri dönebilirdi. (Bu hal bir adamın şu hadisesine kadar devam etti.) Bir gün adam hanımını boşadı ve iddeti dolmak üzere iken hanımını geri aldı, sonra tekrar boşadı ve hanımına: "Allah'a kasem olsun seni evime almıyorum ve ebediyen başkasına da <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmayacaksın" dedi. Kadın: "Bu nasıl olur?" deyince, adam: "Seni boşuyorum, iddetin dolmadan tekrar geri alacağım ve bu böylece devam edip gidecek" dedi. Kadın Hz. Aişe (radıyallahu anha)'ye gitti, durumu anlattı. Hz. Aişe cevap vermedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı bekledi. Gelince vak'ayı anlattı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da cevap vermedi (vahiy bekledi). Cenab-ı Hakk şu ayeti inzal buyurdu: "Boşama iki defadır ya iyilikle tutma ya da iyilik yaparak bırakmadır" (Bakara 229). O günden itibaren insanlar bu yeni talaka yöneldiler, boşayan da boşamayan da. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">537</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette "Ey Muhammed! Kadınlar hakkında senden fetva isterler..." (Nisa 127) ayeti ile ilgili Hz. Aişe şu açıklamayı yapar: "Burada sözkonusu edilen, kişinin terbiyesi altında bulunan vemalından kendisine ortak olan yetime kızdır. Adam bu yetime ile evlenmeyi düşünmediği gibi, başkasıyla evlendirip, yabancıyı malına ortak kılmak da istememekte, yetimeyi ortada tutmaktadır. Cenab-ı Hakk, mezkur ayetle bu durumu yasaklamaktadır."
Ebu Davud merhum şu ilavede bulunur: Rebi'a, Cenab-ı Hakk'ın "Eğer velisi olduğunuz mal sahibi yetim kızlarla evlenmekte onlara haksızlık yapmaktan korkarsanız..." sözü hakkında şu açıklamayı yaptı: "Burada Allah Teala şunu söylüyor: "Korkuyorsanız bu yetimeleri serbest bırakın, (arada tutmayın), ben size dört tanesini <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">544</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas: "Ey iman edenler! kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkmanız size <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir. Apaçık hayasızlık etmedikçe onlara verdiğinizin bir kısmını alıp götürmeniz için onları sıkıştırmayın..." (Nisa 19) ayeti hakkında şu açıklamayı yaptı: "Cahiliye devrinde bir erkek ölünce, karısı üzerinden en ziyade onun yakınları hak sahibi idiler: Onlardan biri dilerse onunla evlenir, dilerse kadını bir başkasıyla evlendirirlerdi, dilemedikleri takdirde de evlenmesine mani olurlardı. Erkeğin yakınları bu hususta, kadını akrabalarından da çok hak sahibi idiler. Yukarıdaki ayet bu durumla ilgili olarak indi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">546</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Ey iman edenler, birbirinizin mallarını haram sebeplerle yemeyin. Meğer ki, (o mallar) sizden karşılıklı bir rızadan (doğan) bir ticaret (malı) ola..." (Nisa 29) ayetiyle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: "Bu ayet indiği zaman kişi, bir başkasının yanında yemeyi nefsine haram etti. Sonra Cenab-ı Hakk bu ayeti Nûr suresinde yer alan şu ayetle neshetti: "...Evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin evlerinde veya erkek kardeşlerinizin evlerinde veya kız kardeşlerinizin evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde veya dayılarınızın evlerinde, veya teyzelerinizin evlerinde veya kahyası olup anahtarlar elinde olan evlerde, ya da dostlarınızın evlerinde izinsiz yemek yemenizde bir sorumluluk yoktur. Bir ara veya ayrı ayrı yemenizde bir sorumluluk yoktur" (Nur 61). Bundan önce zengin kişi, ehlinden olan kimseyi yemeğe davet ederdi de çağrılan kimse:
-(Nisa suresindeki ayeti gözönüne alarak): Benim bundan yemem günahtır, zira fakirin bundan yeme hakkı benden fazladır" derdi. (Nur suresindeki) bu ayetle, Müslümanlara (ayette sayılan kimselere ait olmak üzere) üzerine Allah'ın ismi zikredilen yemeklerinden yemeleri <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılındığı gibi, ehl-i kitabın yiyecekleri de <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılındı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">589</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "Ben et yediğim zaman kadınlara karşı zaafım artıyor ve bende şehvet galebe çalıyor. Bu sebeple et yemeyi nefsime haram ettim" dedi. Bunun üzerine şu ayet indi: "Ey iman edenler! Allah'ın size <b><span style="color: red;">helal</span></b> ettiği temiz şeyleri haram kılmayın, hududu da aşmayın. Doğrusu Allah, aşırı gidenleri sevmez. Allah'ın size verdiği rızıktan temiz ve <b><span style="color: red;">helal</span></b> olarak yiyin. İnandığınız Allah'tan sakının" (Maide 87-88).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">604</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın bir diğer rivayetinde şöyle buyrulur: "Üzerine Allah'ın ismi zikredilen (hayvan etinden) yiyin" (En'am, 118). "Üzerine Allah'ın ismi zikredilmeyenden yemeyin" (En'am 121) emri neshedilip, ehl-i kitabın kestiği, yasaktan istisna edilerek şöyle dendi: "... Kitap verilenlerin yemeği size <b><span style="color: red;">helal</span></b>, sizin yemeğiniz de onlara <b><span style="color: red;">helal</span></b>dir..." (Maide, 5),</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">610</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "(Cahiliye devrinde) kadın, Kabe-i Muazzama'yı çıplak olarak tavaf eder ve şöyle derdi: "Bana kim ödünç bir tavaf elbisesi verecek?"
Elbiseyi fercinin üzerine kor:
"Bugün bir kısmı veya tamamı görülür ama, ondan açılanı <b><span style="color: red;">helal</span></b> etmem" derdi. Bu tatbikatla ilgili olarak şu ayet indi:
"Ey Ademoğulları! Her mescide güzel elbiselerinizi giyerek gidin, yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah müsrifleri sevmez" (A'raf, 31).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">626</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ganimetler sizden önce hiçbir başı siyaha (yani ademoğluna) <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılınmadı. Ganimet alındığı zaman gökten inen bir ateş onu yakardı." -Ravi Süleyman el-A'meş der ki: "(Başı siyah tabirini) şimdilerde Ebû Hüreyre'den başka kullanan birini göremiyorum- Bedir savaşı sırasında henüz <b><span style="color: red;">helal</span></b> edilmezden önce, Müslümanlar ganimetleri aldılar. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi..." (Enfal, 68).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">627</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Bedir savaşında Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) (esirlerin serbest bırakılmaları mukabilinde) fidye-i necat alınca Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah ahireti kazanmanızı ister. Allah güçlüdür, hakimdir. Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi. Elde ettiğiniz ganimetleri temiz ve <b><span style="color: red;">helal</span></b> olarak yiyin..." (Enfal 67-69). Ganimetler sonradan <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılındı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">633</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette, aynı hadise şöyle gelmiştir:
"Haccu'-ekber günü, kurban bayramı günüdür. el-Haccu'l-ekber de haccdır. Hacca "el-Haccu'l-Ekber" denilmesi, halkın umreye "el-Haccu'l-Asgar" demesinden ileri gelmiştir.
Ebu Hüreyre devamla diyor ki: "O yıl, Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) bu tebliği halka duyurdu. Bunun üzerine ertesi yıl yani Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in bizzat katılarak Veda haccını yaptığı zaman, tek müşrik hacca katılmadı.
Hz. Ebu Bekir'in müşriklere ilanda bulunduğu sene Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Ey iman edenler! Doğrusu puta tapanlar pistirler, bu sebeple, bu yıldan sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer fakirlikten korkarsanız, bilin ki, Allah dilerse sizi bol nimetiyle zenginleştirecektir. Allah şüphesiz bilendir, hakimdir" (Tevbe 28).
Müşrikler ticaret yapıyorlar, Müslümanlar da bundan faydalanıyorlardı. Allahu Teala müşriklerin Mescid-i Haram'a yaklaşmalarını yasaklayınca, Müslümanlar müşriklerin yaptıkları ticaretin kesilmesiyle ondan elde ettikleri menfaatin kesileceği endişesine düştüler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu vahyi indirdi: "Eğer fakirlikten korkarsanız, bilin ki, Allah dilerse sizi bol nimetiyle zenginleştirecektir."
Sonra bunu takip eden ayette Cenab-ı Hakk cizyeyi <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldı. Bu daha önce alınmıyordu. Bunu, müşriklerin ticaretiyle elde edilen menfaate bir karşılık (ivaz) yaptı. Cenab-ı Hakk şöyle buyurdu: "Kitap verilenlerden, Allah'a, ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın" (Tevbe 29).
Allah Müslümanlara bunu <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılınca, anladılar ki, Allah kendilerine, müşriklerle olan ticaretin kesilmesi sebebiyle kaybından korkup üzüldükleri menfaatten daha fazlasını vermektedir"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">637</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle diyordu: "Kurban günü büyük hacc (el-Haccu'l-Ekber) günüdür. O gün kanlar akıtılır, başlar traş edilir, kirler, paslar giderilir, haramlar <b><span style="color: red;">helal</span></b> olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">641</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Adiy İbnu Hatim (radıyallahu anh) anlatıyor: "Boynumda altundan yapılmış bir haç olduğu halde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a geldim. Bana: "Ey Adiy boynundan şu putu çıkar, at!" dedi ve arkadan şu ayeti okuduğunu hissettim:
"Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek ilahtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ilah yoktur. Allah, koştukları eşlerden münezzehtir." (Tevbe, 31).
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) devamla: "Aslında onlar, bunlara (ruhbanlarına) tapınmadılar, ancak bunlar (Allah'ın haram ettiği bir şeyi) kendileri için <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılınca hemen <b><span style="color: red;">helal</span></b> addediverdiler, (Allah'ın <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldığı bir şeyi de) kendilerine haram edince hemen haram addediverdiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">716</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zühri merhum, Urve ve başkalarından almış olarak Hz. Aişe'nin şu rivayetini nakleder:
"Hz. Aişe (radıyallahu anha) buyurmuştur ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur'a çeker, kur'a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü.
Bir sefer sırasında da benim okum çıktı ve yolculuğuna ben refakat ettim. Bu sefer, örtünme emri geldikten sonra idi. Ben yol sırasında deve sırtında giden bir mahmil içinde taşınıyordum. Konak yerlerinde de onun içinde iken iniyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın o gazvesi sona erinceye kadar hep böyle yol aldık. Nihayet geri döndü ve Medine'ye yakın bir yerde konakladık. Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra dönüş emri verildi. Dönüş emri çıktığı sırada ben kalkıp (kaza-yı hacet için tek başıma) sordudan ayrılıp gittim. İhtiyacımı gördükten sonra bineğime geri geldim. O sırada göğsümü yokladım. Yemen'in göz boncuğundan yapılmış gerdanlığım kopmuştu. Aramak üzere geri döndüm. Onu aramak beni epeyce oyaladı. Benim bineğimle meşgul olan askerler gelip mahmilimi deveme yüklemişler. Zannetmişler ki ben mahmilin içindeyim. O zamanlar kadınlar çok hafifti. Az yedikleri için şişman değillerdi. Askerler mahmilini kaldırırken hafifliğine şaşırmayıp yüklemişler. Ben zaten küçük yaşta bir kadındım: Hülasa devemi sürüp gitmişler.
Ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordugaha geri döndüğüm zaman kimseyi bulamadım. Herkes gitmişti. Önce bulunduğum yere geldim. Beni bir müddet sonra kaybetmiş olduklarını farkederek aramaya geleceklerini düşündüm. Bu halde iken uyku bastırmış ve uyuyup kalmışım.
Safvan İbnu Muattal es-Sülemi -ki bilahere (Zekvan'da ikamet ederek) Zekvani ünvanını da almıştır- (geri gözcülüğü vazifesiyle) ordugahın gerilerinde geceyi geçirmişti. Sabah olunca benim menzilden geçerken uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma geldi. Görür görmez beni tanıdı. Zira örtünme emri gelmezden önce beni görmüştü.
Ben onun istirca sesiyle "İnna lillah ve inna ileyhi raci'ûn =Biz Allah'ın kullarıyız ve Allah'a dönüp varacağız" uyandım. Derhal başörtümle yüzümü örttüm. Allah'a kasem olsun bana tek kelime konuşmadı, istircaından başka bir tek sözünü de işitmedim. İndi ve devesini ıhtırdı. Binmem için devenin ön ayaklarına ayağıyla bastı. Ben de bindim. Devemi önden çekti, böylece yol aldık. Ordu bir yerde konakladığı sırada onlara yetiştik.
(Gecikme hadisesini iftira vesilesi yaparak) benim yüzümden helak olanlar oldu. Bu işte en büyük vebal de Abdullah İbnu Ubey İbni Selûl'e düşmüştü.
Medine'ye geldiğimiz zaman bir ay kadar hasta yattım. Meğer bu esnada iftira edenlerin dedikoduları herkesi meşgul ediyormuş. Benim ise hiçbir şeyden haberim olmadı. Ancak bir husus bende kuşku uyandırmıştı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'da, başka zaman hastalanınca gördüğüm iltifat ve alakayı göremiyordum. Yanıma girip selam veriyor, sonra da: "Şu sizinki nasıl?" deyip çıkıyordu. Bu davranışından biraz işkilleniyordum ama yine de (ortalığı saran) fitneden bihaber</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">723</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e:
"- Hangi günah daha büyük?" diye sordum. Şu cevabı verdi:
" Seni yaratmış olduğu halde Allah'a ortak koşmandır!"
"- Sonra hangisi gelir?" dedim.
" Seninle beraber yiyecek korkusuyla çocuğunu öldürmendir!" dedi.
Ben tekrar:
"- Sonra ne gelir?" dedim.
" Komşunun <b><span style="color: red;">helal</span></b>liği ile zina etmen!"dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bu sözlerine te'yiden şu mealdeki ayet nazil oldu:
"Onlar ki, Allah'ın yanına başka bir Tanrı daha (katıp) tapmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunlardan birini yaparsa cezaya çarpar" (Furkan 68).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">744</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) demiştir ki: "Eğer Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) kendisine inen vahiyden bir şey gizleseydi şu ayeti gizlerdi: "(Habibim) hatırla o zamanı ki; Allah'ın kendisine -İslam'la- nimet verdiği ve senin de yine kendisine lütufta bulunduğun zata sen: "Zevceni uhdende tut. Allah'tan kork" diyordun da Allah'ın açığa çıkarıcısı olduğu şeyi içinde gizliyor, insanların (dedikodusundan) korkuyordun. Halbuki Allah kendisinden korkmana daha layıktı. Şimedi madem ki Zeyd o kadından ilişiğini kesti, biz onu sana zevce yaptık. Ta ki oğullukların, kendilerinden ilişkilerini kestikleri zevceler(ini almakta) mü'minler üzerine günah olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir" (Ahzab, 37).
Nitekim Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), Zeyneb'le evlenince:
"Oğlunun <b><span style="color: red;">helal</span></b>lığıyla evlendi" dediler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu mealdeki ayeti indirdi: "Muhammed adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Fakat Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah herşeyi hakkiyle bilendir'' (Ahzab, 40).
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Zeyd'i küçükken evlat edinmişti. Büyüyüp delikanlı oluncaya kadar yanında kaldı. Herkes onu Zeyd İbnu Muhammed diye çağırıyordu. Bu sebeple Cenab-ı Hakk şu mealdeki ayeti inzal buyurdu: "Onları babalarına nisbet ederek çağırın. Bu, Allah indinde daha doğrudur. Eğer babalarının (kim olduğunu) bilmiyorsanız o halde (esasen) dinde kardeşleriniz (olmakla beraber) dostlarınızdır da" (Ahzab, 5).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">747</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Hani (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni istemişti. Kendisine özür beyan ettim, özrümü kabul etti. Sonra Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi.
"Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin zevcelerini ve Allah'ın sana ganimet (olarak nasib) ettiklerinden sağ elinin malik olduğu kadıınları, seninle beraber (Medine'ye) hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını, teyzenin kızlarını, bir de eğer mü'min bir kadın kendisini Peygamber'e bağışlayıp da eğer Peygamber de nikahla almak isterse onu (fakat bu sonuncusunu) diğer mü'minlere değil, yalınız sana has olmak üzere senin için <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldık..." (Ahzab, 50). Ümmü Hani (radıyallahu anha) devamla der ki:
Bu ayet üzerine (kendi kendime): "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılınmadım, çünkü hicret etmedim, ben Fetih günü hürriyeti bağışlananlardanım" dedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">748</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas, (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) muhacir olan mü'min kadınlar dışında kalanlarla evlenmekten men edildi. Ayet şöyle buyurur:
"Bundan sonra kadınlar(ı alman) ve bunları herhangi zevcelerle değiştirmen, güzellikleri hoşuna gitse de, sana <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz. Sağ elinin malik olduğu (cariyeler) müstesna. Allah her şeye nigahbandır" (Ahzab 52). Keza Allah, "Mü'min cariyelerinizi.."
(Nisa, 25); "Nefsini peygambere bağışlayan mü'min kadın"ı (Ahzab, 50) <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldı. İslam'dan başka bir dinde olanların hepsini haram kılıp sonra da şöyle buyurdu. (Mealen):
"... Kim imanı tanımayıp kafir olursa her halde bütün yaptığı boşuna gitmiştir ve o, ahirette en çok ziyana uğrayanlardandır" (Maide, 5).
Yine ayet-i kerime şöyle buyurur:
"Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin zevceleri ve Allah'ın sana ganimet (olarak nasib) ettiklerinden sağ elinin malik olduğu kadınları, seninle beraber (Medine'ye) hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını, teyzenin kızlarını, bir de eğer mü'min bir kadın kendisini Peygamber'e bağışlayıp da eğer Peygamber de nikahla almak isterse onu -(fakat bu sonuncusunu) diğer mü'minlere değil, yalnız sana has olmak üzere- senin için <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldık..." (Ahzab, 50) İşte bunlar dışında kalan bütün kadınlar Hz. Peygamber'e haram edilmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">749</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) diyor ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ölmezden önce bütün kadınlarla nikah kendisine <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılındı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">837</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette (Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Zeyneb Bintu Cahş'ın yanında bal şerbeti içtim, artık bir daha onu içmeyeceğim" der ve şu ayet nazil olur:
"Ey Peygamber, sen zevcelerinin hoşnudluğunu arayarak, Allah'ın sana <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? (Bununla beraber üzülme) Allah çok mağfiret edici, çok esirgeyicidir. Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini size farz kılmıştır. Allah sizin yardımcınızdır. Ve O, hakkiyle bilendir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.
Hani Peygamber, zevcelerinden birine gizli bir söz söylemişti. Bunun üzerine o (zevce) bunu haber verip de Allah da ona bunu açıklayınca (peygamber) bunun ancak bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Artık bunu kendisine söyleyince o (zevce) "Bunu sana kim haber verdi?"dedi. (Peygamber de), "Bana her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan (Allah) haber verdi" dedi.
Eğer her ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz (ne ala, çünkü) hakikaten sizin kalpleriniz kaymıştır, (yok) onun aleyhinde birbirinize arka verirseniz, hiç şüphesiz Allah bizzat onun yardımcısıdır, Cebrail de mü'minlerin salih olanları da. Bunların ardından bütün melekler de (ona) yardımcıdır..." (Tahrim 1-4).
(Ayet-i kerimede geçen:) "Eğer her ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz" ibaresinde kastedilen iki şahıs Hz. Hafsa ve Hz. Aişe (radıyallahu anhüma)'dir. (Yine ayet-i kerimede geçen:) "Hani Peygamber, zevcelerinen birine gizli bir söz söylemişti..." ibaresinde zikri geçen gizli söz, Resûlullah'ın: "Bal şerbeti içtim, artık bir daha içmeyeceğim, bu hususta yemin de ettim, ancak bunu bir başkasına açma" şeklindeki sözleridir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">838</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zaman zaman birleştiği bir cariyesi vardı. Hz. Aişe ve Hz. Hafsa (radıyallahu anhüma) (cariyeye temasını önlemek için) peşini bırakmadılar. Sonunda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu cariyeyi nefsine haram etti. Bunun üzerine: "Ey Peygamber, sen zevcelerinin hoşnudluğunu arayarak, Allah'ın sana <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun?..." diye başlayan Tahrim süresi nazil oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">860</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mescidde iken huzuruna girdim. Bana:
"- Ey Ebu Zerr mescide tahiyye (selam vermek) gerekir" buyurdu. Ben:
"- Mescide verilecek selam nedir?" diye sorunca:
" (Girince) kılacağın iki rek'at namazdır" dedi. Ben:
"- Ey Allah'ın Resûlü, Hz. İbrahim ve Hz. Musa'nın suhuf1arında olanlardan herhangi bir şey size indirildi mi?" diye sordum, şu cevabı verdi:
" Ey Ebu Zerr! (Evet, şu mealdeki ayetler indi deyip okudu:)
"Şüphesiz iyi temizlenen ve Rabbinin adını zikredip de namaz kılan kimse umduğuna erişmiştir. Belki siz dünya hayatını (ahiretten) üstün tutarsınız. Halbuki ahiret daha hayırlı, daha süreklidir. Şüphesiz ki bunlar evvelki sahifelerde, İbrahim ile
Müsa'nın sahifelerinde de vardır" (A'la,14-19).
Ben tekrar sordum:
"- Ey Allah'ın Resûlü, Hz. İbrahim ve Hz. Musa (aleyhimasselam)'nın suhuflarında ne vardı?"
" Bunlarda, dedi, hep ibretli şeyler vardı. (mesela şöyle denmişti):
"Ölümü görüp bildiği halde gamsız-kedersiz yaşayana şaşarım. Cehenneme kesinlikle inandığı halde gülene şaşarım. İçinde yaşayanlarla birlikte dünyanın devamlı değiştiğini görüp de ondan tatmin bulana şaşarım. Kadere inanıp da (haram-<b><span style="color: red;">helal</span></b> ayırımı yapmadan hırsla mal peşinde) yorulana şaşarım. Ahiret hesabına inanıp da o maksadla çalışmayana şaşarım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1041</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatıyor: "Müşrikler, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ve mü'minler karşısında iki kısımdı. Ehl-i harb olan müşrikler, ki Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kendileriyle savaş halinde idi. Bir de ehl-i ahd yani aralarında antlaşma yapılmış olan müşrikler vardı. Onlarla savaşılmıyordu. Onlar da Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a karşı savaşmıyorlar. Ehl-i harb' ten bir kadın hicretle geldiği zaman, hayız olup temizleninceye kadar evlenmek üzere istetilmiyordu. Temizlenince onun nikahlanması <b><span style="color: red;">helal</span></b> oluyordu. Şayet nikahtan önce, kadının kocası da hicret ederek gelecek olsa, kadın kendisine veriliyordu. Ehl-i harbten bir köle veya cariye hicret edecek olsa bunlar hür olur ve Muhacirler'in bütün haklarını elde ederler." Sonra İbnu Abbas (radiyallahu anhuma), -Mücahid'in rivayetinde olduğu şekilde- Ehl-i ahd'la ilgili olarak rivayete devam etti: "..kendileriyle antlaşma yapılmış müşriklere ait bir köle veya cariye hicret edecek olsa, bunlar da iade edilmezlerdi, ancak değerleri ne ise o ödenirdi." İbnu Abbas devamla der ki: "Kureybe Bintu Ebi Umeyye Hz. Ömer'in yanında idi, boşadı. Kadınla, Muaviye İbnu Ebi Sufyan evlendi. Ummu'l-Hakem Bintu Ebi Sufyan da İyaz İbnu Ganem el-Fihri'nin nikahı altında idi. O da bunu boşadı. Ümmü'l-Hakem'le de Abdullah İbnu Osman es-Sakafi evlendi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1058</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İrbaz İbnu Sarıye es-Sulemi (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la Hayber Kalesi'ne indik. Beraberinde başka birçok Müslüman da vardı. Hayber'in sahibi (lideri) cebbar, mütekebbir birisi idi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "- Ey Muhammed! Sizin eşeklerimizi kesmeye, meyvelerimizi yemeye, kadınlarımızı dövmeye hakkınız mı var?" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu sözlere öfkelenerek emretti: "Ey İbnu Avf merkebine bin ve şöyle nida et: "Haberiniz olsun, cennet sadece mü'minlere <b><span style="color: red;">helal</span></b>dır, namaz kılmak üzere toplanın!" Ravi, devamla, der ki: "Cemaat toplandı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlara namaz kıldırdı. Sonra da kalkıp sunları söyledi: " Sizden biri, (rahat) koltuğuna kurulup, Allah'ın sadece şu Kur' an'da yazdıklarını mı haram ettiğini sanıyor? Haberiniz olsun, vallahi ben (Allah'ın yasaklarını) duyurdum, (Kur'an'da olmayan hayırlar) emrettim, birçok şeylerden sizleri yasakladım; bunlar, Kur'an ın bir misli kadar ve belki de daha çoktur. Allah Teala hazretleri, Ehl-i Kitab'ın evlerine izinsiz girmenizi <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılmamıştır. Kadınları dövmenizi, borçlarını (olan cizyeyi) verdikten sonra meyvelerini yemenizi de <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılmamıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1060</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Müslümanlar arasında, haramı <b><span style="color: red;">helal</span></b>, <b><span style="color: red;">helal</span></b>i de haram etmedikçe sulh caizdir." Yine buyurdular ki: "Müslümanlar haramı <b><span style="color: red;">helal</span></b>, <b><span style="color: red;">helal</span></b>i de haram etmedikçe kabul etmiş bulundukları şartlara uyarlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1097</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Abese (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kıble istikametinde (sütre olarak) bir ganimet devesi bulunduğu halde gerisinde bize namaz kıldırdı. Namaz kılınca, hayvanın yan kısmından bir tutam yün aldı (elinde tutup göstererek): "Ganimetinizden humus dışında şu kadarı bile bana <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir. Humus da size iade edilecek (sizin maslahatlarınızda harcanacak)tır" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1106</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Peygamberlerden (aleyhimüsselam) biri, gazveye çıktı da kavmine: "Nikahla bağlanıp, gerdeğe girmek istediği halde henüz gerdek yapmadığı kadını olan benimle gelmesin, keza bina yapıp henüz çatısı atılmamış inşsaatı olan da gelmesin, keza gebe koyun veya develer satın alıp doğurmalarını bekleyeniniz varsa o da gelmesin" dedi. .
Gazveye çıktı. Derken tam ikindi namazı sırasında veya buna yakın bir zamanda (fethedeceği) beldeye yaklaştı. Güneş'e: "Sen bir memursun, ancak ben de bir memurum" dedi ve Allah'a yönelerek: "Ey Rabbim, şu güneşi bize durdur (da namazımız geçmesin!)" diye dua etti. Güneş, o yerlerin fethini Allah müyesser kılıncaya kadar durduruldu. Sonra elde edilen ganimetleri topladılar. Toplanan ganimetleri yemek üzere ateş geldi. Fakat ateş tatmadı bile. Bunun üzerine Peygamber:
"İçimizde ganimetten çalan bir hırsız var, her kabileden bir kişi bana biat etsin!" dedi. Bu suretle ona biat etmeye başladılar. Derken bir adamın eli peygamerin eline yapışıp kaldı."Hırsız bu kabilede. Kabilenin her ferdi bana teker teker biat etsin !" dedi.
Biat etmeye başladılar. İki veya üç kişinin eli O'nun eline yapıştı kaldı. "Ganimet hırsızı sizde" dedi.
Öküz başı kadar iri bir altın getirdiler. Ganimet yığınının içine o da atıldı. Ateş gelip ganimeti yedi.
Bilesiniz, bizden önce hiçbir ümmete ganimet <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılınmamıştır. Ganimetleri Allah sadece bize <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldı. Bu da, bizde gördüğü aczimiz ve za'fımız sebebiyledir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1114</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Asım İbnu Küleyb (rahimehullah) babası (Küleyb)'den o da ensari birinden naklederek anlatıyor: "Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte bir sefere çıkmıştık. Sefer sırasında şiddetli bir kıtlık ve sıkıntıya maruz kaldık. Derken, bir ganimet ele geçirdik. Askerler, onu hemen yağmalayıverdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), yaya olarak (teftiş maksadıyla) yanımıza geldiğinde tencerelerimiz kaynamaya başlamıştı bile. Yayı ile tencereleri deviriverdi. Etleri de toprağa buladı. (Hepsini böylece yenmeyecek hale getirdikten) sonra şu açıklamayı yaptı:
"Yağma malı, laşeden daha <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir" veya (şöyle demişti):
"Laşe, yağma malından daha <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir." (Rivayetin sonundaki) şek ravilerden Hennad'a aittir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1215</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hudeybiye Sulhu yapıldığı sene, bir gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından bir grupla birlikte, Mekke yolu üzerinde bir yerde oturuyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bizden ileride (konaklamış) idi. Ben hariç herkes ihramlıydı. Halk vahşi bir eşek gördü, ben o sırada meşguldüm, ayakkabımı tamir ediyordum. Gördüklerinden beni haberdar etmediler, onu kendiliğimden görmüş olmamı istiyorlardı. Bir ara aralarında bir gülüşme oldu. Birden etrafıma bakındım (ve bu esnada) hayvanı gördüm. Hemen (Cerade adındaki) atıma gidip eğerledim ve bindim. (Acelemden) kamçıyı ve mızrağı unutmuştum. "Kamçı ve mızrağımı bana verin!" diye seslendim.
"Hayır, dediler, vallahi bu işte sana yardımcı olmak istemeyiz." Öfkelendim. İnip onları aldım. Tekrar binip, eşeğe doğru hızla gittim, (yetişip) avladım. Beraberimde getirdim, ölmüştü. Arkadaşlarım etinden yediler. Ancak sonradan ihramlı iken yeyip yememe hususunda şekke düşüp (yediklerine pişman oldular). Yürüdük, ben bir parça ayırdım. Resûlullah'a kavuşunca, bu meseleyi sorduk.
"Beraberinizde birşeyler kaldı mı?" dedi. Ben: "Evet!" diyerek parçayı uzattım, ihramlı olduğu halde, ondan yedi. Ve:
"Bu bir taamdır. Onunla Allah size ikramda bulunmuştur!"dedi."
Bunlarda gelen bir ziyade şöyledir: "(Resûlullah:) "O <b><span style="color: red;">helal</span></b>dir, yiyin (dedi)."
Bir diğer rivayette: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara şunu söyledi: "Sizden biri (hayvanı yakalamak üzere) saldırmasını emretmedi veya ona hayvanı göstermedi mi?" Onlar: "Hayır!" diye cevap verince, (Resûlullah:)
"Öyleyse yiyin!" buyurdu."
Bir diğer rivayette: "(Resûlullah): İşaret ettiniz veya yardım ettiniz veya saldırmasını sağladınız mı?" (diye sordu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1218</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz.Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Siz ihramlı iken, bizzat avlamamış iseniz veya (sizin arzunuzla) sizin için avlanmamış ise kara av hayvanları(nın eti) size <b><span style="color: red;">helal</span></b>dir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1221</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve merhum anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha)'ye: "Bir av hayvanı benim için avlanmamışsa bu bana <b><span style="color: red;">helal</span></b> mi, haram mı?" diye sormuştum, şu cevabı verdi:
"Ey kızkardeşimin oğlu, o (ihram müddeti) on gündür. İçinde bir seğrime (rahatsızlık, şüphe) hissedersen bırakıver (yeme)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1264</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi' alatıyor: "Haccac-ı Zalim, Abdullah İbnu Zübeyr (radıyallahu anh)'le savaşmak üzere Mekke'ye indiği zaman, Abdullah İbnu Abdillah ile Salim İbnu Abdillah geldiler ve Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüm)'le konuştular: Kendisine:
"Bu yıl haccı terketmen sana bir zarar vermez. Zira biz, halk arasında savaş çıkıp seninle Beytullah arasına girileceğinden korkmaktayız"dediler. Abdullah onlara:
"Benimle Beytullah arasına girilerek engel çıkarılırsa, ben de Kureyş'in Hz. Peygamber'le Beytullah arasına girdiği zaman Resûlullah'ın davrandığı şekilde davranırım. Şahid olun, şu anda umreye niyet ettim!"dedi ve derhal kalkıp Zülhuleyfe'ye gitti. Umreye niyet ederek ihram giydi, telbiye getirdi.
Sonra şunu söyledi: "Yolumu serbest bırakırlarsa umremi tamamlarım. Beytullah'la aramda engel olurlarsa Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yaptığı gibi yaparım." Ve şu ayeti tilavet etti. (Mealen): 'Resûlullah'ta sizler için güzel örnek vardır" (Ahzab 21).
Sonra yoluna devam etti ve Beyda sırtına kadar geldi. Orada: "Bunların ikisinin hükmü de aynı. Eğer benimle umrem arasına girip mani olurlarsa haccıma da mani olmuşlar demektir. Sizleri şahid kılıyorum, umre ile birlikte hacca da niyet ettim" dedi. Yoluna devam etti. Kadid'e geldiği zaman bir kurbanlık aldı. Sonra (Mekke'ye girip) hacc ve umre her ikisi için tek bir tavafyaptı."
Bir rivayette şöyle denmiştir: "Her ikisi için de ihrama girdi ve böylece Mekke'ye geldi. Beytulah'ı tavaf etti. Safa ve Merve arasında sa'y etti, buna bir ilavede bulunmadı, ne kurban kesti, ne traş oldu, ne taksirde bulundu, ne de ihramla haram ettiği şeylerden birini nefsine <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldı. Kurban gününe kadar bu hal üzere devam etti. O gün kurban kesti, traş oldu. İlk yaptığı tavafla hem haccın hem de umrenin tavafını yerine getirdiği kanaatinde idi.
Sonunda: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) böyle yapmıştı" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1277</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari'nin bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "(Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Mekke'ye gelince ashabına:"İhramınızdan çıkın. Önceki niyetinizi müt'aya çevirin!" dedi. Ashab:
"Biz önce "hac" diye ismen belirterek niyet etmişken, şimdi nasıl müt'aya çevirebiliriz?" diye itiraz ettiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) :
"Ben size ne söylüyorsam onu yapın. Eğer kurbanlık getirmemiş olsaydım, size emretmiş bulunduğumu ben de yapardım. Ancak, kurbanım (Mina'daki kesim) mahalline ulaşmadan ihramlıya haram olan şeylerden hiçbirisi bana <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz!" dedi. Bunun üzerine Ashab-ı Kiram Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın emrini yerine getirip ihramdan çıktılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1279</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in diğer bir rivayetinde şöyle denir: "Biz, hacc-ı ifrad için ihram giyip Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte ilerledik. Hz. Aişe (radıyallahu anha) de umre için ihrama girdi. Seref'e gelince Hz. Aişe hayız oldu. (Mekke'ye) gelince Kabe'yi, Safa ve Merve'yi tavaf ettik. Sonra, beraberinde kurbanlık olmayanların ihramdan çıkmaları emredildi.
"Neleri nefsimize <b><span style="color: red;">helal</span></b> edeceğiz?" diye sorduk. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"(İhramlıya yasak olan) her,şeyi!" dedi. Bunun üzerine kadınlarımızla da yattık, kokular süründük, elbiselerimizi giydik. (Bunların hepsini yaparken) bizimle arefe (yani hacc ihramı giyme) günü arasında sadece ve sadece dört gece vardı.
Sonra terviye günü (Zilhicce'nin 8'i) tekrar ihrama girdik. Bir ara Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin yanına girmişti, onu ağlıyor buldu.
"Neyin var?" diye sordu.
"Hayız oldum, herkes ihramdan çıktı, ben çıkamadım, tavafımı da yapamadım. Herkes artık (umresini tamamladı), hacc için (Arafat'a)çıkıyor!" diyerek yakındı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Bu hal, Cenab-ı Hakk tarafından Adem (aleyhisselam)'in kızlarına yazılmış bir kaderdir, (sana mahsus bir kusur değil). Sen de, (ihrama giren herkesin yaptığı gibi) yıkanı ve hacc için ihrama gir' dedi. O da öyle yaptı. (Mina, Arafat ve Müzdelife'deki) vakfelerin hepsine katıldı. Hayızdan temizlenince de (ifaza) tavafını yaptı. (Bunlar bittikten sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hz. Aişe (radıyallahu anha)'ye:
"Artık hem haccını hem de umreni yapmış, her ikisinin de ihramından çıkmış oldun!" dedi. Hz. Aişe (radıyallahu anha):
"Ancak benim içimden Beytullah'ı tavaf etmeden hacc yaptığım hissi geçiyor" dedi. Bunun üzerine (oğlan kardeşine seslenerek):
"Ey Abdurrahman (kızkardeşin) Aişe yi Ten'im'e götür, orada umre için ihrama girsin!" dedi. Bu vak'a Hasbe gecesi cereyan etmişti Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mülayim bir insandı. Hz. Aişe (radıyallahu anha) birşey arzu etti mi onun arkasını takip eder (yerine getirirdi)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1282</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Nesai de kaydedilen bir rivayette İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "(Cahiliye Arapları) hacc aylarındaki umreyi yeryüzünde işlenebilen günahların en büyüğü biliyorlardı. Keza Muharrem ayını da Safer diye isimlenirip: "Bere iyileşip eser kalmadığı ve Safer ayı çıktığı vakit umre yapmak isteyene umre <b><span style="color: red;">helal</span></b> olur" diyorlardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Ashab-ı Güzin (radıyallahu anhüm)'i, hacc için ihrama girmiş olarak 4 Zilhicce sabahı (Mekke'ye) geldiler. (Gelir gelmez) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), hacc niyetlerini umreye tahvil etmelerini emretti. Bu, Ashab nezdinde büyük bir hadise oldu.
"- Ey Allah'ın Resûlü, neleri <b><span style="color: red;">helal</span></b> addedeceğiz?" diye sordular. "Bütün (ihram haramları) <b><span style="color: red;">helal</span></b> olacak!" diye cevap verdi."
Nesai'deki rivayette: Eser yerine veber (yün) denmiştir. Mana: "Yün çoğalınca" olur. Keza "Safer ayı çıkınca" tabirinden sonra: "Veya şöyle dedi: Safer ayı girince" tabiri ilave edilmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1436</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "(Babam) Hz. Ömer (radıyallahu anh) buyurdu ki:
"Kim cemretu'1-Akabe'ye taşını atar, sonra traş olur veya kısaltır ve de -yanında olduğu takdirde- kurbanını keserse, kendisine ihramlı iken haram olanlardan -kadına temas ve koku hariç- hepsi <b><span style="color: red;">helal</span></b> olur. Bunların haramlığı Beytullah'a yapacağı ifaza tavafına kadar devam eder. İfaza yapınca onlar da <b><span style="color: red;">helal</span></b> olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1437</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Bir kimse cemretü'1-Akabe'ye taşını attı mı kendisine -kadın dışında- haram olan her şey <b><span style="color: red;">helal</span></b> olur." Onun bu sözü üzerine:
"Ya koku? (o da mı <b><span style="color: red;">helal</span></b> olur?)" diye soruldu. Dedi ki:
"Gerçekten ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı misk sürünürken gördüm. Yoksa o koku değil miydi?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1438</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "(Veda haccında) yevm-i nahrın gecesinde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın beraber olma nöbeti bende idi. O akşam, Vehb İbnu Zem'ave beraberinde Ebu Ümeyye ailesinden bir adam olduğu halde, kamislerini giymiş o1arak yanımıza geldiler.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Vehb (radıyallahu anh)'e:
"Sen ifaza tavafını yaptın mı Ey Ebu Abdillah ?" diye sordu. Vehb:
"Hayır! Vallahi ey Allah'ın Resûlü, yapmadım!" deyince, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Öyleyse şu kamisi çıkar!" dedi. Vehb, onu başından çıkardı. Arkadaşı da kamisini başından çıkardı. Sonra Vehb sordu:
"Niçin (çıkarıyoruz) Ey Allah'ın Resûlü`?"
"Çünkü bugün, cemreye taş attığınız takdirde ihramdan çıkmanıza, yani size haram edilen her Şeyin -kadın hariç- <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmasına ruhsat tanındı. Eğer siz, Beytullah'ı tavaf etmeden akşama girerseniz, cemretü'l- Akabeye taş atmazdan önceki gibi haram olursunuz, bu hal Beytullah'ı tavaf edinceye kadar devam eder" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1537</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tirmizi de der ki: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma), haccda şart koşmayı reddeder ve şöyle derdi: "Size Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in sünneti kifayet etmiyor mu?" Nesai'nin rivayetinde şu ziyade yer alır: "O, hiçbir zaman şart koşmamıştır. Eğer sizden biri bir maniden dolayı haccını tamamlayamazsa, Beytullah'a giderek tavaf etsin, Safa ve Merve arasında sa'yetsin, sonra traş olsun yahut saçını kısalttırsın. Böylece ihramdan çıkmış olur ve gelecek sene hacc yapıncaya kadar her şey kendisine <b><span style="color: red;">helal</span></b> olur."
Şarihler, bu hadisi İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'tan rivayet eden Tavus ile Said İbnu Cübeyr in de bununla amel etmediklerini belirtirler.
Esasen haccı tamamlamaya mani bir engelle karşılaşacak olanların tabi olacakları ihsar ahkamı varken, önceden koşulan şart, yeni bir hak getirmiyor.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1555</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), saçlarını tarayıp yağladıktan, rida ve izarını giydikten sonra Medine'den ashabıyla birlikte ayrıldı. Rida ve izar çeşitlerinden, vücudun cildine boyası geçen za'feranla boyanmış olanlar dışında hiç bir şeyi yasaklamadı. Böylece Zülhuleyfe'ye geldi. Orada devesine bindi. Devesi onu Beyda sırtına çıkarınca O (aleyhissalatu vesselam) da, Ashab'ı (radıyallahu anhüm) da telbiye getirdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kurbanlığına takısını takıp nişanladı. Bu iş, Zilkade ayının sondan beşinci gününde cereyan etmişti. Mekke'ye Zilhicce'nin dördünde indi. (İlk iş) Beytullah'ı tavaf etti, Safa ve Merve arasında sa'yde bulundu. Kurbanlığı sebebiyle ihramdan çıkmadı. Çünkü ona (kurbanlık alameti olan takıyı) takmıştı. Sonra Mekke'nin Hacün yanındaki en yüksek yerine indi. Artık hacc için telbiye getiriyordu. Kabe'ye onu tavaf ettikten sonra, Arafat'tandönünceye kadar hiçyaklaşmadı.Asabına ise, Kabe'yi tavaf etmelerini, Safa ile Merve arasında sa'yetmelerini emretti, sonra saçlarını kısaltarak ihramdan çıkmalarını emretti. Bütün bu emirler, beraberinde kurbanlık olarak takılanmış devesi olmayanlar içindi. Beraberinde hanımı bulunanlara, hanımlarıda <b><span style="color: red;">helal</span></b>di. Keza koku ve elbisede <b><span style="color: red;">helal</span></b>di."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1570</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Habib İbnu Salim (rahimehullah) anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Huneyn denen bir adam karısının cariyesine temasta bulundu. Hadise, Küfe emiri Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anh)'e götürüldü.
"- Ben, dedi, hakkınızda, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hükmüyle hükmedeceğim: Eğer zevcen, cariyeyi sana <b><span style="color: red;">helal</span></b> ederse, yüz deynek yiyeceksin, <b><span style="color: red;">helal</span></b> etmezse recmedileceksin.."
Sonra (tahkik etti) karısının cariyeyi adama <b><span style="color: red;">helal</span></b> ettiğini görünce, emir yüz deynek vurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1710</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor; "Ben, Muhacirler'den bir çoğundan Kur'an öğreniyordum. Abdurrahman İbnu Avf, onlardan biri idi. (Ben Mina'da onun menzilinde iken, o da, Hz. Ömer'in son defa yapmış olduğu haccda onun yanında idi. Abdurrahman yanıma dönüşte:)
"Bugün Hz. Ömer'in yanına gelen bir adamı keşke sen de görseydin. Dedi ki: "Ey mü'minlerin emiri, bir adam görsen ki sana: "Keşke Ömer ölmüş olsa da falancaya (Bezzar'ın rivayetinde Talha İbnu Ubeydillah'a) biat etsem. Vallahi Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'in biatı çabucak oldu bitti" dese ne dersin?" dedi. Hz. Ömer bu söze (daha önce hiç görmediğim kadar) öfkelendi ve:
"İnşaallah bu akşam halka hitab edip, (ahd ve müşaverede olmaksızın) idareyi gasbetmek isteyen bu heriflere karşı onları uyaracağım" dedi.
Abdurrahman ilaveten dedi ki: "(Bunun üzerine) Hz. Ömer'e:
"Ey mü'minlerin emiri, dedim, böyle bir şey yapma. Zira hacc mevsiminde insanların cühela ve serseri takımı biraraya gelir. Konuşmak üzere halkın içinde doğrulduğnun zaman bunlar olaki, etrafında ekseriyeti teşkil ederler. Korkum şu ki, siz kalkar birşeyler söylersiniz, o cahillerin her biri bir başka şey anlar, esas ifade etmek istediğiniz maksad tamamen kaybolur. Şu halde acele etmeyin, Medine'ye varın. Orası daru'l-hicret ve sünnettir (hicretin yapıldığı, sünnetin yaşandığı mahaldir). Orada fıkıh uleması ve insanların eşrafıyla başbaşa kalır, dilediğinizi rahatça söylersiniz. Alimler sözlerinizi eksiksiz öğrenirler ve maksadınız ne ise onu anlarlar."
(Bu sözüm üzerine) Hz. Ömer (radıyallahu anh):
"Pekala, vallahi inşaallah Medine'ye vardığımda ilk fırsatta bu toplantıyı aktedeceğim!" dedi. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) devamla dedi ki:
"Zilhicce'nin sonlarında Medine'ye geldik. Cuma günü öğle olur olmaz camiye gitmede acele ettim."
Rezin şu ilavede bulundu: "Öğle sıcağında çıktım." Sonra önceki hadisi anlatmaya (İbnu Abbas) devam etti ve dedi ki:
"(Camiye gelince) Said İbnu Zeyd İbni Amr İbni Nüfeyl (radıyallahu anh)'i minberin köşesinde oturmuş buldum. Dizim dizine değecek şekilde yanına oturdum. (Sağıma soluma bakmaya) başlamadan Ömer İbnu'1- Hattab (yerinden minbere doğru) çıktı. Onun gelmekte olduğunu görünce yanımdaki Said İbnu Zeyd İbni Amr İbni Nüfeyl'e:
"Bu öğle, Ömer, halife olduğu günden beri hiç yapmadığı bir konuşma yapacak" dedim. Zeyd, söylediğimi hoş karşılamadı ve:
"Daha önce konuşmadığı şeyi konuşması ne mümkün!" deyip beni reddetti.
Hz. Ömer (radıyallahu anh) minbere oturdu. Müezzin ezanını tamamlayınca, doğruldu. Cenab-ı Hakk'a layık olduğu hamd ve senada bulundu. Sonra şunları söyledi:
"Emma ba'd. Ben şimdi sizlere, Cenab-ı Hakk'ın söylememi takdir buyuracağı bir konuşma yapacağım. Bilemiyorum, belki de ecelim yakındır, (bu son hutbem olur). Kim bu sözlerimi anlar ve hafızasına alabilirse bineğinin götürdüğü her yerde nakletsin. Kim de anlamış o1maktan korkarsa, hiç kimseye hakkımda yalan söylemesini <b><span style="color: red;">helal</span></b> etmiyor</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1847</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. AIi (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, "Bir mükateb ona gelerek: "Kitabet borcumu ödemekten aciz kaldım, bana yardım et" dedi. Ona şu cevabı verdi: "Sana, Resûlullah (aleyhissalatu vesseIam)'ın bana öğretmiş bulunduğu bir duayı öğreteyim. (Onu okuduğun takdirde) Sıyr dağı kadar borcun da olsa, Allah onu sana bedel öder. Şöyle diyeceksin: "AIIah'ım, yeterince <b><span style="color: red;">helal</span></b>inden vererek beni haramından koru. Lütfunla ver, başkasına muhtaç etme."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1902</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) her kabileye bir diyet yazdı. Hiçbir azadlıya kendini azad edenden başka bir Müslümanı kendine mevla ittihaz etmesi, asıl azad edenin izni olmadan <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1909</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">eş-Şerrid (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselàm) buyurdular ki: "Zenginin borcunu savsaklaması, haysiyetinin ihlal edilmesini ve cezalandırılmasını <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılar."
İbnu'l-Mübàrek der ki: "Irzını <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılar", kendisine kaba davranılır demektir. "Cezalandırılması" da, hapsedilmesidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1930</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">El-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam)'a sorularak dendi ki: "Biz deve, sığır ve davarı, karınlarında cenin olduğu halde boğazlıyoruz. Cenini yiyelim mi, atalım mı?"
Şu cevabı verdi:
"Dilerseniz yiyin. Zira onların tezkiyesi (temiz ve <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaları) annelerinin tezkiyesine tabidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1939</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zühri (rahimehullah) diyor ki: "Arap Hıristiyanlarının kestiklerini yemekte bir beis yoktur. Ancak, Allah'tan başka birisinin adını andığını işitirsen o zaman kestiğini yeme. İşitmemiş isen, (bu durumda vehimlenme), çünkü Allah, onların küfrünü bildiği halde kestiklerini <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılmıştır."
Hz. Ali'den de bu manada rivayet yapılmıştır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2031</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hasan İbnu Ali (radıyallahu anhüma) zekat hurmasından bir tanesini alıp, hemen ağzına attı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Hişt, hişt at onu! Bilmiyor musun, biz zekat yemiyoruz!" -veya: "Bize zekat <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir!-" diye müdahale etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2034</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">(Peygamberimizin azadlısı) Ebu Rafi' (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Beni Mahzüm'dan bir adamı zekat toplamak üzere gönderdi. Adam bana: "Benimle sen de gel, zekattan sana da bir pay düşsün" dedi. Kendisine "Hele Resûlullah'a bir sorayım" cevabını verdim ve sordum. Efendimiz: "Bir kavmin azadlısı o kavimden sayılır, bize sadaka <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir" buyurdu."
İbnu'l-Esir der ki: "Bütün mezheplerce meşhur olan görüşe göre, Beni Haşim ve Beni Muttalib'in azadlılarına zekat haram değildir. Bu meselede Şafi mezhebinde iki görüş mevcuttur: Birine göre, Beni Haşim ve Beni Muttalib'e zekatı haram kılan sebebin sona ermesi ve zekata bedel pay aldıkları humus hissesinin ortadan kalkmış olmasından dolayı zekat haram olmaz.
Diğerine göre, bu hadis sebebiyle haramdır.
Ortadaki bu ihtilafın -yani sadaka Beni Haşim ve Muttalib azadlılarına haram değil diyen görüşle haram olduğunu söyleyen bu hadisin te'lifine gelince: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu sözü, Ebu Rafi'e, tenzihen ve kendilerine benzemeye ve sünnetine uymaya teşviken söylemiş olmalıdır (gerçek manada haram etmek ve kesin bir hükümle yasaklamak maksadıyla değil.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2035</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sadaka, ne zengine ne de sakatlığı olmayan güçlüye <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2036</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ata İbnu Yesar merhum anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sadaka şu beş kişi dışında zengine <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir:
1- AIIah yolunda gazveye çıhan,
2- Sadakayı toplamak için çalışan
3- Borçlanan,
4- Sadaka malını kendi parasıyla satın alan,
5- Komşusu fakir olan kimse. Şöyle ki: Bu fakire sadaka verilir, o da bundan zengin komşusuna hediyede bulunur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2043</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz buyurdular ki: "dünyada zahidlik, <b><span style="color: red;">helal</span></b> olanı haram etmek veya malı ziyan etmekle olmaz. Gerçek zahidlik, AIIah'ın elinde olana, kendi elinde olandan daha çok güvenmen ve bir musibete düştüğün zaman getireceği sevabı sebebiyle, onun devamına rağbet göstermendir." Rezin şunu ilave etti: "zira Allah Teala Hazretleri şöyle buyurmuştur: "Bu, kaybettiğinize üzülmemeniz ve Allah 'ın size verdiği nimetlerle şımarmamanız içindir" (Hadid 23).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2169</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allaha ve ahiret gününe inanan bir kadına, bir gece ve gündüz devam edecek bir mesafeye, yanında bir mahremi olmadıkça gitmesi <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2267</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın anlattığına göre, bir adam kendisine şıradan sual etti. İbnu Abbas: "Taze oldukça iç" dedi. Adam: "Ben onu kaynatıyorum, ancak yine de içimde bir şüphe var" deyince, İbnu Abbas: "Yani sen onu kaynatmadan önce içiyor muydun?" diye sordu. Adam: "Hayır!" dedi. İbnu Abbas:
"Ateş, haram olan hiçbirşeyi <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılmaz!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2413</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ezanı işittiği zaman kim: "Allahümme Rabbe hazihi'd-da'veti't-tamme ve's-salati'I-kaime ati Muhammedeni'I-Vesilete ve'I-fadilete veb'ashu makamen mahmüdeni'Ilezi va'adtehu. (Ey bu eksiksiz davetin ve kılınan namazın sahibi! Muhammed'e‚ Vesile'yi ve fazileti ver. O'nu, va'adettiğin -bir rivayette va'adettiğin üzere- makam-ı Mahmüd üzere ba's et (dirilt)" derse, ona Kıyamet günü mutlaka şefaatim <b><span style="color: red;">helal</span></b> olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2634</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Namazın anahtarı temizliktir. (Namaz dışı şeylerle meşguliyeti) haram kılan şey iftitah tekbiridir, (namaz dışı meşguliyeti) <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılan şey (de sondaki) selamdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2784</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sevban (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Üç şey vardır, onları yapmak kimseye <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz: "Kişi bir kavme imamlık yapar, sonra da sadece kendisi için dua eder, cemaatini dua dışı bırakır; bunu yapan onlara ihanet eder. Kişi, izin almazdan önce bir evin içine bakamaz, bunu yapan ev halkına ihanet eder. Kişi küçük abdestine sıkışmış iken hafifleyinceye kadar namaz kılamaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3286</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vessalam buyurdular ki: "Sakın zanna yer vermeyin. Zira zan, sözlerin en yalanıdır. Tecessüs etmeyin, haber koklamayın, rekabet etmeyin, hasedleşmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah'ın kulları, Allah'ın emrettiği şekilde kardeş olun.
Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona (ihanet etmez), zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkir etmez.
Kişiye şer olarak, müslüman kardeşini tahkir etmesi yeterlidir. Her müsiümanın malı, kanı ve ırzı diğer müslümana haramdır.
Allah sizin suretlerinize ve kalıblarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar. Takva şuradadır -eliyle göğsünü işaret etti- :
Sakın ha! Birinizin satışı üzerine satış yapmayın. Ey Allah'ın kulları kardeş olun. Bir müslümanın kardeşine üç günden fazla küsmesi <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3298</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir kimsenin, izin almadan iki kişinin arasına oturması <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz."
Tirmizi'nin rivayetinde: "İzinleri olmadan iki kişinin arasını açması kişiye <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz" şeklinde gelmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3398</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Eyyüb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki : Bir müslümana, kardeşine üç günden fazla küsmesi <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir. Yani, bunlar karşılaşırlar da her biri diğerinden yüz çevirir. Bu ikisinden hayırlı olanı, birinci olarak selam verendir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3399</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: Bir mü'minin diğer bir mü'mine üç günden fazla küsmesi <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz. Üzerinden üç gün geçince, ona kavuşup selam versin. Eğer o selama mukabele ederse ecirde her ikisi de ortaktır. Mukabele etmezse günah onda kalmıştır.''
Bir diğer rivayette şöyle buyrulmuştur: Kim üç günden fazla küs kalır ve ölürse cehenneme girer.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3428</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Davud'un Cabir'den yaptığı bir diğer rivayette: "Resulallah: "Kim mehir olarak bir avuç kavud veya hurma verirse kadını kendine <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılmış olur" buyurmuştur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3444</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Yerine getirilmeye en ziyade layık olan şart, ferçleri <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılmak üzere kabul ettiğiniz şartlardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3445</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Adiyy İbnu Hatım radiyallahu anh anlatıyor: "(Bir Gün): "Ey Allah 'ın Resulu! Biz, şu köpeklerle avlanıyoruz. Bunlardan bize <b><span style="color: red;">helal</span></b> olanı hangisidir?" diye sormuştum, şu açıklamayı yaptı: "Muallem (terbiye edilmiş) köpeğini besmele çekerek gönderdin mi, senin için tuttuğunu ye. Ancak köpek kendisi yemeye kalkmışsa onu yeme. Zira bu durumda ben, avı köpeğin kendisi için yakalamış olmasından korkarım. Eğer senin gönderdiğin köpeklere başka bir köpek karıştı da (hangisinin yakaladığı belli değilse) yine yeme."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3467</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radiyallahu anh anlatıyor. "Bir adam Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gelip: "Ey Allah'ın Resulu! Biz gemiye binip, beraberimizde az bir su alabiliyoruz. Abdestlerimizi bu su ile alsak susuz kalacağız. Deniz suyu ile abdest alabilir miyiz?" diye sordu. Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Evet, denizin suyu temizdir, meytesi de <b><span style="color: red;">helal</span></b>dır" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3516</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Eyyub radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Helaya gittiğiniz vakit, (abdest bozarken) kıbleye ne önünüzü ne de arkanızı dönmeyin. Fakat yüzünüzü doğuya ve batıya dönderin."
Ebu Eyyüb der ki: "Şam'a gelince <b><span style="color: red;">helal</span></b>arın yönlerinin hep kıble cihetine inşa edildiğini gördük. Onları (kullanırken yönümüzü yan çeviriyor, ayrıca Allah'tan mağfiret de diliyorduk."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3801</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Eslem radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sordu: "(Ey Allah'ın Resulü!) Hanımım hayızlı iken bana <b><span style="color: red;">helal</span></b> olan nedir?" Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Üzerine izarını bağlasın, yukarısına istediğinde serbestsin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3802</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Mu'az radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dedim, hanımım hayızlı iken bana <b><span style="color: red;">helal</span></b> olan nedir?" "İzar'ın yukarısı, ancak bundan da sakınsan daha iyi olur!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3841</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında yemeğe oturunca, Resûlullah aleyhissalatu vesselam yemeye başlamadıkça, kesinlikle elimizi yemeğe vurmazdık. Bir seferinde yine O'nunla yemeğe oturmuştuk. Derksen bir cariye (küçük kız çocuğu) geldi, sanki arkasından bir iteni var gibi hemen elini yemeğe soktu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam elinden tuttu. Arkadan bir bedevi geldi, sanki onun da arkasından iten biri vardı, alelacele o da elini yemeğe soktu. Aleyhissalatu vesselam onun da elinden tuttu. Ve şunu söyledi:
"Şeytan, üzerine Allah'ın ismi zikredilmeyen yemeği kendine <b><span style="color: red;">helal</span></b> addeder. Nitekim, sayesinde yemeğimizi kendine <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılmak için bu cariyeyi getirdi. Ben de elinden tuttum. Bunun üzerine şu bedeviyi getirip onunla yemeği kendine <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılmak istedi, ben onun da elinden tuttum. Nefsim elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun şeytanın eli o ikisinin eliyle birlikte avucumdadır." "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bunları söyledikten sonra besmele çekip yemeye başladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3881</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyme İbn Cez'i radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sırtlan hakkında (eti <b><span style="color: red;">helal</span></b> mi?)" diye sordum.
"Sırtlanı yiyen biri de var mı?" dedi. Bunun üzerine kurdun etinin yenmesini sordum.
"Kendisinde hayır olup da kurdu yiyen biri var mı?" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3893</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">El-Fucey' el-Amiri radıyallahu anh anlatıyor:
"Ey Allah'ın Resûlü dedim, meyteden bize <b><span style="color: red;">helal</span></b> olan (miktar) nedir?"
"Yiyeceğiniz ne (miktarda)dır" diye sordu. Biz: "Akşam ve sabah yiyoruz" diye cevap verdik."
Ebu Nuaym Mevla Ukbe der ki: "Ukbe bana bu ifadeyi açıkladı: "Bir bardak sabahleyin, bir bardak da akşam vakti demektir." Dedi ki: "Durum bu, babamın hayatına yemin olsun bu yetmez!" Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam mezhur durumda meyteyi yemelerine ruhsat tanıdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3906</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Cahiliye halkı, bir çok şeyi (<b><span style="color: red;">helal</span></b> addedip) yiyor, birçoğunu da pis addederek yemiyordu. Allah Teala hazretleri Resûlünü gönderdi, kitabını indirdi, <b><span style="color: red;">helal</span></b>ini <b><span style="color: red;">helal</span></b>, haramını da haram kıldı. <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldığı <b><span style="color: red;">helal</span></b>dir, haram kıldığı da haramdır, sükut buyurduğu da aff (edilmiş)dir."
İbnu Abbas, sonra şu ayet-i kerimeyi okudu: "(Ey Muhammad!) De ki:
"Bana vahyolunanda, leş, akıatılmış kan, domuz eti, -ki pistir- ve günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum. Fakat darda kalan, -başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere-bunlardan da yiyebilir. Doğrusu Rabbin bağışlar ve merhamet eder" (En'am 145)</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3911</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Hayber fethi sırasında gazvede, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte ben de vardım. Bir grup yahudi, Aleyhissalatu vesselam'a gelerek, askerlerin ahırlarına hücum ederek (mallarını yağmalamalarından) şikayet ettiler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bunun üzerine (müslümanlara yönelerek): "(Olamaz!) anlaşma yapılan kimselerin malı onların izni olmadan <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir. Ayrıca size ehli eşekler, onların atları, katırları, vahşi hayvanlardan herbir kesici dişi olan, kuşlardan da herbir pençeleri olan haramdır!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4051</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik anlatıyor: "İbnu'l-Müseyyeb'i, Humeyd İbnu Abdirrahmen İbni Avf'ı, Ubeydullah İbni Abdillah ibni Utbe'yi, Süleyman İbnu Yesar'ı dinledim, hepsi de Ebu Hüreyre'nin şöyle söylediğini işitmiş olduklarını bildirdiler: "Ben Hz. Ömer radıyallahu anh'ı dinledim. Demişti ki: "Bir kadını kocası, bir veya iki talakla boşayıp, kadını (iddeti bitip de başkasına) <b><span style="color: red;">helal</span></b> oluncaya kadar bıraksa, kadın da bir başka erkekle evlense, bu ikinci koca ölse veya kadını boşasa, sonra kadın tekrar ilk kocası ile evlense, bu kadın onun yanında, önceden baki kalan talak(lar) üzerine olur."
İmam Malik der ki: "İşte bu, hiç bir ihtilaf olmaksızın kabullendiğimiz sünnettir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4052</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muharrib İbnu Disar, İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah'ın, <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldıkları arasında en sevmediği şey talaktır."
Bir diğer rivayette ise şöyle gelmiştir: "Allah'ın en sevmediği <b><span style="color: red;">helal</span></b>, talaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4054</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Erkek hanımını boşamak isteyince hemen boşuyordu. Erkek, yüz ve hatta daha çok kerelerde boşamış olsa, iddeti içerisinde iken, döndüğü takdirde kadın yine de onun hanımı olmaya devam ediyordu. Bu hal şu hadiseye kadar devam etti. Bir adam hanımına: "Vallahi seni ne tam boşayacağım ne de himayeme alacağım, ebedi şekilde böyle tutacağım!" dedi.
Kadın: "Bu nasıl olur?" deyince:
"Seni boşayacağım, iddetin bitmek üzere iken geri döneceğim. (Bu şekilde tekrar edeceğim) cevabını verdi. Kadın bunun üzerine Aişe radıyallahu anha'ya gidip durumu haber verdi. Aişe, Resûlullah gelinceye kadar cevap vermedi. Durumu O'na anlattı. Aleyhissalatu vesselam da sükût buyurdular. Derken şu ayet indi. (Mealen): "Boşama iki def'adır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmaktır. (Ey kocalar! boşandığınız zaman) onlara (kadınlara verdiğiniz bir şeyi (mehri geri) almanız size <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz..." (Bakara 229). Aişe radıyallahu anha dedi ki: "Bunun üzerine halk (o günden itibaren) talaka (yeniden yönelip) gözden geçirdi, bir kısmı boşadı, bir kısmı boşamadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4056</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir kadının kız kardeşinin tabağındakini boşaltmak ve kendisi evlenmek için boşanmasını talebetmesi <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir. Kendine de (rızık, nafaka nev'inden Allah tarafından) takdir edilen şey vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4159</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas radıyallahu anhüma, "Boşanan kadınlar kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler, eğer Allah'a ve ahiret gününe inanmışlarsa, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir, kocaları bu arada barışmak isterlerse, karılarını geri almakta daha çok hak sahibidirler" (Bakara 223) ayeti için der ki: "Bu ayete göre, erkek hanımını üç kere de boşasa ona dönmeye hakkı vardır. Bu hüküm şu ayetle neshedildi: "Boşanma iki defadır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmaktır" (Bakara 229).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4165</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi' rahimehullah anlatıyor: "Hz. İbni Ömer radıyallahu anhüma'ya, hamile iken kocası ölen kadından sorulmuştu. "Çocuğu doğurunca <b><span style="color: red;">helal</span></b> olur, (evlenebilir)" cevabını verdi. (Orada bulunanç bir adam ilave etti:) "Hz. Ömer radıyallahu anh da: "Kocası yatakta, henüz defnedilmemiş iken doğum yapsa da kadın (evlenmeye) <b><span style="color: red;">helal</span></b>dir" demişti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4168</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Huneyn seferi sırasında Evtas'a bir ordu gönderdi. Ordu düşmanla karşılaştı ve çarpıştılar. Müslüman askerler onlara galebe çaldı, bir miktar kadını da esir etti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'ın Ashabından bir kısımları, ele geçirilen cariyelere teması, müşrik kocaları sebebiyle sanki günah addettiler. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah şu ayeti inzal buyurdu. (Mealen): "Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Maliki bulunduğunuz cariyeler müstesna..." (Nisa 24). Yani "bunlar (esir aldıklarınız) iddetlerini doldurunca size <b><span style="color: red;">helal</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4170</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ruveyfi' İbnu Sabit el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kimseye, suyunu başkasının ekinine dökmesi, yani hamile (esire)ye teması <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir. Keza Allah'a ve ahirete inanan mü'min kişiye, istibra hasıl olmazdan önce esire kadına teması <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz. Keza Allah'a ve ahirete inanan kimseye, taksim edilmezden önce ganimet malından satması <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4171</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam seferlerinin birinde, bir çadırın kapısında, doğumu yakın olan hamile bir kadın gördü. Kadın hakkında sual etti.
"Falancanın cariyesi!" dediler.
Aleyhissalatu vesselam: "Herhalde o, cariyeye temas etmek istiyor!" buyurdu. Muhatapları "Evet!" deyince: "Ona, kabre kadar onunla beraber olacak bir lanetle lanet etmek içimden geldi. O nasıl olur da kendine <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmadığı halde (kadının karnındakı çocuğu) kendine varis kılar veya nasıl olur da kendine <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmayan (bebeği) hizmetçi kılar?" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4173</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fatıma Bintu Kays radıyallahu anha'nın anlattığına göre, "kocası kendisini talak-ı bette ile boşamıştır. Kocası ortalıkta olmadığı halde, vekilini (bir miktar) arpa ile Fatıma'ya göndermiş. Fatıma da bunu pek az bulmuştu. Veya vekile kızmıştı). Vekil: "Vallahi bizim üzerimizde (nafaka hakkı olarak) bir şeyin yok!" demiştir. Fatıma da Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a gelerek durumu anlatımış, aleyhissalatu vesselam da: "Senin onun üzerinde nafakan yok" buyurmuş ve Ümmü Şerik el-Ensariyye radıyallahu anha'nın yanında iddetini geçirmesini emretmiştir. Sonra, Fatıma'ya: " Bu kadın, ashabımın çokça uğradıkları birisidir. Sen iddetini İbnu Ümmi Mektûm'un yanında geçir. Zira o, ama birisidir, örtünü de (onun yanında) çıkarabilirsin. (İddetin bitip) <b><span style="color: red;">helal</span></b> oldun mu bana haber ver!" buyurdu. (Fatıma der ki): "<b><span style="color: red;">helal</span></b> hale geldiğim zaman, Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a gelip Muaviye İbnu Ebi Süfyan ve Ebu Cehm radıyallahu anhüma'nın benimle evlenmek istediklerini haber verdim. Aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ebu Cehm, sopasını omuzundan indirmez. Muaviye ise fakirdir, parası yoktur. Sen Üsame İbnü Zeyd radıyallahu anhüma ile evlen!"
Üsame hoşuma gitmedi. (Resûlullah aleyhissalatu vesselam bunu sezmiş olacak ki tekrar): "Sen Üsame'yle evlen!" buyurdu. Ben de onunla evlendim. Allah Teala hazretleri onu bana hayırlı kıldı. Onunla mes'ud oldum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4178</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Humeyd İbnu Nafi' anlatıyor: "Bana Zeyneb Bintu Ebi Seleme şu üç hadisi haber verdi:
Dedi ki: "Babası Ebbu Süfyan İbnu Harb vefat edince, Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'ın zevce-i pakleri Ümmü Habibe'nin yanına girdim. (Ben yanında iken Ümmü Habibe içerisinde sarı renk bulunan bir sürünme maddesi (tıyb) getirtti, bu halûk veya bir başkası idi. Ondan bir cariyeye sürdü, sonra da yanaklarına süründü. Sonra dedi ki: "Vallahi benim sürünüp süslenmeye ihtiyacım yok. Ancak Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim. "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kadına, bir ölü üzerine üç geceden fazla matem tutması <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz. Fakat kocası müstesna, ona dört ay on gün matem tutar."
Zeyneb dedi ki: "Kardeşi öldüğü zaman Zeyneb Bintu Cahş radıyallahu anha'nın yanına girdim. O da bir tiyb istedi ve ondan süründü. Sonra dedi ki: "Doğrusu, vallahi sürünmeye bir ihtiyacım yok. Ancak Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'ın şöyle söylediğini işittim: "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kadına..." diye başlayan önceki hadisi aynen zikretti."
Zeyneb (üçüncü rivayetinde) dedi ki: "Annem Ümmü Seleme'yi işittim, diyordu ki: "Bir kadın Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a gelerek: "Kızımın kocası öldü. Gözünden de hasta, gözüne (ilaç niyetiyle) sürme çekebilir miyiz?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Hayır!" dedi. Kadın iki veya üç sefer aynı talebte bulundu. Aleyhissalatu vesselam her seferinde "Hayır!" dedi ve sonuncuda ilave etti: "Onun matem müddeti dört ay on gündür. Cahiliye devrinde sizden biri, sene başına mayıs atardı."
(Ravi Humeyd der ki: "Zeyneb'e "Senenin başına mayıs atma" nedir?" diye sordum) Zeyneb radıyallahu anha dedi ki: "Kocası ölen bir kadın hıfş (denen hücres)ine çekilir, en kötü elbisesini giyer, üzerinden bir yıl geçmedikçe tıyb sürünmez (yıkanmaz, tırnak kesmez, hiçbir temizlik ameliyesinde bulunmaz sonra bir yıl tamam olunca berbat bir manzara ile çıkar)dı. Sonra ona bir hayvan getirilirdi. Bu eşek veya koyun veya bir kuş olabilirdi. Bu (hayvanı önüne sürmek suretiyle iddet halini) kırardı. İddetini kırmada kullandığı hayvan hemen hemen ölürdü. Sonra (iddetten) çıkardı, kendisine mayıs verilirdi, o da bunu (önüne) atardı. (Böylece evlenmeye <b><span style="color: red;">helal</span></b> olurdu.) İşte bundan sonra tiyb ve diğer (süslenme ve başka) şeylere müracaat ederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4181</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu'l-Müseyyeb ve Süleyman İbnu Yesar rahimehumullah anlatıyor: "Tuleyha el-Esediyye, Reşid es-Sakafi'nin nikahı altında idi. Reşid, Tuleyha'yı boşadı. Kadın, iddeti içerisinde iken evlendi. Hz. Ömer radıyallahu anh, ona da kocasına da değnekle çokça vurdu ve aralarını ayırdı. Sonra şunu söyledi: "İddeti içerisinde hangi kadın evlenirse, onun evlenen kocası, gerdek yapmamış bile olsa araları ayrılacak ve kadın, önceki iddetinden geri kalan kısmı tamamlayacak. Sonra ikincisi, taliblerden bir talib olacak. Eğer erkek, kadınla gerdek yapmış idiyse, araları ayrılır, kadın önceki iddetini tamamlar. Sonra ikinciden dolayı yeniden iddet bekler. Bunlar ebediyyen evlenemezler."
İbnu'l-Müseyyeb der ki: "Erkek, kadını kendine <b><span style="color: red;">helal</span></b> addettiği için ona tam mehir öder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4193</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Nesai'nin bir diğer rivayetinde İbnu Abbas der ki: "Ne rukba ne de umra <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir. Kime bir şey umra kılınmışsa bu onundur, kime de bir şey rukba kılınmışsa o şey onundur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4236</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve İbnu Zübeyr, Misver İbnu Mahreme ve Mervan'dan almış. Misver ve Mervan her ikisi de birbirlerinin sözünü tasdik etmişlerdir. Derler ki:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hudeybiye senesinde Medine'den çıktı. Yolda bir yerlere ulaşınca Aleyhissalatu vesselam:
"Halid İbnu'l-Velid, Kureyş'e ait gözcülük yapan bir grup atlının başında olarak el-Gamim'dedir, siz sağ tarafı takib edin!" dedi. Vallahi, Halid müslümanların varlığını sezemedi. Ne zaman ki müslüman askerlerin kaldırdığı toz bulutunu görünce, (müslümanların geldiğini) Kureyş'e haber vermek üzere hayvanını koşturarak gitti.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam yoluna devam etti. Seniyye nam mevkiye gelindi. Oradan (devam edildiği takdirde) Kureyşlilerin bulunduğu yere inmek mümkündü. Ama devesi orada ıhıverdi. Halk:
"Kalk, kalk, yürü, yürü!" dedi ise, de deve kalkmamakta ısrar etti. Halk bu sefer:
"(Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın devesi) Kasva çöküp kaldı. Kasva çöküp kaldı!" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Hayır! Kasva çöküp kalmadı. Onun böyle bir huyu da yok. Ancak onu, "Fil'i (Mekke'ye girmekten alıkoyan) Zat" dourdurmuştur!" buyurdu. Sonra ilave etti:
"Nefsimi kudret eliyle tutan o Zat'a yemin olsun. (Kureyş, Mekke'de) Allah'ın haram kıldığı şeyleri tazim sadedinde her ne taviz isterlerse onlara vereceğim!" Sonra deveyi zorladı, deve sıçrayıp kalktı. Ravi dedi ki: Resûlullah aleyhissalatu vesselam Kureyş tarafından saptı, suyu az olan Semed Kuyusunun yanına indi. Burası Hudeybiye mevkiinin en uç noktasında idi. (Mezkur kuyunun suyu azdı. Öyle ki) insanlar ondan suyu avuç avuç toplarlardı. Çok geçmeden suyu kurudu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a susuzluktan şikayette bulundular. Aleyhissalatu vesselam sadağından bir ok çıkardı, onu kuyuya koymalarını söyledi. Allah'a yemin olsun çok geçmeden, su coşmaya başladı ve ashab oradan ayrılıncaya kadar onlara yetecek kadar akmaya devam etti.
Onlar bu halde iken Büdeyl İbnu Verka' el-Kuza'i, Huza'a kabilesinden bir grupla çıkageldi. Huza'alılar (Mekke civarında tavattun etmiş bulunan) Tihame kabileleri arasında Resulullah'ın sırdaşı ve dostu olagelmişlerdi. Dedi ki:
"Ben (Mekke'nin) Ka'b İbnu Lüeyy ve Amir İbnu Lüeyy kabilelerini birçok Hudeybiye sularının başına, beraberlerinde sütlü ve yavrulu develeri olduğu halde konaklıyorlar gördüm. Onlar seninle savaşacak. Beytullah'ı ziyaretine mani olacak olmasınlar!
Resûlullah aleyhissalatu vesselam dedi ki:
"Biz kimseyle savaşa gelmedik. Biz sadece umre yapmaya geldik! Mamafih Harb Kureyş'in (iliğine işlemiş). Halbuki çok da zarar gördüler. Eğer onlar dilerse ben (onlarla sulh yapar) kendilerine müddet tanırım, onlar da benimle diğer insanların arasından çekilirler. Eğer ben öbürlerine galebe çalarsam, Kureyşliler de dilerlerse onlarla yapacağım sulha (kendi rızalarıyla) girerler. Şayet ben galebe çalamazsam (Kureyşliler benimle savaşmak zahmetinden kurtulup) rahata ererler. Şurası da var ki, eğer Kureyşliler bu teklifime itiraz </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4248</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve İbnu Zübeyr rahimehullah anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Fetih senesinde (Mekke'ye müteveccihen) yürüyünce, bu haber Kureyş'e ulaştı. Ebu Süfyan İbnu Harb, Hakim İbnu Hizam, Büdeyl İbnu Verka haber toplamak üzere şehrin dışına çıktılar. Yürüyerek ilerleyip Merrü'z-Zehran nam mevki'e kadar geldiler. Bir de ne görsünler; her tarafta ateşler yanıyor, tıpkı Arafat'ta hacıların yaktığı ateşler gibi. Ebu Süfyan şaşkın:
"Bu da ne? Sanki Arafat'taki ateşler!" der. budeyl İbnu Verka', "Beni Amr'ın ateşleri olmasın?" der. Ebu Süfyan:
"Ama, Beni Amr'ın ateşi bundan az olmayı! der. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın devriyelerinden bazıları bunları görür, yaklaşır ve tevkif edip, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirirler. Ebu Süfyan müslüman olur.
Yürüdükleri zaman Abbas radıyallahu anh'a:
"Sen Ebu Süfyan'ı şu dağın burnunda durdur da müslümanları görsün!" buyurur. Tenbih edildiği şekilde Hz. Abbas, Ebu Süfyan'ı (hakim bir noktada) durdurur. Kabileler, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte bölük bölük Ebu Süfyan'ın önünden geçmeye başlarlar. Bir bölük geçer, Ebu Süfyan sorar: "Ey Abbas bunlar kim?"
"Bunlar Beni Gıfar!" der. Ebu Süfyan:
"Bana ne Gıfar'dan!" der. Sonra Cüheyne kabilesi geçer. Ebu Süfyan aynı şekilde sorar, aldığı cevaba benzer mukabelede bulunur. Arkadan Süleym geçer. Ebu Süfyan aynı şekilde sorar, aldığı cevaba benzer mukabelede bulunur. Derken bir bölük gelir ki, bu öncekilerden çok farklıdır. Yine sorar:
"Ey Abbas bunlar kim?"
"Bunlar, der Abbas, Ensardır. Başlarında Sa'd İbnu Ubade, beraberlerinde de bayrak var!" Sa'd der ki:
"Ey Ebu Süfyan, bugün savaş günüdür. Bugün Ka'be'nin <b><span style="color: red;">helal</span></b> addolunacağı gündür!"
Ebu Süfyan Abbas'a:
"Ey Abbas! (Sen Mekkelisin) bugün muhafaza vazifeni yapacağın en iyi fırsat. Görelim seni (şehri yağmalatma)" der. Derken bir bölük daha geçer. Bu geçenlerin sayıca en küçüğü. Bunun içinde Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve (yakın) ashabı var. Resûlullah'ın sancağı da Zübeyr İbnül-Avvam radıyallahu anh'ın elindedir. Resûlullah aleyhissalatu vesselam Ebu Süfyan'ın yanından geçerken, Ebu Süfyan:
"Sa'd İbnul-Ubade'nin söylediğini biliyor musun?" der.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Ne demişti?" diye sorar. Ebu Süfyan:
"Şunu şunu söyledi" diyerek (yukarıda kaydedilen sözlerini) hatırlatır. Bunun üzerine Resûlullah:
"Sad İbnu Ubade yanıldı. Bilakis, bugün Allah'ın Ka'be'nin şanını yücelttiği bir gündür; bugün Ka'be'ye örtünün giydirildiği bir gündür!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, sancağının (Mekke'nin Batı ve Kuzey cihetinde yer alan iki dağdan biri olan) el-Hacûn'a dikilmesini emretti. Halid İbnu Velid radıyallahu anh'a, şehre Mekke'nin üst kısmından, Keda'dan girmesini ferman buyurdu.
O gün Halid İbnu Velid'in süvarilerinden iki kişi öldürülür: Hubeyş İbnu'l-Eş'ar ve Kürz İbnu Cabir el-Fihri radıyallahu anhüma."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4255</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Allah Teala Hazretleri, Resul-i Ekrem aleyhissalatu vesselam'ın Mekke'nin fethini nasib edince, halkın içinde kalkıp, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra dedi ki:
"Allah'u Zülcelal Hazretleri, Mekke'yi filin girmesinden korumuştur. Mekkelilere Resulünü ve mü'minleri musallat etti. Mekke(de savaşmak) benden önce hiç kimseye <b><span style="color: red;">helal</span></b> edilmedi. Bana da bir günün muayyen bir zamanında <b><span style="color: red;">helal</span></b> edildi. Benden sonra da kimseye <b><span style="color: red;">helal</span></b> edilmeyecek. Onun avı ürkütülmemeli, otu yolunmamalı, ağacı kesilmemeli. Buluntular da ancak sahibi aranmak kasdıyla alınabilir.
Kimin bir yakını öldürülmüşse, o kimse iki husustan birinde muhayyerdir: Ya diyet alır, ya da ölünün ailesi kısas ister (katil öldürülür)."
Abbas radıyallahu anh:
"Ey Allah'ın Resulü! İzhir otu bu yasaktan hariç olsun! Zira biz onu kabirlerimizde ve evlerimizde kullanıyoruz!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:
"İzhir hariç!" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4318</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bana beş şey verilmiştir ki, bunlar benden önceki peygamberlerden hiçbirine verilmemiştir.
- Her peygamber sadece kendi kavmine gönderilmiştir. Ben ise kırmızılara (Acemlere) ve siyahlara (Araplara) da gönderildim.
- Bana ganimetler <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılındı. Halbuki benden öncekilerden kimseye <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildi.
- Yer bana tahar, pak ve mescid kılındı. Her kim namaz vaktine girerse, nerede olursa olsun namazını kılar.
- Ben, bir aylık mesafede olan duşmanımın içine düşen bir korku ile yardıma mazhar oldum.
- Bana şefaat (etme yetkisi) verildi."
Nesai bir rivayette şu ziyadeyi kaydetmiştir:
"Ben, cevami'u'l-kelim (veciz sözlerle de gönderildim)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4339</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ümmetim(in ferdleri arasında) ümmetime karşı en çok merhametli olan kimse Ebu Bekr'dir. Onlar içinde Allah'ın emri hususunda en çok titiz olanı Ömer'dir. Haya cihetiyle en şiddetli olanı Osman'dır. (Davalarda) en isabetli hüküm vereni Ali'dir. <b><span style="color: red;">helal</span></b> ve haramı en iyi bileni Muaz İbnu Cebel'dir. Feraizi en iyi bilen Zeyd İbnu Sabit'tir. Kur'an okumasını en iyi bileni Übey İbnu Ka'b'dır. Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrah'dır. Ebu Zerr'den daha doğru sözlü olan birini ne gök gölgeledi, ne de yer taşıdı. O, verada Hz. İsa aleyhisselam gibiydi."
Hz. Ömer radıyallahu anh (hased etmişçesine): "Yani biz bu hasletin onda olduğunu kabul edecek miyiz?" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Evet. Bu hasletleri onda var bilin!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4551</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Şüreyh el-Adevi radıyallahu anh anlatıyor: "Mekke'ye asker sevkeden Amr İbnu Sa'id'e dedim ki:
"Ey emir, bana müsaade et. Fethin ferdası gününde Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın söylemiş bulunduğu bir hadisini hatırlatayım: Allah'a hamd ve senadan sonra şöyle buyurmuştu: "Mekke'yi insanlar değil, Allah haram kılmıştır. Allah'a ve ahirete inanan hiçbir mü'mine orada kan dökmek <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz. Ağaç sökmek de <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz. Eğer biri çıkıp da Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın oradaki savaşını göstererek kan dökmeye ruhsat vermeye kalkarsa kendisine şunu söyleyin: "Allah, Resûlüne izin vermişti, ama size izin vermiyor!" Mekke'de bana bir gündüzün bir müddetinde (gün doğumundan ikindiye kadar) izin verildi. Sonra bugün tekrar eski hürmeti (haramlığı) ona geri döndü. Bu hususu, sizden burada hazır olanlar, hazır olmayanlara ulaştırsın."
Ebu Şüreyh'e: "Amr sana ne dedi?" diye soruldu.
"Ey Ebu Şureyh bunu ben, senden daha iyi biliyorum. "Harem", asi olana, kan döküp kaçana, cinayet işleyip kaçana sığınma tanımaz!" diye cevap verdi" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4552</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüm anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Fetih günü buyurdular ki:
"Fetihten sonra artık hicret yoktur. Ancak cihad ve niyet vardır. Öyleyse askere çağırıldığınız zaman hemen asker olun!"
Resûlullah aleyhissalatu vesselam sözlerine şöyle devam etti: "Allah, bu beldeyi semavat ve arzı yarattığı zaman haram kıldı. Burası, Kıyamete kadar Allah'ın haramıyla haramdır (onu insanlar haram kılmamıştır). Benden önce kimseye orada kıtal <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmadı. Bana da günün bir müddetinde <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılındı. Burası Kıyamete kadar Allah'ın haramıyla haramdır. (Allah'a ve ahirete inanan hiçkimseye, orada kan dökmesi <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir. Ayrıca) onun dikeni koparılmaz, av(hayvan)ı ürkütülmez, buluntusu da alınmaz (yerinde bırakılır). Ancak ilan edip sahibini arayacak olanlar alabilir. Mekke'nin otu da biçilmez!"
Abbas radıyallahu anh atılarak: "Ey Allah'ın Resûlü! İzhir otu hariç olsun" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "İzhir hariç!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4553</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mekke'de silah taşımak hiç kimseye <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4632</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Nu'man İbnu Nevfel (bir gün) dedi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Farz namazlarımı kılsam, ramazan orucumu tutsam, <b><span style="color: red;">helal</span></b>i <b><span style="color: red;">helal</span></b> bilip haramı da haram tanısam ve bunlara hiçbir ilave (hayır ve ibadet)de bulunmasam cennete gider miyim?"
Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Evet!" buyurdular. Nu'man: "Vallahi (bu farzlara) hiçbir ilavede bulunmayacağım!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4640</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "(Ashabtan bazıları): "Ey Allah'ın Resûlü! Zenginler ücretleriyle gittiler. Onlar da bizim gibi namaz kıldılar, bizim gibi oruç tuttular, mallarının artanından da sadaka verdiler!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Allah size de tasadduk edeceğiniz şeyler verdi: Her bir tesbih sadakadır, her bir tekbir sadakadır, her bir tahmid sadakadır, her bir tehlil sadakadır, emr-i bi'l-ma'ruf sadakadır, nehy-i ani'l-münker sadakadır, herbirinizin (hanımıyla) cimaı sadakadır!" buyurdu. Derken cemaatten: "Ey Allah'ın Resûlü! Yani birimizin şehvetine mubaşeret etmesine ücret mi var?" diye soranlar oldu. Aleyhissalatu vesselam:
"İhtiyacını haramla görmüş olsaydı bundan ona bir vebal var mıydı, yok muydu ne dersiniz?" diye sual ettiler.
"Evet vardı!" demeleri üzerine:
"Öyleyse, ihtiyacını <b><span style="color: red;">helal</span></b> yolla gördü mü bunda onun için ücret vardır!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4753</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Malik veya Ebu Amir el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ümmetimden bir kavim, ferci (zinayı), ipeği, içkiyi, çalgıyı <b><span style="color: red;">helal</span></b> addedecektir. Birkısım kavimler de bir dağın eteğine inecekler. Onların sürüsünü, çoban sabahları yanlarına getirecek. (Fakir) bir adam da, bir ihtiyacı için yanlarına gelecek. Onlar adama:
"Bize yarın gel! derler. Bunun üzerine Allah onları geceleyin yakalayıverir ve dağı tepelerine koyarak birkısmını helak eder. Geri kalanları da mesh ederek Kıyamete kadar maymun ve hınzırlara çevirir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4838</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kabisa İbnu Muharik radıyallahu anh anlatıyor: "Sulh için diyet (hamale) ödemeyi kabullenmiştim. Bu hususta yardım istemek için Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı aradım ve karşılaştık. (Meseleyi açınca):
"Bekle, bize sadaka malı gelecek. O zaman ondan sana da verilmesini emrederim" buyurdular. Sonra da:
"ey Kabisa! İstemek, üç kişi dışında hiç kimseye <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz:
-Sulh diyeti (hamale) kabullenen kimse. Buna, gereken miktarı buluncaya kadar, istemesi <b><span style="color: red;">helal</span></b>dir. Ama o miktara ulaşınca, artık istemez.
-Afete uğrayıp malını kaybeden kimse. Buna da maişetini temin edecek miktarı elde edinceye kadar istemesi <b><span style="color: red;">helal</span></b>dir.
-Fakirliğe uğrayan adam. Eğer kavminden üç kişi, "Falancaya fakirlik isabet etti" diye ittifak ederlerse, geçimine yetecek miktarı elde edinceye kadar istemesi <b><span style="color: red;">helal</span></b>dir. Bunlar dışında istemek, ey Kabisa haramdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4840</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Habeşi İbnu Cünade es-Selûli radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Arafat'ta vakfede iken bir bedevi gelerek ridasının bir ucundan tutup, ondan bunu istedi. Aleyhissalatu vesselam da onu ona verdi. Adam ridayı beraberinde alıp gitti. Tam o sırada dilenmek haram kılındı. bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Sadaka zengine <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir; sağlığı yerinde güç kuvvet sahibine de <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir. O, sersefil edici, fakre düşen, haysiyeti kırıcı borca giren, eleme boğan kana bulaşan kimseler dışında hiç kimseye <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir. Öyleyse, kim malını artırmak için insanlara el açarsa, bu, Kıyamet günü suratında cırmalama yaralarına ve cehennemde yiyeceği kızgın taşlara dönüşür. Öyleyse (buyursun) dileyen azla yetinsin, dileyen de çoğaltmaya çalışsın."
Rezin merhum şu ziyadede bulunmuştur: "Ben, bir adama ihsanda bulunurum. Adam da onu koltuğunun altına koyarak alıp gider veya yiyip midesine indirir. Halbuki bu, (eğer layık değilse) o adam için ateşten başka bir şey değildir."
Resûlullah'ın bu sözü üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh:
"Ey Allah'ın Resûlü! Öyleyse ateş olan bir şeyi niye veriyorsunuz?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"Allah benim cimri olmamı kabul etmedi, insanlar da benden istememeyi kabul etmedi!" cevabını verdi. Orada bulunanlar:
"Dilenmeyi haram kılan zenginlik nedir?" diye sordular. Aleyhissalatu vesselam: "Sabah veya akşam yetecek kadar yiyecektir!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4897</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim de Allah'ın Resûlü bulunduğuma şehadet eden kimsenin kanı, üç hal dışında <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir:
-Zina yapan dul.
-Cana can kısas.
-Dinden çıkıp cematten ayrılan."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5010</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):
"Ümmetim onbeş şeyi yapmaya başlayınca ona büyük belanın gelmesi vacip olur!" buyurmuşlardı. (Yanındakiler:) "Ey Allah'ın Resûlü! Bunlar nelerdir?" diye sordular. Aleyhissalatu vesselam saydı:
-Ganimet (yani milli servet, fakir fukaraya uğramadan sadece zengin ve mevki sahibi kimseler arasında) tedavül eden bir meta haline gelirse,
-Emanet (edilen şeyleri emanet alan kimseler, sorumlu ve yetkililer, memurlar) ganimet (malı yerini tutup, yağmalayıp nefislerine <b><span style="color: red;">helal</span></b>) kıldıkları zaman,
-Zekat (ödemeyi ibadet bilmeyip bir angarya ve) ceza telakki ettikleri zaman.
-Kişi annesinin hukukuna riayet etmeyip, kadınına itaat ettiği;
-Babasından uzaklaşıp ahbabına yaklaştığı;
-Mescidlerde (rıza-yı ilahi gözetmeyen husûmet, alış-veriş, eğlence ve siyasiyata vs. müteallik) sesler yükseldiği zaman.
-Kavme, onların en alçağı (erzel) reis olduğu;
-(Devlet otoritesinin yetersizliği sebebiyle tedhiş ve zulümle insanları sindiren zorba) kişiye zararı dokunmasın diye hürmet ettiği;
-(Çeşitli adlarla imal edilen) içkiler (serbestçe) içildiği;
-İpek (haram bilinmeyip erkekler tarafından) giyildiği;
-(San'at, bale, konser gibi çeşitli adlar altında; bar, gazino, dansing ve salonlarda ve hatta televizyon ve filim gibi çeşitli vasıtalarla yaygın şekilde) şarkıcı kadınlar ve çalgı aletleri edinildiği;
-Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere (çeşitli ithamlar ve bahanelerle) hakaret ettiği zaman artık kızıl rüzgarı, (zelzeleyi), yere batışı (hasfı) veya suret değiştirmeyi (meshi) (veya gökten taş yağmasını, (kazfi) bekleyin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5027</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kimin üzerinde kardeşine karşı ırz veya başka bir şey sebebiyle hak varsa, dinar ve dirhemin bulunmadığı (Kıyamet ve hesaplaşmanın olacağı) gün gelmezden önce daha burada iken <b><span style="color: red;">helal</span></b>leşsin. Aksi takdirde o gün, salih bir ameli varsa, o zulmü nisbetinde kendinden alınır. Eğer hasenatı yoksa, arkadaşının günahından alınır, kendisine yüklenir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5103</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri cennet ehline;
"Ey cennet ahalisi!" diye seslenir. Onlar:
"Ey Rabbimiz, buyur! Ebrine amadeyiz! Hayır senin elindedir!" derler. Rab Teala:
"Razı oldunuz mu? diye sorar. Onlar:
"Ey Rabbimiz! Razı olmamak ne haddimize! Sen bize mahlûkatından bir başkasına vermediğin nimetler verdin!" derler. Rab Teala:
"Ben sizlere bundan daha fazlasını vereyim mi?" der. Onlar:
"Bu verdiklerinden daha üstün ne olabilir?" derler. Rab Teala:
"Size rızamı <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldım. Artık, size ebediyen gadab etmeyeceğim!" buyururlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5127</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nu'man İbnu Beşir radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, <b><span style="color: red;">helal</span></b>ler de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya <b><span style="color: red;">helal</span></b> olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da tebrie etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa, cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5128</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Selman el-Farisi ve İbnu Abbas radıyallahu anhüm anlatıyorlar:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">helal</span></b>, Allah Teala hazretlerinin kitabında <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldığı şeydir. Haram da Allah Teala Hazretlerinin kitabında haram kıldığı şeydir. Hakkında sükût ettiği şey ise affedilmiştir. Onun hakkında sual külfetine girmeyiniz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5130</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Öyle devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin <b><span style="color: red;">helal</span></b>den mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak."
Rezin şu ziyadede bulunmuştur: "Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5132</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Sanki Mudar kabilesine mensup uzun boylu bir kadın ayağa kalkıp:
"Ey Allah'ın Resûlü! Biz (kadın)lar babalarımız ve evladlarımız ve kocalarımız üzerine yüküz. Onların mallarında emirleri dışında, tasarrufu bize <b><span style="color: red;">helal</span></b> olan nedir?" diye sualde bulundu. Aleyhissalatu vesselam:
"Size <b><span style="color: red;">helal</span></b> olan "taze" dir. Ondan hem yiyin, hem de hediye edin!" buyurdular." Ebu Davud der ki: "Tazeden maksad ekmek, sebze ve taze meyve (gibi fazla kalınca bozulan yiyecekler)dir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5193</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubeyd İbnu Umeyr babası radıyallahu anh'tan anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir adam kebairden sormuştu, şöyle cevap verdiler:
"Onlar dokuzdur!" buyurdular ve saydılar: "Şirk, sihir, insan öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, namuslu kadınlara iftirada bulunmak, anne ve babaya haksızlık, kıbleniz olan Beytu'l-Haram (da masiyet işlemey)i sağlığınız veya ölümünüzde <b><span style="color: red;">helal</span></b> addetmek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5194</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Dedim ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Allah nezdinde en büyük günah hangisidir?"
"Seni yaratmış olan Allah'a eş koşmandır!" buyurdular.
"Sonra hangisidir?" dedim.
"Seninle birlikte yiyecek diye, evladını öldürmendir!" buyurdular. Ben yine:
"Sonra hangisidir?" dedim.
"Komşunun <b><span style="color: red;">helal</span></b>liği ile zina etmendir!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5250</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir miktar ipek alıp sağ avucuna koydu, bir miktar da altın alıp sol eline koydu, sonra da:
"Şu iki şey ümmetimin erkek kısmına haramdır!" buyurdu."
Tirmizi ve Nesai de Ebu Musa'dan gelen diğer bir rivayette: "Ümmetimin erkeklerine, ipek elbise ve altın haram kılındı, kadınlarına <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılınndı" buyrulmuştur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5271</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Ali İbnu Ebi Talib radıyallahu anh, (bir gün), Hz. Fatıma radıyallahu anha'nın yanına girmiş idi. O sırada Hz. Hasan ve Hüseyin ağlamakta idiler. "Niye ağlıyorsunuz?" diye sordu. Hz. Fatıma: "Acıktılar!" dedi.
Hz. Ali (bir yiyecek temin etmek üzere) çıktı. Derken yolda bir dinar para buldu. Dönüp Hz. Fatıma'ya gelerek haber verdi. O da:
"Falan yahudiye git, bununla un satın al!" dedi. Ali radıyallahu anh ona vardı ve un aldı. Yahudi ona:
"Sen, kendini Allah elçisi zanneden şu zatın damadı mısın?" dedi. Hz. Ali'nin "evet"i üzerine:
"Dinarını al, un da senin olsun!" dedi. Ali oradan ayrılıp, Fatıma radıyallahu anha'ya unu ve dinarı getirdi, durumu da anlattı. Hz. Fatıma:
"Şimdi de şu falan kasaba git, bize bir dirhemlik et al!" dedi. Hz. Ali gidip, dinarı bir dirhemlik et mukabilinde rehin bıraktı. Eti Hz. Fatıma'ya getirdi. O hamur yaptı, (tencereye) koydu, ekmek pişirdi. Babasına haber gönderdi. Resûlullah yanlarına gelince, Hz. Fatıma:
"Ey Allah'ın Resûlü! (şu yemeğin) hikayesini size anlatayım da eğer <b><span style="color: red;">helal</span></b>se yiyelim, bizimle siz de yiyin. Bunun mahiyeti şöyle şöyledir..." diye antattı. Aleyhissalatu vesselam:
"Allah'ın adıyla yiyin!" buyurdular ve hep beraber ekmekten yediler. Onlar daha yerlerinde iken, bir köle gelip, Allah ve İslam adına dinar bulan var mı?" diye sormaya başladı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onu çağırıp (dinarı hakkında) sordu. Köle:
"Çarşıda benden düştü!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Ey Ali! Haydi kasaba git. Ona: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam sana "Dinarı bana göndersin, dirhemini ben ödeyeceğim!" diyor de!" emretti. Kasap dinarı gönderdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onu köleye verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5364</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ebi Leyla anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabı radıyallahu anhüm ecmainin bize anlattıklarına göre, onlar bir sefer yürüyüşünde idiler. (Bir konaklama sırasında) içlerinden biri uyurken, arkadaşı gidip ipini alır. Uyanınca ipini bulamayan zat (kaybettim diye) korkar. (Duruma muttali olan) Aleyhissalatu vesselam: "Bir müslümana, bir başka müslümanı korkutmak <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5483</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bu evlerin yönünü mescidden çevirin. Zira ben, mescidi ne hayızlı kadına ne de cünüb kimseye <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılmıyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5529</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a vahiy indiği zaman, yüzünün yakınlarında arı uğultusu gibi bir ses işitilirdi. Bir gün, O'na vahiy indirildi. Bir müddet öyle kaldı. Sonra o hal açıldı. O da Mü'minûn suresinden ilk on ayeti okudu:
"Mü'minler kurtuluşa ermiş, umduklarına kavuşmuşlardır. Onlar namazlarını Allah'tan korkarak, hürmet ve tevazu içinde ve tadil-i erkan ile kılarlar. Onlar dünya ve ahiretlerine faydası dokunmayan her türlü şeyden yüz çevirirler. Onlar nail oldukları her türlü nimetin zekatını aksatmadan verirler. Onlar namuslarını korurlar. Ancak hanımlarına ve cariyelerine karşı müstesna; bunlarla olan yakınlıklarından dolayı kınanmazlar. Kim <b><span style="color: red;">helal</span></b> sınırını aşarak bunların ötesine geçmek isterse, işte öyleleri haddini aşmış olanlardır. O mü'minler ki, Allah'a ve kullara karşı olan emanet ve mesuliyetlerini yerine getirirler ve sözlerinde dururlar. Onlar namazlarını devamlı olarak, vaktinde ve şartlarına riayet ederek kılarlar. İşte onlar varislerin ta kendileridir. Onlar Firdevs cennetine varis olurlar. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır" (Mü'minûn, 1-11).
Arkadan dedi ki: "Kim bu on ayeti yerine getirirse cennete girer."
Sonra kıbleye yöneldi ve ellerini kaldırıp:
"Allahım (hayrımızı) artır, bizi (iyilik yönüyle) noksanlaştırma. Bize ikram et, zillete düşürme. Bize ihsanda bulun, mahrum etme. Bizi tercih et, (düşmanlarımızı) bize tercih etme. Allahım, bizi razı kıl, bizden de razı ol!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5631</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir erkek bir kadınla nikah yapar ve temasta bulunursa, artık o kadının kızını nikahlaması ona <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz. Eğer kadına temas etmemişse kızını nikahlayabilir. Bir erkek bir kadını nikahlarsa, kadına temas etmiş olsa da olmasa da kadının annesiyle artık nikahlanamaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5635</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! Siz niye bizi bırakıp da Kureyş'e rağbet gösteriyorsunuz?" demiştim. Bana:
"Yanınızda rağbet göstereceğim bir (kadın) var mı?" dedi. Ben:
"Elbette! Hamza'nın kızı var!" dedim. Bunun üzerine:
"O bana <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz. Çünkü o, benim süt kardeşimin kızıdır" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5645</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre: "Kendisine, iki hanımı olan bir adamdan sorulmuş, "Bu adamın hanımlarından biri bir
kızı, diğeri de bir oğlanı emzirmiştir. Acaba; bu kızla oğlan birbirlerine <b><span style="color: red;">helal</span></b> olur mu?" denmiştir. İbnu Abbas:
"Hayır, çünkü erkeğin suyu birdir!" demiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5651</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kabisa İbnu Zaeyb anlatıyor: "Hz. Osman radıyallahu anh 'a bir adam: "Köle olan iki kızkardeş, bir kişinin nikahı altında birleştirilebilir mi ?"
diye sordu. Hz. Osman:
"Onların bu şekilde nikahlanmasını bir ayet <b><span style="color: red;">helal</span></b>, bir ayet de haram kıldı. Ben ise, böyle bir şeyi yapmayı sevmem!" dedi. Adam Hz. Osman'ın yanından çıktı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabından bir kimseye rastladı. Bu meseleyi ona da sordu. O da:
"Bana gelince, yetki benim elimde olsa, bunu yapan birini bulduğum taktirde ona mutlaka ibretamiz bir ceza veririm!" dedi.
İbnu, Sihab rahimehullah: "Bu cevabı veren zatın Ali İbnu Ebi Talib radıyallahu anh olduğunu zannediyorum" dedi. İmam Malik: "Böyle bir sözü Zübeyr radıyallahu anh'ın söylediği bana ulaştı" demiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5653</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zübeyr İbnu Abdirrahman İbnü'z-Zübeyr el-Kurazi anlatıyor: "Rifa'a İbnu Simval, Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında, hanımını üç talakla boşadı. Ondan sonra kadın Abdurrahman İbnu'z-Zübeyr'le evdendi. Abdurrahman, kadına temasa muktedir olmadığı için, ondan yüz çevirdi ve ayrıldılar. Kadını boşamış olan eski kocası Rifa'a kadınla yeniden nikahlanmak istedi. Arzusunu Resûlullah'a açtı. Aleyhissalatu vesselam Rifa'a'ya onunla evlenmesini yasakladı ve "Kadın balcığı tadıncaya kadar, sana <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5654</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh'ın anlattığına göre, "kendisi bir cariyeyi üç kere boşayıp sonra satın alan bir adam hakkında "Bu cariye, bir başka kocaya varmadıkça ona <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz" diyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5655</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Muhammed İbni İyas anlatıyor: "İbnu Abbas, Ebu Hureyre
ve İbnu'l-As radıyallahu anhüm'den kocası tarafından duhûlden (temastan) önce üç talakla boşanan bakire kız (bu ilk kocası ile yeniden nikah yapmak istese nasıl olur? diye) soruldu. Hepsi de:
"Bir başka zevce ile evlenmedikçe eskisine <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz!" dediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5657</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Misver İbnu Mahreme radıyallahu anhüm anlatıyor: "Hz. Ali radıyallahu anh nikahı altında Fatma radıyallahu anh olduğu halde Ebu Cehl'in kızına talib oldu. Bunu işiten Hz. Fatıma, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek:
"Kavmin, kızları için senin hiç gadablanmayacağını zannediyor. İşte Ali, Ebu Cehl'in kızıyla evlenecek!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam kalktı (minbere çıktı) şehadet getirdi ve şu hitabede bulundu:
"Emma ba'd! Ben Ebu'l-As İbnu'r-Rebi'e (kızımı) nikahladım. Bana konuştu ve doğruyu söyledi (vaadetti ve vaadini tuttu.Şurası muhakkak ki ben <b><span style="color: red;">helal</span></b> olanı haram kılmıyorum, haramı da <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılmıyorum). Fatıma benden bir parçadır. Onu üzen beni de üzer. Allah'a yemin olsun Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kızı Allah düşmanının kızıyla ebediyyen biraraya gelmeyecektir!"
Ravi der ki: "Ali istemekten vazgeçti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5662</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu'l-Müseyyeb anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh buyurdular ki: "Bir kadın kocasını kaybeder, nerede olduğunu da, bilemezse dört yıl bekler, sonra dört ay on gün oturur, sonra nikahı (başkasına) <b><span style="color: red;">helal</span></b> olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5752</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas ve İbnu Ömer radıyallahu anhüm anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir kimse bir atiyyede bulunur veya bir hibede bulunursa, sonradan atiyye ve hibesinden rücü etmesi ona <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz, sadece baba çocuğuna yaptığı bağıştan dönebilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5848</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Abdillah el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Zulümden kaçının. Zira zulüm, Kıyamet günü karanlıklar olacaktır. Cimrilikten de kaçının, zira cimrilik, sizden öncekileri helak etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını <b><span style="color: red;">helal</span></b> addetmeye sevketmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5878</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kays İbnu Ebi Hazım rahimehullah anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh, Zeyneb adında Ahmesli bir kadının yanına girmişti. Onun hiç konuşmadığını gördü: "Nesi var, niye konuşmuyor?" diye sordu. Oradakiler:
"Hiç konuşmadan hacc yapıyor!" dediler. Hz. Ebu Bekr kadına:
"Konuş. Zira bu yaptığın <b><span style="color: red;">helal</span></b> değil, bu cahiliye işidir" dedi. Kadın da konuşmaya başladı. Önce:
"Sen kimsin?" diye sordu. Hz. Ebu Bekr:
"Muhacirlerden biriyim!" dedi.
"Hangi muhacirlerdensin?"
"Kureyş'ten."
"Kureyş'ten kimlerdensin?"
"Oo! Sen çok soru sordun! Ben Ebu Bekr'im."
"Allah'ın cahiliyeden sonra bize lutfettiği bu güzel din üzerine ne kadar baki kalacağız?"
"İmamlarınız müstakim (doğru yolda) oldugu müddetçe bakisiniz.
"İmamlar ne demek?"
"Kavmindeki reisler ve eşraflar var ya, halka emrederler halk da onlara itaat eder?"
"Evet!"
"İşte onlar imamlardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5900</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İyaz İbnu Himar radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Rabbim, bugün bana öğrettiği şeylerden bilmediklerinizi size öğretmemi emretti. (Ve buyurdu ki): "Benim bir kula verdiğim her mal <b><span style="color: red;">helal</span></b>dir. Ben bütün kullarımı hanif (=Müslüman, hakka taraftar) olarak yarattım. Ancak şeytanlar onlara gelip (fıtri) dinlerinden alıp götürdüler, kendilerine <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldığım şeyleri haram kıldılar. Kendisine bir güç vermediğim şeyi bana şirk koşmalarını emrettiler." Allah Teala Hazretleri arz ehline baktı ve Ehl-i Kitaptan bir kısmı hariç, onların Arap, Acem hepsine öfkelendi ve dedi ki: "Ben seni, imtihan etmek ve seninle de (başkasını) imtihan etmek üzere gönderdim. Sana, suyun yıkayıp (yok edemeyeceği) bir kitap gönderdim. Ta ki sen onu uyurken de uyanıkken de okuyasın!" Allah Teala hazretleri bana, Kureyş'i ateşe vermemi (onlarla savaşmamı) emretti. Ben: "Ey Rabbim, bu durumda onlar başımı yararlar ve bir ekmek parçasına çevirirler!" dedim. "Öyleyse, seni çıkardıkları gibi sen de onları (Mekke'den) çıkar! Onlara karşı gazada bulun da biz de sana yardım edelim; infakta bulun biz de sana infak edelim. Sen bir ordu gönder, biz de sana onun beş misli (yardımcı melek ordusu) gönderelim. Sana itaat edenlerle birlik ol, asilere karşı savaş!" buyurdu. Cennetlikler üç kısımdır:
- Kuvvet sahibi, adaletli, sadaka veren ve muvaffak olanlar.
- Bütün yakınlarına ve müslümanlara karşı merhametli ve yumuşak kalpli olanlar.
- İffetli, namuslu ve çoluk çocuk sahibi olanlar. Resulullah devamla dedi ki:
- Cehennem ehli de beş kısımdır:
- Aklı olmayan zayıflar. Bunlar, aranızda tabi olarak bulunurlar, hiçbir ehle ve mala tabi değildirler.
- Tamahkarlığını izhar etmeyen hain kişiler. Böylesi, bir kapıyı çalsa mutlaka ihanet eder.
- Akşam, sabah her fırsatta malın ve ehlin hususunda seni aldatan adamlar.
- Cimrilik ve yalanı da zikretti.
- Bir de kötü huylu kaba sözlü insan. Resulullah devamla buyurdular ki:
- Allah Teala Hazretleri, bana mütevazi olmanızı emretti. Öyle ki, hiç kimse hiç kimseye karşı böbürlenmesin, hiç kimse hiç kimseye karşı tecavüzde bulunmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5928</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İsa İbnu Vakid radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "yüzseksen (hicri) yılı gelmiş olsaydı, ümmetime bekarlık ve dağların başlarında ruhbanlığı <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılardım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6076</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu'l-Firasi anlatıyor: "Ben ava çıkmıştım. Yanımda içine su koyduğum bir kırbam vardı. Deniz suyu ile ebdest aldım. Durumu Aleyhissalatu vesselam'a sordum. Bana: "Denizin suyu temizdir, meytesi (ölüsü) de <b><span style="color: red;">helal</span></b>dir!" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6146</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bu mescidin avlusuna girerek, yüksek sesle: "Şurası muhakkak ki, mescid, ne cünüb ne de hayızlıya <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6567</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab halife olunca halka hitap etti ve dedi ki: "Resulullah aleyhissalatu vesselam mut'a nikahını bize üç kere <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılmıştı, sonra onu haram kıldı. Vallahi, mut'a nikahı yapan evli bir kimseyi duyarsam onu taşla recmederim. Böyle birisi, recm olmaktan kendini kurtarabilmek için, bana, Resulullah'ın, onu haram kıldıktan sonra tekrar <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldığına dair dört şahid getirmelidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6587</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Haram, <b><span style="color: red;">helal</span></b>i haram kılmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6623</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ey insanlar Allah'a karşı muttaki olun ve (dünyevi) talepte mutedil olun. Zira, hiçbir kimse yoktur ki, (Allah'ın kendisine taktir ettiği) rızkını eksiksiz elde etmeden ölmüş olsun. Rızkı gecikse bile ona mutlaka kavuşacaktır. Öyleyse Allah'tan korkun ve talepte mutedil olun, (gayr-ı meşru yollara sapmayın), <b><span style="color: red;">helal</span></b> olanı alın, haram olanı terkedin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6624</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes İbnu Malik radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(Meşru) bir işten (<b><span style="color: red;">helal</span></b> rızık) kazanan kimse o işe devam etsin</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6650</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Doğru söyleyen ve doğruluğu (mucizelerle) tasdik edilen Ebu'l-Kasım aleyhissalatu vesselam üzerine şehadet ederim ki, O bize şöyle buyurdular: "Muhalleb (sütü memede hapsedilmiş) hayvanları satmak aldatmacadır ve aldatma işi hiçbir mü'mine <b><span style="color: red;">helal</span></b> olmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6748</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kur'an'dan tek bir ayeti inkar edenin boynunu vurmak <b><span style="color: red;">helal</span></b> olur. Kim "la ilahe illallahu vahdehû la şerike leh ve enne Muhammeden abduhu ve Resûluhu (Allah birdir, ortağı yoktur, Muhammed onun kulu ve elçisidir)" derse hiç kimsenin ona dokunma yetkisi yoktur. Ancak, bir hadd suçu işlerse, ona cezası verilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6769</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Safvan İbnu Ümeyye radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında idik. Derken Amr İbnu Mürre radıyallahu anh geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü! Allah bana musibet takdir etmiştir. Çünkü ben elimle def çalmaktan başka bir yolla rızıklanacağımı zannetmiyorum. Öyleyse bana fuhşa ait olmayan şarkı hususunda izin verin!" dedi. Aleyhissalatu vesselam şu cevapta bulundu: "Hayır! Sana izin veremem, bunda bir hayır, bir rıza yoktur. Sen yalan söyledin ey Allah'ın düşmanı! Allah seni temiz ve <b><span style="color: red;">helal</span></b> şeylerle rızıklandırdı, sen ise (kendi iradenle) aziz ve celil olan Allah'ın rızkından sana <b><span style="color: red;">helal</span></b> kıldıkları yerine, Allah'ın rızkından sana haram kıldığı rızkı ihtiyar ettin. Eğer bu yasaklama hükmünü daha önce sana ulaştırmış olsaydım şimdi sana hak ettiğin cezayı verirdim. Yanımdan kalk ve Allah'a tevbe et. Bilesin, bu yasaktan sonra (eski işini) yaparsan seni acı bir şekilde döveceğim ve ibret olsun diye saçını traş edeceğim, seni ailenden alıp sürgüne göndereceğim. Senin üstün başında taşıdığın varlığını Medine gençlerine ganimet olarak <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılacağım."
Ravi der ki: "Amr, (Resûlullah'ın bu talimatından sonra, öyle fena ve rüsvay bir vaziyette kalktı ki, bunun derecesini ancak Allah bilir.
O çekip gidince Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Bunlar asilerdir. Böyleleri tevbe etmeden ölürse, aziz ve celil olan Allah onları, Kıyamet günü, dünyada oldukları üzere muhannes (kadınlaşmış), çıplak ve insanlara karşı bir ince yaprakla olsun örtülmemiş vaziyette haşredecektir, ayağa kalktıkça yere yıkılacaklardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6908</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bize iki hayvanın ölüsünün yenmesi <b><span style="color: red;">helal</span></b> kılındı: "Balık ve çekirge."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7033</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) yanımıza geldiler. Bir elinde ipek bir elbise, diğer elinde de altın vardı: "İşte bu iki şey ümmetimin erkeklerine haramdır, kadınlara <b><span style="color: red;">helal</span></b>dir" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7141</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'lebe lbnu'l-Hakem radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gazvede) düşmanın koyun sürüsüne rastlamıştık. Hemen yağmaladık ve tencereleri kurduk. Resûlullah aleyhissalatu vesselam tencerelerimizin yanından geçti (ve onları gördü). Kaldırmamızı emretti. Derhal hepsini devirdik. Sonra: "Yağma <b><span style="color: red;">helal</span></b> değildir" buyurdu."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-79476185619721675052014-01-19T14:51:00.002-08:002014-01-19T14:51:19.403-08:00Hesap Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">202</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amra Bintu Abdirrahman (radıyallahu anha) anlatıyor: "Bir adam bir meyve bahçesinin meyvelerini toptan satın aldı. Meyveyi toplayıp miktarını tayin edince, tahmin edilenden noksan buldu. Bahçe sahibini görerek eksik çıkan kısmı <b><span style="color: red;">hesap</span></b>tan düşmesini veya alım-satım akdinden dönmesini talebetti. Fakat adam teklif edilenleri kabul etmemeye yemin etti. Bunun üzerine müşterinin annesi, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e müracaat ederek durumu arzetti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "O adam, hayır yapmamaya yemin etmiştir" buyurdu. Bu sözü işiten bahçe sahibi Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü, talebini kabul ettim" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">342</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Eslem anlatıyor: "Cenab-ı Hakk'ın terketmeyenler için harb etmeye izin verdiği riba, cahiliye devrinde iki şekilde cereyan ederdi:
1. Bir kimsenin diğer bir kimsede, vadeli bir alacağı bulunurdu. Vade dolunca alacaklı: "Ödeyecek misin yoksa faizlesin mi?" derdi. Borçlu öderse öbürü alırdı. Ödemezse, ölçeklenen, tartılan, ekilen veya sayılan çeşitten ise alacak katlanırdı.
2. Yaşla ölçülen bir mal ise, daha üst mertebeye kaydırılır, vade de uzatılırdı. İslam gelince Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Ey iman edenler! Allah'tan sakının, inanmışsanız faizden arta kalan <b><span style="color: red;">hesap</span></b>tan vazgeçin. Böyle yapmazsanız, bunun Allah'a ve Peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğramamış olursunuz" (Bakara 278-279).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">388</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir din kardeşine yemiş satsan sonra da buna bir afet gelse, ondan bir şey alman sana helal olmaz. Kardeşinin malını hakkın olmadığı halde nasıl alırsın?"
Bir başka rivayette: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) afetle gelen zararın <b><span style="color: red;">hesap</span></b>tan düşülmesini emretti" demiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">399</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Vail anlatıyor: "Hz. Muaviye (radıyallahu anh) bir gün Ebu Haşim İbnu Utbe'ye uğradı. Maksadı geçmiş olsun ziyaretinde bulunmaktı, çünkü Ebu Haşim hastaydı. Yanına varınca ağlar buldu. "Ey dayıcığım niye ağlıyorsun? Dayanamadığın bir ağrı veya dünyaya karşı bir hırs mı seni böyle ağlatıyor?" diye sordu. Ebu Vail:
-Hayır, asla bu sebeplerle ağlamıyorum. Ne var ki, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bizden bir söz almıştı, onu tutamadım (bu sebeple ağlıyorum) dedi. Hz. Muaviye:
-Neydi o? diye sordu.
-Ben, dedi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı şöyle söylerken dinlemiştim: "Sizden birine, dünyalık olarak bir hizmetçi ve Allah yolunda cihadda kullanacağı bir binek edinecek kadar mal toplaması yeterlidir." Halbuki bugün ben kendimi bundan daha çok mal toplamış görüyorum.
Rezin merhum şu ilavede bulundu: "Ebu Haşim rahmet-i Rahman'a kavuştuğu zaman, geride bıraktığı serveti <b><span style="color: red;">hesap</span></b>ladı, hepsi otuz dirhem kadardı." (Bu ziyadenin kaynağı bulunamamıştır.)</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1504</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Süleyman İbnu Yesar'dan rivayet edildiğine göre: "Hebbar İbnu'l-Esved, yevm-i nahrde kurban kesmekte olan Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e gelerek: "Ey mü'minlerin emiri, <b><span style="color: red;">hesap</span></b>ta yanıldık. Biz bugünü arefe günü diye <b><span style="color: red;">hesap</span></b>lıyorduk" dedi. Hz. Ömer:
"Öyleyse Mekke'ye git, sen ve beraberindekiler tavaf edin, beraberinizde kurban getirdiyseniz bir kurban kesin. Sonra traş olun veya saçınızı kısa kesin ve (artık memleketinize) dönün. Gelecek yıl yeniden hacc yapın, kurban kesin. Kurbanlık bulamayan, üç gün hacc sırasında, yedi gün de dönüşte olmak üzere (on gün) oruç tutsun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1671</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah Teala, Hz. Adem (aleyhisselam)'ı yarattığı ve ruh üflediği zaman, Adem hapşırdı ve elhamdülillah diyerek, izni ile Teala'ya hamdetti. Rabbi de ona:
"Ey Adem, yerhamukallah (Allah sana rahmet etsin), (mukarreb) meleklerden şu oturan gruba git ve "Esselamu aleyküm" de!" dedi. (Hz. Adem öyle yaptı. Hitab ettiği melekler):
"Ve aleyke's-selamu ve rahmetullahi ve berekatuhu!" diye karşılık verdiler. Sonra Adem (aleyhisselam) Rabbine döndü. Rabbi ona:
"Bu cümle senin ve evladlarının aralarındaki selamlaşmadır" dedi.
Allah Teala hazretleri, elleri kapalı olduğu halde Adem'e:
"Dilediğini seç!" dedi. Hz. Adem:
"Rabbimin sağ elini seçtim! Rabbimin iki eli de sağdır, mübarektir" dedi. Sonra Allahu Teala hazretleri sağ elini açtı. İçinde Hz. Adem ve onun zürriyeti(nin emsalleri) vardı. Hz. Adem (aleyhisselam):
"Ey Rabbim, bunlar nedir?" dedi. Rabb Teala:
"Bunlar senin zürriyetindir" dedi. Her insanın iki gözünün arasında ömrü yazılıydı. Aralarında biri hepsinden daha parlak, daha nurlu idi. Hz. Adem:
"Ey Rabbim ! Bu kimdir?" dedi. Rabb Telala hazretleri:
"Bu senin oğlun Davud'dur. Ben ona kırk yıllık ömür takdir ettim" dedi. Adem aleyhisselam:
"Ey Rabbim onun ömrünü uzat!" talebinde bulundu. Rabb Teala:
"Bu ona takdir edilmiş olandır!" deyince, Adem:
"Ey Rabbim, ben ona kendi ömrümden altmış senesini verdim"diye ısrar etti. Bunun üzerine Rabb Teala:
"Sen ve bu (talebin berabersiniz)." buyurdu.
Sonra Adem cennete yerleştirildi. Allah'ın dilediği kadar orada kaldı. Sonra cennetten (arza) indirildi. Adem burada kendi ecelini yıl be-yıl sayıp <b><span style="color: red;">hesap</span></b>lıyordu. Derken ölüm meleği geldi. Hz. Adem (aleyhisselam) ona:
"Acele ettin, erken geldin. Bana bin yıl ömür takdir edilmişti!" dedi.
Melek:
"İyi ama sen oğlun Davud a altmış senesini verdin" dedi. Ne var ki O bunu inkar etti, zürriyeti de inkar etti; o unuttu, zürriyeti de unuttu. "
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ilave etti: "O günderı itibaren yazma ve şahidlik emredildi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1878</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) öldürülen mükateb hakkında, azad edilen miktarınca hür diyetine göre, geri kalan kısmı için de köle diyetine göre <b><span style="color: red;">hesap</span></b>lanmasına hükmetti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1948</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ali İbnu Ebi Talib (radiyalllahu anh) buyurdular ki: "dünya arkasını dönmüş gidiyor, ahiret ise yönelmiş geliyor. Bunlardan her ikişinin de kendine has evlatları var. Sizler ahiretin evlatları olun. Sakın dünyanın evlatları olmayın. Zira bugün amel var <b><span style="color: red;">hesap</span></b> yok, yarın ise <b><span style="color: red;">hesap</span></b> var amel yok."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1988</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) vefat edince, ondan sonra Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) halife seçildi. Bunun üzerine bedevilerden bir kısmı "irtidat" etti. (Hz. Ebu Bekir halife olarak onlarla savaşmaya karar verince) Hz. Ömer, "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "İnsanlar lailaheillallah deyinceye kadar onlarla savaşmaya emrolundum. Bunu söylediler mi, benden mallarını ve nefislerini korurlar. (İslam'ın) hakkı hariç artık <b><span style="color: red;">hesap</span></b>ları da Allah'a kalmıştır!" demiş iken, sen nasıl insanlarla savaşırsın?" dedi. Hz. Ebu Bekir: "Allah'a yemin olsun, namazla zekatın arasını ayıranlarla savaşacağım. Zira zekat, malın hakkıdır. Vallahi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a vermekte oldukları bir oğlağı vermekten vazgeçseler, onu almak için onlarla savaşacağım" dedi. Hz. Ömer sonradan demiştir ki: "Allah'a yemin ederim, anladım ki, Hz. Ebu Bekir'in bu görüşü, Allah'ın savaş meselesinde ona ilhamından başka bir şey değildi. İyice anladım ki, bu karar hakmış."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2064</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün (veya gece mutad olmayan bir saatte) mescide geldi. Orada Hz. Ebu Bekir (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.) 'e rastladı. Onlara (bu saatte) niye geldiklerini sordu. "Bizi evden çıkaran açlıktır!" dediler. Resulullah da: "Beni de evde çıkaran açlıktan başka bir şey değil!" buyurdu. Hep beraber Ebu'I-Heysem İbnu'I Teyyihan'a gittiler. O, bunlar için arpadan ekmek yapılmasını emretti. Ekmek yapıldı. Sonra kalkıp bir koyun kesti. Yanlarında bir hurma ağacında asılı olan tatlı suyu indirdi. Derken yemek geldi, yediler ve o sudan içtiler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "şu günün nimetinden (kıyamet günü) <b><span style="color: red;">hesap</span></b> sorulacak! Açlık sizi evinizden çıkardı. Bu nimetlere nail olduktan sonra dönüyorsunuz!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3093</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Şaban ayının günlerini <b><span style="color: red;">hesap</span></b>ladığı kadar başka bir ayın günlerini <b><span style="color: red;">hesap</span></b>lamazdı. Sonra Ramazan hilalini görünce oruca başlardı. Eğer bulut araya girer (hilaIi göremez) ise (şabanı) otuz gün olarak <b><span style="color: red;">hesap</span></b>lar, sonra ramazan orucuna başlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3101</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim ve Nesai'de gelen bir rivayette: "Biz ümmi bir milletiz, ne yazı ne de <b><span style="color: red;">hesap</span></b> biliriz. Ay, şöyle şöyledir" dedi. Yani bir defasında yirmidokuz, bir defasında otuz gösterdi" denmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3279</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Onbir kadın oturup, kocalarının ahvalini haber vermede ve hiçbir şeyi gizlemiyecekleri hususunda birbirlerine kesin söz verip anlaştılar:
Birincisi (zemmederek): "Benim kocam (yalçın) blr dağın başındaki zayıf bir devenin eti gibidir. Kolay değil ki çıkılsın, semiz değil ki götürülsün '' dedi. (Yani kocasının sert mizaçlı, huysuz, gururlu oluşuna, ailenin kendisinden istifade etmediğine işaret etti.)
İkincisi (de zemmederek): "Ben kocamın haberini faş etmek istemem, çünkü korkarım. Eğer zikretmeye başlarsam büyük-küçük herşeyini söyleyip bırakmamam gerekir, (bu ise kolay değil) '' dedi.. (Bu sözüyle kocasının çok kötü olduğuna işaret etti).
Üçüncüsü (zemmederek): "Benim kocam uzun boyludur, konuşursam, boşanırım, konuşmazsam muallakta bırakılırım '' dedi. (Bu da kocasının akılca kıt olduğunu belirtmek istedi).
Dördüncüsü (överek): "Kocam Tihame gecesi gibidir. Ne sıcaktır, ne soğuktur. Ne korkulur, ne usanılır '' dedi.
Beşincisi: "Kocam içeri girince pars, dışarı çıkınca arslan gididir. Bana bıraktığı (ev işlerinden <b><span style="color: red;">hesap</span></b>) sormaz'' dedi.
Altıncısı: "Kocam, yedi mi (üst üste katlayıp) çokyer, içti mi sömürür, yattı mı sarınır. Benim kederimi anlamak için (elbiseme) elini sokmaz.'' (Bu da kocasının kendisiyle ilgilenmediğini, yiyip içmekten başka birşey düşünmediğini söylemek ister.)
Yedincisi: "Kocam tohumsuzdur (erlik yapmaktan acizdir). Her dert onundur (vücudunda çeşitli hastalıklar var). Başımı yarar, vücudumu yaralar, (bunları yapmak için) herşeyi toplar, (her eline geçeni kullanır, vurur) '' dedi.
Sekizincisi: "Onun (vücuduna) dokunmak tavşana dokunmak gibi (yumuşak)tır. Güzel kokulu bitki gibi hoş kokar" dedi.
Dokuzuncusu: "Kocamın direği yüksektir (evi rahattır), kılıcının kını uzundur (boylu posludur), ocağının külü çoktur, evi meclise yakın (misafırperver) bir adamdır'' dedi.
Onuncusu: "Kocam maliktir, hem de ne malik! Artık akıl ve hayalinizden geçen her hayra maliktir. Onun çok devesi vardır. Develerin çökecek yerleri çok, yaylakları azdır. Çalgı sesini duydular mı helak olacaklarını anlarlar. (Yani develer yayılmaya salınmaz, kesilmek üzere bekletilir, çalgı ve eğlence sesi duyunca kesileceklerini anlarlar demektir.)
Onbirincisi: "Kocam Ebu Zerr'dir. Amma ne Ebu Zerr'dir! Anlatayım: Kulaklarımı zinetlerle doldurdu, bazularımı yağla tombullaştırdı. Beni hoşnut kıldı, kendimi bahtiyar ve yüce bildim. O beni Şıkk denen bir dağ kenarında bir miktar davarla geçinen bir ailenin kızı olarak buldu. Beni atları kişneyen, develeri böğüren, ekinleri sürülüp daneleri harmanlanan müreffeh ve mesud bir cemiyete getirdi. Ben onun yanında söz sahibiyim, hiç azarlanmam. (Akşam) yatar sabaha kadar uyurum. Doya doya süt içerim. Ebu Zerr'in annesi de var: Ümmü Ebu Zerr. Ama o ne annedir! Onun zahire anbarları büyük, hararları iri, evi geniştir.
Ebu Zerr 'in oğlu da var. Ama ne nezaketli gençtir o. Onun yattığı yer, kılıcı çekilmiş kın g</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4245</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu zabyan anlatıyor: "Üsame İbnu zeyd radıyallahu anh'ı dinledim, diyordu ki:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam bizi huruka'ya gönderdi. Sabah baskını yapıp hezimete uğrattık. Ben ve Ensardan biri, Hurukalı bir adama rastladık. Adama galebe çalmıştık. Lailaheillallah dedi. Adam bunu söyler söylemez Ensari savaşmayı bıraktı, ben devam ettim ve mızrağımı saplayıp öldürdüm.
Medine'ye geldiğimiz zaman benim yaptığım, Resûlullah'ın kulağına ulaşmış. (Beni çağırttı ve:)
"Ey Usame! Sen, lailahe illallah dedikten sonra adam mı öldürdün?" diye sordu. Ben:
"O bunu, canını kurtarmak için söyledi" dedim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Sen onu Lailahe illallah dedikten sonra öldürdün mü?" dedi. Bu cümleyi o kadar çok peşpeşe tekrar etti ki, keşke bugünden daha önce müslüman olmasaydım (müslüman olarak böyle bir cinayeti işlememiş olurdum) diye temenni ettim."
Müslim'in Cündeb'ten kaydettiği bir diğer rivayet şöyle: "Sen Lailahe illallah diyeni öldürdün mü? Kıyamet günü Lailahe illallah gelince ona nasıl <b><span style="color: red;">hesap</span></b> vereceksin?" Bunu ona çok tekrarladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4475</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah Teala hazretleri, bizden öncekileri cum'ayı bulma işinde şaşırttı. Bu sebeple cumartesi yahudilerin, pazar günü de hıristiyanların oldu. Allah Teala hazretleri bizi yarattı ve bizlere cuma gününü bulma hususunda hidayet nasib etti: Cumayı da, cumartesiyi de, pazarı da (ibadet günleri) kıldı. Onlar Kıyamet günü de bize tabidirler. Biz, dünya ehli arasında sonuncusuyuz, fakat Kıyamet günü birinciler olacağız ve bütün mahlûkattan önce <b><span style="color: red;">hesap</span></b>ları görülüp bitirilecekler olacağız."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5027</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kimin üzerinde kardeşine karşı ırz veya başka bir şey sebebiyle hak varsa, dinar ve dirhemin bulunmadığı (Kıyamet ve <b><span style="color: red;">hesap</span></b>laşmanın olacağı) gün gelmezden önce daha burada iken helalleşsin. Aksi takdirde o gün, salih bir ameli varsa, o zulmü nisbetinde kendinden alınır. Eğer hasenatı yoksa, arkadaşının günahından alınır, kendisine yüklenir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5029</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Ahirette kimin hesabı münakaşa edilirse, azaba maruz kalacak demektir!" buyurmuşlardı. Ben: "Nasıl olur? Allah Teala hazretleri (mealen):
"O vakit kimin kitabı sağ eline verilirse; kolay bir hesabla muhasebe edilecek ve ehline sevinçli olarak dönecek" (İnşikak 7-9) buyurmadı mı, (bu <b><span style="color: red;">hesap</span></b> münakaşası değil mi)?" dedim.
"Hayır! buyurdular, bu (münakaşa değil) arzdır. Kıyamet günü hesaba çekilen herkes mutlaka helak olmuş demektir!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5030</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hureys İbnu Kabisa radıyallahu anh anlatıyor: "Medine'ye geldim ve: "Ey Allahım! Bana salih bir arkadaş nasib et!" diye dua ettim. Derken Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın yanına oturdum. Kendisine:
"Ben, Allah'a bana salih bir arkadaş nasip etmesi için dua ettim. bana, Resûlullah'tan işittiğin bir hadis söyle! Olur ki Allah Teala Hazretlerri ondan faydalanmamı nasib eder!" dedim. Bunun üzerine dedi ki: "Ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:
"Kıyamet günü, kişi amelleri arasında önce namazın hesabını verecek. Bu <b><span style="color: red;">hesap</span></b> güzel olursa kurtuluşa erdi demektir. Bu <b><span style="color: red;">hesap</span></b> bozuk olursa, hüsrana düştü demektir. Eğer farzında eksiklik çıkarsa Rab Teala Hazretleri: "Bakın, kulumun (defterinde yazılmış) nafilesi var mı?" buyurur. Böylece, farzın eksikleri nafile (namazları) ile tamamlanır. Sonra, bu tarzda olmak üzere diğer amelleri <b><span style="color: red;">hesap</span></b>tan geçirilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5034</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id ve Ebu Hureyre radıyallahu anhüma anlatıyorlar:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kıyamet günü kul (<b><span style="color: red;">hesap</span></b> vermek üzere huzur-u ilahiye) getirilir. Allah Teala Hazretleri:
"Ben sana kulak, göz, mal ve evlat vermedim mi? Sana hayvanları ve ekimi musahhar kılmadım mı? Seni bunlara baş olmak, onlardan istifade etmek üzere serbest bırakmadım mı? Acaba, benimle bugünkü şu karşılaşmanı hiç düşündün mü?" diye soracak. Kul da: "Hayır" diyecek. Allah Teala Hazretleri: "Öyleyse bugün ben de seni unutacağım, tıpkı senin (dünyada) beni unuttuğun gibi!" buyuracak."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5039</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü! Benim kölelerim var, bana yalan söylüyorlar ve bana ihanet ediyorlar, bana isyan ediyorlar. Ben de onlara şetmediyor ve dövüyorum. Onlar yüzünden (Allah yanında) durumum ne olacak?" diye sordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Kıyamet günü onlar, sana olan ihanetleri, isyanları ve yalanları sebebiyle muhasebe olacaktır. Senin onlara verdiğin ceza ise, eğer cezan onların günahları nisbetinde ise, başabaştır; ne lehine ne de aleyhine olur. Eğer onlara verdiğin ceza günahlarından az ise bu senin için bir fazilet olur. Eğer onlara verdiğin ceza günahlarından çok olursa, bu fazla kısım sebebiyle onlar lehine sana kısas yapılır" buyurdular. Bunun üzerine adam huzurdan çekildi, ağlamaya ve dövünmeye başladı. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam dedi ki:
"Sen Allah'ın kitabını okumuyor musun? (Bak ne diyor! (Mealen): "Biz Kıyamet gününe mahsus adalet terazileri koyacağız. Artık hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmayacaktır. (O şey bir hardal tanesi kadar bile olsa, onu getiririz (Mizana koyarız). <b><span style="color: red;">hesap</span></b>çılar olarak da biz yeteriz" (Enbiya 47). Adam tekrar:
"Allah'a yemin olsun, ey Allah'ın Resûlü! Ben hem kendim ve hem de onlar için, ayrılmalarından daha hayırlı bir şey göremiyorum. Seni şahid kılıyorum, hepsi hürdür, (azad ettim)" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5042</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Mes'ud el-Bedri radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dendi, biz cahiliye devrinde yaptıklarımızdan hesaba çekilecek miyiz?" Şu cevabı verdiler:
"Müslüman olduktan sonra iyi olana, cahiliye devrinde yaptıklarından sorulmayacaktır. Kötü amel işleyene, hem İslam'daki ameli hem de önceki ameli sebebiyle <b><span style="color: red;">hesap</span></b> sorulacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5056</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Sahiheyn ve Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den kaydettikleri bir rivayet şöyledir: "Biz bir davette Resûlullah ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(n dan bir parça) ikram edildi. Bud hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve:
"Ben Kıyamet günü ademoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım:) Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve takat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar:
"İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz?" demeye başlarlar. Birbirlerine:
"Babanız Adem var!" derler ve ona gelerek: "Ey Adem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi. (Bütün isimleri sana öğretti). Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. (Allah katında itibarın, makamın var.) Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza şu geleni görmüyor musun?" derler. Adem aleyhisselam da:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü, cennette iken, Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa asi oldum. (Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bu bana yeter). Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin, Nûh aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Nûh aleyhisselam'a gelecekler:
"Ey Nuh! Sen yeryüzü ahalisine gönderilen resullerin ilkisin. Allah seni çok şükreden bir kul (abden şekûra) diye isimlendirdi. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın?" diyecekler. Nuh aleyhisselam da şöyle diyecek:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kkadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (beddua olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar İbrahim aleyhisselam'a gelecekler:
"Ey İbrahim! Sen allah'ın peygamberi ve arz ahalisi içinde yegane Halilisin, bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara:
"Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce bu kadar öfkelenmemişti, bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek. (Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum. Çünkü ben) üç kere yalan söyledim!" deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek:
"Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa aleyhisselam'a gidin!" İnsanlar, Hz. Musa aleyhisselam'a gelecekler ve:
"Ey Musa! Sen Allah'ın peygamberisin. Allah seni, risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı. Bize Allah nezdinde şefaatte bulun! İçinde bulunduğumuz hali </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5437</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Osman radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ölünün defnini tamamlayınca, kabri üzerinde durur ve:
"Kardeşiniz için (Allah'tan) mağfiret talep edin, onun için (karşılaşacağı sorgulamada) metanet dileyin. Zira şimdi ona <b><span style="color: red;">hesap</span></b> sorulacak!" buyururdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5901</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Umame radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah Teala Hazretleri her hak sahibine hakkını verdi. Öyleyse varis lehine vasiyet yoktur. Çocuk yatağa aittir. Zanı için mahrumiyet vardır. Gerçek <b><span style="color: red;">hesap</span></b>ları Allah 'a aittir. Kim kendisini babasından başkasına nisbet eder veya hakiki velisinden başkasını veli gösterirse, kıyamet gününe kadar Allah 'ın laneti üzerine olsun." Resulullah devamla dedi ki:
- Kadın, kocasının evinden onun izni olmadan (başkasına) infak edemez!" Kendisine: "Ey Allah'ın Resulu! Yiyecek de mi?" denildi. - Bu, mallarınızın en kıymetlisidir!" buyurdular. Sonra sözlerine şöyle devam ettiler: "ariyet (olarak alınan sahibine) ödenir. Minha (olarak alınan sahibine) geri verilir. Borç ödenir, kefil olan borçlu sayılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6203</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabından Bedir savaşına katılanlardan otuz tanesi toplanarak aralarında: "Gelin, Resulullah'ın namazda sessiz okuduğu kıraatın kaç ayet olduğunu kıyaslayarak tesbit edelim" dediler. Bu hususta iki kişi bile ihtilaf etmedi. Aleyhissalatu vesselam'ın öğle namazında okuduğu ayetin miktarını kıyas suretiyle <b><span style="color: red;">hesap</span></b>layıp otuz ayet kadar olduğunu tesbit ettiler. İkinci rekatte okuduğu bunun yarısı kadardı. Aynı ölçümü ikindi namazı için de yaptılar. İkindinin kıraati öğlenin son iki rekatındaki kıraatin yarısı kadardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7283</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rifa'a el-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte bir seferden dönmüştük. Buyurdular ki:
"Muhammed'in nefsi elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun! İman edib, sonra doğru yoldan ayrılmayan hiçbir kul yoktur ki cennete sokulmasın. Siz ve iyi (dindar) nesliniz cennetteki meskenlere yerleşmedikçe (diğer ümmetlerin mü'minleri olan) cennetliklerin cennete girmemelerini de ümit ederim ve Rabbim ümmetimden yetmişbin kişiyi <b><span style="color: red;">hesap</span></b>sız olarak cennete dahil etmeyi bana kesin vaadetti"</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-90573578855356858452014-01-19T14:00:00.000-08:002014-03-03T18:39:00.839-08:00Dua kelimesi Geçen Hadisler<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">46</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Bekre Nufey'u'bnu'l-Haris es-Sakafi (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdu: "Zaman, döne döne Allah'ın arz ve semavatı yarattığı gündeki düzenini tekrar buldu. Sene on iki aydır. Bunlardan dördü haram aydır. Haram aylar da üç tanesi peş peşe gelir: "Zül-kade, Zü'l-hicce ve Muharrem. Bir de Cumadi ve Şaban ayları arasında yer alan Mudarlılar'ın Receb'i." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sordu:
"-Bu ay hangi aydır?" Biz: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dedik. Bir müddet sustu. Biz ayın ismini değiştirecek zannettik. Ancak şunu söylediler:
"-Bu zi'l-hicce değil mi?"
"-Evet!" karşılığını verdik. Devam etti:
"-Peki burası neresidir?" Biz:
"-Allah ve Resûlü daha iyi bilir" cevabını verdik. Yine sustu ve biz bölgenin ismini değiştirecek vehmine kapıldık.
"-Burası haram bölge değil mi?" dedi.
"-Evet" dedik.
"-İçinde bulunduğunuz gün nedir?" diye tekrar sordu, biz yine:
"-Allah ve Resûlü daha iyi bilir" dedik. Tekrar sustu ve biz yine günün ismini değiştirecek zannına düşmüştük ki:
"-Kurban günü değil mi?" dedi.
"-Evet" cevabımız üzerine sözüne devam etti:
"-Bilin ki, kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize kesinlikle haramdır, tıpkı bu yerde, bu ayda şu gününüzün haram olması gibi. Rabbinize kavuştuğunuz zaman sizi yaptıklarınızdan hesaba çekecek. Sakın benden sonra birbirinizin boyunlarını vuran kafirler olmayın. Bu söylediklerimi duyanlar, duymayanlara ulaştırsınlar. Bazan söz kendisine ulaştırılan kimse, ulaştırılan sözü, bizzat dinleyenden daha iyi beller." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sonra şunu ekledi: " Tebliğ ettim mi, tebliğ ettim mi?" üç defa tekrarladı.
"-Evet" cevabımız üzerine:
"-Ya Rabbi şahid ol!" dedi.
Müslim'in rivayetinde şu ziyade var: "Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) beyazı galebe çalan alaca iki koyuna yöneldi ve onları kesti. Sonra da koyunun bir parçasını alıp aramızda taksim etti."
Rezin, rivayetin arasına şunu ilave eder: "Üç şey vardır, bir mü'minin kalbi onlara karşı ebediyen ihanet etmez; ameli sırf Allah için yapmak, idareyi elinde tutana karşı hayırhah olmak, Müslümanların cemaatine katılmak, çünkü onların <b><span style="color: red;">dua</span></b>ları cemaate dahil olanların hepsini içine alır." İbnu'l-Esir: "Bu ziyadeyi ana kitaplarda (Kütüb-i Sitte) görmedim" der.
Bu ziyadenin manası şudur: Bu üç şeyde kalbler huzura kavuşur. Kim bunlara yapışır, riayet ederse, kalbi hıyanet, hile ve şer gibi manevi kirlerden temiz kalır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">73</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) şunu anlatır: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in bir hasırı vardı, geceleri perde yapıp gerisinde namaz kılardı, gündüzleri de yayıp üzerine otururdu. Halk da Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına dönep (gelip) aynen onun gibi namaz kılmaya başladılar. Sayı gittikçe arttı. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara yönelerek şunu söyledi: "Ey insanlar, takat getireceğiniz işleri yapın. Zira siz (<b><span style="color: red;">dua</span></b> etmekten) usanmadıkça Allah da sevap yazmaktan usanmaz. Allah'a en hoş gelen amel, az da olsa devamlı olanıdır." Ravi der ki: Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'in ailesi bir iş yapınca onu sabit kılardı (artık terketmez devamlı yapardı).
Buhari'nin Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'den yaptığı bir rivayette: "Orta yolu tutun, güzele yakın olanı arayın, sabah vaktinde, akşam vaktinde, bir miktar da gecenin son kısmında yürüyün (ibadet edin), ağır ağır hedefe varabilirsiniz. Unutmayın ki sizden hiç kimseye, yaptığı amel, cenneti kazandırmayacaktır" buyurdu. "Sen de mi (amelinle cennete gidemiyeceksin) ey Allah'ın Resûlü?" dediler. "Evet, ben de, dedi, Allah affı ve rahmeti ile muamele etmezse ben de!"
Buhari ve Nesai'de gelen bir başka rivayette: "Bu din kolaylıktır. Kimse (aşırı gayretle) dini geçmeye çalışmasın, (başa çıkamaz, yine de yapamadığı eksiklikleri kalır ve) galebiyet dinde kalır" buyrulmuştur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">92</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a kasem olsun, ya ma'rufu emreder ve münkerden de yasaklarsınız veya Allah'ın katından umumi bir bela göndermesi yakındır. O zaman yalvar yakar olursunuz da <b><span style="color: red;">dua</span></b>nız kabul edilmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">121</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhüma) anlatıyor. "Mekke'de Abdullah İbnu Zübeyr (radıyallahu anh)'e hamile kalmıştım. Doğum yaklaşmıştı ki, Mekke'yi terkettim ve Medine'ye geldim, Kuba'ya indim. Abdullah'ı orada dünyaya getirdim. Doğunca, bebeği alıp Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a götürdüm, kucağına bıraktım. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir hurma istedi, ağzında çiğneyerek ezdikten sonra, tükrüğünden çocuğun ağzına bıraktı. Abdullah'ın midesine ilk inen şey Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın mübarek tükrükleri idi. Sonra (yumuşattığı o) hurma ile çocuğun damağını oğdu, hakkında bereketle <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti ve Abdullah ismini verdi. Müslüman aileden ilk doğan çocuk bu idi. (Medine'de bütün Müslümanlar) onun doğumuna çok sevindiler. Çünkü "Yahudiler size sihir yaptılar, asla doğum yapamayacaksınız" diye bir şayia çıkarılmıştı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">122</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Mûsa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir oğlum doğmuştu. Hemen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a getirdim. İbrahim ismini verip bir hurma ile tahnikde bulundu. Sonra da "Mübarek olsun" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdu ve çocuğu bana geri verdi. Bu çocuk, Ebu Musa'nın en büyük evladı idi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">139</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Yeni doğan çocuklar Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e getirilirdi. O da bunlara mübarek olmaları için <b><span style="color: red;">dua</span></b> eder, tahnikde bulunurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">166</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Üseyd Malik İbnu Rebi'a es-Saidi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü, anne ve babamın vefatlarından sonra da onlara iyilik yapma imkanı var mı, ne ile onlara iyilik yapabilirim?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Evet vardır" dedi ve açıkladı: "Onlara <b><span style="color: red;">dua</span></b>, onlar için Allah'tan istiğfar (günahlarının affedilmesini) taleb etmek, onlardan sonra vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babasının akrabalarına karşı da sıla-i rahmi ifa etmek, anne ve babanın dostlarına ikramda bulunmak."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">187</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hakim İbnu Hizam (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, cahiliye devrinde yaptığım hayırlar var: <b><span style="color: red;">dua</span></b>, köle azad etme, sadaka vermek gibi, bana bunlardan bir sevab gelecek mi?" "Sen dedi, zaten, daha önce yaptığın bu iyiliklerin hayrına Müslüman olmuşsun."
Bir diğer rivayette der ki: Dedim ki: "Allah'a kasem olsun, İslam'da yaptıklarımdan hiçbirini eksik bırakmadan, cahiliye devrinde hepsini yapmıştım."
Diğer bir rivayette Hakim'in cahiliye devrinde yüz köle azad ettiği, yüz deve yükü mal tasadduk ettiği, Müslüman olunca da aynı miktarda hayır yaptığını belirtir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">275</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le birlikte gazveye katıldım. Ben su taşımada kullandığımız devemizin üzerinde giderken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana kavuştu. Devem yorgundu ve bu yüzden gerilerden yürüyordu. Durumu görünce Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) de geride kalarak deveyi sürdü ve ona <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdu. Bunun üzerine bütün develerin önünden gitmeye başladı. Bana: "Deveni nasıl görüyorsun?" diye sordu. "Çok iyi görüyorum, bereketiniz değdi" dedim. "Onu bana satar mısın?" buyurdu. Ben utandım, bundan başka su taşıyan devemiz yoktu. Yine de "evet" dedim ve Medine'ye varıncaya kadar sırtı benim olmak şartıyla deveyi kendilerine sattım. Ona: "Ey Allah'ın Rasûlü yeni evliyim" diyerek izin istedim. Bana izin verdiler. Bunun üzerine, Medine'ye gelince beni dayım karşıladı. Deveden sordu. Deve ile ilgili yaptıklarımı anlatınca beni ayıpladı. İzin istediğim sırada Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Bakire ile mi, dulla mı evlendin?" diye sormuştu. Ben "dul biriyle" dedim. "Niye bakire ile değil, o seninle sen de onunla şakalaşırdınız" buyurdu. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü, babam vefat etti. Bir çok kız kardeşim var, hepsi de küçük. Onlarla aynı yaşta, onların terbiyeleriyle meşgul olamayacak, onlara bakamıyacak çok genç biriyle evlenmeyi uygun bulmadım. Bu sebeple onlara bakıp terbiyelerini yapacak birdulla evlendim" dedim."
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Medine'ye gelince deveyi vermek üzere yanlarına gittim. Bana parasını verdi ve deveyi de iade etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">463</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">dua</span></b>, ibadettir", sonra şu ayeti okudu: "Rabbiniz: Bana <b><span style="color: red;">dua</span></b> edin ki size icabet edeyim. Bana ibadet etmeyi büyüklüklerine yediremeyenler varya, alçalmış ve hakir olarak cehenneme gireceklerdir" buyurmuşlardır" (Mü'min, 69).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">464</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rezin şu ilave rivayeti kaydetti: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın Ashabı (radıyallahu anhüm ecmain) sordular: Rabbimiz yakın mıdır, biz ona hafif sesle hitab edelim, uzaksa yüksek sesle taleblerimizi söyleyelim?" Bunun üzerine şu ayet indi: "Kullarım sana benden sorarlarsa, (söyle ki) ben yakınım. <b><span style="color: red;">dua</span></b> edenin <b><span style="color: red;">dua</span></b>sına, bana <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettiği takdirde icabet ederim" (Bakara, 186).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5603</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Biriniz bir kadınla evlenir veya bir köle satın alırsa şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> etsin: "Allahım, ben bunun hayırlı olmasını ve hayırlı bir yaratılış üzere olmasını diliyorum. Onun şerrinden ve şerli bir tabiat üzere olmasından sana sığınıyorum.
Eğer bir deve satın alırsa, eliyle hörgücünün üstenden tutup aynı şeyi söylesin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5604</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Eslem radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Biriniz bir kadınla evlenir veya bir hizmetçi (köle) satın alırsa, perçeminden tutup ona bereketle <b><span style="color: red;">dua</span></b> etsin. Bir deve satın alınca hörgücünün tepesinden tutup, şeytan-ı racim'e karşı Allah'a istiazede bulunsun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5606</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hasan(-ı Basri) anlatıyor: "Akil İbnu Ebi Talib radıyallahu anh, Beni Cüşem'den bir kadınla evlenmişti. Onu: "Kaynaşma ve oğullar" dileyerek tebrik ettiler. Fakat o: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kullandığı tabirlerle <b><span style="color: red;">dua</span></b> edin: "Allah size (evliliği) mübarek etsin ve size bereket versin" deyin!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">375</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resulü, bizler için eşyalara fiyat tesbit ediver" diye müracaatta bulundu. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Hayır fiyat koymayayım (rızka bolluk vermesi için) Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> edeyim" cevabını verdi. Arkadan bir başkası gelerek: (Ortalık pahalandı, eşyaların) fiyatını bize siz tesbit ediverin" diye talebde bulununca, bu sefer: "Hayır rızkı bollaştırıp, darlaştıran Allah'tır. Ben hiçbir kimseye zulmetmemiş olarak Allah'a kavuşmak istiyorum" cevabını verdi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">509</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Cenab-ı Hakk'ın şu mealdeki sözü nazil olunca: "İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker ve dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder..." (Bakar, 284) bu ihbar Sahabe (radıyallahu anhüma)'ye çok ağır geldi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a geldiler, diz çöküp oturdular ve dediler ki: "Ey Allah'ın elçisi, bize yapabileceğimiz işler emredildi: Namaz, oruç, cihad ve sadaka, bunları yapıyoruz. Ama Cenab-ı Hakk sana şu ayeti inzal buyurdu. Onu yerine getirmemiz mümkün değil." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara: "Yani sizler de sizden önceki Yahudi ve Hıristiyanlar gibi "dinledik ama itaat etmiyoruz" mu demek istiyorsunuz? Hayır öyle değil şöyle deyin: "İşittik itaat ettik. Ey Rabbimiz affını dileriz, dönüş Sana'dır." Cemaat bunu okuyup, dilleri ona alışınca, bir müddet sonra Cenab-ı Hakk şu vahyi inzal buyurdu: "Peygamber ve inananlar O'na Rabbi'nden indirilene inandı. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı. "Peygamberleri arasında hiçbirini ayırdetmeyiz, işittik, itaat ettik, Rabbimiz! Affını dileriz, dönüş sanadır" dediler" (Bakara 285).
Ashab bunu yapınca Allah, önceki ayeti neshetti ve şu ayeti inzal buyurdu: "Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler; kazandığı iyilik lehine, ettiği kötülük de aleyhinedir. Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. (Resûlullah bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı yapınca Allah Teala hazretleri: Pekala, yaptım buyurmuştur). Rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! (Allah Teala hazretleri: Pekiyi buyurmuştur). Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmiyeceği şeyi taşıtma (Rabb Teala hazretleri: Pekiyi dedi). Bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Sen Mevlamızsın, kafirlere karşı bize yardım et (Rabb Teala buna da Pekiyi demiştir).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">524</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Safvan İbnu Umeyye, Süheyl İbnu Amr ve el-Haris İbnu Hişam'a bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> ediyordu. Bunun üzerine şu ayet indi: "Allah'ın, onların tevbelerini kabul veya onlara azab etmesi işiyle senin bir ilişiğin yoktur; çünkü onlar zalimlerdir" (Al-i İmran, 128).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">533</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, Allahu Teala'nın kadınları hicretle ilgili olarak zikrettiğini hiç işitmiyorum, niçin? diye sordum.
Bu sorum üzerine şu ayet indi: "Rableri <b><span style="color: red;">dua</span></b>larını kabul etti: Bir birinizden meydana gelen sizlerden, erkek olsun, kadın olsun iş yapanın işini boşa çıkarmam. Hicret edenlerin, memleketlerinden çıkanların, yolumda ezaya uğratılanların, savaşan ve öldürülenlerin günahlarını elbette örteceğim. And olsun ki, Allah katında bir nimet olarak, onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Nimetin güzeli Allah katındadır." (Al-i İmran, 195).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">592</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) anlatıyor: Ömer: "Allah'ım, şarap hakkında bize tatminkar bir açıklamada bulun" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmişti ki Bakara suresinde bulunan şu ayet indi: "Sana içki ve kumarı sorarlar de ki: "İkisinde hem büyük günah ve hem insanlara bazı faydalar vardır. Günahları faydasından daha büyüktür." (Bakara 219).
Bunun üzerine Ömer (radıyallahu anh) çağırıldı ve ayet kendisine okundu. Ömer yine: "Allah'ım şarap hakkında bize tatminkar bir açıklamada bulun" dedi. Bir müddet sonra Nisa suresindeki: "Ey iman edenler! Sarhoşken ne dediğinizi bilene kadar, cünübken, -yolcu olan müstesna- gusledene kadar namaza yaklaşmayın..." (Nisa, 43) ayeti nazil oldu. Ömer (radıyallahu anh) çağırıldı ve ayet kendine okundu. Ömer yine: "Allah'ım şarap hakkında bize tatminkar bir açıklamada bulun" dedi.
Bir müddet sonra, Maide suresindeki ayet indi: "Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki saadete eresiniz. Şeytan şüphesiz içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi?" (Maide 90-91). Ömer yine çağırılıp ayet kendisine okundu. Bu sefer "Evet Rabbimiz vazgeçtik, vazgeçtik" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">621</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ebu Cehl (birgün) şöyle dedi: "Allahımız, eğer bu Kitap, gerçekten senin senin katından ise, bize gökten taş yağdır veya can yakıcı bir azab ver" (Enfal, 32) diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmişti. Şu ayet indi: "Sen içlerinde iken Allah onlara azab etmez. Onlar bağışlanma dilerken de elbette Allah azab edecek değildir" (Enfal, 33).
Müşrikler mü'minleri Mekke'den çıkardıkları zaman da şu ayet indi: "Yoksa Mescid-i Haram'a girmekten men ederlerken Allah onlara niçin azab etmesin?..." (Enfal, 34).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">688</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Saffan İbnu Assal (radıyallahu anh) anlatıyor: "İki Yahudi konuşuyorlardı, biri arkadaşına: "Gel seninle şu Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gidelim ve birşeyler soralım" dedi. Arkadaşı: "Ona peygamber deme" diye müdahale edip ekledi: "Şayet o, kendisinden "peygamber" diye bahsettiğini duyacak olursa sevincinden gözleri dört olur."
Beraberce gidip Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a imtihan niyetiyle dokuz açık ayetten soru sordular. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara "Allah'a hiç bir şeyi ortak kılmayın, hırsızlık yapmayın, zina fazihasını işlemeyin. Allah7ın haram kıldığı cana kıymayın, masum kişiyi öldürtmek içinsultana gammazlamayın, sihir yapmayın, faiz yemeyin, günahsız kadına zina iftirası atmayın, savaş sırasında cepheyi koyup kaçmayın, ey Yahudiler, bilhassa sizin için söylüyorum, cumartesi günü yasağını ihlal etmeyin" dedi.
Saffan der ki: "Bu cevap üzerine Yahudiler, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın el ve ayaklarını öptüler ve: "Şehadet ederiz ki, sen peygambersin" dediler.
Saffan diyor ki: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara: "Öyleyse niye bana uymuyorsunuz?" diye sordu. Onlar:
"Davud (aleyhisselam), neslinden peygamber kesilmesin diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Biz, sana uyduğumuz takdirde Yahudilerin bizi öldürmesinden korkuyoruz" cevabını verdiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">690</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) diyor ki: "Şu ayet <b><span style="color: red;">dua</span></b> hakkında nazil olmuştur: "(Ey Muhammed) namaz kılarken sesini yükseltme, gizli de okuma..." (İsra, 110).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">716</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zühri merhum, Urve ve başkalarından almış olarak Hz. Aişe'nin şu rivayetini nakleder:
"Hz. Aişe (radıyallahu anha) buyurmuştur ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur'a çeker, kur'a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü.
Bir sefer sırasında da benim okum çıktı ve yolculuğuna ben refakat ettim. Bu sefer, örtünme emri geldikten sonra idi. Ben yol sırasında deve sırtında giden bir mahmil içinde taşınıyordum. Konak yerlerinde de onun içinde iken iniyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın o gazvesi sona erinceye kadar hep böyle yol aldık. Nihayet geri döndü ve Medine'ye yakın bir yerde konakladık. Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra dönüş emri verildi. Dönüş emri çıktığı sırada ben kalkıp (kaza-yı hacet için tek başıma) sordudan ayrılıp gittim. İhtiyacımı gördükten sonra bineğime geri geldim. O sırada göğsümü yokladım. Yemen'in göz boncuğundan yapılmış gerdanlığım kopmuştu. Aramak üzere geri döndüm. Onu aramak beni epeyce oyaladı. Benim bineğimle meşgul olan askerler gelip mahmilimi deveme yüklemişler. Zannetmişler ki ben mahmilin içindeyim. O zamanlar kadınlar çok hafifti. Az yedikleri için şişman değillerdi. Askerler mahmilini kaldırırken hafifliğine şaşırmayıp yüklemişler. Ben zaten küçük yaşta bir kadındım: Hülasa devemi sürüp gitmişler.
Ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordugaha geri döndüğüm zaman kimseyi bulamadım. Herkes gitmişti. Önce bulunduğum yere geldim. Beni bir müddet sonra kaybetmiş olduklarını farkederek aramaya geleceklerini düşündüm. Bu halde iken uyku bastırmış ve uyuyup kalmışım.
Safvan İbnu Muattal es-Sülemi -ki bilahere (Zekvan'da ikamet ederek) Zekvani ünvanını da almıştır- (geri gözcülüğü vazifesiyle) ordugahın gerilerinde geceyi geçirmişti. Sabah olunca benim menzilden geçerken uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma geldi. Görür görmez beni tanıdı. Zira örtünme emri gelmezden önce beni görmüştü.
Ben onun istirca sesiyle "İnna lillah ve inna ileyhi raci'ûn =Biz Allah'ın kullarıyız ve Allah'a dönüp varacağız" uyandım. Derhal başörtümle yüzümü örttüm. Allah'a kasem olsun bana tek kelime konuşmadı, istircaından başka bir tek sözünü de işitmedim. İndi ve devesini ıhtırdı. Binmem için devenin ön ayaklarına ayağıyla bastı. Ben de bindim. Devemi önden çekti, böylece yol aldık. Ordu bir yerde konakladığı sırada onlara yetiştik.
(Gecikme hadisesini iftira vesilesi yaparak) benim yüzümden helak olanlar oldu. Bu işte en büyük vebal de Abdullah İbnu Ubey İbni Selûl'e düşmüştü.
Medine'ye geldiğimiz zaman bir ay kadar hasta yattım. Meğer bu esnada iftira edenlerin dedikoduları herkesi meşgul ediyormuş. Benim ise hiçbir şeyden haberim olmadı. Ancak bir husus bende kuşku uyandırmıştı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'da, başka zaman hastalanınca gördüğüm iltifat ve alakayı göremiyordum. Yanıma girip selam veriyor, sonra da: "Şu sizinki nasıl?" deyip çıkıyordu. Bu davranışından biraz işkilleniyordum ama yine de (ortalığı saran) fitneden bihaber</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">735</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh), "Yanları yataklarından uzaklaşır, korku ve ümid ile Rablerine <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederler.." (Secde 16) mealindeki ayetin, Atame denen yatsı namazını bekleyenler hakkında indiğini söylemiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">736</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enesin rivayeti Ebu Davud'da şu şekilde gelmiştir: Müslümanlar, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında) akşamla yatsı arasında nafıle namaz kılıyorlardı. Bunun üzerine "Yanları yataklarından uzaklaşır, korku ve ümid ile Rablerine <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederler..:' ayeti nazil oldu."
Hasan Basri merhum: "Ayet-i kerime kıyamu'l-leyl yani gece namazı ile ilgilidir, o kastedilmektedir" demiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">780</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mesruk (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un yanında oturuyorduk, o da aramızda yatmış vaziyette idi. Kendisine bir adam geldi ve:
"- Ey Ebu Abdirrahman! Bir kıssacı (Kinde kapıları yanında), Duhan mücizesi gelerek kafırlerin nefıslerini alıp götüreceğini, mü'minlerin ondan nezle şeklinde (çok hafıf müteessir olarak) geçiştireceğini anlatıyor" dedi. Bunun üzerine İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) kızarak oturdu ve şunları söyledi:
"- Ey insanlar Allah'tan korkun. İçinizden bir şeyler bilenler bildiklerini söylesin. Bilmeyenler de, "Allahu a'lem (Allah bilir)" desin. Zira birinizin bilmediği bir şey için "Allah bilir" demesi en büyük ilimdir. Zira Allahu Teala Resul-i Ekrem (aleyhissalatu vesselam)'i için şöyle buyurmuştur:
"Ben bu hizmetim için sizden bir ücret istemiyorum, kendiliğinden bir şey teklif edenlerden de değilim, de!" (Sad, 86).
Şüphesiz, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), insanlarda bir gerileme gördüğü zaman:
"Rabbim, Hz. Yusufun yedi (senesi) gibi yedi (kıtlık) senesi ver"diye bed<b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulunmuştu. Bu bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> üzerine Mekkeli müşrikleri öyle bir kıtlık yakalamıştı ki her şeyi silip süpürmüş, açlıktan laşelerin derilerini bile yemek zorunda kalmışlardı. Onlardan biri semaya bakınca, duman gibi birşeyler görür olmuştu. Bu durum karşısında, (Mekkelilerin lideri olan Ebu Süfyan) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e müracaat ederek:
"- Ey Muhammed, sen Allah'a taat ve yakınlarına yardım emrederek geldin. Kavmin helak oldu. Onlar için Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> et!" dedi. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi:
"Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle. Bu can yakan bir azabtır. İnsanlar: "Rabbimiz bu azabı bizden kaldır, doğrusu artık biz inananlarız" derler. Nerede onlarda öğüt almak? Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti ve ondan yüz çevirmişler "belletilmiş bir deli" demişlerdi. Biz sizden azabı az süre için kaldıracağız, siz yine de eski inkarcılığınıza döneceksiniz" (Duhan,10-15). Abdullah İbnu Mes'ud şöyle dedi:
"- Haklarında: "Onları çarptıkça çarpacağımız gün intikamımızı mutlaka alırız" (Duhan 16) buyurulanlardan hiç ahiret azabı kaldırılır mı?" Ayette geçen batşa (çarptıkca çarpma), Bedir Savaşı' dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">859</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: (Bürüc süresinin), "İçlerinde burçları bulunan semaya, vaadedilen güne, şahidlik edene ve şahidlik edilene andolsun.."ayetlerinde (1-3) geçen "vaadedilen gün" den maksad kıyamet günüdür; "şahidlik edilen gün"den maksad arefe günüdür; "şahidlik eden"den maksad da cuma günüdür." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) devamla buyurdular ki: "Güneş, cumadan daha hayırlı bir gün üzerine ne doğdu ne de battı. Onda bir an vardır ki, hayır <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı o ana rastlayan bir kulun <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı, mutlaka kabul edilir, bir şerden sakınma (istiaze) talebinde bulunan kimse de mutlaka ondan sakındırılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">961</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyalahu anh) anlatıyor: "Muharcirler hicretle Medine'ye gelip (Ensar'ın yardımlarını gördükleri) vakit şöyle dediler:
" Ey Allah 'ın Rasûlü ! Biz, çok maldan böylesine cömertce veren, az maldan da yardımı böylesine güzel yapan aralarına inmiş bulunduğumuz şu Medinelilerden başka bir kavmi hiç görmedik! Bize bedel işlerimizi yaptılar, hayatımızı düzene koymada yardımcı oldular. Biz (hicret ve ibadetlerimizle kazandığımız) sevapların hepsini onlar alacak diye korkuyoruz !"
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara şu cevabı verdi: " Hayır! Onlar sizin <b><span style="color: red;">dua</span></b> ve teşekkürlerinizden hasıl olan sevabı alacaklar. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1018</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şeddad İbnu'l-Had (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir bedevi gelerek Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a iman etti. Sonra da sordu: "Seninle hicret edeyim mi?" Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu ashabından birine teslim edip meşgul olmasını söyledi. Sonra yapılan gazvede Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bir miktar ganimet elde etmişti. Bunu taksim etti ve bedeviye de bir pay ayırdı. Bedevi: "Bu nedir?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Bu payı sana ayırdım" dedi. Adam: "Ben bunun için sana tabi olmuş değilim, ben -eli ile boğazını göstererek- şuraya bir ok atılıp ölmem ve cennete gitmem için sana tabi oldum" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da: "Sen Allah'a sadık oldun mu o da sana sadık olur (dilediğini verir)" dedi.
Askerler bir müddet durdular. Sonra düşmanla mukatele etmek üzere kalktılar. Adamcağızı, az sonra sırtlayıp Hz.Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e getirdiler. Tam gösterdiği yere bir ok isabet etmiş ve ölmüştü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Bu, o adam mı?" diye sordu:
"Evet, odur!" dediler.
"Öyleyse o Allah'a doğru söyleyip sadakat gösterdi, Allah da ona sadakat gösterdi" dedi.
Adam, Resûlullah (aleyhissalatu vessselam)'ın cübbesi ile kefenlendi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) cenazeyi öne çıkardı, üzerine namaz kıldı. Okuduğu <b><span style="color: red;">dua</span></b>dan işitilenler arasında şu da vardı: "Ey Allahım, bu senin bir kulundur. Senin yolunda hicret etmek üzere memleketinden ayrıldı. Şehid olarak öldürüldü. Ben buna şahidlik ediyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1025</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nu'man İbnu Mukarrin. (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birçok gazvelere katıldım. (Şunu gördüm): Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), şafak sökünce, güneş doğuncaya kadar mukateleyi durdururdu. Güneş doğunca öğle vaktine kadar tekrar mukateleye geçerdi. Tam öğle vaktinde mukateleyi durdurur, güneş batıya meyledinceye kadar ara verirdi. Meyledince, ikindi vaktine kadar mukatele eder, ikindi vaktinde ikindi namazını kılıncaya kadar ara verir, sonra tekrar mukateleye geçerdi. (Ashab) derdi ki: "Bu vakitte (yani güneşin zevali vaktinde) yardım rüzgarları eser, mü'minler namazlarında orduları için <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1052</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Osman İbnu Ebi Hazim, babası vasıtasıyla dedesi Sahr (radiyallahu anh)'dan rivayet ediyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Taif'e karşı gazveye çıkmıştı. Sahr bunu işitir işitmez, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a imdad etmek üzere bir grup atlıyla hareket etti. Ancak, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı fetih yapmadan geri dönmüş buldu. Sahr, o gün Allah'a yemin ederek: "Şu Kasr, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hükmüne boyun eğmedikçe kuşatmayı kaldırmayacağım" dedi ve oradan ayrılmadı. Nihayet içeridekiler Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hükmüne boyun eğdiler. Sahr, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a şöyle yazarak durumu bildirdi: "Emmaba'd: Ey Allah'ın Resulu! Sakif senin hükmüne boyun eğmiştir. Ben, onları süvariler arasında getiriyorum." Resulullah (aleyhissalatu vesselam) "Es-salatu Camiatun" diye nida edilmesini emretti. Kahraman (yani Sahr) için: "Rabbim, şu kahramana atlarını, adamlarını mübarek kıl!" diye on kere <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Derken halktan bir grup Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına geldi. Muğire İbnu Su'be söz alıp: "Ey Allah'ın Resulu! Sahr, halamı yakaladı. Halbuki halam Müslümanların girdiği şeye (imana) girmişti" dedi. Resululah (aleyhissalatu vesselam) onları çağırıp: "- Ey Sahr, bir kavm Müslüman oldu mu, artık kanlarını da mallarını da korumuş olurlar. Muğire'ye halasını iade et!" dedi. O da kadını ona iade etti. Sahr, Beni Süleym'e ait olan bir suyu Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'den istedi. Beni Süleym, İslam'dan kaçarak bu suyu terketmişti. Sahr: "Ey Allah'ın Resulu, beni ve kavmimi oraya yerleştir!" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Pekala!" dedi ve onu oraya yerleştirdi: Sonra Süleymiler Müslüman oldular ve Sahr'a gelip suyu kendilerine iade etmesini söylediler. Sahr, buna imtina edince Süleymiler, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a başvurdular: "- Ey Allah'ın Resulu, biz Müslüman olduk, suyumuzu iade etmesi için Sahr'a geldik. O imtina edip vermedi" dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sahr'ı çagırttı. Gelince: " Ey Sahr, bir kavm Müslüman olunca mallarını ve kanlarını korurlar, bunlara sularını geri ver!'' diye emretti. Sahr: "- Başüstüne ey Allah'ın Resulu!" dedi. Ravi der ki: "Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yüzünün bu sırada suyu Sahr'dan geri almaktan duyduğu haya sebebiyle genç kızın yüzü gibi kızardığını gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1081</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Umeyr Mevla Abi'l-Lahm (radıyallahu anh) anlatıyor: "Efendilerimle birlikte Hayber Gazvesi'ne katıldım. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a benden bahsettiler ve benim köle olduğumu söylediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da bana kılıç kuşatmalarını emretti. Bana kılıç kuşatıldı. (Açıcak yaşça küçük olmam ve boyumun kısalığı sebebiyle) kılıcı yerde sürüyordum. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bana ev eşyası verilmesini emretti. Delileri tedavi için okuduğum bir rukyeyi (afsunlama <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı) (kontrol ettirmek için) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a arzettim. Bir kısmını atıp, diğer bir kısmını muhafaza etmemi emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1106</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Peygamberlerden (aleyhimüsselam) biri, gazveye çıktı da kavmine: "Nikahla bağlanıp, gerdeğe girmek istediği halde henüz gerdek yapmadığı kadını olan benimle gelmesin, keza bina yapıp henüz çatısı atılmamış inşsaatı olan da gelmesin, keza gebe koyun veya develer satın alıp doğurmalarını bekleyeniniz varsa o da gelmesin" dedi. .
Gazveye çıktı. Derken tam ikindi namazı sırasında veya buna yakın bir zamanda (fethedeceği) beldeye yaklaştı. Güneş'e: "Sen bir memursun, ancak ben de bir memurum" dedi ve Allah'a yönelerek: "Ey Rabbim, şu güneşi bize durdur (da namazımız geçmesin!)" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Güneş, o yerlerin fethini Allah müyesser kılıncaya kadar durduruldu. Sonra elde edilen ganimetleri topladılar. Toplanan ganimetleri yemek üzere ateş geldi. Fakat ateş tatmadı bile. Bunun üzerine Peygamber:
"İçimizde ganimetten çalan bir hırsız var, her kabileden bir kişi bana biat etsin!" dedi. Bu suretle ona biat etmeye başladılar. Derken bir adamın eli peygamerin eline yapışıp kaldı."Hırsız bu kabilede. Kabilenin her ferdi bana teker teker biat etsin !" dedi.
Biat etmeye başladılar. İki veya üç kişinin eli O'nun eline yapıştı kaldı. "Ganimet hırsızı sizde" dedi.
Öküz başı kadar iri bir altın getirdiler. Ganimet yığınının içine o da atıldı. Ateş gelip ganimeti yedi.
Bilesiniz, bizden önce hiçbir ümmete ganimet helal kılınmamıştır. Ganimetleri Allah sadece bize helal kıldı. Bu da, bizde gördüğü aczimiz ve za'fımız sebebiyledir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1365</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Saib anlatıyor: "Safa ile Merve arasındaki tavaf sırasında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettiğini işittim:
"Rabbimiz bize dünyada hayır ver, ahirette de hayır ver ve bizi ateş azabından koru."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1366</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi' (rahimehullah)'nin anlattığına göre, İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'i Safa tepesi üzerinde şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederken işitmiştir:
"Ey Allah'ım, Kitab-ı Mübin'inde: "Bana <b><span style="color: red;">dua</span></b> edin size icabet edeyim!" (Gafır 60) diyorsun, sen sözünden dönmezsin. Ben şimdi senden istiyorum: Bana hidayet verip İslam'ı nasib ettin, onu geri alma. Son nefesimi Müslüman olarak vermemi nasib et" (Amin).
Ya Rabb, aynı <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı biz de yapıyoruz, kabül et!
Rezin şunu ilave etmiştir: "(İbnu Ömer), üç kere tekbir getirir ve şöyle derdi: "Allah'tan başka ilah yoktur, O tekdir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, bütün hamdler O'na aittir, O her şeye kadirdir." Bunu da yedi kere tekrarlardı.
Merve'de de, her şavtta aynı şeyleri tekrar ederdi.
Rezin'in bu ilavesi de Muvatta'nın aynı babındadır (127. hadis)</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1367</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rezin'in bir rivayetinde şöyle denir: "Bu yirmi bir tekbir, yedi tehlil eder. Bunlar arasında da <b><span style="color: red;">dua</span></b> eder, Allah'tan ister, sonra (tepeden inmeye başlar), vadinin tabanına (şimdilerde Yeşil Sütunlara) varınca koşmaya başlar, buradan çıkıncaya kadar koşar, Merve yamacına varınca normal yürümeye devam eder. Tepeye, zirveye çıkar, orada durup, Safa'da yaptıklarını aynen tekrar ederdi.
Bunu yedi kere tekrarlar ve böylece sa'yini tamamlamış olurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1368</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz.Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Safa tepesinde durduğu zaman üç kere tekbir getirip sonra: Allah'tan başka ilah yoktur. O tekdir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'na aittir, O herşeye kadirdir" derdi. Ve bunu üç sefer tekrar eder, <b><span style="color: red;">dua</span></b> okurdu. Aynı şeyi Merve tepesinde de yapardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1377</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Müslim'de kaydedilen bir rivayette, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şunu söyler: "Sizler Kabe'yi tavafla emrolundunuz, içine girmekle değil." Ve der ki: "Üsame (radıyallahu anh) bana, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, Beytullah'a girdiği zaman her tarafında <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettiğini, dışarı çıkıncaya kadar namaz kılmadığını, çıkınca Beytullah'ın önünde (kapısına yakın yerde) iki rek'at kılıp: "Bu (Beyt), kıbledir" dediğnni haber verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1378</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari'nin bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir. "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Kabe'ye girdi. İçeride altı direk vardı. Her bir direğin yanında bir miktar durdu, <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti, ama namaz kılmadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1380</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'nin bir diğer rivayeti şöyle: "Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam)) Kabe'ye girdi, ilerledi. Kapıya yakın bulunan iki sütunun arasına gelince oturdu. Allah'a hamd ve senada bulundu. Sonra kalkıp Kabe'nin arka cihetinden karşısına gelen kısma kadar yürüdü. Alnını ve yanağını sürdü. Allah'a hamd'u senada bulundu, <b><span style="color: red;">dua</span></b> ve istiğfar etti. Sonra Kabe'nin her bir köşesine gitti ve her birini tekbir, tehlil, tesbih ve Allah Teala'ya sena, <b><span style="color: red;">dua</span></b> ve istiğfarla karşıladı.Sonra çıkıp, Beytullah'ın ön yüzünde iki rek'at namaz kıldı. Namazdan çıkınca: "Bu (Beyt), kıbledir" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1414</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Üsame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Arafat'da ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın devesinin terkisinde idim. Bir ara <b><span style="color: red;">dua</span></b> için ellerini kaldırmıştı. (O esnada) deve, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı eğdi.Derken yuları düştü. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) yuları elinin biriyle tutup, diğer elini kaldırarak <b><span style="color: red;">dua</span></b>sına devam etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1430</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Ey Allahım, traş olanlara rahmet et" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmişti. Yanındakiler:
"Kısaltanlara da ey Allahın Resûlü!" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz: "Ey Allahım traş olanlara rahmet et!"diye <b><span style="color: red;">dua</span></b>sını tekrar etti. Yanındakiler tekrar:
"Kısaltanlara da Ey Allah'ın Resûlü!" dediler, bu sefer:
"Kısaltanlara dal"buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1431</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sahiheyn'in Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'den kaydettiğn bir rivayet şöyledir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Ey Allahım,traş olanlara mağfiret et!" demişti, yanındakiler: "Ey Allah'ın Resûlü! Kısaltanlar için de (<b><span style="color: red;">dua</span></b> ediver!)" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yine: "Ey Allahım, traş olanlara mağfiret et!" buyurdu. Yanındakiler: "Ey Allah'ın Resûlü! Kısaltanlar için de (<b><span style="color: red;">dua</span></b> ediver!)" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Ey Allahım, traş olanlara mağfiret et!" dedi.Yanındakiler: "Ey Allah'ın Resûlü! Kısaltanlara da (<b><span style="color: red;">dua</span></b> ediver)" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (bu üçüncü talebte): "Kısaltanlara da!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1432</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'de Ümmü'1 Husayn (radıyallahu anha)'ın bir rivayeti şöyledir: "Veda haccında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, traş olanlara üç kere, kısaltanlara bir kere <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettiğini işittim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1523</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhisslatu vesselam) ilerledi, Mekke'ye girdi. (Doğru Beytullah'agiderek) Haceru'1-Esved'e geldi, (ilk iş) onu istilam buyurdu. Sonra Beytullah'ı (yedi şavtta) tavaf etti. (Tavaf tamamlanınca) Safa tepesine geldi, oradan beytullah'a baktı. Ellerini kaldırıp Allah'ı (tekbir, tehlil, tahmid ve tevhitle zikretmeye başladı ve Allah'ın zikretmesini dilediğince zikretti, <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Bu sırada Ensar (radıyallahu anhüm) da onun aşağısında (aynı şekilde zikir ve <b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulunuyordu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1599</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümeyye el-Mahzûmi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a bir hırsız getirildi. Suçunu itiraf etmişti. Ancak çaldığı eşya beraberinde bulunmadı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (hadden kurtarmak maksadıyla): "Senin çaldığını zannetmiyorum"dedi. Hırsız: "Hayır çaldım" diye te'yid etti. (Resûlullah) sözlerini aynı şekilde iki veya üç kere tekrar etti.
Sonunda, elinin kesilmesini emretti ve kesildi. Sonra hırsız Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a getirildi. Efendimiz:
" Allah tevbe ve istiğfarda bulun!" diye nasihat etti. Adamcağız:
"- Allah'a tevbe ediyor, O'ndan mağfiret diliyorum" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da:
" Allahım, onu mağfiret et!"diyerek üç kere <b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulundu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1620</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Lakabı Hımar olan bir adam vardı. Bu zat zaman zaman Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı güldürürdü. Hz. Peygamber bu adamı, içki sebebiyle dövdürmüştü. Bir gün yine içki suçuyla getirildi. Resûlullah emretti, celde uygulandı. Cemaatten birisi: "Allah'ım şu adama lanet et! Kaç sefer içki sebebiyle getirildi, bir türlü ıslah olmuyor)" diye bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
" Ona lanet etmeyin. Allah'a yeminle söylüyorum, bu adam hakkında bildiğim bir şey varsa o da Allah ve Resûlü'nü (samimiyetle) sevmiş olmasıdır" buyurdu."
Ebû Davud'da, Ebû Hüreyre (radıyallahu anh)'den kaydedilen bir rivayette: "Böyle söylemeyin, fakat şöyle deyin: "Ey Allahım, ona rahmet et, onun taksiratını affet!" buyurmuştur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1663</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cübeyr İbnu Mut'im (radıyallahu anh) anlatıyor. "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a bir bedevi gelerek:
"Ey Allah'ın Resûlü, (kuraklıktan) insanlar meşakkate düştüler. Aile efradı zayiata uğradı. Hayvanlarımız da helak oldular. Bizim için Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> et, su göndersin. Zira biz Allah'a karşı senin şefaatini, sana karşı da Allah'ın şefaatini taleb ediyoruz!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adama şu mukabelede bulundu:
"Yazık sana, söylediğin şeyin idrakinde misin ? Sübhanallah!"
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sübhanallahları o kadar tekrar etti ki bunun tesiri Ashab'ın yüzünden okunmaya başladı. Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözüne şöyle devam etti:
"Yazık sana, mahlukatından hiç kimseye karşı Allah şefaatçi kılınmaz. Allah'ın şanı böyle bir şey yapmaktan çok yücedir. Bak hele! Sen Allah'ın (azametinin) ne olduğunu biliyor musun? O'nun Arş'ı, semavatının' şöyle üzerindedir.-Parmaklarıyla işaret ederek- tıpkı üzerinde bir kubbe gibi. Arş Zat-ı Zülcelal sebebiyle inleyip ses çıkarır, tıpkı süvarisi sebebiyle atın ses çıkarması gibi. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1700</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Size emirlerinizin en hayırlıları kimlerdir, en şerirleri kimlerdir haber vereyim mi? Onların en hayırlıları sizlerin sevgisine mazhar olanlar, sizleri sevenlerdir; lehlerinde hayırla <b><span style="color: red;">dua</span></b> edersiniz, onlar da size hayır <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederler. Ümeranızın şerirleri de sizin buğzettiklerinizdir, onlar da size buğzederler, siz onlara lanet edersiniz, onlar da size lanet ederler"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1712</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kasım İbnu Muhammed anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha) bir gün hastalanmış:
"Vay başım, (ölüyorum)!" demişti. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) (şaka olsun diye):
"Keşke bu ben sağken olsa, sana istiğfàr eder, <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediveririm!"dedi. Bunun üzerine Hz. Aişe (radıyallahu anha) birden parladı:
"Vay başıma gelen. Vallahi görüyorum ki ölmemi istiyorsun. Ben öleceğim, sen de akşama zevcelerinden biriyle başbaşa kalacaksın ha!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (sözü değiştirerek) dedi ki:
"Bilakis ben ölüyorum, vay başım! Ebu Bekir'e ve oğluna birinzi gönderip (benden sonra hilafet hususunda "ben daha layığım" iddia veya temennisinde bulunacaklara karşı) yerime geçeceği tesbit etmek istemiştim. Sonradan (kendi kendime: "Böyle bir iddiayı Ebû Bekir dışında kim yaparsa) Allah kabul etmez, mü'min1er de reddederler" dedim (ve vasiyet yapmaktan vazgeçtim)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1722</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "<b><span style="color: red;">dua</span></b> ibadetin kendisidir" buyurdular ve sonra şu ayeti okudular. (Mealen): "Rabbiniz: ''Bana <b><span style="color: red;">dua</span></b> edin ki size icabet edeyim. Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler alçalmış olarak cehenneme gireceklerdir" buyurdu." (Gafır 60).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1723</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kime <b><span style="color: red;">dua</span></b> kapısı açılmış ise ona rahmet kaıları açılmış demektir. Allah'a taleb edilen (dünyevi şeylerden) Allah'ın en çok sevdiği afiyettir. <b><span style="color: red;">dua</span></b>, inen ve henüz inmeyen her çeşit (musibet) için faydalıdır. Kazayı sadece <b><span style="color: red;">dua</span></b> geri çevirir. Öyle ise sizlere <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmek gerekir. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1730</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Her gece, Rabbimiz gecenin son üçte biri girince, dünya semasına iner ve;
"Kim bana <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediyorsa ona icabet edeyim. Kim benden bir şey istemişse onu vereyim, kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım" der. "
Rivayetin Müslim'deki bir vechi şöyle: "Allahu Teala gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar mühlet verir. Ondan sonra yakın semaya inerek şöyle der:
"Melik benim, Melik benim. Kim bana <b><span style="color: red;">dua</span></b> edecek?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1731</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Derdi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan <b><span style="color: red;">dua</span></b> hangisidir?"
"Gecenin sonunda yapılan <b><span style="color: red;">dua</span></b> ile farz namazların ardından yapılan <b><span style="color: red;">dua</span></b>lardır!" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1732</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Ezanla kaamet arasında yapılan <b><span style="color: red;">dua</span></b> reddedilmez (mutlaka kabule mazhar olur.)"
"Öyleyse, dendi, "ey Allah'ın Resûlü, nasıl <b><span style="color: red;">dua</span></b> edelim?"
"Allah'tan, dedi, dünya ve ahiret için afıyet isteyin!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1733</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"İki şey vardır, asla reddedilmezler: Ezan esnasında yapılan <b><span style="color: red;">dua</span></b> ile, insanlar birbirine girdikleri savaş sırasında yapılan <b><span style="color: red;">dua</span></b>."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1734</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise (secdede) <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı çok yapın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1735</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) anlatıyor:
"(Allah'ın kabul ettiği) üç müstecab <b><span style="color: red;">dua</span></b> vardır, bunların icabete mazhariyetleri hususunda hiç bir şekk yoktur. Mazlumun <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı, müsafirin <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı, babanın evladına <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1736</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"İcabete mazhar olmada gaib kimsenin gaib kimse hakkında yaptığı <b><span style="color: red;">dua</span></b>dan daha sür'atli olanı yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1737</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) hazretleri anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Duvaları örtmeyin. Kim kardeşinin mektubuna, onun izni olmadan bakarsa, tıpkı ateşe bakmış gibi olur. Allah'tan avuçlarımızın içiyle isteyin, sırtlarıyla istemeyin; <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı tamamlayınca avucunuzu yüzlerinize sürün."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1738</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederken ellerini öyle kaldırdı ki, koltuk altlarının beyazlığını gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1739</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ellerini <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederken kaldırınca, onları yüzlerine sürmedikçe geri bırakmazlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1740</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Adamın biri iki parmağı ile <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediyordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Birle! Birle!" diye müdahale etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1741</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı ne minberde ne de bir başka şey üzerinde <b><span style="color: red;">dua</span></b> yaparken ellerini uzattığını görmedim. Bilakis şöyle gördüm" dedi ve baş ve orta parmaklarını kapayıp şehadet parmağını açmış vaziyette işaret etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1742</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Selman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Rabbiniz hayiydir, kerimdir. Kulu <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederek kendisine elini kaldırdığı zaman, O, ellerini boş çevirmekten istihya eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1743</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlulla: (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı, size icabet edeceğinden emin olarak yapın. Şunu bilin ki Allah celle şanuhu (bu inançla olmayan ve) gafletle (başka meşguliyetlerle) oyalanan kalbin <b><span style="color: red;">dua</span></b>sını kabul etmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1744</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fadale İbnu Ubeyd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">dua</span></b> eden bir adamın, <b><span style="color: red;">dua</span></b> sırasında Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e salat ve selam okumadığını görmüştü. Hemen:
"Bu kimse acele etti" buyurdu. Sonra adamı çağırıp:
"Biriniz <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederken, Allahu Teala'ya hamd u sena ederek başlasın, sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e salat okusun, sonra da dilediğini istesin" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1745</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">dua</span></b> sema ile arz arasında durur. Bana salat okunmadıkça, Allah'a yükselmez. (Beni hayvanına binen yolcunun maşrabası yerine tutmayın. Bana, <b><span style="color: red;">dua</span></b>nızın başında, ortasında ve sonunda salat okuyun.)"
Tirmizi, bunu Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e mevkuf olarak rivayet etmiştir. Rezin ise merfu olarak rivayet etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1746</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu. Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer (radıyallahu anhüma) beraber otururlarken ben namaz kılıyordum. (Namazı bitirip) oturunca, Allah'a sena ile zikretmeye başladım ve arkasından Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a salat okuyarak devam ettim. Sanra kendim. için <b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulundum. (Bu tarzımı beğenmiş olacak ki) Hz. Peygaınber (aleyhissalatu vesselam);
"İşte!.İstediğin veriliyor. İşte! İstediğin veriliyor'' dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1747</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Übeyy İbnu Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) birisine <b><span style="color: red;">dua</span></b> edeceği vakit önce kendisine <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederek başlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1748</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Müsabbih el-Makrai, Ebû Züheyr en-Nümeyri (radıyallahu anh)'den naklen anlatıyor: "Bir gece Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile beraber çıktık., Derken bir adama rastlatdık. Sual (ve Allah'tan talep) hususunda çok ısrarlı idi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu dinlemek üzere durakladı. Ve:
"Eğer (<b><span style="color: red;">dua</span></b>yı) sonlandırırsa vacib oldu!" buyurdu. Kendisine:
"Ne ile sonlandırırsa ey Allah'ın Resûlü!" denildi.
"Amin ile" dedi, uzaklaştı. Adama:
"Ey fülan! <b><span style="color: red;">dua</span></b>nı aminle tamamla ve de gözün aydın olsun!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1749</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Sizden biri <b><span style="color: red;">dua</span></b> edince "Ya Rabb! Dilersen beni affet! Ya Rabb dilersen bana rahmet et!" demesin. Bilakis, azimle (kesin bir üslubla) istesin, zira Allah Teala Hazretleri'ni kimse icbar edemez. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1750</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir sefere (Hayber Seferi) çıkmıştık. Halk (yolda, bir ara) yüksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) (müdahele ederek):
"Nefislerinize karşı merhametli olun. Zira sizler, sağır birisine hitàb etmiyorsunuz, muhatabınız gaib de değil. Sizler gören, işiten, (nerede olsanız) sizinle olan bir Zat'a, Allah'a hitab ediyorsunuz. <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettiğiniz Zat, her birirıize, bineğinin boynundan daha yakındır" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1751</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Muaz (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bir kimsenin: "Ya Rabbi, senden nimetin kemalini taleb ediyorum" dediğini işitmişti. Sordu:
"Nimetin kemali nedir?"
"Bu bir <b><span style="color: red;">dua</span></b>dır, onunla <b><span style="color: red;">dua</span></b> edip, onunla hayır (çok mal) ümid ettim" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)
"Sordum, zira, nimetin kemali cennete girmektir, ateşten kurtulmaktır" dedi. Bir başkasının da şöyle dediğini işitti:
"Ey celal ve ikrab sahibi Rabbim!" hemen şunu söyledi:
"<b><span style="color: red;">dua</span></b>na icabet edilmiştir, (ne arzu ediyorsan) durma iste" Derken ,bir başkasının:
"Ya Rabbi senden sabır istiyorum!" dediğini işitmişti, ona da: "Allah'tan bela istedin, afiyet de iste!" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1752</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) özlü <b><span style="color: red;">dua</span></b>ları tercih eder, diğerlerini bırakırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1753</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı üç kere yapmaktan, istiğfarı üç kere yapmaktan hoşlanırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1754</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyudular ki: "Acele etmediği müddetçe herbirinizin <b><span style="color: red;">dua</span></b>sına icabet olunur. Ancak şöyle diyerek acele eden var: "Ben Rabbime <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettim <b><span style="color: red;">dua</span></b>mı kabul etmedi."
Müslim'in diğer bir rivayeti şöyledir: "Kul, günah taleb etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı icabet görmeye (kabul edilmeye) devam eder."
Tirmizi'nin bir diğer rivayetinde şöyledir: "Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> eden herkese Allah icabet eder. Bu icabet, ya dünyada peşin olur, ya da ahirete saklanır, yahut da <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettiği miktarca günahından hafifletilmek süretiyle olur, yeter ki günah taleb etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1755</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Nefslerinizin aleyhine <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmeyin, çocuklarınızın aleyhine de <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmeyin, hizmetçilerinizin aleyhine de <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmeyin. Mallarınızın aleyhine de <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmeyin. Ola ki, Allah'ın <b><span style="color: red;">dua</span></b>ları kabul ettiyi saate rastgelir de, istediğiniz kabul ediliverir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1758</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allahu Teala Hazretleri'nin fazlından isteyin. Zira Allah, kendisinden istenmesini sever. İbadetin en efdali de (<b><span style="color: red;">dua</span></b> edip) kurtuluşu beklemektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1759</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir kadın: "Ey Allah'ın Resûlü, bana ve kocama dud ediver!" diye ricada bulunmuştu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz:
"Allah sana da, kocana da rahmet etsin!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1760</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kardeşinin gıyabında <b><span style="color: red;">dua</span></b> eden hiçbir mü'min yoktur ki melek de: "Bir misli de sana olsun" demesin."
Ebû Davud'un rivayetinde şu ziyade vardır: "Melekler: "Amin, bir misli de sana olsun!" derler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1761</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Her kim, kendine zulmedene bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> ederse, ondan intikamını (dünyada) almış olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1762</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), bir adamın şöyle söylediğini işitti: "Allah'ım, şehadet ettiğim şu hususlar sebebiyle senden talep ediyorum: Sen, kendisinden başka ilah olmayan Allah'sın, birsin, samedsin (hiçbir şeye ihtiyacın yok, her şey sana muhtaç), doğurmadın, doğmadın, bir eşin ve benzerin yoktur."
Bunun üzerine Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) buyurdular:
"Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a yemin olsun, bu kimse, Allah'tan İsm-i Azàmı adına talepte bulundu. Şunu bilin ki, kim İsm-i Azamla <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederse Allah ona icabet eder, kim onunla talepde bulunursa (Allah ona dilediğini mutlaka) verir. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1764</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmişti: "Ey Allah'ım, hamdlerim sanadır, nimetleri veren sensin, senden başka ilah yoktur, Sen semavat ve arzın celal ve ikram sahibi yaratıcısısın, Hayy ve Kayyümsun (kainatı ayakta tutan hayat sahibisin.) Bu isimlerini şefaatçi yaparak senden istiyorum!"
(Bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı işiten) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sordu:
"Bu adam neyi vesile kılarak <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediyor, biliyor musunuz?"
"Allah ve Resûlü daha iyi bilir`?"
"Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim ki, o Allah'a, İsm-i Azam'ı ile <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. O İsm-i Azam ki, onunla <b><span style="color: red;">dua</span></b> edilirse Allah icabet eder, onunla istenirse verir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1767</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">El - Kuddûs: Ayıplardan temiz demektir.
es-Selam: Selam sahibi‚ yani herçeşit ayıptan selamette‚her türlü afetten beri demektir.
el-Mü’min: Kullarına va’dinde sadık olan demektir. Tasdik manasına olan imandan gelir. Yahut‚ kıyamet günü kullarına‚ azabına karşı garanti veren‚ güven veren demektir‚ bu mana eman’dan gelir.
el-Muheyyim: Şahid olan (görüp güzeten) demektir. Emin manasına geldiği de söylenmiştir. Aslı‚ müeymin’dir‚ ancak hemze‚ ha’ya kalbolmuştur. Keza er-Rakib ve el-Hafiz manasına geldiği de söylenmiştir.
el-Azizu: Kahreden‚ galebe çalan demektir. "İzzet"‚galebe çalmak manasına gelir.
el Cebbar: Mahlukatı mecbur eden; emir veya yasak her ne dilerse ona zorlayan demektir. Bu kelimenin‚ bütün mahlukatının fevkinde yücedir manasına geldiği de söylenmiştir.
el-Mütekebbir: Mahlukata ait sıfatlardan yüce‚ uzak manasına gelir. Ayrıca "Mahlukatından büyüklük taslayarak kendisiyle azamet yarışına kalkanlara büyüklüyünü gösteren ve onlara haddini bildiren manasına geldiği de söylenmiştir.Keza şu manaya geldiği de belirtilmiştir: "Mütekebbir" Allah’ın azametini ifade eden kibriya kelmesinden gelir‚ tezyifi bir mana taşıyan kibir kelimesinden gelmez.
el-Bariu: Mahlukatı‚ mevcut bir misale bakmaksızın‚ yoktan‚ örneksiz olarak yaratan manasına gelir. Bu kelime‚ öncelikle hayvanlar için kullanılır‚ diğer mahluklar için pek kullanılmaz. Hayvanlar dışındaki mahlukat hakkında nadiren kullanılır.
el-Müsavvir: Mahlukatı farklı sûretlerde yaratan" demektir. Tsvir lügat olarak hat ve şekil çizmek manasına gelir.
el-Gaffar: Kulların günahlarını tekrar tekrar affeden‚ manasına gelir. Gafr kelimesi‚ aslında setr (örtmek) ve kapatmak manalarına gelir. Allah Teala kullarının günahlarını affedici‚ onlar için cezayı terketmek sûretiyle (günahları) örtücüdür.
el-Fettah: Kulları arasında hakim demektir. Araplar, hakim iki hasmın (davalı-davacı) arasındaki ihtilafı çözdüğü zaman: "Hakim iki hasmın arasını fethetti" derler. Hükmetti, çözüme kavuşturdu manasında, hakime fatih dendiği de olmuştur. Mamafih "Kullarına rızk ve rahmet kapılarını açan", rızıklarından kapanmış olanları açan manasına da gelir.
el-Kabız: Kullarının rızkını lütfu ve hikmetiyle tutan manasına gelir.
el-Basıt: Kullarına rızkı açıp cûd ve rahmetiyle genişleten demektir. Böylece Cenab-ı Hakk, hem ihsan sahibi, hem de onu men edici olmaktadır.
el-Hafid: Cebbarları ve firavunları alçaltan demektir. Yani onları horlar ve değersiz kılar demektir.
er-Rafi': Velilerini, dostlarını yüeltir. Aziz kılar demektir. Böylece Allah, hem zelil hem de aziz kılıcı olmaktadır.
el-Hakem: Hakim demektir. Bu da hakikatı hükmetme yetkisi kendis ne verilen, ona gönderilen demek olur.
el-Adlu: Kendinde heva meyli olmayan, hükümde doğruluktan ayrılmayan cevre yer vermeyen manasına gelir. Aslında masdardır. Ancak adil makamında kullanılmıştır. Adil'den daha beliğdir, çünkü müsemma, fiilin kendisiyle isimlenmiştir.
el-Latifu: Arzunu sana rıfkla ulaştıran de</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1774</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, ben rükü ue secde halinde Kur'an okumaktan men edildim. Öyleyse rüküda Rabb Teala'yı tazim edin, secdede ise <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmeye gayret edin, (zira secdede iken yaptığınız <b><span style="color: red;">dua</span></b>) icabet edilmeye Iayıktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1776</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resullulah (aleyhissalatu vesselam) rüküsunda ve secdelerinde şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı çokca okurdu:
"Sübhanekallahümme Rabbena ve bi-hamdike, Allahümmağfirli. (Allah'ım, seni takdis ve tenzih ederim. Rabbimiz! Takdisimiz hamdinledir. Ey Allahım, beni mağfiret et.)" Bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okumakla Kur'an'a yani Kur'an'ın: "Rabbini hamd ile tesbih et" (Nasr 3) ayetineuyuyordu."
Müslim, Ebu Davud ve Nesai'de gelen bir rivayette şöyle denir: "Resüllullah (aleyhissalatu vesselam) rükü ve secdesinde şöyle derdi: "Subbühun kuddüsün Rabbü'l-melaiketi ver-Rühi, (Münezzehsin, mükaddessin, meleklerin ve Ruh'un Rabbisin)".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1782</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) secde ettiği vakit şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> okurdu: "Allahım sana secde ettim, sana inandım, sana teslim oldum. Yüzüm de, kendisini yaratıp şekillendiren, ona kulak, göz takan yaratanına secde etmiştir. Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir" (Hacc 14).
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın teşehhüdle selam arasında okuduğu en son <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı: "Allahümmağfir Ii ma kaddemtü ve ma ahhartü ve ma esrertü ve ma a'Ientü ve maesreftü ve ma ente a'Iemu bihi minni ente'I-mukaddim ve ente'I-muahhir. La ilahe illa ente. (Allahım, geçmiş ömrümde yaptıklarımı, gelecekte yapacaklarımı, gizli işlediklerimi, aleni yaptıklarımı, israflarımı, benim bilmediğim fakat senin bildiğin kusurlarımı affet. İlerleten sen, gerileten de sensin, senden başka ilah yoktur)".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1783</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) gelerek:
"Bana namazda okuyacağım bir <b><span style="color: red;">dua</span></b> öğret" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okumasını söyledi:
"Allahümme inni zalemtü nefsi zulmen kesiran ue la yağfiru z-zünübe illa ente fà'ğfir li mağfireten min indike verhamni inneke ente'l-ğàfüru'r-rahim. (Allahım ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak sen affedersin. Öyle ise beni, şanına layık bir mağfiretIe bağışla, bana merhamet et. Sen affedici ve merhamet edicisin".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1785</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın geceleyin namazdan çıkınca şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okuduğunu işittim: "AlIahım! Senden, katından vereceğin öyIe bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidayet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertip, içime kamil iman, dışıma amel-i salih, amellerime temizlik ve ihlas verir, rızana uygun istikameti ilham eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun.
Allahım, bana öyle bir iman, öyle bir yakin ver ki, artık bir daha küfür (ihtimali) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.
Allahım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunIa kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhàr olan) şühedaya has makamları niyaz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum!
Allahım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevi ve uhrevi) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Ràhmetine muhtacım, halimi arzediyorum. (İhtiyacım ve fakrim sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacını görüp şifayab kilan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azabının arasını da ayırmanı, helake davetten, kabir azabindan korumanı diliyorum.
Allahım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veya mahlukatindan birine vaadettiğin bir lütuf var da buna idrakim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeple de istediklerimin dışında kalmış ise ey alemlerin Rabbi, onun husülü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum.
Ey Allahım! Ey (Kur'an gibi, din gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru yolun sahibi! Kafirler için cehennem vaadettiğin kıyamet gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzur-i kibriyana ulaşmış mukarrebin meleklerle, (dünyada iken çok) rükü ve secde yapanlar ve ahidlerini ifa edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sahibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sahibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sahipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.)
Allahım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hidayete ermiş hidayet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesilesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhalefet edene, senin ona olan adavetin sebebiyle adavet (düşmanlık) ediyoruz.
Allahım! Bu bizim <b><span style="color: red;">dua</span></b>mızdır. Bunu fazlınla kabul etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin.
Allahım! Kalbime bir nur, kabrime bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur ver; sağıma bir nur, soluma bir nur ver; üstüme bir nur, altıma bir nur ver; kulağıma bir nur, gözüme bir nur ver; saçıma bir nur, derime bir nur ver; etime bir nur, kanıma bir nur ver; kemiklerime bir nur koy!
Allahım nurumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olac</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1790</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) teheccüt namazı kılmak üzere geceleyin kalkınca şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu: "AIIahım, Rabbimiz! Hamdler sanadır. Sen arz ve semavatin ve onlarda bulunanIarın kayyumu ve ayakta tutanısın, hamdler yalnızca senin içindir. Sen semavat ve arzın ve onlarda bulunanların nûrusun, hamdler yalnızca sanadır. Sen haksın, va'din de haktır. Sana kavuşmak haktır, sözün haktır. Cennet haktır, cehennem de haktır. Peygamberler hàktır, Muhammed (aleyhissalatu vesselam) de haktır. Kıyamet de haktır.
AIIahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim. Sana yöneldim. Hasmına karşı senin (bürhanın) iIe dava açtım. Hakkımı aramada senin hakemliğine başvurdum. Önden gönderdiğim ve arkada bıraktığım hatalarımı affet. Gizli işlediğim, aleni yaptığım, benim bilmediğim, senin benden daha iyi bildiğin hatalarımı da affet! İlerleten sen, gerileten de sensin. Senden başka ilah yoktur".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1791</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) akşam olunca şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu:
"Elhamdulillah geceye erdik. Mülk de, Allah için geceye erdi. AIlah'tan başka ilah yoktur. Tektir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamdler 0'nàdır, O, her şeye kadirdir. Rabbim! Bu gecede olacak hayrı, bundan sonra olacak hayrı senden taleb ediyorum. Bu gecede olacak şerden ve bundan sonra olacak şerlerden sana sığınıyorum. Ràbbim! TembeIlikten yaşlılığın kötülüklerinden sana sığınıyorum. Rabbim! Cehennem azabından, kabir azabından sana sığınıyorum!"
İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) devamla, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sabah olunca şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okuduğunu söyledi:
"ElhamduIiIIah sabaha erdik. Mülk de AIIah için sabaha erdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1792</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Selam, Hz. Enes (radıyallahu anh)'ten naklediyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: "Kim akşama ve sabaha erdiği zaman: "Rabb olarak Allah, din olarak İslam'a, resül olarak Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'e razı olduk" derse onu razı etmek de Allah üzerine bir hak olmuştur".
Rezin bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>ya: "Kıyamet günü" ifadesini ilave etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1794</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yatağına girdiği zaman şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu: "Bize yedirip içiren, ihtiyaçlarımız görüp bizi barındıran AIIah'a hamdolsun. İhtiyacını görecek, barınak verecek kimsesi olmayan niceleri var!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1796</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Huzeyfe İbnu'l-Yeman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yatağına girince şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu:
"Allahım! Senin adınla hayat bulur, senin adınla ölürüm".
Sabah olunca da şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu:
"Bizi öldürdükten sonra tekrar hayat veren AlIah'a hamdolsun!. Zaten dönüşümüz de O'nadır".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1797</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Bera (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Yatağına girdiğin zaman şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı oku: "Allahım nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim, işlerimi sana emanet ettim sırtımı sana dayadım. Senin rahmetinden ümitvarım, gazabından da korkuyorum. Senin ikabına karşı, senden başka ne melce var, ne de kurtarıcı. İndirdiğin Kitab'a, gönderdiğin Peygamber (aleyhissalatu uesselam)'e imàn ettim"
"Eğer bunu okuduğun gece ölecek olursan fıtrat üzere ölmüş olursun. Şayet sabaha erersen hayır bulursun."
Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Resûlullah (àleyhissalatu vesselam), uyumak isteyince sağ yanı üzerine dayanır ve şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederdi: "Allàhım! Kullarını topladığın -veya yeniden dirilttiğin- gün, beni azabından koru".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1798</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) geceleyin uyanınca şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu: "Allahım! Seni hamdinle tenzih ederim, Senden başka ilah yoktur. Günahım için affını dilerim, rahmetini taleb ederim. Allahım ilmimi artır, bana hidayet verdikten sonra kalbimi saptırma. Katından bana rahmet lutfet. Sen lutfedenlerin en cömerdisin".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1799</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yatacağı sırada şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu:
"Allahım, kerim olan Zat'ın adına, eksiği olmayan kelimelerin adına, alınlarından tutmuş olduğun hayvanların şerrinden sana sığınırım. Allahım sen borcu giderir günahı kaldırırsın. Allahım senin ordun mağlub edilemez, và'dine muhalefet edilemez. Servet sahibine serveti fayda etmez, servet sendendir. Allahım seni hamdinle tesbih ederim".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1800</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gün, Halid İbnu Velid el-Mahzumi (radıyallahu anh):
"Ey Allah'ın Resülü, bu gece hiç uyuyamadım" diye Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e yakındı.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu tavsiyede bulundu:
"Yatağına girdinmi şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı oku: "Ey yedi kat semanın ve onların gölgelediklerinin Rabbi, ey arzların ve onların taşıdıklarının Rabbi, ey şeytanların ve onların azdırdıklarının Rabbi! Bütün bu mahlükatının şerrine karşı, bana himayekar oI! 0l ki hiç birisi, üzerime ani çullanmasın, saldırmàsın. Senin koruduğun aziz olur. Senin övgün yücedir, senden başka ilah da yoktur, ilah olarak sadece sen varsın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1802</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) evinden çıktığı zaman şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu: "Allah'ın adıyla Allah'a tevekkül ettim. AIIahım! zillete düşmekten, dalalete düşmekten, zulme uğramaktan, cahillikten, hakkımızda cehalete düşülmüş olmasından sana sığınırız".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1804</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Malik eI-Eş'àri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kişi evine girince şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okusun: "AIIahım! Senden hayırlı girişler, hayırlı çıkışlar istiyorum. AIIah'ın adıyla girdik, AIIah'ın adıyla çıktık, Rabbimiz AIIah'a tevekkül ettik". Bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okuduktan sonra ailesine selam versin".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1805</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hazretleri buyurdular ki: "Kim, malayani konuşmaların çok olduğu bir yere oturur da, oradan kalkmazdan önce şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okursa bu yerde oturmaktan hasıl olan günahından arınmış olur:
Allahım! Seni hamdinle tesbih ederim. Senden başka ilah olmadığına şehadet ederim. Senden mağfiret diliyorum, Sana tevbe ediyor (af taleb ediyorum)".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1806</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer hazretleri (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir cemaatte oturduğu zaman, ashabı için şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okumadan nadiren kalkardı:
"Allahım! Bize korkundan öyle bir pay ayır ki, bu, sana karşı işlenecek günahlarla bizim aramızda bir engel olsun. İtaatinden öyle bir nasib ver ki, o bizi cennete ulaştırsın. Yakininden öyle bir hisse lutfet ki dünyevi musibetlere tahammül kolaylaşsın.
Allahım! Sağ olduğumuz müddetçe kulaklarımızdan, gözlerimizden, kuvvetimizden istifade etmemizi nasib et. Aynı şeyi bizden sonra gelecek olan neslimize de nasib et. İntikamımızı, bize zulmedenlerden almışlardan kıl (mazlumlardan değil). Bize tecavüz edenlere karşı bizi muzaffer kıl. Bize, dini musibet verme. Dünyayı, ne asıl gayemiz kıl, ne de ilmimizin son hedefi. Bize merhametli olmayanı bize musallat etme."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1807</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'e ulaştığına göre Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) sefer arzusuyla ayağını bineğinin özengisine koyduğu zaman şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu:
"Bismillah! Allahım! Sen seferde arkadaşım, ailemde vekilimsin. Allahım, bize arzı dür, seferi kolaylaştır. Allahım, yolun meşakkatlerinden, üzüntülü dönüşten, mal ve ailede vuküa gelecek kötü manzaralardan sana sığınıyorum".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1809</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e:
"Ey Allah'ın Resülü, ben sefere çıkmak istiyorum bana tavsiyede bulun!" diye talepte bulundu. Efendimiz:
"Sana Allah'tan korkmanı ve (yol boyu aştığın) her tepeııin başında tekbir getirmeni tavsiye ediyorum!" buyurdu. Adam döneceği sırada şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulundu: "Allah'ım! Ona uzaklığı dür, yolculuğu kolay kıl."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1811</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) seferde iken gece olunca şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu:
"Ey arz, benim de senin de Rabbimiz Allah'tır. Senin de, (sende bulunanların da sende yaratılmış olanların da, senin üzerinde yürüyenlerin de şerrinden Allah'a sığınırım. Arslanın, iri yılanın, yılanın, akrebin ve bu beldede ikamet eden (insilerin ve cinni)lerin, İblis'in ve İblis neslinin şerrinden de Allah'a sığınırım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1812</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Havle Bintu Hàkim (radıyallahu anh ) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz buyurmuşlardır ki: "Kim bir yerde konakladığı zaman şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okursa, oradan ayrılıncaya kadar ona hiçbir şey zarar vermez: "Eüzü bi-kelimatillahi't-tammat min şerri ma halaka. (Allah'ın eksiksiz, mükemmel kelimeleri ile, yarattıklarının şerrinden AIlah'a sığınıyorum.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1813</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Balığın karnında iken, Zü'n-Nün'un yaptığı <b><span style="color: red;">dua</span></b> şu idi: La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü mine'z-zalimin. (Allahım! Senden başka ilah yoktur, seni her çeşit kusurlardan tenzih edirim. Ben nefsime zulmedenlerdenim.)" Bununla <b><span style="color: red;">dua</span></b> edip de icabet görmeyen yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1814</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) üzüntü sırasında şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu: "Halim ve azim. olan Allah'tan başka ilah yoktur. Büyük Arş'ın Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur. Kıymetli Arş'ın Rabbi, arzın Rabbi, Semavat'ın Rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1815</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün Mescid'e girdi. Orada Ensar'dan Ebu Ümame (radıyallahu anh) denen kimse ile karşılaştı. Ona:
"Ey Ebu Ümame, niçin seni namaz vakti dışında Mescid'de oturmuş görüyorum?" diye sordu.
"Peşimi bırakmayan bir sıkıntı ve borçlar sebebiyle ey Allah'ın Resülü" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):
"Sana bazı kelimeler öğreteyim mi? Bunları okursan, Allah, senden sıkıntını giderir ve borcunu öder."
"Evet, ey Allah'ın Resülü, öğret!" dedim.
"Öyleyse, dedi, akşama çıktın mı sabaha erdin mi şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı oku: "AIlahım üzüntüden ve kederden sana sığınırım. Aczden ve tembellikten sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borcun galebe çaImasından ve insanların kahrından sana sığınırım."
(Ebu Ümame) der ki: "Ben bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı yaptım, Allah benden gamımı giderdi, borcumu ödedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1816</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Fatıma (radıyallahu anha) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek bir hizmetçi taleb etmişti. Resûlullah ona:
"Şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı oku(man senin için hizmetçi edinmenden daha hayırlı)" dedi:
"Allahım! Sen yedi semanın Rabbi, Arş-ı Azam'ın Rabbisin. Sen bizim Rabbimiz ve herşeyin Rabbisin. Tevrat, İncil ve Furkan'ı indiren, tohum ve çekirdekleri açansın. Her şeyin şerrinden sana sığınıyorum. Her şeyin alnından yapışmışsın (dizginleri senin elindedir). Evvel sensin, senden önce bir şey yoktur. Ahir sensin, senden sonra da bir şey kalmayacak. Sen zahirsin, senin üstünde bir şey mevcut değildir. Sen batınsın, senin dışında bir şey yoktur. Benim borcumu öde, beni fukaralıktan kurtar, zengin kıl."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1817</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı bir şey üzecek olsa şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu: "Ya Hayyu ya Kayyum, birahmetike estağisu. (Ey diri olan, ey Kayyüm olan Rabbim rahmetin adına yardımını talep ediyorum)." Ve keza şöyle derdi: "Elizzu bi-ya-ze'l-celali ve'l-İkram." (Ya ze'l-celali ve'l-ikram)i devamlı söyleyin!</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1818</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Esma Bintu Umeys (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana: "Sana sıkıntı zamanında okuyacağın bir <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı öğreteyim mi?" diye sordu ve şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı söyledi: "Allahu, Allahu Rabbi la üşriku bihi şey'en. (Rabbim Allah'tır, Allah! Ben ona hiçbir şeyi ortak koşmam!)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1819</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) demiştir ki: "Kimin sıkıntısı artarsa şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okusun:
"Allahım ben senin kulunum, kulunun oğluyum, cariyenin oğluyum, senin avucunun içindeyim, alnım senin elinde. Hakkımdaki hükmün caridir. Kazan ne olursa hakkımda adalettir. Kendini tesmiye ettiğin veya kitabında indirdiğin veya nezdinde mevcut gayb hazinesinden seçtiğin, sana ait her bir isim adına senden Kur'an'ı kalbimin baharı, sıkıntı ve gamlarımın atılma vesilesi kılmanı dilerim."
Bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okuyan her kulun gam ve sıkıntısını Allah gidermiş, yerine ferahlık vermiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1820</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "Annem ve babam sana kurban olsun, şu Kur'àn göğsümde durmayıp gidiyor. Kendimi onu ezberleyecek güçte göremiyorum" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu cevabı verdi: "Ey Ebül-Hüseyin! (Bu meselede) Allah'ın sana faydalı kılacağı, öğrettiğin takdirde öğrenen kimsenin de istifade edeceği, öğrendiklerini de göğsünde sabit kılacak kelimeleri öğreteyim mi?"
Hz. Ali (radıyallahu anh): "Evet, ey Allah'ın Rasülü, öğret bana!" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şu tavsiyede bulundu:
"Cuma gecesi (perşembeyi cumaya bağlayan gece) olunca, gecenin son üçte birinde kalkabilirsen kalk. Çünkü o an (meleklerin de hazır bulunduğu) meşhüd bir andır. O anda yapılan <b><span style="color: red;">dua</span></b> müstecabtır. Kardeşim Yà'kub da evlatlarına şöyle söyledi: "Sizin için Rabbime istiğfàr edeceğim, hele cuma gecesi bir gelsin." Eğer o vakitte kalkamazsan gecenin ortasında kalk. Bunda da muvàffàk olamazsan gecenin evvelinde kalk. Dört rek'àt namaz kıl. Birinci rek'atte, Fatiha ile Yà-sin süresini oku, ikinci rek'atte Fatiha ile Ha-mim, ed-Duhan süresini oku, üçüncü rek'atte Fatiha ile Eliflam-mim Tenzilü's-secde'yi oku, dördüncü rek'atte Fatiha ile Tebareke'l-Mufassal'ı oku. Teşehhüdden boşaldığın zaman Allah'a hamdet, Allah'a senayı da güzel yap, bana ve diğer peygamberlere salat oku, güzel yap. Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar ve senden önce gelip geçen mü'min kardeşlerin için istiğfar et. Sonra bütün bu okuduğun <b><span style="color: red;">dua</span></b>ların sonunda şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı oku:
"Allahım, bana günahları, beni hayatta baki kıldığın müddetçe ebediyen terkettirerek merhamet eyle. Bana faydası olmayan şeylere teşebbüsüm sebebiyle bana acı. Seni benden razı kılacak şeylere hüsn-i nazar etmemi bana nasib et. Ey semavat ve arzın yaratıcısı olan celal, ikram ve dil uzatılamayan izzetin sahibi olan Allahım. Ey Allah! ey Rahman! celalin hakkı için, yüzün nuru hakkı için kitabını bana öğrettiğin gibi hıfzına da kalbimi icbar et. Seni benden razı kılacak şekilde okumamı nasib et. Ey semavat ve arzın yaratıcısı, celalin ve yüzün nuru hakkı için kitabınla gözlerimi nurlandırmanı, onunla dilimi açmanı, onunla kalbimi yarmanı, göğsümü ferahlatmanı, bedenimi yıkamanı istiyorum. Çünkü, hakkı bulmakta bana ancak sen yardım edersin, onu bana ancak sen nasib edersin. Herşeye ulaşmada güç ve kuvvet ancak büyük ve yüce olan Allah'tandır. " Ey Ebu'l-Hasan, bu söylediğimi üç veya yedi cuma yapacaksın. Allah'ın izniyle <b><span style="color: red;">dua</span></b>na icabet edilecektir. Beni hak üzere gönderen Zat-ı Zülcelal'e‚ yemin olsun bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı yapan hiçbir mü'min icabetten mahrum kalmadı."
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) der ki: "Allah'a yemin olsun, Ali (radıyallahu anh) beş veya yedi cuma geçti ki Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a aynı önceki mecliste tekrar gelerek:
</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1821</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şeddad İbnu Evs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namazda şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okumamızı öğretiyordu:
"Allàhım! Senden işte (dinde) sebat etmeyi, doğruluğa da azmetmeyi istiyorum. Keza nimetine şükretmeyi, sana güzel ibadette bulunmayı taleb ediyor, doğruyu konuşan bir dil, eğriliklerden uzak bir kalb diliyorum. AIIahım, senin bildiğin her çeşit şerden sana sığınıyorum, bilmekte olduğun bütün hayırları senden istiyorum, bildiğin günahlarımdan sana istiğfàr ediyorum!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1822</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) elbiseyi yenilediği zaman şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu:
Allahım! Hamd sanadır. -(giydiği şey ne ise) ismen söyleyerek- Bunu bana sen giydirdin. Bunun hayırlı olmasını, yapılış gayesine uygun olmasını diliyor, şerrinden ve yapılış gayesine uygun olmamasından da sana sığınıyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1823</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) yeni bir elbise giymişti ve şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti: "Avretimi örtebileceğim ve hayatta güzellik sağlayabileceğim bir elbise giydiren AIlah'a hamd olsun."
Sonra şunu söyledi: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinledim: "Kim yeni bir elbise giyer, böyle söyler, daha sonra da eskittiği elbiseyi tasadduk ederse, sağken de öldükten sonra da Allah'ın himayesi, hıfzı ve örtmesi altında olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1824</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bir şey yeyip içti mi şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu: "Bize yedirip içiren ve bizi Müslümanlardan kılan Allah'a hamdolsun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1827</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sa'd İbnu Ubade'nin yanında ekmek ve zeytinyağı yemişti. Sonunda şöyle bir <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdu:
"Yanınızda oruçlular yemek yesin, yemeğinizden ebrarlar yesin, üzerinize melekler <b><span style="color: red;">dua</span></b> etsin."
Ebu Davud'un Hz. Cabir (radıyallahu anh)'den kaydettiği diğer bir rivayette şöyle denir:
"Ebû'l-Heysem bir yemek hazırladı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Ashabın'ı (radıyallahu anhüm) davet etti. Hz. Peygamber yemekten kalkınca: "Kardeşinizi mükafaatlandırın!" buyurdu. Ashab: "Mükafaatı da ne?" diye sordular. Efendimiz: "Kişinin evine girilip yemeği yendi, içeceği içildi mi ev sahibi için <b><span style="color: red;">dua</span></b> edilir. İşte bu onun mükafaatıdır" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1828</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kazayı hacet için helaya girdiği zaman şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu:
"Allahümme inni eüzu bike mine'lhubsi ve'l-habais. (Allahım, pislikten ve (cin ve şeytan gibi) kötü yaratıklardan sana sığınırm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1830</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fatıma Bintu'l-Hüseyin İbni Ali, büyükannesi Fatımatu'l-Kübra (radıyallahu anha)'dan naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mescide girdiği zaman Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'e salat (<b><span style="color: red;">dua</span></b>) okur, sonra da: "Rabbim! günahımı affet, rahmet kapılarını bana aç" derdi, Çıkarken de yine Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'e salat okur, sonra da: "Rabbim! günahımı affet, lütuf kapılarını benim için aç" derdi".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1831</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Talha İbnu Ubeydillah (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) hilali görünce şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu: "Allahım, Ay'ın hilal devresini bize bereketli, imanlı, selametli ve İslam üzere geçir. (Ey hilal) benim de senin de Rabbin Allah'tır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1832</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Katade (rahimehullah)'ye ulaştığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hilali görünce şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurmuş: "Hayırlı ve istikametli bir ihtilaI (devresi diliyorum.)" bunu üç kere söyledikten sonra, "Seni yaratan AIIah'a inandım."
Bunu da üç kere tekrar ettikten sonra: ". . Ayını çıkarıp... Ayını getiren Allah'a hamdolsun" dermiş."
Ebu Davud'un yine Katade'den kaydettiği bir diğer rivayetinde:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam), hilali görünce yüzünü ondan çevirirdi" denmektedir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1833</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gök gürleyip, şimşek çakınca şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu:
"Allah'ım bizi gadabınla öldürme, azabınla da helak etme, bu (azabı)ndan önce bize afiyet (içinde ölüm) ver."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1834</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ufuk-ı semada bir bulut belirtisi gördü mü işi terkeder, namazda idiyse kısa keser ve şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu: "Allah'ım, bunun şerrinden sana sığınırım." Yağmur başlarsa: "Allah'ım, boI yağmur, faydalı yağmur (ver)" derdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1835</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) rüzgar estiği zaman şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu: "AIIah'ım, senden bunun hayrını ve bunda olan (menfaatların da) hayrını ve bunun gönderiliş maksadındaki hayrı da istiyorum. Bunun şerrinden, bunda olanın şerrinden, burcunla gönderilen şeyin şerrinden de sana sığınıyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1837</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şuayb an Ebihi an Ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">dua</span></b>ların en faziletlisi àrefe günü yapılan <b><span style="color: red;">dua</span></b>dır. Ben ve benden önceki peygamberlerin söyledikleri en faziletli söz, la ilahe illallahu vahdehu la şerike leh lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve ala külli şey'in kadir. (Allah'tan başka ilah yoktur, O tektir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'na aittir. O, herşeye kadirdir) sözüdür."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1838</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resülü, dedim, şayet Kadir gecesine tevafuk edersem nasıl <b><span style="color: red;">dua</span></b> edeyim?" Şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okumamı söyledi:
"Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu'l-afve fa'fu anni. (Allahım! Sen affeedicisin, affı seversin, beni affet."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1839</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amir İbnu Rebia (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)ın arkasında namaz kılan birisi, namazda hapşırdı ve şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okudu: "Mübarek (heyrı boI), ihlaslı ve çok hamdle Allah'a hamdederiz, ta Rabbimiz razı oluncaya kadar; dünya ve ahiret işindeki rızasından sonra da (hamdimize devam ederiz)." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namazdan çıktıktan sonra: "Namazda <b><span style="color: red;">dua</span></b> okuyan kimdi?" diye sordu. Ancak okuyan kişi süküt etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tekrar sordu:
"<b><span style="color: red;">dua</span></b>yı kim okudu? Zira fena bir şey söylemedi." Bunun üzerine adam: "Bendim, bu <b><span style="color: red;">dua</span></b> ile sadece hayır murad ettim" dedi. Efendimiz:
"(<b><span style="color: red;">dua</span></b>nız) Rahman'ın Arşına kadar yükseldi" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1841</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebü'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hz. Davud (aleyhisselam)'un <b><span style="color: red;">dua</span></b>ları arasında şu da vardır: "Allahım! Senden sevgini ve seni sevenlerin sevgisini ve senin sevgine beni ulaştıracak ameli taleb ediyorum. Allah'ım! Senin sevgini nefsimden, ailemden, malımdan, soğuk sudan daha sevgili kıl."
Ebü'd-Derda der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hz. Davud'u zikredince, onu "insanların en abidi (yani çok ve en ihlaslı ibadet yapanı)" olarak tavsif ederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1842</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) Resûlullah'a ref ederek demiştir ki: "Yunus kavminin <b><span style="color: red;">dua</span></b>ları arasında şu da vardı: "Ey diri olan, ey (mahlükata) kıyam veren, ey hiçbir hayat sahibinin olmadığı zamanda hayat sahibi olan, ey hayat veren, ey ölüm veren, ey celal ve ikram sahibi!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1843</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer ve Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anhüma) anlatıyorlar: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim bir belaya uğrayanı görünce şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okursa: "Seni imtihan ettiği şeyde bana afiyet veren ve birçok yarattığından beni üstün kılan Allah'a hamdolsun!" Artık yaşadığı müddetçe, bu bela ne olursa olsun ona maruz kalmaktan muaf kılınır."
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'nin bir rivayetinde sadece: "..Bu bela ona isabet etmez" denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1844</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederken şunu söylerdi: "Allahım, dinimi doğru kıl, o benim işlerimin ismetidir. Dünyamı da doğru kıl, hayatım onda geçmektedir. Ahiretimi de doğru kıl, dönüşüm orayadır. Hayatı benim için her hayırda artma (vesilesi) kıl. Ölümü de her çeşit şerden (kurtularak) rahat(a kavuşma) kıl."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1845</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah'ın <b><span style="color: red;">dua</span></b>sının çoğu: "Allahümme atina fi'd-dünya haseneten ve fi'l ahireti haseneten ve kına azabe'n-nar. (Allahım bize dünyada da bir hayır, ahirette de bir hayır ver, bizi cehennem azabından koru" idi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1847</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. AIi (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, "Bir mükateb ona gelerek: "Kitabet borcumu ödemekten aciz kaldım, bana yardım et" dedi. Ona şu cevabı verdi: "Sana, Resûlullah (aleyhissalatu vesseIam)'ın bana öğretmiş bulunduğu bir <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı öğreteyim. (Onu okuduğun takdirde) Sıyr dağı kadar borcun da olsa, Allah onu sana bedel öder. Şöyle diyeceksin: "AIIah'ım, yeterince helalinden vererek beni haramından koru. Lütfunla ver, başkasına muhtaç etme."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1849</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurlardı: "Allah'ım! Cüzzamdan, barastan (alaten), delilikten ve hastalıkların kötüsünden sana sığınırım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1850</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurlardı: "AIlah'ım, huşü duymaz bir kalbten sana sığınırım, dinlenmeyen bir <b><span style="color: red;">dua</span></b>dan sana sığınırım, doymak bilmeyen bir nefisten, faydası olmayan bir ilimden, bu dört şeyden sana sığınırım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1852</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederdi: "Allahım, şikak ve nifaktan ve kötü ahlaktan sana sığınırım."
Bir rivayette şöyle denmiştir: "Allahım! Açlıktan sana sığınırım, çünkü o pek fena yatak arkadaşıdır. Hıyanetten de sana sığınırım, çünkü o ne kötü huydur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1853</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Mirac gecesi cinlerden bir ifrit gördüm. Elinde ateşten bir şüle olduğu halde beni takip ediyordu. Nazarımı her atışımda onu görüyordum. Cibril (aleyhisselam) bana: "İstersen sana bir <b><span style="color: red;">dua</span></b> öğreteyim, onu okursan, şülesi söner ve ağzının üstüne düşer" dedi." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Pekala!" dedi. Cibril (aleyhisselam) de "Şunu oku!" buyurdu:
"Allah'ın kerim olan rızàsı için, eksiksiz, mükemmel kelimatullah hakkı için -ki hiç kimse muttaki olsun, facir olsun onu aşıp daha güzelini söyleyemez- (bela olarak) semadan inen, semaya yükselen, (ve ceza gerektiren) şerlerden, yeryüzünde yarattığı şerden, yer(in altın)dan çıkan şerden, gece ve gündüz fitnelerinden, gece ve gündüz gelen musibetlerden AIIah'a sığınırım. Ey Rahman, hayır getiren hadiseler hariç."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1855</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir adam gelerek- "Ey Allah'ın Resülü! dedi, ben Kur'àn'dan bir parça seçip alamıyorum. Bana kifayet edecek bir şeyi siz bana öğretseniz!"
"Öyleyse, buyurdu, Sübhanallah velhamdüIillah, ve lailahe illallah, vallahu ekber, vela havle vela kuvvete illa billah. (Allahım seni tenzih ederim, hamdler sana mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür, güç kuvvet Allah'tandır) de."
"Ey Allah'ın Resülü! dedi, bu zikir Allah içindir. (O'nu senadır), kendim için <b><span style="color: red;">dua</span></b> olarak ne söyleyeyim?"
"Şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> et: Allahım bana merhamet et, afiyet ver, hidayet ver, rızık ver!"
Adam (dinleyip, kalkınca) ellerini sıkıp göstererek: "Şöyle (sımsıkı belledim!)" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bunun üzerine:
"İşte bu adam iki elini de hayırla doldurdu !.." buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1856</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ölümünden önce şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>ları çok tekrar ederdi: "Sübhanallahi ve bihamdihi, estağfirullahe ve etübu ileyh. (Allahım seni hamdinle tesbih ederim, màğfiretini diler, günahlarıma tevbe ederim.)" Ben kendisinden bunun sebebini sordum. Şu açıklamayı yaptı:
"Ràbbim bana bildirdi ki, ben ümmetim hakkında bir alamet göreceğim. Ben onu görünce Sübhanallahi ve bihamdihi, estağfirullahe ve etübu ileyh zikrini artırdım. Bu gördüğüm, İza cae nàsrullahi ve'l-fethu.. süresidir. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1865</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim: "La ilahe illallahu vahdehu la-şerike leh, lehu'l mülkü ve lehu'l-hamdü ve hüve ala külli şey'in kadir" <b><span style="color: red;">dua</span></b>sını bir günde yüz kere söylerse, kendisine on köle azad etmiş gibi sevàb verilir, ayrıca lehine yüz sevab yazılır ve yüz günahı da silinir. Bu, ayrıca üç gün akşama kadar onu şeytana karşı muhafaza eder. Bundan
daha fazlasını okumayan hiçbir kimse, o adamınkinden daha efdal bir amel de getiremez. Kim de bir günde yüz kere "Sübhanallahi ve bihàmdihi" derse hataları dökülür, hatta denizin köpüğü kadar (çok) olsa bile."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1866</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissàlatu vesselam) buyurdular ki: "Kim çarşıya girince La ilahe iIIalIahu vahdehu Ia şerike Ieh, Iehü'I-mülkü ve Iehü'I-hamdü yuhyi ve yümitü ve hüve hayyün Ia yemütü bi-yedihi'I-hayr ve hüve aIa külli şey'in kadir. (AIlah'tan başka ilàh yoktur, tekdir, ortağı yoktur, mülk ve hamd ona aittir. Hayatı o verir, ölümü de o verir. Kendisi hayattardır, ölümsüzdür. Hayırlar O'nun elindedir. O her şeye kadirdir) <b><span style="color: red;">dua</span></b>sını okursa AIIah ona bir milyon sevab yazar, bir milyon da günah affeder ve mertebesini bir milyon derece yüceltir."
Bir rivayette, üçüncü mükafaata bedel, "Onun için cennette bir köşk yapar" denmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1867</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Resûlullah (aleyhissàlatu vesselam)'ın zevcelerinden Cüveyriyye (radıyallahu anha)'nin anlattığına göre, "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz bir gün sabah namazını kılınca, daha kendisi namazgahında iken, erkenden yanından çıkmış, gitmiş, kuşluktan sonra Cüveyriyye (aynı yerinde zikrederek) otururken geri gelmiş ve: "Bırakıp gittiğim halde duruyorsun (hiç yerinden kımıldamadın galiba?)" diye sormuştur. "Evet" cevabı üzerine şunu söylemiştir: "Ben senden ayrıldıktan sonra dört kelime(Iik bir <b><span style="color: red;">dua</span></b>)yı üç kere okudum. Eğer bunlardan hasıl olan sevab tartılacak olsa, senin burada sabahtan beri okuduğun <b><span style="color: red;">dua</span></b>ların sevabının ağırlığına denk olur. O <b><span style="color: red;">dua</span></b> şudur: "Sübhanallahi ve bihamdihi adede halkıhi ve rıda nefsihi ve zinete arşihi ve midade kelimatihi. (Allah'ı mahlukatı sayısınca, nefsinin rızasınca, arşının ağırIığınca, kelimelerinin adedince tesbih (noksanlıklardan tenzih) ederim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1985</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hz. Muaz (radıyallahu anh)'ı Yemen'e gönderdi. (Giderken) ona dedi ki:
"Sen EhI-i Kitap bir kavme gidiyorsun. Onları davet edeceğin iIk şey AIIah'a ibadet olsun. AIIah'ı tanıdılar mı, kendilerine AIIah'ın zekatı farz kılmış olduğunu, zenginlerinden alınıp fakirlerine dağıtılacağını onlara haber ver. Onlar buna da ittaat ederlerse kendilerinden zekatı aI. Zekat alırken halkın (nazarlarında) kıymetli olan mallarından sakın. Mazlumun bed<b><span style="color: red;">dua</span></b>sını almaktan kork. Zira AIIah'la bu bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> arasında perde mevcut değildir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2028</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">C'abir İbnu Atik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Size bir grup sevimsiz atlılar gelecek. Geldikleri zaman, onları iyi karşılayın. Onlarla talep ettikleri şeylerin arasından çekilin. Adalet ederlerse bu kendi lehlerinedir. Zulmederlerse bu da onların aleyhlerindedir. Siz onları razı edin. Zekatınızın kemali onların rızasına bağlıdır. (Öyle ise onları razı edin ki) sizlere <b><span style="color: red;">dua</span></b> etsinler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2030</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Babam ashabu'ş-şecereden idi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kendisine bir kavm zekatlarını getirince şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyururlardı:
"Allah'ım Ebu Evfa'ya rahmet buyur" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2045</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vessselam) şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederdi: "Allah'ım, Al-i Muhammed'in rızkını belini doğrultacak kadar ver -Bir diğer rivayette- "yetecek kadar ver" buyurmuştur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2046</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmişti: "AIIah'ım, beni miskin olarak, yaşat, miskin olarak ruhumu kabzet, kıyamet günü de miskinler zümresiyle birlikte haşret." Hz. Aişe (radiyallahu anha) atılarak sordu: "Niçin ey Allah'ın Resulu?" "Çünkü, dedi, onlar cennete, zenginlerden kırk bahar önce girecekler. Ey Aişe! fakirleri sev ve onları (rivayet meclisine) yaklaştır, ta ki kıyamet günü AIIah da sana yaklaşsın." Diğer bir hadiste: "beşyüz yıl" tabiri vardır. İki hadis şöyle cem'edilir: "Kırktan maksad hırs sahibi fakirin, hırs sahibi zenginden öne geçeceği müddettir. Beşyüzden maksad, zahid fakirin hırslı zenginden önce gireceği müddettir. Böylece hırs sahibi fakir, zahid fakirin yirmibeş derece üstünlüğüne nazaran iki derecelik bir üstünlüğe sahiptir. Bu kırkın beşyüze nisbetidir. Bu ve benzeri takdirler Resulullah'ın lisanında mücazefe veya tesadufi olarak cereyan etmez. Bilakis idrak ettiği bir sır veya ilminin ihata ettiği bir nisbet sebebiyle söylenmiştir. Zira o hevadan konuşmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2126</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Said'in anlattığına göre, Said İbnu'l Müseyyeb (rahimehullah)'ten şunu işitmiştir: "Hz. İbrahim (aleyhisselam), misafir ağırlayan ilk kimse idi. Keza o ilk sünnet olan kimseydi, bıyığını kesenlerin ilki, saçında aklık görenlerin ilki de o idi. Ak saçları görünce: "Ya Rabbi bu nedir?" diye sormuş; Rabbi de: "Bu vakardır ey İbrahim!" demiş. O da: "Rabbim! Öyleyse vakarımı artır!" diyerek <b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulunmuştur." Rezin şunu ilave etmiştir. "Bu sırada Hz. İbrahim 120 yaşındaydı. Bundan sonra 80 yıl daha yaşadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2156</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sahr İbnu Vedaa el-Gamidi (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederdi: "Allah'ım, ümmetime erkenciliği mübarek kıl." Nitekim, Aleyhissalatu Vesselam Efendimiz bir seriyye veya bir ordu göndereceği zaman, onu günün erken saatinde yola çıkarırdı. Sahr tüccardı, o da ticarete günün ilk saatinde çıkardı. Böylece zengin oldu ve malı arttı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2168</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yürüme sırasında geride kalır, (kafileye kavuşturmak için) zayıf hayvanı sürer, üzerindekini terkisine alır ve onlara <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2202</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hiçbir Arabi at yoktur ki, her seher vaktinde şu kelimelerle <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmesine izin verilmesin: "Ya Rabbi, Beni insanoğlundan dilediğine temlik ettin, beni onun malı kıldın. Öyleyse beni, ona onun en sevgili malı, en sevgili ehli kıl" veya "Beni ona, onun en sevgili malından ve ehlinden biri kıl."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2214</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e (yahudiler tarafından) sihir yapıldı. Öyle ki, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yapmadığı bir şeyi yaptım vehmine düşüyordu. Bir gün benim yanımda iken Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti, sonra tekrar <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Ve dedi ki:
"Ey Aişe, hissettin mi, sorduğum hususta Allah bana fetva verdi?"
"Hangi hususta Ey Allah'ın Resülü?" dedim.
"İki kişi bana gelip, biri başucumda, diğeri de ayak tarafımda oturdu. Biri diğerine:
"Bu zatın rahatsızlığı nedir?" dedi. Öbürü:
"Büyüdür!" dedi. Önceki tekrar sordu:
"Kim büyüledi?" Diğeri:
"Lebid İbnu'l-Asam adındaki Beni Züreykli bir yahudi" diye cevap verdi. Öbürü:
"Büyüyü neye yaptı?" dedi. Arkadaşı:
"Bir tarakla saç döküntüsüne ve bir de erkek hurma tomurcuğunun içine!" cevabını verdi. Diğeri:
"Pekala, şimdi nerede?" diye sordu. Arkadaşı:
"Zervan kuyusunda!" cevabını verdi."
Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Ashabından bir grupla birlikte (radıyallahu anhüm) kuyuya gitti, ona baktı, kuyunun üzerinde bir hurma vardı. Sonra benim yanıma dönüp:
"Ey Aişe! AIIah'a yemin olsun, kuyunun suyu sanki kına ıslatılmış gibi (bulanık) ve (o kuyu iIe sulanan) hurma ağaçlarının başları da sanki şeytanların başIarı gibiydi!" dedi. Ben:
"Ey Allah'ın Resülü! Onu (kuyudan) çıkardın mı?" diye sordum.
"Hayır" dedi ve ilave etti:
"Bana gelince, Allah bana afiyet Iütfetti ve şifa verdi. Ben ondan halka bir şer gelmesine sebep olmaktan korktum!"
Resûlullah onun gömülmesini emretti ve yere gömüldü"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2276</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zühre İbnu Ma'bed, ceddi Abdullah İbnu Hişam'dan naklen anlatıyor: "Abdullah Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı görmüş idi. Annesi Zeyneb Bintu Humeyd onu (Abdullah'ı) Resûlullah'a götürüp şöyle dedi:
"Ey Allah'ın Resülü; bundan biat al!" Aleyhissalatu vesselam efendimiz:
"0 henüz küçük!" deyip başını okşadı, bereketle <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti.
Onu (Zühre İbnu Ma'bed'i) ceddi AbduIIah İbnu Hişam çarşıya çıkarır, yiyecek satın alırdı. Bir gün, ona İbnu Ömer'le, İbnu'z-Zübeyr (radıyallahu anhüma) rastladılar:
"(Satın aldıklarına) bizi de ortak kıl, zira Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sana bereketle <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdu!" dediler. O, (bu teklifi kabul ederek) onları ortak yaptı.
(Abdullah İbnu Hişam o <b><span style="color: red;">dua</span></b>nın bereketine) bazan bir deve yükü kar ederdi de olduğu gibi eve gönderirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2447</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Beni Neccar'dan bir kadın demiştir ki: "Benim evim, Mescid-i Nebevi'nin etrafındaki en uzun ev idi. Bilal (radıyallahu anh), sabah ezanını evimin damında okurdu. Seher'den gelip, dama oturur vaktin girmesini gözetlerdi. Vaktin girdiğini görünce gerinir, sonra da:
"Allah'ım sana hamdediyor, dinini (müslümanların) ikame etmeleri için, Kureyş'e karşı yardımını diliyorum" der, arkadan ezan okurdu."
Kadın devamla der ki: "Vallahi, onun bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı terkettiği tek gece bilmiyorum!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2560</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Gunder'in bir rivayetinde denir ki: "İbnu'l-Eş'as zamanında Küfe'ye Mataru'bnu Naciye (adında biri) galebe çaldı. (İbnu Abbas'ın oğlu) Ebu Ubeyde İbnu Abdillah'a halk'ın önüne geçip namaz kıldırmasını emretti. Ebu Ubeyde, (namaz kıldırırken) başını rükudan kaldırdığı zaman ben: "Allahümme Rabbena ve leke'l-hamdü mil'e's-semavat ve mil'e'l-ardı ve mil'e ma şi'te min şey'in ba'du. Ehle's-senai ve'l-mecdi, La mani'a li-ma a'tayte ve la mu'tiye li-ma mena'te. Ve la yenfe'u za'l-ceddi minke'l-ceddü" <b><span style="color: red;">dua</span></b>sını okuyuncaya kadar kıyamda dururdu."
el-Hakem der ki: "Bunu ben Abdurrahman İbnu Ebi Leyla'ya zikrettim. Dedi ki: "Bera İbnul-Azib (radıyallahu anh)'i işittim: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın kıldığı namazın rükusu, secdesi, rüku ve secdeden başını kaldırdığı zamanki ve iki secde arasındaki (fasılaları) birbirine yakın uzunlukta idi" demişti."
Şu'be der ki: "Ben bunu Amr İbnu Mürre'ye söyledim. O da: "Ben, İbnu Ebi Leyla'yı gördüm, onun namazı böyle değildi" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2587</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ihtiyaç sebebiyle, kendilerine Kurra denilen yetmiş kişiyi yola çıkardı. Süleym aşiretinden Ri'I ve Zekvan adında iki kabile Bi'r-i Ma'üne (Ma'üne Kuyusu) denilen bir suyun yanında bunların önünü kesti. Hey'et bunlara: "Biz size gelmedik. Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bir ihtiyacı için gidiyoruz" dediler. Ancak öbürleri bunları dinlemeyip öldürdüler.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (duruma muttali olduktan sonra) sabah namazlarından sonra bir ay boyu onlara bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Bu hadise namazda kunüt okumanın başlangıcı oldu. Biz kunut yapmıyorduk."
Abdülaziz İbnu Süheyb der ki: "Bir zat Enes (radıyallahu anh)'e Kunüt'dan sorarak:
"Bu, rüküdan sonra mı yoksa kıraatın tamamlanmasından sonra mı?" dedi. Enes:
"Hayır, kıraatin bitiminde" diye cevap verdi."
Bir başka rivayette (Enes) şöyle dedi: "(Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir ay boyu) rükudan sonra (kunut yaparak bazı Arap kabilelerine bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> etti.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2589</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in bir rivayetinde: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bir ay boyu sabah namazında rüküdan sonra kunüt yaparak Useyye (kabilesi)ne bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> etti" denir."
Buhari nin bir rivayetinde: "Kunüt, akşam ve sabah namazındaydı" denir."
Ebu Davud ve Nesai'nin bir rivayetinde: "Bir ay kunüt yaptı sonra terketti" denir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2590</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tam bir ay boyu, hiç aralık vermeden her namazın peşinde, öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarında Kunüt yaptı. Şöyle ki: Son rek'at'te semi'allahu li-men hamideh deyince Süleym aşiretinden Ri'l, Zekvan, Useyye kabilelerine bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> ediyor, namazda kendine uyanlar da amin diyorlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2594</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hasan İbnu Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana vitirde okuduğum bir <b><span style="color: red;">dua</span></b> öğretti. Şöyle ki: "Allahım! Beni hidayet verdiklerinden kıl, afiyet verdiklerinden eyle, beni, işlerini üzerine aldıkların arasına koy. (Ömür, mal, ilim, v.s.'den) verdiklerini hakkımda mübarek kıl. Vuküuna hükmettiğin şerlerden beni koru. Sen dilediğin hükmü verirsin, kimse seni mahkum edemez. Sen kimin işini üzerine aldıysan o zelil olmaz. Rabbimiz! Sen münezzehsin, muallasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2599</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve elçisidir" (dersiniz). Sonra her biriniz hoşuna giden <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı seçip onunla <b><span style="color: red;">dua</span></b> etsin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2600</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "...bize onları öğretirdi veya şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>ları bize teşehhüdü öğrettiği gibi öğretirdi:
"Allah'ım! Kalplerimizi birleştir, aramızdaki geçimsizliği düzelt. Bizi selamet yollarına sevket, zulümattan nüra kavuştur. Bizi, çirkinliklerin açık ve gizli olanlarından uzak tut. Kulaklarımızı, gözlerimizi, kalplerimizi, zevcelerimizi ve çocuklarımızı hakkımızda mübarek ve hayırlı kıl. Tevbelerimizi kabul et, sen rahimsin, tevbeleri kabul edersin. Bizleri verdiğin nimetlere şakir, onlarla sena edici, onları kabul edici kıl, onları (ağirette de nasib ederek) hakkımızda tamamla."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2608</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muvatta'da Şöyle gelmiştir: "(Nafi der ki:) "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) şöyle teşehhüd okurdu: "BismiIlahi, et-tahiyyatu lil-lahi, ve'ssalavatu lillahi, ez-Zakiyatu lillahi, es-Selamu aIe'n-Nebiyyi ve Rahmetullahi ve berekatuhu, es-Selamu aleyna ve ala ibadillahi's-Salihin, Şehidtü en Ia-ilahe illallahu ve şehidtü enne Muhammeden ResüIullahi."
Bunu ilk iki rek'at(in ka'desin)de okur ve teşehhüdünü tamamlayınca <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederdi. Namazın sonunda oturunca da yine böyle teşehhüdde bulunur ve teşehhüd'ü öne alırdı. Sonra dilediği <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okuyarak <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederdi. Teşehhüdünü tamamlayıp selamı vermek isteyince şöyle derdi:
"Es-selamu ale'n, Nebiyyi ve rahmetullahi ve berekatuhu es-selamu aleyna ve aIa ibadillahi's-salihin."
Sonra sağına, es-selamu aleyküm derdi. Sonra mukabeleten imama selam verirdi. Solundan biri kendisine selam verirse mukabeleten ona da selam verirdi."
Rezin şunu ilave etti: "Ve dedi ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) böyle yapmayı emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2616</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu'z-Zübeyr (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (namazda oturur vaziyette iken), <b><span style="color: red;">dua</span></b> edince, hareket ettirmeksizin parmağıyla işaret yapar, bu vaziyette <b><span style="color: red;">dua</span></b> (teşehhüd) okurdu. Sol eliyle de sol uyluğunun üzerine dayanırdı."
Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Gözü de işaretinden ayrılmazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2617</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Vail İbnu Hucr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sol ayağını yere yaydı, elini sol uyluğunun üzerine koydu, sağ ayağını da dikti."
Nesai'nin bir rivayetinde: "Kollarını, uyluklarının üzerine koydu. Şehadet parmağıyla işaret ederek <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediyordu (teşehhüdü okuyordu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2619</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Asım İbnu Küleyb el-şermi an ebihi an ceddihi -ki ismi de Şihab İbnu'l-Mecnün'dur- der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesseIam)'ın huzuruna girdim, namaz kılıyordu. Sol elini sol uyluğunun üzerine koymuş, sağ elini de sağ uyluğunun üzerine koymuş idi. (Sağ elin) parmakları hep yumuk, sadece işaret parmağı açıktı. Şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediyordu:
"Ey kalbleri döndüren Allah'ım, kaIbimi dinin üzerine sabit kıl."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2674</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ata İbnu Yesar (rahimehullah) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdular: "Allahım, kabrimi ibadet edilen bir put kılma" (ve devamla dedi ki): "Nebilerinin kabirlerini mescidler haline getiren bir kavme Allah'ın öfkesi artmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2686</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaza kalktı. Şunu okuduğunu işttik: "Senden Allah'a sığınırım. '' Sonra da üç kere: ''Seni Allah'ın lanetiyle lanetliyorum'' dedi ve sanki bir şey yakalıyormuşcasına elini uzattı. Namazı bitirince:
"Ey Allah 'ın Resûlü! dedik, senden bugün daha önce hiç söylemediğin bir şey işittik. Ayrıca ellerini de açtığını gördük? şu cevabı verdi:
"Allah'ın düşmanı olan iblis, yüzüme koymak için ateşten bir alev getirdi. Ben de ona, üç kere : " Eûzu billahi '' dedim. Sonra da: " Seni Allah'ın eksiksiz lanetiyle lanetliyorum'' dedim, geri çekilmedi, üç kere tekrarladım. Sonunda onu yakalamak istedim. Vallahi kardeşim Süleyman'ın <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı olmasa idi, bağlı olarak sabaha erecek ve Medine'nin çocukları onunla oynayacaklardı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2714</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yezid İbnu Nimran (rahimehullah) anlatıyor: "Tebük'de yatalak bir adam gördüm. Dedi ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) namaz kılarken, ben eşeğin üzerinde olduğum halde önünden geçtim. Bana: "Allah'ım, izini kes!" diye bed<b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulundu. Artık ondan sonra eşek üzerinde (bile) yol alamadım."
Bir rivayette şöyle gelmiştir: "(Resulullah aleyhissalatu vessalam şöyle dedi:) "0 bizim namazımızı kesti, Allah da onun izini kessin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2750</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tirmizi'nin.İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) 'dan yaptığı bir rivayette şu ziyade gelmiştir: İbnu Abbas der ki: "Bir adam gelerek dedi ki, "Ey Allah 'ın Resûlü! gece uyurken rüyamda kendimi gördüm. Sanki ben bir ağacın arkasında secde yapıyorum. Ben secde yaptım, secdem üzerine ağaç da secde yaptı. Onun şöyle söylediğini işittim: " Allah 'ım, secdem sebebiyle bana sevab yaz, onun hürmetine günahımı dök, onu senin nezdinde bana azık yap. Kulun Davud'dan kabul ettiğin gibi, onu benden kabul et. "
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) der ki: "Bundan sonra, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ın secde ayeti okuduğunu, (tilavet secdesi sırasında) o adamın kendisine, ağacın sözü olarak haber verdiği <b><span style="color: red;">dua</span></b>nın aynısyla <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettiğini işittim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2752</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'd İbnu Ebi Vakkas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte Mekke 'den çıktık, Medine 'ye gitmeyi arzu ediyorduk. Yolun bir yerine (Azvera 'ya) ulaşınca, aleyhissalatu vesselam ellerini kaldırıp Allah 'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti ve secdeye kapandı. Uzun müddet öyle kaldı. Sonra kalkıp yeniden ellerini kaldırdı, bir müddet (öyle kaldı). Sonra tekrar secdeye kapandı. Bu şekilde üç kere secde yaptı. Sonra dedi ki: " Ben Rabbimden talepte bulundum ve ümmetime şafaat ettim.Rabbim, ümmetimin üçte birini bana verdi. Ben de Rabbim için şükür secdesine kapandım. Sonra başımı yerden kaldırıp, ümmetim lehinde tekrar (mağrifet için) talepte bulundum, bana ümmetimin üçte birini daha verdi, ben de Rabbime şükür secdesinde bulundum. Sonra başımı kaldırdım ümmetim için tekrar talepte bulundum, bana ümmetimin son üçte birini de verdi, ben de Rabbime şükür secdesine kapandım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2784</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sevban (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Üç şey vardır, onları yapmak kimseye helal olmaz: "Kişi bir kavme imamlık yapar, sonra da sadece kendisi için <b><span style="color: red;">dua</span></b> eder, cemaatini <b><span style="color: red;">dua</span></b> dışı bırakır; bunu yapan onlara ihanet eder. Kişi, izin almazdan önce bir evin içine bakamaz, bunu yapan ev halkına ihanet eder. Kişi küçük abdestine sıkışmış iken hafifleyinceye kadar namaz kılamaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2826</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Cum'a namazına üç (grup) insan katılır:
1) Kişi var, namaza katılır, boş konuşma yapar. Bunun namazdan hissesi, o konuşmasıdır.
2) Kişi var namaza gelir <b><span style="color: red;">dua</span></b> eder. Bu kimse Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulunmuştur, Allah dilerse onun istediğini hemen verir, dilerse vermez.
3) Kişi vardır, namaza gelir sadece dinler ve sükût eder, mü'minlerin arasından yararak geçmez, kimseye eza vermez. Onun bu namazı, daha önce geçen cum'a'ya ve fazladan da üç güne kadar (günahlarına) kefarettir. Bu hal Cenab-ı Hakk'ın şu sözüne binaendir: "Kim bir hayır yaparsa bu kendisinden on misliyle kabul edilir" (En'am 160).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2847</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes 'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) teşehhüd okuyunca şu mealde zikirde, <b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulunurdu: "Hamd Allah'adır, O'na sığınır, O'ndan mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden de O'na sığınırız. Allah kime hidayet verirse onu kimse sapıtamaz, kimi de sapıtırsa onu kimse hidayete götüremez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Resûlüdür. O'nu hak ile, Kıyametten önce müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdi. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse doğru yolu bulmuştur. Kim de o ikisine isyan ederse, (bilsin ki) sadece kendisine zarar verir, Allah'a hiç bir zarar verermez."
Bir rivayette hadise şu ziyadeyi yaptıktan sonra gerisini aynen rivayet etmiştir: "....Cum'a günü teşehhüd'den sonra.....''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2976</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) vitrni kılarken şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu:
"Allah'ım gadabından rızana sığınırım. Cezandan affına sığınırım. Senden sana sığınırım. Sana (yapılması gereken) senayı sayamam. Sen, kendi nefsine yaptığın övgüdeki gibisin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2980</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubadetu'b'nu's-Samit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Geceleyin kim uyanırsa şunu söylesin:
"Allah'tan başka ilah yoktur, O birdir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd de O'na aittir, O herşeye kadirdir. Hamd Allah'a aittir, Allah münezzehtir, Allah büyüktür, bütün amel ve ibadetler için gereken güç ve kuvvet Allah'tandır.
Sonra aleyhissalatu vesselam buyurdular: "Rabbim beni affet!'' desin veya <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederse <b><span style="color: red;">dua</span></b>sına cevap verilir. Eğer abdest alır ve namaz kılarsa namazı kabûl edilir.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3007</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile (bir ramazan) ayında beraber oruç tuttuk. Ay boyunca bize son yedi güne kadar hiç (ziyade) namaz kıldırmadı. Ayın son yedinci gününde gecenin üçte biri geçinceye kadar bize namaz kıldırdı. Altıncı gününde yine bir şey kıldırmadı. Beşinci gününde gecenin yarısı geçinceye kadar namaz kıldırdı: Kendisine: "Bu gecemizin geri kalan kısmında da bize nafile kıldırsanız! ''dedik. Talebimize karşı:
"Kim imamla namaza başlar, sonuna kadar devam ederse, kendisine gecenin tamamını namazla geçirmiş (sevabı) yazılır '' buyurdular. Sonra Resulullah (aleyhissalatu vesselam), aydan son üç gece kalıncaya kadar başka namaz kıldırmadılar. Üçüncü gece bize namaz kıldırdılar. Ehline ve kadınlarına <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettiler. Bize (o kadar uzun) namaz kıldırdılarki "Felah''ı kaçırmaktan korktuk. (Ebu Zerr 'e:) "Felah '' nedir? diye soruldu:
"Sahur!'' cevabını verdi. (Sonra ayın geri kalan kısmında bize namaz kıldırmadı.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3025</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Atiyye (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah bize, bayram namazlarına genç kızları, çadırda kalan genç bakireleri, ve hayızlı kadınları da çıkarmamızı emretti. Hayızlıların da katılmaları müslümanların cemaatlerini görmeleri, <b><span style="color: red;">dua</span></b>larında hazır bulunmaları içindi, bunlar namazgahların dışında kalacaklardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3029</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "İnsanlar kıtlığa maruz kaIdılar. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir cum'a günü hutbe verirken bir bedevi kalkıp:
"Ey Allah'ın Resulü, malımız helak oldu, horantamız kaldı, bizim için Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediver!'' dedi. Buunun üzerine aleyhissalatu vesselam ellerini kaldırdı. Biz gökte bir bulut göremiyorduk. Nefsim elinde olan Zat'a yemin olsun, daha ellerini geri çekmeden, semada dağlar gibi bulutlar peydah oldu. Derken daha minberden inmemişti bile ki, sakalından yağmur damlaları dökülmeye başladı. O gün, ertesi güne kadar yağmur yağdı. Daha sonraki günde de yağdı, onu takib eden günde de yağdı, hatta müteakıp cum'aya kadar yağış devam etti. Öyle ki, o bedevi veya bir başkası kalkıp:
"Ey Allah'ın Resulü, binalarımız yıkıldı, mallarımız suda boğuldu, bizim için Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediver (artık yağmur kesilsin)'' dedi. Aleyhissalatu vesselam ellerini kaldırıp:
"Allahım etrafımıza yağdır, üzerimize olmasın!'' diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettiler. Eliyle bulutlara doğru hangi istikametteki buluta işaret etti ise, bulutlar orada açıldı. Bütün Medine buluttan temizlendi."
Bir rivayette de şöyle denmiştir: "Allahım, (yağmur) etrafımıza yağsın,
üzerimize değil! Allahım, dağların ve tepelerin üzerine, vadilerin içine ağaç biten yerlere olsun!'' Hz. Enes der ki: "Bulut hemen çekildi biz de çıkıp güneşte yürüdük.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3030</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a yağmur kıtlığından şikayet edildi. Bunun üzerine bir minber getirilmesini söyledi. Musallaya minber kuruldu. Halka, oraya gidilecek gün tesbit edidi.''
Hz. Aişe devamla der ki: "Güneşin kızıllığı ufukta görülür görülmez yola çıktı. Musallaya varıp minbere oturdu. Tekbir getirdi. Allah'a hamdetti. Sonra:
"Sizler memleketinizin kuraklığıa uğradığından, yağmurun normal yağma zamanında gelmeyip gecikmesinden şikayetlendiniz. Allah (celle celaluhu) kendisine <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmenizi emrediyor. <b><span style="color: red;">dua</span></b>nıza icabet edeceğini vaadetti" buyurdular ve sonra şöyle dediler.
"Hamd alemlenin Rabbine aittir. O, Rahman ve Rahim'dir, ahiret gününün sahibidir. Allah 'tan başka ilah yoktur, O dilediğini yapar. Ey Rabbimiz, sen kendisinden başka ilah olmayan Allah'sın. Sen zenginsin, biz fakiriz. Üzerimize yağmur indir. İndirdiğini bize kuvvet ve güç kıl. Ecel zamanımıza kadar yetecek kıl!"
Bunu söyledikten sonra ellerini kaldırdı. O kadar yukarı kaldırdı ki, koltuk altı beyazlığı göründü. Sonra sırtını halka dönderdi, elbisesini ters çevirdi, elleri bu sırada hep kalkmış vaziyette idi. Sonra tekrar halka yöneldi: Minberden indi ve iki rek'at namaz kıldı. Anında Allah bulut hasıl etti. Gök gürledi. Şimşek çaktı. Allah'ın izniyle yağmur başladı.
Resullullah daha mescidine dönmeden seller aktı. Aleyhissalatu vesselam, cemaatin sığınağa dönmekteki acelelerini görünce azı dişleri görününceye kadar güldü. Ve: "Şehadet ederim ki, Allah her şeye kadirdir ve ben de Allah'ın kulu ve Resulüyüm" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3039</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ölü üzerine namaz kıldınız mı ona ihlasla <b><span style="color: red;">dua</span></b> edin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3040</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, kendisine: "Cenaze üzerine nasıl namaz kılarsın?" diye sorulmuştu. Dedi ki:
"Ailesinin evinden takibe başlarım, yere kondu mu tekbir getirir, Allah'a hamd, Resulüne salat eder, sonra şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurum:
"Ya Rabbi o senin abdindirr, abdinin oğludur, cariyenin oğludur. O, senden başka ilah olmayıp sadece senin ilah olduğuna, Muhammed7in senin kulun ve elçin olduğuna şehadet ederdi, sen onu (bizden) daha iyi bilirsin. Ay Allahım, eğer o muhsin ise ona yapacağın ihsanı artır. Eğer kötüllerden ise, günahlarını affet. Ey Allahım, bizi (ona kılınan namazın) ecrinden mahrum etme, ondan sonra bize fitne verme."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3041</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Avf İbnu Malik (radıyallahu anlı) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir cenazenin namazını kıldırdı. Okuduğu <b><span style="color: red;">dua</span></b>dan şunları ezberledik:
"Allahım, şunu mağfıret et ve şuna rahmet eyle. Afiyet ver, affeyle, vardığı yerde ikramda bulun, girdiği yeri genişlet. Onun (günalarını) kar ve buzla yıka, hatalardan pak eyle, tıpkı elbisenin kirden pak edilmesi gibi. Onu dünyadaki evinden daha iyi bir eve, ailesinden daha hayırlı bir aileye koy, eşinden daha hayırlı bir eşe ulaştır. Onu kabir azabından, ateş azabından sakındır.''
Avf (radıyallahu anh) der ki: "(Resulullah'ın bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>larını işitince) o ölünün yerinde kendimin olmasını temenni ettim.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3042</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hasan Basri (rahimehullah): "Ç'ocuk üzerine‚ Fatiha okunur'' der ve şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederdi: "Ey Allahım; bunu bize öncü yap, karşılayıcı kıl, (ahiret) azığı ve ücret yap."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3066</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam) bize, Kur'àn'dan -bir süre öğrettiği gibi her işte istiharede bulunmamızı öğretirdi. Derdi ki: "Biriniz bir işi yapmaya arzu duyduğu zaman, farzlar dışında iki rek'at namaz kılsın, sonra şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okusun: "Allahım, senden hayır taleb ediyorum, zira sen bilirsin. Senden hayrı yapmaya kudret taleb ediyorum, zira sen vermeye kadirsin, Rabbim yüce fazlını da taleb ediyorum. Sen herşeye kadirsin, ben acizim. Sen bilirsin, ben cahilim. Sen gayıbları bilirsin.
Allahım, eğer biliyorsan ki bu işi bana dinim, bayatım ve sonum için -veya hal-i hazırda ve ileride demişti- hayırlıdır, bunu bana takdir et ve yapmamı kolay kıl. Sonra da onu hakkımda mübarek kıl. Eğer bu işin, bana dinim, hayatım ve akibetim için -veya hal-i hazırda ve ileride dedi- zararlıdır; onu benden çevir, beni de ondan çevir. Hayır ne ise bana onu takdir et, sonra da bana onu sevdir!"
Hz. Cabir dedi ki: "Bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>dan sonra yapacağı işi zikrederdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3067</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ebi Evfa (radıyallatıu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kimin Allah'a veya herhangi bir insana ihtiyacı hasıl olursa önce abdest alsın, abdesti de güzel yapsın, sonra iki rek'at namaz kılsın, sonra Allah Teala Hazretlerine senada bulunsun, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a salat okusun, sonra şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okusun:
"Halim, kerim olan Allah'tan başka ilah yoktur. Arş-ı Azam'ın Rabbi noksan sıfatlardan münezzehtir. Hamd alemlerin Rabbine aittir. Rahmetine vesile olacak amelleri, mağfiretini celbedecek esbabı (hakkımda yaratmanı) taleb ediyor, her çeşit günahtan koruman için yalvarıyor, her çeşit iyilikten zenginlik, her çeşit günahtan selamet diliyorum. Rabbim! Affetmediğin hiçbir günahımı, kaldırmadığın hiçbir sıkıntımı bırakma! Hangi amelden razı isen onu ver, ey rahim olan, bana en ziyade rahmet gösteren Rabbim!''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3168</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mu'az İbnu Zühre anlatıyor: "Bana ulaştı ki, Resulullah aleyhissalatu vesselam, iftar ettiği zaman şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu: "Allahümme leke sumtü ve ala rızkıke eftartü. (Ey Allahım senin rızan için oruç tuttum ve senin rızkınla orucumu açıyorum.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3169</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mervan İbnu Salim, Hz. İbnu Ömer radıyallahu anhüma'den naklediyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam orucunu açınca şöyle derdi: "Susuzluk gitti, damarlar ıslandı, inşaallah Teala sevap kesinleşti."
"Rezin, <b><span style="color: red;">dua</span></b>nın baş kısmına "Elhamdülillah" kelimesini ziyade etti.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3177</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Ammare Bintu Ka'b (radıyallahu anha)'ın anlattığına göre: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) yanına girmiştir. Ammare yemek ikram edince, Aleyhissalatu vesselam:
"Sen de ye!" demiş, kadın: "Ben oruç tutuyorum'' deyince Resulullah şöyle buyurmuştur:
"Oruçlu kimse, başkasına ikramda bulunur ve yemeğinden başkaları yerse, onlar yedikleri müddetçe melaike aleyhimüsselam oruçluya rahmet <b><span style="color: red;">dua</span></b>sında bulunurlar."
Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Oruçlunun yanında oruçsuzlar yemek yiyecek olursa, melekler oruçluya rahmet okurlar.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3208</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı şunları söylerken işittim:
"Kendisine bir musibet gelen müslüman Allah'ın emrettiği: "İnna lillahi ve inna ileyhi raci'ün, allahümme ecirni fi musibeti vahluf li hayran minha. "Biz Allah'ınız ve ancak O'na döneceğiz. Bana bu musibetim için ücret ver. Ve bana bunun arkasından daha hayırlısını ver'' derse Allah o musibeti alır ve mutlaka daha hayırlısını verir."
Ümm-ü Seleme der ki: "Ebu Seleme (radıyallahu anh) vefat ettiği zaman ben: "Ebu Seleme'den daha hayırlı olan hangi müslüman var? Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a ilk hicret eden hane, onun hanesiydi'' dedim. Ben bunu söyledikten sonra Allah, onun yerine bana Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı verdi. Şöyle ki: Resulullah (aleyhissalatu vesselam), bana Hatib İbnu Ebi Belte'a'yı göndererek kendisi için beni istetti. Ben: "Benim (küçük) bir kız çocuğum var, ayrıca ben kıskanç bir kadınım. (Resulullah'ın ise birçok hanımı var, imtizacsızlıktan korkarım)'' diye cevap verdim. Resulullah (aleyhissalatu vesselam):
"Kız çocuğuna gelince, Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederiz, onu kendisinden müstağni kılar, kıskançlığı için de Allah'a gidermesini <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederim'' buyurdular.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3212</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ata İbnu Ebi Rabah rahimehullah anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) bana:
"Sana cennet ehlinden bir kadın göstermeyeyim mi?'' dedi. Ben de: "Evet göster!'' dedim.
"İşte dedi, şu siyah kadın var ya, o, Resulullah'a gelip: "Ben saralıyım, (nöbet gelince) üstümü başımı açıyorum, Allah'a benim için <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediver (hastalıktan kurtulayım)'' dedi. Aleyhissalatu vesselam; "Dilersen sabret, sana cennet verilsin, dilersen sana şifa vermesi için Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> edivereyim'' dedi. Kadın: "Öyleyse sabredeceğim, ancak üstümü başımı açmamam için <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediver'' dedi. Resulullah da ona öyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3214</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Habbab İbnu'l-Eret (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Ka'be'nin gölgesinde‚ bir bürdeye yaslanmış otururken, gelip (müşriklerin yaptıklarından) şikayette bulunduk:
"Bize yardım etmiyor musun, bize <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmiyor musun?'' dedik. Şu cevabı verdi:
"Sizden. önce öyleleri vardı ki, kişi yakalanıyor, onun için hazırlanan çukura konuyor, sonra getirilen bir testere ile başının ortasından ikiye bölünüyordu. Bazısı vardı, demir taraklarla taranıyor, vücudunda sadece et ve kemik kalıyordu. Bu yapılanlar onları dininden çeviremiyordu. Allah'a kasem olsun Allah bu dini tamamlayacaktır. Öyle ki, bir yolcu devesine bindimi San'a'dan kalkıp Hadramevt'e kadar gidecek, Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmayacak, koyunu için de sadece kurttan korkacak. Ancak siz acele ediyorsunuz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3230</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kulların sabaha erdiği her günde iki melek semadan iner ve bunlardan biri şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> eder: "Ey İlahımız! İnfak edene halef (devam) ver." Diğeri de şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> eder:
"Ey İlahımız! Cimriye de telef ver."
Bir başka rivayette: "Allah Teala Hazretleri şöyle der: "Ey Ademoğlu! Sen infak et, ben de sana infak edeyim" şeklinde gelmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3336</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kays İbnu Sa'd İbni Ubade radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bizi, evimizde ziyaret etti. Ve:
"Esselamü aleyküm ve rahmetullah!" dedi. Babam, çok hafif bir sesle mukabelede bulundu. Babama: "Resulullah'a izin vermiyor musun?" dedim. O:
"Bırak, bize çokça selam okusun!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam tekrar:
"Esselamün aleyküm ve rahmetullah!" dedi. Sa'd yine hafif bir sesle mukabele etti. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam tekrar:
"Esselamün aleyküm ve rahmetullah!" dediler ve döndüler. Sa'd peşine düştü ve:
"Ey Allah'ın Resulü, ben senin selamını işitiyordum. Ancak, bize daha fazla selam vermen için alçak sesle mukabele ediyordum" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam onunla birlikte geri döndü. Ondan su isteyip gusletti. Sonra Sa'd, zaferan veya versle boyanmış bir havlu verdi, Aleyhissalatu vesselam ona sarındı. Sonra ellerini kaldırıp:
"Allah'ım, Sa'd İbnu Ubade ailesine mağfiret ve rahmet buyur!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Sonra yemek yedi. Geri dönmek isteyince Sa'd, bir merkeb yaklaştırdı. Üzerine kadife bir örtü yaymıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam merkebe bindi. Sa'd, bana:
"Ey Kays, Resulullah'a refakat et!" dedi. Ben de refakat ettim. Yolda Aleyhissalatu vesselam bana:
"Benimle sen de bin!" dedi, ben imtina edince:
"Ya binersin, ya dönersin!" buyurdular. Ben de geri döndüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3380</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim eceli gelmeyen bir hastayı ziyaret eder v yanında şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı yedi kere okursa, Allah ona bu hastalığından mutlaka şifa verir: Es'elullahe'l-azime Rabbe'l-Arşi'l-azimi en yeşfike. (Büyük Arş'ın Rabbi olan Allah'tan senin için şifa taleb ediyorum.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3458</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı çok yapardı:
"Ey kalbleri çeviren Allahım! Kalbimi dinin üzerine sabit kıl!" Ben (bir gün kendisine):
"Ey Allah'ın resûlü! Biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?" dedim. Bana şöyle cevap verdi: "Evet! Kalpler, Rahman'ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği gibi çevirir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3482</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, mescidde otururken, bir bedevi girip iki rek'at namaz kıldı. Sonra da şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmeye başladı: "Allah'ım, bana da, Muhammed'e de rahmet et. Bizden başka kimseye rahmet etme!"
Resûlullah aleyhissalatu vesselam atılıp:
"Geniş alanı darattın!" dedi. Derken adam hemen kalkıp mescidin içine akıtmaya başladı. Halk da hemencecik üzerine yürüdü. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onları yasaklayıp:
"Kolaylaştırıcılar olarak gönderildiniz, zorlaştırıcılar olarak gönderilmediniz. Üzerine bir kova su dökün!" ferman buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3484</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Abdullah el-Cüşemi anlatıyor: "Bize Cündüp radıyallahu anh anlattı ve dedi ki: "Bir bedevi geldi. Devesini önce ıhtırdı, sonra bağladı. En sonra mescide girip Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın arkasında namaz kıldı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam selam verince, bedevi bineğinin yanına gelerek bağını çözüp, üzerine bindi. Sonra da seslice şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulundu:
"Allahım, bana ve Muhammed'e rahmet et. Rahmetimizde bir başkasını bize ortak kılma!" Resûlullah aleyhissalatu vesselam müdahale edip:
"Bunu mu, yoksa devesini mi, hangisini daha şaşkın görüyorsunuz? Ne söylediğini duymadınız mı?" buyurdular. Oradakiler: "Evet! duyduk" dediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3552</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: "Üzerimizde develeri gütme işi vardı, (bunu sırayla yapıyorduk.) (Bir gün) gütme nöbeti bana gelmişti. Günün sonunda develeri kıra ben çıkarıyordum. (Birgün, nöbetimden dönüşte) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a geldim, ayakta halka hitabediyordu. Söylediklerinden şu sözlere yetiştim:
"Güzelce abdest alıp, sonra iki rek'at namaz kılan ve namaza bütün ruhu ve benliği ile yönelen hiç kimse yoktur ki kendisine cennet vacib olmasın!"
(Bunları işitince kendimi tutamayıp:) "Bu ne güzel!'' dedim. (Bu sözüm üzerine) önümde duran birisi:
"Az önce söylediği daha da güzeldi!'' dedi. (Bu da kim? diye) baktım. Meğer Ömer İbnu'I-Hattab'mış. O, sözüne devam etti:
"Seni gördüm, daha yeni geldin. Sen gelmezden önce şöyle demişti:
"Sizden kim abdestini alır ve bunu en güzel şekilde yapar, sonra da: "Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve Resûlühü. (Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın kulu ve Resûlüdür)" derse, kendisine cennetin sekiz kapısı da açılır; hangisinden isterse oradan cennete girer."
Ebu Davud'un rivayetinde "...abdesti güzel yaparsa..." denmiştir.
Tirmizi'nin rivayetinde "....resûlühü (Allah'ın ...Resûlü)" kelimesinden sonra "Allah'ım, beni tevbe edenlerden kıl, temizlenenlerden kıl" <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı da vardır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3624</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a geldim, abdest alıyordu. Şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okuduğunu işittim: "Allahümma'ğfirli zenbi ve vassi'li fi dari ve barik li fi rızki (Allah'ım günahımı mağfıret et, evimi bana genişlet, rızkımı bana mubarek kıl."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3757</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai 'nin rivayetinde hadis şöyledir: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Ashabından bir erkekle karşılaşınca onu mesheder ve ona <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediverirdi. Bir gün erken vakitte Aleyhissalatu vesselam'ı (sokakta) gördüm. Hemen yolumu ondan çevirdim. (Eve gidip yıkandıktan sonra) güneş yükselince yanına geldim. Bana:
"(Sabahleyin) seni görmüştüm, hemen yolunu benden çevirdin!'' buyurdular. Ben de açıkladım:
"Çünkü ben cünübtüm (bu halde) bana dokunmanızdan korktum.''
"Şurası muhakkak ki dedi Aleyhissalatu vesselam, mü'min necis olmaz!''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3785</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Naciye İbnu Ka'b anlatıyor: "Hz. Ali radıyallahu anh dedi ki: "Ebu Talib ölünce Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelip: "Dalalette olan ihtiyar amcan öldü" dedim. Bana: "Git babanı göm! Sonra, bana gelinceye kadar hiçbir şey yapma!" buyurdular. Ben de gidip gömdüm ve Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelip haber verdim. Bunun üzerine bana yıkanmamı emir buyurdular ve yıkandım.. Sonra bana <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediverdi (ancak <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı ezberleyemedim)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3873</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam kendisine, ilk çıkan turfanda meyve getirildi de, o zaman şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederdi: " Allah'ım Medine'mizi bizim için mübarek kıl, meyvelerimizi, müdd'ümüzü, sa'mızı mübarek kıl, bereketlerini kat kat artır."
Bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>dan sonra, getirilen meyveyi orada hazır bulunan çocukların en küçüğüne verirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3886</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rezin rahimehullah Hz. Cabir radıyallahu anh'tan naklediyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam çekirgelere bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> etti ve dedi ki:
"Allah'ım! Çekirgeleri helak et, büyüklerini öldür, küçüklerini helak et, nesillerini kes, ağızlarını geçimliğimiz ve rızkımızdan (uzak) tut. Sen <b><span style="color: red;">dua</span></b>ları işitensin."
(Orada bulunan) bir adam:
"Ey Allah'ın Resûlü! Çekirgelere nasıl böyle bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> ediyorsunuz, onlar ki Allah'ın ordularından bir ordudur" dedi. Aleyhissalatu vesselam da cevaben:
"Çekirge, denizdeki bir balığın hapşırığıdır" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3968</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tirmizi'nin Sevban radıyallahu anh'tan yaptığı bir rivayet şöyledir: "(Resûlullah aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Size humma isabet ederse, humma ateşten bir parça olduğu için, derhal su ile söndürsün. (Şöyle ki:) Akmakta olan bir nehrin içine girsin Akıntıyı karşısına alıp dursun ve sabah namazından sonra ve güneşin doğuşundan önce şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı yapsın: "Allah'ın adıyla! Ey Allah'ım, kuluna şifa ver ve Resûlün Hz. Muhammed'in sözünü doğrula!"
Nehre üç gün, üç kere bansın. Üçte şifa bulamazsa, beş, yedi, dokuz (gün)e kadar çıksın. Zira humma Allah'ın izniyle dokuz (gün)ü tecavüz etmez (şifa hasıl olur)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3996</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, humma'ya ve bütün ağrılara karşı şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okumamızı öğretmişti: "Bismillahi'l-Kebiri eûzü billahi'l-Azimi min külli ırkın na'arın ve min şerri harri'n nar." "Ulu Allah'ın adıyla, kanla kabaran her bir damardan ve ateş hararetinin şerrinden büyük Allah'a sığınırım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3997</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir hastaya geldiği veya kendisine bir hasta getirildiği zaman şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu: "Ey insanların Rabbi, acıyı gider, şifa ver, sen Şafisin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Senden hiçbir hastalığı hariç tutmayan şifa istiyoruz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3998</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sabit İbnu Kays İbni Şemmas radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ben hasta iken yanıma gelip şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okudu: "Ey insanların Rabbi! Sabit İbni Kays İbni Şemmas'tan acıyı kaldır." Sonra (Medine'nin) Buthan (nam vadi)den toprak alarak bir kadehe koydu, üzerine su döküp nefes etti, sonra (su ile karışan bu toprağı) üstüme serpti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3999</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam cinlerden ve insanın göz (değmes)inden (çeşitli <b><span style="color: red;">dua</span></b>lar okuyarak) Allah'a sığınırdı. Muavvizeteyn (Nas ve Felak sureleri) nazil olunca bu iki sureyi esas aldı, diğerlerini terketti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4000</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Cibril aleyhisselam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına geldi ve: "Ey Muhammed, hasta mısın? diye sordu. "Evet!" cevabını alınca, Cibril aleyhisselam şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okudu: "Bismillahi erkike, min külli dain yü'zike ve min şerri külli nefsin ev aynin hadisin. Allahu yeşfike, bismillahi erkike. (Seni Allah'ın adıyla, sana eza veren bütün hastalıklara karşı, bütün kötü nefis ve hasedci gözlere karşı sana okuyorum. Allah sana şifa versin, ben Allah'ın adıyla sana <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediyorum)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4001</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda radıyallahu anh'ın anlattığına göre, kendisine bir adam gelerek idrar tutukluğuna yakalandığını söyledi. O da adama: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan şöyle söylediğini işittim" dedi: "Sizden kim hastalanırsa şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okusun: "Rabbuna'llahu'llezi fi's-semai tekaddese ismüke, emrüke fi's-semai ve'l-ardı kema rahmetike fi's-semai fec'al rahmeteke fi'l-ardı. Vegfir lena hûbena ve hatayana. Ente Rabbu't-tayyıbin. Enzil rahmeten min rahmetike ve şifaen min şifaike ala haza'l vec'i fe yebreu. (Ey huzuru semavatı dolduran Rabbim! Senin ismin mukaddestir. Senin emrin arz ve semadadır, tıpkı Rahmetin semada olduğu gibi. Arza da rahmetinden gönder ve bizim günahlarımızı ve hatalarımızı affet. Sen (kötü söz ve fiillerden kaçınan) bütün iyi kimselerin Rabbisin. Bu ağrıya, Rahmetinden bir rahmet, şifandan bir şifa indir, iyileşsin."
(Ebu'd-Derda radıyallahu anh, adama) bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okumasını emretti. O da okudu ve iyileşti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4002</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Osman İbnu Ebi'l-As radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a müslüman olduğum günden beri bedenimde çekmekte olduğum bir ağrımı söyledim. Bana: "Elini, vücudunda ağrıyan yerin üzerine koy ve şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı oku!" buyurdu. <b><span style="color: red;">dua</span></b> şu idi: Üç kere: "Bismillah" tan sonra yedi kere, "Eûzü bi-izzetillahi ve kudretihi min şerri ma ecidu ve uhaziru." "Bedenimde çekmekte olduğum şu hastalığın şerrinden Allah'ın izzet ve kudretine sığınıyorum" diyecektim.
Bunu birçok kereler yaptım. Allah Teala hazretleri benden hastalığı giderdi. Bunu ehlime ve başkalarına söylemekten hiç geri kalmadım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4004</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu Husayn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Ümmetimden yetmişbin kişi (Mahşer'de) hesaba çekilmeden cennete girecektir!" buyurdular. Kendisine: "Ey Allah'ın Resûlü! Bunlar kimlerdir?" diye sual edildi.
"Onlar, kendilerine dağlamayanlar, rukyeye başvurmayanlar, teşa'üme (uğursuzluğa) inanmayanlar ve Rablerine tevekkül ederlerdir!" buyurdu.
Ukkaşe radıyallahu anh kalkıp: "Ey Allah'ın Resûlü! <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyur, Allah beni onlardan kılsın!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Sen onlardansın!" müjdesini verdi. Bir başkası daha kalkıp: "Ey Allah'ın Resûlü! Beni de onlardan kılması için Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediver!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "O hususta Ukkaşe senden önce davrandı!" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4062</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve İbnu Amir el-Kureşi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında uğursuzluktan bahsedilmişti. Buyurdular ki:
"Bunun en iyisi fe'l (uğur çıkarma)dır. (Uğursuzluk inancı) bir müslümanı yolundan alıkoymasın. Biriniz, hoşlanmadığı bir şey görecek olursa şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okusun: "Allahümme la ye'ti bi'l-hasenatı illa ente ve la yedfe'u's-Seyyiati illa ente vela havle ve la kuvvete illa bike. (Allahım! Hayrı ancak sen verebilirsin, kötülüğü de ancak sen defedebilirsin. İbadet, çalışma, korunma vs. için muhtaç olduğumuz) güç ve kuvvet de ancak sendendir.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4073</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "...Aleyhissalatu vesselam sonra buyurdular ki: "Allah Teala Hazretleri, melekleri, semavat ehli, deliğindeki karıncaya, denizindeki balıklara varıncaya kadar arz ehli, halka hayrı öğretene mağfiret <b><span style="color: red;">dua</span></b>sında bulunur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4093</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İkrime rahimehullah anlatıyor: "İbnu Abbas radıyallahu anhüma dedi ki: "İnsanlara haftada birkere hadis anhlat. Buna uymazsan iki kere olsun. Daha çok yapmak istersen üç olsun. Sakın halkı şu Kur'an'dan usandırma! Halk kendi meselelerini konuşurken, senin onlara gelip, sözlerini keserek, bir şeyler anlatıp onları bıktırdığını görmeyeceğim. Onlar konuşurken sus ve dinle. Onlar sana gelip: "Konuş!" diye talebte bulununca, istiyorlar demektir, o zaman konuşursun. <b><span style="color: red;">dua</span></b>'da seci meselesine dikkat et ve ondan kaçın. Zira ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve Ashab-ı Kiram'ın devrinde yaşadım, bunu yapmıyorlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4114</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah Teala Hazretleri diyor ki: "Ey Ademoğlu! Sen bana <b><span style="color: red;">dua</span></b> edip, (affımı) ümid ettikçe ben senden her ne sadır olsa, aldırmam, ben seni affederim. Ey Ademoğlu! Senin günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim. Ey ademoğlu! Bana arz dolusu hata ile gelsen, sonunda hiç bir şirk koşmaksızın bana kavuşursan, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4200</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bana Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh anlattı. Dedi ki: "Bedir günü olunca, Aleyhissalatu vesselam müşriklere bir baktı. Onlar bin kişiydiler. Halbuki ashabı üçyüzondokuz kişi. Hemen kıbleye yönelip, ellerini kaldırdı. Rabbine sesli olarak şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmeye başladı:
"Ey Allahım! Bana vaadettiğin (zaferi) yerine getir. Allahım! Bana zafer ver! Ey Allahım, eğer ehl-i İslam'ın bu bölüğünü helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet edilmeyecek!"
Ellerini uzatmış olarak yakarmalarına öyle devam etti ki, rıdası omuzundan düştü. Bunu gören Ebu Bekir radıyallahu anh yanına gelerek rıdasını aldı omuzuna attı, sonra arkasından yaklaşıp:
"Ey Allah'ın Resûlü! Rabbine olan yakarışın yeter. Allah Teala Hazretleri sana vaadini mutlaka yerine getirecek!" dedi. O sırada aziz ve celil olan Allah şu vahyi inzal buyurdu: "Hani siz Rabbinizden imdad taleb ediyordunuz da O da: "Muhakkak ki ben size meleklerden birbiri ardınca bin(lercesi ile) imdad ediciyim" diyerek <b><span style="color: red;">dua</span></b>nızı kabul buyurmuştur" (Enfal 9). Gerçekten Hak Teala Hazretleri o gün melerlerle yardım etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4203</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Bedir günü, ashabından üçyüzonbeş kişi ile yola çıktı. Bedir'e gelince:
"Allahım bunlar açtır, doyur! Allahım bunlar ayakkabısızdır, bindir! Allahım bunlar çıplaktır giydir!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Allah Bedir günü fetih ve zafer müyesser etti. Savaş bitince döndüler. Savaşa katılanlardan her biri bir veya iki deve ile döndüler. Elbiseler giydiler, doydular da."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4227</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Beni Süleym'den bir grubu Beni Amir'e gönderdi, -bir rivayette: (annem) Ümmü Süleym'in kardeşi dayım Haram'ı yetmiş süvari içerisinde gönderdi.- (Bi'r-i Maûna'ya vardıkları zaman dayım onlara:
"Ben sizden önce gideyim. Eğer bana Resulüllah'tan tebliğde bulunmam için eman verilirse (tebliğde bulunurum). Eman vermezlerse, sizler bana yakın bir yerde bulunmuş olursunuz" dedi. Ve ilerledi. Gerçekten dayıma önce eman verdiler. O, kendilerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bahsederken, kendilerinden bir adama ima ile işaret ettiler. O da dayıma ansızın mızrak sapladı. Dayım:
"Allahu ekber, Ka'be'nin Rabbına yemin olsun, (şehidlik) kazandım!" dedi. Sonra dayımın diğer arkadaşlarına yönelip (dağa kaçan iki kişi hariç) hepsini öldürdüler. Cibril aleyhisselam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a onların Rablerine kavuştuğunu, allah'ın onlardan razı olup onları da razı ettiğini haber verdi.
Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam bir ay boyu, Arap kabilelerinden Ril, Zekvan, Usayye ve Beni Lihyan'a sabah namazında bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4231</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hendek'den döndüğü zaman, silahları bırakıp (elini yüzünü) yıkamış, tam başındaki toprakları çırparken Cebrail aleyhisselam geldi.
"Sen, dedi, silahı bıraktın, vallahi biz daha bırakmadık. Onlara geri git.
"Nereye kadar?" dedi Resûlullah.
"Şuraya!" diyerek Beni Kureyza'yı gösterdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bu emir üzerine onlarla savaşmaya çıktı. Kureyzalılar hükmüne razı oldular. Hakem olarak Sa'd İbnu Mu'az'ı seçtiler. O da:
"Ben onlardan muharib olanların öldürülmesine, kadın ve çocukların esir edilmesine, mallarının da taksim edilmesine hükmediyorum!" dedi. Sa'd, Hendek savaşı sırasında ana damarından yara almıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam tedavisiyle yakından ilgilenmek için mescidin içinde ona bir çadır kurdurmuştu. -Bir rivayette Sa'd der ki: "Ey Allahım sen biliyorsun ki, senin yolunda kendileriyle cihad etmekten en ziyade memnun olacağım bir kavim Resulünü tekzib eden ve Onu yurdundan sürüp çıkaranlardır. Ey Allahım kanaatim şu ki, sen, bizimle onların arasındaki (harbi artık) bıraktın. Eğer hala Kureyş'le savaş olacaksa bana daha hayat ver de senin yolunda onlara karşı cihad edeyim. Eğer savaşı kesti isen damarımı daha da aç, ölümüm ondan olsun."- Bu <b><span style="color: red;">dua</span></b> üzerine, o gece damarı iyice açıldı. O zaman mescidde bulunan Beni Gıfar'a ait çadırda kalanları kanın kendilerine doğru akmasından başka bir şey ürkütmemiş.
"Ey çadır sahibi, dediler. Sizin taraftan bize doğru gelen nedir?"
Bu, kanamakta olan Sa'd'ın yarasından akmıştı. O sebeple öldü, radıyallahu anh."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4232</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Ahzab (Hendek) günü Sa'd İbnu Mu'az radıyallahu anh (Kureyş'ten İbnu'l-Arika'nın attığı bir okla) koldaki ana damardan vurulmuştu, böylece damarı kesilmiş oldu. (Kanı durdurmak için) Resûlullah aleyhissalatu vesselam dağlama uyguladı. Bunun üzerine eli şişti, çokça kan akarak Sa'd'ı zayıf düşürdü. Resûlullah tekrar dağladı. Eli yine şişti. Bu hali görünce (Sa'd radıyallahu anh):
"Allahım, Beni Kureyza'dan gönlüm rahata ermedikçe canımı alma!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Derken kanı durdu. Kureyza onun hükmünne baş eğinceye kadar tek damla akmadı. Onlar hakkında erkeklerin öldürülmesine, kadınların sağ bırakılmasına hükmetti. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Haklarında Allah'ın verdiği hükme isabet ettin!" buyurdu. Dörtyüz kişiydiler. Onların katli tamamlanınca, damarı patladı. Sad radıyallahu anh vefat etti. (Allah rahmetini bol kılsın)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4238</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Hudeybiye'ye geldik. Biz, bindörtyüz kişi idik. (Kuyunun başında) elli koyun vardı. Suyu bunlara bile yetmiyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam kuyunun kenarına oturdu. (İyice hatırlıyamıyorum) ya <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdu, ya da kuyuya tükürdü. Derken kuyunun suyu coştu. Biz de hem kendimiz içtik, hem de hayvanlarımızı suladık. Sonra Aleyhissalatu vesselam, bizi bir ağacın altında biat etmeye çağırdı.
Önce ben biat ettim, sonra herkes gelip sırayla biat etti. Nihayet halkın ortasında kalınca:
"Ey Seleme, biat et!" buyurdu."
"Ey Allah'ın Resulü, en başta ben biat ettim!" dedim.
"Yine de!" buyurdu.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni çıplak, yani silahsız bulmuştu. Bana deriden yapılmış bir kalkan verdi. Sonra bey'at almaya devam etti. Son kişiden de bey'at alınca:
"Ey Seleme, sen bana biat etmiyor musun?" dedi.
"Ey Allah'ın Resulü, ben sana başta da, ortada (da olmak üzere iki kere) biat ettim" dedim.
"Olsun, yine de" buyurdu. Ben de üçüncü sefer biat ettim. Sonra bana: "Ey Seleme! Benim sana verdiğim kalkanın nerede?" dedi.
"Ey Allah'ın Resulü dedim, amcam Amir çıplak olarak bana rastladı, ben de kalkanı ona verdim. Bu sözüm üzerine Aleyhissalatu vesselam güldü ve:
"Sen, dedi, vaktin birinde adamın dediği gibisin: "Allahım, demiş, bana öyle bir dost ver ki, o bana, kendi nefsimden daha sevgili olsun!"
Sonra müşrikler bizimle sulh hususunda haberleşmeye başladılar. Öyle ki; birbirimize gidip gelmeler oldu. (Sonunda) sulh yaptık. ben Talha İbnu Ubeydillah radıyallahu anh'ın hizmetçisi idim. Atını sular, kaşağılar, kendine de hizmet eder, yemeğinden yerdim. (Çünkü) Allah ve Resulü yolunda hicret için malımı ve ailemi terketmiştim.
Biz ve Mekkeliler aramızda sulh yapınca, birbirimizle karıştık. Ben bir ağacın yanına gelip dikenlerini süpürerek dibine yattım. Mekke halkından dört müşrik yanıma geldi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a hakaret etmeye başladılar. Ben onlara kızdım ve bir başka ağacın dibine geçtim. silahlarını ağaca asıp yattılar.
Onlar bu vaziyette iken vadinin aşağısından bir münadi şöyle sesleniyordu:
"Muhacirlerin imdadına yetişin! İbnu Züneym öldürüldü!" "Hemen kılıncımı çekip, bu uyuyan dört kişiye hızla yürüyüp silahlarını aldım, elimde deste yapıp, sonra da:
"Muhammed'in yüzünü mükerrem kkılan o Zat'a yemin olsun, sakın sizden kimse başını kaldırmasın. İki gözü taşıyan (kellesini) uçururum!" dedim. Sonra onları sürerek Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirdim. O sırada amcam Amir radıyallahu anh da Abelat'tan Mikrez denilen bir adamı, üzeri çullanmış bir at üzerinde beraberinde yetmiş müşrik olduğu halde Resulullah'a getirdi. Aleyhissalatu vesselam onlara bir nazar edip:
"Bırakın onları, fücûrun başı da sonu da onların olsun!" dedi ve hepsini affetti. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri şu ayeti indirdi:
"O sizi Mekke'nin karnında (hudud</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4261</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu İshak rahimehullah anlatıyor: "Bir adam Bera İbnu Azib radıyallahu anhüma'ya geldi ve:
"Ey Ebu İmare! Huneyn gününde hepiniz geri mi kaçtınız?" diye sordu. Bera: "Ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kaçmadığına şehadet ederim! Ancak, askerlerden yükü hafif olan (aceleciler) ile zırh taşımayanlar Hevazin'in bir kanadına yürüdüler. Halbuki buradakiler okçu kimselerdi: Onları çekirge sürüsü gibi hep birden ok yağmuruna tuttular. Bunun üzerine dağalmak zorunda kaldılar. Böylece düşman, Resûlullah'a yöneldi. Aliyhissalatu vesselam'ın katırını Ebu Süfyan İbnu'l- Haris İbni Abdilmuttalib radıyallahu anh yediyorkdu. Aleyhissalatu vesselam katırından indi, <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti, (Allah'tan) yardım taleb etti. Şöyle diyordu:
"Ben Peygamberim yalan değil!
Ben Abdulmuttalibin Oğluyum!
Allahım yardımını indir."
Sonra askerleri düzene koydu. Bera devamla der ki: "Vallahi, biz savaş kızıştı mı Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sığınırdık. Bizim cesurumuz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la aynı hizada durabilendi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4264</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Huneyn Gazvesi'nden fariğ olunca, Ebu Amir radıyallahu anh'ı bir askeri birliğin başında Evtas'a gönderdi. Ebu Amir, orada Dureyd İbnu's-Sımme ile karşılaştı. Dureyd öldürüldü. Allah da adamlarını hezimete uğrattı. (O sırada) ben Ebu Amir ile beraberdim. Dizine bir ok atıldı. Yanına gelip:
"bu oku sana kim attı?" diye sordum. Bana bir şahsı işaret ederek (ok atanı) gösterdi. Ona yönelip, yanına vardım. Beni görünce kaçtı. Ben de peşine düştüm.
"Utanmıyor musun, durmuyor musun?" diye peşinden bağırmaya başladım. Birden durdu. Karşılıklı olarak bir-iki kılıç salladık. Derken ben onu öldürdüm. Sonra gelip Ebu Amir'e:
"Allah seninkinin canını aldı!" dedim.
"Hele şu oku bir çek!" dedi. Ben oku çektim. (Okun yerinden) su çıktı.
"Ey kardeşimin oğlu, dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a benden selam söyle, benim için Allah'tan mağfiret dileyiversin."
Ebu Amir, birliğin komutanlığını bana devretti. Bir müddet durup sonra vefat etti. Dönünce, durumdan Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a bilgi verdim. Bir miktar su getirtti, abdest alıp ellerini kaldırdı. Koltuk altlarının beyazlığını gördüm. Sonra şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti.
"Allahım, Ubeyd Ebu Amir'e mağfiret buyur. Allahım, Kıyamet günü onu, onun derecesini kullarının -veya insanların- birçoğunun derecesinden üstün tut!"
"(Ey Allah'ın Resûlü) benim için de istiğfar ediver!" dedim.
"Allahım, Abdullah İbnu Kays'ın günahını mağfiret et! Onu, Kıyamet günü iyi bir yere koy!" dedi. Ebu Bürde der ki:
"O iki <b><span style="color: red;">dua</span></b>dan biri Ebu Amir içindi, diğeri de Ebu Musa içindi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4310</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İki kadın vardı. Bunların beraberlerinde iki de çocukları vardı. Bir kurt gelerek bu çocuklardan birini kapıp kaçırdı. Kadın, arkadaşına:
"Kurt senin çocuğunu kaçırdı!" dedi. Diğeri ise:
"Hayır, senin çocuğunu alıp gitti!" dedi.
Bunlar (ihtilafa düştüler) Hz. Davud aleyhisselam'a dava açtılar. Hz. Davud, büyük kadın lehine hükmetti. Küçük, hükme razı olmayınca, davayı Hz. Süleyman'a götürdüler. Hz. Süleyman aleyhisselam:
"Bir bıçak getirin, çocuğu ikiye böleyim, size birer parça vereyim!" diye hükmetti. Küçük kadın:
"Böyle yapma! Allah'ın rahmetine mazhar ol! Çocuk onundur!" dedi. Hz. Süleyman bu cevap üzerine çocuğun küçük kadına ait olduğuna hükmetti."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Hz. Süleyman Beytu'l-makdis'i bina ettiği zaman, Allah'tan kendisine üç imtiyaz vermesini istedi:
- İlahi hükme müsadif olacak (uygun düşecek) hüküm (verme kapasitesi) taleb etti; bu ona verildi.
- Kendisinden sonra kimseye verilmeyecek bir saltanat taleb etti; bu da ona verildi.
- Mescidin inşaatını bitirdikten sonra, bu mescide sırf namaz kılmak için gelenlerin, oradan çıkarken, annelerinden doğdukları gündeki gibi bütün günahları affedilmiş olarak çıkmalarını yalvardı; bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı da kabul edildi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4331</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (Hz. İbrahim'in <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı olan): "Ey Rabbim şüphesiz ki o putlar insanlardan pek çoğunu saptırmıştır. Kim bana uyarsa muhakkak ki o bendendir. Kim de emirlerime karşı gelirse, şüphesiz ki sen çok bağışlayıcı, çok merhamet edicisin" (İbrahim 36) mealindeki ayeti ile, Hz. İsa'nın <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı olan: "Eğer onlara azab edersen onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, elbette sen dilediğini yapmaya kadirsin ve sen herşeyi hikmetle yaparsın" (Maide 113) mealindeki ayeti tilavet buyurdu ve ellerini kaldırdı, şöyle yalvardı: "Allahım! Ümmetimi (mağfiret et), ümmetimi (mağfiret et!)" ve ağladı. Allah Teala Hazretleri:
"Ey Cibril, Muhammed'e git! dedi. -Rabbin bildiği halde- niye ağladığını sor!" diye emretti. Cebrail aleyhisselam, O'na gelip niye ağladığını sordu. (Rabb Teala'ya dönüp Muhammed'in) ne söylediğini -O çok iyi bildiği halde- haber verdi. Bunun üzerine Allah Teala Hazretleri:
"Ey Cebrail! Muhammed'e git ve ona söyle ki: "Biz seni ümmetin hususunda razı edeceğiz, asla kederlendirmeyeceğiz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4358</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmişti: "Allahım, İslam'ı şu iki şahıstan sana en sevgili olanla aziz kıl: Ebu Cehil ile veya Ömer İbnu'l-Hattab ile. Bunlardan Allah'a daha sevgili olanı Ömer'di."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4389</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Abbas radıyallahu anh'a dedi ki:
"Ey amcam, pazartesi sabahı bana sen ve oğlun beraber gelin size <b><span style="color: red;">dua</span></b> edivereyim. Allah bu <b><span style="color: red;">dua</span></b> bereketine, sana da oğluna da hayırlar halketsin!"
İbnu Abbas devamla der ki: "Abbas gitti, biz de beraberinde gittik. (Resûlullah) hepimize bir kisa örttü; sonra da şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdu:
"Allahım! Abbas'ı ve oğlunu mağfiretine erdir, öyle bir mağfiret ki zahiri batıni bütün günahlarına ulaşıp temizlesin, hiçbir günah hariç kılmasın. Allahım, ona çocuğu sebebiyle ikram et."
Rezin bir rivayette şu ziyadeyi kaydetti: "Hilafeti onun neslinde baki kıl."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4411</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile karşılaşmazdan önce üç yıl ibadet ettim" demişti. Kendisine: "(Bu ibadeti) kimin için yaptın?" diye sordular.
"Allah için!" cevabını verdi. Tekrar:
"Pekiyi nereye yönelerek yaptın?" denildi.
"Rabbim beni nereye yöneltmiş idiyse oraya!" dedi ve açıklamaya devam etti: "Akşam vakti namaza başlıyor, gecenin sonuna kadar devam ediyordum. O zaman kendimi bir örtü gibi atıyor, güneş tepeme yükselinceye kadar öyle kalıyordum. (Bir gün kardeşim) Üneys bana:
"benim Mekke'de görülecek bir işim var. Sen bana baş-göz ol (eksikliğimi duyurma) dedi ve Mekke'ye gitti. Oraya varınca bana dönmekte gecikti. Nihayet geldi.
"Ne yaptın?" dedim.
"Mekke'de bir adama rastladım, senin (gibi farklı bir) din üzerine yaşıyor. Ancak O, kendisini Allah Teala'nın gönderdiğini zannediyor" dedi.
"Halk ne diyor?" diye sordum.
"Halk mı? Halk O'na şair diyor, kahin diyor, sahir (sihirbaz) diyor!" dedi. Esasen Üneys şairlerden biriydi. Tekrar sordum:
"Pekala sen ne diyorsun?"
"ben dedi, kahinlerin sözünü işittim, bilirim. Onunki kahin sözü değil. onun söylediklerini şiir çeşitlerine tatbik ettim. Hiçbirine uygun gelmiyor. Benden sonra kimse O'na şiir diyemez. Vallahi O doğru sözlüdür, kahinler ise hep yalancıdırlar!" dedi. Bu açıklama üzerine ben ona:
"Öyleyse benim işlerime de sen baş-göz ol, bir de ben gidip göreyim!2 dedim."
Ebu Zerr, gerisini şöyle anlatır:
"Mekke'ye geldim. Halktan zayıf bir adam buldum. Ona: "Şu Sabii (sapık) dediğiniz adam nerede?" diye sormuştum. Adam, beni göstererek:
"Burada bir sabii var! Burada bir sabii var!" diye bağırmaya başladı. Derken vadi halkı kesek ve kemiklerle üzerime hücum etti. Bayılarak yığılmış kalmışım.
Kendime gelip kalktığım zaman kırmızı bir dikili taş gibiydim. Zemzem'e kadar gittim. Kanlarımı yıkadım, suyundan biraz içtim.
Böylece otuz gün, gece ile gündüz arası kaldım. Bu esnada zemzem suyundan başka hiçbir taam almadım. Buna rağmen şişmanladım ve karnımın kıvrımları arttı. Ciğerimde açlık hissi duymadım. Mekkeliler, ay ışığı olan bir gecede uyurken Beytullah'ı tavaf eden yoktu. Onlardan sadece iki kadın, İsaf ve Naile (adındaki putlarına) <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediyordu. Tavafları sırasında bana kadar geldiler. (Dayanamayıp):
"Onları birbirlerine nikahlayıverin bari!" dedim. Onlar <b><span style="color: red;">dua</span></b>larından vazgeçmeyip, tavaflarını yaparken yanıma kadar geldiler. Bu sefer:
"Onlar(a niye tapıyorsunuz)? Odundan farkları ne?" dedim. Kadınlar:
"(İmdat!) burada bir adam yok mu?" diye velvele kopararak gittiler. Tam o sırada kadınları Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve Ebu Bekr radıyallahu anh tepeden inerlerken karşılayıp:
"(Niye bağırdınız) başınıza ne geldi?" derler. Kadınlar (onları daha tanımadan)"
"Ka'be ile örtüsü arasında bir sabii (sapık) var!" derler. Onlar sorarlar:
"Size ne dedi?"
" Bize ağzı dolduran (ağza alınmaz) sözler söyledi" d</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4418</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni sinesine bastırdı ve: "Allahım, bunu dinde fakih kıl" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti." Bir başka rivayette: "Allahım ona Kitab'ı öğret!"; bir diğer rivayette: "Hikmeti öğret" demiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4432</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Ümmü Süleym radıyallahu anha dedi ki:
"Ey Allah'ın Resûlü! Hadimin Enes için Allah Teala Hazretlerine <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediver!"
Bunun üzerine şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı yapıverdi:
"Allahım, onun malını, çocuklarını çoğalt ve ona verdiklerini hakkında mübarek kıl!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4433</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Halde Halid İbnu Dinar anlatıyor: "Ebu'l-Aliye'ye: "Enes, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan hadis işitti mi?" diye sordu. Ebu'l-Aliye:
"(Bu nasıl soru?) Hz. Enes on yıl Resûlullah'a hizmet etti, Resûlullah onun için <b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulundu. Enes'in bir bahçesi vardı, yılda iki sefer meyve verirdi. Bahçede bir reyhanı vardı, ondan misk kokusu gelirdi" diye cevap verdi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4438</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü! dedim, senden çok güzel şeyler işitiyorum, fakat ezberimde tutamıyorum!"
"Ridanı aç!" emrettiler. Ben de açtım. (<b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdu, sonra topladım). Bundan sonra bana çok hadis söyledi. Ben söylediklerinden hiçbirini unutmadım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4446</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Ebi Umeyre radıyallahu anh -ki "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Ashabından idi- Resûlullah'ın Muaviye için şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettiğini rivayet etmektedir: "Allahım, onu hidayet edici ve hidayeti bulmuş kıl ve onunla (insanlara) hidayet ver."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4482</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Malik el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah sizi üç hasletten himaye etti: "Hepinizi helak edecek olan peygamberinizin bed<b><span style="color: red;">dua</span></b>sından, batıl ehlinin hak ehline (nurunu söndürecek kesin) bir galebesinden, dalalet üzerine birleşmenizden."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4485</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amir İbnu Sa'd babası radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam Beni Muaviye Mescidine girdi. Orada iki rek'at namaz kıldı, biz de onunla beraber kıldık. Sonra Rabbine uzun uzun <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Sonra yanımıza döndü. Dedi ki:
"Rabbimden üç şey talep ettim. İkisini verdi, birini geri çevirdi: Rabbimden ümmetimi umumi bir kıtlıkla helak etmemesini talep ettim, bunu bana verdi. Ümmetimi suda boğulma suretiyle helak etmemesini diledim, bana bunu da verdi. Ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını da talep etmiştim, bu geri çevrildi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4507</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Tufeyl İbnu Amr ed-Devsi, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek:
"Devs kabilesi helak oldu. (Allah'a) asi oldu (ve İslam'a girmekten) imtina etti. Onlara bir bed<b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulunnun!" dedi. Orada bulunanlar, Aleyhissalatu vesselam'ın bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> yapacağını zannetti. Ama O:
"Allah'ım, Devs'e hidayet ver, onları imana getir!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4508</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Sahabeler (r.a.) aleyhissalatu vesselam'a müracaat ederek:
"Ey Allah'ın Resûlü! Taiflilerin okları bizleri yaralayıp parçaladı. Aleyhlerine Allah'a bir bed<b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulunuverseniz!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Allahım, Taiflilere hidayet ver!" buyurdular!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4532</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Talha İbnu Ubeydillah İbni Keriz radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Günlerin en efdali arafe günüdür. (Faziletçe) cum'a'ya muvafakat eder. O, cum'a günü dışında yapılan yetmiş haccdan efdaldir. <b><span style="color: red;">dua</span></b>ların en efdali de arafe günü yapılan <b><span style="color: red;">dua</span></b>dır. Benim ve benden önceki peygamberlerin söylediği en efdal söz de: "Lailahe illallah vahdehu la-şerikelehu. (Allah birdir, ondan başka ilah yoktur, O'nun ortağı da yoktur) sözüdür."
İmam Malik "<b><span style="color: red;">dua</span></b>ların en efdali.." ibaresinden sonraki kısmını Muvatta'da tahric etmiştir. Rezin ise rivayeti baştan sona kadar tam olarak tahric etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4538</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh demiştir ki: "Cuma günü, (<b><span style="color: red;">dua</span></b>ların kabul edileceği) ümit edilen saati, ikindi namazından sonra güneşin ufuktan kaybolması anına kadar arayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4569</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Medine'ye geldiği vakit Ebu Bekr ve Bilal radıyallahu anhüma hastalandılar. Ben yanlarına gittim:
"Ey babacığım, dedim. Kendini nasıl hissediyorsun? Ey Bilal sen nasılsın?" diye sordum. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh hummaya yakalanınca: "Her insana "sabahın hayırlı olsun" denmiştir. Halbuki ölüm ona ayakkabısının bağından daha yakındır" derdi. Hz. Bilal radıyallahu anh da humma nöbetinden çıkınca sesini yükseltir ve (Mekke'ye hasretini ifade eden şu beyitleri) terennüm ederdi:
"Bilmem ki! Mekke vadisinde etrafımı izhir ve celil otları sarmış olarak bir gece daha geçirebilecek miyim? Mecenne suyuna ulaşacağım bir gün daha gelecek mi? (Mekke'nin) Şame ve Tafil dağları bana bir kere daha görünecek mi?"
(Sonra Bilal şöyle bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> etti: "Allahım, bizi yurdumuzdan çıkarıp bu cebalı diyara süren Şeybe İbnu Rebi'a, Utbe İbnu Rebi'a ve Ümeyye İbnu Halef'e lanet et!)
Hz. Aişe der ki: "(Ben gidip, bunlardaki Mekke hasretini) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a haber verdim. O, şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdu:
"Allahım bize Medine'yi sevdir. Tıpkı Mekke'yi sevdiğimiz gibi, hatta fazlasıyla! Allahım onun havasını şıhhatli kıl. Onun müddünü, sa'ını hakkımızda mübarek eyle. Onun hummasını al, Cuhfe'ye koy!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4570</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdular: "Allahım! Mekke'ye verdiğin bereketi iki katıyla Medine'ye de ver!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4571</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a (yılın turfanda) ilk meyvesi getirildiği zaman şöyle buyururlardı:
"Allahım, bize Medine'mizi, meyvelerimizi, müddümüzü, sa'ımızı bereket üzerine bereketle mübarek kıl. Allahım, İbrahim senin kulun, peygamberin ve halilindir. Ben de senin kulun ve peygamberinim. O sana Mekke için <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Ben de Medine için, onun Mekke hakkında yaptığı <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı bir misli ziyadesiyle aynen yapıyorum." Resûlullah bu şekilde <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettikten sonra getirilen meyveyi, orada hazır olan çocuklardan en küçüğüne verirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4619</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kişinin cemaatle kıldığı namaz, evinde ve işyerinde kıldığı namazından yirmibeş kat daha sevablıdır. Çünkü, güzelce abdest alır, mescide gider. Bu gidişte gayesi sadece ve sadece namazdır. Her adım atışında bir derece yükseltilir, günahından da bini dökülür. Namazını kılınca, namazgahında kıldığı müddetçe melekler ona mağfiret <b><span style="color: red;">dua</span></b>sında bulunur ve: "Allahım ona mağfiret et, Allahım ona rahmet et, Allahım onun tevbesini kabul et" derler. Bu kimseye, orada eza vermedikçe, hadeste bulunmadıkça böyle devam eder."
Ebu Hureyre radıyallahu anh'a: "Hadeste bulunması ne demek?" diye sorulmuştu: "Sesli veya sessiz yel bırakmadıkça!" diye açıkladı. "Sizden biri, namazı beklediği müddetçe namazdadır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4627</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: "Bir seferde Resûlullah'la beraberdik. Bir gün yakınına tesadüf ettim ve beraber yürüdük.
"Ey Allah'ın Resûlü, dedim. Beni cehennemden uzaklaştırıp cennete sokacak bir amel söyle!"
"Mühim bir şey sordun. Bu, Allah'ın kolaylık nasib ettiği kimseye kolaydır; Allah'a ibadet eder, Ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılarsın, zekat verirsin, ramazan orucunu tutarsın, Beytullah'a hacc yaparsın!" buyurdular ve devamla: "Sana hayır kapılarını göstereyim mi?" dediler.
"Evet ey Allah'ın Resûlü" dedim.
"Oruç (cehenneme) perdedir; sadaka hataları yok eder, tıpkı suyun ateşi yoketmesi gibi. Kişinin geceleyin kıldığı namaz salihlerin şiarıdır" buyurdular ve şu ayeti okudular. (Mealen): "Onlar ibadet etmek için gece vakti yataklarından kalkar, Rablerinin azabından korkarak ve rahmetini ümid ederek O'na <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederler. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden de bağışta bulunurlar" (Secde 16)
Sonra sordu: "Bu (din) işinin başını, direğini ve zirvesini sana haber vereyim mi?"
"Evet, ey Allah'ın Resûlü!" dedim. "Dinle öyleyse" buyurdu ve açıkladı:
"Bu dinin başı İslam'dır, direği namazdır, zirvesi cihaddır!"
Sonra şöyle devam buyurdu: "Sana bütün bunları (tamamlayan) baş amili haber vereyim mi?"
"Evet ey Allah'ın Resûlü!" dedim.
"Şuna sahip ol!" dedi ve eliyle diline işaret etti. Ben tekrar sordum: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz konuştuklarımızdan sorumlu mu olacağız?"
"Anasız kalasıca Muaz! İnsanları yüzlerinin üstüne -veya burunlarının üstüne dedi- ateşe atan, dilleriyle kazandıklarından başka bir şey midir?" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4907</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'l-Müseyyeb anlatıyor: "(Bir gün) Ebu Said radıyallahu anh'ın yanına girmiştim, namaz kılıyor buldum. Onu beklemek üzere oturdum. Derken evin bir köşesinde tavanı örten hurma dalları arasında bir kıpırtı gördüm. Oraya bakınca bir yılan olduğunu gördüm. Öldürmek üzere atıldım. Ebu Said oturmam için işaret etti. Tekrar yerime oturdum. Namazdan çıkınca bana evde bir oda gösterdi ve: "Bu odayı görüyor musun?" diye sordu. Ben: "Evet!" deyince devam etti:
"Onda, bizden evlenmesi yakın bir genç vardı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Hendek (harbin)e gittik. Genç, gün ortasında, ehline uğramak için Aleyhissalatu vesselam'dan izin istiyordu. Bir gün ondan yine izin istedi. Aleyhissalatu vesselam ona:
"Silahını beraberine al, ben Kureyza'dan sana bir zarar gelir diye korkuyorum!" buyurdular. Adam silahını aldı. Ailesine geldi. Hanımı iki kapı arasında ayakta duruyordu. Elindeki mızrağı ile, dürtmek üzere kaadına eğildi. Adama kıskançlık gelmişti. Kadın ona:
"Mızrağını geri çek! Hele eve gir, beni dışarı çıkaran şeyi bir gör!" dedi. Adam içeri daldı. Bir de ne görsün: Yatağın üzerine çöreklenmiş iri bir yılan! Mızrağıyla ona yöneldi ve yılana sapladı. Sonra çıkıp, süngüyü avluya dikti. Derken yılan üzerine atıldı. Bilemiyoruz, hangisi evvel öldü; yılan mı, genç mi? Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelip, bu durumu anlattık ve: "<b><span style="color: red;">dua</span></b> edin, Allah ona tekrar hayat versin!" dedik. Aleyhissalatu vesselam:
"Arkadaşınız için istiğfar ediverin!" buyurdular. Sonra şu açıklamada bulundular:
"Medine'de müslüman olan cinler var. Onlardan birini görürseniz, kendisine üç gün ihtarda bulunun. Eğer bundan sonra yine de görünürse onu öldürün. Çünkü o bir şeytandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4957</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. İbrahim beraberinde Hz. İsmail aleyhimasselam ve onu henüz emzirmekte olan annesi olduğu halde ilerledi. Kadının yanında bir de su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt'in yanında, Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid'in yukarı tarafında ve Zemzem'in tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke'de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. İşte Hz. İbrahim anne ve çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı.
Hz. İbrahim aleyhisselam bundan sonra(emr-i ilahi ile) arkasını dönüp (Şam'a gitmek üzere) oradan uzaklaştı. İsmail'in annesi, İbrahim'in peşine düştu (ve ona Keda'da yetişti).
"Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi. bu sözünü birkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile. Anne, tekrar (üçüncü kere) seslendi:
"Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" dedi. Hz. İbrahim bunun üzerine: "Evet!" buyurdu. Kadın:
"Öyleyse (Rabbimiz hafizimizdir), bizi burada perişan etmez!" dedi, sonra geri döndü. Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Kendisini göremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt'e yöneldi, ellerrini kaldırdı ve şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>ları yaptı: "Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmınnı, senin hürmetli Beyti'inin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim -namazlarını Beyt'inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlardan mü'min olanlarrın gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler" (İbrahim 37).
İsmail'in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı, (sütü de kesildi), çocuğu da susadı (İsmail bu esnada iki yaşında idi). Kadıncağız (susuzluktan) kıvranıp ızdırap çeken çocuğa bakıyordu. onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalktı, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini görebilirmiyim diye (o gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi. safa'dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. Ciddi bir işi olan bin insanın koşusuyla koşmaya başladı. Vadiyi geçti. Merve tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse görmeye çalıştı. Ama kimseyi göremedi. bu gidip-gelişi yedi kere yaptı. İşte (hacc esnasında) iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir.
Anne, (bu sefer) Merve'ye yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine: "Sus" dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine:
"(Ey ses sahibi!) sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!" dedi. Derken Zemzem'in yanında bir melek (tecelli etti). Bu Cebrail'di. Cebrail kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hacer'im, İbrahim'in oğlunun annesi..."
"İbrahim sizi kime tevkil etti?"
"Allah Teala'ya."
"her ihtiyacınızı görecek Zat'a tevkil etmiş."
Ayağının ökçesi -v</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4958</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Süheyb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sizden öncekiler arasında bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca Kral'a: "Ben artık yaşlandım. Bana bir oğlan çocuğu gönder de sihir yapmayı öğreteyim!" dedi. Kral da öğretmesi için ona bir oğlan gönderdi. Oğlanın geçtiği yolda bir rahip yaşıyordu. (Bir gün giderken) rahibe uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza gittikçe, rahibe uğruyor, yanında (bir müddet) oturup onu dinliyordu.
(Bir gün) delikanlıyo sihirbaz, yanına gelince dövdü. Oğlan da durumu rahibe şikayet etti. Rahip ona:
"Eğer sihirbazdan (dövecek diye) korkarsan: "Ailem beni oyaladı!" de; ailenden korkacak olursan, "beni sihirbaz oyaladı" de!" diye tenbihte bulundu.
O bu halde (devam eder) iken, insanlara mani olmuş bulunan büyük bir canavara rastladı. (Kendi kendine:)
"Bugün bileceğim; sihirbaz mı efdal, rahip mi efdal!" diye mırıldandı. Bir taş aldı ve:
"Allahım! Eğer rahibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı öldür de insanlar geçsinler!" deyip, taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar yollarına devam ettiler. Delikanlı rahibe gelip durumu anlattı. Rahib ona:
"Evet! Bugün sen benden efdalsin (üstünsün)! Görüyorum ki, yüce bir mertdebedesin. Sen imtihan geçireceksin. İmtihana maruz kalınca sakın benden haber verme!" dedi. Oğlan anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi eder, insanları başkaca hastalıklardan da kurtarırdı. Onu kralın gözlyeri kör olan arkadaşı işitti. Birçok hediyeler alarak yanına geldi ve: "Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir" dedi. O da:
"Ben kimseyi tedavi etmem, tedavi eden Allah'tır. Eğer Allah'a iman edersen, sana şifa vermesi için <b><span style="color: red;">dua</span></b> edeceğim. O da şifa verecek!" dedi. Adam derhal iman etti, Allah da ona şifa verdi.
Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu. Kral:
"Gözünü sana kim iade etti?" diye sordu.
"Rabbim!" dedi. Kral:
"Senin benden başka bir Rabbin mi var?" dedi. Adam:
"Benim de senin de Rabbimiz Allah'tır!" cevabını verdi. Kral onu yakalatıp işkence ettirdi. O kadar ki, (gözünü tedavi eden ve Allah'a iman etmesini sağlayan) oğlanın yerini de gösterdi. Oğlan da oraya getirildi. Kral ona:
"Ey oğul! Senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!" dedi. Oğlan:
"Ben kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren Allah'tır!" dedi. Kral onu da tevkif ettirip işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da rahibin yerini haber verdi. Bunun üzerine rahip getirildi. Ona:
"Dininden dön!" denildi. O bunda direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü. Sonra oğlan getirildi. Ona da:
"Dininden dön!" denildi. O da imtina etti. Kral onu da adamlarından bazılarına teslim etti.
"Onu falan dağa götürün, tepesine kadar </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4959</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Üç kişi dışında hiç kimse beşikte iken konuşmamıştır. Bunlar: Hz. İsa İbnu Meryem aleyhima's-selam, Cüreyc'in arkadaşı.
Cüreyc, kendini ibadete vermiş abid bir kuldu. Bir manastıra çekilmiş orada ibadetle meşguldü. Derken bir gün annesi yanına geldi, o namaz kılıyordu.
"Ey Cüreyc! (Yanıma gel, seninle konuşacağım! Ben annenim)" diye seslendi. Cüreyc:
"Allahım! Annem ve namazım (hangisini tercih edeyim?" diye düşündü). Namazına devama karar verdi.
Annesi çağırmasını (her defasında üç kere olmak üzere) üç gün tekrarladı. (Cevap alamayınca) üçüncü çağırmanın sonunda:
"Allahım, kötü kadınların yüzünü göstermedikçe canını alma!" diye bed<b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulundu. Beni İsrail, aralarında Cüreyc ve onun ibadetini konuşuyorlardı. O diyarda güzelliğiyle herkesin dilinde olan zaniye bir kadın vardı.
"Dilerseniz ben onu fitneye atarım" dedi. Gidip Cüreyc'e sataştı. Ancak Cüreyc ona iltifat etmedi.
Kadın bir çobana gitti. Bu çoban Cüreyc'in manastırı(nın dibi)nde barınak bulmuş birisiydi. Kadın onunla zina yaptı ve hamile kaldı. Çocuğu doğurunca:
"Bu çocuk Cüreyc'ten!" dedi. Halk (öfkeyle) gelip Cüreyc'i manastırından çıkarıp manastırı yıktılar, (hakaretler ettiler), kendisini de dövmeye başladılar, (linç edeceklerdi). Cüreyc onlara:
"Derdiniz ne?" diye sordu.
"Şu fahişe ile zina yaptın ve senden bir çocuk doğurdu!" dediler. Cüreyc:
"Çocuk nerede, (getirin bana?)" dedi. Halk çocuğu ona getirdi. Cüreyc:
"Bırakın beni, namazımı kılayım!" dedi. Bıraktılar ve namazını kıldı. Namazı bitince çocuğun yanına gitti, karnına dürttü ve:
"Ey çocuk! Baban kim?" diye sordu. Çocuk: "Falanca çoban!" dedi. Bunun üzerine halk Cüreyc'e gelip onu öpüp okşadı ve: "senin manastırını altından yapacağız!" dedi. Cüreyc ise:
"Hayır! Eskiden olduğu gibi kerpiçten yapın!" dedi. Onlar da yaptılar.
(Üçüncüsü): Bir zamanlar bir çocuk annesini emiyordu. Oradan şahlanmış bir at üzerinde kılık kıyafeti güzel bir adam geçti. Onu gören kadın:
"Allah'ım şu oğlumu bunun gibi yap!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Çocuk memeyi bırakarak adama doğru yönelip baktı ve:
"Allahım beni bunun gibi yapma!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Sonra tekrar memesine dönüp emmeye başladı."
Ebu Hureyre der ki: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı, şehadet parmağını ağzına koyup emmeye başlayarak, çocuğun emişini taklid ederken görür gibiyim."
(Resulullah anlatmaya devam etti:)
"(Sonra annenin yanından) bir kalabalık geçti. Ellerinde bir cariye vardı. Onu dövüyorlar ve:
"(Seni zani seni!) Zina yaparsın, hırsızlık yaparsın ha!" diyorlardı. Cariye ise:
"Allah bana yeter, o ne iyi vekildir!" diyordu. Çocuğun annesi:
"Allahım çocuğumu bunun gibi yapma!" dedi. Çocuk yine emmeyi bıraktı, cariyeye baktı ve:
"Allahım beni bunun gibi yap!" dedi. İşte burada anne-evlat karşılıklı konuş</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4960</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında:
"sizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah'a yapacağınız <b><span style="color: red;">dua</span></b>lar kurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi:
"Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirini yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hala uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını beklliyordum. Derken şafak söktü:
"Ey Allahım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!"
Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi.
İkinci şahıs şöyle dedi:
"Ey Allahım! benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kam almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüzyirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada:
"Allah'ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!" dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terkettim.
Ey Allah'ım, eğer bunları senin rıza-yı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar."
Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı.
Üçüncü şahıs dedi ki:
"Ey Allahım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi (bir farak pirinçten ibaret olan) ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kar ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve:
"Ey Abdullah! bana olan borcunu öde!" dedi. Ben de:
"Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve ve köleler senindir. Git bunları al götür!" dedim. Adam:
"Ey Abdullah, benimle alay etme!" dedi. Ben tekrar:
"Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!" diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü.
"Ey Allahım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!" dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4963</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Beni İsrail'den üç kişi vardı: Biri alatenli, biri kel, biri de ama. Allah bunları imtihan etmek istedi. Bu maksadla onlara (insan suretinde) bir melek gönderdi.
Melek önce alatenliye geldi. Ve: "En çok neyi seversin?" dedi. Adam:
"Güzel bir renk, güzel bir cild, insanları benden tiksindiren halin gitmesini!" dedi. Melek onu meshetti. Derken çirkinliği gitti, güzel bir renk, güzel bir cild sahibi oldu. Melek ona tekrar sordu:
"Hangi mala kavuşmayı seversin?"
"Deveye!" dedi, adam. Anında ona on aylık hamile bir deve verildi.
Melek:
"Allah bunları sana mübarek kılsın!" deyip (kayboldu) ve Kel'in yanına geldi.
"En ziyade istediğin şey nedir?" dedi. Adam:
"Güzel bir saç ve halkı ikrah ettiren şu halin benden gitmesi!" dedi. Melek,keli elleriyle meshetti, adamın keli gitti. Kendisine güzel bir saç verildi. Melek tekrar:
"En çok hangi malı seversin?" diye sordu. Adam:
"Sığırı!" dedi. Hemen kendisine hamile biir inek verildi. Melek:
"Allah bu sığırı sana mübarek kılsın!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti ve amanın yanına gitti. Ona da: "En çok neyi seversin?" diye sordu. Adam:
"Allah7ın bana gözümü vermesini ve insanları görmeyi!" dedi. Melek onu meshetti ve Allah da gözlerini anında iade etti. Melek ona da:
"En çok hangi malı seversin?" diye sordu. Adam:
"Koyun!" dedi. Derhal doğurgan bir koyun verildi.
Derken sığır ve deve yavruladılar, koyun da kuzuladı. Çok geçmeden birinin bir vadi dolusu develeri, diğerinin bir vadi dolusu sığırları, öbürünün de bir vadi dolusu koyunları oldu.
Sonra melek, alatenliye, onun eski hali ve heyetine bürünmüş olarak geldi ve:
"Ben fakir bir kimseyim, yola devam imkanlarım kesildi. Şu anda Allah ve senden başka yardım edecek kimse yok! Sana şu güzel rengi, şu güzel cildi ve malı veren Allah aşkına bana bir deve vermeni talep ediyorum! Ta ki onunla yoluma devam edebileyim!" dedi. Adam:
"(Olmaz öyle şey, onda nicelerinin) hakları var!" dedi ve yardım talebini reddetti. Melek de:
"Sanki seni tanıyor gibiyim!Sen ala tenli, herkesin ikrah ettiği, fakir birisi değil miydin? Allah sana (sıhhat ve mal) verdi" dedi. Ama adam:
"(Çok konuştun!) Ben bu malı büyüklerimden tevarüs ettim!" diyerek onu tersledi. Melek de:
"Eğer yalancı isen Allah seni eski haline çevirsin!" dedi ve onu bırakarak kel'in yanına geldi. Buna da onun eski halinde kel birisi olarak göründü. Ona da öbürüne söylediklerini söyleyerek yardım talep etti. Bu da önceki gibi talebi reddetti. Melek buna da:
"Eğer yalancıysan Allah seni eski halinne çevirsin!" deyip, ama'ya uğradı. Buna da onun eski hali heyeti üzere (yani bir ama olarak) göründü. Buna da:
"Ben fakir bir adamım, yolcuyum, yola devam etme imkanım kalmadı. Bugün, evvel Allah sonra senden başka bana yardım edecek yok! Sana gözünü iade eden Allah aşkına senden bir koyun istiyorum; ta ki yolculuğuma devam edebile</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5030</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hureys İbnu Kabisa radıyallahu anh anlatıyor: "Medine'ye geldim ve: "Ey Allahım! Bana salih bir arkadaş nasib et!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettim. Derken Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın yanına oturdum. Kendisine:
"Ben, Allah'a bana salih bir arkadaş nasip etmesi için <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettim. bana, Resûlullah'tan işittiğin bir hadis söyle! Olur ki Allah Teala Hazretlerri ondan faydalanmamı nasib eder!" dedim. Bunun üzerine dedi ki: "Ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:
"Kıyamet günü, kişi amelleri arasında önce namazın hesabını verecek. Bu hesap güzel olursa kurtuluşa erdi demektir. Bu hesap bozuk olursa, hüsrana düştü demektir. Eğer farzında eksiklik çıkarsa Rab Teala Hazretleri: "Bakın, kulumun (defterinde yazılmış) nafilesi var mı?" buyurur. Böylece, farzın eksikleri nafile (namazları) ile tamamlanır. Sonra, bu tarzda olmak üzere diğer amelleri hesaptan geçirilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5036</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu'l-Müseyyib, Ata İbnu Zeyd el-Leysi, Ebu Hureyre radıyallahu anh'tan naklen anlatıyorlar: "İnsanlar Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a: "Ey Allah'ın Resûlü! Kıyamet günü Rabbimizi görecek miyiz?" diye sordular. O da: "Siz bulutsuz dolunay gecesinde ayı görmekten şüpheye düşer misiniz?" diye cevap verdi. Onlar:
"Hayır! Ey Allah'ın Resûlü!" diye cevap verdiler. Aleyhissalatu vesselam:
"Bulutsuz bir günde güneşi görmekten şüphe eder misiniz?" diye tekrar sordu. Ashab yine: "Hayır!" cevabını verdiler. Bunun üzerine:
"Şunu bilin ki, siz Rabbinizi de böyle göreceksiniz. Kıyamet günü, insanlar haşrolunurlar. (Rab Teala):
"Kim (Benden başka) bir şeye tapıyor idiyse ona tabi olsun!" buyurur. Onlardan bir kısmı güneşe, bir kısmı aya, bir kısmı da putlara tabi olurlar. Orada, münafıklarıyla birlikte bu ümmet kalır. Allah onlara (tanımadıkları bir surette) yaklaşır.
"Ben sizin Rabbinizim!"buyurur. Oradakiler:
"(Senden Allah'a sığınırız). Biz, Rabbimiz bize gelinceye kadar bu yerdeyiz! Rabbimiz gelince biz onu tanırız!" derler. Derken Rableri (onların tanıyacağı surette) gelir. "Ben Rabbinizim!" der. Onlar da:
"Sen Rabbimizsin!" derler. Rabb Teala onları (cennete) davet eder. Cehennemin üzerine Sırat kurulur. Peygamberler arasında, ümmetiyle Sırat'tan ilk geçen ben olurum. O gün peygamberler dışında kimse konuşmaz. Peygamberlerin o günkü kelamı da:
"Allahümme sellim, Allahümme sellim (Ey Rabbimiz selamet ver, ey Rabbimiz selamet ver!)" olacak. Cehennemde, deve dikeninin dikenleri gibi kancalar var. Deve dikeninin dikenlerini gördünüz mü?" diye sordu. Ashab: "Evet!" deyince Aleyhissalatu vesselam devam etti:
"İşte o kancalar, tıpkı deve dikeninin dikenleri gibidir. Ancak, onların büyüklüğü ne kadardır, Allah'tan başka kimse bilmez. İnsanlarrı (kötü) amelleri sebebiyle kapar. İnsanların bir kısmı (kötü) ameli sebebiyle helak olur. Bir kısmı da ateşin içine yıkılır, sonra kurtulur. Allah, ateş ehlinden kurtarmak istediklerine rahmet etmeyi irade edince, ateş ehlinden Allah'a ibadet etmiş olanları, ateşten çıkarmaları için meleklere emreder. Melekler bu kimseleri, secde izleriyle tanırlar. Çünkü Allah Teala Hazretleri secde mahallinin yakılmasını ateşe haram etmiştir.
Onlar böylece ateşten çıkarlar. Hepsi de ateşten kavrulmuş vaziyettedir. Üzerlerine hayat suyu dökülür. Selin getirdiği milli topraktan habbelerin (filiz açıp) bitmesi gibi, suyun değdiği yerler yeniden bitecek.
Rabb Teala, sonra, kullar arasındaki hükmünü tamamlayacak. Derken cennetle cehennem arasında bir kul kalacak. Bu, cennete girmede cehennemliklerin sonuncusudur. Yüzü cehenneme doğru ilerlerken:
"Ey Rabbim! Yüzümü ateş tarafından çevir! Kokusu beni perişan etti, alevi de beni kavurdu" diye yalvaracak. Allah Teala'ya, kendisine <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmesini dilediği kadar <b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulunacak. Sonra Allah Teala Hazretleri:
"Ben bu istediğini versem, bundan başkasını da ister misin?" diye soracak.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5053</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Her peygamberin müstecab (Allah'ın kabul edeceği) bir <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı vardır. Her peygamber o <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı yapmada acele etti. Ben ise bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>mı Kıyamet gününde, ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım (kullanmayı ahirete bıraktım). Ona inşaallah, ümmetimden şirk koşmadan ölenler nail olacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5056</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Sahiheyn ve Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den kaydettikleri bir rivayet şöyledir: "Biz bir davette Resûlullah ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(n dan bir parça) ikram edildi. Bud hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve:
"Ben Kıyamet günü ademoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım:) Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve takat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar:
"İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz?" demeye başlarlar. Birbirlerine:
"Babanız Adem var!" derler ve ona gelerek: "Ey Adem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi. (Bütün isimleri sana öğretti). Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. (Allah katında itibarın, makamın var.) Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza şu geleni görmüyor musun?" derler. Adem aleyhisselam da:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü, cennette iken, Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa asi oldum. (Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bu bana yeter). Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin, Nûh aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Nûh aleyhisselam'a gelecekler:
"Ey Nuh! Sen yeryüzü ahalisine gönderilen resullerin ilkisin. Allah seni çok şükreden bir kul (abden şekûra) diye isimlendirdi. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın?" diyecekler. Nuh aleyhisselam da şöyle diyecek:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kkadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir <b><span style="color: red;">dua</span></b> hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar İbrahim aleyhisselam'a gelecekler:
"Ey İbrahim! Sen allah'ın peygamberi ve arz ahalisi içinde yegane Halilisin, bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara:
"Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce bu kadar öfkelenmemişti, bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek. (Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum. Çünkü ben) üç kere yalan söyledim!" deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek:
"Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa aleyhisselam'a gidin!" İnsanlar, Hz. Musa aleyhisselam'a gelecekler ve:
"Ey Musa! Sen Allah'ın peygamberisin. Allah seni, risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıld</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5063</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Sa'd İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, insanlar neden yaratıldı?"
"Sudan!" buyurdular.
"Ya cennet?" dedim, o neden inşa edildi?"
"Gümüş tuğladan ve altın tuğladan! Harcı da kokulu misk. Cennetin çakılları inci ve yakuttan, toprağı da zaferandır. Ona giren nimete mazhar olur, eziyet görmez, ebediyet kazanır, ölümle karşılaşmaz. Elbisesi eskimez, gençliği kaybolmaz."
Aleyhissalatu vesselam sözlerine şöyle devam buyurdular: "Üç kişi vardır <b><span style="color: red;">dua</span></b>ları reddedilmez (mutlaka kabul edilir):
-Adil imam (devlet başkanı).
-İftarını yaptığı zaman oruçlu.
-Zulme uğrayanın <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı.
Allah, (mazlumun) <b><span style="color: red;">dua</span></b>sını bulutların fevkine çıkarır ve onlara sema kapıları açılır ve Allah Teala Hazretleri:
"İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da, <b><span style="color: red;">dua</span></b>nı mutlaka kabul edeceğim!" buyurur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5085</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kıyamet günü, ateşten bir parça, boyun şeklinde uzanır. Bunun, gören iki gözü, işiten iki kulağı, konuşan bir dili vardır. Der ki: "Ben üç takım (insanı cezalandırmak) için vazifelendirildim: Allah'la birlikte bir başka ilaha <b><span style="color: red;">dua</span></b> eden kimse, bile bile zulmeden cebbar, tasvirciler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5109</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cehennem ehline açlık musallat edilir. Bu, içinde bulundukları azaba eşit dereceye ulaşır. Açlığa karşı yardım talep ederler. Onlara besleyici olmayan ve açlığı gidermeyen dari' (denen dikenli bir ot) verilir. Tekrar yiyecek isterler, bu sefer de boğazda tıkanıp kalan bir yiyecekle imdat edilir. (Bu da boğazlarında takılır kalır, ne ileri geçer, ne de geri gelir.) Derken, dünyada iken, bu durumda, bir içecekle takılan lokmaları kaydırdıklarını hatırlarlar ve bir içecek talep ederler. Kendilerine demir kancalar bulunan kaplarda kaynar sular verilir. Bu kaplar, yüzlerine yaklaştırılınca, yüzlerini dağlayıp atar. Su karınlarına girince, içerilerini param parça eder. Bu sefer de:
"Cehennemin bekçilerini çağırın, ola ki azabımızı biraz hafifletir!" derler. Onları çağırırlar. Onlar gelince:
"Size peygamberleriniz bu halleri açıklayan haberleri getirmemiş miydi?" derler. Onlar:
"Evet getirmişti (ama dinlemedik)" derler. Bunun üzerine, bekçiler:
"Siz isteyin durun! Kafirlerin istekleri (burada) boşadır!" derler" (Gafir 50). Cehennemlikler bekçilerden ümidi kesince:
"(Cehenneme müvekkel melek) Malik'i çağırın!" derler. (Malik gelince):
"Ey Malik, (söyle de) Rabbin bizim hakkımızda ölüme hükmetsin!" derler. Malik de onlara:
"Hayır! (Siz burada canlı olarak ebedi) kalıcılarsınız!" diye cevap verecek" (Zuhruf 77).
(Hadisin ravilerinden) A'meş rahimehullah der ki: "Bana bildirildi ki, cehennemliklerin Malik'e yalvarmaları ile Malik'in onlara verdiği cevap arasında bin yıllak zaman geçecektir. Cehennemlikler, bu sefer aralarında:
"Rabbinize <b><span style="color: red;">dua</span></b> edin, sizin için O'ndan daha hayırlı kimse yok!" diyecekler ve elbirlik şöyle yakaracaklar:
"Ey Rabbimiz, bedbahtlığımız bize galebe çalmıştı, biz gerçekten sapıtmış kimselerdik. Ey Rabbimiz bizi bundan çıkar. Eğer (yine) küfre dönersek artık hiç şüphesiz ki zalimlerden oluruz" (Mü'minûn 106-107). Rab Teal, onlara: "Cehennemin içine yıkılıp gidin! Bana bir şey söylemeyin!" diyecek" (Mü'minûn 108).
Resûlullah devamla dedi ki: "Bu cevap üzerine, cehennem ehli her çeşit hayırdan ümidlerini keserler; hıçkırmaya, nedamet etmeye, dövünüp yırtınmaya başlarlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5125</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) şöyle hitap ettiler:
"Ey insanlar! Allah Teala hazretleri tayyibtir, tayyibten başka bir şey kabul etmez. Allah'ın mü'minlere emrettiği şeyler, peygambere emretmiş olduklarının aynısıdır. Nitekim Allah Teala hazretleri (peygamberlere):
"Ey peygamberler, temiz olanlardan yiyin ve salih amel işleyin" (Mü'minûn 51) emretmiş, mü'minlere de:
"Ey iman edenler, size rızık olarak verdiklerimizin temizlerinden yiyin" (Bakara 172) diye emirde bulunmuştur."
Sonra seferi uzatıp, saçı başı dağınık, toz-toprak içinde kalan ve elini semaya kaldırıp: "Ey Rabbim, ey Rabbim" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> eden bir yolcuyu zikredip, dedi ki:
"Bu yolcunun yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır ve (netice itibariyle) haramla beslenmektedir. Peki böyle bir kimsenin <b><span style="color: red;">dua</span></b>sına nasıl icabet edilir?" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5130</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Öyle devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak."
Rezin şu ziyadede bulunmuştur: "Böylelerinin hiçbir <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı kabul edilmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5175</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"İbrahim aleyhisselam sadece üç yalan söylemiştir: Bunlardan ikisi Allah'ın zatıyla ilgili; biri "İnne sagimü" sözüdür; diğeri de "Bel fegalehu kebiruhum haza" sözüdür. Bir tanesi de zevce-i pakleri Sare Hatun hakkındadır. Hz. İbrahim zalim birinin diyarına (Mısır'a) beraberinde Sare de olduğu halde gelmişti. Sare güzel bir kadındı. Sare'ye: "Bu cebbar herif, bilirse ki sen karımsın, senin için bana galebe çalar. Eğer sana soracak olursa, kızkardeşim olduğunu söyle! Çünkü sen, zaten İslam yönünden kardeşimsin, din kardeşiyiz. Ben yeryüzünde senden ve benden başka bir müslüman bilmiyorum" dedi.
Bunlar zalim kralın memleketine girince, adamlarından biri bunları gördü. Hemen gidip:
"Senin memleketine öyle güzel bir kadın girdi ki, sizden başkasının olması münasib değildir" dedi. Kral derhal adamlar gönderip, Sare'yi yanına getirtti. Hz. İbrahim namaza durdu. Sare adamın yanına girince, kraI (onu ayakta karşıladı, fakat) elini ona uzatamadı. Eli şiddetli şekilde tutuldu. Sare'ye:
"Elimi salması için Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> et! Sana zarar vermeyeceğim!" dedi. Sare de dediğini yaptı. Ama kral tekrar Sare'ye sataşmak istedi. Eli, öncekinden daha şiddetli tutulup kaldı. Sare'ye aynı şekilde ricada bulundu. O da kabul etti. (Adam normal hale dönünce tekrar) sataşmak istedi. Eli önceki iki seferden daha şiddetli şekilde tutuldu. Sare'ye yine:
"Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> et, elimi salsın, sana zarar vermeyeceğim!" diye rica etti. Sare <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti, adamın elleri açıldı. Kral kadını getiren adamı çağırdı ve ona: "Sen bana insan değil bir şeytan getirmişsin. Bunu diyarımdan çıkar!" dedi. Sare'ye, Hacer'i bağış olarak verdi.
Sare yürüyerek geldi. İbrahim onu görünce:
"Nasılsın, ne haber?" dedi. Sare:
"Hayır var! Allah cebbarın elini tuttu ve (bana) bir hadim verdi!" dedi."
Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh der ki:
"Ey sema suyunun oğulları! Bu kadın (Hacer) sizin annenizdir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5293</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdulhamid İbnu Cafer anlatıyor: "Babamın dedem Rafi' İbnu Sinan radıyallahu anh'tan anlattığına göre dedem Rafi' müslüman olmuş, fakat hanımı müslüman olmamakta direnmiş ve (iş ayrılma noktasına gelince) kadın, Aleyhissalatu vesselam'a gelerek:) "Kızım benimdir, sütten de kesilmiştir" demiştir. Rafi'de: "Kızım benimdir" demiştir. (Resûlullah, Rafi'e: "Sen bir köşeye otur!)" kadına da: "Sen de bir köşeye otur!" der. Çocuğu da ikisinin arasına oturtur. Sonra kadına ve erkeğe: "Çocuğu kendinize çağırın!" buyurur. Çağırırlar. Çocuk annesine meyleder. Aleyhissalatu vesselam: "Allahım ona doğruyu göster!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> eder. Bunun üzerine kız babasına yönelir. Baba böylece çocuğu alır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5310</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Semüre İbnu Cündüb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Birbirinize, Allah'ın laneti, Allah'ın gadabı ve cehennem temennisiyle bed<b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulunmayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5311</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Ey Allah'ın Resülü! Müşriklere bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> et, onları lanetle!" denilmişti. Şu cevabı verdi:
"Ben rahmet olarak gönderiIdim, lanetleyici olarak değil!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5328</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubeyy İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam gecenin üçte ikisi geçince kalkar ve: "Ey insanlar! Allah'ı zikredin! Allah'ı zikredin! "Sarsıcı" kesinlikle gelecektir; "takipçi" de onun arkasından gelecektir. Ölüm, içindeki (şiddet ve sıkıntı)larla gelecek, (öyleyse ahirete hazırlanın!)" derdi." Übey devamla dedi ki:
"Ey Allah'ın Resülü dedim, ben sana çok salat oku(mak isti)yorum. (<b><span style="color: red;">dua</span></b>mda) ne miktarını sana salat u selam yapayım?"
"Dilediğin kadar!" buyurdular.
"Dörtte bir (yeter mi)?" dedim.
"Dilediğin kadar!" buyurdular, "Eğer artırırsan, bu senin için daha hayırlı!" dediler.
"Yarı(ya ne dersiniz)?" dedim.
"Dilediğin kadar!" buyurdular, "Eğer artırırsan, bu senin için daha hayırlı!" dediler.
"Üçte iki(ye ne dersiniz?)" dedim.
"Dilediğin kadar!" buyurdular, "Eğer artırırsan, bu senin için daha iyi!" dediler.
"(Kendim için <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettiğim vaktin) tamamını size salat u selam okumaya ayırayım mı?" dedim.
"Bu takdirde, (dünyevi ve uhrevi) dileğin kabul edilir, günahın affedilir!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5371</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam muhtazar olduğu (ölüm anlarına geldiği) zaman, sık sık ızdıraplar bürümeye başladı. Kerimeleri Hz. Fatıma radıyallahu anha: "Vay babacığım, ne ızdırab çekiyor!" diye yakınmaya başladı. Aleyhissalatu vesselam:
"Bugünden sonra baban ızdırab çekmeyecek!" buyur(arak onu teselli etmek iste)di. Aleyhissalatu vesselam ölünce, Hz. Fatıma:
"Vay babacığım! Rabbi, <b><span style="color: red;">dua</span></b>sına icabet etti! Vay babacığım, gideceği yer Firdevs cennetidir! Vay babacığım, ölümünü Cibril'e haber verdik" diye yas etti. Aleyhissalatu vesselam gömülünce de:
"Ey Enes! Resûlullah aleyhissalatu vesselam üzerine toprak atmaya gönlünüz nasıl razı oldu?" diyerek ızdırabının azametini dile getirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5383</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Ebu Seleme radıyallahu anh'ın yanına girdi. Ebu Seleme'nin gözleri açık kalmıştı; onları kapattı. Sonra:
"Ruh kabzedildi mi göz onu takip eder" buyurdu. Ehlinden bazıları feryad u figan koparmıştı. Aleyhissalatu vesselam:
"Kendinize kötü temennide bulunmayın, hayır <b><span style="color: red;">dua</span></b> edin! Çünkü melekler, söylediklerinize amin derler!" buyurdu. Sonra ilave etti:
"Allahım, Ebu Seleme'ye mağfiret buyur! Derecesini hidayete erenler arasında yükselt. Arkasında kalanlar arasında ona sen halef ol! Ey alemlerin Rabbi! Ona da bize de mağfiret buyur! Ona kabrini geniş kıl, orada ona nur ver!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5397</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"(Izdırab ve matemi sebebiyle) yanaklarını yolan, üst başını yırt(ıp dövün)en, cahileye <b><span style="color: red;">dua</span></b>sıyla <b><span style="color: red;">dua</span></b> eden bizden değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5416</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muğire radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Binekli, cenazenin ardından yürür, yaya ise dilediği yerden. Çocuğa da namaz kılınır. Anne-babası için mağfiret ve rahmetle <b><span style="color: red;">dua</span></b> edilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5430</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, geceleyin bir kabre girdi. Kendisine bir kandil yakılmıştı. Uzanmış vaziyetteki cenazeyi kıble cihetinden aldı. (Ölüye): "Muhakkak ki sen çok <b><span style="color: red;">dua</span></b> eden, çok Kur'an okuyan (yufka yürekli) bir kimseydin. Allah sana rahmetini bol kılsın!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti ve dört kere tekbir getirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5461</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bizimle birlikte, Beni Neccar'a ait bir bahçede bulunduğu sırada bindiği katır, onu aniden saptırdı, nerdeyse (sırtından yere) atacaktı. Karşısında beş veya altı kabir vardı. Aleyhissalatu vesselam:
"Bu kabirlerin sahiplerini bilen var mı?" buyurdular. Bir adam:
"Ben biliyorum!" deyince, Aleyhissalatu vesselam:
"Ne zaman öldüler?" dedi. Adam:
"Şirk devrinde!" deyince Aleyhissalatu vesselam;
"Bu ümmet kabirde fitneye maruz kılınacak. Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım şahsen işitmekte olduğum kabir azabını size de işittirmesi için Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederdim" buyurdular ve sonra şunları söylediler: "Kabir azabından Allah'a sığının!" Oradakiler:
"Kabir azabından Allah'a sığınırız!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Cehennem azabından da Allah'a sığının!" dedi
"Cehennem azabından Allah'a sığınırız" dediler.
"Fitnelerin açık ve kapalı olanından Allah'a sığının!" dedi.
"Açık ve kapalı her çeşit fitneden Allah'a sığınırız!" dediler.
"Deccal'ın fitnesinden Allah'a sığının!" buyurdu.
"Deccal'ın fitnesinden Allah'a sığınırız!" dediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5463</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai. Hz. Enes radıyallahu anh'tan naklediyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir kabirden bir ses işitmişti: "Bu ne zaman öldü? (Bileniniz var mı?" buyurdular.
"Cahiliye devrinde!" dediler. Bu cevaba sevindi ve:
"Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım kabir azabını size de işittirmesi için <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederdim" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5467</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir insan ölünce üç kişi hariç herkesin ameli kesilir: Sadaka-i cariye (bırakan), veya istifade edilen bir ilim (bırakan) veya kendine <b><span style="color: red;">dua</span></b> edecek salih evlat (bırakan)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5557</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Bera radıyallahu anh'tan rivayete göre demiştir ki:
"Siz Fetih deyince Mekke'nin fethini anlıyorsunuz. Evet Mekke'nin fethi bir fetihtir. Ancak biz sahabiler, fetih deyince, Hudeybiye günündeki Bey'atu'r-Rıdvan'ı anlardık. Biz o zaman, Aleyhissalatu vesselam'ın yanında bindörtyüz kişi idik. Hudeybiye bir kuyu(nun adı)dır. Biz o kuyunun suyunu tamamen aldık, tek damla bırakmadık. Bu durum aleyhissalatu vesselam'a ulaşmıştı. Derhal kuyunun yanına geldi, kenarına oturup bir kap su istedi. Elini yıkadı, ağzına su alıp (kuyuya püskürttü) ve <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Sonra suyu kuyuya döktü. ("Onu bir müddet terkedin" dedi.) Biz kuyuyu terkedip biraz uzaklaştık. Az sonra kuyu bize ve bineklerimize yetecek kadar su saldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5559</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la beraber bir seferde idik. Derken bir ara halkın azığı tükendi. Bineklerinden bazısını kesmek istediler. Hz. Ömer, (Aleyhissalatu vesselam'a müracaat ederek):
"Ey Allah'ın Resûlü! Ben cemaatin geri kalan yiyeceklerini toplasam da sen onlar üzerine -bereketlenmeleri için- <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediversen daha iyi olur, bineklerimizi kesmeyiz)!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da öyle hareket etti. Buğdayı olan buğdayını, hurması olan hurmasını, (hurma) çekirdeği olan da çekirdeğini getirdi."
"Çekirdekle ne yapıyorlardı?" diye sorulunca açıkladı:
"Halk onu emiyor, üzerine de su içiyorlardı. Resûlullah <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdu. (Taam öylesine bereketlendi ki) herkes azık kaplarını yiyecekle doldurdu. (Aleyhissalatu vesselam bu ilahi ikram karşısında:) "Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve ben O'nun resulüyüm. Bu iki kaziyede şüpheye düşmeden Allah'a kavuşan cennete gidecektir" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5560</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Hendek'in kazılması sırasındaydı. Aleyhissalatu vesselam'ın çok acıktığını gördüm. Hanımıma gelerek:
"Yanında yiyecek bir şey var mı, Aleyhissalatu vesselam'ı çok acıkmış gördüm" dedim. İçerisinde bir sa' kadar arpa bulunan bir dağarcık çıkardı. Bizim, evcilleşmiş bir koyuncuğumuz vardı. Zevcem koyunu kesti, arpayı da öğüttü. Ben işimi bitirinceye kadar o da bitirdi. Koyunu onun çömleğine parçaladım. Sonra Aleyhissalatu vesselam'ın yanına döndüm. Hanımım:
"Sakın beni Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a karşı mahcup etmeyesin!" dedi. Ben, Aleyhissalatu vesselam ve beraberindekilerin yanına geldim ve gizlice:
"Ey Allah'ın resûlü! Bir hayvancağızımız vardı kestik, evde bulunan bir sa' kadar arpayı da öğüttük. Haydi siz ve beraberinizdekiler bize buyurun!" dedim. Ama Resûlullah yüksek sesle:
"Ey Hendek halkı! Cabir size ziyafet hazırlamış! Haydi buyurun!" diye bağırdı. (Bana da):
"Ben gelinceye kadar tencereyi ocaktan indirmeyin, hamurunuzu da ekmek yapmayın!" buyurdular. Ben (eve) geldim. Halktan önce Resûlullah aleyhissalatu vesselam geldi. Ben hanımıma uğramıştım. Bana:
"Yaptığını gördün mü, (beni mahcup edeceksin), alacağın olsun" dedi. Ben de: "Senin söylediğini yaptım" dedim. Hemen hamuru çıkardım. Aleyhissalatu vesselam içine tükrüğünden koydu ve bereketle <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti, sonra tencereye yöneldi, ona da tükrük koyup bereketle <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Sonra zevceme:
"Ekmek yapacak bir kadın çağır, seninle ekmek yapsın! Tencereden de kepçeyle al, onu ocaktan indirme!" diye talimat verdi. Gelenler bin kadardı. Allah'a yemin olsun hepsi de (doyuncaya kadar) yedi ve sofradan ayrıldı. Tenceremiz, olduğu gibi kaynıyordu. Hamurumuz ise, ekmek yapılıyor olduğu halde aynen (eksiksiz) duruyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5561</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir gün, elimde birkaç hurma olduğu halde Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam'ın yanına geldim ve: "Ey Allah'ın Resûlü, şunlara bereketle bir <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediverin!" dedim. Hemen onları bir araya getirip, sonra onların bereketi için bana <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Sonra:
"Bunları al, şu erzak kabına koy. Her ne zaman bundan bir şey almak isteyince, elini içine daldır ve al. Sakın, içindekileri döküp dağıtma!" buyurdular. Ben de öyle yaptım. Ben bundan şu şu kadar vask miktarında Allah yolunda tasaddukta bulundum. Ayrıca biz ondan hem kendimiz yedek hem de başkalarına yedirdik. Onu belimden hiç ayırmadım. Bu hal, Hz. Osman'ın şehid edildiği güne kadar devam etti. O zaman koptu. (Rezin şu ilavede bulundu: "ve düştü, buna çok üzüldüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5562</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Ka'be'nin yanında namaz kılarken, Ebu Cehl ve arkadaşları da orada oturuyorlardı. Bir gün öncesi bir deve kesilmişti. Ebu Cehl arkadaşlarına: "Falan ailenin kestiği devenin işkembesini kim getirip, secdeye gidince Muhammed'in omuzları arasına bırakacak?" dedi. Oradakilerin en bedbahtı fırlayıp, işkembeyi kaptığı gibi, Aleyhissalatu vesselam secdeye kapanınca iki omuzu arasına bıraktı. Buna hepsi güldüler, (keyflerinden) birbirlerinin üzerine eğilmeye başladılar. Ben (biraz uzaklarında) ayakta durmuş onlara bakıyordum. Eğer bir destekcim olsaydı onu sırtından atardım. Resulullah secdede idi, başını kaldırmıyordu. Derken biri kalkıp Hz. Fatıma radıyallahu anha'ya haber verdi. O, henüz küçük bir kızcağızdı geldi, işkembeyi sırtından yere attı. Sonra onlara yönelip, hakaretler savurdu. Aleyhissalatu vesselam namazını tamamlayınca, sesini yükseltti ve hepsine bed<b><span style="color: red;">dua</span></b>da bulundu. Resûlullah <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti mi üç kere tekrar ederdi, bir şey isteyince de üç kere isterdi. Namazı bitince:
"Allah'ım, Kureyş (in helakini) sana havale ediyorum!" dedi ve üç kere tekrar etti. Resûlullah'ın sesi kulaklarına gelince, onlardan gülme gitti. <b><span style="color: red;">dua</span></b>sından korkuya düştüler. (Bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> edince bu onlara çok ağır geldi. Zira onlar, bu beldede yapılan <b><span style="color: red;">dua</span></b>ların kabul edildiğini biliyorlardı.) Sonra Resûlullah:
"Ey Allah'ım, Ebu Cehl İbnu Hişam'ı, Utbe İbnu Rebi'a'yı, Şeybe İbnu Rebi'a'yı, Velid İbnu Utbe'yi, Ümeyye İbnu Halef'i, Utbe İbnu Ebi Muayt'ın helaklerini sana havale ediyorum" dedi. bir yedinciyi de zikretmişti, aklımda tutamadım. Muhammed'i hak ile gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, Resûlullah'ın ismen zikrettiği bu adamları, Bedir günü hep yerlere serilmiş gördüm. Bunlar, sonra da kuyuya, Bedir kuyusuna sürüklenip atıldılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5564</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Ben müşrike annemi İslam'a davet ediyordum, fakat hep imtina ediyordu. Bir gün yine davette bulunmuştum, bana Resûlullah aleyhissalatu vesselam hakkında hoşuma gitmeyen sözler işittirdi. Ağlayarak Aleyhissalatu vesselam'a gittim.
"Niye ağlıyorsun?" diye sordu.
"Ey Allah'ın Resûlü dedim, annemi İslam'a davet ediyordum, hep bana imtina etti. Bugün de aynı davette bulundum, bu sefer sizin hakkınızda hoşuma gitmeyen sözler sarfetti. Ebu Hureyre'nin annesine hidayet vermesi için Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediverin!" dedim.
Bu talebim üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Allahım! Ebu Hureyre'nin annesine hidayet et" buyurdular. Ben, Aleyhissalatu vesselam'ın <b><span style="color: red;">dua</span></b>sına sevinerek huzurlarından ayrıldım. Anneme geldiğim zaman, kapıya yöneldim. Kapı kapalıydı. Annem ayak seslerimi işitti.
"Ebu Hureyre! Yerinde dur (içeri girme)!" diye seslendi. Ben su şırıltılarını işittim, yıkanıyordu. Yıkandı, entarisini giydi, alelacele başörtüsünü koydu ve kapıyı açtı.
"Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, Şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın elçisidir!" diyordu. Ben hemen Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a döndüm. Sevinçten ağlıyordum.
"Ey Allah'ın Resulü! Müjde dedim. Allah senin <b><span style="color: red;">dua</span></b>nı kabul buyurdu. Ebu Hureyre'nin annesine hidayet nasib etti!"
Aleyhissalatu vesselam Allah'a hamdetti ve hayırlı sözler söyledi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5565</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zeyd İbnu Ahtab anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam eliyle yüzümü okşadı ve bana <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti."
Urve der ki: "Ben onu yüzyirmi sene kadar yaşadıktan sonra gördüm, yüzünde sayılabilecek kadar sayıda beyaz kıl vardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5575</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ben altı yaşında iken benimle evlendi. Medine'ye geldik. Beni'l-Haris İbnu'l-Hazrec kabilesine indik. Ben hummaya yakalandım. Saçlarım döküldü. (İyileşince) saçım yine uzadı. Annem Ümmü Ruman, ben arkadaşlarımla salıncakta oynarken, bana geldi, benden ne istediğini bilmeksizin yanına gittim. Elimden tuttu. Evin kapısında beni durdurdu. Evimizde, Ensardan bir grup kadın vardı. "Hayırlı, bereketli olsun!", "Uğurlu mübarek olsun!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b>lar, tebrikler ettiler. Annem beni onlara teslim etti. Onlar kılık-kıyafetime çeki düzen verdiler. Beni, (kuşluk vakti aniden) Resûlullah aleyhissalatu vesselam(ın gelişinden) başka bir şey şaşırtmadı. Annem beni O'na teslim etti. O gün ben dokuz yaşında idim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5578</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "İddetim sona erince, Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh bana (bir elçi göndererek) istetti ve evlenme teklif etti. Ben kabul etmedim. Derken Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Hz. Ömer radıyallahu anh'ı göndererek kendisi için Ümmü Seleme'yi istetti. Ümmü Seleme, Ömer'e: "Resûlullah'a haber ver: Ben çok kıskanç bir kadınım, ayrıca benim çok çocuğum var, bir de velilerimden hiçbiri burada hazır değil!" dedi. O da gidip, Resûlullah'a aktardı. Aleyhissalatu vesselam, Ömer'e:
"Ona dön ve kendisine söyle ki: "Kıskançlığına gelince, senden onu gidermesi için Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> edeceğim. Çocuklarına gelince, onların himayesi de görülecektir. Velilerin meselesine gelince, onlardan hazır veya gaib hiç biri bu evliliği yadırgamayacak" buyurdular. Bunun üzerine Ümmü Seleme oğluna: "Ey Ömer! Kalk! Resûlullah'la beni nikahla" dedi. O da nikahladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5594</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bize hacet <b><span style="color: red;">dua</span></b>sını öğretti. Şöyleydi: "Hamd Allah'a mahsustur. O'ndan yardım dileriz, O'ndan af talep ederiz, nefsimizin şerlerinden, amellerimizin kötülerinden O'na sığınırız. Allah kime hidayet verirse onu saptıracak yoktur. Allah kimi de saptırmışsa, onu da hidayete erdirecek yoktur. Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. Muhammed'in O'nun kulu ve resûlü olduğuna da şehadet ederim. Ey iman edenler, adını zikrederek birbirinize talepte bulunduğunuz Allah'tan ve aranızdaki akrabalık bağın(ı koparmak)tan korkun! Şurası muhakkak ki Allah üzerinizde murakıbtır" (Nisa 1). "Ey iman edenler! Allah'tan hakkıyla korkun. Sakın ha müslümanlar olmaktan başka şekilde ölmeyin" (Al-i İmran 102). "Ey iman edenler Allah'tan korkun ve sağlam bör söz söyleyin. Ta ki Allah sizin işlerinizi salaha çıkarsın ve günahlarınızı da affetsin. kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Ahzab 70-71).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5595</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"İçerisinde teşehhüd bulunmayan bir <b><span style="color: red;">dua</span></b>, kesilmiş el gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5739</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bera İbnu'l-Azib radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh, evinde babama uğradı. Ondan bir semer satın aldı. (Babam) Azib'e:
"Benimle oğlunu gönder, onu evime kadar götürüversin!" dedi. Babam bana:
"Hay onu götürüver!" dedi. Ben de götürüverdim. Babam onunla beraber çıktı, bedelini alacaktı. Babam, Ebu Bekr'e:
"Ey Ebu Bekr! Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la (hicret ettiğin) gece ne yaptınız?" diye sordu.
"Evet o gece yürüdük. Ertesi günü de öğle vaktine kadar yürüdük. Yolumuz tenha idi, hiç kimseye rastlamadık. Önümüze uzun bir kaya çıktı. Kayanın henüz güneşin değmediği bir gölgesi vardı. Yanına konakladık. Ben kayanın yanına geldim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın duldasında uyuması için eIimle bir yeri düzledim. Sonra oraya bir post yayıp:
"Ey Allah'ın Resülü! (Siz biraz istirahat buyurup şurada) uyuyun, ben etrafınızı gözetlerim!" dedim. Derken yatıp uyudu, ben de çıkıp etrafını gözetlemeye başladım. Kayaya doğru sürüsüyle gelmekte olan bir çobanla karşılaştım. O da bizim gibi gölgeye sığınmak istiyordu.
"Sen kimlerdensin ey delikanlı?" diye sordum. Medine veya Mekke'den bir adama aitti. Ben tekrar:
"Koyununda süt var mı?" dedim.
"Evet!" dedi.
"Sağar mısın?" dedim.
Tabii dedi ve sağmak üzere bir koyun yakaladı.
"Memede kıl, toz-toprak çer-çöp olabilir, bunları bir çırp!" dedim. Dediğimi yaptı, beraberindeki bir kaba bir miktar süt sağdı. Benim de yanımda Resûlullah aleyhissalatu vesselam için taşıdığım bir kap vardı. İçmede, abdestte onu kullanırdı. (Sütü kendi kabıma aktararak) Aleyhissalatu vesselam'ın yanına geldim. Uyuyordu. Uyandırmak istemedim. Uyanıncaya kadar yanında durdum. Süte biraz su kattım, dibi serinledi.
"Ey Allah'ın Resülü, buyurun için!" dedim. O içti ben de memnun oldum. Sonra: "Yola koyulma vakti gelmedi mi?" dedi.
"Evet!" dedim. Güneşin zevalinden sonra hareket ettik. Peşimize Süraka İbnu Malik İbni Cu'şem düştü. Biz sert bir arazide yürüyorduk.
"Ey Allah'ın Resülü, bize yaklaştı!" dedim.
"Üzülme! Allah bizimledir!" buyurdu. Aleyhissalatu vesselam, Sürakaya bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Derhal atının ön ayağı karnına kadar yere saplandı. Süraka:
"Anladım ki, siz bana ilendiniz. Ne olur benim için <b><span style="color: red;">dua</span></b> edin. Allah için ben de takipçileri sizden geri çevireceğim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediverdi, adam kurtuldu ve geri döndü. Yol boyu her kime rastladı ise:
"Ben size bedel burada gereken (aramayı) yaptım (kimse yok)!" dedi. Böylece her kime rastladı ise geri çevirdi. Hülasa, bize verdiği sözü tuttu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5761</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Veda haccı senesinde, bende şiddet peyda eden bir ağrı sebebiyle yatmakta olduğum hastalıgım için bana geçmiş olsun ziyaretine geldi.
"Ey Allah'ın Resûlü dedim. Gördüğünüz gibi ağrım çok şiddetlendi. Ben mal mülk sahibi bir kimseyim. Bana varis olacak tek kızımdan başka kimsem yok. Malımın üçte ikisini tasadduk etmek istiyorum!" dedim. Hemen "Hayır, olmaz!" buyurdular.
"Yarısı?" dedim. Yine "olmaz!" buyurdular.
"Üçte biri? dedim.
"Üçte birini mi? Üçte bir de çok. Senin varislerini zenginler olarak bırakman, halka ihtiyaçlarını açan fakirler olarak bırakmandan daha hayırlıdır. Sen aziz ve celil olan Allah'ın rızasını arayarak her ne harcarsan, -hatta bu, hanımının ağzına koyduğun bir lokma bile olsa- mutlaka onun sebebiyle mükafaatlanacaksın" buyurdular. Ben:
"Ey Allah'ın Resülü dedim. Ben arkadaşlarımdan sonra burada kalacak mıyım?" dedim.
"Eğer geri kalır, kendisiyle Allah'ın rızasını düşündüğün bir amel yapacak olursan bu ameller sebebiyle mutlaka derecen artacak, merteben yükselecektir. şunu da söyleyeyim. Sen daha yaşayacaksın. Öyle ki Allah seninle birkısım kavimlere hayır ulaştıracak, diğer birkısımlarına da şer" buyurdular. Resulullah aleyhissalatu vesselam sonra, şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettiler:
"Allahım! Ashabının hicretini tamama erdir. Onları gerisin geri (başarısızlıkla) çevirme!" Ve sözlerini (Hicret evi olan) Mekke'de ölmüş olan Sa'd İbnu Havle hakkında sarfettikleri "Lakin zavallı, Sa'd İbnu Havle'dir!" mersiyesiyle tamamladılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5771</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hakim İbnu Hizam radıyallahu anh'ın anlattığına göre, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, kendisine bir dinar vererek kurbanlık bir koç almaya gönderdi. Çarşıdan bir dinara bir kurbanlık satın aldı. Ancak onu (beriye gelince) iki dinara sattı. Geri dönüp bir dinara bir koç satın aldı. Böylece Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir dinar ve bir koçla geldi. Resûlullah dinarı tasadduk etti. Hakim'e de bu ticaretinde mübarek kılması için Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5811</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim Allah adına sığınma talebinde bulunursa ona sığınma, verin, kim Allah adına isterse ona verin, kim sizi davet ederse ona icabet edin; kim size bir iyilik yaparsa karşılıkta bulunun, şayet verecek bir şey bulamazsanız kendinizi, ona karşılığını vermiş görünceye kadar <b><span style="color: red;">dua</span></b> edin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5813</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sahiheyn ve Tirmizi de Ebu Hureyre'den gelen diğer bir hadiste Resûlullah şöyle buyurmuştur:
"Allah Teala Hazretleri şöyle buyurdu: "Ben, kulumun benim hakkımdaki zannına göreyimdir."
Müslim ve Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade vardır: "O bana <b><span style="color: red;">dua</span></b> edince ben onunlayım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5919</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radiyallahu anhuma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Kisra'ya memtubunu göndermişti. Kisra, mektubu okuyunca yırttı. Aleyhissalatu vesselam da "paramparça olmaları için" bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5971</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ömrü ancak birr (her çeşit hayırlar, iyilikler, ihsanlar) uzatır; kaderi de ancak <b><span style="color: red;">dua</span></b> geri çevirir. Kişi, işlediği günah sebebiyle rızkından mahrum kalır!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5977</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> etmişti: "Allahım! İslam'ı, hassaten Ömer İbnu'l Hattab(ın müslüman olmasıyla) aziz kıl!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5983</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Ebi Leyla anlatıyor: "Babam Ebu Leyla Hz. Ali radıyallahu anh ile akşamları biraraya gelip sohbet ederlerdi. Hz. Ali, kışta yaz elbiseleri, yazda da kış elbiseleri giyerdi. Biz (babama bunun hikmetini bir) sorsanız! dedik. O da sordu. Ali radıyallahu anh şu açıklamayı yaptı:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Hayber günü, gözümden rahatsız olduğum bir sırada, bana adam göndererek yanına çağırdı. Ben:
"Ey Allah'ın Resülü dedim, gözlerimden hastayım, (vereceğiniz vazifeyi yapamamaktan endişe ederim)" dedim. Bunun üzerine, gözüme mübarek tükrüklerinden sürüp, bir de: "Allah'ım, ondan sıcak ve soğuğun vereceği rahatsızlıkları kaldır!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdular. O günden sonra ne sıcakta terledim, ne de soğukta üşüdüm" açıklamasını yaptı."
Hz. Ali, ilaveten Resûlullah'ın şöyle buyurduğunu anlattı: "Yarın, Hayber'in fethi için öyle bir zatı komutan yapacağım ki, o Allah'ı ve Resûlünü hakkıyla sever, Allah ve Resûlü de onu severler. O cepheden kaçacak biri de değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6002</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nevvas İbnu Sem'an el-Kilabi anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim. Dedi ki:
"Rahman'ın iki parmağı arasında olmayan bir kalp yoktur. Allah dilerse onu doğru yola sevkeder, dilerse şaşırtır!"
Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederdi:
"Ey kalpleri tesbit eden Rabbimiz! Kalplerimizi dinin üzerine tesbit et."
Resûlullah yine derdi ki: "Mizan (terazi) Rahmanın elindedir. Kıyamet'e kadar bazı kavimleri yükseltir, bazı kavimleri de alçaltır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6017</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bir gün, hücrelerinden birinden çıkıp mescide girmişti. Mescidde ise iki halka vardı. Birinde halk, Kur'an okuyor, Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediyordu. Diğerindekiler ilim öğrenip ilim öğretmekle meşguldü. Aleyhissalatu vesselam: "Her ikisi de hayır üzeredir: Şunlar Kur'an okuyorlar, Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediyorlar, Allah (taleplerini) dilerse onlara verir, dilemezse vermez. Bunlar ise öğrenip öğretiyorlar. Ben de bir muallim olarak gönderildim!" buyurdular ve ilim halkasına oturdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6022</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade babasından naklediyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kişinin (öldükten sonra) geride bıraktıklarının en hayırlısı şu üç şeydir: "Kendisine <b><span style="color: red;">dua</span></b> eden salih bir evlad, ecri kendisine ulaşan bir sadaka-i cariye, kendinden sonra amel edilen bir ilim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6045</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sizden biri, helaya girince sakın şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okumaktan aciz olmasın; "Allahümme inni eüzu bike mine'r-ricsi'n-necesi el-habisi'l-muhbisi, eş-şeytani'r-racimi (Allahım, ben, pis, necis, habis ve muhbis olan şeytan-ı racim'den sana sığınırım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6127</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Vasile İbnu'l-Eska' anlatıyor: "Bir bedevi, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek: "Allahım, bana ve Muhammed'e rahmet kıl! Bu rahmetinde bize başkasını ortak yapma!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Bak şu yaptığına! -veya: Yazık sana!- Sen geniş olan şeyi gerçekten daralttın!" buyurdu. Derken bedevi bacaklarını ayırıp akıtmaya başladı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabı: "Hey! (ne yapıyorsun!) deyip (telaşlandılar). Aleyhissalatu vesselam: "Bırakın adamı (işini tamamlasın!)" diye müdahale etti. Sonra da bir kova su getirtip üzerine döktü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6190</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın pek muhterem kerimeleri Hz. Fatıma radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam mescide girince: "Bismillahi vesselamu ala Resulillahi. Allahümmağfirli zunubi veftah li rahmetike (Allah'ın adıyla girip, Allah'ın Resulune selam ediyorum. Ey Allahım, benim günahımı affet, bana rahmet kapılarını aç)" derdi. Mescidden çıkarken de: "Bismillahi. Vesselamu ala Resulillahi. Allahümmağfir li zunubi veftah li ebvabe fadlike (Allah'ın adıyla çıkıyorum, Resulullah'a selam ediyorum. Allahım, günahımı affet, bana fazl u kereminin kapılarını aç!)" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6191</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Biriniz mescide girince Resulullah aleyhissalatu vesselam'a selam etsin ve şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okusun: Allahümmaftah li ebvabe rahmetike (Allahım, bana rahmetinin kapılarını aç) çıkarken de Resulullah'a selam versin ve şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okusun: "Allahümme a'sımıni mine'şşeytani'r-racim (Allahım, beni taşlanmış şeytandan koru)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6193</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim evinden namaz kılmak üzere çıkar ve: "Ey Allahım! Senden isteyenlerin senin katındaki hakkı için ve şu yürüyüşümün hakkı için senden istiyorum. Ben kibirlenmek, böbürlenmek veya görsünler, desinler gibi adi maksadlarla evden çıkmış değilim. Senin gazabından sakınmak, rızanı kazanmak için evden çıktım. Öyleyse beni ateşten korumanı istiyorum, günahlarımı bağışlamanı talep ediyorum. Çünkü senden başka günahları affeden yoktur" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> eder, (yalvar yakar olursa) Allah Teala hazretleri, ona (rahmet) yüzüyle teveccüh eder ve yetmişbin melek de kendisi için istiğfar eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6200</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Allahümme inni euzü bike mine'ş-şeytani'r-racim ve hemzihi ve nefhihi ve nefsihi "Allahım, şeytan-ı racimden, onun dürtmelerinden, telkinlerinden, atacağı kibirden sadece sana sığınırım" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6223</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam gece namazında, iki secde arasında: "Rabbi'ğ-fir li ver'hamni vecburni ve'rzukni verfa'ni (Rabbim! Beni mağfiret et, bana rahmet buyur, kırıklarımı iyileştir hana rızık ver derecemi yükselt)" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6225</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Rabi'a radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bana salavat okuyan bir mü'min yoktur ki ona melekler rahmet <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı etmemiş olsun. Bu, bana salavat okuduğu müddetçe devam eder. Öyleyse kul bunu, ister az ister çok yapsın!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6227</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir adama: "Namazda (oturunca) ne diyorsun?" diye sordu. Adam: "Ben teşehhüdü okurum, sonra Allah'tan cenneti isterim, ateşe karşı O'na sığınırım. Ama vallahi, ben ne senin mırıldanmalarını ne de Muaz'ın mırıldanmalarını (sessizce yapılan <b><span style="color: red;">dua</span></b>lar) bilmiyorum" dedi.
Aleyhissalatu vesselam: "Biz de aynı şeyler etrafında mırıldanıyoruz" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6228</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Vail İbnu Hucr radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı gördüm. Teşehhüdde (sağ elinin) baş ve orta parmaklarını halka etmiş, bunları takiben gelen şehadet parmağını kaldırıp onunla <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederken gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6250</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki, (namazda) safları dolduranlara Allah rahmet kılar, melekler de günahlarının örtülmesi için <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederler. Kim de safdaki bir gediği doldurursa, bu ameli sebebiyle Allah onun cennetteki makamını bir derece yükseltir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6295</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Selam radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam oturuyordu. Ben: "Allah'ın kitabında (Tevrat'ta) şu ifadeyi buluyoruz: "Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, mü'min kul o saati denk getirerek namaz kılıp Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettiği taktirde isteği mutlaka yerine getirilir" dedim.
Abdullah devamla dedi ki: "Benim bu sözüm üzerine Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Yahut bir saatin bir kısmı" diye bana işaret buyurdu. Ben de: "Doğru söylediniz veya bir saatin bir kısmı" diyerek sözümü düzelttim. Sonra sordum: "Bu vakit (cumanın) hangi vaktidir?" Bana: "O, gündüzün saatlerinin sonudur" diye cevap verdi. Ben dedim ki: "Bu saat namaz vakti değildir." Şu cevabı verdi: "Evet, mü'min kul namaz kılar, sonra müteakip namazı beklemek maksadıyla oturursa o, sevap yönüyle aynen namaz kılıyor gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6305</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> edince avuçlarının içini açarak <b><span style="color: red;">dua</span></b> et, ellerinin sırtlarıyla <b><span style="color: red;">dua</span></b> etme. <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı bitirince avuçlarını yüzüne sür."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6327</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir gün yağmur <b><span style="color: red;">dua</span></b>sına çıkmıştı. Ezan ve ikamet olmaksızın bize iki rek'at namaz kıldırdı. Sonra bize hutbe okudu. Yüzünü, elleri kaldırılmış olarak kıbleye çevirdi. Ayrıca ridasını ters çevirdi: sağ yanını solu, sol yanını da sağı üzerine aldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6328</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir bedevi gelerek Resulullah aleyhissalatu vesselam'a: "Ey Allah'ın Resulü! Ben öyle bir kabileden geliyorum ki, (kuraklık sebebiyle) çobanlar hayvan otlatamıyor ve erkek develerinden hiçbiri rahat rahat yürüyemiyor" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam minbere gelip Allah'a hamd ü senadan sonra: "Allahümme's-kına gaysen muğisan merien tabakan meri'en ğadakan acilen ğayra raisin (=Allahım! Bize can kurtaran akibeti, hayırlı, umumi, bol, sırılsıklam eden acil ve gecikmesiz yağmur ver" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti, sonra minberden indi. Etraftan gelen herkes: "(Peygamberin <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı bereketine gelen yeterli miktarda yağmurla) hepimiz ihya edildik") dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6358</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rıfa'atü'l-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri gecenin yarısı veya üçte ikisi geçinceye kadar (günahların kaydını) geciktirir. Sonra: "Sakın kullarım benden başkasından bir talepte bulunmasınlar! Kim ben Azimüşşan'dan talep ederse, isteğine icabet eder, <b><span style="color: red;">dua</span></b>sını kabul ederim. Kim benden talepte bulunursa, ona istediğini veririm. Kim benden af dilerse onu affederim, bu hal fecir doğuncaya kadar devam eder" buyurur"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6363</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ebi Evfa el-Eslemi radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gün) Resulullah aleyhissalatu vesselam yanımıza geldi ve: "Kimin Allah'a veya mahlukatından birine bir haceti varsa abdest alsın, iki rek'at namaz kılsın, sonra şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okusun: Lailahe illallahu'l-Halimu'l-Kerim. Subhanallahi Rabbi'l-Arşi'l-azim. Elhamdulillahi Rabbi'l-Alemin. Allahümme inni eselüke mucibatı rahmetike ve azaime mağfiretike ve'l-ganimete min külli birrin Vesselamete min külli ismin, Es'elüke ella teda'a li zenben illa ğafartehü. Ve la hemmen illa ferrectehu vela haceten hiye leke rıdan illa kaday teha li (Halim ve kerim olan Allah'tan başka ilah yoktur. Büyük Arşın Rabbi noksan sıfatlardan mukaddestir. Hamd alemlerin Rabbine aittir. Allah'ım, şüphesiz ben, senin rahmetine vesile olan sebepleri, mağfretini gerektiren hasletleri, her hayrın ganimetlerini ve her günahtan selamette olmayı senden dilerim. Allahım! Her günahımı bağışlamanı, her kederimi gidermeni, rızana uyan her dileğimigörmeni senden talep ediyorum)."
Sonra Allah'tan dünya ve ahiretle ilgili ne dilerse ister, çünkü şüphesiz (o dilek) takdir edilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6385</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bana: "Bir hastanın yanına girince, ondan sana <b><span style="color: red;">dua</span></b> edivermesini talep et. Çünkü onun <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı meleklerin <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı gibidir" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6402</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu'l-Husayn ve Ebu Berze radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah, aleyhissalatu vesselam'la birlikte bir cenazeye gittik. (Bu esnada) Aleyhissalatu vesselam, ridalarını atıp sadece gömlekleri içerisinde yürümekte olan bir cemaat gördü ve: "Cahiliye amelini mi işliyorsunuz? Yoksa cahiliye fiilini yaparak onlara mı benzemeye çalışıyorsunuz? Şu suretinizden bir başka suretle (kabristandan) dönmeniz için hakkınızda bed<b><span style="color: red;">dua</span></b> etmeyi cidden arzuladım" buyurdu. Bunun üzerine ridalarını giydiler ve bir daha bu adetlerine dönmediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6413</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hüseyin İbnu Ali İbni Ebi Talib radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın oğlu Kasım vefat edince Hz. Hatice radıyallahu anha: "Ey Allah'ın Resulü! Kasım'ın sütü taştı. Keşke Allah ona, süt çağını tamamlayacak kadar ömrünü uzatsaydı" dedi. Aleyhissalatu vesselam, bunun üzerine: "O süt devresini cennette tamamlayacak!" buyurdular. Hz. Hatice: "Ey Allah'ın Resulü!, Şayet bunu bilseydim, çocuğun ölümü, nazarımda hafiflerdi" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Dilersen Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> edeyim de sana onun sesini işittireyim" dedi. Ancak Hz. Hatice: "Hayır! Ey Allah'ın Resulü! Allah ve Resulünü tasdik ediyorum" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6427</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnnu'I-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Ben, İbnu Ömer radıyallahu anhüma ile birlikte bir cenazede beraber bulundum. Cenazeyi lahde koyunca: "Bismillahi ve fi sebilillahi, ve ala Milleti Resulillahi" dedi. Sonra lahidin önüne kerpiç dizilmeye başlanınca: "Allahümme ecirha mineşşeytani ve min azabi'l-kabri, Allahümme cafi'l-arda an cenbeyha ve sa'id ruhaha ve lakkıha minke rıdvanen, (Ey Allahım bu cenazeyi şeytanın şerrinden ve kabir azabından koru. Ey Allahım! Yeri onun yanlarından uzak tut! Ruhunu yükselt, onu katından rızaya erdir!" dedi. Ben. "Ey İbnu Ömer! Bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı Resulullah aleyhissalatu vesselam'dan mı işittin, kendi fikrinle mi söylüyorsun?" dedim. "Bunu ben kendimden söylesem, ben söz söylemeye muktedirim demektir. Hayır! Ben onu Resulullah aleyhissalatu vesselam'dan işittim" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6502</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Sa'd İbnu Muaz'ın yanında iftar açmıştı. Şöyle buyurdular: "Yanınızda oruçlular iftar etti. Yemeklerinizden ebrar olanlar yedi, size de melaikeler rahmet <b><span style="color: red;">dua</span></b>sında bulundular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6504</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki, oruçlunun iftarını açtığı zaman reddedilmeyen makbul bir <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6647</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Allahın, ümmetim için perşembe günü ilk vaktin(de yapılan iş)i mübarek kıl" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettiler.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6648</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdular: "Allahım, ümmetime, günün ilk vakitlerin(de yaptıkları iş)i bereketlendir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6668</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni Yemen'e gönderdi. "Ey Allah'ın Resûlü dedim. Sen beni gönderiyorsun. Halbuki ben gencim ve aralarında davalarını hükme bağlayacağım. Ben ise daha hükmetmeyi bilmiyorum!"
Ali devamla der ki: "Bunun üzerine Resûlullah eliyle göğsüme vurdu ve: "Allahım, kalbine hidayet, diline hakta sebat ver!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti."
Ali der ki: "O günden sonra, iki kişi arasında verdiğim hiçbir hükümde tereddüt etmedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6680</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdülhamid İbnu Seleme'nin dedesi radıyallahu anh anlatıyor: "(Boşanan) annesi ile babası, kendisini yanında tutmak hususunda ihtilafa düşerek, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a başvurdular. Bunlardan biri kafir, diğeri müslüman idiler. Aleyhissalatu vesselam çocuğu (anne veya babadan birini seçmede) muhayyer bıraktı. Çocuk kafir olanı tercih etmişti ki, Aleyhissalatu vesselam: "Allahım, onu doğruya yönelt!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdu. Bunun üzerine çocuk müslüman olana yöneldi. Böylece çocuğu müslüman olana verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6841</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Hacılar ve umre yapanlar Allah'ın elçileridir. Onlar Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> etseler, Allah onlara derhal icabet eder (<b><span style="color: red;">dua</span></b>larını kabul eder). Eğer kendisinden af ve mağfret dileseler, derhal onlara mağfiret eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6846</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bize hitap ederek buyurdular ki: "Medine halkının ihrama gireceği yer Zülhuleyfe'dir. Şam halkının ihrama gireceği mikat yeri Cuhfe'dir. Yemenlilerin mikat yeri Yelemlem'dir. Necid ahalisinin mikat mahalli Karn'dır. Doğu (yani Irak) ahalisinin mikat yeri Zat-ı Irk'dır." Aleyhissalatu vesselam sonra, mübarek yüzlerini doğu taraftaki ufka çevirdi ve: "Allahım onların (doğudakilerin) kalplerini İslam'a çevir" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6853</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ata İbnu Ebi Rabah Ka'be'yi tavaf ederken İbnu Hişam radıyallahu anhüm'ün kendisine şöyle soru sorduğuna ve kendisinin şöyle cevap verdiğine şahit oldum: "İbnu Hişam: "Rükn-i Yemani hakkında bilgi verir misin?" diye sordu. Ata dedi ki: "Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın rivayetine göre, Aleyhissalatu vesselam demiştir ki: "Rükn-i Yemani yetmiş(70) bin meleğe emanet edilmiştir. Kim (onun yanında): "Allahım! Senden af, dünya ve ahirette afiyet diliyorum. Rabbimiz! Bize dünyada iyiyi, ahirette de iyiyi ver ve bizi cehennem azabından koru!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederse o melekler "amin!" derler." Ata, Hacerü'l-esved'in bulunduğu köşeye gelince: "Ey Ebu Muhammed! Bu Hacerü'I-esved rüknü hakkında ne işittin?" dedi. Ata şu cevabı verdi: "Ebu Hureyre radıyallahu anh bana, Resulullah aleyhissalatu vesselamın: "Kim hacerü'l-esvede yönelirse, şüphesiz Rahman (olan) Allah'a yönelmiş olur" buyurduğunu anlattı.. "
İbnu Hişam, Ata'ya: "Ey Ebu Muhammed! Tavafın faziletiyle ilgili ne işittiniz?" diye sordu. Ata şu cevabı verdi: "Ebu Hureyre radıyallahu anh, bana Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Kim Beytullah'ı yedi sefer tavaf eder, tavaf sırasında konuşmayıp sadece "Sübhanallah, velhamdülillah ve lailahe illallah, vallahu ekber vela havle vela kuvvete illa billah" derse ondan on günah silinir ve on sevap yazılır, onun bununla mertebesi on derece yükselir. Kim de tavaf sırasında konuşursa sadece ayaklarıyla rahmete girer, tıpkı ayaklarıyla suya dalanlar gibi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6863</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abbas İbnu Mirdas es-Sülemi radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Arafe günü akşamı ümmeti için mağfiret <b><span style="color: red;">dua</span></b>sında bulunmuştur. Rabb Teala, <b><span style="color: red;">dua</span></b>sına: "Ben, zalimler hariç ümmetini mağfiret buyurdum. Zira ben zalimden mazlumun intikamını alacağım" diye icabette bulunmuştur. Resûlullah: "Ey Rabbim! Dilersen mazluma (kendi katından bir lütuf olarak) cenneti verir, zalimi de affedersin!" dedi. O akşam Rabb Teala bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>sına icabet etmedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam Müzdelife'de sabah namazını kılınca, önceki (cevapsız kalan) <b><span style="color: red;">dua</span></b>sını tekrar etti. <b><span style="color: red;">dua</span></b>sına, arzusu istikametinde cevap verildi.
Ravi devamla der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bunun üzerine (memnuniyetinden) güldü -veya "tebessüm etti" demiştir.- Hz. Ebu Bekr ve Ömer radıyallahu anhüma: "Annem babam sana kurban olsunlar! Şimdiye kadar bu saatlerde hiç gülmemiştiniz. Sizi güldüren şey nedir? Allah seni sevindirsin!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Allah'ın düşmanı İblis, Rab Teala hazretlerinin, ümmetimin hepsini mağfiret buyurduğunu öğrenince, yerden toprak alıp kendi yüzüne saçtı ve "Yazıklar olsun bana! Helak oldum, her emeğim boşa gitti!" diye bağırıp çağırmaya başladı. Onun bu korku ve üzüntüsünü görmek beni güldürdü" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6866</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Akabe cemresine taş attığı zaman hemen geçiyor (orada <b><span style="color: red;">dua</span></b> ve zikir için) durmuyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6869</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cübeyr İbnu Mut'im radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Mina'da Hayf (denilen dere kenarın)da ayağa kalkarak şunları söyledi: "Benim sözümü işitip aynen tebliğ edenin yüzünü (Kıyamet günü) Allah ak eylesin. Çünkü fıkıh (dolu hadisleri) yüklenen nice kimseler vardır ki, fakih değildir. Nice hadis taşıyıcıları vardır ki kendilerinden daha fakih olana hadis götürürler. Üç haslet vardır ki, bunlar oldukça mü'min kalbi kin ve husümet taşımaz: Ameli Allah rızası için ihlaslı yapmak, müslüman idarecilere hayırhah olmak, müslümanların cemaatine devam etmek... Çünkü müslümanların <b><span style="color: red;">dua</span></b>ları ona katılanların hepsini kuşatır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6980</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hizame radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gün) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a: "Tedavi için kullandığınız ilaçlar şifa isteğiyle okunan <b><span style="color: red;">dua</span></b>lar ve (düşmanlardan) korunmak için kullandığımız koruyucu şeyler hakkında ne dersiniz, bunlar Allah'ın kaderinden bir şeyi geri çevirip değiştirir mi ?" diye sormuşlardı. "Bu saydıklarınız da Allah'ın kaderindendir" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7005</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Halide Bintu Enes Ümmü Beni Hazm es-Saidiyye radıyallahu anha'nın anlatığına göre: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelmiş, (tedavide okuduğu) <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı Aleyhissalatu vesselam'a (kontrol ettirmek üzere) arzetmiştir. Aleyhissalatu vesselam (<b><span style="color: red;">dua</span></b> metninde mahzurlu bir kelam görmediği için) o <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı tedavide okumasına ruhsat vermiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7006</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adamı akrep sokmuştu. O gece acıdan uyuyamadı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a: "Falancayı akrep soktu, bu yüzden geceleyin hiç uyuyamadı" diye haber verilmişti. Şöyle buyurdular: "Keşke akşamleyin şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okusaydı: Eûzu bikelimatillahi't-tammati min şerri ma halaka" (Yarattığının şerrinden Allah'ın mükemmel kelimelerine sığınırım)" deseydi, akrebin sokması sabaha kadar ona zarar vermezdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7007</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Hazm radıyallahu anh anlatıyor: "Yılan sokmasına karşı okunan <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a arzettim, onu okumama izin verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7008</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (hastalığım sırasında) bana geçmiş olsun ziyaretine gelmişti. Bana: "Seni, Cebrail'in bana getirdiği <b><span style="color: red;">dua</span></b> ile tedavi etmeyeyim mi?" buyurdular. Ben: "Annem babam sana kurban olsun ey Allah'ın Resülü! Evet!" dedim. Okudular: "Bismillahi erkike vallahu yeş ike min külli dain fike min şerri'n-neffasati fi'I-ukadi ve min şerri hasidin iza hased (Allah'ın adıyla sana okuyorum, sende olan her hastalığa karşı, düğümlere üfleyenlerin şerrine, hased ettikleri zaman hasedçilerin şerrine karşı Allah şifa versin (veya şifayı verecek olan Allah'tır)." Bunu üç sefer okudu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7009</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, şiddetli bir hummaya yakalanmış iken Cebrail aleyhisselam gelmişti. Efendimizi tedavi için şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okudu: "Bismillahi erkike min külli şey'in yüz'ike min hasedi hasidin ve min külli aynin. Allah u yeşfike. (Sana Allah adıyla okuyor, sana eza veren herşeyden, hasedcinin hasedinden ve herbir (kem) gözden şifa diliyorum. Allah sana şifa versin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7010</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'udun zevcesi Zeyneb radıyallahu anhüma anlatıyor: "Yaşlı bir kadın vardı, bize gelir, humre (denilen bir veba çeşidine) karşı rukye yapardı. Bizim ayakları uzun bir karyolamız vardı. (Eşim) Abdullah eve gireceği zaman (geldiğini sezdirmek için) öksürüp ses çıkarırdı. Bir gün Abdullah aynı şekilde içeri girdi. Kadın, sesini işitince ona karşı örtüsüne büründü. Abdullah gelip yanına oturdu ve bana eliyle dokundu ve bir ipin eline değdiğini hissetmişti ki : "Bu nedir?" diye sordu. Ben: "(Takındığım bu muska) içinde humraya karşı <b><span style="color: red;">dua</span></b> var!" dedim. Abdullah onu derhal çekip kopardı, fırlatıp attı ve: "Abdullah'ın ailesi şirkten müstağnidir. Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Rukyeler, muskalar ve büyü bir şirktir" dediğini işittim" dedi. Ben: "Ama ben bir gün dışarı çıkmıştım. Beni falanca gördü, bunun üzerine ona gelen taraftaki gözüm yaşardı. O günden beri rukye yapınca gözümün yaşı kesilir, rukyeyi bıraktım mı tekrar yaşarır" dedim. Bunun üzerine Abdullah dedi ki: "Bu şeytandır, ona itaat edince seni bırakıyor, ona isyan ettiğin vakit parmağıyla gözüne dürtüyor. Ama Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yaptığı gibi yapsaydın, bu senin için daha hayırlı, şifa bulman için de daha münasib olurdu: Gözüne su serpip şöyle diyeceksin: "Ezhibi'l-be's, Rabbi'n-nas, işfi, enteş-şafi, la şifaen illa şifauke, şifaen la yugadiru sakamen (Fenalığı gider. Ey insanların Rabbi! Şifa ver! Sen şifa verensin. Senin verdiğinden başka şifa yok! Öyle şifa ver ki, hiçbir hastalık geride kalmamış olsun)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7106</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhisselatu vesselam şöyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ederdi: "Ey Allahım! Beni, güzel amel işledikleri zaman(bunun mükafaatıyla) müjdelenen ve hata işlediği zaman da istiğfar edenlerden eyle!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7109</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı çok yapardı: "Allahümme sebbit kalbi ala dinike.(Allahım kalbimi dinin üzere sabit kıl." Bir adam: "Ey Allah'ın Resülü! Biz sana iman ettiğimiz ve senin getirdiklerini tasdik ettiğimiz halde bizim (akibetimiz) için korkuyor musun?" dedi. Aleyhissalatu vesselam adama şu cevabı verdi: "Kalpler, muhakkak ki Rahman'ın parmaklarından iki parmağı arasındadır, onu (dilediği şekilde) döndürür."
Ravi der ki : "A'meş iki parmağını gösterdi. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7110</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Kur'an'dan bir sure öğretir gibi şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı bize öğretmişti: "Allahım! Cehennem azabından, kabir azabından, Mesih Deccal'in fitnesinden, hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7112</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha'nın anlattığına göre: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam kendisine şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı öğretmiştir: "Allahım ben senden hayrın her çeşidini isterim; yakın olsun, uzak olsun; bildiğim olsun, bilmediğim olsun; bütün şerlerden de sana sığınırım; yakın olsun, uzak olsun; bildiğim şer olsun, bilmediğim şer olsun. Allahım! Kulun ve peygamberin Muhammed'in senden istediği şeyleri senden ben de istiyorum. Kulun ve peygamberin hangi şerlerden sana sığınmışsa ben de o şerlerden sana sığınıyorum. Allahım! Ben senden-, cenneti ve cennete götüren söz ve amel(de beni muvaffak kılman)ı istiyorum. Ateşten ve ateşe götüren söz ve fiillerden de sana sığınıyorum. Ve dahi benim hakkımda hükmettiğin her kaza ve kaderi hayırlı kılmanı senden diliyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7115</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kişinin yaptığı <b><span style="color: red;">dua</span></b>lar içerisinde en hayırlısı şudur: Allahümme inni es'eluke'l-mu'afate fid-dünya ve'l-ahireti (Ey Allah'ım! Senden dünya ve ahirette afiyet istiyorum),"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7117</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Kasım (İbnu Abdirrahman) radıyallahu anh demiştir ki: "Allah'ın, <b><span style="color: red;">dua</span></b>da şefaat kılındığı taktirde, o <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı kabul ettiği ism-i azamı şu üç surededir: Bakara, Al-i İmran ve Ta-Ha.
Ebu Ümame radıyallahu anh'tan yapılan bir rivayette, bunun benzeri Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan merfu olarak gelmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7118</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle yalvardılar: "Allahım! Ben, senin pak, güzel, mübarek ve yüce nezdinde en sevimli olan, onunla <b><span style="color: red;">dua</span></b> edildiği taktirde hemen icabet ettiğin, onunla senden istenince hemen verdiğin, onunla rahmetin talep edilince rahmetini esirgemediğin, onunla kurtuluş talep edilince kurtuluş verdiğin isminle senden istiyorum."
Hz. Aişe'nin belirttiğine göre, bir başka gün Aleyhissalatu vesselam'ın, kendisine "Ey Aişe! Kendisiyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> edildiği taktirde icabet ettiği ismi, Allah'ın bana gösterdiğini sen biliyor musun?" diye sormuştu. Hz. Aişe der ki: "Ben: "Ey AIlah'ın Resülü! Annem babam sana feda olsun, onu bana da öğret!" dedim. "Ey Aişe onu sana öğretmem uygun düşmez!" buyurdu. Bu cevap üzerine ben de oradan uzaklaşıp bir müddet tek başıma oturdum. Sonra kalkıp, başını öptüm ve: "Ey Allah'ın Resülü! Onu bana öğret" diye ricada bulundum. O yine: "Onu sana öğretmem uygun olmaz, ey Aişe! Onunla senin dünyevi bir şey talep etmen uygunsuz olur" buyurdu."
Hz. Aişe devamla der ki: "Ben de kalkıp abdest aldım, sonra iki rekat namaz kıldım, sonra: "Allahım! Sana Allah isminle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediyorum. Sana Rahman isminle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediyorum.Sana Birrurrahim isminle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediyorum. Sana bildiğim ve bilmediğim güzel isimlerinin hepsiyle <b><span style="color: red;">dua</span></b> ediyorum. Bana mağfiret et, rahmet eyle" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> ettim."
Aişe devamla der ki: "Bu <b><span style="color: red;">dua</span></b>m üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam güldü ve: "İsm-i azam, senin yaptığın şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>nın içinde geçti" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7120</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Hakim Bintü Vedda'el-Huza'iyye radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdular: "Babanın <b><span style="color: red;">dua</span></b>sı perdeyi deler (kabul makamına ulaşır)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7122</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, yatağına girince, sağ elini yanağının altına koyar sonra şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu:
"Allahümme, kıni azabeke yevme teb'asu -ev tecme'u- ibadeke (Allahım! Kullarını yeniden dirilttiğin veya topladığın- gün beni azabından koru."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7123</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, evinden çıktığı vakit şu <b><span style="color: red;">dua</span></b>yı okurdu: "Bismillahi la havle vela kuvvete illa billah, et-tüklani alallah. (Allahın ismiyle. Dünya ve ukba işlerine güç kuvvet Allah'tandır. Dayanağım Allah'dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7172</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ömrü sadece yapılan iyilik artırır. Kaderi de sadece <b><span style="color: red;">dua</span></b> geri çevirir. Şurası muhakkak ki, kişi, işlediği günah sebebiyle rızkından mahrum edilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7194</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Mirac gecesinde, Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa ile karşılaştı. Kıyameti aralarında müzakere ettiler. Önce Hz. İbrahim aleyhisselam'dan başlayıp ona Kıyametten sordular. Onun Kıyamet hakkında herhangi bir bilgisi yoktu. Sonra Hz. Musa aleyhisselam'a sordular. Kıyamet hakkında onun da bir bilgisi yoktu. Söz Hz. İsa aleyhisselam'a geldi. O: "Kıyametin kopmasına yakın şeyler (alametler) hakkında bana bilgi verildi. Ama Kıyametin kopma (vaktini) Allah'tan başka hiç kimse bilemez" dedi. Sonra (Kıyametin alametlerin en biri olarak) Deccal'in çıkmasını anlattı. Şunları söyledi: "Sonra ben inip onu öldüreceğim ve bundan sonra halk memleketlerine dönecek. Bu defa onların karşısına Ye'cüc ve Me'cüc çıkacak ve her tepeden hızla hücum edeceklerdir. Onlar giderken rastladıkları her suyu içip tüketecekler ve uğrayacakları her şeyi bozup alt-üst edecekler. Bunun üzerine halk feryat ederek Allah'tan yardım dileyecek. Ben de Ye'cüc ve Me'cüc'ü öldürmesi için Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> edeceğim. (<b><span style="color: red;">dua</span></b>m kabul görecek) ve yer onların (leşlerinin) kokusu ile çok pis kokacak. Ben yine Allah'a <b><span style="color: red;">dua</span></b> edeceğim! Allah da bir su gönderecek ve o su, onları taşıyıp denize atacaktır. Daha sonra dağlar ufaltılıp dağıtılacak ve yer, derinin yarılıp genişletildiği gibi yayılıp genişletilecek.
İşte söylenen bu hal vuküa gelince, insanlara yakınlığı itibariyle Kıyametin, ev halkı ne zaman doğumu ile aniden karşılaşacaklarını bilmedikleri hamile kadın gibi olacağı bana bildirildi."
Ravi el-Avvam demiştir ki: "Bunun tasdiki Kitabullah'da bulunmuştur (Mealen): "Nihayet, Ye'cüc ile Me'cüc'ün önündeki sed açıldığında, her tepeden saldırmağa başlarlar" (Enbiya 96).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7214</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi'I-Hudri radiyallahu anh derdi ki : "Fakirleri sevin. Zira ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın, <b><span style="color: red;">dua</span></b>larında şöyle söylediğini işittim: "Allahım, beni fakir olarak yaşat, fakir olarak ruhumu kabzet, ahirette de fakirler zümresinde hasret."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7215</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Habbab radiyallahu anh "Akşam, sabah, Rablerinin rızasını dileyerek O'na <b><span style="color: red;">dua</span></b> edenleri yanından kovma. Onların hesabı senden sorulmayacaktır, senin hesabın da onlara sorulmayacaktır, öyleyse onları kovup da zalimlerden olma" (En'am 52) mealindeki ayetle ilgili olarak şunu anlattı: "Akra' İbnu Habis et-Temimi ve Uyeyne İbnu Hisn el Fezarı Resulullah'ın yanına geldiler. Aleyhissalatu vesselam'ı Suheyb, Bilal, Ammar ve Habbab gibi zayıf müslümanlarla oturmuş buldular. (Bu gariban takımını) Resulullah'ın etrafında görünce onları küçümseyip hakir gördüler. Aleyhissalatu vesselam'a yaklaşıp başbaşa kaldılar (yani biz bir kenara çekildik). Onlar: "Biz, senin bize hususi bir sohbet oturumu ayırmanı isteriz, ta ki Araplar bizim üstünlüğümüzü tanısınlar. Zira sana (her taraftaki) Araplardan (durmadan) heyetler geliyor. Onların bizi bu (değersiz) köle bozuntularıyla beraber görmelerinden utanıyoruz. Şu halde, her ne zaman biz sana gelirsek, onları yanından kaldır. Biz gidince, dilersen yine onlarla beraber ol!" dediler. Aleyhissalatu vesselam da: "Pekala!" diye cevap verdi. Bunun üzerine onlar: "Bu teklifimizi bir yazı ile de teşvik et" dediler." (Habbab) der ki: "Aleyhissalatu vesselam hemen bir kağıt istedi, yazması için Ali radiyallahu anh'ı çağırdı. Biz hala bir kenarda oturmuş duruyorduk. Derken Cibril aleyhisselam indi ve şu vahyi getirdi. (Mealen): "Sabah akşam Rablerinin rızasını isteyerek O'na yalvaranları kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur. Senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki onları kovarak zulmedenlerden olasın" (En'am 52). Ayet-i kerime daha sonra Akra' İbnu Habis ve Uyeyne İbnu Hisn'i zikrederek devam etti: "Böylece, "Aramızdan Allah bunlara mı iyilikte bulundu?" demeleri için onları birbiriyle imtihan ettik. Allah şükredenleri iyi bilen değil midir?" (En'am 53). Ayet şöyle devam etti: "(Ey Muhammed) ayetlerimize iman edenler sana gelince: "Size selam olsun!" de. Rabbiniz, sizden kim bilmeyerek fenalık ister de arkasından tevbe eder ve nefsini düzeltirse, ona rahmet etmeyi kendi üzerine almıştır" (En'am 54). Habbab devamla der ki: "Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam'a yaklaştık, Öyle ki dizlerimizi dizlerinin üzerine koyduk. Aleyhissalatu vesselam bizimle otururdu. Kalkıp gitmek istediği zaman doğrulur ve bizi öyle terkederdi. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah şu vahyi indirdi: "(Sabah-akşam Rablerinin rızasını dileyerek O'na yalvaranlarla beraber sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini o kimselerden ayırma -yani eşraf ile beraber oturma-. Bizi anmasını kendilerine unutturduğumuz yani Uyeyne ve Akra'- ve işinde aşırı giderek hevesine uyan kimseye uyma" (Kehf 28). Sonra onlara (yani mü'minlere ve kafirlere iki kişinin misalini (Kehf 32-44) ve dünya hayatının misalini (Kehf 45) getirdi (yani mezkur ayetleri bu maksatla inzal buyurdu). Habbab der ki: "(Bu hadiseden sonra) biz (zayıf takımdan olan sahabiler) Resulullah aleyhissalatu vesselam'la beraber</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7221</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nukade el-Esedi radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam beni, bir adama göndererek onun dişi devesini meniha olarak (bir müddet sütünden istifade etmek için) istedi. Adam talebi kabul etmedi. Bunun üzerine, Aleyhissalatu vesselam bir başka adama (aynı maksatla) yolladı. Bu zat, Efendimize sağmal bir deve yolladı. Resulullah deveye bakınca: "Allahım, deveyi göndereni mübarek kıl!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdu." Nukade der ki: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a: "Onu getireni de (deyin)" dedim. Aleyhissalatu vesselam: "Onu getireni de (mübarek kıl)" dedi. Sonra devenin sağılmasını emretti. Deve sağıldı fakat derhal yine memeleri süt doldu. Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Allahım, falanın malını çoğalt!" diye, önce reddeden kimse için de <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti. Devesini gönderen için de: "Allahım, falanın rızkını gün be gün eyle" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7229</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Ensar'dan bir zatın kapısının üstüne yaptırdığı bir kubbe gördü. "Bu nedir?" diye sordu. "Bu falancanın inşa ettirdiği bir kubbedir!" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Böyle sarfedilen her mal, Kıyamet günü sahibine bir vebaldir!" buyurdular. Bu söz Ensari'ye ulaşmıştı. Kubbe'yi hemen yıktı. Sonra, Aleyhissalatu vesselam oradan tekrar geçti, fakat kubbeyi göremedi, akibetini sordu. "Sizin söylediğiniz kendisine ulaşınca yıktı" denildi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Allah ona rahmet kılsın, Allah ona rahmet kılsın!" diye <b><span style="color: red;">dua</span></b> buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7291</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şu dünya ateşiniz var ya! Bu, cehennem ateşinin yetmiş cüzünden bir cüzdür. Eğer o, su ile iki kere söndürülmemiş (harareti giderilmemiş) olsaydı, ondan faydalanamazdınız. Şurası muhakkak ki, bu dünya ateşi, aziz ve celil olan Allah'a, bir daha eski hararetine döndürmemesi için <b><span style="color: red;">dua</span></b> eder."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-84339707538106009932014-01-19T02:38:00.000-08:002014-03-16T02:39:57.005-07:00Namaz Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">14</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ömer İbni'l-Hattab (radıyallahu anh)'ın anlattığına göre, bir adam kendisine: Gazveye çıkmıyor musun?" diye sorar. Abdullah şu cevabı verir: "Ben Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'i işittim, şöyle buyurmuştu: "İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak, oruç tutmak, Kabe'ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">15</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Ya'mur haber veriyor: "Basra'da kader üzerine ilk söz eden kimse Ma'bed el-Cüheni idi. Ben ve Humeyd İbnu Abdirrahman el-Himyeri, hac veya umra vesilesiyle beraberce yola çıktık. Aramızda konuşarak, Ashab'tan biriyle karşılaşmayı temenni ettik. Maksadımız, ondan kader hakkında şu heriflerin ettikleri laflar hususunda soru sormaktı. Cenab-ı Hakk, bizzat Mescid-i Nebevi'nin içinde Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)'la karşılaşmayı nasib etti. Birimiz sağ, öbürümüz sol tarafından olmak üzere ikimiz de Abdullah (radıyallahu anh)'a sokuldu. Arkadaşımın sözü bana bıraktığını tahmin ederek, konuşmaya başladım: "Ey Ebu Abdirrahman, bizim taraflarda bazı kimseler zuhur etti. Bunlar Kur'an-ı Kerim'i okuyorlar. Ve çok ince meseleler bulup çıkarmaya çalışıyorlar." Onların durumlarını beyan sadedinde şunu da ilave ettim: "Bunlar, "kader yoktur, herşey hadistir ve Allah önceden bunları bilmez" iddiasındalar." Abdullah (radıyallahu anh): "Onlarla tekrar karşılaşırsan, haber ver ki ben onlardan beriyim, onlar da benden beridirler." Abdullah İbnu Ömer sözünü yeminle de te'kid ederek şöyle tamamladı: "Allah'a kasem olsun, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve hepsini de hayır yolunda harcasa kadere inanmadıkça, Allah onun hayrını kabul etmez."
Sonra Abdullah dedi ki: Babam Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) bana şunu anlattı:
"Ben Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in yanında oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam yanımıza çıkageldi. Üzerinde, yolculuğa delalet eder hiçbir belirti yoktu. Üstelik içimizden kimse onu tanımıyordu da. Gelip Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini bacaklarının üstüne hürmetle koyduktan sonra sormaya başladı: Ey Muhammed! Bana İslam hakkında bilgi ver! Haz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "İslam, Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmen, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılman, zekat vermen, Ramazan orucu tutman, gücün yettiği takdirde Beytullah'a haccetmendir." Yabancı: "-Doğru söyledin" diye tasdik etti. Biz hem sorup hem de söyleneni tasdik etmesine hayret ettik.
Sonra tekrar sordu: "Bana iman hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanmandır. Kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmandır." Yabancı yine: "Doğru söyledin!" diye tasdik etti. Sonra tekrar sordu: "Bana ihsan hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "İhsan Allah'ı sanki gözlerinle görüyormuşsun gibi Allah'a ibadet etmendir. Sen O'nu görmesen de O seni görüyor."
Adam tekrar sordu: "Bana kıyamet(in ne zaman kopacağı) hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bu sefer: "Kıyamet hakkında kendisinden sorulan, sorandan daha fazla birşey bilmiyor!" karşılığını verdi.
Yabancı: "Öyleyse kıyametin alametinden haber ver!" de</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">16</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: Biz mescidde Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le birlikte otururken, devesine binmiş olarak bir adam girdi ve mescidin avlusuna devesini ıhıp bağladıktan sonra: "Muhammed hanginizdir?" diye sordu. Biz: "Dayanmakta olan şu beyaz kimse" diye gösterdik. -Nesai'deki Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'ın rivayetinde: "Şu dayanmakta olan hafif kırmızıya çalan renkteki kimse" diye tasvir mevcuttur.-
Adam: "Ey Abdulmuttalib'in oğlu! diye seslendi.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Buyur seni dinliyorum" dedi.
Adam: "Sana birşeyler soracağım. Sorularımda aşırı gidebilirim, sakın bana darılmayasın" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Haydi istediğini sor!"
Adam: "Rabbin ve senden öncekilerin Rabbi adına soruyorum: Seni bütün insanlara peygamber olarak Allah mı gönderdi?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Kasem olsun evet!"
Adam: "Allahu Teala adına soruyorum: Gece ve gündüz beş vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmanı sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah'a kasem olsun evet!"
Adam: "Allah adına soruyorum, senenin şu ayında oruç tutmanı sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah'a kasem olsun evet!"
Adam: "Allahu Teala adına soruyorum: Bu sadakayı zenginlerimizden alıp fakirlerimize dağıtmanı Allah mı sana emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah'a kasem olsun evet!"
Bu soru-cevaptan sonra adam şunu söyledi: "Getirdiklerine inandım. Ben geride kalan kabilemin elçisiyim. Adım: Dımam İbnu Sa'lebe'dir. Benu Sa'd İbni Bekr'in kardeşiyim." (Bunu beş kitap rivayet etmiştir. Metin Buhari'den alınmıştır).
Müslim'in rivayetinde şöyle denir: "Bir adam geldi ve şöyle dedi:
"Bize senin gönderdiğin elçi geldi ve iddia etti ki sen Allah tarafından gönderildiğine inanmaktasın."
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Doğru söylemiş" dedi.
Adam tekrar: "Öyleyse semayı kim yarattı?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah!" dedi.
Adam: "Peki bu dağları kim dikti ve içindekileri kim koydu?" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah!" dedi.
Adam: Peki semayı yaratan, arzı yaratan ve dağları diken Zat adına söyler misin, seni peygamber olarak gönderen Allah mıdır?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Evet!" dedi.
Adam: "Elçin iddia ediyor ki biz gece ve gündüz beş vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmalıyız, bu doğru mudur?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Doğru söylemiştir!"
Adam: "Seni gönderen adına doğru söyle. Bunu sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Evet!" dedi.
Adam sonra zekatı, arkasından orucu, daha sonra da haccı zikretti ve bu şekilde sordu.
Ravi der ki: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) de her sualde "Doğru söylemiş" diye cevap veriyordu. Adam (son olarak) sordu: "Seni gönderen adına doğru söyle. Bunu sana Allah mı emretti?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">17</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Talha İbnu Ubeydillah haber veriyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e Necid ahalisinden bir adam geldi. Saçları karışıktı. Kulağımıza sesinin mırıltısı geliyordu, ancak ne dediğini anlayamıyorduk. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e iyice yaklaşınca gördük ki, İslam'dan soruyormuş.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Gece ve gündüzde beş vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>" demişti ki adam tekrar sordu:
"Bu beş dışında bir borcum var mı?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Ramazan orucu da var" deyince adam: Bunun dışında oruç var mı? diye sordu. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Hayır!" Ancak dilersen nafile tutarsın" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ona zekatı hatırlattı. Adam: "Zekat dışında borcum var mı?" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Hayır, ama nafile verirsen o başka!" dedi.
Adam geri döndü ve gider ayak: "Bunlara ilave yapmayacağım gibi noksan da tutmayacağım" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) da: "Sözünde durursa kurtuluşa ermiştir" buyurdu. Veya "Sözünde durursa cennetliktir" buyurdu.
Ebu Davud'da "Kasem olsun kurtuluşa erer, yeter ki sözünde dursun" şeklinde te'kidli olarak gelmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">18</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Abbas'ın rivayetine göre, bir kadın, kendisine küpte yapılan şıra (nebiz) hakkında sordu. Kadına şu cevabı verdi: "Abdulkays kabilesinin heyeti Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e geldiği vakit: "Bu gelenler kimdir?" diye sordu. "Rebialılar" diye kendilerini tanıttılar. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Merhaba, hoş geldiniz. İnşaallah bu ziyaretten memnun kalır, pişman olmazsınız" buyurdu.
Misafirler: "Biz uzak bir yerden geliyoruz. Sizinle bizim aramızda şu kafir Mudarlılar var. Bu sebeple, size ancak haram ayında uğrayabiliyoruz. Öyle ise, bize kesin, açık bir amel emret, onu geride bıraktıklarımıza da öğretelim. Ve bizi cennete götürsün" dediler.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) de onlara dört emir ve dört yasakta bulundu: Önce tek olan Allah Teala'ya imanı emretti ve sordu:
"İman nedir biliyor musunuz?"
"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler. Açıkladı: Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak, zekat vermek, Ramazan orucu tutmak, harpte elde edilen ganimetten beşte birini ödemenizdir."
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara şu kapları (şıra yapmada) kullanmalarını yasakladı: Hantem (topraktan mamul küp), dübba (su kabağından yapılmış testiler), nakir hurma kökünden ayrılan çanak, müzeffet -veya mukayyer- (içi ziftle -katranla- cilalanmış kap).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">24</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Behz İbnu Hakim İbni Mu'aviye İbni Hayde el-Kuşeyri babası tarikiyle dedesinden şunu rivayet ediyor: "Dedim ki: Ey Allah'ın Resûlü, ben sana gelirken, seni ve dinini benimsemiyeceğim diye şunların (ellerinin parmaklarını göstererek) adedinden fazla yemin ettim. Meğerse, Allah ve Resûlünün öğrettiği dışında hiçbir şey anlamayan bir kimseymişim. Şimdi Allah rızası için senden soruyorum. Allah seninle bizlere ne gönderdi?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "İslam"ı dedi. "Pekala, dedim, İslam'ın alametleri nedir?" Şu cevabı verdi: "Kendimi Allah'a teslim ettim, başka şeyleri terkettim" demen, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılman, zekat vermendir. Her Müslüman bir başka Müslümana haramdır. İki Müslüman birbiriyle kardeştir ve birbirlerine yardımcıdırlar. Bir kimse Müslüman olduktan sonra müşrikleri terkedip, Müslümanlara karışmadıkça hiçbir ameli (Allah katında) makbul değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">26</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Kim bizim <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımızı kılar, bizim kıblemize yönelir, bizim kestiğimizi yerse işte o, Müslümandır".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">37</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbn-i Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Ben insanlar Allah'tan başka ilahın olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın elçisi olduğuna şehadet edinceye, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıncaya, zekat verinceye kadar onlarla savaş etmekle emrolundum. Bunları yaptılar mı, kanlarını, mallarını bana karşı korumuş (emniyet altına almış) olurlar. İslam'ın hakkı hariç. Artık (samimi olup olmadıklarına dair) durumları Allah'a kalmıştır".
Müslim'deki rivayette "İslam'ın hakkı hariç" ibaresi mevcut değildir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">38</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubeydullah İbnr Adiy İbnu'l-Hıyar (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ashabıyla otururken bir adam gelerek gizlice bir şeyler fısıldadı. Ne gibi bir sır tevdi etmişti bilmiyorduk. Nihayet Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onu açıkladı. Meğerse o zat, münafıklardan birini öldürmek için izin istiyormuş. Adama: "Peki o Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi bulunduğuna şehadet etmiyor mu?" diye sordu. Adam: "Hayır o şehadeti ikrar etmiyor" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyor mu?" diye sordu. Adam: "Hayır <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> da kılmıyor" deyince, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam); "Allah'ın öldürmekten beni men ettiği kimseler işte böyleleri" buyurdu"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">41</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Avf İbnu Malik el-Eşca'i (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in huzurunda yedi veya sekiz veyahut dokuz kişiydik. "Allah Resûlü'ne biat etmiyor musunuz?" dedi. Ellerimizi uzatarak: "Hangi şarlara uymak üzere biat edeceğiz ey Allah'ın Resûlü?" dedik. Şu cevabı verdi:
"Allah'a ibadet etmek ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamak, beş vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılmak (verilen emirlere) kulak verip itaat etmek -ve bu sırada gizli bir kelime fısıldayarak devamla- "Halktan hiçbir şey istemeyin" buyurdu. Avf İbnu Malik İlaveten der ki, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'i benimle dinleyen o cemaatten öylelerini biliyorum ki, bineğinin üzerinde iken kazara kamçısı düşse kimseye "Şunu bana verir misin?" diye talebde bulunmaz (iner kendisi alır)dı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">54</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İrbaz İbnu Sariye (radıyallahu anh) dedi ki: "Bir gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. Sonra yüzünü cemaate çevirerek çok beliğ, çok manidar bir vaazda bulundu. Öyle ki dinleyenlerin gözleri yaşla, kalpleri de heyecanla doldu. Cemaatten biri: "Ey Allah'ın Resûlü, sanki bu, bir veda konuşmasıdır, bize ne tavsiye ediyorsunuz?" dedi. "Size, buyurdu, Allah'a karşı takvada bulunmanızı, başınızda Habeşli bir köle olsa bile emirlerini dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Zira, sizden hayatta kalanlar benden sonra nice ihtilaflar görecek. Öyle ise size sünnetimi ve hidayet üzere olan Hülefa-i Raşidin'in sünnetini hatırlatırım, bunlara uyun ve dört elle sarılın. Sonradan çıkarılan şeylere karşı da son derece dikkatli ve uyanık olun. Zira (sünnette bulunana zıt olarak) her yeni çıkarılan şey bir bid'attır, her bid'at de dalalettir, sapıklıktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">63</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes (radıyallahu anh) şöyle der: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) devrinde mevcut olan şeylerden (kelime-i şehadet dışında) hiçbirini artık göremiyorum." Kendisine "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı da mı?" diye itiraz edilince: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a da ne yaptığınızı bilmiyor musunuz, (öğleyi akşama yakın kılmadınız mı)?" cevabını verir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">65</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ûd (radıyallahu anh)'dan rivayet edildiğine göre, şöyle buyurmuştur. "Bir yol takip etmek isteyen, bu yolu, ölmüş olanların yolundan seçsin. Zira hayatta olanların fitnesinden emin olu<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>. Ölmüş olanlar ise Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in Ashabıdırlar. Onlar bu ümmetin en efdalidir. Kalpçe en temizleri, ilimce en derinleri, amelce en ihlaslıları yine onlardır. Allah, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in sohbeti ve dininin yerleşmesi için onları seçmiştir. Öyleyse sizler onların üstünlüğünü idrak edin, onların yolundan gidin, elinizden geldikçe onların ahlakını ve yaşayış tarzlarını kendinize örnek kılın. Zira onlar en doğru yolda idiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">69</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in zevce-i paklerinin hane-i saadetlerine bir gurub erkek gelerek Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın (evdeki) ibadetinden sordular. Kendilerine sordukları husus açıklanınca sanki bunu az bularak: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kim, biz kimiz? Allah O'nun geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir (bu sebeple O'na az ibadet de yeter) dediler. İçlerinden biri: "Ben artık hayatım boyunca her gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılacağım" dedi. İkincisi: "Ben de hayatımca hep oruç tutacağım, hiç bir gün terketmeyeceğim" dedi. Üçüncüsü de: "Kadınları ebediyen terkedip, onlara hiç temas etmeyeceğim" dedi. (Bilahere durumdan haberdar olan) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onları bularak: "Sizler böyle böyle söylemişsiniz. Halbuki Allah'a yemin olsun Allah'tan en çok korkanınız ve yasaklarından en ziyade kaçınanınız benim. Fakat buna rağmen, bazan oruç tutar, bazan yerim: <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarım, uyurum da; kadınlarla beraber de olurum. (Benim sünnetim budur), kim sünnetimi beğenmezse benden değildir" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">71</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunun üzerine şöyle buyurdu: "Bil ki, ben, hem uyurum, hem <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarım; oruç da tutarım, kadınlarla evlenirim de, Ey Osman, Allah'tan kork, zira ehlinin senin üzerinde hakkı var, misafirin senin üzerinde hakkı var, nefsinin senin üzerinde hakkı var. Öyle ise bazan oruç tut, bazan ye. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> da kıl, uykunu da al"
Rezin merhum, şunu ilave ediyor: Osman (radıyallahu anh) bütün gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak, gündüzleri de hep oruç tutmak, kadınlarla da hiç nikah yapmamak üzere yemin etmişti. Osman Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a yemininden sordu. Bunun üzerine meali şu olan ayet nazil oldu: "Allah sizi rastgele yeminlerinizden (lağv) dolayı değil, fakat kalplerinizin kasdettiği yeminden dolayı sorumlu tutar" (Bakara, 225).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">72</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e benim "Hayatta kaldığım müddetçe vallahi gündüzleri oruç tutacağım geceleri de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılacağım" dediğim haber verilmiş. Beni çağırtarak: "Sen böyle böyle söylemişsin doğru mu?" dedi. "Annem babam sana feda olsun, evet böyle söyledim ey Allah'ın Resûlü" dedim. "İyi ama, dedi, sen buna güç yetiremezsin, bazan oruç tut, bazan ye; gece kalk, uyu da. Ayda üç gün tut (bu yeter), zira hayırlı işleri Allah on misliyle kabul ederek ücret veriyor. Bu üç gün, aynen yıl orucu yerine geçer" buyurdu. Ben: "Söylediğinizden daha fazlasına güç yetiririm" dedim. "Öyleyse, dedi, bir gün oruç tut, iki gün ye" Ben tekrar "Bundan başkasına da güç yetiririm" dedim. "Öyleyse, dedi, bir gün tut, bir gün ye. Bu Hz. Davud aleyhisselam'ın orucudur. Bu en kıymetli oruçtur -veya en efdal oruçtur.-" Ben yine: "Ben bundan daha fazlasına güç yetiririm" dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Bundan efdali yoktur" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">73</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) şunu anlatır: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in bir hasırı vardı, geceleri perde yapıp gerisinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı, gündüzleri de yayıp üzerine otururdu. Halk da Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına dönep (gelip) aynen onun gibi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmaya başladılar. Sayı gittikçe arttı. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara yönelerek şunu söyledi: "Ey insanlar, takat getireceğiniz işleri yapın. Zira siz (dua etmekten) usanmadıkça Allah da sevap yazmaktan usanmaz. Allah'a en hoş gelen amel, az da olsa devamlı olanıdır." Ravi der ki: Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'in ailesi bir iş yapınca onu sabit kılardı (artık terketmez devamlı yapardı).
Buhari'nin Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'den yaptığı bir rivayette: "Orta yolu tutun, güzele yakın olanı arayın, sabah vaktinde, akşam vaktinde, bir miktar da gecenin son kısmında yürüyün (ibadet edin), ağır ağır hedefe varabilirsiniz. Unutmayın ki sizden hiç kimseye, yaptığı amel, cenneti kazandırmayacaktır" buyurdu. "Sen de mi (amelinle cennete gidemiyeceksin) ey Allah'ın Resûlü?" dediler. "Evet, ben de, dedi, Allah affı ve rahmeti ile muamele etmezse ben de!"
Buhari ve Nesai'de gelen bir başka rivayette: "Bu din kolaylıktır. Kimse (aşırı gayretle) dini geçmeye çalışmasın, (başa çıkamaz, yine de yapamadığı eksiklikleri kalır ve) galebiyet dinde kalır" buyrulmuştur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">75</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Ebi Ümame (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, Sehl ve babası beraberce Hz. Enes (radıyallahu anh)'in yanına girerler. Enes'i yolcu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılıyormuşcasına çok hafif bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyor bulurlar. Selam verip <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca: "Allah sana mağfiret buyursun bu kıldığın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> farz mı yoksa nafile miydi? dedik. "Farz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dı. Bu (eksiksiz). Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> tarzıdır. Bilerek hiç bir değişiklik de yapmadım" dedi ve ilave etti: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki:
"(Yıl orucu, her gece teheccüt, kadınları terk gibi kararlarla) kendinize zorluk çıkarmayın, zorluğa uğrarsınız. Zira (geçmişte) bir kavim (bir kısım zahmetli işlere azmederek) kendisini zora attı. Allah Da zorluklarını artırdı. Manastır ve kiliselerdekiler bunların bekayasıdır. "Onlar, üzerlerine, bizim farz kılmadığımız, fakat, güya Allah'ın rızasını kazanmak için kendilerinin koydukları ruhbaniyete bile gereği gibi riayet etmediler" (Hadid, 27).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">76</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes (radıyallahu anh) buyurdu ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) mescide girmişti ki, iki direk arasına gerilmiş bir ip gördü. "Bu da ne?" diye sordu. Bu, Zeyneb (radıyallahu anh)'in ipidir, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken uykusu gelince buna takılıyor (ip onun düşmesini önlüyor)" dediler. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):"Hayır (olmaz öyle şey) çözün ipi. Şevkiniz varken <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılın, uykunuz gelince de yatın" emretti.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">79</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Cuheyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Selman'la Ebu'd-Derda (radıyallahu anhüma)'yı kardeşlemişti. Selman bir defasında Ebu'd-Derda'yı ziyaret etti. Evde, Ebu'd-Derda'nın hanımını düşük bir kıyafet içinde buldu. "Bu halin ne?" diye sordu, kadın: "Kardeşiniz, Ebu'd-Derda'nın dünya ile alakası kalmadı" diye açıkladı.
Ebu'd-Derda geldi ve Selman (radıyallahu anh)'a yemek getirerek: "Buyur, ye!" dedi ve ilave etti: "Ben orucum!". Selman: "Hayır sen yemezsen ben de yemem" dedi. Beraber yediler. Akşam olunca Ebu'd-Derda (Selman'dan gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı için müsaade istediyse de, Selman: "Uyu" dedi. Beraber uyudular. Bir müddet sonra Ebu'd-Derda <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalkmak istedi. Selman tekrar: "Uyu!" dedi. Uyudular. Gecenin sonuna doğru Selman "Şimdi kalk!" dedi. Kalkıp beraber <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldılar. Sonra Selman şu nasihatta bulundu: "Senin üzerinde Rabbinin hakkı var, nefsinin hakkı var, ehlinin de hakkı var. Her hak sahibine hakkını ver." Ertesi gün Ebu'd-Derda, durumu Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e anlattı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) "Selman doğru söylemiş" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">82</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e azadlı bir cariyenin geceleri <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, gündüzleri de oruçla geçirdiği haber verilince şöyle buyurur: "Her çalışanda bir şevk mevcuttur, her şevkin de bir sonu vardır. Kimin şevkinin sonu sünnetimde kalırsa doğru yoldadır. Kim de hata eder (sünnetimin haricinde kalır) ise o da sapıtmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">88</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tarık İbnu Şihab anlatıyor: "Bayram hutbesini okuma işini <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan öne alanın ilki Mervan'dır. O, bu işe tevessül edince cemaatten birisi ayağa kalkarak: "Yanlış iş yapıyorsun, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın hutbeden önce kılınması gerekir" dedi. Mervan: "Artık o usül terkedildi" diyerek devam etmek istedi. Ebu Saidu'l-Hudri ortaya atılarak: "Bu adam, üzerine düşen vazifesini yaptı. Zira ben Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in şöyle söylediğini işittim: "Sizden kim (sünnetimize uymayan) bir münker görürse (seyirci kalmayıp) onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse lisanıyla düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin. Bu kadarı imanın en zayıf mertebesidir."
Tirmizi'nin rivayetinde şöyle denir: "Bir adam kalkarak ey Mervan sünnete muhalefet ettin..." dedi.
Ebu Davud şu ziyadeyi kaydeder: Sen bayram gününde minberi (musallaya) çıkardın. Halbuki daha önce bayramda minber çıkarılmazdı. Bir de hutbeyi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da öne aldın."
Nevevi rivayetinde bu açıklamalar yok, sadece Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in sözleri var.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">96</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) vefat edinceye kadar Ramazan'ın son on gününde itikafa girer ve derdi ki: "Kadir gecesini Ramazan'ın son on gününde arayın". Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan sonra, zevceleri de itikafa girdiler."
Bir başka rivayette şöyle denir: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) her Ramazan'da itikafa girerdi. Akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılar kılmaz itikaf mahaline gelirdi. Ravi der ki: Bir gün Hz. Aişe de itikaf için izin istedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) izin verdi. Mescidin içinde itikaf için bir çadır kuruldu. Bunu Hafsa validemiz (radıyallahu anha) işitti, O'nun için de bir çadır kuruldu. Arkadan Zeyneb (radıyallahu anha) validemiz için de bir çadır kuruldu. Sabah olup da Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hücresinden çıkınca dört çadır kurulduğunu görür ve "Bunlar da ne?" diye sorar. Durum haber verilince: "Onları bu işe sevkeden şey nedir, Allah'ın rızasını kazandıracak bir amel düşüncesi mi? Hayır! Derhal kaldırın, gözüm görmesin!" emretti. Çadırlar kaldırıldı. O Ramazan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'da itikafı terketti. Şevval'in son onunda itikafa girdi."
Bir diğer rivayette şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) çadırların kaldırılmasını emretti. Derhal yıkıldılar. O yıl itikafa girmeyi Ramazan'da terketti, Şevval ayının ilk onunda yerine getirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">101</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'ın zevcelerinden biri, müstehaza haliyle Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte itikafa girdi. Öyle ki, kadın, kanı ve elbisesinde sarı lekeyi de görüyor bu halde de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu. Kanın şiddetli akması halinde (kirletmeyi önlemek için) altına leğen koyduğu oluyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">105</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urvetu'bnu Zübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim ölü bir araziyi ihya ederse, burası onun olur. Başkasının arazisine izinsiz ağaç dikene hiçbir hak tanınmaz.
Ebu Davud'da şu ziyade var: Urve (radıyallahu anh) dedi ki: "Şehadet ederim ki, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şuna hükmetti: Arz, Allah'ın arzıdır, insanlar da Allah'ın kullarıdır. Kim bir ölü araziyi (mevat) ihya ederse, bu yere, o, herkesten ziyade hak sahibi olur. Bu hükmü Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan bize, ondan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı getirenler getirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">108</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes (radıyallahu anh) 'in anlattığına göre, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'i bir at yere atmıştı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın (sağ) tarafı veya (sağ) omuzu ezildi. Bu O'na ayakta duramayacak kadar ızdırab verdi. O sıralarda hanımlarını da bir ay müddetle terketti. Bu esnada, hurma kütüğünden yapılmış bir merdivenle çıkılan tenezzüh odasına (meşrübe) çekildi. Ashab (radıyallahu anhum ecmain) kendisine "geçmiş olsun" ziyaretine geliyorlardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) oturarak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı, onlar ise ayakta durarak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a uymuşlardı. Selamı verince şöyle dedi: "İmam, kendisine uyulmak için vardır. Öyle ise ayakta <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırıyorsa siz de ayakta kılın, şayet oturarak kıldırıyorsa siz de oturarak kılın, imam rükuya varmadan rükuya gitmeyin, o başını kaldırmadan siz de kaldırmayın." Ravi der ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ayın 29'unda meşrübeden indi. Ashab: "Ey Allah'ın Resûlü, sen bir aylık bir müddet için ila'ya (ayrı kalmaya) karar vermiştin" dediler. Onlara: "Bu ay yirmi dokuz gündür" cevabını verdi." Buhari ve Müslim'de Ümmü Seleme'den gelen bir rivayette: "Bu ay yirmi dokuz çekiyor" buyurmuştur. Müslim'de Cabir (radıyallahu anh)'dan kaydedilen bir rivayette: "Sonra iki elini üç sefer uzattı, ikisinde her iki elinin bütün parmaklarıyla, sonuncu kerede sadece dokuz parmağıyla işaret etmişti" diye (yirmi dokuzu gösterdiği açıklanır) (Sıyam 24).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">186</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Buhari ve Müslim, Ebu Hüreyre'den (r. a.) kaydettiklerine göre, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmuştur: "Güneşin doğduğu her yeni günde kişiye, her bir mafsalı için bir sadaka vermesi gerekir. İki kişi arasında adalet yapman bir sadakadır. Kişiye hayvanını yüklerken yardım etmen bir sadakadır. Güzel söz sadakadır, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a gitmek üzere attığın her adım sadakadır. Yoldan rahatsız edici bir şeyi kaldırıp atman sadakadır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">213</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) buyurmuştur ki: "Ben, Şam'daki Ümeyye Camii'nin merdivenlerinde bir dükkan sahibi olup, her gün elli dinar kazanıp Allah yolunda harcamak ve bu esnada <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larımı da hep cemaatle kılmak, Allah'ın helal kıldıklarını da haram etmemek şartlarını arzulamaktan ziyade, Allahu Teala'nın, haklarında: "...o kimseler ki ne bir ticaret ne de bir alış veriş onları Allah'ı zikretmekten alıkoymaz" (Nur, 36) övgüsünü kullandığı kimselerden olmamaktan korkarım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">246</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amra Bintu Abdirrahman'ın naklettiğine göre Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmuştur: "Kuyu suyunun fazlası yasakla<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">276</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Deveyi bana bir okiyye'ye sat" dedi. Ben: "Hayır" dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ısrar ederek: "Onu bana bir okiyye'ye sat" dedi ben de sattım fakat evime kavuşuncaya kadar binme şartını koştum. Medine'ye gelince, teslim etmek üzere deveyi Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a getirdim. Bana parasını hemen ödedi. Ben oradan ayrıldım. Arkamdan birini göndererek: "Esasen senin devene müşteri değilim, sen deveni geri al artık, o yine senin olsun" dedi.
Bir diğer rivayette: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hayvanın sırtını Medine'ye kadar bana iade etti" denir.
Bir diğer rivayette: "Medine'ye kadar sırtı senin" denir.
Bir diğer rivayette: "...Medine'ye kadar sırtını şart kıldı" ifadesi vardır. Buhari der ki: "Şart kılma ifadesi rivayetlerin çoğunda yer alır. Sahih olan da budur."
Bir diğer rivayette: "Deveyi, dört dinara (sattım)" denir. Bu, dinarın on dirhem hesabından bir okiyye yapar. Diğer bir rivayette "Bir okiyye altın'a" denir. Diğer bir rivayette "ikiyüz dirheme" denir. Bir diğer rivayette "dört okiyye'ye" denir. Bir diğer rivayette "Yirmi dinara" denir.
Bir diğer rivayette: "Medine'ye geldiğim zaman dikkatli ol hanımın hayızlı olabilir" buyurdu. Bu rivayette "Akşam vakti Medine'ye geldim. Mescide uğradım. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı orada mescidin kapısında buldum. Bana "Şimdi mi geldin?" diye sordu. "Evet!" dedim. Bana: "Deveni bırak, içeri gir, iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl!" buyurdu. Ben hemen girdim, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım ve döndüm. Hz. Bilal'e emrederek bana bir okiyye tartmasını söyledi. Bilal derhal tarttı ve biraz da fazla koydu" denir.
Bir diğer rivayette Cabir (radıyallahu anh) der ki: "(Evimize) girmek için gittiğim zaman, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle uyardı: "Biraz ağır olun, evlere geceleyin girelim. Böylece, saçı başı dağınık olanlar taranır, gurbette kocası olanlar etek traşı olurlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">477</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Kişi ihramsız olarak (yani Mekke'de ikamet edenler veya umre için gelip, umreden sonra ihramı çıkaranlar) Beytullah'ı ziyaret eder. Bu imkan, hacc niyetiyle ihram giymeye kadar devam eder. Arafat'a çıkınca, kime deve, sığır veya davardan kurban müyesser olmuşsa, dilediğini kurban eder. Bunlardan biri olmazsa, ona hactaki, üç günün orucu terettüp eder. Bu günler, arefe gününden evvele ait olmalıdır. Bu üç günün sonuncu günü arefe gününe tesadüf ederse, bunda bir günah yoktur. Sonra Arafat'da vakfe'ye gider ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından akşam karanlığının gelmesine kadar vakfede kalır.
İbnu Abbas anlatmaya üslubu biraz değiştirerek devam ediyor.
"Sonra Arafat'tan insanlar sökün edince, orayı terketsinler. Topluca geceyi geçirecekleri yere (Müzdelife'ye) gelsinler. Orada Allah'ı çokca zikretsinler, sabah vakti girmezden önce bilhassa tekbir ve tehlili çok yapsınlar sonra buradan da topluca hareket etsinler. Çünkü (eskiden beri) herkes buradan hareket ederdi. Cenab-ı Hakk: "İnsanların toplu olarak sökün ettiği yerden siz de sökün edin, (eski yaptıklarınızdan) Allah'a af dileyin. Allah bağışlar ve merhamet eder" (Bakara, 199). Şeytan taşlayıncaya kadar akmaya (ve çok zikretmeye) devam edin" buyurmuştur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5615</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve rahimehullah anlatıyor: "Hz. Aişe radıyallahu anha bana anlattı ki: Cahiliye devrinde dört çeşit nikah mevcuttu: Bunlardan biri, bugün (dinimizin meşru kıldığı ve) herkesçe tatbik edilen nikahtır: Kişi, kişiden kızını veya velisi bulunduğu kızı ister, mehrini verir, sonra onunla evlenir.
Diğer bir nikah çeşidi şöyleydi: Kişi, hanımı hayızdan temizlenince: "Falancaya git, ondan hamilelik talep et" der ve hanımını ona gönderirdi. -Kadının o yabancı erkekten hamile kaldığı anlaşılıncaya kadar, kocası ondan uzak durur, temasta bulunmazdı. O adamdan hamileliği açıklık kazanınca, zevcesi dilerse onunla zevciyat muamelelerine başlardı. Bu nikah çeşidine asaletli bir evlat elde etmek için başvurulurdu. İşte bu nikaha nikahu'l-istibza denirdi.
Diğer bir nikah çeşidi şöyleydi: On kişiden az bir grup toplanır, bir kadının yanına girerler ve hepsi de ona temasta bulunurdu. Kadın hamile kalıp doğum yaparsa, doğumdan birkaç gün sonra, kadın onlara haber salar, hepsini çağırırdı. Hiçbiri bu davete icabet etmekten kaçı<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, kadının yanına gelirdi. Kadın onlara: "Hadisenizi hatırlamış olmalısınız. İşte şimdi doğum yaptım. Ey falan, çocuk senindir" der, çocuğu bunlardan dilediğine nisbet ederdi. Adamın buna itiraz etmeye hakkı yoktu.
Diğer dördüncü nikah çeşidi şöyleydi: Çok sayıda insan toplanıp bir kadının yanına girerlerdi. Kadın gelenlerden hiçbirine itiraz edemezdi. Bu kadınlar fahişe idi. Kapılarının üzerine bayraklar dikerlerdi. Bu kadınlarla temas arzu eden herkes bunların yanına girebilirdi. Bunlardan biri hamile kaldığı takdirde, çocuğunu doğurduğu zaman, o adamlar kadının yanında toplanırlar ve kaifler çağırırlardı. Kaifler bu çocuğun, onlardan hangisine ait olduğunu söylerse nesebini ona dahil ederlerdi. Çocuk da ona nisbet edilir, onun çocuğu diye çağrılırdı. O kimse bunu reddedemezdi.
Muhammed aleyhissalatu vesselam hak ile gönderilince, bütün cahiliye nikahlarını yasakladı, sadece insanların bugün tatbik etmekte olduğu nikahı bıraktı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5621</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Dul kadın kendisiyle istişare edilmeden nikahla<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, bakire de izni sorulmadan nikahla<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>" buyurmuşlardır. Ashabı sordu:
"Ey Allah'ın Resülü! Onun izni nasıl olur?"
"Sükut etmesiyle!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">413</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Sizden kim evine döndüğü zaman üç adet gebe, iri, semiz deve bulmayı istemez?" diye sordu. "Hepimiz isteriz" diye cevap verdik. "Öyle ise, buyurdu, kim <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da üç ayet okusa bu ona, üç iri ve semiz deveden daha hayırlıdır"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">418</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Umame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in şöyle söylediğini işittim: "Allah, geceleyin Kur'an okuyan bir kula kulak verdiği kadar hiçbir şeye kulak verip dinlemez. Allah'ın rahmeti <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da olduğu müddetçe kulun başı üstüne saçılır. Kullar, ondan çıktığı andaki kadar hiçbir zaman Allah'a yaklaşmış olmaz."
Ebu'n Nadr der ki: "Ondan" tabiriyle "Kur'an'dan" denmek istenmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">436</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said İbnu'l-Mualla (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Mescid-i Nebevi'de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni çağırdı. Fakat (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da olduğum için) icabet edemedim. Sonra yanına gelerek: Ey Allah'ın Resûlü <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordum (bu sebeple cevap veremedim diye özür beyan ettim). Bana: "Allahu Teala Kitab'ında "Ey iman edenler, Allah ve Resûlü sizi çağırdıkları zaman hemen icabet edin" buyurmuyor mu?" (Enfal, 24) dedi ve arkasından ilave etti: "Sen mescidden çıkmazdan önce , sana Kur'an-ı Kerim'in (sevapca) en büyük sûresini öğreteyim mi?" dedi ve elimden tuttu. Mescidden çıkacağı sırada ben: "Sana en büyük sureyi öğreteceğim" dememiş miydiniz? dedim. Bana: "O sure Elhamdü lillahi Rabbi'l alemin dir ki(<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larda tekrar tekrar okunan) yedi ayet (es-Seb'u'l-Mesani) ve bana verilen yüce Kur'an'dır" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">437</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), Ubey İbnu Ka'b (radıyallahu anh)'a uğradı. O <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu... devamını yukarıdaki gibi aynen kaydetti. Ancak şu ziyade var: "Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zü'l-Celal'e yemin ederim ki, Allah, Fatiha'ının bir mislini ne Tevrat'ta, ne İncil'de ne Zebur'da, ne de Furkan'da indirmemiştir. O (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larda) tekrarla okunan yedi ayet ve bana ihsan edilen yüce Kur'an'dır."
Nesai'nin yine Ebu Hüreyre'den yaptığı bir rivayette: "O (Fatiha süresi) benimle kulum arasında taksim edilmiştir. Kuluma istediği verilmiştir" ziyadesi vardır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">444</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in bir rivayetinde yukarıdaki hadise şu ziyade yapılmıştır: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Sizden biri mescidde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitirdi mi, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından evine de bir pay ayırsın. Zira Cenab-ı Hakk, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larından evine de hayır yaratacaktır"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">448</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amir İbnu Rebi'a (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz karanlık bir gecede Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte bir seferde idik. Kıble istikametini bilemedik. Herkes kendi istikametine yönelerek <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı. Sabah olunca durumu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a açtık. Bunun üzerine şu ayet indi. "...Nereye yönelirseniz Allah'ın yönü orasıdır (Bakara, 115)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">449</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e hitab ederek: "Ey Allah'ın Resûlü (tavaftan sonra kılınan iki rek'atı) Makam'ın gerisinde kılsak (daha iyi olmaz mı?)" diye bir temennide bulunmuştu, hemen şu ayet nazil oldu: "İbrahim'in makamını <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>gah yapın..." (Bakara, 125).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">450</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Bera İbnu'l-Azib (radıyallahu anh) buyurdular ki: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Medine'ye gelince, önce Ensar'dan olan ecdadının -veya dayılarının- yanına indi: O zaman <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını onaltı veya onyedi ay boyunca Beytu'l-Makdis'e doğru kıldı. Ancak kıblenin Kabe'ye doğru olmasını arzuluyordu. (Kabe'ye doğru) kıldığı ilk <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> da ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı idi. Bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte ashabtan bir grup kimse kılmıştı. Bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılanlardan biri, oradan ayrılınca bir mescide rastladı. Cemaati <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu ve tam rükû halinde idiler. Adam onlara: "Şehadet ederim ki Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le Kabe'ye doğru <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldık" dedi. Cemaat oldukları yerde Kabe'ye yöneldiler.
Müslümanların Beytu'l-Makdis'e doğru <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmaları Yahudiler'i memnun ediyordu. Yüzler Kabe'ye doğru yönelince Yahudiler bundan hiç memnun kalmadılar. Arkadan hemen şu mealdeki ayet nazil oldu: "Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz..." (Bakara, 144). Beyinsiz Yahudiler dedikoduya başladılar: "Uyageldikleri kıbleyi niye değiştirdiler? De ki: "Doğu da batı da Allah'ındır. Allah dilediğini doğru yola hidayet eder" (Bakara, 144).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">451</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim ve Ebu Davud'un Enes' (radıyallahu anh)'ten rivayet ettikleri bir diğer hadis şöyledir: "Onlar Beytu'l-Makdis'e doğru yönelmiş halde, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının rükûunda iken, Beni Seleme'den bir adam kendilerine uğradı ve: "Kıble istikameti Kabe'ye çevrildi" dedi. Bu sözünü iki kere tekrar ettil. Cemaat rükûda iken Kabe'ye yöneldiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">452</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ayet-i kerimenin emriyle Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) kıbleyi Kabe'ye yöneltince Müslümanlar sordular: "Ey Allah'ın Resûlü, Beytü'l-Makdis'e yönelerek <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmış ve şimdi ölmüş olan kardeşlerimizin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları ne olacak?" Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Senin yöneldiğin istikameti, peygambere uyanları, cayanlardan ayırd etmek için kıble yaptık. Doğrusu Allah'ın yola koyduğu kimselerden başkasına bu ağır bir şeydir. Allah imanlarınızı (ibadetlerinizi) boşa çıkaracak değildir" (Bakara, 143).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">490</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hendek Savaşı sırasında "Allah onların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun, bizim orta <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımıza mani oldular, günaş batıncaya kadar kılamadık" buyurdu.
Bir rivayette: "Bizi, salat-ı vusta olan ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından alıkoydular" denir. Bir diğer rivayette: "Sonra ikindiyi akşamla yatsı arasında kıldık" denir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">491</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe'nin azadlısı Ebu Yunus anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha), kendisine bir mushaf yazmamı emretti ve dedi ki: "Şu ayete gelince bana haber ver: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>lara ve bilhassa orta <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına devam edin" (Bakara, 238). Yazarken bu ayete gelince ona haber verdim. Bana şunu imla ettirdi: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>lara ve orta <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına ve ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına devam edin ve Allah için yalvaranlar olarak eda edin" (Bakara, 238). Hz. Aişe (radıyallahu anha): "Ben bunu Resûlullah'dan işittim" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">493</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şakik İbnu Utbe, Bera İbnu'l-Azib (radıyallahu anhüma)'ten naklettiğine göre, demiştir ki: "Önce şu ayet nazil oldu: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>lara ve bilhassa ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına devam edin." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunu bize Allah'ın dilediği müddetçe okudu. Sonra Allah bunu nashetti ve şu ayeti indirdi: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>lara ve bilhassa orta <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına devam edin." Şakik'in yanında oturmakta olan bir zat kendisine: "Öyle ise bu ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıdır." Bera dedi ki: "Ben bu ayetin nasıl nazil olduğunu Allah'ın nasıl neshettiğini sana haber verdim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">494</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik (rahimehumullah)'e ulaştığına göre, Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh)'e İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), Kur'an'da zikri geçen "orta <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>"a (salatu'l-vusta) sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı demişlerdir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">495</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Sabit ve Hz. Aişe (radıyallahu anhüma) "Orta <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı, öğlen <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıdır" derlerdi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">496</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un Zeyd (radıyallahu anh)'den kaydettiğine göre, Hz. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını zevalden sonra sıcağın en şiddetli olduğu saatte kılardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>lar içinde ashabına en zor geleni bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> idi. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>lara ve orta <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına devam edin." Zeyd devamla dedi ki: "(Orta <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı, öğlen <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıdır, zira) bundan önce iki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> var (birisi geceden -yatsı-, diğeri gündüzden -sabah-), ondan sonra da iki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> var (biri gündüzden -ikindi- diğeri geceden -akşam-)".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">509</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Cenab-ı Hakk'ın şu mealdeki sözü nazil olunca: "İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker ve dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder..." (Bakar, 284) bu ihbar Sahabe (radıyallahu anhüma)'ye çok ağır geldi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a geldiler, diz çöküp oturdular ve dediler ki: "Ey Allah'ın elçisi, bize yapabileceğimiz işler emredildi: <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, oruç, cihad ve sadaka, bunları yapıyoruz. Ama Cenab-ı Hakk sana şu ayeti inzal buyurdu. Onu yerine getirmemiz mümkün değil." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara: "Yani sizler de sizden önceki Yahudi ve Hıristiyanlar gibi "dinledik ama itaat etmiyoruz" mu demek istiyorsunuz? Hayır öyle değil şöyle deyin: "İşittik itaat ettik. Ey Rabbimiz affını dileriz, dönüş Sana'dır." Cemaat bunu okuyup, dilleri ona alışınca, bir müddet sonra Cenab-ı Hakk şu vahyi inzal buyurdu: "Peygamber ve inananlar O'na Rabbi'nden indirilene inandı. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı. "Peygamberleri arasında hiçbirini ayırdetmeyiz, işittik, itaat ettik, Rabbimiz! Affını dileriz, dönüş sanadır" dediler" (Bakara 285).
Ashab bunu yapınca Allah, önceki ayeti neshetti ve şu ayeti inzal buyurdu: "Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler; kazandığı iyilik lehine, ettiği kötülük de aleyhinedir. Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. (Resûlullah bu duayı yapınca Allah Teala hazretleri: Pekala, yaptım buyurmuştur). Rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! (Allah Teala hazretleri: Pekiyi buyurmuştur). Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmiyeceği şeyi taşıtma (Rabb Teala hazretleri: Pekiyi dedi). Bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Sen Mevlamızsın, kafirlere karşı bize yardım et (Rabb Teala buna da Pekiyi demiştir).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">526</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'de geldiğine göre, İbnu Ömer, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında başını sonuncu rekatta kaldırdığı sırada "Ey Rabbim... lanet" diye aynen yukarıdaki hadiste muhtevayı işittiğini söylemiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">539</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Taksimde yakınlar yetimler ve düşkünler bulunursa, ondan onlara da verin, güzel sözler söyleyin" (Nisa, 8) ayeti hakkında şu açıklamayı yaptı: "Bu ayet muhkemdir ve mensuh da değildir. Bazıları bunun mensuh olduğunu zanneder. Hayır, Allah'a kasem olsun mensuh değildir. Ancak, bu ayet halkın hükmüyle amel etmemek suretiyle kadrini idrak edemediği ayetlerdendir. Terekede tavarrufta bulunan ve tereke ile ilgili işleri üzerine alan veli iki kısımdır:
1. Mala varis olan mutavarrıf veli, (mesela asabe gibi). İşte bu veli (taksim sırasında hazır bulunan yakınlara, yetimlere ve düşkünlere onların gönüllerini hoş edecek birşeyler) verir.
2. Mala varis olmayan veli (yetimin velisi gibi ki taksimde hayır bulunanlara maldan bağışta bulunmak gibi tasarrufta bulu<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>. Onlara bazı) tatlı sözü bu veli söyler. Mesela şöyle de: Benim, sizlere birşeyler verme yetkim yok."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">555</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Avf (radıyallahu anh) bizim için yemek hazırlayarak bizi davet etti, gittik, yemeği yedik. Arkadan şarap ikram etti, içtik. Bu ziyafet şarabın haram edilmesinden önce idi. Şarab beni sarhoş etmişti. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakti gelince imam olmamı istediler. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da Kafirûn suresini okudum. Ancak "sizin taptığınıza ben tapmam" diyecek yerde "biz, sizin taptığınıza taparız" şeklinde yanlış okudum. Bunun üzerine: "Ey iman edenler! Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar, cünübken -yolcu olan müstesna- gusledene kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a yaklaşmayın..." ayeti nazil oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">556</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'da şu rivayet de var: Ensardan bir zat kendisine (Hz. Ali'yi) ve Abdurrahman İbnu Avf'ı yemeğe çağırdı. "Rivayet, Hz. Ali'nin icabet ettiğini, akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında cemaate imamlık yaptığını belirtir ve hadisi(n devamını yukarıdaki gibi) zikreder.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">561</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Avf ve bir kısım arkadaşları, Mekke'de Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek şöyle dediler: "Biz müşrik iken izzet ve itibarı olan kimselerdik. Müslüman olduktan sonra zelil duruma düştük. (Müsaade edin müşriklere karşı koyalım). Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onlara: "Ben affetmekle emrolundum. Sakın müşriklerle mücadeleye kalkmayın" dedi. Ancak, Medine'ye hicretten sonra Cenab-ı Hakk cihad emretti. Bu sefer onlar durakladılar. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "Kendilerine: "Elinizi savaştan çekin, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılın, zekat verin" denenleri görmedin mi? Onlara savaş farz kılındığında, içlerinden bir takımı hemen, insanlardan, Allah'tan korkar gibi hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! bize savaşı niçin farz kıldın, bizi yakın bir zamana kadar te'hir edemez miydin?" derler. Ey Muhammed de ki: "Dünya geçimliği azdır, ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için hayırlıdır, size zerre kadar zulmedilmez" (Nisa, 77).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">575</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ya'la İbnu Ümeyye anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh)'a: "Ayet-i kerime'de: "Yerzüzünde sefere çıktığınız zaman, kafirlerin size fenalık yapacağından endişe ederseniz, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan kısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur" (Nisa, 101) buyuruluyor. Şimdi ise halk emniyet içerisinde, buna rağmen, sefer halinde niye <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kasrediliyor (kısaltılıyor)" diye sordum. Bana şu cevabı verdi:
"Senin gibi, ben de aynı şekilde merak ederek, bu meselede Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a sormuştum. Bana şu açıklamayı yapmıştı: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın kısaltılması, Allah'ın sizlere yaptığı bir sadakadır. Rabbinizin sadakasını kabul edin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">576</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümeyye İbnu Abdillah İbnu Halid merhumun anlattığına göre Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'e şöyle demiştir:
"-Cenab-ı Hakk ayeti kerimede: "Kafirlerin size fenalık yapacağından endişe ederseniz, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan kısaltmanızda üzerinize bir vebal yoktur" (Nisa, 101) diyerek (savaş ve korku halinde) kısaltmaya izin verdiği halde, seferde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> neye dayanılarak kısaltılır?"
İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) şu cevabı verdi:
"- Ey kardeşimoğlu! Bizler hep dalalette iken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize geldi ve dinimizi öğretti. Bize öğrettikleri arasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı sefer sırasında iki rekat kılmak da var."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">592</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) anlatıyor: Ömer: "Allah'ım, şarap hakkında bize tatminkar bir açıklamada bulun" diye dua etmişti ki Bakara suresinde bulunan şu ayet indi: "Sana içki ve kumarı sorarlar de ki: "İkisinde hem büyük günah ve hem insanlara bazı faydalar vardır. Günahları faydasından daha büyüktür." (Bakara 219).
Bunun üzerine Ömer (radıyallahu anh) çağırıldı ve ayet kendisine okundu. Ömer yine: "Allah'ım şarap hakkında bize tatminkar bir açıklamada bulun" dedi. Bir müddet sonra Nisa suresindeki: "Ey iman edenler! Sarhoşken ne dediğinizi bilene kadar, cünübken, -yolcu olan müstesna- gusledene kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a yaklaşmayın..." (Nisa, 43) ayeti nazil oldu. Ömer (radıyallahu anh) çağırıldı ve ayet kendine okundu. Ömer yine: "Allah'ım şarap hakkında bize tatminkar bir açıklamada bulun" dedi.
Bir müddet sonra, Maide suresindeki ayet indi: "Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki saadete eresiniz. Şeytan şüphesiz içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçersiniz değil mi?" (Maide 90-91). Ömer yine çağırılıp ayet kendisine okundu. Bu sefer "Evet Rabbimiz vazgeçtik, vazgeçtik" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">595</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: Benu Sehm'den bir kişi, Tecimüd'-Dari ve Adiy İbnu Bedda ile birlikte yola çıktı. Es-Sehmi, hiç Müslüman bulunmayan bir yerde vefat etti. Terikesini Temin ve Adiyy getirdiler. Ancak (Sehmi'nin yakınları vasiyette adı geçen) gümüş işlemeli bir kabı (teslim edilen mallar arasında) bulamadılar. (Şikayet üzerine) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu hususta ikisine (Temim ve Adiyy'e) yemin ettirdi. Sonra kap Mekke'de bulundu. Kabın yanlarında bulunduğu kişiler: "Biz bunu Temin ve Adiyy'den aldık" diye yemin ettiler. Sehmi'nin yakınlarından iki kişi de kalkıp Allah'a yemin ederek: "Bizim şahitliğimiz o ikisinin şehadetinden daha doğrudur, kap da arkadaşımıza aittir" dediler.
İbnu Abbas der ki şu ayet bunlar hakkında nazil oldu: "Ey iman edenler! Ölüm birinize geldiği zaman vasiyet ederken içinizden iki adil kimseyi, şayet yoklukta olup başınıza da ölüm müsibeti gelmişse, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sonra alıkoyacağınız, -şüpheleniyorsanız, "Akraba bile olsa yeminle hiçbir değeri değiştirmeyeceğiz, Allah'ın şahidliğini gizlemiyeceğiz, yoksa şüphesiz günahkarlardan oluruz" diye yemin eden- sizden olmayan iki kişiyi şahid tutun. Eğer bu şahidlerin günah işlemiş oldukları ortaya çıkarsa ölene kadar yakın hak sahibi diğer kişi bunların yerine geçer ve "bizim şahidliğimiz ikisininkinden de daha doğrudur, biz aşırı gitmedik, yoksa şüphesiz zulmedenlerden oluruz" diye Allah'a yemin ederler. Bu, şahitliği gerektiği gibi yapmalarını veya yeminlerinden sonra yeminlerin kabul edilmesinden korkmalarını daha iyi sağlar. Allah'tan sakının, dinleyin, Allah fasık kimselere yol göstermez" (Maide, 106-108);</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">638</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Ci'rane umresinden dönünce Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh)'i haccın başında emir olarak yolladı. Onunla birlikte biz de vardık, el-Arc mevkiinde iken (es-salatu hayrun minen nevm) diye çağrıda bulundu. Bir müddet sonra da tekbir getirmek üzere doğrulduğu sırada arka tarafından kulağına bir deve sesi geldi. Bunun üzerine tekbiri bıraktı ve "Bu ses, dedi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın devesi Ced'a'nın sesi, muhakkak ki hacc konusunda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yeni bir karara varmıştır, belki de bu, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kendisidir, bu durumda <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı birlikte kılarız." dedi.
Devenin sırtındaki Ali (radıyallahu anh) idi. Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) ona: "Hacc emiri olarak mı geldin, elçi olarak mı?" diye sordu. Hz. Ali (radıyallahu anh): "Elçi olarak geldim, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni Berae suretiyle gönderdi. Onu hacc mahallerinde halka okuyup tebliğ edeceğim" dedi.
Sonra kurban günü geldi. Arafat'ı terketti. Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) dönünce, tekrar halka hitabetti. Onlara Arafat'ı terketme (adabın)dan kesimlerinden (vesair) menasiklerinden sözetti. Sözü bitince, yine Hz. Ali (kerremallah vechehu) ayağa kalktı, halka, Berae suresini sonuna kadar okudu.
Nefru'l-evvel günü (Mina'dan Mekke'ye hareket günü) Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) kalktı ve halka bir hitabede daha bulundu. Mina'yı nasıl terkedeceklerini, nasıl taşlama yapacaklarını tarif etti, haccın menasikini öğretti. Konuşmasını bitirince fecirden Hz. Ali (radıyallahu anh) kalktı. Halka Berae suresini sonuna kadar (bir kere daha) okudu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">640</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">en-Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın minberinin yanında idim. Bir adam:
-"Ben Müslüman olduktan sonra başka bir amelde bulunmamış olmama kıymet vermem, ancak hacılara su dağıtmam hariç" dedi. Bir diğeri:
-"Ben de Müslüman olduktan sonra başka bir iş yapmamış olmama ehemmiyet vermem, ancak Mescid-i Haram'ı imar edip bakımını yapmam hariç" dedi. Bir üçüncüsü de:
-"Allah yolunda cihad, söylediklerinizden daha üstün bir ameldir" dedi.
Hz. Ömer (radıyallahu anh) onlara müdahale ederek konuşmalarını menetti ve: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın minberinin yanında sesinizi yükseltmeyin, bugün cumadır. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılınca ben huzura girer, ihtilaf ettiğiniz hususu sorarım" dedi. Arkadan Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi:
"Hacca gelenlere su vermeyi, Mescid-i Haram'ı onarmayı Allah'a ve ahiret gününe inananla, Allah yolunda cihad edenle bir mi tuttunuz? Allah katında bir olmazlar, Allah zulmeden milleti doğru yola eriştirmez. İnanan, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselere Allah katında en büyük dereceler vardır. işte kurtulanlar onlardır" (Tevbe, 19-20).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">649</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: Abdullah İbnu Übey İbni Selül öldüğü zaman oğlu (radıyallahu nah) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın huzur-i alilerine çıkıp, mübarek gömleklerini babasına kefen olarak vermesini talep etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) talebi kabul edip verdi. Bunun üzerine, babasının cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldırıvermesini talep etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu talebi de kabul etti ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırmak üzere kalktı. Ancak, Hz. Ömer (radıyallahu anh) kalkarak Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın elbisesinden tuttu ve: "Ey Allah'ın Resulü, Rabbin seni, ona <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmaktan men etmişken, sen nasıl ona <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsın?" diye müdahale etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Allah beni muhayyer bırakmıştır, zira: "Onların ister bağışlanmasını dile, ister dileme, birdir. Onlara yetmiş defa bağışlanma dilesen de Allah onları bağışlamayacaktır" (Tevbe, 80) buyurmaktadır. ben yetmişden de fazla bağışlama talebinde bulunacağım" dedi. Hz. Ömer (radıyallahu anh): "Ama, o münafıktır!" dedi.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buna rağmen onun ardından <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti inzal buyurdu: "Onlardan ölen hiç kimse için ebediyyen <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayacaksın, mezarı başında da durmayacaksın. Çünkü onlar Allah ve Resûlüne inanmadılar, fasık olarak öldüler" (Tevbe, 84)
Hz. Ömer (radıyallahu anh) der ki: "Sonra o gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a karşı izhar ettiğim cür'ete hayret ettim. Allah ve Resûlü daha iyi bilirler." (Bu son cümlenin İbnu Abbas'ın sözü olma ihtimali de mevcuttur).
Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade var: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu ayetten sonra münafıkların cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılmadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">652</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu Şihab ez-Zühri anlatıyor: "Bana Abdurrahmen İbnu Abidllah İbni Ka'b İbni Malik nakletti: Abdullah İbnu Ka'b -ki babası Ka'b gözlerini kaybettiği zaman kardeşleri değil, kendisi babasına rehberlik etmişti- kavmi içinde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)7ın ashabının hadislerini en iyi bilen ve en iyi öğrenmiş olanıydı. Abdullah dedi ki: "Babam Ka'b İbnu Malik'in, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Tebük seferine çıktığı zaman, sefere katılmayışı ile ilgili hikayeyi kendisinden dinledi. Şöyle anlatmıştı: "Ben Tebük gazvesi hariç Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın çıkardığı gazvelerden hiçbirine katılmamazlık etmemiştim. Gerçi Bedir gazvesine iştirak etmedim. Ancak buna katılmayanlardan kimseyi Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kınamadı. O seferde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Müslümanlar savaşı değil, Kureyş'in kervanını ele geçirmeyi düşünüyorlardı. Ne var ki Cenab-ı Hakk bunlarla düşmanı beklenmedik anda karşı karşıya getirdi.
Ben Akabe gecesinde İslam'la müşerref olup ilk andlaşmayı yaptığımız esnada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la beraberdim. Ben Akabe'de hazır bulunmayı Bedir'de hazır bulunmaya değişmem, halk Bedir gazasını Akabe biatından daha çok ansa da.
Benim Tebük seferinden geri kalışımla ilgili habere gelince, gerçekten ben hiçbir zaman, o sıradaki kadar güçlü ve zengin olmamıştım. Allah'a kasemle söylüyorum, daha önce hiçbir zaman iki devem olmamıştı. Ama o gazve sırasında iki tane binmeye mahsus devem vardı. Bir de Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazaya niyet etti mi mübhem ifadeler kullanarak asıl hedefi belli etmezdi. Fakat bu gazvede öyle yapmadı. Çünkü Tebük seferi çok sıcak bir mevsimde oluyordu. Uzak bir seferi ve tehlikeleri göze almış, büyük bir düşmanı hedef edinmişti. Müslümanlar gazve hazırlıklarını tam yapsınlar diye durumu bütün ciddiyetle açıklamış, gidecekleri istikameti gizlemeksizin bildirmişti.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la sefere katılacak Müslümanlar pek çoktu. Askerlerin künyelerini kayıt defteri almıyordu. Kayıt defterinden maksat künyelerin yazıldığı divandı." Ka'b (rivayetine devamla) der ki: "Pek az kimse gözden kaybolmayı (katılmamayı) arzu ediyordu. Bunlar da vahiy gelmedikçe, gizlendikleri, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tarafından bilinilemiyeceğini zanneden kimselerdi.
Bu gazve, tam meyvelerin erdiği, gölgelerin iyice tatlılaştığı bir zamana rastlamıştı. Ben de meyve ve gölgeye düşkün bir kimseydim.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Müslümanlar yol hazırlığı yaptılar. Ben de onlarla yol hazırlığı yapmak üzere sabahleyin evden çıkar (kararsızlık içinde) hiçbir şey yapmadan geri dönerdim. Kendi kendime: "Bu da bir şey mi, dilersem hazırlığı çabucak yapabilirim" diye teselli olur, avunurdum. Bu hal böylece devam etti. Öyle ki, başkaları ciddi ciddi hazırlığını tamamlamıştı.
Derken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Müslümanlar yola çıktılar. Ben hala hiçbir hazırlık yapmamıştım. Yine hazırlık için gittim geldim ama bir şey yap</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">660</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Ben şehrin öbür tarafında bir kadına elledim, cima yapmaksızın onunla nefsimi tatmin ettim. Ve işte ben buradayım, istediğin cezayı ver" dedi.
Hz. Ömer atılarak: "Allah seni örtmüş, keşke sen de kendini örtüp açıklamasaydın" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hiçbir cevap vermedi. Adam kalkıp gitti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) peşine bir adam göndererek onu çağırtıp şu ayeti okudu: "Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın zamanlarında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir... Bu, öğüt kabûl edenlere bir öğüttür" (Hûd, 114). Bunun üzerine bir adam: "Ey Allah'ın Resulü bu hüküm sadece soru sahibi için mi (başkasına da şamil mi)?" diye sordu. Resûlulah (aleyhissalatu vesselam): "Herkes için" cevabını verdi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">669</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın arkasında çok güzel bir kadın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu. Cemaatten bazıları onu görmemek için ön safa kaçıyor, (münafık ve cahil takımından) bazıları da en arka safa geliyor, rükuya vardığı zaman koltuğunun altından ona bakıyordu. Bu durum üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Andolsun, sizden öne geçenleri de biz biliriz, geri kalanları da biz biliriz" (Hicr, 24).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">680</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma), "Güneşin kayması (dülûku'ş-şems) anından gecenin kararmasına kadar güzelce <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl" (İsra, 78) ayetinde geçen dülûku'ş-şems'ten maksad, "güneşin meyli" derdi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">682</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'nin rivayetine göre, "...Sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı şahidlidir" (İsra, 78) ayeti hakkında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu açıklamayı yapmıştır:
"Onda gece melekleri de gündüz melekleri de, hazır bulunurlar"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">689</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "... Ey Muhammed <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken sesini yükseltme, gizli de okuma, ikisi ortasında bir yol tut" (İsra, 110) ayeti hakkında şu açıklamayı yaptı:
"Bu ayet, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın gizli (tebligatta) bulunduğu sırada nazil olmuştur. O zaman sesini yükseltince müşrikler işitiyor ve Kur'an'a onu indirene, onu getirene küfrediyorlardı. Allah Teala Hazretleri, "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını açıktan yapma." yani "açıktan, yüksek sesle okuma, ta ki müşrikler duymasın, ashabın işitmeyecek kadar da kısma" buyurarak ikisi arası, yani seslilikle sessizlik ortası bir yol tutmasını emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">690</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) diyor ki: "Şu ayet dua hakkında nazil olmuştur: "(Ey Muhammed) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken sesini yükseltme, gizli de okuma..." (İsra, 110).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">721</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İkrime (radıyallahu anh) anlatıyor: "Irak ahalisinden bir grub İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a dediler ki:
- Şu ayet hakkında ne dersiniz? "Ey iman edenler! Ellerinizin altında olan köle ve cariyeler ve sizden henüz erginliğe ermemiş olanlar sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından önce, öğle sıcağından soyunduğunuzda ve yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra yanınıza gireceklerinde üç defa izin istesinler. Bunlar sizin için açık bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında birbirinizin yanına girip çıkmakta, size de, onlara da bir sorumluluk yoktur. Allah size ayetlerini böyle açıklar. Allah bilendir. Hakim'dir" (Nur 58). Cenab-ı Hakk burada kesin emirde bulunduğu halde biz bunları tatbik etmiyoruz, dediler.
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Allah mü'minlere karşı halim ve rahimdir. Onları örtmeyi sever. İnsanlar o zaman evlerinde ne örtü ne de perde kullanmıyorlardı. Bazan hizmetçisi veya evladı veya yetimesi, kişi ehlinin üzerinde iken çıkagelirdi. Cenab-ı Hakk bunun üzerine, mezkur avret vakitlerinde izin istemeyi emretti. Böylece Allahu Teala onlara örtü ve hayır getirdi. Ne var ki, hala bu emirle amel eden tek kişi görmedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">735</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh), "Yanları yataklarından uzaklaşır, korku ve ümid ile Rablerine dua ederler.." (Secde 16) mealindeki ayetin, Atame denen yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını bekleyenler hakkında indiğini söylemiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">736</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enesin rivayeti Ebu Davud'da şu şekilde gelmiştir: Müslümanlar, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında) akşamla yatsı arasında nafıle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyorlardı. Bunun üzerine "Yanları yataklarından uzaklaşır, korku ve ümid ile Rablerine dua ederler..:' ayeti nazil oldu."
Hasan Basri merhum: "Ayet-i kerime kıyamu'l-leyl yani gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı ile ilgilidir, o kastedilmektedir" demiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">740</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhûma): "Allah bir adamın içinde iki kalp yaratmadı..." (Ahzab, 4) mealindeki ayet hakkında şunu söylerdi: "Bir gün, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak için kalkmıştı, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da bir hata yaptı. Cemaatte onunla <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan münafıklar derhal: "Bakın, bunun iki kalbi var, bunlardan biri sizinle, biri onlarla (Ashabıyla)" dediler. İşte onların bu sözü üzerine bu ayet nazil oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">786</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı sırasında Ten'im dağından seksen kişi Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın üzerine geldiler. Niyetleri onu öldürmekti. Yakalandılar. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onları serbest bıraktı. Bunun üzerine şu ayet indi. (mealen): "Sizi onlara üstün kıldıktan sonra, Mekke bölgesinde, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan geri tutan, savaşı önleyen O'dur..." (Feth, 24).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">793</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Gecenin bir cüz'ünde ve secdelerin arkalarında da onu tesbih et" mealindeki ayette geçen "secdelerin arkalarında" tabiriyle ilgili olarak: "Cenab-ı Hakk, tesbihi, bütün <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ların ardından yapmayı emretmektedir" demiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">794</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh), "Onlar gecenin (ancak) az bir kısmında uyurlardı" (Zariyat, 17) mealindeki ayet hakkında şu açıklamayı yaptı: "Onlar akşamla yatsı arasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarlardı."
Bir rivayette şu ziyade var: "Böylece yanları yataklarından uzaklaşır" (Secde,16).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">796</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın rivayetine göre, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra dahi tesbih et" (Tur, 49) ayetinde geçen "yıldızların batışından sonra" kılınacak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın (idbare's-sücud), sabahın farzından önce kılınan iki rekat; (Kaf suresinde geçen) edbare's-sücud ile de akşamın farzından sonra kılınan iki rek'at olduğunu söylemiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">817</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey iman edenler, siz Peygambere mahrem bir şey arzetmek istediğiniz vakit bu mahrem konuşmanızdan evvel sadaka verin. Bu sizin için daha hayırlı, daha temizdir. Fakat bulamazsanız Şüphe yok ki Allah çok mağfiret edici, çok esirgeyicidir" (Mücadele, 12) mealindeki ayet nazil olduğu zaman Hz. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana:
" (Bu sadakanın) bir dinar olmasına ne dersin?" diye sordu. Ben:
"- Bu miktar çoktur, takat getiremezler" dedim.
" Yarım dinara ne dersin?" dedi.
"- Ona da takat getiremezler" dedim.
" Öyleyse ne kadar o1sun?" dedi.
"- Bir kıl (ağırlığında altın) miktarı" dedim.
" Sen de pek parasızsınl" dedi.
Bunun üzerine şu ayet indi:
"Mahrem konuşmanızdan evvel sadakalar vereceğinizden korktunuz mu? Çünkü işte yapmadınız. (Bununla beraber) Allah sizin tevbelerinizi kabul etti. O halde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılın. Zekatı verin. Allah ve Peygamberine (diğer emirlerinde de) itaat edin. Allah ne
yaparsanız hakkıyla haberdardır" (Mücadele,13).
Hz. Ali (radıyallahu anh) der ki: "Allah, benim sebebimle bu ümmetin mükellefıyetini hafıfletti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">829</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le birlikte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken yiyecek maddesi taşıyan bir kervan geldi. Cemaatte bulunanlar, (camiyi bırakıp) kervanı karşılamaya koştular. Camide on iki kişi kaldı. Hz. Ebu Bekir ve Ömer (radıyallahu anhüma) kalanlar arasındaydı. Bu durum üzerine şu ayet nazil oldu. (mealen): "Onlar bir ticaret, yahud bir oyun, bir eğlence gördükleri zaman ona yönelip dağıldılar. Seni ayakta bıraktılar. De ki: Allah nezdindeki (sevab, mü'minler için) eğlenceden de, ticaretten de hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır" (Cum'a, 11).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">836</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) balı ve tatlı şeyleri severdi. Ayrıca, ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını kıldıktan sonra (hergün) kadınlarını teker teker ziyaret eder, her birine yaklaşır (sohbette bulunurdu.) Bu ziyaretlerinin birinde Hz. Hafsa (radıyallahu anha)'nın yanına girmişti. Bu defa onun yanında, her zamanki kaldığı mutad müddetten fazla kaldı. Ben bunu kıskanarak sebebini (Resûlullah'ın diğer hanımlarından) sordum. Bana: "Yakınlarından bir kadın Hafsa'ya bir okka (Taif) balı hediye etti, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ondan şerbet yapıp ikram etmiş olmalı, (o da şerbet hatırına sohbetini biraz uzatmıştır)" dediler. Ben:
"- Öyleyse, kasem olsun biz de ona mutlaka bir hile kurmalıyız!" dedim. Sevde (radıyallahu anha)'ye:
"- (Hafsa'dan sonra sıra senin) O girince sana yaklaşacak. Sana yaklaşınca O'na: "Ey Allah'ın Resûlü! Sen megafıh mi yedin?" diyeceksin. (Ben biliyorum ki, o sana:) "Hayır!"diyecek. O zaman sen de:
"Öyleyse senden burnuma gelen bu koku da ne?" diyeceksin." Bir rivayette Hz. Aişe şu açıklamayı yapar: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kendisinde kötü bir koku hissedilmesine tahammül edemez, buna çok üzülürdü (Bu sebeple gerçeği. itiraf ederek) muhakkak "Hafsa bana bal şerbeti ikram etti" diyecek. O zaman sen kendisine "Demek ki arı, balını urfut ağacından almış" diyeceksin. (Senden sonra bana uğradığı zaman) ben de böyle hareket edip aynı şeyleri söyleyeceğim. Ey Safıyye, sana uğradığı zaman sen de aynı şeyleri söyle! dedim."
Hz. Aişe anlatmaya devam etti:
"Sevde (bilahere bana) dedi ki: "Kendinden başka ilah bulunmayan Allah'a kasem olsun, bana tenbih ettiğin şeyleri, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kapıdan görünür görünmez, senden korktuğum için (unutmadan) hemen söylemek istedim." Ne ise, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kendisine yaklaşınca Sevde: "Ey Allah'ın Resûlü meğafır mi yediniz?" der:
"Hayır!" cevabını alır. Bunun üzerine aralarında şu konuşma geçer:
"- Öyleyse bu koku da ne?"
" Hafsa bana bal şerbeti ikram etti. "
"- Demek ki arı urfut yemiş."
Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatmaya devam ediyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana uğrayınca ben de aynı şeyleri söyledim. Keza, Safıyye (radıyallahu anha)'ye uğrayınca o da aynı şeyleri söyledi.
Müteakiben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hafsa (radıyallahu anha)'nın yanına girince:
"- Ey Allah'ın Resûlü sana o şerbetten ikram edeyim mi?" diye sorar. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):
"- Hayır, ihtiyacım yok!" cevabını verir. (Bu durumu işittiği zaman) Sevde (radıyallahu anha):
"- Allah'a kasem olsun balı ona haram ettik!" dedi. Ben kendisine:
"- Sus, (sesini çıkarma)" dedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">844</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), cinlere Kur'an okumadığı gibi, onları görmedi de. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir grup ashabıyla Ukaz panayırına gitmek niyetiyle yola çıktı. Bu esnada, şeytanlarla, semadan gelen haber arasına engel konmuş idi. (Bundan dolayı, mutad olarak semadan haber getiren) şeytanlar üzerine şahablar gönderildi. Böylece şeytanlar kavimlerine (eli boş ve habersiz) döndüler. Kavmi:
"- Ne var, niye (boş) döndünüz?" diye sordular. Onlar:
"- Bizimle semavi haber arasına mania kondu, üzerimize şahablar gönderildi. (Biz de kaçıp geri geldik)" dediler.
"- Bu, dediler, yeni zuhur eden bir şey sebebiyle olmalı, arzın doğusunu ve batısını dolaşın, (bu engel hakkında bir haber getirin)."
(Yeryüzünü taramak üzere gruplar halinde yola çıktılar. Bunlardan) Tihame tarafına giden bir grup, (Ukaz panayırına giderken yolda ashabıyla sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılmakta olan Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e (Nehle denen yerde) rastladı. Kur'an-ı Kerim'in tilavetini duyunca durup kulak kabarttılar.
"- Bizimle semavı haber arasına engel olan şey işte bu!" deyip kavimlerine döndüler. Onlara şöyle dediler:
"- Biz hakiki hayranlık veren bir Kur'an dinledik ki o, Hakk'a ve doğruya götürüyor. Bundan dolayı biz de ona iman ettik. Rabbimize (bundan sonra) hiçbir şeyi asla ortak tutmayacağız.." (Cin 1-2)
Bunun üzerine Cenab-ı Hakk Peygamberine (aleyhissalatu vesselam) vahyederek durumu bildirdi: "(Habibim) de ki: Bana şu hakikatler vahyolunmuştur: "Cinden bir zümre (benim Kur'an okuyuşumu) dinlemiş de (şöyle) söylemişler: "Bize, hakiki hayranlık veren bir Kur'an dinledik ki o, Hakk'a ve doğruya götürüyor..." (Cin 1-Cin'in sözü 15. ayette biter).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">845</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) Müzzemmil suresinde geçen: "Ey (esvabına) bürünen (habibim), gecenin birazı hariç olmak üzere kalk, yarısı miktarınca, yahud ondan birazını eksilt. Yahut (o yarının) üzerine (ilave edip) artır. Kur'an'ı da açık açık tane tane oku..." (Müzzemmil 1- 4) ayetleri hakkında şu açıklamayı yaptı: Bu ayeti, aynı surede yer alan: "...O, buna sizin takat getiremiyeceğ'inizi bildiğ'i için size karşı (ruhsat canibine) döndü. Artık Kur'an'dan kolay geleni okuyun..."(Müzzemmil 20) müteakip bir ayet neshetti."
İbnu Abbas (radıyallahu anh) devamla, surede geçen: "Şüphesiz gece kalkışı daha te'sirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" (6. ayet) mealindeki ayette geçen, "gece kalkışı"ndan murad, gecenin evvelidir. Böylece mana şu oluyor: "Gecenin evvelinde kalkmak, gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı olarak Allah'ın size farz kıldığı ibadeti yerine getirmenize daha elverişlidir." Bunun sebebi şudur: İnsan bir kere uyudu mu, ne zaman uyanacağını bilemez.
"Şüphesiz gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" ayetinde geçen "okumak daha elverişlidir"den maksada gelince "Kur'an'ı anlamak, Kur'an'da fıkıh sahibi olmak" demektir. İbnu Abbas, "Gündüzleyin seni uzun uzun alıkoyacak işler var" (7. ayet) mealindeki ayeti de, "Kur'an okumaktan çokca uzak kalmak" şeklinde anlamıştır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">860</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mescidde iken huzuruna girdim. Bana:
"- Ey Ebu Zerr mescide tahiyye (selam vermek) gerekir" buyurdu. Ben:
"- Mescide verilecek selam nedir?" diye sorunca:
" (Girince) kılacağın iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır" dedi. Ben:
"- Ey Allah'ın Resûlü, Hz. İbrahim ve Hz. Musa'nın suhuf1arında olanlardan herhangi bir şey size indirildi mi?" diye sordum, şu cevabı verdi:
" Ey Ebu Zerr! (Evet, şu mealdeki ayetler indi deyip okudu:)
"Şüphesiz iyi temizlenen ve Rabbinin adını zikredip de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan kimse umduğuna erişmiştir. Belki siz dünya hayatını (ahiretten) üstün tutarsınız. Halbuki ahiret daha hayırlı, daha süreklidir. Şüphesiz ki bunlar evvelki sahifelerde, İbrahim ile
Müsa'nın sahifelerinde de vardır" (A'la,14-19).
Ben tekrar sordum:
"- Ey Allah'ın Resûlü, Hz. İbrahim ve Hz. Musa (aleyhimasselam)'nın suhuflarında ne vardı?"
" Bunlarda, dedi, hep ibretli şeyler vardı. (mesela şöyle denmişti):
"Ölümü görüp bildiği halde gamsız-kedersiz yaşayana şaşarım. Cehenneme kesinlikle inandığı halde gülene şaşarım. İçinde yaşayanlarla birlikte dünyanın devamlı değiştiğini görüp de ondan tatmin bulana şaşarım. Kadere inanıp da (haram-helal ayırımı yapmadan hırsla mal peşinde) yorulana şaşarım. Ahiret hesabına inanıp da o maksadla çalışmayana şaşarım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">861</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu'l-Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a (Fecr suresinin baş tarafında geçen) "tek" ve "çift" tabiriyle ne kastedildiği sorulmuştu, şu cevabı verdi:
"Bunlar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>lardır. (Bildiğiniz gibi) bazısı çifttir, bazısı da tektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">865</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken Ebu Cehil gelip, hiddetle:
"Ben seni bundan yasaklamadım mı? Ben seni bundan yasaklamadım mı? Ben seni bundan yasaklamadım mı?" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkıp, Ebu Cehil'i (davranışı sebebiyle) sertce azarladı. Bunun üzerine Ebu Cehil:
"Biliyorsun ki Mekke'de adamı en çok olan benim (bana baskın çıkmaya gücün yetmez)" dedi. Onun bu sözüne mukabil Cenab-ı Hakk şu ayeti inzal buyurdu: "Haydi meclisini çağırsın, biz de zebanileri çağırırız" (Alak 17-18.)
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) der ki: "Allah'a kasem olsun adamlarını çağırsaydı, herifi, Allah'ın zebanileri anında yakalayacaklardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">882</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün mescidde iken hafıf bir uyku kestirmesi yaptı, sonra gülerek başını kaldırdı. Kendisine:
"Ey Allah'ın Resülü, niçin gülüyorsunuz?" diye sorulunca:
" Bana az önce şu süre nazil oldu" deyip besmele çekti, sonuna kadar Kevser süresini okudu:
"Bismillahirrahmanirrahim, Ey Muhammed! Doğrusu sana pek çok nimet vermişizdir. Öyleyse Rabbin için <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl, kurban kes. Doğrusu adı sanı ortadan kalkacak olan, sana kin tutan kimsedir" (Kevser 1-3).
Resûlullah kıraatı tamamlayınca sordu:
"Kevser'in ne olduğunu biliyor musunuz?"
Biz:
"- Allah ve Resûlü bilir" dedik.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) açıkladı:
"Bu bir nehirdir. Rabbim onu bana vadetmiştir. O nehir üzerinde pek çok hayırlar var. Bu bir havuzdur da. Kıyamet günü ümmetim onun başında (su içmek üzere) toplanacak. Bu havuzdaki maşrapalar gökteki yıldızlar kadar çoktur. Derken içlerinden bir kul çıkarılıp atılacak. Ben müdahale edip: "Ey Rabbim (onu niye atıyorsun) o benim ümmetimdendir?" diyeceğim. Ancak Cenab-ı Hakk: "Bunlar senden sonra ne bid'atler işlediler senin haberin yok" diyecek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">895</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu Amir (radıyallahu anh) Tirmizi'de gelen bir rivayette der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bana, her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın arkasından Muavvizeteyn'i okumamı emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">896</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Hubeyb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hafif bir yağmur ve karanlığa maruz kalmıştık. Bize <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırsın diye Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı bekledik." (Ravi der ki; Abdullah İbnu Hubeyb şu manada birşeyler daha söyledi: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) çıktı ve:
" Söyle !" dedi. Ben:
"- Ne söyliyeyim?" diye sordum. Bunun üzerine;
" Akşama ve sabaha erince Kul hüvallahu ahad ve Muavvizeteyn sûrelerini üçer kere oku. Bu sana, her şeye karşı yeterlidir" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">906</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mescidde i'tikaf'a girmişti. Cemaatin Kur'an'ı cehri olarak okuduklarını işitti. Perdeyi aralayıp şöyle seslendi:
"Bilin ki, herkes Rabbine hususi şekilde münacaatta bulunuyor, bir birinizi (seslerinizle) rahatsız etmeyin. Biriniz okurken (veya <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da iken) diğerinin kıraatini bastırmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">919</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As'ın daha önce zikri geçen: "Bana haber verildi ki sen gündüzleri oruç tutuyor, geceleri de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyormuşsun, doğru mu?.." diye başlayan hadis bu konuya girer.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">920</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Abdi'l-Kari (rahimehullah) anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh)'ın şöyle söylediğini işittim: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Kim geceleyin hizbini veya hizbinden bir kısmı okumadan uyursa bunu sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı ile öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı arasında tamamlasın. Bu takdirde, sanki gece (mütad vaktinde) okumuş gibi aynı Sevaba nail olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">921</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hişam İbnu Hakim İbni Hizam'ı, Furkan süresini farklı şekillerde okurken dinledim. Resûlullah ( aleyhissalatu vesselam) bana bu şekillerden hiçbiriyle okumamıştı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın içinde adamın üzerine atılacak oldum. Kendimi zorla zabtedip <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitirmesini bekledim. Selamı verir vermez ridasından tutup kendime doğru çektim ve: "Sana bu süreyi (böyle okumayı) kim öğretti?" diye sordum. Hişam: "Onu bana Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) öğretti!" demez mi! (Tepem attı):
"- Yalan söylüyorsun, onu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana da öğretti, ama senin okuduğuna hiç benzemiyor!" dedim. Adamı derdest edip doğru Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a götürdüm.
"- Ey Allah'ın Resûlü, dedim, bu adamı Furkan süresini, bana hiç okumadığın çok farklı şekillerde okuyor gördüm!"
Resûlullah, sükünetle:
" Hele yakasını sal!" diye emretti ve ona dönerek:
" Ey Hişam oku bakalım!" dedi. Hişam, kendisinden işittiğim şekilde, süreyi yeniden okudu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana yönelerek:
" Evet, süre bu şekilde indirildi!" buyurdu. Sonra bana:
" Ey Ömer, dedi. Sen de oku!"
Aynı süreyi ben de, bana öğretmiş olduğu şekilde okudum. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu açıklamayı yaptı:
" Evet süre bu şekilde (de) nazil oldu. Biliniz ki, bu Kur'an yedi harf (şekil) üzere indirilmiştir. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse onunla okuyun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">941</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Semüre İbnu Cündeb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sık sık: "Sizden bir rüya gören yok mu?" diye sorardı. Görenler de, O'na Allah'ın dilediği kadar anlatırlardı. Bir sabah bize yine sordu:
" Sizden bir rüya gören yok mu ?"
Kendisine:
"- Bizden kimse bir Şey görmedi!" dediler. Bunun üzerine:
" Ama ben gördüm" dedi ve anlattı: "Bu gece bana iki kişi geldi.
Beni alıp haydi yürü! dediler. Yürüdüm. Yatan bir adamın yanına geldik. Yanıda biri, elinde bir kaya olduğu halde başucunda duruyordu. Bazan bu kayayı başına indirip onunla başını yarıyordu, taş da sağa sola yuvarlanıp gidiyordu. Adam taşı takip ediyor ve tekrar alıyordu. Ama, başı eskisi gibi iyileşinceye kadar vurmuyordu. İyileştikten sonra tekrar indiriyor, önceki yaptıklarını aynen yeniliyordu. Beni getirenlere:
- Sübhanallah ! nedir bu ? dedim. Dinlemeyip:
- Yürü! Yürü!
dediler. Yürüdük, sırtüstü uzanmış birinin yanına geldik. Bunun da yanında, elinde demir kancalar bulunan biri duruyordu. Adamın bir yüzüne gelip, çengeli takıp yüzünün yarısını ensesine kadar soyuyordu. Burnu, gözü enseye kadar soyuluyordu. Sonra öbür tarafına geçip, aynı şekilde diğer yüzünün derisini de ensesine kadar soyuyordu. Bu da, yüz derileri iyileşip eskisi gibi sıhhate kavuşuncaya kadar bekliyor, sonra tekrar önce yaptıklarını yapmaya başlıyordu. Ben burada da:
- Sübhanallah, nedir bu? dedim. Cevap vermeyip:
- Yürü ! Yürü !
dediler. Beraberce yürüdük. Fırın gibi bir yere geldik. İçinden birtakım gürültüler, sesler geliyordu. Gördük ki, içinde bir kısım çıplak kadınlar ve erkekler var. Aşağı taraflarından bir alev yükselip onları yalıyordu. Bu alev onlara ulaşınca çığlık koparıyorlardı. Ben yine dayanamayıp:
- Bunlar kimdir?
diye sordum. Bana cevap vermeyip:
- Yürü ! Yürü !
dediler. Beraberce yürüdük. Kan gibi kırmızı bir nehir kenarına geldik. Nehirde yüzen bir adam vardı. Nehir kenarında da yanında bir çok taş bulunan bir adam duruyordu. Adam bir müddet yüzüp kıyıya doğru yanaşınca yanında taşlar bulunan kıyıdaki adam geliyor, öbürü ağzını açıyor bu da ona bir taş atıp kovalıyordu. Adam bir müddet yüzdükten sonra geri dönüp adama doğru yine yaklaşıyordu. Her dönüşünde ağzını açıyor, kıyıdaki de ona bir taş atıyordu. Ben yine dayanamayıp:
- Bu nedir?
diye sordum. Cevap vermeyip yine:
- Yürü ! Yürü !
dediler. Beraberce yürüdük. Çok çirkin görünüşlü bir adamın yanına geldik. Böylesi çirkin kimseyi görmemişsindir. Bunun yanında bir ateş vardı. Adam ateşi tutuşturup etrafında dönüyordu. Ben yine:
- Bu nedir?
diye sordum. Cevap vermeyip:
- Yürü ! Yürü !
dediler. Beraberce yürüdük. İri iri ağaçları olan bir bahçeye geldik. İçerisinde her çeşit bahar çiçekleri vardı. Bu bahçenin içinde çok uzun boylu bir adam vardı. Semaya yükselen başını neredeyse göremiyordum. Etrafında çok sayıda çocuklar vardı. Ben yine:
- Bunlar kimdir?
dedim. Cevap vermeyip:
- Yürü ! Yürü !
dediler. Beraberce </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">946</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında kişi, bir rüya görecek olsa onu aleyhissalatu vesselam efendimize anlatırdı. O sıralarda ben genç, bekar bir delikanlıydım, mescidde yatıp kalkıyordum. Bir gün rüyamda, iki meleğin beni yakalayıp cehennemin kenarına kadar getirdiklerini gördüm. Cehennem kuyu çemberi gibi çemberlenmişti. Keza (kova takılan) kuyu direği gibi iki de direği vardı. Cehennemde bazı insanlar vardı ki onları tanıdım. Hemen istiazeye başlayıp üç kere: "Ateşten Allah'a sığınırım" dedim. Derken beni getiren iki meleği üçüncü bir melek karşılayıp, bana: "Niye korkuyorsun? (korkma)" dedi.
Ben bu rüyayı kızkardeşim Hafsa (radıyallahu anha)'ya anlattım. Hafsa da Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a anlatmış. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"- Abdullah ne iyi insan, keşke bir de gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılsa!" demiş. Salim der ki: "Abdullah bundan sonra geceleri pek az uyur oldu!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">970</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan bir gün sordular:
"- Ey Allah'ın Resûlü! Allah yolunda yapılan cihada hangi amel denk olur?"
" (Başka bir amelle) dedi, ona güç getiremezsiniz !"
Soruyu soranlar ikinci ve hatta üçüncü sefer tekrar sordular.
Resûlullah her seferinde aynı cevabı verip:
" (Bir başka amelle) ona güç getiremezsiniz!" dedi ve sonra şunu ilave etti:
" Allah yolundaki mücahidin misali (gündüzleri ve geceleri hiç ara vermeden oruç tutup, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan, Allah'ın ayetlerine de itaatkar olan ve Allah yolundaki mücahid, cihaddan dönünceye kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> ve oruçtan hiç gevşemeyen kimse gibidir. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1001</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Emiriniz, fazıl veya facir her nasıl olursa olsun, (onun emri altında) cihad etmeniz size farzdır. Keza, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı da fazıl veya facir ve hatta kebair işlemiş bile olsa her Müslümanın, arkasında kılması bütün Müslümanlara farzdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1009</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve askerleri (sefer sırasında) tepeleri tırmandıkça tekbir getirirler, inişe geçince de tesbihte bulunurlardı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> dahi buna göre vazedildi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1018</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şeddad İbnu'l-Had (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir bedevi gelerek Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a iman etti. Sonra da sordu: "Seninle hicret edeyim mi?" Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu ashabından birine teslim edip meşgul olmasını söyledi. Sonra yapılan gazvede Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bir miktar ganimet elde etmişti. Bunu taksim etti ve bedeviye de bir pay ayırdı. Bedevi: "Bu nedir?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Bu payı sana ayırdım" dedi. Adam: "Ben bunun için sana tabi olmuş değilim, ben -eli ile boğazını göstererek- şuraya bir ok atılıp ölmem ve cennete gitmem için sana tabi oldum" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da: "Sen Allah'a sadık oldun mu o da sana sadık olur (dilediğini verir)" dedi.
Askerler bir müddet durdular. Sonra düşmanla mukatele etmek üzere kalktılar. Adamcağızı, az sonra sırtlayıp Hz.Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e getirdiler. Tam gösterdiği yere bir ok isabet etmiş ve ölmüştü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Bu, o adam mı?" diye sordu:
"Evet, odur!" dediler.
"Öyleyse o Allah'a doğru söyleyip sadakat gösterdi, Allah da ona sadakat gösterdi" dedi.
Adam, Resûlullah (aleyhissalatu vessselam)'ın cübbesi ile kefenlendi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) cenazeyi öne çıkardı, üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Okuduğu duadan işitilenler arasında şu da vardı: "Ey Allahım, bu senin bir kulundur. Senin yolunda hicret etmek üzere memleketinden ayrıldı. Şehid olarak öldürüldü. Ben buna şahidlik ediyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1025</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nu'man İbnu Mukarrin. (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birçok gazvelere katıldım. (Şunu gördüm): Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), şafak sökünce, güneş doğuncaya kadar mukateleyi durdururdu. Güneş doğunca öğle vaktine kadar tekrar mukateleye geçerdi. Tam öğle vaktinde mukateleyi durdurur, güneş batıya meyledinceye kadar ara verirdi. Meyledince, ikindi vaktine kadar mukatele eder, ikindi vaktinde ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılıncaya kadar ara verir, sonra tekrar mukateleye geçerdi. (Ashab) derdi ki: "Bu vakitte (yani güneşin zevali vaktinde) yardım rüzgarları eser, mü'minler <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larında orduları için dua ederler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1053</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Abdillah anlatıyor: "Biz Basra'da Mirbed denen yerde idik. Saçları dagınık, bir adam geldi, elinde kırmızı renkli bir deri parçasi vardı. Kendisine: "- Köylüsün galiba." dedik. "- Evet!" dedi. "- Elindeki şu deri parçasını bize ver (de ne var bir bakalım)!" dedik. Hemen alıp içindekini okuduk. Şu yazılı idi: "Allah'ın Resulu Muhammed'den Beni Züheyr İbnu Kays . Siz, şayet Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet eder, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar, zekat verir, ganimetten beşte biri, Peygamberin hissesini ve safiyy payı'nı eda ederseniz, sizler Allah ve Resulü'nün emanıyla emniyette olursunuz. Biz: "Bu mektubu size kim yazdı?" diye sorduk. "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)!" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1058</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İrbaz İbnu Sarıye es-Sulemi (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la Hayber Kalesi'ne indik. Beraberinde başka birçok Müslüman da vardı. Hayber'in sahibi (lideri) cebbar, mütekebbir birisi idi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "- Ey Muhammed! Sizin eşeklerimizi kesmeye, meyvelerimizi yemeye, kadınlarımızı dövmeye hakkınız mı var?" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu sözlere öfkelenerek emretti: "Ey İbnu Avf merkebine bin ve şöyle nida et: "Haberiniz olsun, cennet sadece mü'minlere helaldır, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak üzere toplanın!" Ravi, devamla, der ki: "Cemaat toplandı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlara <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. Sonra da kalkıp sunları söyledi: " Sizden biri, (rahat) koltuğuna kurulup, Allah'ın sadece şu Kur' an'da yazdıklarını mı haram ettiğini sanıyor? Haberiniz olsun, vallahi ben (Allah'ın yasaklarını) duyurdum, (Kur'an'da olmayan hayırlar) emrettim, birçok şeylerden sizleri yasakladım; bunlar, Kur'an ın bir misli kadar ve belki de daha çoktur. Allah Teala hazretleri, Ehl-i Kitab'ın evlerine izinsiz girmenizi helal kılmamıştır. Kadınları dövmenizi, borçlarını (olan cizyeyi) verdikten sonra meyvelerini yemenizi de helal kılmamıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1097</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Abese (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kıble istikametinde (sütre olarak) bir ganimet devesi bulunduğu halde gerisinde bize <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınca, hayvanın yan kısmından bir tutam yün aldı (elinde tutup göstererek): "Ganimetinizden humus dışında şu kadarı bile bana helal değildir. Humus da size iade edilecek (sizin maslahatlarınızda harcanacak)tır" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1103</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Bahreyn'den bir mal getirildi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Bunu mescide dökün" dedi. Bu mal (şimdiye kadar) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelenlerin en çok olanı idi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a gitti ve mala hiç nazar etmedi. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> bitince gelip malın yanında durdu. Her gördüğüne ondan veriyordu. Derken amcası Abbas (radıyallahu anh) geldi ve:
"Ey Allah'ın Resûlü, bana da ver. Zira ben hem kendimin, hem de Akil'in (esaretten kurtuluş) fıdyesini verdim!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da: "Al!" dedi.
Bunun üzerine o da torbasını iyice doldurdu. Sonra onu sırtlamaya çalıştı, ancak muvaffak olamadı.
"Ey Allah'ın Resûlü, birilerine söyle de sırtıma kaldırıversin" dedi ise de: "Hayır" cevabını aldı. Bunun üzerine; Abbas:
"Öyleyse sen sırtıma kaldırıver!" dedi. Yine: "Hayır!" cevabını aldı. Bunun üzerine Abbas, torbadan bir miktarını döktü, tekrar sırtlamaya çalıştı, yine kaldıramadı. Ve:
"Birilerine söyle sırtıma kaldırıversin!" dedi. "Hayır!" cevabını alınca, yine: "Öyleyse sen kaldırıver" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buna da "Hayır!" deyince Abbas bir miktar daha boşalttı, sonra kaldırıp omuzuna koyup çekip gitti.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Abbas (radıyallahu anh)'taki para hırsına taaccübünden, bize görünmez oluncaya kadar gözleriyle onu takip etmişti.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tek dirhem kalıncaya kadar oradan ayrılmadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1106</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Peygamberlerden (aleyhimüsselam) biri, gazveye çıktı da kavmine: "Nikahla bağlanıp, gerdeğe girmek istediği halde henüz gerdek yapmadığı kadını olan benimle gelmesin, keza bina yapıp henüz çatısı atılmamış inşsaatı olan da gelmesin, keza gebe koyun veya develer satın alıp doğurmalarını bekleyeniniz varsa o da gelmesin" dedi. .
Gazveye çıktı. Derken tam ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı sırasında veya buna yakın bir zamanda (fethedeceği) beldeye yaklaştı. Güneş'e: "Sen bir memursun, ancak ben de bir memurum" dedi ve Allah'a yönelerek: "Ey Rabbim, şu güneşi bize durdur (da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımız geçmesin!)" diye dua etti. Güneş, o yerlerin fethini Allah müyesser kılıncaya kadar durduruldu. Sonra elde edilen ganimetleri topladılar. Toplanan ganimetleri yemek üzere ateş geldi. Fakat ateş tatmadı bile. Bunun üzerine Peygamber:
"İçimizde ganimetten çalan bir hırsız var, her kabileden bir kişi bana biat etsin!" dedi. Bu suretle ona biat etmeye başladılar. Derken bir adamın eli peygamerin eline yapışıp kaldı."Hırsız bu kabilede. Kabilenin her ferdi bana teker teker biat etsin !" dedi.
Biat etmeye başladılar. İki veya üç kişinin eli O'nun eline yapıştı kaldı. "Ganimet hırsızı sizde" dedi.
Öküz başı kadar iri bir altın getirdiler. Ganimet yığınının içine o da atıldı. Ateş gelip ganimeti yedi.
Bilesiniz, bizden önce hiçbir ümmete ganimet helal kılınmamıştır. Ganimetleri Allah sadece bize helal kıldı. Bu da, bizde gördüğü aczimiz ve za'fımız sebebiyledir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1111</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Halid (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hayber Savaşı sırasında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından biri öldürülmüştü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a haber verildi.
"Arkadaşınız üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılnız!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sözü üzerine, halkın çehresi değişmiş, (bir soğukluk çökmüştü). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) açıkladı:
"Arkadaşımız Allah için cihad sırasında ganimetten çalmıştı !"
Bunun üzerine, maktülün eşyasını karıştırdık. Yahudilere ait boncuk kolyelerden iki dirhem bile etmeyen bir kolyeyi çalmış olduğunu gördük."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1122</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">El-Misver İbnu Mhreme (radıyallahu anhüma)'ye Amr İbnu Avf (radıyallahu anh) şunu anlatmıştır: "Resûlullah (aleyhissalam vesselam) Ebu Ubeyde (radıyallahu anh)'yi Bahreyn'e, oranın cizyesin getirmek üzere yolladı. Mallarla dönünce Ensar geldiğini işitti. Sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le kıldılar. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> bitince, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın etrafını sardılar. Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam) tebessüm buyurdular ve: "Öyle zannediyorum, Ebu Ubeyde'nin bir şeyler getirdiğini işittiniz" dedi. Hep birlikte: "Evet!" dediler. Bunun üzerine şunları söyledi:
"Öyleyse sevinin ve sizi sevindiren şeyi ümid edin. Allah' a yemin olsun, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Ben size dünyanın genişlemesinden korkuyorum. Sizden öncekilere dünya genişlemişti de hemen dünya için birbirleriyle boğuşmaya başladılar ve helak oldular. Genişleyen dünyanın onlar gibi sizi de helak etmesinde korkuyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1128</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sellam, sahabeden birinden rivayet etmektedir: "Cuheyne'den bir mahalle üzerine baskın yaptık. Müslümanlardan biri, (teke tek vuruşmak üzere) onlardan bir adam taleb etti. (Bir cengaver gelince) hemen kılıncıyla saldırıya geçti. Ancak hata yaptı ve kılıncı kendisine isabet etti. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Ey Müslümanlar, kardeşinize (yardım edin)" diye bağırdı. Halk ona doğru koşuştu. Ama ölmüştü. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onu elbisesi ve kanı ile birlikte sardı, üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı ve defnetti. "Ey Allah'ın Resulü, bu şehid midir?" diye sordular. "Evet o şehiddir ve ben ona bu hususta şahidim" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1130</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radiyallahu anhuma) anlatıyor: "(Babam) Ömer İbnu'l-Hattab (radiyallahu anh) şehid olduğu halde yıkandı, kefenlendi, üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılındı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1195</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) ihram giyerek Mekke'ye müteveccihen yola çıktığı zaman, güzel kokusu olmayan bir yağ ile yağlanırdı. Sonra Zülhuleyfe mecsidine gelir, orada (ihram için iki rek'at) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar, sonra hayvanına binerdi. Devesi (ayağa kalkıp) onu doğrultunca telbiyeye başlar ve şöyle derdi: "Ben Resûlullah'ın böyle yaptığını gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1238</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Cübeyr anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a dedim ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, vacib kıldığı zaman, getirdiği telbiye hususunda Ashab'ın ihtilafına doğrusu hayret ediyorum!" Bana şu cevabı verdi. "Bu meseleyi ben herkesten iyi biliyorum. Aslında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tek bir hacc yaptı. Bütün ihtilaflar bununla ilgili.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hacc maksadıyla (Medine'den) yola çıktı. Zülhuleyfe Mescidi'ne gelip iki rekatlık ihram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılınca, haccı fiilen olduğu yerde başlattı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitirince de hacc için telbiyede bulundu. İşte bu telbiyeyi bır kısım insanlar işitti. Bunu kendisind en ben de (işittim ve) hatırımda tuttum. Sonra hayvanına bindi. Devesi onu yerden kaldırınca tekrar telbiye getirdi. Bu ikinci telbiyeyi de işitenler oldu. (Her seferinde telbiyeleri) farklı kimselerin işitmesi, insanların dağınık ve hareket halinde olmalarındandı. Böylece, devesi onu kaldırdığı zaman çektiği telbiyesini de yeni insanlar işitti. İşte bunlar: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), devesi kaldırdığı zaman telbiye getirdi"dediler.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yoluna devam etti. Beyda tepesine çıkınca da telbiye getirdi. Bu telbiyeyi de işiten başkaları vardı. Bunlar: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beydaya çıkınca telbiye getirdi" dediler. Allah'a kasem olsun! Resûlullah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>gahında haccı başlattı. Devesi kaldırdığı zaman telbiye getirdi, sonra Beyda tepesine çıkınca orada da telbiye getirdi."
Said İbnu Cübeyr sözüne devamla dedi ki: "İbnu Abbas'ın sözünü esas alanlar (Zülhuleyfe 'deki) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>gahta iki rek 'atlık ihram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılar kılmaz telbiye getirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1239</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi' diyor ki: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) Harem bölgesinin en yakın yerine geldi mi telbiyeyi artık bırakırdı. Sonra zu Tuva nam mevkide geceyi geçirir, orada sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılar, sonra yıkanırdı ve derdi ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) böyle yapmıştı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1284</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Biz hacc aylarında, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte, hacc için ihrama girmiş olarak, hacc gecelerinde yola çıkıp Seref nam yere indik. Orada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Kimin beraberinde kurbanlığı yoksa, haccını umre yapmak isteyen umreye çevirsin. Beraberinde kurbanlığı olan bunu yapmasın" dedi. Hz. Aişe sözünde devamla der ki: "Ashab'tan bazısı umreye niyet etti, bazısı da terketti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile, gücü yerinde olan bazısının yanında kurbanlığı vardı.
(Bir ara) Resûlullah yanıma gelince beni ağlar buldu.
"Niye ağlıyorsun?" diye sordu.
"Ben ashabına söylediklerini işittim ve umre yapmaktan engel olundum!" dedim. Bunun üzerine:
"Neyin var?" diye tekrar sordu.
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılamıyorum (hayız oldum)" dedim.
"Bu sana zarar vermez. Sen Hz. Adem (aleyhisselam)'in kızlarından bir kadınsın. Allah öbürlerine yazdığı kaderi sana da takdir etti, bu bir kusur sayılmaz. Sen haccına devam et. Cenab-ı Hakk inşaallah, umreyi de sana nasib edecek" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1287</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beytullah'a uğrayıp sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından önce tavaf etti, sonra Medine'ye hareket etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1303</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı, yedi şavttan üçünü hızlıca yaptığı ilk tavafta, Hacer-i Esved'e istilam buyururken gördüm."
Bir rivayette şöyle demiştir: "Safa ile Merve arasında sa'y ederken sel çukurunda koşuyordu."
Buhari ve Müslim'in bir rivayetinde şöyle demiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Haceru'l-Esved'den Haceru'l-Esved'e üç tur remel yaptı, dört tur da yürüdü, sonra iki rekat <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı, yani tavaftan sonra. Sonra da, hem haccda hem de umrede Safa ile Merve arasında tavaf yaptı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1304</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye geldi. Doğru Mescid-i Haram'a girdi ve Haceru'l-Esved'i istilam buyurdu. Sonra sağ kolu üzerinde ilerleyerek üç tur remel yaptı, dört tur da yürüdü. Sonra Makam-ı İbrahim'e geldi ve "Siz de İbrahim'in makamından bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>gah edinin..." (Bakara 125) ayetini okudu. Ardından makam, Beytullah'la kendi arasında olacak şekilde iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitirince tekrar Haceru'l-Esved'e geldi ve istilamda bulundu.
Sonra Safa ve Merve'ye gitti. Zannedersem orada:
"Şüphe yok ki Safa ve Merve Allah'ın şeairindendir" (Bakara 158) ayetini okudu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1325</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) her yedide iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1326</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu'z-Zübeyr yedilerin arasını birleştirir ve yürüyüşü hızlandırırdı ve Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin de böyle yaptığını söylerdi. Ancak en sonda her yedi için iki rek'at (tavaf) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1327</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir diğer rivayette: "İbnu Zübeyr'in "Fecirden sonra tavaf ta bulunduğu, iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldığı, tavaf edince hızlı yürüdüğü" belirtilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1328</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe'ye hizmet eden bir kadının rivayetine göre: "Hz. Aişe (radıyallahu anha) kendisiyle birlikte kesintisiz, yedili dört tavaf yapmış, her bir yedinin ardından kılınması gereken iki rek'atlik tavaf <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını en sonda ard arda kılmıştır. Hz. Aişe (radıyallahu anha) ilaveten demiştir ki: "Her bir şavtın sonunda rükn-ü istilam müstehabdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1329</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahrman İbnu Abdi'l-Kari anlatıyor: "Ömer İbnu'I-Hattab (radıyallahu anh) ile, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra tavaf ettik. Hz. Ömer tavafı tamamlayınca güneşe baktı ve (doğduğunu) göremedi. Devesine binip Zu-Tava nam mevkiye kadar geldi. Orada devesini durdurarak iki rek'at (tavaf sünnetini) kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1330</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İsmail İbnu Ümeyye (merhum) anlatıyor: "Zühri'ye, "Ata: "Farz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, iki rek'atlik tavaf <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının yerini de tutar" diyor, (ne dersiniz)?" dedim. Şu cevabı verdi: "Sünnete uymak daha iyidir. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam ) yedi şavtlık bir tavaf yaptı. Mutlaka onun için iki rek'atlik bir tavaf <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1331</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), iki rek'atlik tavaf <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında iki İhlas süresini yani: Kul ya eyyuhe'l-kafirûn ve Kul hüvallahü ehad sürelerini okudu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1338</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Beytullah etrafındaki tavaf, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> gibidir. Ancak bunda konuşabilirsiniz. Öyle ise, kim tavaf sırasında konuşursa sadece hayır konuşsun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1339</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'nin bir başka rivayetinde şöyle buyurulmuştur: "Tavaf sırasında az kelam edin. Zira sizler <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dasınız."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1341</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'da gelen bir diğer rivayette: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye geldiği vakit hasta idi. Bu sebeple bineği üzerinde tavaf etti. Tavaf sırasında Rüknün karşısına her gelişte onu bastonu ile selamladı. Tavafını bitirince, devesini ıhdı ve iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı." denir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1344</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a hasta olduğumu söyledim. Bana: " Öyleyse, insanların gerisinden, bir hayvan üzerinde tavaf et" dedi. Ben, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beytullah'ın yan tarafında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken tavaf ettim. O <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da "Ve't-Tür ve Kitabi'n-Mestur" süresini okuyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1347</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cübeyr İbnu Mut'im (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ey Abdümenafoğulları, sizden kim halkı idarede bir sorumluluk deruhte ederse, Beytullah'ı gündüz veya gece herhangi bir saatte ziyaret edip <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılanı sakın menetmesin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1348</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebuz-Zübeyr el Mekki anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra yedi kere tavaf edip hücresine çekildiğini gördüm. Artık orada ne yaptığını (tavaf <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılıp kılmadığını) bilmiyorum."
Ebu'z-Zübeyr devamla dedi ki: "Ben Beytullah'ın sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra, güneş doğuncaya kadar, ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra da güneş batıncaya kadar boşaldığını, kimsenin tavaf etmediğini gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1362</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu's-Saib in anlattığına göre, (yaşlanıp gözlerini kaybettiği vakit) İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a (tavaf sırasında) refakat edip, Haceru'1-Esved'i takip eden (Haceru'1-Esved ile) kapı arasındaki kısımda (mültezem) durdurmuş bu sırada İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) kendisine: "Bana söylendiğine göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) işte burada <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarmış" demiştir. Abdullah İbnu Saib de "evet" demiş, bunun üzerine İbnu Abbas, kalkıp orada <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1372</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), beraberinde Usame İbnu Zeyd, Bilal, Osman İbnu Talha (radıyallahu anhüma) olduğnu halde hep beraber girip kapıyı kapadılar. Açtıkları zaman içeri ilk giren ben oldum. Bilal'le karşılaştım ve hemen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın Kabe'nin içerisinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıp kılmadığını sordum.
"Evet" dedi, "iki Yemani direk arasında." Kaç rek'at kıldığını sormayı unuttum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1373</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir rivayette geldiğine göre (İbnu Ömer) şöyle demiştir:"Çıktığı zaman Bilal (radıyallahu anh)'e sordum:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) içerde ne yaptı?" Cevaben:
"İki direği sağına, birini de soluna aldı, üç direği de arkasına aldı. -O zaman Beytullah'ta altı direk vardı- sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1374</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir rivayette şöyle gelmiştir: "Beytullah'a girdiği zaman soluna gelen iki direk arasında iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Sonra çıktı ve Kabe'nin önünde iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1377</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Müslim'de kaydedilen bir rivayette, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şunu söyler: "Sizler Kabe'yi tavafla emrolundunuz, içine girmekle değil." Ve der ki: "Üsame (radıyallahu anh) bana, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, Beytullah'a girdiği zaman her tarafında dua ettiğini, dışarı çıkıncaya kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadığını, çıkınca Beytullah'ın önünde (kapısına yakın yerde) iki rek'at kılıp: "Bu (Beyt), kıbledir" dediğnni haber verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1378</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari'nin bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir. "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Kabe'ye girdi. İçeride altı direk vardı. Her bir direğin yanında bir miktar durdu, dua etti, ama <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1379</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'de şöyle denmiştir: "Kabe'ye girdi ve her tarafında tesbihde bulundu. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadan çıktı. Makam'ın gerisinde iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1380</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'nin bir diğer rivayeti şöyle: "Resûlullah (aleyhissalàtu vesselam)) Kabe'ye girdi, ilerledi. Kapıya yakın bulunan iki sütunun arasına gelince oturdu. Allah'a hamd ve senada bulundu. Sonra kalkıp Kabe'nin arka cihetinden karşısına gelen kısma kadar yürüdü. Alnını ve yanağını sürdü. Allah'a hamd'u senada bulundu, dua ve istiğfar etti. Sonra Kabe'nin her bir köşesine gitti ve her birini tekbir, tehlil, tesbih ve Allah Teala'ya sena, dua ve istiğfarla karşıladı.Sonra çıkıp, Beytullah'ın ön yüzünde iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca: "Bu (Beyt), kıbledir" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1382</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Eslemiyye (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hz. Osman (radıyallahu anh)'a dedim ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) seni çağırdığı zaman sana ne söyledi." Bana şu cevabı verdi:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana: "Sana iki boynuzu örtmeni söylemeyi unuttum. Zira Beytullah'da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan kimseyi meşgul edecek herhangi bir şeyin bulunması doğru değildir" dedi. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1383</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Ben Kabe'ye girip içinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayı çok arzu ediyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ellerimden tutup beni Hıcr'a soktu ve: "Beytullah'a girmek istiyorsan burada <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl. Zira burası ondan bir parçadır. Senin kavmin Kabe'yi (tamir maksadıyla) yeniden inşa ederken, inşaatı kısa tutup onu Beytullah'tan hariç bıraktılar"dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1385</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi 'anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma), Kabe'ye girdi mi, girince yüzü istikametinde yürür, kapıyı arkasında tutar, karşı duvarla arasında üç zira'lık mesafe kalıncaya kadar düz yürür, (orada durup) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar, böyle davranmakla, Hz. Bilal (radıyallahu anh)'in, "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) burada kıldı" diye haber verdiği yerde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayı kastederdi. Ancak (İbnu Ömer) şunu da söyledi:
"- Kişinin, Beytullah'ın içerisinde, dilediği noktada <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmasında bir beis yoktur!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1394</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) arefe günü sabahı, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılınca Mina'dan hareket ederek Arafat'a geldi, Nemire'ye indi. Burası, Arafat'a gelen ümeranın indikleri yerdir. Öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı vakti olunca Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sıcakta Nemire'den yürüdü. Öğle ile ikindiyi birleştirdi, sonra halka hitab etti. Sonra yürüyüp Arafat'taki vakfe yerinde durdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1398</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve İbnu Mudarrıs et-Tai (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Müzdelife'de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldığı zaman geldim.
"Ey Allah'ın Resûlü, dedim, ben Tayy dağlarından geliyorum. Hayvanım da kendim de yorgunum ve bitkin düştük. Allah'a kasem olsun, ey Allah'ın Resûlü, gelirken geçtiğim her dağın başında mutlaka durdum. Benim için hacc imkanı var mı?"
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu cevabı verdi:
"Bizimle birlikte şu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı burada kılıp, bizimle kalan, bundan önce de Arafat'da geceleyin veya gündüzleyin kalmış olan, artık haccını tamamlamış, haramlardan kurtulmuş olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1403</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Üsame İbnu Zeyd (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) güneş battığı zaman Arafat'tan (ifaza yaparak) yola çıktı. Dağ geçidine geldiği zaman deveden inip bevletti. Sonra abdest aldı. Abdesti bol su kullanarak değil, hafıfçe aldı. Ben:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> mı kılacağız ey Allah'ın Resûlü`?" diye sordum.
"Hayır, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> önümüzde!" dedi ve devesine bindi. Müzdelife'ye gelince hayvandan indi ve yeniden abdest aldı. Bu sefer bol su kullandı.Sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> başladı. Akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı. Sonra herkes devesini ıhdı.Yine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başlandı. Bu sefer de yatsıyı kıldı. İkisi arasında başka bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1405</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fatıma Bintu'l-Münzir anlatıyor: "Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhüma) kendisi ve beraberindekilere Müzdelife'de sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırıverecek olan kimseye, şafak söktüğü zaman kıldırmasını emredip, bineğine atlar ve Mina'ya hareket eder (yolda da) durmazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1409</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fatıma Bintu'l-Münzir anlatıyor: "Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhüma) kendisi ve beraberindekilere Müzdelife'de sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırıverecek olan kimseye, şafak söktüğü zaman kıldırmasını emredip, bineğine atlar ve Mina'ya hareket eder (yolda da) durmazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1465</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Zülhuleyfe'de öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı, sonra kurbanlık devesini getirip hörgücünün sağ yanına nişanı vurdu, kan akıttı (boynuna) iki tane nalın taktı. Sonra binek devesine atladı. Beyda düzlüğüne ulaşınca, hacca niyet ederek telbiye getirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1468</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan önce kurban kesmiş olan (bilsin ki, kestiği kurban değildir, ailesine et takdim etmiştir), yeniden kessin!"buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1469</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ebu Bürde İbnu Niyar (radıyallahu anh) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan önce kurbanını kesmişti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona:
"Kurbanını yenile!" dedi. Ebu Bürde:
"Ey Allah'ın Resûlü, benim sadece bir oğlağım var. Ancak nazarımda yıllanmış olandan daha kıymetlidir!" deyince: "Öbürünün yerine bunu kurban et. Ancak oğlak senden sonra, kimseye kurban için yeterli olmayacak!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1473</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yevm-i nahr'de alacalı, boynuzlu ve iğdiş edilmiş iki koç kesti. Koçları kesmek üzere (yatırıp kıbleye) yöneltince: "Şüphesiz ki ben, bir muvahhid (Allah'ı bir tanıyıcı) olarak yüzümü o gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a yönelttim. Ben müşriklerden değilim" ve "Şüphesiz benim <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ım da, menasikim de, hayatım da, ölümüm de hiçbir ortağı olmayan, alemlerin Rabbi Allah'ındır. Ben böylece emrolundum. Ben (bu ümmette) Müslüman olanların ilkiyim" (En'am 162) (ayetlerini okudu ve:)
"Ey Rabbim (bu kurban bize) sendendir, senin rızan için (kesiyoruz) ve sana (ulaşacak)tır. Ey Rabbim, Muhammed ve ümmetinden bunu kabul buyur. Bismillahi vallahu ekber!" deyip, sonra koçu kesti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1509</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den anlatıldığına göre: "O, iki dağ yolu arasındaki Zu-Tuv nam mevkide geceyi geçirir, sonra Mekke'nin yukarı yolundan şehre girerdi. Hacc veya umre yapmak niyetiyle Mekke'ye geldiği vakit, devesini doğruca Beytullah'ın kapısının yanında ıhdırırdı. Sonra (hayvandan iner) Mescid-i Haram'a girer, Haceru'1-Esved rüknüne gelir, oradan başlayarak yedi kere Beyt'i tavaf eder ilk üçünde koşar, dördünde de yürürdü. Sonra tavaftan çıkar, evine dönmezden önce iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar, Safa ile Merve arasında da tavaf ta (sa'y) bulunurdu.
Hacc ve umreden çıktığı zaman, Zülhuleyfe'deki Batha'da devesini ıhtırırdı. Orada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da devesini ıhtırırdı"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1510</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) Muhassab'da öğle, ikindi, akşam, yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını kılar, bir miktar uyurdu. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın böyle yaptığını söylerdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1556</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Arafat'ta vakfe yaptı ve: "Burası Arafat'tır, vakfe yeridir, Arafat'ın her yeri vakfe yeridir" dedi.
Sonra güneş batar batmaz ifaza yaptı. (Arafat'ı terketti). Devesinin terkisine Üsame İbnu Zeyd (radıyallahu anhüma)'i bindirdi. Efendimiz (aleyhissalatu vesselam), -halk sağında ve solunda (develere telaşla vururlarken) onlara dönüp bakmadan her zamanki sükun ve rıfk halini koruyarak eliyle işaret edip: "Ey insanlar! Sakin olun" diyordu.
Sonra Cem'e (Müzdelife'ye) geldi. Orada iki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı da (akşam ve yatsı) beraberce kıldırdı. Sabah olunca Kuzah tepesine gelip üzerinde vakfe yaptı.
"Burası Kuzeh'dir, vakfe yeridir. Cem'in tamamı vakfe yeridir!"dedi. Sonra oradan ayrıldı, Muhassır vadisine geldi. Devesine vurdu. Deve dört nala koşarak vadiyi geçti. Orada durup, amcası Abbas (radıyallahu anh)'ın oğlu Fazl'ı devesinin terkisine aldı.
Oradan Cemretu'l-Akabe'ye geldi ve taşlama yaptı. Sonra menhara (kesim yerine) geldi:
"Burası menhardır (kurbanlarımızı keseceğimiz yer), Mina'nın her tarafı menhardır" buyurdu. Has'am kabilesinden genç bir kadın gelerek:
"Ey Allah'ın Resûlü! Babam yaşlanmış bir ihtiyardır, Allah'ın hacc farizası kendisine terettüp etmektedir. Ben ona bedel hacc yapabilir miyim?" diye bir sual sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselàm):
"Babana bedel hacc yap!"cevabını verdi. Bu sırada eliyle, devenin terkisinde bulunan Fazl'ın başını büktü. Amcası Abbas (radıyallahu anh):
"Ey Allah'ın Resûlü! Amcanın oğlu Fazl'ın başını niye büktün?" diye sordu.
"İkisini de birer genç görüyorum. Onlar hakkında şeytanın şerrinden emin değilim!" dedi. Derken bir adam daha gelip:
"Ey Allah'ın Resûlü, ben traş olmazdan önce ifaza tavafını yaptım!" dedi.
"Traş da ol, bunda mahzur yok!" cevabını aldı. Derken bir başkası daha gelip:
"Ey Allah'ın Resûlü, ben taşlama yapmazdan önce kurbanımı kesmiş bulundum!" dedi.
"Taşlarını da at, bunda bir mahzur yok!" cevabını aldı. Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Beytullah'a geldi, onu tavaf etti, sonra zemzem'e geldi ve:
"Ey Abdulmuttaliboğulları, eğer halk size bunun üzerine galebe etmeyecek olsa mutlaka çekerdim" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1568</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Vail İbnu Hucr İbni Rebia (radıyallahu anh) anlatıyor; "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sağlığında, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak maksadıyla bir kadın evinden çıkmıştı. Yolda ona bir erkek rastladı. Kadına çullanıp ihtiyacını giderdi. Kadın bağırdı, adam ise sıvıştı gitti.
(Çığlığı üzerine) kadına bir erkek uğramıştı. Ona başından geçeni anlatıp, bir adam bana böyle böyle yaptı dedi. Sonra, bir grup muhacire rastladı, başından geçeni onlara da anlatıp: "Bir adam bana böyle yaptı!" dedi. Hep beraber yürüyüp, kadının kendisine tecavüz ettiği kimseyi yakalayıp kadına getirdiler. Kadın:
"- Evet bu odur?" dedi. Sonra adamı Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in yanına götürdüler. Resûlullah adamın recmedilmesini emrettiği sırada, kadına tecavüz etmiş olan kimse kalkıp:
"- Ey Allah'ın Resûlü, suçlu benim!" diye itirafta bulundu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kadına:
" Git. Allah günahlarını affetti" dedi. Zan altında kalmış olan kimseye de güzel sözler söyleyip (gönlünü aldı). Mütecavizin recmedilmesini emretti ve recmedildi.
Sonra Resûlullah şunu söyledi:
" Bu adam öyle bir tevbe ile tevbe etti ki, böyle bir tevbeyi Medine ahalisi yapsaydı kabul edilirdi."
Tirmizi, şu ziyadede bulunmuştur: "Vail (radıyallahu anh) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in kadına mehir takdir edip etmediğini zikretmedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1577</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, Maiz İbnu Malik el-Eslemi (radıyallahu anh) gelerek:
"- Ey Allah'ın Resûlü, ben nefsime zulmettim, zina fazihasını işledim, beni temizlemeni istiyorum" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu reddetti (geri çevirip meselenin üzerine gitmedi). Ancak Maiz ertesi gün tekrar geldi. Yine:
"- Ey Allah'ın Resûlü, ben zina fazihasını irtikab ettim!" diye ikinci sefer itirafta bulundu. Adamı ikinci sefer geri çeviren Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adamın kavmine birisini yollayarak:
"Onun aklında bir noksanlık biliyor musunuz, normal bulmadığınız bir davranışına rastladınız mı?"diye tahkik ettirdi. Ancak hep beraber:
"Biz onu gördüğümüz kadarıyla, aramızdaki salih kişilere denk akıl (ve feraset) sahibi biliyoruz" dediler. Maiz üçüncü sefer müracaatta bulundu. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onlara yine birini göndererek adam hakkında sordurdu. Yine ne kendinde, ne aklında bir kusur olmadığını söylediler.
Adam dördüncü sefer müracaat edince, ona bir çukur kazdırdı. Taşlanmasını emretti ve taşlandı.
Ravi der ki: Gamidiye adında bir kadın da gelerek:
"Ey Allah'ın Resûlü, beni niye reddediyorsun. Görüyorum ki, beni de Maiz gibi geri çevirmek istiyorsun. Allah'a kasem olsun ben hamileyim de!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):
"Öyle ise hayır. Sen git ve çocuğu doğurunca gel" dedi. Kadın gitti çocuğu doğurunca, bir beze sarılmış olarak çocukla geldi.
"İşte çocuk, doğurdum!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Git, sütten kesinceye kadar emdir, sonra gel!" buyurdu. Kadın gitti, o çocuğu sütten kesince çocukla birlikte geldi. Çocuğun elinde bir ekmek parçası vardı.
"Ey Allah'ın Resûlü, işte çocuk, sütten kestim, yemek de yedi" dedi.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) çocuğu alıp, Müslümanlardan birine teslim etti. Sonra bir çukur kazılmasını emir buyurdu. Göğsüne kadar derinlikte bir çukur kazıldı. Bundan sonra halka taşlamalarını emretti. Herkes taşladı. Halid İbnu Velid (radıyallahu anh) elinde bir taş ilerledi, başına attı. Kan yüzüne fışkırmıştı, kadına küfretti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Halid'in kadına küfrettiğini işitince:
"Ey Halid ağır ol!" dedi ve ilave etti:
"Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun, bu kadın öyle bir tevbe yaptı ki, şayet alış-verişte sahtekarlık yapanlar aynı tevbe ile tevbe yapsalardı, onların bile mağfiretine yeterdi !"
Sonra Resûlullah (tekfın) emretti. Kadının üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı ve defnedildi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1579</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu'l-Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Cüheyneli, zinadan hamile kalmış bir kadın geldi ve:
"- Ey Allah'ın Resûlü! Ben bir hadd cürmü işledim, cezasını bana tatbik et" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da kadının velisini çağırıp:
" Buna iyi muamelede bulunun. Çocuğu doğurunca kadını bana getirin!" buyurdu. Velisi öyle yaptı. (Doğumdan sonra gelince) Resûlullah kadının elbisesini üzerine bağlamalarını emretti. Sonra taşlamalarını söyledi ve taşlandı. Üzerine cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırdı. (Bunu gören) Hz. Ömer:
"- Bu zaniye kadına <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> mı kıldırıyorsun?" dedi. Aleyhissalatu vesselam Efendimiz:
" Bu öyle bir tevbe yaptı ki, onun tevbesi Medine ahalisinden yetmiş kişiye taksim edilseydi onların hepsini rahmete bandırırdı. Sen Allah için canını vermekten daha efdal bir amel biliyor musun?" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1647</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kıyamet günü, mü'minin mizanında güzel ahlaktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah Teala hazretleri, çirkin düşük söz ve davranış) sahiplerine buğzeder."
Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle dennıiştir: "Güzel ahlak sahibi, ahlakı sayesinde, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> ve oruç sahibinin dereceisine ulaşır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1655</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Bürde Amir İbnu Ebi Misa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bana, Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma):
"Biliyor musun babam babana ne demiş?" diye sordu. Ben: "Bilmiyorum" dedim. Bunun üzerine:
"Babam, senin babana: "Ey Ebu Musa! Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la olan İslamımız, onunla olan hicretimiz, onunla olan bütün amellerimiz bizim için sabit ve devamlı olsa, ondan sonra işlediğimiz amellerin de herbirinden başa baş kurtulsak bu seni memnun eder mi?" dedi. Baban, babama şu cevabı verdi:
"Vallahi hayır! Biz ondan sonra cihad yaptık, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldık, oruç tuttuk, çok hayırlar işledik. Bizim elimizde çok insan Müslüman oldu. Biz bütün bunların ecrini ümid ediyoruz." Babam tekrar dedi ki:
"Fakat ben, Ömer'in ruhu yed-i kudretinde olan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun, bunların bize sabit kalmasını, O'ndan sonra yaptıklarımızdan da başa baş kurtulmayı isterim."
Ben atılıp: "Senin baban, vallahi benim babamdan daha hayırlıymış" dedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1705</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ka'b İbnu Ucre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana şunu söyledi:
"Ey Ka'b İbnu Ucre, seni, benden sonra gelecek ümeraya karşı Allah'a sığındırırım. Kim onların kapılarına gider ve onları, yalanlarında tasdik eder, zulümlerinde onlara yardımcı olursa, o benden değildir, ben de ondan değilim; ahirette havz-ı kevserin başında yanıma da gelemez. Kim onların kapısına gitmez, yalanlarında onları tasdik etmez, zulümlerinde yardımcı olmazsa o bendendir, ben de ondanım; o kimse, havzın başında yanıma gelecektir. Ey Ka'b İbnu Ucre! <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> bürhandır. Oruç sağlam bir kalkandır. Sadaka hataları söndürür, tıpkı suyun ateşi söndürdüğü gibi. Ey Ka'b İbnu Ucre ! Haramla biten bir ete mutlaka ateş gerekir. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1717</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Selam (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Hz. Osman (radıyallahu anh) muhasara edildiğn zaman, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırma işine Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh)'yi tayin etti. Bazan Hz. İbnu Abbas kıldırıyordu. Sonra, Hz. Osman (isyancılara) elçi yollayıp, benden ne istiyorsunuz? diye sordu. Onlar: "Hilafetten ayrılmanı istiyoruz" dediler. O da: "Allah'ın bana giydirdiği bir kaftanı çıkarmam" diyerek reddetti.
"Onlar seni öldürecekler!" dediler. O:
"Beni öldürdüğünüz takdirde, ebediyyen birbirinizi sevmeyecek, düşmanla elbirlik savaşamayacaksınız. Göre göre ihtilafa düşeceksiniz. Ey kavm, bana karşı çıkardığnnız şu ihtilaf sakın ola başınıza, sizden öncekilerin maruz kaldığı belayı dolamasın!" dedi. İhtilalcilerin tazyikleri artınca, cuma gününe oruçlu olarak girdi. Gün biraz ilerleyince uyudu.Uyanınca:
"Şu anda rüyamda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı gördüm. Bana: "Akşam yanımızda iftarını yapacaksın" buyurdu" dedi.
O gün öldürüldü. Sonra Hz. Ali (radıyallahu anh) hutbe okumak üzere kalktı. Hamd ü senadan sonra:
"Ey insanlar, dedi, bana yaklaşın, gözlerinizi, kulaklarınızı dört açın. Şahsen ben ve sizler hepimizin fıtnenin içine düşmemizden korkuyorum. Fitne sırasında, hepimize gayret gerekecek." Devamla dedi ki:
"Allah bu ümmeti iki edeble terbiye etti: Kitap ve Sünnet. Bunların (tatbiki hususunda), sultan nezdinde gevşeklik olamaz. Öyle ise Allah'tan korkun, aranızdaki meseleleri halledin."
Hz. Ali (radıyallahu anh) bunları söyleyip minberden indi ve beytü'l-maldan arta kalan servete yönelerek Müslümanlar arasında taksim etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1728</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Bir kimse evine veya yatağına gir'ince hemen bir melek ve bir şeytan alelacele gelirler. Melek:
"Hayırla aç!" der. Şeytan da:
"Şerle aç!" der.
Adam, şayet (o sırada) Allah'ı zikrederse melek Şeytanı kovar ve onu korumaya başlar. Adam uykusundan uyanınca, melek ve şeytan aynı şeyi yine söylerler. Adam, şayet: "Nefsimi, ölümden sonra bana geri iade eden ve uykusunda öldürmeyen Allah hamdolsun. İzniyle yedi semayı arzın üzerine düşmekten alıkoyan Allah'a hamdolsun"dese bu kimse yatağından düşüp ölse şehit olur, kalkıp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılsa faziletler içinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmış olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1729</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz.Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Allah'ı zikreden bir cemaatle sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı vaktinden güneş doğuncaya kadar birlikte oturmam, bana İsmail'in oğullarından dört tanesini azad etmemden daha sevgili gelir. Allah'ı zikreden bir cemaatle ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı vaktinden güneş batımına kadar oturmam dört kişi azad etmemden daha sevgili gelir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1731</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Derdi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir?"
"Gecenin sonunda yapılan dua ile farz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ların ardından yapılan dualardır!" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1746</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu. Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer (radıyallahu anhüma) beraber otururlarken ben <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordum. (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitirip) oturunca, Allah'a sena ile zikretmeye başladım ve arkasından Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a salat okuyarak devam ettim. Sanra kendim. için duada bulundum. (Bu tarzımı beğenmiş olacak ki) Hz. Peygaınber (aleyhissalatu vesselam);
"İşte!.İstediğin veriliyor. İşte! İstediğin veriliyor'' dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1768</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için tahrime tekbirini alınca kıraate geçmezden önce bir müddet süküt buyurmuştur. Ben:
"Ey Allah'ın Resûlü, dedim, anam babam sana feda olsun, tekbir ile kıraat arasındaki süküt esnasında ne okuyorsunuz?" Bana şu cevabı verdi:
"Ey Allahım, beni hatalarımdan öyle temizle ki, kirden paklanan be-yaz elbise gibi olayım. Allahım beni, hatalarımdan su, kar ve dolu ile yıka" diyorum."
Ebû Davud, Nesai (ve Buhari'nin) rivayetlerinin başında şu ziyade vardır: "Allahım, benimle hatalarımın arasını doğu ile batının arası gibi uzak kıl,"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1769</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radyallahu anhuma) anlatıyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken, cemaatten biri aniden:
"Allahu ekber kebira, velhamdü lillahi kesira, subhanallahi bükraten ve asila (Allah, büyükte büyüktür, Allah'a hamdimiz çoktur, sabah akşam tesbihimiz Allah'adır!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz:
"Bu sözleri kim söyledi?" diye sordu. Söyleyen adam:
"Ben, ey Allah'ın Resûlü" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesellam) efendimiz:"
"O sözler hoşuma gitti. Sema kapıları onlara açıldı" buyurdu. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) der ki: "Söylediği günden beri o zikri okumayı hiç terketmedim."
Nesai, bir rivayette şu ziyadede bulunmuştur: "On iki adet meleğin, bu sözleri (yükseltmek üzere) koşuştuklarını gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1770</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken nefes nefese bir adam geldi ve:
"Allahu ekber, Elhamdü lillahi hamden kesiran tayyiben mubareken fihi. (Allah büyüktür, çok temiz ve mübarek hamdler Allah'adır!)" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitirince:
"Şu kelimeleri hanginiz söyledi?" diye sordu. Cemaat bir müddet sessiz kaldı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"(Kim söylediyse çekinmesin, benim desin), Zira fena bir şey söylemiş değil)" dedi. Bunun üzerine adam:
"Ben, ey Allah'ın Resûlü!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da:
"Ben on iki melek gördüm. Her biri, bu kelimeleri (Allah'ın huzuruna) kendisi yükseltmek için koşuşmuşlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1771</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başlarken tekbir getirir, sonra (bazan) şunu okurdu: "İnne salati ve nüsüki ve mahyaye ve memati lillahi Rabbi'l-alemin. La şerike lehu ve bi-zalike ümirtü ve ene evvelü'l-müslimin. Allahümmehdini li-ahseni'l a'mali ve ahseni'l-ahlaki. La yehdi li-ahseniha illa ente. Ve kıni seyyie'l-a'mal ve seyyie'l-ahlak. La yaki seyyieha illa ente. (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ım, ibadetim hayatım ve ölümüm alemlerin Şeriksiz Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum. Ben bu emre teslim olanların ilkiyim. Ey Allah'ım, beni amellerin ve ahlakın en iyisine sevket. Bunların en iyisine senden başka sevkeden yoktur. Beni kötü amellerden ve kötü ahlaktan koru, bunların kötülerinden ancak sen korursun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1772</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu Mesleme (radıyallahu anh)anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) nafile <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak için kalktığı vakit (bazan) şunu okurdu:
"Allahu ekber veccehtü vechiye li'llezi fatara's-Semavati ve'1-arza hani-fen müslimen ve ma ene mine'l-müşrikin... (Allah büyüktür. Yüzümü Ha-nif ve Müslüman olarak semavat ve arzı yaratan Allah a yönelttim. Ben müşriklerden değilim). . . ")
Devamını Hz. Cabir (radıyallahu anh)'in rivayetinde olduğu şekilde zikretti. Sonra şunu okudu:
"Allahümme ente'l-Meliku. La ilahe illa ente sübhaneke ve bihamdike Allahım (kainatın gerçek) Meliki sensin. Senden başka ilah yoktur. Seni hamdinle takdis ederim]. " Sonra kıraata geçti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1773</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a (iftitah tekbiri ile) başlayınca şunu okurdu:
"Subhaneke Allahümme ve bi-hamdike ve tebarekesmüke ve teala ceddüke ve la ilahe gayruke. (Allah'ım seni her çeşit noksan sıfatlardan takdis ederim, hamdim sanadır. Senin ismin mübarek, azametin yücedir, senden başka ilah da yoktur)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1783</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) gelerek:
"Bana <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da okuyacağım bir dua öğret" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu duayı okumasını söyledi:
"Allahümme inni zalemtü nefsi zulmen kesiran ue la yağfiru z-zünübe illa ente fà'ğfir li mağfireten min indike verhamni inneke ente'l-ğàfüru'r-rahim. (Allahım ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak sen affedersin. Öyle ise beni, şanına layık bir mağfiretIe bağışla, bana merhamet et. Sen affedici ve merhamet edicisin".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1785</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın geceleyin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca şu duayı okuduğunu işittim: "AlIahım! Senden, katından vereceğin öyIe bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidayet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertip, içime kamil iman, dışıma amel-i salih, amellerime temizlik ve ihlas verir, rızana uygun istikameti ilham eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun.
Allahım, bana öyle bir iman, öyle bir yakin ver ki, artık bir daha küfür (ihtimali) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.
Allahım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunIa kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhàr olan) şühedaya has makamları niyaz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum!
Allahım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevi ve uhrevi) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Ràhmetine muhtacım, halimi arzediyorum. (İhtiyacım ve fakrim sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacını görüp şifayab kilan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azabının arasını da ayırmanı, helake davetten, kabir azabindan korumanı diliyorum.
Allahım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veya mahlukatindan birine vaadettiğin bir lütuf var da buna idrakim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeple de istediklerimin dışında kalmış ise ey alemlerin Rabbi, onun husülü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum.
Ey Allahım! Ey (Kur'an gibi, din gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru yolun sahibi! Kafirler için cehennem vaadettiğin kıyamet gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzur-i kibriyana ulaşmış mukarrebin meleklerle, (dünyada iken çok) rükü ve secde yapanlar ve ahidlerini ifa edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sahibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sahibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sahipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.)
Allahım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hidayete ermiş hidayet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesilesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhalefet edene, senin ona olan adavetin sebebiyle adavet (düşmanlık) ediyoruz.
Allahım! Bu bizim duamızdır. Bunu fazlınla kabul etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin.
Allahım! Kalbime bir nur, kabrime bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur ver; sağıma bir nur, soluma bir nur ver; üstüme bir nur, altıma bir nur ver; kulağıma bir nur, gözüme bir nur ver; saçıma bir nur, derime bir nur ver; etime bir nur, kanıma bir nur ver; kemiklerime bir nur koy!
Allahım nurumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nur ver, (söylenmiyenler</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1786</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Sevban (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) selam verip (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca) üç kere istiğfarda bulunup: "Allahümme entes-selam ve minke's-seIam tebarekte ve tealeyte ya ze'l-celali ve'I-ikram. (Allahım sen selamsın. Selàmet de sendendir. Ey celal ve ikram sahibi sen münezzehsin, sen yücesin)" derdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1787</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kà'a İbnu Ucre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) duyurdular ki: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın takipçileri (muakkibat) var. Onları her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın peşinden söyleyenler -veya yapanlar- (cennet ve mükafaat hususunda) hüsrana uğramazlar. Bunlar otuz üç adet tesbih, otuz üç adet tahmid, otuzdört adet tekbir'dir".
Nesai'nin Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh)'ten yaptığı bir rivayette şöyle denmektedir: "Bu emredildiği zaman Ensar'dan bir adam rüyasında görür ki bir kimse: "Bunu yirmi beş yapın, tehlili de ilave edin" demektedir. Sabah olunca bunu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'aanlattı. Efendimiz : "Söylendiği şekilde yapın!" buyurdu".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1788</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının arkasından yüz kere tesbihde ve yüz kere tehlilde bulunursa, deniz köpüğü gibi çok bile olsa günahları affedilir".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1789</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu Amir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın arkasından muavvizatı okumamı emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1790</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) teheccüt <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılmak üzere geceleyin kalkınca şu duayı okurdu: "AIIahım, Rabbimiz! Hamdler sanadır. Sen arz ve semavatin ve onlarda bulunanIarın kayyumu ve ayakta tutanısın, hamdler yalnızca senin içindir. Sen semavat ve arzın ve onlarda bulunanların nûrusun, hamdler yalnızca sanadır. Sen haksın, va'din de haktır. Sana kavuşmak haktır, sözün haktır. Cennet haktır, cehennem de haktır. Peygamberler hàktır, Muhammed (aleyhissalatu vesselam) de haktır. Kıyamet de haktır.
AIIahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim. Sana yöneldim. Hasmına karşı senin (bürhanın) iIe dava açtım. Hakkımı aramada senin hakemliğine başvurdum. Önden gönderdiğim ve arkada bıraktığım hatalarımı affet. Gizli işlediğim, aleni yaptığım, benim bilmediğim, senin benden daha iyi bildiğin hatalarımı da affet! İlerleten sen, gerileten de sensin. Senden başka ilah yoktur".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1815</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün Mescid'e girdi. Orada Ensar'dan Ebu Ümame (radıyallahu anh) denen kimse ile karşılaştı. Ona:
"Ey Ebu Ümame, niçin seni <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakti dışında Mescid'de oturmuş görüyorum?" diye sordu.
"Peşimi bırakmayan bir sıkıntı ve borçlar sebebiyle ey Allah'ın Resülü" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):
"Sana bazı kelimeler öğreteyim mi? Bunları okursan, Allah, senden sıkıntını giderir ve borcunu öder."
"Evet, ey Allah'ın Resülü, öğret!" dedim.
"Öyleyse, dedi, akşama çıktın mı sabaha erdin mi şu duayı oku: "AIlahım üzüntüden ve kederden sana sığınırım. Aczden ve tembellikten sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borcun galebe çaImasından ve insanların kahrından sana sığınırım."
(Ebu Ümame) der ki: "Ben bu duayı yaptım, Allah benden gamımı giderdi, borcumu ödedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1820</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "Annem ve babam sana kurban olsun, şu Kur'àn göğsümde durmayıp gidiyor. Kendimi onu ezberleyecek güçte göremiyorum" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu cevabı verdi: "Ey Ebül-Hüseyin! (Bu meselede) Allah'ın sana faydalı kılacağı, öğrettiğin takdirde öğrenen kimsenin de istifade edeceği, öğrendiklerini de göğsünde sabit kılacak kelimeleri öğreteyim mi?"
Hz. Ali (radıyallahu anh): "Evet, ey Allah'ın Rasülü, öğret bana!" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şu tavsiyede bulundu:
"Cuma gecesi (perşembeyi cumaya bağlayan gece) olunca, gecenin son üçte birinde kalkabilirsen kalk. Çünkü o an (meleklerin de hazır bulunduğu) meşhüd bir andır. O anda yapılan dua müstecabtır. Kardeşim Yà'kub da evlatlarına şöyle söyledi: "Sizin için Rabbime istiğfàr edeceğim, hele cuma gecesi bir gelsin." Eğer o vakitte kalkamazsan gecenin ortasında kalk. Bunda da muvàffàk olamazsan gecenin evvelinde kalk. Dört rek'àt <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl. Birinci rek'atte, Fatiha ile Yà-sin süresini oku, ikinci rek'atte Fatiha ile Ha-mim, ed-Duhan süresini oku, üçüncü rek'atte Fatiha ile Eliflam-mim Tenzilü's-secde'yi oku, dördüncü rek'atte Fatiha ile Tebareke'l-Mufassal'ı oku. Teşehhüdden boşaldığın zaman Allah'a hamdet, Allah'a senayı da güzel yap, bana ve diğer peygamberlere salat oku, güzel yap. Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar ve senden önce gelip geçen mü'min kardeşlerin için istiğfar et. Sonra bütün bu okuduğun duaların sonunda şu duayı oku:
"Allahım, bana günahları, beni hayatta baki kıldığın müddetçe ebediyen terkettirerek merhamet eyle. Bana faydası olmayan şeylere teşebbüsüm sebebiyle bana acı. Seni benden razı kılacak şeylere hüsn-i nazar etmemi bana nasib et. Ey semavat ve arzın yaratıcısı olan celal, ikram ve dil uzatılamayan izzetin sahibi olan Allahım. Ey Allah! ey Rahman! celalin hakkı için, yüzün nuru hakkı için kitabını bana öğrettiğin gibi hıfzına da kalbimi icbar et. Seni benden razı kılacak şekilde okumamı nasib et. Ey semavat ve arzın yaratıcısı, celalin ve yüzün nuru hakkı için kitabınla gözlerimi nurlandırmanı, onunla dilimi açmanı, onunla kalbimi yarmanı, göğsümü ferahlatmanı, bedenimi yıkamanı istiyorum. Çünkü, hakkı bulmakta bana ancak sen yardım edersin, onu bana ancak sen nasib edersin. Herşeye ulaşmada güç ve kuvvet ancak büyük ve yüce olan Allah'tandır. " Ey Ebu'l-Hasan, bu söylediğimi üç veya yedi cuma yapacaksın. Allah'ın izniyle duana icabet edilecektir. Beni hak üzere gönderen Zat-ı Zülcelal'e‚ yemin olsun bu duayı yapan hiçbir mü'min icabetten mahrum kalmadı."
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) der ki: "Allah'a yemin olsun, Ali (radıyallahu anh) beş veya yedi cuma geçti ki Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a aynı önceki mecliste tekrar gelerek:
"Ey Allah'ın Resülü! dedi, geçmişte dört beş ayet ancak öğrenebiliyordum. Kendi kendime okuyunca onlar da (aklımda durmayıp) g</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1821</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şeddad İbnu Evs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da şu duayı okumamızı öğretiyordu:
"Allàhım! Senden işte (dinde) sebat etmeyi, doğruluğa da azmetmeyi istiyorum. Keza nimetine şükretmeyi, sana güzel ibadette bulunmayı taleb ediyor, doğruyu konuşan bir dil, eğriliklerden uzak bir kalb diliyorum. AIIahım, senin bildiğin her çeşit şerden sana sığınıyorum, bilmekte olduğun bütün hayırları senden istiyorum, bildiğin günahlarımdan sana istiğfàr ediyorum!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1834</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ufuk-ı semada bir bulut belirtisi gördü mü işi terkeder, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da idiyse kısa keser ve şu duayı okurdu: "Allah'ım, bunun şerrinden sana sığınırım." Yağmur başlarsa: "Allah'ım, boI yağmur, faydalı yağmur (ver)" derdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1839</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amir İbnu Rebia (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)ın arkasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan birisi, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da hapşırdı ve şu duayı okudu: "Mübarek (heyrı boI), ihlaslı ve çok hamdle Allah'a hamdederiz, ta Rabbimiz razı oluncaya kadar; dünya ve ahiret işindeki rızasından sonra da (hamdimize devam ederiz)." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıktıktan sonra: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da dua okuyan kimdi?" diye sordu. Ancak okuyan kişi süküt etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tekrar sordu:
"Duayı kim okudu? Zira fena bir şey söylemedi." Bunun üzerine adam: "Bendim, bu dua ile sadece hayır murad ettim" dedi. Efendimiz:
"(Duanız) Rahman'ın Arşına kadar yükseldi" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1854</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İki haslet veya iki hallet -vardır ki onları Müslüman bir kimse (devam üzere) söyleyecek olursa mutlaka cennete girer. Bu iki şey kolaydır. Kim onlarla amel ederse, azdır da... Her (farz) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sonra on kere tesbih (sübhanallah), on kere tahmid (elhamdülillah), on kere tekbir (Allahu ekber) söylemekten ibarettir."
(Abdullah der ki:) "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bunları söylerken parmaklarıyla saydığını gördüm. Resûlullah devamla buyurdular: "Bunlar beş vakit itibariyle toplam olarak dilde yüzellidir. Mizanda bin beş yüzdür. "İkinci haslet" ise yatağa girince Allah'a yüz kere tesbih, tekbir ue tahmid'de bulunmanızdır. Bu da lisanda yüzdür, mizanda bindir. (Her ikisi toplam iki bin beş yüz eder.)"
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözlerine şöyle bir soru ile devam etti:
"Hanginiz bir günde, gece ve gündüz iki bin beş yüz günah işler?"
"Bunları niye söylemiyelim ey Allah'ın Resülü?" dediler. Şu cevabı verdi:
"Şeytan, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da iken her birinize gelir: "Şunu şunu hatırla" der, ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkıncaya kadar devam eder. (Bu hatırlatmaların neticesi olarak) kişi bu tesbihatı terk bile eder. Kişi yatağına girince de şeytan ona gelir, (zikir yapmasına imkan vermeden) uyutmaya çalışır ve uyutur da."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1864</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Esma İbnu'I-Hakem el-Fezari (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hazreti Ali'yi dinledim, şöyle demişti: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan bir hadis dinledim mi, Allah Teala hazretlerinin faydalanmamı dilediği kadar ondan istifade ediyordum. Şayet bir adam O'ndan hadis rivayet edecek olsa (gerçekten duydun mu diye) yemin ettiriyordum. Yemin edince onu tasdik edip rivayetini kabül ediyordum."
Hz. Ebu Bekri's-Sıddik (radıyallahu anh) bana şu hadisi rivayet etti ve bu rivayetinde Ebu Bekir doğru söyledi: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinledim, demişti ki: "Günah işleyip arkasından kalkıp abdest alarak iki rekat <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan sonra da AIIah Teala hazretlerine tevbe eden her insan mutlaka mağfiret olunur." Sonra da şu ayeti okudu. (Mealen): "Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı zikrederler, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır? (Al-i İmran 135).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1867</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Resûlullah (aleyhissàlatu vesselam)'ın zevcelerinden Cüveyriyye (radıyallahu anha)'nin anlattığına göre, "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz bir gün sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılınca, daha kendisi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>gahında iken, erkenden yanından çıkmış, gitmiş, kuşluktan sonra Cüveyriyye (aynı yerinde zikrederek) otururken geri gelmiş ve: "Bırakıp gittiğim halde duruyorsun (hiç yerinden kımıldamadın galiba?)" diye sormuştur. "Evet" cevabı üzerine şunu söylemiştir: "Ben senden ayrıldıktan sonra dört kelime(Iik bir dua)yı üç kere okudum. Eğer bunlardan hasıl olan sevab tartılacak olsa, senin burada sabahtan beri okuduğun duaların sevabının ağırlığına denk olur. O dua şudur: "Sübhanallahi ve bihamdihi adede halkıhi ve rıda nefsihi ve zinete arşihi ve midade kelimatihi. (Allah'ı mahlukatı sayısınca, nefsinin rızasınca, arşının ağırIığınca, kelimelerinin adedince tesbih (noksanlıklardan tenzih) ederim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1915</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldırıvermesi için bir adam(ın cenazesi) getirildi. Aleyhissalatu vesselam:
"Onun üzerinde borç var, arkadaşınızın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını siz kılın!" buyurdu. Ben:
"(Borç) benim üzerime olsun, ey Allah'ın Resülü" dedim.
"Sadakatle mi ?" dedi.
"Sadakatle!" dedim. Bunun üzerine cenazenin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1988</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) vefat edince, ondan sonra Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) halife seçildi. Bunun üzerine bedevilerden bir kısmı "irtidat" etti. (Hz. Ebu Bekir halife olarak onlarla savaşmaya karar verince) Hz. Ömer, "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "İnsanlar lailaheillallah deyinceye kadar onlarla savaşmaya emrolundum. Bunu söylediler mi, benden mallarını ve nefislerini korurlar. (İslam'ın) hakkı hariç artık hesapları da Allah'a kalmıştır!" demiş iken, sen nasıl insanlarla savaşırsın?" dedi. Hz. Ebu Bekir: "Allah'a yemin olsun, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>la zekatın arasını ayıranlarla savaşacağım. Zira zekat, malın hakkıdır. Vallahi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a vermekte oldukları bir oğlağı vermekten vazgeçseler, onu almak için onlarla savaşacağım" dedi. Hz. Ömer sonradan demiştir ki: "Allah'a yemin ederim, anladım ki, Hz. Ebu Bekir'in bu görüşü, Allah'ın savaş meselesinde ona ilhamından başka bir şey değildi. İyice anladım ki, bu karar hakmış."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2067</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fudale İbnu Ubeyd (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) halka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırırken, bazı kimseler açlık sebebiyle kıyam sırasında yere yıkılırlardı. Bunlar Ashab-ı Suffe idi. (Medine'de misafireten bulunan) bedeviler, bunlara delirmiş derlerdi. Efendimiz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca yanlarına uğrar ve: "Eğer (bu çektiğiniz sıkıntı sebebiyIe) Allah indinde elde ettiğiniz mükafaatı bilseydiniz, fakirlik ve ihtiyaç yönüyle daha da artmayı dilerdiniz" derdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2092</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a el ve ayaklarına kına yakmış bir muhannes getirdiler.
"Bunu niye getirdiniz, nesi var?" diye sordu. Kendisine:
"Kendisini kadınlara benzetmiştir!" dediler. Bunun üzerine Efendimiz emretti ve Naki' nam mevkiye sürgün edildi.
"Ey Allah'ın Resülü, onu öldürmeyelim mi?" diye soranlar olmuştu ki:
"Hayır! dedi, ben <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılanları öldürmekten men edildim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2096</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Müsa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "AIIah, bedeninde halûk'tan bir parça eser bulunan kimsenin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kabul etmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2112</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyrallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bana, (dünyanızdan) koku ue kadın sevdirildi. Gözümün nuru ise <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da kılındı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2121</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kendisine buhur değen kadın sakın bizimle yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına katılmasın.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2131</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebü'l-Husayn el-Heysem İbnu Şefi anlatıyor: "Ben ve künyesi Ebu Amir olan Meafirli bir arkadaşım İliya (da denen Kudüs)'da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak üzere beraberce yola çıktık. Onlara kıssa anlatan büyükleri, Ezd kabilesine mensup Ebu Reyhane künyesini taşıyan bir Sahabi idi.
Ebü'l-Hüsayn der ki: "Arkadaşım benden önce mescide vardı. Sonra da ben geldim ve yanına oturdum. Bana: "Ebu Reyhane'nin anlattığına yetiştin mi?" dedi. "Hayır!" diye cevap verince: "Ben onun anlattığını dinledim, diyordu ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) on şeyi yasakladı:
Dişleri törpüleyip inceltmek, dövme yapmak, (erkeklerin saç ve sakallarındaki akları, kadınların yüzlerindeki tüyleri) yolması, kadının kadınla, erkeğin erkekle aynı örtü altında arada bir mania olmadan yatması, erkeğin Acemler gibi elbisesinin alt kısmına ipek şerit ilave etmesi, yine Acemler gibi omuzlarına alem olarak (dört parmak genişliğinden fazla) ipek koyması, yağmacılık yapması; saltanat sahibi olmayanın (Acemlerin ziyyi (süsü) durumunda olan) kaplan (derisinin) üzerine oturması ve yüzük takması."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2153</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu'l-Haris (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırmış idi. (Selam verince) acele ile cemaati yarıp evine girdi. Halk onun bu telaşesinde hayrete düşmüştü. Ancak geri dönmesi gecikmedi. Gelince, (halkın merakını yüzlerinden anlayan Hz. Peygamber şu açıklamayı yaptı): "Yanımda kalan birkısım altın vardı (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da) onu hatırladım. Beni alıkoyacağından korktum ve hemen gidip dağıttım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2183</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer ve Ka'b İbnu Malik (radiyallahu anhum) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir seferden dönünce önce mescide uğrardı. Orada iki rekat <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar, ondan sonra evine dönerdi." Nafi: "İbnu Ömer de Öyle yapardı" demiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2213</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Safiyye Bintu Ebi Ubeyd, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zevce-i paklerinden naklen anlatıyor: "Resülulah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim bir arrafa (kahine) gelir, birşeyler sorar ve söylediklerine de (inanıp) onu tasdik ederse, kırk gün <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kabul edilmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2293</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in şöyle söylediğini işittim:
"Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde hergün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiç kir kalır mı, ne dersiniz?"
"Bu hal, dediler, onun kirlerinden hiçbir şey bırakmaz!" Aleyhissalatu vesselam:
"İşte bu, beş vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın misalidir. Allah onlar sayesinde bütün hataları siler" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2294</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'd İbnu Ebi Vakkas (radıyallahu anh) anlatıyor: "İki erkek kardeş vardı. Bunlardan biri öbür kardeşinden kırk gün kadar önce vefat etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)ın yanında bunlardan birincinin faziletleri zikredildi. Bunun üzerine Efendimiz (aleyhissalatu vesselam):
"Diğeri müslüman değil miydi?" diye sordu.
"Evet, müslümandı ve fena da değildi!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Öldükten sonra, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının ona ne kazandırdığını biliyor musunuz? <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın misali, sizden birinin kapısının önünde akan ve her gün içine beş kere girip yıkandığı suyu bol ve tatlı bir nehir gibidir. Bu (nehrin) onun üzerinde kir bıraktığını göremezsiniz. Öyleyse, siz ona <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının neler ulaştırdığını bilemezsiniz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2295</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile beraber mescidde idik. O esnada bir adam geldi ve:
"Ey Allah'ın Resülü, ben bir hadd işledim, bana cezasını ver!" dedi, Resûlullah adama cevap vermedi. Adam talebini tekrar etti. Aleyhissalatu vesselam yine sükut buyurdu. Derken (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakti girdi ve) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılındı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca adam yine peşine düştü, ben de adamı takip ettim. Ona ne cevap vereceğini işitmek istiyordum. Efendimiz adama:
"Evinden çıkınca abdest almış, abdestini de güzel yapmış mıydın?" buyurdu. O:
"Evet ey Allah'ın Resülü!" dedi. Efendimiz:
"Sonra da bizimle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldın mı?" diye sordu. Adam:
"Evet ey Allah'ın Resülü!" deyince, Efendimiz:
"Öyleyse Allah Teala hazretleri haddini -veya günahını demişti- affetti" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2296</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanında idim. Bir adam huzuruna gelerek:
"Ey Allah'ın Resülü, dedi, ben bir hadd (suçu) işledim, cezasını tatbik et!"
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adama (birşey) sormadı. Derken <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakti girdi. Resûlullah'la birlikte o da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını tamamlayınca, adam yanına geldi ve:
"Ey Allah'ın Resülü! dedi, ben hadd (çeşidine giren bir suç) işledim. Bana Allah'ın Kitabını tatbik et!"
Efendimiz:
"Sen bizimle birlikte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını eda etmedin mi?" diye sordu. Adam:
"Evet!" dedi. Efendimiz:
"Öyleyse git. Zira Allah, senin günahını affetti" veya -hadd'ini affetti" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2297</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Asım İbnu Süfyan es-Sakafi (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, bunlar Selasil gazvesine gitmişler. Fakat fiilen gazveye iştirak edememişlerdi. Bunun üzerine kendilerini Allah yoluna verdiler. Sonra Hz. Muaviye (radıyallahu anh)'nin yanına döndüler. Hz. Muaviye'nin yanında Ebu Eyyüb el-Ensari ve Ukbe İbnu Amir vardı. Asım:
"Ey Ebu Eyyüb! dedi. Bu sene gazveyi kaçırdık. Bize, (bunun telafisi için bir çare) haber verildi. Buna göre, kim dört mescitte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa, günahları affedilirmiş."
Ebu Eyyüb:
"Ey kardeşimin oğlu! dedi. Ben sana bundan daha kolayını haber vereyim. Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şu sözünü işittim: "kim emredildiği şekilde (mükemmel olarak) abdestini alır, emredildiği şekilde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılarsa, önceden yapmış olduğu (kusurlu) ameli sebebiyle affolunur. " Ey Ukbe! (Resûlullah'ın tebşiri) böyleydi değil mi?"
Ukbe: "Evet!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2298</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu Amir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: "Rabbin, koyun güden bir çobanın, bir dağın zirvesine çıkıp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için ezan okuyup sonra da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmasından hoşlanır ve AIIah Teala hazretleri şöyle der:
"Benim şu kuluma bakın! Ezan okuyor, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyor, yani benden korkuyor. Kasem olsun, kulumu affettim ve onu cennetime dahil ettim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2299</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik (radıyallahu anh)'e ulaştığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmuştur: "İstikamet üzere olun. (Bunun sevabını) siz sayamazsınız. Şunu bilin ki, en hayırlı ameliniz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır. (Zahiri ue batini temizliği koruyarak) abdestli olmaya ancak mü'min riayet eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2300</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı herhangi bir şey üzecek olursa <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2301</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Selman, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından birisinden naklediyor: "Hayberin fethedildiğii gün bir adam Hz. Peygamber'e gelerek:
"Ey Allah'ın Resülü, bugün ben öyle bir kar ettim ki böyle bir karı şu vadi ahalisinden hiçbiri yapmamıştır" dedi. Efendimiz:
"Bak hele! Neler de kazandın?" diye sordu. Adam:
"Ben alıp satmaya ara vermeden devam ettim. Öyle ki üçyüz okiyye kar ettim dedi. Aleyhissalatu vesselam efendimiz:
"Sana karların en hayırlısını haber vereyim mi?" diye sordu. Adam:
"O nedir, ey Allah'ın Resülü?" dedi. Efendimiz açıkladı:
"(Farz) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sonra, kılacağın iki rekattir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2302</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bana kadın ve güzel koku sevdirildi, gözümün nuru <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da kılındı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2305</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a: "Allah, kullarına kaç vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı farz kıldı?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"AIIah, kullarIna beş vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı farz kıldı" diye cevap verdi. Adam tekrar sordu:
"Bunlardan önce veya sonra başka bir şey var mı?"
"AIIah kullarına beş vakti -farz kıldı. " Bu cevap üzerine adam, bunlar üzerine hiçbir ilavede bulunmayacağına, onlardan herhangi bir eksiltme de yapmayacağına dair yemin etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Bu adam sözünde durursa mutlaka cennete girecektir!" buyurdu."
Bu rivayeti, Müslim ve Tirmizi, Kitabu'I-İman'da mezkur, uzun bir hadis zımnında tahric ederler.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2306</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Mi'rac'a çıktığı gece elli vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> farz kılındı. Sonra bu azaltılarak beşe indirildi. Sonra da şöyle hitap edildi:
"Ey Muhammed! Artık, nezdimde (hüküm kesinleşmiştir), bu söz değiştirilmez. Bu beş vakit, (Rabbinin bir lüftu olarak on misliyle kabul edilerek) senin için elli vakit sayılacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2307</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Allah, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı peygamberinizin diliyle hazerde dört, seferde iki, korku halinde de dört rek'at olarak farz kılmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2308</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Allah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı (ilk defa farz ettiği zaman iki rek'at olarak farz etmişti. Sonra onu hazer için (dörde) tamamladı. Yolcu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı ilk farz edildiği şekilde sabit tutuldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2309</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Kurban bayramında kılınan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> iki rek'attir, Fıtır (Ramazan) bayramında kılınan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> iki rek'attir, sefer <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı iki rek'attir, cum'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı da iki rek'attir. Bunlar Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın lisanı üzere, tamamdır, kısaltma yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2310</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Fudale, babası (Fudale'den) naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bana öğrettikleri arasında: "Beş vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a devam edin!" emri de vardı. Ben: "Bu beş vakit, benim meşguliyetlerimin bulunduğu anlardır. Bana (bunların yerine geçecek) cami (kapsamlı) bir şey emret, öyle ki onu yaptım mı, benden beş vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> borcunun yerine geçsin!" dedim. Bunun üzerine: "Öyleyse Asreyn'e devam et!" buyurdu. Bu kelime bizim dilimizde yoktu. Bu sebeple: "Asreyn nedir?" diye sordum. "Güneş doğmazdan önceki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>la güneş batmazdan önceki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2311</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sebretü' bnu Ma'bed (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Yedi yaşına geldi mi çocuğa <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı emredin, on yaşına geldi mi kılmadığı takdirde dövün."
Tirmizi'nin rivayetinde "Çocuğa <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı yedi yaşında öğretin, kılmadığı takdirde on yaşında dövün" şeklindedir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2312</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Çocuklarınıza, onlar yedi yaşında iken <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı emredin. On yaşında olunca <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>(daki ihmalleri) sebebiyle onları dövün, yataklarını da ayırın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2313</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Onun bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Resûlullah'a bundan (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın çocuğa ne zaman emredileceğinden) sorulmuştu:
"Çocuk sağını solundan ayırmasını bildi mi ona <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı emredin" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2315</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> unutacak olursa hatırlayınca derhal kılsın. Unutulan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın bundan başka kefareti yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2316</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari ve Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir: "Sizden biriniz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> sırasında yatmış idiyse veya <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a karşı gaflet etmiş (ve unutmuş) ise, hatırlar hatırlamaz onu kılsın. Zira Allah Teala Hazretleri şöyle buyurmuştur: "Beni anmak için <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl!" (Ta-ha 14).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2317</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah'la beraber bir gece boyu yürüdük. Cemaatten bazıları:
"Ey Allah'ın Resülü! Bize mola verseniz!" diye talepte bulundular. Efendimiz:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vaktine uyuya kalmanızdan korkuyorum" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Bilal: "Ben sizi uyandırırım!" dedi. Böylece Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mola verdi ve herkes yattı. Nöbette kalan Bilal de sırtını devesine dayamıştı ki gözleri kapanıverdi, o da uyuyakaldı.
Güneşin doğmasıyla Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) uyandı ve:
"Ey BiIaI! Sözün ne oldu?" diye seslendi ve Hz. Bilal: "Üzerime böyle bir uyku hiç çökmedi" diyerek cevap verdi. Aleyhissalatu vesselam:
"AIIah Teala Hazretleri, ruhlarınızı dilediği zaman kabzeder, dilediği zaman geri gönderir. Ey BiIaI! Halka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için ezan oku" buyurdu. Sonra abdest aldı ve güneş yükselip beyazlaşınca kalktı, kafileye cemaatle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2318</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bu hadis Ebu Davud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Güneşin harareti onları uyandırınca kalktılar, bir müddet yürüdüler, sonra tekrar konaklayıp abdest aldılar. Hz. Bilal (radıyallahu anh) ezan okudu. Sabahın iki rekatlik (sünnet) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldılar, sonra da sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını (kazaen) kıldılar. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sonra hayvanlara binip yola koyuldular. Giderken birbirlerine: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımızda ihmalkarlık ettik" diye yakınıyorlardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Uyurken (vaki olan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kaçması) ihmal sayılmaz, ihmal uyanıklıktadır. Sizden biri, herhangi bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da gaflete düşer kaçırırsa, hatırlayınca onu hemen kılsın. Ertesi sabahın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı da mütad vaktinde kılınır" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2319</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>(ın kaçmış olmasın)dan korkarak kalktık, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Ağır olun, ağır olun, bunda bir taksiriniz yok!" buyurdu. Güneş yükselince de:
"Sizden kim sabahın iki rekat sünnetini (mütad olarak) kılıyor idiyse yine kılsın" dedi. Bu emir üzerine kılan da, kılmayan da kalkıp sünnetini kıldı. Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için kamet emretti. Kamet getirildi. Efendimiz kalktı ve bize <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> bitince:
"Haberiniz olsun, AIIah'a hamdediyoruz ki, bizi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımızdan, dünyevi işlerimizden herhangi biri alıkoymuş değildir. Ancak ruhlarımız AIlahu Teala'nın kabza-i tasarrufundadır, dilediği zaman onu salar. Sizden kim sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına, sabahleyin mütad vaktinde kavuşursa, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıyla birlikte bir mislini de kaza etsin!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2320</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai'nin bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "Şunu bilin ki, uykuda ihmal sözkonusu değildir. İhmal lyani taksir), diğer bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın vakti girinceye kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılmayan için mevzubahistir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2323</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gecenin evvelinde yürüdü, sonuna doğru uyku molası verdi. Ancak güneş doğuncaya -veya bir kısmı ufuktan çıkıncaya- kadar uyanamadı. (Uyanınca) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı hemen kılmadı. Güneş yükselince <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldı. İşte bu orta <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır (Salatu'l-Vusta)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2324</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik, Zeyd İbnu Eslem'den naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Muhakkak ki, Allah, ruhlarımızı kabzetmektedir. Dilerse onu, bize bundan başka bir vakitte iade eder."
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) böyle söyledikten sonra Hz. Ebu Bekri's-Sıddik (radıyallahu anh)'a yönelerek:
"Şeytan (bu gece) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmakta iken Bilal'e geldi ve onu yatırdı. Uyuması için bir çocuk nasıl sallanarak avutulursa öylece onu da sallayarak uyuttu" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sonra Bilal'i çağırdı. Gelince Bilal, Resûlullah'a onun Hz. Ebu Bekr'e anlattığının tıpkısını haber verdi. Hz. Ebu Bekr bu işittikleri karşısında: "Şehadet ederim ki, sen Allah'ın Resülüsün!" demekten kendini alamadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2325</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ömer, Hendek savaşı sırasında bir keresinde güneş battıktan sonra geldi ve Kureyş kafirlerine küfretmeye başladı ve bu meyanda: "Ey Allah'ın Resülü dedi, güneş batmak üzereyken ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını (güç bela) kılabildim." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Vallahi ikindiyi ben kılamadım!" dedi. Beraberce kalkıp Butha'ya gittik. Orada Efendimiz abdest aldı, biz de abdest aldık. Güneş battıktan sonra ikindiyi kıldı, sonra da akşamı kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2326</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'üd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Müşrikler Hendek günü Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı fazlaca meşgul ederek dört vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kazaya bıraktırdılar, geceden Allah'ın dilediği bir müddet geçinceye kadar onları kılamadı. Sonra Bilal (radıyallahu anh)'e emretti, o da ezan okudu. Sonra kamet getirdi. Resûlullah öğleyi (kazaen) kıldı. (Bilal tekrar) ikamet getirdi, Resûlullah ikindiyi kıldı. Sonra (Bilal tekrar) ikamet getirdi. Resûlullah akşamı kıldı. Sonra (Bilal yatsı için) kamet getirdi ve Resûlullah yatsıyı kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2327</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi' anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'e baygınlık gelmiş ve aklı gitmişti. (Bu esnada kılamadığı) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kaza etmedi."
İmam Malik der ki: "Doğruyu Allah bilir ya, bana göre bu şundan ileri gelir: "Vakit çıkmıştır. Ama vakit içinde ayılan, o vaktin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılar.."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2328</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Nafi' anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) dedi ki: "Kim bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı unutur ve bunu imamın arkasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken hatırlarsa, imam selamı verince unutmuş olduğu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı hemen kılsın, sonra da öbür <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı (kıldığını yeniden) kılsın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2329</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh)'in anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'in şöyle söylediğini işitmiştir "Kişiyle şirk arasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın terki vardır."
Tirmizinin metni şöyledir: "Küfürle iman arasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın terki vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2330</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tirmizi ve Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde: "Kulla küfür arasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın terki vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2331</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Benimle onlar (münafıklar) arasındaki ahid (antlaşma) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır. Kim onu terkederse küfre düşer."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2332</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Şakik merhum anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın Ashab'ı ameller içerisinde sadece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın terkinde küfür görürledi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2333</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İkindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kaçıran bir insanın (uğradığı zarar yönünden durumu), malını ve ehlini kaybeden kimsenin durumu gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2334</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebü'l-Melih (rahimehümullah) anlatıyor: "Biz bulutlu bir günde Büreyde (radıyallahu anh) ile bir gazvede beraberdik. Dedi ki: "İkindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını erken kılın, zira Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Kim ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını terkederse ameli boşa gider" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2335</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Mûsa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a bir zat gelerek <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakitlerini sordu. Efendimiz ona hiçbir cevap vermedi."
(Sabah vaktinde) şafak sökünce, henüz kimse kimseyi tanıyamayacak kadar ortalık karanlık iken Bilal'e emretti, sabah ezanını okudu.
Sonra, güneş tam tepe noktasından batıya dönme (zeval) anında yine Bilal'e emretti, öğle ezanını okudu. Bu vakit için, -öbürlerinden daha iyi bilen- birisi: "Bu, gün ortası (nısfu'n-Nehar)" demişti. Sonra, güneş henüz yüksekte olduğu zaman emretti, Bilal akşam narnazı için ezan okudu. Sonra ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolunca yatsı için emretti, Bila! yatsı ezanını okudu. Sonra ertesi gün, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını tehir etti. O kadar geciktirdi ki, kişinin, "sabah vakti çıktı veya çıkmak üzere" demesi anında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı tamamladı. Sonra öğleyi tehir etti, öyle ki, öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını dün ikindiyi kıldığımız ana yakın bir vakitte kıldı. Sonra ikindiyi tehir etti. Bir kimsenin, "Güneş (ikindi) kızıllığına büründü" diyebileceği bir vakitte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıktı. Sonra akşamı, nerdeyse ufuktan aydınlığın (şafak) kaybolduğu ana kadar tehir etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2336</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir rivayette de şöyle gelmiştir: Akşamı, ikinci günde, ufuktaki aydınlığın kaybolmasından önce kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin ilk üçte birine kadar tehir etti. Sonra sabah oldu ve soru sahibini çağırdı: "İşte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın vakti bu iki hudud arasındadır" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2337</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kişi arkadaşının yüzünü tanıyamayacak -veya kişi yanındakini tanımayacak- kadar (ortalığın karanlık olduğu) bir anda kıldı. Sonra ikindiyi öylesine tehir etti ki, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıktığı zaman güneş sararmıştı..."
Rivayetin sonunda Ebu Davud der ki: Bu hadisi rivayet edenlerden bazısı şöyle dedi: "sonra yatsıyı gece yarısına kadar tehir ederek kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2338</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ların vaktinden sormuştu. Ona:
"Şu (önümüzdeki) iki günde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları bizimle kıl!"buyurdu. (O gün) güneş tam tepe noktasından (batıyor) kayınca ezan için Bilal'e emretti. O da öğle ezanını okudu. Sonra öğle için kamet okumasını emretti. Sonra güneş yüksekte, beyaz parlak iken emretti ve ikindi için kamet okudu. Sonra güneş batınca emretti, akşam için kamet okudu. Sonra ufuktaki aydınlık kaybolunca emretti, yatsı için kamet okudu. Sonra şafak sökünce
emretti sabah için kamet okudu. İkinci gün olunca, Bilal'e ortalığın serinlemesini beklemeyi emretti. O da öğleyi, ortalık iyice serinleyinceye kadar geciktirdi. İkindiyi, güneş yüksekten, dünkü vakitten biraz sonra kıldı. Akşamı ufuktaki beyazlık kaybolmazdan az önce kıldı. Yatsıyı gecenin üçte biri geçtikten sonra kıldı. Sabahı ortalık iyice ağarınca kıldı. Sonra:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakitlerinden soran kimse nerede?" diye sordu. Soru sahibi:
"Benim ey Allah'ın Resülü!" dedi.
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larınızın vakti dedi, gördüğünüz (iki vakit) arasındadır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2339</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Cibril (aleyhisselam) bana, Beytullah'ın yanında, iki kere imamlık yaptı. Bunlardan birincide öğleyi, gölge ayakkabı bağı kadarken kıldı. Sonra, ikindiyi her şey gölgesi kadarken kıldı. Sonra akşamı güneş battığı ve oruçlunun orucunu açtığı zaman kıldı. Sonra yatsıyı, ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolunca kıldı. Sonra sabahı şafak sökünce ve oruçluya yemek haram olunca kıldı. İkinci sefer öğleyi, dünkü ikindinin vaktinde herşeyin gölgesi kendisi kadar olunca kıldı. Sonra ikindiyi, herşeyin gölgesi kendisinin iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı, önceki vaktinde kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte biri gidince kıldı. Sonra sabahı, yeryüzü ağarınca kıldı.
Sonra Cibril (aleyhisselam) bana yönelip:
"Ey Muhammedl Bunlar senden önceki peygamberlerin (aleyhimüssalatu vesselam) vaktidir. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakti de bu iki vakit arasında kalan zamandır!" dedi. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2340</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'nin Hz. Cabir (radıyallahu anh)'den yaptığı bir rivayette şöyle denmiştir: "Sonra O'na (Cibril), Fecr uzayıp sabah olunca daha yıldızlar parlak ve cıvıl cıvıl iken geldi. Dünkü yaptığını aynen yaptı, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı. Sonra da: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakti, işte gördüğünüz bu iki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> arasıdır" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2342</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bilesiniz, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın bir ilk vakti bir de son vakti vardır. Öğle vaktinin evveli güneşin tepe noktasından batıya meyil (zeval anıdır. Son vakti de ikindinin girdiği andır. İkindi vaktinin evveli, vaktinin girdiği andır. Vaktin sonu da güneşin sarardığı andır. Akşam vaktinin evveli, güneşin battığı andır. Vaktin sonu da ufuktaki aydınlığın (şafak) kaybolduğu andır. Yatsı vaktinin evveli, ufuğun kaybolduğu andır. Vaktin sonu da gecenin yarısıdır. Sabah vaktinin evveli fecrin (aydınlığı) doğmasıdır. Vaktin sonu da güneşin doğmasıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2343</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muvatta'da Abdullah İbnu Rafi' Mevla Ümmü Seleme'den kaydedilen bir rivayette şöyle denmiştir: "Abdullah İbnu Rafi', Ebu Hüreyre'ye <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ların vaktini sormuştu. Ebu Hüreyre kendisine şu açıklamayı yaptı: "Ben sana haber vereyim: Gölgen kendi mislin kadarken öğleyi kıl. İkindiyi gölgen iki mislin olunca kıl. Akşamı güneş batınca kıl. Yatsıyı seninle arana gecenin üçte biri girince kıl. Sabahı da alaca karanılıkta kıl."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2344</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'in anlattığına göre, Hz. Ömer valilerine şöyle yazdı: "Nazarımda işlerinizin en ehemmiyetlisi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır. Kim onu (farz, vacib, sünnet ve vaktine riayetle) korur ve (tam zamanında kılmaya) devam ederse dinini korumuş olur. Kim de onu(n zamanını tehir suretiyle) zayi ederse, onun dışındakileri daha çok zayi eder."
Hz. Ömer yazısına şöyle devam etti: "Öğleyi gölge bir ziralıktan birinizin gölgesi misli oluncaya kadar kılınız. İkindiyi, güneş yüksekte, beyaz, parlak iken, hayvan binicisinin, güneş batmazdan önce iki veya üç fersahlık yol alacağı müddet içerisinde; akşamı güneş batınca; yatsıyı ufuktaki aydınlık battımı gecenin üçte birine kadar kılınız. -Kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin, kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin, kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin- Sabahı da yıldızlar parlak ve cıvıldarken kılınız."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2345</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muvatta'nın diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), Ebu Müsa el-Eş'ari hazretlerine yazdığı bir mektupta aynı şeyi hatırlattı ve (ilaveten) şunu yazdı: "Onda -yani sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında- mufassal sürelerden iki uzun süre oku."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2346</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine benzer bir diğer rivayette şu ifade mevcuttur: Hz. Ömer, Ebu Müsa (radıyallahu anhüma)'ya şöyle yazdı: ". . .Yatsıyı seninle (akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıyla) arana gecenin üçte biri girince kıl. Geciktirirsen gecenin yarısına kadar olsun. Sakın gafillerden olma."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2347</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Öğlenin (başlama) vakti, güneşin (tepe noktasından batıya) meylettiği zamandır. Kişinin gölgesi kendi uzunluğunda olduğu müddetçe öğle vakti devam eder, yani ikindi vakti girmedikçe. İkindi vakti ise güneş sararmadıkça devam eder. Akşam vakti ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolmadığı müddetçe devam eder. Yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının vakti orta uzunluktaki gecenin yarısına kadardır. Sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının vakti ise fecrin doğmasından (yani şafağın sökmesinden) başlar, güneş doğuncaya kadar devam eder. Güneş doğdu mu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan vazgeç. Çünkü o, şeytanın iki boynuzu arasından doğar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2348</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebü'l-Minhal Seyyar İbnu Selame (rahimehullah) anlatıyor: "Ben ve babam birlikte Ebu Berze el-Eslemi (radıyallahu anh)'nin yanına girdik. Babam ona: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) farz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları nasıl kılardı?" diye sordu. Şu cevabı verdi:
"Efendimiz sizin "el-Evvel" dediğiniz öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını güneş (tepe noktasından) batıya kayınca kılardı. Birimiz ikindiyi kılınca, Medine'nin en uzak yerindeki evine dönerdi de güneş hala canlılığını korurdu.
Akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı hakkında ne söylediğini unuttum. Sizin atame dediğiniz yatsıyı geciktirmeyi iyi bulurdu (müstehap addederdi). Yatsıdan önce uyumayı, sonra da konuşmayı mekruh addederdi.
Kişi (yanında beraber oturduğu) arkadaşını tanıyınca sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından ayrılırdı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da altmış-yüz ayet miktarınca Kur'an okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2349</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed ibnu Amr İbni'l-Hasen İbni Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) anlatıyor: "Haccac, Medine'ye geldiğinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı mütad vaktinden tehir ediyordu. Bunun üzerine Cabir İbnu Abdillah (radıyallahu anh)'a (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ların vakti hakkında) sorduk. Bize şu açıklamayı yaptı:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) öğleyi hararetin şiddetli olduğu zamanda (hacire vaktinde) kılardı. İkindiyi de güneş parlakken kılardı. Akşamı, güneş batınca; yatsıyı bazan geciktirir, bazen de öne alırdı.
Halkın toplandığını görünce tacil eder, onları ağır görünce de tehir ederdi. Sabahı da alaca karanlıkta kılardı.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2351</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldığı zaman (gölgenin) miktarı, yazda üç ayaktan beş ayağa kadar idi. Kışta da beş ayaktan yedi ayağa kadardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2352</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Mü'min kadınlar Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını, bürgülerine sarılmış olarak kılarlardı. Sonra, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını kılınca evlerine dönerlerdi de bu esnada karanlıktan dolayı kimse de onları tanıyamazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2353</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Aişe anlatıyor: "Ben öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını, ne Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kadar, ne de Ebu Bekr ve Ömer kadar tacil edip geciktirmeyen bir başka insan tanımıyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2359</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Es'ad İbnu Sehl İbnu Huneyf der ki: "Biz Ömer İbnu Abdilaziz (rahimehullah) ile öğleyi kıldık. Sonra çıkıp Hz. Enes İbnu Malik (radıyallahu anh)'in yanına gittik. Varınca onu ikindiyi kılıyor bulduk. Ben kendisine:-
"Ey amcacığım! Kıldığın bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> da ne?" diye sordum. Bana:
"Bu, ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıdır. Ve bu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'Ia beraber kıldığımız <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2360</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir diğer rivayette de şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize ikindiyi kıldırdı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca Efendimizin yanına Beni Seleme'den birisi geldi ve:
"Ey Allah'ın Resülü! dedi. Biz, bir deve kesmek istiyor ve sizin de kesimde hazır bulunmanızı arzu ediyoruz."
Efendimiz "Pekala!" deyip gitti. Biz de onunla gittik. Varınca, devenin henüz kesilmediğini gördük. Kestiler, parçaladırlar. Bir miktarını pişirdiler. Güneş batmadan o eti yedik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2364</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mersed İbnu Abdillah el-Müzeni (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ebu Eyyüb, gazi (mücahid) olarak yanımıza geldi. Bu sırada Ukbe İbnu Amir de Mısır'da vali idi. Ukbe, akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını tehir etti. Ebu Eyyüb ona yönelerek:
"Ey Ukbe! dedi. Bu kıldırdığın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> ne <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıdır?"
Ukbe, hatasını anlayarak:
"Meşguliyetimiz vardı" diye özür beyan etti. Ebu Eyyüb:
"Sen Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şu sözünü işitmedin mi? Buyurmuştu ki:
"Ümmetim, akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını, yıldızlar cıvıldayana kadar geciktirmedikçe hayır üzere -veya fıtrat üzere demişti- olmaktan geri kalmaz. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2365</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana şu tembihte bulundu:
"Ey Ali, üç şey vardır, sakın onları geciktirme:
Vakti girince <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, (hemen kıl!)
Hazır olunca cenaze, (hemen defnet!)
Kendisine denk birini bulduğun bekar kadın, (hemen evlendir!)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2366</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından bir rek'ati güneş doğmazdan önce kılabilirse, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına yetişmiş demektir. Kim ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından bir rek'ati güneş batmadan önce kılabiIirse ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına yetişmiş demektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2367</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari ve Nesai'de gelen bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Sizden kim, ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının bir secdesini güneş batmazdan önce kılabilirse, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını tamamlasın, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının da bir secdesini güneş doğmazdan önce kılabilen, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını tamamlasın."
Ancak Nesai (bir rivayetinde de) şöyle der: ". . iIk rekatinde kılarsa. . . "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2368</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hararet şiddetlenince <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı (vakit) biraz serinleyince kılın. Çünkü, şiddetli hararet cehennemden bir kabarmadır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2370</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz bir sefer sırasında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile beraberdik. Müezzinimiz öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı için ezan okumak istedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona:
"Serinlemeyi bekle!" dedi. Bir müddet geçince müezzin ezan okumak istemişti, yine ikinci ve hatta üçüncü defa:
"Serinlemeyi bekle!" dedi. (Bekledik), hatta tümseklerin (doğu cihetindeki) gölgelerini gördük. O zaman aleyhissalatu vesselam:
"Şiddetli hararet cehennemin bir kabarmasıdır. Öyleyse, hararet şiddetlenince öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını (vakit) serinleyince kılın" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2371</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kasım İbnu Muhammed anlatıyor: "Ben, Ashab'ı öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını aşiyy'de kılar gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2373</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ali İbnu Şeyban (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına geldik. İkindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını, güneş gökte beyaz ve (sarılıktan arı ve) parlak olduğu müddetçe tehir ediyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2374</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Akşam yemeği hazırlanmış ise, yemeğe <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan önce başlayın. Yemeğinizi aceleye de getirmeyin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2375</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> başlar ve akşam yemeği de hazır olursa akşam yemeğiyle başlayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2376</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Birinizin akşam yemeği konur, (bu sırada) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> da başlarsa, siz akşam yemeği ile başlayın. Ondan boşalıncaya kadar acele de etmeyin."
"İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) için yemek konunca <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın başladığı olurdu. O, yemekten boşalmadıkça <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a gelmezdi. Ancak o, imamın kıraatını dinlerdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2377</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Dauud'un bir diğer rivayetinde AbduIlah İbnu Ubeyd İbni Umeyr şunu anlatır: "İbnu'z-Zübeyr zamanında, ben Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'in yanında babamla birlikte bulunuyordum. Abbad İbnu Abdillah İbni'z-Zübeyr sordu:
"Biz işittik ki, akşam yemeğine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan önce başlanırmış, (doğru mu?)"
AbduIIah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) şu cevabı verdi:
"Bak hele! Onların akşam yemekleri nasıldı? Zanneder misin ki, bu, babanın akşam yemeği gibiydi?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2378</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Yemek veya bir başka şey için <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ınızı tehir etmeyin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2379</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (bir gün) yatsıyı tehir etmişti. Ömer (radıyallahu anh) çıkıp:
"Ey Allah'ın Resülü, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılalım. Kadınlar ve çocuklar yattılar" dedi. Aleyhissalatu vesselam başı su damlıyor olduğu halde çıkıp:
"Ümmetime meşakkat vermemiş olsam yatsıyı bu vakitte kılmalarını emrederdim!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2380</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh)'den rivayet edilir ki, kendisine: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yüzük kullandı mı?" diye sorulmuştur da şu cevabı vermiştir:
"Bir gece, yatsıyı gece yarısına kadar (şatru'l-leyl) tehir etti. Sonra yüzü bize dönmüş olarak yanımıza geldi -sanki şu anda yüzüğünün parıltısını görüyor gibiyim- ve şöyle dedi: "İnsanlar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını kıldılar ve yattılar. Siz ise, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı beklediğiniz müddetçe <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılma (sevabını almaktasınız.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2381</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı için ikamet okunmuştu ki bir adam: "Benim bir işim var!" diyerek araya girdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (farzı kıldırmazdan önce) kalktı, adamla hususi şekilde konuşmaya başladı. İnsanlar -veya bir kısmı- uyuyuncaya kadar konuşma uzadı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı sonra kıldılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2382</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh) anlatıyor: "(Bir gece) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı için uzun müddet bekledik, ama gecikti. O kadar ki, bazıları (hane-i saadetinden) çıkmayacağı zannına düştü. İçimizden: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını (evinde) kılmıştır" diyen bile oldu.
İşte biz bu hal üzere iken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) çıktı ve kendisine önceden tahminen söylediklerini tekrar ettiler. Bunun üzerine:
"Geceye bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>la girin. (Bilin ki) siz bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> sayesinde diğer ümmetlere üstün kılındınız. Bunu sizden önceki ümmetlerden hiçbiri kılmadı" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2383</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Müsa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını geciktirdi. Hatta gecenin çoğu gitti. Sonra çıktı ve cemaate <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını kıldırdı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitirince Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) orada hazır bulunan cemaate:
"(Buradan ayrılmakta) acele etmeyin, size bir husus haber vereyim de sevinin: Bilesiniz, üzerinizdeki AIIah'ın nimetlerinden biri de şudur: Şu saatte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan sizden başka hiç kimse yok -veya sizden başka kimse şu saatte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmamıştır.-" Bu iki sözden hangisini söylemişti bilemiyoruz."
Ebu Müsa ilaveten dedi ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan işittiklerimize sevinerek evlerimize döndük.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2384</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan bir rekate yetişen <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın tamamına yetişmiş sayılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2385</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>lardan herhangi bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın bir rekatine yetişen, o <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a yetişmiş demektir. Ancak, kaçırdığını kaza eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2386</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ölünceye kadar, hiçbir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı son vaktinde iki kere kılmış değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2387</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın ilk vaktinde Allah'ın rızası vardır. Son vaktinde de affı vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2388</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rafi' İbnu Hadic (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını aydınlıkta kılın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2389</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Said (radıyallahu anh) demiştir ki: "Musalli, (farz) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı vakti çıkmış olan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları da kılar. Onun vaktinde kılamayıp kaçırdığı, ehlinden de malından da daha mühim (bir kayıp)dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2390</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Ferve (radıyallahu anha) -ki Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a biat edenlerden biri idi- anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, "Hangi amel efdaldir?" diye sorulmuştu, şu cevabı verdi:
"İlk vaktinde kılınan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2391</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu Amir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Üç vakit vardır ki, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bizi o vakitlerde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmaktan veya ölülerimizi mezara gömmekten nehyetti:
- Güneş doğmaya başladığı andan yükselinceye kadar.
- Öğleyin güneş tepe noktasına gelince, meyledinceye kadar.
- Güneş batmaya meyledip batıncaya kadar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2392</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hiç biriniz, güneşin doğması ve batması esnasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmaya kalkmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2393</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah es-Sunabihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Güneş, beraberinde şeytanın boynuzu olduğu halde doğar, yükselince ondan ayrılır. Bilahare istiva edince (tepe noktasına gelince) ona tekrar mukarenet (yakınlık) peydah eder. Zevalden sonra (tepe noktasından ayrılıp batıya meyletimi) ondan yine ayrılır. Batmaya yakın tekrar ona yakınlık peydah eder, batınca ondan ayrılır."
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) işte bu vakitlerde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmaktan men etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2394</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Abese es-Sülemi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gün Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a:
"Ey Allah'ın Resülü! dedim, Allah'a biri diğerinden daha yakın olan bir saat var mıdır -veya- Allah'ın zikri taleb edilen daha yakın bir saat var mıdır?"
"Evet, dedi, vardır. Allah'ın kula en yakın olduğu zaman gecenin son kısmıdır. Eğer bu saatte Aziz ve Celil olan Allah zikredenlerden olabilirsen ol. Zira o saatte kılınan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, güneş doğuncaya kadar (meleklerin) beraberlik ve şehadetine mazhardır. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasından doğar ve bu doğma anı kafirlerin ibadet vakitleridir. O esnada, güneş bir mızrak boyunu buluncaya ve (sarı, zayıf) ışıkları kayboluncaya kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bırak.
Bundan sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> -güneş gün ortasında mızrağın tepesine gelinceye kadar- yine (meleklerin) beraberlik ve şehadetine mazhardır. Güneşin tepe noktasına gelme saati, cehennem kapılarının açıldığı ve cehennemin coşturulduğu bir saattir; <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı (eşyaların gölgesi) doğu tarafa sarkıncaya kadar terkedin.
Bundan sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> -güneş batıncaya kadar- meleklerin beraberlik ve şehadetine mazhardır. Güneş, batarken de bu beraberlik ve şehadet kalmaz, çünkü o, şeytanın iki boynuzu arasında kaybolur. O sırada yapılacak ibadet kafirlerin ibadetidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2395</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldıktan sonra güneş yükselinceye kadar artık <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> yoktur. İkindiyi kıldıktan sonra da güneş batıncaya kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2396</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kütüb-i Sittenin beş kitabı tarafından İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'dan kaydedilen bir rivayette şöyle buyurulmuştur: "Nazarımda pek değerli birçok kimse -ki bence onların en değerlisi Hz. Ömer'di- şu hususta şahidlik ettiler: "ResüIuIIah (aleyhissalatu vesselam), sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra güneş doğuncaya kadar, ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra da batıncaya kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayı yasakladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2397</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nadr İbnu Abdirrahman, ceddi Muaz (radıyallahu anh)'dan anlattığına göre, der ki: "Muaz İbnu Afra ile birlikte tavafta bulundum (tavaftan sonra kılınan iki rekatlik tavaf <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını) kılmadı. Kendisine:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmıyor musun?" diye sordum. Şu cevabı verdi:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İkindi (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı)ndan sonra güneş batıncaya kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> yoktur. Sabah (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın)dan sonra da güneş doğuncaya kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2398</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) dedi ki: "Ömer vehme düştü (yanıldı). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak için güneşin batma ve doğma zamanını taharri etmeyin (araştırıp seçmeyin). Çünkü o, şeytanın iki boynuzu arasında doğar" diye yasakladı."
Müslim, şu ziyadede bulundu: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ikindiden sonraki iki rekati hiç bırakmadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2399</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cündüb İbnu's-Seken el-Gıfari'nin -ki bu zat Ebu Zerr (radıyallahu anh)'dır- anlattığına göre, Kabe'nin basamağına çıkıp şöyle demiştir.
"Beni bilen bilir, bilmeyen de bilsin ki, ben Cündüb'üm. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı, şöyle söyler işittim: "Sabah (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın)dan sonra güneş doğuncaya kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> yoktur. İkindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra da güneş batıncaya kadar; Mekke'de hariç, Mekke'de hariç, Mekke'de hariç."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2400</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ikindi (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı)ndan sonra, güneşin yüksekte olma halini istisna ederek, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayı yasakladı."
Nesai nin rivayetinde (ibare, ifade bakımından biraz farkla) şöyle gelmiştir: "...güneşin beyaz ve parlak halde olmasını istisna ederek..."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2401</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Basra el-Gıfari (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) el-Muhammas'ta ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırdı. Ve dedi ki:
"Bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, sizden öncekilere de arz olundu, ama onlar bunu zayi ettiler. Kim buna devam ederse ecri iki kere verilecek. Şahid doğuncaya kadar; ondan sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> mevcut değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2402</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">es-Saib İbnu Yezid (radıyallahu anh)'in anlattığına göre, "ikindiden sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldığı için el-Münkedir'i Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in dövdüğünü görmüştür."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2403</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) cuma günü hariç, gün ortasında (nısfu'n-nehar) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayı mekruh addederdi ve derdi ki: "Cehennem, cuma dışında (her gün o vakitte) coşturulur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2404</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ala İbnu Abdirrahman'ın anlattığına göre, öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından çıkınca, Basra'daki evinde Enes İbnu Malik'e uğramıştı. Zaten evi de mescidin bitişiğindeydi. Der ki: "Huzuruna çıktığım zaman bana: "İkindiyi kıIdınız mı?" diye sordu. Ben: "Hayır, şu anda öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından çıktık" dedim:
"İkindiyi kılın!" dedi. Kalkıp kıldık. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca:
"Ben, dedi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: "Bu, münafıkların <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıdır, oturur, oturur şeytanın iki boynuzu arasına girinceye kadar güneşi bekler, sonra kalkıp dört rek'at gagalar. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da Allah'ı pek az zikreder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2405</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'üd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı vakti dışında sadece iki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılarken gördüm: (Veda Haccı sırasında) Müzdelife'de akşamla yatsıyı birleştirerek kıldı. O gün, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını da (mütad) vaktinden önce kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2406</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari'nin Abdurrahman İbnu Yezid'den kaydettiği bir diğer rivayet şöyledir: "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) haccetmişti. Yatsı ezanı sırasında veya buna yakın bir zamanda Müzdelife'ye geldik. Yanındaki bir adama söyledi, ezan ve arkasından ikamet okudu. Sonra akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı. Arkasından iki rekat (sünnetini) kıldı. Sonra akşam yemeğini istedi ve yedi. Arkadan bir adama emretti, ezan ve ikamet okudu, iki rekat olarak yatsıyı kıldı.
Şafak söktüğü zaman: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu saatte bugün ve bu yer dışında şu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı hiç kimse kılmamıştır" dedi.
Abdullah (radıyallahu anh) dedi ki: "İşte şu ikisi, vakti değiştirilmiş olan yegane iki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır. Biri akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı- bu, halk Müzdelife'ye geldikten sonra kılınır; diğeri sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı, bu da şafak söker sökmez kılınır."
İbnu Mes'ud sözlerine devamla: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bunu yaptığını, sonra ortalık ağarıncaya kadar kaldığını gördüm" dedi. Sonra sözlerini şöyle tamamladı:
"Eğer, Emirü'l Mü'minin -yani Hz. Osman (radıyallahu anh)- şu anda ifaza'da bulunsa (Mina'ya müteveccihen hareket etse) sünnete uygun hareket etmiş olur."
(Hadisin ravisi Abdurrahman İbnu Yezid der ki): "Bilemiyorum, İbnu Mes'ud'un bu sözü mü önce telaffuz edildi, Hz. Osman'ın (Mina'ya) hareket emri mi. . . Derhal telbiye çekmeye başladı ve bu hal, yevm-i nahirde Büyük Şeytan'a taş atılıncaya kadar devam etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2407</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İnsanlar, eğer ezan okumak ile <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın ilk safında yer almada ne (gibi bir hayır ve bereket) olduğunu bilseler, sonra da bunu elde etmek için kur'a çekmekten başka çare kalmasaydı, mutlaka kur'aya başvururlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2408</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için ezan okunduğu zaman şeytan oradan sesli sesli yellenerek uzaklaşır, ezanı duyamayacağı yere kadar kaçar. Ezan bitince geri gelir. İkamete başlanınca yine uzaklaşır, ikamet bitince geri dönüp kişi ile kalbinin arasına girer ve şunu hatırla, bunun düşün diye aklında daha önce hiç olmayan şeylerle vesvese verir. Öyle ki (buna kapılan) kişi kaç rekat kıldığını bilemeyecek hale gelir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2409</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in diğer bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Şeytan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için okunan ezanı işitti mi kaçar. Müezzinin sesini işitmemek için sesli sesli yellenir. (Ezan bitip müezzin) susunca geri döner ve vesvese verir. İkameti işittiği zaman, müezzini duymamak için gider, susunca geri döner ve vesvese verir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2410</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: "Şeytan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için okunan ezanı işitince Ravha nam yere kadar gider."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2413</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ezanı işittiği zaman kim: "Allahümme Rabbe hazihi'd-da'veti't-tamme ve's-salati'I-kaime ati Muhammedeni'I-Vesilete ve'I-fadilete veb'ashu makamen mahmüdeni'Ilezi va'adtehu. (Ey bu eksiksiz davetin ve kılınan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın sahibi! Muhammed'e‚ Vesile'yi ve fazileti ver. O'nu, va'adettiğin -bir rivayette va'adettiğin üzere- makam-ı Mahmüd üzere ba's et (dirilt)" derse, ona Kıyamet günü mutlaka şefaatim helal olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2420</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Müezzin, sesinin gittiği yer boyunca mağfiret olunur. Yaş ve kuru herşey onun lehinde şehadet eder, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a katılan kimseye yirmibeş kat <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> yazılır ve iki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> arasındaki (günahları) affedilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2421</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah ve melekleri <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da birinci safa rahmet ederler. Müezzin sesinin ulaştığı yere kadar mağfiret görür. Yaş ve kuru her ne, sesini işitirse, onu tasdik eder. Ona, beraberinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılanların ecrinin bir misli verilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2423</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Abdirrahman İbni Ebi Sa'sa'a anlatıyor: "Ebu Said (radıyallahu anh) bana dedi ki:
"Seni, koyunları ve kır hayatını seviyor görüyorum. Koyunlarınla birlikte veya kırda olunca <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> ezanı okursan, ezan sırasında sesini yükselt. Zira, müezzinin sesini insan, cin ve sair her ne işitirse en uzağı" bile Kıyamet günü onun lehinde şehadet eder."
Ebu Said sözlerini şöyle tamamladı: "Ben bunu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan işittim"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2426</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Müslümanlar Medine'ye geldikleri vakit toplanıyorlar ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakitlerini birbirlerine soruyorlardı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için kimse nida etmiyordu. Bir gün bu hususta konuştular. Bazıları:
"Hristiyanların çanı gibi bir çan edinin" dedi. Bazıları da:
"Yahudilerin boynuzu gibi bir boynuz edinerek (onu öttürün!)" dedi. Hz. Ömer (radıyallahu anh):
''Bir adam çıkarsanız da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı ilan etse!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Ey BiIaI! Kalk! <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı ilan et!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2427</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Umeyr İbnu Enes, Ensar'dan olan bir amcasından naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) halkı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a nasıl toplayacağı meselesine eğildi. Kendisine:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakti olunca bir bayrak dik, onu görünce halk birbirine haber verir" dendi. Bu, Aleyhissalatu vesselam'ın hoşuna gitmedi. Bunun üzerine O'na, boynuz hatırlatıldı. Bu, yahudilerin borazanı idi. Onu bu da memnun etmedi ve hatta:
"Bu yahudi işidir!" dedi. Bunun üzerine büyük çan hatırlatıldı. Efendimiz:
"Bu hristiyanların işidir" dedi. Bu (konuşmalar)dan snnra Abdullah İbnu Zeyd el-Ensari, Resûlullah'ın üzüntüsüne üzülerek ayrıldı. Bunun üzerine rüyasında ezan öğretildi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2428</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Ensardan bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resülü! Ben sizin üzüntünüzü görüp ayrıldığım vakit (rüyamdan) bir adam gördüm. Üzerinde yeşil renkli iki giysi vardı. Kalkıp mescidin üzerinde ezan okudu. Sonra bir miktar oturdu. Tekrar kalkıp aynı söylediklerini bir kere daha tekrarladı. Ancak bu sefer bir de kad kameti's-salat (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> başlamıştır) cümlesini ilave etti. Eğer halkın (bana yalancı diyeceğinden korkum) olmasaydı ben "uykuda değildim, uyanıktım" diyecektim" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):
"Allah sana hayır göstermiş. Bilal'e söyle (bu kelimeleri söyleyerek) ezan okusun!" dedi. Hz. Ömer (radıyallahu anh) de atılarak:
"Onun gördüğünü aynen ben de gördüm, ancak o, anlatma işinde benden önce davranınca, ben utandım (anlatamadım)" dedi.
"Adam anlattıkları arasında şunları da söyledi: "(Mescidin üzerine çıkan adam) kıbleye yöneldi ve dedi ki: "Allahu ekber Allahu akber Allahu ekber Allahu ekber, eşhedu en la ilahe illallah, eşhedu en la ilahe illallah. Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, hayye ala's-salat -iki defa-, hayye ala'l-felah -iki defa- Allahu ekber Allahu ekber, lailahe illallah."
Sonra bir miktar durduruldu. Sonra adam tekrar kalktı, aynı şeyleri yeniden söyledi. Ancak bu sefer Hayye ala'l-felah'tan sonra kad kameti's-salat kad kameti's-salat dedi. Ravi ilave etti: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Bunu Bilal'e öğret!" buyurdu. (Adam emri yerine getirdi) Bilal de onları söyleyerek ezan okudu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2429</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Zeyd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), halkı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için toplamak maksadıyla çalınmak üzere bir çan yapılmasını emrettiği zaman, ben uyurken yanıma bir adam geldi. Elinde bir çan vardı. Ben:
"Ey Allah'ın kulu, bu çanı bana satar mısın?" dedim. Adam:
"Pekala, ama bunu ne yapacaksın?" dedi. Ben:
"Bununla insanları <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a çağıracağım" dedim. Bana:
"Sana bu iş için daha hayırlı bir söz göstereyim mi?" dedi. Ben de
ona: "Elbette!" dedim.
"Öyleyse şunu söyle!" diyerek bana öğretti:
"Allahu ekber Allahu ekber Allahu ekber Allahu ekber.
Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, eşhedü enne Muhammeden Resûlullah.
Hayye ala's-salat, Hayye ala's-salat.
Hayye ala'l-felah, Hayye ala'l-felah.
Allahu ekber Allahu ekber Lailahe illallah."
Abdullah İbnu Zeyd (radıyallahu anh) devamlı dedi ki: "(Rüyamdaki bu zat) benden biraz uzaklaştı sonra tekrar söze başlayıp:
"Sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılacağın zaman şunu söylersin" dedi ve öğretti:
"Allahu ekber Allahu ekber-Eşhedu en la ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, Hayye ala's-salat, Hayye ala'l-felah, Kad kameti's-salat, kad kameti's-salat, Allahu ekber Allahu ekber Lailahe illallah."
Sabah olunca Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek (rüyamda) gördüklerimi haber verdim. Bana:
"İnşallah bu hak bir rüyadır. Kalk rüyada öğrenmiş olduğunu Bilal'e öğret. O bunları söyleyerek ezan okusun. Zira o, sesce senden daha gür!" buyurdu. Ben de Bilal'le birlikte kalktım. Ona teker teker arzediyordum. O da bunları yüksek sesle söyleyerek ezan okumaya başladı.
Bunu evinde olan Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) işitmişti. Hemen evden çıkıp ridasını çekerek geldi ve:
"Ey Allah'ın Resülü! diyordu, seni hak ile gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, onun gördüğünün aynısını ben de gördüm!"
Bunu işiten Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Elhamdülillah! Şimdi bu daha sağlam oldu!" dedi."
Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "(Bilal ezanı okuyup sıra ikamete gelince) Abdullah: "Onu ben gördüm, ben okumak isterim!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da:
"Öyleyse sen de ikamet getir!" buyurdu."
Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "(Abdullah İbnu Zeyd ezanla ilgili kıssayı anlatırken elfazı ikişer ikişer zikretti, ikameti ise birer kere zikretti."
Yine Tirmizi'nin bir rivayetinde denmiştir ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ezanı(nda elfaz) çift çift idi, ezanda da ikamette de."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2430</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "İnsanlar çoğalınca, herkesçe bilinecek olan bir şeyle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vaktinin duyurulmasının gerektiğini aralarında konuştular. (Bu meyanda bir ateş yakılması veya bir çan çalınması teklif edildi).
Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Bilal'e emrederek ikişer kere söyleyerek de ikamet okumasını emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2431</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Mahzüra (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resülü, bana ezanın usülünü öğret" dedim. Bunun üzerine başımın ön kısmını meshederek:
"Allahu ekber, Allahu -ekber, Allahu ekber, Allahu ekber dersin ve bunları derken sesini yükseltirsin. Sonra: "Eşhedü en la ilahe illallah, eşhedü en la ilahe illallah, eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, eşhedu enne Muhammeden Resûlullah dersin ve bunları söylerken sesini alçaltırsın, sonra sesini şehadette tekrar yükseltirsin: Eşhedü en la ilahe illallah eşhedü en la ilahe illallah.
Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah, eşhedü enne Muhammeden Resûlullah. Hayye ala's-salati hayye ala's-salat. Hayye ala'l-felahi hayye ala'l-felah.
Eğer okuduğun ezan sabah ezanı ise şunu da söylersen:
"es-Salatu hayrun mine'n-nevm, es-salatu hayrun mine'n nevm (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> uykudan hayırlıdır). Allahu ekber Allahu ekber, Lailahe illallah."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2433</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Ezan Resûlullah devrinde ikişer ikişer idi. İkamet de birer birer. Ancak (müezzin), ayrıca ikişer sefer olmak üzere kad kameti'-salat, kad kameti's-salat da derdi."
İbnu Ömer devam eder: "Biz, ikameti işittik mi abdest alır, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a giderdik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2434</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'e ulaştığına göre: "Müezzin, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını haber vermek için Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in yanına gider. Onu uyuyor bulunca:
"Essalatu hayrun mine'n-nevm (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> uykudan hayırlıdır)" der. Bunun üzerine Hz. Ömer, o ibareyi sabah ezanına ilave etmesini emreder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2435</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mücahid (rahimehullah) anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'le bir mescide girdim. Ezan çoktan okunmuştu. Biz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak istiyorduk. Müezzin tesvibte bulundu (ikamet okudu). Abdullah mescidi terketti ve:
"Haydi bizi bu bid'atçinin yanından çıkar!" dedi ve orada <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadı."
Tirmizi der ki: "İbnu Ömer'den rivayet edildiğine göre, sabah ezanında es-salatu hayrun mine'n nevm derdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2436</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Ben İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'le beraber idim, bir adam öğle veya ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında tesvibte bulundu. Bunun üzerine (İbnu Ömer): "Bizi (buradan) çıkar, zira şu (yapılan tesvib) bid'attir" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2437</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Bilal (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana: "Sabah hariç, sakın hiçbir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da tesvibte bulunma!" tembihini yaptı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2442</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir kimse, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının vaktini sormuştu. O da Hz. Bilal'e emretti. Şafak sökerken ezan okudu. Ertesi gün ortalık ağarıncaya kadar sabah ezanını tehir etti. Sonra ikamet okumasını emretti ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldı. Sonra da adama:
"İşte bu, (sabah) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının vaktidir" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2448</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için ezanı ancak abdestli olan okusun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2451</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Bekr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı için beraber çıktık. Uğradığı her adama <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için sesleniyor veya ayağı ile dürtüyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2452</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame (radıyallahu anh) veya Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın Ashabından bir diğeri tarafından rivayet edildiğine göre, (bir seferinde) Bilal (radıyallahu anh) ikamete başlamıştır. Kad kameti's-salat deyince Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Allah onu (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı) ikame etsin ve daim kılsın!" buyurdu. İkametin geri kısmında, ezanın faziletleri bahsinden mezkür olan Hz. Ömer hadisinde olduğu gibi (müezzinin söylediklerini tekrar şeklinde) hareket ediyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2453</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anh) sefer sırasında ikamete sadece sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından hem ezan, hem de ikamet her ikisini okurdu. Derdi ki: "(Seferde ezana hacet yok, çünkü) ezan, kendisine cemaat gelecek olan imama mahsustur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2458</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalktığı zaman, ellerini iki omuzunun hizasına kadar kaldırır sonra tekbir getirirdi. Rükü yapmak isteyince de (ellerini iki omuzu hizasına kaldırmak suretiyle) aynı şeyi yapardı. Rüküdan başını kaldırınca da aynı şeyi yapardı. Ancak bunu, secdeden
başını kaldırırken yapmazdı."
Bir başka rivayette: "Bunu, secde ederken yapmazdı" denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2460</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari'nin diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a girince tekbir getirir ve ellerini kaldırırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2461</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muvatta ve Ebu Davud'da gelen bir rivayette de şöyle denmiştir: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için iftitah tekbiri getirince (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başlayınca), ellerini iki omuzu hizasına kadar kaldırırdı, rüküdan kalkınca daha aşağı kaldırırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2463</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalktığı zaman ellerini iki omuzunun hizasına kadar kaldırırdı. Sonra eller o halde iken tekbir getirirdi, rüküa giderdi. Sonra belini doğrultmak isteyince ellerini tekrar iki omuz hizasına kadar kaldırır ve, "Semi'allahu li-men hamideh" derdi.
Secdede ellerini kaldırmazdı. Rüküdan önce getirdiği her bir tekbirde ellerini kaldırırdı ve bu hal <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın bitimine kadar devam ederdi."
Yine Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde: "Rüküdan doğrulunca, secdeye eğilince (kaldırır), iki secde arasında kaldırmazdı" denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2464</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'nin rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resülulah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a girdiği zaman ellerini kaldırırdı. Rüküya gitmek istediği zaman, başını rüküdan kaldırdığı ve iki rek'at arasında kalktığı zaman aynı şekilde ellerini iki omuzunun hizasına kaldırırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2465</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Alkame (rahimehullah) anlatıyor: "Size Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıyla <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırayım mı?" dedi ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da ellerini bir kere iftitah tekbiri sırasında kaldırdı, başka kaldırmadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2467</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı iftitah tekbiri alırken gördüm. Ellerini kulaklarına yakın kaldırmıştı. Sonra (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkıncaya kadar) başka kaldırmadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2468</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'den yapılan rivayete göre, halka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdığı zaman, her eğilip doğrulmada tekbir getirirdi. Kendisine:
"Bu tekbirler de ne?" dendiği vakit:
"Bu, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıdır!" diye cevap verirdi."
Bu hadis, Sahiheyn'in rivayetine lafzen uygundur. Ebu Davud ve Tirmizi'nin bir rivayetinde: "(Ebu Hüreyre) tekbir getirince parmaklarını açardı" denmiştir.
Tirmizi'nin bir diğer rivayetinde "O eğilirken tekbir getirirdi" denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2470</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'de gelen bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) Beni Züreyk Mescidi'ne geldi ve dedi ki: "Üç şey var ki, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onları yapıyordu, halk ise terketmiş durumda... <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da ellerini uzatarak kaldırırdı, (Fatihayı okuyunca kıraate geçmezden önce) bir miktar süküt buyurdu, secdeye varınca (ve secdeden kalkınca) tekbir getirirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2471</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Vail İbnu Hucr (radıyallahu anh)'un anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a girdiği sırada ellerini kaldırıp tekbir getirirken görmüştür.
Ravilerden Hemmam Resûlullah'ın ellerini kulaklarının hizasına kadar kaldırdığını gösterdi.Sonra elbisesine gömüldü, sonra sağ elini sol elinin üstüne koydu. Rüküya gitmek isteyince, ellerini elbiseden çıkardı. Sonra onları kaldırdı, sonra tekbir getirdi ve rüküya gitti, semi'allahu li-men hamideh dediği zaman ellerini kaldırdı, secdeye gittiğinde ellerinin arasına secde etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2472</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'da gelen bir diğer rivayette şöyle denir: "...Sonra Medine'ye geldim, gördüm ki (halk, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı) üzerlerinde bürnuz ve kisalar olduğu halde kılıyor ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başlarken ellerini göğüslerine kadar kaldırıyor."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2473</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir diğer rivayette der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'Ia birlikte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım. Tekbir getirdiği zaman ellerini kaldırıyor, sonra (elbisesine) gömülüyordu. Sonra sol elini sağ eliyle tutuyor, ellerini elbisesine sokuyordu, rükü yapmak istediği zaman ellerini çıkarıp sonra kaldırıyordu. Rüküdan başını kaldırmak isteyince de ellerini kaldırıyor, sonra secde ediyordu. (Secdede) yüzünü elleri arasına koyuyor idi. Keza başını secdeden kaldırınca da ellerini kaldırıyordu. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> bitinceye kadar (her rek'atte böyle yapıyordu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2476</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnu Haris el-Mualla (rahimehullah) anlatıyor: "Ebu Saidi'l-Hudri (radıyallahu anh) bize <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. Secdelerden başını kaldırırken, secdeye giderken, iki(nci) rek'atten kalkarken, tekbirlerini cehri (sesli) olarak getirdi ve sonunda:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı böyle yapar gördüm!" diye açıklamada bulundu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2477</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mutarrif İbnu Abdillah (rahimehullah) anlatıyor: "Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh)'in arkasında ben ve İmran İbnu Husayn beraber <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldık. Ali (radıyallahu anh) secde edince tekbir getiriyor, başını kaldırınca tekbir getiriyor, iki(nci) rek'atten kalkınca yine tekbir getiriyordu."
Nesai'nin rivayetinde şöyle denmiştir: "Her eğilme ve her kalkmada tekbir getirir, rüküyu tamamlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2478</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) farz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalkınca tekbir getirir, ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırırdı. Kıraatini tamamlayıp rüküya gitmek isteyince aynı şeyi yapardı. Rüküdan kalkınca da aynı şeyi yapardı. Oturur vaziyette iken ellerini hiçbir surette kaldırmazdı. İki(nci) secdeden de kalkınca ellerini aynı şekilde kaldırır ve tekbir getirirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2479</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Kılabe anlatıyor: "İbnu Hüveyris (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başlarken) tekbir getirdiği, rüküya gittiği, rüküdan başını kaldırdığı zaman, kulağının üst kısmına ulaşıncaya kadar ellerini kaldırdığını görmüştür."
Nesai, bir diğer rivayette şu ziyadeyi kaydeder: "...secde ettiği ve secdeden başını kaldırdığı (zaman da ellerini kaldırırdı)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2480</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nadr İbnu Kesir es-Sa'di anlatıyor: "Abdullah İbnu Tavus, Mescidü'l-Hayf'da yanıbaşımda <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. İlk secdeyi yapıp secdeden başını kaldırdığı zaman ellerini yüzünün hizasına kadar kaldırmıştı. Ben bunu hoş bulmadım ve Vüheyb İbnu Halid'e söyledim. Vüheyb ona:
"Sen hiç kimsede görmediğin birşey mi yapıyorsun?" dedi. Ancak Tavus cevaben:
"Babamın onu yaptığını gördüm. Üstelik babam şunu da söylemişti:
"İbnu Abbas (radıyallahu anh) böyle yaptığını gördüm. Üstelik onun:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunu yapıyordu" demiş olmasından başka bir şey de bilmiyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2481</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Meymün eI-Mekki, AbduIIah İbnu Zübeyr (radıyallahu anh)'i gördüğünü ve kendilerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdığını anlatmıştır. Devamla der ki: "Abdullah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da kıyam, rükü, secde ve secdeden kıyama kalkma esnalarında elleriyle işaret yapıyordu (ellerini kaldırıyordu). İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a gittim. Ve:
"İbnu Zübeyr'i hiç kimsede görmediğim bir tarzda <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyor gördüm" deyip onun <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da yaptığı işareti anlattım. Bana:
"Eğer Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını görmekten hoşlanırsan, Abdullah İbnu Zübeyr'in <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına uy!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2482</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu'l-Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bende basur vardı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı nasıl kılacağım diye Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a sordum.
"Ayakta kıl, muktedir olmazsan oturarak kıl, buna da muktedir olmazsan yan üzeri (yatarak) kıl" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2483</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Diğer bir rivayette geldiğine göre, İmran Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a kişinin oturarak kılacağı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> hususunda sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"Ayakta kılarsa bu efdaldir. Kim de oturarak kılarsa, ona ayakta kılanın ecrinin yarısı verilir. Kim de yatarak kılarsa ona da oturarak kılanın ecrinin yarısı verilir" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2484</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Şakik anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha)'ye:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) oturarak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar mıydı?" diye sordum. Bana şu cevabı verdi:
"Evet! Halk -veya yaş demişti- O'nun dermanını kesince (yani insanların meseleleriyle ömrünü tüketince, dermandan kesilince demektir)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2485</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) oturarak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar, oturduğu halde kıraat buyurur, kıraatinden takriben otuz-kırk ayet kalınca kalkar, kıraatına ayakta devam eder, sonra rüküya ve secdeye giderdi. İkinci rek'atte aynen bunun gibi yapardı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitince, ben uyanıksam benimle konuşurdu, uyuyor isem yatardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2486</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'de gelen bir rivayette şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam'ı (oturarak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken) bağdaş kurma şeklinde oturmuş gördüm."
Nesai der ki: "Bu hadisin hatalı olduğu kanaatindeyim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2487</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ölümüne yakın, farzlar dışındaki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larının çoğu oturarak idi. Ona göre, amellerin en güzeli, az da olsa devamlı olanı idi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2488</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Hafsa (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, nafıle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını kılarken, ölümüne bir yıl kalıncaya kadar hiç oturduğunu görmedim. Bundan sonra hep oturarak kıldı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da süreyi hep tertil üzere okurdu. Bundan dolayı o süre, aslında ondan daha uzun olan süreden daha uzun görünürdü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2489</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bana Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: "Kişinin oturarak kıldığı (nafile) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, normal şekilde kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın (sevapca) yarısına denktir" buyurduğu söylenmişti. (Kendisinden sormak üzere) derhal yanına gittim. Varınca, Efendimizi oturarak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyor buldum. Elimi başının üzerine koydum. Bana:
"Ey Abdullah İbnu Amr! Meselen nedir?" dedi. Ben:
"Ey Allah'ın Resülü, bana "Kişinin oturarak kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, normal <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın yarısına denktir" buyurduğunuz söylendi. Halbuki siz de oturarak kılıyorsunuz?" dedim. Aleyhissalatu vesselam:
"Evet öyledir. Ancak ben sizlerden biri gibi değilim" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2490</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muharib İbnu Disar (radıyallahu anh) anlatıyor: "Huzeyfe (radıyallahu anh), <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmakta olan ve bu sırada belini tam doğrultamayan bir adam görmüştü. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca:
"Sırtında bir rahatsızlığın mı var?" diye adama sordu.
"Hayır!" cevabını alınca:
"Şayet, bu halin üzere ölecek olsan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sünnetine muhalefet üzere ölürsün" dedi."
Rezin ilavesidir. Derim ki: "Bu rivayet Buhari'de şu şekilde gelmiştir: "Huzeyfe, (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da) rükü ve secdesini tamamlayan bir adam görmüştü. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılıp bitirince Huzeyfe (radıyallahu anh) ona:
"Sen <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadın. Eğer ölecek olsan, Allah'ın Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'ı, yarattığı fıtrattan başka bir fıtrat üzere ölürsün" dedi. Gerçeği Allah, bilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2491</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hazım (rahimehullah) anlatıyor: "Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anhüma) demişti ki: "İnsanlara, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da sağ elini sol kolu üzerine koysun" diye emredilmişti. " Ebu Hazım devamla der ki: "Ben onun (Sehl'in), bu, hadisi Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a nisbet ettiğini biliyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2492</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un anlattığına göre, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken sol elini sağ eline koymuştur. Bunu gören Resulullah (aleyhissalatu vesselam) (bizzat elleriyle tutarak) sağ elini sol elinin üzerine koymuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2493</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Vail İbnu Hucr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da kıyamda iken, sağ eliyle sol elinin üstünden tutmuş gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2494</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İsmail İbnu Ümeyye anlatıyor: "Nafi merhuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da ellerinin parmaklarını kenetleyen kimse hakkında sormuştum. Bana:
"Bu hususta Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)'i işittim: "Bu, Allah'ın gadabına uğrayanların <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıdır" demişti diye cevap verdi."
Rezin'in ilave ettiği bir rivayette de şöyle denmiştir: "İbnu Ömer (radıyallahu anh), <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da kuûd halinde (otururken) sol elini kabası üzerine dayanan bir adam görmüştü, hemen müdahale ederek:
"Böyle oturma, zira azaba uğrayanlar bu şekilde otururlar!" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2495</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "(<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın) sünnetlerinden biri <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da (sağ) avucu (sol) avuç üzerine koyup, her ikisini birlikte göbeğin altına yerleştirmektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2496</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da ihtisarı (elleri böğre koymayı) yasakladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2498</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rezin'in rivayet ettiği diğer bir hadiste: "Resûlullah ihtisarı (eli böğre koymayı) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> dışında yasakladı" demiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2499</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ziyad İbnu Sübeyh eI-Hanefi anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anh)'in yanı başında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım. Ellerimi de böğürlerime koydum. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitirince: "Bu, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da haç(a benzemek)dir, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunu yasaklamıştı" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2500</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'dan nakledildiğine göre, ayaklarının arasını bitiştirerek <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan bir adam görmüştü. Şöyle söylendi:
"(Bu adam) sünnete muhalefet etti. Ayaklarını sırayla dinlendirse daha iyidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2501</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Kays Bintu Mihsan (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yaşlanıp biraz şişmanlayınca, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldığı yerde bir sütun bulundurdu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da ona dayandı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2503</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman (radıyallahu anhüm) ile birlikte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım. Onlardan hiçbirinin bismillahirrahmanirrahım'i okuduklarını işitmedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2504</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abdillah İbnu Muğaffel (rahimehullah) anlatıyor: "Ben (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da) bismillahirrahmanirrahim'i okumuştum. Babam işitti. Bana: "Oğulcuğum, (bu yaptığın) bir bid'attir. Bid'atten sakın!" dedi. Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından her kimle karşılaştı isem, hepsinin de bid'atten nefret ettiği kadar bir başka şeyden nefret etmediğini gördüm. Babam sözlerine şöyle devam etmişti:
"Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'Ia, Hz. Ebu Bekr'le, Hz. Ömer'le, Hz. Osmanla (radıyallahu anhüm) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım. Onlardan hiç birinin bunu (besmelenin okunacağını) okuduklarını işitmedim. Onu sen de okuma. Sadece "Elhamdülillahi rabbi'l-alemin" de."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2506</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim Fatiha-i şerife süresini okumadan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa bilsin ki bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> nakıstır -bu sözü üç kere tekrarladı- eksiktir."
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'ye:
"Biz imamın arkasında bulunuyorsak (ne yapalım)?" diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi:
"Yine de içinden oku. Zira ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim:
"AIIah Teala hazretleri (bir hadis-i kudside) buyurdu ki: "Ben kıraati kulumla kendi aramda iki kısma böldüm, yarısı bana ait, yarısı da ona. Kuluma istediği verilmiştir: Kul: "EI-hamdülillahi Rabbi'I-alemin. (Hamd alemlerin Rabbine aittir)" deyince, Aziz ve Celil olan AIIah: "Kulum bana hamdetti!" der. "er-Rahmanirrahim" deyince, AIIah: "Kulum bana senada bulundu" der. "Maliki yevmiddin (ahiretin sahibi)" deyince,
AIIah: "Kulum beni tebcil ve ta'ziz etti (büyükledi)" der. "İyyakena'budü ve iyyakenestain (yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım isteriz)" deyince, AIIah: "Bu benimle kulum arasında bir (taahhüddür). Kuluma istediğini verdim" der. "İhdina s-sırata'I-müstakim sıratallezine en amte aleyhim gayr'il-mağdübi aleyhim ve Ia'ddallin. (Bizi doğru yola sevket, o yol ki kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoludur, gadaba uğrayanların ve dalalete düşenlerin değil)" dediği zaman, Allah: "Bu da kulumundur, kuluma istediği verilmiştir" buyurur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2507</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'da gelen bir rivayette şöyle denmiştir: "...Bana Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Haydi git ve Medine'de ilan et ki: "Sadece Fatiha süresi de olsa, Kur'an'dan bir parça okumadıka kıldığınız <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> değildir" dedi ve başka bir şey ilave etmedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2508</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rezin'in zikrettiği bir rivayette şöyle gelmiştir: "...Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kıraatsiz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> sahih değildir." Bilesiniz, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize her ne duyurdu ise biz de size duyurduk. Bize gizli tuttuğunu biz de size gizli tuttuk."
Bu açıklama üzerine bir zat ona:
"Ey Ebu Hüreyre, Fatiha'ya herhangi bir ilavede bulunmazsam (yeterli midir) ne dersin?" diye sordu. Ebu Hüreyre dedi ki:
"Bu sual Aleyhissalatu vesselam'a da sorulmuştu, şu cevabı verdi:
"Bununla iktifa edersen sana yeter, ilavede bulunursan senin için daha hayırlı ve efdal olıır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2509</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "(<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da) Fatiha süresi ile kolaya gelen bir miktar (Kur'an ayetin)i okumakla emrolunduk."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2510</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) demiştir ki: "Kim Fatiha'yı okumadan bir rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa, imamın arkasında bulunmadığı takdirde, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmış sayılmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2515</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Bürde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında altmış-yüz arasında ayet okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2516</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Hureys (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında İza'ş-şemsu küvviret süresini okuduğunu işittim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2517</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Saib (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize Mekke'de sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırdı. Mü'minün süresini kıraat buyurarak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başladı. Hz. Musa ve Harun'un zikrine gelince -veya Hz. İsa'nın zikrine, ravi burada tereddüt etti. Resüllullah (aleyhissalatu vesselam)'ı bir öksürük tuttu, hemen rüküya gitti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2518</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında Kaf ve'l-Kurani'l-Mecid ve benzeri bir süre okurdu. Aleyhissalatu vesselam diğer <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları hafif kıldırırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2519</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) cuma günü, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında Elif-lam-mim Tenzil es-Secde, ve Hel eta ala'l-insani hinun mine'd-dehr sürelerini okurdu. Yine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında Cuma ve Münafikün surelerini okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2520</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve (rahimehullah) anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr es-Sıddik (radıyallahu anh) sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldırdı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın her iki rek'atinde Bakara süresini okudu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2521</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fürafisa İbnu Umeyr el-Hanefi der ki: "Ben Yüsuf süresini Osman İbnu Affan (radıyallahu anh)'ın sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larındaki kıraatinden öğrendim. Çünkü o, bu süreyi çok sık okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2522</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'dan anlatıldığına göre, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının birinci rekatinde Enfal'den kırk ayet kadar, ikinci rek'atinde ise mufassal sürelerden birini okumuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2523</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amir İbnu Rebi (radıyallahu anh) demiş ki: "Hz. Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh)'ın arkasında sabahı kıldık. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da Yusuf ve Hacc surelerini ağır bir kıraatle okudu.
Bunun üzerine Amir'e: "Öyleyse fecir doğarken <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başlamış olmalıdır" dendi. O da: "Evet!" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2524</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaz İbnu Abdillah el-Cüheni anlatıyor: "Cüheyne kabilesine mensup bir zat bana: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının her iki rek'atinde de İza zülzilet süresini okuduğunu işittim, bilmiyorum unutarak mı böyle yaptı, bilerek mi okudu" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2525</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) öğlede ilk iki rek'atte Fatiha ile iki süre okurdu. Son iki rek'atte de Fatiha'yı okur, bazan da ayeti bize işittirirdi. Birinci rek'atte (kıraatı) uzun tutar ikinci de o kadar uzatmazdı. İkindi ve sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larında da böyle yapardı."
Ebu Davud, bir rivayette şu ziyadeye şamildir: "O'nun (aleyhissalatu vesselam), halk birinci rek'ata yetişebilsin diye böyle yaptığını zannederdik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2526</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Resûlullah'ın öğle ve ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larında kıraatte bulunup bulunmadığını bilmiyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2527</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) öğlede velleyli iza yağşa süresini okur, ikindide dahi aynısını yapar, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında bundan daha uzun bir kıraatte bulunurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2529</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da secde edip sonra kıyama kalktı ve rükü yaptı. Cemaat onun, Elif Lam-Mim Tenzile's-Secdetü'yü okuduğunu gördü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2530</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mervan İbnu'l-Hakem anlatıyor: "Bana Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh) dedi ki: "Sen niye akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında (kısaru'l-mufassal denilen) kısa surelerden okuyorsun? Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Tûla't-Tûleyeyn'i okuduğunu işittim."
Ebu Davud'un rivayetinde şu ziyade var: "...Dedim ki: Tula't-Tüleyeyn nedir? Bana "el-A'raf", öbürü de "el-En'am" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2531</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü'l-Fadl (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında ve'l-mürselati urfen suresini okuduğunu işittim. Bundan sonra artık bize, ruhu kabzedilinceye kadar hiç <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırmadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2533</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cübeyr İbnu Mut'im radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında et-Tûr suresini okurken işittim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2534</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Osman en-Nehdi anlatıyor: "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'ın arkasında akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılmıştım. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da Kulhüvallahü ahad'i okudu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2535</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Utbe İbni Mes'ud anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında Ha-mim-ed-Duhan suresini okudu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2536</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Abdillah es-Sunabihi anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'ın hilafeti sırasında Medine'ye geldim, arkasında akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldım. İlk iki rek'atinde Fatiha ile (kısaru'l-mufassal denen) kısa surelerden birer sure okudu. Sonra üçüncü rek'ate kalktı. ben (ne okuyacağını işitmek için) hemen kendisine -elbisem elbisesine değecek kadar- yaklaştım. Fatiha ve beraberinde "Rabbena la tuziğ kulûbena ba'de iz hedeytena veheb lena min ledünke rahmeten inneke ente'l-Vehhab. (Rabbimiz, bize hidayet verdikten sonra kalplerimizi saptırma. Katından bize bir rahmet lutfet, sen çok lutfedenlerdensin)" ayetini okuduğunu işittim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2537</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında Veşşemsi ve duhaha ve benzeri sureleri okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2539</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) tek başına <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınca dört rek'atin her birinde Fatiha'yı ve Kur'an'dan bir süreyi okurdu. Bazan da farz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın bir rek'atinde iki ve üç süre birden okurdu. Akam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının iki rek'atinde aynı ekilde Fatiha ve birer süre okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2540</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddih anlatıyor: "Mufassal sürelerden -uzunu olsun, kısası olsun- hiçbiri yoktur ki, ben onu Resûlullah'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırırken okuduğunu işitmemiş olayım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2541</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aşe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam askeri bir birliğin başına bir adamı komutan yapmıştı, Bu zat arkadaşlarına <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırırken, her seferinde kıraatını kulhüvallahu ahad ile tamamlıyordu. Döndükleri zaman durumu Hz. Peygamber'e söylediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Sorun ona niçin öyle yapıyormuş?" buyurdu. Dediği gibi kendisine sorulmuştu.
"Çünkü O, Rahman'ın sıfatıdır, ben onu okumayı seviyorum!" diye cevap verdi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Ona bildirin, Allah onu seviyor!" müjdesini verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2543</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına kalktı ve sabah vakti girinceye kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a devam etti. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da tek ayet okudu. O da şu (mealdeki) ayettir:
"Onlara azab edersen, doğrusu onlar senin kullarındır. Onları bağışlarsan, güçlü olan, Hakim olan şüphesiz ancak sensin" (Maide 118).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2544</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Seleme anlatıyor: "Hz. Omer (radıyallahu anh), halka akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırmıştı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da kıraatte bulunmadı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca kendisine:
"Kur'an okumadın!" dendi.
"Rükü ve secdeler nasıl oldu?" diye sordu.
"İyi oldu!" dediler.
"Öyleyse, tamamdır!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2545</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) demiştir ki: (Kur'an) her bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da okunur. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bize hangilerini işittirmişse biz de size işittiriyoruz. Hangilerini de gizlemişse biz de size gizliyoruz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2546</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gece (evinden) çıkmıştı. Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh)'e uğradı. Alçak sesle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu. Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e uğradı, o da yüksek sesle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu."
Ravi der ki: "Resûlullah'ın yanında toplanınca Aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ey Ebu Bekr sana uğradım sen sessizce <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordun." Ebu Bekr:
"Ben konuştuğum Zat-ı Zülcelal'e sesimi işittirdim ey Allah'ın Resülü!" cevabını verdi.
Hz. Ömer'e de:
"Sana da uğradım. Sen yüksek sesle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordun!" dedi. O da şu cevabı verdi:
"Ey Allah'ın Resülü! Uyuklayanı uyandırıyor, şeytanı da uzaklaştırıyordum."
Hasan Basri rivayetinde der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hz. Ebu Bekr'e: "Ey Ebu Bekr sen sesini biraz yükselt!" dedi. Hz. Ömer'e de: "Sesini sen de biraz alçalt!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2548</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Beyazi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselm) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmakta olan insanların yanına geldi. Kıraatte sesleri yüksekti. Hemen: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan kimse Rabbine münacaatta (hususi konuşmada) bulunuyor demektir. Öyleyse ne şekilde münacaatta bulunduğuna dikkat etsin. Kur'an'ı birbirinize cehren okumasın!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2551</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Semüre İbnu Cündüb (radıyallahu anh) anlatıyor: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da iki sekte hatırımda kaldı. Biri, imam "Allahu ekber" dedikten kıraata başladığı ana kadar geçen sektedir. Diğeri de Fatiha ve zamm-ı süreyi okuyup bitirince rüküya gitme sırasındaki sektedir."
(Hadisi rivayet eden Hasan Basri) der ki: "Bunun üzerine İmran İbnu Husayn ona karşı çıktı (ve tek sekte olduğunu söyledi). Sonunda Medine'ye Ubeyy (İbnu Ka'b)'e yazıp sordular. (Übeyy verdiği cevapta) Semüre'yi tasdik etti."
Bir diğer rivayette, "..Kıraatten çıkınca bir sekte" denmiştir. Bir diğer rivayette: "...İftitah tekbiri alınca ve kıraatten çıkınca" denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2552</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Mes'üd el-Bedri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden biri, rükü ve secdelerde belini (tam olarak) doğrultmadıkça <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı yeterli olmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2553</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nu'man İbnu Mürre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "İçki içen, zina yapan ve hırsızlıkta bulunan kimse hakkında ne dersiniz?" diye sordu. Bu sual, bunlar hakkında henüz hadd cezası gelmezden önce sorulmuştu.
"Allah ve Resülü daha iyi bilir!" diye cevap verdiler. Aleyhissalatu vesselam:
"Bu fiiller ağır suçtur, onlar hakkında ceza vardır. Hırsızlığın en kötüsü de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını çalmaktır" buyurdu. Bunun üzerine:
"Ya Resûlullah, kişi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını nasıl çalar?" diye sordular. Şu cevabı verdi:
"Rüküsunu ve secdelerini tamamlamaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2554</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Salim el-Berrad anlatıyor: "Ebu Mes'ud'a gelerek: "Bize Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından anlat!" dedik. Hemen önümüzde kalktı, tekbir getirdi. Rüküya varınca ellerinin ayalarını dizlerinin üzerine koydu. Parmaklarını dizinin alt kısmına getirdi. Dirseklerini yan taraflarına uzattı. Bu halde her uzvu hareketsiz; sabıit durdu. Sonra semi'allahu li-men hamideh dedi ve her uzvu düz oluncaya kadar doğruldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2557</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Malik İbnu'I-Huveyris (radıyallahu anh)'ten rivayete göre, arkadaşlarına: "Size Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını haber vereyim mi?" diye sormuştur. Ebu Kilabe der ki: "(Böyle söyledikten sonra), bize şeyhimiz Ebu Yezid'in <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı (gibi) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. Ebu Yezid, başını birinci ve üçüncü rek'atin ikinci secdesinden kaldırınca otururcasına doğrulur sonra kalkardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2558</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnu Cübeyr (rahimehullah) anlatıyor: "Enes İbnu Malik (radıyallahu anh)'i dinledim şöyle diyordu: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan sonra, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı Resûlullah 'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına bu derece benzeyen, şu gençten yani Ömer İbnu Abdilaziz'den başka birinin ardında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadım."
Enes (devamla) dedi ki: "Rüküsunda on tesbihat, secdelerinde de o kadar tesbihat tahmin ettik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2559</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">es-Sa'di babasından veya amcasından naklediyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılarken dikkatle baktım, rüku ve secdelerinde üçer kere subhanallahi ve bi-hamdihi diyecek kadar duruyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2560</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Gunder'in bir rivayetinde denir ki: "İbnu'l-Eş'as zamanında Küfe'ye Mataru'bnu Naciye (adında biri) galebe çaldı. (İbnu Abbas'ın oğlu) Ebu Ubeyde İbnu Abdillah'a halk'ın önüne geçip <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırmasını emretti. Ebu Ubeyde, (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırırken) başını rükudan kaldırdığı zaman ben: "Allahümme Rabbena ve leke'l-hamdü mil'e's-semavat ve mil'e'l-ardı ve mil'e ma şi'te min şey'in ba'du. Ehle's-senai ve'l-mecdi, La mani'a li-ma a'tayte ve la mu'tiye li-ma mena'te. Ve la yenfe'u za'l-ceddi minke'l-ceddü" duasını okuyuncaya kadar kıyamda dururdu."
el-Hakem der ki: "Bunu ben Abdurrahman İbnu Ebi Leyla'ya zikrettim. Dedi ki: "Bera İbnul-Azib (radıyallahu anh)'i işittim: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın rükusu, secdesi, rüku ve secdeden başını kaldırdığı zamanki ve iki secde arasındaki (fasılaları) birbirine yakın uzunlukta idi" demişti."
Şu'be der ki: "Ben bunu Amr İbnu Mürre'ye söyledim. O da: "Ben, İbnu Ebi Leyla'yı gördüm, onun <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı böyle değildi" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2562</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Vehb anlatıyor: "Huzeyfe (radıyallahu anh) bir adamın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken hile yaptığını görmüştü.
"Sen bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı ne zamandan beri kılıyorsun?" diye sordu. Adamcağız:
"Kırk yıldan beri!" dedi. Huzeyfe? "Öyleyse kırk yıldan beri <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadın (bütün kıldıkların boşa gitmiş). Şayet bu şekilde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarak ölecek olursan Muhammed'in fıtratından başka bir fıtrat üzere öleceksin.!" dedi ve ilave etti:
"Kişi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı hafıf kılar (ama buna rağmen) tam kılar, güzel kılar!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2564</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'üd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı şöyle öğretti: "Önce tekbir getirdi iki elini kaldırdı. Rüküya gittiği zaman ellerini dizlerinin arasında kavuşturdu.
Ravi der ki: "Sa'd'a bu haber ulaşınca:
"Kardeşim doğru söyledi. Biz böyle yapardık, sonra şununla emredildik dedi ve bununla diz kapaklarını kavrayıp avuçlamayı kastetti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2566</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu İshak anlatıyor: "Bera İbnu Azib (radıyallahu anh) bize secdeyi şöyle vasfeyledi: Ellerini (yere) koydu, dizleri üzerine dayandı, kalçasını (havaya) kaldırdı ve: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) böyle secde yaparlardı" buyurdu."
Bir diğer rivayette: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınca kollarını kanat gibi yanlarına açardı" denmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2569</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Malik İbni Buhayne (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da secdeye gidince ellerinin arasını, koltuk altı beyazlıkları görününceye kadar açardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2578</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da) kişinin, elleriyle yere dayanarak oturmasını yasakladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2579</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da ayaklarının sırtı üzerinde kalkardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2580</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Malik İbnu'l-Huveyris (radıyallahu anh)'in anlattığına göre Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken görmüştür. Efendimiz, tek rekatte iken, tam bir oturuş vaziyeti almadan kalkmamıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2587</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ihtiyaç sebebiyle, kendilerine Kurra denilen yetmiş kişiyi yola çıkardı. Süleym aşiretinden Ri'I ve Zekvan adında iki kabile Bi'r-i Ma'üne (Ma'üne Kuyusu) denilen bir suyun yanında bunların önünü kesti. Hey'et bunlara: "Biz size gelmedik. Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bir ihtiyacı için gidiyoruz" dediler. Ancak öbürleri bunları dinlemeyip öldürdüler.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (duruma muttali olduktan sonra) sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larından sonra bir ay boyu onlara beddua etti. Bu hadise <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da kunüt okumanın başlangıcı oldu. Biz kunut yapmıyorduk."
Abdülaziz İbnu Süheyb der ki: "Bir zat Enes (radıyallahu anh)'e Kunüt'dan sorarak:
"Bu, rüküdan sonra mı yoksa kıraatın tamamlanmasından sonra mı?" dedi. Enes:
"Hayır, kıraatin bitiminde" diye cevap verdi."
Bir başka rivayette (Enes) şöyle dedi: "(Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir ay boyu) rükudan sonra (kunut yaparak bazı Arap kabilelerine beddua etti.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2588</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra bir ay boyu kunüt yaptı" denmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2589</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in bir rivayetinde: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bir ay boyu sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında rüküdan sonra kunüt yaparak Useyye (kabilesi)ne beddua etti" denir."
Buhari nin bir rivayetinde: "Kunüt, akşam ve sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ındaydı" denir."
Ebu Davud ve Nesai'nin bir rivayetinde: "Bir ay kunüt yaptı sonra terketti" denir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2590</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tam bir ay boyu, hiç aralık vermeden her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın peşinde, öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larında Kunüt yaptı. Şöyle ki: Son rek'at'te semi'allahu li-men hamideh deyince Süleym aşiretinden Ri'l, Zekvan, Useyye kabilelerine beddua ediyor, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da kendine uyanlar da amin diyorlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2592</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'in anlattığına göre, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının son rekatinin rükusundan başını kaldırınca semi'allahu limen-hamideh Rabbena ve leke'l-hamd dedikten sonra şöyle söylediğini işitmiştir: "Allahım falancaya falancaya lanet et." Allah Teala Hazretleri bunun üzerine şu mealdeki ayeti indirdi: "(Kullarımın) işinden hiçbir şey sana ait değildir. (Allah) ya onların tevbesini kabul eder, yahud onları, kendileri zalim (kimse)ler oldukları için, azablandırır" (Al-i İmran 128).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2593</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hasan Basri (rahimehullah) anlatıyor: "Ömer İbnu'l Hattab (radıyallahu anh), halkı, Übeyy İbnu Ka'b üzerinde topladı. O, bunlara ramazanda yirmi gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. Bu esnada (vitirlerde) sadece son yarıda kunüt yaptı, daha önce hiç kunüt yapmadı. Son on kalınca cemaate gelmedi, teravihi evinde kıldı. Halk: "Übeyy (cemaatten) kaçtı" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2596</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) demiştir ki: "En efdal <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, kunütu uzun olandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2601</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde: "Şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın elçisidir" cümlesinden sonra şöyle denir: "Bunu söyledin veya şehadeti ifa ettin mi, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını ifa ettin demektir. Kalkmak istersen kalk, oturmak istersen otur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2602</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai nin bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınca: "Selam Allah'ın üzerine, selam Cibril ve Mikail üzerine olsun" derdik. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Selam Allah'ın üzerine olsun demeyin. Zira Allah selam'ın kendisidir. Ancak şöyle deyin: "Tahiyyat. . . Allah içindir. . . "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2608</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muvatta'da Şöyle gelmiştir: "(Nafi der ki:) "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) şöyle teşehhüd okurdu: "BismiIlahi, et-tahiyyatu lil-lahi, ve'ssalavatu lillahi, ez-Zakiyatu lillahi, es-Selamu aIe'n-Nebiyyi ve Rahmetullahi ve berekatuhu, es-Selamu aleyna ve ala ibadillahi's-Salihin, Şehidtü en Ia-ilahe illallahu ve şehidtü enne Muhammeden ResüIullahi."
Bunu ilk iki rek'at(in ka'desin)de okur ve teşehhüdünü tamamlayınca dua ederdi. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın sonunda oturunca da yine böyle teşehhüdde bulunur ve teşehhüd'ü öne alırdı. Sonra dilediği duayı okuyarak dua ederdi. Teşehhüdünü tamamlayıp selamı vermek isteyince şöyle derdi:
"Es-selamu ale'n, Nebiyyi ve rahmetullahi ve berekatuhu es-selamu aleyna ve aIa ibadillahi's-salihin."
Sonra sağına, es-selamu aleyküm derdi. Sonra mukabeleten imama selam verirdi. Solundan biri kendisine selam verirse mukabeleten ona da selam verirdi."
Rezin şunu ilave etti: "Ve dedi ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) böyle yapmayı emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2611</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">AIi İbnu Abdirrahman el-Mu'avi (rahimehullah) anlatıyor: "Ben <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da çakıl taşlarını kurcalarken İbnu Ömer (radıyallahu anh) beni gördü. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca beni bundan nehyetti ve:
"Sen de Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yaptığı gibi yap!" dedi. Ben:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ne yapmıştı?" diye sordum. Ben:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da oturduğu zaman, efendimiz sağ avucunu sağ dizinin üzerine koyarak, bütün parmaklarını yumar, başparmağını takip eden parmağıyla da işarette bulunurdu. Sol avucunu da sol uyluğunun üstüne koyardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2614</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'nin Ali İbnu Abdirrahman'dan kaydettiği bir rivayette der ki: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'nın yanında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da çakılları alt üst ettim. Bana:
"Çakılları alt üst etme. Zira çakılların çevrilmesi şeytan işidir. Sen de Resûlullah'ın yaptığı gibi yap. Ben O'nun ne yaptığını gördüm" dedi. Ben:
"Resûlullah'ın ne yaptığını gördün?" diye sordum.
"Şöyle' dedi ve sağ ayağını dikti, solunu yatırdı. Sağ elini sağ uyluğu üzerine, sol elini de sol uyluğu üzerine koydu. Şehadet parmağıyla da işaret etti."
Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Baş parmağı takip eden parmağı ile kıbleye işaret etti, nazarlarını da ona dikti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2615</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnuz-Zübeyr (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da oturunca, sol ayağını (sağ) uyluğunun ve bacağının altına koyar, sağ ayağını da yere döşerdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2616</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu'z-Zübeyr (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da oturur vaziyette iken), dua edince, hareket ettirmeksizin parmağıyla işaret yapar, bu vaziyette dua (teşehhüd) okurdu. Sol eliyle de sol uyluğunun üzerine dayanırdı."
Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Gözü de işaretinden ayrılmazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2618</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ya'für (radıyallahu anh) diyor ki: "Mus'ab İbnu Sa'd İbnu Ebi Vakkas'ın şöyle söylediğini işittim: "Babamın yanında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmış, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da avuçlarımı iç içe kavuşturup uyluklarımın arasına koymuştum. Babam bu tarzdan beni men' etti ve:
"Biz de bir ara böyle yapmıştık. Ondan nehyedildik ve ellerimizi dizlerimizin üzerine koymakla emrolunduk" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2619</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Asım İbnu Küleyb el-şermi an ebihi an ceddihi -ki ismi de Şihab İbnu'l-Mecnün'dur- der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesseIam)'ın huzuruna girdim, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu. Sol elini sol uyluğunun üzerine koymuş, sağ elini de sağ uyluğunun üzerine koymuş idi. (Sağ elin) parmakları hep yumuk, sadece işaret parmağı açıktı. Şöyle dua ediyordu:
"Ey kalbleri döndüren Allah'ım, kaIbimi dinin üzerine sabit kıl."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2621</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai deki rivayette şu ziyade var: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın sona erdiği rek'atte sol ayağını geride bırakmış ve uyluk kemiğine dayanarak oturmuş, sonra da selam vermişti."
Yine Nesai'nin bir diğer rivayetinde şu ziyade var: "Şehadet parmağını kaldırmış ve onu hafif eğmiş (vaziyette teşehhüdü okuyordu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2622</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Abdillah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "İbnu Ömer <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da oturunca bağdaş kurardı. Aynı şeyi ben de yaptım. O sırada yaşım gençti. Beni bundan nehyetti. Ve dedi ki:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın sünneti sağ ayağını dikmen, solu da bükmendir." Ben kendisine:
"Ama sen bunu yapıyorsun!" dedim. Bunun üzerine:
"Ayaklarım beni taşımıyor" diye açıklamada bulundu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2623</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'nin rivayetinde şöyle denmiştir: ". . (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın sünneti) sağ ayağını dikmen, parmaklarını kıbleye yöneltmen ve sol (ayak) üzerine de oturmandır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2624</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tavus (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>'da) iki ayak üzerine ik'a hakkında sordum.
"Bu sünnettir" dedi. Kendisine
"Biz bunu erkeğe eziyet görüyoruz!" dedik. O tekrar:
"Bilakis, o, Peygamberiniz (aleyhissalatu vesselam)'in sünnetidir!"
dedi."
Ebu Davud'da, "iki ayak üzerine" tabirinden sonra "secdede" ziyadesi mevcuttur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2626</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amir İbnu Sa'd, babasından (radıyallahu anh) naklediyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını tamamlayınca) sağına ve soluna selam verirdi, öyle ki ben (geride olduğum halde) yanağının beyazlığını görürdüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2627</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitince) sağına ve soluna selam verir, şöyle derdi: "Esselamu aleyküm ve rahmetullah, es-selamu aleyküm ve rahmetullah."
Ebu Davud'da "soluna" tabirinden sonra şu ziyade yer alır: "...Öyle ki yanağının beyazını gördük."
Nesai de ise şu ziyade vardır: "...Öyle ki, şu taraftan yanağının beyazlığını görürdük."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2629</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Semüre (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile beraber <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınca, ellerimizle (işaret ederek): "Esselamu aleyküm ve rahmetullahi" demiştik -ve eliyle de iki tarafına işaret etti. -Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunun üzerine:
"Ellerinizle neye işaret ediyorsunuz? Niye ellerinizi hırçın atların kuyruğu gibi (kıpırdak) görüyorum? <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da sakin olun. Herbirinizin ellerini dizlerine koyup, sonra sağındaki ve solundaki kardeşine selam vermesi yeterlidir"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2632</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Humeyd es-Saidi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Kendisi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın Ashabından on kişilik bir grupla oturuyor idi. Resûlullah'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını zikrettiler. Bunun üzerine:
"Ben içinizde Aleyhissalatu vesselam'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını en iyi bilen kimseyim!" "Nasıl olur. Allah'a yemin olsun, sen O'na bizden daha çok tabi olmuş bizden önce onun sohbetine katılmış değilsin!" dediler. O:
"Herşeye rağmen!" deyip (ısrar edince):
"Peki (Efendimizin nasıl <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldığını) arzet görelim" dediler. 0 da anlattı:
"Aleyhissalatu vesselam, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalkınca kollarını omuzları hizasına kadar kaldırırdı. Bütün kemikleri mütedil şekilde yerlerinde istikrarını bulunca tekbir getirir, sonra kıraatte bulunur, sonra tekrar tekbir getirir, ellerini omuzları hizasına kadar kaldırır, sonra rüküya gider ve el ayalarını dizlerinin üzerine koyar, sonra o durumda mütedil bir vaziyet alır, başını ne aşağı kırar ne de yukarı kaldırır, sonra başını kaldırıp:
"Semi'allahu li-men hamideh (Allah kendisine hamdedeni işitir)!" der, sonra ellerini tekrar omuzlarının hizasına kadar mutedil şekilde kaldırır, sonra: "Allahu ekber!" deyip yere eğilir, ellerini yanlarına açar, sonra başını kaldırır, sol ayağını büker, üzerine oturur, secde edince ayaklarının parmaklarını açar, sonra secde eder, sonra: "Allahu ekber!" der, başını kaldırır, sol ayağını büker, her kemik yerine gelinceye kadar sol ayağının üzerine oturur. Sonra aynı şeyleri diğer (rek'at)de yapardı.
Sonra iki rek'ati (tamamlayıp) kalkınca, iftitah tekbirinde olduğu gibi tekbir getirir, ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırır. Sonra aynı şeyleri <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın geri kalan kısmında da yapardı.
Selam vereceği son rek'atin secdesi olunca sol ayağını (mak'adının altından sağ tarafına) çıkarır ve sol tarafı üzerine yere çökerek otururdu."
(Onun bu açıklamasını dinleyince yanındakiler:) "Doğru söyledin,) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) böyle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı!" dediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2633</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rifaa İbnu Rafi' (radıyallahu anh) anlatıyor:"Biz mescidde iken bedevi kılıklı bir adam çıkageldi. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durup, hafif bir şekilde (yani rükunleri, tesbihleri kısa tutarak) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı tamamlayıp Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a selam verdi: Efendimiz:
"Üzerine olsun. Ancak git <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl, sen <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadın!" buyurdu. Adam döndü (tekrar) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıp geldi, Resûlullah'a selam verdi. Aleyhissalatu vesselam selamına mukabele etti ve:
"Dön <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl, zira sen <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadın!" dedi. Adam bu şekilde iki veya üç sefer aynı şeyi yaptı, her seferinde Aleyhissalatu vesselam:
"Dön <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl, zira sen <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadın!" dedi. Halk korktu ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı hafif kılan kimsenin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmamış sayılması herkese pek ağır geldi.
Adam sonuncu sefer:
"Ben bir insanım isabet de ederim, hata da yaparım. Bana (hatamı) göster, doğruyu öğret!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Tamam. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalkınca önce AIIah'ın sana emrettiği şekilde abdest aI. Sonra (ezan okuyarak) şehadet getir. İkamet getir (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a dur). Ezberinde Kur'an varsa oku, yoksa AIIah'a hamdet, tekbir getir, tehlil getir, sonra rükuya git. Rükü halinde itmi'nana er (azaların rüküda mütedil halde bir müddet dursun). Sonra kalk ve kıyam halinde itidale er, sonra secdeye git ve secde halinde itidale er, sonra otur ve bir müddet oturuş vaziyetinde dur, sonra kalk.
İşte bu söylenenleri yaparsan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını mükemmel (kılmış olursun). (Bundan bir şey) eksik bırakırsan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını eksilttin demektir."
Ravi der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bu sonuncu sözü Ashab'a önceki: (Dön, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl, zira sen <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadın!) sözünden daha kolay (ve rahatlatıcı) oldu. Zira (bu söze göre), sayılanlardan bir eksiklik yapan kimsenin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında eksiklik oluyor ve fakat tamamı heba olmuyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2634</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın anahtarı temizliktir. (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> dışı şeylerle meşguliyeti) haram kılan şey iftitah tekbiridir, (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> dışı meşguliyeti) helal kılan şey (de sondaki) selamdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2635</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın öğle ve ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ındaki kıyamlarını(n uzunluğunu tahmin ve) takdir ederdik. Öğledeki ilk iki rek'atin uzunluğunu Elif lam-mim Tenzilü's-Secde süresi(ni okuyacak) kadar tahmin ettik. Sonra iki rek'atin uzunluğunu da bunun yarısı kadar takdir ettik.
İkindinin ilk iki rek'atinin kıyamının uzunluğunu, öğlenin son iki rek'atinin uzunluğu kadar takdir ettik. İkindinin son iki rek'atinin uzunluğunu da bunun yarısı kadar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2636</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı başlardı, bu anda bir kimse Baki'ye gider, ihtiyacını görür, sonra abdest alır, gelir ve uzunluğu sebebiyle Resulullah'ın birinci rek'atine yetişirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2637</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gece Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım. Öylesine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı uzattı ki, içimden çirkin bir şey yapmak geçti.
"Ne yapmak istemiştin?" diye sordular. Dedi ki:
"Oturup O (aleyhissalatu vesselam)'nu terketmeyi düşündüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2638</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fadl İbnu'l-Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> ikişer ikişer kılınır. Her iki rek'atte bir teşehhüd vardır. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da huşü duyulur (tazarrüda bulunulur), temeskün (tezellül) izhar edilir. Ellerini kaldırırsın." Şöyle de dedi: "Ellerini, içleri kendi yüzüne dönük olarak Rabbine kaldırır; isteklerini (ısrarla tekrarla söyleyerek) istersin:
"Ya Rabbi! ya Rabbi! ya Rabbi!.." Kim bunu yapmazsa <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı eksiktir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2639</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ammar İbnu Yasir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kişi vardır, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılar bitirir de, kendisine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın sevabının onda biri yazılır. Kişi vardır, dokuzda biri, sekizde biri, yedide biri, altıda biri, beşte biri, dörtte biri, üçte biri yarısı yazılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2640</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "AIIah temizlik olmayan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kabul etmez, hıyanetle kazanılan paradan verilen sadakayı da kabul etmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2641</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "AIIah, sizlerin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını hades vaki olunca yeniden abdest almadıkça kabul etmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2642</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Abdesti olmayanın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı da yoktur. Üzerine besmele çekmeyenin abdesti yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2643</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için abdest aldığını söylemişti, kendisine:
"Siz nasıl yapıyordunuz?" diye soruldu. Şu cevabı verdi:
"Aldığımız abdest bozuluncaya kadar bize yetiyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2644</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Fetih günü bütün <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları tek abdestle kıldı. Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) kendisine:
"Ey Allah'ın Resülü, bugün Şimdiye kadar hiç yapmadığın şeyi yapmış olmalısın?" demişti, şu cevapta bulundu:
"Ey Ömer, bunu bilerek yaptım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2645</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken kimin abdesti kozulacak olursa hemen <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıksın. Eğer cemaatle kılınan bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da ise burnunu tutarak ayrılsın."
Burnunu tutmasını emretmesi, cemaate burnu kanamış zannını vermek içindir. Bu davranış, avretin örtülmesi ve kabihin gizlenmesi hususunda bir nevi edebe riayettir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2646</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik merhuma ulaştığına göre, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da iken burnu kanardı, o da çıkar burnunun kanını yıkar, geri döner ve önceki kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını (kaldığı yerden) tamamlardı."
Yine Muvafta'nın İbnu'l-Müseyyeb'den kaydettiği bunun aynısı olan bir başka rivayet daha vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2647</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Amr İbnu'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir kimse son rek'atte oturmuşken daha selam vermeden hades vaki olsa <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı caizdir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2648</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Mu'aviye (radıyallahu anh)'nin dediğine göre, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zevce-i pakleri Ümmü Habibe'ye -ki kızkardeşidir- sormuştur:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), içerisinde kendisiyle temasta bulunduğu elbise sırtında olduğu halde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar mıydı?" Ümmü Habibe (radıyallahu anha) şu cevabı vermiştir:
"Evet, yeter ki elbisede bir eza (meni bulaşığı) görmemiş olsun!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2649</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bizim (kadınların) çamaşırları içerisinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2650</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'in anlattığına göre, cünübken içinde terlediği elbise sırtında olduğu halde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2651</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ashabiyle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken aniden nalınlarını çıkarıp sol tarafına koydu. Bunu gören cemaat de derhal nalınlarını attılar. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı tamamlayınca:
"NaIınIarınızı niye attınız?" diye sordu.
"Seni nalınlarını atarken gördük, biz de kendi nalınlarımızı attık!" cevabını verdiler.
"Cebrail (aleyhisselam) bana gelip pislik olduğunu haber verdi (onun için attım). Öyleyse sizler mescide gelirken dikkat edin, nalınlarınızda bir pislik (kazurat) -veya eza demişti- görürseniz onu silin; o, ayağınızda olduğu halde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ınızı kılın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2658</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Omuzunuzu da örtmeyen -veya şöyle demişti bir parçası iki omuzunuzu da örtmeyen- tek parçadan müteşekkil kumaş içerisinde kimse <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2659</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim tek parçalı kumaş içerisinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa onu iki omuzu arasında çaprazlasın."
Ebu Davud'un metninde: "(Kumaşın) iki ucuyla omuzunda çapraz yapsın" denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2660</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre'nin rivayeti de şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a tek bir kumaş içinde kılınacak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sorulmuştu şu cevabı verdi:
"Hepinizin iki parçası var mı?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2661</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ömer İbnu Ebi Seleme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) tek parça kumaşa sarınmış olarak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. İki ucu omuzlardan çaprazlama geçmişti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2662</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah hayız görenin (kadının) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını başörtüsüz kabul etmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2663</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubeydullah İbnu'I-Esved el-Havlani -ki Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zevce-i pakleri Meymüne (radıyallahu anha)'nin terbiyesinde idi anlatıyor: "Meymüne (radıyallahu anha) üzerinde izar olmaksızın tek entari (dır') ile başörtüsü giyinmiş olduğu halde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2664</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu Zeyd, İbnu Kunfuz'un annesinden yaptığı nakle göre, annesi Ümmü Seleme (radıyallahu anha)'ye "Kadın, hangi giysiler içerisinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmalı?" diye sormuştur. 0 da;
"Başörtüsü ve ayağın üzerini örtecek kadar uzun entari içerisinde!" diye Cevap vermiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2665</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), üzerinde çizgiler olan hamisa kumaşı üzerinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmıştı. (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sonra) çizgilere bir göz attı ve:
"Bu hamisa'yı Ebu Cehm İbnu Huzeyfe'ye götürün, onun enbicaniye'sini getirin. Zira bu beni az önce <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da meşgul etti" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2666</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu Amir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ipekten mamul bir kaftan hediye edildi. Kaftanı giyip içinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan ayrılıp hemen kaftanı şiddetle çıkarıp attı, sanki kaftandan gayr-ı memnundu:
"Bu, muttakilere muvafık düşmüyor!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2667</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) demiştir ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ucu beni örtmekte olan bir kumaşın diğer ucuyla örtünerek, içinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2668</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh)'in anlattığına göre, büyükannesi Müleyke (radıyallahu anha) hazırladığı bir yemeğe Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı davet etti. (Efendimiz şeref vererek) yemekten yediler. Sonra:
"Kalkın size <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırayım!" buyurdular. Enes (radıyallahu anh) der ki:
"Ben uzun müddettir kullanılmaktan kararmış olan hasırımızı getirdim, üzerine su çiledim. Aleyhissalatu vesselam üzerinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durdu. Ben ve yetim, arkasında saf yaptık, yaşlı (annem) de bizim arkamızda durdu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize iki rek'at (nafile <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>) kıdırıp, sonra ayrıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2669</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Meymüne (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ben hayızlı halde tam hizasında dururken, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı. Secde ettiği vakit bazan elbisesi bana değerdi. Humra üzerinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2670</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz çok sıcak günlerde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardık. Biriniz alnını sıcak sebebiyle yere koyamayacak olsa, giysisini serer onun üzerine secde ederdi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2671</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Koyun ağıllarında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılın. Zira koyunlar mübarek (hayvanlar)dır. Deve damlarında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayın, zira onlar şeytanlardandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2672</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yedi yerde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayı yasakladı: "Mezbele (çöplük), meczere (hayvan kesilen yer), makbere (mezarlık), yol geçeği, hammam, deve damı, Beytullahi'l-Haram'ın damının üstü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2675</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), beni mezarlıkta <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmaktan menetti. Beni Babil toprağında da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmaktan menetti (ve şöyle dedi:) "Zira orası mel'undur."
Hattabi der ki: "Bu hadisin senedinde zayıflık olduğu söylenmiştir. Ben alimlerden kimseyi bilmem ki Babil toprağında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayı yasaklamış olsun. Hadis(in Resûlullah'a nisbeti) sahih ise, bu yasak sadece, Hz. Ali'nin şahsıyla ilgilidir; böylece, onu Küfe'de maruz kaldığı mihnete (sıkıntılı hadislere) karşı uyarmak istemiştir. (Malum olduğu üzere) Küfe, Babil diyarındadır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2676</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resüllullah (aleyhissalatu vesselam) bineğinin üzerinde iken yönü hangi istikamette olursa olsun tesbih ediyor, (nafile <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyor, rükü ve secde içinde) başıyla imada bulunuyordu. İbnu Ömer de böyle yapıyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2677</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud bir diğer rivayette şu ziyadeyi kaydeder: "Aleyhissalatu vesselam nafile <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak isteyince, devesini kıbleye çevirir, sonra iftitah tekbiri getir(erek) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başlar, sonra bineği nereye yöneltirse yöneltsin, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2678</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Küre-i arz bana bir mescid ve temiz kılındı. Ümmetimden her kim bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vaktine ulaştımı nerede olursa <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılstn."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2679</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbrahim İbnu Yezid et-Teymi (rahimehullah) anlatıyor: "Babamdan mescidin avlusunun kenarında Kur'an öğreniyordum. Bu sırada secde ayeti okumuşsam babam hemen secdeye kapanıyordu. Kendisine:
"Babacığım yolda niye secde ediyorsun?" diye sordum... Dedi ki: "Ben Ebu Zerr (radıyallahu anh)'in şöyle söylediğini işittim: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a yeryüzünde inşa edilen ilk mescidin hangisi olduğunu sordum: "Mescid-i Haram" olduğunu söyledi. Ben: "Sonra hangisi?" dedim, "Mescid-i Aksa!" diye cevap verdi. Ben: "İkisi arasında kaç yıl fark var?" dedim. "Kırk yıl!" dedi ve ilave etti: "Arz sana (baştan ayağa) bir mesciddir, öyleyse nerede <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vaktine ulaşırsan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını (orada) kıl, çünkü fazilet ondadır (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vaktinin girdiği ilk andadır)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2680</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larınızdan bir kısmını evlerinizde kılın, sakın onları kabirlere çevirmeyin!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2681</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in Hz. Cabir (radıyallahu anh)'den kaydettiği bir rivayette Aleyhissalatu vesselam şöyle emretmiştir:
"Sizden kim <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını mescidde kılarsa <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından bir pay da evi için ayırsın. Zira Allah, evinde kılacağı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için dahi bir hayır takdir etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2682</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mu'az İbnu Cebel (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bağ ve bahçelerde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayı da müstehab (sevimli ve hoş) addederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2683</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Erkam (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken konuşurduk. Öyle ki herkes kendi yanındakine birşeyler söyleyebilirdi. Derken şu ayet nazil oldu: "Allah'ın divanına tam huşü ve taatle durun" (Bakara 238). Böylece süküt etmekle emrolunduk ve konuşmaktan menedildik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2684</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a selam verirdik, O da bize mukabele ederdi. Necaşi'nin yanından döndüğümüz zaman O'na yine (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da) selam vermiştik, bize mukabeleten selam vermedi.
"Ey Alah'ın Resülü, dedik, biz sana vaktiyle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da selam verirdik, sen de selamımızı alırdın (şimdi niye almıyorsun)?" dedik. Bizi şöyle cevapladı:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da meşguliyet var!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2685</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mu'aviyeİbnu'l-Hakem es-Sülemi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissaltu vesselam) ile birlikte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordum. Derken cemaatten bir Şahıs hapşırdı. Ben:
" Yerhamükallah '' dedim. Cemaattekiler bana bed bed baktılar. Bunu üzerine (kızıp) :
" Vay başıma gelen, niye bana böyle bakıyorsunuz? '' dedim. Bu sefer ellerini dizlerine vurarak beni susturmak istediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitirince (bana iyi davrandı), annem babam O'na feda olsun, ben O 'ndan, ne önce ne de sonra, ondan daha iyi öğreten bir muallim görmedim. Allah'a yemin olsun O beni ne azarladı ne dövdü, ne de betimi yıktı; sadece:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da insan kelamından (dünyevi) bir söz münasib degildir, ona uygun olan söz, tesbih, tekbir ve Kur'an kiraatıdır!" dedi. Ben:
"Ey Allah 'ın Resulû, dedim, ben cahiliyeden daha yeni çıkmış birisiyim. Allah bize İslam'ı lütfetti ama bizde öyleleri var ki, hala kahinlere geliyorlar, (bu hususta ne tavsiye edersiniz?) '' dedim.
" Sen onlara gitme!'' buyurdu. Ben tekrar:
"Bizde (kuşun uçuşuna vs 'ye bakarak) uğursuzluk çıkaranlar da var?'' dedim. Cevaben :
"Bu (uğursuzluk zannı) kalplerinde mevcut olan bir (kuruntu)dur. Sakın onları (gayelerine gitmekten) alıkoymasın!'' dedi. Ben:
"Bizde, kuma hatlar cizerek fala bakanlar da var? '' dedim. Şu açıklamayı yaptı:
"Peygamberlerden biri de (kuma) çizgi çizerdi. Kim çizgisini onun çizgisine uygun düşürürse isabet eder!'' buyurdu. Ben:
"Benim bir cariyem vardı, Uhud ve Cevaniyye taraflarında koyun otlatırdı. Bir gün öğrendim ki bir kurt peyda olmuş ve sürüden bir koyun götürmüş. Ben bir insanoğluyum, herkes gibi ben de öfkelenirim. (Bu hadise yüzünden kızıp) cariyeye bir tokat askettim. (Ravi der ki: Bu sözümü işitince) Resûlullah tokadımı fazla buldu, (yakıştıramadı).
"O halde onu azad etmiyeyim mi?" dedim.
"Bana bir getir hele!'' dedi. Ben de cariyeyi ona getirdim. Ona :
"Allah nerde?" diye sordu. Cariye:
"Semada!" diy cevap verdi. Bu sefer:
"Ben kimim?" diye sordu. O da:
"Sen Resûlullah'sın!'' diye cevap verdi. Bunun üzerine aleyhissalatu vesselam:
"Onu azad et, çünkü mü'mine'dir" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2686</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalktı. Şunu okuduğunu işttik: "Senden Allah'a sığınırım. '' Sonra da üç kere: ''Seni Allah'ın lanetiyle lanetliyorum'' dedi ve sanki bir şey yakalıyormuşcasına elini uzattı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitirince:
"Ey Allah 'ın Resûlü! dedik, senden bugün daha önce hiç söylemediğin bir şey işittik. Ayrıca ellerini de açtığını gördük? şu cevabı verdi:
"Allah'ın düşmanı olan iblis, yüzüme koymak için ateşten bir alev getirdi. Ben de ona, üç kere : " Eûzu billahi '' dedim. Sonra da: " Seni Allah'ın eksiksiz lanetiyle lanetliyorum'' dedim, geri çekilmedi, üç kere tekrarladım. Sonunda onu yakalamak istedim. Vallahi kardeşim Süleyman'ın duası olmasa idi, bağlı olarak sabaha erecek ve Medine'nin çocukları onunla oynayacaklardı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2688</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tirmiz i'nin bir rivayetinde hadis şöyledir : "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da çakıllara dokunup (düzlemekten) sorulmuştu, şu cevabı verdi:
"Mutlaka yapmak zorunda isen bari bir kere yap!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2689</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu 'Zerr (radıyallahu anh) 'den Dört İmam'ìn kaydettiği bir rivayette şöyle‚ buyrulmuştur: "Sizden kim <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durursa, sakın çakıllara değmesin. Zira rahmet, ona karşıdan gelir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2690</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah, kula <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da sağa sola iltifat etmedikçe rahmetiyle yaklaşmaya devam eder. İltifat etti mi ondan yüz çevirir. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2691</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da sağa sola bakmak (iltifat) hususundan sordum. Şu cevabı verdi:
''Bu bir kapıp kaçırmadır. Şeytan kulun <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından kapar kaçırır.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2692</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "İnsanlara ne oluyor da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken gözlerini semaya kaldırıyorlar? '' dedi ve bu hususta sert sözler söyledi. Sonra konuşmasını şöyle tamamladı: "Ya bundan vazgeçerler ya da gözleri çıkarılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2693</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Enes anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu. vesselam) bana şöyle nasihat etti: "Ey oğulcuğum, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da sağa sola bakmaktan sakın. Zira o helak olmaktır. Eğer mutlaka yapacaksan bari nafilelerde olsun, farzlarda değil.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2694</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu 'l-Hanzaliyye (radıyallahu anh) anlatıyor: "Sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı için ikamet okundu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başladı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da Şib istikametine bakıyordu. Geceden, Şib'a koruması için bir atlı göndermişti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2695</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Mescid-i Kuba 'ya <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmaya gitti. Ensar (radıyallahu anhüm) gelip, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken kendisine selam.verdiler. Ben Bilal'e sordum:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken onların selamına nasıl mukabele ettiğini gördün?'' Bana bizzat göstererek:
"Şöyle!'' dedi ve avucunu açıp iç kısmını aşağıya, sırtını yukarıya getirdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2697</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu' ş-Şhhir (radıyallalu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da onun öksürerek boğazını temizleyip (yere attığını ve) sol ayağıyla sürttüğünü gördüm. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2700</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe, (radıyallahu anha) anlatıyor: "Bir gün dışardan geldim. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) odada <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu, kapı da üzerine kapalı'idi. Açmasını istedim, ilerleyip bana açtı. Sonra gerisin geriye <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>gahına döndü.''
Hz. Aişe kapının kıble cihetinde olduğunu belirtti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2701</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullalh (aleyhissalatu vesselam): "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da iki siyahı yani yılan ve akrebi öldürün'' buyududu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2703</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da sedl 'i, (sarınmayı) ve erkeğin ağzını örtmesini yasakladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2704</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe, (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (alehissalatu vesselam), geceleyin ben önünde, kıbleyle arasında bir cenaze gibi uzanmış yatarken, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı. Vitir kılacağı zaman bana da haber verirdi, ben de vitir kılardım.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2705</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sahiheyn'in diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nın yanında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bozan şeylerden söz açılmıştı. Bu meyanda köpek, eşek ve kadının da zikri geçti. Aişe (radıyallahu anha):
"Bizi yine eşeklere ve köpeklere benzettiniz. Vallahi, ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı kıblesiyle arasında yatakta yatar olduğum halde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken gördüm. Benim için ihtiyaç hasıl olunca oturup onu rahatsız etmek istemezdim (yatağın) ayak tarafından sıyrılıp çıkardım.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2706</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'da İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) 'dan gelen diğer bir rivayette şöyle denmiştir : "Ben ve Abdulmuttaliboğullarından biroğlan (veya köle) bir eşeğin üzerinde beraber geldik. Resulullah (aleyhissalatu ve vsselam) bu sırada <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu. Oğlan eşekten indi, ben de indim. Eşeği safın ön kısmında bıraktık. Eşeğe aldırma(yıp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a devam et)ti. Derken yine Abdulmuttaliboğullarıdan iki kız çocuğu gelip safın arasına dahil oldu, buna da aldırmadı. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2707</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Diğer bir rivayette şöyle gelmiştir: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Biriniz sütresiz olarak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa (önünden geçtiği takdirde) şunlar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bozar: Eşek, domuz, yahudi, mecûsi, kadın... <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın bozulmaması için onun önünden, bunların bir taş atımlık uzaktan geçmesi kifayet eder."
"Bir diğer rivayette şöyle denmişti: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı, (önden geçen) hayızlı kadın ve köpek bozar. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2708</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Fadl İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bizi köyümüzde ziyaret etti. O sırada bizim iki küçük köpekle bir dişi eşeğimiz vardı. Bu ikisi önünde bulundukları halde ikndi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldı. Hayvanları ne azarladı ne de geriye kovaladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2709</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kesir İbnu Kesir İbn-i Ebi Veda'a, an bazı ehlihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatmıştır ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı Beni Sehm kapısını takip eden yerde, önünden halk gelip geçerken <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar görmüştür. Bu sırada Resulullah 'la Ka'be arasında bir sütre de mevcut değildir.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2710</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa 'id (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı hiç bir (harici) şey bozamaz. İmkanınız nisbetinde defetmeye çalışın. Çünkü (bozmak isteyen) şeytandır.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2712</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari ' nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir : "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden biri, halka karşı sütre olacak bir şeyin gerisinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken, biri önünden geçmeye kalkarsa ona mani olsun, (beriki haddini bilmeyip) ısrar ederse onunla mücadele etsin. Zira o, (bu haliyle) şeytandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2714</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yezid İbnu Nimran (rahimehullah) anlatıyor: "Tebük'de yatalak bir adam gördüm. Dedi ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken, ben eşeğin üzerinde olduğum halde önünden geçtim. Bana: "Allah'ım, izini kes!" diye bedduada bulundu. Artık ondan sonra eşek üzerinde (bile) yol alamadım."
Bir rivayette şöyle gelmiştir: "(Resulullah aleyhissalatu vessalam şöyle dedi:) "0 bizim <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımızı kesti, Allah da onun izini kessin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2715</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam):
"Uyuyanın gerisinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayın,konuşanın gerisinde de!, buyurdular.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2716</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biriniz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınca,yüzünün karşısına bir şey koysun. Bulamazsa bir değnek koysun. Beraberinde bir değnek de yoksa bir çizgi çizsin. Böyle yaparsa önünden geçen kendisine zarar vermez."
Ebu Davud der ki: "Alimlerden bazısı, çizginin uzunlamasına olacağını, bazısı da hilal gibi enlemesine olacağını söylemiştir.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2717</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tallha İbnu Ubeydillah (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Biriniz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken, önüne semerin arka kaşı boyunda bir şey koydu mu, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını rahat kılsın, bunun gerisinden geçene aldırmasın.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2718</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Kişi, önüne semer kaşı kadar bir şey bırakmadan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa; (önünden geçtiği takdirde) siyah köpek, kadın, eşek <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını bozar. . . ''
Ebu Zerr 'e dendi ki :
"Siyahın kırmızıdan, beyazdan farkı nedir? '' Şu cevabı verdi:
"Ey kardeşimin oğlu! Sen bana, benim Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a sorduğum şeyi sordun. Efendimiz:
" Siyah köpek şeytandır'' buyurmuştu. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2719</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), bayram günü (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>) için çıkınca bir harbe alınmasını emrederdi. Harbe, (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> sırasında) aleyhissalatu vesselam 'ın önüne konur, O da halk arkasında olduğu halde harbeye doğru <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı. Efendimiz sefer sırasında da böyle yapardı. Bu sünnete ittibaen ümera da harbe kullanır oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2720</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (bazan) bineğini (sütre olarak) öne koyar, ona doğru <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı."
Bir diğer rivayette: "Aleyhissalatu vesselam devesine doğru <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı'' denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2721</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mikdad İbnu'l-Esved (radıyallahu anh) diyor ki : "Ben, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ı çubuğa, direğe ve ağaca karşı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar vaziyette ne zaman görmüşsem, her seferind‚ onları sağ kaşının veya sol kaşının karşısına almış görmüşümdür. Hiç bir zaman sütresin tam karşısına almadı. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2722</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Ebi Hasme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki :
"Biriniz sütreye karşı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınca, ona yakın olsun, ta ki şeytan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını bozmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2723</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), kızı Zeyneb 'in kerimesi olan torunu Ümame 'yi omuzunda taşıdığı halde halka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırırdı. Secdeye varınca çocuğu (yana) bırakır, kıyam için doğrulunca tekrar omuzuna alırdı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2724</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdularki: "Sizden biri <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken uyuklayacak olursa, uykusu gidinceye kadar hemen yatsın. Zira, uyuklayarak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılanınız, istiğfar ederken kendi nefsine sebbetmeye kalkar da farkında olmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2725</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın anlattığına göre, Abdullah İbnu'l-Haris'i, -saçını arkadan topuz yapmış olduğu halde- <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken görmüş, arkasında durup, topuzu çözmeye başlamış, öbürü de kımıldamayıp, ona imkan tanımıştır. İbnu'l-Haris <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını bitirince, İbnu Abbas 'a gelip: "Benim saçımla niye ilgilendin?" diye sormuş, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şu cevabı vermiştir: "Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'dan işittim, demişti ki:
"Böylesinin misali, kolları arkasından bağlı olduğu halde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılan kimsenin misalidir. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2726</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id el-Makberi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ın azadlısı Ebu Rafi', Hasan İbnu Ali (radıyallahu anhüma) 'ye uğradı. Hasan, örgülerini ensesinde topuz yapmış olduğu halde kalkmış <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu. Ebu Rafi ' topuzunu çözdü. Hasan (radıyallahu anh) öfkeyle ona baktı.Ebu Rafi ' (radıyallahu anh): "Ökelenme, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına devam et, çünkü ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: "Bu, şeytan'ın minderi, yani oturma yeridir'' dediğini işitmiştim (de onun için çözdüm) '' dedi. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2727</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Muhammed İbni Ebi Bekr (rahimehullah) anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha)' nin yanında idik. Yemeği getirildi. Derken Kasım İbnu Muhammed <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalktı, Hz. Aişe: "Resulullah (alehissalatu vesselam) 'ın şöyle söylediğini işittim '' dedi:
"Yemeğin yanında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınmaz, iki habisin (yani büyük ve küçük abdestin) sıkışmasında da kılınmaz. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2728</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu'l-Erkan (radıyallahu anh)'ın anlattığına göre: "... Halka imamlık yapıyordu. (Bir seferinde) ikamet getirilmişti. Bir adamın elinden tutup öne sürdü ve: "Resulullah (aeyhissalatu vesselam) 'ın:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> başlarken birinizin hela ihtiyacı gelirse, önce helaya gitsin! ''dediğini işittim dedi,''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2729</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Malik İbnu Büheyne (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının ilk iki rekatini tamamlamıştı (oturması gerektiği halde oturmadan) kalktı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitirince iki (ziyade) secde daha yaptı, ondan sonra selam verdi. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2730</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'üd (radıyallalhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken üç mü kıldım dört mü kıldım diye şüpheye düşersen,eğer zann-ı galibin dört ise hemen teşehhüd yap, sonra sen daha otururken ve selam vermemişken iki secde daha yap; sonra aynı şekilde teşehhüd oku, sonra selam ver."
Ebu Davud der ki: "Bu, İbnu Mes'ud'dan rivayet edilmiştir. Alimlerden kimse bunu Resulullah 'a nisbet etmedi. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2731</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi 'l-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Biriniz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında, iki mi kıldım, üç'mü kıldım diye şekke düşerse, şekki atsın, yakin kesbettiği hususu esas alsın,sonra da selam vermezden önce iki secdede bulunsun. Eğer (bu kıldığı ile) beş rekat kılmışsa <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını onunla (sehiv secdesiyle) çift yapmış olur. Dördü tam kılmış idiyse, o iki secdesi, şeytanın burnunu sürtme olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2732</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Avf (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Biriniz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıda yanılır da bir mi iki mi kıldığını bilemezse, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını bir üzerine bina etsin; iki mi üç mü kıldığını bilmezse iki üzerine bina etsin; üç mü dört mü kıldığını bilmezse üç üzerine bina etsin, sonra da selam vermezden önce iki (ziyade) secde yapsın..''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2733</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın ikinci rekatında selam verip bitirdi. Zülyedeyn (radıyallahu anh) kendisine:
"Ey Allah'ın Resûlü, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kısaldımı yoksa unuttunuz mu? '' diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"Zülyedeyn doğru mu söylüyor? '' diye sordu. Herkes:
"Evet!'' diye cevap verdi. Resul-i Ekrem (aleyhissaltu vesselam) de iki rek 'at daha kıldı, sonra selam verdi, sonra tekbir getrip iki secde daha yaptı Bu iki secde diğer secdelerinin uzunluğunda idi veya biraz daha uzundu. Sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan kalkatı. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2734</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir rivayette şöyle gelmiştir: "(Resulullah (aleyhissalatu vesselam) öğle ve ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larından birini iki rek'at kılmıştı. -Muhammed İbnu Sirin der ki: "Zann-ı galibime göre bu, ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı idi. Sonra selam verdi.Sonra mescidin ön kısmındaki kütüğe gitti. Elini üzerine koydu, (yüzünde öfke okunuyordu). Cemaatte Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer de vardı. Bunlar, (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da yapılan eksiklikten) Efendimize söz etmekten (hicab edip) korktular. Cemaatin çabuk çıkanları:
"(Ey Allah'ın Resûlü!) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kısaldımı?'' diye sordular. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ın Zülyedeyn dediği bir zat da:
"Ey Allah 'ın Resûlü! <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>mı kısaldı, siz mi unuttunuz? '' dedi.
"Ne ben unuttum, ne de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kısaldı" cevabını verdi. Ama Zülyedeyn tekrar:
"Hayır (farkında değilsiniz), unuttunuz!'' (dedi). Bunun üzerine aleyhissalatu vesselam kalktı iki rek'at daha kıldı, sonra selam verdi. Sonra tekbir getirdi, tıpkı diğer secdeleri gibi -veya biraz daha uzun olmak üzere- (sehiv için) secde yaptı, sonra başını kaldırdı tekbir getirdi, sonra başını koydu tekbir getirdi, peşinden önceki secdesi gibi veya daha uzun- (sehiv için ikinci defa) secde etti, sonra başını kaldırdı ve tekbir getirdi, (oturup teşehhüd okudu ve selam vererek <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı tamamladı). ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2735</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes 'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmıştı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da (unutarak) ziyade veya noksanda bulundu. Kendisine:
" Ey Allah 'ın Resûlü! <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da (yeni bir durum mu) hasıl oldu) ? '' diye soruldu.
"Bunu niye sordunuz? '' diye O da merak etti.
"Şöyle şöyle kıldınız '' dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) hemen dizlerni bükerek kıbleye yöneldi ve iki adet sehiv secdesinde bulundu, sonra selam verdi ve yüzünü bize çevirerek:
"Şayet <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da yeni bir şey hasıl olsaydı ben size haber verirdim. Ancak ben bir beşerim, sizin unuttuğunuz gibi ben de unuturum. Öyleyse bir şey unutursam bana haber verin. Biriniz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında şekke düşecek olursa doğruyu araştırsın ve onun üzerine, kalanı bina etsin, sonra da iki (sehiv) secdesi yapsın '' dedi. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2736</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muğire İbnu Şu 'be (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdularki: "İmam, (yanılarak ikinci rek'atte oturacağı yerde müteakip) rek'ate kalkmaya teşebbüs eder ve tam doğrulmadan hatırlarsa, hemen otursun. Tam kalkıp doğrulmuşsa artık (geri dönüp) oturmasın, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın sonunda sehiv secdesi yapsın:"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2738</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam),
içerisinde secde ayeti olan sureyi okur, (ayetler geldikçe) secde ederdi, biz de secde ederdik. Öyle ki (izdiham sebebiyle) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> dışı vakitlerde alnımızı koyacak secde yeri
bulamadığımız olurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2741</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Temimeti 'l-Hüceymi anlatıyor: "Ben sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra vaa 'z u nasihat
ediyordum, bu esnada secde (ayeti okuyor ve secde) ediyordum. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) beni yasakladı. Ama ben O'nu dinlemedim. O çü sefer yasaklamayı tekrarladı. Sonra dönüp:
"Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ın arkasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım. Hz.Ebu Bekr, Hz. Ömer ve Hz. Osman (radıyallahu anhüm) ile de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım. Onların hiçbiri güneş doğuncaya kadar secde yapmazlardı '' dedi. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2753</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Kişinin cemaatle kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın sevabı evinde ve çarşıda (iş yerinde) kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından yirmibeş kat fazladır. Şöyle ki, abdest alınca güzel bir abdest alır, sonra mescide gider, evinden çıkarken sadece mescid gayesiyle çıkmıştır. Bu sırada attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir günahı affedilir. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldı mı, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>gahında olduğu müddetçe melekler ona rahmet okumaya devam ederler ve şöyle derler:
"Ey Rabbimiz buna rahmet et, merhamet buyur."
"Sizden herkes, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> beklediği müddetçe <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyor gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2754</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sahiheyn 'in İbnu Ömer (radıyallahu anh)'den kaydettiği bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Cemaatle kılınan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, ayrı kılınan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan yirmiyedi derece üstündür."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2755</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: " Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da en çok sevap alan kimse, en uzak olanlarıdır, yürüme yönüyle en uzaktan gelenler, imamla kılıncaya kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bekleyen kimse, hemen kılıp sonra da uyuyandan daha çok sevaba mazhardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2756</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Osman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'dan işittim şöyle diyordu:
"Kim yatsıyı bir cemaat içinde kılarsa sanki gecenin yarısını ihya etmiş gibi olur, kim de sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını bir cemaat içinde kılarsa sanki gecenin tamamını <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>la geçirmiş gibi olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2757</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubey İbnu Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam vardı. Mescide ondan daha uzakta oturan birini bilmiyordum. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları da hiç kaçırmıyordu. Kendisine:
"Bir eşek alsan da karanlık veya sıcak zamanlar'da binsen! '' denilmişti, şu cevapta bulundu:
"Evimin mescide yakın olması beni memnun etmez. Ben mescide kadar yürümelerimin, sonra da aileme dönüşlerimin sevab olarak yazılmasını diliyoum. ''
Resulullah (aleyhissalatu vesselam), (adamın bu sözünü işitince): "Allah Teala hazretleri bu isteklerinin hepsini yerine getirdi '' buyurdu.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2758</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a ama bir zat gelerek:
"Ey Allah 'ın Resulü! Beni mescide kadar getirecek bir rehberim yok!'' diyerek Aleyhissalatu vesselam 'dan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı evinde kılmak için) ruhsat istedi. (O da izin verdi.)
Adam geri dönünce, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onu çağırtarak:
"Ezanı işitiyor musun?'' diye sordu. Adam: "Evet! '' deyince:
"Öyleyse icabet et'' dedi (ve evde kılmaya izin vermedi). ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2759</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim, müezzini işitir ve kendini engelleyen bir özrü olmadığı halde cemaate katılmazsa, kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> (kamil bir sevapla) kabul edilmez."
"(Ey Allah 'ın Resulü!) denildi, meşru özür nedir? "
" Korku veya hastalıktır! '' buyurdu. . ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2760</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Münafıklara en ağır gelen <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıyla sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıdır. Eğer bu iki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>daki hayrın ne olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa onları kılmaya gelirlerdi. Nefsimi kudret eliyle tutan Zat'a kasem olsun! Ezan okutup <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başlamayı, sonra halkın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>aını kıldıması için yerime birini bırakmayı, sonra da beraberlerinde odun desteleri olan bir grup erkekle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a gelmeyenlere gitmeyi ve evlerini üzerlerine yıkmayı düşündüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2761</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes 'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben (cemaatimizi tedkik edince) gördüm ki, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>(ı beraber kılmak)tan, sadece herkesçe malum münafıklarla hastalar geri kalmaktaydı. Öyle ki iki kişinin arasında yürüyebilecek durumda olan hastalar bile <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için (mescide) geliyordu. ''
İbnu Mes 'ud devamla dedi ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bize süneni Hüda'yı göstermişti. Sünen-i Hüda 'dan biri de içerisinde ezan okunan mescidde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmaktı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2762</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Dvud 'daki rivayette şu ziyade var: "...Sizden her birinizin evinde mutlaka bir mescid var. Eğer <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı evlerinizde kılıp mescidlerinizi terkederseniz Peygamberiniz (aleyhissalatu vesselam)'ın sünnetini terketmiş olursunuz. Peygamberinizin sünnetini terkedince de küfran-ı nimete. düşmüş olursunuz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2763</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'dan gündüz oruç tutan, gece de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan ve fakat cemaate ve cumaya gelmeyen bir kimse hakkında sorulmuştu : "Bu ateş ehlindendir!" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2764</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü 'd-Derda (radıyallahu anha) anlatıyor: "Ebu 'd-Derda (radıyallahu anhüma) ökeli halde yanıma geldi. Kendisine:
"Niye öfkelendin?'' diye sordum. Şu cevabı verdi :
"Vallahi, Muhammed (aleyhissalatu vesselam) 'in işinden bir şey anlamıyoum. Bildiğim tek şey cemaat halinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmalarıdır. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2765</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Itban İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah 'ın Resûlü dedim, seller benimle kabilemin mescidi arasına engel çıkarıyor. İstiyorum ki evime kadar şeref verip bir yerde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>. kılsanız da orayı mescit yapsam!''
"(İnşaallah bir ara) geleyim!'' buyurdular. Beraberinde Hz. Ebu Bekr olduğu halde huzuruyla evimizi şereflendirip (izin isteyerek içeri girdiği) zaman ilk iş olarak, "Nerede <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmamı istersin? '' diye sordu. Evin bir köşesini işaret ederek (yer gösterdim. Orada) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durdu. Biz de arkasından safyaptık. Bize iki rek'at (nafile) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2766</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallalhu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) sefer sırasında, soğuk veya yağmurlu gecelerde müezzine (ezan sırasında) şöyle söylemesini de emrederdi: "Dikkat! <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larınızı yerlerinizde kılacaksınız!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2768</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
" (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılacaklar) üç kişi iseler içlerinden biri imam olsun. İmamlığa ehak olan akra' (Kur'an-ı Kerim'i daha iyi okur) olandır. . ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2774</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Muaz (radıyallahu anh), Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile yatsıyı kılar, sonra kavmine döner, bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı onlara kıldırırdı. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2775</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Amr İbnu'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdularki: "Üç kişi vardır, Allah onların <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kabul etmez:
1) Kendisini sevmeyen kimselere imam olan;
2) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a arkadan gelen, yani vakti çıktıktan sonra gelen;
3) Köleyi azad ettikten sonra tekrar köle kılan."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2776</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Üç kişi vardır ki, onların <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları kulaklarını öte geçmez:
1) Dönünceye kadar, kaçan köle.
2) Geceyi, kocası kendisine dargın olarak geçiren kadın.
3) Kavminin nefret ettiği imam. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2777</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh) Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'la birlikte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar, sonra gelir, kavmine imamlık yapardı. Bir gece Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'la birlikte yatsıyı kıldı. Sonra kavmine geldi ve onlara imamlık yaptı ve Bakara suresiyle kıraate başladı. Bir adam cemaatten ayrılarak selam verdi. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını tek başına kılarak çekip gitti. Adama:
"Ey falan, nifak mı çıkarıyorsun? '' dediler. Adam:
"Vallahi hayır, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'a gidip (Mu 'az 'ın yaptığını) haber vereceğim '' dedi. Yanına varıp:
"Ey Allah 'ın Resûlü, biz sulama devesi besleyen insanlarız. Gündüz çalışırız. Muaz sizinle yatsıyı kıldı. Sonra bize gelip Bakara sûresi ile <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırmaya başladı '' dedi.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Mu'az'a yönelerek:
"Ey Mu'az, sen fitneci misin? Veşşemsi ve duhaha'yı, Vedduha'yı, Velleyli iza yağşa'yı, Sebbeha's-me Rabbeke'l-a'la'yı oku" buyurdu. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2778</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden kim halka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırırsa <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı(kısa) tutsun. Zira cemaatte zayıf, sakat, hasta ve ihtiyaç sahibi vardır. Müstakil kılınca dilediği kadar uzatsın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2779</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Ben, uzun tutmak arzusuyla <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başlarım. (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırırken) bir çocuk ağlaması kulağıma gelir, çocuğun ağlamasından annesinin duyacağı elemi bildiğim için <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı uzatmaktan vazgeçerim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2781</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Davud 'un Salim İbnu Ebi 'n-Nadr'dan bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Mescidde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için ikamet okununca, (Resulullah (aleyhissalatu vesselam) cemaati az görürse oturur, (bekler)di. Kalabalık görürse kıldırırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2782</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muğire İbnu Şu 'be (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İmam, farz-kıldığı yeri değiştirmeden aynı yerde nafile <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmamalıdır.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2784</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sevban (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Üç şey vardır, onları yapmak kimseye helal olmaz: "Kişi bir kavme imamlık yapar, sonra da sadece kendisi için dua eder, cemaatini dua dışı bırakır; bunu yapan onlara ihanet eder. Kişi, izin almazdan önce bir evin içine bakamaz, bunu yapan ev halkına ihanet eder. Kişi küçük abdestine sıkışmış iken hafifleyinceye kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılamaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2785</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Mes 'ûd el-Bedri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da omuzlarımıza eliyle dokunur ve:
"Düzgün olun, karışık durmayın, sonra kalblerinize de karışıklık ve ihtilaf girer. Hemen arkama, sizden akıl ve dirayet sahibi olanlar dursun. Sonra tedricen bunları takibedenler, sonra da onları takibedenler dursun" derdi. ''
Ebu Mes 'ud ilave eder: "Bugün sizler ihtilafta çok ilerisiniz.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2787</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleylhissalatu vesselam) ile birlikte (birgece) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım. Soluna duruvermiştim, perçemimden tutarak sağına koydu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2788</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Alkame ve el-Esved dediler ki: "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) 'un yanına girmek için kendisinden müsaade istedik. Bize izin verdi. Sonra kalkıp ikimizin arasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Sonra da: "Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ın böyle yaptığını gördüm '' dedi. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2791</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Saflarınızı düzgün kılın, zira safların düzeltilmesi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın kemalini(i sağlayan şartlar)dandır.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2793</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizin en hayırlınız, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da omuzları en yumşak olandır. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2794</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Vabisa İbnu Ma 'bed (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir adam gördü, safın gerisinde tek başına <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu. Ona <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını yeniden kılmayı emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2798</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdularki: "İmam, kendisine uyulmak için meşru kılınmıştır. Öyleyse o tekbir getirdi mi siz de tekbir getirin. Rükûya gidince siz de rükûya gidin. "Semi'allahu li-men hamideh" (Allah kendisine hamdedeni işitir) deyince "Allahümme Rabbena leke'l-hamd'' (Ey rabbimiz hamdler sanadır) deyin. O ayakta <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa siz de ayakta kılın, oturarak kılarsa siz de hepiniz oturarak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılın.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2801</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken, o "semi'allahu li-men hamideh" deyince, bizden kimse, Resulullh (aleyhissalatu vesselam) alnını yere koyuncaya kadar, sırtını eğmezdi. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2802</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir kimse, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan tek rek'ati imamla kılabilmişse, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın tamamını beraber kılmış gibi olur. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2803</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "Siz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a gelince biz secdede isek hemen secdeye katılın, fakat onu (rek'at veya başka) bir şey saymayın, tek rek'ate kavuşan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kavuşmuş sayılır. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2805</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali ve Hz. Mu'az (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Siz mescide geldiğinizde (cemaatle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başlanmış ise), imam (kıyam, rükû, secde, kuûd) hangi hal üzere olursa olsun hemen uyun ve yapmakta olduğunu yapın.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2806</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hemmam İbnu'l-Haris anlatıyor: "Huzeyfe (radıyallahu anh) Medain şehrinde yüksekçe bir yerde durarak cemaate imam olmuştu. Ebu Mes 'ud kamisinden tutarak onu çekti. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca, Ebu Mes'ud:
"İnsanların bundan men edildiklerini bilmiyor musun?" dedi. Öbürü:
"Evet, ancak siz beni (gömleğimden tutup) çekince hatırladım!'' dedi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2807</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hazım İbnu Dinar (rahimehullah) anlatıyor: "Sehl İbnu Sa'd'a bir grup insan Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) 'in minberinin hangi ağaçtan yapıldığı hususunda münakaşa etmek üzere geldiler. Sehl:
"Ben onun hangi ağaçtan yapıldığını, kimin yaptığını, Efendimiz aleyhissalatu vesselam'ın hangi gün üzerine oturduğunu biliyorum!'' dedi ve açıkladı:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Ensardan falanca kadına bir adam gönderdi: "Marangoz kölene söyle, bana ahşaptan münasib bir şey yapsın da üzerine çıkıp halka hitabette bulunayım'' dedi. Köle de O'na şu üç basamaklı şeyi imal ediverdi. Sonra Resulullah (aleyhissalatu vesselam), bunun şu yere konmasını emretti. Mezkur minber, el-Gabe'nin ılgın ağacından yapılmıştı.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) minberin üzerine çıkıp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durdu ve tekbir getirdi, cemaat de O 'nunla birlikte arkasından tekbir getirdi. Sonra nükûya gitti, sonra geri geri gelerek minberden indi ve minberin dibinde secde yaptı, sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıktı, sonra halka yöneldi ve:
"Ben bunu, bana uymanız ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımı bilmeniz için yaptım" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2808</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) geceleyin duvarları alçak olan hücresinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı. Halk bu sebeple aleyhissalatu vesselam'ın karaltısını (sülüetini) görürdü. Böylece onlar da kalkıp geceleyin, O 'na uyarak O'nunki gibi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldılar. Sabah olunca bu durumu konuştular.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ikinci gece de kalktı, halk da aynı şekilde yaptı. Üçüncügece de aynı şey tekerrür etti. Bundan sonra Resulullah oturdu ve çıkmadı.
Sabah olunca durumu medar-ı bahs ettiler, sebebini sordular. Efendimiz şu cevabı verdi:
"Gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının sizlere farz olmasından korktum.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2809</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İkametin okunduğunu duydunuz mu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a yürüyün. Sakin ve vakûr olmayı unutmayın. Sakın koşuşmayın. Yetiştiğiniz yerden kılın, kaçırdığınız kısmı tamamlayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2811</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubadetu 'bnu 's-Samit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bize, içinde Kur'an ın cehren okunduğu bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da kıraatta bir iltibasta bulundu. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca yüzünü bize çevirdi ve:
" Kıraatı cehren okuduğum zaman siz de okuyor musunuz? '' diye sordu. Bazılarımız:
"Evet bunu yapıyoruz !'' dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam):
"Sakın ha! Ben kendi kendime: "Kim, ben okurken okuyarak benden okumayı kapmaya çalışıyor?" diyordum. Kur'an'ı cehren okuduğum zaman, Kur'an'dan Fatiha hariç hiçbir şeyi okumayın!" buyurdular. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2812</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına durdu. Bir adam da arkasında Sebbihisme Rabbike'l A'la sûresini okumaya başladı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca:
"Kimdi okuyan?" diye sordu. Adam:
"Bendim! '' dedi. Bunun üzerine:
"Hakikaten anladım ki biriniz bunu benden cezbedip aldı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2813</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müsevver İbnu Yezid el-Maliki (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da (cehri olarak) kıraatte bulunuyordu. Birkısmı okumayı terketti. (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sonra, cemaatten) bir adam:
" Allah 'ın Resûlü, şu şu ayetleri okumayı terkettiniz!'' dedi. Resulullah:
" Niye bana hatırlatmadın? '' buyurdular.''
Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: "(Adam). . . ben onların neshedildiğini zannetmiştim. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2814</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ey Ali, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da (takılırsa) imamı açma!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2815</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bişr İbnu Mahcan babasından anlattığına göre, babası (Mahcan) Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ın meclisinde idi. O sırada <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için ezan okundu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kalktı, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı ve döndü. Mahcan hala yerindeydi.
"Herkesle beraber <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmana mani olan şey nedir, sen müslüman değil misin?" diye sordu. Mahcan:
"Elbette müslümanım, ancak ben ailemle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımı kılmıştım! '' dedi. Efendimiz:
"Mescide geldiğin zaman <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalkılırsa kılımış bile olsan cemaatle birlikte sen de kıl!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2816</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'in anlattığın göre, bir adam kendisine sordu:
"Ben evde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımı kılıp sonra da imamla <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a yetişiyorum; onunula da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılayım mı?,''
"Evet! '' deyince adam tekrar. sordu:
"Peki, bunlardan hangisini (farz olan) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ım yapayım ? ''
"Bu senin elinde mi? dedi, bu Allah'a kalmışıtır, dilediğini (asıl farz olan) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın yerine sayar!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2817</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süleyman Mevla Meymûne 'nin İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) 'den naklettiğine göre, İbnu Ömer şunu anlatmıştır:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir günde aynı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı iki sefer kılmayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2818</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) diyordu ki: "Kim akşamla sabahı kılar sonra da bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larda imama yetişirse, onlara dönmesin. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2819</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallalhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdularki: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için ikamet okununca farzdan başka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> yoktur (kılınmaz). ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2820</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rebi'a İbnu Ebi Abdirrahman (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma), mescide geldiği vakit, cemaat <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılmış ise hemen farza başlardı, ondan önce başka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2821</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni 'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"İmam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılıp teşehhüdü tamamladıktan sonra, selam vermezden önce hades vaki olsa (yani abdesti bozulsa), <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı tamamlanmıştır, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını tamamlayan cemaatteki diğer kimselerin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı da tamamlanmıştır.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2822</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre anlatıyor: ''Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "(İmamlar) sizin için kılarlar. Doğru kılarlarsa (sevabı) sizedir. Hatalı kılarlarsa (sizin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ınızın sevabı) sizedir, hata onların aleyhlerinedir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2825</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Evs İbnu Evs es-Sakafi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdularki: "Kim (cuma günü) yıkar ve yıkanırsa, kim erkenden (mescide) gider ve hutbenin başına yetişirse, yürür ve binmezse, imama yakın durur, dinler, malayani söz etmezse ona her bir adım için bir yıllık amelin oruçları ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larıyla sevabı yazılır.''
Ebu Davud der ki: "Mekhûl'e "gassele" ve "igtesele" den sorulmuştu şu cevabı verdi: "Bundan maksad başını ve bedenini yıkamaktır.'' Sa'id İbnu Abdilaziz de aynı şeyi söyledi. "Hanımıyla cinsi münasebette bulunarak onu da yıkanmaya muhtaç kıldı demektir. Böyle yapmak, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a çıkınca, gözlerin korunmasında en elverişli vasıtadır."
"İgtisele" ise cimadan sonraki yıkanmadır.
"Bekkere" ilk vaktinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a gitmektir.
"İbtekere" hutbenin başına yetişmektir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2826</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Cum'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına üç (grup) insan katılır:
1) Kişi var, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a katılır, boş konuşma yapar. Bunun <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan hissesi, o konuşmasıdır.
2) Kişi var <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a gelir dua eder. Bu kimse Allah'a duada bulunmuştur, Allah dilerse onun istediğini hemen verir, dilerse vermez.
3) Kişi vardır, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a gelir sadece dinler ve sükût eder, mü'minlerin arasından yararak geçmez, kimseye eza vermez. Onun bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı, daha önce geçen cum'a'ya ve fazladan da üç güne kadar (günahlarına) kefarettir. Bu hal Cenab-ı Hakk'ın şu sözüne binaendir: "Kim bir hayır yaparsa bu kendisinden on misliyle kabul edilir" (En'am 160).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2828</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tarık İbnu Şihab (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdularki: "Cum'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı, dört kişi hariç geri kalan her müslüman üzerine cemaat içinde yapması gereken vacib bir hakk'dır. Cumadan istisna edilen bu dört kişi şunlardır: Köle, kadın, çocuk ve hasta."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2832</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) uyurdularki: "Cum'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından veya başkasından bir rek'ate yetişenin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı tamam olmuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2833</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:"Cum'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından bir rek'ate yetişen, cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına yetişmiştir. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2834</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kuba ahalisinden bir adam-Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'la sohbet etme şerefine ermiş bulunan babasından naklen demiştir ki: ''Resulullah bize Kuba 'dan (gelerek Medine 'de) cum'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına katılmamızı emretti.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2836</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Semüre İbnu Cündüb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdularki: "Cum'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını özürsüz olarak kim terkedecek olursa bir dinar para tasadduk etsin, (bu kadar) bulamazsa, yarım dinar tasadduk etsin. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2837</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'l-Melih, ismi Umayr İbnu Amir el-Hüzeli (radıyallahu anh) olan babasından naklen anlattığına göre, babası Hudeybiye seferi sırasında bir cuma günü, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte bulunmuştur. O gün, ayakkabılarının altını ıslatmayacak kadar yağmur yağmış, bunun üzerine.Efendimiz, herkesin yerlerinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmalarını emir buyurmuştur.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2839</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari nin bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir : "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) soğuk şiddetlenince <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı erken (ilk vaktinde) kılardı. Sıcak şiddetlenince <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı yani cum'a'yı (öğleyin biraz) serinleyince kılardı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2840</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Sa 'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la cum 'ayı kılar, sonra da kaylûle (öğle uykusu) yapardık.''
Diğer bir rivayette : "Biz, ancak cum 'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra kaylûle yapıyor yemek yiyorduk '' denmiştir.
Tirmizi ve Muvatta dışındaki diğer kitaplarda Seleme İbnu 'l-Ekva 'dan gelen bir rivayette: "Sonra cuma 'dan çıktığımızda duvarların diplerinde, gölgelenebileceğimiz bir gölge olmazdı'' denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2841</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">es-Saib İbnu Yezid (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullalh (aleyhissalatu vesselam), Hz. Ebu Bekir ve Hz: Ömer (radıyallahu anhüma) devirleride cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının ilk ezanı, imam minbere oturunca okunurdu. Ancak Hz. Osman zamanı olup cemaat artınca, emri üzerine (Medine çarşısında) Zevra nam yerde üçüncü bir ezan daha okundu. (Cum'a ezanı işi) bu şekilde sabitleşti.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2848</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı vasattı, hutbesi de vasattı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2849</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Vail (radayallahu anh) anlatıyor:Ammar bize hitabetmişti. (Konuşmasını) veciz ve beliğ yaptı. Minberden inince:
"Ey Ebu'l- Yakzan beliğ ve veciz konuştun! Keşke biraz daha nefesleseydiniz (uzatsaydını)!'' dedik. Bize şu cevabı verdi:
"Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinledim, şöyle buyurmuştu:
" Kişinin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının uzunluğu ve hutbesinin kısalığı onun fıkhının (ilminin) alametidir. Öyle ise, hutbeyi kısa tutun, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı uzun (zira, beyanda sihir var)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2858</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) cum'a günü sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında Elif lam-mim Tenzil 'i birinci rek 'atte; Hel Eta 'yı da ikinci rek'atte okurdu. Cum 'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında da Cum 'a ve Münafikûn sûrelerini okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2861</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Birinizin Harre'nin sırtında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılması, onun için cum'a günü oturup oturup imam hutbeye başlayınca gelip cemaatin omuzlarını yararak cemaate katılmasından hayırlıdır.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2867</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şu 'ayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), cum 'a günü <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan önce cemaat teşkilini yasakladı. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2870</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ın mescidinde kılınan cum 'adan sonra ilk kılınan cum 'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı, Bahreyn köylerinden olan Cuvasa'daki Abdü'l-Kays mescidinde kılınan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2871</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Medine 'de öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile dört rek 'at kıldık. Mekke 'ye gitmek üzere yola çıkıp Zülhuleyfe 'ye gelince ikindiyi iki rek'at kıldı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2872</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Enes (radıyallahu anh) 'in anlattığına göre kendisinden kasru's-salat yani <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın kısaltılması hakkında sorulmuştu. Şöyle cevap verdi:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) üç millik mesafeyi veya Şu'be'nin şekkine göre üç fersah mesafeyi dışarı çıktı mı iki rek'at kılar.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2873</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'e ulaştığına göre, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) Mekke- Taif arasındaki kadar, Mekke- Usfan arasındaki kadar ve keza Mekke -Cidde arasındaki kadar mesafede <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kasrediyordu.'' Malik der ki: "Bu mesafeler dört berid' dir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2874</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Medin'den Mekke 'ye gitmek üzere yola çıktı. Rabbülalemin'den başka hiç bir şeyden korkmuyordu. Yolda <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı ikişer ikişer (yani kasrederek) kıldı. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2875</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor:"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte Mekke 'ye gitmek üzere Medine 'den çıktık. Efendimiz yolda <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları ikişer ikişer kılıyordu. Medine 'ye dönünceye kadar hep böyle yaptı. ''
Enes 'e:
"Mekke 'de ne kadar kaldınız? '' diye sorulmuştu:
"Orada on gün kıldık'' dedi. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2876</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (Mekke 'de) ondokuz gün ikamet etti ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları kasretti. Biz de (bundan böyle) sefer yapıp ondokuz gün ikamet ettik mi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları hep kasrederdik, ondokuzdan fazla kaldık mı artık dörde tamamlardık."
Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde "....Onyedi gün '' denmiştir. Nesai 'nin bir diğer rivayetinde: "Fetih senesinde Mekke 'de onbeş gün ikamet etti ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları bu esnada kasretti. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2877</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Fetih günü, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'la birlikte Mekke 'de hazır bulundum. Mekke 'de onsekiz gece kaldı, bu esnada <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları hep iki kıldı. Şöyle hitabediyordu:
"Ey bölge halkı! Siz bize bakmayın, dört kılın. Biz hep yolcuyuz (bu sebeple ksrederek iki kılıyoruz). ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2878</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh). anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Tebük'de yirmi gün ikamet etti ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları hep kasretti. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2879</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Harise İbnu Vehb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Mina'da bize, sayıca en çok olduğumuz ve en ziyade güven içinde olduğumuz bir zamanda <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı iki rek'at kıldırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2882</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir rivayette de şöyle denmiştir: "Hz. Osman (sonradan) bedeviler sebebiyle dört kılmıştır. Çünkü o sene pek çok bedevi hacc 'a gelmişti. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın dört rek'at olduğunu öğretmek için halka dört rek'at kıldırdı.''
Bir rivayette de şöyle denmiştir: " (Hz. Osman Mina 'da dört kıldı.) Çünkü o, Hacc 'tan sonra ikamete azmetmişti.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2883</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Davud 'un kaydına göre İbnu Mes 'ud (radıyallahu anh) (Mina' da) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı dört kılmştı. Kendisine:
"Sen, (daha önce dört kıldığı için) Osman 'ı ayıplamıştın, şimdi ise dört kılıyorsun! denilmişti. (Özür beyan ederek) şu cevabı verdi:
"Muhalefet zararlıdır. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2884</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh)'den anlatıldığına göre, Mekke'de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı halka iki rek'at kıldırdı. Selamı verince:
"Ey Mekkeliler!"dedi, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larınızı dörde tamamlayın.Biz yolcuyuz(bu sebeple iki kıldık)!."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2885</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), güneş batıya meyletmeden yola çıkınca, öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını ikindi vaktine te'hir eder, ikindi olunca mola verir, ikisini cemederdi (beraber kılardı). Yola çıkmazdan önce güneş batıya meyletti (öğle vakti girdi) ise, hareketten önce her ikisini de (öğle ve ikindi) kılar sonra yola çıkardı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2888</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) akşam ve yatsıyı Müzdelife 'de beraberce kıldı. Bunlardan her biri için ayrı bir ikamet okudu. İki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> arasında nafile kılmadı, bunlardan birinden sonra da nafile kılmadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2889</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes 'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı şu ikisi hariç, vakti dışıda tek bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldığını görmedim: Müzdelife'de akşamla yatsıyı birleştirdi. O gün sabahı da vaktinden önce kıldı. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2890</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ca'fer İbnu Muhammed İbni Mesleme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) öğle ve ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını; Arafat'ta tek bir ezan ve iki ayrı ikametle kıldı. İki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> arasında nafile kılmadı. Müzdelife 'de de akşamla yatsıyı bir ezan ve iki ikametle kıldı ve aralarında nafile kılmadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2891</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Kim iki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı özürsüz olarak cem ederse büyük günah kapılarından bir kapıya gelmiş olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2892</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Resulullah (aleyhissalatu vessalam) Medine 'de yedi ve sekiz (rek 'at) öğle, ikindi, akşam ve yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını (cemederek) kıldı. Eyyub (es-ahtiyani) der ki :"Belki de bu, yağmurlu bir gecedeydi.
"Öbürü (Ebu 'ş-Şa'sa):
"Belki!'' dedi. ''
Sahiheyn'in bir rivayetinde şu ziyade var: "Hadisi İbnu Abbas'tan rivayet eden raviye dendi ki: "Zannederim, öğleyi te'hir, ikindiyi ta'cil, keza akşamı te'hir yatsıyı da ta'cil etmiş olmalı?'' Cevaben: "Bunu ben de böyle zannediyorum!'' dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2894</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a (onsekiz defa) refakat ettim. Ancak, sefer sırasında nafile kıldığını hiç görmedim. Allah Teala hazretleri şöyle buyurmuştur:
"Resulullah'ta sizin için güzel örnek vardır" (Ahzab 21 ). İbnu Ömer devamla der ki:
"Eğer nafileyi kılsaydım <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı da tamkılardım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2896</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anh), oğlu Ubeydullah'ı seferde nafile kılarken görürdü de bundan dolayı onu kı<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2898</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Ebi Hasme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ashabına korku <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırdı.Bu maksadla ashabı arkasında iki saf yapatı. Hemen arkasında bulunan safa birinci rek'ati kıldırdı. Sonra ayağa kalktı ve arkasındakilere bir rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırıncaya kadar kıyamda kaldı. Sonra gerideki safta bulunanlar ilerledi, ön safdakiler de geriledi. Bu şekilde ilerleyenlere de bir rek 'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. Sonra gerileyenler bir rek 'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıncaya kadar yerinde oturdu. Sonra da selam verdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2899</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muvatta'nın bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "Korku <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı şöyledir: "İmam, beraberinde arkadaşlarından bir grup olduğu halde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durur, bir grup. da düşmana karşı yerini alır. İmam bir rek 'ati beraberindekilerle rükû ve secde ile kılar, ve ayağa (ikinci rek'ate) kalkar. Tam doğrulunca öyle kalır. Cemaat geri kalan rek'ati kendi başlarına tamamlayıp selam verirler ve oradan ayrılırlar. İmam yerinde ayakta durmaya devam eder. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılanlar düşmanın karşısında yerlerini alırlar. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmamış olan diğerleri gelip imamın arkasında dururlar, tekbir getirerek uyarlar. İmam onlara da bir rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırır, secdeden sonra oturur ve selam verir. İmama uyan bu ikinci gurup imam selam verince kalkıp, geri kalan rek 'ati kılıp selam verirler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2900</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Zaturrika 'da,Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile beraberdik Koyu gölgeli bir ağacın yanına gelmiştik. Bu ağacı, altında dinlenmesi için Aleyhissalatu vesselam'a bıraktık. (Resulullah kılıcını ağaca asıp istiratte çekilmişti ki, O 'nu gizlice takip eden) müşrüklerden biri gelip (asılı olan kılıcı kapıp) kınından sıyırp (Resulullah'a):
"Benden korkuyor musun?" dedi. Aleyhissalltu vessalam :
"Hayır!" deyince"
"Peki seni benden kim kurtaracak?"
"Allah!" diye cevap verdi.(Duruma muttali olan) ashab adamı tehdid etti. (o da kılıncı kınına koydu ve ağaca astı) Sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılındı. Resulullah (aleyhisalatu vessalam) bir guruba iki rek 'at kıldırdı.Bunlar geri çekildiler. Sonra ikinci gurup geldi, onlarada iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. Resulullah'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı dörde tamamlanmıştı, cemaatin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı ise iki rek'atti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2901</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ayyaş ez-Züraki (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Usfan 'da Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile beraberdik. Müşriklerin başında (henüz müslüman olmayan) Halid İbnu'l-Velid vardı. Öğleyi kılmıştık. Mişrikler (kendi kendilerine aralarında şöyle) konuştular: "İyi bir fırsat elimize geçmişti, onlar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da iken saldırsaydık ya!''
Bunun üzerine hemen kasr (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kısaltma) ile ilgili ayet öğle ile ikindi arasında nazil oldu. İkindi vakti olunca, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kalkıp kıbleye karşı durdu. Müşrikler de önlerindeydi. Arka tarafına da bir safyaptı. Bu safın arkasına da bir safkoydu. Resulullah rükûya varınca hep birlikte rükû yaptılar. Resulullah secde yaptı, hemen arkasındaki safdakiler de secde yaptı. Diğerleri (rükûdan) doğrulup onları korumak üzere kıyamda kaldılar. Bunlar iki secdeyi tamamlayıp kalkınca arkalarında bulunanlar secdeye gittiler. Sonra Resulullah 'ın arkasındaki saftakiler diğerlerinin yerlerine gittiler, arkadaki saftakiler de öndekilerin yerine ilerlediler. Sonra Resulullah rükûya gitti, hepsi O'nunla birlikte rükû yaptı. Sonra Resulullah secde yaptı ve hemen arkasındaki safdakiler de secde yaptılar. Bu sırada arkadakiler bunları korumak üzere kıyamda kaldılar.
Aleyhissalatu vesselam ve arkasındakiler oturunca, en arkadakiler secdeye gittiler. Sonra hep beraber oturup hep beraber selam verdiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2902</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) korku <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını iki gruptan birine tek rek 'at olarak kıldırırken, diğer grup düşmana karşı durmuştur. Kılanlar kalkıp, düşmana dönük vaziyette, (bekleyen) arkadaşlarının yerine geçtiler, onlar da gelip (Resulullah 'ın arkasına geçtiler), O da bunlara bir rek 'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı, sonra da bu iki guruptan her biribirer rek 'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını kaza ettiler.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2903</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyar: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Dacnan ile Usfan arasına, müşriklerle sarılmış biryere indi. Müşrikler (aralarında):
"Bu müslümanların bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları var (topluca kılarlar), bu onlara evlatlarından da, bakirelerinden de kıymetlidir, işte bu, ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larıdır. Hazırlığınızı yapın, üzerlerine toptan bir kerede çullanın!'' dediler. Cebrail aleyhisselam, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek ashabını iki kısma ayırmasını, onlardan bir grurupla <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken diğer grubun geri tarafta ayakta beklemesini, tedbirli olmalarını ve silahlarını beraberlerinde almalarını, birinci gruba bir rek'at kıldırmasını, bu kısmın birinci rekatten sonra geri çekilmesini, arkadaki grubun öne ilerlemesini, bu yeni gruba da bir rek 'at kıldırmasını, böylece her bir grubun Resulullah'la birlikte birer rek 'atlerinin olmasını, Resulullah'ın da böylece iki rek'at kılmış olmasını emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2904</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Üneys (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), beni, Halid İbnu Sufyan el-Huzli'yi öldürmem için bulunduğu yere gönderdi. O, Urane ve Arafat taraflarında idi:
" Git onu öldür! '' dedi Ben onu gördüğümde ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının vakti girmişti. Kendi kendime:"(Bu herifi öldürme işi) onunla benim arama girip <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımı geciktirmesinden korkarım" dedim. (Ara vermeden) ilerledim. Hem yürüyor hem de ima ile <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımı kılıyordum. Herife tam yaklaşmıştım ki:
"Sen kimsin?"dedi.
"Araplardan biriyim. Duydum ki; şu, adam için asker topluyormuşsun, onun için sana katılmaya geldim!"
"Evet ben bu işin içindeyim" dedi. Onunla bir müdet yürüdüm, öldürmeme imkan sağlayacak bir fırsat doğunca kılıçla tepesine bindim ve geberttim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2905</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte iki rek 'at öğleden evvel, iki rek 'at sonra, keza iki rek 'at cum 'adan sonra, rek'at akşamdan sonra, iki rek 'at yatsıdan sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım. Akşam ve yatsı(dan sonrakiler) evinde idi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2907</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Aişe (radıyallhu anha) anlatıyor: "İki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> var ki Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bunları ne gizli ne de aleni olarak seferde ve hazerde hiç terketmedi: Sabahtan önce iki rek'at, ikindiden sonra iki rek'at.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2908</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) sabah ve ikindi hariç her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın arkasından iki rek'at (nafile) kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2909</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) nafilelerden hiç birine, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını iki rek 'atlik nafilesi kadar aşırı ilgi göstermemiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2911</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'nin bir rivayetinde :"Sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından önce kılınacak iki rek'at nafile <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> dünyanın tamamından daha hayırlıdır'' denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2912</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Aişe anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında ezanla ikamet arasında hafif iki rek 'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2914</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai 'nin bir başka rivayetinde şöyle gelmiştir: "Müezzin sabah ezanının birincisini bitirip sükut ettimi kalkar, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından önce ve ufukta fecrin açılmasından sonra iki rek'at hafif <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar, sonra da sağ yanının üzerine uyurdu.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2920</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz, Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) sabahın iki rek'at nafilesini kıldı mı; uyanıksam benimle konuşur du, değilsem, müezzin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için (ikamet okuyuncaya kadar yatardı). ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2922</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu İbrahim, ceddi Kays İbnu Amr 'dan anlattığına göre: Resulullah (aleyhissalatu vesselam) geldi ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a duruldu. Onunla birlikrte sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldım. Sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> bitince beni <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar buldu.
"Ağır ol ey Kays! dedi. Bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> daha mı kılıyorsun? ''
"Ben sabahın sünnetini kılmamıştım (onu kılıyorum) '' deyince:
"Öyleyse hayır; (bunda bir beis yok) '' buyurdu. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2923</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Malik İbnu Buhayne (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ikamet başladıktan sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmakta olan bir adam gördü. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca halk adamın etrafını sardı ve (Resulullah ona):
"Sabahı dört mü (kılıyorsun)? Sabahı dört mü (kılıyorsun)?" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2924</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Sercis (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılarken bir adam mescide girdi. Mescidin yan tarafında sünneti kıldı. Sonra Rsulullah 'a dahil olup O 'nunla da farzı kıldı. Aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitirince:
"Ey falan, şu iki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan hangisini sayıyorsun? Tek başına kıldığını mı, bizimle kıldığını mı! '' buyurdular.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2925</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Seleme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ashabtan bir cemaat ikameti işitmişti, hemen (sünnet) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalktılar. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlara:
"İki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı beraber mı kılıyorsun. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı beraber mi kılıyorsunuz? '' diye çıkıştı. Bu
(hadise) sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı sırasında cereyan etmişti. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2927</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) 'den anlatıldığına göre, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının sünnetini kaçırdığı olmuştur: Ancak güneş doğdu sonra onu kaza etmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2929</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Tirmizi 'nin bir diğer rivayetinde Hz. Aişe şöyle der: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) öğlenin farzdan önceki dört rek'atli sünneti, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan önce kılamazsa sonra kılardı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2933</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdlullah İbnu's-Saib (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) güneşin zevalinden sonra ve öğleden önce dört rek 'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı ve derdi ki: "Şimdi sema kapılarının açıldığı bir vakittir. Bu anda salih bir amelimin oray yükselrnesini isterim''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2937</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından önce dört rek'at nafile kılardı. Bunların arasını (ikinci rek'atin teşehhüdünde) makarreb meleklerle müslüman ve mü 'minlerden onlara tabi olanlara selam ile ayırırdı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2938</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), bana, günümde ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra iki rek' at nafile kılarak gelirdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2939</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe bir başka rivayette şöyle demiştir: "İkindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra kıldığı iki rek'ati, yanımda hiç terketmedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2940</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra iki rek'at nafile kılmıştır, çünkü kendisine gelen bir malın taksimini yapmış, bu meşguliyet O 'nun öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra kılmakta olduğu iki rek'ati kılmasına mani olmuştu. Bunun üzerine onları ikindiden sonra kıldı. Sonra bir daha bu iki rek'ati kılmadı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2941</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhtar İbnu Fulful anlatıyor : "Hz. Enes 'ten ikindiden sonra kılınacak nafile <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> hakkında sordum '' dedi ki:
"Hz. Ömer ikindiden sonra nafile kılanların ellerine (sopayla) vururdu. Biz iki rek'ati, Resulullah devrinde güneş battıktan sonra akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından önce kılardık. Bizi bunu kılarken efendimiz görürdü de ne emrederdi ne de nehyederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2942</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Müezzin akşam ezanını okuduğu zaman Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ın ashabından bir grup kalkıp mescidin sütunlarına doğru koşup Resulullah (aleyhissalatu vesselam) (evinden) çıkıncaya kadar akşamdan önce ikişer rek'at nafile kılıyordu.''
Müslim'in rivayetinde şu ziyade var: "Bazan biryabancı gelip mescide girecek olsa, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılanların çokluğunu görünce, akşamın farzını kılınmış zannederdi. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2943</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mugaffel el-Müzeni (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) dediler ki:
"Akşamdan önce iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılın! '' (Efendimiz) sonra, insanların bunu bir sünnet yapmasından korkarak " Dileyen kılsın'' dediler. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2944</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sahiheyn'in kaydettiği bir başka rivayette şöyle gelmiştir: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından önce <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılın" dediler ve (bunu üç kere tekrar ettiler), üçüncüde ise, halk bunu bir sünnet edinir korkusuyla, "Dileyen" buyurdular. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2945</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la birlikte, akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra hane-i saadetlerinde iki rek'at (nafileyi) kıldım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2946</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ka'b İbnu Ucre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Beni Abdi'l-Eşhel mescidinde akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılmıştı. Cemaat, farzı bitirince nafileyi kılmaya başladı. Bunu gören Resulullah: "Bu, evlerin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıdır'' buyurdular. ''
Nesai'de şu ifade vardır: " Size, bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı evlerde kılmanız gerekir.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2947</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mekhûl merfu olarak rivayet etmiştir: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki :
"Kim akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra hiç konuşmadan iki rek'at -bir rivayette dört- kılarsa <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı illiyyûna yükseltilir.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2948</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzefye (radıyallahu anh) de benzer bir rivayette bulunmuş ve şu ziyadeyi yapmıştır:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) derdi ki: "Akşamın farzından sonraki iki rek'ati kılmada acele edin, çünkü onlar farz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıyla birlikte yükselirler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2949</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şureyh İbnu Hani anlatıyor : "Hz. Aişe (radıyallahu anha) 'ye Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sordum. Dedi ki:
"Yatsıyı her kılışında yanıma gelince mutlaka dört veya altı rek 'at nafile kılardı. Bir gece yağmura yakalandık. Aleyhissalatu veseslam 'a bir post yaydık, postta suyun akmakta olduğu bir deliğe hala bakar gibiyim. Efendimizin, elbisesini hiçbir surette yerden sakındığını görmedim.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2950</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor:"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) hutbe verirken bir adam girdi. Resulullah adama:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldın mı?'' dedi. Adam:
"Hayır!'' dedi. Efendimiz:
"Öyleyse iki rek'atini kıl!" diye emretti.''
Bir rivayette şöyle gelmiştir: ". . . Kalk, iki rek 'at kıl.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2955</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: ''Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Vitr <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı haktır. Kim bunu kılmazsa bizden değil dir." Bunu Efendimiz üç kere tekrar etti.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2956</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Vitir narnazı farz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> gibi kesin değildir. Ancak Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Allahu Teala hazretleri tektir, tek'i sever, öyleyse ey ehl-i Kur'an vitri kılın!" buyurmuştur.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2957</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Muhayriz anlatıyor: "Beni Kinane 'den el-Muhdici denen bir adam, Şam'da Ebu Muhammed diye künyesi olan bir adamın:
"Vitir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı vacibtir''dediğini işitti. Kinani dedi ki:
"Ben bunu Ubade İbnu 's-Samit (radıyallahu anh) 'e sordum da:
"Ebu Muhammed hata etmiş. Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ı dinledim şöyle demişti:
"Allah'ı kulları üzerine yazıp farz kıldığı beş <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> mevcuttur. Kim onları eda eder, istihfafla her hangi bir eksikliğe meydan vermeden tam yaparsa Allah indinde ona verilmiş bir söz vardır: Onu cennete koyacaktır. Onları kılmayana ise Allah'ın bir vaadi yoktur. Dilerse azab eder dilerse cennete koyar" der."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2958</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) antatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ınızın sonu tek olsun. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2959</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik, İbnu Mes 'ûd'dan naklediyor: "İbnu Mes 'ud demiştir ki: "Geceleyin kılacağınız <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın sonunu tek kılın.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2963</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari'nin bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı ikişer ikişerdir. Gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından ayrılacağın zaman, tek rek'at daha kıl, bu sana kıldığın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ların tek olmasını sağlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2964</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdülaziz İbnu Cüreye anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha) 'ya Resulullah ne ile vitir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılardı? diye sorduk. Dedi ki: "Birinci rek 'atte Sebbih isme Rabbeke'l-a'layı ikinci rek'atte Kulya eyyüha'l-kafirun suresini, üçüncü rek'atte, de Kulhüvallahü ahad ve Muavvizateyn'i okurdu.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2965</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Harice İbnu Huzafe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: " Allah size (öyle) bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>la imdad etti ki, O sizin için kızıl deve sürülerinden daha hayırlıdır. İşte bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vitirdir. Allah onu, sizin için yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı ile şafağın sökmesi arasına koydu.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2967</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor:"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki : "Kim gecenin sonunda kalkamamaktan korkarsa vitrini gecenin başında kılsın. Kim gecenin sonunda kalkmayı umuyorsa gecenin sonunda vitrini kılsın. Çünkü gecenin sonunda kılınan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> (gece ve gündüz meleklerinin huzurlarında ve şehadetleri altında kılındığı) meşhûd ve mahzûrdur. Bu yüzden (gecenin başında kılanana nazaran) daha faziletlidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2969</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Gece ve gündüz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları ikişer ikişerdir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2970</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Vitir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılmadan kim uyur veya unutursa hatırladı veya uyandı hemen kılsın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2971</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Cemre anlatıyor: Ashab-ıŞecere (radıyallahu anhüm) 'den olan Aiz İbnu Amr'a sordum:
"Vitir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı nakzedilir mi?''
"Eğer, evvelinde vitir kıldıysan ahirinde vitir kılma'' dedi. ''
Rezin merhum şunu ilave eder: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular: "Bir gecede iki vitir kılınmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2972</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi anlatıyor: "Ben, İbnu Ömer (radıyallahu anh)'le Mekke deydim. Hava bulutlu olduğu için sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kaçırmaktan korkuyordu. Tek rek'at kılarak vitir yaptı. Sonra bulutlar açıldı. Gördü ki daha üzerinde gece var. Bir rek'at daha kılarak (önceki tek 'i) çiftledi, sonra iki rek 'at (bir miktar) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Sabahın geçmesinden korkunca bir rek'at daha kılarak vitiryaptı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2975</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muvatta'nın bir rivayetind‚ şöyle gelmiştir: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı gündüzün vitridir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2980</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubadetu'b'nu's-Samit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Geceleyin kim uyanırsa şunu söylesin:
"Allah'tan başka ilah yoktur, O birdir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd de O'na aittir, O herşeye kadirdir. Hamd Allah'a aittir, Allah münezzehtir, Allah büyüktür, bütün amel ve ibadetler için gereken güç ve kuvvet Allah'tandır.
Sonra aleyhissalatu vesselam buyurdular: "Rabbim beni affet!'' desin veya dua ederse duasına cevap verilir. Eğer abdest alır ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kabûl edilir.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2981</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muğire İbnu Şu 'be (radıyallhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ayakları kabarıncaya kadar geceleri kalkıp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı. Kendisine: "Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti (niye kendini bu kadar hırpalıyorsun?)'' denildi. .
"Şükredici bir kul olmayayım mı?" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2982</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını hiç terketmezdi. Öyle ki hastalanacak veya ağırlık hissedecek olsa oturarak kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2983</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallalhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdularki: "Allah, geceleyin kalkıp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan ve hanımını da uyandıran, hanımı imtina ettiği taktirde yüzüne su döken kula rahmetini bol kılsın. Allah, geceleyin kalkıp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan, kocasını da uyandıran, kocası imtina edince yüzüne su döken kadına da rahmetini bol kılsın.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2984</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Biriniz uyuyunca ensesine şeytan üç düğüm atar. Her düğümü atarken, düyüm yerine eliyle vurarak üzerine uzun bir gece olsun, yat" dileğinde bulunur. Adam uyanır ve Allah'ı zikrederse bir düğüm çözülür, abdest alacak olursa bir düğüm daha çözülür, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa bütün düğümler çözülür ve böylece canlı ve hoş bir halet-i ruhiye ile sabaha erer. Aksi halde habis ruhlu (içi kararmış) ve uyuşuk bir halde sabaha erer."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2985</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes 'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: ``Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ın yanında bir adamın zikri geçti ve sabaha kadar uyuduğu, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadığı söylendi. Aleyhissalatu vesselam:
"Bu adamın kulağına şeytan işemiştir" buyurdu.. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2986</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (alehissalatu vesselam) buyurdular ki:
"(Mûtad olarak) geceleyin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan bir kimse, uykunun galebe çalmsıyla (bir gece uyuya kalsa ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılamasa) Allah'u Teala hazretleri onun <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının sevabını yine de yazar, onun uykusu (Allah'ın ona yaptığı bir ikram) bir sadaka olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2989</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ın gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı on rek'atti. Bir rek'at de tek kılardı. Sabahın sünnetini iki rek'at kılardı. Böylece hepsi onüç rek'at olurdu.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2990</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Biriniz gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına kalkınca ilk önce iki hafif rek'atle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başlasın."
Ebu Davud'da şu ziyade var: ".... Sonra dilediğin kadar uzat.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2992</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Ebi Leyla (rahimehullah) anlatıyor: "Bize, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kuşluk <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldığını Ümmü Hani 'den başka kimse anlatmadı. O dedi ki:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Fetih günü, benim eve geldi, yıkandı ve sekiz rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Ben bundan daha hafif bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı hiç görmedim. Ancak rükû ve secdeleri tam yapıyordu.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2993</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Dostum aleyhissalatu vesselam, bana her ay üçgün oruç tutmamı, iki rek'at kuşluk, yatmazdan önce de vitir' <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılmamı tavsiye etti.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2995</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"İnsanda üçyüzaltmış mafsal vardır. Her bir maf sal için bir sadakada bulunması gerekir. ''
(Bunu işitenler): "Buna kimin gücü yeter?" dediler: Aleyhissalatu vesselam:
" Mescidde toprağa gömeceği bir balgam, yoldan bertaraf edeceği, bir engel... Bunları bulamazsa, kuşluk vakti kılacağı iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2996</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr ve Ebu 'd-Derda (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri dedi ki: "Ey Ademoğlu! Günün evelinde benim için dört rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl, ben de sana günün sonunu garantileyeyim. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2997</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim kuşluğun bir çift (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>)ına devam ederse, deniz köpüğü kadar çok da olsa, Allah günahlarını affeder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2998</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdularki:
"Kim kuşluk <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını oniki rek'at kılarsa Allah Teala Hazretleri, cennette onun için altından bir köşk bina eder.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3000</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Erkam (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyundular ki: "Kuşluk <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı, boduğun (yani deve yavrusunun) ayağı kumdan yanmaya başladığı andan itibaren kılınır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3001</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) 'nin anlattığna göre: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onları, kesin bir emirde bulunmaksızın ramazan gecelerini ihyaya teşvik ederdi. (Bu maksadla) derdi ki: "Kim ramazan gecesini, sevabına inanarak ve bunu elde etmek niyetiyle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>la ihya ederse geçmiş günahları affedilir."
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) -bu tavsiyesi herhangi bir değişikliğe uğramadan- vefat etti. Bu durum (teravihin ferden kılınması) Hz. Ebu Bekir'in hilafeti zamanında böylece devam etti, Hz. Ömer'in hilafetinin başında da böyle devam etti.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3004</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor:"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ramazanda geceleyin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı. (Bir gece) gelip yanında ben de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a uydum. Sonra bir erkek daha geldi, o da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a uydu, derken (sayımız arttı ve) bir cemaat olduk. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bizim arkasında olduğumuzu hissedince <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı hızlandırdı. Sonra (selam verip) ayrıldı ve evine girdi. Orada bizim yanımızda kılmadığı bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Sabah olunca kendisine:
"Bizim arkanıza durduğumuzu geceleyin farketmiş miydiniz?" diye sordum. Bana:
"Evet. Ve işte bu, beni o yaptığıma sevkeden şeydir. (Yani sizi arkamda hissedince <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı hızlı kılarak yanınızdan ayrıldım)" buyurdu.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3005</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhisalatu vessalam) (bir gece) mescidde (nafile) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılmıştı. Bir çok kimsede (on iktida ederek) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. (Sabah olunca "Resulullah gecleyin mescidde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı" diye konuştular.) Ertesi gece de Efendimiz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. (Halk yine onları konuştu,katılacakların) sayısı iyice arttı. Üçüncü (veya dördüncü) gece halk yine toplandı.(Öyle ki mescid, insanları alamayacak hale gelmişti.) Ancak aleyhissalatu vessalam (bu dördüncü gecede) yanlarına çıkmadı. Sabah olunca Efendimiz:
"Yaptığınızı gördüm. Size çıkmamdan beni alıkoyan şey, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın sizlere farz oluvermesinden korkmamdır" dedi. İşte bu hadise ramazanda ceryan etmişti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3006</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) buyurdular ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Ramazan'da, mescidin bir kenarında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan bir guruba uğramıştı.
"Bunlar ne yapıyor?" diye sordu. "Bunlar, yanlarında (ezberlenmiş fazla) Kur 'an bulunmayan kimselerdir, Übeyy İbnu Ka'b (radıyallahu anh) bunlara <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırıyor! '' dediler. Efendimiz aleyhissalatu vesselam: "İsabet etmişler, bu davranış ne kadar iyi! '' buyurdular.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3007</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile (bir ramazan) ayında beraber oruç tuttuk. Ay boyunca bize son yedi güne kadar hiç (ziyade) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırmadı. Ayın son yedinci gününde gecenin üçte biri geçinceye kadar bize <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. Altıncı gününde yine bir şey kıldırmadı. Beşinci gününde gecenin yarısı geçinceye kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı: Kendisine: "Bu gecemizin geri kalan kısmında da bize nafile kıldırsanız! ''dedik. Talebimize karşı:
"Kim imamla <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başlar, sonuna kadar devam ederse, kendisine gecenin tamamını <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>la geçirmiş (sevabı) yazılır '' buyurdular. Sonra Resulullah (aleyhissalatu vesselam), aydan son üç gece kalıncaya kadar başka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırmadılar. Üçüncü gece bize <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdılar. Ehline ve kadınlarına dua ettiler. Bize (o kadar uzun) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdılarki "Felah''ı kaçırmaktan korktuk. (Ebu Zerr 'e:) "Felah '' nedir? diye soruldu:
"Sahur!'' cevabını verdi. (Sonra ayın geri kalan kısmında bize <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırmadı.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3008</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ebi Bekir anlatıyor: "Ubeyy (radıyallahu anh)'i dinledim, diyordu ki:
"Ramazanda (teravih) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından ayrılıp, hizmetçilerden alel acele sahuryemeği getirmelerini isterdik, çünkü vaktin çıkmasından korkardık.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3009</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyaIlahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bayram günü - çıkıp iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. Ne bunlardan önce ne de bunlardan sonra başka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3010</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), fıtr (ramazan) ve kurban bayramlarının <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larında, birinci rek'atte yedi (ziyade) tekbir getirirdi, ikinci rek'atte ise, iki rüku tekbirinden başka beş (ziyade) tekbir getirirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3012</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte, birçok kereler bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını ezansız ve ikametsiz kıldım.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3013</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi rahimehullah anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) dedi ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. Ömer ve Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anhüma), bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını hutbeden önce kılarlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3014</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte bayrama katıldım. Efendimiz hutbeden önce, ezansız ve ikametsiz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. Sonra Bilal (radıyallahu anh)'e dayanarak kalktı. AIlah'tan korkmayı emretti ve O'na itaate teşvik etti. İnsanlara vaaz edip (ölümü, ahireti, cenneti, cehennemi) hatırlattı.
Sonra kadınlar bölümüne geçti. Onlara da aynı şekilde vaaz etti, hatırlatmalarda bulundu. Ve:
"Allah için tasadduk edin, zira sizin ekseriyetiniz cehennem odunusunuz!'' buyurdu. Yanakları kararmış itibarlı kadınlardan biri kalkarak:
"Niçin ey Allah'ın Resülü? dedi (niye cehennem odunlarıyız?)'' Resulullah açıkladı:
"Zira siz kadınlar çok şikayette bulunuyor, kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz."
"Bunun üzerine kadınlar takılarından tasadduk etmeye başladılar. Hz. Bilal'in eteğine atıyorlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3015</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubeydullah İbnu Abdillah lbni Utbe İbni Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), Ebu Vakid el-Leysi (radıyallahu anhüma)'ye sordu:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kurban ve ramazan bayramlarında ne kıraat buyururdu?"
"Resulullah bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larda Kaf ve'l-Kur'ani'I-Mecid, İkterebeti's-saatu ve'n-Şakka'l-Kameru surelerini okurdu" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3016</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam); bayramlarda ve cum'ada Sebbihi'sme. Rabbike'l- A'!a, Hel etake hadisu'l ğaşiye okurdu. Bazan cuma ve bayram bir günde birleşirlerdi. Resulullah bu surelerin her ikisini de (cuma ve bayram) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larında birlikte okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3018</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ubeyd Sa'id İbnu Ubeyd'in anlattığına göre, Hz. Ömer (radıyallahu anh) ile bir bayramda beraber olmuştur. Hz. Ömer önce <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırmış, sonra hutbe okuyup halka şöyle hitab etmiştir:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) sizleri bu iki bayram gününde oruç tutmaktan men etti. Bu iki bayramdan biri oruç tuttuğunuz aydaki ramazan bayramınızdır. Diğeri de kurbanlarınızdan yediğiniz günün bayramıdır!''
Ebu Ubeyd der ki: "Ben Hz. Osman (radıyallahu anh) ile de bayram geçirdim. O da hutbeden önce <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. Hatta bu bir cum'a günüydü. Avali halkına şöyle dediler:
"Kim cumayı beklemek isterse beklesin, kim de ailesine dönmek isterse dönsün, kendisine izin verdik.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3019</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ata İbnu Ebi Rebah merhum anlatıyor: "İbnu'z-Zübeyr (radıyallahu anhüma), bize bir cum'a günü gündüzün başında (bayram) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırdı. Sonra biz (öğle vakti) cum'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılmak üzere (mescide) gittik. İbnu'z-Zübeyr, bize (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırmak üzere mescide) gelmedi. Biz de tek başımıza (öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larımızı) kıldık. O sırada İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) Taif'te idi. Medine'ye döner dönmez durumu ona açtık.
"Sünnet'e uygun hareket etmiş!'' dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3021</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Ramazan bayramında, sayıca tek olan birkaç hurma yemedikçe <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a gitmezdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3022</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) demiştir ki: "Bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına yaya gitmen, çıkmazdan önce birşeyler yemen sünnettendir.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3023</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), ramazan bayramı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında bir şeyler yemeden çıkmazdı. Kurban bayramında ise, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan dönünceye kadar bir şey yemezdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3024</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına giderken bir yoldan gider, dönerken başka bir yoldan dönerdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3025</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Atiyye (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah bize, bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larına genç kızları, çadırda kalan genç bakireleri, ve hayızlı kadınları da çıkarmamızı emretti. Hayızlıların da katılmaları müslümanların cemaatlerini görmeleri, dualarında hazır bulunmaları içindi, bunlar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>gahların dışında kalacaklardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3026</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Ramazan ve Kurban bayramlarında yanında bir mızrak olduğu halde musallaya çıkıyor, (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> sırasında kıble cihetine) sütre olarak dikiyor, ona doğru <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılıyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3027</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'lebe İbnu Zehdem anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh) Ebu Mes'ud (radıyallahu anh)'u paymıh başına koyup kendisi bayram günü <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a gitti ve: "Ey insanlar! dedi, imamdan önce <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak sünnette yoktur!''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3028</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında güneş tutulmuştu. Hemen kalkıp halka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da kıraatı uzun tuttu. Sonra rükuya gitti, rükuyu da uzun tuttu. sonra başını kaldırdı, bu sırada uzun okudu, ancak bu okuyuşu öncekinden daha kısa idi. Sonra tekrar rüku yaptı ve rükuyu uzattı, ancak önceki rükudan kısa idi. Sonra başını kaldırdı, sonra secdeye gidip gidip iki secde yaptı. Sonra kalkıp, birinci rek'atte yaptıklarını aynen yaptı. Sonra selam verdi. Artık güneşde açıldı.
Sonra kalkıp halka hitab etti. Dedi ki: "Bilesiniz, güneş ve ay bir kimsenin ölümü veya hayatı için tutulmaz. Onlar Allah'ın ayetlerinden iki ayetidir, kullarına gösterir. Bunların tutulduğunu görünce <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a koşun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3030</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a yağmur kıtlığından şikayet edildi. Bunun üzerine bir minber getirilmesini söyledi. Musallaya minber kuruldu. Halka, oraya gidilecek gün tesbit edidi.''
Hz. Aişe devamla der ki: "Güneşin kızıllığı ufukta görülür görülmez yola çıktı. Musallaya varıp minbere oturdu. Tekbir getirdi. Allah'a hamdetti. Sonra:
"Sizler memleketinizin kuraklığıa uğradığından, yağmurun normal yağma zamanında gelmeyip gecikmesinden şikayetlendiniz. Allah (celle celaluhu) kendisine dua etmenizi emrediyor. Duanıza icabet edeceğini vaadetti" buyurdular ve sonra şöyle dediler.
"Hamd alemlenin Rabbine aittir. O, Rahman ve Rahim'dir, ahiret gününün sahibidir. Allah 'tan başka ilah yoktur, O dilediğini yapar. Ey Rabbimiz, sen kendisinden başka ilah olmayan Allah'sın. Sen zenginsin, biz fakiriz. Üzerimize yağmur indir. İndirdiğini bize kuvvet ve güç kıl. Ecel zamanımıza kadar yetecek kıl!"
Bunu söyledikten sonra ellerini kaldırdı. O kadar yukarı kaldırdı ki, koltuk altı beyazlığı göründü. Sonra sırtını halka dönderdi, elbisesini ters çevirdi, elleri bu sırada hep kalkmış vaziyette idi. Sonra tekrar halka yöneldi: Minberden indi ve iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Anında Allah bulut hasıl etti. Gök gürledi. Şimşek çaktı. Allah'ın izniyle yağmur başladı.
Resullullah daha mescidine dönmeden seller aktı. Aleyhissalatu vesselam, cemaatin sığınağa dönmekteki acelelerini görünce azı dişleri görününceye kadar güldü. Ve: "Şehadet ederim ki, Allah her şeye kadirdir ve ben de Allah'ın kulu ve Resulüyüm" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3032</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıncaya kadar cenaazede hazır bulunursa kendisi için bir kirat sevab vardır. Kim de cenaze gömülünceye kadar hazır bulunursa iki kiratlık sevab vardır. Bir kirat'ın miktarı Uhud dağı kadardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3033</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Necaşi rahimehullah'ın vefatını, ölümünün aynı gününde haber verdi. Ashabıyla musallaya musallaya gitti, orada saf bağlatıp dört tekbir getirerek <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3036</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Humeyd İbnu Abdirrahman anlatıyor: "Hz. Enes İbnu Malik (radıyallahu anh) (cenaze) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldı. Yanılıp üç-sefer tekbir getirdi ve selam verdi. Kendisine (üç sefer tekbir getirdiği) söylendi. Bunun üzerine kıbleye yönelerek dördüncü bir tekbir daha getirdi ve sonra selam verdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3037</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın anlattığına göre, bir cenaze üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmış ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da Fatiha'yı okumuştur. Bu hususta kendisine (niye onu okuduğu) sorulunca: "Bu, sünnettendir!'' diye cevap vermiştir.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3038</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi rahimehullah anlatıyor: "İbnu Ömer, cenaze için kılınan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da kıraata yer vermezdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3039</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ölü üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldınız mı ona ihlasla dua edin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3040</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, kendisine: "Cenaze üzerine nasıl <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsın?" diye sorulmuştu. Dedi ki:
"Ailesinin evinden takibe başlarım, yere kondu mu tekbir getirir, Allah'a hamd, Resulüne salat eder, sonra şu duayı okurum:
"Ya Rabbi o senin abdindirr, abdinin oğludur, cariyenin oğludur. O, senden başka ilah olmayıp sadece senin ilah olduğuna, Muhammed7in senin kulun ve elçin olduğuna şehadet ederdi, sen onu (bizden) daha iyi bilirsin. Ay Allahım, eğer o muhsin ise ona yapacağın ihsanı artır. Eğer kötüllerden ise, günahlarını affet. Ey Allahım, bizi (ona kılınan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın) ecrinden mahrum etme, ondan sonra bize fitne verme."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3041</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Avf İbnu Malik (radıyallahu anlı) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir cenazenin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldırdı. Okuduğu duadan şunları ezberledik:
"Allahım, şunu mağfıret et ve şuna rahmet eyle. Afiyet ver, affeyle, vardığı yerde ikramda bulun, girdiği yeri genişlet. Onun (günalarını) kar ve buzla yıka, hatalardan pak eyle, tıpkı elbisenin kirden pak edilmesi gibi. Onu dünyadaki evinden daha iyi bir eve, ailesinden daha hayırlı bir aileye koy, eşinden daha hayırlı bir eşe ulaştır. Onu kabir azabından, ateş azabından sakındır.''
Avf (radıyallahu anh) der ki: "(Resulullah'ın bu dualarını işitince) o ölünün yerinde kendimin olmasını temenni ettim.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3043</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ata (radıyallahv anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) oğlu İbrahim (ölünce) üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. O zaman çocuk yetmişinci gününde idi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3044</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Çocuk (doğumunda) ağlamadan ölürse üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınmaz, varis olmaz, ona da varis olunmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3045</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın oğlu İbrahim onsekiz aylık iken öldü; Aleyhissalatu vesselam, üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3046</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi İbnu Ebi Galib anlatıyor: "Hz. Enes (radıyallahu anh) bir erkeğin cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldırmıştı. Başının yanında durdu. Dört kere tekbir getirdi. Bir kadın üzerine de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. Kadının arka tarafında durdu, dört kere tekbir getirdi. Kendisine, Resulullah böyle mi yapardı?'' dendi. "Evet!'' cevabını verdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3047</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Osman, Hz. Ebu Hüreyre, İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) hazeratı eıkek ve kadınların cenazeleri için <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarlardı. Erkekleri imimamın yanına, kadınları da kıble cihetine koyarlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3048</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu Ebi Harmele anlatıyor: "Zeyneb Bintu Ebi Seleme ölmüştü, o sırada Medine valisi Tarık idi. Sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra cenazesi getirildi ve Baki mezarlığına konuldu. Tarık, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını alaca karanlıkta kılardı. İbnu Ömer radıyallahu anhüma cenazenin sahibine:
"Cenazenizi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı ister hemen kılın, isterseniz güneşin yükselmesine kadar te'hir edin" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3049</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma), sabah ve ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları vaktinde kılınmış ise bunlardan sonra cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılardı."
Buhari'nin bab başlığında, senetsiz olarak şu rivayet kaydedilmiştir: "İbnu Ömer mutlaka tahir olarak cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılardı. Güneş doğarken ve batarken cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılmazdı. Ellerini (de her tekbirde) kaldırırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3050</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallalıu anha) 'den anlatıldığına göre, Sa'd İbnu Ebi Vakkas (radıyallahu anh) vefat ettiği zaman, Hz. Aişe:
"Onu mescide sokun da ben de üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılayım'' dedi. Ancak onun bu teklifi yadırgandı ve hüsn-ü kabul görmedi. Bunun üzerine Hz. Aişe:
"İnsanlar ne çabuk unutuyorlar, Allah'a yemin olsun Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Beyza'nın iki oğlu Süheyl ve kardeşinin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını mescidin içinde kıldırdı" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3051</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "(Babam) Ömer İbnu'l Hattab'ın cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı mescidde kılındı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3052</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını mescidin içinde kılarsa kendisine (bir sevap) yoktur'' -bir nüshada- "aleyhinde bir şey yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3053</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Siyahi bir kadın -veya bir genç- mescidin kayyumluk hizmetini yürütüyor (süpürüp temizliyor)du. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir ara onu göremez oldu. "Kadın -veya genç- hakkında (ne oldu?'' diye) bilgi sordu.
"O öldü!'' dediler. Bunun üzerine
"Bana niye haber vermediniz?'' buyurdular. Ashab sanki kadıncağızın -veya gencin- ölümünü (mühim addetmeyip) küçümsemişlerdi. Aleyhissalatu vesselam: "Kabrini bana gösterin!" diye emrettiler. Kabir gösterildi. Resul-i Ekrem kadının kabri üzerine cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldı. Sonra:
"Bu kabirler, sahiplerine karanlıkla doludur. Allah, onlar için kıldığınız <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>la kabirleri onlara aydınlatır" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3054</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahıu anh): "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir kabrin üzerinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı'' buyurmuştur.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3055</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu'l-Müseyyeb (rahimehullah) anlatıyor: "Ümmü Sa'd (radıyallahu anha), Resulullah (aleyhissalatu vesselam) yokken vefat etti. Gelince üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Bu esnada bir ay geçmişti.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3056</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu Amir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Uhud şehidleri için sekiz yıl sonra, sanki dirilerle (de) ölülerle (de) vedalaşıyormuşcasına cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldı..''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3057</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Bugün Habeşli salih bir kimse öldü, haydi üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılın.''
Ravi der ki: "Hemen saf yaptık (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durduk), ben ikinci safta -veya üçüncüde- idim. Aleyhissalatu vessalam onun üzerine (gıyabında) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3058</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Berze el-Eslemi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Maiz İbnu Malik'in cenazesine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadı. Ancak ona <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınmasını yasaklamadı da."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3059</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a üzerinde borç olan bir ölü getirildiği zaman:
"Borcunu ödeyecek bir mal bıraktı mı?'' diye sorardı. Eğer yeterli mal bıraktığı söylenirse <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılardı. Aksi takdirde:
"Arkadaşınızın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılın!" derdi. Ancak Allahu Teala Hazretleri Resülüne fetihler müyesser ettiği zaman (her getirilenin) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı ve (borcu var mı? diye) sormadı. Şöyle derdi:
Ben mü'minlere nefislerinden evlayım. Öyleyse, kim borç veya ağır bir yük veya horanta bırakırsa o banadır, benim üzerimedir. Kim de mal bırakırsa o da kendi varislerinedir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3060</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a, kendisini öldüren bir adam getirilmişti, üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3061</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Üzerine müslümanlardan, kendisine şefaat taleb eden yüz kişinin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldığı her ölüye mutlaka şefaat edilir.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3062</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim, diyordu ki:
"Bir müslüman ölür, cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına Allah'a şirk koşmayan kırk kişi katılırsa, Allah, bunların onun hakkındaki şefaatini mutlaka kabül eder.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3063</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Malik İbnu Hübeyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir müslüman ölür ve üzerine, müslümanlardan üç saf <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa, (Allah şefaati) mutlaka vacib kılar.''
(Hadisin ravisi) Malik (radıyallahu anh), cenazeye katılanlar az olursa, bu hadis sebebiyle cemaati üç safa taksim ederdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3065</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kà'b İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam), bir seferden dönünce önce mescide uğrar, orada iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar, sonra insanlar (ile görüşmek için) otururdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3066</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam) bize, Kur'àn'dan -bir süre öğrettiği gibi her işte istiharede bulunmamızı öğretirdi. Derdi ki: "Biriniz bir işi yapmaya arzu duyduğu zaman, farzlar dışında iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılsın, sonra şu duayı okusun: "Allahım, senden hayır taleb ediyorum, zira sen bilirsin. Senden hayrı yapmaya kudret taleb ediyorum, zira sen vermeye kadirsin, Rabbim yüce fazlını da taleb ediyorum. Sen herşeye kadirsin, ben acizim. Sen bilirsin, ben cahilim. Sen gayıbları bilirsin.
Allahım, eğer biliyorsan ki bu işi bana dinim, bayatım ve sonum için -veya hal-i hazırda ve ileride demişti- hayırlıdır, bunu bana takdir et ve yapmamı kolay kıl. Sonra da onu hakkımda mübarek kıl. Eğer bu işin, bana dinim, hayatım ve akibetim için -veya hal-i hazırda ve ileride dedi- zararlıdır; onu benden çevir, beni de ondan çevir. Hayır ne ise bana onu takdir et, sonra da bana onu sevdir!"
Hz. Cabir dedi ki: "Bu duadan sonra yapacağı işi zikrederdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3067</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ebi Evfa (radıyallatıu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kimin Allah'a veya herhangi bir insana ihtiyacı hasıl olursa önce abdest alsın, abdesti de güzel yapsın, sonra iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılsın, sonra Allah Teala Hazretlerine senada bulunsun, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a salat okusun, sonra şu duayı okusun:
"Halim, kerim olan Allah'tan başka ilah yoktur. Arş-ı Azam'ın Rabbi noksan sıfatlardan münezzehtir. Hamd alemlerin Rabbine aittir. Rahmetine vesile olacak amelleri, mağfiretini celbedecek esbabı (hakkımda yaratmanı) taleb ediyor, her çeşit günahtan koruman için yalvarıyor, her çeşit iyilikten zenginlik, her çeşit günahtan selamet diliyorum. Rabbim! Affetmediğin hiçbir günahımı, kaldırmadığın hiçbir sıkıntımı bırakma! Hangi amelden razı isen onu ver, ey rahim olan, bana en ziyade rahmet gösteren Rabbim!''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3068</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) ve Ebu Rafi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Abbas İbnu Abdilmuttalib (radıyallahu anh)'e dediler ki:
"Ey Abbas, ey amcacığım! Sana bir iyilik yapmayayım mı?" Sana bağışta bulunmayayım mı? Sana ikram etmeyeyim mi? Sana on haslet(in hatırlatmasını) yapmayayım mı? Eğer sen bunu yaparsan, Allah senin bütün günahlarını önceki-sonraki, eskisi-yenisi, hataen yapılanı-kasden yapılanı, küçüğünü-büyüğünü, gizlisini-alenisini yani hepsini affeder. Bu on haslet şunlardır: Dört rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsın, her bir rek'atte, Fatiha suresi ve bir sure okursun. Birinci rek'atte kıraati tamamladın mı, ayakta olduğun halde onbeş kere "Subhanallahi velhamdülillahi ve lailahe illallahu vallahu ekber" diyeceksin. Sonra rüku yapıp, rükuda iken aynı kelimeleri on kere söyleyeceksin, sonra başını rükudan kaldıracaksın, aynı şeyleri onar kere söyleyeceksin. Sonra secde edip, secdede iken onları onar kere söyleyeceksin. Sonra başını secdeden kaldıracaksın, onları onar kere söyleyeceksin. Sonra tekrar secde edip aynı şeyleri onar kere söyleyeceksin. Sonra başını kaldırır, bunları on kere daha söylersin. Böylece her bir rek'atte bunları yetmişbeş defa söylemiş olursun.
Aynı şeyleri dört rek'atte yaparsın. Dilersen bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı her gün bir kere kıl. Her gün yapamazsan haftada bir kere yap, haftada yapamazsan her ayda bir kere yap. Ayda olmazsa yılda bir kere yap. Yılda da yapamazsan hiç olsun ömründe bir kere yap."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3069</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) buyurdular ki: "Hiçbirinizin, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından şeytana bir pay kalmamalıdır. Herkes <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkarken, sağından kalkmanın üzerine bir vecibe olduğunu sanır. Halbuki ben Resulullah7ın çok kere solu üzerinden kalktığını da gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3070</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı ayakta ve otururken su içerken gördüm. yalınayak ve ayakkabılı olduğu halde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken gördüm. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sağı ve solu üzerine ayrılırken de gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3071</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında, farz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>lardan çıkarken insanlar yüksek sesle zikrederlerdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3072</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Rimse (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın ilk tekbirine yetişerek Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Aleyhissalatu vesselam önce sağına sonra soluna selam verdi. (Başını öylesine çevirdi ki, gerisinde olduğumuz halde) yanaklarının beyazlığını gördük. Sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıktı. Kendisiyle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın ilk tekbire yetişen zat hemen kalkıp ilave <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başladı. Hz. Ömer (radıyallahu anh) ona doğru fırlayarak adamı omuzlarından yakalayıp sarstı ve:
"Otur! Ehl-i kitabı helak eden şey, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları arasına bir fasıla bırakmamalarından başka bir şey değildir!2 dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam nazarını çevirip:
"Ey İbnu'l-Hattab, Allah seni (doğruya) isabet ettirdi" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3074</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Simak İbnu Harb anlatıyor: "Cabir İbnu Semüre (radıyallahu anh)'ye dedim ki:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la beraber oturdun mu?"
"Evet dedi, hem de çok. Sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılınca, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldığı yerden güneş doğuncaya kadar kalkmazdı. Bu esnada (cemaat) birbirlerine cahiliye devri ile ilgili şeyler anlatırlar ve gülerlerdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da tebessüm buyururlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3075</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bedeviler, sakın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ınızın isminde size galebe çalıp değiştirmesinler. Çünkü onun Kitabullah'taki ismi "işa" (yatsı)dır. Bedeviler develerini sağarken karanlığa kalırlar da (yatsıya ateme derler)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3076</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Muğaffel (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bedeviler, akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ınızın isminde sakın-size galebe çalmasınlar!" (Resulullah devamla) dedi ki: "Bedeviler ona (sadece) işa derler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3079</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ashab'tan Huza'alı birinin rivayet ettiğine göre, bir gün: "Keşke (yatsı) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımı kıIıp da istirahat etseydim'' diye temennide bulunmuştu. Kendisini bu sözü sebebiyle ayıpladılar. Onlara şu cevabı verdi:
"Ben Resulullah'ın şöyle söylediğini işittim: "Ey Bilal, ikamet oku da bizi rahatlat!''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3080</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali'ye ait bir başka rivayette, Hz. Ali: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımı kılar istirahat ederim'' demişti. Kendisini ayıpladılar. O da şu cevabı verdi:
"Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim. Şöyle demişti:
"Ey Bilal kalk, bizi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>la istirahate kavuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3081</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Osman İbnu Ebi'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resülü dedim, şeytan benimle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımın ve kıraatimin arasına girip kıraatimi iltibas etmeme sebep oluyor, (ne yapayım?)''
Aleyhissalatu vesselam bana şu cevabı verdi: "Bu Hınzeb denen bir şeytandır. Bunun geldiğini hissettin mi ondan Allah'a sığın. Sol tarafına üç kere tükür!''
(Osman İbnu Ebi 'I-As) der ki: "Ben bunu yaptım, Allah Teala Hazretleri onu benden giderdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3097</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Umayr İbnu Enes, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından olan amcalarından naklettiğine göre, bir grup kimse Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a binekleriyle gelip: "Dün hilali gördük'' diye şehadette bulundular. Bunun üzerine, Efendimiz onlara oruçlarını açmalarını, sabah olunca da musallaya (bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına) gelmelerini emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3122</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), bazan olurdu bir ay boyu oruç tutmazdı ve o aydan hiç oruç tutmayacağını zannederdik. Bazan da (öylesine ara vermeden) tutardı ki, o aydan hiç bir günü oruçsuz geçirmeyecek zannederdik. Sen onu, geceleyin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken görmek istesen mutlaka görürdün. Geceleyin uyur görmek istesen mutlaka görürdün."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3153</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Cum'a gecesini, diğer geceler arasında gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına tahsis etmeyin, cum'a gününü de diğer günler arasında oruç günü olarak tayin etmeyin, ancak birinizin tutmakta olduğu oruç arasına denk gelirse o hariç."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3157</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'Ia birlikte sahur yemeği yedik, sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalktık.'' Kendisine: "(Yemekle sahur) arasında ne kadar zaman geçti?'' diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: "Elli ayet (okuyacak) kadar!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3158</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben ailem içerisinde sahuryemeği yiyordum. Sonra ben, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'Ia birlikte kılmak için sür'atli yiyordum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3164</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Humeyd İbnu Abdirrahman anlatıyor: "Hz. Ömer ve Hz. Osman (radıyallahu anhüma), akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını, gecenin karanlığını (ufukta) görür görmez daha iftarı açmadan kılarlar, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sonra da oruçlarını açarlardı. Bunu ramazanda yaparlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3167</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmazdan önce biçkaç taze hurma ile orucunu açardı. Eger taze hurma yoksa kuru hurma ile açardı. Eğer kuru hurma da bulamazsa birkaç yudum su yudumlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3185</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Ümeyye ed-Damri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir sefer dönüşü Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a uğradım. Bana: "Ey Ebu Umeyye, sabah yemeğini bekle (beraber yiyelim)" buyurdular. Ben: "Oruçluyum'' dedim:
"Öyleyse gel yaklaş, sana yolcudan haber vereyim (de dinle!" dedi ve devamla:) "Allah Teala Hazretleri yolcudan orucu ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın yarısını kaldırdı" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3186</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abudullah İbnu Ka'b İbni Malikoğullarından ismi Enes İbnu Malik olan bir adamdan anlatıldığına göre, demiştir ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah Teala Hazretleri, yolcudan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın yarısını kaldırdı, oruca da yeme hususunda ruhsat tanıdı. Ayrıca çocuk emziren ve hamile kadınlara, çocukları hususunda endişe ettikleri takdirde, orucu yeme ruhsatı tanıdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3197</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'e ulaştığına göre İbnu Ömer radıyallahu anh, bir kimsenin diğer bir kimse yerine oruç tutmasını veya bir kimsenin başka bir kimse yerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmasını münker addederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3216</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ebu Talha'nın bir oğlu hastalandı. Sonunda Ebu Talha evde yokken vefat etti. Çocuğun öldüğünü bilmiyordu. Hanımı, çocuğun öldüğünü görünce, (çocuğun defni için gerekli) hazırlığı yaptı, onu evin bir kenarına koydu. Ebu Talha (akşam olup)eve gelince: "Çocuk nasıl oldu?" diye sordu. Hanımı, "Sükûnete erdi, istirahate kavuşmuş olmasını umarım" (diye yuvarlak bir) cevapta bulundu. Ebu Talha hanımının doğru söylediğini zannetti.
Sonra hanımı, akşam yemeğini getirdi. Yatağını hazırladı. (Sonra kocası için süslendi. Ebu Talha temasta bulundu.) Sabah olunca Ebu Talha gusletti. Evden çıkacağı zaman hanımı çocuğun ölümünü haber verdi. Ebu Talha, Resulullah aleyhissalatu vesselam'la sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldı. Sonra kadının yaptığını bir bir anlattı. Resulullah aleyhissalatu vesselam:
"Allah gecenizi hakkınızda mübarek kılmış olsun" buyurdular. Sonra onlara (Allah Teala Hazretleri) dokuz evlat verdi, hepsi de Kur'an'ı okudular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3249</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a üstü başı yok, ayakları çıplak, sadece kaplan postu gibi çizgili bedei peştamalı -veya abalarına- sarınmış, kılıçları boyunlarında asılı oldukları halde hepsi de Mudarlı olan bir grup geldi. Onların bu fakir ve sefil halini görmekten Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın yüzü değişti. Odasına girdi tekrar geri geldi. Hz. Bilal'e ezan okumasını söyledi. O da ezan okudu, sonra ikamet getirdi.<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılındı. Aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sonra cemaate hitabetti ve:
"Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratıp, ondan zevcesini halk eden ve ikisinden de pek çok erkek ve kadın var eden Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah şüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir" (Nisa 1) ayetini okudu. Bundan sonra Haşir suresindeki şu ayeti okudu:
"Ey insanlar, Allah'tan korkun. Herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır" (Haşr 18).
Resulullah sözüne devamla: "Kişi dinarından, dirheminden, giyeceğinden, bir sa' buğdayından, bir sa' hurmasından tasaddukta bulunsun. Hiçbir şeyi olmayan, yarım hurma da olsa mutlaka bir bağışta bulunmaya gayret etsin" buyurdu. Derken Ensar'dan bir zat, nerdeyse taşıyamayacağı kadar ağır bir bohça ile geldi. Sonra halk sökün ediverdi (herkes bir şey getirmeye başladı). Öyle ki, az sonra biri yiyecek, diğeri giyecek maddesinden müteşekkil iki yığının meydana geldiğini gördüm. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) memnun kalmıştı, yüzünün yaldızlanmış gibi parladığını gördüm. Şöyle buyurdular:
"İslam'da kim bir hayırlı yol açarsa, ona bu hayrın ecri ile, kendisinden sonra o hayrı işleyenlerin ecrinin bir misli verilir. Bu, onların ecrinden hiçbir şey eksiltmez de. Kim de İslam'da kötü bir yol açarsa, ona bunun günahı ile, kendinden sonra onu işleyenlerin günahı da verilir. Bu da onların günahından hiçbir eksilmeye sebep olmaz.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3274</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id (radıyallahu anh) anlatıyor: "Safvan İbnu Muattal (radıyallahu anh)'ın hanımı, yanında Safvan da bulunduğu bir anda Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek:
"Ey Allah'ın Resülü, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldığım zaman kocam beni dövüyor, oruç tuttuğum zaman da orucumu bozduruyor, güneş doğuncaya kadar da sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılmıyor!'' dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam), hanımının bu söyledikleri hakkında Safvan'a sordu. Safvan:
"Ey Allah'ın Resülü! "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldığım zaman dövüyor '' sözüne gelince,
o zaman (bir rekatte uzun) iki sûre okuyor. Halbuki ben bunu yasakladım'' dedi. Resulullah kadına:
"İnsanlara tek surenin okunması yeterlidir '' buyurdu. Safvan devam etti:
"Oruç tuttuğum zaman bozduruyor '' sözüne gelince, "Hanımım oruç tutup duruyor. Ben gencim, hep sabredemiyorum." dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Bir kadın kocasının izni olmadan (nafile) oruç tutamaz!'' buyurdular.
Safvan devamla:
"Güneş doğuncaya kadar sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılmadığım sözüne gelince, biz (gece çalışan) bir aileyiz, bunu herkes biliyor. (Sabaha yakın yatınca) güneş doğuncaya kadar uyanamıyoruz'' diye açıklama yaptı. Aleyhissalatu vesselam:
"Ey Safvan, uyanınca <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıl!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3281</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam:
"(Ey kadınlar topluluğu!) Ben, akıl sahiplerine aklı ve dini nakıs olanlardan galebe çalan sizin kadarını hiç görmedim!" demişti. İçlerinden dirayetli bir kadın:
"Bizim aklımızın ve dinimizin noksanlığı nedir?" diye sordu.
"Aklınızın noksanlığı, şahidlikte, iki kadının şehadetinin bir erkek şehadetine denk olmasıdır. Dindeki noksanlık ise, ay hali sebebiyle) ramazanda oruç yemeniz ve bazı günler <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmamanızdır" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3371</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah hapşırmayı sever, esnemeden hoşlanmaz. öyleyse sizden biri hapşırır ve Allah'a hamdederse, bunu işiten her müslüman üzerine, yerhamukallah demesi hak (bir vazife)dir. Ancak esnemeye gelince, işte bu, şeytandandır. Biriniz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da esneyecek olursa, imkan nisbetinde kendini tutsun ve hah diye ses çıkarmasın. Zira bu şeytandandır, şeytan kendisine gülüyor demektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3422</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Size oruç, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> ve sadakanın derecesinden daha üstün olan şeyi haber vermeyeyim mi?"
"Evet (Ey Allah'ın Resulü, söyleyin!)" dediler.
"İnsanların arasını düzeltmektir. Çünkü insanların arasındaki bozukluk (dini) kazır."
Tirmizi'de şu ziyade gelmiştir: "Ben saçı kazır demiyorum, velakin dini kazır (diyorum)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3481</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Biz, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte mescidde otururken bir bedevi çıkageldi. Durup mescidin içine akıtmaya başladı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Ashab'ı kalkıp:
"Dur! dur!" diyerek (üzerine yürümeye) kalktılar ki Resûlullah aleyhissalatu vesselam müdahale etti:
"Kestirmeyin, bırakın tamamlasın." Ashab müdahale etmedi, adam da ihtiyacını tamamladı. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam, adamı yanına çağırdı ve:
"Bu mescidler, idrar ve pislik bırakma yeri değildir. Allah'ın zikredildiği yerlerdir. Buralarda <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınır. Kur'an okunur" dedi. Sonra cemaatten birine bir kova su getirmesini emretti. Kova gelince sidiğin üzerine boşalttı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3482</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, mescidde otururken, bir bedevi girip iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Sonra da şöyle dua etmeye başladı: "Allah'ım, bana da, Muhammed'e de rahmet et. Bizden başka kimseye rahmet etme!"
Resûlullah aleyhissalatu vesselam atılıp:
"Geniş alanı darattın!" dedi. Derken adam hemen kalkıp mescidin içine akıtmaya başladı. Halk da hemencecik üzerine yürüdü. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onları yasaklayıp:
"Kolaylaştırıcılar olarak gönderildiniz, zorlaştırıcılar olarak gönderilmediniz. Üzerine bir kova su dökün!" ferman buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3484</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Abdullah el-Cüşemi anlatıyor: "Bize Cündüp radıyallahu anh anlattı ve dedi ki: "Bir bedevi geldi. Devesini önce ıhtırdı, sonra bağladı. En sonra mescide girip Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın arkasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam selam verince, bedevi bineğinin yanına gelerek bağını çözüp, üzerine bindi. Sonra da seslice şöyle duada bulundu:
"Allahım, bana ve Muhammed'e rahmet et. Rahmetimizde bir başkasını bize ortak kılma!" Resûlullah aleyhissalatu vesselam müdahale edip:
"Bunu mu, yoksa devesini mi, hangisini daha şaşkın görüyorsunuz? Ne söylediğini duymadınız mı?" buyurdular. Oradakiler: "Evet! duyduk" dediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3489</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın elbisesine bulaşan meniyi yıkıyordum. O, elbisesinde ıslak kısım (kurumamış) olduğu halde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a giderdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3490</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: "Hz. Aişe radıyallahu anha'ya bir zat misafir oldu. Adam sabahleyin, elbisesini yıkamaya başladı. Hz. Aişe ona:
"Sana, (meni) bulaşan yeri (gördüysen) orasını yıkaman kafi idi, göremediğin takdirde etrafını yıkardın. Ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın elbisesinden (meni bulaşığını) ovalamak suretiyle çıkardığımı biliyorum. O, (bir de yıkamaksızın) onun içinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı."
Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "İyi biliyorum kurumuş meni bulaşığını Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın çamaşırından tırnağımla kazıyarak çıkarıyordum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3495</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari'nin bir diğer rivayeti şöyle: "(Hz. Aişe) dedi ki: "Bizden biri hayız olur, sonra temizlenince, (bulaşma) kanı, elbisesinden kazır ve elbisenin geri kısmına su serper sonra da içinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3499</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Davud İbnu Salih İbni Dinar et-Temmar, annesinden anlatıyor: "Efendim beni, Hz. Aişe radıyallahu anha'ya bir miktar yemekle gönderdi. Gelince Hz. Aişe'yi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyor buldum. Bana, elimdekini koymamı işaret etti. (Ben de bıraktım). Ancak bir kedi gelerek üzerinden yedi.
Hz. Aişe radıyallahu anha, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından çıkınca, kedinin yediği yerden yemeği (bir miktar) yedi. Sonra da şu açıklamayı yaptı: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Kedi necis değildir, o sizi çokça dolaşan birisidir" demişti. Ben ayrıca, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kedinin artığıyla abdest aldığını gördüm.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3502</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Davud'da Ebu Sa'id radıyallahu anh'tan kaydedilen bir rivayette denir ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir koyunu beceriksizce yüzmekte olan bir köleye uğramıştı. Ona:
"Çekil de sana göstereyim!" dedi. Derhal elini deri ile et arasına soktu. Elini, bütün kolu koltuğa kadar derinin altında kalacak şekilde ilerletti. Sonra gidip abdest almadı halka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı.."
Bir rivayette, "Yani suya değmedi" ziyadesi vardır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3551</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah'ın hataları silmeye ve dereceleri yükseltmeye vesile kıldığı şeyleri size söylemiyeyim mi?''
"Evet ey Allah'ın Resülü, söyleyin!'' dediler. Bunun üzerine saydı:
"Zahmetine rağmen abdesti tam almak. Mescide çok adım atmak. (Bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sonra diğer) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı beklemek. İşte bu ribattır, işte bu ribattır. İşte bu ribattır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3552</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: "Üzerimizde develeri gütme işi vardı, (bunu sırayla yapıyorduk.) (Bir gün) gütme nöbeti bana gelmişti. Günün sonunda develeri kıra ben çıkarıyordum. (Birgün, nöbetimden dönüşte) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a geldim, ayakta halka hitabediyordu. Söylediklerinden şu sözlere yetiştim:
"Güzelce abdest alıp, sonra iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a bütün ruhu ve benliği ile yönelen hiç kimse yoktur ki kendisine cennet vacib olmasın!"
(Bunları işitince kendimi tutamayıp:) "Bu ne güzel!'' dedim. (Bu sözüm üzerine) önümde duran birisi:
"Az önce söylediği daha da güzeldi!'' dedi. (Bu da kim? diye) baktım. Meğer Ömer İbnu'I-Hattab'mış. O, sözüne devam etti:
"Seni gördüm, daha yeni geldin. Sen gelmezden önce şöyle demişti:
"Sizden kim abdestini alır ve bunu en güzel şekilde yapar, sonra da: "Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve Resûlühü. (Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın kulu ve Resûlüdür)" derse, kendisine cennetin sekiz kapısı da açılır; hangisinden isterse oradan cennete girer."
Ebu Davud'un rivayetinde "...abdesti güzel yaparsa..." denmiştir.
Tirmizi'nin rivayetinde "....resûlühü (Allah'ın ...Resûlü)" kelimesinden sonra "Allah'ım, beni tevbe edenlerden kıl, temizlenenlerden kıl" duası da vardır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3555</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette şöyle gelmiştir: "Hz. Osman radıyallahu anh abdest aldı ve dedi ki:
"Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şu benim abdestim gibi abdest aldığını, sonra da şöyle söylediğini gördüm: "Kim bu şekilde abdest alırsa geçmiş günahları affedilir, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı ve mescide kadar yürümesi de nafile (ibadet) olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3556</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Abese es-Sülemi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sizden kim abdest suyunu hazırlar, mazmaza ve istinşakta bulunur (ağzına ve burnuna su çeker) ve sümkürürse, mutlaka yüzünden, ağzından, burnundan hataları dökülür. Sonra Allah'ın emrettiği şekilde yüzünü yıkarsa, sakalın(ın bittiği mahallin) etrafından su ile birlikte yüzü ile işlediği günahlar dökülür. Sonra dirseklere kadar kollarını yıkayınca, ellerinin günahları su ile birlikte parmak uçlarından dökülür gider. Sonra başını meshedince, başının günahları saçın etrafından su ile birlikte akar gider. Sonra topuklarına kadar ayaklarını yıkayınca, ayaklarının günahları, parmak uçlarından su ile birlikte akar gider. Sonra kalkıp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar, Allah'a hamd ve senada bulunur, O'na layık şekilde tazimini gösterir ve kalbinden Allah'tan başkasını(n korku ve muhabbetini) çıkarırsa, annesinden doğduğu gündeki gibi bütün günahlarından arınır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3557</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah es-Sunabihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mü'min kul abdest aldıkça mazmaza yaptı mı (ağzını yıkadı mı) günahlar ağzından çıkar. (Burnunu sümkürdü mü) günahlar burnundan çıkar, yüzünü yıkadı mı günahlar göz kapaklarının altına varıncaya kadar yüzünden çıkar. Ellerini yıkadı mı günahlar tırnak diplerine varıncaya kadar ellerinden çıkar. Başını meshetti mi, günahlar kulaklarına varıncaya kadar başından çıkar. Ayaklarını yıkadı mı, günahlar ayak tırnaklarının altına varıncaya kadar ayaklarından çıkar. Sonra mescide kadar yürümesi ve kılacağı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> nafile (bir ibadet) olur.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3561</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Humran Mevla Osman anlatıyor: "Hz. Osman radıyallahu anh su istemişti. (Getirdim. Aldı ve) üç kere ellerine dökerek yıkadı. Sonra sağ elini kaba sokup mazmaza ve istinşakta bulundu (ağzına ve burnuna su alıp yıkadı). Sonra üç kere yüzünü, arkasından da dirseklerine kadar üç kere ellerini yıkadı. Sonra başına meshetti, sonra da topuklarına kadar ayaklarını üçer sefer yıkadı ve:
"Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı, şu abdestim gibi abdest alırken gördüm. Abdesti bitince de şöyle demişti:
"Kim şu abdestim gibi abdest alır, arkasından iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da kendi kendine (dünyevi bir şey) konuşmazsa geçmiş günahları affedilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3564</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdu Hayr anlatıyor: "Hz. AIi radıyallahu anh bize geldi ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sonra abdest) suyu istedi.
"Suyu ne yapacak, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldı ya! Herhalde bize öğretmek istiyor!" dedik. İçinde su olan bir kapla bir leğen getirildi. Kaptan sağ eline su döktü: Üç defa ellerini yıkadı. Sonra üç kere mazmaza ve istinşakta bulundu. Mazmaza ve istinşakı su aldığı eliyle yaptı. Sonra üç kere yüzünü yıkadı, sağ elini üç kere yıkadı, üç kere sol elini yıkadı. Sonra elini kaba batırdı, bir kere başını meshetti. Sonra üç kere sağ ayağını yıkadı, üç kere sol ayağını yıkadı. Sonra: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın abdestini bilmek kimin hoşuna giderse, işte o böyledir!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3577</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh bana şunu söyledi: "Bir adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelmişti. Bunun abdest almış fakat ayaklarının üzerinde tırnak kadar bir yeri yıkamadan bırakmış olduğunu gördü. ResüluIlah aleyhissalatu vesselam, adama derhal müdahaIe etti:
"Git abdestini güzel kıl!" Adam gidip yeniden abdest aldı, sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3578</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde Resûlullah'ın ashabından biri şöyle anlatır: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ayağının sırtında dirhem büyüklüğünde bir kısma su değmemiş olduğu halde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmakta olduğunu görmüştü, derhal abdesti ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı iade etmesini emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3579</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Beraber olduğumuz bir sefer sırasında, bir ara Resûlullah aleyhissalatu vesselam bizden geride kaldı sonra tekrar kavuştu. Bu sırada <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakti girmişti. Bizler de abdest alıyor, ayaklarımıza meshediyorduk. (Resûlullah aleyhissalatu vesselam) yüksek sesle nida etti:
"Ökçelerin ateşte vay haline!" Bunu iki veya üç kere tekrarladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3580</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Halk ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı sırasında acele etti ve bir kısmı alelacele abdest aldı. Biz onlara ulaştık. Ökçelerine su değmemiş, parlıyordu. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Öçelerin ateşte vay haline! Abdesti tam alın!'' buyurdular.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3588</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Eğer ümmetim üzerine zahmet vermeyecek olsaydım, her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da misvak kullanmalarını emrederdim."
Muvatta'nın rivayetinde: ". . her abdestte. . .'' denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3589</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud ve Tirmizi'nin Zeyd İbnu Halil el-Cüheni radıyallahu anh'tan kaydettikleri rivayet şöyledir:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim: "Ümmetime zahmet vermeyecek olsam, her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da misvak kullanmalarını emrederdim ve yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını da gecenin üçte birine kadar te'hir ederdim.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3590</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tirmizi şu ziyadede bulundu: "Zeyd İbnu Halid, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a geldiği zaman misvağı kulağının üstünde olurdu, tıpkı katibin, kulağı üstündeki kalemi gibi. Misvaklanmadan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durmazdı. Misvaklandıktan sonra yine yerine koyardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3591</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam gece (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a) kalktığı vakit ağzını misvakla ovalardı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3621</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular: "Abdesti olmayanın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı yoktur. Üzerine Allah'ın ismini zikretmeyen kimsenin abdesti de abdest değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3627</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'da şöyle gelmiştir: "Biriniz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da iken, dübüründe bir hareket hissetse ve abdestinin bozulup bozulmadığı hususunda tereddüde düşse, bir ses işitmedikçe veya bir koku duymadıkça mescidi terketmesin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3628</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullan İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu veselam'a, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da iken hayaline abdesti bozuldu gibi gelen bir adamdan bahsedilmişti. Şöyle ferman buyurdular:
"Sesi işitip kokuyu duymadıkça <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı sakın terketmesin.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3630</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ali İbnu Talk (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Biriniz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da yellenirse derhal <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıksın, abdest alsın ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı iade etsin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3633</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muvatta ve Ebu Davud'un rivayetIerinde Mikdad şöyle demiştir: "Hz. Ali radıyallahu anh, bana, kendisi için Resûlullah'tan: "Kadınına yakınlaşınca mezisi akan kimseye ne gerektiği hususunda sormamı söyledi. Ali ilaveten dedi ki: "Zira yanımda Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kızı var, bu sebeple bizzat sormaktan utanıyorum."
Mikdad der ki: Ben bu mesele hakkında Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sordum. Şu cevabı verdi:
"Biriniz buna rastlarsa fercini su ile yıkasın. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> abdesti ile abdest alsın."
Ebu Davud bir başka rivayette şu ziyadeyi kaydeder: "...zekerini ve iki husyesini yıkasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3634</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Davud'un bir diğer rivayeti şöyledir: "Hz. Ali radıyallahu anh dedi ki: "Ben mezisi akan bir kimseydim, yıkanmaya başladım. (Sonunda) sırtım çatlayacak hale geldim. Durumu Resulullah aleyhissalatu vesselam'a zikrettim -veya ona zikredildi-. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
Öyle yapma, (her seferinde yıkanma)! Meziyi gördün mü, zekerini yıka, sonra da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> abdestiyle abdest al. Ancak meni atacak olursan o zaman yıkan!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3636</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Sa'd el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'dan guslü gerektiren şeyler nelerdir, sudan sonra olan sudan sordum. Şu cevabı verdi:
"Bu mezidir. Her erkek mezi ifraz eder. Mezi akınca fercini ve husyelerini yıkarsın, ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> abdestiyle de abdest alırsın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3637</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Ben de (meziyi), kendimden ipek ipliği gibi iner görürdüm. Öyleyse bunu sizden biri görünce (telaşlanmayıp) zekerini yıkasın ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> abdestiyle abdest alsın." Burada meziyi kastetmiştir.- "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3639</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Misver İbnu Mahreme'nin anlattığına göre: "Ömer İbnu'I-Hattab radıyallahu anh'ın hançerlendiği gece huzuruna girdi ve Ömer'i sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı için uyandırdı. Ömer radıyallahu anh:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı terkedenin İslam'dan nasibi yoktur!'' buyurdu. Sonra Ömer, yarasından kan aktığı halde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3640</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor "Resulullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte Zatu'r-Rika' gazvesine çıktık. (Askerlerden) bir kişi, müşriklerden birinin hanımına temasta bulundu. Kocası da:
"Muhammed'in Ashabından kan dökmeden geri dönmeyeceğim'' diye yemin etti. Evinden çıkıp Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı takibe koyuldu. Resulullah aleyhissalatu vesselam bir verde mola verdi ve:
"Kim bizi (nöbet tutup) koruyacak?'' diye sordu. Muhacir ve Ensar'dan birer adam vazifeyi üzerlerine aldılar. ResuIullah aleyhissalatu vesselam, bunlara:
"Şu geçidin girişini tutun (orada bekleyin)!'' diye ferman buyurdu.
Bu iki zat, geçidin ağzına gelince Muhacirden olanı, yattı. Ensari de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmaya başladı.
Derken takipçi adam da oraya geldi. (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>daki nöbetçinin) silüetini görünce anladı ki, bu, askerlerin koruyucusudur, derhal bir ok attı ve ok, eliyle koymuşcasına hedefini buldu. Ensari oku çıkarıp (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına devam etti). Müşrik (isabet ettiremedim düşüncesiyle atmaya devam etti.) Öyleki üçüncü okunu da attı. Ensari de (yaraya aldırmadan) aynı şekilde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına devam etti. Bir müddet sonra arkadaşı uyandı. (Müşrik bunların iki kişi olduğunu görünce) yerinin farkına vardıklarını anladı ve kaçtı.
Muhacirden olan zat, Ensari arkadaşındaki kanı görünce:
"Sübhanallah! Sana ilk oku atınca beni niye uyandırmadın?" diye sordu. Arkadaşı:
"Öyle bir sure okuyordum ki, kesmek istemedim '' diye cevapladı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3641</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kadınlarından birini öptü, sonra dönüp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a gitti, abdest tazelemedi.
Urve rahimehullah der ki: "Kendisine: "Bu, sizden başka bir hanımı olmamalı!" dedim, Hz. Aişe gülmekle cevap verdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3643</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Übeyy İbnu Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü, dedim, bir kimse hanımıyla cima yapsa fakat inzal olmasa yıkanması gerekir mi?"
"Kadına değen kısmını yıkar, sonra abdest alır ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3645</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büsre Bintü Saffan (radıyallahu anha) anlatıyor: "ResululIah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Zekerine değen abdest almadıkça <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmasın.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3647</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi rahimehullah anlatıyor: "Ben, bir sefer sırasında İbnu Ömer (radıyallahu anh)'le beraberdim. Güneş doğduktan sonra onun abdest alıp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldığını gördüm. Kendisine: "Bu, şimdiye kadar kıldığınızı hiç görmediğim bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>!'' dedim. Şu açıklamayı yaptı:
"Sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak üzere abdest aldım sonra fercime dokundum. Sonra da abdest almayı unuttum (ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım. Şimdi bu durumu hatırlayınca) yeniden abdest alıp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımı iade ettim.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3648</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah'ın ashabı uyurlar, sonra abdest almadan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarlardı:
(Enes'ten bunu rivayet eden) Katade'ye:
"Bu sözü Enes'ten bizzat işittin mi?" diye sorulmuştu:
"Vallahi evet!" diye te'yid etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3649</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den anlatıldığına göre, oturarak uyur, sonra kalkar, abdest almadan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3651</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın anlattığına göre, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ı secde halinde uyurken görmüş ve hatta Resulullah (aleyhissalatu vesselam) horlayıp solumuş, sonra kalkıp (abdest almadan) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmıştır.
İbnu Abbas der ki:
"Ey Allah'ın Resulü dedim, siz uyudunuz, (abdestiniz bozulmuş olmalı değil mi)?" Bana şu açıklamayı yaptı: "Abdest, yatarak uyuyana gerekir. Zira yatarak uyuyunca mafsalları rahavet basar.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3652</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubeydullah İbnu Abdillah İbni Utbe anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin yanına girip, kendisine:
"Bana Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın hastalığından bahsetmez misiniz?'' dedim.
"Elbette '' dedi ve anlattı: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ın hastalığı ağırlaşmıştı. Bir ara:
"Halk <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldı mı?'' diye sordu.
"Hayır ey Allah'ın Resülü, sizi bekliyorlar '' dedik.
"Benim için leğene su koyun!" emrettiler. Dediğini yaptık. Yıkandılar. Sonra kalkmaya çalıştı. Ancak üzerine baygınlık geldi. Az sonra açıldı. Tekrar: "Halk <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldı mı?" diye sordu.
"Hayır, ey Allah'ın Resulü, sizi bekliyorlar!'' dedik. Halk oturmuş, yatsıyı kılmak üzere Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı bekliyordu."
Bu rivayet Buhari ve Müslim tarafından tahric edilen uzunca bir rivayetten bir parçadır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3653</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhüma), küsuf <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıyla ilgili rivayetinde der ki: "..Ben de (Resulullah'a uyarak) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durdum. (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı öylesine uzattı ki) üzerime baygınlık geldi. Başımın üzerine su dökmeye başladım."
Urve rahimehullah der ki: "Abdest almadı. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3655</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) koyun budu yedi ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı, abdest almadı.''
Buhari'nin bir başka rivayetinde: "Tencereden eliyle etli kemik aldı'' denmiştir. Müslim'in bir rivayetinde: "Budu kemirdi, sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı, abdest tazelemedi'' denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3656</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Ümeyye ed-Damri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı gördüm, elindeki koyun budundan parça kesiyordu, ezan okundu. Hemen et dildiği bıçağı bırakıp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a koştu, abdest almadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3657</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) çıktı, beraberinde ben de vardım. Ensardan bir kadına uğradı. Kadın ona bir koyun kesti. Bir tabak taze hurma getirdi, ondan yeyip sonra öğle için abdest aldı ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Sonra (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan) ayrıldı. Kadın ona koyundah arta kalan bir şeyler getirdi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onu da yiyip ikindiyi kıldı, bu sırada abdest almadı."
Ebu Davud ve Nesai'nin rivayetinde: "Resulullah'ın son iki icraatından biri ateşin değiştirdiğinden abdest almayı terketmekti'' denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3658</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubeyd İbnu Sümame el-Muradi anlatıyor: "Abdullah İbnu'I-Haris İbni Cez' (radıyallahu anh), Mısır'a yanımıza geldi. Kendisi Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından idi. Mısır Camii'nde şu hadisi anlatırken işittim: "Ben, öyle hatırlıyorum ki, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la bir adamın evinde oturan yedi kişiden yedincisi veya altıdan altıncısıydım. Derken Bilal (radıyallahu anh) geçti ve ezan okudu. Biz de çıktık. Giderken bir adama uğradık tenceresi ateş üstündeydi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ona: "Tenceren yeterince pişti mi?'' diye sordu. Adam:
"Evet, annem babam sana feda olsun!" dedi. Resulullah bunun üzerine bir parça aldı. Çiğnemesi devam ederken <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için iftitah tekbiri aldı. Ben bu sırada ona bakıyordum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3659</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süveyd İbnu'n-Nu'man (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hayber Seferine Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte çıktık. Hayber yakınlarında olan Sahba'ya vardığımız zaman Resulullah aleyhissalatu vesselam ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> bitince yiyecek getirilmesini ferman buyurdu. Sadece kavut getirilmişti. Bunun su ile ıslatılmasını emir buyurdu.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam)da, biz de ondan yedik. Sonra akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına kalktı. Ağzını mazmaza etti. Biz de ağızlarımızı mazmaza ettik. Fakat abdest almadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3660</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam süt içti. Ne mazmaza yaptı, ne abdest aldı; <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3661</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Semure (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek:
"Koyun eti sebebiyle abdest alayım mı?'' diye sordu.
"Dilersen abdest al, dilemezsen alma!" diye cevap verdi. Adam bunun üzerine:
"Deve eti sebebiyle abdest alayım mı?'' diye sordu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu sefer:
"Evet, deve eti sebebiyle abdest al!" cevabını verdi. Adam tekrar:
"Koyun ağıllarında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılayım mı?'' diye bir başka sual sordu:
"Evet!'' cevabını aldı. Tekrar sordu:
"Pekala, deve ağıllarında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılayım mı?''
"Hayır!'' buyurdu Aleyhissalatu vesselam."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3662</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud ve Tirmizi'de Bera (radıyallahu anh)'nın rivayetlerine göre Resulullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle demiştir:
"Deve ağıllarında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayın, çünkü onlar şeytandandır."
Koyun ağıllarından soruldu:
"Oralarda kılın, çünkü onlar berekettir'' buyurdular.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3664</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam izarını sarmış olarak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ona:
"Git, abdest al!" ferman buyurdu. Adam gitti abdest aldı, sonra şelip (tekrar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durdu. Resulûllah (aleyhissalatu vesselam) tekrar):
"Git abdest al!" emretti. Adam gitti, abdest aldı, geri geldi. Bir adam:
"Ey Allah'ın Resulü, ona niye abdest almasını emir buyurdunuz?'' diye sordu.
"O, dedi, izarını sarkıtmış olarak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu. Allah, izarını sarkıtan erkeğin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kabul buyurmaz!''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3665</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muğire İbnu Şu'be (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la beraberdim. Bana:
"Ey Muğire, su kabını al!'' emretti. Ben de onu aldım. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) (la tenhaya gittik. O) benim gözümden kayboldu, kaza-yı hacet yaptı, (geri döndü). Üzerinde Şami bir cübbe vardı. (Abdest almak için hazırlık yaptı. Cübbesinin yenlerini çemreyip) kollarını çıkarmaya çalıştı. Ancak (yenler) dardı. Ellerini (yenlerin uç kısmından geri çıkarıp cübbeyi sırtına koyup kollarını) alttan çıkardı. Ben su döktüm, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için abdest aldı. Mestleri üzerine meshetti, sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3674</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Mekke'nin fethedildiği gün, beş vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın hepsini tek bir abdestle kıldı ve mestlerine meshetti. Hz. Ömer (radıyallahu anh):
"Bugün, hiç yapmadığın bir şeyi yaptın!'' dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam):
"Ammden (bilerek) yaptım ey Ömer" cevabını verdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3684</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubey İbnu İmare (radıyallahu anh) -ki bu Sahabi, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte her iki kıbleye <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan ilklerdendir- anlatıyor: "Bir gün Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek sordum:
"Ey Allah'ın Resulü! Mestlerimin üzerine meshedeyim mi? ''
"Evet!'' buyurdular. Ben tekrar:
"Bir gün mü?'' dedim.
"Bir gün!'' buyurdular. Ben tekrar:
"İki gün (olsa)?'' dedim.
"İki gün!'' buyurdular. Ben tekrar:
"Üç gün (olsa)?'' dedim.
"Evet! dilediğin kadar!'' buyurdular.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3688</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un rivayetinde Hz. Aişe (radıyallahu anha) der ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Üseyd İbnu Hudavr (radıyallahu anh)'la Hz. Enes'i, Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin kaybettiği kolyeyi aramaya gönderdi. Bu esnada <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakti girdi. Abdestsiz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldılar. Gelip durumu Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a haber verdiler. Bunun üzerine teyemmüm ayeti indirildi.''
Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: "Üseyd, Hz. Aişe'ye: "Allah sana rahmetini bol kılsın, senin başına hoşlanmadığın her ne gelmiş ise onda Allah senin için de müslümanlar için de bir ferec (sıkıntıdan kurtulma) kılmıştır '' dedi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3690</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde şöyle denmiştir: "Ashab, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'la birlikte sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı için, toprakla meshlendiler. Bu maksadla avuçlarını toprağa vurup toprakla yüzlerine bir defa meshettiler. Sonra tekrar dönüp avuçlarını toprağa bir kere daha vurup, ellerinin tamamı ile ellerinin içlerinden koltuk altlarına, omuzlarına kadar meshettiler.''
Ebu Davud'un bir diğer rivayetinde, İbnu'l-Leys: "Dirseklerinin yukarısına kadar...'' demiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3691</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şakik merhum anlatıyor: "Ben, Abdullah İbnu Mes'ud ile Ebu Müsa (radıyallahu anhüma) arasında idim. Ebu Musa, İbnu Mes'ud'a:
"Ey Ebu Abdirrahman! Bir adam cünüb olsa ve bir ay boyu su bulmasa ne yapar, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı nasıl kılar, ne dersin?" diye sordu.
"Suyu bir ay bulamasa da teyemmüm etmez!'' dedi. Ebu Musa:
"Pekala Maide suresindeki şu ayete ne dersin: " . . Su bulamazsanız temiz bir toprakla teyemmüm edin, yüzlerinizi, ellerinizi onunla meshedin'' (Maide, 6).
Abdullah şu cevabı verdi:
"Bu ayette Ashaba ruhsat verilmiş olsaydı, çok geçmeden su soğuyunca da toprakla teyemmüm etmeye yeltenirlerdi."
Ebu Musa da ona:
"Siz teyemmümü bu sebeple mi hoş bulmuyorsunuz?'' dedi. İbnu Mes'ud
"Evet!" deyince, Ebu Musa, Abdullah'a:
Sen Ammar'ın Hz. Ömer (radıyallahu anhüma) 'e ne dediğini duymadın mı?''
Dedi ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) beni bir vazifeyle yola çıkarmıştı: Sefer esnasında cünüb oldum. Su da bulamadım. Bunun üzerine hayvanların bulanması gibi ben de toprağa bulandım. Sonra Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelip durumu kendisine arzettim. Bana:
"Sana şöyle yapman kafi idi!" dedi (ve gösterdi), iki avucuyla yere bir vurdu, sonra avuçlarını çırptı, sonra soluyla (sağ) avucunun sırtını veya sol avucunun sırtını (sağ) avucuyIa meshetti. Sonra da onunla yüzünü de meshetti.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3694</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Ebza anlatıyor: "Bir adam Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e gelerek:
"Ben cünüb oldum, su da bulamadım (ne yapayım)?'' diye sordu. Hz. Ömer:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılma!'' diye cevap verdi. (Orada bulunan Ammar radıyallahu anh söze girip):
"Ey mü'minlerin emiri! Hatırlamıyor musun? Ben ve sen bir seriyyede beraberdik. Cenabet olduk ve su bulamadık. O zaman sen <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmamış, ben ise toprağa bulanarak kılmıştık. (Sonra bu durumu kendisine açınca), Aleyhissalatu vesselam bana:
"Ellerini yere vurup sonra üfleyip sonra onlarla yüzünü ve ellerini meshetmen sana kafi idi '' buyurdular" dedi. Hz. Ömer (radıyallahu anh):
"Ey Ammar Allah'tan kork!" dedi. Ammar:
"Dilersen bu hadisi kimseye söylemiyeyim!" deyince, Hz. Ömer:
"(Vallahi asla! Bu meselede) seni altına girdiğin sorumlulukla başbaşa bırakıyorum" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3697</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bir kenara çekilmiş halkla birlikte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayan bir adam gördü.
"Ey fülan! Halkla birlikte niye <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmıyorsun?'' diye sordu. Adam:
"Ey Allah'ın Resulü, cenabet oldum, su da yok'' deyince:
"Toprağı kullan, o sana yeterlidir" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3700</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tarık anlatıyor: "Bir adam cünüb oldu ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadı. Sonra Resulullah'a gelerek, durumu O 'na arzetti. Aleyhissalatu vesselam:
"İsabetli davranmışsın! '' buyurdular. Bir diğer zat da cünüb olmuştu, teyemmüm edip <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı. Sonra o da Resulullah'a gidip durumunu arzetti. Aleyhissalatu vesselam ona da aynı şeyi söyledi, yani "isabetli davranmışsın!"dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3702</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: "Zatu's-Selasil Gazvesi 'nde, soğuk bir gecede, ihtilam oldum. Yıkandığım takdirde helak olacağımdan korktum. Böylece teyemmüm yapıp, arkadaşlarıma sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldırdım.
Bu hadiseyi Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a anlattılar. Bana:
"Ey Amr! Sen cünüb olduğun halde arkadaşlarına <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> mı kıldırdın?" diye sordu. Ben de yıkanmama mani olan durumu haber verdim ve dedim ki:
"Ben Allah'ın şöyle söylediğini işittim:
"Kendinizi öldürmeyin, Allah sizlere karşı rahimdir'' (Nisa 29).
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) güldüler ve hiçbir şey söylemediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3703</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "İki kişi bir sefere çıktılar. Derken <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakti girdi. Beraberlerinde su olmadığı için temiz toprakla teyemmüm ettiler ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını kıldılar. Sonra vakti içinde su buldular. Bunlardan biri, abdesti de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı da iade etti, diğeri iade etmedi.
Sonra Resulullah Aleyhissalatu vesselam'a gelince durumu anlattılar. Resulullah aleyhissalatu vesselam, iade etmeyene:
"Sünnete isabet ettin, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın sana yeterlidir!" dedi. Abdesti ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı iade eden zata da:
"Sana iki kat ücret var!" ferman buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3704</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'in anlattığına göre, "Curuf nam mevkideki tarlasından dönüyordu. Mirbedu'n-Ne'am (denen deve ağılından) geçerken <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakti girdi. Hemen teyemmüm edip <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı. Sonra Medine'ye döndüğünde güneş henüz yüksekteydi (ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın vakti çıkmamıştı). Ama <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını iade etmedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3705</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette, (bu hadiseyi) Nafi rahimehullah şöyle anlatır: "Ben ve İbnu Ömer (radıyallahu anhüm), Curufnam mevkiden beraber dönüyorduk. Mirbed'e gelince Abdullah devesinden inip, temiz toprakla teyemmüm yaptı, yüzüne, dirseklerine kadar ellerine meshetti, sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3718</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) cenabetten gusledince önce ellerini yıkamaktan başlardı, sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> abdesti gibi abdest alırdı. Sonra parmaklarını suya batırır, onIarla saç diplerini hilallerdi. Deriyi ıslattığı kanaati hasıl olunca tepesinden üç kere su dökerdi. Sonra da bedeninin geri kalan kısımlarını yıkardı. En sonra da ayakIarını yıkardı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3724</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Meymune (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) cenabetten yıkanırken ben O'na perde oldum, (şöyle yıkanmıştı):
Önce ellerini yıkadı. Sonra sağ eliyle (kaptan) solu üzerine su dökerek fercini ve (meniden) bulaşanları yıkadı. Sonra elini duvara -veya yere- sürdü. Sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> abdesti gibi abdest aldı, ancak ayaklarını yıkamayı terketti. Sonra üzerine su döktü. Sonra ayaklarını çekip yıkadı. Aleyhissalatu vesselam'ın cenabetten guslü işte böyledir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3731</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) yıkanır, (sabahtan önce) iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>la sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılardı. Gusülden sonra Aleyhissalatu vesselam'ın bir de abdest aldığını zannetmiyorum.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3740</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> elli vakitti cenabetten gusül de yedi defa idi. Elbiseden sidiğin yıkanması da yedi defa idi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) (azaltmasını Cenab-ı Hak'tan) taleb ede ede <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> beş'e, cenabetten gusül bire, elbiseden sidiğin temizlenmesi bir kereye indirildi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3747</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), cünübken uyumak istediği takdirde fercini yıkar ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> abdestiyle abdest alırdı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3748</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in bir rivayetinde: ". .Yemek veya uyumak istediği zaman <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> abdestiyle abdest alırdı '' denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3749</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in, Abdullah İbnu Ebi Kays 'tan yaptığı diğer bir rivayette Abdullah der ki: "Hz. Aişe (radıyallahu anha) 'ya Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın vitir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sordum. '' Hadisi zikreder. Hadiste şu ibare de var:
"Hz. Aişe'ye: "Resulullah cünübken ne yapardı, uyumadan önce yıkanır mıydı? Veya yıkanmadan önce uyur muydu?'' diye sordum. Bana şu cevabı verdi: "Bunların hepsini yapardı. Bazan yıkanır ve sonra uyur, bazan abdest alır ve uyurdu." Bunu işitince:
"Bu meselede genişlik koyan Allah'a hamdolsun!" dedim..."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3750</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud 'un rivayetinde, Gudayf İbnu'I-Haris der ki: "Hz. Aişe (radıyallahu an ha)'ye sordum:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) cenabetten gecenin başında mı yıkanırdı sonunda mı?"
"Bazan başında, bazan da sonunda yıkanırdı." dedi. Ben:
"Allahuekber! Bu meselede genişlik veren Allah 'a hamdolsun!'' dedim ve tekrar sordum.
"Vitir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını gecenin evvelinde mi kılardı, ahirinde mi?''
"Bazan evvelinde bazan ahirinde kılardı '' dedi. Ben:
"Allahuekber! Bu meselede genişlik veren Allah'a hamdolsun!'' dedim ve tekrar sordum:
"Resulullah (aleyhlssalatu vesselam) Kur'an'ı açıktan mı okurdu sessiz mi okurdu?"
"Bazan açıktan okur bazan da sessiz okurdu'' dedi. Ben:
"Allahuekber! dedim. Bu meselede kolaylık koyan Allah'a hamdolsun!''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3758</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor. "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalkılıp saflar düzlenmişti ki Resûlullah aleyhissalatu vesselam geldi, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>gahına geçti. O anda cünüb olduğunu hatırları. Bize: "Yerinizde durun!" deyip, hemen ayrılıp yıkanmaya gitti. Gusledip dönünce başından henüz su damlıyordu. Tekbir getirdi, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durdu, beraber <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldık..."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3759</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Bekre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldırmak üzere (mescide) girmişti. Eliyle "Yerinizde durun!" diye işaret buyurdu (ve çıktı). Sonra başından su damladığı halde geri geldi ve cemaate <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını kıldırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3760</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir rivayette: "...<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıa tamamlayınca: "Ben de bir insanım. (İlk geldiğimde) cünübtüm" buyurdu" denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3761</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süleyman İbnu Yesar rahimehullah anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh halka sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldırdı ve arkadan Curuf nam mevkideki arazisine gitti. Orada, elbisesinde meni bulaşığı gördü.
"Biz dedi, yağlı yeyince, damarlarımız gevşedi (bu yüzden ihtilam olduk)."
Derhal yıkandı ve elbisesinde gördüğü meni bulaşığını da yıkadı. Sonra, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını iade etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3762</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette "meni" kalimesinden sonra şu ibare yer alır: "Halkın işini üzerime alalıdan beri ihtilam olmaya başladım" dedi. Derhal yıkanıp elbisesinde gördüğü bulaşığı yıkadı. Sonra kuşlukta güneş tam olarak yükselince <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3787</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi anlatıyor. "İbnu Ömer radıyallahu anhüma, Said İbnu Zeyd'in bir oğluna mübaşereten tahnit yaptı ve (kabre) taşıdı. Sonra mescide girip, abdest almaksızın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3814</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Umare İbnu Gurab'ın anlattığına göre, bir halası kendisine Hz. Aişe radıyallahu anha'dan şöyle sorduğunu anlatmıştır: "Birimiz hayız olduğumuz zaman kocamızla ayrı yatmamız mümkün değil, tek yatağımız var."
Hz. Aişe şu cevabı vermiştir: "Ben sana Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yaptığını anlatayım: "Bir gece eve girdi. Ben o sırada ay hali görüyordum. Mescidine geçti. -Ebu Davud der ki: "Bundan maksad evindeki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>gahıdır.- (Orada <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı), fakat bir türlü ayrılmadı. Derken benim gözlerim kapanmış, soğuk da onu üşütmüş. Gelip "Bana yaklaş!" dedi. Ben de: "Hayızlıyım!" dedim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Öyle de olsa! Uyluklarını aç!" dedi. Uyluklarımı açtım. Göğüs ve yanağını uyluklarımın üzerine koydu. Ben de üzerine eğildim. Isınıp uyuyuncaya kadar böyle durduk."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3819</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha'nın anlattığına göre, bir kadın kendisine: "Temizlendiğimiz zaman kıldığımız mutad <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> bize yeter mi (hayızlı iken kılamadıklarımızın kazası gerekir mi?)" diye sormuş, o da şu cevabı vermiştir:
"Sen Harûriyye (Harici)misin? Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la beraberken ay hali gördüğümüzde, tutamadığımız oruçları kaza etmemizi söylerdi, fakat <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ların kazasını söylemezdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3820</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İsmi Müssetü'l-Ezdiyye olan Ümmü Büsse anlatıyor: "Hacc yapmıştım. Hacc sırasında Ümmü Seleme radıyallahu anha'ya uğradım. Kendisine, "Ey mü'minlerin annesi, Semüre İbnu Cündüb radıyallahu anh, kadınlara, hayız sırasında kılınmayan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ların kazasını emrediyor (ne dersiniz)?" diye sordum, şu cevabı verdi: "Hayır, kaza etmezler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kadınlarından biri, nifas sebebiyle kırk gece (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadan) dururdu da, Resûlullah aleyhissalatu vesselam nifas <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kaza etmesini emretmezdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3821</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha, kanama gören hamile kadın hakkında şunu söylemiştir: "Böyle bir kadın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bırakır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3823</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ümmü Habibe bintu Cahş radıyallahu anha tam yedi yıl boyu istihaze kanı gördü. Ne yapacağı hususunda Resûlullah'a sordu. Aleyhissalatu vesselam yıkanmasını emretti ve "Bu damar (kanıdır)" dedi. Ümmü Habibe her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da yıkanırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3824</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in bir rivayeti şöyledir: "Ümmü Habibe radıyallahu anha -ki Abdurrahman İbnu Avf'ın nikahı altında idi- Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a kanamasından şikayet etti. Ona şu tavsiyede bulundu: "Hayız (müddetin normalde ne kadar devam ediyor ve) seni bekletiyor idiyse o müddetçe bekle, sonra yıkan!" Ümmü Habibe her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da yıkanırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3826</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'nin rivayeti şöyledir: "Ümmü Habibe müstehaze idi (devamlı kanaması olurdu), hiç temiz olmazdı. Durumu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a söylenmişti. Şöyle buyurdular: "Bu, hayız değildir, rahimin bir rahatsızlığıdır. Normal zamanda hayız kanının geldiği kirlilik müddetine baksın. (Her ay) o müddet boyunca <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını terketsin. Sonra bu müddet çıkınca her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vaktinde yıkansın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3827</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'nin bir diğer rivayeti şöyle: "Ümmü Habibe radıyallahu anha'ya Resûlullah aleyhissalatu vesselam, (Her ayda) hayız olup kirli bulunduğu kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı terketmesini, sonra yıkanıp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılmasını emretti. O, her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vaktinde yıkanırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3828</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hamne Bintu Cahş radıyallahu anha anlatıyor: "Ben, kızkardeşim Zeyneb Bintu Cahş radıyallahu anha'nın yanındaydım, istihaze kanamam vardı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a:
"Ey Allah'ın Resulü! Ben çok şiddetli şekilde istihaze kanamasına maruzum, bu hususta ne tavsiye edersiniz? Bu hal benim <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> ve orucuma mani oluyor?" dedim. Bana:
"Sana pamuğu vasfeyliyeyim: O, kanı gidericidir (fercine pamuk koy)" buyurdular. Ben:
"Ama akıntı pamuğun mani olacağı miktardan çok fazla!" dedim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Öyleyse bez kullan!" buyurdular. Ben:
"Akıntı bezin durduracağı miktardan da fazla! Şarıl şarıl akıyor" dedim. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam dedi ki:
"Sana iki şey söyleyeceğim, hangisini yaparsan, diğerinin de yerine geçer. İkisini de yapabilecek durumdaysan birini seçmek sana ait, dilediğini seç! Bu kanama, şeytanın tekmelerinden bir tekme(si yani zarar vermesi)dir. Sen kendini Allah'ın ilminde altı yedi gün hayızlı bil (orucu ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı terket). Sonra yıkan ve kendini hayızdan temizlenmiş bil ve yirmiüç veya yirmidört gece ve gündüz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl, (bu esnada farz veya nafile) oruç tut. Bu, Sana yeterlidir. Kadınların her ay hayız görmeleri, hayızlı ve temizlik günlerinin olması gibi, bu şekilde senin de hayız ve temizlik günlerin olacak. (Bu, sana söyleyeceğim iki şeyden birincisidir. İkinci hususa gelince, o da şudur): Eğer öğleyi te'hir ve ikindiyi de ta'cil edip, ikisi için gusletmeye gücün yeterse öğle ile ikindiyi birleştir. Keza akşamı geciktirip yatsıyı tacil etmek, sonra da gusletmek suretiyle de bu iki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı birleştir. Sabah için de ayrıca guslet. Bu şekle gücün yeterse orucunu da böylece tutarsın."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam, (birini seçmede beni muhayyer bıraktığı bu iki tarzı zikrettikten sonra ilaveten dedi ki: "Bu, (ikincisi, zikrettiğim) tarzın, benim daha çok hoşuma gidenidir."
Ravilerden biri dedi ki: "Hamne radıyallahu anha dedi ki: "Bu, iki tarzdan benim daha çok hoşuma gidenidir. Ravi böylece, bu sözün Resûlullah'a ait olmayıp Hamne'ye ait olduğunu ifade etmiş oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3829</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Esma Bintu Umeys radıyallahu anha anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü! dedim. Fatıma Bintu Ebi Hubeyş, şu şu kadar zamandan beri kanama geçiriyor, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bıraktı!" (Bu sözün üzerine Aleyhissalatu vesselam):
"Sübhanallah! (hiç <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> bırakılır mı?) Bu şeytandan (biir oyun. Kapılmamalıydı. Söyleyin ona), bir leğene (su koyup içine) otursun. Eğer suyun üstünde (kanamadan hasıl olan) bir sarılık görürse, öğle ve ikindi için tek bir gusül yapsın; akşam ve yatsı için de tek bir gusül yapsın. Sabah için de ayrı bir gusül yapsın. Bu arada (kılacağı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>lar için) abdest alsın" buyurdular." İbnu Abbas radıyallahu anhüma der ki: "(Her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için) gusletmek, kadıncağıza zor gelmeye başlayınca iki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın arasını birleştirmeyi emretmişti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3830</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında bir kadının kanaması vardı. Ümmü Seleme radıyallahu anha, onun adına, hükmü, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan soruverdi. Resûlullah:
"İstihaze kanı başlamazdan önce, bir ay içerisinde, kaç gün ve gece hayız kanı gelmekte olduğuna baksın, her ay o kadar müddette <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı terketsin. Bu zaman çıkınca hemen yıkansın ve (fercine pamuk koyup) bir bezle sargı yaparak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılsın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3831</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sümeyy Mevla İbnu Ebi Bekr İbni Abdirrahman anlatıyor: "Ka'ka ve Zeyd İbnu Eslem, beni, Sa'id İbnu Müseyyeb rahimehullah'a gönderip müstehazenin nasıl yıkanacağını sordular. Said şöyle açıkladı: "Müstehaze, öğleden öğleye yıkanır ve her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için abdest alır. Şayet kan galebe çalacak olursaa bir bezle sargı yapar."
(Ebu Davud) der ki: "İbnu Ömer ve Enes radıyallahu anhüm'den de bu şekilde (yani "Öğleden öğleye yıkanır" diye) rivayet edildi. Bu, aynı zamanda Salim İbnu Abdillah, Hasan Basri ve Ata rahimehumullah'ın görüşüdür."
İmam Malik dedi ki: "Zannım o ki, İbnu Müseyyeb'in hadisi "temizlik vaktinden temizlik vaktine" olacaktı; "öğle vaktinden öğle vaktine" şeklinde gelmiştir. Herhalde buna bir vehim karışmış."
Bu hadisi el-Misver İbnu Abdilmelik de rivayet etmiştir. Onun rivayetinde da " temizlik vaktinden temizlik vaktine" şeklinde gelmiştir. Şu halde raviler bunu "öğleden öğleye" diye çevirmiş olmalı. Derim ki: "Kadi İyaz'ın zikrine göre .................. noktalı rivayet sahihtir. Doğruyu Allah bilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3836</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mercane Mevla Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Kadınlar Hz. Aişe radıyallahu anha'ya içerisinde pamuk bulunan bez (veya kap) gönderirlerdi. Bu pamuklar hayız kanıyla sarı lekeler taşırdı. (Bu safhada) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınıp kılınmayacağını sorarlardı.
Hz. Aişe radıyallahu anha: "Beyaz akıntıyı görünceye kadar acele etmeyin!" diye cevap verirdi. Beyaz akıntıdan temizliği kastederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3862</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gün heladan çıkmıştı. Hemen kendisine bir yemek takdim edildi. (O da kabul buyurdu. Ashabtan bazısı:)" Size abdest suyu getirmeyelim mi?" dediler. Onlara: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalkınca abdest almakla emrolundum!" cevabını verdi.."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3926</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Biz cuma günü olunca sevinirdik. Çünkü bizim yaşlı bir kadın akrabamız vardı. Pazı kökü bulur, tencereye koyar, üzerine de arpa öğütüp ilavede bulunurdu. Vallahi, bunun içinde ne kuyruk yağı ne de iç yağı olurdu. Cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldık mı, mescidden ayrılır, o ihtiyar kadına selam verip hanesine girerdik. O da mezkur yemeği önümüze koyardı. İşte bu sebeple biz cuma olunca sevinirdik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3968</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tirmizi'nin Sevban radıyallahu anh'tan yaptığı bir rivayet şöyledir: "(Resûlullah aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Size humma isabet ederse, humma ateşten bir parça olduğu için, derhal su ile söndürsün. (Şöyle ki:) Akmakta olan bir nehrin içine girsin Akıntıyı karşısına alıp dursun ve sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra ve güneşin doğuşundan önce şu duayı yapsın: "Allah'ın adıyla! Ey Allah'ım, kuluna şifa ver ve Resûlün Hz. Muhammed'in sözünü doğrula!"
Nehre üç gün, üç kere bansın. Üçte şifa bulamazsa, beş, yedi, dokuz (gün)e kadar çıksın. Zira humma Allah'ın izniyle dokuz (gün)ü tecavüz etmez (şifa hasıl olur)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4127</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaviye İbnu Süveyd İbni Mukarrin anlatıyor: "Bizim bir azadlımıza bir tokat attım ve kaçtım. Sonra öğleden az önce döndüm, babamın arkasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım. Babam azadlıyı da beni de çağırdı. Sonra hizmetçiye: "Misilleme (onun yaptığınının mislini) yap!" dedi. Hizmetçi affetti. Bunun üzerine babam anlattı: "Biz Beni Mukarrin, Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında tek bir hizmetciye sahiptik. Ona birimiz bir tokat vurdu. Bu hadise Aleyhissalatu vesselam'ın kulağına ulaşmıştı: "Onu azad edeceksiniz!" emir buyurdular. Kendisine: "Ondan başka hizmetçileri yok!" dendi. Bunun üzerine: "Öyleyse onu hizmetlensinler. Ancak ne zaman ondan müstağni olurlarsa, derhal yol versinler!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4133</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cerir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Hangi köle kaçarsa, bilsin ki ondan zimmet (garanti) kalkmıştır, dönünceye kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kabul edilmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4199</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, kendisine Ebu Süfyan'ın gelmekte olduğu haber verilince, ashabıyla istişare etti. Önce Ebu Bekr radıyallahu anh konuştu. Ondan yüzün çevirdi (iltifat etmedi). Sonra Hz. Ömer radıyallahu anh konuştu. Ondan da yüzünü çevirdi. Derken sa'd İbnu Ubade radıyallahu anh (Resûlullah'ın maksadını sezerek) ayağa kalktı ve "Ey Allah'ın Resulü, biz (ensariler)i mi kastediyorsunuz? Nefsimi kudret elinde tutan zata yemin ederim, eğer bize bineklerimizi denize sürmemizi emredecek olsanız, mutlaka (gözümüzü kırpmadan) daldırırız. Bize onlara binip Berkı'l-Gımad'a gitmemizi emretseniz onu da yaparız!" dedi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam halkı hazırladı. Yola çıktılar ve Bedr'e kadar gelip indiler.
Orada, Kureyş'in su almaya gönderdiği kimselerle karşılaştılar. İçlerinde Beni Haccac'a ait siyahi bir köle vardı. Onu yakaladılar. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabı Ebu Süfyan ve arkadaşları hakkında bilgi soruyorlardı. Köle:
"Ebi Süfyan hakkında bilgim yok. Ancak (burada) Ebu Cehl, Utbe, Şeybe ve Umeyye İbnu Halef var!" dedi. O böyle söyleyince Ashab onu dövdü. O da: "Evet, ben size haber veriyorum. Bu Ebu Süfyan'dır!" dedi. Onu bıraktıkları zaman başkaları sordular. O yine:
"Ben Ebu Süfyan hakkında bir şey bilmiyorum, lakin burada halkın içinde Ebu Cehil, Utbe, Şeybe, Umeyye İbnu Halef var!" dedi. Böyle söyleyince onlar da aynı şekilde dövdüler. Bu esnada Resûlullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu. Bu hali görünce <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bıraktı ve: "Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, size doğruyu söyleyince onu dövüyorsunuz! Yalan söyleyince de bırakıyorsunuz" dedi.
Ravi der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam elini koyarak "burası falancanın öldürüleceği yer, şurası feşmekancanın öldürüleceği yer" diye teker teker gösterdi."
Ravi der ki: "Allah'a yemin olsun onlardan hiçbiri, Aleyhissalatu vesselam'ın elini koyduğu yerin dışına sapmadan, gösterdiği yerlerde öldürüldüler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4226</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gözcü seriyye gönderdi. Başına Asım İbnu Sabit'i komutan tayin etti. Bu zat Amr İbnu Asım İbni'l-Hattab'ın ceddi idi. Usfan ile Mekke arasında bulunan bir yere kadar gittiler. Huzeyl Kabilesi'nin Beni Lihyan denen bir koluna haber verdiler. bunları yüz okçu yakından takibe aldı. İzlerin takiben onların inmiş bulunduğu yere kadar geldiler. Onların azık olarak Medine'den beraberlerine almış oldukları hurmanın çekirdeğini buldular.
"Bu Yesrib (Medine) hurmasıdır!" dediler ve izlerini takibe devam ederek, Ashab'a kavuştular. Asım ve ashabı onları hissedince sarp bir yere sığındılar. Takipçiler gelip onları kuşattılar.
"Eğer bize teslim olursanız size ahd ve misakımız var, sizden kimseyi öldürmeyeceğiz!" dediler. Asım:
"Ben bir kafirin zimmetine teslim olmam. Allahım, Resulüne bizden haber ver!" dedi. Aralarında mukatele (vuruşma) çıktı. Takipçiler ok attılar. Asım radıyallahu anh yedi kişiyle birlikte şehid oldu. Geriye Hubeyb, Zeyd ve bir kişi daha kaldı. Takipçiler, bunlara da ahd ve misak etklif ettiler. Bunlar, onlara teslim oldular. ele geçirir geçirmez, derhal yayların kirişlerini çözerek, bunları onlarla bağladılar.
Hubeyb ve Zeyd'in yanındaki üçüncü şahıs:
"Bu, verdikleri söze birinci ihanetleri" deyip, onlarla beraberliği reddetti. Onu sürüyüp beraberliğe zorladılar. O yine de direndi. Onu da şehid ettiler. Hubeyb ve Zeyd'i Mekke'ye götürüp orada sattılar. Hubeyb'i Beni'l-Haris İbni Amir İbni Nevfel satın aldı. Hubeyb, Bedir günü el-Haris'i öldürmüştü. Yanlarında esir olarak kaldı. Sonunda öldürmeye karar verdiler. (Bir ara) el-Haris'in kızlarından birinden, etek traşı olmak için ustura istedi, kız getirdi. Kadın der ki: "Bir çocuğum vardı, gafil davrandım. Hubeyb'in yanına kadar çıktı. Hubeyb onu dizine oturttu. O vaziyette görünce çok korktum. Benim korktuğumu Hubeyb farketti, ustura da elindeydi:
"Çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? İnşaallah böyle bir şey yapmam" dedi. Yine o kadın şunu anlatmıştı:
"ben Hubeyb'ten daha hayırlı bir esir görmedim. Bir gün onun, salkımdan üzüm yediğini gördüm. Halbuki o sırada Mekke'de hiç bir meyve yoktu. Üstelik demir zincirlerle bağlı idi. Demek ki o, Allah'ın Hubeyb'e lutfettiği bir rızıktı.
Öldürmek üzere onu, Harem bölgesinden çıkardılar. Orada:
"Beni bırakın iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılayım!" dedi. (Bıraktılar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılınca) geri geldi.
"Eğer ölümden korktu demiyecek olsaydınız daha fazla kılacaktım!" dedi. İdam sırasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayı ilk sünnet kılan kimse Hubeyb idi.
"Allahım, onların hepsini say, (dağınık dağınık öldür)" dedi. Sonra şu beyitleri terennüm etti:
"Müslüman olarak öldürüldükten sonra gam yemem.
Nerede olursa olsun Allah için ölüyorum,
Bu ölüm O'nun zatı(nın rızası) yolundadır.
Dilerse O, darmadağınık uzuvların eklemleri üzerine bereket verir.
(Sonra</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4227</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Beni Süleym'den bir grubu Beni Amir'e gönderdi, -bir rivayette: (annem) Ümmü Süleym'in kardeşi dayım Haram'ı yetmiş süvari içerisinde gönderdi.- (Bi'r-i Maûna'ya vardıkları zaman dayım onlara:
"Ben sizden önce gideyim. Eğer bana Resulüllah'tan tebliğde bulunmam için eman verilirse (tebliğde bulunurum). Eman vermezlerse, sizler bana yakın bir yerde bulunmuş olursunuz" dedi. Ve ilerledi. Gerçekten dayıma önce eman verdiler. O, kendilerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bahsederken, kendilerinden bir adama ima ile işaret ettiler. O da dayıma ansızın mızrak sapladı. Dayım:
"Allahu ekber, Ka'be'nin Rabbına yemin olsun, (şehidlik) kazandım!" dedi. Sonra dayımın diğer arkadaşlarına yönelip (dağa kaçan iki kişi hariç) hepsini öldürdüler. Cibril aleyhisselam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a onların Rablerine kavuştuğunu, allah'ın onlardan razı olup onları da razı ettiğini haber verdi.
Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam bir ay boyu, Arap kabilelerinden Ril, Zekvan, Usayye ve Beni Lihyan'a sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında beddua etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4230</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Bera radıyallahu anh anlatıyor: "(Hendek kazarken) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı gördüm, bizimle birlikte omuzunda O da toprak taşıyordu. Karnının beyazlığını toprak bürümüştü. (Bu esnada, ashabı şevke getirmek için zaman zaman) şöyle terennüm ediyordu:
"Vallahi Allah olmasaydı hidayeti bulamazdık,
Ne sadaka verir ne <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardık.
Üzerimize sekinet indir Allahım!
Ayaklarımıza sebat ver Allahım!
Müşrikler bize karşı azdılar,
Fitne çıkarmak dilerler ama yandılar"
Resûlullah bunları söylerken sesini yükseltiyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4235</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı Enmar Gazvesi'nde bineğinin üzerkinde doğuya müteveccih olarak nafile <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4238</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Hudeybiye'ye geldik. Biz, bindörtyüz kişi idik. (Kuyunun başında) elli koyun vardı. Suyu bunlara bile yetmiyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam kuyunun kenarına oturdu. (İyice hatırlıyamıyorum) ya dua buyurdu, ya da kuyuya tükürdü. Derken kuyunun suyu coştu. Biz de hem kendimiz içtik, hem de hayvanlarımızı suladık. Sonra Aleyhissalatu vesselam, bizi bir ağacın altında biat etmeye çağırdı.
Önce ben biat ettim, sonra herkes gelip sırayla biat etti. Nihayet halkın ortasında kalınca:
"Ey Seleme, biat et!" buyurdu."
"Ey Allah'ın Resulü, en başta ben biat ettim!" dedim.
"Yine de!" buyurdu.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni çıplak, yani silahsız bulmuştu. Bana deriden yapılmış bir kalkan verdi. Sonra bey'at almaya devam etti. Son kişiden de bey'at alınca:
"Ey Seleme, sen bana biat etmiyor musun?" dedi.
"Ey Allah'ın Resulü, ben sana başta da, ortada (da olmak üzere iki kere) biat ettim" dedim.
"Olsun, yine de" buyurdu. Ben de üçüncü sefer biat ettim. Sonra bana: "Ey Seleme! Benim sana verdiğim kalkanın nerede?" dedi.
"Ey Allah'ın Resulü dedim, amcam Amir çıplak olarak bana rastladı, ben de kalkanı ona verdim. Bu sözüm üzerine Aleyhissalatu vesselam güldü ve:
"Sen, dedi, vaktin birinde adamın dediği gibisin: "Allahım, demiş, bana öyle bir dost ver ki, o bana, kendi nefsimden daha sevgili olsun!"
Sonra müşrikler bizimle sulh hususunda haberleşmeye başladılar. Öyle ki; birbirimize gidip gelmeler oldu. (Sonunda) sulh yaptık. ben Talha İbnu Ubeydillah radıyallahu anh'ın hizmetçisi idim. Atını sular, kaşağılar, kendine de hizmet eder, yemeğinden yerdim. (Çünkü) Allah ve Resulü yolunda hicret için malımı ve ailemi terketmiştim.
Biz ve Mekkeliler aramızda sulh yapınca, birbirimizle karıştık. Ben bir ağacın yanına gelip dikenlerini süpürerek dibine yattım. Mekke halkından dört müşrik yanıma geldi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a hakaret etmeye başladılar. Ben onlara kızdım ve bir başka ağacın dibine geçtim. silahlarını ağaca asıp yattılar.
Onlar bu vaziyette iken vadinin aşağısından bir münadi şöyle sesleniyordu:
"Muhacirlerin imdadına yetişin! İbnu Züneym öldürüldü!" "Hemen kılıncımı çekip, bu uyuyan dört kişiye hızla yürüyüp silahlarını aldım, elimde deste yapıp, sonra da:
"Muhammed'in yüzünü mükerrem kkılan o Zat'a yemin olsun, sakın sizden kimse başını kaldırmasın. İki gözü taşıyan (kellesini) uçururum!" dedim. Sonra onları sürerek Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirdim. O sırada amcam Amir radıyallahu anh da Abelat'tan Mikrez denilen bir adamı, üzeri çullanmış bir at üzerinde beraberinde yetmiş müşrik olduğu halde Resulullah'a getirdi. Aleyhissalatu vesselam onlara bir nazar edip:
"Bırakın onları, fücûrun başı da sonu da onların olsun!" dedi ve hepsini affetti. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri şu ayeti indirdi:
"O sizi Mekke'nin karnında (hududu içinde) onlara karşı muzaffer </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4254</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Fetih günü, Mekke'nin yukarı kısmından, devesinin üzerinde olarak ilerledi. Terkisinde de Üsame İbnu Zeyd radıyallahu anhüma vardı. Beraberinde Hz. Bilal ve (Ka'be'nin) haciblarinden olan Osman İbnu Talha da vardı. Mescid-i Haram'da devesini ıhtırdı. Osman'a Kabe'nin anahtarını getirmesini emretti. Osman annesine gitti. Ancak kadın anahtarı vermekten imtina etti. Osman:
"Vallahi, ya anahtarı verirsin ya da şu kılıç belimden çıkacaktır.!" dedi.
Kadın anahtarı verdi. Osman Resûlullah'a getirdi. Aleyhissalatu vesselam (kapıyı açıp) Beytullah'a girdi. Onunla birlikte Hz. Üsame, Bilal ve Osman da girdiler. Gündüzleyin içinde uzun müddet kaldı, sonra çıktı. Halk (içeri girmede) yarış etti. Abdullah İbnu Ömer ilk giren kimseydi. Girince, Bilal radıyallahu anh'ı kapının arkasında ayakta duruyor buldu.
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam nerede <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı?" diye sordu. Bilal, Aleyhissalatu vesselam'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldığı yeri işaret ederek gösterdi. Abdullah der ki:
"Kaç rek'at kıldığını sormayı unuttum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4259</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Hanzaliyye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la Huneyn günü beraber yürüdük. Öğle sonrası oluncaya kadar yürümeyi uzattık. Öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı(nın vakti) girdi. Derken bir atlı geldi.
"Ey Allah'ın Resulü! dedi. Ben sizin önünüzden ilerledim. Hatta falan falan dağa çıktım. Bir de ne göreyim! Havazin kabilesi toptan karşımda. Kadınları, develeri, davarları toptan Huneyn'de toplanmışlar" dedi. Aleyhissalatu vesselam tebessüm buyurdu ve:
"İnşaallah, yarın bunlar müslümanların ganimetidir!" dedi ve sordu:
"Bu gece bizi kim bekleyecek?"
Enes İbnu Ebi Mersed el-Ganevi atılıp:
"Ben, ey Allah'ın Resulü!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Öyleyse bin!" buyurdular. Enes atına bindi ve Aleyhissalatu vesselam'ın yanına geldi. O zaman:
"Şu geçide yönel, en yüksek yerine kadar çık. (Gece boyu atından inme.) Sakın senin cihetinden geceleyin aldatılmayalım!" tenbihinde bulundu. Sabah olunca Aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>gahına geçti. İki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Sonra:
"Atlıdan bir haberiniz var mı?" diye sordu.
"Bir haberimiz yok!" dediler. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a duruldu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken geçide doğru (hazan) göz atığyordu. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılıp selam verince:
"Müjde, atlınız geldi!" buyurdu. Biz de geçidin ağaçları arasına baktık. Gerçekten o idi. Geldi, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında durdu, (Selam verdi ve:)
"Ben dedi, gittim bu geçidin en yüksek yerine, Resûlullah'ın emrettiği şekilde vardım. sabah olunca iki geçit daha tırmandım. Baktım kimseyi görmedim!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ona:
"Gece (attan) indin mi?" diye sordu.
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> veya kaza-yı hacet dışında inmedim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"(Bu amelinle cenneti kendine) vacib kıldın. Bundan böyle ameli terketmenin sana bir günahı yok. (Bu amelin cennete girmen için kafidir)" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4266</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Osman İbnu Ebi'l-As radıyallahu anh anlatıyor: "Sakif hey'eti geldiği zaman, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına indiler. Aleyhissalatu vesselam onları mescidde ağırladı, ta ki kalplerini daha bir rikkate getirip müessir olsun.
Onlar (müslüman olup bey'at yapmak için) öşür alınmamasını, cihada çağrılmamalarını ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın kendilerine farz kılınmamasını şart koştular. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Sizden öşür alınmasın, cihada da çağırılmayın. Ama rükusuz (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>sız) bir dinde hayır yoktur" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4270</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Musa Radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Beni ve Muaz radıyallahu anhüma'yı Yemen'e gönderdi ve şu tenbihte bulundu: "İnsanları dine (tatlılıkla) davet edin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Uyumlu olun geçimsiz olmayın."
Biz Yemen'e vardık. Her ikimizin ayrı birer çadırı vardı, çadırlarımızı müstakillen kullanıyorduk. Birbirimize ziyaretlerimiz olur, (birleşirdik. bir seferinde) Mu'az, Ebu Musa radıyallahu anhüma'ya geldi. Ebu Musa, çadırının önünde oturuyordu. Yanında (zincire vurulmuş), öldürmek istediği bir yahudi duruyordu.
"Ey Ebu Musa, nedir bu manzara (ne oluyor?) " dedim.
"Bu bir yahudidir, müslüman olmuştu, tekrar yahudiliğe döndü" dedi.
"Sen onu öldürmeyince oturmayacağım!" dedim. Kalkıp öldürdü. Sonra oturup konuşmaya başladılar. Muaz radıyallahu anh:
"Ey Ebu Musa, Kar'an'ı nasıl okuyorsun?" diye sordu.
"Yatağımın üzerinde, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımda, bineğimde zaman zaman (fırsat buldukça) parça parça okuyorum!" dedi. Sonra Ebu Musa, Muaz'a:
"Ya sen nasıl okuyorsun?" diye sordu.
"Bunu sana bildireceğim: Ben uyurum, sonra kalkar Kur'an'dan okurum. Böylece uyanıkken ümid ettiğim sevabı uykumda da kazanacağımı ümid ederim" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4310</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İki kadın vardı. Bunların beraberlerinde iki de çocukları vardı. Bir kurt gelerek bu çocuklardan birini kapıp kaçırdı. Kadın, arkadaşına:
"Kurt senin çocuğunu kaçırdı!" dedi. Diğeri ise:
"Hayır, senin çocuğunu alıp gitti!" dedi.
Bunlar (ihtilafa düştüler) Hz. Davud aleyhisselam'a dava açtılar. Hz. Davud, büyük kadın lehine hükmetti. Küçük, hükme razı olmayınca, davayı Hz. Süleyman'a götürdüler. Hz. Süleyman aleyhisselam:
"Bir bıçak getirin, çocuğu ikiye böleyim, size birer parça vereyim!" diye hükmetti. Küçük kadın:
"Böyle yapma! Allah'ın rahmetine mazhar ol! Çocuk onundur!" dedi. Hz. Süleyman bu cevap üzerine çocuğun küçük kadına ait olduğuna hükmetti."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Hz. Süleyman Beytu'l-makdis'i bina ettiği zaman, Allah'tan kendisine üç imtiyaz vermesini istedi:
- İlahi hükme müsadif olacak (uygun düşecek) hüküm (verme kapasitesi) taleb etti; bu ona verildi.
- Kendisinden sonra kimseye verilmeyecek bir saltanat taleb etti; bu da ona verildi.
- Mescidin inşaatını bitirdikten sonra, bu mescide sırf <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak için gelenlerin, oradan çıkarken, annelerinden doğdukları gündeki gibi bütün günahları affedilmiş olarak çıkmalarını yalvardı; bu duası da kabul edildi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4318</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bana beş şey verilmiştir ki, bunlar benden önceki peygamberlerden hiçbirine verilmemiştir.
- Her peygamber sadece kendi kavmine gönderilmiştir. Ben ise kırmızılara (Acemlere) ve siyahlara (Araplara) da gönderildim.
- Bana ganimetler helal kılındı. Halbuki benden öncekilerden kimseye helal değildi.
- Yer bana tahar, pak ve mescid kılındı. Her kim <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vaktine girerse, nerede olursa olsun <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılar.
- Ben, bir aylık mesafede olan duşmanımın içine düşen bir korku ile yardıma mazhar oldum.
- Bana şefaat (etme yetkisi) verildi."
Nesai bir rivayette şu ziyadeyi kaydetmiştir:
"Ben, cevami'u'l-kelim (veciz sözlerle de gönderildim)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4324</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı. Sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca elimden tuttu. Batha-i Mekke'ye kadar gidip orada beni oturttu. (Yere dairevi) bir hat çizip:
"Hattından dışarı çıkma! Sana bazı kimseler gelecek, sakın onlara bir şey söyleme. Zira onlar seninle konuşacak değiller!" buyurdu. Sonra dilediği yere çekip gitti. Ben çizgimin içinde otururken bana bir grup insan geldi. Esmer rankleriyle sanki Hindûlara benziyorlardı. (Pek uzun olan) saçları, vücutlarını öylesine örtmüştü ki, ne bir avret yerlerini ne de bir elbiselerini görüyordum. Bana kadar geldiler, ancak çizgiyi geçmediler. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam(ın gittiği yere) yürüdüler.
Gecenin sonuna doğru Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ben otururken yanıma geldi ve çizgiden içeri girdi. Dizime dayanıp yattı. Yatınca (ağzından) soludu. Ben oturuyordum. O da dizime dayanmış vaziyette böyle duruyorduk. Derken, üzerinde beyaz elbiseler olan bir grup adam geldi. Güzelliklerinin derecesini Allah bilebilir. Bana kadar yaklaştılar. Bir kısmı Aleyhissalatu vesselam'ın baş tarafına, bir kısmı da ayakları tarafına oturdular. Sonra aralarında konuşarak:
"Biz şimdiye kadar bu peygambere verilen gibisinin, bir başkasına verildiğini hiç görmedik. Bunun gözleri kapalı, kalbi uyanık. Ona bir misal verin!" (dediler ve şu temsili anlattılar):
"Bir efendi köşk yaptırmış, sonra bir ziyafet verip sofra kurmuş, insanları yiyip içmeye çağırmıştır. İcabet edenler gelip yemeğinden yiyip, suyundan içmiştir. İcabet etmeyenleri de cezalandırmıştır" dediler ve kalktılar. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da kendine geldi ve:
"Şunların ne dediklerini işittim. Onların kim olduklarını biliyor musun?" dedi. ben: "Allah ve Resûlü bilir!" dedim.
"Onlar meleklerdi!" buyurdu ve ilave etti:
"Onların getirdikleri temsilin manasını anladın mı?"
"Allah ve Resûlü bilir!" dedim. Aleyhissalatu vesselam açıkladı:
"Rahmen (olan Rabbimiz) cenneti kurdu. Kullarını ona davet etti. Kim davete icabet ederse cennete girer, kim de icabet etmezse onu cezalandırır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4335</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile, beraber akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılmıştık. Aramızda: "Burada oturup yatsıyı da onunla birlikte kılsak" dedik ve oturduk. Derken yanımıza geldi ve:
"Hala burada mısınız?" buyurdular.
"Evet!" dedik.
"İyi yapmışsınız!" buyurdu ve başını semaya kaldırdı. Başını sıkça semaya kaldırdı ve şöyle buyurdu:
"Yıldızlar semanın emniyetidir. Yıldızlar gitti mi, vaadedilen şey semaya gelir. Ben de Ashabım için bir emniyetim. Ben gittim mi, onlara vaadedilen şey gelecektir. Ashabım da ümmetim için bir emniyettir. Ashabım gitti mi ümmetime vaadedilen şey gelir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4343</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ey Bilal! Ne ile benden önce cennete girdin? Her ne zaman cennete girdiysem, her seferinde önümde senin hışırtını işittim. Dün gece de cennete girmiştim, önümde (yine) senin hışırtını duydum. Sonra altından şerefeleri olan murabba bir köşke geldim.
"Bu köşk kimin?" diye sordum.
"Araplardan birinin!" dediler. Ben cevaben:
"Ama ben de bir Arabım, (benim olmadığına göre) bu köşk kimin?" dedim. Bunun üzerine:
"Kureyş'ten birinin!" dediler. Ben tekrar:
"Ben de bir Kureyşliyim, bu köşk kimin?" dedim. Bu sefer:
"Muhammed ümmetinden birinin!" dediler. Ben de:
"Muhammed benim, bu köşk kimin?" dedim. Bunun üzerine:
"Ömer İbnu'l-Hattab'ın!" dediler, radıyallahu anh. Bunun üzerine bilal:
"Ya Resûlullah! Her ezan okuyuşumda iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım. Her ne zaman hades vaki oldu ise derhal abdest tazeledim ve Allah'a iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayı üzerimde borç gördüm" dedi. Bilal'in bu açıklaması üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"İşte bu iki şey sebebiyle (cennete girmede benden evvel davranmış olmalısın)" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4353</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın hastalığı şiddetlenince, kendisine cemaate <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kimin kıldıracağı soruldu:
"Ebu Bekr'e söyleyin, halka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı o kıldırsın!" buyurdular. Hz. Aişe radıyallahu anha:
"Ebu bekr yufka yürekli bir kimsedir, senin yerinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a duracak olsa (dayanamayıp ağlar ve ağlamaktan halka kıraati duyuramaz, (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırma işini) Ömer'e emretseniz!" dedi. Aleyhissalatu vesselam yine: "Ebu Bekr'e söyleyin, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırsın!" buyurdular. Hz. Aişe önceki sözünü tekrar etti. Aleyhissalatu vesselam: "Ona (Ebu Bekr'e) emredin, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırsın!" dedi ve:
"Siz (kadınlar) kendi kafanıza göre düzende Hz. Yusuf'un kadın arkadaşları gibisiniz!" diye söylendi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4354</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı vefata götüren hastalığı şiddetlendiği zaman, halka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh kıldırıyordu. Pazartesi günü, cemaat saf olmuş halde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durduğu sırada Aleyhissalatu vesselam hücresinin perdesini açtı, ayakta olduğu halde bize bakıyordu. Yüzü sanki bir mushaf yaprağı gibi (uçuk) idi. Sonra tebessüm ederek güldü. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı (böyle) görmenin sevinciyle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bozayazdık. Hz. Ebu Bekr derhal safta <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak üzere geri çekildi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam7ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a geldiğini zannetmişti. Ancak Aleyhissalatu vesselam, bize işaret ederek <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı tamamlamamızı söyledi ve perdeyi indirdi. O gün vefat etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4355</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve rahimehullah anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer'e müşriklerin Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a yaptıkları kötülüklerin en fenası hangisi idi?" diye sordum. Şunu anlattı:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken Ukbe İbnu Ebi Mu'ayt'ın kendisine gelerek ridasını boynuna geçirip şiddetli şekilde boğduğunu gördüm. O sırada Ebu Bekr radıyallahu anh gelerek onu itti ve:
"Sen, Rabbim Allah'dır dediği için mi bir adamı öldürmek istiyorsun? O size Rabbinizden açık hükümler getirdi!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4361</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer radıyallahu anh demiştir ki: "Üç şeyde Rabbime muvafakat ettim:
- (Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a:) "Ey Allah'ın Resulü! Makam-ı İbrahim'de bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> yeri edinsen!" dedim, arkadan "İbrahim'in makamını <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>gah edinin" (Bakara 125) ayeti nazil oldu."
- "(Bir gün) "Ey Allah'ın Rasûlü! Huzurunuza iyiler de facirler de giriyor. Emretseniz de ümmühatu'l-mü'minin örtünseler!" dedim. Bunun üzerine hicab (örtünme) ayeti nazil oldu."
- "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın hanımları kıskançlıkta birleştiler. Ben de: "O sizi boşarsa Allah O'na sizden hayırlısını verir" demiştim, bunun üzerine şu ayet indi. (Mealen): "Rabbi O'na sizden daha hayırlı olan, Allah'a teslim olmuş, iman etmiş, ibadet ve itaatte sebat eden, günahlarından tevbe eden, allah'a kullukta bulunan, orucunu tutan hanımlar nasib eder ki, onlardan dul olanı da bakire olanı da bulunur" (Tahrim 5).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4372</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam pazartesi günü gönderildi. Hz. Ali radıyallahu anh da salı günü <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4394</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu'l-Haris radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh (bir gün) ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı, sonra beraberinde Hz. Ali radıyallahu anh olduğu halde yürümeye başladı. Yolda Hz. Hasan'ı çocuklarla oynuyor gördü. Omuzuna alıp:
"Babam feda olsun! ali'ye değil, Resûlullah'a benziyor!" buyurdu. Hz. Ali de gülüyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4398</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Şeddad, babası radıyallahu anh'tan naklediyor: Der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam iki akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının (yani akşam ve yatsının) birinde yanımıza geldi. Hasan veya Hüseyin'den birini taşıyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam öne geçip çocuğu yere bıraktı. Sonra tekbir getirip <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durdu. Sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> sırasında uzunca bir secde yaptı."
Babam devamla dedi ki: "(Secde çok uzadığı için) başımı kaldırıp baktım. Bir de ne göreyim! Secdede olan Resûlullah'ın sırtına çocuk binmiş duruyor. Ben hemen secdeme döndüm. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> bitince, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a cemaatten:
"Ey Allah'ın Resûlü! <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> sırasında öyle uzun bir secde yaptınız ki, bir hadise meydana geldi zannettik veya sana vahiy indi zannettik!" diye soranlar oldu.
"Hayır!" dedi, "bunlardan hiçbiri olmadı. Velakin, oğlum sırtıma bindi. Ben, acele edip hevesi geçmeden sırtımdan indirmeyi uygun bulmadım (kendisi ininceye kadar bekledim)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4411</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile karşılaşmazdan önce üç yıl ibadet ettim" demişti. Kendisine: "(Bu ibadeti) kimin için yaptın?" diye sordular.
"Allah için!" cevabını verdi. Tekrar:
"Pekiyi nereye yönelerek yaptın?" denildi.
"Rabbim beni nereye yöneltmiş idiyse oraya!" dedi ve açıklamaya devam etti: "Akşam vakti <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başlıyor, gecenin sonuna kadar devam ediyordum. O zaman kendimi bir örtü gibi atıyor, güneş tepeme yükselinceye kadar öyle kalıyordum. (Bir gün kardeşim) Üneys bana:
"benim Mekke'de görülecek bir işim var. Sen bana baş-göz ol (eksikliğimi duyurma) dedi ve Mekke'ye gitti. Oraya varınca bana dönmekte gecikti. Nihayet geldi.
"Ne yaptın?" dedim.
"Mekke'de bir adama rastladım, senin (gibi farklı bir) din üzerine yaşıyor. Ancak O, kendisini Allah Teala'nın gönderdiğini zannediyor" dedi.
"Halk ne diyor?" diye sordum.
"Halk mı? Halk O'na şair diyor, kahin diyor, sahir (sihirbaz) diyor!" dedi. Esasen Üneys şairlerden biriydi. Tekrar sordum:
"Pekala sen ne diyorsun?"
"ben dedi, kahinlerin sözünü işittim, bilirim. Onunki kahin sözü değil. onun söylediklerini şiir çeşitlerine tatbik ettim. Hiçbirine uygun gelmiyor. Benden sonra kimse O'na şiir diyemez. Vallahi O doğru sözlüdür, kahinler ise hep yalancıdırlar!" dedi. Bu açıklama üzerine ben ona:
"Öyleyse benim işlerime de sen baş-göz ol, bir de ben gidip göreyim!2 dedim."
Ebu Zerr, gerisini şöyle anlatır:
"Mekke'ye geldim. Halktan zayıf bir adam buldum. Ona: "Şu Sabii (sapık) dediğiniz adam nerede?" diye sormuştum. Adam, beni göstererek:
"Burada bir sabii var! Burada bir sabii var!" diye bağırmaya başladı. Derken vadi halkı kesek ve kemiklerle üzerime hücum etti. Bayılarak yığılmış kalmışım.
Kendime gelip kalktığım zaman kırmızı bir dikili taş gibiydim. Zemzem'e kadar gittim. Kanlarımı yıkadım, suyundan biraz içtim.
Böylece otuz gün, gece ile gündüz arası kaldım. Bu esnada zemzem suyundan başka hiçbir taam almadım. Buna rağmen şişmanladım ve karnımın kıvrımları arttı. Ciğerimde açlık hissi duymadım. Mekkeliler, ay ışığı olan bir gecede uyurken Beytullah'ı tavaf eden yoktu. Onlardan sadece iki kadın, İsaf ve Naile (adındaki putlarına) dua ediyordu. Tavafları sırasında bana kadar geldiler. (Dayanamayıp):
"Onları birbirlerine nikahlayıverin bari!" dedim. Onlar dualarından vazgeçmeyip, tavaflarını yaparken yanıma kadar geldiler. Bu sefer:
"Onlar(a niye tapıyorsunuz)? Odundan farkları ne?" dedim. Kadınlar:
"(İmdat!) burada bir adam yok mu?" diye velvele kopararak gittiler. Tam o sırada kadınları Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve Ebu Bekr radıyallahu anh tepeden inerlerken karşılayıp:
"(Niye bağırdınız) başınıza ne geldi?" derler. Kadınlar (onları daha tanımadan)"
"Ka'be ile örtüsü arasında bir sabii (sapık) var!" derler. Onlar sorarlar:
"Size ne dedi?"
" Bize ağzı dolduran (ağza alınmaz) sözler söyledi" derler. Derken Resûlullah aleyhis</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4413</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor. "Annem bana: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı (en son) ne zaman gördün?" diye sordu. Ben:
"Şu şu zamandan beri görmedim!" dedim. Annem bana (kızdı ve) azarladı. Bunun üzerine:
"İzin ver Aleyhissalatu vesselam'a gideyim, akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını O'nunla kılayım ve bana da sana da mağfiret dileyivermesini taleb edeyim!" dedim. (O gün) Aleyhissalatu vesselam'a gittim. Akşamı onunla kıldım. Yatsıyı da kılıncaya kadar (orada nafile) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Sonra ayrıldı. Ben de peşine düştüm. Derken sesimi işitti:
"Bu kim? Huzeyfe değil mi?" dedi.
"Evet, Huzeyfe'dir!" dedim.
"Hacetin nedir? Allah Teala Hazretleri sana da, annene de mağfiret buyursun. Şu bir melektir. Bu geceden önce arza hiç inmemiştir. Bana selam vermek ve Fatıma'nın, cennetteki kadınların efendisi olduğunu, Hasan ve Hüseyn'in de cennetteki gençlerin efendisi olduğunu bana müjdelemek için Rabbinden izin istedi" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4419</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "(Rüyamda) elimde bir istibrak parçası gördüm. Cennette her nereye istedi isem bu parça beni (bir kanat gibi) oraya uçuruyordu. Rüyamı (kızkardeşim) Hafsa'ya anlattım. O da Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a anlatmış. Aleyhissalatu vesselam, Hafsa'ya:
"Kardeşin Abdullah (Allah'ın ve kulların hakkına riayet eden) salih bir insan, keşke geceleyin de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalksa!" buyurmuş. Ben bu vak'adan sonra gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını hiç bırakmadım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4422</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ey Bilal! İslam olalıdan beri işlediğin ve en çok menfaat ümid ettiğin ameli bana söyler misin? Çünkü ben, bu gece (rüyamda), cennette ön tarafımda senin ayakkabılarının sesini işittim!"
Bilal şu cevabı verdi:
"Ben İslam'da, nazarımda, daha çok menfaat umduğum şu amelden başkasını işlemedim: Gece olsun gündüz olsun tam bir temizlik yaptığım (abdest aldığım) zaman, mutlaka bana kılmam yazılan bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4450</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Emi' İbnu Umeyr et-Teymi anlatıyor: "Halamla birlikte Hz. Aişe radıyallahu anha'nın yanına gittim. Hz. Aişe'ye:
"Hangi kadın "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a daha sevgili idi?" diye soruldu:
"Fatıma!" dedi.
"Ya erkeklerden?" dendi.
"Fatıma'nın kocası! Zira bildiğim kadarıyla (Ali radıyallahu anh) çok oruç tutar, çok <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4456</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İkrime anlatıyor: "(Bir gün) Sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra, İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya, Hz. Sevde'nin vefat ettiği söylenmişti, hemen secdeye kapandı. Niye böyle davrandığı sorulunca şu cevabı verdi: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "(Allah'ın ayetlerinden) bir ayet gördüğünüz vakit secde edin!" buyurmuştu. İmdi, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın zevcelerinin gitmesinden daha büyük bir ayet var mıdır?"
"Ebu Davud ve Tirmizi, hadisi kaydederler, ancak Resulullah'ın zevcelerinden hangisinin vefat haberinin geldiğini zikretmezler. Sevde diye tesmiye, Rezin'in ilavesinde gelmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4461</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Şu ayet indiği zaman (mealen): "... Ey peygamber ailesi! Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor" (Ahzab 33), "Resûlullah aleyhissalatu vesselam sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına giderken, altı aya yakın bir müddette, Hz. Fatıma radıyallahu anha'nın kapısına uğrayıp:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>(a kalkın) ey Ehl-i Beyt "Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4473</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sizden önce geçen ümmetlere nazaran sizin bekanız, ikindi vakti ile güneşin batması arasındaki müddet gibidir. Tevrat ehline Tevrat verildi, onlar gün ortasına kadar onunla amel ettiler. Daha fazla devam etmekten aciz kaldılar. Onlara kirat kirat ücretleri verildi. Sonra Ehl-i İncil'e İncil verildi. Onlar da ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına kadar çalıştılar. O zaman onlar da aciz kaldılar, kirat kirat onlara da ücretleri verildi. Bize ücretimiz ikişer kirat, ikişer kirat verildi. İki kitap mensupları:
"Ey Rabbimiz, sen bunlara ikişer kirat, ikişer kirat olarak verdin. Halbuki bize birer kirat, birer kirat vermiştin. Halbuki biz, amel yönüyle onlardan ileriyiz!" dediler. Allah Teala Hazretleri:
"Ben ücretlerinizde bir haksızlık yaptım mı?" buyurdu. Onlar "Hayır!" dediler.
"Öyleyse, bu benim lütfumdur, onu ben dilediğime veririm" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4485</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amir İbnu Sa'd babası radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam Beni Muaviye Mescidine girdi. Orada iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı, biz de onunla beraber kıldık. Sonra Rabbine uzun uzun dua etti. Sonra yanımıza döndü. Dedi ki:
"Rabbimden üç şey talep ettim. İkisini verdi, birini geri çevirdi: Rabbimden ümmetimi umumi bir kıtlıkla helak etmemesini talep ettim, bunu bana verdi. Ümmetimi suda boğulma suretiyle helak etmemesini diledim, bana bunu da verdi. Ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını da talep etmiştim, bu geri çevrildi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4536</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam cum'a gününden bahis açıp dedi ki:
"Onda bir saat vardır; müslüman bir kul <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar olduğu halde, o saate erse, Allah'tan her ne istemişse onu Allah kendisine mutlaka verir." Bunu söylerken (Resulullah) eliyle o vaktin azlığını işaretliyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4537</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Bürde, babası Ebu Musa el-Eş'ari radıyallahu anh'tan naklediyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Cum'adaki icabet saati imamın minbere oturduğu anla, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkması anına kadar geçen vakittir" dediğini işittim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4538</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh demiştir ki: "Cuma günü, (duaların kabul edileceği) ümit edilen saati, ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra güneşin ufuktan kaybolması anına kadar arayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4539</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ramazan ayından sonra en faziletli oruç (ayı) şehrullah olan Muharrem ayıdır. Farz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sonra en efdal <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> da gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4542</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Şurası muhakkak ki, (yeryüzündeki) ilk ev, mübarek olsun ve içinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınsın diye Mekke'de inşa edilen Ka'be'dir" buyurdular.
Ben: "Sonra hangisi?" diye sordum. "Mescid-i Aksa" buyurdular. Ben: "İkisi arasında ne kadar fark var?" dedim. "Kırk yıl!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4550</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Şu mescidimdeki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> efdaldir." -Bir başka rivayette- "Bu mescidimdeki bir nemez), Mescid-i Haram hariç bütün mescidlerde kılınan bin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan daha hayırlıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4558</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Dinar ve Ubeydullah İbnu Ebi Yezid dediler ki: "Resûlullah zamanında Ka'be'nin (etrafında ihata) duvarı yoktu. İnsanlar Beytullah'ın etrafında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyorlardı. Bu hal, Hz. Ömer zamanına kadar devam etti. Ömer radıyallahu anh etrafına duvar çektirdi. Bu duvarın boyu alçaktı. İbnu'z-Zübeyr yükseltti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4582</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam her cumartesi günü Kuba mescidini binekli ve yaya olarak ziyaret ederdi ve içinde iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4583</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Huneyf radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim evinden çıkıp Kuba mescidine gelir ve orada iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa bu ona bir umreye bedel olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4586</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas Hz. Ömer radıyallahu anhüm ecmain'den naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Akik vadisinde olduğu sırada şöyle söylediğini işittim:
"Bana Rabbimden bir elçi geldi ve "Bu vadide <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl ve "Hacc için de umre(ye niyet ediyorum) de!" emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4587</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'ten nakledildiğine göre, şöyle demiştir: "Medine'ye giden hiç kimseye, en az iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadan Mu'arras'ı geçmesi muvafık olmaz. Çünkü bana ulaştığına göre, Resûlullah aleyhissalatu vesselam, orada gecelemiştir. Orası Medine'ye altı mil mesafededir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4590</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim, şöyle diyordu:
"Şeytan artık Arap yarımadasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılanların kendisine ibadet etmelerinden ümidi kesti. Ancak onları aldatacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4599</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Meymune radıyallahu anha anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü! dedim, bize Beytu'l-Makdis hakkında fetva verin!"
"Ona gidin, içinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılın!" buyurdular. -O zaman her tarafta savaş vardı. (Resûlullah aleyhissalatu vesselam bu durumu nazar-ı itibara alarak sözlerini şöyle tamamladılar:)- "Gidip, içinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılamıyorsanız, hiç olsun kandillerinde yanacak zeytinyağı gönderin!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4603</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Beş vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, bir cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı diğer cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına, bir ramazan diğer ramazana hep kefarettirler. Büyük günah irtikab edilmedikçe aralarındaki günahları affettirirler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4604</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını (cemaatle) kılan, Allah'ın garantisi altındadır. Sakın Allah, (ona verdiği garantisi sebebiyle) size bir ceza vermesin!"
Rezin şunu ilave etti: "Kim bu garantiyi talep ederse onu elde eder ve bir daha da kaçırmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4605</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Gece ve gündüzde birkısım melekler nöbetleşe aranızda bulunurlar. Bunlar sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı ile ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında toplanırlar. Sonra sizi geceleyin takip eden melekler (hesabınızı vermek üzere huzu-u ilahiye) yükselir. Sizi çok iyi bilen Allah, bu meleklere sorar: "Kullarımı nasıl bıraktınız?"
"Biz onları <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyorlarken bıraktık, biz onlara <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarlarken vardık!" derler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4606</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ammare İbnu Rueybe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Güneşin doğmasından ve batmasından önce <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan hiç kimse ateşe girmeyecektir. -Burada sabah ve ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları kastedilir-."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4607</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaz İbnu Enes el-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından çıkınca, iki rek'atlik kuşluk <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılıncaya kadar hayırdan başka bir şey söylemeden <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldığı yerde oturur beklerse, Allah onun günahlarını, denizin köpüğü kadar çok da olsa bağışlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4608</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Habibe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim hergün farzlar dışında oniki rek'at (nafile) kılarsa Allah onun için cennette mutlaka bir ev inşa eder."
Ümmü Habibe der ki: "Bunu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğim günden beri bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları terketmedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4609</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Halid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim güzelce abdest alır, sonra da iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında gaflete yer vermezse Allah, (seğairden olan) geçmiş günahlarını mağfiret buyurur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4610</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bizimle münafıklar arasında yatsı ve sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larında hazır bulunma farkı vardır. Onlar bu iki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a muktedir olamazlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4611</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kişinin evindeki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı, benim şu mescidimde kılacağı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan efdaldir; tabii ki farzlar hariç."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4612</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdülvahid İbni Ziyad merhum, merfû olarak şunu rivayet etmiştir: "Kişinin çölde kılacağı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı, tamamladığı takdirde cemaatle kılacağı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan efdaldir."
Ebu Davud bu hadisi, Ebu Saidi'l-Hudri'den kaydettiği şu hadisin arkasından rivayet eder: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Cemaatle kılınan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> yirmibeş <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a bedeldir. Kişi (cemaatle yolculuk sırasında) çölde kılar da rükû ve secdelerini tam yaparsa, o zaman (sevabı) elli misline ulaşır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4613</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cemaatle kılanan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> münferid kılınan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan yirmiyedi derece üstündür." -"Yirmibeş derece" diye de rivayet edildi.-"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4614</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Köyde olsun, kırda olsun üç kişi olur da orada cemaatle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınmazsa, şeytan onlara galebe çalmış demektir. Size cemaatle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmanızı tavsiye ederim."
Rezin şu ziyadede bulunmuştur: "Zira insanın kurdu şeytandır. Onu yalnız yakaladı mı yer."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4615</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'iid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılıp bitirdikten sonra bir adam gelip <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durdu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Şununla <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durup ticaret yapacak kimse yok mu?" buyurdular. Bunun üzerine bir adam kalkıp onunla (ona uyarak) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4616</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Osman radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını cemaatle kılarsa sanki gecenin yarısını ihya etmiş gibidir. Kim de sabahı da cemaatle kılmışsa gecenin tamamını ihya etmiş gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4617</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim kırk gün, iftitah tekbirini kaçırmadan cemaatle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa, kendisine iki beraet yazılır; ateşten beraet, nifaktan beraet."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4619</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kişinin cemaatle kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, evinde ve işyerinde kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından yirmibeş kat daha sevablıdır. Çünkü, güzelce abdest alır, mescide gider. Bu gidişte gayesi sadece ve sadece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır. Her adım atışında bir derece yükseltilir, günahından da bini dökülür. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılınca, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>gahında kıldığı müddetçe melekler ona mağfiret duasında bulunur ve: "Allahım ona mağfiret et, Allahım ona rahmet et, Allahım onun tevbesini kabul et" derler. Bu kimseye, orada eza vermedikçe, hadeste bulunmadıkça böyle devam eder."
Ebu Hureyre radıyallahu anh'a: "Hadeste bulunması ne demek?" diye sorulmuştu: "Sesli veya sessiz yel bırakmadıkça!" diye açıkladı. "Sizden biri, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı beklediği müddetçe <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dadır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4620</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Ensardan biri ölmek üzere idi. Dedi ki: "Size bir hadis rivayet edeceğim. Bunu da sadece sevap ümidiyle yapacağım. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim, şöyle buyurmuştu:
"Biriniz abdest alır ve abdestini güzel yapar sonra da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a giderse, sağ adımını her atışta, bu adım sebebiyle Allah mutlaka ona bir sevap yazar; sol adımını attıkça da her seferinde mutlaka bir günahını döker. -Öyleyse (mescide) yaklaşsın veya uzaklaşsın- mescide gelir ve cemaatle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılarsa mağfirete mazhar olur. Mescide geldiğinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın birkaç rek'ati kılınmış; birkaç rek'ati kalmış ise yetiştiğini cemaatle kılıp, kaçırdıklarını da tamamlamışsa, keza mağfirete mazhar olur. Eğer mescide geldiğinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılınmış bulur ve tek başına tamamlarsa yine mağfirete mazhar olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4621</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim evinden temizlenmiş olarak farz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için çıkarsa, onun ecri, tıpkı ihrama girmiş hacının ecri gibidir. Kim de kuşluk <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı için çıkar ve sırf bu maksadla yorulursa onun ücreti de umre yapanın ücreti gibidir. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldıktan sonra araya lağv (dünyevi kelam) sokmadan kılınan iknici <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, İlliyyin (denen cennetin yüce makamın)da yazılıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4627</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: "Bir seferde Resûlullah'la beraberdik. Bir gün yakınına tesadüf ettim ve beraber yürüdük.
"Ey Allah'ın Resûlü, dedim. Beni cehennemden uzaklaştırıp cennete sokacak bir amel söyle!"
"Mühim bir şey sordun. Bu, Allah'ın kolaylık nasib ettiği kimseye kolaydır; Allah'a ibadet eder, Ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsın, zekat verirsin, ramazan orucunu tutarsın, Beytullah'a hacc yaparsın!" buyurdular ve devamla: "Sana hayır kapılarını göstereyim mi?" dediler.
"Evet ey Allah'ın Resûlü" dedim.
"Oruç (cehenneme) perdedir; sadaka hataları yok eder, tıpkı suyun ateşi yoketmesi gibi. Kişinin geceleyin kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> salihlerin şiarıdır" buyurdular ve şu ayeti okudular. (Mealen): "Onlar ibadet etmek için gece vakti yataklarından kalkar, Rablerinin azabından korkarak ve rahmetini ümid ederek O'na dua ederler. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden de bağışta bulunurlar" (Secde 16)
Sonra sordu: "Bu (din) işinin başını, direğini ve zirvesini sana haber vereyim mi?"
"Evet, ey Allah'ın Resûlü!" dedim. "Dinle öyleyse" buyurdu ve açıkladı:
"Bu dinin başı İslam'dır, direği <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır, zirvesi cihaddır!"
Sonra şöyle devam buyurdu: "Sana bütün bunları (tamamlayan) baş amili haber vereyim mi?"
"Evet ey Allah'ın Resûlü!" dedim.
"Şuna sahip ol!" dedi ve eliyle diline işaret etti. Ben tekrar sordum: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz konuştuklarımızdan sorumlu mu olacağız?"
"Anasız kalasıca Muaz! İnsanları yüzlerinin üstüne -veya burunlarının üstüne dedi- ateşe atan, dilleriyle kazandıklarından başka bir şey midir?" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4628</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılar, zekatı verir ve Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmadan ölürse, ona mağfiret etmek Allah üzerine bir hak olur. Hicret etse veya doğduğu yerde ölse de!"
Dedik ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz bunu halka anlatsak da sevinseler olmaz mı?"
"Cennette yüz derece var. Her iki derece arasında arzla sema arasındaki kadar mesafe var. Allah onu kendi yolunda cihad edenlere hazırladı. Ben mü'minleri bindirebileceğim bir şey bulamamam sebebiyle onlar da (bu yüzden cihada iştirak edemedikleri için) benden geri kalmalarına üzülmeleri suretiyle mü'minlere meşakkat vermemiş olsaydım, hiçbir seriyyeden geri kalmaz, (her birine) iştirak ederdim. Ben (cihad esnasında) öldürülüp, sonra tekrar diriltilmeyi, tekrar öldürülmeyi isterim" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4631</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaz İbnu Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, oruç ve zikir Allah yolunda infak üzerine yediyüz misli katlanır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4632</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Nu'man İbnu Nevfel (bir gün) dedi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Farz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larımı kılsam, ramazan orucumu tutsam, helali helal bilip haramı da haram tanısam ve bunlara hiçbir ilave (hayır ve ibadet)de bulunmasam cennete gider miyim?"
Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Evet!" buyurdular. Nu'man: "Vallahi (bu farzlara) hiçbir ilavede bulunmayacağım!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4633</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">El-Haris el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah Teala hazretleri, Yahya İbnu Zekeriyya aleyhimasselam'a, beş kelime söyleyip bunlarla amel etmesini ve onlarla amel etmelerini Beni İsrail'e de söylemesini emir buyurdu. Ancak O, bu hususta ağır aldı. İsa aleyhisselam kendisine: "Allah sana beş kelime öretip onlarla amel etmeni ve Beni İsrail'e de onlarla amel etmelerini emretmeni söyledi. Ya sen bunları onlara emredersin veya bunları onlara ben emredeceğim" dedi. Yahye aleyhisselam: "Onları emretmede benden önce davranacak olursan yere batırılmam veya azab görmemden korkarım!" dedi ve halkı Beytu'l-Makdis'te topladı. Mescid ağzına kadar doldu. Mahfillere de oturdular. (Söz alıp):
"Allah bana beş kelime gönderdi ve onlarla amel etmemi ve size de amel etmenizi emretmemi bana emretti:
-Bunlardan birincisi Allah'a ibadet etmeniz, ona hiçbir ortak koşmamanızdır. Allah'a ortak koşanın misali şudur: Bir adam, kendi öz malından altın veya gümüş mukabilinde bir köle satın alır ve: "Bu benim evim, bu da işim. (Çalış kazandığını) bana öde!" der. Köle çalışır, fakat kazancını efendisinden başkasına öder. Kölenin böyle yapmasına hanginiz razı olur? Aynen bunun gibi, Allah da size <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı emretti. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken (sağa-sola) bakınmayın. Zira Allah yüzünü, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da bulunan kulunnun yüzüne karşı diker, o sağa sola bakmadığı müddetçe.
-Allah size orucu emretti. Bunun misali şu insanın misaline benzer; O bir grup içerisindedir. Beraberinde bir çıkın içinde misk var. Herkes onun kokusundan hoşlanmaktadır. Oruçlunun (ağzında hasıl olan) koku, Allah indinde miskin kokusundan daha hoştur.
-Allah size sadakayı emretti. Bunun misali de şu adamın misaline benzer: Düşmanlar onu esir edip ellerini boynuna bağlamışlar ve boynunu vurmaları için cellatlara teslim etmişlerdir. Adam: "Ben az veya çok (bütün malımı) vererek kendimi fidye mukabilinde kurtarmak istiyorum" der ve nefsini fidye ödeyerek kurtarır.
-Allah size, Allah'ı zikretmenizi de emretti. Bunun da misali, peşinden hızla düşmanın geldiği bir adamdır. Bu adam muhkem bir kaleye gelip, düşmandan kendini korur. Kul da böyledir. Şeytana karşı kendisini sadece zikrullahla koruyabilir."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam (burada hikayeyi tamamlayarak) dedi ki: "Ben de size beş şeyi emrediyorum: Allah onları bana emretti. Dinlemek, itaat etmek, cihad, hicret ve cemaat. Zira, kim cemaatten bir karışcık ayrılırsa boynundaki İslam bağını çıkarıp atmıştır, geri dönen hariç. Kim de cahiliye davası güderse o cehennem molozlarından biridir!"
Bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! O kimse <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılar, orucunu tutar idiyse (yine mi cehennemlik)?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"Evet, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılsa, oruç tutsa da! Ey Allah'ın kulları! Sizi müslümanlar, mü'minler diye tesmiye eden Allah'ın çağr</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4634</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bu gece Rabbimden bir (melek, elçi olarak) geldi. -Bir rivayette ise şöyle demiştir: "Rabbim bana en güzel bir surette geldi" -ve: "Ey Muhammed!" dedi.
"Buyur Rabbim, emrindeyim!" dedim.
"Mele-i A'la(da bulunanların) nelerde yarıştıklarını biliyor musun?" dedi.
"Hayır!" dedim. Bunun üzerine elini omuzlarımın arasına koydu. Hatta onun serinliğini göğüslerimde hissettim. Derken semavat ve arzda olanları öğrendim. Sonra: "Ey Muhammed! Mele-i A'la (efradı) nelerde yarışır biliyor musun?" dedi.
"Evet! Dereceler(i artıran ameller)de, keffaretlerde. (Keffaretler ise)" yaya olarak cemaatlere gitmek, şiddetli soğuklarda abtesti tam almak, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> beklemektir. Kiim bunlara devam ederse hayır üzere yaşar, hayır üzere ölür, günah mevzuunda da annesinden doğduğu gündeki gibi olur" dedim. Sonra tekrar: "Ey Muhammed!" dedi.
"Buyurun emrinizdeyim!" dedim.
"<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldığın vakit, dedi, şunu oku: "Allahım, senden hayırları yapmamı, kötü şeyleri de terketmemi ve fakirleri sevmemi talep ediyorum! Kullarına bir fitne arzu edersen, beni, fitneye düşmeden, yanına al!"
(Gece bana gelen elçi -veya Rabbim- son olarak) dedi ki: "Dereceler ise, selamı yaymak, yemek yedirmek, insanlar uyurken gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmaktır!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4635</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cennette birtakım odalar vardır. Dışları içlerinden, içleri de dışlarından görülür."
Bunu işiten bir bedevi ayağa kalkıp: "Bu odalar kim(ler)e ait ey Allah'ın Resulü?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Sözü güzel yapan, yemek yediren, oruca devam eden, gece herkes uyurken <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan kimse(lere) ait!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4638</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Malik el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Abdest imanın yarısıdır. Elhamdülilllah mizanı doldurur; sübhanallah velhamdulillah arz ve sema arasını doldurur; <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> nurdur; sadaka bürhandır; sabır ziyadır; Kur'an ise lehine veya aleyhine bir hüccettir. Herkes sabahleyin kalkar, nefsini satar; kimisi kurtarır, kimisi de helak eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4640</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "(Ashabtan bazıları): "Ey Allah'ın Resûlü! Zenginler ücretleriyle gittiler. Onlar da bizim gibi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldılar, bizim gibi oruç tuttular, mallarının artanından da sadaka verdiler!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Allah size de tasadduk edeceğiniz şeyler verdi: Her bir tesbih sadakadır, her bir tekbir sadakadır, her bir tahmid sadakadır, her bir tehlil sadakadır, emr-i bi'l-ma'ruf sadakadır, nehy-i ani'l-münker sadakadır, herbirinizin (hanımıyla) cimaı sadakadır!" buyurdu. Derken cemaatten: "Ey Allah'ın Resûlü! Yani birimizin şehvetine mubaşeret etmesine ücret mi var?" diye soranlar oldu. Aleyhissalatu vesselam:
"İhtiyacını haramla görmüş olsaydı bundan ona bir vebal var mıydı, yok muydu ne dersiniz?" diye sual ettiler.
"Evet vardı!" demeleri üzerine:
"Öyleyse, ihtiyacını helal yolla gördü mü bunda onun için ücret vardır!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4715</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Fatıma radıyallahu anha, Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh'ın yanına gelip:
"Sana kim varis olacak?" diye sordu.
"Ehlim ve çocuğum!" cevabını alınca: "Öyleyse ben niye babamın bıraktığına varis olamıyorum?" dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekr:
"Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Bize varis olu<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>!" dediğini işittim. Ancak ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın geçimini sağladıklarının geçimlerini sağlarım. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın nafaka verdiklerine ben de nafakalarını veririm!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4732</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh'ın yanında idik. Bize:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın fitne hakkındaki hadisini kim hafızasında tutuyor?" dedi. Ben atılıp: "Ben biliyorum!" dedim.
"Sen iyi cür'etlisin, nasılmış söyle bakalım!" dedim.
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim. Demişti ki: "Kişinin fitnesi ehlinde, malında, çocuğunda, nefsinde ve komşusundadır. Oruç, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, sadaka, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker bu fitneye kefaret olur!"
Ömer radıyallahu anh atılıp: "Ben bu fitneyi kastetmemiştim. Ben öncelikle denizin dalgaları gibi dalgalanacak (bütün cemiyeti sarsacak) fitneyi kastetmiştim!" dedi. Bunun üzerine ben:
"Ey mü'minlerin emiri! O fitne ile sizin ne alakanız var! Sizinle onun arasında kapalı bir kapı mevcut!" dedim.
"Bu kapı kırılacak mı, açılacak mı?" dedi.
"Hayır açılmayacak, bilakis kırılacak!" dedim. Hz. Ömer (hayıflanarak):
"(Eyvah!) Öyleyse ebediyen kapanmayacak!" buyurdu." Ravi der ki: "Biz Huzeyfe radıyallahu anh'a sorduk:
"Ömer bu kapının kim olduğunu biliyor muydu?"
"Evet dedi. Yarından önce bu gecenin olacağını bildiği katiyette onu biliyordu. Ben size hadis rivayet ettim; boş söz (ve efsane) anlatmadım."
Huzeyfe radıyallahu anh'a soruldu:
"O kapı kimdir?"
"Ömer radıyallahu anh'tır!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4736</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın zevcelerinden Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir halifenin ölümü anında (ehl-i hal ve akd arasında) ihtilaf olacak. (O zaman) Medine ahalisinden bir adam (Mehdi), kaçarak Mekke'ye gidecek. Mekke halkından bir kısmı ona gelecek ve (fitne çıkar korkusuyla) istemediği halde onu (evinden) çıkaracaklar. Rükn ile Makam arasında ona biat edecekler. Onları (ortadan kaldırmak için) Şam'dan bir ordu gönderilecek. Ordu Mekke-Medine arasındaki el-Beyda'da yere batırılacak. İnsanlar bu (kerameti) görünce ona Şam'ın Ebdal'ı ve Irak ahalisinin velileri ona gelip biat ederler. Sonra Kureyş'ten, dayıları Kelb kabilesinden olan bir adam zuhur eder ve (Mehdi ve adamlarına) karşı bir ordu gönderir. Ama onlar bu orduya galebe çalarlar. Bu ordu, Kelbi'nin (ihtirasıyla çıkarılmış) bir ordudur. Bu Kelbi'nin ganimetine iştirak edemeyen zarara uğramıştır. (Mehdi), malı taksim eder. Halk arasında peygamberlerinin sünnetini (ihya eder ve onun) ile amel eder. İslam yeryüzüne yerleşir. Yedi yıl hayatta kalır. -Bazı raviler dokuz yıl demiştir.- Sonra ölür ve müslümanlar cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılarlar.-</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4755</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Abdi'l-ka'be anlatıyor: "Mescide girmiştim. Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma'yı gördüm: Ka'be'nin gölgesinde oturuyordu. Ka'be'nin gölgesinde birçok kimse ona müteveccih olarak oturmuştu. Ben de ona doğru oturdum. Şunu anlattı:
"Bir seferde Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la beraberdik. Bir yerde konakladık. Kimimiz çadırını tamir ediyor, kimimiz yerini düzlüyor, kimimiz hayvanlarını güdüyordu. Derken Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın münadisi seslendi: "es-Salatu cami'a: "Haydin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a!" Resûlullah'a gittik, yanında toplandık.
"Benden önce her peygamber, ümmeti için hayır bildiği şeyi onlara öğretmekle mükellef idi. Onlar için şer bildiği şeyden de onları inzar etmesi (korkutması) gerekli idi. Bilesiniz, şu ümmetinizin afiyeti önce gelenler hakkında kesin kılınmıştır. Sonrakiler belaya ve kötü addedeceğiniz birkısım hallere maruz kalacaklardır. Birbirini takip eden fitneler gelecek. Mü'min: "Bu fitne helakimdir" diyecek. Sonra bu kalkacak, başka bir fitne gelecek. "Helakim işte bundan, işte bundan" diyecek. Öyleyse, kim ateşten uzak kalmayı ve cennete girmeyi dilerse, Allah'a ve ahiret gününe inanır olduğu halde ölümü karşılasın. İnsanlara, onların kendisine nasıl muamele etmelerini dilerse öyle muamelede bulunsun. Kim bir imama biat edip, samimiyetle sadakat sözü vermiş ise, elinden geldikçe ona itaat etsin. Bir başkası gelip, önceki ile münazaaya girişecek olursan sonradan çıkanın boynunu uçurun."
Ravi (Abdurrahman) der ki: "Abdullah İbnu Amr'a yanaştım ve:
"Allah aşkına söyle. Bu anlattıklarını bizzat kendin Resûlullah aleyhissalam'dan işittin mi?" dedim. Sorum üzerine eliyle kulak ve kalbini tutarak:
"Evet kulaklarım işitti, kalbim de belledi" dedi. Ben:
"Ama, amcaoğlun Muaviye, bize mallarımızı aramızda batıl bir şekilde yememizi, birbirimizi öldürmemizi emrediyor. Halbuki Allah Teala hazretleri (mealen): "Ey iman edenler! Birbirinizin malını haram şekilde yemeyin; ancak karşılıklı rıza ile yaptığınız ticaret başkadır. Birbirinizi ve kendinizi öldürmeyin. Canlarınızı da boşu boşuna tehlikeye atmayın. Şüphesiz ki Allah size merhametlidir" (Nisa 29) buyuruyor" dedim. Biraz sustu sonra:
"Allah'a itaatte ona itaat et, Allah'a isyanda ona isyan et!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4779</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Vehb el-Cüheni -ki bu zat, Hz. Ali radıyallahu anh Haricilerle savaşmak üzere yürüdüğü zaman beraberindeki orduda bulunuyordu- anlatıyor: "Hz. Ali dedi ki: "Ey insanlar ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:
"Ümmetimden bir grup çıkar. Kur'an'ı öyle okurlar ki, sizin okuyuşunuz onlarınkinin yanında bir hiç kalır. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ınız da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larına göre bir hiç kkalır. Orucunuz da oruçları yanında bir hiç kalır. Kur'an'ı okurlar, onu lehlerine zannederler. Halbuki o aleyhlerinedir. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları köprücük kemiklerinden öteye geçmez. Okun avı delip geçmesi gibi dinden hemen çıkarlar. Onlarla harb eden ordu(nun askerlerine) peygamberlerinin diliyle ne (kadar çok ücret)ler takdir edilmiş olduğunu bilselerdi (başkaca) amel yapmaktan vazgeçerlerdi. Onların alameti şudur: Aralarında pazusu olduğu halde kolu olmayan bir adam olacak. Pazusu üzerinde meme ucu bir çıkıntı bulunacak. Bunun üzerinde de beyaz kıllar bulunacak. Sizler Muaviye ve Şamlıların üzerine gidecek, buradakileri terkedeceksiniz. Onlar da sizin (yokluğunuzdan istifade ile) çoluk-çocuğunuza ve mallarınıza sizin namınıza halef olacaklar!."
(Hz. Ali ilave etti:) "O vallahi! Ben, onların bu kavim olacağını kuvvetle ümit ediyorum. Çünkü onlar haram kan döktüler. Halkın meradaki hayvanlarını gasbettiler. Öyleyse, Allah adına bunlar üzerine yürüyün!"
Ravi der ki: "Haricilerin başında o gün, Abdullah İbnu Vehb er-Rasibi olduğu halde, onlarla karşılaşınca Hz. Ali radıyallahu anh askerlerine:
"Mızraklarınızı bırakın, kılıçlarınızı kınlarından çıkarın. Çünkü ben, onların Harura günü size yaptıkları gibi yine size sulh teklif edeceklerinden korkuyorum!" dedi. Bu emir üzerine döndüler, mızraklarını bertaraf ettiler ve kılıçlarını sıyırdılar. Askerler onlara mızraklarını sapladı. Öldürüp üst üste yığdı. O gün cengaverlerden sadece iki kişi isabet alıp şehit düştü. Ali radıyallahu anh:
"Aralarında o sakat herifi arayın!" emretti. Aradılar, fakat bulamadılar. Bizzat Ali kalkıp üst üste öldürülmüş insanların yanına geldi.
"Bunları geri çekin!" dedi. Sonra yere gelen cesetler arasında onu buldular. Onun bulunması üzerine Hz. Ali radıyallahu anh tekbir getirdi ve:
"Allah doğru söyledi. Resûlü de doğru tebliğ etti" dedi. Ubeyde es-Selmani, Hz. Ali'ye doğrulup:
"Ey mü'minlerin emiri! Kendisinden başka ilah olmayan Allah aşkına söyle. Sen bu hadisi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bizzat işittin mi?" diye sordu. Ali radıyallahu anh:
"Kendinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim, evet!" dedi. Ubeyde Hz. Ali'ye üç sefer yemin verdi. O da ona üç sefer yemin etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4787</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Nevfel anlatıyor: "Abdullah İbnu'z-zübeyr radıyallahu anhüma'yı (Mekke'deki) Akabetü'l-Medine (denilen yerde) (asılmış) gördüm. Kureyş ve diğer halk onun yanına gelmeye başlamıştı. Derken Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma da geldi. Yanında durdu. "es-Selamu aleyke ey Ebu Hubeyb!" dedi ve bu selamı üç kere tekrar etti. Sonra sözlerine devamla (üç kere de) "Vallahi seni bu işten men etmiştim (ama beni dinlemedin)" deyip şunları söyledi: "Vallahi, benim biildiğime göre sen, çok oruç tutan, çok <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan, yakınlara çokça yardımcı olan bir kimseydin. Vallahi, en kötüsü sen olan bir ümmet mutlaka en hayırlı bir ümmettir!"
Haccac'a, Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma'nın İbnu'z-Zübeyr karşısındaki tavrı ve söylediği bu sözleri ulaştı. Derhal adam göndererek İbnu'z-Zübeyr'in cesedini asılı olduğu kütükten indirip, yahudilerin kabirlerine attırdı. Sonra annesi Esma Bindu Ebi Bekr radıyallahu anha'ya da bir adam gönderip çağırttı. Fakat kadıncağız gitmekten imtina etti. Haccac ikinci bir elçi gönderdi ve: "Ya bana kendi rızanla gelirsin ya da, sana saç örgülerinden sürüyerek getirecek birisini gönderirim!" dedi. Esma yine imtina edip:
"Sen, örgülerimden tutup beni sürükleyecek birini gönderinceye kadar vallahi gelmeyeceğim!" dedi. Haccac:
"Bana ayakkabılarımı gösterin!" dedi. Papuçlarını alıp, çalımla koşup Esma'nın yanına girdi.
"Allah düşmanına ne yaptığımı gördün mü?" dedi.
"Ona dünyasını berbat ettiğini, onun da senin ahiretini berbat ettiğini gördüm. Bana ulaştığına göre ona: "Ey iki kuşaklının oğlu!" demişsin. Vallahi iki kuşaklı benim. Onlardan biriyle ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ve Ebu Bekr'in (hicret sırasındaki) yiyeceklerini bağladım. Diğeri de, kadının belinden ayırmadığı kuşağıdır. Şunu ilave edeyim ki, Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana: "Sakif'te bir yalancı, bir de zalim var!" demişti. Yalancıyı gördük. Zalime gelince; bunun da ancak sen olacağını zannediyorum!" dedi. Haccac, hiç cevap vermeden yanından ayrıldı."
Rezin şu ilavede bulundu: "Haccac (bilahare) demiş ki: "Ben Esma'nın yanına onu üzmek için girmiştim, ama o beni üzdü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4792</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):
"Bana İslam telaffuz eden kaç kişi olduğunu sayıverin" buyurdular. Biz: "Ey Allah'ın Resûlü! Bizim sayımız altı-yediyüze ulaşmış olduğu halde, hakkımızda korku mu taşıyorsunuz?" dedik.
"Siz bilemezsiniz, (çokluğunuza rağmen) imtihan olunabilirsiniz!" . Gerçekten öyle (belaya maruz kalıp) imtihan olunduk ki, içimizden <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını gizlice kılanlar oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4880</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şa'bi anlatıyor: "Müslümanlardan birine, Dakûka'da ölüm geldi. Vasiyetine şahidlik edecek hiçbir müslüman bulamadı. Bunun üzerine Ehl-i Kitap'tan iki kişiyi vasiyetine şahid kıldı. Bunlar Kûfe'ye geldiler. Ebu Musa el-Eş'ari'yi bulup durumu haber verdiler. Bunlar ölenin tereke ve vasiyetini beraberlerinde getirmişlerdi. Ebu Mûsa radıyallahu anh onlara:
"Bu hadise, Resûlullah aleyhissalatu vesselam devrinden sonra hiç görülmeyen bir hadisedir" dedi. İkindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra onlara, ihanet etmedikleri, yalan söylemedikleri, vasiyeti tebdil etmedikleri, gizlemedikleri, değiştirmedikleri, söylediklerinin o adamın vasiyeti, getirdiklerinin de terikesi olduğuna dair yemin ettirdi. Sonra şehadetlerini(n gereğini yerine getirip) uygulamaya koydu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4903</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a, intihar eden bir kimse haber verilmişti:
"Ben üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmıyorum!", buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4907</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'l-Müseyyeb anlatıyor: "(Bir gün) Ebu Said radıyallahu anh'ın yanına girmiştim, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyor buldum. Onu beklemek üzere oturdum. Derken evin bir köşesinde tavanı örten hurma dalları arasında bir kıpırtı gördüm. Oraya bakınca bir yılan olduğunu gördüm. Öldürmek üzere atıldım. Ebu Said oturmam için işaret etti. Tekrar yerime oturdum. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca bana evde bir oda gösterdi ve: "Bu odayı görüyor musun?" diye sordu. Ben: "Evet!" deyince devam etti:
"Onda, bizden evlenmesi yakın bir genç vardı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Hendek (harbin)e gittik. Genç, gün ortasında, ehline uğramak için Aleyhissalatu vesselam'dan izin istiyordu. Bir gün ondan yine izin istedi. Aleyhissalatu vesselam ona:
"Silahını beraberine al, ben Kureyza'dan sana bir zarar gelir diye korkuyorum!" buyurdular. Adam silahını aldı. Ailesine geldi. Hanımı iki kapı arasında ayakta duruyordu. Elindeki mızrağı ile, dürtmek üzere kaadına eğildi. Adama kıskançlık gelmişti. Kadın ona:
"Mızrağını geri çek! Hele eve gir, beni dışarı çıkaran şeyi bir gör!" dedi. Adam içeri daldı. Bir de ne görsün: Yatağın üzerine çöreklenmiş iri bir yılan! Mızrağıyla ona yöneldi ve yılana sapladı. Sonra çıkıp, süngüyü avluya dikti. Derken yılan üzerine atıldı. Bilemiyoruz, hangisi evvel öldü; yılan mı, genç mi? Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelip, bu durumu anlattık ve: "Dua edin, Allah ona tekrar hayat versin!" dedik. Aleyhissalatu vesselam:
"Arkadaşınız için istiğfar ediverin!" buyurdular. Sonra şu açıklamada bulundular:
"Medine'de müslüman olan cinler var. Onlardan birini görürseniz, kendisine üç gün ihtarda bulunun. Eğer bundan sonra yine de görünürse onu öldürün. Çünkü o bir şeytandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4957</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. İbrahim beraberinde Hz. İsmail aleyhimasselam ve onu henüz emzirmekte olan annesi olduğu halde ilerledi. Kadının yanında bir de su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt'in yanında, Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid'in yukarı tarafında ve Zemzem'in tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke'de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. İşte Hz. İbrahim anne ve çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı.
Hz. İbrahim aleyhisselam bundan sonra(emr-i ilahi ile) arkasını dönüp (Şam'a gitmek üzere) oradan uzaklaştı. İsmail'in annesi, İbrahim'in peşine düştu (ve ona Keda'da yetişti).
"Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi. bu sözünü birkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile. Anne, tekrar (üçüncü kere) seslendi:
"Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" dedi. Hz. İbrahim bunun üzerine: "Evet!" buyurdu. Kadın:
"Öyleyse (Rabbimiz hafizimizdir), bizi burada perişan etmez!" dedi, sonra geri döndü. Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Kendisini göremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt'e yöneldi, ellerrini kaldırdı ve şu duaları yaptı: "Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmınnı, senin hürmetli Beyti'inin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim -<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını Beyt'inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlardan mü'min olanlarrın gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler" (İbrahim 37).
İsmail'in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı, (sütü de kesildi), çocuğu da susadı (İsmail bu esnada iki yaşında idi). Kadıncağız (susuzluktan) kıvranıp ızdırap çeken çocuğa bakıyordu. onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalktı, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini görebilirmiyim diye (o gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi. safa'dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. Ciddi bir işi olan bin insanın koşusuyla koşmaya başladı. Vadiyi geçti. Merve tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse görmeye çalıştı. Ama kimseyi göremedi. bu gidip-gelişi yedi kere yaptı. İşte (hacc esnasında) iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir.
Anne, (bu sefer) Merve'ye yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine: "Sus" dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine:
"(Ey ses sahibi!) sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!" dedi. Derken Zemzem'in yanında bir melek (tecelli etti). Bu Cebrail'di. Cebrail kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hacer'im, İbrahim'in oğlunun annesi..."
"İbrahim sizi kime tevkil etti?"
"Allah Teala'ya."
"her ihtiyacınızı görecek Zat'a tevkil etmiş."
Ayağının ökçesi -v</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4959</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Üç kişi dışında hiç kimse beşikte iken konuşmamıştır. Bunlar: Hz. İsa İbnu Meryem aleyhima's-selam, Cüreyc'in arkadaşı.
Cüreyc, kendini ibadete vermiş abid bir kuldu. Bir manastıra çekilmiş orada ibadetle meşguldü. Derken bir gün annesi yanına geldi, o <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu.
"Ey Cüreyc! (Yanıma gel, seninle konuşacağım! Ben annenim)" diye seslendi. Cüreyc:
"Allahım! Annem ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ım (hangisini tercih edeyim?" diye düşündü). <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına devama karar verdi.
Annesi çağırmasını (her defasında üç kere olmak üzere) üç gün tekrarladı. (Cevap alamayınca) üçüncü çağırmanın sonunda:
"Allahım, kötü kadınların yüzünü göstermedikçe canını alma!" diye bedduada bulundu. Beni İsrail, aralarında Cüreyc ve onun ibadetini konuşuyorlardı. O diyarda güzelliğiyle herkesin dilinde olan zaniye bir kadın vardı.
"Dilerseniz ben onu fitneye atarım" dedi. Gidip Cüreyc'e sataştı. Ancak Cüreyc ona iltifat etmedi.
Kadın bir çobana gitti. Bu çoban Cüreyc'in manastırı(nın dibi)nde barınak bulmuş birisiydi. Kadın onunla zina yaptı ve hamile kaldı. Çocuğu doğurunca:
"Bu çocuk Cüreyc'ten!" dedi. Halk (öfkeyle) gelip Cüreyc'i manastırından çıkarıp manastırı yıktılar, (hakaretler ettiler), kendisini de dövmeye başladılar, (linç edeceklerdi). Cüreyc onlara:
"Derdiniz ne?" diye sordu.
"Şu fahişe ile zina yaptın ve senden bir çocuk doğurdu!" dediler. Cüreyc:
"Çocuk nerede, (getirin bana?)" dedi. Halk çocuğu ona getirdi. Cüreyc:
"Bırakın beni, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımı kılayım!" dedi. Bıraktılar ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitince çocuğun yanına gitti, karnına dürttü ve:
"Ey çocuk! Baban kim?" diye sordu. Çocuk: "Falanca çoban!" dedi. Bunun üzerine halk Cüreyc'e gelip onu öpüp okşadı ve: "senin manastırını altından yapacağız!" dedi. Cüreyc ise:
"Hayır! Eskiden olduğu gibi kerpiçten yapın!" dedi. Onlar da yaptılar.
(Üçüncüsü): Bir zamanlar bir çocuk annesini emiyordu. Oradan şahlanmış bir at üzerinde kılık kıyafeti güzel bir adam geçti. Onu gören kadın:
"Allah'ım şu oğlumu bunun gibi yap!" diye dua etti. Çocuk memeyi bırakarak adama doğru yönelip baktı ve:
"Allahım beni bunun gibi yapma!" diye dua etti. Sonra tekrar memesine dönüp emmeye başladı."
Ebu Hureyre der ki: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı, şehadet parmağını ağzına koyup emmeye başlayarak, çocuğun emişini taklid ederken görür gibiyim."
(Resulullah anlatmaya devam etti:)
"(Sonra annenin yanından) bir kalabalık geçti. Ellerinde bir cariye vardı. Onu dövüyorlar ve:
"(Seni zani seni!) Zina yaparsın, hırsızlık yaparsın ha!" diyorlardı. Cariye ise:
"Allah bana yeter, o ne iyi vekildir!" diyordu. Çocuğun annesi:
"Allahım çocuğumu bunun gibi yapma!" dedi. Çocuk yine emmeyi bıraktı, car</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4969</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ümmetimden bir grup, hak için muzaffer şekilde mücadeleye Kıyamet gününe kadar devam edecektir. O zaman İsa İbnu Meryem de iner. Bu müslümanların reisi: "Gel bize <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldır!" der. Fakat Hz. İsa aleyhisselam: "Hayır! der, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olarak siz birbirinize emirsiniz!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4982</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "rumlar, A'mak ve Dabık nam mahallere inmedikçe Kıyamet kopmaz. Onlara karşı Medine'den bir ordu çıkar. Bunlar o gün Arz ehlinin en hayırlılarıdır. Bu ordunun askerleri savaşmak üzere saf saf düzen alınca, rumlar:
"Bizden esir edilenlerle aramızdan çekilin de onları öldürelim!" derler. Müslümanlar da:
"Hayır" Vallahi sizinle, kardeşlerimizin arasından çekilmeyiz" derler. Bunun üzerine (müslümanlar) onlarla harb eder. bunlardan üçte biri inhizama uğrar. Allah ebediyen bunların tevbesini kabul etmez. Üçte biri katledilir, bunlar Allah indinde şehitlerin en faziletlileridir. Üçte biri de muzaffer olur. Bunlar ebediyen fitneye düşmezler. Bunlar İstanbul'u da fethederler. (Fetihten sonra) bunlar, kılıçlarını zeytin ağacına asmış ganimet taksim ederken, şeytan aralarında şöyle bir nida atar:
"Mesih Deccal, ailelerinizde sizin yerinizi aldı!"
Bunun üzerine, çıkarlar. Ancak bu haber batıldır. Şam'a geldiklerinde (Deccal) çıkar. Bunlar savaş için hazırlık yapıp safları tanzim ederken, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için ikamet okunur. Derken İsa İbnu Meryem iner ve onlara gitmek ister. Allah'ın düşmanı, Hz. İsa'yı görünce, tıpkı tuzun suda erimesi gibi, erir de erir. Eğer bırakacak olsa, (kendi kendine) helak oluncaya kadar eriyecekti. Ancak Allah onu kudret eliyle öldürür; öyle ki onlara, harbesindeki kanını gösterir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5030</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hureys İbnu Kabisa radıyallahu anh anlatıyor: "Medine'ye geldim ve: "Ey Allahım! Bana salih bir arkadaş nasib et!" diye dua ettim. Derken Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın yanına oturdum. Kendisine:
"Ben, Allah'a bana salih bir arkadaş nasip etmesi için dua ettim. bana, Resûlullah'tan işittiğin bir hadis söyle! Olur ki Allah Teala Hazretlerri ondan faydalanmamı nasib eder!" dedim. Bunun üzerine dedi ki: "Ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:
"Kıyamet günü, kişi amelleri arasında önce <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın hesabını verecek. Bu hesap güzel olursa kurtuluşa erdi demektir. Bu hesap bozuk olursa, hüsrana düştü demektir. Eğer farzında eksiklik çıkarsa Rab Teala Hazretleri: "Bakın, kulumun (defterinde yazılmış) nafilesi var mı?" buyurur. Böylece, farzın eksikleri nafile (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları) ile tamamlanır. Sonra, bu tarzda olmak üzere diğer amelleri hesaptan geçirilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5031</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Sa'id rahimehullah anlatıyor: "Bana ulaştığına göre, (Kıyamet günü), kulun ilk bakılacak ameli <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır. Eğer <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kabul edilirse, geri kalan amellerine bakılır. Eğer <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kabul edilmezse diğer amellerinin hiçbirine bakılmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5035</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "(Ashab, Resûlullah'a): "Ey Allah'ın Resûlü! Kıyamet günü Rabbimizi görecek miyiz?" diye sordular. Aleyhissalatu vesselam: "Bulutsuz bir günde, öğle vaktinde güneşi görme hususunda bir itişip kakışmanız olur mu?" diye sordu. Ashab: "Hayır!" deyince:
"Bulutsuz (dolunaylı) gecede ayı görmekte itişip kakışmanız olur mu?" diye tekrar sordu. Ashab yine: "Hayır!" deyince:
"Nefsim yed-i kudretinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, Rabbinizi görme hususunda da hiçbir itişip kakışmanız olmayacak. Tıpkı güneş ve ayı görmede itişip kakışmanız olmadığı gibi. Böylece kul, Rabbiyle karşı karşıya gelecek. Rabb Teala:
"Ey filan! ben sana ikram etmedim mi? Seni efendi yapmadım mı? Sana zevce vermedim mi? Atı, deveyi sana musahhar (hizmetçi) kılmadım mı? Reislik yapmana, ganimet malından dörtte bir almana müsaade etmedim mi?" diye soracak. Kul:
"Evet ey Rabbim!" diyecek. Rab Teala:
"Benimle karşılaşacağını hiç düşünmedin mi?" diyecek. kul bu soruya: "Hayır!" karşılığını verecek. Rab Teala da:
"Öyleyse şimdi de ben seni unutuyorum. Tıpkı (dünyada) sen beni unuttuğun gibi!" diyecek. Sonra ikinci kul Allah'ın karşısına çıkar. Rab Teala ona da aynı şeyleri söyler. Sonra üçüncüye de birinciye söylediklerinin aynısını söyler. Kul: "Evet! Ey Rabbim!" der. Rab Teala da:
"Benimle karşılaşacağını hiç aklından geçirdin mi?" diye sorar. Kul:
"Ey Rabbim, sana, kitaplarına ve peygamberlerine inandım. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım, oruç tuttum, sadaka verdim!" der ve elinden geldiğince (Hak Teala hakkında) hayır senada bulunur. Rab Teala:
"Bu hususta lehine şehadet edecek biri var mı?" diye soracak. Kul:
"Hayır, yok!" diyecek. Rabb Teala:
"Şimdi senin aleyhine bir şahit gönderilecek!" der. Kul kendi kendine: "Benim aleyhime şahidlik yapacak da kim?" diye içinden düşünür. Kulun ağzı mühürlenir. Uyluğuna: "Haydi konuş!" denir. Uyluğu, eti, kemiği konuşup, onun amelini haber verirler. Bu, onun kendisi için bir özür aramaması içindir. Bu kimse, allah'ın gadabına uğrayan münafıktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5121</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cerir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir dolunay gecesi, aya baktı ve:
"Siz şu ayı gördüğünüz gibi, Rabbinizi de böyle perdesiz göreceksiniz ve O'nu görmede bir sıkışıklığa düşmeyeceksiniz (herkes rahatça görecek). Artık, güneşin doğma ve batmasından önce hiç bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> hususunda size galebe çalınmamasına gücünüz yeterse bunu yapın (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları vaktinde kılın, vaktini geçirmeyin)."
Cerir der ki: "Resûlullah, sonra şu ayeti okudu: "Rabbini güneşin doğmasından ve batmasından önce hamd ile tesbih et" (Ta-ha 13).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5175</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"İbrahim aleyhisselam sadece üç yalan söylemiştir: Bunlardan ikisi Allah'ın zatıyla ilgili; biri "İnne sagimü" sözüdür; diğeri de "Bel fegalehu kebiruhum haza" sözüdür. Bir tanesi de zevce-i pakleri Sare Hatun hakkındadır. Hz. İbrahim zalim birinin diyarına (Mısır'a) beraberinde Sare de olduğu halde gelmişti. Sare güzel bir kadındı. Sare'ye: "Bu cebbar herif, bilirse ki sen karımsın, senin için bana galebe çalar. Eğer sana soracak olursa, kızkardeşim olduğunu söyle! Çünkü sen, zaten İslam yönünden kardeşimsin, din kardeşiyiz. Ben yeryüzünde senden ve benden başka bir müslüman bilmiyorum" dedi.
Bunlar zalim kralın memleketine girince, adamlarından biri bunları gördü. Hemen gidip:
"Senin memleketine öyle güzel bir kadın girdi ki, sizden başkasının olması münasib değildir" dedi. Kral derhal adamlar gönderip, Sare'yi yanına getirtti. Hz. İbrahim <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durdu. Sare adamın yanına girince, kraI (onu ayakta karşıladı, fakat) elini ona uzatamadı. Eli şiddetli şekilde tutuldu. Sare'ye:
"Elimi salması için Allah'a dua et! Sana zarar vermeyeceğim!" dedi. Sare de dediğini yaptı. Ama kral tekrar Sare'ye sataşmak istedi. Eli, öncekinden daha şiddetli tutulup kaldı. Sare'ye aynı şekilde ricada bulundu. O da kabul etti. (Adam normal hale dönünce tekrar) sataşmak istedi. Eli önceki iki seferden daha şiddetli şekilde tutuldu. Sare'ye yine:
"Allah'a dua et, elimi salsın, sana zarar vermeyeceğim!" diye rica etti. Sare dua etti, adamın elleri açıldı. Kral kadını getiren adamı çağırdı ve ona: "Sen bana insan değil bir şeytan getirmişsin. Bunu diyarımdan çıkar!" dedi. Sare'ye, Hacer'i bağış olarak verdi.
Sare yürüyerek geldi. İbrahim onu görünce:
"Nasılsın, ne haber?" dedi. Sare:
"Hayır var! Allah cebbarın elini tuttu ve (bana) bir hadim verdi!" dedi."
Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh der ki:
"Ey sema suyunun oğulları! Bu kadın (Hacer) sizin annenizdir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5188</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da izarını (gömleğini) çalımla yere değecek kadar uzatırsa, Allah onun ne günahını affeder, ne de onu kötü amellere karşı korur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5209</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, şu iki çeşit giyinmekten men etti: "Samma sarınması ki bu, üzerinde bir başka giysi olmadığı halde giysisini omuzuna koyup bir yarısını açık bırakması ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da iki elini de sarmasıdır. Diğer giyinme de, fercini örtecek kadar olmayan tek giysisi içinde ihtiba tarzında oturmasıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5290</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"İslam'da cariye ile zina yoktur. Kim cahiliyede cariye ile zina yapmış ise, (bundan hasıl olan çocuk) asabesine (efendisine = cariyenin efendisine) dahil olur. Kim, meşru nikahdan olmayan bir çocuğun kendine ait olduğunu iddia ederse, ona varis olamaz, kendisine de varis olu<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5321</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Halid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Horoza sövmeyin! Zira o, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için uyandırıyor."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5329</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gün çıkıp, Uhud şehidlerine cenazelere kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>la <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Sonra minbere geçti:
"Ben dedi, sizden önce (havuzun başına) varacağım ve ben size şahidlik yapacağım. Şimdi, şu anda ben, vallahi havzımı görüyorum. Bana arzın hazinelerinin anahtarları verildi. Vallahi ben artık sizin benden sonra şirke düşmenizden korkmuyorum. Fakat sizin dünya hususunda birbirinizle rekabete, çekememizliğe düşmenizden korkuyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5338</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında kadınlar tarafına geçerek):
"Ey kadınlar cemaati! (Allah yolunda) sadakada bulunun, istiğfarı çok yapın. Zira ben siz kadınların cehennemde çoğunluğu teşkil ettiğini gördüm" buyurdular. Dinleyenlerden cesaretli bir kadın:
"Niye cehennemliklerin çoğunu kadınlar teşkil ediyor, neyimiz var?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"Ağzınızdan kötü söz çok çıkıyor ve kocalarınıza karşı nankörlük ediyorsunuz. Aklı ve dini eksik olanlar arasında akıl sahibi erkeklere galebe çalan sizden başkasını görmedim!" dedi. O kadın tekrar:
"Ey Allah'ın resulü! Aklı ve dini eksik ne demek?" diye sorunca Aleyhissalatu vesselam açıkladı:
"Aklı noksan tabiri, iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk olmasını ifade eder. Dinlerinin eksik olması tabiri de onların (hayız dönemlerinde) günlerce <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmamalarını, Ramazan ayında oruç tutmamalarını ifade eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5341</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gün bize <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı, sonra minbere çıktı, eliyle kıble cihetine işaret etti ve: "Size <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdığım andan beri, bana cennet ve cehennem gösterildi. Onlar şu duvarın önünde temessül etmiş vaziyette idiler. Hayırda ve şerde bugünkü kadarını hiç görmedim" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5342</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ebi Bekr anlatıyor: "Ebu Talha el-Ensari radıyallahu anh bahçesinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu. Derken (dübsi denen kumruya benzeyen) bir kuş uçtu. Gidip gelmeye, çıktığı yeri aramaya başladı, fakat bulamadı. Bu hal Ebu Talha'nın garibine gitti ve bir müddet gözleriyle kuşu takip etti. Sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına döndü. Ne kadar kıldığını bilemiyordu. Kendi kendine: "Bu malımdan bana fitne arız oldu!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da başına gelen fitneyi anlattı ve "Ey Allah'ın Resülü! Bu (bağım Allah için) sadakadır, onu dilediğine ver!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5366</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın hastalığı ağırlaşıp, ağrıları artınca, benim odamda tedavi edilmesi için diğer zevcelerinden müsaade istedi. Onlar kendisine izin verdiler. İki kişinin arasında çıktı. Bunlardan biri amcası Abbas İbnu Abdilmuttalib idi, bir başkası daha vardı. Ayakları yerde sürünüyordu. Odama girince ızdırabı daha da arttı.
"Ağızlarındaki bağları açılmamış yedi kırbadan üzerime su dökün, belki (iyileşir), insanlara bir vasiyette bulunurum!" buyurdular. Hz. Hafsa'ya ait bir leğene oturttuk. Sonra bu kırbalardan üzerine su dökmeye başladık. (Bir müddet sonra) "yeterince döktünüz" diye işaret edinceye kadar dökmeye devam ettik. Sonra (iyileşerek) halka çıkıp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı ve bir hitabede bulundu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5367</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Sahiheyn'de Ubeydullah İbnu Abdillah'tan gelen bir rivayette Ubeydullah der ki: "Hz. Aişe radıyallahu anha'nın yanına girdim. Ona: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın hastalığından bana anlatmaz mısın?" dedim. Anlatmaya başladı: "Elbette! Resûlullah aleyhissalatu vesselam ağırlaştı ve: "Halk <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldı mı?" diye sordu. Biz: "Hayır! Ey Allah'ın Resûlü, onlar sizi bekliyorlar!" dedik.
"Leğene benim için su koyun!" emrettiler. Hz. Aişe der ki: "Hemen dediğini yaptık, o da yıkandı. Sonra kalkmaya çalıştı, fakat üzerine baygınlık çöktü. Sonra kendine geldi ve tekrar:
"Cemaat <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı mı?" diye sordu. "Hayır!" dedik, onlar sizi bekliyorlar ey Allah'ın Resülü!" Tekrar:
"Benim için leğene su koyun!" emretti. Hz. Aişe der ki:
"Dediğini yaptık, yıkandı. Sonra tekrar kalkmak istedi. Yine üzerine baygınlık çöktü. Sonra ayılınca:
"İnsanlar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı mı?" diye sordu.
"Hayır! dedik, onlar sizi bekliyorlar, ey Allah'ın Resülü!" Aleyhissalatu vesselam: "Benim için leğene su koyun!" dedi ve yıkandı. Sonra kalkmaya yeltendi, yine üzerine baygınlık çöktü, sonra ayıldı.
"Halk <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldı mı?" diye sordu.
"Hayır, onlar sizi bekliyorlar ey Allah'ın Resülü!" dedik. Hz. Aişe der ki:
"Halk mescide çekilmiş, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı için bekliyorlardı."
Hz. Aişe der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hz. Ebu Bekr'e adam göndererek halka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırmasını söyledi. Elçi gelerek ona:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam halka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırmanı emrediyor!" dedi. İnce duygulu bir kimse olan Ebu Bekr radıyallahu anh:
"Ey Ömer halka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı sen kıldır!" dedi. Hz. Aişe'nin anlattığına göre, Hz. Ömer:
"Buna sen daha ziyade hak sahibisin (ehaksın)!" cevabında bulundu. Aişe der ki: "O günlerde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı Ebu Bekr radıyallahu anh kıldırdı. Bilahare Resûlullah aleyhissalatu vesselam, kendinde bir hafiflik hissetti. Biri Abbas olmak üzere iki kişinin arasında, öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı için çıktı. O sırada <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı halka Ebu Bekr kıldırıyordu. Ebu Bekr, Resûlullah'ın geldiğini görünce, geri çekilmek istedi. Aleyhissalatu vesselam geri çekilme diye işaret buyurdu. Kendisini getirenlere: "Beni yanına oturtun" dedi. Onlar da Hz. Ebu Bekr'in yanına oturttular. Hz. Ebu Bekr, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına uyarak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu. Halk da Hz. Ebu Bekr'in <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına uyarak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılıyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam oturmuş vaziyette idi."
Ubeydullah der ki: "Abdullah İbnu Abbas radıyallahu anhüma'nın yanına girdim ve:
"Hz. Aişe radıya</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5375</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik anlatıyor: "Bana ulaştığına göre, Resûlullah aleyhissalatu vesselam pazartesi günü vefat etti ve salı günü de defnedildi. Halk <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını (cemaat halinde değil) ferd ferd kıldı, hiç kimse imamlık yapmadı.
Bir kısmı: "Minberin yanına defnedilsin" dedi. Bazıları da: "Baki' mezarlığına defnedilsin" dedi. Bu (münakaşaya) Hz. Ebu Bekir geldi ve: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın "Her peygamber öldüğü yere defnedilir" buyurduğunu işitmiştim" dedi. Bunun üzerine, hemen orada mezar kazıldı.
Aleyhissalatu vesselam'ı yıkamak istedikleri vakit, gömleğini çıkarmak istediler. Derken: "Gömleği çıkarmayın!" diye bir ses işittiler. Bunun üzerine gömleği üzerinde olduğu halde yıkadılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5402</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz.Huzeyfe radıyallahu anh muhtazar (ölüme yakın) olunca: "Ben ölünce, kimse üzerime ezan okumasın, ben bunun, ölüm haberinin duyurulması olmasından korkarım. Zira ben, Aleyhissalatu vesselam'ın ölüm haberinden yasakladığını işittim. Öyleyse ben öldüm mü, üzerime <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılsınlar. Beni Rabbime (sessizce) taşısınlar" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5416</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muğire radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Binekli, cenazenin ardından yürür, yaya ise dilediği yerden. Çocuğa da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınır. Anne-babası için mağfiret ve rahmetle dua edilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5425</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Uhud şehidlerini (defin sırasında), her iki kişinin (cesedini) bir giysiye koyuyor, sonra da: "Kur'an'ı hangisi daha çok almıştı?" diye sorup, onlardan birine işaret edildiği takdirde, onu lahidde öne koyuyordu. Sonra da: "Ben bunlara şahidim!" diyordu. Onları kanlarıyla defnetmelerini emretti. Onlara cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılmadı, onları yıkamadı da."
(İbnu Deybe hadisin bir meselesi ile ilgili olarak şu açıklamayı yapar): "Derim ki: "İki kişinin, bir giysi içinde, derileri birbirlerine değecek şekilde birleştirilmeleri caiz değildir. Öyleyse bu "birleştirme" hadisesi, ikisinin arasına bir perde konduktan sonra gerçekleştirilmiş olacağına yahut o giysinin ikisi arasında bölünmüş olacağına hamledilir. Zahir mana da bunu gerektiriyor çünkü hadiste geçen "onlardan birine işaret edildiği takdirde, onu lahidde öne koyuyordu" ibaresi bunu ifade eder. Her birinin müstakil veya aralarında bir perde olmadan birini öne almak mümkün değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5429</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Bir gün Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir hutbe irad etti. Hutbesinde, ashabından, ölmüş, yetersiz bir kefene sarılıp, geceleyin defnedilmiş bir zatı zikretti. Sonra kişinin, mecbur kalmadıkça geceleyin gömülmesini yasakladı, ta ki üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınsın. Ve dedi ki:
"Biriniz kardeşini kefenledi mi, kefenini güzel yapsın!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5455</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Medine'de doğan bir adam Medine'de ölmüş idi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldırdı, sonra da: "Keşke doğduğu yerden başka bir yerde ölseydi!" buyurdu. Oradakiler "Niçin?" diye sorunca açıkladı:
"Kul doğduğu yerin dışında ölürse, cennette doğduğu yerle eserinin kesildiği (ecelinin geldiği) yerin arası mukayese edilir!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5458</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha'nın anlattığına göre, bir yahudi kadın, yanına girdi. Kabir azabından bahsederek:
"Seni kabir azabından Allah korusun!" dedi. Aişe de Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a kabir azabından sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"Evet, kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir!" buyurdu. Hz. Aişe der ki:
"Bundan sonra Aleyhissalatu vesselam'ı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıp da, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında kabir azabından istiaze etmediğini hiç görmedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5473</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'l-Velid anlatıyor: "İbnu Ömer radıyallahu anhüma'ya Mescid(-i Nebevi)deki çakıldan sordum. Dedi ki:
"Bir gece yağmura yakalanmıştık. Yerler hep ıslandı. Kişi giysisinin içinde çakıl taşı taşıdı ve onu altına yaydı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı tamamlayınca: "Bu (yaptığınız) ne iyi!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5476</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam mescidin kıble (duvarında) balgam gördü. Bu onun ağrına gitti, kalkıp eliyle kazıdı ve: "Sizden biri <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalkınca, Rabbine hususi hitapta bulunur veya Rabbi(nin kıblesi) kendisi ile kıblesinin arasındadır. Öyleyse hiç biriniz kıble cihetine tükürmesin. (İlla tükürecekse bari) soluna veya ayağının altına tükürsün!" buyurdular. Sonra, (göstermek için) ridasının bir kenarını alıp içine tükürerek elbisesinin kenarını üst üste katladı, sonra da: "Veya şöyle yapsın!" buyurdu (ve tükrüğü katlar arasında ovdu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5479</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kadının odasındaki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı holündeki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından üstündür. Mahda'ındaki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı ise odasındaki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından üstündür."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5482</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam mescidde alış-veriş yapmayı, yitik ilan edilmesini, şiir okunmasını yasakladı. Keza cuma günü <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan önce (ilim, vaaz) halkası teşkil edilmesini de yasakladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5485</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ka'b İbnu Ucre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Biriniz mescide gidince orada ellerini kenetlemesin, çünkü o <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dadır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5488</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Talk İbnu Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a heyet olarak yola çıktık. Gelip ona biat ettik, Onunla <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldık. Kendisine, memleketimizde Ehl-i Kitaba ait bir mabedin olduğunu haber verdik. Abdest suyunun fazlasından bize hibede bulunmasını talep ettik. Su getirtip abdast aldı, mazmaza yaptı, sonra bunu bir kaba bizim için döktü. Dedi ki:
"(Haydi gidin! Memleketinize varınca (o eski) mabedinizi yıkın. Bu suyu onun yerine çileyin, orasını mescid yapın!"
"Biz: "Ama yerimiz uzak,hararet şiddetlidir. Bu su (buharlaşıp) kurur" dedik. Bize:
"Ona bir müdd su ilave edin. O (abdest artığı) öbürünün (ilave edilen suyun) güzelliğini de arttırır" buyurdular. Oradan ayrılıp memleketimize geldik. Mabedimizi yıktık. Sonra yerine o suyu çiledik, orayı kendimize mescid yaptık. İçerisinde ezan okuduk. Rahibi, Tayylı bir adamdı, ezanı işitince:
"Bu hak bir davettir!" dedi. Sonra dağın sırtındaki sel yataklarından birine yöneldi. Bir daha onu göremedik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5499</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Kureyşliler, birbirlerine küfrün ve sapıklığın devamını tavsiye ettiler ve aralarında:
"Bizim üzerinde olduğumuz şey var ya, bu, o köksüz sürgün (mesabesinde olan Muhammed)in üzerinde olduğu şeyden daha doğrudur!" dediler. Bunun üzerine, Allah Teala hazretleri Kevser sûresini inzal buyurdu:
"Şüphesiz ki biz sana kevseri verdik. Öyleyse Rabbin için <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl ve kurban kes. Asıl arkası kesik (nesilsiz) olan, sana düşmanlık edenin ta kendisidir" (Kevser 1-3).
Bundan sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın beş erkek çocuğu oldu. Dördü Hz. Hatice radıyallahu anha'dan: Abdullah; bu in büyükleri idi; Tahir; -bunun Abdullah olduğu ve bunların üç tane oldukları da söylenmiştir-; Tayyib, Kasım ve Mariye'den olan İbrahim.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın dört tane de kızı vardı: Bunlardan Zeyneb, Ebu'l-As İbnu'r-Rebi'in nikahı altında idi. Rukiyye ve Ümmü Külsûm: Bu ikisi, Ebu Leheb'in oğulları olan Utbe ve Uteybe'nin nikahı altında idiler. "Ebu Leheb'in iki eli kurusun ve kurudu da..." (Tebbet 1-5) vahy-i şerifi nazil olduğu zaman, Ebu Leheb oğullarına onları boşamalarını emretti. Bunun üzerine Hz. Osman önce Rukiyye ile evlendi. Rukiyye onunla birlikte Habeşistan'a hicret etti. Orada Hz. Osman'ın Abdullah adında bir oğlu dünyaya geldi. Hz. Osman ona izafeten (Ebu Abdillah diye) künye almıştı. Sonra Rukiyye radıyallahu anha vefat etti. Ondan sonra Hz. Osman Ümmü Külsûm radıyallahu anhüma ile evlendi.
Hz. Fatıma radıyallahu anha: Bu Hz. Ali radıyallahu anh'ın nikahı altında idi. Hz. Ali'nin Fatma'dan Hasan, Hüseyin ve Muhsin adlarında üç erkek çocuğu ile Zeyneb ve Ümmü Külsüm adlarında iki kız çocuğu dünyaya geldi. Bunlardan Zeyneb, Abdullah İbnu Ca'fer radıyallahu anhüma'nın nikahı altında idi. Hz. Ali, Ümmü Külsûm'u da Hz. Ömer'e nikahlamıştı, radıyallahu anhüm ecmain."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5516</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte ilk <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldım. Sonra Aleyhissalatu vesselam ehline gitti. Onunla ben de çıktım. Onu birkısım çocuklar karşıladı. Derken onların yanaklarını bir bir okşamaya başladı. Benim yanağımı da okşadı. Elinde bir serinlik ve hoş bir koku hissettim. Elini sanki attar havanından çıkarmış gibiydi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5517</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ebi Evfa radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, zikri çok yapar, lağvı (hoş sözü) de az yapardı, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı uzatırdı, hutbeyi de kısa yapardı. Dul ve miskinlerle beraber yürümekten ar duymazdı, onların ihtiyaçlarını mutlaka yerine getirirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5519</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılınca, Medine'nin hizmetçileri ellerinde su bulunan kaplar olduğu halde kendisine gelirlerdi. Aleyhissalatu vesselam da hiçbirini ihmal etmeden kaplara elini batırırdı. Bazan sabahları hava soğuk olurdu, Aleyhissalatu vesselam yine de elini suya batırırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5525</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bana Ebu Süfyan İbnu Harb anlattı ve dedi ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile aramızda sulh(-u Hudeybiye) olduğu bir sırada Şam'a gitmiştim. Ben orada iken, Herakliyus'a, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bir mektup getirildi. Mektubu Dıhyetu'l-Kelbi getirmişti. Onu Busra emirine teslim etti. O da, Rum Kralı Herakliyus'a ulaştırdı. Herakliyus:
"Peygamber olduğunu zanneden şu adamın kavminden buralarda birileri var mı?" diye sordu. Ona "evet var!" dediler ve ben bir grup Kureyşliyle birlikte çağırıldım. Yanına girdik. Bizi önüne oturttu.
"Ona nesebce en yakın olan kimdir?" dedi. Ben atıldım:
"Benim!" dedim. Bunun üzerine beni, arkadaşlarım arkamda kalacak şekilde önüne oturttu. Sonra tercümanını getirtti.
"Şunlara söyle, ben şuna, o peygamber olduğunu zanneden kimse hakkında soracağım. Eğer cevaplarında bana yalan söylemeye kalkarsa, onu tekzib etsinler!" dedi. Ebu Süfyan der ki:
"Allah'a yemin olsun. Eğer yalanım, aleyhime tesir hasıl eder korkusu olmasaydı, cevaplarım sırasında yalan söylerdim. Sonra Herakliyus, tercümanına:
"Sor şuna! O zatın aranızdaki nesebi nasıldır?" dedi. Ben:
"O, aramızda asil bir nesebe sahiptir" dedim. O tekrak sordu:
"O'nun ecdadı arasında kral var mı?
"Yok!" dedim.
"Siz onu bu iddiasından önce hiç yalanla itham ettiniz mi?" dedi. Ben:
"Hayır!" dedim.
"Ona insanların eşraf takımı mı tabi oluyor, zayıflar takımı mı? dedi.
"Zayıflar takımı!" dedim.
"Artıyorlar mı azalıyorlar mı?" dedi. Ben:
"Eksilmiyorlar, bilakis artıyorlar" dedim. O tekrar sordu:
"Dine girdikten sonra hoşnutsuzlukla dininden vazgeçen, irtidad eden oldu mu?"
"Hayır!" dedim.
"Onunla hiç savaştınız mı?" dedi. Ben:
"Evet!" dedim.
"Onunla savaşınız nasıl oldu?" dedi.
"Harb onunla bizim aramızda münavebeli oldu. O bize karşı kazandı, biz de ona karşı kazandık!" dedim.
"Verdiği sözden caydığı oldu mu?" dedi.
"Hayır! Ancak, aramızda bir sulh var, bu esnada ne yapacak bilmiyoruz!" dedim.
Ebu Süfyan der ki: "Allah'a yemin olsun o konuşmamız esnasında, (aleyhte) bundan başka bir şey söyleme imkanı bulamadım." Herakliyus sormaya devam etti:
"Muhammed'den önce bu sözü söyleyen bir başkası var mıydı?" dedi.
"Hayır!" dedim. Bunun üzerine tercümanına:
"Söyle ona! Ben sana "aranızdaki nesebi" nden sordum, sen onun asaletli biri olduğunu söyledin. İşte peygamberler de böyledir, hep kavimleri arasında neseb sahiplerinden gönderilirler. Ben sana "ecdadı içinde kral var mı?" diye sordum "yok!" dedin. Ben de "eğer ecdadı arasında bir kral olsaydı bu ecdadının kraliyetini arayan bir adam" diyecektim. Ben, "ona tabi olanlar" dan sordum: "Cemiyetin zayıf takımı mı yoksa eşraf kesimi mi?" diye. Sen "zayıflar!" dedin. Peygamberlere tabi olanlar işte bunlardır. Ben sana "bu iddiasından önce onu hiç yalanla itham ettiniz mi?" diye sordum, sen "hayır!" dedin. Böylece anladım ki o, ne insanlara ne de Allah'a yalan söyleyecek biri değildir. Ben sana "d</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5526</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Cinler semaya yükselip, orada vahyi dinliyorlardı. Bir tek kelime işitince, ona doksandokuz tane de (kendilerinden) ilave ediyorlardı. O tek kelime hak, ilave edilenler batıldı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam gönderilince, semadaki yerlerine yükselmeleri şihablarla (göktaşları) önlendi. Bundan önce gökte şihablar (bu kadar çok) atılmazdı. İblis onlara:
"Nedir bu? Herhalde mühim bir hadise var!" dedi. Askerlerini gönderdi. Onlar Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı Mekke'de iki dağın arasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyor buldular. İblise tekrar dönüp gördüklerini haber verdiler. O da:
"Arzda meydana gelen hadise işte bu! (Sizin semadan haber almanız bu sebeple engelleniyor) dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5528</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Ebi Kesir anlatıyor: "Ebu Seleme İbnu Abdirrahman'a Kur'an'dan ilk inenin ne olduğunu sordum.
"Ya eyyühe'l-Müddessir (ey örtüsüne bürünmüş)! (suresi)dir!" dedi. Ben:
"İyi ama, başkaları ilk inenin İkra'bismi Rabbikellezi halak (suresi) dir diyorlar" dedim. Bunun üzerine Ebu Seleme:
"Ben bu hususta Hz. Cabir radıyallahu anh'a sormuştum. O bana:
"Sana, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın söylediğinden başka bir şey söylemeyeceğim. Aleyhissalatu vesselam:
"Bir ay kadar Hira mağarasına mücavir oldum (itikafa girdim). Mücaveretimi (itikafımı) tamamlayınca, dağdan indim. Derken bana bir seslenen oldu. Sağıma baktım, hiçbir şey görmedim. Soluma baktım, yine bir şey görmedim. Arkama baktım bir şey görmedim. Derken başımı kaldırdım, bir şey gördüm, ama (bakmaya) dayanamadım. Hemen Hatice'nin yanına geldim:
"Beni örtün!" dedim. Derken şu ayetler nazil oldu. (Mealen): "Ey örtüsüne bürünen! Kalk! (İnsanları ahiretle) korkut! Rabbini büyükle, elbiseni temizle. Pislikten kaçın.." (Müddessir suresi). Bu vahiy <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> farz kılınmazdan önceydi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5529</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a vahiy indiği zaman, yüzünün yakınlarında arı uğultusu gibi bir ses işitilirdi. Bir gün, O'na vahiy indirildi. Bir müddet öyle kaldı. Sonra o hal açıldı. O da Mü'minûn suresinden ilk on ayeti okudu:
"Mü'minler kurtuluşa ermiş, umduklarına kavuşmuşlardır. Onlar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını Allah'tan korkarak, hürmet ve tevazu içinde ve tadil-i erkan ile kılarlar. Onlar dünya ve ahiretlerine faydası dokunmayan her türlü şeyden yüz çevirirler. Onlar nail oldukları her türlü nimetin zekatını aksatmadan verirler. Onlar namuslarını korurlar. Ancak hanımlarına ve cariyelerine karşı müstesna; bunlarla olan yakınlıklarından dolayı kınanmazlar. Kim helal sınırını aşarak bunların ötesine geçmek isterse, işte öyleleri haddini aşmış olanlardır. O mü'minler ki, Allah'a ve kullara karşı olan emanet ve mesuliyetlerini yerine getirirler ve sözlerinde dururlar. Onlar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını devamlı olarak, vaktinde ve şartlarına riayet ederek kılarlar. İşte onlar varislerin ta kendileridir. Onlar Firdevs cennetine varis olurlar. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır" (Mü'minûn, 1-11).
Arkadan dedi ki: "Kim bu on ayeti yerine getirirse cennete girer."
Sonra kıbleye yöneldi ve ellerini kaldırıp:
"Allahım (hayrımızı) artır, bizi (iyilik yönüyle) noksanlaştırma. Bize ikram et, zillete düşürme. Bize ihsanda bulun, mahrum etme. Bizi tercih et, (düşmanlarımızı) bize tercih etme. Allahım, bizi razı kıl, bizden de razı ol!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5532</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh Malik İbnu Sa'sa'a radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, onlara, Mirac'a götürüldüğü geceden anlatarak demiştir ki:
"Ben Ka'be'nin avlusunda Hatim kısmında -belki de Hıcr'da demişti- yatıyordum. -Bir rivayette şu ziyade var: Uyku ile uyanıklık arasında idim.- Derken bana biri geldi, şuradan şuraya kadar (göğsümü) yardı. -Bu sözüyle boğaz çukurundan kıl biten yere kadar olan kısmı kasdetti.- Kalbimi çıkardı. Sonra bana, içerisi imanla (ve hikmetle) dolu, altından bir kab getirildi. Kalbim (çıkarılıp su ve zemzem ile) yıkandı. Sonra içerisi (imanla) doldurulup tekrar yerine kondu. Sonra merkepten büyük katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak'tı. Ön ayağını gözünün gittiği en son noktaya koyarak yol alıyordu. Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibril aleyhisselam beni götürdü. Dünya semasına kadar geldik. Kapının açılmasını istedi.
"Gelen kim?" denildi.
"Cibril!" dedi.
"Beraberindeki kim?" denildi.
"Muhammed aleyhissalatu vesselam!" dedi.
"Ona Mirac daveti gönderildi mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliştir!" denildi.
Derken kapı açıldı. Kapıdan geçince, orada Hz. Adem aleyhisselam'ı gördüm.
"Bu babanız Adem'dir! Selam ver O'na!" dendi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra bana:
"Salih evlad hoş gelmiş, salih peygamber hoş gelmiş!" dedi. Sonra Hz. Cebrail beni yükseltti ve ikinci semaya geldik. Kapıyı çaldı.
"Bu gelen kim?" denildi.
"Ben Cibril'im!" dedi.
"Beraberindeki kim?" denildi.
"Muhammed!" dedi.
"Ona Mirac daveti gönderildi mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" dediler. Derken bize kapı açıldı. İçeri girince, Hz. Yahya ve Hz. İsa aleyhimasselam ile karşılaştım. Onlar teyze oğullarıydı. Hz. Cebrail:
"Bunlar Hz. Yahya ve Hz. İsa'dırlar, onlara selam ver!" dedi. Ben de selam verdim. Onlar da selamıma mukabelede bulundular. Sonra:
"Hoş geldin salih kardeş, hoş geldin salih peygamber" dediler. Sonra Cebrail beni üçüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı.
"Bu gelen kim?" denildi.
"Cibril'im!" dedi.
"Yanındaki kim?" denildi.
"Muhammed'dir!" dedi.
"Ona Mirac daveti gitti mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" denildi. Kapı bize açıldı. İçeri girince Hz. Yusuf aleyhisselam'la karşılaştık. Cebrail:
"Bu Yusuf'tur! Ona selam ver!" dedi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra:
"Salih kardeş hoş gelmiş, salih peygamber hoş gelmiş!" dedi. Sonra Cebrail beni dördüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı.
"Bu gelen kim?" denildi.
"Cibril'im!" dedi.
"Beraberindeki kim?" denildi.
"Muhammed!" dedi.
"Ona Mirac davetiyesi indi mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" dediler. Kapı açıldı. İçeri girdiğimizde, Hz. İdris aleyhisselam ile karşılaştık. Hz. Cebrail:
"Bu İdris'tir, ona selam ver!" dedi. Ben selam verdim. O da selamıma mukabele etti. Sonra bana:</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5533</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, beş vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>la gönderilince, Hz. Musa aleyhisselam kandisine:
"Rabbine dön! Daha da azaltmasını talep et. Çünkü, Beni İsrail'e iki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> farz etmişti, onları kılmadılar!" dedi. Bunun üzerine aziz ve celil olan Rabbime tekrar dönüp daha da hafifletmesini istedim. Rabb Teala şu cevabı verdi:
"Semavat ve arzı yarattığım zaman ben sana ve ümmetine elli vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> yazmıştım. Öyleyse elli olan beştir. Sen ve ümmetin bunları kılın!" Böylece anladım ki, bu beş vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> Rabbim Teala'dan kesin bir emirdir. Hemen Hz. Musa'ya döndüm. O yine "Dön!" dedi. Fakat ben, artık geri dönmedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5535</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"İsra gecesinde Hz. Musa'ya uğradım. Kırmızı kum tepesinin yanındaki kabrinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5544</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Ahtab el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gün bize sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldırıp minbere çıktı. Öğle vakti girinceye kadar hitap etti. Sonra minberden inip <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Tekrar minbere çıkıp ikindi vakti girinceye kadar bize hitap etti. İnip ikindiyi kıldı, sonra tekrar minbere çıktı, güneş batıncaya kadar bize konuştu. Bu konuşmalarda Kıyamet gününe kadar olacak (hadisatı) bize haber verdi. Bunları en iyi bilenimiz, en belleyişli olanımızdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5555</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının vakti girince gördüm. Halk abdest alacak su arıyordu, bulamadılar. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a abdest suyu getirildi. Hemen elini içine koydu ve halka ondan abdest almalarını emretti. Enes der ki: "Ben suyun parmaklarının altından kaynadığını gördüm. Halk en sonuncuya varıncaya kadar abdestini aldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5562</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Ka'be'nin yanında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken, Ebu Cehl ve arkadaşları da orada oturuyorlardı. Bir gün öncesi bir deve kesilmişti. Ebu Cehl arkadaşlarına: "Falan ailenin kestiği devenin işkembesini kim getirip, secdeye gidince Muhammed'in omuzları arasına bırakacak?" dedi. Oradakilerin en bedbahtı fırlayıp, işkembeyi kaptığı gibi, Aleyhissalatu vesselam secdeye kapanınca iki omuzu arasına bıraktı. Buna hepsi güldüler, (keyflerinden) birbirlerinin üzerine eğilmeye başladılar. Ben (biraz uzaklarında) ayakta durmuş onlara bakıyordum. Eğer bir destekcim olsaydı onu sırtından atardım. Resulullah secdede idi, başını kaldırmıyordu. Derken biri kalkıp Hz. Fatıma radıyallahu anha'ya haber verdi. O, henüz küçük bir kızcağızdı geldi, işkembeyi sırtından yere attı. Sonra onlara yönelip, hakaretler savurdu. Aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını tamamlayınca, sesini yükseltti ve hepsine bedduada bulundu. Resûlullah dua etti mi üç kere tekrar ederdi, bir şey isteyince de üç kere isterdi. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitince:
"Allah'ım, Kureyş (in helakini) sana havale ediyorum!" dedi ve üç kere tekrar etti. Resûlullah'ın sesi kulaklarına gelince, onlardan gülme gitti. Duasından korkuya düştüler. (Beddua edince bu onlara çok ağır geldi. Zira onlar, bu beldede yapılan duaların kabul edildiğini biliyorlardı.) Sonra Resûlullah:
"Ey Allah'ım, Ebu Cehl İbnu Hişam'ı, Utbe İbnu Rebi'a'yı, Şeybe İbnu Rebi'a'yı, Velid İbnu Utbe'yi, Ümeyye İbnu Halef'i, Utbe İbnu Ebi Muayt'ın helaklerini sana havale ediyorum" dedi. bir yedinciyi de zikretmişti, aklımda tutamadım. Muhammed'i hak ile gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, Resûlullah'ın ismen zikrettiği bu adamları, Bedir günü hep yerlere serilmiş gördüm. Bunlar, sonra da kuyuya, Bedir kuyusuna sürüklenip atıldılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5563</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh'ın anlattığına göre, "Babası öldüğü zaman bir yahudiye otuz vask borç bıraktı. Hz. Cabir radıyallahu anh yahudiden, bu borcun ödenmesi için biraz müddet talep etti. Ancak yahudi, tehir kabul edmedi. Hz. Cabir, Aleyhissalatu vesselam'a gelerek, yahudi nezdinde şefaatçi olmasını talep etti. Resûlullah yahudiye, (bu otuz vasklık) borca bedel bir hurmalığın meyvesini alması için konuştu. Yahudi kabul etmedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam hurmalığa girdi, içerisinde yürüdü. Sonra Cabir'e:
"Hurmayı kes, ona borcunu (tamamıyla) öde!" buyurdu. Cabir hurmayı kesti, yahudiye otuz vask borcunu ödedi. Geriye onyedi vask hurma da arttı.
Cabir, durumu haber vermek üzere Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gitti. Aleyhissalatu vesselam ikindiyi kılıyordu. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitince fazlalığı haber verdi.
"Bunun Ömer İbnu'l-Hattab'a haber ver!" buyurdular. Ben de gidip ona söyledim. Ömer: "Ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam içinde yürüyünce hurmada bereket hasıl olacağını anlamıştım" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5567</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gün) Ebu Cehl: "Muhammed, aranızda, hala yüzünü toprağa sürtüyor mu?" dedi.
"Evet" cevabını alınca:
"Lat ve Uzza'ya yemin olsun! Onu böyle yaparken görürsem boynuna ayaklarımla basacağım -veya: Ben de O'nun yüzünü yere batıracağım" dedi. Sonra bir gün, Resûlullah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken boynuna basmak üzere yaklaştı. Fakat birdenbire O'nu bırakıp geri döndüğünü ve elleriyle korunduğunu gördüler.
"Sana ne oldu?" dediler.
"Benimle onun arasında ateşten bir hendek, korkunç bir şey ve birtakım kanatlar var!" cevabını verdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da:
"Eğer bana yaklaşsaydı melekler onu uzuv uzuv kapıp parçalayacaktı!" buyurdu. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri şu ayeti inzal buyurdu. (Mealen): "Fakat insan, kendisini ihtiyaçtan uzak görünce azgınlaşır. Dönüş ancak Rabbinedir. Allah'ın kulunu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmaktan alıkoyanı gördün mü? Gördün mü o kafiri? Eğer o doğru yol üzerinde olsa yahut kötülükten sakınmayı tavsiye etse daha hayırlı olmaz mıydı? Gördün mü o kafiri? Eğer o yalanlayıp haktan yüz çevirirse, Allah'ın kendisini gördüğünü bilmez mi? Andolsun ki, eğer o inkar ve isyanına son vermezse, biz onu alnından yakalayıp cehenneme sürükleriz. Zira o, pek yalancı ve günahkar bir alındır. O kavmini yardıma çağırsın. Biz de zebanileri çağıracağız. Hayır sen ona aldırma, secde et ve Rabbine yaklaş" (Alak-6-19).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5573</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cinlerden bir ifrit, dün akşam, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımı bozdurmak için üzerime atıldı. Allah ona galebe çalmama imkan verdi. Ben de onu boğazından yakaladım. Hatta onu, mescidin direklerinden birine bağlamayı arzu ettim, ta ki sabah olunca hepiniz onu göresiniz. Ancak, kardeşim Süleyman aleyhisselam'ın şu sözünü hatırladım: "...Ve benden sonra kimseye nasib olmayacak bir mülkü bana ihsan et" (Sad 35). Allah da onu hor ve hakir olarak geri çevirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5631</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir erkek bir kadınla nikah yapar ve temasta bulunursa, artık o kadının kızını nikahlaması ona helal olmaz. Eğer kadına temas etmemişse kızını nikahlayabilir. Bir erkek bir kadını nikahlarsa, kadına temas etmiş olsa da olmasa da kadının annesiyle artık nikahla<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5694</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir kadın hastalanmıştı, şöyle bir nezirde bulundu: "Allah Teala hazretleri bana şifa verirse, buradan gidip Mescid-i Aksa'da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılacağım." Sonra kadın iyileşmişti. Hemen yol hazırlığı yaptı. Hz. Meymune radıyallahu anha'ya geldi, selam verip kararını anlattı. Meymune, kadına:
"Hele otur, hazırladığını (burada) ye. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın mescidinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl. Zira ben O'nun şöyle söylediğini işittim:
"Şu mescidimde kılınan bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, Ka'be Mescidi hariç bütün mescidlerde kılınan bin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan daha hayırlıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5695</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Fetih günü bir adam kalkıp: "Ey Allah'ın Resûlü dedi. Ben aziz ve celil olan Allah'a nezirde bulundum ve dedim ki: "Eğer Mekke'nin fethini sana müyesser ederse, Beytu'I Makdis'te iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılacağım." Resûlullah aleyhissalatu vesselam adama:
"Sen şurada kıl!" cevabında bulundu. Adam talebini tekrar etti:
"Sen şurada kıl!" buyurdu. Adam bir kere daha tekrar edince:
"Öyleyse sen bilirsin" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5728</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha'nın anlattığına göre, "Kişinin (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da) elini boş böğrüne koymasını mekruh addederdi ve: "Bunu yahudiler yapar"derdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5735</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Halid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hudeybiye'de, bize, geceleyin yağan yağmurun peşinden sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırmıştı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitince cemaatın önüne geçti ve:
"Rabbiniz ne dedi biliyor musunuz?" buyurdu. Cemaat: "Allah ve Resûlü bilir!" dediler.
"Allah Teala Hazretleri: "Kullarımdan bir kısmı bana mü'min, bir kısmı da kafir olarak sabahladı. "Allah'ın fazlı ve rahmmetiyle bize yağmur yağdırdı" diyen bana mü'min, yıldızları da inkar edici olarak sabahladı.Kim de: "Falanca falanca yıldız sayesinde bize yağmur yağdırıldı" dediyse o da bana kafir, yıldıza mü'min olarak sabaha erdi" dedi!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5887</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Bekre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sizden kimse: "Ramazanın tamamında (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a) kalktım, tamamında orucumu tuttum" demesin."
(Hadisi Ebu Bekre'den rivayet eden Hasan Basri der ki:) "Bilemiyorum, Aleyhissalatu vesselam bu sözüyle kişinin nefsini tezkiye etmiş olmasını mı mekruh addetti veya "uyumak da lazım yatmak da" mı de(mek iste)di?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5899</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi 'l-Hudri radiyallahu anh anlatıyor: "Bir gün Resulullah aleyhissalatu vesselam bize ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>i kıldırdı. Sonra bir hutbede bulundu. Bu hutbede, kıyamet vaktine kadar olacak her şeyi bize haber verdi. Bunu belleyen belledi, unutan unuttu. söyledikleri arasında şu da vardı: "dünya caziptir, tatlıdır. Allah sizi buraya halife olarak göndermiştir, nasıl amel edeceğinize bakmaktadır.
- Aman uyanık olun, dünyadan kaçının, kadından kaçının.
- Aman uyanık olun! Kimseyi, insanların korkusu, bildiği bir hakikatı söylemekten alıkoymasın!"
Ravi der ki: "(Bunu söyleyince) Ebu Said merhum ağladı. Sonra sözlerine devam etti: "Vallahi öyle şeyler gördük ki, korktuk. Resulullah 'ın söyledikleri arasında şu da vardı:
- Haberiniz olsun! Kıyamet günü, her bir vefasız için vefasızlığı nisbetinde bir bayrak dikilecektir. Baş imamın (devlet reisinin) vefasızlığından daha büyük bir vefasızlık olmayacaktır. Onun bayrağı kıçının yanına dikilir." O günkü bellediklerimiz meyanında şu da vardı
- Haberiniz olsun! İnsanoğlu çok çeşitli tabakalar halinde yaratılmıştır:
- Kimisi vardır, mü'min olarak doğar, mü'min olarak yaşar, kafir olarak ölür.
- Kimisi vardır, kafir olarak doğar, kafir olarak yaşar, mü'min olarak ölür.
- Kimisi vardır, kafir olarak doğar, kafir olarak yaşar, kafir olarak ölür.
- Haberiniz olsun kimisi vardır yavaş öfkelenir, (öfkesinden) çabuk döner; kimisi vardır çabuk öfkelenir, çabuk döner; kimisi vardır, yavaş öfkelenir, yavaş döner. İste bunlar birbirlerini dengeler.
- Haberiniz olsun onlardan bir kısmı vardır; çabuk döner, çabuk kızar. Bilesiniz bunların en hayırlısı ağır öfkelenen, çabuk dönendir; en şerlileri de çabuk öfkelenip yavaş dönendir.
- İnsanlardan borcunu iyi ödeyen, (başkasındaki alacağını) iyi talep eden vardır. Kimisi de kötü öder, iyi talep eder; kimi de kötü talep eder, iyi öder, bunlar birbirlerini dengeler. Bilesiniz bir kısmı vardır kötü öder, kötü talep eder. Bilesiniz bunların en hayırlısı iyi ödeyen, iyi talep edendir; en kötüleri de kötü ödeyen, kötü talep edendir. Bilesiniz! Öfke ademoğlunun kalbinde bir kordur. Gözlerinin kızarmasını, avurtlarının şişmesini görmüyor musunuz! Kim, öfkeden bir başlangıç hissederse, yere yaslansın, (öfkesi geçinceye kadar öyle kalsın)." Ebu Said dedi ki: "Biz (bu sırada) Gündüzün aydınlığı devam ediyor mu diye güneşe bakmaya başladık. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Haberiniz olsun! dünyanın ömründen geçmiş kısmına nisbeten geri kalan kısmı, şu gününüzden geçen kısma nazaran geri kalan kısmına nisbeti gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5918</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Kisra'ya ve Necasi'ye
-Bu Necasi üzerine cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldığı Necasi değildir
-Ve bütün inatçı cebbarlara, onları aziz ve celil olan Allah'a davet eden mektuplar yazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5936</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da) emrolunduğu yerde açıktan okudu, emrolunduğu yerde sükut etti (gizli okudu). "Ve senin Rabbin unutkan değildir" (Meryem 64); "Andolsun ki, Allah'ın Resulunde sizin için (her hususta) güzel bir örnek vardır" (Ahzab 21).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5939</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radiyallahu anhuma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bize (bazan) sabah oluncaya kadar Beni İsrail kıssası anlatırdı. Anlatma işini farz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için kalkınca bırakırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5951</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ali İbnu Ebi Talib radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın son sözü: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>! <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>! Sağ ellerinizin sahip olduğu (köleler) hakkında Allah'tan korkun!" olmuştu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5964</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim, Allah'a herhangi bir şerik koşmadan tam bir ihlas yani Allah'ın birliğine iman, O'na halisane kulluk, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> ve zekat vazifelerini yapma hali üzere dünyayı terkederse, Allah kendisinden razı olmuş halde ölmüş olur."
Hz. Enes radıyallahu anh devamla der ki: "İşte bu hal, peygamberlerin hepsi tarafından getirilmiş olan (ve Allah indinde makbul olduğu Kur'an'da belirtilen (Al-i İmran 19)) gerçek dindir. Bu dini, peygamberler, Rablerinden alıp beşeri hevaya dayanan (felsefi nazariye ve) iddialar ortalığı kaplamazdan önce, insanlara tebliğ etmişlerdi.
Bu hakikatı tasdik eden Kur'ani nasslar mevcuttur. Bilhassa en son inen (suredeki) şu ayet onlardandır: "Eğer (o müşrikler) tevbe eder, -Enes der ki: "Tevbeden murad putları ve onlara tapmayı bırakmaktır- <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını dosdoğru kılar ve zekatlarını verirlerse siz de onları serbest bırakın. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir" (Tevbe 5).
Bir diğer ayette şöyle buyrulmuştur: "Eğer tevbe eder, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını dosdoğru kılar ve zekatlarını verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir" (Tevbe 11).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5982</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bera İbnu Azib radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yaptığı haccda biz de beraberdik. (Bir ara) yolda bir yerde konakladı ve cemaatle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılma emrini verdi. Bu sırada, Hz. Ali radıyallahu anh'ın elinden tutarak (yanındaki ashabına): "Ben mü'minlere nefislerinden evla değil miyim?" diye sordu. Hep bir ağızdan: "Elbette evlasın!" dediler. Aleyhissalatu vesselam tekrar:
"Ben her mü'mine, kendi nefsinden evla değil miyim?" buyurdular. Ashab yine hep bir ağızdan: "Evet evlasınız!" dediler. Bunun üzerine (Ali'yi göstererek):
"İşte bu, ben kimin dostu isem, onun dostudur! Allah'ım, sen buna dost olana dost, düşman olana düşman ol!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5985</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh buyurdular ki: "Ben Allah'ın kulu, Resülü'nün kardeşiyim ve ben Sıddik-ı Ekber'im. Benden sonra sıddik-ı ekber olduğunu söyleyen yalancıdan başkası değildir. İnsanlardan önce yedi yıl <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6003</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi'I-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah üç şeye güler (rahmetiyle yönelir): <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için teşkil edilen saf, geceleyin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan adam ve orduda cihad eden adam."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6011</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bana dediler ki: "Ey Ebu Zerr! Senin evden çıkıp Allah'ın kitabından bir ayet öğrenmen, senin için yüz rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmandan daha hayırlıdır. Keza gidip ilimden bir bab (mevzu) öğrenmen -ki bu babla amel edilsin veya edilmesin- senin için bin rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmandan daha hayırlıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6038</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı şöyle derken işittim: "Allah, temizlik olmadan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı, çalınan maldan da sadakayı kabul etmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6039</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Her hususta dosdoğru istikamet üzere olun; meyletmeyin. Ama buna güç yetiremezsiniz. Öyleyse bilin ki, en hayırlı ameliniz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır. Kamil mü'minden başkası abdesti (hakkı ile) muhafaza edemez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6040</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame radıyallahu anh, Resûlullah'tan naklen anlatmıştır: "İstikamet üzere olun! İstikamet üzere olsanız, bu ne iyidir! Amellerinizin en hayırlısı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır. Abdesti ancak kamil mü'minler (hakkıyla) muhafaza ederler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6057</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Geceleyin yolların üzerine yatmaktan, oralarda <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmaktan sakının. Çünkü yolların üstü yılanların ve vahşi havvanların sığınağıdır. Yolların üzerine abdest bozmaktan da sakının. Çünkü bu, lanet vesilesidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6058</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Salim radıyallahu anh babasından naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam yol ortasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayı, oralarda büyük veya küçük abdest bozmayı yasakladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6066</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Süfyan radıyallahu anh anlatıyor: "Bana Ebu Eyyûb el-Ensari, Cabir İbnu Abdillah, Enes İbnu Malik haber verdiler ki, Tevbe sûresinin 108. ayeti -ki meal-i şerifi şöyledir: "Orada maddi ve manevi pisliklerden temizlenmeyi seven kimseler vardır. Allah da çokca temizlenenleri sever"- nazil olduğu vakit Resûlullah: "Ey Ensar cemaati! Allah sizi temizlik hususunda övmektedir, (bu övgüye sebep olan) temizliğiniz nedir?" diye sordular. Onlar da:
"Biz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için abdest alırız, cünüblüğe karşı yıkanırız, su ile de istinca yaparız!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Övgü işte bunun için! Buna devam edin!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6071</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılanın önünden geçmekle) kedi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bozmaz. Çünkü o, evin (demirbaş) eşyasındandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6080</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Sa'd es Saidi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Abdesti almayanın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı yoktur. Abdest alırken Allah'ın ismini zikretmeyenin de abdesti yoktur. Resûlullah'a salat (u selam) okumayanın da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı yoktur. Keza Ensarı sevmeyenin de <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6085</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir defasında abdest uzuvlarını) birer kere yıkayarak abdest aldı ve: "Bu abdest, Allah'ın bunsuz hiçbir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kabul etmeyeceği kimsenin abdestidir!" buyurdu. Sonra abdest uzuvlarını ikişer sefer yıkayarak aldı ve: "Bu abdestlerin kıymetlisidir!" buyurdu. Sonra üçer sefer yıkayarak abdest aldı ve:
"Bu, abdestin en mükemmel olanıdır. Ayrıca bu, hem benim, hem de Halilullah olan Hz. İbrahim aleyhisselam'ın abdestidir. Kim bu şekilde abdest alır, tamamlayınca da eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Resulühü "Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın kulu ve elçisidir" derse kendisine cennetin sekiz kapısı birden açılır, hangi kapısından dilerse ondan içeri girer!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6086</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Übey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor "Resûlullah aleyhissalatu vesselam su getirtip (uzuvlarını) birer birer yıkayarak abdest aldı.
"İşte bu abdest vazifesidir!" buyurdu. Yahut da: "İşte bu, yapmadığı taktirde, Allah'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kabul etmeyeceği, kişinin (yapması gereken asgari) abdestidir!" buyurdu. Sonra ikşer ikişer yıkayarak abdest aldı. Sonra:
"Bu da, Allah'ın ücretini iki hisse verdiği kişinin abdestidir!" buyurdu. Üçer sefer yıkayarak abdest aldı ve: "İşte bu benim ve benden önceki peygamberlerin abdestidir!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6089</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim: "Yaptığınız taktirde AIlah'ın günahlarınızı affedip, sevabınızı artırdığı ameli size söyleyeyim mi?"
"Evet ey Allah'ın Resülü, söyleyin!" dediler.
"Sıkıntıya rağmen abdesti mükemmel yapmak, mescidlere çok yürümek, bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sonra müteakip <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı beklemek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6095</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalktığın vakit abdesti mükemmel yap. (Bu cümleden olarak) suyu ayak ve el parmaklarının arasına iyice ulaştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6106</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) horlayıncaya kadar uyudu. Sonra kalkıp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6113</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süveyd İbnu Nu'man el-Ensari"nin anlattığına göre, "Ashabtan bir grup Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Hayber'e hareket ederler. Yolda Sahba nam mevkiye gelince ikindi kılınır. Aleyhissalatu vesselam yiyecek talep eder. Sadece kavud çıkarılır. Onlar yenilir, içilir. Sonra su talep eden Resûlullah ağzını çalkayıp cemaate akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6115</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Devenin etini yeyince abdest alın, koyunun etini yeyince abdest almayın. Deve sütü içince de abdest alın, koyun sütü içince abdest almayın; koyun ağılında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılın, deve ağıllarında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayın" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6117</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam hanımlarından birini öptü, sonra çıkıp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a gitti, abdest almadı." (Ravi Urve der ki): "O mutlaka sendin!" dedim, Aişe güldü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6118</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam abdest alır, sonra (zevcesini) öper ve abdest almadan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı. Bunu bana yaptığı da olurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6119</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Gutayf el-Huzeli anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer'i mesciddeki ders halkasında dinlemiştim. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakti girince, kalkıp abdest aldı ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı, sonra tekrar tedris halkasına döndü. İkindi vakti olunca, yine kalkıp abdest aldı, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı, tekrar yerine geldi. Akşam vakti girince, kalkıp abdest aldı ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı sonra yerine geldi. Ben: "Allah seni ıslah buyursun her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> girince abdest almak farz mı sünnet mi?" dedim.
"Sen hep beni ve yaptığımı mı gözetledin?" dedi. "Evet!" dedim. Bunun üzerine: "Hayır" dedi ve açıkladı: "Eğer sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı için abdest alsam onunla bütün <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları kılabilirim, (bu caizdir), yeter ki abdestimi bozmamış olayım. Ancak Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Kim abdest üzerine abdest alırsa ona on hasenat vardır" dediğini işittim de bu hasenelere talip oldum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6120</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Saidi'I-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da abdestin bozulduğuna dair düşülecek şüpheden sorulmuştu, şöyle cevap verdi: "Kulağına bir ses, burnuna bir koku gelinceye kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan ayrılmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6129</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam hanımına temas ederken giydiği elbisesinin içerisinde (elbiseyi yıkamadan) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıp kılamayacağını sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Kılabilir. Ancak herhangi bir bulaşık görürse onu yıkaması gerekir" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6132</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Ben, bir sefer sırasında Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile beraberdim. Bir ara "su var mı?" diyerek abdest suyu getirtti. Abdest alıp mestleri üzerine meshetti. Sonra orduya yetişerek askerlere <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6137</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Eyyub radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Beş vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına kadar cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı, emanetin edası, arada cereyan eden (küçük günahlara kefarettir."
Ben: "Emanetin edası nedir?" dedim.
"Cenabetten gusuldür. Zira her kılın dibinde (yıkanması gereken) cenabetlik vardır" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6141</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam abdest bozma hususunda darlanan kimseye (abdestini bozmadan) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayı yasakladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6142</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sizden kimse (abdest bozma) sıkıntısı varken <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6156</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek: "Ben cenabetten yıkanmış, sonra da sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılmıştım, sonradan, bedenimde tırnak kadar bir yere suyun değmemiş olduğunu farkettim (ne yapayım?)" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Eğer, orayı (ıslak) elinle meshetseydin bu sana yeterliydi" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6158</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muğire İbnu Ş'u'be radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte öğleyi gün ortası sıcaklığında kılardık. (Bir ara) bize: "Öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını serinliğe bırakın. Zira hararetin iddeti cehennemin kabarmasındandır" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6159</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını serinliğe bırakın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6160</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abbas İbnu Abdi'l-Muttalib radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ümmetim, akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını yıldızlar cıvıldaşıncaya kadar tehir etmedikçe fıtrat üzerine devam eder."
Ebu Abdillah İbnu Mace der ki: "Muhammed İbnu Yahya'nın şöyle dediğini işittim: "Bu hadis hakkında alimler Bağdat'ta anlaşmazlığa düştüler. Ben ve Ebu Bekr el-A'yan, Avvam İbnu Abbad İbni'l-Avvam'a kadar gidip sorduk. Bize, babasına ait asıl nüshayı çıkardı, araştırdı, hadisi orada buldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6161</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, bize, yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra gece sohbetini kıtmıştır, yani bize bunu yasaklamıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6162</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bedeviler, (yatsı) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı meselesinde size galebe çalmasınlar." İbnu Harmele şu ilavede bulundu:- Bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın adı işa (=yatsı)dır.- Bedeviler ona, develeri sebebiyle geciktirip tehir ettikleri için "ateme" derler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6163</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Salim, babası Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları (duyurup toplanmayı sağlama) vasıtası üzerine halkla istişare etti. Boru öttürmeyi teklif ettiler. Yahudiler(in usulü olması) sebebiyle bunu hoş karşılamadı. Bunun üzerine halk çan çalınabileceğini hatırlattı. Aleyhissalatu vesselam, hıristiyanlara benzeme) endişesiyle bunu da hoş karşılamadı. Aynı gece, Ensardan Abdullah İbnu Zeyd denen bir zata ve Ömer İbnu'I-Hattab'a rüyalarında ezan öğretildi. Ensari, geceleyin Resûlullah aleyhissalatu vesselam'in kapısını çaldı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onu (öğrenip okumasını) Bilal'e emretti. Bilal da ezan olarak okudu."
Zühri diyor ki: "Bilal radıyallahu anh hazretleri sabah ezanına şu ibareyi ilave etti: "Essalatu hayrun mine'n-nevm (=<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> uykudan hayırlıdır)." Resûlullah bu ilaveyi teyid etti."
Hz. Ömer radıyallahu anh: "Ey Allah'ın Resulü, Abdullah İbnu Zeyd'in gördüğünü rüyamda ben de görmüştüm (ancak o, size duyurmakta benden önce davrandı)" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6164</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Mahzura İbnu Mi'yer radıyallahu anh'ın terbiyesinde yetim olarak yetişen Abdullah İbnu Muhayrız'dan rivayet edildiğine göre, "Ebu Mahzure, kendisini Suriye'ye göndermek üzere hazırlarken, Abdullah, Ebu Mahzure'ye şöyle dediğini anlatıyor: "Ey amcacığım! Ben Suriye'ye gidiyorum ve senin ezan okuyuşunun (hikayesini) soruyorum."
Ravi, bunun üzerine Ebu Mahzure'nin şunu anlattığını belirtir: "Ben bir grupla birlikte yola çıkmıştım. Epey bir yol almıştık. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın müezzini Aleyhissalatu vesselam'ın yanında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için ezan okudu. Biz de müezzinin sesini Aleyhissalatu vesselam'a arkamız dönük olarak işittik. Biz onun sesini alaylı alaylı tekrar edip yansıladık. (Bu yaptığımızı) Resûlullah aleyhissalatu vesselam işitti. Bize bazı kimseler yollayarak yanına çağırttı önüne oturttu ve: "Kulağıma kadar gelen ses hanginizin?" dedi. Arkadaşlarım beni işaretlediler. Doğru da söylediler. Resûlullah, onları geri çevirdi, beni alıkoydu. Sonra bana: "Kalk ezan oku!" dedi. Doğruldum. (Ezanı bilmediğimden) öyle mahçup olmuştum ki, o anda nazarımda Resûlullah'tan ve yapmamı emrettiği şeyden daha menfur bir şey yoktu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın önünde doğrulmuş, öyle kalmıştım.
Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ezanı kendisi bana okudu. Arkadan: "Haydi söyle!" dedi. Allahuekber, Allahuekber, Allahuekber, Allahuekber, Eşhedü en Ia ilahe illallah, eşhedu en la ilahe illallah, Eşhedü enne Muhammede'r-Resûlullah, eşhedü enne Muhammede'r-Resûlullah!"
Sonra bana şunu söyledi: "Sesini yükselt. Eşhedü en la ilahe illallah, eşhedu enlailahe illallah, eşhedü enne Muhammede'r-Resûlullah, eşhedu enne Muhammede'r-Resûlullah, Hayye ala's-salati, hayye ala's-salah, Hayye ala'l-Felahi hayye ala'l-felah. Allahuekber Allahuekber, la-ilahe illallah!"
Sonra, ezanı bitirince beni çağırdı ve bana içerisinde gümüş para bulunan bir çıkın verdi. Sonra elini Ebu Mahzûra'nın alnına koydu, arkadan yüzüne kaydırdı, sonra göğsü üzerine götürdü, sonra ciğerinin üzerine kaydırdı. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın mübarek eli, Ebu Mahzûra'nın göbeği üzerine ulaştı. Sonra Aleyhissalatu vesselam: "Allah seni mübarek kılsın, Allah sana bereket yağdırsın" dedi. Ben de:
"Ey Allah'ın Resûlü! Bana Mekke'de ezan okumamı emir buyursanız?" dedim."
"Haydi emrettim!" buyurdular.
Derken içimde Resûlullah'a karşı duyduğum bütün kötü hisler kayboldu. Yerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam sevgisi doldu. Hemen Resûlullah'ın Mekke'deki valisi Attab İbnu Esid'in yanına geldim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın emri sebebiyle Attab'ın yanında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için ezanı ben okudum."
Ravi der ki: "Ebu Mahzura'ya yetişenler bu hadiseyi, Abdullah İbnu Muhayriz'in bana anlattığı şekil üzere bana tahdis ettiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6167</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Müezzinlerin boyunlarına, müslümanların iki hasletleri takılmıştır: <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları ve oruçları. (Bunların vakitlerini müslümanlara müezzinler ilan eder.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6168</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Bilal radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "(Bir gün) sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını haber vermek üzere Aleyhissalatu vesselam'ın yanına gelmiş, ancak kendisine "uyuyor" denilmiş. Bunun üzerine:
"Essalatu hayrun mine'n-Nevm, essalatu hayrun mine'n-nevm (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> uykudan daha hayırlıdır)!" demiştir. Bundan böyle bu ibarenin sabah ezanına dahil edilmesi kabul görmüş ve ezan bu minval üzere kesinlik kazanmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6180</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan anlatıldığına göre, "Kendisine, insan tersinin atıldığı bahçelerde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmanın hükmünden sorulduğu zaman, Resulullah'a refederek, şu cevabı vermiştir: "Eğer bahçe birçok defalar sulanmış (pislik eseri kalmamış) ise orada <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılabilirsiniz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6183</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Amcalarımdan biri, Resulullah aleyhissalatu vesselam için yemek hazırladı. Gelip Resulullah aleyhissalatu vesselam'a:
"Evimde yemek yemenizi ve orada bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmanızı arzu ediyorum" dedi. (Aleyhissalatu vesselam davete icabet ederek) evine geldi. Evinde şu hasırlardan biri vardı. Hasırın bir köşesinin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için hazırlanmasını emir buyurdu. Bunun üzerine üzeri süprüldü ve (yumuşaması için) üzerine su serpildi. Sonra Aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Biz de ona uyarak <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldık."
Ebu Abdillah İbnu Mace der ki: "Hadiste geçen fahl kelimesi siyahlaşmış hasır manasına gelir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6187</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Eğer siz, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak için koyun ağılı ve deve damından başka bir yer bulamadı iseniz, koyun ağılında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ınızı kılın, fakat deve damında kılmayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6188</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Muğaffel el-Müzeni radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Koyun ağıllarında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılın, deve damlarında kılmayın. Çünkü develer, şeytanlardan yaratılmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6189</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sebre İbnu Ma'bed el-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Deve damlarında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınmaz, fakat koyun ağıllarında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6192</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Saidi 'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (bir defasında yanındakilere): "Allah'ın kendisiyle hataları örtüp, sevapları artırdığı şeyi size göstereyim mi?" demişti. Ashab: "Evet söyleyin ey Allah'ın Resulü!" dediler. Bunun üzerine:
"O şey, zahmetli durumlarda bile abdesti tam almak, mescidlere çok adım atmak, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sonra müteakip <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı beklemek!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6193</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim evinden <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmak üzere çıkar ve: "Ey Allahım! Senden isteyenlerin senin katındaki hakkı için ve şu yürüyüşümün hakkı için senden istiyorum. Ben kibirlenmek, böbürlenmek veya görsünler, desinler gibi adi maksadlarla evden çıkmış değilim. Senin gazabından sakınmak, rızanı kazanmak için evden çıktım. Öyleyse beni ateşten korumanı istiyorum, günahlarımı bağışlamanı talep ediyorum. Çünkü senden başka günahları affeden yoktur" diye dua eder, (yalvar yakar olursa) Allah Teala hazretleri, ona (rahmet) yüzüyle teveccüh eder ve yetmişbin melek de kendisi için istiğfar eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6197</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bir mescidde cemaatle yatsının ilk rek'atini kaçırmadan kırk gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa Allah Teala hazretleri, bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>lar vesilesiyle onun için ateşten bir azadlık yazar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6198</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Müslüman bir kimse, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> ve zikir için mescidi vatan edindiği (çokca gitmeyi alışkanlık haline getirdiği) zaman Allah'ın onun bu halinden duyduğu sevinç, tıpkı gurbette adamı olan kimselerin onun yanlarına dönmesiyle (kavuşmaktan) duydukları sevinç gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6199</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılmıştık.. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sonra dileyenler evlerine döndü, dileyenler de yerinde kaldı. (Çok geçmeden) Resulullah aleyhissalatu vesselam koşarcasına ve hızlı hızlı nefes alarak, diz kapakları da açılmış bir halde geldi. Bize dediler ki: "Müjdeler olsun! İşte Rabbiniz! Sema kapılarından bir kapı açmış, meleklere karşı sizlerle iftihar ediyor ve diyor ki: "Kullarıma bakın! Farzlarını eda ettiler. Şimdi de diğer <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı beklemekteler!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6201</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın kıraatini "Elhamdulillahi Rabbi'l-alemin..." ile başlatırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6202</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mus'ab İbnu Sa'd'ın babası Sa'd İbnu Ebi Vakkas ve İbnu Mes'ud radıyallahu anhüm'ün anlattıklarma göre: "Resulullah aleyhissalatu vesselam cuma günü sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında "Elif-lam-mim tenzil ve Hel eta a'le'l-İnsan" surelerini okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6203</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabından Bedir savaşına katılanlardan otuz tanesi toplanarak aralarında: "Gelin, Resulullah'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da sessiz okuduğu kıraatın kaç ayet olduğunu kıyaslayarak tesbit edelim" dediler. Bu hususta iki kişi bile ihtilaf etmedi. Aleyhissalatu vesselam'ın öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında okuduğu ayetin miktarını kıyas suretiyle hesaplayıp otuz ayet kadar olduğunu tesbit ettiler. İkinci rekatte okuduğu bunun yarısı kadardı. Aynı ölçümü ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı için de yaptılar. İkindinin kıraati öğlenin son iki rekatındaki kıraatin yarısı kadardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6204</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında "Kul ya eyyühe'l-kafirün" ve "kul hüvallahu ahad" surelerini okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6205</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"İster farz ister nafilelerde olsun her rekatte "elhamdulillahi Rabbi'l-alemin" suresi ile bir başka sure okumayanın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6206</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İçinde Fatiha suresi okunmayan her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> noksandır, noksandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6207</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Bir adam kendisine: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da imam okurken ona uyan kimse de Kur'an'dan okur mu?" diye sormuş, o da şu cevabı vermiştir: "Bir adam, Aleyhissalatu vesselam'a her <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da kıraat var mı ?" diye sormuştu da Aleyhissalatu vesselam'dan: "Evet!" cevabını almıştı. Bunun üzerine cemaatten biri de: "Bu vacip oldu" demişti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6209</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "İnsanlar amin demeyi terkettiler. Halbuki Resulullah aleyhissalatu vesselam, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da "gayri'l mağdubu aleyhim ve la'd-dallin" deyince amin derdi, bunu ön saftakiler işitirdi, sonra mescid amin sesiyle dalgalanırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6213</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da, iftitah tekbiri sırasında ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırdığını gördüm. Rüku sırasında da, (rükudan) secdeye gitme) sırasında da aynı şekilde kaldırıyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6214</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Umayr İbnu Habib radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam farz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da, her tekbir ile beraber ellerini kaldırırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6216</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a girdiği vakit ve rükuya giderken ellerini kaldırırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6217</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a başlarken ellerini kaldırırdı. Rükuya gidince, rükudan başını kaldırınca aynı şekilde ellerini kaldırırdı ve derdi ki:
"Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı bu şekilde yapıyor gördüm." İbrahim İbnu Tahman ellerini kulaklarına kadar kaldırırdı.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6218</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ali İbnu Şeyban radıyallahu anh anlatıyor: "Kavmimizin heyetiyle Resulullah aleyhissalatu vesselam'a geldik. Ona biat ettik ve arkasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldık. Aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını tam yapmayan yani rüku ve secdede belini düzgün tutmayan bir adama gözünün ucuyla baktı. Resulullah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılınca: "Ey müslümanlar, rüku ve secdede belini düzgün tutmayan kimsenin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> değildir" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6219</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Vabısa İbnu Ma'bed radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken gördüm, rüku yapınca sırtını (başını) dümdüz yapıyordu. Öyle ki üzerine su dökülecek olsa öyle sabit kalacaktı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6221</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Cuheyfe anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dayken, yanında nasiblerden bahis açıldı. Bir adam: "Falanın nasibi atlardadır" dedi. Bir diğeri: "Falanın nasibi de develerdedir" dedi. Bir başkası da: "Falanın nasibi koyunlardadır" dedi. Bir diğeri "Falanın nasibi kölededir" dedi. Aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılıp son rek'at(ın rükuun)dan başını kaldırınca: "Ey Rabbimiz! Semavat ve arz dolusu, daha başka dileyeceğin şeyler dolusu hamdimiz sanadır. Ey Rabbimiz! Senin verdiğine mani olacak yoktur. Men ettiğin şeyi de verecek yoktur. Nasib sahibinin de bir faydası yoktur. Nasibi veren de sensin" dedi ve Aleyhissalatu vesselam onlara, dediklerinin doğru olmadığını duyurmak için sesini nasib kelimesinde uzattı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6223</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında, iki secde arasında: "Rabbi'ğ-fir li ver'hamni vecburni ve'rzukni verfa'ni (Rabbim! Beni mağfiret et, bana rahmet buyur, kırıklarımı iyileştir hana rızık ver derecemi yükselt)" diye dua ederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6227</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir adama: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da (oturunca) ne diyorsun?" diye sordu. Adam: "Ben teşehhüdü okurum, sonra Allah'tan cenneti isterim, ateşe karşı O'na sığınırım. Ama vallahi, ben ne senin mırıldanmalarını ne de Muaz'ın mırıldanmalarını (sessizce yapılan dualar) bilmiyorum" dedi.
Aleyhissalatu vesselam: "Biz de aynı şeyler etrafında mırıldanıyoruz" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6229</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ammar İbnu Yasir radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın sonunda) sağına ve soluna selam veriyor, bu sırada yanağının beyazı görülecek kadar başını çeviriyordu. Selamda: "Esselamu aleyküm ve rahmetullahi, essalamu aleyküm ve rahmetullahi" diyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6230</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Bize Hz. Ali Cemel günü, öyle bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı ki, bu bize Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını hatırlattı. Biz o <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı ya unutmuştuk yahut da tamamen terketmiştik. Zira Ali, sağına da soluna da selam verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6231</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Sa'd es-Saidi radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın sonunda) bir kere önüne selam verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6232</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken gördüm. (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkarken) bir kere selam vermişti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6233</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılınca, selam verirken şöyle derdi: "Allahümme es'elüke ilmen nafi'an ve rızken tayyiben ve amelen mütekabbelen. (Ey Rabbim! Senden faydalı ilim, temiz rızık ve makbul amel talep ediyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6234</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca bazan) sağından, (bazan) solundan dönüp gittiğini gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6235</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Biriniz, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan kardeşinin önünden geçmesinde nasıl bir günah bulunduğunu bilseydi, o adımı atmaktansa yüz yıl yerinde kalmak(nazarında) daha hayırlı olurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6236</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ummü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam ümmü Seleme'nin hücresinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu, önünden, Ebu Seleme'nin oğlu Ömer veya Abdullah geçmek istedi. Resulullah aleyhissalatu vesselam eliyle işaret etti. Çocuk geri döndü. Derken Zeyneb Bintu Ümmü Seleme geçmek istedi. Resulullah eliyle ona da işaret etti. Ama kızcağız geçti. Aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılınca: "Kadınlar (muhalefette ve istediklerini yapmada erkeklerden) baskındırlar" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6237</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre ve Abdullah İbnu Muğaffel radıyallahu anhuma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam "(<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılanın önünden geçen) kadın, köpek ve eşek, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı keser" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6238</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hasen el-Urani anlatıyor: "Hz. İbnu Abbas radıyallahu anhüma'nın yanında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kesen şeyler mevzubahis edilmiş, bu meyanda köpek, eşek ve kadın da sayılmıştı. Şunu söyledi: "Oğlak hakkında ne dersiniz? Aleyhissalatu vesselam, bir gün <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyordu, önünden bir oğlak geçecekti, Reslullah ondan evvel davranarak ileri geçip kıble duvarı ile arasını kapattı ve geçmesine mani oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6240</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kişinin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da iken (yapışan öteberiyi gidermek için) alnını silme işini çok yapması <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın edebine aykırıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6241</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da iken sakın parmaklarını çıtlatma!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6243</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Adiyy İbnu Sabit, babası kanalıyla dedesinden, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın şu sözünü rivayet etmiştir: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da tükürmek, sümkürmek, hayız haline girmek ve uyuklamak şeytandandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6244</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Üç kişi vardır ki bunların kıldıkları <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, başlarından bir karış öte yükselmez: Kendisini sevmeyen kimselere <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldıran kimse, kendisine kocası küs olarak geceyi geçiren kadın, birbirine küs iki kardeş."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6246</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılıyordu, gelip hemen sol tarafına durdum, beni tutup sağına durdurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6247</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, muhacirlerin ve ensarların, (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> adabını) kendisinden almaları için, hemen peşine durmalarından hoşlanırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6248</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hazım anlatıyor: "Yüce sahabi Sehl İbnu Sa'd es-Saidi kavminin gençlerini <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırmak için öne geçirirdi. Kendisine: "Senin İslamiyet'te hatırı sayılır bir önceliğin (kıdem) olduğu halde niye böyle yapıyorsun?" diye soruldu. Şu cevabı verdi: "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:"İmam zamin (kefil)dir. Eğer <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı iyi kıldırırsa sevap hem onadır, hem cemaatedir. Şayet fena kıldırırsa vebali kendinedir, cemaate değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6249</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Osman İbnu Ebi'l-as radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ben <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da çocuk ağlaması işitir, bunun üzerine kıraatimi kısa tutarım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6250</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki, (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da) safları dolduranlara Allah rahmet kılar, melekler de günahlarının örtülmesi için dua ederler. Kim de safdaki bir gediği doldurursa, bu ameli sebebiyle Allah onun cennetteki makamını bir derece yükseltir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6251</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bera İbnu Azib ve Abdurrahman İbnu Avf radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim: "Allah ve melekleri ilk safta <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılanlara salat ederler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6254</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ali İbnu Şeyban anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gitmek üzere kavmimizin yola çıkardığı heyet olarak yola çıkıp Resulullah'ın yanına geldik. Ona biat ettik, arkasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldık. Sonra arkasında bir başka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> daha kıldık. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> bitmişti. Safın gerisinde tek başına <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan birini gördü. Aleyhissalatu vesselam, adam gideceği zaman yanında durarak: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına (yeniden) yönel! Çünkü safın gerisinde tek başına kılanın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı yoktur!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6256</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Bera radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte Beytu'l Makdis'e doğru onsekiz ay <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldık. Medine'ye girişinden iki ay sonra kıble istikameti Ka'be'ye çevrildi. Resulullah aleyhissalatu vesselam, Beytu'l Makdis'e müteveccihen <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken yüzünü çokça semaya çeviriyordu: Allah Teala hazretleri, Peygamberinin kalbinden geçeni yani, Ka'be'ye yönelme arzusunu bildi.
Bir gün Cebrail aleyhisselam (göğe doğru) yükseldi. Resulullah aleyhisalatu vesselam, o yerle gök arasında yükselirken onu gözüyle takip etmeye başladı, onun nasıl bir vahiy getireceğini gözetliyordu. Derken aziz ve celil olan Allah "Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilip durduğunu görüyoruz..." (Bakara 144) ayetini indirdi. Biz, Beytu'l-Makdis'e doğru farzın iki rek'atini kılmış tam rükuda iken, bir adam gelip: "Kıble, Ka'be'ye doğru çevrilmiştir!" haberini getirdi. Derhal yönlerimizi çevirdik. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ımızı yenilemeyip kıldığımız kısmın devamını tamamladık. Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Ey Cibril! Beytul-Makdise doğru kıldığımız <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larımızın hali ne olacak?" diye sordu. Bunun üzerine de, Allah Teala hazretleri: "Allah sizin (daha önce Beytu'l-Makdis'e doğru kıldığınız) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ları zayi etmeyecektir" (Bakara 143) ayetini inzal buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6257</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Biriniz mescide girince iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadan oturmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6258</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Huzeyfe radıyallahu anh'ın anlattığına göre, Şebese İbnu'r-Rıb'iyy'in önüne tükürdüğünü görmüş ve: "Ey Şebese! önüne tükürme, zira Resulullah, aleyhissalatu vesselam bundan yasaklamış ve: "Kişi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durduğu vakit Allah Teala hazretleri ona veçhinden yönelir" buyurmuştur dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6259</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Dinar rahimehullah anlatıyor: "İbnu Abbas radıyallahu anhüma Basra'da halısı üzerinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı, sonra arkadaşlarına Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın, halısı üzerinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldığını söyledi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6260</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Abdirrahman radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bize geldi ve Beni Abdileşhel mescidinde bize <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. Secde edince ellerini elbisesinin üzerine koyduğunu gördüm.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6261</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sabit İbnu Samit radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, bir elbiseye bürünmüş olarak Beni Abdileşhel kabilesinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. (Secdede) çakılların soğukluğundan korunmak maksadıyla ellerini elbisesinin üzerine koymuştu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6262</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da, (ihtiyaç halinde), kadınların ellerini çırpmasına, erkeklerin de "sühanallah!" demesine ruhsat tanıdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6263</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ebi Evs radıyallahu anh anlatıyor: "Dedem Evs es-Sakafi, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken bazan bana işarette bulunurdu. Ben de ayakkabılarını kendisine verirdim. Şöyle demişti: "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam 'ı ayakkabıları ile <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6264</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı ayakkabıları ve mestleri ile <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken gördük."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6265</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Gözlerinizin hızla kör olmaması için, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dayken onları semaya kaldırmayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6267</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kaysan radıyallahu anh : "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı öğle ve ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını, (mübarek göğsü üzerinde) topladığı tek parçalık bir giysi içerisinde kılarken gördüm" demiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6270</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam hazar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını ve sefer <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını farz kılmıştır. Biz hazarda farzdan önce ve sonra sünnet kılardık. Seferde de farzdan önce ve sonra sünnet kılardık."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6271</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Resulullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuşlardır: "Kulla şirk arasında sadece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın terki vardır. Onu terketti mi şirke düşmüş demektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6272</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) bize hitap etti ve dedi ki: "Ey insanlar! Ölmezden önce Allah'a tevbe edin. (Musibet hastalık, yaşlılık gibi) ağır meşguliyetlere düşmezden önce salih ameller işlemede acele edin. Çok zikir ederek, gizli ve açık çok sadaka vererek Allah'a karşı üzerinizdeki borcu ödeyin ki bol rızka, ilahi nusrete ve ıslah-ı hale mazhar olasınız. Bilesiniz Allah, benim içinde bulunduğum şu makamda, şu günde, şu ayda, bu yıldan Kıyamet'e kadar devam etmek üzere Cum'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını farz kıldı. Kim bunu, benim sağlığımda veya ölümümden sonra adil veya zalim bir imam oldukça, istihfaf ederek veya inkar ederek terkedecek olursa Allah onun iki yakasını biraraya getirmesin, işine bereket vermesin. Haberiniz olsun! O kimsenin tevbe etmedikçe ne <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı, ne zekatı, ne haccı, ne orucu, ne de makbul bir iyiliği vardır. Kim de tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder. Haberiniz olsun! Bir kadın bir erkeğe imamlık yapamaz. Bir bedevi de muhacire imamlık yapamaz. Facir de mü'mine imamlık yapamaz. Ancak fasık zor kullanır mü'min de onun kılıncından ve kamçısından korkarsa bu durumda imama uyar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6275</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Cuma günü gelince, mescidin her bir kapısı üzerinde melekler yer alır. İnsanları mertebelerine göre yazarlar. Bu mertebeler önce geliş sırasına göredir. İmam minbere çıktımı defteri kapatırlar, hutbeyi dinlerler. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a erken gelen, bir deve tasadduk etmiş gibidir. Ondan sonra gelenler bir sığır tasadduk etmiş gibidir. Onu takiben gelenler bir koyun tasadduk etmiş gibidir."
(Resulullah saymaya devam ederek tavuğu ve yumurtayı da saydı. Selh hadisinde şu ziyadede bulundu:) "Bundan da sonra gelen kimse, artık yalnız <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> sevabını almak için gelmiş olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6276</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Semüre İbnu Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, Cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına erken gelmenin ehemmiyetini deve kurban edene, sığır kurban edene, davar kurban edene ve hatta tavuk tasadduk edene benzetti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6277</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Alkame rahimehullah anlatıyor: "Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh ile birlikte cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına gittik. Mescidde kendinden önce üç kişinin geldiğini gördü: "Ben dört kişinin dördüncüsüyüm, dördüncü de (rahmet-i ilahiyeden) uzak değildir" dedi ve açıkladı: "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Kıyamet günü insanlar, cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larına geliş sıralarına göre Allah'a yakınlık kazanacaklardır. Birinci, ikinci, üçüncü... şeklinde."
Abdullah sonra: "Ben dördün dördüncüsüyüm, dördüncü olan da (Allah'ın rahmetinden) uzak değildir" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6279</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cuma günü, kim güzelce yıkanır, mükemmelce temizliğini yapar, iyi elbiselerini giyer, ailesinin kokusundan Allah'ın takdir ettiğini sürünür, sonra da cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına gider; camide boş söz etmez, oturan iki kişinin arasına girmezse, o cuma ile önceki cuma arasındaki (küçük günahları) affedilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6282</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes anlatıyor: "Biz cum <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılar, sonra (evlerimize) döner ve kaylule (öğle uykusu) yapardık."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6286</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Übey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Cum'a günü, ayakta Tebareke'yi okudu. Bize Allah'ın günlerini (Kıyamet'i) hatırlattı. Bu sırada Ebu'd-Derda -veya Ebu Zerr bana dürttü ve: "Bu sure ne zaman indirildi? Ben, onu şu ana kadar işitmedim" dedi. Ubey ona: "Sus!" diye işaret etti. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca: "Ben sana bu surenin ne zaman indirildiğini sordum, sen bana söylemedin!" dedi. Ubey de: "Bugünkü <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından, bu lakırdıdan başka bir nasibin yok!" diye cevap verdi. Soru sahibi (koşarak) Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gitti ve hadiseyi anlatarak Ubey'in kendisine söylediğini haber verdi. Resulullah da ona: "Übey doğru s¢ylemiş" cevabında bulundu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6287</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu İnebe el Havlani anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında Sebbihisme Rabbike'l Ala ve Hel etake hadisu'l-Gaşiye surelerini okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6289</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Kuba ehli, cuma günü, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın mescidine gelerek cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılarlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6291</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Farzedelim ki sizden birinin, şehirden bir-iki mil uzakta davar sürüsü olsun da, orada ot bulmak zorlaşsın ve daha uzaklara gitsin, sonra. cuma gelsin, fakat o cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına gelmesin, bir cuma daha gelsin, o yine cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına katılmasın, üçüncü cuma gelsin, o yine de cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına gelmesin. İşte Allah böyle birinin kalbini mühürler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6292</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından önce dört rek'at (nafile) kılardı. Bu dört rek'atın arasında selam vermezdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6295</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Selam radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam oturuyordu. Ben: "Allah'ın kitabında (Tevrat'ta) şu ifadeyi buluyoruz: "Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, mü'min kul o saati denk getirerek <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıp Allah'a dua ettiği taktirde isteği mutlaka yerine getirilir" dedim.
Abdullah devamla dedi ki: "Benim bu sözüm üzerine Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Yahut bir saatin bir kısmı" diye bana işaret buyurdu. Ben de: "Doğru söylediniz veya bir saatin bir kısmı" diyerek sözümü düzelttim. Sonra sordum: "Bu vakit (cumanın) hangi vaktidir?" Bana: "O, gündüzün saatlerinin sonudur" diye cevap verdi. Ben dedim ki: "Bu saat <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakti değildir." Şu cevabı verdi: "Evet, mü'min kul <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar, sonra müteakip <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı beklemek maksadıyla oturursa o, sevap yönüyle aynen <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyor gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6296</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim, bir günde (farzlar dışında) oniki rekatlik <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa, cennette onun için bir köşk kurulur. Bunun iki rek'ati sabahın farzından önce, iki rek'ati öğleden önce, iki rek'ati öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra, iki rek'at zannediyorum dedi ki- ikindi farzından önce, iki rek'at akşam farzından sonra ve iki rek'at -zannediyorum dedi ki- yatsı farzından sonra."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6297</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam abdest alınca, iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar sonra (mescide) giderdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6298</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam fecirden önce iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı ve: "Şu iki sure ne kadar iyidir, sabahın o iki rekatinde bunlar okunur: Kulhü vallahu ahad" ve "Kul ya eyyühe'l-kafirün".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6300</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kabus İbnu Ebi'l-Muharık babası Ebu'l Muharık radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor:
"Babam beni Hz. Aişe'ye göndererek, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın (farz dışında) hangi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a ısrarla devam etmeyi sevdiğini sordu. Hz. Aişe: "Aleyhissalatu vesselam, öğleden önce dört rek'at kılar ve bunlarda kıyamı uzatır, rûkü ve secdeyi de güzel yapardı" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6301</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu'l-Haris anlatıyor: "Hz. Muaviye (bir gün Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın muhterem zevceleri Ümmü Seleme radıyallahu anha'ya bir elçi gönderdi. Elçinin yanında ben de vardım. Elçi Ümmü Seleme'ye sordu. O da şöyle cevap verdi: "(Zekat toplamak üzere) bir memur göndermiş olan Resulullah aleyhissalatu vesselam bir gün benim odamda öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı için abdest aldığı sırada yanında çokça muhacir vardı. Resulullah muhacirlerin meseleleriyle yakinen ilgileniyor idi. Derken kapı vuruldu. Kapıya çıktı (tahsildar gelmişti). Önce öğle <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı (nın farzını) kıldı; sonra, tahsildarın getirdiğini taksim etmek üzere oturdu. Bu taksim işi ikindi vakti girinceye kadar devam etti. Sonra odama girdi, iki rekat <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı ve arkadan şu açıklamayı yaptı: "Tahsildarla olan meşguliyetim, bu iki rek'ati öğlenin peşinden kılmama mani oldu. Bu sebeple onları ikindiden sonra kıldım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6302</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rafi İbnu Hadic radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Beni Abdi'l-Eşhel kabilesinde yanımıza geldi. Mescidimizde bize akşam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırdı. Sonra da: "Şu iki rek'at (sünneti de) evlerinizde kılın" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6303</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Mutallibu'bnu Abdillah anlatıyor: "Bir adam İbnu Ömer radıyallahu anhüma'ya: "Vitri nasıl kılayım?" diye sordu. O da: "Bir rek'atle vitir kıl!" dedi. Öbürü: "İyi ama halkın "Büteyra(=güdük)!" demesinden korkarım" dedi. İbnu Ömer "(tek rekatli bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, Allah ve Resulü'nün sünnetidir!" dedi. Bu ifadesiyle: "(Tek rekatlı bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>), Allah ve Resulü'nün sünnetidir" demek istemiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6304</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam nafile <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ların her iki rek'atinde selam verir, bir rek'atla da vitir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6306</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes İbnu Malik radıyallahu anh'a sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ındaki kunut hakkında sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir: "Biz rükudan önce de sonra da kunut okurduk."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6307</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Salim babası Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam sefer sırasında iki rek'at kılardı, buna ilavede bulunmazdı.
Geceleyin de teheccüd <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılardı." Ben babama: "Aleyhissalatu vesselam sefer sırasında vitir de kılar mıydı?" diye sordum, "evet!" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6308</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam vitir
<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından sonra oturduğu yerden iki hafif rekat daha kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6309</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, vitirden sonra kısa iki rekatlik bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı. Bunu oturarak kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6311</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam vitir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını bineği üzerinde de kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6313</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> için evinden çıkıp (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> mahalline gelerek) tekbir getirdi, sonra ashaba (bekleyin diye) işaret buyurdu. Hemen gidip gusletti geldi. Saçlarından su damlıyordu. Onlara <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkıca:
"Yanınıza cünüb olarak gelmişim. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a duruncaya kadar da durumumu hatırlayamadım. (Tam kılacağım anda hatırladım)" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6314</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselm buyurdular ki: "Kime <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da iken kusma veya burun kanaması veya bulantılı kusma veya mezi akması hallerinden biri isabet ederse, hemen gidip abdest alsın. Sonra gelip <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının üzerine (kılamadığı kısmı) bina etsin. İşte bu sırada (dünyevi kelamla) konuşmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6315</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Biriniz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken hadesi vaki olsa, burnunu tutup <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıksın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6316</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Vail İbnu Hucr radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a hasta iken oturduğu yerde sağ tarafı üzerine (yaslanmış vaziyette) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarken gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6317</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını hep ayakta kıldığını gördüm, başka şekilde kıldığını hiç görmedim. Bu hal yaşlanıncaya kadar devam etti. Yaşlanınca oturarak kılmaya başladı. Okumakta olduğu kıraatından otuz-kırk ayet kalınca, kalkar onları ayakta okuyup secdeye giderdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6318</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir gün evinden çıkınca, mescidde oturarak (nafile) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılanları gördü, şöyle buyurdu: "Oturanın kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, sevaben ayakta kılanın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının yarısına denktir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6319</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Salim İbnu Ubeyd anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam hastalığı sırasında bir ara bayılmıştı. Sonra ayıldı ve: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakti girdi mi?" diye sordu. "Evet!" dediler. "Bilal'e söyleyin ezan okusun! Ebu Bekr'e söyleyin o da halka imamlık etsin!" buyurdular. Üzerine yine baygınlık geldi, az sonra ayıldı. Yine: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakti girdi mi?" diye sordu. "Evet!" dediler. "Öyleyse Bilal'e söyleyin ezan okusun ve Ebu Bekr'e söyleyin o da halka imamlık etsin!" buyurdular. Sonra tekrar bayıldı. Az sonra ayıldı. Ayılır ayılmaz: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> vakti girdi mi?" dediler. "Evet!" denildi. "Öyleyse Bilal'e söyleyin ezan okusun ve Ebu Bekr'e söyleyin o da halka imamlık etsin!" buyurdular. Hz. Aişe radıyallahu anha: "Babam Ebu Bekr yufka yürekli bir kimsedir. (Size mahsus) bu makama geçerse daya<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> ağlar, (sizin yerinize) imamlığa tahammül edemez! Bu işi bir başkasına söyleseniz!" dedi. Derken Resulullah aleyhissalatu vesselam bir kere daha bayıldı. Az sonra ayıldı. Yine: "Bilal'e söyleyin ezan okusun, Ebu Bekr'e söyleyin o da halkın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldırsın" buyurdular. Sonra: "Siz kadınlar Hz. Yusuf'un (kıssasında zikri geçen fettan) kadınlar gibisiniz" buyurdular."
Ravi der ki: "Bilal'e emredildi, ezan okudu. Hz. Ebu Bekr'e emredildi o da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. Sonra Resulullah aleyhissalatu vesselam bir hafiflik hissedip: " Kendisine dayanacağım birini çağırın!" buyurdular. Berire ve bir de erkek geldi. Onlara dayanarak mescide gitti. Hz. Ebu Bekr onu görünce geri çekilmek istedi. Ancak Aleyhissalatu vesselam ona: "Yerinden ayrılma!" diye işaret buyurdu. Sonra Resulullah aleyhissalatu vesselam gelip Hz. Ebu Bekr'in yanına oturdu. Ebu Bekr böylece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırdı. Bilahare Aleyhissalatu, vesselam ruhunu teslim etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6320</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, kendisini ölüme götüren hastalığa yakalandığı vakit Hz. Aişe'nin evinde idi. "Bana Ali'yi çağırın!" buyurdular. Hz. Aişe radıyallahu anha: "Ey Allah'ın Resulü! Sana Ebu Bekr'i çağırsak olmaz mı?" dedi. "Onu çağırın!" buyurdular. Hafsa radıyallahu anha: "Sana Ömer'i çağırsak olmaz mı?" dedi.
"Onu çağırın!" buyurdular. Ümmü'l-Fadl: "Ey Allah'ın Resulü! Sana Abbas'ı çağırsak olmaz mı?" dedi. "Evet!" buyurdular. (Adı geçenler) toplanınca Resulullah aleyhissalatu vesselam mübarek başlarını kaldırarak (etrafa bir) bakıp sükut ettiler. Hz. Ömer:
"Kalkın! Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı yalnız bırakın!" dedi. Az sonra Bilal geldi. Resulullah'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı haber verdi. Aleyhissalatu vesselam: "Ebu Bekr'e söyleyin halka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırsın!" buyurdular. Hz. Aişe "Ey Allah'ın Resulü! Muhakkak ki Ebu Bekr, yumuşak kalpdi, tutuk bir kimsedir. (Makamınızda) sizi göremezse ağlar, insanlar da (ona katılıp) ağlarlar. Emretseniz de halka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı Ömer kıldırsa!" dedi. (Resulullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>u Ebu Bekr'in kıldırması için ısrar edince) Hz. Ebu Bekr, halka <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırmak üzere öne geçti. Bu sırada Resulullah aleyhissalatu vesselam kendinde bir hafiflik hissetti. İki kişinin arasında dayanarak mescide geçti, ayakları yerde sürünüyordu. Halk Aleyhissalatu vesselam'ı mescidde görünce Ebu Bekr'i "sübhanallah!" diyerek ikaz ettiler. O geri çekilmek istedi. Ama Aleyhissalatu vesselam: "Yerinde kal" diye işaret etti. Resulullah gelip Ebu Bekrin sağına oturdu. Ebu Bekr kalktı.. Hz. Ebu Bekr Resulullah'ı imam kıldı, halk da Ebu Bekr'i imam kıldı. İbnu Abbas radıyallahu anhüma der ki: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, kıraati, Hz. Ebu Bekr'in kıldığı yerden aldı."
Veki der ki: "Sünnet böyledir (ikinci imam, kıraati birincinin kaldığı yerden devam ettirir)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6321</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında kunut yapmaktan nehyolundu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6322</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da iken, onu bir akreb sokmuştu. "Allah akrebe lanet etsin! dedi. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a duranı da başkasını da bırakmıyor. Onu Harem bölgesinde de, dışında da öldürün!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6323</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rafi radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da iken bir akreb öldürdü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6324</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Saffan İbnu'l-Muattal, Resulullah aleyhissalatu vesselam'a bir husus sorarak: "Ey Allah'ın Resulü! Ben size sizin bildiğiniz, benim bilmediğim bir şey soracağım" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Nedir o?" deyince: "Gece ve gündüzlerin saatleri içerisinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmanın mekruh olduğu bir saat var mı?" dedi. Resulullah şu cevabı verdi: "Evet! Sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldın mı, artık güneş doğuncaya kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı terket. Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasından doğar. Doğduktan sonra, güneş başın üzerinde ok gibi dik oluncaya kadar (geçen zaman içinde) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl. Çünkü bu esnada kılınan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>lara melekler hazır bulunurlar ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>lar makbuldür. Güneş ne zaman ki başın üstünde ok gibi dik durur, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı terket. Çünkü tam o sırada cehennem tutuşturulur ve kapıları açılır. Bu hal, güneş senin sağ kaşından kayıncaya kadar devam eder. Güneş kaydı mı, artık, ikindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılıncaya kadarki zaman içinde kılınan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larda melekler hazır olur ve o <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>lar makbuldür. İkindi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldın mı artık güneş batıncaya kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayı terket."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6325</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Abdillah es-Sunabihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Güneş şeytanın iki boynuzu arasında doğar -veya güneşle birlikte şeytanın iki boynuzu doğar dedi.- Güneş yükselince şeytan ondan ayrılır. Güneş semanın ortasına gelince şeytan güneşe yaklaşır. Güneş batıya yönelince -veya ayrılınca dedi- şeytan güneşten ayrılır. Güneş batmaya yaklaşınca, şeytan güneşe yaklaşır. Güneş batınca şeytan ondan ayrılır. Öyleyse bu üç saatte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6326</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam ashabına havf (korku) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırdı. Resulullah, bütün cemaatle birlikte rüku yaptı, sonra da Resulullah ve hemen arkasındaki saf secde ettiler, diğerleri ise ayakta (kıyam halinde) beklediler. Resulullah (ikinci rek'ate) kalkınca beklemekte olanlar kendi kendilerine iki secdede bulundular. Sonra öndeki saf gerileyerek ikinci safın yerinde durdu ve ikinci saftakiler ilerleyerek ön safın yerinde durdu. Sonra Resulullah aleyhissalatu vesselam hepsiyle birlikte rüku yaptı. Sonra Resulullah aleyhissalatu vesselam hemen arkasındaki safla birlikte secde etti. Bunlar başlarını secdeden kaldırınca, diğerleri de secde ettiler. Böylece cemaatin tamamı Aleyhissalatu vesselam ile birlikte rüku etmiş oldu. Her grup bir rek'atin secdelerini kendi kendilerine yapmış oldular. Bu esnada, düşman kıble cihetindeydi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6327</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir gün yağmur duasına çıkmıştı. Ezan ve ikamet olmaksızın bize iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. Sonra bize hutbe okudu. Yüzünü, elleri kaldırılmış olarak kıbleye çevirdi. Ayrıca ridasını ters çevirdi: sağ yanını solu, sol yanını da sağı üzerine aldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6329</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam ve ondan sonra gelen iki halife radıyallahu anhüma hazretleri Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer İbnu'l-Hattb, bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını hutbeden önce kılarlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6332</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam hiçbir bayramda bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından önce ve sonra (nafile) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmamıştır (bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıyla kılınan sünnet <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> yoktur.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6333</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından önce hiçbir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmazdı. Evine dönünce iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6334</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'd el-Karaz ve İbnu Ömer radıyallahu anhüm anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına yürüyerek gider, yürüyerek dönerdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6335</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'd el-Karaz radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larına giderken Sa'id İbnu Ebi'l-As'ın mahallesinden geçer, sonra çadırların bulunduğu yerden geçer, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> dönüşünü başka bir yoldan yapar, Beni Zürayh'ten Ammar İbnu Yasir'in evine, oradan Ebu Hureyre'nin mahallesine, oradan Balat'a geçerek (evine gelirdi)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6336</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Rafi'radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına yaya olarak gider, dönüşü de, gittiğinden başka bir yolla yapardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6337</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amir rahimehullah anlatıyor: "İyaz el-Eş'ari, Enbar'da bir bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında hazır bulunmuştu. Şöyle dedi: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında taklis yapıldığı gibi sizi niye taklis yapar görmüyorum?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6339</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, Musalla'da bir harbeyi sütre yaparak bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6341</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sizin şu gününüzde iki bayram bir araya gelmiştir: Dileyene, bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı cuma <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının da yerini tutar. (Ancak) biz, cum'a <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını da kılacağız."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6353</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Hani Bintu Ebi Talib radıyallahu anha anlatıyor: "Ben evimin damında iken, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın geceleyin (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da) okuduğu Kur'an'ı işitirdim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6354</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam sabah oluncaya kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da bir ayeti tekrarlayıp durdu. O ayet şudur: "Eğer sen onlara azab edersen onlar senin kullarındır. Eğer onları affedersen muhakkak ki sen azizsin, hakimsin" (Maide 118).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6355</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam yatsı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından boşaldığı vakitten fecr vaktine kadar onbir rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı, her iki rek'atta bir selam verirdi, bir rek'atle de vitirde bulunurdu (yani tek kılardı). Bütün rek'atler sırasında, secdeleri öyle uzun tutardı ki, siz bir secde esnasında, daha başını kaldırmadan elli ayet okuyabilirdiniz. Müezzin sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının birinci ezanını tamamlayınca kalkar, hafif iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6359</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim akşamla yatsı arasında yirmi rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa Allah ona cennette bir köşk yapar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6360</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Asım İbnu Amr anlatıyor: "Irak ahalisinden bir grup, Hz. Ömer'e gitmek üzere yola çıktı. Yanına geldikleri vakit Hz. Ömer onlara: "Siz kimlerdensiniz!? diye sordu. Onlar: "Biz Irak ahalisindeniz!" dediler. "İzinli olarak mı geldiniz?" dedi. Onlar: "Evet!" dediler. Onlar Hz. Ömer radıyallahu anh'tan kişinin evde kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ın hükmünü sordular. Hz. Ömer: "Ben Resulullah'a bu hususta sormuştum da: "Kişinin evinde kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı nurdur, öyleyse evlerinizi nurlandırın" buyurdu" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6361</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Saidi'l-Hudri anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sizdenbiri <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılınca, ondan evi için de bir nasib ayırsın. Zira Allah Teala hazretleri, onun evine, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından bir hayır bırakır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6362</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Sad radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'a: "Evdeki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> mı, mesciddeki <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> mı daha efdal?" diye sordum. Şu cevabı verdi: "Evime bakmıyor musun, mescide ne kadar yakın! Farzlar hariç, evimde kılmam, benim nazarımda mescidde kılmamdan daha makbuldür."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6363</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ebi Evfa el-Eslemi radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gün) Resulullah aleyhissalatu vesselam yanımıza geldi ve: "Kimin Allah'a veya mahlukatından birine bir haceti varsa abdest alsın, iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılsın, sonra şu duayı okusun: Lailahe illallahu'l-Halimu'l-Kerim. Subhanallahi Rabbi'l-Arşi'l-azim. Elhamdulillahi Rabbi'l-Alemin. Allahümme inni eselüke mucibatı rahmetike ve azaime mağfiretike ve'l-ganimete min külli birrin Vesselamete min külli ismin, Es'elüke ella teda'a li zenben illa ğafartehü. Ve la hemmen illa ferrectehu vela haceten hiye leke rıdan illa kaday teha li (Halim ve kerim olan Allah'tan başka ilah yoktur. Büyük Arşın Rabbi noksan sıfatlardan mukaddestir. Hamd alemlerin Rabbine aittir. Allah'ım, şüphesiz ben, senin rahmetine vesile olan sebepleri, mağfretini gerektiren hasletleri, her hayrın ganimetlerini ve her günahtan selamette olmayı senden dilerim. Allahım! Her günahımı bağışlamanı, her kederimi gidermeni, rızana uyan her dileğimigörmeni senden talep ediyorum)."
Sonra Allah'tan dünya ve ahiretle ilgili ne dilerse ister, çünkü şüphesiz (o dilek) takdir edilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6364</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şaban ayının onbeşinci gecesi olduğu zaman gecesinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılın, gündüzünde de oruç tutun. Çünkü Allah Teala hazretleri o gün, güneşin batmasıyla, dünya semasına iner ve şöyle der: "Bana istiğfar eden yok mu mağfiret etsem! Benden rızık isteyen yok mu rızık versem, belaya maruz kalan yok mu afiyet versem... Şöyle olan yok mu, böyle olan yok mu?" Bu hal fecrin sökmesine kadar devam eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6366</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ebi Evfa radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Ebu Cehl'in başının kesildiği müjdelendiği gün, iki rek'at şükür <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6369</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Osman İbnu Affan radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini isittim: "Birinizin evinin avlusunda bir nehir aksa da bunun içinde günde beş sefer yıkansa acaba bedeninde hiç kir kalır mı?" Aleyhisalatu vesselam'ın muhatabı: "Hiçbir şey kalmaz!" dedi. Resulullah da: İşte <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> da böyledir, suyun kiri, pası giderdiği gibi o da günahları giderir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6370</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Peygamberiniz (Mirac gecesinde) elli vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>la emrolundu. Sonra bunu beşe indirinceye kadar Rabbinize müracaatta bulundu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6371</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade İbnu Rıb'i anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah-u Zülcelal hazretleri buyurdu ki: "Senin ümmetine beş vakit <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı farz kıldım ve kim bunu vaktinde kılmaya devam ederse onu cennete koyacağım diye katımda ahidde bulundum. Kim de bunu vaktinde kılmaya devam etmezse katımda onun için hiçbir ahid yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6372</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Benim mescidimde kılınacak bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, onun dışındaki mescidlerde kılınan bin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan efdaldir. Ancak Mescid-i Haram hariç. Zira Mescid-i Haram'da kılınan bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, diğer mescidlerde kılınan yüzbin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan efdaldir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6373</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın azadlısı Meymune radıyallahu anha anlatıyor:
"Ey Allah'ın Resulu! Biz Beytu'l Makdis hakkında fetva ver!" demiştim. Şöyle buyurdular: "Orası mahşer (yani Kıyamet günü insanların toplanacağı) ve menşer (herkesin defterlerinin neşredileceği) yeridir. Oraya gidin ve içinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılın. Çünkü orada kılınacak tek <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kendi dışındaki yerlerde kılacağınız bin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> gibidir."
Ben tekrar sordum: "Ben oraya gitmeye muktedir olamazsam ne yapmalıyım?" Şu cevabı verdi: "Ona kandil yağı bağışlarsın, aydınlatılmasında kullanılır. Böyle yapan da oraya varan gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6374</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kişinin evinde kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır, ama mahallesinin mescidinde kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı yirmibeş <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır. İçerisinde cum'a kılınan mescidde kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı beşyüz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır. Mescid-i Aksa'da kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı ellibin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır. Benim mescidimde kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı da ellibin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır. Mescid-i Haram'da kıldığı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı yüzbin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6377</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anla yor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam çok <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılardı. Öyle ki ayakları kabarmıştı. Kendisine "Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetmiştir (kendini niye bu kadar yıpratıyorsun?)" denildi. O bunlara şu cevabı verdi: "çok şükreden bir kul olmayayım mı?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6392</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim bir ölüyü yıkar, kefenler, kefenini güzel kokulu maddelerle kokulandırır, taşır ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılar, cenazeyle ilgili olarak gördüğü (kötü alametleri ölü) aleyhine yaymazsa, (bu yaptığına mükafaat olarak) günahlarından ternizlenir ve annesinden doğduğu gün gibi (tertemiz) olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6393</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Baki'den dönmüştü. Beni, başımdaki bir ağrıdan hastalanmış ve "vay başım" çekerken buldu.
"Ey Aişe, asıl hasta benim, vay başım!" dedi ve sonra ilave etti: "Benden önce ölsen de senin başında durup seni (kendi elimle) yıkasam, kefenlesem, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldırsam ve defnetsem, senin için daha iyidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6404</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kimin cenazesine yüz müslüman <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa, ona mağfiret olunur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6406</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Şerik el-Ensariyye radıyallahu anha: "Resulullah bize, cenazeye (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldığımızda) Fatiha-ı, Serifeyi okumamızı emretti" demiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6407</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh demiştir ki: "Ne Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam, ne Ebu Bekir, ne de Ömer radıyallahu anhüma, cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı hakkında cevaz verdikleri kadar hiçbir şey hakkında cevaz vermediler. Yani (cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını) bir vakte bağlamadılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6408</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Osman İbnu Affan radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Osman İbnu Maz'ün üzerine cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırdı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da dört kere tekbir getirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6409</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">El-Heceri rahimehullah anlatıyor: "Resulullah'ın sahabisi olan Abdullah İbnu Ebi Evfa ile birlikte, onun bir kızının cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldım. Abdullah dört kere tekbir getirdi. Dördüncüden sonra (selam vermeyip) biraz durdu. Ben safların muhtelif yerlerinden cemaatin onu uyarmak üzere "sübhanallah" dediklerini işittim. Sonra selam verdi ve dedi ki: "Siz benim beş kere tekbir getireceğimi mi zannediyordunuz?" Cemaat: "Evet bundan korktuk" dediler. Bunun üzerine: "Hayır bunu yapmayacağım. Ancak Resulullah aleyhissalatu vesselam dört kere tekbir getirir, sonra bir müddet durup Allah'ın söylemesini dilediği bir şeyler söyler, sonra da selam verirdi" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6410</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kesir İbnu Abdillah'ın dedesi, "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın (cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ında) beş kere tekbir getirdiğini söylemiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6411</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(Ölen) çocuklarınız için cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılın. Çünkü onlar (cennete girmede sizin öncülerinizdendir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6412</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhuma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın oğlu İbrahim ölünce, Resulullah cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldı ve: "Onun cennette bir süt annesi olacaktır. Eğer yaşasaydı sıddık bir nebi olacaktı. Eğer yaşamış olsaydı kıbti dayıları azad olacaktı ve hiçbir kıbti köleleştirilmeyecekti" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6414</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Uhud günü, şehidlerin cenazeleri Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına getirildiler. Aleyhissalatu vesselam onar onar gruplar halinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını kıldırdı. Her grup değiştikçe, Hamza yerinde sabit kalıyor (böylece her grupla birlikte ona <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılınıyordu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6415</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam: "ölüleriniz üzerine gece ve gündüz (cenaze) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılınız (kılabilirsiniz)" buyurmuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6416</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Vasile İbnu'l-Eska' radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Her ölü üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılın, her emirin komutası altında cihad edin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6417</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amir İbnu Rebia radıyallahu anh anlatıyor: "Siyahi bir kadın ölmüştü. Resulullah aleyhissalatu vesselam'a duyurulmadan defnedildi. Sonra haberdar olunca "Bunu bana niye haber vermediniz?" dedi ve ashabına: "Kadının kabri üzerinde saf tutunuz!" emrederek kadına cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6418</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir ölü üzerine, gömüldükten sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6419</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Mescidi temizleyen bir siyahi kadın vardı. Bir gece öldü. (Hemen defnedildi). Sabah olunca vefatı Resulullah'a haber verildi. "Bana niye zamanında duyurmadınız?" deyip kalktı. Ashabıyla (kabristana gitti), kadının kabri üzerinde durup, halk arkasında, tekbir getirip <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Sonra oradan ayrıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6420</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mücemmi' İbnu Cariye el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) buyurdular ki: "Kardeşiniz Necaşi ölmüştür, kalkın üzerine cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılın!" Biz de kalktık, Aleyhissalatu vesselam'ın arkasında iki saf yaptık (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kıldık)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6421</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Necaşi üzerine (gıyabında cenaze) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldı ve dört kere tekbir aldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6422</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bir cenaze üzerine <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılarsa ona bir kıratlık sevab vardır, kim de defnedilinceye kadar cenazeye iştirak ederse ona iki kıratlık sevab vardır. Muhammed'in nefsi elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun.. Kırat, şu gördüğünüz Uhud dağından daha büyüktür."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6453</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam kendisi ile halk arasında bulunan bir kapıyı açtı -veya perdeyi kaldırdı- halkın Hz. Ebu Bekir'in arkasında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldığını gördü. Onların bu iyi hali sebebiyle ve onlarda bu gördüğünü, kendinden sonra Allah'ın devam ettireceği ümidiyle Allah'a hamd etti ve dedi ki: "Ey insanlar! İnsanlardan veya mü'minlerden her kim bir musibete düçar olursa, başına gelen musibetin şiddetini benim sebebimle maruz kaldığı musibetle hafifletsin. Çünkü, benden sonra, ümmetimden hiç kimse, benim musibetimden daha şiddetli bir musibetle karşılaşmayacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6464</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı ölüme götüren hastalığı sırasında "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a ve sağellerinizin malik olduğu şeylere dikkat edin" diyordu. Mübarek lisanları bunu söylemeyecek hale gelinceye kadar tekrara devam ettiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6465</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam için mezar kazmaya azmettikleri vakit Ebu Ubeyde İbnu'l Cerrah'a adam gönderdiler. O, Mekke halkının mezarı gibi şak şeklinde mezar kazıyordu. Ebu Talha'ya da adam gönderdiler. O da Medine ahalisinin mezarı gibi, lahid tarzında mezar kazıyordu. İşte bu iki zata iki ayrı elçi yola çıkarıldı. Ashab dedi ki: "Allahım, Resulün için sen tercih et" Ebu Talha'yı yerinde buldular ve (kazı yerine) getirdiler. Ebu Ubeyde (yerinde) bulunamadı. Böylece Resulullah aleyhissalatu vesselam için lahid tarzında mezar hazırlandı."
İbnu Abbas radıyallahu anhüma demiştir ki: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın teçhizi salı günü tamamlanınca, evindeki karyolası üzerine konuldu. Sonra erkekler, gruplar halinde yanına girerek cenaze <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldılar. Erkeklerin <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bitince kadınlar gruplar halinde girip <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldılar. Onlar da <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını tamamlayınca çocukları gruplar halinde odaya koydular. "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına kimse imamlık yapmadı (herkes müstakil kıldı).
Müslümanlar, kabrin kazılacağı yer hususunda ihtilaf etti. Bir kısmı: "Mescidine gömülsün" dedi. "Ashabıyla birlikte (Baki'e) defnedilsin" dedi. Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh: "Ben Resulullah'ın: "Her peygamber öldüğü yere defnedilmiştir" dediğini işittim" dedi.
İbnu Abbas dedi ki : "Bunun üzerine Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın, üzerinde ruh-u şerifelerini teslim ettikleri yatağını kaldırdılar ve (o yerde) mezar kazdılar. Sonra
Aleyhissalatu vesselam çarşamba gününün gece yarısında defnedildi. Resulullah'ın kabrine Hz. Ali, Fazl İbnu Abbas, kardeşi Kusam, Şükran Mevla Resulullah aleyhissalatu vesselam inmişlerdi. Evs İbnu Havli ki bu, Ebu Leyla'dır Ali İbnu Ebi Talib'e dedi ki: "Allah aşkına, Resulullah aleyhissalatu vesselam'dan bizim de hissemizi verin." Bunun üzerine Hz. Ali, ona: "(Kabre) sen de in!" dedi. Şükran, Aleyhissalatu vesselam'ın azadlısı idi. Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın giymekte olduğu bir kadife parçasını aldı, kabre yaydı ve: "Allah'a yemin olsun senden sonra kimse bunu giymeyecek!" dedi. Böylece o da Aleyhissalatu vesselam'la birlikte gömüldü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6469</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın zevce-i paklerinden Ümme Seleme Bintu Ebi Ümeyye radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam zamanında insanlar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durdukları vakit hiçkimsenin nazarı ayaklarını bastığı yerden ileri geçmezdi. Resulullah aleyhissalatu vesselam vefat edince insanlar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durunca hiçbirisinin nazarı alnını koyduğu yerden ileri geçmezdi. Sonra Hz. Ebu Bekr vefat etti, Hz. Ömer devri geldi. Bu devirde insanların nazarı kıbleden dışarı çıkmadı. Hz. Osman halife olunca fitne başladı, insanlar da sağa sola bakmaya başladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6487</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Nice oruçlular vardır ki, tuttuğu oruçtan yanına sadece çektiği açlık kar kalır. Nice gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kılanlar vardır ki, onların da karı gece uykusuz kalmaktan ibarettir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6488</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Gündüz orucuna sahur yemeği ile yardımcı olun, kaylüle (öğle uykusu) ile de gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına yardımcı olun!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6505</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam ashabına fıtır sadakasından yedirmedikçe Ramazan bayramı günü bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına çıkmazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6561</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kadın, halası veya teyzesi üzerine nikahla<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6586</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a bir kadın geldi, yanında iki de çocuğu vardı. Kadın bunlardan birini sırtına almış, diğerini de yediyordu. Aleyhissalatu vesselam onu görünce (takdirlerini) şöyle ifade buyurdular: "(Kadınlar çocuklarını karınlarında) taşırlar, doğururlar ve onlara merhamet beslerler. Bunlar bir de kocalarına eziyet vermeseler, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını kılanlar cennete girerler!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6589</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zübeyr İbnu'l-Avvam radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Ümmü Külsüm Bintu Ukbe nikahı altında idi. Hanım, hamile olduğu halde kendisine: "Bir talakla nefsimi boş kıl!" diye talepte bulundu. Bunun üzerine o da hanımını bir talakla boşadı. Sonra <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a gitti. Döndüğünde hanımını doğum yapmış buldu. Zübeyr: "Bu kadına ne oluyor? O, beni aldattı, Allah da onu aldatsın!" dedi. Sonra Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gidip durumu anlattı. Aleyhissalatu vesselam: "İddet süresi, beklenmedik bir anda sona ermiştir. Sen ona yeniden talip ol!" demiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6646</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Selman radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Kim sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına giderse, iman bayrağıyla gitmiş olur. Kim de çarşıya giderse o da iblis bayrağıyla gitmiş olur" buyurdular.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6734</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam taksim edilemeyen malda suf'a hakkı tanıdı. Eğer (taşı<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> mal taksim edilip) hududlar belli olursa artık suf'a hakkı yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6755</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnu Sa'd İbnu Ubade radıyallahu anhüma anlatıyor: "Evlerimiz arasında vücut yapısı noksan ve zayıf bir adam vardı. (Bir gün) mahallenin cariyelerinden biriyle kötü vaziyette aniden yakalandı. Bunun üzerine (babam) Sa'd İbnu Ubade durumunu Aleyhissalatu vesselam'a duyurdu. "Yüz sopa vurun!" emrettiler. Halk: "Ey Allah'ın Resulü! 0 buna zayıftır, buna daya<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, yüz sopa vurursak ölür!" dediler. Efendimiz: "Öyleyse, onun için yüz saçaklı bir hurma dalı alın ve ona o dal ile bir kere vurun!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6790</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a ölüm vakti geldiği vakit, Aleyhissalatu vesselam'ın can çekişirken yaptığı vasiyetin hepsi: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>(ı ihmal etmeyin) ve sağ ellerinizin sahip oldukları(nın yani kölelerinizin hukukuna riayet edin)" demek olmuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6797</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ey Ademoğlu! İki şey vardır ki, hiçbirisi senin hakkın değildir ve ben onları rahmetimle sana bağışladım:
1) (Canını almak üzere) gırtlağından tuttuğum anda malından sana (vasiyette bulunman için üçte bir nisbetinde) bir pay ayırdım, ta ki onunla seni temizleyeyim, günahlarından arındırayım.
2) Ecelin sona erdikten sonra kullarımın sana (kılacakları cenaze) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6807</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah yolunda cihad eden kimse Allah'ın şu garantisi altındadır: "Allah onu ya mağfiret ve rahmetine dahil eder (şehit olur), yahud sevap ve ganimetle sağ salim geri çevirir. Allah yolunda cihad eden kimsenin misali, hiç ara vermeden geceleri hep <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılan, gündüzleri de hep oruç tutan kimse gibidir. Bu hal evine dönünceye kadar böyledir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6810</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anh anlatıyor: "Osman İbnu Affan radıyallahu anh bir hitabesinde şöyle dediler: "Ey insanlar! Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bir hadis işitmiştim. Size ve arkadaşlığınıza olan düşkünlüğüm (yani bu hadisi duyunca beni terkederek hep cephelere koşacağınız endişem) bunu şimdiye kadar rivayetime mani oldu. (Şimdi rivayet ediyorum. Artık) dileyen kendisine ribatı (Allah yoluna bezli) seçsin, dileyen de bıraksın. Efendimiz buyurmuştu ki: "Kim Allah Subhanehu yolunda bir gece ribat (yani hududda ve tehlikeli yerde düşmana karşı bekleme)de bulunursa, o tek gecesi bin günlük gece <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına ve bin günlük gündüz orucuna bedel olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6812</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Übey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah rızası için Ramazan ayı dışında müslümanların avreti gerisinde (yani düşmanların gelmesinden korkulan tehlikeli cephede), sevap umuduyla bir günlük ribat, sevap yönüyle yüz yıllık oruçlu, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>lı ibadetten hayırlıdır. Müslümanların avreti gerisinde, ramazan ayında Allah rızası için bir günlük ribat Allah indinde, orucuyla <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ıyla bin yıllık ibadetten daha hayırlı, sevabca daha büyüktür. Eğer Allah onu sağ-salim ailesine kavuşturursa, bin yıl ona bir tek günah yazılmaz, sadece haseneleri yazılır ve kendisine Kıyamete kadar ribat sevabı akıtılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6814</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah yolunda bir gece nöbetcilik, bir adamın ailesi içinde bin yılda kılacağı <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> ve tutacağı oruçtan daha hayırlıdır, (bu zikredilen) yıl üçyüzaltmış gündür ve bir gün bin yıl gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6833</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Huneyn günü bize, ganimet malından bir devenin yanında <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan sonra deveden bir parça yün alıp onu iki parmağı arasına koydu sonra: "Ey insanlar! buyurdu. Şu yün parçası bile sizin ganimetlerinizdendir. Bir iplik, bir iğne, bundan daha değerli, daha değersiz bile olsa buraya getirin. Zira (getirmemek gulüldür yani hırsızlık); gulül ise, Kıyamet günü yapan için ardır, ayıptır, ateştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6862</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre: "Kendini (hacc sırasında) beş vakti (yani Zilhicce'nin sekizinci günü öğle, ikindi, akşam, yatsı ve Arefe günü sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>larını) Mina'da kılardı. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın da böyle yaptığını arkadaşlarına haber verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6863</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abbas İbnu Mirdas es-Sülemi radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Arafe günü akşamı ümmeti için mağfiret duasında bulunmuştur. Rabb Teala, duasına: "Ben, zalimler hariç ümmetini mağfiret buyurdum. Zira ben zalimden mazlumun intikamını alacağım" diye icabette bulunmuştur. Resûlullah: "Ey Rabbim! Dilersen mazluma (kendi katından bir lütuf olarak) cenneti verir, zalimi de affedersin!" dedi. O akşam Rabb Teala bu duasına icabet etmedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam Müzdelife'de sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılınca, önceki (cevapsız kalan) duasını tekrar etti. Duasına, arzusu istikametinde cevap verildi.
Ravi devamla der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bunun üzerine (memnuniyetinden) güldü -veya "tebessüm etti" demiştir.- Hz. Ebu Bekr ve Ömer radıyallahu anhüma: "Annem babam sana kurban olsunlar! Şimdiye kadar bu saatlerde hiç gülmemiştiniz. Sizi güldüren şey nedir? Allah seni sevindirsin!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Allah'ın düşmanı İblis, Rab Teala hazretlerinin, ümmetimin hepsini mağfiret buyurduğunu öğrenince, yerden toprak alıp kendi yüzüne saçtı ve "Yazıklar olsun bana! Helak oldum, her emeğim boşa gitti!" diye bağırıp çağırmaya başladı. Onun bu korku ve üzüntüsünü görmek beni güldürdü" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6885</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Davud İbnu Aclan radıyallahu anh anlatıyor: "Babam İkal ile birlikte yağmurlu bir günde tavafta bulunduk. Tavafımız bitince Makam(-ı İbrahim)in arka kısmına geldik. Babam orada dedi ki: "Enes İbnu Malik radıyallahu anh ile birlikte yağmur altında tavaf yaptım. Tavafı bitirdiğimizde, buraya geldik, iki rek'at <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldık. O zaman Enes radıyallahu anh bize: "Tavafa yeniden başlayın. Zira mağfiret olundunuz. Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte yağmur altında tavaf etmiştik de bize böyle buyurmuştu" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6888</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Maddi imkanı olup da kurban kesmeyen <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>gahımıza sakın yaklaşmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6896</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Uveymir İbnu Eşkar radıyallahu anh'ın anlattığına göre, "Kurbanını bayram <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ından önce kesmiş, sonra da durumu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a açmıştır. Aleyhissalatu vesselam da kendisine: "Kurbanını iade et (yeniden kes, o kurban yerine geçmez)" cevabında bulunmuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6920</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam heladan çıkmışlardı. Bu esnada bir yemek getirildi. Bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! Size abdest suyu getirmeyeyim mi?" dedi. Efendimiz: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b> mı kılacağım ki, (şimdilik gerek yok)" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6937</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu'l-Haris İbnu'l-Cez'ez-Zübeydi radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gün) biz, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte mescidde kızartılmış bir parça et yedik. Sonra ellerimizi çakıllarla silip abdest almadan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a durduk."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6992</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radiyallahu anh anlatıyor: "(Bir keresinde) Resulullah aleyhissalatu vesselam erken <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>a kalktı. Ben de erken kalktım ve biraz <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldıktan sonra oturdum. "Resulullah aleyhissalatu vesselam bana dönüp baktı ve (Farsça): "Karnın mı ağrıyor?" buyurdu. Ben: "Evet! Ey Allah 'ın Resulu!" dedim. "Öyleyse kalk! <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl! Çünkü <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da şifa var!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7017</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Osman İbnu Ebi'I-As radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni, Taif'e vali tayin edince, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da bana bir şey arız olmaya başladı. Öyle ki, kıldığımı bilemez hale geldim. Bu durumu kendimde görünce, hemen Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gittim. (Beni görünce: "Bu gelen İbnu Ebi'l-As değil mi?" buyurdular. Ben: "Evet! Ey Allah'ın Resulü!" dedim. "Niye geldin?" buyurdular. "Ey Allah'ın Resûlü! Bana <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da bir hal arız oldu, ne kıldığımı bilmez, anlamaz hale geldim" dedim. "Anlattığın şey şeytandır, onu bana yaklaştır!" buyurdular. Bunun üzerine Resulullah'a yaklaştım. (Diz çöküp) ayaklarımın üstüne oturdum. Aleyhissalatu vesselam mübarek elleriyle göğsüme vurup ağzımın içine tükürdüler. Sonra: "Çık ey Allah'ın düşmanı!" dediler. Bu muameleyi bana üç kere tekrar ettiler. Sonunda: "Haydi işinin başına git!" buyurdular."
Ravi der ki: "Osman kasem ederek dedi ki: "Ömrüme yemin olsun ki ondan sonra şeytanın bana sokulduğunu hiç sanmam."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7019</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir şemle (car) içerisinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldı. Car, (bedeninden düşmesin diye) onu bağlamıştı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7024</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh anlatıyor: "Bir gün Resûlullah aleyhissalatu vesselam yanımıza geldi. Üzerinde kolları dar, yün, rumi bir cübbe vardı. Bize onun içerisinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldırdı. Aleyhissalatu vesselam'ın üzerinde bundan başka bir giyecek yoktu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7057</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim üç yetimi yetiştirir, nafakasını temin ederse, sanki ömrü boyu geceleri <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmış, gündüzleri oruç tutmuş ve sabahtan akşama yalın kılıç Allah yolunda cihad etmiş gibi sevap alır. Keza, ben ve o, şu iki kardeş (parmak) gibi cennette kardeş oluruz" buyurdu ve şehadet parmağı ile orta parmağını birbirine yapıştırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7060</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir defasında): "Mülkiyeti altında bulunan (köle ve cariye)lere kötü muamele eden kimse cennete girmeyecektir" demişti.
"Ey Allah'ın Resûlü! Siz bize: "Bu ümmet, köle ve yetimi en çok olan ümmettir" diye haber vermediniz mi" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Evet! Öyleyse onlara çocuklarınıza verdiğiniz değer gibi değer verin ve yediklerinizden yedirin!" buyurdu."
Ashab bu defa: "Köle ve cariyeler bize dünyada ne gibi faide sağlar?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Savaş için beslediğin bir at üstünde Allah yolunda cihad edersin. Senin kölen de senin ihtiyacını giderir. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldığı zaman artık o senin kardeşindir" açıklamasını yaptılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7093</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim, sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ının peşinden La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü bi-yedihi'l-hayr ve hüve ala külli şey'in kadir (Allah'tan başka ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur mülk ona aittir, hamdler de ona layıktır, her çeşit hayır O'nun elindedir. O her şeye kadirdir)" derse kendisine, Hz. İsmail evlatlarından bir köleyi azad etmiş gibi sevap yazılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7113</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir adama: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da ne diyorsun?" diye sordu. Adam: "Teşehhüdü (Ettahiyyatu, Allahümme salli, Allahümme barik...) okuyorum. Sonra Allah'tan cennet diliyor ve cehennem ateşinden O'na sığınıyorum. Ama vallahi ben, ne senin okuduğunu ne de Muaz'ın okuduğunu bilmiyorum" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam (adama): "Biz de senin okuduğun şeyler çerçevesinde okuyoruz" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7118</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle yalvardılar: "Allahım! Ben, senin pak, güzel, mübarek ve yüce nezdinde en sevimli olan, onunla dua edildiği taktirde hemen icabet ettiğin, onunla senden istenince hemen verdiğin, onunla rahmetin talep edilince rahmetini esirgemediğin, onunla kurtuluş talep edilince kurtuluş verdiğin isminle senden istiyorum."
Hz. Aişe'nin belirttiğine göre, bir başka gün Aleyhissalatu vesselam'ın, kendisine "Ey Aişe! Kendisiyle dua edildiği taktirde icabet ettiği ismi, Allah'ın bana gösterdiğini sen biliyor musun?" diye sormuştu. Hz. Aişe der ki: "Ben: "Ey AIlah'ın Resülü! Annem babam sana feda olsun, onu bana da öğret!" dedim. "Ey Aişe onu sana öğretmem uygun düşmez!" buyurdu. Bu cevap üzerine ben de oradan uzaklaşıp bir müddet tek başıma oturdum. Sonra kalkıp, başını öptüm ve: "Ey Allah'ın Resülü! Onu bana öğret" diye ricada bulundum. O yine: "Onu sana öğretmem uygun olmaz, ey Aişe! Onunla senin dünyevi bir şey talep etmen uygunsuz olur" buyurdu."
Hz. Aişe devamla der ki: "Ben de kalkıp abdest aldım, sonra iki rekat <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıldım, sonra: "Allahım! Sana Allah isminle dua ediyorum. Sana Rahman isminle dua ediyorum.Sana Birrurrahim isminle dua ediyorum. Sana bildiğim ve bilmediğim güzel isimlerinin hepsiyle dua ediyorum. Bana mağfiret et, rahmet eyle" diye dua ettim."
Aişe devamla der ki: "Bu duam üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam güldü ve: "İsm-i azam, senin yaptığın şu duanın içinde geçti" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7129</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Rü'ya üç kısımdır: Biri Allah'tan bir müjdedir. Biri nefsin konuşmasıdır. Biri de şeytanın korkutmasıdır. Biriniz hoşuna giden bir rü'ya görecek olursa, dilerse onu anlatsın. Eğer hoşuna gitmeyen bir şey görürse onu kimseye anlatmasın, kalkıp <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılsın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7135</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Talha İbnu Ubeydillah radıyallahu anh anlatıyor: "Beli (kabilesinden) iki kişi Aleyhissalatu vesselam'ın yanına geldiler. İkisi beraber müslüman olmuştu. Biri gayret yönüyle diğerinden fazlaydı. Bu gayretli olanı, bir gazveye iştirak etti ve şehit oldu. Öbürü, ondan sonra bir yıl daha yaşadı. Sonra o da öldü."
Talha (devamla) der ki: "Ben rüyamda gördüm ki: "Ben cennetin kapısının yanındayım. Bir de baktım ki yanımda o iki zat var. Cennetten biri çıktı ve o iki kişiden sonradan ölene (cennete girmesi için) izin verdi. Aynı vazifeli zat, bir müddet sonra yine çıktı, şehit olana da (içeri girme) izni verdi. Sonra, adam benim için geri geldi ve:
"Sen dön, senin cennete girme vaktin henüz gelmedi!" dedi. Sabah olunca Talha bu rüyayı halka anlattı. Herkes bu rüya(da şehid olan zatın sonradan cennete girmesine) şaştı. Bu, Resûlullah'a kadar ulaştı, rüyayı ona anlattılar. (Dinledikten sonra) Aleyhissalatu vesselam: "Burada şaşacak ne var?" buyurdular. Halk: "Ey Allah'ın Resülü! Bu zat (din için) çalışmada öbüründen daha gayretli idi ve şehit! de oldu. Ama cennete öbürü ondan evvel girdi" dediler. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Berikisi ondan sonra bir yıl hayatta kalmadı mı?" dedi.
"Evet!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Ve o ramazan idrak edip oruç tutmadı mı, bir yıl boyu şu şu kadar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmadı mı?" Halk yine: "Evet!" deyince, Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Şu halde ikisinin arasında bulunan mesafe gök ile yer arasındaki mesafeden fazladır!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7144</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Bekrı's-Sıddık radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kim kılarsa, o Allah'ın zimmetindedir. Allah'ın bu garantisini ihlal etmeyin. Kim onu öldürürse, Allah, yüzüstü cehenneme atıncaya kadar öldürenin peşini bırakmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7145</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Semüre İbnu Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim sabah <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını kılarsa, Allah'ın garantisi altındadır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7149</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Mu'az İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: "Bir gün, Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmış ve <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı çok uzatmıştı. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan çıkınca biz: "Ey Allah'ın Resülü! Bugün <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı çok uzattınız!" dedik. Şu açıklamayı yaptılar: "Ben bugün, bir ümit ve korku <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı kıldım. Ben (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da) aziz ve celil olan Allah'tan ümmetim için üç şey talep ettim. Allah bunlardan ikisini verdi, birini vermedi. Ben Allah'tan ümmetime, kendileri dışında bir düşman musallat etmemesini talep ettim, bu talebimi kabul etti. Allah'tan ümmetimi (eski ümmetler gibi) toptan suda boğarak helak etmemesini talep ettim. Allah bunu da kabul etti. Allah'tan ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını talep ettim, Allah bunu reddetti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7177</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Halilim Aleyhissalatu vesselam bana şu vasiyette bulundu: "Hiçbir şeyi Allah'a ortak kılma, hatta param parça edilsen, ateşlerde yakılsan da; bile bile hiçbir <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını terketme; kim <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı bile bile terkederse ondan Allah'ın zimmeti (garantisi) kalkar; içki içme, çünkü o, bütün kötülüklerin anahtarıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7185</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyfe İbnu'I-Yeman radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
Elbisenin nakşı silinip gittiği gibi İslam da silinip gidecek. Öyle ki oruç nedir, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> nedir, hacc nedir, sadaka nedir? bilinemeyecek. Bir gecede AIlah'ın kitabı götürülecek, ondan yeryüzünde hiçbir şey kalmayacak. Çok yaşlı ihtiyar erkek ve kadınlardan birkısım insanlar sağ kalıp: "Biz babalarımıza la ilahe illallah kelimesi üzerine yetiştiğimiz için bu kelimeyi söyleriz" diyecekler."
Huzeyfe bu hadisi anlatınca orada bulunan Sıla radıyallahu anh kendisine: "O yaşlılar <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> nedir, oruç nedir, hacc nedir, sadaka nedir bilmezken "La ilahe illallah" kelimesi onlara bir fayda sağlar mı?" dedi. Huzeyfe (bu söze) cevap vermedi. Ama Sıla bu sorusunu üç kere tekrarladı.. Her seferinde Huzeyfe onun sorusuna cevaptan kaçındı. Sonunda üçüncü tekrar üzerine Sıla'ya yönelerek: "Ey Sıla kelime-i tevhid onları (hiç olsun ebedi) cehennemden kurtarır" dedi ve bunu üç kere tekrar etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7210</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Umame radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Benim nazarımda en ziyade gıbta etmeye değer kimse şu evsafı taşıyan kimsedir: (Dünyevi yükü ve) hali hafif, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dan nasibi fazla, insanlar içinde (adem-i şöhretle) gizli kalmış ve kendisine (cemiyette) iltifat edilmemiş mü'mindir. Onun rızkı (zaruri ihtiyaçlarına) yetecek kadardı, o buna sabretti, ölümü de çabuk geldi, az miras bıraktı, kendisi için matem tutan kadın da az oldu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7232</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Eyyub radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resülü! Bana (dini) öğret ve fakat çok özlü olsun!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ına kalktığın vakit (dünyaya) veda edenin (<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ı gibi) <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kıl. Sonradan (pişman olup) özür dileyeceğin söz söyleme. İnsanların elinde bulunan (dünyalık şeylerden) ümidini kesmeye azmet!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7247</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Eğer kişi <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını herkesin gözü önünde kılınca (edebine uygun kılar) güzel yapar, tek başına kimsenin görmediği durumda kılınca da (edebine uygun kılar) güzel yaparsa, Allah Teala hazretleri (onun ibadetinden memnun kalır ve:) "Bu (kulluğunu riyasız yapan) gerçek bir kulumdur" der."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7250</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) yanimiza geldi. Biz o sırada Mesih Deccal'i müzakere ediyorduk. Dediler ki: "Ben size, nazarımda sizin için Mesih Deccal'den daha ürkütücü bir şeyi haber vereyim mi?" "Evet! Ey Allah'ın Resulu! söyleyin!" dedik. "Şirk-i hafidir (gizli şirk). Mesela, kişi kalkar, <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılar, bu <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>ını, kendisine bakanlar sebebiyle güzel kılar, (işte bu, gizli şirke bir örnektir) buyurdular.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7251</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Seddad İbnu Evs radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ümmetim hakkında en ziyade korktuğum şey, Allah'a şirktir. Bu sözümle, ümmetimin dönüp de tekrar güneşe veya kamere veya puta tapacaklarını demek istemiyorum. Fakat beni korkutan şey, Allah'tan başkası için yapacakları ameller ve (spor maksadıyla kılınan <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>da, sıhhat niyetiyle tutulan oruçta olduğu üzere, amellerde Allah rızasından başka maksatları ön plana getirme gibi) gizli arzulardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7253</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Hased (çekememezlik) hayırları yer bitirir, tıpkı ateşin odunu yeyip tükettiği gibi. Sadaka hataları söndürür, tıpkı suyun ateşi söndürmesi gibi. <b><span style="color: red;">Namaz</span></b>, mü'minin nürudur. Oruç ateşe karşı perdedir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7267</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bir taşın üzerinde <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılmakta olan bir adamın yanından geçip Mekke'nin kenarına geldi. Orada bir müddet durdu. Sonra ayrıldı. Adamı aynı vaziyette <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılıyor buldu. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam ayağa kalktı, ellerini birleştirdi, sonra şöyle hitap etti: "Ey insanlar! Mutedil olun!" ve bu sözünü üç kere tekrarlayıp, sonunda: "Siz ibadetten usanmadıkça, Allah da size ihsan etmekten usanmaz!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7278</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(Mü'min) ölü, kabre girdimi, güneş batışındaki haliyle ona temsil edilir. Bunun üzerine ölü oturup ellerini gözlerine sürer ve: "Beni bırakınız <b><span style="color: red;">Namaz</span></b> kılayım" der."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7291</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şu dünya ateşiniz var ya! Bu, cehennem ateşinin yetmiş cüzünden bir cüzdür. Eğer o, su ile iki kere söndürülmemiş (harareti giderilmemiş) olsaydı, ondan faydala<b><span style="color: red;">Namaz</span></b>dınız. Şurası muhakkak ki, bu dünya ateşi, aziz ve celil olan Allah'a, bir daha eski hararetine döndürmemesi için dua eder."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-83464641886317638362014-01-15T13:17:00.001-08:002014-01-15T13:17:08.506-08:00Ahiret Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">15</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Ya'mur haber veriyor: "Basra'da kader üzerine ilk söz eden kimse Ma'bed el-Cüheni idi. Ben ve Humeyd İbnu Abdirrahman el-Himyeri, hac veya umra vesilesiyle beraberce yola çıktık. Aramızda konuşarak, Ashab'tan biriyle karşılaşmayı temenni ettik. Maksadımız, ondan kader hakkında şu heriflerin ettikleri laflar hususunda soru sormaktı. Cenab-ı Hakk, bizzat Mescid-i Nebevi'nin içinde Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)'la karşılaşmayı nasib etti. Birimiz sağ, öbürümüz sol tarafından olmak üzere ikimiz de Abdullah (radıyallahu anh)'a sokuldu. Arkadaşımın sözü bana bıraktığını tahmin ederek, konuşmaya başladım: "Ey Ebu Abdirrahman, bizim taraflarda bazı kimseler zuhur etti. Bunlar Kur'an-ı Kerim'i okuyorlar. Ve çok ince meseleler bulup çıkarmaya çalışıyorlar." Onların durumlarını beyan sadedinde şunu da ilave ettim: "Bunlar, "kader yoktur, herşey hadistir ve Allah önceden bunları bilmez" iddiasındalar." Abdullah (radıyallahu anh): "Onlarla tekrar karşılaşırsan, haber ver ki ben onlardan beriyim, onlar da benden beridirler." Abdullah İbnu Ömer sözünü yeminle de te'kid ederek şöyle tamamladı: "Allah'a kasem olsun, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve hepsini de hayır yolunda harcasa kadere inanmadıkça, Allah onun hayrını kabul etmez."
Sonra Abdullah dedi ki: Babam Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) bana şunu anlattı:
"Ben Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in yanında oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam yanımıza çıkageldi. Üzerinde, yolculuğa delalet eder hiçbir belirti yoktu. Üstelik içimizden kimse onu tanımıyordu da. Gelip Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini bacaklarının üstüne hürmetle koyduktan sonra sormaya başladı: Ey Muhammed! Bana İslam hakkında bilgi ver! Haz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "İslam, Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazan orucu tutman, gücün yettiği takdirde Beytullah'a haccetmendir." Yabancı: "-Doğru söyledin" diye tasdik etti. Biz hem sorup hem de söyleneni tasdik etmesine hayret ettik.
Sonra tekrar sordu: "Bana iman hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe inanmandır. Kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmandır." Yabancı yine: "Doğru söyledin!" diye tasdik etti. Sonra tekrar sordu: "Bana ihsan hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "İhsan Allah'ı sanki gözlerinle görüyormuşsun gibi Allah'a ibadet etmendir. Sen O'nu görmesen de O seni görüyor."
Adam tekrar sordu: "Bana kıyamet(in ne zaman kopacağı) hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bu sefer: "Kıyamet hakkında kendisinden sorulan, sorandan daha fazla birşey bilmiyor!" karşılığını verdi.
Yabancı: "Öyleyse kıyametin alametinden haber ver!" de</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">34</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Saidi'l-Hudri (radıyallahu anh) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in
şöyle dediğini rivayet etti:
"Bir kimsenin mescide alakasını görürseniz, onun mü'min olduğuna şehadet edin, zira Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor: "Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe inananlar imar ederler" (Tevbe 18),</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">66</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anh)'dan rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur: "Kim Allah'ın Kitabını öğrenir ve sonra da onda bulunanlara uyarsa, Allah onu, dünyada dalaletten çıkarıp doğru yola sevkeder, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te de kötü hesabtan korur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">142</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle dediğini işittim: "İpek ve İbrişim elbise giymeyin. Altın ve gümüş kaplardan su içmeyin, onlarda yemek yemeyin. Zira bu iki şey dünyada onlar (kafirler), <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te de sizin içindir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">258</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam çarşıya satmak üzere mal koydu. Müslümanlardan biri alıcı çıkınca, onu ikna için, "senin vermediğin parayı ödedim" diye Allah'a kasem etmişti. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere değişenler var ya, işte onların <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te bir payları yoktur. Allah, kıyamet günü, onlara hitab etmeyecek, onlara bakmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Elem verici azab onlar içindir" (Al-i İmran, 77),</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">318</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'de gelen diğer bir rivayette Haneş es-San'ani der ki: "Biz Fadale ile bir gazvede beraberdik. Derken bana ve arkadaşlarıma ganimetten bir gerdanlık isabet etti. Gerdanlık altın, gümüş ve kıymetli taşlardan yapılmıştı. Ben bunu satın almak isteyerek, Fadale'ye sordum. Bana şöyle cevap verdi: Bunun altınını ayır, bir kafeye koy. Kendi altınını da bir kefeye koy. Sonra sakın misli mislinden fazla birşey alma! Zira ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle buyurduğunu işittim: "Kim Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe iman ederse sakın misli mislinden fazla bir şey almasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">424</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kur'an'ı okuyup ona sahip çıkan kimseye (<b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te): "Oku ve (cennetin derecelerine) yüksel, dünyada nasıl ağır ağır okuyor idiysen öyle oku. Zira senin makamın, okuduğun en son ayetin seviyesindedir" denir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">552</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) "Allah, şüphesiz zerre kadar haksızlık etmez, zerre kadar iyilik olsa onu kat kat artırır ve yapana büyük ecir verir" ayeti ile ilgili olarak Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle dediğini rivayet etti: "Allah hiçbir mü'mine, yaptığı tek hayrın bile karşılığını ihmal etmek suretiyle zulümde bulunmaz. Yaptığı her hasenenin karşılığı hem dünyada hem de <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te kendisine verilir. Kafir ise, yaptığı hayır sebebiyle dünyada öylesine yedirilir ki, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e varınca, karşılığı verilecek tek hayrı kalmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">561</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Avf ve bir kısım arkadaşları, Mekke'de Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek şöyle dediler: "Biz müşrik iken izzet ve itibarı olan kimselerdik. Müslüman olduktan sonra zelil duruma düştük. (Müsaade edin müşriklere karşı koyalım). Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onlara: "Ben affetmekle emrolundum. Sakın müşriklerle mücadeleye kalkmayın" dedi. Ancak, Medine'ye hicretten sonra Cenab-ı Hakk cihad emretti. Bu sefer onlar durakladılar. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "Kendilerine: "Elinizi savaştan çekin, namaz kılın, zekat verin" denenleri görmedin mi? Onlara savaş farz kılındığında, içlerinden bir takımı hemen, insanlardan, Allah'tan korkar gibi hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! bize savaşı niçin farz kıldın, bizi yakın bir zamana kadar te'hir edemez miydin?" derler. Ey Muhammed de ki: "Dünya geçimliği azdır, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>, Allah'a karşı gelmekten sakınan için hayırlıdır, size zerre kadar zulmedilmez" (Nisa, 77).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">583</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) dedi ki: "Allah ve Peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çarpraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Onlara <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te büyük azab vardır. Şu kadar ki, siz kendileri üzerine kadir olmazdan (kendilerini ele geçirmezden evvel) tevbe eden (muhariblerle yol kesen)ler müstesnadırlar. Bilin ki Allah, çok affedici ve çok merhamet sahibidir" (Maide 33-34) ayeti müşrikler hakkında indi. Kendileri mağlub edilmezden önce, kim gelip teslim olursa bu, ona işlediği suç sebebiyle had cezası uygulamaya mani değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">627</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Bedir savaşında Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) (esirlerin serbest bırakılmaları mukabilinde) fidye-i necat alınca Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>i kazanmanızı ister. Allah güçlüdür, hakimdir. Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi. Elde ettiğiniz ganimetleri temiz ve helal olarak yiyin..." (Enfal 67-69). Ganimetler sonradan helal kılındı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">633</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette, aynı hadise şöyle gelmiştir:
"Haccu'-ekber günü, kurban bayramı günüdür. el-Haccu'l-ekber de haccdır. Hacca "el-Haccu'l-Ekber" denilmesi, halkın umreye "el-Haccu'l-Asgar" demesinden ileri gelmiştir.
Ebu Hüreyre devamla diyor ki: "O yıl, Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) bu tebliği halka duyurdu. Bunun üzerine ertesi yıl yani Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in bizzat katılarak Veda haccını yaptığı zaman, tek müşrik hacca katılmadı.
Hz. Ebu Bekir'in müşriklere ilanda bulunduğu sene Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Ey iman edenler! Doğrusu puta tapanlar pistirler, bu sebeple, bu yıldan sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer fakirlikten korkarsanız, bilin ki, Allah dilerse sizi bol nimetiyle zenginleştirecektir. Allah şüphesiz bilendir, hakimdir" (Tevbe 28).
Müşrikler ticaret yapıyorlar, Müslümanlar da bundan faydalanıyorlardı. Allahu Teala müşriklerin Mescid-i Haram'a yaklaşmalarını yasaklayınca, Müslümanlar müşriklerin yaptıkları ticaretin kesilmesiyle ondan elde ettikleri menfaatin kesileceği endişesine düştüler. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu vahyi indirdi: "Eğer fakirlikten korkarsanız, bilin ki, Allah dilerse sizi bol nimetiyle zenginleştirecektir."
Sonra bunu takip eden ayette Cenab-ı Hakk cizyeyi helal kıldı. Bu daha önce alınmıyordu. Bunu, müşriklerin ticaretiyle elde edilen menfaate bir karşılık (ivaz) yaptı. Cenab-ı Hakk şöyle buyurdu: "Kitap verilenlerden, Allah'a, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe inanmayan, Allah'ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın" (Tevbe 29).
Allah Müslümanlara bunu helal kılınca, anladılar ki, Allah kendilerine, müşriklerle olan ticaretin kesilmesi sebebiyle kaybından korkup üzüldükleri menfaatten daha fazlasını vermektedir"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">640</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">en-Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın minberinin yanında idim. Bir adam:
-"Ben Müslüman olduktan sonra başka bir amelde bulunmamış olmama kıymet vermem, ancak hacılara su dağıtmam hariç" dedi. Bir diğeri:
-"Ben de Müslüman olduktan sonra başka bir iş yapmamış olmama ehemmiyet vermem, ancak Mescid-i Haram'ı imar edip bakımını yapmam hariç" dedi. Bir üçüncüsü de:
-"Allah yolunda cihad, söylediklerinizden daha üstün bir ameldir" dedi.
Hz. Ömer (radıyallahu anh) onlara müdahale ederek konuşmalarını menetti ve: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın minberinin yanında sesinizi yükseltmeyin, bugün cumadır. Namazı kılınca ben huzura girer, ihtilaf ettiğiniz hususu sorarım" dedi. Arkadan Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi:
"Hacca gelenlere su vermeyi, Mescid-i Haram'ı onarmayı Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe inananla, Allah yolunda cihad edenle bir mi tuttunuz? Allah katında bir olmazlar, Allah zulmeden milleti doğru yola eriştirmez. İnanan, hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselere Allah katında en büyük dereceler vardır. işte kurtulanlar onlardır" (Tevbe, 19-20).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">647</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe inananlar mallarıyla, canlarıyla savaşmak istediklerinden ötürü geri kalmak için senden izin istemezler.." (Tevbe, 44) ayeti, Nur suresindeki şu ayetle neshedilmiştir: "Doğrusu Allah'a ve Peygamberine inanan mü'minler, Peygamberle beraber bir işe karar vermek için toplandıklarında ondan izin almaksızın gitmezler. Ey Muhammed! Senden izin isteyenler, işte onlar, Allah'a ve Peygamberine inananlardır. Bazı işleri için senden izin isterlerse, içlerinden dilediğine izin ver, Allah'tan, onların bağışlanmalarını dile. Allah şüphesiz bağışlar, merhamet eder" (Nur, 62).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">655</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubade tu'bnu's-Samit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Cenab-ı Hakk'ın şu ayeti hakkında sordum: "Dünya hayatında da, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te de müjde onlaradır.." (Yunus, 64). Şu cevabı verdi: "Burada kastedilen müjde salih rüyadır. Mü'min kul onu görür veya kendisine gösterilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">666</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Bera İbnu'l-Azib (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Müslüman, kabirde suale maruz kalınca: "Allah'tan başka ilah bulunmadığı ve Muhammed'in O'nun kulu olduğuna şehadet eder". Bunun delili şu ayettir: "Allah inananları dünya hayatında ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te sağlam bir söz üzerine tutar; zalimleri de saptırır..." (İbrahim, 27).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">708</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "İnsanlardan bazısı vardır, Allah'a (dininin) yalnız bir taraf(ın)dan (tutup, şekk ve tereddüd içinde) ibadet eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa ona yapışır. Eğer bir fitne isabet ederse yüzü üstü döner. Dünyada da, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te de hüsrana uğramıştır o. Bu ise, apaçık ziyanın ta kendisidir." (Hac, 11) ayetinin iniş sebebini açıklamak maksadıyla şöyle buyurdu: "Bazıları vardı, Medine'ye gelir, bakardı; bu gelişiyle hanımı oğlan doğurur, atı da yavrularsa, "Bu din, derdi, salih iyi bir dindir." Şayet hanım oğlan doğurmaz, atı da yavrulamazsa: "Bu din kötüdür" derdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">716</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zühri merhum, Urve ve başkalarından almış olarak Hz. Aişe'nin şu rivayetini nakleder:
"Hz. Aişe (radıyallahu anha) buyurmuştur ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur'a çeker, kur'a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü.
Bir sefer sırasında da benim okum çıktı ve yolculuğuna ben refakat ettim. Bu sefer, örtünme emri geldikten sonra idi. Ben yol sırasında deve sırtında giden bir mahmil içinde taşınıyordum. Konak yerlerinde de onun içinde iken iniyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın o gazvesi sona erinceye kadar hep böyle yol aldık. Nihayet geri döndü ve Medine'ye yakın bir yerde konakladık. Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra dönüş emri verildi. Dönüş emri çıktığı sırada ben kalkıp (kaza-yı hacet için tek başıma) sordudan ayrılıp gittim. İhtiyacımı gördükten sonra bineğime geri geldim. O sırada göğsümü yokladım. Yemen'in göz boncuğundan yapılmış gerdanlığım kopmuştu. Aramak üzere geri döndüm. Onu aramak beni epeyce oyaladı. Benim bineğimle meşgul olan askerler gelip mahmilimi deveme yüklemişler. Zannetmişler ki ben mahmilin içindeyim. O zamanlar kadınlar çok hafifti. Az yedikleri için şişman değillerdi. Askerler mahmilini kaldırırken hafifliğine şaşırmayıp yüklemişler. Ben zaten küçük yaşta bir kadındım: Hülasa devemi sürüp gitmişler.
Ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordugaha geri döndüğüm zaman kimseyi bulamadım. Herkes gitmişti. Önce bulunduğum yere geldim. Beni bir müddet sonra kaybetmiş olduklarını farkederek aramaya geleceklerini düşündüm. Bu halde iken uyku bastırmış ve uyuyup kalmışım.
Safvan İbnu Muattal es-Sülemi -ki bilahere (Zekvan'da ikamet ederek) Zekvani ünvanını da almıştır- (geri gözcülüğü vazifesiyle) ordugahın gerilerinde geceyi geçirmişti. Sabah olunca benim menzilden geçerken uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma geldi. Görür görmez beni tanıdı. Zira örtünme emri gelmezden önce beni görmüştü.
Ben onun istirca sesiyle "İnna lillah ve inna ileyhi raci'ûn =Biz Allah'ın kullarıyız ve Allah'a dönüp varacağız" uyandım. Derhal başörtümle yüzümü örttüm. Allah'a kasem olsun bana tek kelime konuşmadı, istircaından başka bir tek sözünü de işitmedim. İndi ve devesini ıhtırdı. Binmem için devenin ön ayaklarına ayağıyla bastı. Ben de bindim. Devemi önden çekti, böylece yol aldık. Ordu bir yerde konakladığı sırada onlara yetiştik.
(Gecikme hadisesini iftira vesilesi yaparak) benim yüzümden helak olanlar oldu. Bu işte en büyük vebal de Abdullah İbnu Ubey İbni Selûl'e düşmüştü.
Medine'ye geldiğimiz zaman bir ay kadar hasta yattım. Meğer bu esnada iftira edenlerin dedikoduları herkesi meşgul ediyormuş. Benim ise hiçbir şeyden haberim olmadı. Ancak bir husus bende kuşku uyandırmıştı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'da, başka zaman hastalanınca gördüğüm iltifat ve alakayı göremiyordum. Yanıma girip selam veriyor, sonra da: "Şu sizinki nasıl?" deyip çıkıyordu. Bu davranışından biraz işkilleniyordum ama yine de (ortalığı saran) fitneden bihaber</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">739</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Ben her mü'mine, mutlaka, dünya ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te insanların en yakınıyımdır. Dilerseniz (bu hususla ilgili olan) şu ayeti okuyun: "O peygamber, mü'minlere öz nefislerinden evladır. Zevceleri, mü'minlerin analarıdır..." (Ahzab 6). Hangi mü'min (vefatında) bir mal bırakırsa varisleri (asabı) ona varis olsunlar. Borç veya bakıma muhtaç birini bırakmışsa o da bana gelsin, ben onun mevlasıyım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">748</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas, (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) muhacir olan mü'min kadınlar dışında kalanlarla evlenmekten men edildi. Ayet şöyle buyurur:
"Bundan sonra kadınlar(ı alman) ve bunları herhangi zevcelerle değiştirmen, güzellikleri hoşuna gitse de, sana helal olmaz. Sağ elinin malik olduğu (cariyeler) müstesna. Allah her şeye nigahbandır" (Ahzab 52). Keza Allah, "Mü'min cariyelerinizi.."
(Nisa, 25); "Nefsini peygambere bağışlayan mü'min kadın"ı (Ahzab, 50) helal kıldı. İslam'dan başka bir dinde olanların hepsini haram kılıp sonra da şöyle buyurdu. (Mealen):
"... Kim imanı tanımayıp kafir olursa her halde bütün yaptığı boşuna gitmiştir ve o, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te en çok ziyana uğrayanlardandır" (Maide, 5).
Yine ayet-i kerime şöyle buyurur:
"Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin zevceleri ve Allah'ın sana ganimet (olarak nasib) ettiklerinden sağ elinin malik olduğu kadınları, seninle beraber (Medine'ye) hicret eden amcanın kızlarını, halanın kızlarını, dayının kızlarını, teyzenin kızlarını, bir de eğer mü'min bir kadın kendisini Peygamber'e bağışlayıp da eğer Peygamber de nikahla almak isterse onu -(fakat bu sonuncusunu) diğer mü'minlere değil, yalnız sana has olmak üzere- senin için helal kıldık..." (Ahzab, 50) İşte bunlar dışında kalan bütün kadınlar Hz. Peygamber'e haram edilmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">766</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu-z Zübeyr (radıyallahu anhüma) babasından naklediyor: "Sonra (ey insanlar), hiç şüphesiz, hepiniz Rabbinizin huzurunda muhakemeye duruşacaksınız" (Zümer 31 ) ayeti nazil olduğu zaman:
"- Ey Allah'ın Resülü, dedim, dünyada iken mahkeme huzurundaki duruşmamız kafi gelmeyecek, aynı duruşmayı <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te bir kere daha mı yapacağız?"
"- Evet!" dedi. Ben (Zübeyr):
"- Öyleyse, dedim, işimiz çok fena!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">780</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mesruk (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un yanında oturuyorduk, o da aramızda yatmış vaziyette idi. Kendisine bir adam geldi ve:
"- Ey Ebu Abdirrahman! Bir kıssacı (Kinde kapıları yanında), Duhan mücizesi gelerek kafırlerin nefıslerini alıp götüreceğini, mü'minlerin ondan nezle şeklinde (çok hafıf müteessir olarak) geçiştireceğini anlatıyor" dedi. Bunun üzerine İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) kızarak oturdu ve şunları söyledi:
"- Ey insanlar Allah'tan korkun. İçinizden bir şeyler bilenler bildiklerini söylesin. Bilmeyenler de, "Allahu a'lem (Allah bilir)" desin. Zira birinizin bilmediği bir şey için "Allah bilir" demesi en büyük ilimdir. Zira Allahu Teala Resul-i Ekrem (aleyhissalatu vesselam)'i için şöyle buyurmuştur:
"Ben bu hizmetim için sizden bir ücret istemiyorum, kendiliğinden bir şey teklif edenlerden de değilim, de!" (Sad, 86).
Şüphesiz, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), insanlarda bir gerileme gördüğü zaman:
"Rabbim, Hz. Yusufun yedi (senesi) gibi yedi (kıtlık) senesi ver"diye bedduada bulunmuştu. Bu beddua üzerine Mekkeli müşrikleri öyle bir kıtlık yakalamıştı ki her şeyi silip süpürmüş, açlıktan laşelerin derilerini bile yemek zorunda kalmışlardı. Onlardan biri semaya bakınca, duman gibi birşeyler görür olmuştu. Bu durum karşısında, (Mekkelilerin lideri olan Ebu Süfyan) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e müracaat ederek:
"- Ey Muhammed, sen Allah'a taat ve yakınlarına yardım emrederek geldin. Kavmin helak oldu. Onlar için Allah'a dua et!" dedi. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi:
"Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle. Bu can yakan bir azabtır. İnsanlar: "Rabbimiz bu azabı bizden kaldır, doğrusu artık biz inananlarız" derler. Nerede onlarda öğüt almak? Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti ve ondan yüz çevirmişler "belletilmiş bir deli" demişlerdi. Biz sizden azabı az süre için kaldıracağız, siz yine de eski inkarcılığınıza döneceksiniz" (Duhan,10-15). Abdullah İbnu Mes'ud şöyle dedi:
"- Haklarında: "Onları çarptıkça çarpacağımız gün intikamımızı mutlaka alırız" (Duhan 16) buyurulanlardan hiç <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> azabı kaldırılır mı?" Ayette geçen batşa (çarptıkca çarpma), Bedir Savaşı' dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">860</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mescidde iken huzuruna girdim. Bana:
"- Ey Ebu Zerr mescide tahiyye (selam vermek) gerekir" buyurdu. Ben:
"- Mescide verilecek selam nedir?" diye sorunca:
" (Girince) kılacağın iki rek'at namazdır" dedi. Ben:
"- Ey Allah'ın Resûlü, Hz. İbrahim ve Hz. Musa'nın suhuf1arında olanlardan herhangi bir şey size indirildi mi?" diye sordum, şu cevabı verdi:
" Ey Ebu Zerr! (Evet, şu mealdeki ayetler indi deyip okudu:)
"Şüphesiz iyi temizlenen ve Rabbinin adını zikredip de namaz kılan kimse umduğuna erişmiştir. Belki siz dünya hayatını (<b><span style="color: red;">ahiret</span></b>ten) üstün tutarsınız. Halbuki <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> daha hayırlı, daha süreklidir. Şüphesiz ki bunlar evvelki sahifelerde, İbrahim ile
Müsa'nın sahifelerinde de vardır" (A'la,14-19).
Ben tekrar sordum:
"- Ey Allah'ın Resûlü, Hz. İbrahim ve Hz. Musa (aleyhimasselam)'nın suhuflarında ne vardı?"
" Bunlarda, dedi, hep ibretli şeyler vardı. (mesela şöyle denmişti):
"Ölümü görüp bildiği halde gamsız-kedersiz yaşayana şaşarım. Cehenneme kesinlikle inandığı halde gülene şaşarım. İçinde yaşayanlarla birlikte dünyanın devamlı değiştiğini görüp de ondan tatmin bulana şaşarım. Kadere inanıp da (haram-helal ayırımı yapmadan hırsla mal peşinde) yorulana şaşarım. <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> hesabına inanıp da o maksadla çalışmayana şaşarım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">903</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Aramızda bedevi ve gayr-ı Arapların da bulunduğu bir cemaatte Kur'an okuyorduk. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanımıza geldi.
"Okuyun, dedi. Her okuyuş güzeldir. Öyle kimseler gelecek ki, onlar, Kur'an'ın kelime ve lafızlarını, ok yapılacak çubuğun düzlenmesi gibi düzleyecekler. Ondan elde edilecek ücreti <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e bırakmayıp dünyada alacaklar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">944</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in şöyle söylediğini işittim:
"Ben bu gece, rü'yamda, kendimi Ukbe İbnu Rafi'in evinde imişim gördüm. Orada bana İbnu Tab denen cinsten taze hurma getirildi. Ben bu rüyayı şöyle te'vil ettim: "Yükselme dünyada bizimdir, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te de hayırlı akibet bizimdir, dinimiz de tamamlanmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1042</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbnu'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aeyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah yolunda cihada çıkıp gazve yapan selamete erip ganimetle dönen her ordu ve her seriyye <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te elde edeceği mükafaatın üçte ikisine dünyada kavuşmuş olur. Hiçbir ganimet elde edemeyen, korku geçiren ve musibetlere maruz kalan her ordu ve her seriyye ise (<b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te) tam ücrete erer. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1365</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Saib anlatıyor: "Safa ile Merve arasındaki tavaf sırasında Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle dua ettiğini işittim:
"Rabbimiz bize dünyada hayır ver, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te de hayır ver ve bizi ateş azabından koru."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1562</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'inde: "Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı içinizden dört şahid getirin. Eğer şehadet ederlerse onları ölüm alıp götürünceye, yahud Allah onlara bir yol açıncaya kadar. kendilerini evlerde alıkoyun (insanlarla ihtilattan menedin)" buyurdu. (Nisa 15).
Cenab-ı Hakk, bu ayette (zina meselesinde) önce kadını zikrettikten sonra, erkeği kadınla birlikte ele alarak şöyle demiştir: "Sizler-den fuhşu irtikab edenlerin her ikisini de (kınayarak) eziyete koşun. Eğer tevbe edip (nefislerini) ıslah ederlerse artık onlara (eziyetten) vazgeçin. çünkü Allah tevbeleri çok kabul eden, en çok esirgeyendir" (Nisa 16). Cenab-ı Hakk bu ayeti, celde ayetiyle neshederek şöyle buyurdu: "Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer deynek vurun. Eğer Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe inanıyorsanız bunlara, Allah'ın dinini tatbik hususunda, acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir zümre de bunların azabına (bu cezalarına) şahid olsun" (Nur 2). Sonra Nur sûresinde recm ayeti nazil oldu. Önceki (celdeyi emreden) vahiy bekar (zani) içindi. Sonra recm ayeti tilavetten kaldırıldı, ancak hükmü baki kaldı."
Bu rivayetin "...yüzer deynek vurun"ibaresine kadar olan kısım Ebu Davud'a aittir, mütebakisini Rezin ilave etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1629</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim bir hadd cürmü işler de, cezası dünyada verilirse, Allah'ın adaleti kuluna <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te ikinci sefer ceza vermeye müsaade etmez. Kim de bir hadd cürmü işlemiş, Allah da onun günahını örtmüş ve affetmiş ise, Allàh'ın keremi affettiği.şeyden dolayı ona dönüp ceza vermeye müsaade etmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1641</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Allah'tan hakkııyla haya edin!" buyurdular. Biz:
"Ey Allah'ın Resûlü, elhamdülillah, biz Allah'tan haya ediyoruz" dedik. Arıcak O, şu açıklamayı yaptı.: "Söylemek istediğim bu (sizin anladığınız haya) değil. Allah'tan hakkıyla haya etmek, başı ve onun taşıdıklarını, batnı ve onun ihtiva ettiklerini muhafaza etmen, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>i dilerse dünya hayatının zinetini terketmeli, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>i bu hayata tercih etmelidir. Kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah'tan hakkıyla haya etmiş olur. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1705</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ka'b İbnu Ucre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana şunu söyledi:
"Ey Ka'b İbnu Ucre, seni, benden sonra gelecek ümeraya karşı Allah'a sığındırırım. Kim onların kapılarına gider ve onları, yalanlarında tasdik eder, zulümlerinde onlara yardımcı olursa, o benden değildir, ben de ondan değilim; <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te havz-ı kevserin başında yanıma da gelemez. Kim onların kapısına gitmez, yalanlarında onları tasdik etmez, zulümlerinde yardımcı olmazsa o bendendir, ben de ondanım; o kimse, havzın başında yanıma gelecektir. Ey Ka'b İbnu Ucre! Namaz bürhandır. Oruç sağlam bir kalkandır. Sadaka hataları söndürür, tıpkı suyun ateşi söndürdüğü gibi. Ey Ka'b İbnu Ucre ! Haramla biten bir ete mutlaka ateş gerekir. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1727</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Muaz (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Akşamdan (abdestli olarak) temizlik üzere zikrederek uyuyan ve geceleyin de uyanıp Allah'tan dünya ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> için hàyır taleb eden hiç kimse yoktur ki Allah dilediğini vermesin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1732</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Ezanla kaamet arasında yapılan dua reddedilmez (mutlaka kabule mazhar olur.)"
"Öyleyse, dendi, "ey Allah'ın Resûlü, nasıl dua edelim?"
"Allah'tan, dedi, dünya ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> için afıyet isteyin!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1754</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyudular ki: "Acele etmediği müddetçe herbirinizin duasına icabet olunur. Ancak şöyle diyerek acele eden var: "Ben Rabbime dua ettim duamı kabul etmedi."
Müslim'in diğer bir rivayeti şöyledir: "Kul, günah taleb etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası icabet görmeye (kabul edilmeye) devam eder."
Tirmizi'nin bir diğer rivayetinde şöyledir: "Allah'a dua eden herkese Allah icabet eder. Bu icabet, ya dünyada peşin olur, ya da <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e saklanır, yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek süretiyle olur, yeter ki günah taleb etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1785</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın geceleyin namazdan çıkınca şu duayı okuduğunu işittim: "AlIahım! Senden, katından vereceğin öyIe bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidayet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertip, içime kamil iman, dışıma amel-i salih, amellerime temizlik ve ihlas verir, rızana uygun istikameti ilham eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun.
Allahım, bana öyle bir iman, öyle bir yakin ver ki, artık bir daha küfür (ihtimali) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.
Allahım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunIa kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhàr olan) şühedaya has makamları niyaz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum!
Allahım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevi ve uhrevi) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Ràhmetine muhtacım, halimi arzediyorum. (İhtiyacım ve fakrim sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacını görüp şifayab kilan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azabının arasını da ayırmanı, helake davetten, kabir azabindan korumanı diliyorum.
Allahım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veya mahlukatindan birine vaadettiğin bir lütuf var da buna idrakim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeple de istediklerimin dışında kalmış ise ey alemlerin Rabbi, onun husülü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum.
Ey Allahım! Ey (Kur'an gibi, din gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru yolun sahibi! Kafirler için cehennem vaadettiğin kıyamet gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzur-i kibriyana ulaşmış mukarrebin meleklerle, (dünyada iken çok) rükü ve secde yapanlar ve ahidlerini ifa edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sahibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sahibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sahipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.)
Allahım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hidayete ermiş hidayet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesilesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhalefet edene, senin ona olan adavetin sebebiyle adavet (düşmanlık) ediyoruz.
Allahım! Bu bizim duamızdır. Bunu fazlınla kabul etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin.
Allahım! Kalbime bir nur, kabrime bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur ver; sağıma bir nur, soluma bir nur ver; üstüme bir nur, altıma bir nur ver; kulağıma bir nur, gözüme bir nur ver; saçıma bir nur, derime bir nur ver; etime bir nur, kanıma bir nur ver; kemiklerime bir nur koy!
Allahım nurumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nur ver, (söylenmiyenler</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1839</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amir İbnu Rebia (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)ın arkasında namaz kılan birisi, namazda hapşırdı ve şu duayı okudu: "Mübarek (heyrı boI), ihlaslı ve çok hamdle Allah'a hamdederiz, ta Rabbimiz razı oluncaya kadar; dünya ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> işindeki rızasından sonra da (hamdimize devam ederiz)." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namazdan çıktıktan sonra: "Namazda dua okuyan kimdi?" diye sordu. Ancak okuyan kişi süküt etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tekrar sordu:
"Duayı kim okudu? Zira fena bir şey söylemedi." Bunun üzerine adam: "Bendim, bu dua ile sadece hayır murad ettim" dedi. Efendimiz:
"(Duanız) Rahman'ın Arşına kadar yükseldi" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1844</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) dua ederken şunu söylerdi: "Allahım, dinimi doğru kıl, o benim işlerimin ismetidir. Dünyamı da doğru kıl, hayatım onda geçmektedir. <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>imi de doğru kıl, dönüşüm orayadır. Hayatı benim için her hayırda artma (vesilesi) kıl. Ölümü de her çeşit şerden (kurtularak) rahat(a kavuşma) kıl."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1845</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah'ın duasının çoğu: "Allahümme atina fi'd-dünya haseneten ve fi'l <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>i haseneten ve kına azabe'n-nar. (Allahım bize dünyada da bir hayır, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te de bir hayır ver, bizi cehennem azabından koru" idi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1921</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim yatağına temiz (abdestli) olarak girer ue uyku bastırıncaya kadar AIIah'ı zikrederse gecenin herhangi bir saatinde uyanıp da AIIah'tan dünya veya <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> hayırlarından bir şey isterse AIIah Teala, istediğini mutlaka ona verir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1948</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ali İbnu Ebi Talib (radiyalllahu anh) buyurdular ki: "dünya arkasını dönmüş gidiyor, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> ise yönelmiş geliyor. Bunlardan her ikişinin de kendine has evlatları var. Sizler <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>in evlatları olun. Sakın dünyanın evlatları olmayın. Zira bugün amel var hesap yok, yarın ise hesap var amel yok."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1977</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sufeyyu'l-Esmai, Hz. Ebu Hureyre'den naklediyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "kıyamet günü iIk çağrılacaklar, Kur'an-ı ezberleyen biri, Allah yolunda öldürülen biri ve bir de çok malı olan biridir. Allah Teala Hazretleri Kur'an okuyana: "Ben Resulüme inzal buyurduğum şeyi sana ögretmedim mi?" diye soracak. Adam: "Evet ya Rabbi!" diyecek. "Bildiklerinle ne amelde bulundun?" diye Rabb Teala tekrar soracak. Adam: "Ben onu Gündüz ve gece boyunca okurdum" diyecek. AlIahu Teala Hazretleri: "Yalan söylüyorsun!" diyecek. Melekler de ona: "Yalan söylüyorsun!" diye çıkışacaklar. Allahu Teala Hazretleri ona: "Bilakis sen, "Falanca Kur'an okuyor" densin diye okudun ve bu da söylendi" der. Sonra, mal sahibi getirilir. Allah Teala Hazretleri: "Ben sana bolca mal vermedim mi? Hatta o kadar bol verdim ki, kimseye muhtaç olmadın?" der. Zengin adam, "Evet ya Rabbi" der. "Sana verdiğimle ne amelde bulundun?" diye Rabb Teala sorar. Adam: "Sıla-i rahimde bulunur ve tasadduk ederdim" der. Allahu Teala Hazretleri: "Bilakis sen: "Falanca cömerttir" desinler diye bunu yaptın ve bu da denildi" der. Sonra Allah yolunda öldürülen getirilir. Allah Teala Hazretleri: "Niçin öldürüldün?" diye sorar. Adam: "Senin yolunda cihadla emrolundum. Ben de öldürülünceye kadar savaştım" der. Hakk Teala ona: "Yalan söylüyorsun!" der. Ona melekler de: "Yalan söylüyorsun!" diye çıkışırlar. Allah Teala Hazretleri ona tekrar: "Bilakis sen: "Falanca cesurdur" desinler diye düşündün ve bu da söylendi" buyurur. Sonra (Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Ebu Hureyre'nin dizine vurup): "Ey Ebu Hureyre! Bu üç kimse, kıyamet günü, cehennemin, aleyhlerinde kabaracağı Allah'ın ilk üç mahlukudur!" dedi." Sufey der ki: "Ben Ebu Hureyre'den aldığım bu hadisi, Hz. Muaviye'ye haber verdim. Bunun üzerine: "Böylelerine bu muamele yapılırsa, İnsanların geri kalanlarına neler yapılır?" dedi ve Hz. Muaviye şiddetli bir ağlayışla ağlamaya başladı, Öyle ki helak olacağını zannettim. Derken bir müddet sonra kendine geldi, yüzündeki (gözyaşlarını) sildi. Ve şunları söyledi: "Allah ve Onun Resulü doğru söylediler: "Dünya hayatını ve onun zinetini isteyenlere, orada islediklerinin karşılığını tastamam veririz. Onlar orada bir eksikliğe de uğratılmazlar. İste <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zaten yapmakta oldukları da batıldır" (Hud 15-16).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2169</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allaha ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe inanan bir kadına, bir gece ve gündüz devam edecek bir mesafeye, yanında bir mahremi olmadıkça gitmesi helal değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2243</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Her sarhoş edici hamrdır. Ve her sarhoş edici haramdır. Kim dünyada hamr içer ve tevbe etmeden, onun tiryakisi olduğu halde, ölürse, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te şarab içemez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2255</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) oruç tutuyordu. Orucunu açacağı vakti kolladım. Kabaktan mamul bir kap içerisinde yaptığım nebizi getirdim. Nebiz kaynayıp kabarıyordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Bunu şu duvara çal. Zira artık bu, Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e inanmayanların içkisidir" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2506</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim Fatiha-i şerife süresini okumadan namaz kılarsa bilsin ki bu namaz nakıstır -bu sözü üç kere tekrarladı- eksiktir."
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'ye:
"Biz imamın arkasında bulunuyorsak (ne yapalım)?" diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi:
"Yine de içinden oku. Zira ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim:
"AIIah Teala hazretleri (bir hadis-i kudside) buyurdu ki: "Ben kıraati kulumla kendi aramda iki kısma böldüm, yarısı bana ait, yarısı da ona. Kuluma istediği verilmiştir: Kul: "EI-hamdülillahi Rabbi'I-alemin. (Hamd alemlerin Rabbine aittir)" deyince, Aziz ve Celil olan AIIah: "Kulum bana hamdetti!" der. "er-Rahmanirrahim" deyince, AIIah: "Kulum bana senada bulundu" der. "Maliki yevmiddin (<b><span style="color: red;">ahiret</span></b>in sahibi)" deyince,
AIIah: "Kulum beni tebcil ve ta'ziz etti (büyükledi)" der. "İyyakena'budü ve iyyakenestain (yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım isteriz)" deyince, AIIah: "Bu benimle kulum arasında bir (taahhüddür). Kuluma istediğini verdim" der. "İhdina s-sırata'I-müstakim sıratallezine en amte aleyhim gayr'il-mağdübi aleyhim ve Ia'ddallin. (Bizi doğru yola sevket, o yol ki kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoludur, gadaba uğrayanların ve dalalete düşenlerin değil)" dediği zaman, Allah: "Bu da kulumundur, kuluma istediği verilmiştir" buyurur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2810</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim, kadınlara diyordu ki:
"Sizden kim Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe iman ediyorsa, erkekler başlarını kaldırıncaya kadar başını yerden kaldırmasın, böylece erkeklerin avretlerini görmekten korunmuş olur.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3014</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte bayrama katıldım. Efendimiz hutbeden önce, ezansız ve ikametsiz namaz kıldırdı. Sonra Bilal (radıyallahu anh)'e dayanarak kalktı. AIlah'tan korkmayı emretti ve O'na itaate teşvik etti. İnsanlara vaaz edip (ölümü, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>i, cenneti, cehennemi) hatırlattı.
Sonra kadınlar bölümüne geçti. Onlara da aynı şekilde vaaz etti, hatırlatmalarda bulundu. Ve:
"Allah için tasadduk edin, zira sizin ekseriyetiniz cehennem odunusunuz!'' buyurdu. Yanakları kararmış itibarlı kadınlardan biri kalkarak:
"Niçin ey Allah'ın Resülü? dedi (niye cehennem odunlarıyız?)'' Resulullah açıkladı:
"Zira siz kadınlar çok şikayette bulunuyor, kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz."
"Bunun üzerine kadınlar takılarından tasadduk etmeye başladılar. Hz. Bilal'in eteğine atıyorlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3030</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a yağmur kıtlığından şikayet edildi. Bunun üzerine bir minber getirilmesini söyledi. Musallaya minber kuruldu. Halka, oraya gidilecek gün tesbit edidi.''
Hz. Aişe devamla der ki: "Güneşin kızıllığı ufukta görülür görülmez yola çıktı. Musallaya varıp minbere oturdu. Tekbir getirdi. Allah'a hamdetti. Sonra:
"Sizler memleketinizin kuraklığıa uğradığından, yağmurun normal yağma zamanında gelmeyip gecikmesinden şikayetlendiniz. Allah (celle celaluhu) kendisine dua etmenizi emrediyor. Duanıza icabet edeceğini vaadetti" buyurdular ve sonra şöyle dediler.
"Hamd alemlenin Rabbine aittir. O, Rahman ve Rahim'dir, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününün sahibidir. Allah 'tan başka ilah yoktur, O dilediğini yapar. Ey Rabbimiz, sen kendisinden başka ilah olmayan Allah'sın. Sen zenginsin, biz fakiriz. Üzerimize yağmur indir. İndirdiğini bize kuvvet ve güç kıl. Ecel zamanımıza kadar yetecek kıl!"
Bunu söyledikten sonra ellerini kaldırdı. O kadar yukarı kaldırdı ki, koltuk altı beyazlığı göründü. Sonra sırtını halka dönderdi, elbisesini ters çevirdi, elleri bu sırada hep kalkmış vaziyette idi. Sonra tekrar halka yöneldi: Minberden indi ve iki rek'at namaz kıldı. Anında Allah bulut hasıl etti. Gök gürledi. Şimşek çaktı. Allah'ın izniyle yağmur başladı.
Resullullah daha mescidine dönmeden seller aktı. Aleyhissalatu vesselam, cemaatin sığınağa dönmekteki acelelerini görünce azı dişleri görününceye kadar güldü. Ve: "Şehadet ederim ki, Allah her şeye kadirdir ve ben de Allah'ın kulu ve Resulüyüm" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3042</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hasan Basri (rahimehullah): "Ç'ocuk üzerine‚ Fatiha okunur'' der ve şöyle dua ederdi: "Ey Allahım; bunu bize öncü yap, karşılayıcı kıl, (<b><span style="color: red;">ahiret</span></b>) azığı ve ücret yap."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3325</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bir mü'minin dünyevi kederlerinden birini giderirse, allah da onun Kıyamet günü kederlerinden birini giderir. Kim bir fakire kolaylık gösterirse, Allah da ona dünyada ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te kolaylık gösterir. Kim bir müslümanı örterse, allah da onu dünya ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te örter. Kişi kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah da onun yardımındadır. Kim ilim aramak düşüncesiyle bir yola düşerse, Allah onun cennete olan yolunu kolaylaştırır. Bir grup, allah'ın kitabını okumak ve aralarında tedris etmek üzere allah'ın evlerinden birinde toplanırsa, üzerlerine mutlaka sekine iner ve onları rahmet kaplar, melekler onları sarar. Allah da onları yanında bulunan mukarreb meleklere anar. Bir kimseyi ameli yavaşlatırsa, nesebi hızlandıramaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3377</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim Allah rızası için bir arkadaşını ziyaret eder veya bir hastaya geçmiş olsun ziyaretinde bulunursa, bir münadi ona şöyle nida eder: "Dünya ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te hoş yaşayışa eresin. Bu gidişin de hoş oldu. Kendine cennette bir yer hazırladın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3392</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:; "kim allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e inanıyorsa misafirine ikram etsin. Kim Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e inanıyorsa komşusuna ihsanda (iyilikte) bulunsun. Kim Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e inanıyorsa hayır söylesin veya sükût etsin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3431</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'l-Acfa es-Sülemi anlatıyor: "Birgün, Hz. Ömer radıyallahu anh, cuma hutbesi verdi ve hutbede şöyle söyledi: "Sakın, kadınların mehirlerini artırmayın, zira bu, eğer dünya için bir şeref, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> için de bir takva olsaydı buna en çok Resulullah layık idi. Halbuki O, kadınlarından veya kızlarından hiç birine oniki okiyyeden fazla mehir takdir etmemiştir''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3465</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Şüreyh el-Adevi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim Allah ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e inanıyorsa, misafirine caize"sini ikram etsin!"
Yanındakiler sordular:
"Ey Allah'ın Resulü! Caizesi de nedir?" Aleyhissalatu vesselam açıkladı:
"Bir gecesi ve gündüzüdür. Misafırlik üç gündür. Bundan fazlası sadakadır. Misafire, ev sahibini günaha sokuncaya kadar yanında kalması hoş değildir."
Tekrar sordular:
"Misafir ev sahibini nasıl günaha sokar?" Aleyhissalatu vesselam açıkladı:
"Adamın yanında ikamet eder kalır, halbuki kendisine ikram edecek bir şeyi yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3794</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe inanan kimse izarsız hammama girmesin. Kim Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e inanıyorsa, bir özrü olmadan hanımını hammama sokmasın. Kim Allah'a <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e, inanıyorsa üzerinde içki bulunan sofraya oturmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4116</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Beni İsrail'de birbirine zıd maksad güden iki kişi vardı: Biri günahkardı, diğeri de ibadette gayret gösteriyordu. Abid olan diğerine günah işlerken rastlardı da: "Vazgeç!" derdi. Bir gün, yine onu günah üzerinde yakaladı. Yine, "vazgeç" dedi. Öbürü:
"Beni Allah'la başbaşa bırak. Sen benim başıma müfettiş misin?" dedi. Öbürü: "Vallahi Allah seni mağfiret etmez. Veya: "Allah seni cennetine koymaz!" dedi. Bunun üzerine Allah ikisinin de ruhlarını kabzetti. Bunlar Rabülaleminin huzurunda bir araya geldiler. Allah Teala Hazretleri ibadette gayret edene: "Sen benim elimdekine kadir misin?" dedi. Günahkara da dönerek: "Git, rahmetimle cennete gir!" buyurdu. Diğeri için de: "Bunu ateşe götürün!" emretti."
Ebu Hüreyre radıyallahu anh der ki: "(Adamcağız Allah'ın gadabına dokunan münasebetsiz) bir kelime konuştu, bu kelime dünyasını da, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>ini de heba etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4159</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas radıyallahu anhüma, "Boşanan kadınlar kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler, eğer Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe inanmışlarsa, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helal değildir, kocaları bu arada barışmak isterlerse, karılarını geri almakta daha çok hak sahibidirler" (Bakara 223) ayeti için der ki: "Bu ayete göre, erkek hanımını üç kere de boşasa ona dönmeye hakkı vardır. Bu hüküm şu ayetle neshedildi: "Boşanma iki defadır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmaktır" (Bakara 229).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4170</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ruveyfi' İbnu Sabit el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe inanan bir kimseye, suyunu başkasının ekinine dökmesi, yani hamile (esire)ye teması helal değildir. Keza Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e inanan mü'min kişiye, istibra hasıl olmazdan önce esire kadına teması helal olmaz. Keza Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e inanan kimseye, taksim edilmezden önce ganimet malından satması helal değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4178</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Humeyd İbnu Nafi' anlatıyor: "Bana Zeyneb Bintu Ebi Seleme şu üç hadisi haber verdi:
Dedi ki: "Babası Ebbu Süfyan İbnu Harb vefat edince, Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'ın zevce-i pakleri Ümmü Habibe'nin yanına girdim. (Ben yanında iken Ümmü Habibe içerisinde sarı renk bulunan bir sürünme maddesi (tıyb) getirtti, bu halûk veya bir başkası idi. Ondan bir cariyeye sürdü, sonra da yanaklarına süründü. Sonra dedi ki: "Vallahi benim sürünüp süslenmeye ihtiyacım yok. Ancak Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim. "Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe inanan bir kadına, bir ölü üzerine üç geceden fazla matem tutması helal olmaz. Fakat kocası müstesna, ona dört ay on gün matem tutar."
Zeyneb dedi ki: "Kardeşi öldüğü zaman Zeyneb Bintu Cahş radıyallahu anha'nın yanına girdim. O da bir tiyb istedi ve ondan süründü. Sonra dedi ki: "Doğrusu, vallahi sürünmeye bir ihtiyacım yok. Ancak Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'ın şöyle söylediğini işittim: "Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe inanan bir kadına..." diye başlayan önceki hadisi aynen zikretti."
Zeyneb (üçüncü rivayetinde) dedi ki: "Annem Ümmü Seleme'yi işittim, diyordu ki: "Bir kadın Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a gelerek: "Kızımın kocası öldü. Gözünden de hasta, gözüne (ilaç niyetiyle) sürme çekebilir miyiz?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Hayır!" dedi. Kadın iki veya üç sefer aynı talebte bulundu. Aleyhissalatu vesselam her seferinde "Hayır!" dedi ve sonuncuda ilave etti: "Onun matem müddeti dört ay on gündür. Cahiliye devrinde sizden biri, sene başına mayıs atardı."
(Ravi Humeyd der ki: "Zeyneb'e "Senenin başına mayıs atma" nedir?" diye sordum) Zeyneb radıyallahu anha dedi ki: "Kocası ölen bir kadın hıfş (denen hücres)ine çekilir, en kötü elbisesini giyer, üzerinden bir yıl geçmedikçe tıyb sürünmez (yıkanmaz, tırnak kesmez, hiçbir temizlik ameliyesinde bulunmaz sonra bir yıl tamam olunca berbat bir manzara ile çıkar)dı. Sonra ona bir hayvan getirilirdi. Bu eşek veya koyun veya bir kuş olabilirdi. Bu (hayvanı önüne sürmek suretiyle iddet halini) kırardı. İddetini kırmada kullandığı hayvan hemen hemen ölürdü. Sonra (iddetten) çıkardı, kendisine mayıs verilirdi, o da bunu (önüne) atardı. (Böylece evlenmeye helal olurdu.) İşte bundan sonra tiyb ve diğer (süslenme ve başka) şeylere müracaat ederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4183</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh kendi anlattığına göre, şu ayeti okumuştu. (Mealen): "Boşanan kadınlar, kendi kendilerine, üç aybaşı hali beklerler..." (Bakara 228). Ve şu ayeti (mealen): "Ey peygamber! Kadınları boşayacağınızda, onları, iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah'tan sakının. Onları, -apaçıak bir hayasızlık yapmaları hali bir yana- evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. allah'ın sınırlarını kim aşarsa, şüphesiz, kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin, olur ki, Allah bunun ardından (gönlünüzde sevgi gibi) bir hal meydana getirir. Kadınların iddet süreleri biteceğinde, onları ya uygun bir şekilde alıkoyun, ya da uygun bir şekilde onlardan ayrılın; içinizden de iki adil şahid getirin, şahidliği Allah için yapın. İşte bu, allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Allah kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu sağlar, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah'a güvenen kimseye O yeter. Allah buyurduğunu yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü var etmiştir. Kadınlarınız içinde ay hali görmekten kesilenler ile, henüz ay hali görmemiş olanların iddetleri hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki, onların iddet beklemesi üç aydır..." (Talak 1-4).
Ve dedi ki: "Bu, boşanan kadınların iddetleridir. Allah Teala Hazretleri bundan henüz temas edilmemiş olan kadınları, "Ey iman edenler, mü'min kadınlarla nikahlanıp, onları, temasta bulunmadan boşadığınızda artık onlar için size iddet saymaya lüzum yoktur. Kendilerine bağışta bulunarak onları güzellikle serbest bırakın" (Ahzab 49) me'alindeki ayetle istisna etmiştir.
Yine Allah Teala buyurur ki, (mealen): "İçinizden ölenlerin bırakmış olduğu eşler, kendi kendilerine dört ay on gün beklerler; müddetleri sona erdiğinde, onların kendi haklarında uygun şekilde yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur" (Bakara 134). Sonra Allah Teala Hazretleri, kadınlardan hamile olanların ruhsatını şu ayetle indirmiştir. (Mealen): "(Boşanan veya kocası ölen kadınlardan) gebe olanların iddeti doğumları ile tamamlanır..." (Talak 4).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4229</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hendek'e gitti. Gördü ki Muhacir ve Ensar soğuk bir sabah vakti hendek kazıyorlar. Onların, bu işi kendilerine bedel yapacak köleleri yok. Onları vuran yorgunluk ve açlıklarını görünce (şiirimsi bir ifade) terennüm ettiler:
"Ey Allahım! gerçek hayat <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> hayatıdır,
Ensar ve muhaciri mağfiret buyur!"
Çalışanlar da O'na şöyle mukabele ettiler:
"Biz Muhammed'e bey'at edenleriz
Hayatta kaldıkça cihad gayemiz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4238</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Hudeybiye'ye geldik. Biz, bindörtyüz kişi idik. (Kuyunun başında) elli koyun vardı. Suyu bunlara bile yetmiyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam kuyunun kenarına oturdu. (İyice hatırlıyamıyorum) ya dua buyurdu, ya da kuyuya tükürdü. Derken kuyunun suyu coştu. Biz de hem kendimiz içtik, hem de hayvanlarımızı suladık. Sonra Aleyhissalatu vesselam, bizi bir ağacın altında biat etmeye çağırdı.
Önce ben biat ettim, sonra herkes gelip sırayla biat etti. Nihayet halkın ortasında kalınca:
"Ey Seleme, biat et!" buyurdu."
"Ey Allah'ın Resulü, en başta ben biat ettim!" dedim.
"Yine de!" buyurdu.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni çıplak, yani silahsız bulmuştu. Bana deriden yapılmış bir kalkan verdi. Sonra bey'at almaya devam etti. Son kişiden de bey'at alınca:
"Ey Seleme, sen bana biat etmiyor musun?" dedi.
"Ey Allah'ın Resulü, ben sana başta da, ortada (da olmak üzere iki kere) biat ettim" dedim.
"Olsun, yine de" buyurdu. Ben de üçüncü sefer biat ettim. Sonra bana: "Ey Seleme! Benim sana verdiğim kalkanın nerede?" dedi.
"Ey Allah'ın Resulü dedim, amcam Amir çıplak olarak bana rastladı, ben de kalkanı ona verdim. Bu sözüm üzerine Aleyhissalatu vesselam güldü ve:
"Sen, dedi, vaktin birinde adamın dediği gibisin: "Allahım, demiş, bana öyle bir dost ver ki, o bana, kendi nefsimden daha sevgili olsun!"
Sonra müşrikler bizimle sulh hususunda haberleşmeye başladılar. Öyle ki; birbirimize gidip gelmeler oldu. (Sonunda) sulh yaptık. ben Talha İbnu Ubeydillah radıyallahu anh'ın hizmetçisi idim. Atını sular, kaşağılar, kendine de hizmet eder, yemeğinden yerdim. (Çünkü) Allah ve Resulü yolunda hicret için malımı ve ailemi terketmiştim.
Biz ve Mekkeliler aramızda sulh yapınca, birbirimizle karıştık. Ben bir ağacın yanına gelip dikenlerini süpürerek dibine yattım. Mekke halkından dört müşrik yanıma geldi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a hakaret etmeye başladılar. Ben onlara kızdım ve bir başka ağacın dibine geçtim. silahlarını ağaca asıp yattılar.
Onlar bu vaziyette iken vadinin aşağısından bir münadi şöyle sesleniyordu:
"Muhacirlerin imdadına yetişin! İbnu Züneym öldürüldü!" "Hemen kılıncımı çekip, bu uyuyan dört kişiye hızla yürüyüp silahlarını aldım, elimde deste yapıp, sonra da:
"Muhammed'in yüzünü mükerrem kkılan o Zat'a yemin olsun, sakın sizden kimse başını kaldırmasın. İki gözü taşıyan (kellesini) uçururum!" dedim. Sonra onları sürerek Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirdim. O sırada amcam Amir radıyallahu anh da Abelat'tan Mikrez denilen bir adamı, üzeri çullanmış bir at üzerinde beraberinde yetmiş müşrik olduğu halde Resulullah'a getirdi. Aleyhissalatu vesselam onlara bir nazar edip:
"Bırakın onları, fücûrun başı da sonu da onların olsun!" dedi ve hepsini affetti. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri şu ayeti indirdi:
"O sizi Mekke'nin karnında (hududu içinde) onlara karşı muzaffer </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4313</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ben, dünyada da <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te de Meryem'in oğluna insanların en yakınıyım. Benimle onun arasında başka bir peygamber yok. Peygamberler anneleri ayrı, babaları bir kardeştirler, dinleri de birdir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4373</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Ashabının arasını kardeşlemişti. Hz. Ali radıyallahu anh yanına geldi ve:
"Ashabınızın arasını birbirleriyle kardeşlediniz, ama beni kimseyle kardeşlemediniz!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Sen dünyada da <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te de benim kardeşimsin!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4449</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"(<b><span style="color: red;">ahiret</span></b>in) en hayırlı kadını Meryem Bintu İmran'dır. (Dünyanın) en hayırlı kadını Hatice Bintu Huveylid'dir." Ravi bunu söylerken, eliyle semaya ve arza işaret etti.
Rezin bir rivayette şu ziyadeyi kaydetmiştir: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Erkeklerden pek çokları kemale ermiştir. Kadınlardan ise İmran'ın kızı Meryem, Firavun'un karısı Asiye, Huveylid'in kızı Hatice ve Muhammed'in kızı Fatıma'dan başka kimse kemale ermemiştir. Hz. Aişe'nin kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer yiyeceklere üstünlüğü gibidir."
Bu rivayet Buhari'de Ebu Musa hadisi olarak gelmiştir. (Enbiya 45), Müslim, Fezailu's-Sahabe 70, (2431); Tirmizi, Et'ime 31, (1835).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4454</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Vail anlatıyor: "Hz. Ali radıyallahu anh, asker toplamak için Ammar İbnu Yasir ve Hasan İbnu Ali radıyallahu anhüm'u Küfe'ye gönderince, Ammar halka şöyle hitap etti: "Ben de biliyorum, O (Hz. Aişe), dünyada da <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te de Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam'ın zevcesidir. Velakin Allah sizleri imtihan ediyor. Kendisine mi, yoksa, Aişe'ye mi tabi olacaksınız?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4467</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e iman eden kimse Ensar'a buğzetmesin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4483</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Şu ümmetim rahmete mazhar olmuş bir ümmettir. <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te azaba maruz kalmayacaktır. Onun azabı dünyadadır: Fitneler, zelzeleler ve katl."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4541</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Gecede bir saat vardır ki, müslüman bir kimsenin Allah'tan, dünya veya <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e müteallik bir hayır talebi, o saate rastlarsa, Allah dilediğini ona mutlaka verir. Bu saat her gecede vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4551</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Şüreyh el-Adevi radıyallahu anh anlatıyor: "Mekke'ye asker sevkeden Amr İbnu Sa'id'e dedim ki:
"Ey emir, bana müsaade et. Fethin ferdası gününde Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın söylemiş bulunduğu bir hadisini hatırlatayım: Allah'a hamd ve senadan sonra şöyle buyurmuştu: "Mekke'yi insanlar değil, Allah haram kılmıştır. Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e inanan hiçbir mü'mine orada kan dökmek helal olmaz. Ağaç sökmek de helal olmaz. Eğer biri çıkıp da Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın oradaki savaşını göstererek kan dökmeye ruhsat vermeye kalkarsa kendisine şunu söyleyin: "Allah, Resûlüne izin vermişti, ama size izin vermiyor!" Mekke'de bana bir gündüzün bir müddetinde (gün doğumundan ikindiye kadar) izin verildi. Sonra bugün tekrar eski hürmeti (haramlığı) ona geri döndü. Bu hususu, sizden burada hazır olanlar, hazır olmayanlara ulaştırsın."
Ebu Şüreyh'e: "Amr sana ne dedi?" diye soruldu.
"Ey Ebu Şureyh bunu ben, senden daha iyi biliyorum. "Harem", asi olana, kan döküp kaçana, cinayet işleyip kaçana sığınma tanımaz!" diye cevap verdi" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4552</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüm anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Fetih günü buyurdular ki:
"Fetihten sonra artık hicret yoktur. Ancak cihad ve niyet vardır. Öyleyse askere çağırıldığınız zaman hemen asker olun!"
Resûlullah aleyhissalatu vesselam sözlerine şöyle devam etti: "Allah, bu beldeyi semavat ve arzı yarattığı zaman haram kıldı. Burası, Kıyamete kadar Allah'ın haramıyla haramdır (onu insanlar haram kılmamıştır). Benden önce kimseye orada kıtal helal olmadı. Bana da günün bir müddetinde helal kılındı. Burası Kıyamete kadar Allah'ın haramıyla haramdır. (Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e inanan hiçkimseye, orada kan dökmesi helal değildir. Ayrıca) onun dikeni koparılmaz, av(hayvan)ı ürkütülmez, buluntusu da alınmaz (yerinde bırakılır). Ancak ilan edip sahibini arayacak olanlar alabilir. Mekke'nin otu da biçilmez!"
Abbas radıyallahu anh atılarak: "Ey Allah'ın Resûlü! İzhir otu hariç olsun" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "İzhir hariç!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4626</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim bir hastaya veya bir din kardeşine Allah rızası için ziyarette bulunursa, bir münadi ona nida eder: "(Dünyada da <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te de) iyi olasın (<b><span style="color: red;">ahiret</span></b> yolculuğun da) iyi olsun. (Bu davranışınla) cennette bir ev hazırladın!" der."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4724</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümeyye eş-Şa'bani anlatıyor: "Ey Ebu Sa'lebe dedim, şu ayet hakkında ne dersin?" (Mealen): "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar vermez.." (Maide 105).
Bana şu cevabı verdi:
"Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun. Zira ben aynı şeyi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sormuştum. Demişti ki:
"Ma'rufa sarılın, münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir heva, (dine, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e) tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin(selefi dinlemeden) kendi reylerini beğendiklerini müşahade edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. zira (bu safhaya gelince) arkanızda sabır günleri var demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi (sıkıntılı)dır. O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4755</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Abdi'l-ka'be anlatıyor: "Mescide girmiştim. Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma'yı gördüm: Ka'be'nin gölgesinde oturuyordu. Ka'be'nin gölgesinde birçok kimse ona müteveccih olarak oturmuştu. Ben de ona doğru oturdum. Şunu anlattı:
"Bir seferde Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la beraberdik. Bir yerde konakladık. Kimimiz çadırını tamir ediyor, kimimiz yerini düzlüyor, kimimiz hayvanlarını güdüyordu. Derken Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın münadisi seslendi: "es-Salatu cami'a: "Haydin namaza!" Resûlullah'a gittik, yanında toplandık.
"Benden önce her peygamber, ümmeti için hayır bildiği şeyi onlara öğretmekle mükellef idi. Onlar için şer bildiği şeyden de onları inzar etmesi (korkutması) gerekli idi. Bilesiniz, şu ümmetinizin afiyeti önce gelenler hakkında kesin kılınmıştır. Sonrakiler belaya ve kötü addedeceğiniz birkısım hallere maruz kalacaklardır. Birbirini takip eden fitneler gelecek. Mü'min: "Bu fitne helakimdir" diyecek. Sonra bu kalkacak, başka bir fitne gelecek. "Helakim işte bundan, işte bundan" diyecek. Öyleyse, kim ateşten uzak kalmayı ve cennete girmeyi dilerse, Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe inanır olduğu halde ölümü karşılasın. İnsanlara, onların kendisine nasıl muamele etmelerini dilerse öyle muamelede bulunsun. Kim bir imama biat edip, samimiyetle sadakat sözü vermiş ise, elinden geldikçe ona itaat etsin. Bir başkası gelip, önceki ile münazaaya girişecek olursan sonradan çıkanın boynunu uçurun."
Ravi (Abdurrahman) der ki: "Abdullah İbnu Amr'a yanaştım ve:
"Allah aşkına söyle. Bu anlattıklarını bizzat kendin Resûlullah aleyhissalam'dan işittin mi?" dedim. Sorum üzerine eliyle kulak ve kalbini tutarak:
"Evet kulaklarım işitti, kalbim de belledi" dedi. Ben:
"Ama, amcaoğlun Muaviye, bize mallarımızı aramızda batıl bir şekilde yememizi, birbirimizi öldürmemizi emrediyor. Halbuki Allah Teala hazretleri (mealen): "Ey iman edenler! Birbirinizin malını haram şekilde yemeyin; ancak karşılıklı rıza ile yaptığınız ticaret başkadır. Birbirinizi ve kendinizi öldürmeyin. Canlarınızı da boşu boşuna tehlikeye atmayın. Şüphesiz ki Allah size merhametlidir" (Nisa 29) buyuruyor" dedim. Biraz sustu sonra:
"Allah'a itaatte ona itaat et, Allah'a isyanda ona isyan et!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4776</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ziyad anlatıyor: "Hz. Talha, Zübeyr ve Hz. Aişe radıyallahu anhüm Basra'ya yürüyünce, Hz. Ali, Ammar İbnu Yasir ve Hasan'ı (radıyallahu anhüm) gönderdi. Bu ikisi Küfe'ye yanımıza geldiler ve minbere çıktılar. Hz. Hasan radıyallahu anh minberin yukarısında idi. Ammar radıyallahu anh da ondan aşağıda idi. Biz onların etrafında toplandık. Ammar'ın şöyle konuştuğunu işittim:
"Aişe, Basra'ya yürüdü. Muhakkak ki o, dünyada da <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te de Peygamber aleyhissalatu vesselam'ın zevcesidir. Ancak Allah sizi imtihan ediyor: Kendisine mi itaat edeceksiniz, yoksa ona (Hz. Aişe'ye) mi?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4787</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Nevfel anlatıyor: "Abdullah İbnu'z-zübeyr radıyallahu anhüma'yı (Mekke'deki) Akabetü'l-Medine (denilen yerde) (asılmış) gördüm. Kureyş ve diğer halk onun yanına gelmeye başlamıştı. Derken Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma da geldi. Yanında durdu. "es-Selamu aleyke ey Ebu Hubeyb!" dedi ve bu selamı üç kere tekrar etti. Sonra sözlerine devamla (üç kere de) "Vallahi seni bu işten men etmiştim (ama beni dinlemedin)" deyip şunları söyledi: "Vallahi, benim biildiğime göre sen, çok oruç tutan, çok namaz kılan, yakınlara çokça yardımcı olan bir kimseydin. Vallahi, en kötüsü sen olan bir ümmet mutlaka en hayırlı bir ümmettir!"
Haccac'a, Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma'nın İbnu'z-Zübeyr karşısındaki tavrı ve söylediği bu sözleri ulaştı. Derhal adam göndererek İbnu'z-Zübeyr'in cesedini asılı olduğu kütükten indirip, yahudilerin kabirlerine attırdı. Sonra annesi Esma Bindu Ebi Bekr radıyallahu anha'ya da bir adam gönderip çağırttı. Fakat kadıncağız gitmekten imtina etti. Haccac ikinci bir elçi gönderdi ve: "Ya bana kendi rızanla gelirsin ya da, sana saç örgülerinden sürüyerek getirecek birisini gönderirim!" dedi. Esma yine imtina edip:
"Sen, örgülerimden tutup beni sürükleyecek birini gönderinceye kadar vallahi gelmeyeceğim!" dedi. Haccac:
"Bana ayakkabılarımı gösterin!" dedi. Papuçlarını alıp, çalımla koşup Esma'nın yanına girdi.
"Allah düşmanına ne yaptığımı gördün mü?" dedi.
"Ona dünyasını berbat ettiğini, onun da senin <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>ini berbat ettiğini gördüm. Bana ulaştığına göre ona: "Ey iki kuşaklının oğlu!" demişsin. Vallahi iki kuşaklı benim. Onlardan biriyle ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ve Ebu Bekr'in (hicret sırasındaki) yiyeceklerini bağladım. Diğeri de, kadının belinden ayırmadığı kuşağıdır. Şunu ilave edeyim ki, Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana: "Sakif'te bir yalancı, bir de zalim var!" demişti. Yalancıyı gördük. Zalime gelince; bunun da ancak sen olacağını zannediyorum!" dedi. Haccac, hiç cevap vermeden yanından ayrıldı."
Rezin şu ilavede bulundu: "Haccac (bilahare) demiş ki: "Ben Esma'nın yanına onu üzmek için girmiştim, ama o beni üzdü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4867</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "İki kadın bir odada deri dikiyorlardı. Bunlardan biri avucuna biz batırılmış olarak dışarı çıktı. Bunu diğerinin yaptığını iddia etti. Dava İbnu Abbas radıyallahu anhüma'ya götürüldü. İbnu Abbas dedi ki:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuşlardı: "Eğer insanlara sırf iddialarıyla, (delil olmadan) talep ettikleri verilseydi, insanlar başkalarının kan ve mallarını istemeye kalkarlardı. Ancak iddia sahibine beyyine gerekmektedir. İddiayı inkar edene de yemin gerekmektedir. (Bu kadına) Allah'ı (yalan yere yemin etmenin günahını) hatırlatın. Ona şu ayeti okuyun: "Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir pahaya değişenler, işte bunlar için <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te hiçbir nasib yoktur" (Al-i İmran 77).
Kadına bu hatırlatıldı. Bunun üzerine kadın suçunu itiraf etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4898</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muharik anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü! Bir adam gelip malımı almaya kalkarsa (ne yapayım)?" dedi.
"Ona Allah'ı hatırlat!" cevabını verdi. Adam tekrar:
"Hatırlamazsa! (ne yapayım?)" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Etrafındaki müslümanlardan yardım talep et!" buyurdu. Adam:
"Etrafımda hiç müslüman yoksa ne yapayım?" dedi.
"Öyleyse sultandan yardım iste!" buyurdu. Adam:
"Sultan benden uzaksa?" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Bir <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> şehidi oluncaya veya malını koruyuncaya kadar malın için mücadele et!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5029</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"<b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te kimin hesabı münakaşa edilirse, azaba maruz kalacak demektir!" buyurmuşlardı. Ben: "Nasıl olur? Allah Teala hazretleri (mealen):
"O vakit kimin kitabı sağ eline verilirse; kolay bir hesabla muhasebe edilecek ve ehline sevinçli olarak dönecek" (İnşikak 7-9) buyurmadı mı, (bu hesap münakaşası değil mi)?" dedim.
"Hayır! buyurdular, bu (münakaşa değil) arzdır. Kıyamet günü hesaba çekilen herkes mutlaka helak olmuş demektir!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5053</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Her peygamberin müstecab (Allah'ın kabul edeceği) bir duası vardır. Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı Kıyamet gününde, ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım (kullanmayı <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e bıraktım). Ona inşaallah, ümmetimden şirk koşmadan ölenler nail olacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5078</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Yaktığınız ateş var ya, bu, cehennem ateşinin yetmiş cüzünden bir cüzdür!" buyurmuştu. (Yanındakiler):
"Zaten bu ateş, vallahi (asileri cezalandırmaya <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te) yeterliydi" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Cehennem ateşi öbürüne altmışdokuz kat üstün kılındı. Her bir kat'ın harareti, bunun mislindedir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5251</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Dünyada ipeği, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te nasibi olmayanlar giyer."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5252</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"İpeği dünyada giyen, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te giyemez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5253</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "(Babam) Ömer radıyallahu anh satılmakta olan atlas bir elbise gördü. Onu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirip:
"Ey Allah'ın Resülü! Bunu satın al da bayramlarda ve taşradan gelen heyetlerin karşılanması sırasında tecemmülen giyin!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Bu, (<b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te) nasibi olmayanların giysisidir" buyurdular. Sonra Hz. Ömer, Allah'ın dilediği kadar kaldı. Aleyhissalatu vesselam ona atlastan mamul bir cübbe gönderdi. Ömer gelerek:
"Ey Allah'ın Resülü! Siz(ipek hakkında): "Bu, (<b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te) nasibi olmayanların giyeceğidir" demiştiniz. Sonra bana bunu gönderdiniz, (hikmeti nedir?)" dedi. Aleyhissalatu vesselam, buna karşılık:
"Bunu, sana bizzat giyesin diye göndermedim. Bilakis, satasın ve parasıyla ihtiyaçlarını göresin diye göndermiştim" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5278</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Allah Teala hazretlerinin (Tebük seferinden geri kalmaları sebebiyle) tevbelerini kabul edip affettiği üç kişiden biri olan Hilal İbnu Ümeyye radıyallahu anh geldi. (Anlattığına göre) tarlasından evine yatsı vaktinde dönmüştü. Hanımının yanında bir adam buldu. Manzarayı gözleriyle görmüş, kulaklarıyla işitmişti. Sabah oluncaya kadar adamı ürkütüp telaşlandırmadı. Sabah olunca doğru Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına gitti.
"Ey Allah'ın Resûlü dedi, ben aileme geceleyin dönmüştüm, yanlarında bir adam buldum. Üstelik gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam getirdiği bu haberden hoşlanmadı, adama karşı sert davrandı. Bunun üzerine:
"Kendi hanımlarına zina isnad eden, ancak, kendisinden başka şahidi bulunmayan kimse ise, doğru söylediğine dair Allah adına yemin ederek dört defa şahitlik eder. Beşinci şahitliğinde ise, eğer yalan söylüyorsa Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını ister. Kadının Allah adına yemin ederek kocasının yalan söylediğine dair dört def'a şahidlik etmesi ve beşinci şahitliğinde, eğer kocası doğru söylüyorsa Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını istemesi, onun hakkındaki cezayı kaldırır" (Nur 6-9) mealindeki ayet nazil oldu. Vahiy hali Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın üzerinden kalkınca:
"Ey Hilal, müjde! Allah senin için bir kurtuluş ve kurtuluş yolu gösterdi" buyurdular. Hilal:
"Ben Rabbim Teala hazretlerinden bunu ümid ediyordum!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Kadına adam gönderin gelsin!" emretti. Kadın geldi. Ayet-i kerimeyi Resûlullah ona okudu. İkisine de meselenin ciddiyetini hatırlattı ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> azabının dünyadaki azabtan daha şiddetli olacağını haber verdi. Bunun üzerine Hilal:
"Vallahi kadın hakkında doğruyu söyledim!" dedi. Kadın da:
"Hayır yalan söyledin!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Aranızda lanetleşin" emretti. Hilal'e: "Şehadet getir!" dendi. O da doğru söylediğine dair dört kere Allah'a şehadet etti. Beşinci sefer olunca kendisine:
"Ey Hilal, Allah'tan kork, zira dünya azabı <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> azabından pek hafiftir, senin bu yaptığın, üzerine azabı vacib kılmaktadır!" dendi. O yine:
"Allah'a yemin olsun, ona iftira ediyorum diye bana celde yapılmadığı gibi, Allah da onun sebebiyle bana azab vermeyecektir!" dedi ve "Eğer yalancı ise, Allah'ın laneti üzerine olsun!" diye beşinci kere şehadette bulundu.
Sonra kadına: "Şehadet getir!" dendi. Kadın da: "Hilal yalancıdır diye dört kere Allah'a şehadette bulundu. Beşinci şehadete sıra gelince, kadına:
"Allah'tan kork, zira dünyadaki azab <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> azabından hafiftir. Bu yaptığın, üzerine azabı vacib kılmaktır!" dendi. Kadıncağız bir müddet durakladı. Sonra:
"Kavmimi, geri kalan zamanlarda rezil rüsvay edemem!" dedi ve beşinci defa: "Hilal doğru söyledi ise Allah'ın gadabı üzerime olsun!" diye şehadette bulund</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5328</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubeyy İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam gecenin üçte ikisi geçince kalkar ve: "Ey insanlar! Allah'ı zikredin! Allah'ı zikredin! "Sarsıcı" kesinlikle gelecektir; "takipçi" de onun arkasından gelecektir. Ölüm, içindeki (şiddet ve sıkıntı)larla gelecek, (öyleyse <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e hazırlanın!)" derdi." Übey devamla dedi ki:
"Ey Allah'ın Resülü dedim, ben sana çok salat oku(mak isti)yorum. (Duamda) ne miktarını sana salat u selam yapayım?"
"Dilediğin kadar!" buyurdular.
"Dörtte bir (yeter mi)?" dedim.
"Dilediğin kadar!" buyurdular, "Eğer artırırsan, bu senin için daha hayırlı!" dediler.
"Yarı(ya ne dersiniz)?" dedim.
"Dilediğin kadar!" buyurdular, "Eğer artırırsan, bu senin için daha hayırlı!" dediler.
"Üçte iki(ye ne dersiniz?)" dedim.
"Dilediğin kadar!" buyurdular, "Eğer artırırsan, bu senin için daha iyi!" dediler.
"(Kendim için dua ettiğim vaktin) tamamını size salat u selam okumaya ayırayım mı?" dedim.
"Bu takdirde, (dünyevi ve uhrevi) dileğin kabul edilir, günahın affedilir!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5330</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Kebşe el-Enmari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Üç şey vardır, (bunların doğruluğu hususunda size) yemin ederim. Ayrıca bir de hadis söyleyeceğim, bunları iyi belleyin: Kişinin malı sadaka sebebiyle eksilmez. Bir kula haksız zulüm yapılır o da sabrederse, Allah onun izzetini (dünya ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te) mutlaka artırır. Bir kul dilenme kapısını açtı mı, onunla birlikte Allah da o zavallıya fakirlik kapısını açar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5332</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kimin azusu <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> olursa, Allah onun kalbine zenginliğinden koyar ve işlerini derli toplu kılar, artık dünya ona hakir gelmeye başlar. Kimin hedefi de dünya olursa, Allah iki gözünün arasına (dünyanın) fakirligini koyar, işlerini de darmadağınık eder. Netice olarak, dünyadan da eline, kendisine takdir edilmiş olandan fazlası geçmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5334</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Aleyhissalatu vesselam'a: "Ey Allah'ın Resûlü dedik, senin yanında iken kalplarimiz maneviyatta rikkate gelip inceliyor, dünyaya karşı alakamız kesiliyor ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>i sanki görmüş gibi oluyoruz. Yanınızdan ayrılınca ailemizle ünsiyet edip çocuklarımızı kokladık mı, önceki halimizi inkar ediyoruz, bunun sebebi nedir?"
Aleyhissalatu vesselam şu cevabı verdi:
"Eğer siz, ayrıldıktan sonra da yanımdaki halinizi devam ettirseydiniz, melekler, sizi evlerinizde ziyaret eder, yollarda sizinle müsafahada bulunurdu. Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi toptan yok eder, günah işleyip istiğfar edecek yeni bir mahlûk yaratır ve onları mağfiret ederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5443</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ben sizi kabirleri ziyaretten men etmiştim. Artık onları ziyaret edebilirsiniz. Çünkü onlar size <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>i hatırlatır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5456</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hani Mevla Osman İbnu Affan radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Osman radıyallahu anh, bir kabrin üzerinde durunca sakalı ıslanıncaya kadar ağlardı. Kendisine: "Cenneti ve cehennemi hatırladığın vakit ağlamıyorsun, fakat kabri hatırlayınca ağlıyorsun!" dediler. Bunun üzerine: "Çünkü Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:
"Kabir, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> menzillerinin birinci menzilidir. Kişi ondan kurtulabilirse, ondan sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa ondan sonrakiler bundan daha zordur, daha şediddir."
Hz. Osman devamla Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şu sözünü de nakletti:
"(<b><span style="color: red;">ahiret</span></b> aleminden gördüğüm) manzaraların hiçbiri kabir kadar korkutucu ve ürkütücü değildi!"
Rezin şu ziyadeyi kaydetti: "Hani der ki: "Hz. Osman radıyallahu anh'ın şu beyti irşad ettiğini işittim:
"Eğer ondan necat buldunsa, büyük musibetten kurtuldun, Aksi halde senin kurtulacağını hayal etmem."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5470</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu
vesselam Medine'ye geldiği zaman, Medine'nin yüksek kısmında, kendilerine Beni Amr İbni Avf denen bir kabileye indi. Onların yanında ondört gece kaldı. Sonra Beni Neccar'a haber gönderdi. Onlar kılınçlarını kuşanmış olarak geldiler. Ben (şu anda) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı devesi üzerinde; Ebu Bekir de terkisinde, Beni Neccar'ın ileri gelenleri etraflarını sarmış olarak görür gibiyim. Aleyhissalatu vesselam, (yükünü) Ebu Eyyûb el-Ensari'nin evinin avlusuna indirdi.
"Ey Beni Neccar! buyurdular, şu bahçenin iyatında pazarlık edelim!" buyurdu. Onlar:
"Hayır! dediler. Vallahi biz senden onun bedelini istemiyoruz, Allah'tan istiyoruz !"
Bu arsada hurma ağaçları, müşriklere ait kabirler ve bazı yıkıntılar vardı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam hurma ağaçlarının kesilmesini, müşrik kabirlerinin kaldırılmasını, harabelerin de düzlenip arazinin tesviyesini emretti. Hurma kütükleri mescidin kıble tarafına (direkler halinde) dizildiler, kapının iki yanı taşla örüldü.
(Bu işaat devam ederken müslümanlar) şu beyti terennüm ediyorlardı, Resûlullah da onlara katılıyordu:
"Ey Rabbimiz, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> hayrından başka hayır yok!
Öyleyse muhacir ve ensara yardım et!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5528</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Ebi Kesir anlatıyor: "Ebu Seleme İbnu Abdirrahman'a Kur'an'dan ilk inenin ne olduğunu sordum.
"Ya eyyühe'l-Müddessir (ey örtüsüne bürünmüş)! (suresi)dir!" dedi. Ben:
"İyi ama, başkaları ilk inenin İkra'bismi Rabbikellezi halak (suresi) dir diyorlar" dedim. Bunun üzerine Ebu Seleme:
"Ben bu hususta Hz. Cabir radıyallahu anh'a sormuştum. O bana:
"Sana, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın söylediğinden başka bir şey söylemeyeceğim. Aleyhissalatu vesselam:
"Bir ay kadar Hira mağarasına mücavir oldum (itikafa girdim). Mücaveretimi (itikafımı) tamamlayınca, dağdan indim. Derken bana bir seslenen oldu. Sağıma baktım, hiçbir şey görmedim. Soluma baktım, yine bir şey görmedim. Arkama baktım bir şey görmedim. Derken başımı kaldırdım, bir şey gördüm, ama (bakmaya) dayanamadım. Hemen Hatice'nin yanına geldim:
"Beni örtün!" dedim. Derken şu ayetler nazil oldu. (Mealen): "Ey örtüsüne bürünen! Kalk! (İnsanları <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>le) korkut! Rabbini büyükle, elbiseni temizle. Pislikten kaçın.." (Müddessir suresi). Bu vahiy namaz farz kılınmazdan önceydi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5529</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a vahiy indiği zaman, yüzünün yakınlarında arı uğultusu gibi bir ses işitilirdi. Bir gün, O'na vahiy indirildi. Bir müddet öyle kaldı. Sonra o hal açıldı. O da Mü'minûn suresinden ilk on ayeti okudu:
"Mü'minler kurtuluşa ermiş, umduklarına kavuşmuşlardır. Onlar namazlarını Allah'tan korkarak, hürmet ve tevazu içinde ve tadil-i erkan ile kılarlar. Onlar dünya ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>lerine faydası dokunmayan her türlü şeyden yüz çevirirler. Onlar nail oldukları her türlü nimetin zekatını aksatmadan verirler. Onlar namuslarını korurlar. Ancak hanımlarına ve cariyelerine karşı müstesna; bunlarla olan yakınlıklarından dolayı kınanmazlar. Kim helal sınırını aşarak bunların ötesine geçmek isterse, işte öyleleri haddini aşmış olanlardır. O mü'minler ki, Allah'a ve kullara karşı olan emanet ve mesuliyetlerini yerine getirirler ve sözlerinde dururlar. Onlar namazlarını devamlı olarak, vaktinde ve şartlarına riayet ederek kılarlar. İşte onlar varislerin ta kendileridir. Onlar Firdevs cennetine varis olurlar. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır" (Mü'minûn, 1-11).
Arkadan dedi ki: "Kim bu on ayeti yerine getirirse cennete girer."
Sonra kıbleye yöneldi ve ellerini kaldırıp:
"Allahım (hayrımızı) artır, bizi (iyilik yönüyle) noksanlaştırma. Bize ikram et, zillete düşürme. Bize ihsanda bulun, mahrum etme. Bizi tercih et, (düşmanlarımızı) bize tercih etme. Allahım, bizi razı kıl, bizden de razı ol!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5586</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh gelip (Hz. Peygamber'in huzuruna girmek için) izin istedi. kapıda oturmuş bekleyen insanlar vardı. Onlara izin verilmemişti. Hz. Ebu Bekr'e izin verildi, o da girdi. Girince, Aleyhissalatu vesselam'ı etrafında zevceleri toplanmış olduğu halde sessiz oturuyor buldu. Derken Hz. Ömer de izin istedi, ona da aynı halde iken izin verdi. Hz. Ebu Bekr: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı güldürecek bir şey söyleyeceğim!" dedi ve sordu:
"Ey Allah'ın Resûlü! Harice'nin kızı benden nafaka istese ben de kalkıp boğazını kessem ne dersiniz?" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam güldü ve: "Şu etrafında gördüklerinin hepsi benden nafaka istiyorlar!" dedi. Ömer, hemen kalkıp boğazını kesmek üzere Hafsa'ya yöneldi. Hz. Ebu Bekr de kalkıp boğazını kesmek üzere Aişe'ye yöneldi. Her ikisi de:
"Demek siz Resûlullah'tan onda olmayan şeyi istiyorsunuz ha!" diyordu. Onlar: "Allah'a yemin olsun! Biz ondan asla olmayan şeyi istemiyoruz!" dediler. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam onlardan bir ay ayrı durdu. Arkadan şu ayet nazil oldu. (Mealen): "Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: "Eğer dünya hayatını ve zevkini istiyorsanız, gelin boşanma bedelini verip sizi güzellikle serbest bırakayım. Eğer Allah'ı, Resûlünü ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> yurdunu istiyorsanız, şüphesiz ki, sizden iyilik yapan ve iyi kullukta bulunanlar için Allah pek büyük bir mükafaat hazırlamıştır" (Ahzab 28-29)
Hz. Cabir devamla der ki: "Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hz. Aişe radıyallahu anha'dan başlayarak şöyle dedi:
"Ben sana bir husus arzedeceğim. Cevap vermede acele etmemeni dilerim, ebeveyninle de istişare ettikten sonra cevap ver."
"O husus nedir ey Allah'ın Resûlü?" diye Aişe sorunca, Aleyhissalatu vesselam ayeti tilavet buyurdu. Bunun üzerine Hz. Aişe hemen: "Yani sizi tercih meselesinde mi ailemle istişare edeceğim? Asla! Ben Allah'ı ve Resûlünü ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> yurdunu tercih ediyorum. Senden ricam, kadınlarından hiçbirine benim şu söylediğimi haber vermemendir!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Onlardan biri sormaya görsün, ben hemen cevap veririm. Zira Allah beni zorlaştırıcı ve şaşırtıcı olarak değil, öğretici ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5785</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Kim müslüman bir kimsenin malı hakkında yalan yere yemin ederse, (Kıyamet günü) Allah'la karşılaştığında O'nu kendisine karşı gadablanmış bulur!" buyurdular. Sonra Resulullah aleyhissalatu vesselam bu sözlerini tasdik eden ayetleri Allah Teala'nın kitabından okudular: "(Ahir zaman peygamberine iman hususunda) Allah'a verdikleri ahdi ve ettikleri yemini, az bir dünya malı karşılığında değiştirenlere gelince, onların <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te hiçbir nasibi yoktur. Kıyamet gününde Allah onlara ne bir hitapta bulunur, ne rahmetiyle nazar eder ve ne de onları temize çıkarır. Onların hakkı pek acı bir azabtır" (Al-i İmran 77).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5800</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın terkisinde idim. Bana şu nasihatta bulundu:
"Yavrum! Allah'a karşı (emir ve yasaklarına uyarak edebini) koru, Allah da seni (dünya ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te) korusun! Allah'ı(n üzerindeki hukukunu) koru ki O'nu karşında (dünya ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>in fenalıklarına karşı hami) bulasın -veya önünde demişti: Bollukta Allah'ı tanı ki, darlıkta da O, seni tanısın. (Dünya ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>le ilgili) bir şey isteyince Allah'tan iste. Yardım talep edeceksen Allah'tan yardım dile. Zira kullar, Allah'ın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için biraraya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allah'ın yazmadığı bir zararı sana vermek için biraraya gelseler, buna da muktedir olamazlar. Kalemlerin mürekkebi kurudu ve sayfalar dürüldü. Sen, yakini bir imanla, tam bir rıza ile Allah için çalışmaya muktedir olabilirsen çalış; şayet buna muktedir olamazsan, hoşuna gitmeyen şeyde, sabırda çok hayır var. Şunu da bil ki Nusret(i ilahi) sabırla birlikte gelir, kurtuluş da sıkıntıyla gelir, zorlukta da kolaylık vardır, bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5810</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Teenni, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>le ilgili olanlar dışında, her amelde güzeldir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5853</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Bekre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İşleyene daha dünyada cezası çarçabuk gelmeye en layık günah zulüm ve sıla-ı rahmin koparılmasıdır, bu cezanın dünyada gelmesi, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>teki cezaya kefaret değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5874</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah'a ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gününe inanan kimse ya hayır koşuşsun ya da sussun."
Tirmizi'nin İbnu Ömer radıyallahu anh'tan yaptığı diğer bir rivayette Resûlullah: "Kim susarsa kurtulur" buyurmuştur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5966</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Müleyke'den oğlu Abdullah'ın rivayet ettiğine öre, "O, Hz. Aişe radıyallahu anha'nın yanına girip, ona kaderle ilgili bir şeyler söylemiş o da kendisine şöyle cevapta bulunmuştur:
"Kim kader konusunda herhangi bir meseleyi konuşacak olsa, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> günü kaderden hesaba çekilir. Kim de bu mevzuda bir şey konuşmazsa, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te kaderden hesaba çekilmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5978</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Her peygamber için <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te bir arkadaş vardır. Orada benim arkadaşım Osman İbnu Affan'dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6031</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh demiştir ki: "Eğer ilim ehli, ilmi koruyup, onu layık olanlara vermiş olsalardı, ilim sayesinde devirlerinin insanlarına efendi olacaklardı. Ne var ki onlar ilmi, dünyalıklarından menfaat sağlamak için ehl-i dünya için harcadılar. Dünya ehli de alimleri aşağıladı. Halbuki ben, Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim: "Kimin tasası sadece <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> oIursa, dünya tasalarına Allah kifayet eder. Kim de dünya tasalarına kendini kaptırırsa, dünyanın hangi vadisinde helak olduğuna Allah aldırmayacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6363</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ebi Evfa el-Eslemi radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gün) Resulullah aleyhissalatu vesselam yanımıza geldi ve: "Kimin Allah'a veya mahlukatından birine bir haceti varsa abdest alsın, iki rek'at namaz kılsın, sonra şu duayı okusun: Lailahe illallahu'l-Halimu'l-Kerim. Subhanallahi Rabbi'l-Arşi'l-azim. Elhamdulillahi Rabbi'l-Alemin. Allahümme inni eselüke mucibatı rahmetike ve azaime mağfiretike ve'l-ganimete min külli birrin Vesselamete min külli ismin, Es'elüke ella teda'a li zenben illa ğafartehü. Ve la hemmen illa ferrectehu vela haceten hiye leke rıdan illa kaday teha li (Halim ve kerim olan Allah'tan başka ilah yoktur. Büyük Arşın Rabbi noksan sıfatlardan mukaddestir. Hamd alemlerin Rabbine aittir. Allah'ım, şüphesiz ben, senin rahmetine vesile olan sebepleri, mağfretini gerektiren hasletleri, her hayrın ganimetlerini ve her günahtan selamette olmayı senden dilerim. Allahım! Her günahımı bağışlamanı, her kederimi gidermeni, rızana uyan her dileğimigörmeni senden talep ediyorum)."
Sonra Allah'tan dünya ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>le ilgili ne dilerse ister, çünkü şüphesiz (o dilek) takdir edilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6437</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ben size kabir ziyaretini yasaklamıştım, şimdi onları ziyaret edin. Çünkü bu, dünya bağını kırar, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>i hatırlatır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6459</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Nefsim elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun ki, düşük çocuk, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te annesini göbek bağından tutup cennete çekecektir, yeter ki annesi düşük sebebiyle sevap kazanacağına inanıp sabretsin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6531</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın azadlısı Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Gümüş ve altın (biriktirme) ile ilgili ayet (Tevbe 34) nazil olduğu zaman halk: "Öyleyse hangi malı biriktirmeliyiz?" diye birbirlerine sordular. Hz. Ömer: "Bunu, ben sorup size haber vereyim!" dedi ve hemen devesine atlayıp gitti. Ben de peşinden gittim. Hz. Ömer: "Ey Allah'ın Resulü hangi maldan edinelim?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam da: "Her biriniz, şükreden bir kalp, zikreden bir dil, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> işinize yardımcı olacak mü'mine bir kadın edinsin" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6622</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes İbnu Malik radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Himmet yönüyle insanların en yücesi hem dünya hem de <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> işine himmet gösteren mü'mindir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6796</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şüphesiz, Allah Teala hazretleri, (<b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e göndereceğiniz hayır) amellerinizi artırmak için, vefatınız zamanında mallarınızın üçte birini size tasadduk etti (vasiyet etme yetkisini verdi)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6853</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ata İbnu Ebi Rabah Ka'be'yi tavaf ederken İbnu Hişam radıyallahu anhüm'ün kendisine şöyle soru sorduğuna ve kendisinin şöyle cevap verdiğine şahit oldum: "İbnu Hişam: "Rükn-i Yemani hakkında bilgi verir misin?" diye sordu. Ata dedi ki: "Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın rivayetine göre, Aleyhissalatu vesselam demiştir ki: "Rükn-i Yemani yetmiş(70) bin meleğe emanet edilmiştir. Kim (onun yanında): "Allahım! Senden af, dünya ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te afiyet diliyorum. Rabbimiz! Bize dünyada iyiyi, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te de iyiyi ver ve bizi cehennem azabından koru!" diye dua ederse o melekler "amin!" derler." Ata, Hacerü'l-esved'in bulunduğu köşeye gelince: "Ey Ebu Muhammed! Bu Hacerü'I-esved rüknü hakkında ne işittin?" dedi. Ata şu cevabı verdi: "Ebu Hureyre radıyallahu anh bana, Resulullah aleyhissalatu vesselamın: "Kim hacerü'l-esvede yönelirse, şüphesiz Rahman (olan) Allah'a yönelmiş olur" buyurduğunu anlattı.. "
İbnu Hişam, Ata'ya: "Ey Ebu Muhammed! Tavafın faziletiyle ilgili ne işittiniz?" diye sordu. Ata şu cevabı verdi: "Ebu Hureyre radıyallahu anh, bana Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Kim Beytullah'ı yedi sefer tavaf eder, tavaf sırasında konuşmayıp sadece "Sübhanallah, velhamdülillah ve lailahe illallah, vallahu ekber vela havle vela kuvvete illa billah" derse ondan on günah silinir ve on sevap yazılır, onun bununla mertebesi on derece yükselir. Kim de tavaf sırasında konuşursa sadece ayaklarıyla rahmete girer, tıpkı ayaklarıyla suya dalanlar gibi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6964</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh rivayet ediyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Dünyada şarap içen, onu <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te içemeyecektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7046</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Reslulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kıntar onikibin okiyyedir. Her okiyye, yerle gök arasında bulunan şeylerin hepsinden hayırlıdır."
Yine Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kişinin <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te derecesi yükseltilir. Bunun üzerine: "Bu yükselme (hakkım değildi), nereden gelmedir?" der. Kendisine: "Bu senin için evladının yaptığı istiğfar sebebiyledir" denilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7115</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kişinin yaptığı dualar içerisinde en hayırlısı şudur: Allahümme inni es'eluke'l-mu'afate fid-dünya ve'l-<b><span style="color: red;">ahiret</span></b>i (Ey Allah'ım! Senden dünya ve <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te afiyet istiyorum),"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7153</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mertebe itibariyle insanların Kıyamet günü Allah indinde en kötüsü, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>ini, başkasının dünyası için helak eden kuldur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7187</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Ma'lik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şu altı şeyden önce (<b><span style="color: red;">ahiret</span></b>e bakan) iyi ameller işlemekte acele edin: "Güneşin battığı yerden doğması, Duhan, dabbetü'l-arz,Deccal, herbirinize mahsus olan ölüm ve (sizin salih amelinize mani olacak) amme hizmeti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7195</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Biz, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında iken Beni Haşim'den bir grub genç geldi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam onları görünce, gözleri yaşla doldu ve rengi değişti. Ben: "(Ey Allah'ın Resülü!) Şimdiye kadar, mübarek yüzünüzde hoşumuza gitmeyen bir manzara hiç görmemiştik, (şimdi ne oldu da bizi üzen bir ifade ile karşılaşıyoruz?)" dedim. Şu cevabı verdiler:
"Biz öyle bir Ehl-i Beytiz ki, Allah bizim için dünyaya mukabil <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>i tercih etmiştir. Benim Ehl-i Beytim benden sonra bela, kaçırılma ve sürgüne maruz kalacak. Nihayet, meşrık (doğu) tarafından beraberlerinde siyah bayraklar olan bir kavim gelecek. Bunlar hayır (saltanat) isteyecekler, fakat istekleri yerine getirilmeyecek. Bunun üzerine onlar savaşacak. Allah onlara yardım edecek. Bundan sonra istedikleri (hükümdarlık) kendilerine verilecek. Ne var ki, onlar bunu kabul etmeyip emirliği Ehl-i Beytim'den bir adama tevdi edecekler. Bu (Emir) de, insanlar yeryüzünü daha önce zulüm ile doldurdukları gibi, yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Artık sizden kim o güne yetişirse kar üstünde emeklemek suretiyle de olsa onlara varsın (katılsın)" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7206</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz.Enes radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam hastalanmıştı. Sa'd İbnu Ebi Vakkas geçmiş olsun ziyaretine gitti. Yanına varınca Selman'ı ağlıyor buldu. Sa'd: "Niye ağlıyorsun? Ey kardeşim, sen Resulullah aleyhissalatu vesselam'a arkadaşlık etmedin mi, şöyle değil mi, böyle değil mi (diye ağlamasını abes kılan bir kısım faziletleri hatırlattı). Selman radiyallahu anh şu cevabı verdi: "Ben şu iki şeyden biri için ağlamıyorum: "Ben ne bir dünya düşkünlüğü ne de <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> gafleti sebebiyle ağlıyor değilim. Beni ağlatan Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın bir ahdidir. O bana bir husus ahdetmişti, şimdi kendimi o ahdi tecavüz etmiş görüyorum." Sa'd: "Resulullah size ne ahdetmişti ?" diye sordu. Selman: "Aleyhissalatu vesselam bana: "Birinize dünyalık olarak bir yolcunun azığı kadarı yeterli" diye ahdetmişti. Ben kendimi bu haddi aşmış görüyorum. Sana gelince, ey Sa'd! hüküm verdiğin zaman hükmünden, (hak) taksim ettiğin zaman taksiminden, bir şeye yöneldiğin zaman niyetinden Allah 'tan kork." Ravilerden Sabit der ki: "Selman radiyallahu anh'ın vefat ettiğinde geriye nafaka olarak sadece yirmi küsür dirhemlik bir mal bıraktığı haberi bana geldi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7207</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz.Osman İbnu Affan radiyallahu anh anlatıyor: "Zeyd İbnu Sa'bit radiyallahu anh gün ortasında Halife Mervan'ın yanından çıkmıştı. Ben: "Bu saatte, Zeyd'i mutlaka sormak istediği bir şey için çağırmıştır" (diye düşündüm ve kendisine kanaatimi) söyledim. Zeyd: "O bize, Resulullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğimiz bazı şeyler sordu. Ben Aleyhissalatu vesselam'ın: "Kimin emeli dünya olursa Allah onun işini aleyhine darmadağın eder, fakirliği iki gözünün arasında kılar, dünyadan eline geçen miktar da kaderinde yazılandan fazla olmaz. Kimin de kasdi <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> olursa, Allah, onun (dağınık) işini lehinde toplar, zenginliğini kalbine koyar, dünya nimetleri ona koşarak (kendiliğinden) gelir" sözünü anlattım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7208</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'ud radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim gam ve tasalarını bire indirir ve sadece <b><span style="color: red;">ahiret</span></b> tasasına gönlünde yer verirse, onun dünyevi gamlarını Allah izale eder. Kim de gam ve tasalarını dünya ahvaline dağıtacak olursa, Allah onun, vadilerden hangisinde helak olacağına aldırış etmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7214</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi'I-Hudri radiyallahu anh derdi ki : "Fakirleri sevin. Zira ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın, dualarında şöyle söylediğini işittim: "Allahım, beni fakir olarak yaşat, fakir olarak ruhumu kabzet, <b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te de fakirler zümresinde hasret."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7218</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "dünyalığı en çok olanlar (<b><span style="color: red;">ahiret</span></b>te rütbece) en aşagı olacaklardır. Ancak, malı şöyle şöyle şöyle (hayır yolunda) harcayanlar hariç."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-77948396385977177742014-01-15T13:16:00.001-08:002014-01-15T13:16:01.841-08:00Oruç Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">14</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ömer İbni'l-Hattab (radıyallahu anh)'ın anlattığına göre, bir adam kendisine: Gazveye çıkmıyor musun?" diye sorar. Abdullah şu cevabı verir: "Ben Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'i işittim, şöyle buyurmuştu: "İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmak, Kabe'ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">16</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: Biz mescidde Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le birlikte otururken, devesine binmiş olarak bir adam girdi ve mescidin avlusuna devesini ıhıp bağladıktan sonra: "Muhammed hanginizdir?" diye sordu. Biz: "Dayanmakta olan şu beyaz kimse" diye gösterdik. -Nesai'deki Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'ın rivayetinde: "Şu dayanmakta olan hafif kırmızıya çalan renkteki kimse" diye tasvir mevcuttur.-
Adam: "Ey Abdulmuttalib'in oğlu! diye seslendi.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Buyur seni dinliyorum" dedi.
Adam: "Sana birşeyler soracağım. Sorularımda aşırı gidebilirim, sakın bana darılmayasın" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Haydi istediğini sor!"
Adam: "Rabbin ve senden öncekilerin Rabbi adına soruyorum: Seni bütün insanlara peygamber olarak Allah mı gönderdi?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Kasem olsun evet!"
Adam: "Allahu Teala adına soruyorum: Gece ve gündüz beş vakit namaz kılmanı sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah'a kasem olsun evet!"
Adam: "Allah adına soruyorum, senenin şu ayında <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmanı sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah'a kasem olsun evet!"
Adam: "Allahu Teala adına soruyorum: Bu sadakayı zenginlerimizden alıp fakirlerimize dağıtmanı Allah mı sana emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah'a kasem olsun evet!"
Bu soru-cevaptan sonra adam şunu söyledi: "Getirdiklerine inandım. Ben geride kalan kabilemin elçisiyim. Adım: Dımam İbnu Sa'lebe'dir. Benu Sa'd İbni Bekr'in kardeşiyim." (Bunu beş kitap rivayet etmiştir. Metin Buhari'den alınmıştır).
Müslim'in rivayetinde şöyle denir: "Bir adam geldi ve şöyle dedi:
"Bize senin gönderdiğin elçi geldi ve iddia etti ki sen Allah tarafından gönderildiğine inanmaktasın."
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Doğru söylemiş" dedi.
Adam tekrar: "Öyleyse semayı kim yarattı?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah!" dedi.
Adam: "Peki bu dağları kim dikti ve içindekileri kim koydu?" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah!" dedi.
Adam: Peki semayı yaratan, arzı yaratan ve dağları diken Zat adına söyler misin, seni peygamber olarak gönderen Allah mıdır?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Evet!" dedi.
Adam: "Elçin iddia ediyor ki biz gece ve gündüz beş vakit namaz kılmalıyız, bu doğru mudur?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Doğru söylemiştir!"
Adam: "Seni gönderen adına doğru söyle. Bunu sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Evet!" dedi.
Adam sonra zekatı, arkasından orucu, daha sonra da haccı zikretti ve bu şekilde sordu.
Ravi der ki: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) de her sualde "Doğru söylemiş" diye cevap veriyordu. Adam (son olarak) sordu: "Seni gönderen adına doğru söyle. Bunu sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalat</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">17</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Talha İbnu Ubeydillah haber veriyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e Necid ahalisinden bir adam geldi. Saçları karışıktı. Kulağımıza sesinin mırıltısı geliyordu, ancak ne dediğini anlayamıyorduk. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e iyice yaklaşınca gördük ki, İslam'dan soruyormuş.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Gece ve gündüzde beş vakit namaz" demişti ki adam tekrar sordu:
"Bu beş dışında bir borcum var mı?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Ramazan orucu da var" deyince adam: Bunun dışında <b><span style="color: red;">oruç</span></b> var mı? diye sordu. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Hayır!" Ancak dilersen nafile tutarsın" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ona zekatı hatırlattı. Adam: "Zekat dışında borcum var mı?" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Hayır, ama nafile verirsen o başka!" dedi.
Adam geri döndü ve gider ayak: "Bunlara ilave yapmayacağım gibi noksan da tutmayacağım" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) da: "Sözünde durursa kurtuluşa ermiştir" buyurdu. Veya "Sözünde durursa cennetliktir" buyurdu.
Ebu Davud'da "Kasem olsun kurtuluşa erer, yeter ki sözünde dursun" şeklinde te'kidli olarak gelmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">69</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in zevce-i paklerinin hane-i saadetlerine bir gurub erkek gelerek Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın (evdeki) ibadetinden sordular. Kendilerine sordukları husus açıklanınca sanki bunu az bularak: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kim, biz kimiz? Allah O'nun geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir (bu sebeple O'na az ibadet de yeter) dediler. İçlerinden biri: "Ben artık hayatım boyunca her gece namaz kılacağım" dedi. İkincisi: "Ben de hayatımca hep <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutacağım, hiç bir gün terketmeyeceğim" dedi. Üçüncüsü de: "Kadınları ebediyen terkedip, onlara hiç temas etmeyeceğim" dedi. (Bilahere durumdan haberdar olan) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onları bularak: "Sizler böyle böyle söylemişsiniz. Halbuki Allah'a yemin olsun Allah'tan en çok korkanınız ve yasaklarından en ziyade kaçınanınız benim. Fakat buna rağmen, bazan <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutar, bazan yerim: namaz kılarım, uyurum da; kadınlarla beraber de olurum. (Benim sünnetim budur), kim sünnetimi beğenmezse benden değildir" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">71</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunun üzerine şöyle buyurdu: "Bil ki, ben, hem uyurum, hem namaz kılarım; <b><span style="color: red;">oruç</span></b> da tutarım, kadınlarla evlenirim de, Ey Osman, Allah'tan kork, zira ehlinin senin üzerinde hakkı var, misafirin senin üzerinde hakkı var, nefsinin senin üzerinde hakkı var. Öyle ise bazan <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tut, bazan ye. Namaz da kıl, uykunu da al"
Rezin merhum, şunu ilave ediyor: Osman (radıyallahu anh) bütün gece namaz kılmak, gündüzleri de hep <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmak, kadınlarla da hiç nikah yapmamak üzere yemin etmişti. Osman Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a yemininden sordu. Bunun üzerine meali şu olan ayet nazil oldu: "Allah sizi rastgele yeminlerinizden (lağv) dolayı değil, fakat kalplerinizin kasdettiği yeminden dolayı sorumlu tutar" (Bakara, 225).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">72</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e benim "Hayatta kaldığım müddetçe vallahi gündüzleri <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutacağım geceleri de namaz kılacağım" dediğim haber verilmiş. Beni çağırtarak: "Sen böyle böyle söylemişsin doğru mu?" dedi. "Annem babam sana feda olsun, evet böyle söyledim ey Allah'ın Resûlü" dedim. "İyi ama, dedi, sen buna güç yetiremezsin, bazan <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tut, bazan ye; gece kalk, uyu da. Ayda üç gün tut (bu yeter), zira hayırlı işleri Allah on misliyle kabul ederek ücret veriyor. Bu üç gün, aynen yıl orucu yerine geçer" buyurdu. Ben: "Söylediğinizden daha fazlasına güç yetiririm" dedim. "Öyleyse, dedi, bir gün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tut, iki gün ye" Ben tekrar "Bundan başkasına da güç yetiririm" dedim. "Öyleyse, dedi, bir gün tut, bir gün ye. Bu Hz. Davud aleyhisselam'ın orucudur. Bu en kıymetli <b><span style="color: red;">oruç</span></b>tur -veya en efdal <b><span style="color: red;">oruç</span></b>tur.-" Ben yine: "Ben bundan daha fazlasına güç yetiririm" dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Bundan efdali yoktur" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">82</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e azadlı bir cariyenin geceleri namaz, gündüzleri de <b><span style="color: red;">oruç</span></b>la geçirdiği haber verilince şöyle buyurur: "Her çalışanda bir şevk mevcuttur, her şevkin de bir sonu vardır. Kimin şevkinin sonu sünnetimde kalırsa doğru yoldadır. Kim de hata eder (sünnetimin haricinde kalır) ise o da sapıtmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">163</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir kadın: "Ey Allah'ın Resûlü, ben anneme bir cariye tasadduk etmiştim. Şimdi annem öldü" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Sadaka yapmış olmanın) ecrini mutlaka alacaksın. Miras yoluyla cariye sana geri gelecek (tekrar senin olacak)" buyurdu. Kadın: "Ey Allah'ın Resûlü annemin bir aylık <b><span style="color: red;">oruç</span></b> borcu vardı, onun yerine tutabilir miyim?" diye sordu. "Annene bedel tut!" dedi. Kadın: "Ey Allah'ın Resûlü, annem hiç haccetmedi, onun yerine hac yapabilir miyim?" diye sordu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Evet, ona bedel haccet" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">183</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Safvan İbnu Süleym (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Dul ve kimsesizler için çalışan, Allah yolunda cihad eden veya gündüzleri <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutup geceleri de ibadet eden kimse gibidir"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">458</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ata'nın anlattığına göre, İbnu Abbas (radıyallahu anh) şu ayeti okurken dinlemiştir: "Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir" (Bakara, 184). İbnu Abbas (radıyallahu anh) ayeti okuduktan sonra ilave etti: "Bu ayet, <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmaya tahammül edemeyen yaşlı erkek ve yaşlı kadın hakkında mensûh değildir. Onlar da her bir günün orucu yerine bir fakir doyururlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">459</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud merhumun bir rivayetinde şu ziyade var: "İbnu Abbas dedi ki: "Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verir" (Bakara 184) ayeti şu demektir: "Onlardan kim orucuna mukabil bir fakiri doyuracak kadar fidye vermek isterse fidye verir ve böylece orucunu tutmuş sayılır." Cenab-ı Hakk buyurmuştur: "Kim (vacib miktardan) daha fazla fidye verirse bu kendisi için daha hayırlı olur. Orucu (yiyip de fidye vermek yerine) bizzat tutmanız daha hayırlıdır" (Bakara 184). Sonra Cenab-ı Hakk şöyle buyurdu: "Sizden kim Ramazan ayına ulaşırsa orucu tutsun. Kim de hasta olur veya yolcu bulunursa yediği miktarda başka günlerde <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">460</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Davud'un bir başka rivayetinde şöyle denmektedir: "(Ramazan'da orucu yiyip, fidye ödemeye ruhsat veren ayet) hamile ve emzikli kadınlar için sabittir, mensuh değildir."
Nesai'de rivayet şöyledir: "Orucu tutmaya dayanamayanlar orucu kendilerine (tahammül edilmez) bir meşakkat addedenler için bir yoksula yetecek kadar fidye gerekir. Ayetin "Kim de hayır düşünerek (bir fakire yetecek miktardan fazlasını) verirse" hükmü mensuh değildir, bu onun için daha hayırlıdır. (Fidye vermektense) <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmanız daha hayırlıdır. Ayetteki ruhsat, oruca takat getiremeyen veya şifasız hastalığa yakalananlar içindir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">466</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari, Ebu Davud ve Tirmizi'nin bir rivayetinde de şöyle gelmiştir: "Ashab-ı Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'in (başlangıçta) durumu şöyleydi: Bir kimse <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu iken, iftar vakti gelince, iftarını açmadan uyuyacak olsa, artık o gece yemediği gibi ertesi günü de yiyemez, o günün akşamına kadar beklerdi. Kays İbnu Sırma el-Ensari (radıyallahu anh) <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu olduğu bir günde iftar vakti girince hanımına gelerek yiyecek birşey olup olmadığını sordu. Kadın: "Hayır, yok!" ancak bekle, sana yiyecek arıyayım" dedi. Kays, gün boyu çalışan birisiydi, beklerken uyuyakaldı. Hanımı gelince baktı ki uyuyor: "Eyvah mahrum kaldın, yiyemiyeceksin" diye eseflendi.
Ertesi gün, öğleye doğru Kays (radıyallahu anh) açlıktan baygın düştü. Durumu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a anlattılar. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "<b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı..." (Bakara, 187). Buna Müslümanlar fevkalede sevindiler. Arkadan, "Tanyerinde beyaz iplik, siyah iplikten sizce ayırd edilinceye kadar yiyin, için." Ravi der ki: "Bu ayet, Kays İbnu Amr hakkında nazil olmuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">467</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyore: "Beyaz iplik siyah iplikten, sizce ayrılıncaya kadar yiyin için" ayeti indiği zaman "tan yerinde" kelimeleri henüz nazil olmamıştı. Bir kısım insanlar <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutacakları zaman ayaklarına siyah ve beyaz (iplik) bağlar, bunlar görülünceye kadar yiyip içmeye devam ederlerdi. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk: "Tan yerinde" kelimelerini inzal buyurdu. O zaman herkes anladı ki burada beyaz ve siyah ipliklerden maksad gündüz ve gece imiş."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">473</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ma'kıl (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ka'b İbnu Ucre (radıyallahu anh)'ye "<b><span style="color: red;">oruç</span></b>tan yahut sadakadan yahut kurbandan bir fidye lazımdır" (Bkara, 196) mealindeki ayetten sordum. Dedi ki: "Başımda bitler kaynaştığı halde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a götürüldüm. Beni görünce: "Meşakkatin, bu gördüğüm dereceye ulaşacağını zannetmezdim. Bir koyun bulabilecek misin?" dedi. "Hayır" cevabını verdi. (Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "...İçinizde hasta olan veya başından rahatsız varsa fidye olarak ya <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutması, ya sadaka vermesi ya da kurban kesmesi gerekir..." (Bakara, 196) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Üç gün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tut veya her fakire yarım sa' yiyecek vermek suretiyle altı fakiri doyur, başını traş et" dedi. Bu ayet hassaten benim hakkımda nazil oldu, ancak umumen hapimize şamildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">509</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Cenab-ı Hakk'ın şu mealdeki sözü nazil olunca: "İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker ve dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder..." (Bakar, 284) bu ihbar Sahabe (radıyallahu anhüma)'ye çok ağır geldi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a geldiler, diz çöküp oturdular ve dediler ki: "Ey Allah'ın elçisi, bize yapabileceğimiz işler emredildi: Namaz, <b><span style="color: red;">oruç</span></b>, cihad ve sadaka, bunları yapıyoruz. Ama Cenab-ı Hakk sana şu ayeti inzal buyurdu. Onu yerine getirmemiz mümkün değil." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara: "Yani sizler de sizden önceki Yahudi ve Hıristiyanlar gibi "dinledik ama itaat etmiyoruz" mu demek istiyorsunuz? Hayır öyle değil şöyle deyin: "İşittik itaat ettik. Ey Rabbimiz affını dileriz, dönüş Sana'dır." Cemaat bunu okuyup, dilleri ona alışınca, bir müddet sonra Cenab-ı Hakk şu vahyi inzal buyurdu: "Peygamber ve inananlar O'na Rabbi'nden indirilene inandı. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı. "Peygamberleri arasında hiçbirini ayırdetmeyiz, işittik, itaat ettik, Rabbimiz! Affını dileriz, dönüş sanadır" dediler" (Bakara 285).
Ashab bunu yapınca Allah, önceki ayeti neshetti ve şu ayeti inzal buyurdu: "Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler; kazandığı iyilik lehine, ettiği kötülük de aleyhinedir. Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. (Resûlullah bu duayı yapınca Allah Teala hazretleri: Pekala, yaptım buyurmuştur). Rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! (Allah Teala hazretleri: Pekiyi buyurmuştur). Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmiyeceği şeyi taşıtma (Rabb Teala hazretleri: Pekiyi dedi). Bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Sen Mevlamızsın, kafirlere karşı bize yardım et (Rabb Teala buna da Pekiyi demiştir).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">548</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme (radıyallahu anha) validemiz anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, erkekler cihada çıkıyorlar, kadınlar cihad yapmıyor, biz kadınlara mirasdan da yarım veriliyor." Bunun üzerine Rabb Teala şu ayeti inzal buyurdu: "Allah'ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeyleri özlemeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah'tan bol nimet isteyin. Doğrusu Allah herşeyi bilir" (Nisa 32).
Mücahid der ki: "Cenab-ı Hakk şu ayeti de Ümmü Seleme hakkında inzal buyurdu: "Doğrusu erkek ve kadın Müslümanlar, erkek ve kadın mü'minler, boyun eğen erkekler ve kadınlar; doğru sözlü erkekler ve kadınlar, sadaka veren erkekler ve kadınlar, <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutan erkekler ve kadınlar, iffetlerini koruyan erkekler ve kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler ve kadınlar, işte Allah bunların hepsine mağfiret ve büyük ecir hazırlamıştır" ( Ahzab 35). Ümmü Seleme Medine'ye hicretle gelen ilk kadındır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">712</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a sorarak: "Ey Allah'ın Resûlü, "Rablerine dönecekleri için kalpleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler. O uğurda ileri geçerler" (Mü'minun 60) ayetinde kastedilenler, şarap içenler, hırsızlık yapanlar mı? dedim. Bana "Hayır ey Sıddik'in kızı. Aksine onlar, <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutup, sadaka verip, yaptıkları bu hayırların kendilerinden kabul edilmemesinden korkanlardır. (Baksana ayet ne buyuruyor): "İşte onlar iyi işlerde yarış ederler" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">743</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Umare (radıyallahu anha) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, her şeyi erkekler için görüyorum. Hiçbir şekilde kadınların zikredildiğini görmüyorum." Bunun üzerine şu ayet indi. (mealen): "Doğrusu, erkek ve kadın Müslümanlar, erkek ve kadın mü'minler, boyun eğen erkekler ve kadınlar, doğru sözlü erkekler ve kadınlar, sabırlı erkekler ve kadınlar, gönülden bağlanan erkekler ve kadınlar, <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutan erkekler ve kadınlar, iffetlerini koruyan erkekler ve kadınlar, işte Allah bunların hepsine mağfiret ve büyük ecir hazırlamıştır" (Ahzab,35).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">816</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Havle bintu Malik İbni Sa'lebe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Kocam Evs İbnu's-Samit bana zıharda bulunmuştu. Derhal Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e şikayete geldim.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a durumu arzedince bana: "Allah'tan kork, o senin amcaoğlundur" diye onun hakkında beni iknaya çalışıyordu. Ben ısrarıma devam ettim. Derken ayet nazil oldu. "(Habibim) zevci hakkında seninle direşip duran (nihayet halinden) Allah'aşikayet etmekte olan kadının sözünü umduğu veçhile Allah dinlemiştir..." (Mücadele,1).
Vahiy üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
" Kocan bir köle azad eder" buyurdu. Ben:
"- Onun kölesi yok!" dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
" Öyleyse ard arda iki ay <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutar" dedi. Ben tekrar:
"- Ey Allah'ın Resülü, kocam çok yaşlıdır, oruca tahammül edemez!" dedim.
" Öyleyse,dedi, altmış fakir doyursun!"
"- Onun elinde, dedim, sadaka olarak verecek hiçbir şeyi yok, (nasıl altmış fakir doyuracak?)"
" Öyleyse, dedi, ona ben yardım edeyim. Şu bir arak hurmayı al götür!"
"- Ey Allah'ın Resülü, dedim, diğer bir arak'ı da ben verip ona yardım edeyim."
" Güzel söyledin, dedi, git bunlarla ona bedel altmış fakiri doyur. Sonra da (eski nikahınla) amcaoğluna dön!"
Ravi bir arakın altmış sa' miktarında bir ölçek olduğunu belirtti.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">919</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As'ın daha önce zikri geçen: "Bana haber verildi ki sen gündüzleri <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutuyor, geceleri de namaz kılıyormuşsun, doğru mu?.." diye başlayan hadis bu konuya girer.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">970</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan bir gün sordular:
"- Ey Allah'ın Resûlü! Allah yolunda yapılan cihada hangi amel denk olur?"
" (Başka bir amelle) dedi, ona güç getiremezsiniz !"
Soruyu soranlar ikinci ve hatta üçüncü sefer tekrar sordular.
Resûlullah her seferinde aynı cevabı verip:
" (Bir başka amelle) ona güç getiremezsiniz!" dedi ve sonra şunu ilave etti:
" Allah yolundaki mücahidin misali (gündüzleri ve geceleri hiç ara vermeden <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutup, namaz kılan, Allah'ın ayetlerine de itaatkar olan ve Allah yolundaki mücahid, cihaddan dönünceye kadar namaz ve <b><span style="color: red;">oruç</span></b>tan hiç gevşemeyen kimse gibidir. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1203</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ihramlı iken hacamat oldu (kan aldırdı)."
Buhari merhumun bir diğer rivayetinde: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)) <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu iken hacamat oldu" denir. Yine Buhari'nin bir diğer rivayetinde: "(Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)) ihramlı iken çektiği ağrı sebebiyle başından hacamat oldu" denir.
Bir diğer rivayette: "Şakika denen (başının ön kısmındaki) bir ağrı sebebiye, Lahyu Cemel adında Mekke yolu üzerindeki bir su başında, başının ortasından hacamat oldu" denir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1267</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Veda haccında umre ile hacca kadar temettuda bulundu ve kurban kesti. Kurbanını Zülhuleyfe'den itibaren beraberinde götürdü. Menasikin icrasına (umre için niyetli) başlayıp, umre telbiyesi getirdi. Sonra hacc için telbiye getirdi. Beraberindeki ashabı da umre ile hacca kadar temettuda (istifade) bulundu. Hacc kafılesi içerisinde kurbanı olanlar da vardı, olmayanlar da.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye geldiği zaman halka hitaben: "Kimin kurbanı varsa, haccını tamamlayıncaya kadar ihramdan çıkmasın, kimin kurbanı yoksa tavaf ve sa'yini yapsın, saçını kısaltarak ihramdan çıksın. Sonra hacc için tekrar ihrama girip kurbanını kessin, kim kurban bulamazsa hacc sırasında üç gün, evine dönünce de yedi gün olmak üzere (on gün) <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutsun" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1272</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Kim hacc aylarında umre yapar, sonra Mekke'de hacc zamanı gelinceye kadar ikamet ederse bu kimse, hacc da yaparsa mütemettidir. Bu durumda kolayına gelen bir kurban kesmesi vacib olur. Eğer kurban bulamazsa, üç günü hacc sırasında, yedi günü de döndüğü zaman olmak üzere (on gün) <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutar. "
İmam Malik der ki: "Bu hüküm, o kimsenin hacc zamanına kadar orada ikamet etmesi ve aynı sene içinde hacc yapması halinde caridir."
Muvatta'nın bir diğer rivayetinde der ki: "Allah'a yemin olsun, haccdan önce umre yapıp (bu sebeple) kurban kesmem, haccdan sonra Zilhicce ayında umre yapmamdan daha sevimlidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1275</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) şöyle demiştir: "<b><span style="color: red;">oruç</span></b>, umre yapıp hacca kadar temettuda bulunup da hacc için ihrama girmesinden arefe gününe kadar kurban bulamayan kimse içindir. Eğer orucu tutmazsa, Mina günlerinde tutar" İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) de böyle hükmediyordu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1496</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ka'b İbnu Ucre (radıyallahu anh) anlatıyor: "(Biz Hudeybiye'de iken), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanıma geldi. O sırada ben tenceremin altını yakıyordum. Yüzümde de bitler kaynaşıyordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana:
"Başındaki şu böcekler seni rahàtsız etmiyor mu ?" diye sordu. Ben:
"Evet! ediyor!" dedim.. Bana:
"Öyleyse traş o1 ve üç gün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tut veya altı fakiri, her birine yarım sa' vermek suretiyle doyur veya bir kurban kes. (Bunlardan hangisini yaparsan olur)" dedi. Ancak bu saydıklarının önce hangisini zikretmişti bilmiyorum" diye cevap verdi. Tam o sırada şu ayet nazil oldu:
"Artık içinizden kim hasta olur, yahud başından bir eziyeti bulunursa ona <b><span style="color: red;">oruç</span></b>tan, ya sadakadan, yahud da kurbandan biriyle fidye vacib olur..." (Bakara 196).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1504</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Süleyman İbnu Yesar'dan rivayet edildiğine göre: "Hebbar İbnu'l-Esved, yevm-i nahrde kurban kesmekte olan Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e gelerek: "Ey mü'minlerin emiri, hesapta yanıldık. Biz bugünü arefe günü diye hesaplıyorduk" dedi. Hz. Ömer:
"Öyleyse Mekke'ye git, sen ve beraberindekiler tavaf edin, beraberinizde kurban getirdiyseniz bir kurban kesin. Sonra traş olun veya saçınızı kısa kesin ve (artık memleketinize) dönün. Gelecek yıl yeniden hacc yapın, kurban kesin. Kurbanlık bulamayan, üç gün hacc sırasında, yedi gün de dönüşte olmak üzere (on gün) <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutsun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1506</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den rivayet edilmiştir ki: "(İhsarlıya kolayına gelen bir hed terettüp eder) ayetinden sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir: "Bundan maksad ya bir deve veya bir sığır veya yedi koyundur. Bir koyun kesmem, bana <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmamdan veya bir deveye ortak olmamdan daha hoş gelir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1507</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sadaka İbnu Yesar el-Mekki anlatıyor: "Saçları örtülü Yemenli bir kimse İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'e gelip: "Ey Ebu Abdirrahman, ben müstakil bir umre yapmak üzere geldim" dedi. Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma):
"Ben seninle olsaydım da bana sormuş bulunsaydın, sana hacc-ı kıran yapmanı emrederdim" dedi. Adam:
"Bu zaten öyleydi (ancak kaçırdım)" dedi. İbnu Ömer (radıyallahu anhüma):
"Başındaki saçlardan şu uçuşanları al (kes) ve kurban kes!" dedi.
(Orada bulunan) Iraklı bir kadın söze karıştı:
"Kurbanı da neymiş ey Ebu Abdirrahman?"
"Kurbanıdır!" Kadın tekrar sordu.
"Kurbanı nedir?" İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) şu cevabı verdi:
"Sadece bir koyun bulabilsem, onu kurban etmem bana <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmadan daha hoş gelir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1647</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kıyamet günü, mü'minin mizanında güzel ahlaktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah Teala hazretleri, çirkin düşük söz ve davranış) sahiplerine buğzeder."
Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle dennıiştir: "Güzel ahlak sahibi, ahlakı sayesinde, namaz ve <b><span style="color: red;">oruç</span></b> sahibinin dereceisine ulaşır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1655</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Bürde Amir İbnu Ebi Misa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bana, Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma):
"Biliyor musun babam babana ne demiş?" diye sordu. Ben: "Bilmiyorum" dedim. Bunun üzerine:
"Babam, senin babana: "Ey Ebu Musa! Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la olan İslamımız, onunla olan hicretimiz, onunla olan bütün amellerimiz bizim için sabit ve devamlı olsa, ondan sonra işlediğimiz amellerin de herbirinden başa baş kurtulsak bu seni memnun eder mi?" dedi. Baban, babama şu cevabı verdi:
"Vallahi hayır! Biz ondan sonra cihad yaptık, namaz kıldık, <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttuk, çok hayırlar işledik. Bizim elimizde çok insan Müslüman oldu. Biz bütün bunların ecrini ümid ediyoruz." Babam tekrar dedi ki:
"Fakat ben, Ömer'in ruhu yed-i kudretinde olan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun, bunların bize sabit kalmasını, O'ndan sonra yaptıklarımızdan da başa baş kurtulmayı isterim."
Ben atılıp: "Senin baban, vallahi benim babamdan daha hayırlıymış" dedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1705</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ka'b İbnu Ucre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana şunu söyledi:
"Ey Ka'b İbnu Ucre, seni, benden sonra gelecek ümeraya karşı Allah'a sığındırırım. Kim onların kapılarına gider ve onları, yalanlarında tasdik eder, zulümlerinde onlara yardımcı olursa, o benden değildir, ben de ondan değilim; ahirette havz-ı kevserin başında yanıma da gelemez. Kim onların kapısına gitmez, yalanlarında onları tasdik etmez, zulümlerinde yardımcı olmazsa o bendendir, ben de ondanım; o kimse, havzın başında yanıma gelecektir. Ey Ka'b İbnu Ucre! Namaz bürhandır. <b><span style="color: red;">oruç</span></b> sağlam bir kalkandır. Sadaka hataları söndürür, tıpkı suyun ateşi söndürdüğü gibi. Ey Ka'b İbnu Ucre ! Haramla biten bir ete mutlaka ateş gerekir. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1717</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Selam (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Hz. Osman (radıyallahu anh) muhasara edildiğn zaman, namaz kıldırma işine Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh)'yi tayin etti. Bazan Hz. İbnu Abbas kıldırıyordu. Sonra, Hz. Osman (isyancılara) elçi yollayıp, benden ne istiyorsunuz? diye sordu. Onlar: "Hilafetten ayrılmanı istiyoruz" dediler. O da: "Allah'ın bana giydirdiği bir kaftanı çıkarmam" diyerek reddetti.
"Onlar seni öldürecekler!" dediler. O:
"Beni öldürdüğünüz takdirde, ebediyyen birbirinizi sevmeyecek, düşmanla elbirlik savaşamayacaksınız. Göre göre ihtilafa düşeceksiniz. Ey kavm, bana karşı çıkardığnnız şu ihtilaf sakın ola başınıza, sizden öncekilerin maruz kaldığı belayı dolamasın!" dedi. İhtilalcilerin tazyikleri artınca, cuma gününe <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu olarak girdi. Gün biraz ilerleyince uyudu.Uyanınca:
"Şu anda rüyamda Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı gördüm. Bana: "Akşam yanımızda iftarını yapacaksın" buyurdu" dedi.
O gün öldürüldü. Sonra Hz. Ali (radıyallahu anh) hutbe okumak üzere kalktı. Hamd ü senadan sonra:
"Ey insanlar, dedi, bana yaklaşın, gözlerinizi, kulaklarınızı dört açın. Şahsen ben ve sizler hepimizin fıtnenin içine düşmemizden korkuyorum. Fitne sırasında, hepimize gayret gerekecek." Devamla dedi ki:
"Allah bu ümmeti iki edeble terbiye etti: Kitap ve Sünnet. Bunların (tatbiki hususunda), sultan nezdinde gevşeklik olamaz. Öyle ise Allah'tan korkun, aranızdaki meseleleri halledin."
Hz. Ali (radıyallahu anh) bunları söyleyip minberden indi ve beytü'l-maldan arta kalan servete yönelerek Müslümanlar arasında taksim etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1827</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sa'd İbnu Ubade'nin yanında ekmek ve zeytinyağı yemişti. Sonunda şöyle bir dua buyurdu:
"Yanınızda <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lular yemek yesin, yemeğinizden ebrarlar yesin, üzerinize melekler dua etsin."
Ebu Davud'un Hz. Cabir (radıyallahu anh)'den kaydettiği diğer bir rivayette şöyle denir:
"Ebû'l-Heysem bir yemek hazırladı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Ashabın'ı (radıyallahu anhüm) davet etti. Hz. Peygamber yemekten kalkınca: "Kardeşinizi mükafaatlandırın!" buyurdu. Ashab: "Mükafaatı da ne?" diye sordular. Efendimiz: "Kişinin evine girilip yemeği yendi, içeceği içildi mi ev sahibi için dua edilir. İşte bu onun mükafaatıdır" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2255</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutuyordu. Orucunu açacağı vakti kolladım. Kabaktan mamul bir kap içerisinde yaptığım nebizi getirdim. Nebiz kaynayıp kabarıyordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Bunu şu duvara çal. Zira artık bu, Allah'a ve ahirete inanmayanların içkisidir" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2339</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Cibril (aleyhisselam) bana, Beytullah'ın yanında, iki kere imamlık yaptı. Bunlardan birincide öğleyi, gölge ayakkabı bağı kadarken kıldı. Sonra, ikindiyi her şey gölgesi kadarken kıldı. Sonra akşamı güneş battığı ve <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lunun orucunu açtığı zaman kıldı. Sonra yatsıyı, ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolunca kıldı. Sonra sabahı şafak sökünce ve <b><span style="color: red;">oruç</span></b>luya yemek haram olunca kıldı. İkinci sefer öğleyi, dünkü ikindinin vaktinde herşeyin gölgesi kendisi kadar olunca kıldı. Sonra ikindiyi, herşeyin gölgesi kendisinin iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı, önceki vaktinde kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte biri gidince kıldı. Sonra sabahı, yeryüzü ağarınca kıldı.
Sonra Cibril (aleyhisselam) bana yönelip:
"Ey Muhammedl Bunlar senden önceki peygamberlerin (aleyhimüssalatu vesselam) vaktidir. Namaz vakti de bu iki vakit arasında kalan zamandır!" dedi. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2763</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'dan gündüz <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutan, gece de namaz kılan ve fakat cemaate ve cumaya gelmeyen bir kimse hakkında sorulmuştu : "Bu ateş ehlindendir!" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2825</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Evs İbnu Evs es-Sakafi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdularki: "Kim (cuma günü) yıkar ve yıkanırsa, kim erkenden (mescide) gider ve hutbenin başına yetişirse, yürür ve binmezse, imama yakın durur, dinler, malayani söz etmezse ona her bir adım için bir yıllık amelin <b><span style="color: red;">oruç</span></b>ları ve namazlarıyla sevabı yazılır.''
Ebu Davud der ki: "Mekhûl'e "gassele" ve "igtesele" den sorulmuştu şu cevabı verdi: "Bundan maksad başını ve bedenini yıkamaktır.'' Sa'id İbnu Abdilaziz de aynı şeyi söyledi. "Hanımıyla cinsi münasebette bulunarak onu da yıkanmaya muhtaç kıldı demektir. Böyle yapmak, namaza çıkınca, gözlerin korunmasında en elverişli vasıtadır."
"İgtisele" ise cimadan sonraki yıkanmadır.
"Bekkere" ilk vaktinde namaza gitmektir.
"İbtekere" hutbenin başına yetişmektir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2897</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte umre yapmak üzere Medine 'den Mekke 'ye doğru yola çıktık. Mekke 'ye gelince:
"Ey Allah 'ın Resûlü, annem babam sana feda olsun. Sen kısa kıldın, ben tam kıldım, sen yedin ben <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttum, (ne dersiniz?) '' dedim. Şu cevabı verdi:
"Ey Aişe güzel yaptın ! '' buyurdu ve bu işimde beni kınamadı '' dedi. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2993</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Dostum aleyhissalatu vesselam, bana her ay üçgün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmamı, iki rek'at kuşluk, yatmazdan önce de vitir' namazı kılmamı tavsiye etti.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3007</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile (bir ramazan) ayında beraber <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttuk. Ay boyunca bize son yedi güne kadar hiç (ziyade) namaz kıldırmadı. Ayın son yedinci gününde gecenin üçte biri geçinceye kadar bize namaz kıldırdı. Altıncı gününde yine bir şey kıldırmadı. Beşinci gününde gecenin yarısı geçinceye kadar namaz kıldırdı: Kendisine: "Bu gecemizin geri kalan kısmında da bize nafile kıldırsanız! ''dedik. Talebimize karşı:
"Kim imamla namaza başlar, sonuna kadar devam ederse, kendisine gecenin tamamını namazla geçirmiş (sevabı) yazılır '' buyurdular. Sonra Resulullah (aleyhissalatu vesselam), aydan son üç gece kalıncaya kadar başka namaz kıldırmadılar. Üçüncü gece bize namaz kıldırdılar. Ehline ve kadınlarına dua ettiler. Bize (o kadar uzun) namaz kıldırdılarki "Felah''ı kaçırmaktan korktuk. (Ebu Zerr 'e:) "Felah '' nedir? diye soruldu:
"Sahur!'' cevabını verdi. (Sonra ayın geri kalan kısmında bize namaz kıldırmadı.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3018</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ubeyd Sa'id İbnu Ubeyd'in anlattığına göre, Hz. Ömer (radıyallahu anh) ile bir bayramda beraber olmuştur. Hz. Ömer önce namaz kıldırmış, sonra hutbe okuyup halka şöyle hitab etmiştir:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) sizleri bu iki bayram gününde <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmaktan men etti. Bu iki bayramdan biri <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttuğunuz aydaki ramazan bayramınızdır. Diğeri de kurbanlarınızdan yediğiniz günün bayramıdır!''
Ebu Ubeyd der ki: "Ben Hz. Osman (radıyallahu anh) ile de bayram geçirdim. O da hutbeden önce namaz kıldırdı. Hatta bu bir cum'a günüydü. Avali halkına şöyle dediler:
"Kim cumayı beklemek isterse beklesin, kim de ailesine dönmek isterse dönsün, kendisine izin verdik.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3082</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ademoğlunun her ameli katlanır. (Zira Cenab-ı Hakk'ın bu husustaki sünneti şudur:) Hayır ameller en az on misliyle yazılır, bu yediyüz misline kadar çıkar. Allah Teala Hazretleri (bir hadis-i kudside) şöyle buyurmuştur: "<b><span style="color: red;">oruç</span></b> bu kaideden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir, ben de onu (dilediğim gibi) mükafaatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terketti."
"<b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lunun ağzından çıkan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3083</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir rivayette de şöyle buyrulmuştur: "<b><span style="color: red;">oruç</span></b> perdedir. Biriniz birgün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutacak olursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa "ben <b><span style="color: red;">oruç</span></b>luyum!'' desin (ve ona bulaşmasın).''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3084</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyıe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim Allah Teala yolunda bir gün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutsa, Allah onunla ateş arasına, genişliği sema ile arz arasını tutan bir hendek kılar.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3086</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Oradan sadece <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lular girer. <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lular girdiler mi artık kapanır, kimse oradan giremez."
Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade var: "Oraya kim girerse ebediyyen susamaz.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3087</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim bir <b><span style="color: red;">oruç</span></b>luya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lunun seyabından hiçbir eksilme olmaz.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3090</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Ramazandan sonra hangi <b><span style="color: red;">oruç</span></b> efdaldir?'' diye sorulmuştu, şu cevabı verdi:
"Ramazanı ta'zim için Şa'ban!" Tekrar soruldu:
"Hangi sadaka efdaIdir?''
"Ramazanda verilen!'' cevabını verdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3091</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ramazanı zikrederek buyurdular ki: "Hilali görünceye kadar <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmayın, yine (müteakip) hilali görünceye kadar da yemeyin. Bulut araya girerse ayı takdir edin.''
Buhari'nin bir rivayetinde: "Bulut, görmenize mani olursa sayıyı otuza tamamlayın'' denmiştir. Müslim ve Nesai'nin Ebu Hüreyre'den kaydettikleri bir rivayette: "Hava bulutlu ise otuz gün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutun'' denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3094</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: Bir Bedevi Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek:
"Ben hilali -yani ramazan hilalini- gördüm!'' dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet getirir misin?" dedi. Adam buna da, "evet!" diye cevap verince, Efendimiz:
"Ey Bilal! dedi, halka yarın <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmalarını ilan et!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3095</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallalıu anh) anlatıyor: "Halk hilali görmek için gayret sarfetti. Ben, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gördüğümü (tek başıma) söyledim. Sözüm üzerıne <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttu ve halka da <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmalarını emretti.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3096</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hüseyin İbnu'l-Haris el-Cedeli, Haris İbnu Hatib (radıyallahu anh)'den anlatıyor: "Haris dedi ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) hiIali görünce <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmamızı emretti, eğer biz göremez de iki adil şahid gördükleri hususunda şehadet ederlerse, onların şehadetlerine uyarak tutacaktık.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3097</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Umayr İbnu Enes, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından olan amcalarından naklettiğine göre, bir grup kimse Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a binekleriyle gelip: "Dün hilali gördük'' diye şehadette bulundular. Bunun üzerine, Efendimiz onlara <b><span style="color: red;">oruç</span></b>larını açmalarını, sabah olunca da musallaya (bayram namazına) gelmelerini emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3098</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Küreyb (rahimehullah) anlatıyor: "Ben Şam'da iken ramazan hilali beklenmişti. Hilali bir cum'a günü ben de gördüm. Sonra ayın sonunda Medine'ye geldim. lbnu Abbas (radıyallahu anhüma):
"Hilali ne zaman görmüştünüz?'' diye sordu. Ben
"Cum'a günü!'' dedim. İbnu Abbas tekrar:
"Sen de hilali gördün mü?'' dedi. Ben:
"Evet, hem ben, hem de halk gördü ve herkes <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttu. Hz. Muaviye (radıyallahu anh) de <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttu!'' dedim. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma):
"Ama biz hilali cumartesi gecesi gördük. Öyleyse otuza tamamlayıncaya veya hilali görünceye kadar tutmalıyız!'' dedi. Ben:
"Hz. Muaviye'nin görmesiyle ve onun orucuyla iktifa etmiyor musun?'' dedim. Cevaben:
"Hayır! Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bize böyle emretti'' dedi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3099</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"(Muteber) <b><span style="color: red;">oruç</span></b>, (hep beraber) tuttuğunuz gündekidir. (Muteber) iftar, hep beraber) ettiğiniz gündekidir. (Muteber) kurban (hep beraber) kurban kestiğiniz gündekidir.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3105</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün bana:
" Yanında (yiyecek) bir şey var mı?'' diye sordu.
"Hayır!'' demem üzerine: "Ben <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutacağım!'' buyurdu. Yanımdan çıkınca bize bir hediye geldi -veya bize bir grup misafir geldi.- Resulullah (aleyhissalatu vesselam) eve geri dönünce:
"Ey Allah'ın Resulü bize bir hediye geldi -veya bize ziyaretçiler geldi- sana yiyecek bir şey hazırladım!'' dedim.
"Nedir o?'' diye sordu. Ben:
"Hays! (un, yağ, hurmadan yapılan bir yemek)'' dedim.
"Getir onu!'' buyurdu. Ben de getirdim. Aleyhissalatu vesselam onu yedi, sonra:
"<b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu olarak sabahlamıştım'' buyurdu.''
Mücahid (rahimehullah) der ki: "Bu, malından sadaka çıkaran adam gibidir, o, dilerse çıkardığı sadakayı verir (yani kararını icra eder), isterse vermekten vazgeçer.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3106</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü'd-Derda anlatıyor: "Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) gündüzleyin gelir: "Yanınızda yiyecek var mı?'' diye sorardı. Şayet biz: "Hayır, yok!'' diyecek olsak: "Öyleyse bugün ben <b><span style="color: red;">oruç</span></b>luyum!'' derdi. Ebu Talha, Ebu Hüreyre, İbnu Abbas, Huzeyfe (radıyallahu anhüm) hep böyle yaptılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3110</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ihramlı olduğu halde hacamat oldu. Keza <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu iken de hacamat oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3111</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lunun hacamat olmasını, sadece bitap düşmesinden korkup terkettik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3112</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ebi Leyla, Sahabi bir zattan naklediyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) hacamat olmaktan, muvasaladan (üst üste bir kaç gün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> açmamaktan) yasakladı. Ancak bunları Ashabına haram kılmadı. Kendisine: "Ey Allah'ın Resulü, sen sahura kadar orucu devam ettiriyorsun'' denildi de şu cevabı verdi:
"Ben sahura kadar uzatıyorum, zira Rabbim bana yedirip içirmektedir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3114</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resulü, gözüm ağrıyor, <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu olduğum halde sürme çekiyorum (bu, orucumu bozar mı?)'' diye sordu. Resulullah: "Hayır (bozmaz)" dedi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3115</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Nu'man İbni Ma'bed İbni Hevze an ebihi an ceddihi anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) uyku sırasında gözlere miskle karıştırılmış ismid (sürmesi) çekilmesini emir buyurdu ve:
"<b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu bundan sakınsın!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3116</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu olduğu halde hanımlarından birini öperdi" (Hz. Aişe bunu söyleyip sonra güldü.)</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3117</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette şöyle der: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu iken mübaşerette bulunurdu. O, nefsine hepinizden çok hakim idi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3118</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir anlatıyor: "Hz. Ömer İbnu'I-Hattab (radıyallahu anhüma) (bir gün telaşla gelerek):
"Ey Allah'ın Resulü! Bugün ben büyük bir hatada bulundum, <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu iken (hanımımı) öptüm!'' dedi. Resulullah da şöyle cevapladı:
"Sen <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu iken mazmaza yapmaz mısın? (Bu orucunu bozar mı?)''
(Ravilerden İsa İbnu Hammad rivayetinde) der ki: "Dedim ki: "Bunda bir beis yok!'' Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Öyleyse niye (öpmeden telaşa düşüyorsun?)''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3120</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi merhum anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer (radıyallahü anhüma) <b><span style="color: red;">oruç</span></b>luyu öpme ve mübaşeretten men ederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3121</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu olduğu halde unutur ve yerse veya içerse orucunu tamamlasın. Çünkü ona Allah yedirip içirmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3122</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), bazan olurdu bir ay boyu <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmazdı ve o aydan hiç <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmayacağını zannederdik. Bazan da (öylesine ara vermeden) tutardı ki, o aydan hiç bir günü <b><span style="color: red;">oruç</span></b>suz geçirmeyecek zannederdik. Sen onu, geceleyin namaz kılarken görmek istesen mutlaka görürdün. Geceleyin uyur görmek istesen mutlaka görürdün."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3123</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallabu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), ramazan dışında hiçbir ayı tam olarak <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu geçirmedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3126</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Medine'ye gelince, yahudileri Aşüra günü <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutar gördü. Onlara:
"Bu da ne, (niçin <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutuyorsunuz)?" diye sordu.
"Bu, salih (hayırlı) bir gündür. Allah, o günde Beni İsrail'i düşmanlarından kurtardı. (Şükür olarak) Hz. Musa o gün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttu '' dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam):
"Ben Musa'ya sizden daha layığım" buyurup o gün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttu ve müslümanlarada tutmalarını emretti.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3127</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kays İbnu Sa'd İbnu Ubade (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Biz Aşura günü <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutuyor ve sadaka-ı fıtrı ödüyorduk. Ramazan orucunun farziyyeti ve zekat emri inince artık onunla emredilmedik, ondan yasaklanmadık da, biz onu yapıyorduk."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3128</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abbad İbnu Hanif anlatıyor: "Sa'id İbnu Cübeyr (rahimehullah)'e Receb ayındaki <b><span style="color: red;">oruç</span></b>tan sordum. Bana şu cevabı verdi:
"İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ı dinledim, şöyle demişti: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Receb ayında bazı yıllarda öyle oçuç tutardı ki biz, "(Galiba). hiç yemeyecek (ayın her gününde tutacak)'' derdik. (Bazı yıllarda da öyle) yerdi ki biz; "(Galiba) hiç tutmayacak'' derdik.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3130</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "Ben, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın Şaban ve Ramazan dışında iki ayı peş peşe tam olarak <b><span style="color: red;">oruç</span></b>la geçirdiğini göımedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3131</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Üsame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü dedim, Şaban ayında tuttuğun kadar başka aylarda <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttuğunu göremiyorum (sebebi nedir?)'' diye sordum. Şu cevabı verdi:
"Bu, Receb'le Ramazan arasında insanların gaflet ettikleri bir aydır. Halbuki O, amellerin Rabbülalemin'e yükseltildiği bir aydır. Ben, <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu olduğum halde amelimin yükseltilmesini istiyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3133</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hüneyde İbnu Halid hanımından, o da Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın zevcelerinden birinden anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Zilhicce'den dokuz günle Aşura günü <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tututardı. Bir de her aydan üç gün, ayın ilk pazartesi ile perşembe günü <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3134</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kasım İbnu Muhammed (rahimehullah) anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha) Arefe günü <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutardı. Ben Arefe akşamı imamın (hacc emirinin, Müzdelife'ye gitmek üzere) hareket ettiği sırada Hz. Aişe'nin yerinde kalarak, halkla kendi arasında bir boşluk açılana kadar bekleyip sonra içecek birşeyler isteyerek iftar yaptığını gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3136</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam pazartesi ve perşembe günlerinde <b><span style="color: red;">oruç</span></b>(la sevap) arardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3137</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ameller Allah Teala hazretlerine pazartesi ve perşembe günleri arzedilir. Ben, amelimin <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu olduğum halde arzedilmesini severim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3138</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Katade İbni Milhan el-Kaysi, babası (radıyallahu anh)'ndan anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), bize eyyam-ı bi'z'de yani ayın onüç, ondört ve onbeşinci günlerinde <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmamızı emrederdi ve "Bunlar yıl orucu vaziyetindedir'' derdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3139</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) eyyamu'l-bi'z'de <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmayı hazerde de seferde de bırakmazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3140</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muazetu'l Adeviyye anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha)'den sorduın: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) her ay üç gün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutar mıydı?''
"Evet!'' diye cevap verdi. Ben tekrar:
"Ayın hangi günlerinde tutardı?'' dedim.
"Hangi günde <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttuğuna ehemmiyet vermezdi'' diye cevap verdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3141</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim ber ayda üç gün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutarsa işte bu, yıl orucu olur. Allah Teala hazretleri bu hususu te'yiden kitabında şu ayeti indirdi: "Kim bir hayır işlerse o kendisinden on misliyle kabul edilir" (En'am 160). Bir gün on misliyle kabul ediliyor."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3142</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amir İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Zahmetsiz ganimet kışta tutulan <b><span style="color: red;">oruç</span></b>tur.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3144</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İki günde <b><span style="color: red;">oruç</span></b> caiz olmaz: Fıtır günü (Ramazan bayramının birinci günü) ve Nahr günü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3147</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sıla İbnu Züfer anlatıyor: "Biz, Şabandan mı, Ramazandan mı olduğu şüphe edilen günde Ammar (radıyallahu anh)'ın yanında idik. Bize kızartılmış bir koyun getirildi. Cemaatten biri: "Ben <b><span style="color: red;">oruç</span></b>luyum'' diyerek geri çekildi. Ammar: "Kim bugün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutarsa, muhakkak olarak Ebu'I Kasım aleyhissalatu vesselam'a isyan etmiştir" dedi".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3148</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim ebed orucu tutarsa, ne <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmuş, ne iftar etmiştir.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3149</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Şaban ayı yarılandı mı artık <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3150</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden kimse, ramazanı bir veya iki gün önceden <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutarak karşılamasın. Eğer bir kimse, önceden <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmakta idiyse, orucunu tutsun.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3151</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Arefe günü Arafat'da <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmayı yasakladı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3152</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden hiç kimse, cum'agünü <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmasın. Ancak bir gün önceden veya sonradan <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutuyorsa bu takdirde cum'a günü de <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutabilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3153</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Cum'a gecesini, diğer geceler arasında gece namazına tahsis etmeyin, cum'a gününü de diğer günler arasında <b><span style="color: red;">oruç</span></b> günü olarak tayin etmeyin, ancak birinizin tutmakta olduğu <b><span style="color: red;">oruç</span></b> arasına denk gelirse o hariç."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3154</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Büsr es-Sülemi, kızkardeşi es-Samma (radıyallahu anh)'dan naklediyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Cumartesi günü <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmayın, ancak Allah'ın size farzettiği şeyde o gün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutarsınız. Biriniz yiyecek nev'inden bir şey bulamaz da sadece üzüm (asması) kabuğu veya bir ağaç çöpü bulacak olsa onu ağzında çiğnesin (ve yine de cumartesi günü <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu olmasın).''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3163</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Gece şu taraftan (doğudan) gelince, gündüz de şu taraftan (batıdan) gidince, güneş de batınca <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu orucunu açmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3164</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Humeyd İbnu Abdirrahman anlatıyor: "Hz. Ömer ve Hz. Osman (radıyallahu anhüma), akşam namazını, gecenin karanlığını (ufukta) görür görmez daha iftarı açmadan kılarlar, namazdan sonra da <b><span style="color: red;">oruç</span></b>larını açarlardı. Bunu ramazanda yaparlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3168</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mu'az İbnu Zühre anlatıyor: "Bana ulaştı ki, Resulullah aleyhissalatu vesselam, iftar ettiği zaman şu duayı okurdu: "Allahümme leke sumtü ve ala rızkıke eftartü. (Ey Allahım senin rızan için <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttum ve senin rızkınla orucumu açıyorum.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3170</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Ramazan ayının sonunda <b><span style="color: red;">oruç</span></b>ları vasletti (yani hiç bozmadan birkaç gün ard arda devam ettirdi). Onunla birlikte halk da vasletti. Durum ResululIah'a ulaşınca:
Eğer Ramazan ayı bizim için uzatılsaydı biz onu öyle bir vaslederdik ki derine dalanlar (aşırılar) bundan (aşırılıklarından) vazgeçmek zorunda kalırlardı. Ben sizin gibi değilim. Ben gölgelenirim. Rabbim bana hem yedirir hem de içirir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3172</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amir. İbnu Rebi'a (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı, <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu iken misvaklandığını sayamayacağım kadar çok gördüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3173</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) şöyle demiştir: "<b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu, günün başında ve sonunda misvak kullanır.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3175</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Biriniz yemeğe davet: edilince, <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu ise: "Ben <b><span style="color: red;">oruç</span></b>luyum" desin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3176</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim bir kavme misafir olursa, onlar müsaade etmedikçe (nafile) <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3177</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Ammare Bintu Ka'b (radıyallahu anha)'ın anlattığına göre: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) yanına girmiştir. Ammare yemek ikram edince, Aleyhissalatu vesselam:
"Sen de ye!" demiş, kadın: "Ben <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutuyorum'' deyince Resulullah şöyle buyurmuştur:
"<b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu kimse, başkasına ikramda bulunur ve yemeğinden başkaları yerse, onlar yedikleri müddetçe melaike aleyhimüsselam <b><span style="color: red;">oruç</span></b>luya rahmet duasında bulunurlar."
Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "<b><span style="color: red;">oruç</span></b>lunun yanında <b><span style="color: red;">oruç</span></b>suzlar yemek yiyecek olursa, melekler <b><span style="color: red;">oruç</span></b>luya rahmet okurlar.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3178</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kadın, kocası varken izin almadan (nafile) <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmasın."
Ebu Davud'un rivayetinde, "Ramazan dışmda" ziyadesi vardır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3179</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) fetih yılında Mekke'ye müteveccihen Ramazan ayında yola çıkmıştı. Küra'u'l-Gamim nam mevkiye gelinceye kadar kendisi de, beraberindekiler de <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttular. Sonra orada bir bardak su istedi ve bardağı kaldırdı. Herkes bardağa baktı. Sonra sudan içti. Bundan sonra bazıları kendisine: "Halkın bir kısmı <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttu" diye haber verdi. Aleyhissalatu vesselam:
"Onlar asilerdir! Onlar asilerdir!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3180</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz bir seferde Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile beraberdik. Aramızda bir kısmı <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutuyor, bir kısmı da tutmuyordu: Sıcak bir günde bir yerde konakladık. Gölgelenenlerin çoğu elbisesi olanlardı. Bir kısmımız güneşe karşı eliyle korunuyordu. Derken <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lular yığılıp kaldılar, <b><span style="color: red;">oruç</span></b>suzlar kalkıp çadırları kurdular, hayvanları suladılar. Bunun üzerine, Resül-i Ekrem aleyhissalatu vessalam:
"Bugün sevabı <b><span style="color: red;">oruç</span></b>suzlar kazandı!" buyurdular.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3181</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir seferdeydi. Etrafına insanların toplandığı bir adam gördü, ona gölge yapıyorlardı.
"Nesi var?" diye sordu.
"<b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu biri!'' dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam):
"Seferde <b><span style="color: red;">oruç</span></b> birr (Allah'ı memnun edecek dindarlık) değildir!" buyurdular.''
Bir rivayette: "Seferde <b><span style="color: red;">oruç</span></b> birr'den değildir" denmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3182</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Hamza İbnu Amr el Eslemi (radıyallahu anh), Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'dan yolculuk sırasında tutulan orucu sordu. Kendisi çok <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutan birisi idi. Resulullah şöyle cevap verdiler:
"Dilersen tut, dilersen tutma."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3183</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile beraber (seferde) idik. Bir kısmımız <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu bir kısmımız <b><span style="color: red;">oruç</span></b>suz idi. Ne <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu <b><span style="color: red;">oruç</span></b>suzu ayıplıyor, ne de <b><span style="color: red;">oruç</span></b>suz, <b><span style="color: red;">oruç</span></b>luyu kınıyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3185</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Ümeyye ed-Damri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir sefer dönüşü Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a uğradım. Bana: "Ey Ebu Umeyye, sabah yemeğini bekle (beraber yiyelim)" buyurdular. Ben: "<b><span style="color: red;">oruç</span></b>luyum'' dedim:
"Öyleyse gel yaklaş, sana yolcudan haber vereyim (de dinle!" dedi ve devamla:) "Allah Teala Hazretleri yolcudan orucu ve namazın yarısını kaldırdı" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3188</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'e ulaştığına göre, Hz. Ömer (radıyallahu anh) Ramazan ayında yolcu ise ve Medine'ye günün başında gireceğini tahmin etmişse, <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu olarak şehre girerdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3195</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim üzerinde <b><span style="color: red;">oruç</span></b> borcu olduğu halde ölürse, velisi ona bedel tutar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3196</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir kadın Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek: "Annem vefat etti, üzerinde de nezir orucu borcu var, kendisine bedel <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutabilir miyim?" dedi. Resulullah:
"Annen üzerinde borç olsaydı da sen ödeyiverseydin, bu borç onun yerine ödenmiş olur muydu?" diye sordu. Kadın:
"Evet!" deyince, Aleyhissalatu vesselam:
"Öyleyse annene bedel <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tut!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3197</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'e ulaştığına göre İbnu Ömer radıyallahu anh, bir kimsenin diğer bir kimse yerine <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmasını veya bir kimsenin başka bir kimse yerine namaz kılmasını münker addederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3198</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ben ve Hafsa <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu idik. Bize yiyecek hediye edildi. Ondan yedik. Resulullah aleyhissalatu vesselam yanımıza girdi. Hafsa (cür'ette) babası gibiydi, sözde benden evvel davranıp:
"Ey Allah'ın Resulü, biz, Aişe ve ben nafile oruca niyet etmiş, bu niyetle sabaha kavuşmuştuk. Bize bir yemek hediye edildi. Biz de ondan yedik" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Bunun yerine bir başka gün kaza orucu tutun!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3201</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ramazan ayında, hasta veya ruhsat sahibi olmaksızın kim bir günlük orucunu yerse, bütün zaman boyu <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutsa bu orucu kaza edemez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3202</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a bir adam geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü, helak oldum" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Seni helak eden şey nedir?" diye sorunca:
"<b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu iken hanımıma temas ettim" dedi. Bunun üzerine Resulullah'la aralarında şu konuşma geçti:
"Azad edecek bir köle bulabilir misin?"
"Hayır!"
"Üst üste iki ay <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutabilir misin?"
"Hayır!"
"Altmış fakiri doyurabilir misin?"
"Hayır!"
"Öyleyse otur!" Biz bu minval üzere beklerken, Aleyhissalatu vesselam'a içerisinde hurma bulunan bir büyük sepet getirildi.
"Soru sahibi nerede?" diyerek adamı aradı. Adam:
"Benim! Buradayım!" deyince, Aleyhissalatu vesselam:
"Şu sepeti al, tasadduk et!" dedi. Adam:
"Benden fakirine mi? Allah'a yemin ediyorum, Medine'nin şu iki kayalığı arasında benden fakiri yok!" cevabını verdi. Bunun üzerine Resulullah güldüler ve:
"Öyleyse bunu ehline yedir!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3203</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'e ulaştığına göre, Enes İbnu Malik (radıyallahu anh) yaşlanınca <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutamaz oldu. O zaman orucu yedi ve oruca bedel fidye ödedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3204</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İmam Malik'e ulaştığına göre; Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhhüma)'e "Hamile kadın, karnındaki çocuk için endişeye düşecek olur ve <b><span style="color: red;">oruç</span></b> da kendisine ağır gelmeye başlarsa ne yapmalı?" diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi:
"Orucu yer, her gün için bir fakire, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın müddü ile bir müdd buğday verir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3227</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre, kendisine bir dilenci gelmiş o da dilenciye sormuştur:
"Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhissalatu vesselam'ın O'nun elçisi olduğuna şehadet ediyor musun?" Adam, "Evet!" deyince tekrar sormuştur: "<b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutuyor musun?" Adam tekrar "Evet!" demiştir. Bunun üzerine İbnu Abbas:
"Sen istedin. İsteyenin bir hakkı vardır. Bizim de isteyene vermek, üzerimize vazifedir" der ve ona bir elbise verir. Sonra ilaveten der ki:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim şöyle demişti: "Bir müslümana elbise giydiren her müslüman mutlaka Allah'ın hıfzı altındadır, ta o giydirdiğinden bir parça onun üzerinde bulundukça."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3274</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id (radıyallahu anh) anlatıyor: "Safvan İbnu Muattal (radıyallahu anh)'ın hanımı, yanında Safvan da bulunduğu bir anda Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek:
"Ey Allah'ın Resülü, namaz kıldığım zaman kocam beni dövüyor, <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttuğum zaman da orucumu bozduruyor, güneş doğuncaya kadar da sabah namazı kılmıyor!'' dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam), hanımının bu söyledikleri hakkında Safvan'a sordu. Safvan:
"Ey Allah'ın Resülü! "Namaz kıldığım zaman dövüyor '' sözüne gelince,
o zaman (bir rekatte uzun) iki sûre okuyor. Halbuki ben bunu yasakladım'' dedi. Resulullah kadına:
"İnsanlara tek surenin okunması yeterlidir '' buyurdu. Safvan devam etti:
"<b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttuğum zaman bozduruyor '' sözüne gelince, "Hanımım <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutup duruyor. Ben gencim, hep sabredemiyorum." dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Bir kadın kocasının izni olmadan (nafile) <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutamaz!'' buyurdular.
Safvan devamla:
"Güneş doğuncaya kadar sabah namazı kılmadığım sözüne gelince, biz (gece çalışan) bir aileyiz, bunu herkes biliyor. (Sabaha yakın yatınca) güneş doğuncaya kadar uyanamıyoruz'' diye açıklama yaptı. Aleyhissalatu vesselam:
"Ey Safvan, uyanınca namazını kıl!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3281</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam:
"(Ey kadınlar topluluğu!) Ben, akıl sahiplerine aklı ve dini nakıs olanlardan galebe çalan sizin kadarını hiç görmedim!" demişti. İçlerinden dirayetli bir kadın:
"Bizim aklımızın ve dinimizin noksanlığı nedir?" diye sordu.
"Aklınızın noksanlığı, şahidlikte, iki kadının şehadetinin bir erkek şehadetine denk olmasıdır. Dindeki noksanlık ise, ay hali sebebiyle) ramazanda <b><span style="color: red;">oruç</span></b> yemeniz ve bazı günler namaz kılmamanızdır" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3422</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Size <b><span style="color: red;">oruç</span></b>, namaz ve sadakanın derecesinden daha üstün olan şeyi haber vermeyeyim mi?"
"Evet (Ey Allah'ın Resulü, söyleyin!)" dediler.
"İnsanların arasını düzeltmektir. Çünkü insanların arasındaki bozukluk (dini) kazır."
Tirmizi'de şu ziyade gelmiştir: "Ben saçı kazır demiyorum, velakin dini kazır (diyorum)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3608</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Lakit İbnu Sabıra radıyallahu anh anlatıyor: "Dedim ki: "Ey Allah'ın Resülü! Bana abdestten haber ver!'' Aleyhissalatu vesselam:
"Abdesti tam al, parmaklar arasını hilalle, istinşak'da mübalağa yap, <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu olursan mübalağa yapma'' buyurdu.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3788</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ebi Bekr İbni Muhammed İbni Amr İbni Hazm anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr'in hhanımı Esma Bintu Umeys radıyallahu anhüma vefat ettiği zaman Hz. Ebu Bekr'i yıkadı. Sonra (dışarı) çıkıp, cenazenin yanında hazır bulunan muhacirlere: "Ben <b><span style="color: red;">oruç</span></b>luyum. Şu gün de, çok soğuk bir gün. Bana gusül gerekir mi?" diye sordu. Hepsi birden, "Hayır!" dediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3819</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha'nın anlattığına göre, bir kadın kendisine: "Temizlendiğimiz zaman kıldığımız mutad namaz bize yeter mi (hayızlı iken kılamadıklarımızın kazası gerekir mi?)" diye sormuş, o da şu cevabı vermiştir:
"Sen Harûriyye (Harici)misin? Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la beraberken ay hali gördüğümüzde, tutamadığımız <b><span style="color: red;">oruç</span></b>ları kaza etmemizi söylerdi, fakat namazların kazasını söylemezdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3828</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hamne Bintu Cahş radıyallahu anha anlatıyor: "Ben, kızkardeşim Zeyneb Bintu Cahş radıyallahu anha'nın yanındaydım, istihaze kanamam vardı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a:
"Ey Allah'ın Resulü! Ben çok şiddetli şekilde istihaze kanamasına maruzum, bu hususta ne tavsiye edersiniz? Bu hal benim namaz ve orucuma mani oluyor?" dedim. Bana:
"Sana pamuğu vasfeyliyeyim: O, kanı gidericidir (fercine pamuk koy)" buyurdular. Ben:
"Ama akıntı pamuğun mani olacağı miktardan çok fazla!" dedim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Öyleyse bez kullan!" buyurdular. Ben:
"Akıntı bezin durduracağı miktardan da fazla! Şarıl şarıl akıyor" dedim. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam dedi ki:
"Sana iki şey söyleyeceğim, hangisini yaparsan, diğerinin de yerine geçer. İkisini de yapabilecek durumdaysan birini seçmek sana ait, dilediğini seç! Bu kanama, şeytanın tekmelerinden bir tekme(si yani zarar vermesi)dir. Sen kendini Allah'ın ilminde altı yedi gün hayızlı bil (orucu ve namazı terket). Sonra yıkan ve kendini hayızdan temizlenmiş bil ve yirmiüç veya yirmidört gece ve gündüz namaz kıl, (bu esnada farz veya nafile) <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tut. Bu, Sana yeterlidir. Kadınların her ay hayız görmeleri, hayızlı ve temizlik günlerinin olması gibi, bu şekilde senin de hayız ve temizlik günlerin olacak. (Bu, sana söyleyeceğim iki şeyden birincisidir. İkinci hususa gelince, o da şudur): Eğer öğleyi te'hir ve ikindiyi de ta'cil edip, ikisi için gusletmeye gücün yeterse öğle ile ikindiyi birleştir. Keza akşamı geciktirip yatsıyı tacil etmek, sonra da gusletmek suretiyle de bu iki namazı birleştir. Sabah için de ayrıca guslet. Bu şekle gücün yeterse orucunu da böylece tutarsın."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam, (birini seçmede beni muhayyer bıraktığı bu iki tarzı zikrettikten sonra ilaveten dedi ki: "Bu, (ikincisi, zikrettiğim) tarzın, benim daha çok hoşuma gidenidir."
Ravilerden biri dedi ki: "Hamne radıyallahu anha dedi ki: "Bu, iki tarzdan benim daha çok hoşuma gidenidir. Ravi böylece, bu sözün Resûlullah'a ait olmayıp Hamne'ye ait olduğunu ifade etmiş oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3928</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radiyallahu anhuma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Davet edildiğiniz zaman bu davete icabet edin." (Nafi der ki:) "İbnu Ömer, <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu bile olsa, düğün ve diğer davetlere mutlaka icabet ederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3969</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Cibril aleyhisselam bana, bir ilaç öğretti. Bu bütün hastalıklara devadır. Ayrıca dedi ki: "Ben bu ilacı Levh-i Mahvuz'dan istinsah edip yazdım." (İlacı şöyle tarif etti:) "Dam üzerinden akmayan yağmur suyundan temiz bir kaba alırsın. Üzerine Fatiha suresini yetmiş kere okursun. Bir o kadar da Ayetü'l-Kürsi'yi, bir o kadar kul eûzü bi-Rabbi'n-Nas'ı, La-ilahe İllallahu vahdehu la şerike leh. Lehül mülkü ve Lehül hamdü yuhyi ve yümit ve hüve hayyun la yemutu bi-yedikel hayr ve hüve ala külli şey'in kadır'i okur. Sonra yedi gün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutar ve her gün bu su ile orucunu açar."
Rezin ilavesidir. Kaynağı bulunamamıştır. Cami'u'l-Usûl muhakkakki Abdulkadir el-Arnavud: "Zayıflık veya mevzuluk alameti gözükmektedir" der.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4070</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Seleme İbnu Sahr el-Beyazi radıyallahu anh anlatıyor: "Ben, bir başkasında rastlanmayacak derecede kadın mevzuunda zaafı olan (ve şiddetli ihtiyaç duyan) bir kimseydim. Ramazan ayı girince (tahammül edemeyip <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu iken) hanıma temas ediveririm diye korktum. Ve Ramazan boyu devam edecek bir zıharda bulundum. Bir gece o bana hizmet ederken, onun bazı yerleri açıldı. Kendimi tutamayıp temasta bulundum. Sabah olunca yakınlarıma gidip durumu haber verdim. Ve: "Benimle Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelin (durumumu sorayım)" dedim."
"Vallahi hayır! Gelmeyiz!" dediler.
Resûlullah'a tek başıma gittim, durumu haber verdim.
"Yani sen böyle mi yaptın ey seleme?" buyurdular.
Ben: "Evet, ben öyle yaptım! Evet ben öyle yaptım. Ancak Allah'ın emri karşısında sabırlıyım, allah size her ne göstermişse onu bana hükmedin!" dedim. "Bir köle azad et!" emrettiler. Ben: "Sizi hak peygamber olarak gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun şundan başka rakabem yok" deyip rakabeme elimle şaplattım." "Öyleyse peş peşe iki ay <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutacaksın!" buyurdular. Ben: "Ama ben bu günahı <b><span style="color: red;">oruç</span></b> yüzünden işledim, (dayanamam)!" dedim. "Öyleyse buyurdular, altmış fakire bir vask kuru hurma taksim et!"
"Seni hak peygamber gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun (ben ve hanım, her) ikimiz aç ve yiyeceksiz olarak geceyi geçirdik" dedim. (Aleyhissalatu vesselam bu sözüm üzerine):
"Beni Zureyk'in sadaka mallarına bakan memura git, o miktar (hurmay)ı sana versin, sen altmış fakire yedir. Geri kalan bakiyeyi de sen ve iyaliniz yeyin!" buyurdular. Ben kavmime döndüm. Onlara: "Sizden zorluk ve bed fikir gördüm. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'da ise genişlik ve güzel fikir buldum. Bana sadakanızdan verilmesini emretti!" dedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4450</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Emi' İbnu Umeyr et-Teymi anlatıyor: "Halamla birlikte Hz. Aişe radıyallahu anha'nın yanına gittim. Hz. Aişe'ye:
"Hangi kadın "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a daha sevgili idi?" diye soruldu:
"Fatıma!" dedi.
"Ya erkeklerden?" dendi.
"Fatıma'nın kocası! Zira bildiğim kadarıyla (Ali radıyallahu anh) çok <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutar, çok namaz kılardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4539</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ramazan ayından sonra en faziletli <b><span style="color: red;">oruç</span></b> (ayı) şehrullah olan Muharrem ayıdır. Farz namazdan sonra en efdal namaz da gece namazıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4540</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh'ın anlattığına göre bir adam ona sorar:
"Ramazandan sonra hangi ayda <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmamı tavsiye edersiniz?"
Ali radıyallahu anh şu cevabı verir:
"Ben bu soruyu Resulullah'a soran kimseye rastlamamıştım. Nihayet bir adam sordu. O zaman ben de yanlarında idim. Dedi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Ramazandan sonra hangi ayda <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmamı tavsiye edersiniz?" Şu cevabı lutfettiler:
"Ramazan dışında da <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmak istersen Muharrem ayında tut. Çünkü o Şehrullah (Allah'ın ayı)dır. O ayda bir gün vardır ki, Allah onda bir kavmin günahlarını affetti, bir başka kavmin günahını da affedecek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4627</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: "Bir seferde Resûlullah'la beraberdik. Bir gün yakınına tesadüf ettim ve beraber yürüdük.
"Ey Allah'ın Resûlü, dedim. Beni cehennemden uzaklaştırıp cennete sokacak bir amel söyle!"
"Mühim bir şey sordun. Bu, Allah'ın kolaylık nasib ettiği kimseye kolaydır; Allah'a ibadet eder, Ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılarsın, zekat verirsin, ramazan orucunu tutarsın, Beytullah'a hacc yaparsın!" buyurdular ve devamla: "Sana hayır kapılarını göstereyim mi?" dediler.
"Evet ey Allah'ın Resûlü" dedim.
"<b><span style="color: red;">oruç</span></b> (cehenneme) perdedir; sadaka hataları yok eder, tıpkı suyun ateşi yoketmesi gibi. Kişinin geceleyin kıldığı namaz salihlerin şiarıdır" buyurdular ve şu ayeti okudular. (Mealen): "Onlar ibadet etmek için gece vakti yataklarından kalkar, Rablerinin azabından korkarak ve rahmetini ümid ederek O'na dua ederler. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden de bağışta bulunurlar" (Secde 16)
Sonra sordu: "Bu (din) işinin başını, direğini ve zirvesini sana haber vereyim mi?"
"Evet, ey Allah'ın Resûlü!" dedim. "Dinle öyleyse" buyurdu ve açıkladı:
"Bu dinin başı İslam'dır, direği namazdır, zirvesi cihaddır!"
Sonra şöyle devam buyurdu: "Sana bütün bunları (tamamlayan) baş amili haber vereyim mi?"
"Evet ey Allah'ın Resûlü!" dedim.
"Şuna sahip ol!" dedi ve eliyle diline işaret etti. Ben tekrar sordum: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz konuştuklarımızdan sorumlu mu olacağız?"
"Anasız kalasıca Muaz! İnsanları yüzlerinin üstüne -veya burunlarının üstüne dedi- ateşe atan, dilleriyle kazandıklarından başka bir şey midir?" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4631</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaz İbnu Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Namaz, <b><span style="color: red;">oruç</span></b> ve zikir Allah yolunda infak üzerine yediyüz misli katlanır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4633</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">El-Haris el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah Teala hazretleri, Yahya İbnu Zekeriyya aleyhimasselam'a, beş kelime söyleyip bunlarla amel etmesini ve onlarla amel etmelerini Beni İsrail'e de söylemesini emir buyurdu. Ancak O, bu hususta ağır aldı. İsa aleyhisselam kendisine: "Allah sana beş kelime öretip onlarla amel etmeni ve Beni İsrail'e de onlarla amel etmelerini emretmeni söyledi. Ya sen bunları onlara emredersin veya bunları onlara ben emredeceğim" dedi. Yahye aleyhisselam: "Onları emretmede benden önce davranacak olursan yere batırılmam veya azab görmemden korkarım!" dedi ve halkı Beytu'l-Makdis'te topladı. Mescid ağzına kadar doldu. Mahfillere de oturdular. (Söz alıp):
"Allah bana beş kelime gönderdi ve onlarla amel etmemi ve size de amel etmenizi emretmemi bana emretti:
-Bunlardan birincisi Allah'a ibadet etmeniz, ona hiçbir ortak koşmamanızdır. Allah'a ortak koşanın misali şudur: Bir adam, kendi öz malından altın veya gümüş mukabilinde bir köle satın alır ve: "Bu benim evim, bu da işim. (Çalış kazandığını) bana öde!" der. Köle çalışır, fakat kazancını efendisinden başkasına öder. Kölenin böyle yapmasına hanginiz razı olur? Aynen bunun gibi, Allah da size namazı emretti. Namaz kılarken (sağa-sola) bakınmayın. Zira Allah yüzünü, namazda bulunan kulunnun yüzüne karşı diker, o sağa sola bakmadığı müddetçe.
-Allah size orucu emretti. Bunun misali şu insanın misaline benzer; O bir grup içerisindedir. Beraberinde bir çıkın içinde misk var. Herkes onun kokusundan hoşlanmaktadır. <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lunun (ağzında hasıl olan) koku, Allah indinde miskin kokusundan daha hoştur.
-Allah size sadakayı emretti. Bunun misali de şu adamın misaline benzer: Düşmanlar onu esir edip ellerini boynuna bağlamışlar ve boynunu vurmaları için cellatlara teslim etmişlerdir. Adam: "Ben az veya çok (bütün malımı) vererek kendimi fidye mukabilinde kurtarmak istiyorum" der ve nefsini fidye ödeyerek kurtarır.
-Allah size, Allah'ı zikretmenizi de emretti. Bunun da misali, peşinden hızla düşmanın geldiği bir adamdır. Bu adam muhkem bir kaleye gelip, düşmandan kendini korur. Kul da böyledir. Şeytana karşı kendisini sadece zikrullahla koruyabilir."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam (burada hikayeyi tamamlayarak) dedi ki: "Ben de size beş şeyi emrediyorum: Allah onları bana emretti. Dinlemek, itaat etmek, cihad, hicret ve cemaat. Zira, kim cemaatten bir karışcık ayrılırsa boynundaki İslam bağını çıkarıp atmıştır, geri dönen hariç. Kim de cahiliye davası güderse o cehennem molozlarından biridir!"
Bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! O kimse namazını kılar, orucunu tutar idiyse (yine mi cehennemlik)?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"Evet, namaz kılsa, <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutsa da! Ey Allah'ın kulları! Sizi müslümanlar, mü'minler diye tesmiye eden Allah'ın çağrısı ile çağırın!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4639</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gün:
"Bugün sizden kim <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu olarak sabahladı?" diye sordular. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh: "Ben!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Bugün kim bir cenazeye kadıldı?" dedi. Yine Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh: "Ben!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Bugün kim bir fakire yedirdi?" dedi. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh: "Ben!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Bugün kim bir hastayı ziyaret etti?" dedi. Bu sefer de Hz. Ebu Bekr "Ben!" dedi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Bunlar bir kimsede biraraya geldi mi, o kimse mutlaka cennete girer!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4640</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "(Ashabtan bazıları): "Ey Allah'ın Resûlü! Zenginler ücretleriyle gittiler. Onlar da bizim gibi namaz kıldılar, bizim gibi <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttular, mallarının artanından da sadaka verdiler!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Allah size de tasadduk edeceğiniz şeyler verdi: Her bir tesbih sadakadır, her bir tekbir sadakadır, her bir tahmid sadakadır, her bir tehlil sadakadır, emr-i bi'l-ma'ruf sadakadır, nehy-i ani'l-münker sadakadır, herbirinizin (hanımıyla) cimaı sadakadır!" buyurdu. Derken cemaatten: "Ey Allah'ın Resûlü! Yani birimizin şehvetine mubaşeret etmesine ücret mi var?" diye soranlar oldu. Aleyhissalatu vesselam:
"İhtiyacını haramla görmüş olsaydı bundan ona bir vebal var mıydı, yok muydu ne dersiniz?" diye sual ettiler.
"Evet vardı!" demeleri üzerine:
"Öyleyse, ihtiyacını helal yolla gördü mü bunda onun için ücret vardır!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4732</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh'ın yanında idik. Bize:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın fitne hakkındaki hadisini kim hafızasında tutuyor?" dedi. Ben atılıp: "Ben biliyorum!" dedim.
"Sen iyi cür'etlisin, nasılmış söyle bakalım!" dedim.
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim. Demişti ki: "Kişinin fitnesi ehlinde, malında, çocuğunda, nefsinde ve komşusundadır. <b><span style="color: red;">oruç</span></b>, namaz, sadaka, emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker bu fitneye kefaret olur!"
Ömer radıyallahu anh atılıp: "Ben bu fitneyi kastetmemiştim. Ben öncelikle denizin dalgaları gibi dalgalanacak (bütün cemiyeti sarsacak) fitneyi kastetmiştim!" dedi. Bunun üzerine ben:
"Ey mü'minlerin emiri! O fitne ile sizin ne alakanız var! Sizinle onun arasında kapalı bir kapı mevcut!" dedim.
"Bu kapı kırılacak mı, açılacak mı?" dedi.
"Hayır açılmayacak, bilakis kırılacak!" dedim. Hz. Ömer (hayıflanarak):
"(Eyvah!) Öyleyse ebediyen kapanmayacak!" buyurdu." Ravi der ki: "Biz Huzeyfe radıyallahu anh'a sorduk:
"Ömer bu kapının kim olduğunu biliyor muydu?"
"Evet dedi. Yarından önce bu gecenin olacağını bildiği katiyette onu biliyordu. Ben size hadis rivayet ettim; boş söz (ve efsane) anlatmadım."
Huzeyfe radıyallahu anh'a soruldu:
"O kapı kimdir?"
"Ömer radıyallahu anh'tır!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4779</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Vehb el-Cüheni -ki bu zat, Hz. Ali radıyallahu anh Haricilerle savaşmak üzere yürüdüğü zaman beraberindeki orduda bulunuyordu- anlatıyor: "Hz. Ali dedi ki: "Ey insanlar ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:
"Ümmetimden bir grup çıkar. Kur'an'ı öyle okurlar ki, sizin okuyuşunuz onlarınkinin yanında bir hiç kalır. Namazınız da namazlarına göre bir hiç kkalır. Orucunuz da <b><span style="color: red;">oruç</span></b>ları yanında bir hiç kalır. Kur'an'ı okurlar, onu lehlerine zannederler. Halbuki o aleyhlerinedir. Namazları köprücük kemiklerinden öteye geçmez. Okun avı delip geçmesi gibi dinden hemen çıkarlar. Onlarla harb eden ordu(nun askerlerine) peygamberlerinin diliyle ne (kadar çok ücret)ler takdir edilmiş olduğunu bilselerdi (başkaca) amel yapmaktan vazgeçerlerdi. Onların alameti şudur: Aralarında pazusu olduğu halde kolu olmayan bir adam olacak. Pazusu üzerinde meme ucu bir çıkıntı bulunacak. Bunun üzerinde de beyaz kıllar bulunacak. Sizler Muaviye ve Şamlıların üzerine gidecek, buradakileri terkedeceksiniz. Onlar da sizin (yokluğunuzdan istifade ile) çoluk-çocuğunuza ve mallarınıza sizin namınıza halef olacaklar!."
(Hz. Ali ilave etti:) "O vallahi! Ben, onların bu kavim olacağını kuvvetle ümit ediyorum. Çünkü onlar haram kan döktüler. Halkın meradaki hayvanlarını gasbettiler. Öyleyse, Allah adına bunlar üzerine yürüyün!"
Ravi der ki: "Haricilerin başında o gün, Abdullah İbnu Vehb er-Rasibi olduğu halde, onlarla karşılaşınca Hz. Ali radıyallahu anh askerlerine:
"Mızraklarınızı bırakın, kılıçlarınızı kınlarından çıkarın. Çünkü ben, onların Harura günü size yaptıkları gibi yine size sulh teklif edeceklerinden korkuyorum!" dedi. Bu emir üzerine döndüler, mızraklarını bertaraf ettiler ve kılıçlarını sıyırdılar. Askerler onlara mızraklarını sapladı. Öldürüp üst üste yığdı. O gün cengaverlerden sadece iki kişi isabet alıp şehit düştü. Ali radıyallahu anh:
"Aralarında o sakat herifi arayın!" emretti. Aradılar, fakat bulamadılar. Bizzat Ali kalkıp üst üste öldürülmüş insanların yanına geldi.
"Bunları geri çekin!" dedi. Sonra yere gelen cesetler arasında onu buldular. Onun bulunması üzerine Hz. Ali radıyallahu anh tekbir getirdi ve:
"Allah doğru söyledi. Resûlü de doğru tebliğ etti" dedi. Ubeyde es-Selmani, Hz. Ali'ye doğrulup:
"Ey mü'minlerin emiri! Kendisinden başka ilah olmayan Allah aşkına söyle. Sen bu hadisi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bizzat işittin mi?" diye sordu. Ali radıyallahu anh:
"Kendinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim, evet!" dedi. Ubeyde Hz. Ali'ye üç sefer yemin verdi. O da ona üç sefer yemin etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4787</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Nevfel anlatıyor: "Abdullah İbnu'z-zübeyr radıyallahu anhüma'yı (Mekke'deki) Akabetü'l-Medine (denilen yerde) (asılmış) gördüm. Kureyş ve diğer halk onun yanına gelmeye başlamıştı. Derken Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma da geldi. Yanında durdu. "es-Selamu aleyke ey Ebu Hubeyb!" dedi ve bu selamı üç kere tekrar etti. Sonra sözlerine devamla (üç kere de) "Vallahi seni bu işten men etmiştim (ama beni dinlemedin)" deyip şunları söyledi: "Vallahi, benim biildiğime göre sen, çok <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutan, çok namaz kılan, yakınlara çokça yardımcı olan bir kimseydin. Vallahi, en kötüsü sen olan bir ümmet mutlaka en hayırlı bir ümmettir!"
Haccac'a, Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma'nın İbnu'z-Zübeyr karşısındaki tavrı ve söylediği bu sözleri ulaştı. Derhal adam göndererek İbnu'z-Zübeyr'in cesedini asılı olduğu kütükten indirip, yahudilerin kabirlerine attırdı. Sonra annesi Esma Bindu Ebi Bekr radıyallahu anha'ya da bir adam gönderip çağırttı. Fakat kadıncağız gitmekten imtina etti. Haccac ikinci bir elçi gönderdi ve: "Ya bana kendi rızanla gelirsin ya da, sana saç örgülerinden sürüyerek getirecek birisini gönderirim!" dedi. Esma yine imtina edip:
"Sen, örgülerimden tutup beni sürükleyecek birini gönderinceye kadar vallahi gelmeyeceğim!" dedi. Haccac:
"Bana ayakkabılarımı gösterin!" dedi. Papuçlarını alıp, çalımla koşup Esma'nın yanına girdi.
"Allah düşmanına ne yaptığımı gördün mü?" dedi.
"Ona dünyasını berbat ettiğini, onun da senin ahiretini berbat ettiğini gördüm. Bana ulaştığına göre ona: "Ey iki kuşaklının oğlu!" demişsin. Vallahi iki kuşaklı benim. Onlardan biriyle ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ve Ebu Bekr'in (hicret sırasındaki) yiyeceklerini bağladım. Diğeri de, kadının belinden ayırmadığı kuşağıdır. Şunu ilave edeyim ki, Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana: "Sakif'te bir yalancı, bir de zalim var!" demişti. Yalancıyı gördük. Zalime gelince; bunun da ancak sen olacağını zannediyorum!" dedi. Haccac, hiç cevap vermeden yanından ayrıldı."
Rezin şu ilavede bulundu: "Haccac (bilahare) demiş ki: "Ben Esma'nın yanına onu üzmek için girmiştim, ama o beni üzdü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5035</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "(Ashab, Resûlullah'a): "Ey Allah'ın Resûlü! Kıyamet günü Rabbimizi görecek miyiz?" diye sordular. Aleyhissalatu vesselam: "Bulutsuz bir günde, öğle vaktinde güneşi görme hususunda bir itişip kakışmanız olur mu?" diye sordu. Ashab: "Hayır!" deyince:
"Bulutsuz (dolunaylı) gecede ayı görmekte itişip kakışmanız olur mu?" diye tekrar sordu. Ashab yine: "Hayır!" deyince:
"Nefsim yed-i kudretinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, Rabbinizi görme hususunda da hiçbir itişip kakışmanız olmayacak. Tıpkı güneş ve ayı görmede itişip kakışmanız olmadığı gibi. Böylece kul, Rabbiyle karşı karşıya gelecek. Rabb Teala:
"Ey filan! ben sana ikram etmedim mi? Seni efendi yapmadım mı? Sana zevce vermedim mi? Atı, deveyi sana musahhar (hizmetçi) kılmadım mı? Reislik yapmana, ganimet malından dörtte bir almana müsaade etmedim mi?" diye soracak. Kul:
"Evet ey Rabbim!" diyecek. Rab Teala:
"Benimle karşılaşacağını hiç düşünmedin mi?" diyecek. kul bu soruya: "Hayır!" karşılığını verecek. Rab Teala da:
"Öyleyse şimdi de ben seni unutuyorum. Tıpkı (dünyada) sen beni unuttuğun gibi!" diyecek. Sonra ikinci kul Allah'ın karşısına çıkar. Rab Teala ona da aynı şeyleri söyler. Sonra üçüncüye de birinciye söylediklerinin aynısını söyler. Kul: "Evet! Ey Rabbim!" der. Rab Teala da:
"Benimle karşılaşacağını hiç aklından geçirdin mi?" diye sorar. Kul:
"Ey Rabbim, sana, kitaplarına ve peygamberlerine inandım. Namaz kıldım, <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttum, sadaka verdim!" der ve elinden geldiğince (Hak Teala hakkında) hayır senada bulunur. Rab Teala:
"Bu hususta lehine şehadet edecek biri var mı?" diye soracak. Kul:
"Hayır, yok!" diyecek. Rabb Teala:
"Şimdi senin aleyhine bir şahit gönderilecek!" der. Kul kendi kendine: "Benim aleyhime şahidlik yapacak da kim?" diye içinden düşünür. Kulun ağzı mühürlenir. Uyluğuna: "Haydi konuş!" denir. Uyluğu, eti, kemiği konuşup, onun amelini haber verirler. Bu, onun kendisi için bir özür aramaması içindir. Bu kimse, allah'ın gadabına uğrayan münafıktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5063</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Sa'd İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, insanlar neden yaratıldı?"
"Sudan!" buyurdular.
"Ya cennet?" dedim, o neden inşa edildi?"
"Gümüş tuğladan ve altın tuğladan! Harcı da kokulu misk. Cennetin çakılları inci ve yakuttan, toprağı da zaferandır. Ona giren nimete mazhar olur, eziyet görmez, ebediyet kazanır, ölümle karşılaşmaz. Elbisesi eskimez, gençliği kaybolmaz."
Aleyhissalatu vesselam sözlerine şöyle devam buyurdular: "Üç kişi vardır duaları reddedilmez (mutlaka kabul edilir):
-Adil imam (devlet başkanı).
-İftarını yaptığı zaman <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu.
-Zulme uğrayanın duası.
Allah, (mazlumun) duasını bulutların fevkine çıkarır ve onlara sema kapıları açılır ve Allah Teala Hazretleri:
"İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da, duanı mutlaka kabul edeceğim!" buyurur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5338</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir bayram namazında kadınlar tarafına geçerek):
"Ey kadınlar cemaati! (Allah yolunda) sadakada bulunun, istiğfarı çok yapın. Zira ben siz kadınların cehennemde çoğunluğu teşkil ettiğini gördüm" buyurdular. Dinleyenlerden cesaretli bir kadın:
"Niye cehennemliklerin çoğunu kadınlar teşkil ediyor, neyimiz var?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"Ağzınızdan kötü söz çok çıkıyor ve kocalarınıza karşı nankörlük ediyorsunuz. Aklı ve dini eksik olanlar arasında akıl sahibi erkeklere galebe çalan sizden başkasını görmedim!" dedi. O kadın tekrar:
"Ey Allah'ın resulü! Aklı ve dini eksik ne demek?" diye sorunca Aleyhissalatu vesselam açıkladı:
"Aklı noksan tabiri, iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk olmasını ifade eder. Dinlerinin eksik olması tabiri de onların (hayız dönemlerinde) günlerce namaz kılmamalarını, Ramazan ayında <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmamalarını ifade eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5696</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hakim İbnu Ebi Hürre el-Eslemi'nin anlattığına göre, "İbnu Ömer radıyallahu anhüma'nın -önceden belirttiği bir günde <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmaya nezreden bir kimsenin, nezrettiği o günü, Kurban veya Ramazan bayramlarına rastladığı taktirde, nezrini yerine getirip getirmeyeceği hususunda- şöyle dediğini işitmiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'da sizin için güzel örnek vardır. O, ne Kurban ne de Ramazan bayramlarında <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmamıştır. Üstelik o günlerde <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmayı uygun da görmemiştir:" Soru sahibi sorusunu tekrar edince İbnu Ömer: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam nezre uymayı emretmiştir, iki bayram gününde <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmayı da nehyetmiştir" demiştir. Soru sahibi sorusunu yine tekrar edince eski cevabına ilavede bulunmamıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5697</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüm anlatıyor: "Resûlullah aleyhissaIatu vesselam hutbe verirken, güneşte ayakta duran bir adam gördü. Bunun niye orada durduğunu sordu.
"Bu Ebu İsrail'dir, güneşte durarak <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmaya, yiyip içmemeye, gölgede oturmamaya ve konuşmamaya nezretmiştir!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Ona söyleyin; gölgelensin ve konuşsun, ancak orucunu tamamlasın" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5700</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade vardır: "...ayağı çıplak ve başı da örtüsüz olarak Resûlullah: "(Allah, kızkardeşinin meşakkati sebebiyle bir şey yapacak değildir.) Ona emredin, başını örtsün, hayvanına binsin, (kefaret olarak) üç gün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutsun" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6167</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Müezzinlerin boyunlarına, müslümanların iki hasletleri takılmıştır: Namazları ve <b><span style="color: red;">oruç</span></b>ları. (Bunların vakitlerini müslümanlara müezzinler ilan eder.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6364</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şaban ayının onbeşinci gecesi olduğu zaman gecesinde namaz kılın, gündüzünde de <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutun. Çünkü Allah Teala hazretleri o gün, güneşin batmasıyla, dünya semasına iner ve şöyle der: "Bana istiğfar eden yok mu mağfiret etsem! Benden rızık isteyen yok mu rızık versem, belaya maruz kalan yok mu afiyet versem... Şöyle olan yok mu, böyle olan yok mu?" Bu hal fecrin sökmesine kadar devam eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6475</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Muaviye İbnu Ebi Süfyan radıyallahu anhüma minber üstünde şunu anlatmıştır:
"Resulullah aleyhissalatu vesselam Ramazan ayından önce minberde buyurdular ki: "Ramazan falan gün başlayacak. Biz daha önceden <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutarız. Dileyen önceden başlasın, dileyen de (o güne kadar tutmayı) tehir etsin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6478</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Yolculuk (sefer) sırasında <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmak birr (denen makbul ve mahbub amelden) değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6479</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Avf radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Seferde Ramazan orucu tutan hazerde <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmayan gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6480</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek: "Helak oldum!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Seni helak eden şey nedir?" diye sordu. Adam: "Ramazan içinde hanımıma temasta bulundum!" dedi. Resulullah: "Öyleyse bir köle azad et!" buyurdu. Adam: "Kölem yok ki!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Üst üste iki ay <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tut!" emretti. Adam: "Tahammül edemem" dedi. Resulullah: "öyleyse altmış fakir doyur!" buyurdu. Adam: "(Bu kadar yiyeceği) bulamam!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam adama: "Otur!" dedi. Adam oturdu. Adam bu şekilde beklerken arak denen bir sepet hurrma getirildi. Aleyhissalatu vesselam: "Haydi bunu götür ve tasadduk et!" buyurdular. Adam: "Ey Allah'ın Resulü! Seni Hak ile gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun şu iki kayalık (Uhud ve Air dağları) arasında (yani Medine'de) yaşayan aileler içerisinde buna bizden daha muhtacı yoktur!" dedi. Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Öyleyse haydi götür, horantana yedir!" buyurdular."
Hadisin yine Ebu Hureyre'den yapılan bir başka rivayetinde şu ziyade mevcuttur: "Resulullah aleyhissalatu vesselam adama: "Ramazandan bozduğun gün yerine bir gün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tut!" buyurur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6481</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fezale İbnu Ubeyd el-Ensari radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu olduğu bir günde yanlarına gelmiş, içmek üzere su istemiş ve içmiştir. "Ey Allah'ın Resulü! Bugün siz <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu idiniz!" denince: "Evet öyleydim, lakin (az önce) kustum (orucum bozuldu)" buyurmuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6482</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">oruç</span></b>lunun hayırlı hasletlerinden biri misvak kullanmasıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6483</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">oruç</span></b> iken gözüne sürme çekti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6485</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın azadlılarından Meymune radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu iken, <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu hanımını öpen adam hakkında sorulmuştu: "İkisinin orucu da bozulur!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6486</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Yaşlı <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lulara mübaşeret (öpme vs.) hususunda ruhsat tanındı ise de gençlere mekruh kılındı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6487</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Nice <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lular vardır ki, tuttuğu <b><span style="color: red;">oruç</span></b>tan yanına sadece çektiği açlık kar kalır. Nice gece namazı kılanlar vardır ki, onların da karı gece uykusuz kalmaktan ibarettir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6492</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sevban Mevla Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Ramazan bayramından sonra altı gün <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutan, yıl orucu tutmuş gibi olur. Zira (ayet-i kerime'de) "Kim bir hayır amelde bulunursa ona yaptığının on misli ecir verilir" (buyrulmuştur)" dediğini işitmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6495</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Büsr radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Cumartesi günleri, farz <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lar dışında <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmayın. Sizden biri, o gün, üzüm çöpünden veya bir ağaç kabuğundan başka (yiyecek) bir şey bulamasa bile, onları emip <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6496</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Katade İbnu'n-Numan radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Arafe günü <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutan kimsenin önündeki bir yıl ile geçmişteki bir yıllık (küçük) günahları mağfiret olunur" dediğini işittim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6497</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu Sayfi radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Aşure günü bize sordu: "Bugün sizden bir şey yiyen var mı?" Biz de: "Yiyen de var yemeyen de" dedik. Bunun üzerine: "Bu günün geri kalanını bir şey yiyen de, yemeyen de (<b><span style="color: red;">oruç</span></b>la) tamamlasın. Arûz halkına da haber salın, onlar da günün geri kalan kısmını (<b><span style="color: red;">oruç</span></b>la) tamamlasınlar" buyurdu." Ravi der ki: "Arûz ile, Medine civarındaki Arûz nam mevkiin ahalisini kastetti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6498</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Pazartesi ve Perşembe günleri <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutardı. Kendisine: "Ey Allah'ın Resulü! Siz Pazartesi ve Perşembeleri <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutuyorsunuz (bunun hikmeti nedir?)" diye sorulmuştu. Şu açıklamada bulundu: "Allah Teala hazretleri pazartesi ve perşembe günleri birbirlerine küsenler hariç bütün müslümanlara mağfiret buyurur ve (amelleri arzeden meleğe): "Küs olan bu iki kişi barışıncaya kadar onları bırak!" emreder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6500</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu İbrahim anlatıyor: "Üsame İbnu Zeyd radıyallahu anhüma Haram aylarda <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutardı. Resulullah aleyhissalatu vesselam kendisine: "Şevval'de <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tut!" buyurdular. O da, bundan sonra haram aylarda orucu terketti ve vefat edinceye kadar Şevval ayında <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tuttu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6501</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Herşeyin bir zekatı (temizlenme vasıtası) vardır, cesedin zekatı <b><span style="color: red;">oruç</span></b>tur."
Muhrız rivayetinde şu ziyadede bulundu: "Resulullah aleyhissalatu vesselam şunu ilave etti: "<b><span style="color: red;">oruç</span></b>, sabrın yarısıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6502</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Sa'd İbnu Muaz'ın yanında iftar açmıştı. Şöyle buyurdular: "Yanınızda <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lular iftar etti. Yemeklerinizden ebrar olanlar yedi, size de melaikeler rahmet duasında bulundular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6503</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Bilal radıyallahu anh'a: "Yemek ye, ey Bilal!" demişti. "Ben <b><span style="color: red;">oruç</span></b>luyum!" diye karşılık verdi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Biz rızıklarımızı yiyoruz. Bilal'in rızkının fazlı cennettedir. Ey Bilal yanında yemek yenen <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lunun kemiklerinin tesbih ettiğini ve meleklerin de onun için istiğfarda bulunduğunu hissettin mi?" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6504</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki, <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lunun iftarını açtığı zaman reddedilmeyen makbul bir duası vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6507</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam kadınların kocalarından izin almaksızın (nafile) <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmalarını yasakladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6508</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Bir kimse başkasının yanında misafir olunca, ev sahibinden izin almadan <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmasın" dediğini rivayet etmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6509</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sinan İbnu Senne el-Eslemi radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şükreden <b><span style="color: red;">oruç</span></b>suz kimseye, sabreden <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lunun sevabının misli verilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6527</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Nikah benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimle amel etmezse benden değildir. Evleniniz! Zira ben, diğer ümmetlere karşı siz(in çokluğunuz) ile iftihar edeceğim. Kimin maddi imkanı varsa hemen evlensin. Kim maddi imkan bulamazsa (nafile) <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutsun. Çünkü <b><span style="color: red;">oruç</span></b>, onun için şehveti kırıcıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6617</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir kadın, Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek: "Annem öldü, üzerinde <b><span style="color: red;">oruç</span></b> nezri vardı, onu yerine getirmeden vefat etti" dedi. Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Velisi ona bedel <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutsun!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6807</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah yolunda cihad eden kimse Allah'ın şu garantisi altındadır: "Allah onu ya mağfiret ve rahmetine dahil eder (şehit olur), yahud sevap ve ganimetle sağ salim geri çevirir. Allah yolunda cihad eden kimsenin misali, hiç ara vermeden geceleri hep namaz kılan, gündüzleri de hep <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutan kimse gibidir. Bu hal evine dönünceye kadar böyledir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6812</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Übey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah rızası için Ramazan ayı dışında müslümanların avreti gerisinde (yani düşmanların gelmesinden korkulan tehlikeli cephede), sevap umuduyla bir günlük ribat, sevap yönüyle yüz yıllık <b><span style="color: red;">oruç</span></b>lu, namazlı ibadetten hayırlıdır. Müslümanların avreti gerisinde, ramazan ayında Allah rızası için bir günlük ribat Allah indinde, orucuyla namazıyla bin yıllık ibadetten daha hayırlı, sevabca daha büyüktür. Eğer Allah onu sağ-salim ailesine kavuşturursa, bin yıl ona bir tek günah yazılmaz, sadece haseneleri yazılır ve kendisine Kıyamete kadar ribat sevabı akıtılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6814</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah yolunda bir gece nöbetcilik, bir adamın ailesi içinde bin yılda kılacağı namaz ve tutacağı <b><span style="color: red;">oruç</span></b>tan daha hayırlıdır, (bu zikredilen) yıl üçyüzaltmış gündür ve bir gün bin yıl gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7057</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim üç yetimi yetiştirir, nafakasını temin ederse, sanki ömrü boyu geceleri namaz kılmış, gündüzleri <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmuş ve sabahtan akşama yalın kılıç Allah yolunda cihad etmiş gibi sevap alır. Keza, ben ve o, şu iki kardeş (parmak) gibi cennette kardeş oluruz" buyurdu ve şehadet parmağı ile orta parmağını birbirine yapıştırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7064</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resülü nasıl sabaha erdiniz?" diye sordum. Bana: "(Nafile) <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmayan ve hiçbir hastayı ziyaret edemeyen bir adam olarak hayır ile sabahladım" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7135</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Talha İbnu Ubeydillah radıyallahu anh anlatıyor: "Beli (kabilesinden) iki kişi Aleyhissalatu vesselam'ın yanına geldiler. İkisi beraber müslüman olmuştu. Biri gayret yönüyle diğerinden fazlaydı. Bu gayretli olanı, bir gazveye iştirak etti ve şehit oldu. Öbürü, ondan sonra bir yıl daha yaşadı. Sonra o da öldü."
Talha (devamla) der ki: "Ben rüyamda gördüm ki: "Ben cennetin kapısının yanındayım. Bir de baktım ki yanımda o iki zat var. Cennetten biri çıktı ve o iki kişiden sonradan ölene (cennete girmesi için) izin verdi. Aynı vazifeli zat, bir müddet sonra yine çıktı, şehit olana da (içeri girme) izni verdi. Sonra, adam benim için geri geldi ve:
"Sen dön, senin cennete girme vaktin henüz gelmedi!" dedi. Sabah olunca Talha bu rüyayı halka anlattı. Herkes bu rüya(da şehid olan zatın sonradan cennete girmesine) şaştı. Bu, Resûlullah'a kadar ulaştı, rüyayı ona anlattılar. (Dinledikten sonra) Aleyhissalatu vesselam: "Burada şaşacak ne var?" buyurdular. Halk: "Ey Allah'ın Resülü! Bu zat (din için) çalışmada öbüründen daha gayretli idi ve şehit! de oldu. Ama cennete öbürü ondan evvel girdi" dediler. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Berikisi ondan sonra bir yıl hayatta kalmadı mı?" dedi.
"Evet!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Ve o ramazan idrak edip <b><span style="color: red;">oruç</span></b> tutmadı mı, bir yıl boyu şu şu kadar namaz kılmadı mı?" Halk yine: "Evet!" deyince, Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Şu halde ikisinin arasında bulunan mesafe gök ile yer arasındaki mesafeden fazladır!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7185</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyfe İbnu'I-Yeman radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
Elbisenin nakşı silinip gittiği gibi İslam da silinip gidecek. Öyle ki <b><span style="color: red;">oruç</span></b> nedir, namaz nedir, hacc nedir, sadaka nedir? bilinemeyecek. Bir gecede AIlah'ın kitabı götürülecek, ondan yeryüzünde hiçbir şey kalmayacak. Çok yaşlı ihtiyar erkek ve kadınlardan birkısım insanlar sağ kalıp: "Biz babalarımıza la ilahe illallah kelimesi üzerine yetiştiğimiz için bu kelimeyi söyleriz" diyecekler."
Huzeyfe bu hadisi anlatınca orada bulunan Sıla radıyallahu anh kendisine: "O yaşlılar namaz nedir, <b><span style="color: red;">oruç</span></b> nedir, hacc nedir, sadaka nedir bilmezken "La ilahe illallah" kelimesi onlara bir fayda sağlar mı?" dedi. Huzeyfe (bu söze) cevap vermedi. Ama Sıla bu sorusunu üç kere tekrarladı.. Her seferinde Huzeyfe onun sorusuna cevaptan kaçındı. Sonunda üçüncü tekrar üzerine Sıla'ya yönelerek: "Ey Sıla kelime-i tevhid onları (hiç olsun ebedi) cehennemden kurtarır" dedi ve bunu üç kere tekrar etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7251</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Seddad İbnu Evs radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ümmetim hakkında en ziyade korktuğum şey, Allah'a şirktir. Bu sözümle, ümmetimin dönüp de tekrar güneşe veya kamere veya puta tapacaklarını demek istemiyorum. Fakat beni korkutan şey, Allah'tan başkası için yapacakları ameller ve (spor maksadıyla kılınan namazda, sıhhat niyetiyle tutulan <b><span style="color: red;">oruç</span></b>ta olduğu üzere, amellerde Allah rızasından başka maksatları ön plana getirme gibi) gizli arzulardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7253</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Hased (çekememezlik) hayırları yer bitirir, tıpkı ateşin odunu yeyip tükettiği gibi. Sadaka hataları söndürür, tıpkı suyun ateşi söndürmesi gibi. Namaz, mü'minin nürudur. <b><span style="color: red;">oruç</span></b> ateşe karşı perdedir."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-30242568717909049582014-01-15T13:15:00.001-08:002014-01-15T13:15:05.162-08:00Farz Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">75</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Ebi Ümame (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, Sehl ve babası beraberce Hz. Enes (radıyallahu anh)'in yanına girerler. Enes'i yolcu namazı kılıyormuşcasına çok hafif bir namaz kılıyor bulurlar. Selam verip namazdan çıkınca: "Allah sana mağfiret buyursun bu kıldığın namaz <b><span style="color: red;">farz</span></b> mı yoksa nafile miydi? dedik. "<b><span style="color: red;">farz</span></b> namazdı. Bu (eksiksiz). Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in namaz tarzıdır. Bilerek hiç bir değişiklik de yapmadım" dedi ve ilave etti: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki:
"(Yıl orucu, her gece teheccüt, kadınları terk gibi kararlarla) kendinize zorluk çıkarmayın, zorluğa uğrarsınız. Zira (geçmişte) bir kavim (bir kısım zahmetli işlere azmederek) kendisini zora attı. Allah Da zorluklarını artırdı. Manastır ve kiliselerdekiler bunların bekayasıdır. "Onlar, üzerlerine, bizim <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılmadığımız, fakat, güya Allah'ın rızasını kazanmak için kendilerinin koydukları ruhbaniyete bile gereği gibi riayet etmediler" (Hadid, 27).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">457</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mücahid, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'tan rivayet ettiğine göre şunu anlatmıştır: "Beni İsrail'de kısas vardı, fakat diyet yoktu. Cenab-ı Hakk Muhammed ümmetine şöyle buyurdu: "Öldürülenler hususunda size kısas <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılınmıştır. Hür hür ile, köle köle ile, kadın kadın ile kısas edilir. Öldüren, ölenin kardeşi tarafından affedilmişse, kendisine örfe uymak ve affedene güzellikle (diyet) ödemek gerekir" (bakara, 178). Buradaki "afv"dan maksad, amden öldürmelerde kişinin diyet almayı kabul etmesidir. "Örfe uymak ve affedene güzellikle ödemek" e gelince, bundan maksad (mağdur tarafın) örfe uygun miktarda bir diyet istemesi, öbürünün de bunu güzellikle ödemesidir. Ayetin devamındaki: "Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve birrahmettir" ibaresi de, "sizden öncekilere <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılınanlarda olmayan bir hafifletme" demektir, (çünkü onlara diyet imkanı tanınmamıştı). Ayetin son kısmı olan "Bundan sonra tecavüzde bulunana elim azab vardır" ibaresinden diyet almayı kabul etmesine rağmen (kan davası güderek) katili öldüren kimse kastedilmektedir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">465</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bera İbnu Azib (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ramazan orucu <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılındığı vakit, Müslümanlar ay boyu kadınlara temas etmezlerdi. Bazı kimseler bu meselede nefislerine itimad edemiyorlardı. Bunun üzerine şu mealdeki ayet nazil oldu: "...Allah nefsinize güvenmiyeceğinizi biliyordu. Bu sebeple tevbenizi kabul edip sizi affetti." (Bakara, 187).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">561</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Avf ve bir kısım arkadaşları, Mekke'de Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek şöyle dediler: "Biz müşrik iken izzet ve itibarı olan kimselerdik. Müslüman olduktan sonra zelil duruma düştük. (Müsaade edin müşriklere karşı koyalım). Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onlara: "Ben affetmekle emrolundum. Sakın müşriklerle mücadeleye kalkmayın" dedi. Ancak, Medine'ye hicretten sonra Cenab-ı Hakk cihad emretti. Bu sefer onlar durakladılar. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "Kendilerine: "Elinizi savaştan çekin, namaz kılın, zekat verin" denenleri görmedin mi? Onlara savaş <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılındığında, içlerinden bir takımı hemen, insanlardan, Allah'tan korkar gibi hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! bize savaşı niçin <b><span style="color: red;">farz</span></b> kıldın, bizi yakın bir zamana kadar te'hir edemez miydin?" derler. Ey Muhammed de ki: "Dünya geçimliği azdır, ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için hayırlıdır, size zerre kadar zulmedilmez" (Nisa, 77).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">624</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Ey peygamber! Mü'minleri savaşa teşvik et. Sizin sabırlı yirmi kişiniz onlardan iki yüz kişiyi yener. Sizin yüz kişiniz, inkar edenlerden bin kişiyi yener; çünkü onlar anlayışsız bir güruhtur" (Enfal, 65) ayeti inince bir kişinin on kişinin önünden kaçmaması, yirmi kişinin de iki yüz kişinin önünden kaçmaması <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılındı. Sonra da şu ayet indi: "Şimdi Allah yükünüzü hafifletti, zira içinizde zaaf bulunduğunu biliyordu. Sizin sabırlı yüz kişiniz, onlardan iki yüz kişiyi yener. Sizin bin kişiniz, Allah'ın izniyle, iki bin kişiyi yener. Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal, 66). Böylece yüz kişinin, iki yüz kişinin önünden kaçmaması <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılındı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">646</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele" ayeti nazil olduğu zaman, Müslümanlar bundan fazlaca kaygulandılar. Hz. Ömer (radıyallahu anh): "Ben sizin üzüntünüzü gidereceğim, haydi gelin" dedi ve gidip Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e müracaat ederek: "Ey Allah'ın Resûlü, dedi bu ayet ashabını çok kaygılandırdı." Hz. Peygamber: "Allah zekatı, malınızda baki kalan kirliliği temizlemek için <b><span style="color: red;">farz</span></b> kıldı. Nitekim, sizden sonrakilere kalması için de mirası <b><span style="color: red;">farz</span></b> kıldı" buyurdu.
İbnu Abbas devam etti: (Resûlullah'ın bu açıklaması üzerine) Hz. Ömer (radıyallahu anh) sevincinden (Allahu ekber) dedi. Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) açıklamasına devamla, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e: "Kişinin kendi lehine biriktirdiği şeyin ne olduğunu sana haber vereyim mi? Bu, saliha bir kadındır. Yani nazar ettiği zaman kendini hoşnud kılacak, emrettiği zaman itaat edecek, evinden uzaklaştığı zaman (malını ve namusunu) koruyacak olan kadın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">729</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Herhalde o Kur'an'ı (tilavetini, tebliğini ve mucibince amel etmeni) senin üzerine <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılan (Allah), seni (yine) dönülecek yere döndürecektir..." (Kasas 85) mealindeki ayette ifade edilen döndürülecek yerden maksadın Mekke olduğunu söylerdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">796</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın rivayetine göre, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra dahi tesbih et" (Tur, 49) ayetinde geçen "yıldızların batışından sonra" kılınacak namazın (idbare's-sücud), sabahın <b><span style="color: red;">farz</span></b>ından önce kılınan iki rekat; (Kaf suresinde geçen) edbare's-sücud ile de akşamın <b><span style="color: red;">farz</span></b>ından sonra kılınan iki rek'at olduğunu söylemiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">832</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) bir keresinde: "Kimin haccedecek kadar veya zekat <b><span style="color: red;">farz</span></b> olacak kadar malı olur da bu <b><span style="color: red;">farz</span></b>ları ifa etmezse, ölüm sırasında geri dönüş (rec'a) taleb eder" buyurmuştu.
Bir adam kendisine: "Ey İbnu Abbas, Allah'tan kork, geri dönüşü küffar taleb edecektir" dedi. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Ben size bu hususta ayet okuyayım" dedi ve şu ayeti okudu:
"Ey iman edenler, sizi ne mallarınız, ne evlatlarınız Allah'ın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Herhangi birinize ölüm gelip de: "Ey Rabbim, beni yakın bir müddete kadar geciktirseydin de sadaka verip dursaydım, iyi adamlardan olsaydım" diyeceğinden evvel size rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayın. Halbuki Allah hiçbir kimseyi eceli gelince, asla geri bırakmaz. Allah ne yaparsanız, hakkıyla haberdardır" (Münafıkün 9-11 )
Adam tekrar: "Zekat vermeyi gerekli kılan miktar nedir?" diye sordu. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Mal iki yüz (dirheme) ulaşır ve geçerse." Adam: "Pekala, haccı gerekli kılan şey nedir`?" diye sordu. İbnu Abbas:
"- Azık ve binek!" cevabını verdi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">837</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette (Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Zeyneb Bintu Cahş'ın yanında bal şerbeti içtim, artık bir daha onu içmeyeceğim" der ve şu ayet nazil olur:
"Ey Peygamber, sen zevcelerinin hoşnudluğunu arayarak, Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? (Bununla beraber üzülme) Allah çok mağfiret edici, çok esirgeyicidir. Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini size <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılmıştır. Allah sizin yardımcınızdır. Ve O, hakkiyle bilendir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.
Hani Peygamber, zevcelerinden birine gizli bir söz söylemişti. Bunun üzerine o (zevce) bunu haber verip de Allah da ona bunu açıklayınca (peygamber) bunun ancak bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Artık bunu kendisine söyleyince o (zevce) "Bunu sana kim haber verdi?"dedi. (Peygamber de), "Bana her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan (Allah) haber verdi" dedi.
Eğer her ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz (ne ala, çünkü) hakikaten sizin kalpleriniz kaymıştır, (yok) onun aleyhinde birbirinize arka verirseniz, hiç şüphesiz Allah bizzat onun yardımcısıdır, Cebrail de mü'minlerin salih olanları da. Bunların ardından bütün melekler de (ona) yardımcıdır..." (Tahrim 1-4).
(Ayet-i kerimede geçen:) "Eğer her ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz" ibaresinde kastedilen iki şahıs Hz. Hafsa ve Hz. Aişe (radıyallahu anhüma)'dir. (Yine ayet-i kerimede geçen:) "Hani Peygamber, zevcelerinen birine gizli bir söz söylemişti..." ibaresinde zikri geçen gizli söz, Resûlullah'ın: "Bal şerbeti içtim, artık bir daha içmeyeceğim, bu hususta yemin de ettim, ancak bunu bir başkasına açma" şeklindeki sözleridir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">845</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) Müzzemmil suresinde geçen: "Ey (esvabına) bürünen (habibim), gecenin birazı hariç olmak üzere kalk, yarısı miktarınca, yahud ondan birazını eksilt. Yahut (o yarının) üzerine (ilave edip) artır. Kur'an'ı da açık açık tane tane oku..." (Müzzemmil 1- 4) ayetleri hakkında şu açıklamayı yaptı: Bu ayeti, aynı surede yer alan: "...O, buna sizin takat getiremiyeceğ'inizi bildiğ'i için size karşı (ruhsat canibine) döndü. Artık Kur'an'dan kolay geleni okuyun..."(Müzzemmil 20) müteakip bir ayet neshetti."
İbnu Abbas (radıyallahu anh) devamla, surede geçen: "Şüphesiz gece kalkışı daha te'sirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" (6. ayet) mealindeki ayette geçen, "gece kalkışı"ndan murad, gecenin evvelidir. Böylece mana şu oluyor: "Gecenin evvelinde kalkmak, gece namazı olarak Allah'ın size <b><span style="color: red;">farz</span></b> kıldığı ibadeti yerine getirmenize daha elverişlidir." Bunun sebebi şudur: İnsan bir kere uyudu mu, ne zaman uyanacağını bilemez.
"Şüphesiz gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir" ayetinde geçen "okumak daha elverişlidir"den maksada gelince "Kur'an'ı anlamak, Kur'an'da fıkıh sahibi olmak" demektir. İbnu Abbas, "Gündüzleyin seni uzun uzun alıkoyacak işler var" (7. ayet) mealindeki ayeti de, "Kur'an okumaktan çokca uzak kalmak" şeklinde anlamıştır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">941</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Semüre İbnu Cündeb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sık sık: "Sizden bir rüya gören yok mu?" diye sorardı. Görenler de, O'na Allah'ın dilediği kadar anlatırlardı. Bir sabah bize yine sordu:
" Sizden bir rüya gören yok mu ?"
Kendisine:
"- Bizden kimse bir Şey görmedi!" dediler. Bunun üzerine:
" Ama ben gördüm" dedi ve anlattı: "Bu gece bana iki kişi geldi.
Beni alıp haydi yürü! dediler. Yürüdüm. Yatan bir adamın yanına geldik. Yanıda biri, elinde bir kaya olduğu halde başucunda duruyordu. Bazan bu kayayı başına indirip onunla başını yarıyordu, taş da sağa sola yuvarlanıp gidiyordu. Adam taşı takip ediyor ve tekrar alıyordu. Ama, başı eskisi gibi iyileşinceye kadar vurmuyordu. İyileştikten sonra tekrar indiriyor, önceki yaptıklarını aynen yeniliyordu. Beni getirenlere:
- Sübhanallah ! nedir bu ? dedim. Dinlemeyip:
- Yürü! Yürü!
dediler. Yürüdük, sırtüstü uzanmış birinin yanına geldik. Bunun da yanında, elinde demir kancalar bulunan biri duruyordu. Adamın bir yüzüne gelip, çengeli takıp yüzünün yarısını ensesine kadar soyuyordu. Burnu, gözü enseye kadar soyuluyordu. Sonra öbür tarafına geçip, aynı şekilde diğer yüzünün derisini de ensesine kadar soyuyordu. Bu da, yüz derileri iyileşip eskisi gibi sıhhate kavuşuncaya kadar bekliyor, sonra tekrar önce yaptıklarını yapmaya başlıyordu. Ben burada da:
- Sübhanallah, nedir bu? dedim. Cevap vermeyip:
- Yürü ! Yürü !
dediler. Beraberce yürüdük. Fırın gibi bir yere geldik. İçinden birtakım gürültüler, sesler geliyordu. Gördük ki, içinde bir kısım çıplak kadınlar ve erkekler var. Aşağı taraflarından bir alev yükselip onları yalıyordu. Bu alev onlara ulaşınca çığlık koparıyorlardı. Ben yine dayanamayıp:
- Bunlar kimdir?
diye sordum. Bana cevap vermeyip:
- Yürü ! Yürü !
dediler. Beraberce yürüdük. Kan gibi kırmızı bir nehir kenarına geldik. Nehirde yüzen bir adam vardı. Nehir kenarında da yanında bir çok taş bulunan bir adam duruyordu. Adam bir müddet yüzüp kıyıya doğru yanaşınca yanında taşlar bulunan kıyıdaki adam geliyor, öbürü ağzını açıyor bu da ona bir taş atıp kovalıyordu. Adam bir müddet yüzdükten sonra geri dönüp adama doğru yine yaklaşıyordu. Her dönüşünde ağzını açıyor, kıyıdaki de ona bir taş atıyordu. Ben yine dayanamayıp:
- Bu nedir?
diye sordum. Cevap vermeyip yine:
- Yürü ! Yürü !
dediler. Beraberce yürüdük. Çok çirkin görünüşlü bir adamın yanına geldik. Böylesi çirkin kimseyi görmemişsindir. Bunun yanında bir ateş vardı. Adam ateşi tutuşturup etrafında dönüyordu. Ben yine:
- Bu nedir?
diye sordum. Cevap vermeyip:
- Yürü ! Yürü !
dediler. Beraberce yürüdük. İri iri ağaçları olan bir bahçeye geldik. İçerisinde her çeşit bahar çiçekleri vardı. Bu bahçenin içinde çok uzun boylu bir adam vardı. Semaya yükselen başını neredeyse göremiyordum. Etrafında çok sayıda çocuklar vardı. Ben yine:
- Bunlar kimdir?
dedim. Cevap vermeyip:
- Yürü ! Yürü !
dediler. Beraberce </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1001</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Emiriniz, fazıl veya facir her nasıl olursa olsun, (onun emri altında) cihad etmeniz size <b><span style="color: red;">farz</span></b>dır. Keza, namazı da fazıl veya facir ve hatta kebair işlemiş bile olsa her Müslümanın, arkasında kılması bütün Müslümanlara <b><span style="color: red;">farz</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1149</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre hazretleri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize şöyle hitab etti:
"Ey insanlar, size hacc <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılınmıştır. Şu halde haccı eda edin!"
Cemaatte bulunan bir adam:
"Her sene mi, Ey Allah'ın Resûlü?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) cevap vermedi. Adam sorusunu üç kere tekrar etti. Bunun üzerine:
"Ben sizi bıraktıkça siz de beni bırakın. (Madem ki sükût ettim, niye sormada ısrar ediyorsunuz?) Şayet (sorunuza) "Evet!" deseydim, her yıl haccetmek vacib oluverirdi ve buna güç yetiremezdiniz. Şunu bilin ki, sizden öncekileri helak eden şey, çok sual sormaları ve peygamberleri hakkında ihtilaflarıdır. Size bir iş emrettiğim zaman, bunu gücünüz yettiğince ifa edin, bir yasaklamada bulunduğum vakit de ondan kaçının (bu emir ve yasakla ilgili olarak aklınıza gelen her şeyi sormaya kalkmayın!)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1253</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) demiştir ki: "Kim, haccın nüsükünden <b><span style="color: red;">farz</span></b>ları dışında bir şey unutur veya terkederse bir kan (dem) akıtsın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1330</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İsmail İbnu Ümeyye (merhum) anlatıyor: "Zühri'ye, "Ata: "<b><span style="color: red;">farz</span></b> namaz, iki rek'atlik tavaf namazının yerini de tutar" diyor, (ne dersiniz)?" dedim. Şu cevabı verdi: "Sünnete uymak daha iyidir. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam ) yedi şavtlık bir tavaf yaptı. Mutlaka onun için iki rek'atlik bir tavaf namazı kılmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1543</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Vakid el-Leysi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinledim. Veda haccında zevcelerine şöyle demiştir:
"Size bu (<b><span style="color: red;">farz</span></b>ınız !) bundan sonra hasırların arkaları!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1546</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam:
"Ey Allah'ın Resûlü! Bana hacc <b><span style="color: red;">farz</span></b> oldu. Borcum da var (önce hangisini ödeyeyim?)" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Önce borcunu öde!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1561</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh)'i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti:
"Allah Teala hazretleri Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'i hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitab'ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm ayeti de vardı! Biz bu ayeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zina yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: "Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz (deyip inkara sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir <b><span style="color: red;">farz</span></b>ı terkederek dalalete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinaları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- süb–t bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: "Ömer Allah Teala' nın kitabına ilavede bulundu" demeyecek olsalar, recm ayetini (Kitabullah'a) yazardım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1710</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor; "Ben, Muhacirler'den bir çoğundan Kur'an öğreniyordum. Abdurrahman İbnu Avf, onlardan biri idi. (Ben Mina'da onun menzilinde iken, o da, Hz. Ömer'in son defa yapmış olduğu haccda onun yanında idi. Abdurrahman yanıma dönüşte:)
"Bugün Hz. Ömer'in yanına gelen bir adamı keşke sen de görseydin. Dedi ki: "Ey mü'minlerin emiri, bir adam görsen ki sana: "Keşke Ömer ölmüş olsa da falancaya (Bezzar'ın rivayetinde Talha İbnu Ubeydillah'a) biat etsem. Vallahi Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'in biatı çabucak oldu bitti" dese ne dersin?" dedi. Hz. Ömer bu söze (daha önce hiç görmediğim kadar) öfkelendi ve:
"İnşaallah bu akşam halka hitab edip, (ahd ve müşaverede olmaksızın) idareyi gasbetmek isteyen bu heriflere karşı onları uyaracağım" dedi.
Abdurrahman ilaveten dedi ki: "(Bunun üzerine) Hz. Ömer'e:
"Ey mü'minlerin emiri, dedim, böyle bir şey yapma. Zira hacc mevsiminde insanların cühela ve serseri takımı biraraya gelir. Konuşmak üzere halkın içinde doğrulduğnun zaman bunlar olaki, etrafında ekseriyeti teşkil ederler. Korkum şu ki, siz kalkar birşeyler söylersiniz, o cahillerin her biri bir başka şey anlar, esas ifade etmek istediğiniz maksad tamamen kaybolur. Şu halde acele etmeyin, Medine'ye varın. Orası daru'l-hicret ve sünnettir (hicretin yapıldığı, sünnetin yaşandığı mahaldir). Orada fıkıh uleması ve insanların eşrafıyla başbaşa kalır, dilediğinizi rahatça söylersiniz. Alimler sözlerinizi eksiksiz öğrenirler ve maksadınız ne ise onu anlarlar."
(Bu sözüm üzerine) Hz. Ömer (radıyallahu anh):
"Pekala, vallahi inşaallah Medine'ye vardığımda ilk fırsatta bu toplantıyı aktedeceğim!" dedi. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) devamla dedi ki:
"Zilhicce'nin sonlarında Medine'ye geldik. Cuma günü öğle olur olmaz camiye gitmede acele ettim."
Rezin şu ilavede bulundu: "Öğle sıcağında çıktım." Sonra önceki hadisi anlatmaya (İbnu Abbas) devam etti ve dedi ki:
"(Camiye gelince) Said İbnu Zeyd İbni Amr İbni Nüfeyl (radıyallahu anh)'i minberin köşesinde oturmuş buldum. Dizim dizine değecek şekilde yanına oturdum. (Sağıma soluma bakmaya) başlamadan Ömer İbnu'1- Hattab (yerinden minbere doğru) çıktı. Onun gelmekte olduğunu görünce yanımdaki Said İbnu Zeyd İbni Amr İbni Nüfeyl'e:
"Bu öğle, Ömer, halife olduğu günden beri hiç yapmadığı bir konuşma yapacak" dedim. Zeyd, söylediğimi hoş karşılamadı ve:
"Daha önce konuşmadığı şeyi konuşması ne mümkün!" deyip beni reddetti.
Hz. Ömer (radıyallahu anh) minbere oturdu. Müezzin ezanını tamamlayınca, doğruldu. Cenab-ı Hakk'a layık olduğu hamd ve senada bulundu. Sonra şunları söyledi:
"Emma ba'd. Ben şimdi sizlere, Cenab-ı Hakk'ın söylememi takdir buyuracağı bir konuşma yapacağım. Bilemiyorum, belki de ecelim yakındır, (bu son hutbem olur). Kim bu sözlerimi anlar ve hafızasına alabilirse bineğinin götürdüğü her yerde nakletsin. Kim de anlamış o1maktan korkarsa, hiç kimseye hakkımda yalan söylemesini helal etmiyorum. Allah celle şanuhu, Muhammed</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1731</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Derdi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! En ziyade dinlenmeye (ve kabule) mazhar olan dua hangisidir?"
"Gecenin sonunda yapılan dua ile <b><span style="color: red;">farz</span></b> namazların ardından yapılan dualardır!" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1854</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İki haslet veya iki hallet -vardır ki onları Müslüman bir kimse (devam üzere) söyleyecek olursa mutlaka cennete girer. Bu iki şey kolaydır. Kim onlarla amel ederse, azdır da... Her (<b><span style="color: red;">farz</span></b>) namazdan sonra on kere tesbih (sübhanallah), on kere tahmid (elhamdülillah), on kere tekbir (Allahu ekber) söylemekten ibarettir."
(Abdullah der ki:) "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bunları söylerken parmaklarıyla saydığını gördüm. Resûlullah devamla buyurdular: "Bunlar beş vakit itibariyle toplam olarak dilde yüzellidir. Mizanda bin beş yüzdür. "İkinci haslet" ise yatağa girince Allah'a yüz kere tesbih, tekbir ue tahmid'de bulunmanızdır. Bu da lisanda yüzdür, mizanda bindir. (Her ikisi toplam iki bin beş yüz eder.)"
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sözlerine şöyle bir soru ile devam etti:
"Hanginiz bir günde, gece ve gündüz iki bin beş yüz günah işler?"
"Bunları niye söylemiyelim ey Allah'ın Resülü?" dediler. Şu cevabı verdi:
"Şeytan, namazda iken her birinize gelir: "Şunu şunu hatırla" der, ve namazdan çıkıncaya kadar devam eder. (Bu hatırlatmaların neticesi olarak) kişi bu tesbihatı terk bile eder. Kişi yatağına girince de şeytan ona gelir, (zikir yapmasına imkan vermeden) uyutmaya çalışır ve uyutur da."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1985</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hz. Muaz (radıyallahu anh)'ı Yemen'e gönderdi. (Giderken) ona dedi ki:
"Sen EhI-i Kitap bir kavme gidiyorsun. Onları davet edeceğin iIk şey AIIah'a ibadet olsun. AIIah'ı tanıdılar mı, kendilerine AIIah'ın zekatı <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılmış olduğunu, zenginlerinden alınıp fakirlerine dağıtılacağını onlara haber ver. Onlar buna da ittaat ederlerse kendilerinden zekatı aI. Zekat alırken halkın (nazarlarında) kıymetli olan mallarından sakın. Mazlumun bedduasını almaktan kork. Zira AIIah'la bu beddua arasında perde mevcut değildir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1990</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh)'in anlattığına göre, Hz. Ebu Bekir es-Sıddik (radıyallahu anh), kendisini Bahreyn'e gönderdiği zaman, ona şu gelecek talimatı yazılı olarak vermiş ve altını da Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın mührü ile mühürlemişti. Mühüre nakşedilen yazı üç satır halinde idi. Bir satırda Muhammed, bir satırda Resül, bir satırda da Allah yazılı idi. Mektup şöyle idi: "Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın müslümanlara <b><span style="color: red;">farz</span></b> kıldığı ve Allah'ın da Resülüne emretmiş olduğu zekat farizasıdır. Müslümanlardan her kimden bu, usülünce taleb edilirse, derhal vermelidir. Kimden de belirtilenden fazlası istenirse vermesin:
1) 24 ve daha aşağı miktardaki deve için koyun olarak vacib zekat, her beş devede bir koyundur.
2) 25'e ulaştı mı, 35'e kadar, dişi bir bintu mehaz (ikinci seneye basan dişi deve); eğer bintu mehaz yoksa, bir ibnu lebun (ikisine basan erkek deve).
3) 36'ya ulaştı mı 45'e kadar, bir dişi bintu lebun (üç yaşına basan dişi deve).
4) 46'ya ulaştı mı 60'akadar, erkek devenin aşacağı bir dişi deve Tarükatu'l-fahl).
5) 61'e ulaştı mı 75'e kadar, bir ceza'a(beş yaşına basan bir deve).
6) 71'e ulaştı mı 90'akadar iki bintu lebun.
7) 91'e ulaştı mı 120'ye kadar, erkek devenin aşacağı iki hıkka (dördüne basan deve).
8) 120'yi aşınca, her kırk için bir bintu lebun.
9) Her 50'de, bir hıkka.
10) Sadece 4 devesi olana zekat düşmez, sahibi nafile olarak verirse o başka.
11) 5 devesi olana bir koyun düşer.
12) Koyunun zekatı saime olanlardan alınır. (Saime kırda otlatılan hayvana denir.) Saime koyun 40'a ulaştı mı 120'ye kadar, bir koyun alınır.
13) 120'yi geçti mi 200'e kadar, iki koyun alınır.
14) 200'ü geçti mi 300'e kadar, üç koyun alınır.
15) 300'ü geçti mi her yüz koyunda bir koyun alınır.
16) Adamın saime koyunları 40'tan bir eksik olsa ona zekat düşmez. Sahibi (nafile olarak) kendiliğinden verirse o başka.
17) Zekat korkusuyla, müteferriklerin araları birleştirilmez, birleşik olanlar da ayrılmazlar.
18) İki ortağın malından alınan zekatta her ikisi de, adalet üzere birbirlerine müracaat ederler.
19) Zekat olarak çok yaşlı, ayıplı ve (koç, teke gibi) döl hayvanı verilmez, zekat memuru kabül ederse o başka.
20) (İki yüz dirhemlik) gümüşte, onda birin dörtte biri (yani kırkta bir miktarı) zekat vacibtir.
21) Gümüş miktarı 190 dirhemse, 200 dirhemden az olursa zekat yoktur. Sahibi verirse o başka.
22) Kimin deve sayısı, zekat olarak bir ceza'a vermeyi gerektiren miktarı bulur ve fakat sürüsünde ceza'a olmaz da hıkka olursa, bu kimseden hıkka kabul edilir ve buna, adama kolay geldiği takdirde iki koyun eklenir veya yirmi dirhem eklenir.
23) Kimin zekat olarak hıkka vermesi gerekir ve fakat sürüsünde hıkka olmaz ceza'aolursa, adamdan ceza'a kabul edilir, zekat memuru ona yirmi dirhem veya iki koyun verir.
24) Kimin zekat olarak hıkka vermesi gerekir, fakat sürüde hıkka değil bintu</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2019</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sadaka-i fıtrı müslümanlardan büyük-küçük, kadın-erkek, her bir hür ve köle üzerine bir sa' hurma veya bir sa' arpa olarak <b><span style="color: red;">farz</span></b> kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2024</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kays İbnu Sa'd İbnu Ubade anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), zekat emri gelmezden önce, bize sadaka-i fıtr'ı emretmişti. Zekat <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılınınca, fıtır sadakasını ne emretti ne de nehyetti. Biz onu yerine getirmeye devam ettik..."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2211</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'lebe eI-Huşeni (radıyallahu anh)anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah bir kısım <b><span style="color: red;">farz</span></b>lar koymuştur, siz bunları daraltmayın. Bir kısım da sınırlar (yasaklar) koydu. Bunlara tecavüz etmeyin. Bazı şeyleri de haram kıldı, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri de (<b><span style="color: red;">farz</span></b>, sınır, haram diye tavsifetmeden mutlak) bırakmıştır. Bunları, unutarak bırakmış değildir. Öyle ise onları (<b><span style="color: red;">farz</span></b> mı, haram mı.. vs. diye didikleyip) araştırmayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2301</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Selman, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından birisinden naklediyor: "Hayberin fethedildiğii gün bir adam Hz. Peygamber'e gelerek:
"Ey Allah'ın Resülü, bugün ben öyle bir kar ettim ki böyle bir karı şu vadi ahalisinden hiçbiri yapmamıştır" dedi. Efendimiz:
"Bak hele! Neler de kazandın?" diye sordu. Adam:
"Ben alıp satmaya ara vermeden devam ettim. Öyle ki üçyüz okiyye kar ettim dedi. Aleyhissalatu vesselam efendimiz:
"Sana karların en hayırlısını haber vereyim mi?" diye sordu. Adam:
"O nedir, ey Allah'ın Resülü?" dedi. Efendimiz açıkladı:
"(<b><span style="color: red;">farz</span></b>) namazdan sonra, kılacağın iki rekattir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2305</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a: "Allah, kullarına kaç vakit namazı <b><span style="color: red;">farz</span></b> kıldı?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"AIIah, kullarIna beş vakit namazı <b><span style="color: red;">farz</span></b> kıldı" diye cevap verdi. Adam tekrar sordu:
"Bunlardan önce veya sonra başka bir şey var mı?"
"AIIah kullarına beş vakti -<b><span style="color: red;">farz</span></b> kıldı. " Bu cevap üzerine adam, bunlar üzerine hiçbir ilavede bulunmayacağına, onlardan herhangi bir eksiltme de yapmayacağına dair yemin etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Bu adam sözünde durursa mutlaka cennete girecektir!" buyurdu."
Bu rivayeti, Müslim ve Tirmizi, Kitabu'I-İman'da mezkur, uzun bir hadis zımnında tahric ederler.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2306</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Mi'rac'a çıktığı gece elli vakit namaz <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılındı. Sonra bu azaltılarak beşe indirildi. Sonra da şöyle hitap edildi:
"Ey Muhammed! Artık, nezdimde (hüküm kesinleşmiştir), bu söz değiştirilmez. Bu beş vakit, (Rabbinin bir lüftu olarak on misliyle kabul edilerek) senin için elli vakit sayılacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2307</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Allah, namazı peygamberinizin diliyle hazerde dört, seferde iki, korku halinde de dört rek'at olarak <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2308</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Allah namazı (ilk defa <b><span style="color: red;">farz</span></b> ettiği zaman iki rek'at olarak <b><span style="color: red;">farz</span></b> etmişti. Sonra onu hazer için (dörde) tamamladı. Yolcu namazı ilk <b><span style="color: red;">farz</span></b> edildiği şekilde sabit tutuldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2344</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'in anlattığına göre, Hz. Ömer valilerine şöyle yazdı: "Nazarımda işlerinizin en ehemmiyetlisi namazdır. Kim onu (<b><span style="color: red;">farz</span></b>, vacib, sünnet ve vaktine riayetle) korur ve (tam zamanında kılmaya) devam ederse dinini korumuş olur. Kim de onu(n zamanını tehir suretiyle) zayi ederse, onun dışındakileri daha çok zayi eder."
Hz. Ömer yazısına şöyle devam etti: "Öğleyi gölge bir ziralıktan birinizin gölgesi misli oluncaya kadar kılınız. İkindiyi, güneş yüksekte, beyaz, parlak iken, hayvan binicisinin, güneş batmazdan önce iki veya üç fersahlık yol alacağı müddet içerisinde; akşamı güneş batınca; yatsıyı ufuktaki aydınlık battımı gecenin üçte birine kadar kılınız. -Kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin, kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin, kim (yatsıyı kılmadan) uyursa gözüne uyku düşmesin- Sabahı da yıldızlar parlak ve cıvıldarken kılınız."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2348</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebü'l-Minhal Seyyar İbnu Selame (rahimehullah) anlatıyor: "Ben ve babam birlikte Ebu Berze el-Eslemi (radıyallahu anh)'nin yanına girdik. Babam ona: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">farz</span></b> namazları nasıl kılardı?" diye sordu. Şu cevabı verdi:
"Efendimiz sizin "el-Evvel" dediğiniz öğle namazını güneş (tepe noktasından) batıya kayınca kılardı. Birimiz ikindiyi kılınca, Medine'nin en uzak yerindeki evine dönerdi de güneş hala canlılığını korurdu.
Akşam namazı hakkında ne söylediğini unuttum. Sizin atame dediğiniz yatsıyı geciktirmeyi iyi bulurdu (müstehap addederdi). Yatsıdan önce uyumayı, sonra da konuşmayı mekruh addederdi.
Kişi (yanında beraber oturduğu) arkadaşını tanıyınca sabah namazından ayrılırdı. Namazda altmış-yüz ayet miktarınca Kur'an okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2381</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Yatsı namazı için ikamet okunmuştu ki bir adam: "Benim bir işim var!" diyerek araya girdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (<b><span style="color: red;">farz</span></b>ı kıldırmazdan önce) kalktı, adamla hususi şekilde konuşmaya başladı. İnsanlar -veya bir kısmı- uyuyuncaya kadar konuşma uzadı. Namazı sonra kıldılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2389</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Said (radıyallahu anh) demiştir ki: "Musalli, (<b><span style="color: red;">farz</span></b>) namazı vakti çıkmış olan namazları da kılar. Onun vaktinde kılamayıp kaçırdığı, ehlinden de malından da daha mühim (bir kayıp)dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2478</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">farz</span></b> namaza kalkınca tekbir getirir, ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırırdı. Kıraatini tamamlayıp rüküya gitmek isteyince aynı şeyi yapardı. Rüküdan kalkınca da aynı şeyi yapardı. Oturur vaziyette iken ellerini hiçbir surette kaldırmazdı. İki(nci) secdeden de kalkınca ellerini aynı şekilde kaldırır ve tekbir getirirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2487</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ölümüne yakın, <b><span style="color: red;">farz</span></b>lar dışındaki namazlarının çoğu oturarak idi. Ona göre, amellerin en güzeli, az da olsa devamlı olanı idi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2539</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) tek başına namaz kılınca dört rek'atin her birinde Fatiha'yı ve Kur'an'dan bir süreyi okurdu. Bazan da <b><span style="color: red;">farz</span></b> namazın bir rek'atinde iki ve üç süre birden okurdu. Akam namazının iki rek'atinde aynı ekilde Fatiha ve birer süre okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2693</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Enes anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu. vesselam) bana şöyle nasihat etti: "Ey oğulcuğum, namazda sağa sola bakmaktan sakın. Zira o helak olmaktır. Eğer mutlaka yapacaksan bari nafilelerde olsun, <b><span style="color: red;">farz</span></b>larda değil.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2739</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rebi'a İbnu Abdillah (rahimehullah) 'ın anlattığına göre: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) cuma günü, minber üzerinde (hutbe verirken) Nahl suresini okumuş, secde ayetine gelince, minberden inip secde yapmış, halk da onunla birlikte secdeye kapanmıştır. Müteakip cum'ada da (aynı şekilde) aynı sureyi okumuş, secde ayetine gelince:
"Ey insanlar, biz secde ayetlerine uymuyoruz. (Bunlar okununca) kim secde ederse isabet eder, kim de secde etmezse üzerine günah yoktur'' der ve Hz.Ömer (radıyallahu anh) secde etmez. "
Buhari 'nin bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Allah, secdeyi dilemezsek <b><span style="color: red;">farz</span></b> etmemiştir. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2782</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muğire İbnu Şu 'be (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İmam, <b><span style="color: red;">farz</span></b>-kıldığı yeri değiştirmeden aynı yerde nafile namaz kılmamalıdır.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2808</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) geceleyin duvarları alçak olan hücresinde namaz kılardı. Halk bu sebeple aleyhissalatu vesselam'ın karaltısını (sülüetini) görürdü. Böylece onlar da kalkıp geceleyin, O 'na uyarak O'nunki gibi namaz kıldılar. Sabah olunca bu durumu konuştular.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ikinci gece de kalktı, halk da aynı şekilde yaptı. Üçüncügece de aynı şey tekerrür etti. Bundan sonra Resulullah oturdu ve çıkmadı.
Sabah olunca durumu medar-ı bahs ettiler, sebebini sordular. Efendimiz şu cevabı verdi:
"Gece namazının sizlere <b><span style="color: red;">farz</span></b> olmasından korktum.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2816</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'in anlattığın göre, bir adam kendisine sordu:
"Ben evde namazımı kılıp sonra da imamla namaza yetişiyorum; onunula da namaz kılayım mı?,''
"Evet! '' deyince adam tekrar. sordu:
"Peki, bunlardan hangisini (<b><span style="color: red;">farz</span></b> olan) namazım yapayım ? ''
"Bu senin elinde mi? dedi, bu Allah'a kalmışıtır, dilediğini (asıl <b><span style="color: red;">farz</span></b> olan) namazın yerine sayar!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2819</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallalhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdularki: "Namaz için ikamet okununca <b><span style="color: red;">farz</span></b>dan başka namaz yoktur (kılınmaz). ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2820</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rebi'a İbnu Ebi Abdirrahman (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma), mescide geldiği vakit, cemaat namazı kılmış ise hemen <b><span style="color: red;">farz</span></b>a başlardı, ondan önce başka namaz kılmazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2829</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni 'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki : "Ezanı her işitene cuma <b><span style="color: red;">farz</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2831</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Cum'a, geceleyin ailesine dönebilen herkese <b><span style="color: red;">farz</span></b>dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2918</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tirmizi'nin İbnu Mes'ud'dan kaydettiği bir rivayette şöyle gelmiştir: "Ben bir ay kadar Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı göz ucuyla takib ettim, sabahın <b><span style="color: red;">farz</span></b>dan önce kılınan iki rek 'atinde şu sureleri okuyordu: "Kul ya eyyühe'l-Kafirun'' ve "Kulhüvallahu ahad."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2919</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bu rivayet Nesai 'de biraz farkla şöyle gelmiştir: "Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ı yirmi kere göz ucuyla takib ettim, akşamın <b><span style="color: red;">farz</span></b>ından sonra kılınan iki rek'atle, sabahın <b><span style="color: red;">farz</span></b>ından önce kılınan iki rek 'atte Kafirûn ve İhlas surelerini okuyordu.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2921</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Biriniz, sabahın <b><span style="color: red;">farz</span></b>ından önce iki rek'atlik sünneti kılınca sağı üzerine yatsın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2924</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Sercis (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) sabah namazını kılarken bir adam mescide girdi. Mescidin yan tarafında sünneti kıldı. Sonra Rsulullah 'a dahil olup O 'nunla da <b><span style="color: red;">farz</span></b>ı kıldı. Aleyhissalatu vesselam namazı bitirince:
"Ey falan, şu iki namazdan hangisini sayıyorsun? Tek başına kıldığını mı, bizimle kıldığını mı! '' buyurdular.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2929</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Tirmizi 'nin bir diğer rivayetinde Hz. Aişe şöyle der: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) öğlenin <b><span style="color: red;">farz</span></b>dan önceki dört rek'atli sünneti, namazdan önce kılamazsa sonra kılardı.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2932</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Eyyub(radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Öğlenin <b><span style="color: red;">farz</span></b>ından önce tek bir selamla kılınan dört rek'at nafile var ya bunların önünde sema kapıları açılır.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2942</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Müezzin akşam ezanını okuduğu zaman Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ın ashabından bir grup kalkıp mescidin sütunlarına doğru koşup Resulullah (aleyhissalatu vesselam) (evinden) çıkıncaya kadar akşamdan önce ikişer rek'at nafile kılıyordu.''
Müslim'in rivayetinde şu ziyade var: "Bazan biryabancı gelip mescide girecek olsa, namaz kılanların çokluğunu görünce, akşamın <b><span style="color: red;">farz</span></b>ını kılınmış zannederdi. ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2946</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ka'b İbnu Ucre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Beni Abdi'l-Eşhel mescidinde akşam namazını kılmıştı. Cemaat, <b><span style="color: red;">farz</span></b>ı bitirince nafileyi kılmaya başladı. Bunu gören Resulullah: "Bu, evlerin namazıdır'' buyurdular. ''
Nesai'de şu ifade vardır: " Size, bu namazı evlerde kılmanız gerekir.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2948</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzefye (radıyallahu anh) de benzer bir rivayette bulunmuş ve şu ziyadeyi yapmıştır:
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam) derdi ki: "Akşamın <b><span style="color: red;">farz</span></b>ından sonraki iki rek'ati kılmada acele edin, çünkü onlar <b><span style="color: red;">farz</span></b> namazıyla birlikte yükselirler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2956</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Vitir narnazı <b><span style="color: red;">farz</span></b> namaz gibi kesin değildir. Ancak Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Allahu Teala hazretleri tektir, tek'i sever, öyleyse ey ehl-i Kur'an vitri kılın!" buyurmuştur.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2957</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Muhayriz anlatıyor: "Beni Kinane 'den el-Muhdici denen bir adam, Şam'da Ebu Muhammed diye künyesi olan bir adamın:
"Vitir namazı vacibtir''dediğini işitti. Kinani dedi ki:
"Ben bunu Ubade İbnu 's-Samit (radıyallahu anh) 'e sordum da:
"Ebu Muhammed hata etmiş. Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ı dinledim şöyle demişti:
"Allah'ı kulları üzerine yazıp <b><span style="color: red;">farz</span></b> kıldığı beş namaz mevcuttur. Kim onları eda eder, istihfafla her hangi bir eksikliğe meydan vermeden tam yaparsa Allah indinde ona verilmiş bir söz vardır: Onu cennete koyacaktır. Onları kılmayana ise Allah'ın bir vaadi yoktur. Dilerse azab eder dilerse cennete koyar" der."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3005</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhisalatu vessalam) (bir gece) mescidde (nafile) namazı kılmıştı. Bir çok kimsede (on iktida ederek) namaz kıldı. (Sabah olunca "Resulullah gecleyin mescidde namaz kıldı" diye konuştular.) Ertesi gece de Efendimiz namaz kıldı. (Halk yine onları konuştu,katılacakların) sayısı iyice arttı. Üçüncü (veya dördüncü) gece halk yine toplandı.(Öyle ki mescid, insanları alamayacak hale gelmişti.) Ancak aleyhissalatu vessalam (bu dördüncü gecede) yanlarına çıkmadı. Sabah olunca Efendimiz:
"Yaptığınızı gördüm. Size çıkmamdan beni alıkoyan şey, namazın sizlere <b><span style="color: red;">farz</span></b> oluvermesinden korkmamdır" dedi. İşte bu hadise ramazanda ceryan etmişti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3066</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam) bize, Kur'àn'dan -bir süre öğrettiği gibi her işte istiharede bulunmamızı öğretirdi. Derdi ki: "Biriniz bir işi yapmaya arzu duyduğu zaman, <b><span style="color: red;">farz</span></b>lar dışında iki rek'at namaz kılsın, sonra şu duayı okusun: "Allahım, senden hayır taleb ediyorum, zira sen bilirsin. Senden hayrı yapmaya kudret taleb ediyorum, zira sen vermeye kadirsin, Rabbim yüce fazlını da taleb ediyorum. Sen herşeye kadirsin, ben acizim. Sen bilirsin, ben cahilim. Sen gayıbları bilirsin.
Allahım, eğer biliyorsan ki bu işi bana dinim, bayatım ve sonum için -veya hal-i hazırda ve ileride demişti- hayırlıdır, bunu bana takdir et ve yapmamı kolay kıl. Sonra da onu hakkımda mübarek kıl. Eğer bu işin, bana dinim, hayatım ve akibetim için -veya hal-i hazırda ve ileride dedi- zararlıdır; onu benden çevir, beni de ondan çevir. Hayır ne ise bana onu takdir et, sonra da bana onu sevdir!"
Hz. Cabir dedi ki: "Bu duadan sonra yapacağı işi zikrederdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3071</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında, <b><span style="color: red;">farz</span></b> namazlardan çıkarken insanlar yüksek sesle zikrederlerdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3125</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Ramazan (<b><span style="color: red;">farz</span></b> olmazdan) önce Aşura orucu tutuluyordu. Ramazanın <b><span style="color: red;">farz</span></b>iyeti indikten sonra onu dileyen tuttu, dileyen de tutmadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3127</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kays İbnu Sa'd İbnu Ubade (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Biz Aşura günü oruç tutuyor ve sadaka-ı fıtrı ödüyorduk. Ramazan orucunun <b><span style="color: red;">farz</span></b>iyyeti ve zekat emri inince artık onunla emredilmedik, ondan yasaklanmadık da, biz onu yapıyorduk."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3154</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Büsr es-Sülemi, kızkardeşi es-Samma (radıyallahu anh)'dan naklediyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Cumartesi günü oruç tutmayın, ancak Allah'ın size <b><span style="color: red;">farz</span></b>ettiği şeyde o gün oruç tutarsınız. Biriniz yiyecek nev'inden bir şey bulamaz da sadece üzüm (asması) kabuğu veya bir ağaç çöpü bulacak olsa onu ağzında çiğnesin (ve yine de cumartesi günü oruçlu olmasın).''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3275</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'I - Verd İbnu Sümame anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh) İbnu Ağyed'e dedi ki: "Sana kendimden ve Resulullah (aleyhissalatu vesselam) 'ın kızı Fatıma (radıyallahu anha)'dan -ki o, babasına, ailesinin en sevgili olanı idi- bahsedeyim mi?''
"Evet, bahsedin!'' dedim. Bunun üzerine:
"Fatıma radıyallahu anha değirmen çevirirdi; elinde yaralar meydana gelirdi. Kırba ile su taşırdı. Bu da boynunda yaralar açtı. Evi süpürüyordu. Üstü başı toz-toprak oldu. (Bu sıralarda) Rasûlüllah'a bir kısım köleler getirilmişti.. Fatıma 'ya:
"Babana kadar gidip bir köle istesen!" dedim. Gitti. Aleyhisselatu vesselam'ın yanında bazılarının konuşmakta olduklarını gördü ve geri döndü. Ertesi gün Resulullah Fatıma'ya gelerek:
"Kızım ihtiyacın ne idi?" diye sordu. Fatıma süküt edip cevap vermedi. Ben araya girip:
"Ben anlatayım Ey Allah'ın Resülü!'' dedim ve açıkladım: "Fatıma'nın değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba ile su taşımaktan da omuzları incindi. Köleler gelince ben kendisine, size uğramasını, sizden bir hizmetçi istemesini ve böylece biraz rahata kavuşmasını söyledim. Bu açıklamam üzerine Resulullah:
"Ey Fatıma, Allah'tan kork, Allah'a olan <b><span style="color: red;">farz</span></b>larını eda et, aileyin işlerini yap. Yatağına girince otuzüç kere sübhanallah, otuzüç kere elhamdülillah, otuzüç kere Allahuekber de. Böylece hepsi yüz yapar. Bu senin için hizmetçiden daha hayırlıdır.." buyurdular. Fatıma (radıyallahu anha):
"Allah'dan ve Allah'ın Resulünden razıyım" dedi. Resulullah ona hizmetçi vermedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3773</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İkrime rahimehullah anlatıyor: "Iraklılardan bir grup kimse İbnu Abbas radıyallahu anh'a gelerek: "Cuma günü gusletmek vacib midir ne dersin" diye sordu. İbnu Abbas şu açıklamayı yaptı: "(<b><span style="color: red;">farz</span></b> değil), ancak temizliğe çok uygundur ve gusleden için pek hayırlıdır. Yıkanmayan üzerine de vacib değildir. Ben size guslün nasıl başladığını anlatayım: "İnsanlar meşakkatli işler yapıyorlar ve yünlü elbiseler giyiyorlardı. Çalışmaları çoğunlukla sırtlarında yük taşımak şeklinde oluyordu. Mescidleri dardı ve tavan alçaktı, yani ariş (denen üzeri hurma dallarıyla örtülmüş çardak) şeklindeydi. Sıcak bir günde Resûlullah aleyhissalatu vesselam (minbere) çıktı. Cemaat yün elbiselerin içinde terlemişti. (Terleri sebebiyle) onlardan çıkan kokular ortalığı sardı ve herkesi rahatsız etti. Koku Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a da uzanınca: "Ey insanlar, bu gün gelince yıkanın. Ayrıca herkes, bulabildiği en güzel kokuyu sürünsün!" buyurdular."
İbnu Abbas açıklamasına devam etti: "Bilahare Cenab-ı Hakk'ın lütfu yetişti (bolluk arttı), herkes yünlüden başka elbiseler giydiler, çalışmaları hafifledi, mescidleri genişletildi. Birbirlerini rahatsız eden terlerin bir kısmı ortadan kalktı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3828</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hamne Bintu Cahş radıyallahu anha anlatıyor: "Ben, kızkardeşim Zeyneb Bintu Cahş radıyallahu anha'nın yanındaydım, istihaze kanamam vardı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a:
"Ey Allah'ın Resulü! Ben çok şiddetli şekilde istihaze kanamasına maruzum, bu hususta ne tavsiye edersiniz? Bu hal benim namaz ve orucuma mani oluyor?" dedim. Bana:
"Sana pamuğu vasfeyliyeyim: O, kanı gidericidir (fercine pamuk koy)" buyurdular. Ben:
"Ama akıntı pamuğun mani olacağı miktardan çok fazla!" dedim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Öyleyse bez kullan!" buyurdular. Ben:
"Akıntı bezin durduracağı miktardan da fazla! Şarıl şarıl akıyor" dedim. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam dedi ki:
"Sana iki şey söyleyeceğim, hangisini yaparsan, diğerinin de yerine geçer. İkisini de yapabilecek durumdaysan birini seçmek sana ait, dilediğini seç! Bu kanama, şeytanın tekmelerinden bir tekme(si yani zarar vermesi)dir. Sen kendini Allah'ın ilminde altı yedi gün hayızlı bil (orucu ve namazı terket). Sonra yıkan ve kendini hayızdan temizlenmiş bil ve yirmiüç veya yirmidört gece ve gündüz namaz kıl, (bu esnada <b><span style="color: red;">farz</span></b> veya nafile) oruç tut. Bu, Sana yeterlidir. Kadınların her ay hayız görmeleri, hayızlı ve temizlik günlerinin olması gibi, bu şekilde senin de hayız ve temizlik günlerin olacak. (Bu, sana söyleyeceğim iki şeyden birincisidir. İkinci hususa gelince, o da şudur): Eğer öğleyi te'hir ve ikindiyi de ta'cil edip, ikisi için gusletmeye gücün yeterse öğle ile ikindiyi birleştir. Keza akşamı geciktirip yatsıyı tacil etmek, sonra da gusletmek suretiyle de bu iki namazı birleştir. Sabah için de ayrıca guslet. Bu şekle gücün yeterse orucunu da böylece tutarsın."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam, (birini seçmede beni muhayyer bıraktığı bu iki tarzı zikrettikten sonra ilaveten dedi ki: "Bu, (ikincisi, zikrettiğim) tarzın, benim daha çok hoşuma gidenidir."
Ravilerden biri dedi ki: "Hamne radıyallahu anha dedi ki: "Bu, iki tarzdan benim daha çok hoşuma gidenidir. Ravi böylece, bu sözün Resûlullah'a ait olmayıp Hamne'ye ait olduğunu ifade etmiş oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4236</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve İbnu Zübeyr, Misver İbnu Mahreme ve Mervan'dan almış. Misver ve Mervan her ikisi de birbirlerinin sözünü tasdik etmişlerdir. Derler ki:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hudeybiye senesinde Medine'den çıktı. Yolda bir yerlere ulaşınca Aleyhissalatu vesselam:
"Halid İbnu'l-Velid, Kureyş'e ait gözcülük yapan bir grup atlının başında olarak el-Gamim'dedir, siz sağ tarafı takib edin!" dedi. Vallahi, Halid müslümanların varlığını sezemedi. Ne zaman ki müslüman askerlerin kaldırdığı toz bulutunu görünce, (müslümanların geldiğini) Kureyş'e haber vermek üzere hayvanını koşturarak gitti.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam yoluna devam etti. Seniyye nam mevkiye gelindi. Oradan (devam edildiği takdirde) Kureyşlilerin bulunduğu yere inmek mümkündü. Ama devesi orada ıhıverdi. Halk:
"Kalk, kalk, yürü, yürü!" dedi ise, de deve kalkmamakta ısrar etti. Halk bu sefer:
"(Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın devesi) Kasva çöküp kaldı. Kasva çöküp kaldı!" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Hayır! Kasva çöküp kalmadı. Onun böyle bir huyu da yok. Ancak onu, "Fil'i (Mekke'ye girmekten alıkoyan) Zat" dourdurmuştur!" buyurdu. Sonra ilave etti:
"Nefsimi kudret eliyle tutan o Zat'a yemin olsun. (Kureyş, Mekke'de) Allah'ın haram kıldığı şeyleri tazim sadedinde her ne taviz isterlerse onlara vereceğim!" Sonra deveyi zorladı, deve sıçrayıp kalktı. Ravi dedi ki: Resûlullah aleyhissalatu vesselam Kureyş tarafından saptı, suyu az olan Semed Kuyusunun yanına indi. Burası Hudeybiye mevkiinin en uç noktasında idi. (Mezkur kuyunun suyu azdı. Öyle ki) insanlar ondan suyu avuç avuç toplarlardı. Çok geçmeden suyu kurudu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a susuzluktan şikayette bulundular. Aleyhissalatu vesselam sadağından bir ok çıkardı, onu kuyuya koymalarını söyledi. Allah'a yemin olsun çok geçmeden, su coşmaya başladı ve ashab oradan ayrılıncaya kadar onlara yetecek kadar akmaya devam etti.
Onlar bu halde iken Büdeyl İbnu Verka' el-Kuza'i, Huza'a kabilesinden bir grupla çıkageldi. Huza'alılar (Mekke civarında tavattun etmiş bulunan) Tihame kabileleri arasında Resulullah'ın sırdaşı ve dostu olagelmişlerdi. Dedi ki:
"Ben (Mekke'nin) Ka'b İbnu Lüeyy ve Amir İbnu Lüeyy kabilelerini birçok Hudeybiye sularının başına, beraberlerinde sütlü ve yavrulu develeri olduğu halde konaklıyorlar gördüm. Onlar seninle savaşacak. Beytullah'ı ziyaretine mani olacak olmasınlar!
Resûlullah aleyhissalatu vesselam dedi ki:
"Biz kimseyle savaşa gelmedik. Biz sadece umre yapmaya geldik! Mamafih Harb Kureyş'in (iliğine işlemiş). Halbuki çok da zarar gördüler. Eğer onlar dilerse ben (onlarla sulh yapar) kendilerine müddet tanırım, onlar da benimle diğer insanların arasından çekilirler. Eğer ben öbürlerine galebe çalarsam, Kureyşliler de dilerlerse onlarla yapacağım sulha (kendi rızalarıyla) girerler. Şayet ben galebe çalamazsam (Kureyşliler benimle savaşmak zahmetinden kurtulup) rahata ererler. Şurası da var ki, eğer Kureyşliler bu teklifime itiraz </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4266</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Osman İbnu Ebi'l-As radıyallahu anh anlatıyor: "Sakif hey'eti geldiği zaman, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına indiler. Aleyhissalatu vesselam onları mescidde ağırladı, ta ki kalplerini daha bir rikkate getirip müessir olsun.
Onlar (müslüman olup bey'at yapmak için) öşür alınmamasını, cihada çağrılmamalarını ve namazın kendilerine <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılınmamasını şart koştular. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Sizden öşür alınmasın, cihada da çağırılmayın. Ama rükusuz (namazsız) bir dinde hayır yoktur" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4539</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ramazan ayından sonra en faziletli oruç (ayı) şehrullah olan Muharrem ayıdır. <b><span style="color: red;">farz</span></b> namazdan sonra en efdal namaz da gece namazıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4562</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Medine'yi şu şu yer arasında kalan kısımlarıyla haram ilan etti. "Kim bu haramı ihlal edecek bir davranışta bulunursa, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Allah Kıyamet günü o kimseden ne <b><span style="color: red;">farz</span></b> ne nafile (hiçbir hayır) kabul etmesin" (buyurdu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4564</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan Kur'an-ı Ker'im ve bir de şu sahifede olandan başka bir şey yazmadık.. (Bu sahifede bulunana gelince,) Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurmuştu ki:
"Medine Ayr dağı ile Sevr dağı arasında kalan hudud içerisinde haramdır. Kim orada bir bid'atte bulunur veya bid'atçiyi himaye ederse, Allah, melekler ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. allah onun ne <b><span style="color: red;">farz</span></b>, ne nafile hiçbir hayrını kabul etmesin. Müslümanların garantisinde ihanet ederse, Allah'ın meleklerin ve bütün insanların laneti üzerine olsun. Onun (Kıyamet günü) ne <b><span style="color: red;">farz</span></b> ve ne nafile hiçbir hayrı kabul edilmez."
Ebu Davud'da şu ziyade var: "Otu yolunmaz, av hayvanı ürkütülmez, yitik malı, onu ilan edecek olan alabilir. Hiç kimseye kıtal maksadıyla orada silah taşımak caiz olmaz. Oradan ağaç kesilmez. Kişi devesini otlatabilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4608</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Habibe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim hergün <b><span style="color: red;">farz</span></b>lar dışında oniki rek'at (nafile) kılarsa Allah onun için cennette mutlaka bir ev inşa eder."
Ümmü Habibe der ki: "Bunu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğim günden beri bu namazları terketmedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4611</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kişinin evindeki namazı, benim şu mescidimde kılacağı namazdan efdaldir; tabii ki <b><span style="color: red;">farz</span></b>lar hariç."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4621</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim evinden temizlenmiş olarak <b><span style="color: red;">farz</span></b> namaz için çıkarsa, onun ecri, tıpkı ihrama girmiş hacının ecri gibidir. Kim de kuşluk namazı için çıkar ve sırf bu maksadla yorulursa onun ücreti de umre yapanın ücreti gibidir. Namaz kıldıktan sonra araya lağv (dünyevi kelam) sokmadan kılınan iknici namaz, İlliyyin (denen cennetin yüce makamın)da yazılıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4629</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah Teala hazretleri şöyle ferman buyurdu: "Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona <b><span style="color: red;">farz</span></b> kıldığım (ayni veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü güzü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden birşey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4632</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Nu'man İbnu Nevfel (bir gün) dedi ki: "Ey Allah'ın Resûlü! <b><span style="color: red;">farz</span></b> namazlarımı kılsam, ramazan orucumu tutsam, helali helal bilip haramı da haram tanısam ve bunlara hiçbir ilave (hayır ve ibadet)de bulunmasam cennete gider miyim?"
Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Evet!" buyurdular. Nu'man: "Vallahi (bu <b><span style="color: red;">farz</span></b>lara) hiçbir ilavede bulunmayacağım!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4918</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim mü'min bir kimseyi (amden) öldürürse, katil bu sebeple kısas olunur. Kim bu kısasa mani olursa Allah'ın lanet ve gadabı onun üzerine olsun. Allah onun ne <b><span style="color: red;">farz</span></b> ve ne nafile hiçbir hayrını kabul etmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4919</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim, aralarında taş atışması veya kamçı veya sopa darbı gibi durumlarda mübhem şekilde öldürülürse (bunun hükmü) hataen öldürme hükmüne tabidir, diyeti de hata diyetidir. Kim bu diyetin yerine getirilmesine mani olursa Allah'ın lanet ve gadabı üzerine olsun. Onun hiçbir <b><span style="color: red;">farz</span></b> ve nafile hayrı kabul edilmeyecektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5030</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hureys İbnu Kabisa radıyallahu anh anlatıyor: "Medine'ye geldim ve: "Ey Allahım! Bana salih bir arkadaş nasib et!" diye dua ettim. Derken Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın yanına oturdum. Kendisine:
"Ben, Allah'a bana salih bir arkadaş nasip etmesi için dua ettim. bana, Resûlullah'tan işittiğin bir hadis söyle! Olur ki Allah Teala Hazretlerri ondan faydalanmamı nasib eder!" dedim. Bunun üzerine dedi ki: "Ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:
"Kıyamet günü, kişi amelleri arasında önce namazın hesabını verecek. Bu hesap güzel olursa kurtuluşa erdi demektir. Bu hesap bozuk olursa, hüsrana düştü demektir. Eğer <b><span style="color: red;">farz</span></b>ında eksiklik çıkarsa Rab Teala Hazretleri: "Bakın, kulumun (defterinde yazılmış) nafilesi var mı?" buyurur. Böylece, <b><span style="color: red;">farz</span></b>ın eksikleri nafile (namazları) ile tamamlanır. Sonra, bu tarzda olmak üzere diğer amelleri hesaptan geçirilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5292</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir kimse kendini azad edenlerin izni olmadan bir kavmi veli ittihaz ederse, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların) laneti üzerine olsun. Allah ondan ne bir <b><span style="color: red;">farz</span></b> ne de bir nafile kabul eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5528</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Ebi Kesir anlatıyor: "Ebu Seleme İbnu Abdirrahman'a Kur'an'dan ilk inenin ne olduğunu sordum.
"Ya eyyühe'l-Müddessir (ey örtüsüne bürünmüş)! (suresi)dir!" dedi. Ben:
"İyi ama, başkaları ilk inenin İkra'bismi Rabbikellezi halak (suresi) dir diyorlar" dedim. Bunun üzerine Ebu Seleme:
"Ben bu hususta Hz. Cabir radıyallahu anh'a sormuştum. O bana:
"Sana, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın söylediğinden başka bir şey söylemeyeceğim. Aleyhissalatu vesselam:
"Bir ay kadar Hira mağarasına mücavir oldum (itikafa girdim). Mücaveretimi (itikafımı) tamamlayınca, dağdan indim. Derken bana bir seslenen oldu. Sağıma baktım, hiçbir şey görmedim. Soluma baktım, yine bir şey görmedim. Arkama baktım bir şey görmedim. Derken başımı kaldırdım, bir şey gördüm, ama (bakmaya) dayanamadım. Hemen Hatice'nin yanına geldim:
"Beni örtün!" dedim. Derken şu ayetler nazil oldu. (Mealen): "Ey örtüsüne bürünen! Kalk! (İnsanları ahiretle) korkut! Rabbini büyükle, elbiseni temizle. Pislikten kaçın.." (Müddessir suresi). Bu vahiy namaz <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılınmazdan önceydi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5532</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh Malik İbnu Sa'sa'a radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, onlara, Mirac'a götürüldüğü geceden anlatarak demiştir ki:
"Ben Ka'be'nin avlusunda Hatim kısmında -belki de Hıcr'da demişti- yatıyordum. -Bir rivayette şu ziyade var: Uyku ile uyanıklık arasında idim.- Derken bana biri geldi, şuradan şuraya kadar (göğsümü) yardı. -Bu sözüyle boğaz çukurundan kıl biten yere kadar olan kısmı kasdetti.- Kalbimi çıkardı. Sonra bana, içerisi imanla (ve hikmetle) dolu, altından bir kab getirildi. Kalbim (çıkarılıp su ve zemzem ile) yıkandı. Sonra içerisi (imanla) doldurulup tekrar yerine kondu. Sonra merkepten büyük katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak'tı. Ön ayağını gözünün gittiği en son noktaya koyarak yol alıyordu. Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibril aleyhisselam beni götürdü. Dünya semasına kadar geldik. Kapının açılmasını istedi.
"Gelen kim?" denildi.
"Cibril!" dedi.
"Beraberindeki kim?" denildi.
"Muhammed aleyhissalatu vesselam!" dedi.
"Ona Mirac daveti gönderildi mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliştir!" denildi.
Derken kapı açıldı. Kapıdan geçince, orada Hz. Adem aleyhisselam'ı gördüm.
"Bu babanız Adem'dir! Selam ver O'na!" dendi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra bana:
"Salih evlad hoş gelmiş, salih peygamber hoş gelmiş!" dedi. Sonra Hz. Cebrail beni yükseltti ve ikinci semaya geldik. Kapıyı çaldı.
"Bu gelen kim?" denildi.
"Ben Cibril'im!" dedi.
"Beraberindeki kim?" denildi.
"Muhammed!" dedi.
"Ona Mirac daveti gönderildi mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" dediler. Derken bize kapı açıldı. İçeri girince, Hz. Yahya ve Hz. İsa aleyhimasselam ile karşılaştım. Onlar teyze oğullarıydı. Hz. Cebrail:
"Bunlar Hz. Yahya ve Hz. İsa'dırlar, onlara selam ver!" dedi. Ben de selam verdim. Onlar da selamıma mukabelede bulundular. Sonra:
"Hoş geldin salih kardeş, hoş geldin salih peygamber" dediler. Sonra Cebrail beni üçüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı.
"Bu gelen kim?" denildi.
"Cibril'im!" dedi.
"Yanındaki kim?" denildi.
"Muhammed'dir!" dedi.
"Ona Mirac daveti gitti mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" denildi. Kapı bize açıldı. İçeri girince Hz. Yusuf aleyhisselam'la karşılaştık. Cebrail:
"Bu Yusuf'tur! Ona selam ver!" dedi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra:
"Salih kardeş hoş gelmiş, salih peygamber hoş gelmiş!" dedi. Sonra Cebrail beni dördüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı.
"Bu gelen kim?" denildi.
"Cibril'im!" dedi.
"Beraberindeki kim?" denildi.
"Muhammed!" dedi.
"Ona Mirac davetiyesi indi mi?" denildi.
"Evet!" dedi.
"Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!" dediler. Kapı açıldı. İçeri girdiğimizde, Hz. İdris aleyhisselam ile karşılaştık. Hz. Cebrail:
"Bu İdris'tir, ona selam ver!" dedi. Ben selam verdim. O da selamıma mukabele etti. Sonra bana:</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5533</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, beş vakit namazla gönderilince, Hz. Musa aleyhisselam kandisine:
"Rabbine dön! Daha da azaltmasını talep et. Çünkü, Beni İsrail'e iki namaz <b><span style="color: red;">farz</span></b> etmişti, onları kılmadılar!" dedi. Bunun üzerine aziz ve celil olan Rabbime tekrar dönüp daha da hafifletmesini istedim. Rabb Teala şu cevabı verdi:
"Semavat ve arzı yarattığım zaman ben sana ve ümmetine elli vakit namaz yazmıştım. Öyleyse elli olan beştir. Sen ve ümmetin bunları kılın!" Böylece anladım ki, bu beş vakit namaz Rabbim Teala'dan kesin bir emirdir. Hemen Hz. Musa'ya döndüm. O yine "Dön!" dedi. Fakat ben, artık geri dönmedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5763</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Talha İbnu Musarrıf anlatıyor: "İbnu Ebi Evfa radıyallahu anh: "Resûlullah vasiyette bulundu mu?" diye sordum.
"Hayır dedi. Ben tekrar:
"Öyleyse, kendi vasiyette bulunmaksızın halka nasıl vasiyeti <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılar veya emreder" dedim.
"Kitabullah'ı vasiyet etti " diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5797</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Biz öne geçecek sonuncularız!" buyurdular. Keza:
"Birinizin ailesine karşı yaptığı yemininde inadlaşması, Allah nazarında Rab Teala'nın <b><span style="color: red;">farz</span></b> kıldığı kefareti ödemesinden daha ağır bir günahtır!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5882</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim, insanların kalbini çelmek için kelamın kullanılışını öğrenirse, Allah Kıyamet günü, ondan ne <b><span style="color: red;">farz</span></b> ne nafile hiçbir ibadetini kabul etmez!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5939</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radiyallahu anhuma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bize (bazan) sabah oluncaya kadar Beni İsrail kıssası anlatırdı. Anlatma işini <b><span style="color: red;">farz</span></b> namaz için kalkınca bırakırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6014</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdular: "İlim talebi her müslümana <b><span style="color: red;">farz</span></b>dır. İlmi, ona layık olmayan kimseye öğretmek, domuzun boynuna mücevherat, inci, altın takmak gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6043</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Dişlerinizi misvaklayın. Çünkü misvak ağız için temizlik sebebidir, Allah'ın rızasına vesiledir. Cibril her gelişinde bana misvakı tavsiye etti; öyle ki bana ve ümmetime <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılacağından korktum. Ümmetime zorluk veririm diye endişe etmeseydim bunu onlara <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılardım. Ben öyle (ciddi) misvak kullanırım ki, öndeki dişlerimin (veya diş etlerimin) diplerinden kazınacağı endişesine kapılırım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6119</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Gutayf el-Huzeli anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer'i mesciddeki ders halkasında dinlemiştim. Namaz vakti girince, kalkıp abdest aldı ve namaz kıldı, sonra tekrar tedris halkasına döndü. İkindi vakti olunca, yine kalkıp abdest aldı, namaz kıldı, tekrar yerine geldi. Akşam vakti girince, kalkıp abdest aldı ve namaz kıldı sonra yerine geldi. Ben: "Allah seni ıslah buyursun her namaz girince abdest almak <b><span style="color: red;">farz</span></b> mı sünnet mi?" dedim.
"Sen hep beni ve yaptığımı mı gözetledin?" dedi. "Evet!" dedim. Bunun üzerine: "Hayır" dedi ve açıkladı: "Eğer sabah namazı için abdest alsam onunla bütün namazları kılabilirim, (bu caizdir), yeter ki abdestimi bozmamış olayım. Ancak Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Kim abdest üzerine abdest alırsa ona on hasenat vardır" dediğini işittim de bu hasenelere talip oldum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6199</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte akşam namazını kılmıştık.. Namazdan sonra dileyenler evlerine döndü, dileyenler de yerinde kaldı. (Çok geçmeden) Resulullah aleyhissalatu vesselam koşarcasına ve hızlı hızlı nefes alarak, diz kapakları da açılmış bir halde geldi. Bize dediler ki: "Müjdeler olsun! İşte Rabbiniz! Sema kapılarından bir kapı açmış, meleklere karşı sizlerle iftihar ediyor ve diyor ki: "Kullarıma bakın! <b><span style="color: red;">farz</span></b>larını eda ettiler. Şimdi de diğer namazı beklemekteler!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6205</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"İster <b><span style="color: red;">farz</span></b> ister nafilelerde olsun her rekatte "elhamdulillahi Rabbi'l-alemin" suresi ile bir başka sure okumayanın namazı namaz değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6214</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Umayr İbnu Habib radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">farz</span></b> namazda, her tekbir ile beraber ellerini kaldırırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6256</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Bera radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte Beytu'l Makdis'e doğru onsekiz ay namaz kıldık. Medine'ye girişinden iki ay sonra kıble istikameti Ka'be'ye çevrildi. Resulullah aleyhissalatu vesselam, Beytu'l Makdis'e müteveccihen namaz kılarken yüzünü çokça semaya çeviriyordu: Allah Teala hazretleri, Peygamberinin kalbinden geçeni yani, Ka'be'ye yönelme arzusunu bildi.
Bir gün Cebrail aleyhisselam (göğe doğru) yükseldi. Resulullah aleyhisalatu vesselam, o yerle gök arasında yükselirken onu gözüyle takip etmeye başladı, onun nasıl bir vahiy getireceğini gözetliyordu. Derken aziz ve celil olan Allah "Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilip durduğunu görüyoruz..." (Bakara 144) ayetini indirdi. Biz, Beytu'l-Makdis'e doğru <b><span style="color: red;">farz</span></b>ın iki rek'atini kılmış tam rükuda iken, bir adam gelip: "Kıble, Ka'be'ye doğru çevrilmiştir!" haberini getirdi. Derhal yönlerimizi çevirdik. Namazımızı yenilemeyip kıldığımız kısmın devamını tamamladık. Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Ey Cibril! Beytul-Makdise doğru kıldığımız namazlarımızın hali ne olacak?" diye sordu. Bunun üzerine de, Allah Teala hazretleri: "Allah sizin (daha önce Beytu'l-Makdis'e doğru kıldığınız) namazları zayi etmeyecektir" (Bakara 143) ayetini inzal buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6270</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam hazar namazını ve sefer namazını <b><span style="color: red;">farz</span></b> kılmıştır. Biz hazarda <b><span style="color: red;">farz</span></b>dan önce ve sonra sünnet kılardık. Seferde de <b><span style="color: red;">farz</span></b>dan önce ve sonra sünnet kılardık."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6272</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) bize hitap etti ve dedi ki: "Ey insanlar! Ölmezden önce Allah'a tevbe edin. (Musibet hastalık, yaşlılık gibi) ağır meşguliyetlere düşmezden önce salih ameller işlemede acele edin. Çok zikir ederek, gizli ve açık çok sadaka vererek Allah'a karşı üzerinizdeki borcu ödeyin ki bol rızka, ilahi nusrete ve ıslah-ı hale mazhar olasınız. Bilesiniz Allah, benim içinde bulunduğum şu makamda, şu günde, şu ayda, bu yıldan Kıyamet'e kadar devam etmek üzere Cum'a namazını <b><span style="color: red;">farz</span></b> kıldı. Kim bunu, benim sağlığımda veya ölümümden sonra adil veya zalim bir imam oldukça, istihfaf ederek veya inkar ederek terkedecek olursa Allah onun iki yakasını biraraya getirmesin, işine bereket vermesin. Haberiniz olsun! O kimsenin tevbe etmedikçe ne namazı, ne zekatı, ne haccı, ne orucu, ne de makbul bir iyiliği vardır. Kim de tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder. Haberiniz olsun! Bir kadın bir erkeğe imamlık yapamaz. Bir bedevi de muhacire imamlık yapamaz. Facir de mü'mine imamlık yapamaz. Ancak fasık zor kullanır mü'min de onun kılıncından ve kamçısından korkarsa bu durumda imama uyar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6274</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cum'a günü abdest alan kimse bununla fazilet kazanır. Bu, güzel bir ameldir. <b><span style="color: red;">farz</span></b>ı da yerine getirmiş olur. Kim de guslederse, gusül daha faziletlidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6291</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">farz</span></b>edelim ki sizden birinin, şehirden bir-iki mil uzakta davar sürüsü olsun da, orada ot bulmak zorlaşsın ve daha uzaklara gitsin, sonra. cuma gelsin, fakat o cuma namazına gelmesin, bir cuma daha gelsin, o yine cuma namazına katılmasın, üçüncü cuma gelsin, o yine de cuma namazına gelmesin. İşte Allah böyle birinin kalbini mühürler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6296</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim, bir günde (<b><span style="color: red;">farz</span></b>lar dışında) oniki rekatlik namaz kılarsa, cennette onun için bir köşk kurulur. Bunun iki rek'ati sabahın <b><span style="color: red;">farz</span></b>ından önce, iki rek'ati öğleden önce, iki rek'ati öğle namazından sonra, iki rek'at zannediyorum dedi ki- ikindi <b><span style="color: red;">farz</span></b>ından önce, iki rek'at akşam <b><span style="color: red;">farz</span></b>ından sonra ve iki rek'at -zannediyorum dedi ki- yatsı <b><span style="color: red;">farz</span></b>ından sonra."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6300</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kabus İbnu Ebi'l-Muharık babası Ebu'l Muharık radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor:
"Babam beni Hz. Aişe'ye göndererek, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın (<b><span style="color: red;">farz</span></b> dışında) hangi namaza ısrarla devam etmeyi sevdiğini sordu. Hz. Aişe: "Aleyhissalatu vesselam, öğleden önce dört rek'at kılar ve bunlarda kıyamı uzatır, rûkü ve secdeyi de güzel yapardı" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6301</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu'l-Haris anlatıyor: "Hz. Muaviye (bir gün Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın muhterem zevceleri Ümmü Seleme radıyallahu anha'ya bir elçi gönderdi. Elçinin yanında ben de vardım. Elçi Ümmü Seleme'ye sordu. O da şöyle cevap verdi: "(Zekat toplamak üzere) bir memur göndermiş olan Resulullah aleyhissalatu vesselam bir gün benim odamda öğle namazı için abdest aldığı sırada yanında çokça muhacir vardı. Resulullah muhacirlerin meseleleriyle yakinen ilgileniyor idi. Derken kapı vuruldu. Kapıya çıktı (tahsildar gelmişti). Önce öğle namazı (nın <b><span style="color: red;">farz</span></b>ını) kıldı; sonra, tahsildarın getirdiğini taksim etmek üzere oturdu. Bu taksim işi ikindi vakti girinceye kadar devam etti. Sonra odama girdi, iki rekat namaz kıldı ve arkadan şu açıklamayı yaptı: "Tahsildarla olan meşguliyetim, bu iki rek'ati öğlenin peşinden kılmama mani oldu. Bu sebeple onları ikindiden sonra kıldım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6362</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Sad radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'a: "Evdeki namaz mı, mesciddeki namaz mı daha efdal?" diye sordum. Şu cevabı verdi: "Evime bakmıyor musun, mescide ne kadar yakın! <b><span style="color: red;">farz</span></b>lar hariç, evimde kılmam, benim nazarımda mescidde kılmamdan daha makbuldür."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6371</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade İbnu Rıb'i anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah-u Zülcelal hazretleri buyurdu ki: "Senin ümmetine beş vakit namazı <b><span style="color: red;">farz</span></b> kıldım ve kim bunu vaktinde kılmaya devam ederse onu cennete koyacağım diye katımda ahidde bulundum. Kim de bunu vaktinde kılmaya devam etmezse katımda onun için hiçbir ahid yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6495</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Büsr radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Cumartesi günleri, <b><span style="color: red;">farz</span></b> oruçlar dışında oruç tutmayın. Sizden biri, o gün, üzüm çöpünden veya bir ağaç kabuğundan başka (yiyecek) bir şey bulamasa bile, onları emip oruç tutmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6839</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Halk: "Ey Allah'ın Resülü, haccetmek her sene <b><span style="color: red;">farz</span></b> mıdır?" diye sormuştu. "Eğer "Evet!" desem bu vacip olur. Eğer vacip olsa, bunu yerine getiremezsiniz, bu durumda yerine getirmezseniz azab görürsünüz" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6845</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Husayn İbnu Avf radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resülü! Babama hacc <b><span style="color: red;">farz</span></b> oldu. Ancak binek üzerinde bağlanmadıkça hacc yapmaya muktedir değil!" dedim. Aleyhissalatu vesselam bir müddet süküt buyurup sonra: "Babana bedel haccet!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7168</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gün) Ey Allah'ın Resülü! Emr-i bi'l-ma'ruf ve'n-nehy-i ani'l-münker'i ne zaman terketmeliyiz?" diye sorulmuştu. Aleyhissalatu vesselam şu cevabı verdi: "Aranızda, sizden önceki milletlerde zuhur etmiş olan şeyler zuhüra başladığı vakit."
Biz: "Bizden önceki ümmetlerde ne zuhür etmişti?" diye sorduk.
"Hükümdarlık küçüklerinizin elinde olduğu, fuhuş (her çeşit çirkin ve kirli işler) büyüklerinizce işlendiği, ilim de rezillerinizin eline geçtiği vakit" buyurdular."
Ravi Zeyd İbnu Yahya der ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın "ilim rezillerinizin eline geçtiği vakit" sözünün manasının açıklanması, "İlmin, fasıkların (haramı alenen işleyen, <b><span style="color: red;">farz</span></b>ları alenen terkeden) eline geçmesi demektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7266</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">farz</span></b> olmayan amelden gücünüz yettiği kadar yüklenin. Çünkü amelin hayırlısı devamlı olanıdır, az bile olsa."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-81915428050218573442014-01-15T13:14:00.001-08:002014-01-15T13:14:01.054-08:00Zekat Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0"><caption><b>Tablo1altformu</b></caption>
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">15</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Ya'mur haber veriyor: "Basra'da kader üzerine ilk söz eden kimse Ma'bed el-Cüheni idi. Ben ve Humeyd İbnu Abdirrahman el-Himyeri, hac veya umra vesilesiyle beraberce yola çıktık. Aramızda konuşarak, Ashab'tan biriyle karşılaşmayı temenni ettik. Maksadımız, ondan kader hakkında şu heriflerin ettikleri laflar hususunda soru sormaktı. Cenab-ı Hakk, bizzat Mescid-i Nebevi'nin içinde Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)'la karşılaşmayı nasib etti. Birimiz sağ, öbürümüz sol tarafından olmak üzere ikimiz de Abdullah (radıyallahu anh)'a sokuldu. Arkadaşımın sözü bana bıraktığını tahmin ederek, konuşmaya başladım: "Ey Ebu Abdirrahman, bizim taraflarda bazı kimseler zuhur etti. Bunlar Kur'an-ı Kerim'i okuyorlar. Ve çok ince meseleler bulup çıkarmaya çalışıyorlar." Onların durumlarını beyan sadedinde şunu da ilave ettim: "Bunlar, "kader yoktur, herşey hadistir ve Allah önceden bunları bilmez" iddiasındalar." Abdullah (radıyallahu anh): "Onlarla tekrar karşılaşırsan, haber ver ki ben onlardan beriyim, onlar da benden beridirler." Abdullah İbnu Ömer sözünü yeminle de te'kid ederek şöyle tamamladı: "Allah'a kasem olsun, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve hepsini de hayır yolunda harcasa kadere inanmadıkça, Allah onun hayrını kabul etmez."
Sonra Abdullah dedi ki: Babam Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) bana şunu anlattı:
"Ben Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in yanında oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam yanımıza çıkageldi. Üzerinde, yolculuğa delalet eder hiçbir belirti yoktu. Üstelik içimizden kimse onu tanımıyordu da. Gelip Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini bacaklarının üstüne hürmetle koyduktan sonra sormaya başladı: Ey Muhammed! Bana İslam hakkında bilgi ver! Haz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "İslam, Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmen, namaz kılman, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> vermen, Ramazan orucu tutman, gücün yettiği takdirde Beytullah'a haccetmendir." Yabancı: "-Doğru söyledin" diye tasdik etti. Biz hem sorup hem de söyleneni tasdik etmesine hayret ettik.
Sonra tekrar sordu: "Bana iman hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanmandır. Kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmandır." Yabancı yine: "Doğru söyledin!" diye tasdik etti. Sonra tekrar sordu: "Bana ihsan hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "İhsan Allah'ı sanki gözlerinle görüyormuşsun gibi Allah'a ibadet etmendir. Sen O'nu görmesen de O seni görüyor."
Adam tekrar sordu: "Bana kıyamet(in ne zaman kopacağı) hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bu sefer: "Kıyamet hakkında kendisinden sorulan, sorandan daha fazla birşey bilmiyor!" karşılığını verdi.
Yabancı: "Öyleyse kıyametin alametinden haber ver!" de</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">16</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: Biz mescidde Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le birlikte otururken, devesine binmiş olarak bir adam girdi ve mescidin avlusuna devesini ıhıp bağladıktan sonra: "Muhammed hanginizdir?" diye sordu. Biz: "Dayanmakta olan şu beyaz kimse" diye gösterdik. -Nesai'deki Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'ın rivayetinde: "Şu dayanmakta olan hafif kırmızıya çalan renkteki kimse" diye tasvir mevcuttur.-
Adam: "Ey Abdulmuttalib'in oğlu! diye seslendi.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Buyur seni dinliyorum" dedi.
Adam: "Sana birşeyler soracağım. Sorularımda aşırı gidebilirim, sakın bana darılmayasın" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Haydi istediğini sor!"
Adam: "Rabbin ve senden öncekilerin Rabbi adına soruyorum: Seni bütün insanlara peygamber olarak Allah mı gönderdi?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Kasem olsun evet!"
Adam: "Allahu Teala adına soruyorum: Gece ve gündüz beş vakit namaz kılmanı sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah'a kasem olsun evet!"
Adam: "Allah adına soruyorum, senenin şu ayında oruç tutmanı sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah'a kasem olsun evet!"
Adam: "Allahu Teala adına soruyorum: Bu sadakayı zenginlerimizden alıp fakirlerimize dağıtmanı Allah mı sana emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah'a kasem olsun evet!"
Bu soru-cevaptan sonra adam şunu söyledi: "Getirdiklerine inandım. Ben geride kalan kabilemin elçisiyim. Adım: Dımam İbnu Sa'lebe'dir. Benu Sa'd İbni Bekr'in kardeşiyim." (Bunu beş kitap rivayet etmiştir. Metin Buhari'den alınmıştır).
Müslim'in rivayetinde şöyle denir: "Bir adam geldi ve şöyle dedi:
"Bize senin gönderdiğin elçi geldi ve iddia etti ki sen Allah tarafından gönderildiğine inanmaktasın."
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Doğru söylemiş" dedi.
Adam tekrar: "Öyleyse semayı kim yarattı?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah!" dedi.
Adam: "Peki bu dağları kim dikti ve içindekileri kim koydu?" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Allah!" dedi.
Adam: Peki semayı yaratan, arzı yaratan ve dağları diken Zat adına söyler misin, seni peygamber olarak gönderen Allah mıdır?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Evet!" dedi.
Adam: "Elçin iddia ediyor ki biz gece ve gündüz beş vakit namaz kılmalıyız, bu doğru mudur?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Doğru söylemiştir!"
Adam: "Seni gönderen adına doğru söyle. Bunu sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Evet!" dedi.
Adam sonra <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı, arkasından orucu, daha sonra da haccı zikretti ve bu şekilde sordu.
Ravi der ki: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) de her sualde "Doğru söylemiş" diye cevap veriyordu. Adam (son olarak) sordu: "Seni gönderen adına doğru söyle. Bunu sana Allah mı emretti?"
Hz. Peygamber (aleyhissalat</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">17</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Talha İbnu Ubeydillah haber veriyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e Necid ahalisinden bir adam geldi. Saçları karışıktı. Kulağımıza sesinin mırıltısı geliyordu, ancak ne dediğini anlayamıyorduk. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e iyice yaklaşınca gördük ki, İslam'dan soruyormuş.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Gece ve gündüzde beş vakit namaz" demişti ki adam tekrar sordu:
"Bu beş dışında bir borcum var mı?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Ramazan orucu da var" deyince adam: Bunun dışında oruç var mı? diye sordu. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Hayır!" Ancak dilersen nafile tutarsın" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ona <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı hatırlattı. Adam: "<b><span style="color: red;">zekat</span></b> dışında borcum var mı?" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Hayır, ama nafile verirsen o başka!" dedi.
Adam geri döndü ve gider ayak: "Bunlara ilave yapmayacağım gibi noksan da tutmayacağım" dedi.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) da: "Sözünde durursa kurtuluşa ermiştir" buyurdu. Veya "Sözünde durursa cennetliktir" buyurdu.
Ebu Davud'da "Kasem olsun kurtuluşa erer, yeter ki sözünde dursun" şeklinde te'kidli olarak gelmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">18</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Abbas'ın rivayetine göre, bir kadın, kendisine küpte yapılan şıra (nebiz) hakkında sordu. Kadına şu cevabı verdi: "Abdulkays kabilesinin heyeti Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e geldiği vakit: "Bu gelenler kimdir?" diye sordu. "Rebialılar" diye kendilerini tanıttılar. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Merhaba, hoş geldiniz. İnşaallah bu ziyaretten memnun kalır, pişman olmazsınız" buyurdu.
Misafirler: "Biz uzak bir yerden geliyoruz. Sizinle bizim aramızda şu kafir Mudarlılar var. Bu sebeple, size ancak haram ayında uğrayabiliyoruz. Öyle ise, bize kesin, açık bir amel emret, onu geride bıraktıklarımıza da öğretelim. Ve bizi cennete götürsün" dediler.
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) de onlara dört emir ve dört yasakta bulundu: Önce tek olan Allah Teala'ya imanı emretti ve sordu:
"İman nedir biliyor musunuz?"
"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler. Açıkladı: Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> vermek, Ramazan orucu tutmak, harpte elde edilen ganimetten beşte birini ödemenizdir."
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara şu kapları (şıra yapmada) kullanmalarını yasakladı: Hantem (topraktan mamul küp), dübba (su kabağından yapılmış testiler), nakir hurma kökünden ayrılan çanak, müzeffet -veya mukayyer- (içi ziftle -katranla- cilalanmış kap).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">23</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Muaviye el-Gaziri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdu: "Üç şey vardır. Kim onları yaparsa imanın tadını alır: Sadece Allah'a kulluk eden, Allah'tan başka ilah olmadığını bilen, her yıl gönül hoşluğuyla <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını veren! <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını da yaşlı, uyuzlu, hasta, değersiz, küçük hayvanlardan vermez, aksine mallarının orta hallilerinden verir. Zira Cenab-ı Hakk ne en iyisinden vermenizi emretmiştir, ne de en adisinden olana razı olmuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">24</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Behz İbnu Hakim İbni Mu'aviye İbni Hayde el-Kuşeyri babası tarikiyle dedesinden şunu rivayet ediyor: "Dedim ki: Ey Allah'ın Resûlü, ben sana gelirken, seni ve dinini benimsemiyeceğim diye şunların (ellerinin parmaklarını göstererek) adedinden fazla yemin ettim. Meğerse, Allah ve Resûlünün öğrettiği dışında hiçbir şey anlamayan bir kimseymişim. Şimdi Allah rızası için senden soruyorum. Allah seninle bizlere ne gönderdi?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "İslam"ı dedi. "Pekala, dedim, İslam'ın alametleri nedir?" Şu cevabı verdi: "Kendimi Allah'a teslim ettim, başka şeyleri terkettim" demen, namaz kılman, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> vermendir. Her Müslüman bir başka Müslümana haramdır. İki Müslüman birbiriyle kardeştir ve birbirlerine yardımcıdırlar. Bir kimse Müslüman olduktan sonra müşrikleri terkedip, Müslümanlara karışmadıkça hiçbir ameli (Allah katında) makbul değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">37</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbn-i Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Ben insanlar Allah'tan başka ilahın olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın elçisi olduğuna şehadet edinceye, namaz kılıncaya, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> verinceye kadar onlarla savaş etmekle emrolundum. Bunları yaptılar mı, kanlarını, mallarını bana karşı korumuş (emniyet altına almış) olurlar. İslam'ın hakkı hariç. Artık (samimi olup olmadıklarına dair) durumları Allah'a kalmıştır".
Müslim'deki rivayette "İslam'ın hakkı hariç" ibaresi mevcut değildir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">331</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anh)'ın anlattığına göre, "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) kendisine bir ordu hazırlamasını emretmiştir. Mevcut develer (askerlere) yetmedi. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (devesi olamayanlar için, bilahere) hazine develerinden ödenmek üzere deve te'min etmesini emretti. (Böylece Abdullah) <b><span style="color: red;">zekat</span></b> yoluyla hazineye gelecek develerden iki adedi karşılığında bir deve temin ediyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">391</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Kabe'nin gölgesinde otururken yanına geldim. Beni görünce: "Kabe'nin Rabbine kasem olsun onlar zararda" buyurdu. Ben:
-Ey Allah'ın Resûlü, annem babam sana feda olsun, onlar kimlerdir? dedim. Buyurdu ki:
-"Onlar malca çok olanlardır. Ancak -eliyle ön, arka, sağ ve sol taraflarını göstererek- şöyle şöyle bol bol vermelerini emredenler müstesna" dedi ve hemen ilave etti:
-"Böyleleri ne kadar az! Şunu bilin ki, devesi, sığırı, davarı olup da <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını vermeyen her insan kıyamet günü, o malları, mümkün olan en iri ve en semiz şekilde karşısına çıkıp, sırayla boynuzlarıyla toslayacak, ayaklarıyla çiğneyecek. Sonuncusu da bu muameleyi yapınca birinci tekrar başlayacak. Bu hal, insanlar arasındaki hüküm bitinceye kadar devam edecek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">500</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni Ramazan <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını muhafazaya tayin etmişti. Derken kara bir adam gelerek zahireden avuç avuç almaya başladı. Ben derhal kendisini yakaladım ve: "Seni Resûlullah(aleyhissalatu vesselam)'a çıkaracağım" dedim. Bana: "Ben fakir ve muhtaç bir kimseyim, üstelik üzerimde bakmak zorunda olduğum çoluk-çocuk var, ihtiyaçlarım cidden çoktur, şiddetlidir" dedi. Ben de onu salıverdim. Sabah olunca Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):
-Ey Ebu Hüreyre! Dün akşamki esirini ne yaptın? diye sordu. Ben:
-Ey Allah'ın Resûlü: Bana şiddetli ihtiyacından ve çoluk-çocuktan dert yandı. Bunun üzerine ona acıyarak salıverdim, dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
-Ama o sana muhakkak yalan söyledi. Haberin olsun, o tekrar gelecek! buyurdu. Bu sözünden anladım ki, herif tekrar gelecek. Binaenaleyh onu beklemeye başladım. Derken yine geldi ve zahireden avuçlamaya başladı. Ben de derhal yakaladım ve: "Seni mutlaka Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a çıkaracağım" dedim. Yine yalvararak: "Beni bırak, gerçekten çok muhtacım, üzerimde çoluk-çocuk var, bir daha yapmam" dedi. Ben yine acıdım ve salıverdim.
Ertesi gün Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
-Ey Ebu Hüreyre, dün geceki esirini ne yaptın? diye sordu. Ben:
-Ey Allah'ın Resûlü, bana ihtiyacından çoluk-çocuğundan dert yandı. Ben de acıdım ve salıverdim, dedim. "Ama" dedi, Resûlullah: "O yalan söyledi fakat yine gelecek."
Üçüncü sefer yine gözetledim. Yine geldi ve zahireden avuç avuç almaya başladı. Onu yine yakalayıp:
-Seni mutlaka Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e götüreceğim. Bu üçüncü gelişin, üstelik sıkılmadan başka gelmeyeceğim deyip yine de geliyorsun, dedim. Yine bana rica ederek şöyle söyledi: "Bırak beni, sana birkaç kelime öğreteyim de Allah onlarla sana fayda ulaştırsın". Ben:
-Nedir bu kelimeler söyle! dedim. Bana dedi ki:
-Yatağa girdin mi Ayetü'l-Kürsi'yi sonuna kadar oku. Bunu yaparsan Allah senin üzerine muhafız bir melek diker, sabah oluncaya kadar sana şeytan yaklaşamaz dedi. Ben yine acıdım ve serbest bıraktım.
Sabah oldu, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Dün akşamki esirini ne yaptın?" diye sordu. Ben:
-Ey Allah'ın Resûlü, bana birkaç kelime öğreteceğini, bunlarla Allah'ın bana faide ihsan buyuracağını söyledi, ben de kendisini yine serbest bıraktım, dedim. Resul-i Ekrem (aleyhissalatu vesselam):
-Neymiş onlar? dedi. Ben:
-Efendim, döşeğine uzandığın vakit Ayetü'l-Kürsi'yi başından sonuna kadar oku. (Bunu okursan) Allah'ın koyacağı bir muhafız üzerinden eksik olmaz ve ta sabaha kadar şeytan sana yaklaşmaz! dedi, cevabını verdim.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunun üzerine: "(Bak hele!) o koyu bir yalancı olduğu halde, bu sefer doğru söylemiş. Ey Ebu Hüreyre! Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun?" dedi. Ben:
-Hayır! cevabını verdim.
-O bir şeytandı buyurdular.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">561</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Avf ve bir kısım arkadaşları, Mekke'de Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek şöyle dediler: "Biz müşrik iken izzet ve itibarı olan kimselerdik. Müslüman olduktan sonra zelil duruma düştük. (Müsaade edin müşriklere karşı koyalım). Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onlara: "Ben affetmekle emrolundum. Sakın müşriklerle mücadeleye kalkmayın" dedi. Ancak, Medine'ye hicretten sonra Cenab-ı Hakk cihad emretti. Bu sefer onlar durakladılar. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "Kendilerine: "Elinizi savaştan çekin, namaz kılın, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> verin" denenleri görmedin mi? Onlara savaş farz kılındığında, içlerinden bir takımı hemen, insanlardan, Allah'tan korkar gibi hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! bize savaşı niçin farz kıldın, bizi yakın bir zamana kadar te'hir edemez miydin?" derler. Ey Muhammed de ki: "Dünya geçimliği azdır, ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için hayırlıdır, size zerre kadar zulmedilmez" (Nisa, 77).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">643</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir bedevi kendisine: "Bana şu ayet hakkında açılamada bulun, dedi ve ayeti okudu: "Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele" (Tevbe 35). İbnu Ömer şu cevabı verdi:
-"Kim onu biriktirir ve <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını vermezse vay haline! Bu ayet <b><span style="color: red;">zekat</span></b> emri gelmezden önceye aittir. <b><span style="color: red;">zekat</span></b> emri gelince, Allah <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı mallar için bir temizlik kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">644</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muvatta'da şöyle denmiştir: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'e "(Azaba sebep olacak) hazine nedir?" diye sorulunca: "<b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı verilmeyen maldır" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">646</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı müjdele" ayeti nazil olduğu zaman, Müslümanlar bundan fazlaca kaygulandılar. Hz. Ömer (radıyallahu anh): "Ben sizin üzüntünüzü gidereceğim, haydi gelin" dedi ve gidip Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e müracaat ederek: "Ey Allah'ın Resûlü, dedi bu ayet ashabını çok kaygılandırdı." Hz. Peygamber: "Allah <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı, malınızda baki kalan kirliliği temizlemek için farz kıldı. Nitekim, sizden sonrakilere kalması için de mirası farz kıldı" buyurdu.
İbnu Abbas devam etti: (Resûlullah'ın bu açıklaması üzerine) Hz. Ömer (radıyallahu anh) sevincinden (Allahu ekber) dedi. Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) açıklamasına devamla, Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e: "Kişinin kendi lehine biriktirdiği şeyin ne olduğunu sana haber vereyim mi? Bu, saliha bir kadındır. Yani nazar ettiği zaman kendini hoşnud kılacak, emrettiği zaman itaat edecek, evinden uzaklaştığı zaman (malını ve namusunu) koruyacak olan kadın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">817</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey iman edenler, siz Peygambere mahrem bir şey arzetmek istediğiniz vakit bu mahrem konuşmanızdan evvel sadaka verin. Bu sizin için daha hayırlı, daha temizdir. Fakat bulamazsanız Şüphe yok ki Allah çok mağfiret edici, çok esirgeyicidir" (Mücadele, 12) mealindeki ayet nazil olduğu zaman Hz. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana:
" (Bu sadakanın) bir dinar olmasına ne dersin?" diye sordu. Ben:
"- Bu miktar çoktur, takat getiremezler" dedim.
" Yarım dinara ne dersin?" dedi.
"- Ona da takat getiremezler" dedim.
" Öyleyse ne kadar o1sun?" dedi.
"- Bir kıl (ağırlığında altın) miktarı" dedim.
" Sen de pek parasızsınl" dedi.
Bunun üzerine şu ayet indi:
"Mahrem konuşmanızdan evvel sadakalar vereceğinizden korktunuz mu? Çünkü işte yapmadınız. (Bununla beraber) Allah sizin tevbelerinizi kabul etti. O halde namazı kılın. <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı verin. Allah ve Peygamberine (diğer emirlerinde de) itaat edin. Allah ne
yaparsanız hakkıyla haberdardır" (Mücadele,13).
Hz. Ali (radıyallahu anh) der ki: "Allah, benim sebebimle bu ümmetin mükellefıyetini hafıfletti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">832</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) bir keresinde: "Kimin haccedecek kadar veya <b><span style="color: red;">zekat</span></b> farz olacak kadar malı olur da bu farzları ifa etmezse, ölüm sırasında geri dönüş (rec'a) taleb eder" buyurmuştu.
Bir adam kendisine: "Ey İbnu Abbas, Allah'tan kork, geri dönüşü küffar taleb edecektir" dedi. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Ben size bu hususta ayet okuyayım" dedi ve şu ayeti okudu:
"Ey iman edenler, sizi ne mallarınız, ne evlatlarınız Allah'ın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Herhangi birinize ölüm gelip de: "Ey Rabbim, beni yakın bir müddete kadar geciktirseydin de sadaka verip dursaydım, iyi adamlardan olsaydım" diyeceğinden evvel size rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayın. Halbuki Allah hiçbir kimseyi eceli gelince, asla geri bırakmaz. Allah ne yaparsanız, hakkıyla haberdardır" (Münafıkün 9-11 )
Adam tekrar: "<b><span style="color: red;">zekat</span></b> vermeyi gerekli kılan miktar nedir?" diye sordu. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Mal iki yüz (dirheme) ulaşır ve geçerse." Adam: "Pekala, haccı gerekli kılan şey nedir`?" diye sordu. İbnu Abbas:
"- Azık ve binek!" cevabını verdi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1053</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Abdillah anlatıyor: "Biz Basra'da Mirbed denen yerde idik. Saçları dagınık, bir adam geldi, elinde kırmızı renkli bir deri parçasi vardı. Kendisine: "- Köylüsün galiba." dedik. "- Evet!" dedi. "- Elindeki şu deri parçasını bize ver (de ne var bir bakalım)!" dedik. Hemen alıp içindekini okuduk. Şu yazılı idi: "Allah'ın Resulu Muhammed'den Beni Züheyr İbnu Kays . Siz, şayet Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet eder, namaz kılar, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> verir, ganimetten beşte biri, Peygamberin hissesini ve safiyy payı'nı eda ederseniz, sizler Allah ve Resulü'nün emanıyla emniyette olursunuz. Biz: "Bu mektubu size kim yazdı?" diye sorduk. "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)!" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1714</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ma'dan İbnu Ebi Talha anlatıyor:
"Hz. Ömer (radıyallahu anh), cuma günü hutbe verdi. Önce Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı hatırlattı, sonra Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'i andı. Sonra da şunları söyledi:
"Ben rüyamda bir horoz gördüm, bana üç gaga vurdu. Bunu, ecelim yaklaştı diye yordum. Bazı kimseler, yerime birini seçmemi söylüyorlar, Allah ne dini, ne hilafetini, ne de Resûlü (aleyhissalatu vesselam) ile gönderdiği şeyi zayi edecek değildir. Eğer ecelim çabucak gelirse hilafet, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ölürken kendilerinden razı bulunduğu şu altı kişinin müşaveresi ile belirlenecektir. Ben biliyorum ki, bazıları bu seçime dil uzatacaklardır. Bunlar benim şu elimle İslam'a kattığım kimselerdir. Eğer bunu yaparlarsa bilin ki, onlar ancak Allah'ın düşmanlarıdır, kafırlerdir, sapıklardır.
Sonra sözüne şöyle devam etti:
"Ey Rabbim, seni Ensar'ın ümerasına şahid kılıyorum. (Bilin ki) ben onları, adaletli olsunlar ve halka dinlerini, Peygamberlerinin (aleyhissalatu vesselam) sünnetini öğretsinler (<b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı) aralarında taksim etsinler, dini meselelerde müşkilatla karşılaşınca bana bildirsinler diye başlarına tayin ettim."
Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in bu hutbesinden bir cuma geçmişti ki hançerlendi. Yanına girmek için önce Muhacirler'e, sonra Ensar'a, sonra Medineliler'e, sonra Şamlılar'a, sonra Iraklılar'a sırayla izin verdi. Biz huzura girenlerin sonuncusu idik. Siyah bir bürde ile yarası sarılmış, üzerinden kanlar akıyor vaziyette gördük.
"Bize vasiyette bulun!" dedik. Ona bizden başka vasiyet talebinde bulunan olmadı.
"Size dedi, Allah'ın Kitabı'nı vasiyet ediyorum. Zira ona uyduğunuz müddetce asla sapıtmazsınız. Size Muhacirler'i de vasiyet ediyorum. Zira insanlar çoğalırken onlar azalıyor. Size Ensar'ı da vasiyet ediyorum. Zira onlar, imanın sığındığı melcedir. Size bedevileri de vasiyet ediyorum.
Zira onlar aslınız, dayanağınızdır."
Bir rivayette şöyle denmiştir: "...Zira onlar kardeşlerinizdir, düşmanınızın düşmanıdır. Size zımmileri de vasiyet ediyorum, zira onlar Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam)'in zimmeti ve ailenizin rızkıdır. Beni terkedin artık."
Bir rivayette şöyle gelmiştir: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) hançerlendiği zaman kendisine: "Birini yerinize seçseniz!" denilmişti. Şu cevabı verdi:
"Yani işinizi sağken de, ölmüşken de ben mi sırtımda taşıyayım? Mamafih, birisini seçecek olsam (bu caizdir, zira) benden daha hayırlı olan Ebû Bekir seçmiştir. Seçimi terkedecek olsam (bu da caizdir zira) benden daha hayırlı olan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da seçimi terketti. Ben istedim ki, bundaki nasibim başa baş olsun, ne lehime ne de aleyhime"
Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) dedi ki: "(Ömer'in bu sözü üzerine) anladım ki, yerine kimseyi tayin etmeyecektir." Oradakiler:
"Allah hayırlı mükafaatlar versin. Sen şu şu hizmetleri yaptın" dediler. O da: "Uman ve korkan" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1716</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ma'dan İbnu Ebi Talha anlatıyor:
"Hz. Ömer (radıyallahu anh), cuma günü hutbe verdi. Önce Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı hatırlattı, sonra Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'i andı. Sonra da şunları söyledi:
"Ben rüyamda bir horoz gördüm, bana üç gaga vurdu. Bunu, ecelim yaklaştı diye yordum. Bazı kimseler, yerime birini seçmemi söylüyorlar, Allah ne dini, ne hilafetini, ne de Resûlü (aleyhissalatu vesselam) ile gönderdiği şeyi zayi edecek değildir. Eğer ecelim çabucak gelirse hilafet, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ölürken kendilerinden razı bulunduğu şu altı kişinin müşaveresi ile belirlenecektir. Ben biliyorum ki, bazıları bu seçime dil uzatacaklardır. Bunlar benim şu elimle İslam'a kattığım kimselerdir. Eğer bunu yaparlarsa bilin ki, onlar ancak Allah'ın düşmanlarıdır, kafırlerdir, sapıklardır.
Sonra sözüne şöyle devam etti:
"Ey Rabbim, seni Ensar'ın ümerasına şahid kılıyorum. (Bilin ki) ben onları, adaletli olsunlar ve halka dinlerini, Peygamberlerinin (aleyhissalatu vesselam) sünnetini öğretsinler (<b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı) aralarında taksim etsinler, dini meselelerde müşkilatla karşılaşınca bana bildirsinler diye başlarına tayin ettim."
Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in bu hutbesinden bir cuma geçmişti ki hançerlendi. Yanına girmek için önce Muhacirler'e, sonra Ensar'a, sonra Medineliler'e, sonra Şamlılar'a, sonra Iraklılar'a sırayla izin verdi. Biz huzura girenlerin sonuncusu idik. Siyah bir bürde ile yarası sarılmış, üzerinden kanlar akıyor vaziyette gördük.
"Bize vasiyette bulun!" dedik. Ona bizden başka vasiyet talebinde bulunan olmadı.
"Size dedi, Allah'ın Kitabı'nı vasiyet ediyorum. Zira ona uyduğunuz müddetce asla sapıtmazsınız. Size Muhacirler'i de vasiyet ediyorum. Zira insanlar çoğalırken onlar azalıyor. Size Ensar'ı da vasiyet ediyorum. Zira onlar, imanın sığındığı melcedir. Size bedevileri de vasiyet ediyorum.
Zira onlar aslınız, dayanağınızdır."
Bir rivayette şöyle denmiştir: "...Zira onlar kardeşlerinizdir, düşmanınızın düşmanıdır. Size zımmileri de vasiyet ediyorum, zira onlar Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam)'in zimmeti ve ailenizin rızkıdır. Beni terkedin artık."
Bir rivayette şöyle gelmiştir: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) hançerlendiği zaman kendisine: "Birini yerinize seçseniz!" denilmişti. Şu cevabı verdi:
"Yani işinizi sağken de, ölmüşken de ben mi sırtımda taşıyayım? Mamafih, birisini seçecek olsam (bu caizdir, zira) benden daha hayırlı olan Ebû Bekir seçmiştir. Seçimi terkedecek olsam (bu da caizdir zira) benden daha hayırlı olan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da seçimi terketti. Ben istedim ki, bundaki nasibim başa baş olsun, ne lehime ne de aleyhime. . . "
Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) dedi ki: "(Ömer'in bu sözü üzerine) anladım ki, yerine kimseyi tayin etmeyecektir." Oradakiler:
"Allah hayırlı mükafaatlar versin. Sen şu şu hizmetleri yaptın" dediler. O da: "Uman ve korkan" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1900</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Ebu Cehm İbnu Huzeyfe'yi <b><span style="color: red;">zekat</span></b> tahsildarı olarak gönderdi. Adamın biri sadaka ödeme meselesinde onunla inatlaştı. Ebu Cehm (radıyallahu anh) de adama vurup başından yaraladı. Hemen Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelip:
"Ey Allah'ın Resülü, kısas istiyoruz" dediler. Resûlullah onlara:
"Size şu şu miktir diyet vereyim!" dedi ise de razı olmadılar. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) miktarını daha da artırarak:
"Size şu şu miktar diyet vereyim" dedi. Onlar yine razı olmadı. Hz. Peygamber (daha da artırarak):
"Size şu şu kadar diyet vereyim" dedi. Bu sefer razı oldular.
Bunun üzerine aleyhissalatu vesselam Efendimiz:
"Ben bu akşam halka konuşup, onlara razı olduğunuzu bildireceğim!" dedi. "Pekala" dediler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) hitabesinde:
"Bu Leysliler bana kısas talebiyle geldiler. Ben onlara (kısasa bedel) şu şu miktar diyet teklif ettim, onlar da razı oldular, siz de razı mısınız?" diye sordu. Fakat berikiler:
"Hayır, razı değiliz!" dediler. Mühacirün onlara kızıp üzerlerine yürüdü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onlara dokunmamalarını emretti, Muhacirun da ileri gitmekten vazgeçti. Sonra onları çağırıp, onlara verdiğini artırdı ve sordu:
"Razı oldunuz mu?"
"Evet" dediler. Resûlullah tekrar:
"Ben halka hitap edip, razı olduğunuzu bildireceğim" dedi. Onlar: "Pekala?" dediler. Resûlullah halkı çağırarak:
"Razı mısın?" diye sordu.
"Evet razıyız!" dediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1901</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hilal İbnu Sirac İbni Müccaa an ebihi an ceddihi tarikinden anlattığına göre: "(Ceddi Müccaa) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek Beni Zühl kabilesine mensup Benü Sedüs tarafından öldürülmüş olan kardeşinin diyetini taleb etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona:
"Eğer ben bir müşrik için diyete hükmetseydim kardeşin için hükmederdim. Fakat ben sana (diyet değil, bunun yerini tutacak) bir bedel vereyim" dedi ve ona, aleyhissalatu vesselam, Beni Zühl müşriklerinden elde edilecek ilk humustan yüz deve vereceğine dair (senet) yazdı.
(Müccaa bu yüz deveden) bir miktarını almıştı. (Tamanını almadan) Beni Zühl kabilesi Müslüman oldu. Bilahare Müccaa geri kalan develeri Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh)'den taleb etmek üzere, ona geldi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın borç senedini gösterdi.
Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) kendisine Yemame'den gelecek <b><span style="color: red;">zekat</span></b>tan ödenmek üzere on iki bin sa', yani dört bin sa' buğday, dört bin sa' arpa, dört bin sa' hurma yazdı. Resûlullah'ın verdiği yazıda (borç senedinde) şunlar yazılıydı: "Bismillahirrahmanirrahim. Bu Peygamber Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'den Beni Süleymli Müccaa İbnu Mürare'ye (verilmiş bir borç) senedidir. Ben kendisine (öldürülen) kardeşine bedel olarak, Beni Zülh müşriklerinden gelecek ilk humustan yüz deve vereceğim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1985</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hz. Muaz (radıyallahu anh)'ı Yemen'e gönderdi. (Giderken) ona dedi ki:
"Sen EhI-i Kitap bir kavme gidiyorsun. Onları davet edeceğin iIk şey AIIah'a ibadet olsun. AIIah'ı tanıdılar mı, kendilerine AIIah'ın <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı farz kılmış olduğunu, zenginlerinden alınıp fakirlerine dağıtılacağını onlara haber ver. Onlar buna da ittaat ederlerse kendilerinden <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı aI. <b><span style="color: red;">zekat</span></b> alırken halkın (nazarlarında) kıymetli olan mallarından sakın. Mazlumun bedduasını almaktan kork. Zira AIIah'la bu beddua arasında perde mevcut değildir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1987</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Muaz (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim malının <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını sevab umarak verirse, ona sevap verilir. Kim de <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını vermezse biz <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı ve malın yarısını (cezalı olarak, zorla) alırız. Bu, Rabbimizin kesin kararlarından biridir. Al-i Muhammed'e ondan bir hak yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1988</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) vefat edince, ondan sonra Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) halife seçildi. Bunun üzerine bedevilerden bir kısmı "irtidat" etti. (Hz. Ebu Bekir halife olarak onlarla savaşmaya karar verince) Hz. Ömer, "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "İnsanlar lailaheillallah deyinceye kadar onlarla savaşmaya emrolundum. Bunu söylediler mi, benden mallarını ve nefislerini korurlar. (İslam'ın) hakkı hariç artık hesapları da Allah'a kalmıştır!" demiş iken, sen nasıl insanlarla savaşırsın?" dedi. Hz. Ebu Bekir: "Allah'a yemin olsun, namazla <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ın arasını ayıranlarla savaşacağım. Zira <b><span style="color: red;">zekat</span></b>, malın hakkıdır. Vallahi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a vermekte oldukları bir oğlağı vermekten vazgeçseler, onu almak için onlarla savaşacağım" dedi. Hz. Ömer sonradan demiştir ki: "Allah'a yemin ederim, anladım ki, Hz. Ebu Bekir'in bu görüşü, Allah'ın savaş meselesinde ona ilhamından başka bir şey değildi. İyice anladım ki, bu karar hakmış."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1989</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizi (ticari olmayan) atın ve kölenin <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ından affettim. Öyle ise gümüş paralarınızın <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını verin. Bunun her kırk dirhemine bir dirhem vereceksiniz. Ancak yüz doksan dirheme <b><span style="color: red;">zekat</span></b> düşmez. İkiyüz dirheme ulaştı mı beş dirhem verilecektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1990</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh)'in anlattığına göre, Hz. Ebu Bekir es-Sıddik (radıyallahu anh), kendisini Bahreyn'e gönderdiği zaman, ona şu gelecek talimatı yazılı olarak vermiş ve altını da Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın mührü ile mühürlemişti. Mühüre nakşedilen yazı üç satır halinde idi. Bir satırda Muhammed, bir satırda Resül, bir satırda da Allah yazılı idi. Mektup şöyle idi: "Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın müslümanlara farz kıldığı ve Allah'ın da Resülüne emretmiş olduğu <b><span style="color: red;">zekat</span></b> farizasıdır. Müslümanlardan her kimden bu, usülünce taleb edilirse, derhal vermelidir. Kimden de belirtilenden fazlası istenirse vermesin:
1) 24 ve daha aşağı miktardaki deve için koyun olarak vacib <b><span style="color: red;">zekat</span></b>, her beş devede bir koyundur.
2) 25'e ulaştı mı, 35'e kadar, dişi bir bintu mehaz (ikinci seneye basan dişi deve); eğer bintu mehaz yoksa, bir ibnu lebun (ikisine basan erkek deve).
3) 36'ya ulaştı mı 45'e kadar, bir dişi bintu lebun (üç yaşına basan dişi deve).
4) 46'ya ulaştı mı 60'akadar, erkek devenin aşacağı bir dişi deve Tarükatu'l-fahl).
5) 61'e ulaştı mı 75'e kadar, bir ceza'a(beş yaşına basan bir deve).
6) 71'e ulaştı mı 90'akadar iki bintu lebun.
7) 91'e ulaştı mı 120'ye kadar, erkek devenin aşacağı iki hıkka (dördüne basan deve).
8) 120'yi aşınca, her kırk için bir bintu lebun.
9) Her 50'de, bir hıkka.
10) Sadece 4 devesi olana <b><span style="color: red;">zekat</span></b> düşmez, sahibi nafile olarak verirse o başka.
11) 5 devesi olana bir koyun düşer.
12) Koyunun <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı saime olanlardan alınır. (Saime kırda otlatılan hayvana denir.) Saime koyun 40'a ulaştı mı 120'ye kadar, bir koyun alınır.
13) 120'yi geçti mi 200'e kadar, iki koyun alınır.
14) 200'ü geçti mi 300'e kadar, üç koyun alınır.
15) 300'ü geçti mi her yüz koyunda bir koyun alınır.
16) Adamın saime koyunları 40'tan bir eksik olsa ona <b><span style="color: red;">zekat</span></b> düşmez. Sahibi (nafile olarak) kendiliğinden verirse o başka.
17) <b><span style="color: red;">zekat</span></b> korkusuyla, müteferriklerin araları birleştirilmez, birleşik olanlar da ayrılmazlar.
18) İki ortağın malından alınan <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ta her ikisi de, adalet üzere birbirlerine müracaat ederler.
19) <b><span style="color: red;">zekat</span></b> olarak çok yaşlı, ayıplı ve (koç, teke gibi) döl hayvanı verilmez, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> memuru kabül ederse o başka.
20) (İki yüz dirhemlik) gümüşte, onda birin dörtte biri (yani kırkta bir miktarı) <b><span style="color: red;">zekat</span></b> vacibtir.
21) Gümüş miktarı 190 dirhemse, 200 dirhemden az olursa <b><span style="color: red;">zekat</span></b> yoktur. Sahibi verirse o başka.
22) Kimin deve sayısı, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> olarak bir ceza'a vermeyi gerektiren miktarı bulur ve fakat sürüsünde ceza'a olmaz da hıkka olursa, bu kimseden hıkka</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1991</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Salim, babası Abdullah İbnu Ömer'den naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (mallardan alınması gereken) <b><span style="color: red;">zekat</span></b>larını miktarını belirten bir kitap yazmıştı. Amillerine göndermeden vefat etti. Resûlullah onu kılıncına yakın olarak asmıştı. Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh), ölünceye kadar onunla amel etti. Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh) de ölünceye kadar onunla amel etti. Bu kitapta şunlar yazılı idi:
Develer
1) 5 devenin <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı 1 koyundur.
2) 10 devenin <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı 2 koyundur.
3) 15 devenin <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı 3 koyundur.
4) 20 devenin <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı 4 koyundur.
5) 25'e ulaştı mı 35'e kadar, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> bir bintu mehaz'dır.
6) 36'ya ulaştı mı 45'e kadar, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> bir ibnu lebun'dur.
7) 46'ya ulaştı mı 60'a kadar, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> bir hıkka'dır.
8) 61'e ulaştı mı 75'e kadar, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> bir ceza'a'dır.
9) 76'ya ulaştı mı 90'a kadar, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> 2 ibnetu lebûn'dur.
10) 91'e ulaştı mı 120'ye kadar, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> 2 hıkka'dır.
11) Deve 120'den fazla ise <b><span style="color: red;">zekat</span></b> her elliye bir hıkka; her kırka bir ibnetu lebûn <b><span style="color: red;">zekat</span></b> gerekir.
Koyuna Gelince
12) 40'a ulaşınca 120 koyuna kadar <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı 1 koyundur.
13) 121'e ulaşınca 200 koyuna kadar <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı 2 koyundur.
14) 201'e ulaşınca 300 koyuna kadar <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı 3 koyundur.
15) 300'ü aştı mı her 100 koyuna bir koyun <b><span style="color: red;">zekat</span></b> düşer, yüzden aşağıda kalan küsurata <b><span style="color: red;">zekat</span></b> düşmez.
16) <b><span style="color: red;">zekat</span></b> korkusuyla müctemi (birleşik) olanlar ayrılmaz, müteferrik (ayn) olanlar da birleştirilmez.
17) İki ortağın malından alınan <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ta, her ikisi de adalet üzere birbirlerine müracaat ederler.
18) <b><span style="color: red;">zekat</span></b> olarak, çok yaşlı ve ayıplı olan hayvan alınmaz.
19) Zühri der ki: "<b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı almak üzere memur geldiği vakit, koyunlar üç sınıfa ayrılır: Üçte biri kötü, üçte biri iyi, üçte biri de vasat. <b><span style="color: red;">zekat</span></b> memuru, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> payını vasat kısmından alır." Zühri, sığırdan bahsetmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1992</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'üd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Her otuz sığır için erkek veya dişi bir tebi' <b><span style="color: red;">zekat</span></b> verilir. Her kırk sığır için de bir müsinne <b><span style="color: red;">zekat</span></b> verilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1994</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süfyan İbnu Abdillah es-Sakafi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) kendisini <b><span style="color: red;">zekat</span></b> tahsildarı olarak göndermişti. Gittiği yerde kuzuları halkın addedip, sayıya dahil etmedi. Kendisine: "Kuzuları bizden sayıp, onlardan bir şey almıyor musun?" dediler. (Medine'ye geri dönüp) Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e uğrayınca, durumu ona anlattı. Hz. Ömer: "Evet kuzuyu onlara iade edersin, çoban onu götürür, tahsildar almaz. Eküle (denen hususi şekilde kesip, yemek için beslenmiş) olanı, Rübba (denip sütü için evde beslenmekte) olanı, Mahız (denen hamile) olanı, (teke koç gibi) döl alınan davarı <b><span style="color: red;">zekat</span></b> olarak almaz. Ceza'a'yı (beş yaşına basmış deve), seniyye'yi (altı yaşına basmış deve) alır. Bu, davarın iyisi ile düşüğü arasında orta halli olanıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1995</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi tarikiyle anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">zekat</span></b>ta ne ayağa getirtme, ne uzağa gitme vardır. <b><span style="color: red;">zekat</span></b>lar evlerinde alınır."
Muhammed İbnu İshak bunu şöyle açıklamıştır: "<b><span style="color: red;">zekat</span></b> mükellefi, <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını tahsildarın ayağına getirmez. Tahsildar da mükellefin uzaktaki (tarla, ağıl, yayla vs. gibi) yerlerine gitmez. <b><span style="color: red;">zekat</span></b>lar mükelleflerin ikamet mahallerinde alınır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1996</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İslam'da ne (<b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı) ayağa getirme, ne (<b><span style="color: red;">zekat</span></b> için uzağa gitme, ne de şiğar (mehre bedel nikahlama) vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1997</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şuayb, an ebihi an ceddihi tarikinden anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a bir kadın, beraberinde bir kızı olduğu halde geldi. Kızın elinde, altından kalın iki bilezik vardı.
"Bunların <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını verdin mi?" diye (Resûlullah aleyhissalatu vesselam) kadına sordu. Kadın:
"Hayır!" diye cevap verdi. Resûlullah:
"Kıyamet günü Allah'ın, onları sana ateşten iki bilezik yapması seni memnun eder mi?" dedi. Bunun üzerine kadın, bilezikleri derhal çıkarıp Resûlullah'ın önüne bıraktı ve:
"Bunlar Allah ve Resülüne aittir!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1998</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ata (rahimehullah) der ki: "Bana ulaştı ki, Ümmü Seleme (radıyallahu anha) şöyle demiştir: "Ben altından zinetler takınıyordum. Bir gün: "Ey Allah'ın Resülü! Bu, (Kur'àn'da yasaklanan) kenz sayılır mı?" diye sordum. Bana şöyle cevap verdi:
"<b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı verilecek miktara ulaşan şeyin <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı verilirse kenz sayılmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1999</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kasım İbnu Muhammed anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anha) kardeşi Muhammed'in yetim kızlarını terbiyesine almış, onları hacr devrelerinde himaye ediyordu. Kızların (kendi mülkleri olan) zinetleri vardı. Hz. Aişe bu zinetler için <b><span style="color: red;">zekat</span></b> vermiyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2000</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi, İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'den anlatıyor: "İbnu Ömer, kızlarını ve cariyelerini altınla tezyin eder, fakat bu zinetler için <b><span style="color: red;">zekat</span></b> vermezdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2001</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Nehir ve yağmur sularının suladığı şeylerden (<b><span style="color: red;">zekat</span></b> olarak) öşür (onda bir) alınır. Hayvanla sulananlardan öşrün yarısı (yirmide bir) <b><span style="color: red;">zekat</span></b> alınır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2003</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Attab İbnu Üseyd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize, hurmaya tahmin biçtiğimiz gibi, üzüme de tahmin biçmemizi ve <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını kuru üzüm olarak almamızı emretti, tıpkı hurmanın <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını kuru hurma olarak aldığımız gibi."
"Hars" hazr, tahmin ve takdir demektir. Tirmizi, şöyle açıklamıştır: "Hars, bu işi anlayanın ağaca bakıp: "Bu üzümden şu kadar mahsül, bu hurmadan şu kadar hurma çıkar" demesidir. Bunun <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı adamlara borç yazılır. Yahud takdirci bu mahsulün öşrüne bakar ve bunu sahiplerine borç olarak tesbit eder, sonra mal sahibi ile meyveyi başbaşa bırakır, onlar diledikleri tasarrufu yaparlar. Meyva olgunlaştı mı onlardan öşrünü alır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2005</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hayvan(ın sebep olduğu mağduriyet) hederdir, kuyu(nun sebep olduğu mağduriyet) hederdir. Maden (in sebep olduğu mağduriyet) hederdir. Defineye humus (beşte bir nisbetinde <b><span style="color: red;">zekat</span></b>) vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2009</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Müslüman üzerine, atı ve kölesi için <b><span style="color: red;">zekat</span></b> mükellefiyeti yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2010</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sahiheyn'de gelen diğer bir rivayette şöyle buyurulmuştur: "(Kadın veya erkek köle için) sadece sadaka-i fıtr'dan başka bir <b><span style="color: red;">zekat</span></b> ödenmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2011</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Balda on tuluk için bir tuluk <b><span style="color: red;">zekat</span></b> vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2012</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim, maI sahibi bir yetime veli olursa, bu malla ticaret yapsın, malın <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını yiyip bitirmesine terketmesin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2013</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Abbas (radıyallahu anhüm ), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a hayırda acele etmek maksadıyla daha senesi dolmadan, erken vakitte <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ın verilmesi husüsunda sormuştu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu hususta ona müsaade etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2014</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zübeyr'in azadlısı Muhammed İbnu Ukbe'den yapılan rivayete göre, Kasım İbnu Muhammed'e, mukatebe akdi yaptığı köle (sin)den aldığı para sebebiyle kendisine <b><span style="color: red;">zekat</span></b> düşüp düşmeyeceğini sormuştu. Kasım, kendisine şu cevabı verdi: "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) üzerinden bir yıl geçmeyen maldan <b><span style="color: red;">zekat</span></b> almazdı." Kasım ilaveten der ki: "Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh), halk kendisine bağışlarda bulunurken onlardan her birine: "Sana <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı vacib kılacak miktarda malın var mı?" diye sorardı. Adam: "Evet!" derse, onun getirdiği bağıştan, malına düşecek miktarda <b><span style="color: red;">zekat</span></b> alırdı. Adam: "Hayır!" diyecek olursa, bağışını adama teslim eder ve hiçbir şey almazdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2015</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Muaz (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Yemen'e gönderirken kendisine demiştir ki: "<b><span style="color: red;">zekat</span></b> oIarak hububattan hububat aI, davardan koyun aI, deveden erkek veya dişi bir deve (bair) aI, sığırdan da bir sığır aI."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2016</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Semüre İbnu Cündüb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) satmak üzere hazırladığımız şeyden <b><span style="color: red;">zekat</span></b> vermemizi emrederdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2017</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnu Ebyaz, babası Ebyaz İbnu Hammal (radıyallahu anh)'dan naklettiğine göre, "O (Ebyaz) kavminin, murahhası olarak Hz. Peyamber (aleyhissalatu vesselam)'a geldiği vakit, Resûlullah'la konuşup Sebe halkından <b><span style="color: red;">zekat</span></b> almamasını söylemiştir. Hz. Peygamber, ona:
"Ey Sebe'nin kardeşi, demiştir, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> şart."
"Ey Allah'ın Resülü, bizim ektiğimiz şey sadece pamuk. Sebe halkı dağıldı, onlardan halkı dağıldı, onlardan Me'rib'de az bir halk kaldı" dedi.
Bunun üzerine Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Me'rib'de kalan Sebeliler için her yıl, Meafiri kumaşın değerine denk, yetmiş takım kumaş elbise vermeleri şartıyla sulh antlaşması yaptı. Onlar bu <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) vefat edinceye kadar ödemeye devam ettiler. Sonra Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) de hayatı boyunca bu antlaşmayı te'yid etti. Hz. Ebu Bekir vefat edince bu antlaşma sona erdi, onlardan <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ın muktezasına göre vergi alındı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2023</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) ramazan <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını müdd-i Nebi (aleyhisselam) ile verirdi. Kefaret-i yemini de müdd-i Nebi ile öderdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2024</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kays İbnu Sa'd İbnu Ubade anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), <b><span style="color: red;">zekat</span></b> emri gelmezden önce, bize sadaka-i fıtr'ı emretmişti. <b><span style="color: red;">zekat</span></b> farz kılınınca, fıtır sadakasını ne emretti ne de nehyetti. Biz onu yerine getirmeye devam ettik..."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2025</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Humeyd es-Saidi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">zekat</span></b> toplama işinde bir adam istihdam etti. -Bir rivayette "Beni Süleym'in <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını toplama işinde" denmiştir- Adam vazifeden dönünce:
"Bu size aittir, şu da bana hediye edilenler!" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (öfkeyle) minbere çıkıp, Allah'a hamd ve senada bulunduktan sonra şunları söyledi:
"Emma ba'd, Ben sizden birini, Allah'ın bana tevdi ettiği bir işte istihdam ederim. Sonra o gelir:
"Bu size aittir, şu da bana hediye edilenler!" der. Bu adama, babasının veya anasının evinde otursaydı da, eğer doğru sözlüyse hediyesi ayağına gelseydi ya! Vallahi sizden kim haksız bir şey alırsa mutlaka onu boynunda taşır olduğu halde Kıyamet günü Allah'la karşılacaktır. Eğer bu haksız aldığı şey deve ise böğürecek, sığırsa möleyecek, koyunsa meleyecek!"
Sonra Resûlullah ellerini kaldırdı, o kadar ki koltuk altındaki beyazlık gözüktü:
"Allah'ım tebliğ ettim mi?" dedi ve bu sözünü üç kere tekrar etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2026</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Beşir İbnu'l-Hasasiye (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resülü! dedik, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> toplayanlar, bize haksızlık edip borcumuzdan fazlasını alıyorlar, biz malımızdan haksızlıkları kadarını gizleyelim mi?"
"Hayır!" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2027</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">zekat</span></b>ta haddi aşan, vermeyen gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2028</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">C'abir İbnu Atik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Size bir grup sevimsiz atlılar gelecek. Geldikleri zaman, onları iyi karşılayın. Onlarla talep ettikleri şeylerin arasından çekilin. Adalet ederlerse bu kendi lehlerinedir. Zulmederlerse bu da onların aleyhlerindedir. Siz onları razı edin. <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ınızın kemali onların rızasına bağlıdır. (Öyle ise onları razı edin ki) sizlere dua etsinler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2029</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rafi' İbnu Hadic (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı hakkaniyetle toplayan tahsildar, evine dönünceye kadar, AIIah Teala yolunda cihad yapan asker gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2030</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Babam ashabu'ş-şecereden idi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kendisine bir kavm <b><span style="color: red;">zekat</span></b>larını getirince şöyle dua buyururlardı:
"Allah'ım Ebu Evfa'ya rahmet buyur" diye dua etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2031</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hasan İbnu Ali (radıyallahu anhüma) <b><span style="color: red;">zekat</span></b> hurmasından bir tanesini alıp, hemen ağzına attı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Hişt, hişt at onu! Bilmiyor musun, biz <b><span style="color: red;">zekat</span></b> yemiyoruz!" -veya: "Bize <b><span style="color: red;">zekat</span></b> helal değildir!-" diye müdahale etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2034</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">(Peygamberimizin azadlısı) Ebu Rafi' (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Beni Mahzüm'dan bir adamı <b><span style="color: red;">zekat</span></b> toplamak üzere gönderdi. Adam bana: "Benimle sen de gel, <b><span style="color: red;">zekat</span></b>tan sana da bir pay düşsün" dedi. Kendisine "Hele Resûlullah'a bir sorayım" cevabını verdim ve sordum. Efendimiz: "Bir kavmin azadlısı o kavimden sayılır, bize sadaka helal değildir" buyurdu."
İbnu'l-Esir der ki: "Bütün mezheplerce meşhur olan görüşe göre, Beni Haşim ve Beni Muttalib'in azadlılarına <b><span style="color: red;">zekat</span></b> haram değildir. Bu meselede Şafi mezhebinde iki görüş mevcuttur: Birine göre, Beni Haşim ve Beni Muttalib'e <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı haram kılan sebebin sona ermesi ve <b><span style="color: red;">zekat</span></b>a bedel pay aldıkları humus hissesinin ortadan kalkmış olmasından dolayı <b><span style="color: red;">zekat</span></b> haram olmaz.
Diğerine göre, bu hadis sebebiyle haramdır.
Ortadaki bu ihtilafın -yani sadaka Beni Haşim ve Muttalib azadlılarına haram değil diyen görüşle haram olduğunu söyleyen bu hadisin te'lifine gelince: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu sözü, Ebu Rafi'e, tenzihen ve kendilerine benzemeye ve sünnetine uymaya teşviken söylemiş olmalıdır (gerçek manada haram etmek ve kesin bir hükümle yasaklamak maksadıyla değil.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2038</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İsmi Nüseybe olan Ümmü Atiyye (radıyallahu anha) anlatıyor: "Bana bir koyun tasadduk edilmişti. Hz. Aişe (radıyallahu anha)'ye bir miktar et gönderdim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) o sırada Hz. Aişe'ye:
"Yiyecek birşeyler var mı?" diye sormuş, Hz. Aişe (radıyallahu anha) de:
"Hayır! Ancak, Nüseybe'nin şu (kendisine tasadduk edilen) koyundan gönderdiği bir miktar et var" cevabını vermiş. Resûlullah:
"Getir onu, o koyun yerini bulmuş (bize hediye olarak gelen <b><span style="color: red;">zekat</span></b> olmaktan çıkmış)tır" demiş."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2040</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Beşir İbnu Yesar (rahimehullah)'dan nakledildiğine göre, Sehl İbnu Ebe Hasme denen Ensar'dan bir zat ona şunu haber vermiştir:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), kendisine (Sehl'e) <b><span style="color: red;">zekat</span></b> develerinden yüz tanesini diyet olarak ödemiştir. Yani, Hayber'de öldürülen Ensari'nin diyeti olarak."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2082</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu Amir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ehline takı ve ipeği yasakladı ve: "Eğer sizler cennet takılarını ve cennetin ipeğini seviyorsanız, bunları dünyada takınıp giymeyin" buyurdu."
Nesai'nin İbnu Ömer'den yaptığı bir diğer rivayette: "Resulullah, altın takınmayı, mukatta yani az bir parça olmak kaydıyla tecviz etti" denilmiştir.
Mukatta: Az bir şey demektir, kulağın üst kısmına takılan küçük halka, kadın yüzüğü gibi. İsraf, kibir ve <b><span style="color: red;">zekat</span></b> vermekten kaçınmak gibi durumları mekruh addetmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3127</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kays İbnu Sa'd İbnu Ubade (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Biz Aşura günü oruç tutuyor ve sadaka-ı fıtrı ödüyorduk. Ramazan orucunun farziyyeti ve <b><span style="color: red;">zekat</span></b> emri inince artık onunla emredilmedik, ondan yasaklanmadık da, biz onu yapıyorduk."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3228</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Bir bedevi gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! Bana hicretten haber ver!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Vah sana! O ağır bir iştir. Senin develerin var mı?" dedi. adam, "Evet!" deyince:
"<b><span style="color: red;">zekat</span></b>larını veriyor musun?" diye sordu. Adam yine "Evet!" deyince:
"öyleyse sen o uzaklarda kal ve çalış, zira Allah senin amelinden hiçbir şeyi eksiltmeyecektir" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3505</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a meytenin <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ından (kendiliğinden ölen hayvanın derisinin nasıl temiz kılınacağından) sorulmuştu.
"Meytenin <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı (temiz kılınması) onun debbağlanmasıdır" diye cevap verdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4267</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Vehb İbnu Mürebbih anlatıyor: "Bey'at yaptıkları zaman Sakif'in durumu ne idi?" diye sordum.
"Sadaka (<b><span style="color: red;">zekat</span></b> = vergi) vermemeyi, cihad etmemeyi şart koştular" dedi ve Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "(Onlar gerçek manada müslüman olunca, kendiliklerinden) <b><span style="color: red;">zekat</span></b> da verecekler, cihada da katılacaklar!" dediğini işittiğini söyledi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4437</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Adiyy radıyallahu anh anlatıyor: "Kavmimden bir grupla Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh'ın yanına geldim. Tayy kabilesine mensup her bir adam için ikibin (dirhem) tahsisat ayırdı, benden ise yüz çevirdi. Ben kurşısına geçtim, yine benden yüz çevirdi. Ben tekrar karşı tarafına geçtim. O yine bana tersini döndü. Bu durumda, ben:
"Ey mü'minlerin emiri! Beni tanıyor musun?" dedim. Güldü ve:
"Evet! Vallahi seni tanıyorum!" dedi ve ilave etti:
"Onlar kafirken sen iman etmiştin. Onlar yüz çevirirken sen gelmiş (teslim olmuş)tun. Onlar ahdinden cayarken sen ahdinde sadık kalmıştın. Ayrıca, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yüzünü ve Ashab'ının yüzlerini ağartan ilk <b><span style="color: red;">zekat</span></b> parası da, senin Tayy kabilesinden Resûlullah7a getirdiğin <b><span style="color: red;">zekat</span></b> parası olmuştu."
(Hz. Ömer bu sözlerinden) sonra, (bana vermeyişinin) özrünü beyana geçti ve dedi ki:
"Ben, fakirlik sebebiyle yoksul duruma düşenlere tahsisat ayırdım. Onlar aşiretlerinin seyyidleridir. Temsil ettikleri adamlarının (arız olacak kıtlık hallerinde onlara infak gibi) hukuklarını üzerlerinde taşımaktadırlar. (Bu sebeple, geride kalan adamları adına onlara tahsisat verdim)."
Bu açıklama üzerine Adiyy, Hz. Ömer'e:
"Öyleyse tamam, bana vermemeni normal karşılarım" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4504</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Beni Temim'i, haklarında Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğim üç şeyden sonra hep sever oldum. Demişti ki: "Onlar Deccal'e karşı ümmetimin en şiddetlisidirler." Onların <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ları gelmiştir. Aleyhissalatu vesselam:
"Bu, kavmimizin <b><span style="color: red;">zekat</span></b>larıdır!" buyurdular. Hz. Aişe radıyallahu anha'nın yanında onlardan bir esire kadın vardı,
"Onu azad et, çünkü o, Hz. İsmail evlatlarından!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4627</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: "Bir seferde Resûlullah'la beraberdik. Bir gün yakınına tesadüf ettim ve beraber yürüdük.
"Ey Allah'ın Resûlü, dedim. Beni cehennemden uzaklaştırıp cennete sokacak bir amel söyle!"
"Mühim bir şey sordun. Bu, Allah'ın kolaylık nasib ettiği kimseye kolaydır; Allah'a ibadet eder, Ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılarsın, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> verirsin, ramazan orucunu tutarsın, Beytullah'a hacc yaparsın!" buyurdular ve devamla: "Sana hayır kapılarını göstereyim mi?" dediler.
"Evet ey Allah'ın Resûlü" dedim.
"Oruç (cehenneme) perdedir; sadaka hataları yok eder, tıpkı suyun ateşi yoketmesi gibi. Kişinin geceleyin kıldığı namaz salihlerin şiarıdır" buyurdular ve şu ayeti okudular. (Mealen): "Onlar ibadet etmek için gece vakti yataklarından kalkar, Rablerinin azabından korkarak ve rahmetini ümid ederek O'na dua ederler. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeyden de bağışta bulunurlar" (Secde 16)
Sonra sordu: "Bu (din) işinin başını, direğini ve zirvesini sana haber vereyim mi?"
"Evet, ey Allah'ın Resûlü!" dedim. "Dinle öyleyse" buyurdu ve açıkladı:
"Bu dinin başı İslam'dır, direği namazdır, zirvesi cihaddır!"
Sonra şöyle devam buyurdu: "Sana bütün bunları (tamamlayan) baş amili haber vereyim mi?"
"Evet ey Allah'ın Resûlü!" dedim.
"Şuna sahip ol!" dedi ve eliyle diline işaret etti. Ben tekrar sordum: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz konuştuklarımızdan sorumlu mu olacağız?"
"Anasız kalasıca Muaz! İnsanları yüzlerinin üstüne -veya burunlarının üstüne dedi- ateşe atan, dilleriyle kazandıklarından başka bir şey midir?" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4628</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim namazı kılar, <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı verir ve Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmadan ölürse, ona mağfiret etmek Allah üzerine bir hak olur. Hicret etse veya doğduğu yerde ölse de!"
Dedik ki: "Ey Allah'ın Resûlü! Biz bunu halka anlatsak da sevinseler olmaz mı?"
"Cennette yüz derece var. Her iki derece arasında arzla sema arasındaki kadar mesafe var. Allah onu kendi yolunda cihad edenlere hazırladı. Ben mü'minleri bindirebileceğim bir şey bulamamam sebebiyle onlar da (bu yüzden cihada iştirak edemedikleri için) benden geri kalmalarına üzülmeleri suretiyle mü'minlere meşakkat vermemiş olsaydım, hiçbir seriyyeden geri kalmaz, (her birine) iştirak ederdim. Ben (cihad esnasında) öldürülüp, sonra tekrar diriltilmeyi, tekrar öldürülmeyi isterim" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4767</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Ebi Kurre anlatıyor: "Huzeyfe radıyallahu anh Medain'de iken, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın öfke halinde, ashabından bazılarına sarfettiği sözleri anlatıyordu. Huzeyfe'den bunları işitenlerden birkısmı Selman radıyallahu anh'a gelip, Huzeyfe'nin anlattıklarını kendisine söylüyorlardı. Selman da onlara:
"Huzeyfe söylediğini daha iyi bilir!" diyordu. Onlar da tekrar Huzeyfe'nin yanına dönüp kendisine:
"Biz senin söylediklerini Selman'a sorduk. Ne tasdik etti ne de reddetti" dediler. Bunun üzerine Huzeyfe (Sebze tarlasında bulunan) Selman radıyallahu anhüma'nın yanına gidip:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğim şeyler hususunda beni niye tasdik etmedin?" diye sordu. Selman da:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam öfkelenir ve öfkeli iken konuşurdu. Razı olur ve rıza halinde de konuşurdu!" cevabını verdi ve sonra devamla:
"Ey Huzeyfe! dedi. Sen, kalplerde, birkısım insanlara sevgi, birkısım insanlara buğz hasıl edip aralarında ihtilaf ve ayrılıklara sebep olan bu konuşmalardan vazgeçsen olmaz mı! Nitekim biliyorsun ki, Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) hutbesinde şöyle buyurmuştu: "Allahım! Ben senin katından bir garanti talep ediyorum: Ümmetimden kime öfkeli halimde (haksız yere) sebbetmiş veya lanet etmiş (veya vurmuş veya incitmiş) isem -ki ben de ademoğluyum, tıpkı onların öfkelenmeleri gibi öfkelenirim. Halbuki sen beni alemlere rahmet olarak gönderdin- bu (haksız sözümü) o kimseler için Kıyamet günü rahmet, (<b><span style="color: red;">zekat</span></b>, ecir, yakınlık vesilesi, tuhûr) kıl. (Ta ki o vesile ile sana yaklaşsın!)"
Ey Huzeyfe! Allah'a yemin olsun, ya bu konuşmalardan vazgeçeceksin, yahut da seni Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh'a yazıp şikayet edeceğim!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5010</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):
"Ümmetim onbeş şeyi yapmaya başlayınca ona büyük belanın gelmesi vacip olur!" buyurmuşlardı. (Yanındakiler:) "Ey Allah'ın Resûlü! Bunlar nelerdir?" diye sordular. Aleyhissalatu vesselam saydı:
-Ganimet (yani milli servet, fakir fukaraya uğramadan sadece zengin ve mevki sahibi kimseler arasında) tedavül eden bir meta haline gelirse,
-Emanet (edilen şeyleri emanet alan kimseler, sorumlu ve yetkililer, memurlar) ganimet (malı yerini tutup, yağmalayıp nefislerine helal) kıldıkları zaman,
-<b><span style="color: red;">zekat</span></b> (ödemeyi ibadet bilmeyip bir angarya ve) ceza telakki ettikleri zaman.
-Kişi annesinin hukukuna riayet etmeyip, kadınına itaat ettiği;
-Babasından uzaklaşıp ahbabına yaklaştığı;
-Mescidlerde (rıza-yı ilahi gözetmeyen husûmet, alış-veriş, eğlence ve siyasiyata vs. müteallik) sesler yükseldiği zaman.
-Kavme, onların en alçağı (erzel) reis olduğu;
-(Devlet otoritesinin yetersizliği sebebiyle tedhiş ve zulümle insanları sindiren zorba) kişiye zararı dokunmasın diye hürmet ettiği;
-(Çeşitli adlarla imal edilen) içkiler (serbestçe) içildiği;
-İpek (haram bilinmeyip erkekler tarafından) giyildiği;
-(San'at, bale, konser gibi çeşitli adlar altında; bar, gazino, dansing ve salonlarda ve hatta televizyon ve filim gibi çeşitli vasıtalarla yaygın şekilde) şarkıcı kadınlar ve çalgı aletleri edinildiği;
-Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere (çeşitli ithamlar ve bahanelerle) hakaret ettiği zaman artık kızıl rüzgarı, (zelzeleyi), yere batışı (hasfı) veya suret değiştirmeyi (meshi) (veya gökten taş yağmasını, (kazfi) bekleyin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5161</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Hz. Ömer radıyallahu anh beni, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> (toplama işine) tayin etti. Bu işi tamamlayınca bana ücret verilmesini emretti. Ben:
"Ben Allah rızası için çalıştım, ücretim Allah üzerinedir!" dedim. Hz. Ömer:
"Sen, sana verileni al. Nitekim ben de Resûlullah aleyhissalatu vesselam zamanında çalışmıştım. Bana ücret verdi. hatta (ilk seferinde) ben de senin söylediğini söyledim. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam bana:
"Sen istemediğin halde sana birşeyler verilirse, onu al ye ve tasadduk et!" buyurdular" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5323</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ribayı yiyeni, yedireni, riba akdini yazanı, sadakaya (<b><span style="color: red;">zekat</span></b>a) mani olanı, dövme yapanı, dövme yaptıranı -hastalık sebebiyle olan hariç- hulle yapanı, hulle yaptıranı lanetledi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5525</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bana Ebu Süfyan İbnu Harb anlattı ve dedi ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile aramızda sulh(-u Hudeybiye) olduğu bir sırada Şam'a gitmiştim. Ben orada iken, Herakliyus'a, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bir mektup getirildi. Mektubu Dıhyetu'l-Kelbi getirmişti. Onu Busra emirine teslim etti. O da, Rum Kralı Herakliyus'a ulaştırdı. Herakliyus:
"Peygamber olduğunu zanneden şu adamın kavminden buralarda birileri var mı?" diye sordu. Ona "evet var!" dediler ve ben bir grup Kureyşliyle birlikte çağırıldım. Yanına girdik. Bizi önüne oturttu.
"Ona nesebce en yakın olan kimdir?" dedi. Ben atıldım:
"Benim!" dedim. Bunun üzerine beni, arkadaşlarım arkamda kalacak şekilde önüne oturttu. Sonra tercümanını getirtti.
"Şunlara söyle, ben şuna, o peygamber olduğunu zanneden kimse hakkında soracağım. Eğer cevaplarında bana yalan söylemeye kalkarsa, onu tekzib etsinler!" dedi. Ebu Süfyan der ki:
"Allah'a yemin olsun. Eğer yalanım, aleyhime tesir hasıl eder korkusu olmasaydı, cevaplarım sırasında yalan söylerdim. Sonra Herakliyus, tercümanına:
"Sor şuna! O zatın aranızdaki nesebi nasıldır?" dedi. Ben:
"O, aramızda asil bir nesebe sahiptir" dedim. O tekrak sordu:
"O'nun ecdadı arasında kral var mı?
"Yok!" dedim.
"Siz onu bu iddiasından önce hiç yalanla itham ettiniz mi?" dedi. Ben:
"Hayır!" dedim.
"Ona insanların eşraf takımı mı tabi oluyor, zayıflar takımı mı? dedi.
"Zayıflar takımı!" dedim.
"Artıyorlar mı azalıyorlar mı?" dedi. Ben:
"Eksilmiyorlar, bilakis artıyorlar" dedim. O tekrar sordu:
"Dine girdikten sonra hoşnutsuzlukla dininden vazgeçen, irtidad eden oldu mu?"
"Hayır!" dedim.
"Onunla hiç savaştınız mı?" dedi. Ben:
"Evet!" dedim.
"Onunla savaşınız nasıl oldu?" dedi.
"Harb onunla bizim aramızda münavebeli oldu. O bize karşı kazandı, biz de ona karşı kazandık!" dedim.
"Verdiği sözden caydığı oldu mu?" dedi.
"Hayır! Ancak, aramızda bir sulh var, bu esnada ne yapacak bilmiyoruz!" dedim.
Ebu Süfyan der ki: "Allah'a yemin olsun o konuşmamız esnasında, (aleyhte) bundan başka bir şey söyleme imkanı bulamadım." Herakliyus sormaya devam etti:
"Muhammed'den önce bu sözü söyleyen bir başkası var mıydı?" dedi.
"Hayır!" dedim. Bunun üzerine tercümanına:
"Söyle ona! Ben sana "aranızdaki nesebi" nden sordum, sen onun asaletli biri olduğunu söyledin. İşte peygamberler de böyledir, hep kavimleri arasında neseb sahiplerinden gönderilirler. Ben sana "ecdadı içinde kral var mı?" diye sordum "yok!" dedin. Ben de "eğer ecdadı arasında bir kral olsaydı bu ecdadının kraliyetini arayan bir adam" diyecektim. Ben, "ona tabi olanlar" dan sordum: "Cemiyetin zayıf takımı mı yoksa eşraf kesimi mi?" diye. Sen "zayıflar!" dedin. Peygamberlere tabi olanlar işte bunlardır. Ben sana "bu iddiasından önce onu hiç yalanla itham ettiniz mi?" diye sordum, sen "hayır!" dedin. Böylece anladım ki o, ne insanlara ne de Allah'a yalan söyleyecek biri değildir. Ben sana "d</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5529</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a vahiy indiği zaman, yüzünün yakınlarında arı uğultusu gibi bir ses işitilirdi. Bir gün, O'na vahiy indirildi. Bir müddet öyle kaldı. Sonra o hal açıldı. O da Mü'minûn suresinden ilk on ayeti okudu:
"Mü'minler kurtuluşa ermiş, umduklarına kavuşmuşlardır. Onlar namazlarını Allah'tan korkarak, hürmet ve tevazu içinde ve tadil-i erkan ile kılarlar. Onlar dünya ve ahiretlerine faydası dokunmayan her türlü şeyden yüz çevirirler. Onlar nail oldukları her türlü nimetin <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını aksatmadan verirler. Onlar namuslarını korurlar. Ancak hanımlarına ve cariyelerine karşı müstesna; bunlarla olan yakınlıklarından dolayı kınanmazlar. Kim helal sınırını aşarak bunların ötesine geçmek isterse, işte öyleleri haddini aşmış olanlardır. O mü'minler ki, Allah'a ve kullara karşı olan emanet ve mesuliyetlerini yerine getirirler ve sözlerinde dururlar. Onlar namazlarını devamlı olarak, vaktinde ve şartlarına riayet ederek kılarlar. İşte onlar varislerin ta kendileridir. Onlar Firdevs cennetine varis olurlar. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır" (Mü'minûn, 1-11).
Arkadan dedi ki: "Kim bu on ayeti yerine getirirse cennete girer."
Sonra kıbleye yöneldi ve ellerini kaldırıp:
"Allahım (hayrımızı) artır, bizi (iyilik yönüyle) noksanlaştırma. Bize ikram et, zillete düşürme. Bize ihsanda bulun, mahrum etme. Bizi tercih et, (düşmanlarımızı) bize tercih etme. Allahım, bizi razı kıl, bizden de razı ol!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5908</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radiyallahu anh anlatıyor: "Abdullah İbnu Ebi Talha'yı, tahnik ediversin diye Resulullah aleyhissalatu vesselam'a götürdüm. Onu elinde en vurma sisi olduğu halde <b><span style="color: red;">zekat</span></b> develerini enlerken buldum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5964</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim, Allah'a herhangi bir şerik koşmadan tam bir ihlas yani Allah'ın birliğine iman, O'na halisane kulluk, namaz ve <b><span style="color: red;">zekat</span></b> vazifelerini yapma hali üzere dünyayı terkederse, Allah kendisinden razı olmuş halde ölmüş olur."
Hz. Enes radıyallahu anh devamla der ki: "İşte bu hal, peygamberlerin hepsi tarafından getirilmiş olan (ve Allah indinde makbul olduğu Kur'an'da belirtilen (Al-i İmran 19)) gerçek dindir. Bu dini, peygamberler, Rablerinden alıp beşeri hevaya dayanan (felsefi nazariye ve) iddialar ortalığı kaplamazdan önce, insanlara tebliğ etmişlerdi.
Bu hakikatı tasdik eden Kur'ani nasslar mevcuttur. Bilhassa en son inen (suredeki) şu ayet onlardandır: "Eğer (o müşrikler) tevbe eder, -Enes der ki: "Tevbeden murad putları ve onlara tapmayı bırakmaktır- namazlarını dosdoğru kılar ve <b><span style="color: red;">zekat</span></b>larını verirlerse siz de onları serbest bırakın. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir" (Tevbe 5).
Bir diğer ayette şöyle buyrulmuştur: "Eğer tevbe eder, namazlarını dosdoğru kılar ve <b><span style="color: red;">zekat</span></b>larını verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir" (Tevbe 11).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6272</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) bize hitap etti ve dedi ki: "Ey insanlar! Ölmezden önce Allah'a tevbe edin. (Musibet hastalık, yaşlılık gibi) ağır meşguliyetlere düşmezden önce salih ameller işlemede acele edin. Çok zikir ederek, gizli ve açık çok sadaka vererek Allah'a karşı üzerinizdeki borcu ödeyin ki bol rızka, ilahi nusrete ve ıslah-ı hale mazhar olasınız. Bilesiniz Allah, benim içinde bulunduğum şu makamda, şu günde, şu ayda, bu yıldan Kıyamet'e kadar devam etmek üzere Cum'a namazını farz kıldı. Kim bunu, benim sağlığımda veya ölümümden sonra adil veya zalim bir imam oldukça, istihfaf ederek veya inkar ederek terkedecek olursa Allah onun iki yakasını biraraya getirmesin, işine bereket vermesin. Haberiniz olsun! O kimsenin tevbe etmedikçe ne namazı, ne <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı, ne haccı, ne orucu, ne de makbul bir iyiliği vardır. Kim de tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder. Haberiniz olsun! Bir kadın bir erkeğe imamlık yapamaz. Bir bedevi de muhacire imamlık yapamaz. Facir de mü'mine imamlık yapamaz. Ancak fasık zor kullanır mü'min de onun kılıncından ve kamçısından korkarsa bu durumda imama uyar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6301</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu'l-Haris anlatıyor: "Hz. Muaviye (bir gün Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın muhterem zevceleri Ümmü Seleme radıyallahu anha'ya bir elçi gönderdi. Elçinin yanında ben de vardım. Elçi Ümmü Seleme'ye sordu. O da şöyle cevap verdi: "(<b><span style="color: red;">zekat</span></b> toplamak üzere) bir memur göndermiş olan Resulullah aleyhissalatu vesselam bir gün benim odamda öğle namazı için abdest aldığı sırada yanında çokça muhacir vardı. Resulullah muhacirlerin meseleleriyle yakinen ilgileniyor idi. Derken kapı vuruldu. Kapıya çıktı (tahsildar gelmişti). Önce öğle namazı (nın farzını) kıldı; sonra, tahsildarın getirdiğini taksim etmek üzere oturdu. Bu taksim işi ikindi vakti girinceye kadar devam etti. Sonra odama girdi, iki rekat namaz kıldı ve arkadan şu açıklamayı yaptı: "Tahsildarla olan meşguliyetim, bu iki rek'ati öğlenin peşinden kılmama mani oldu. Bu sebeple onları ikindiden sonra kıldım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6501</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Herşeyin bir <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı (temizlenme vasıtası) vardır, cesedin <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı oruçtur."
Muhrız rivayetinde şu ziyadede bulundu: "Resulullah aleyhissalatu vesselam şunu ilave etti: "Oruç, sabrın yarısıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6514</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer ve Hz. Aişe radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, her yirmi dinar ve daha fazlası için yarım dinar (<b><span style="color: red;">zekat</span></b>) alırdı, kırk dinar için de bir dinar (<b><span style="color: red;">zekat</span></b>) alırdı.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6515</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Üzerinden bir yıl geçmedikçe, bir malda <b><span style="color: red;">zekat</span></b> yoktur" dediğini işittim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6516</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Beş deveden aşağı mal için <b><span style="color: red;">zekat</span></b> yoktur. Beş okiyyeden az (gümüş için de) <b><span style="color: red;">zekat</span></b> yoktur. Beş vask miktarından az olan (hurma, üzüm ve hububat) için de <b><span style="color: red;">zekat</span></b> yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6517</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">zekat</span></b> verdiğiniz zaman: "Allahım! Bu <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı büyük bir sevaba vesile kıl, (hak sahibine ödenip sevap beklenmeyen) bir borç kılma" demek suretiyle <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ın sevabını istemeyi unutmayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6518</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Beşten az olan deve için <b><span style="color: red;">zekat</span></b> yoktur. Dört deve için de <b><span style="color: red;">zekat</span></b> yoktur. Deve sayısı beşe ulaştımı, dokuz oluncaya kadar bir koyun gerekir. On deve olunca iki koyun gerekir, ondört deveye kadar yine iki koyun gerekir, onbeşe ulaştı mı üç koyun gerekir. Ondokuz olsa da üç koyun gerekir. Yirmi olunca dört koyun gerekir. Bu, yirmidörde kadar böyledir. Deve sayısı yirmibeşe ulaşınca, otuzbeş oluncaya kadar bu miktarın <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı bir bint-i mehazdır (bir yaşını doldurmuş, ikinci yaşına basmış dişi deve); eğer bintu mehaz yoksa bir ibnu lebün (iki yaşını doldurup üçüncü yaşına basan erkek deve)dir. Eğer bir deve fazlalaşırsa (otuzaltı olursa) <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ı bir bintu lebündur. Sayı kırkbeşi buluncaya kadar <b><span style="color: red;">zekat</span></b> yine de bir bintu lebündur. Bu miktarı bir deve aşsa bir hıkka (üç yaşını doldurup dörde basan dişi deve); bu, deve sayısı altmış oluncaya kadar böyledir. Altmış deveyi aşınca yetmişbeş oluncaya kadar bir ceze'a (dört yaşını doldurup beşinciye giren dişi deve) gerekir. Bu miktarı bir deve aşınca doksan deveye kadar iki bintu lebün gerekir. Bu miktarı bir deve aşınca (Doksan bir olunca) iki hıkka gerekir, bu, yüzyirmiye kadar böyledir. Bundan sonra her elli deve için bir hıkka, her kırk için bir bintu lebun (<b><span style="color: red;">zekat</span></b>) gerekir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6519</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Müslümanların <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ları (sürülerini suladıkları) su başlarında alınır. (<b><span style="color: red;">zekat</span></b> memurları oralara gider, halk, <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını vermek için, <b><span style="color: red;">zekat</span></b> memurlarının ayağına gelmez)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6520</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Üneys radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Kendisi Hz. Ömer radıyallahu anh'la birlikte bir gün <b><span style="color: red;">zekat</span></b> hakkında müzakerede bulunmuşlardır. Hz. Ömer: "Sen, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın sadakada yapılan hırsızlık hakkında: "Kim sadaka malından bir deve veya koyun çalacak olsa, Kıyamet günü o çaldığı şeyi sırtına yüklenmiş olarak gelir!" buyurduğunu işitmedin mi ?" demiş, Abdullah İbnu Üneys de: "Evet işittim" diye cevap vermiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6521</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, (yerden çıkan mahsullerden) şu beş şeyden <b><span style="color: red;">zekat</span></b> verilmesini teşri buyurdu: "Buğday, arpa, hurma, üzüm ve darı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6522</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bera İbnu Azib radıyallahu anh'tan rivayet edildiğine göre, bu yüce sahabi "Ey iman edenler! Kazandığınız şeylerin) ve yerden sizin için çıkardığımız şeylerin temizlerinden infak ediniz ve malın kötüsünden infak etmeye kalkmayın!" (Bakara 267) mealindeki ayet-i kerime hakkında şöyle demiştir: "Bu ayet-i kerime Ensar radıyallahu anhüm hakkında nazil oldu. Onlar, hurma toplama mevsimi gelince, kendi bahçelerinden taze hurma salkımlarını devşirip Resulullah'ın mescidinde sütunlar arasına gerilmiş iplere asarlardı. Bunlardan fakir muhacirler yerlerdi. Ensarilerden biri, bu kadar çok salkımın arasında bir tane adi hurmalı salkımın bulunmasını caiz sanarak adi hurmalar da bulunan bir salkım sokuşturmuştu. İşte bunu yapan zat hakkında buyrularak "<b><span style="color: red;">zekat</span></b>ınızı, bozuk ve kötü hurmadan vermeye kalkmayın" ihtarında bulunulmuştur. "Öyle kötü hurmalar ki, eğer size hediye edilmiş olsaydı işinize yaramayan bir şeyi size gönderdiği için hissedeceğiniz öfkeden dolayı, sahibinden utanç duyarak kabul edecektiniz" denmek istenmiştir. Hak Teala hazretleri, bizim sadakalarımıza muhtaç olmadığını belirterek, sadakayı kendi menfaatimiz için verdiğimizi, öyleyse iyi şeylerden vermemiz gerektiğini ihtar etmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6523</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Seyyare el Müte'i anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü, benim bal arılarım var (<b><span style="color: red;">zekat</span></b> düşer mi?)dedim.
"Evet! Öşürünü ver!" buyurdu.
"Ey Allah'ın Reslulü! Arıları benim için muhafaza buyur!" dedim, o da onları benim için muhafaza buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6794</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaviye İbnu Kurre babasından naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim, ölüm yaklaşınca vasiyette bulunur ve vasiyeti de Allah'ın kitabına uygun olursa, bu vasiyeti, onun hayatında vermeyi ihmal ettiği <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ına kefaret olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6795</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büsr İbnu Cahhaş el-Kureşi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) bir avucuna tükürdü, sonra bu tükrüğü işaret parmağıyla göstererek buyurdular ki : "Allah Teala hazretleri diyor ki: "Ey Ademoğlu! Sen nasıl olur da beni aciz yerine koyar ve <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını ödemezsin! Halbuki ben seni şu tükrük damlası kadar bir sudan yarattım. Sen, ne vakit ruhun şuraya gelince -eliyle boğazını gösterdi- "Sadaka veriyorum!" dersin. Sadaka vermenin zamanı bu mu!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7170</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "(Bir gün) Resûlullah aleyhissalatu vesselam yanımıza gelip şöyle buyurdular: "Ey muhacirler! Beş şey vardır, onlarla imtihan olacağınız zaman (artık cemiyette hiçbir hayır kalmamıştır. Onların siz hayatta iken zuhurundan Allah'a sığınırım. (Bu beş şey şunlardır:)
l) Zina: Bir millette zina ortaya çıkar ve aIeni işlenecek bir hale gelirse, mutlaka o millette taun hastalığı yaygınlaşır ve onlardan önce gelip geçmiş milletlerde görûlmeyen hastalıklar yayılır.
2) Ölçü-tartıda hile: Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim sıkıntısı ve sultanın zulmüne uğrar.
3) <b><span style="color: red;">zekat</span></b> vermemek: Hangi millet mallarının <b><span style="color: red;">zekat</span></b>ını vermezse mutlaka gökten yağmur kesilir. Hayvanlar da olmasaydı tek damla yağmur düşmezdi.
4) Ahdin bozulması: Hangi millet Allah ve Resülünün ahdini (yani düşmanla yaptığı anlaşmayı) bozarsa, Allah Teala hazretleri o millete, kendilerinden olmayan bir düşmanı musallat eder ve ellerindeki (servet)lerin bir kısmını onlar alır.
5) Kitabullahla hükmetmeyi terk: Hangi milletin imamları Kitabullahla ameli terkederek Allah'ın indirdiği hükümlerden işlerine gelenleri seçerlerse, Allah onları kendi aralarında savaştırır."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-27399482670068619832014-01-15T13:11:00.001-08:002014-01-15T13:11:36.667-08:00Kıyamet Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">9</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor:
"Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e "Ey Allah'ın Resûlu, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü senin şefaatinle en ziyade saadete erecek olan kimdir?"
diye sormuştum. Bana:
"Hadis'e karşı sende olan aşkı görünce, bu hususta senden önce bana bir başkasının sualde bulunmayacağını tahmin etmiştim" açıklamasını yaptıktan sonra şu cevabı verdi: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü benim şefaatimle en ziyade saadete erecek olan kimse, samimi olarak ve içinden gelerek 'La ilahe illallah' diyen kimsedir"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">15</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Ya'mur haber veriyor: "Basra'da kader üzerine ilk söz eden kimse Ma'bed el-Cüheni idi. Ben ve Humeyd İbnu Abdirrahman el-Himyeri, hac veya umra vesilesiyle beraberce yola çıktık. Aramızda konuşarak, Ashab'tan biriyle karşılaşmayı temenni ettik. Maksadımız, ondan kader hakkında şu heriflerin ettikleri laflar hususunda soru sormaktı. Cenab-ı Hakk, bizzat Mescid-i Nebevi'nin içinde Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)'la karşılaşmayı nasib etti. Birimiz sağ, öbürümüz sol tarafından olmak üzere ikimiz de Abdullah (radıyallahu anh)'a sokuldu. Arkadaşımın sözü bana bıraktığını tahmin ederek, konuşmaya başladım: "Ey Ebu Abdirrahman, bizim taraflarda bazı kimseler zuhur etti. Bunlar Kur'an-ı Kerim'i okuyorlar. Ve çok ince meseleler bulup çıkarmaya çalışıyorlar." Onların durumlarını beyan sadedinde şunu da ilave ettim: "Bunlar, "kader yoktur, herşey hadistir ve Allah önceden bunları bilmez" iddiasındalar." Abdullah (radıyallahu anh): "Onlarla tekrar karşılaşırsan, haber ver ki ben onlardan beriyim, onlar da benden beridirler." Abdullah İbnu Ömer sözünü yeminle de te'kid ederek şöyle tamamladı: "Allah'a kasem olsun, onlardan birinin Uhud dağı kadar altını olsa ve hepsini de hayır yolunda harcasa kadere inanmadıkça, Allah onun hayrını kabul etmez."
Sonra Abdullah dedi ki: Babam Ömer İbnu'l-Hattab (radıyallahu anh) bana şunu anlattı:
"Ben Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in yanında oturuyordum. Derken elbisesi bembeyaz, saçları simsiyah bir adam yanımıza çıkageldi. Üzerinde, yolculuğa delalet eder hiçbir belirti yoktu. Üstelik içimizden kimse onu tanımıyordu da. Gelip Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in önüne oturup dizlerini dizlerine dayadı. Ellerini bacaklarının üstüne hürmetle koyduktan sonra sormaya başladı: Ey Muhammed! Bana İslam hakkında bilgi ver! Haz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "İslam, Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmen, namaz kılman, zekat vermen, Ramazan orucu tutman, gücün yettiği takdirde Beytullah'a haccetmendir." Yabancı: "-Doğru söyledin" diye tasdik etti. Biz hem sorup hem de söyleneni tasdik etmesine hayret ettik.
Sonra tekrar sordu: "Bana iman hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "Allah'a, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, ahiret gününe inanmandır. Kadere yani hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna da inanmandır." Yabancı yine: "Doğru söyledin!" diye tasdik etti. Sonra tekrar sordu: "Bana ihsan hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) açıkladı: "İhsan Allah'ı sanki gözlerinle görüyormuşsun gibi Allah'a ibadet etmendir. Sen O'nu görmesen de O seni görüyor."
Adam tekrar sordu: "Bana <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>(in ne zaman kopacağı) hakkında bilgi ver?"
Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bu sefer: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> hakkında kendisinden sorulan, sorandan daha fazla birşey bilmiyor!" karşılığını verdi.
Yabancı: "Öyleyse <b><</b></span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">85</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki:
"Emanet kaybedilince <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>i bekleyin." "Emanet nasıl kaybolur?" diye sordular. "İşler ehil olmayanlara teslim edilince" diye cevapladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">112</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Sizler <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız öyleyse isimlerinizi güzel yapın"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">116</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, Allah'ın en ziyade kızacağı en kötü kimse, adı Melikü'l-emlak (Şehinşah) olan kimsedir. Allah'tan başka Malik yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">154</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Behz İbnu Hakim babası tarikiyle dedesi Mu'aviye İbnu Hayde el-Kuşeyri (radıyallahu anh)'den naklediyor. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e: "Ey Allah'ın Resûlü, kime iyilik yapayım? diye sordum. Bana: "Annene" dedi. "Sonra kime?" diye tekrar ettim. "Annene" dedi. "Sonra kime?" dedim. "Annene" dedi. "Sonra kime?" dedim, bu dördüncüde "Babana, sonra da tedrici yakınlarına" diye cevap verdi."
Ebu Davud bir rivayette şu ziyadeyi kaydeder: "Haberiniz olsun, kişi azatlısından bir fazlasını istese, azadlı (mevla) bu (ihtiyaç fazlası)na sahib olduğu halde yerine getirmese <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü vermemiş olduğu bu fazlalık bir engerek yılanı olarak kendisine getirilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">171</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Büluğa erinceye kadar kim iki kız evladı yetiştirirse -parmaklarını birleştirerek- <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü o ve ben şöyle beraber oluruz."
Tirmizi'de: "O ve ben cennete şu iki şey gibi beraber gireriz" dedi ve iki parmağıyla işaret etti" şeklinde gelmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">173</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Avf İbnu Malik el-Eşca'i (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Ben ve yanakları kararmış kadın <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü şu iki şey gibi yan yanayız. -Hadisi rivayet eden Yezid İbnu Zürey, baş ve orta parmaklarıyla işaret yaptı.- O kadın ki, mevkii, makamı bulunan kocasından dul kalmıştır, (maddi imkanlarından başka) neseb ve güzelliği yerindedir. Bütün bunlara rağmen (evlenmez) ve yetimler büyüyünceye veya ölünceye kadar kendini onlara hasreder."
Hadiste geçen "yanakları kararmış kadın" tabiriyle Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) yetimlerini büyütmek gayesiyle süslenmeyi ve rahat yaşamayı terkeden, çektiği sıkıntılar sebebiyle cildi kararan dul kadını ifade buyurmuştur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">188</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Dedim ki Ey Allah'ın Resûlü, İbnu Cüd'an cahiliye devrinde sıla-i rahimde bulunur, fakirlere yedirirdi. O bundan fayda görecek mi? Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu cevabı verdi: "(Hayır) iyiliklerin ona bir faydası olmayacaktır. Çünkü o bir gün bile "Ya Rabbi <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü günahlarımı bağışla" dememiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">258</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam çarşıya satmak üzere mal koydu. Müslümanlardan biri alıcı çıkınca, onu ikna için, "senin vermediğin parayı ödedim" diye Allah'a kasem etmişti. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: "Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere değişenler var ya, işte onların ahirette bir payları yoktur. Allah, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, onlara hitab etmeyecek, onlara bakmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Elem verici azab onlar içindir" (Al-i İmran, 77),</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">304</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Eyyûb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı dinledim, diyordu ki: "Kim çocuğuyla annesi arasını ayırırsa <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Allah (celle celaluhu) sevdikleriyle onun arasını ayırır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">453</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "(<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) Hz. Nuh (aleyhisselam) ve ümmeti gelir. Cenab-ı Hakk ona:
-"Tebliğ ettin, dinimi duyurdun mu? diye sorar. Nuh (aleyhisselam):
-"Evet, ey Rabbim" diye cevap verir. Rabb Teala bu sefer ümmetine sorar:
-"Nuh (aleyhissalatu vesselam) size tebliğ etmiş miydi?"
-"Hayır!" bize peygamber gelmedi" derler. Rabb Teala Hz. Nuh (aleyhissalatu vesselam)'a yönelerek:
-"Söylediğin şey hususunda sana kim şahidlik edecek?" diye sorar. Nuh (aleyhisselam):
-" Muhammed (aleyhissalatu vesselam) ve ümmeti!" der ve Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'in ümmeti:
-"Nuh tebligatta bulundu" diye şehadette bulunur. Bu duruma şu ayet işaret eder: "Biz böylece sizleri vasat bir ümmet kıldık, ta ki insanlara karşı şahidler olasınız" (Bakara, 143).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">380</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre ve Hz. Ma'kıl İbnu Yesar (radıyallahu anhüma)'ın anlattıklarına göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuşlardır: "Muhtekirler ve cana kıyanlar aynı derecede haşrolacaklar. Kim Müslümanların herhangi bir şeydeki fiyatına müdahale ederek pahalandırırsa, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününde ateşin büyüğünde cezalandırılması Allah'a vacib olmuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">391</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Kabe'nin gölgesinde otururken yanına geldim. Beni görünce: "Kabe'nin Rabbine kasem olsun onlar zararda" buyurdu. Ben:
-Ey Allah'ın Resûlü, annem babam sana feda olsun, onlar kimlerdir? dedim. Buyurdu ki:
-"Onlar malca çok olanlardır. Ancak -eliyle ön, arka, sağ ve sol taraflarını göstererek- şöyle şöyle bol bol vermelerini emredenler müstesna" dedi ve hemen ilave etti:
-"Böyleleri ne kadar az! Şunu bilin ki, devesi, sığırı, davarı olup da zekatını vermeyen her insan <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, o malları, mümkün olan en iri ve en semiz şekilde karşısına çıkıp, sırayla boynuzlarıyla toslayacak, ayaklarıyla çiğneyecek. Sonuncusu da bu muameleyi yapınca birinci tekrar başlayacak. Bu hal, insanlar arasındaki hüküm bitinceye kadar devam edecek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">411</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;"><div>
Haris el-A'ver anlatıyor: "Mescide uğramıştım, gördüm ki halk, zikri terkedip malayani konulara dalmış, konuşuyor. Hz. Ali (radıyallahu anh)'ye çıkıp durumdan haberdar ettim. Bana: -"Doğru mu söylüyorsun, öyle mi yapıyorlar?" dedi, Ben: -"Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: -"Haberiniz olsun bir fitne çıkacak!" Ben hemen sordum: -"Bundan kurtuluş yolu nedir Ey Allah'ın Resûlü?" Buyurdu ki: -"Allah'ın Kitabı (na uymak)dır. O'nda sizden önceki (milletlerin ahvaliyle ilgili) haber, sizden sonra (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar) gelecek fitneler ve <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> ahvali ile ilgili haberler mevcut. Ayrıca sizin aranızda (iman-küfür, taat-isyan, haram-helal vs. nevinden) cereyan edecek ahvalin de hükmü var. O, hak ile batılı ayırdeden ölçüdür. O'nda herşey ciddidir, gayesiz bir kelam yoktur. Kim akılsızlık edip, O'na inanmaz ve O'nunla amel etmezse, Allah onu helak eder. Kim O'nun dışında hidayet ararsa Allah onu saptırır. O Allah'ın sağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir, O dosdoğru yoldur. O, kendine uyan hevaları koymaktan, kendisini (kıraat eden) delilleri iltibastan korur. Alimler ona doyamazlar. Onun çokca tekrarı usanç vermez, tadını eksiltmez. İnsanı hayretlere düşüren mümtaz yönleri son bulmaz, tükenmez, O öyle bir kitaptır ki, cinler işittikleri zaman şöyle demekten kendilerini alamadılar: "Biz, hiç duyulmadık bir tilavet dinledik. Bu doğruya götürmektedir, biz onun (Allah kelamı olduğuna) inandık" (Cin 1). Kim ondan haber getirirse doğru söyler. Kim onunla amel ederse ücrete mazhar olur. Kim onunla hüküm verirse adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru yola çağrılmış olur. Ey A'ver, bu güzel kelimeleri öğren."</div>
</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">422</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Muaz el-Cuheni (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim Kur'an'ı okur ve onunla amel ederse, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü babasına bir taç giydirilir. Bu tacın ışığı, güneş dünyadaki herhangi bir evde bulunduğu takdirde onun vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse, Kur'an'la bizzat amel edenin ışığı nasıl olacak, düşünebiliyor musunuz?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">431</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'd İbnu Ubade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Buyurdular ki: "Kur'an-ı Kerim'i okuyan bir kimse sonradan (terkeder ve okumayı) unutursa <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü cüzzamlı olarak Allah'a kavuşur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">440</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame (radıyallahu anh) buyurdu ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'i işittim, diyordu ki: "Kur'an-ı Kerim'i okuyun. Zira Kur'an, kendini okuyanlara <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü şefaatçi olarak gelecektir. Zehraveyn'i yani Bakara ve Al-i İmran surelerini okuyun! Çünkü onlar <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, iki bulut veya iki gölge veya saf tutmuş iki grup kuş gibi gelecek, okuyucularını müdafaa edeceklerdir. Bakara suresini okuyun! Zira onu okumak berekettir. Terki ise pişmanlıktır. Onu tahsil etmeye sihirbazlar muktedir olamazlar."
Bir rivayette şu ziyade mevcuttur: Bir rekatta, secdeden önce, bir kul onu okur, sonra da Allah'tan birşey isterse Allah istediğini mutlaka verir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">442</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nevvas İbnu Sem'an anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Kur'an-ı Kerim ve ona dünyada iken sahip çıkıp onunla amel edenler getirilirler. Bu gelişte, Bakara ve Al-i İmran sureleri Kur'an-ı Kerim'in önünde yer alırlar." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu iki sure için üç teşbihte bulundu ki, bir daha onları unutmadım. Şöyle demişti: "Onlar sanki iki bulut veya aralarında nur ve aydınlık olan iki siyah gölgelik veya sahiplerini müdafaa vaziyeti almış saflar halinde iki kuş sürüsü gibidirler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">564</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Şu ayet: "Onlar Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Bunları yapan, günaha girmiş olur. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü azabı kat kat olur, orada alçaltılarak ebedi kalır" (Furkan 68-69) ayeti Mekke'de nazil olduğu zaman müşrikler şöyle dediler: "İslamiyet bize ne bahşediyor? (Hep azab vaad etmekte. Zira) biz Allah'a şirk günahını işledik. Allah'ın haram ettiği cana kıydık, diğer bir çok kötülüklere bulaştık." Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyenler var ya, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhameteder" (Furkan 70).
Bir rivayette şu ziyade var. "Kim İslam'a girer ve onu idrak eder, sonra da katil olursa onun tevbesi kabul olmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">577</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Katade İbnu'n-Nu'man (radıyallahu anh) anlatıyor: "Kendilerine Benu Übeyrik denen bizden bir aile halkı vardı. Ferdlerinin isimleri Bişr, Büşeyr ve Mübeşşir idi.
Büşeyr münafık bir kimseydi. Şiir düzer, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabını (radıyallahu anh) hicveder, sonra da bu şiiri bir Arab'a nisbet edip: Falanca şöyle dedi, fişmakanca böyle dedi (diye onlardan naklederek kendi yazdığı hicviyeleri okurdu). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabı bu şiirleri duyunca tanırlar ve: "Allah'a kasem olsun bu şiiri şu habis heriften başkası söylemez -ravi şüphe ediyor: "şu habis herifi" mi derlerdi, yoksa "şu herif" mi derlerdi diye- "onu mutlaka İbnu'l- Übeyrik söyledi" derlerdi.
Bu aile, cahiliye devrinde de İslam döneminde de hep fakir ve ihtiyaç içinde kaldı. O zaman Medine'de halkın gıdasını hurma ve arpa teşkil ediyordu. Kişi zenginse, beyaz un tüccarı geldiği vakit, o undan satın alır, böylece zenginliğini izhar ederdi. Fakirlerin yiyecekleri ise hurma ve arpa idi.
Bir seferinde Şam'dan bir tüccar geldi. Amcam Rifa'a İbnu Zeyd bir yük beyaz un aldı. Onu meşrübe denen tenezzüh odasına koydu. Meşrübesinde silah, zırh ve kılınç vardı. Bir gece evine giren hırsızlar meşrübeyi yarıp yiyecek, silah orada ne varsa alıp götürdüler. Sabah olunca amcam Rifa'a bana uğradı ve: "Ey yeğenim, geceleyin evime hırsız girmiş, meşrübemizi yardılar, silah, yiyecek ne varsa götürdüler" dedi. Biz de mahallede bir araştırma yaptık, soruşturduk. Bize: "Bu gece Benu Ubeyrik'leri gördük, ateş yakıyorlardı. Gördüklerimizin bir kısmı mutlaka sizin yiyecekleriniz idi" dediler.
Biz mahallede soruşturma yaparken, Benu Übeyrik de: "Allah'a kasem olsun, biz (bu işin faili olarak) dostunuz Lebid İbnu Sehl'i görüyoruz" dediler.
Lebid İbnu Sehl bizden birisiydi, salih ve Müslüman bir kimseydi. Lebid onların sözünü işitince kılıncını çekti: "Yani ben mi çaldım? Allah'a yemin olsun ya bu hırsızlığı açıklayacaksınız ya da bu kılınçla sizi deşeliyeceğim" dedi.
Onlar: "Be adam senden bize ne, sen kim, hırsızlık kim" diye lafı çevirdiler.
Mahallede iyice soruşturuyorduk. Sonunda hırsızlığı bunların yaptığı hususunda şüphemez kalmadı. Amcam bana: "Ey yeğenim, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a kadar gidip, durumu anlatmaz mısın?" dedi. Ben de O'na gelip: "Bizden bir aile zalimlik yaptı, amcam Rifa'a'yı hedef kılıp meşrübesini yardılar. İçinde silah, yiyecek ne varsa aşırdılar. Hiç olmazsa silahımızı iade etsinler, yiyeceğe ihtiyacımız yok, onu istemiyoruz" dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Ben bunu emredeceğim" dedi.
Benü Übeyrik bunu duyunca, Esir İbnu Urve adındaki adamlarına gelip bu hususta kendisiyle konuştular.
Mahalle halkından bir grup bu meselede ittifak edip: "Ey Allah'ın Resûlü, Katade ve amcası bizden salih ve Müslüman bir aile halkını hedef alıp hiçbir delil ve hüccete dayanmadan iftira atıp hırsız diyor" dediler.
Katade: "Ben de Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gidip kendisiyle konuştum. Bana: "Müslüman ve s</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">579</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Bekir es-Sıddik (radıyallahu anh) buyurdu ki: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanında oturuyor idim. O'na şu ayet indirildi: "Kim fenalık yaparsa cezasını görür. Kendisine Allah'tan başka ne dost ne de yardımcı bulur" (Nisa, 123). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Bana inen bir ayeti sana okutayım mı?" dedi. Ben: "Pek tabii" dedim. Bana onu okuttu. Sanki belimin ayrıldığını hissettim ve o yüzden gerindim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Neyin var, ne oldu Ey Ebu Bekr?" diye sordu. "Annem babam sana feda olsun Ey Allah'ın Resûlü, dedim, hangimiz kötü amelde bulunmaz ki, demek hepimiz işlediklerimiz yüzünden cezalandırılacağız ha?" diye üzüntümü ifade ettim.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu açıklamayı yaptı: "Ey Ebu Bekr, sen ve mü'minler, bunlar sebebiyle dünyada cezalandırılıyorsunuz. Öyle ki Allah'a kavuştuğunuz zaman sizde günah kalmaz. Diğerlerine gelince onlarınkiler biriktirilir, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü cezaları toptan verilir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">608</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>in üç alameti vardır, onlar zuhur edince, "daha önce inanmamış olanların artık inanmaları da onlara fayda vermez" (En'am, 158), Güneşin battığı yerden doğması, Deccal, Dabbetu'l-arz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">612</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim İbnu Yesar el-Cüheni anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh)'den: "Rabbim Beni Adem'den, bellerinden zürriyetlerini alıp da onları nefislerine karşı şahid tutarak: "Rabbiniz değil miyim?" diye işhad ettiği vakit bela (evet) dediler: Şahidiz. "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü bizim bundan haberimiz yoktu" demeyesiniz. Yahud: "Ancak önceden atalarımız şirk koştular, biz ise onlardan sonra bir zürriyet idik, şimdi o batılı te'sis edenlerin yaptıklarıyla bizi helak mı edeceksin?" demeyesiniz" (A'raf 172-173) ayetinden soruldu Hz. Ömer (radıyallahu anh) şu cevabı verdi: "Bu ayetten Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a da sorulmuştu. O şöyle açıkladı: "Allah Teala hazretleri, Hz. Adem'i yarattı sonra sağ eliyle meshedip ondan bir zürriyet çıkardı ve: "Bunlar cennet içindir, bunlar cennet ehlinin ameliyle amel ederler" dedi. Rabb Teala, ikinci defa sırtını okşadı, ondan bir nesil daha çıkardı ve: "Bunları da cehennem için yarattım, bunlar da cehennem ehlinin amelini işleyecekler" dedi.
Cemaatten bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü! (kaderimiz ezelden yazılmış ise) niye amel ediyoruz? diye sordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şu açıklamayı yaptı: "Allah bir kişiyi cennet ehli olarak yaratmışsa onu cennet ehlinin amelinde çalıştırır. Öyle ki cennetliklerin bir ameli üzere ölür ve Allah da onu cennetine kor. Aksine bir kulu da cehennem ehli olarak yaratmışsa, onu da cehennemliklerin amelinde istimal eder. Öyle ki bu da cehennemliklerin bir ameli üzere ölür, Allah da onu cehenneme koyar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">613</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allahu Zü'l-Celal hazretleri Adem (aleyhissalatu vesselam)'i yarattığı zaman sırtını meshetti. Bunun üzerine <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar onun neslinden yaratacağı insanlardan herbirinin iki gözü arasına nurdan bir parlaklık koydu. Sonra hepsini Adem (aleyhisselam)'e arzetti. Adem (aleyhisselam):
"-Ey Rabbim bunlar da kim?" diye sordu.
"-Bunlar senin zürriyetindir" dedi.
Onlardan bir tanesi dikkatini çekti, gözlerinin arasındaki parlaklık çok hoşuna gitmişti.
"-Ey Rabbim şu da kim?" diye sordu.
"-Davud!" deyince.
"-Pekala ne kadar ömür verdin?" diye sordu.
"-Altmış yıl!" dedi.
Adem:
"-Ey Rabbim, ona benim ömrümden kırk yıl ilave et!" dedi.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: Hz. Adem'in yaşı kırk yıl eksik olarak kesinleşince hemen ölüm meleği geldi. Adem (aleyhisselam) ona:
"-Yani benim ömrümden kırk yıl daha geride kalmadı mı?" dedi. Melek:
"-İyi ama, dedi, sen onu oğlun Davud'a vermedin mi?"
Adem inkar etti, zürriyeti de inkar etti, Adem unuttu ve meyveden yedi. Zirriyeti de unuttu. Adem hata işledi, zürriyeti de hata işledi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">684</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İnsanlar <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü cemaatler halinde olacaklar. Her ümmet kendi peygamberini takip edip: "Ey falan! bize şefaat et, ey falan bize şefaat et! diyecekler. Sonunda şefaat etme işi bana kalacak. İşte Makam-ı Mahmud budur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">698</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) haber veriyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, şişman, iri bir adam mizana getirilip tartılır da, Allah indinde sinek kanadı kadar ağırlığı olmadığı görülür." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ilave etti: "Dilerseniz şu ayeti okuyun: "Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar edenlerdir. Bu yüzden işleri boşa gitmiştir. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü biz onlar için hiçbir tartıda bulunmayacağız" (Kehf, 105).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">701</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah(aleyhissalatu vesselam) okudu: "Ey Muhammed! Hala gaflet içinde bulunanları ve hala inanmayanları, onları işin bitmiş olacağı o hasret günü ile uyar" (Meryem 39). Sonra dedi ki: "(<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) ölüm alaca bir koç suretinde getirilir. Cennetle cehennem arasında yer alan sur üzerinde durdurulur. Önce:
-"Ey cennet ahalisi!" diye bağırılır, onlar başlarını kaldırırlar. Sonra:
-"Ey cehennem ahalisi!" diye bağırılır, onlar da başlarını kaldırırlar. Sonra sorulur:
-"Bunu tanıdınız mı, nedirbu? Hepsi birden:
-"Evet tanıdık, derler. Bu ölümdür"
Koç yatırılır ve kesilir. Eğer, Allah cennet ahalisi için hayata hükmetmemiş olsaydı, neşeyle ölürlerdi. Cehennem ahalisi için de Allah hayata, bekaya hükmetmemiş olsaydı onlar da üzülerek ölürlerdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">709</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, Rahman'ın önüne, dava açmak üzere ilk diz çökecek olan benim."
Kays İbnu Ubad der ki: "Onlar hakkında şu ayet indi: "İşte Rabbleri hakkında tartışmaya giren iki taraf; O'nu inkar edenlere ateşten elbiseler biçilmiştir. Başlarına da kaynar su dökülür de bununla karınlarındakiler ve deriler eritilir. Demir topuzlar da onlar içindir" (Hacc19-21). Kays devamla der ki: "Onlar Bedir savaşında karşılıklı mübareze eden kimselerdir. Bir tarafta, Hz. Ali, Hz. Hamza ve Ubayde İbnu'l-Haris (radıyallahu anhüm), karşı tarafta da Şeybe İbnu Rebia, Utbe Rebi'a ve el-Velid İbnu Utbe varlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">716</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zühri merhum, Urve ve başkalarından almış olarak Hz. Aişe'nin şu rivayetini nakleder:
"Hz. Aişe (radıyallahu anha) buyurmuştur ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur'a çeker, kur'a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü.
Bir sefer sırasında da benim okum çıktı ve yolculuğuna ben refakat ettim. Bu sefer, örtünme emri geldikten sonra idi. Ben yol sırasında deve sırtında giden bir mahmil içinde taşınıyordum. Konak yerlerinde de onun içinde iken iniyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın o gazvesi sona erinceye kadar hep böyle yol aldık. Nihayet geri döndü ve Medine'ye yakın bir yerde konakladık. Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra dönüş emri verildi. Dönüş emri çıktığı sırada ben kalkıp (kaza-yı hacet için tek başıma) sordudan ayrılıp gittim. İhtiyacımı gördükten sonra bineğime geri geldim. O sırada göğsümü yokladım. Yemen'in göz boncuğundan yapılmış gerdanlığım kopmuştu. Aramak üzere geri döndüm. Onu aramak beni epeyce oyaladı. Benim bineğimle meşgul olan askerler gelip mahmilimi deveme yüklemişler. Zannetmişler ki ben mahmilin içindeyim. O zamanlar kadınlar çok hafifti. Az yedikleri için şişman değillerdi. Askerler mahmilini kaldırırken hafifliğine şaşırmayıp yüklemişler. Ben zaten küçük yaşta bir kadındım: Hülasa devemi sürüp gitmişler.
Ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordugaha geri döndüğüm zaman kimseyi bulamadım. Herkes gitmişti. Önce bulunduğum yere geldim. Beni bir müddet sonra kaybetmiş olduklarını farkederek aramaya geleceklerini düşündüm. Bu halde iken uyku bastırmış ve uyuyup kalmışım.
Safvan İbnu Muattal es-Sülemi -ki bilahere (Zekvan'da ikamet ederek) Zekvani ünvanını da almıştır- (geri gözcülüğü vazifesiyle) ordugahın gerilerinde geceyi geçirmişti. Sabah olunca benim menzilden geçerken uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma geldi. Görür görmez beni tanıdı. Zira örtünme emri gelmezden önce beni görmüştü.
Ben onun istirca sesiyle "İnna lillah ve inna ileyhi raci'ûn =Biz Allah'ın kullarıyız ve Allah'a dönüp varacağız" uyandım. Derhal başörtümle yüzümü örttüm. Allah'a kasem olsun bana tek kelime konuşmadı, istircaından başka bir tek sözünü de işitmedim. İndi ve devesini ıhtırdı. Binmem için devenin ön ayaklarına ayağıyla bastı. Ben de bindim. Devemi önden çekti, böylece yol aldık. Ordu bir yerde konakladığı sırada onlara yetiştik.
(Gecikme hadisesini iftira vesilesi yaparak) benim yüzümden helak olanlar oldu. Bu işte en büyük vebal de Abdullah İbnu Ubey İbni Selûl'e düşmüştü.
Medine'ye geldiğimiz zaman bir ay kadar hasta yattım. Meğer bu esnada iftira edenlerin dedikoduları herkesi meşgul ediyormuş. Benim ise hiçbir şeyden haberim olmadı. Ancak bir husus bende kuşku uyandırmıştı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'da, başka zaman hastalanınca gördüğüm iltifat ve alakayı göremiyordum. Yanıma girip selam veriyor, sonra da: "Şu sizinki nasıl?" deyip çıkıyordu. Bu davranışından biraz işkilleniyordum ama yine de (ortalığı saran) fitneden bihaber</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">733</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Gayb'ın anahtarı beştir" dedi ve şu mealdeki ayeti okudu: "O saatin (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>in) ilmi şüphesiz ki Allah'ın nezdindedir. Yağmuru O indirir. Rahimlerde olanı O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) bilendir. Her şeyden haberdardır" (Lokman 34).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">767</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir kavim cinayete bulaştı ve çokca adam öldürdü, zinaya bulaştı ve bunda ileri gitti. Şirke düşerek tevhid'i ihlal etti ve bunda ileri gitti. Sonunda Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e müracat ederek:
Ey Muhammed! Bizi davet ettiğin şeyler gerçekten güzel. Ancak, önceden işlediğimiz günahların bir kefareti var mı; bize önce bundan haber versen!" dediler. Bunun üzerine şu ayet indi:
"Onlar ki Allah'ın yanına başka bir Tanrı daha (katıp) tapmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunlar(dan birini) yaparsa cezaya çarpar. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü de azabı katmerleşir ve o (azabın) içinde hor ve hakir ebedi
bırakılır. Meğer ki (şirkten) tevbe edip iyi amel (ve hareket)de bulunan kimseler ola. İşte Allah bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok mağfiret edici, çok esirgeyicidir" (Furkan, 68-70).
İbnu Abbas şu açıklamayı yaptı: "Allah şirklerini imana, zinalarını ihsana (muhsanlık = namusluluk) çevirir (demektir" (Şu ayet de bu mesele üzerine) indi:
"De ki: "Ey kendilerinin aleyhinde (günahda) haddi aşanlar, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları affeder. şüphesiz ki O, çok affedicidir, çok esirgeyicidir." (Zümer, 53).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">769</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'üd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Cebrail (aleyhi's-selam) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek:
"Ey Muhammed, Allah semayı bir parmak üzerine, arzları bir parmak üzerine, dağları bir parmak üzerine, nehirleri bir parmak üzerine, diğer mahlukatı bir parmak üzerine koydu, sonra Şöyle buyurdu: "Ben (kainat mülkünün) Melikiyim." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) güldü ve: "Allah'ı hak (ve layık) olduğu vech ile takdir etmediler. Halbuki <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü arz toptan ancak O'nun bir kabzasıdır. Gökler de onun sağ eliyle (toplanıp) dürülmüşlerdir..."(Zümer, 67) mealindeki ayeti okudu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">770</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allahu Zülcelal Hazretleri, semavatı <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü dürer, sonra onları sağ eliyle alır, sonra der ki:
"Ben Melik'im cebbarlar nerede? Büyüklük taslayanlar (mütekebbirler) nerede?". Sonra sol eliyle arzı dürer, sonra: "Ben Melik'im, cebbarlar, mütekebbirler nerede der.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">800</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şa'bi anlatıyor: İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), Arafat'ta Ka'b'la karşılaştı. Ka'b'a birşeyle sordu. Bunun üzerine Ka'b öyle bir tekbir getirdi ki, dağlarda yankılar yaptı. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) dedi ki:
"- Biz Beni Haşim'deniz!"
Ka'b da:
"- Allah rü'yeti ile kelamını Muhammed ile Musa (aleyhimasselat vesselam) arasında taksim etti. Musa'ya Allah iki kere konuştu. Muhammed (aleyhissalatu vesselam) de Mirac'ta Allah'ı iki kere gördü."
Mesrük der ki: "Hz. Aişe (radıyallahu anh)'nin yanına girdim ve "Muhammed Rabbini gördü mü?" diye sordum. Bana:
"- Öyle bir şey söyledin ki, (korkudan) tüylerim kabardı (diken diken oldu)" dedi.
"- Ağır olun, (hemen reddetmeyin) deyip şu mealdeki ayeti okudum:
"Andolsun ki O, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını görmüştür" (Necm,18).
Buna şu cevabı verdi:
"-Bu ayet seni nereye götürmüş`? (Ayeti anlamakta hata etmişsin, ayette Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın gördüğü belirtilen şey) Cibril (aleyhisselam)'dir. Sana kim: "Muhammed Rabbini görmüştür" derse veya "Emredildiği tebligattan bir şey gizlemiştir" derse veya "Allah'ın gayb ilan ettiği şu beş şeyi bildiğini söylerse: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>in ilmi şüphesiz ki Allah'ın nezdindedir. Yağmuru O indirir. Rahimlerde olanı O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini bilmez..." (Lokman, 34) bilki en büyük iftira ve yalanda bulunmuştur. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, ayette bahsedilen rü'yeti Cebrail'le ilgilidir. Efendimiz'in gördüğiü şey, Cebrail'dir. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Cebrail (aleyhisselam)'i altı yüz kanadıyla fıtri suretinde ancak iki defa görmüştür: Bir defasında Sidretü'l-Münteha'da, bir defesında da (Mekke'nin aşağısında) Ciyad denilen yerde, ufku (her cihetiyle semayı) kaplamış vaziyette."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">823</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Beni Nadir'in emvali, Cenab-ı Hakk'ın Resulüne (aleyhissalatu vesselam) fey' kıldığı, üzerine at ve deve koşulmayan (yani savaşsız elde edilen) mallardandı. Ureyne köyleri, Fedek, tıpkı (Kureyza ve Nadir'in emvali gibi) sırf Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ait yerlerdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buralardan elde edilen gelirlerden ailesinin bir yıllık nafakasını ayırırdı. Geri kalanı da Allah yolunda hazırlık olmak üzere silah ve binek için sarfederdi. (Nitekim ayette şöyle buyrulmuştur): "Allah'ın (fethedilen diğer küffar) memleketleri ahalisinden Peygamberine verdiği fey'i, Allah'a, Peygamberine, hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara aittir. Ta ki bu mallar içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın..." (Haşr, 7). (Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e intikal eden) bu pay, bu sayılanlara ve ayrıca "evlerinden ve mallarından çıkarılmış olan fakirlere, onlardan önce (Medine'yi) yurt ve iman evi edinmiş olan kimselere, kendilerinden sonra gelenlere aittir." Bu ayet, (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar gelecek) mü'minlerin tamamına şamildir. Tek istisnayı köle olarak sahib olduklarınız teşkil ediyor. Köleleriniz dışındaki her Müslüman bu payda hisse ve hak sahibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">839</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kur'an-ı Kerim'de otuz ayetlik (şanı yüce) bir süre vardır. Bu süre (kendisini okuyan) kimseye (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) şefaat eder ve Allah'ın onu affetmesini sağlar. Bu süre Tebarekellezi bi-Yedihi'l-Mülk'dür."
Ebu Davud'daki rivayette: "(Okumak suretiyle) arkadaşlığını kazanan kimseye sûre şefaat eder" denilmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">850</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Ey Muhammed! Cebrail sana Kur'an okurken, unutmamak için acele edip onunla beraber söyleme (sadece dinle)" (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> 16) mealindeki ayet hakkında şu açıklamayı yaptı: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) vahiy geldiği zaman büyük bir şiddet (ve ağırlık) hissederdi. Bunun tesiriyle dudaklarını kımıldatırdı. Bunun üzerine şu ayet indi. (mealen): "(Ey Muhammed, Cebrail sana Kur'an okurken acele edip onunla beraber söyleme (sadece dinle). Onu toplamak ve okutmak bize aittir" (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> 16).
İbnu Abbas devamla der ki: "Ayette geçen "onun toplanması" tabirinden murad "(yeni nazil olan) ayetin Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in kalbinde toplanması, yerleşmesi, sonra da Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) tarafından okunmasıdır." "Biz vahyi okuduğumuz zaman, sen onun kıraatine uy" (18. ayet) ayetinde de, "Dinle ve sus, sonra onu sana biz okuturuz" denmektedir.
Bu vahiyden sonra, Cibril (aleyhisselam) vahiyle gelince, sadece dinlerdi. Cibril gidince yeni gelen vahyi, kendisine nasıl okunmuş ise, öylece okurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">854</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizler <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü ayakkabısız, çıplak ve sünnetsiz olarak haşir meydanında toplanacaksınız. "
Bu açıklama üzerine bir kadın sordu:
"- (Bu durumda) birbirimizin avret yerlerini görmez miyiz?"
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (Abese suresinde geçen bir ayetle cevap verdi):
" Ey kadın! "O gün herkesin kendine yeter derdi vardır" (37. ayet).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">855</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>i gözüyle görür gibi olmaktan hoşlanan kimse (şu sureleri okusun): "İze'ş-Şemsü Küvviret'; "İze's-Semau'n-fetarat'; "İze's-Semau'n-Şakkat."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">859</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: (Bürüc süresinin), "İçlerinde burçları bulunan semaya, vaadedilen güne, şahidlik edene ve şahidlik edilene andolsun.."ayetlerinde (1-3) geçen "vaadedilen gün" den maksad <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günüdür; "şahidlik edilen gün"den maksad arefe günüdür; "şahidlik eden"den maksad da cuma günüdür." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) devamla buyurdular ki: "Güneş, cumadan daha hayırlı bir gün üzerine ne doğdu ne de battı. Onda bir an vardır ki, hayır duası o ana rastlayan bir kulun duası, mutlaka kabul edilir, bir şerden sakınma (istiaze) talebinde bulunan kimse de mutlaka ondan sakındırılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">880</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Kulun, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, hesaba çekileceği ilk şey (mazhar olduğu) nimettir. Kendisine: "Bedenine sıhhat vermedik mi, soğuk sudan içirmedik mi?" denecektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">882</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün mescidde iken hafıf bir uyku kestirmesi yaptı, sonra gülerek başını kaldırdı. Kendisine:
"Ey Allah'ın Resülü, niçin gülüyorsunuz?" diye sorulunca:
" Bana az önce şu süre nazil oldu" deyip besmele çekti, sonuna kadar Kevser süresini okudu:
"Bismillahirrahmanirrahim, Ey Muhammed! Doğrusu sana pek çok nimet vermişizdir. Öyleyse Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Doğrusu adı sanı ortadan kalkacak olan, sana kin tutan kimsedir" (Kevser 1-3).
Resûlullah kıraatı tamamlayınca sordu:
"Kevser'in ne olduğunu biliyor musunuz?"
Biz:
"- Allah ve Resûlü bilir" dedik.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) açıkladı:
"Bu bir nehirdir. Rabbim onu bana vadetmiştir. O nehir üzerinde pek çok hayırlar var. Bu bir havuzdur da. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü ümmetim onun başında (su içmek üzere) toplanacak. Bu havuzdaki maşrapalar gökteki yıldızlar kadar çoktur. Derken içlerinden bir kul çıkarılıp atılacak. Ben müdahale edip: "Ey Rabbim (onu niye atıyorsun) o benim ümmetimdendir?" diyeceğim. Ancak Cenab-ı Hakk: "Bunlar senden sonra ne bid'atler işlediler senin haberin yok" diyecek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">889</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim yatağında uyumak isteyince, sağ tarafının üstüne yatar, sonra da Kul hüvallahu ahad'ı yüz kere okursa, Rab Teala <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü kendisine: "Sağın üzerinde cennete gir" diyecektir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">916</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden kim Vettini ve'z-zeytüni süresini okuyup son ayeti olan: "Allah hakimlerin hakimi değil mi?" (8. ayet) ayetine gelince: "Evet, ben buna şehadet edenlerdenim" desin. Kim de La uksimu bi-yevmi'l-kıyame'yi okuyup son ayeti olan "(Bütün bunları yapan Allah) ölüleri tekrar diriltmeye kadir değil midir?" (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> 40) ayetini de okudu mu: "Rabbimizin izzetine andolsun evet!" desin. Kim de Mürselat süresini okuyup en sondaki, "Artık bundan sonra hangi söze inanacak onlar?" (50. ayet) ayetini de tamamladı mı: "Allahu Teala'ya inandık" desin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">963</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fadale İbnu Ubeyd (radıyalahu anh) anlatıyor: "Her ölenin ameline son verilir, ancak Allah yolunda ölen murabıt müstesna. Çünkü onun ameli <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününe kadar artırılır. Ayrıca o, kabir azabına da uğratılmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">967</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaz İbnu Cebel (radıyalahu anh) anlatıyor: "İçinden samimi şekilde Allah yolunda cihad yapmayı temenni eden bir kimse, bilahare ölse de, öldürülse de şehid sevabı kazanır. Kim de Allah yolunda yara alsa veya Allah yolunda -düşmanın sebep olmadığı- bir musibetle bile yaralansa bu yara, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, en büyük hali içinde rengi zaferan renginde, kokusu da misk kokusunda olarak gelir. Kimin vücudunda, Allah yolunda iken çıkan, iltihab gibi bir yara açılacak olsa bu da onun için Şehidlik mührü olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">968</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Allah yolunda yaralanan hiçbir yaralı yoktur ki, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, yarası kanıyor olarak gelmiş olmasın, bu kanın rengi kan renginde, kokusu da misk kokusundadır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">969</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Allah Teala Hazretleri, Allah rızası için yola çıkan kimse hakkında:
"Bu kulum, benim yolumda cihad etmek üzere bana inanarak peygamberlerimi tasdik ederek yola çıkmıştır, artık onu ya cennetime koymak yahut da ücret veya ganimet elde etmiş olarak, çıkmış olduğu meskenine geri çevirmek hususunda garanti veriyorum" diyerek te'minat verir.
Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun ki, Allah yolunda yaralanmış hiçbir yaralı yoktur ki, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, yaralandığn ilk günkü manzarasıyla gelmiş olmasın: (Yarası taze) kan renginde, kokusu da misk kokusunda olarak.
Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin ediyorum ki, Müslümanlar'a meşakkat vermeyecek olsam, Allah yolunda gazveye çıkan hiçbir seriyyeden asla geri kalmazdım. Ancak onları hayvana bindirecek imkan bulamıyorum. Onlar da beni takibe imkan bulamıyorlar. Benden geri kalmak da onlara zor geliyor.
Muhammed'in nefsi kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun Allah yolunda gazaya çıkıp öldürülmeyi, sonra tekrar hayat bulup gazada tekrar öldürülmeyi, sonra tekrar gazaya çıkıp öldürülmeyi ne kadar isterim.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">980</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Kim Allah iman ederek ve va'dini tasdik ederek, Allah yolunda (kullanmak üzere) bir at "tutarsa" bu atın yediği, teri, gübresi, bevli <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü terazisine girecektir, yani sahibine sevap olacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">981</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Mes'ud el-Bedri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, yularlanmış bir deve getirerek: "Bu Allah yoluna bağışımdır" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adama:
" Buna karşılık sana, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, her biri yularlanmış yedi yüz deve vardır!" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">991</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fadale İbnu Ubeyd anlatıyor "Hz Ömer (radıyallahu anh)'i dinledim, "Hz. Peygamber'den işittim" diyerek şu hadisi rivayet etti:
"Dört çeşit şehid vardır:
1- İmanı kavi mü'min kişi düşmanla karşılaşır, öldürülünceye kadar Allah sadık kalır. İşte bu <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, insanların gıbta ile gözlerini kaldırıp bakacakları gerçek şehiddir. -Bunu yaparken başını kaldırır ve kalansuvesi yere düşer- (Fadale der ki:) "Bu, Hz. Ömer'in kalansuvesi mi idi, yoksa Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kalansuvesi mi idi anlıyamadım."
2- İmanı sağlam (ancak önceki kadar şecaat sahibi olmayan) bir mü'min düşmanla karşılaşır. Korkudan vücudu -talh ağacının dikeni batmış gibi - titrer. Bu sırada gelen serseri bir ok darbesiyle hayatını kaybeder. Bu, ikinci derecede bir şehiddir.
3- İyi amelle kötü ameli karıştırmış mü'min kişi, düşmanla karşılaşır. Bu karşılaşma esnasında (sabır ve şecaatte, şehidliğin mükafaatını beklemekte) Allah'a sadık kalır. Öldürülünce bu üçüncü mertebede bir şehid olur.
4. Günahkar bir mü'min düşmanla karşılaşır, ölünceye kadar Allah'a sadık kalır. Bu da dördüncü derecede bir şehid olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1005</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: "Kim bizzat gazveye katılmaz veya bir gaziyi techiz etmez veya bir gazinin ailesini hayırlı bir şekilde himaye etmez ise, Allah <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününden önce ona hiç beklemediği bir musibet ulaştırır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1007</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Seleme İbnu Nüfeyl el-Kindi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Ümmetimden bir grup, hak yolunda mücadeleye (hiç ara vermeden) devam edecek, Allah da, onlar(la mücadele sebebi) ile bazı kavimlerin kalplerini saptıracak ve bunlardan (alınanlarla) onların rızkını sağlayacaktır, bu hal <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününe, Allah'ın va'dinin gelme anına kadar devam edecektir. Atın, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar alnında hayır bağlıdır. Rabbim bana, aranızda kalıcı değil, gidici olduğumu, ruhumu kabzedeceğini, sizin de beni, (birbirinizin boynunu vuran gruplar olarak) takib edeceğinizi bildirdi. Sakın birbirinizin boynunu vurmayın. Mü'minlerin (fitne sırasında emniyette olacakları) asıl yerleri Şam'dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1064</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Safvan İbnu Suleym, birçok sahabi evlatlarının, babalarından yapmış oldukları rivayetlere dayanarak, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle buyurmuş olduğunu naklediyor: "Kim antlaşma yapılan bir kimseye zulmeder veya hakkını tenkis eder veya takatının fevkinde emreder veya onun rızası dışında bir şeyini alırsa,<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü aleyhine ben delil olacağım. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1102</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">(Yukarıdaki vak'a ile alakalı olan) bir rivayet şöyledir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (yıllık ihtiyacını aldıktan sonra) geri kalanı Allah'ın malı kılar (Beytu'l-male koyar) idi." Ömer (radıyallahu anh) sonra (cemaate yönelerek) dedi ki:
"Arz ve semanın izniyle ayakta durduğu Zat aşkına sizden soruyorum, bunu biliyor musunuz?"
Onlar: "Evet!" dediler. Sonra Hz. Ömer teker teker, Hz. Abbas ve Hz. Ali'ye yönelerek, öbür cemaate yaptığı gibi, aynı şekilde yemin vererek bu hususu bilip bilmediklerini sordu. Her ikisi de: "Evet, biliyoruz!" dediler. Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh) sözüne devam etti:
"(Hatırlayın! Siz,) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) vefat edince Ebu Bekir'e bu meseleyi götürdünüz. O, size: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın velisiyim, ikiniz bana ihtilafınızı getirdiniz, sen ey Abbas, kardeşin oğlunun mirasını taleb ediyorsun, sen de ey Ali, hanımın Fatıma'nın babasından olan mirasını taleb ediyorsun" dedi ve devamla: "Ebu Bekir (radıyallahu anh) size, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şu sözünü hatırlattı: "Bize varis olunmaz. Her ne bıraktı isek sadakadır." Siz ikiniz (onu ithamda) ittifak ettiniz. (Allah biliyor o, bu tatbikatta doğru, iyi, isabetli ve hakka uygun hareket ediyordu. Sonra Ebu Bekir (radıyallahu anh) vefat etti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Ebu Bekir'in velisi ben oldum, böylece o malın sorumluluğu bana geçti. Allah biliyor, bu işte ben de doğru, iyi, isabetli ve hakka uygun hareket ediyorum. Şimdi (ey Abbas!) sen ve Ali bana geldiniz. Meseleniz aynı mesele. Bana: "(Beni Nadir'den kalan fey malını) bize ver!" diyorsunuz. Ben de şu cevabı veriyorum: "Dilerseniz, bir şartla o malı size vereyim. O şart da şudur: "Bu malı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (Ebu Bekir ve sorumluluğunu aldığım günden beri ben) nasıl kullandı isek sizin de öyle kullanacağınıza dair Allah'a söz vermenizdir. Onu bu şartla aldınız mı? Tamam mı?" Onlar: "Evet!" dediler. Hz. Ömer de: "Sonra siz bana aranızda (başka şekilde) hükmedeyim diye (mi)? geldiniz. Hayır, vallahi aranızda, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopuncaya kadar, bundan başka bir hüküm veremem. Bu şartı yerine getirmede aciz kalırsanız, malı bana iade ediverin" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1107</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün kalkıp gulûl'ü (yani ganimet malından çalma) hatırlattı, bunun kötülüğünü, günahının büyüklüğünü belirtti ve bu meyanda şunları söyledi:
"Sakın sizden birini, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, boynunda böğürmesi olan bir deve olduğu halde bana gelmiş: "Ey Allah'ın Resûlü, bana yardım et!" diye yalvarıyor ve kendimi de cevaben: "Senin için hiçbir şey yapamam, ben sana tebliğ etmiştim" der bulmayayım..." Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu tarzda hayvanları ve diğer ganimet mallarını teker teker zikretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1109</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'1- As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir ganimet ele geçirilince, Hz. Bilal (radıyallahu anh)'e emrederdi, o da halka yüksek sesle duyulur, askerler de ganimet olarak ne ele geçirmişse getirip teslim ederdi. Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) de önce beşte birini (humus) alır, geri kalanı taksim ederdi.
Bir gün, (Bilal'in) çağırmasından sonra bir adam kıldan mamul bir yular getirdi ve:
"Ey Allah'ın Resûlü, ganimet olarak biz de bunu ele geçirmiştik!" dedi.
"Sen, dedi, üç kere bağırdığı vakit Bilal'i işitmedin mi? O zaman niye getirmedin ?"
Adam, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a (gecikmenin sebebiyle ilgili olarak kabul görmeyen) özürler beyan etti. Ancak neticede şu cevabı aldı:
"Hayır! Bunu senden kabul etmiyorum. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü sen bununla birlikte geleceksin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1146</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Hiç bir kul, kurban günü, Allah indinde kan akıtmaktan daha sevimli bir iş yapamaz. Zira, kesilen hayvan, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü boynuzlarıyla, kıl1arıyla, sınnaklarıyla gelecektir. Hayvanın kanı yere düşmezden önce Allah indinde yüce bir mevkiye ulaşır. Öyle ise, onu gönül hoşluğu ile ifa edin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1283</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim ve Tirmizi'de şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Umre, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar hacca dahil oldu:Yani, umre ameli, hacc-ı kıran yapmak isteyenin hacc ameline dahil oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1591</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allahu Teala hazretleri, erkeğe temas eden veya kadınlara arka uzvundan temas eden erkeğe (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü rahmet nazarıyla) bakmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1647</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, mü'minin mizanında güzel ahlaktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah Teala hazretleri, çirkin düşük söz ve davranış) sahiplerine buğzeder."
Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle dennıiştir: "Güzel ahlak sahibi, ahlakı sayesinde, namaz ve oruç sahibinin dereceisine ulaşır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1648</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bana en sevgili olanınız, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü de bana mevkice en yakın bulunacak olanınız, ahlakça en güzel olanlarınızdır. Bana en menfur olanınız, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü de mevkice benden en uzak bulunacak olanınız, gevezeler, boşboğazlar ve yüksekten atanlardır." (Cemaatte bulunan bazıları): "Ey Allah'ın Resûlü! Yüksekten atanlar kimlerdir`?" diye sordular. "Onlar mütekebbir (büyüklük taslayan) kimselerdir!" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1665</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Güneş batarken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte mescidde idim. Bana:
"Ey Ebu Zerr, biliyor musun bu Güneş nereye gidiyor?" diye sordu. Ben:
"Allah ve Resûlü daha iyi bilirler!" dedim.
"Arş'ın altına secde yapmaya gider, bu maksadla izin ister, kendisine izin verilir. Secde edip kabul edilmeyeceği, izin isteyip, izin verilmeyeceği zamanın (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>in) gelmesi yakındır. O vakit kendisine: "Geldiğin yere dön!" denir. Böylece battığı yerden doğar. Bu durumu Cenab-ı Hakk'ın şu sözü haber vermektedir. (Mealen): "Güneş, duracağı zamana doğru yürüyüp gitmektedir. Bu aziz ve alim olan Allah'ın takdiridir"(Yasin 38).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1666</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki.: "Güneş ve Ay <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü sarılırlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1688</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Meryem el-Ezdi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Muaviye (radıyallahu anh)'nin yanına girmiştim. Bana:
"Ey Ebû fülan, seni hangi rüzgar attı?" diyerek (ziyaretimden memnuniyeti izhar etti). Ben de: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan işitmiş olduğum şu hadisi, (size hatırlatmayı düşündüm)" dedim: "Allah kime Müslümanların işlerinden birşeyler tevdi eder, o da onların ihtiyaçlarına, isteklerine, darlıklarına perde olur (giderirse), <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününde Allah da onun ihtiyaç, istek ve darlıklarına perde olur (giderir)."
Ravi der ki: "Bunun üzerine Hz. Muaviye (radıyallahu anh) insanların ihtiyaçlarıyla ilgilenmek üzere bir adam tayin etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1689</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Adil olanlar, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, Allah'ın yanında, nurdan minberler üzerine Rahman'ın sağ cihetinde olmak üzere yerlerini alırlar. -Allah'ın her iki eli de sağdır Onlar hükümlerinde, aileleri ile velayeti altında bulunanlar hakkında hep adaleti gözetenlerdir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1691</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Adiyy İbnu Amire el-Kindi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Bir işe me'mur tayin ettiğimiz kimse, bizden bir iğne veya ondan daha küçük bir şeyi gizlemiş olsa, bu bir hiyanettir (gulûl), <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü onu getirecektir. "
Bunun üzerine, Ensar'dan bir zat kalkarak:
"Ey Allah'ın Resûlü! Vazifeyi benden geri al!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):
"Sana ne oldu?" diye sordu:
"Senin (az önce şunu şunu) söylediğini işittim ya!" deyince Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):
"Ben onu şu anda tekrar ediyorum: "Kimi memur tayin edersek az veya çok ne varsa bize getirsin. Ondan kendisine ne verilirse alır, ne yasaklanırsa onu terkeder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1692</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, insanların Allah'a en sevgi1i ve mekan olarak en yakın olanı, adil imamdır. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, insanların Allah'a en menfuru O'ndan mekan olarak en uzak olanı da zalim sultandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1694</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor:
"Ey Allah'ın Resûlü! dedim, beni memur ta'yin etmez misin?"
Bu sözüm üzerine, elini omuzuma vurdu ve sonra da:
"Ey Ebû Zerr, sen zayıfsın, memurluk ise bir emanettir. (Hakkını veremediğin taktirde) <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü rüsvaylık ve pişmanlıktır. Ancak kim onu hakederek alır ve onun sebebiyle üzerine düşen vazifeleri eksiksiz eda ederse o hariç" buyurdu."
Ebû Davud'un diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir: "Ey Ebû Zerr, ben seni zayıf görüyorum. Ben kendim için istediğimi senin için de isterim. Sakın iki kişi üzerine amir olma, yetim malına da velilik yapma."
Yine Ebû Davud'un bir diğer rivayeti (Harac 5, (2934) şöyle: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Ariflik haktır, halka ariflik gereklidir, ancak arifler ateştedir. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1713</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anh ) anlatıyor:
"Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh), ölüm anı yaklaşınca (muhtazar olunca), Hz. Ömer'i çağırttı ve:
"Ey Ömer, ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabı üzerine seni halife seçiyorum. Mizanı ağır olan, hakka uyması sebebiyle <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü mizanı ağır basacak ve ağırlık kendine olacak kimsedir. Sadece hakkın girdiği mizanın ağır olması da hak olmuştur.
Ey Ömer! Mizanı hafif olan da, batıla uyması sebebiyle, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü sevabı az ve hafıf olan ve bu hafıflikle teraziye girecek olandır. İçerisine sadece batıl giren mizanın hafif olması da haktır."
Ayrıca, askerlerin komutanlarına da şunu yazdı: "Başınıza Ömer'i seçtim. Kendim için de, Müslümanlar için de hayrı seçtim."
Sonra Ebû Bekir (radıyallahu anh) vefat etti ve geceleyin defnedildi. Bilahere Hz.Ömer (radıyallahu anh), ayağa kalkıp hamd ü sena ettikten sonra şunları söyledi:
"Ey insanlar, ben size, hiç bilmediğiniz bir şeyi kendimden uydurup öğretecek değilim. Ben Ömer'im. Size emir olma hususunda hırsım yok. Ancak vefat eden Ebû Bekir (radıyallahu anh) bunu bana vasiyet etti. Bu işi ona Allah'ın ilham ettiğine inanıyorum. İmamlığımı, ona ehil olmayan kimseye bırakmam. Fakat onu, Müslümanlara saygı göstermeye gayret edenlere bırakırım. İşte böyleleri, Müslümanlara emir olamya başkalarından daha çok layıktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1715</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anh ) anlatıyor:
"Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh), ölüm anı yaklaşınca (muhtazar olunca), Hz. Ömer'i çağırttı ve:
"Ey Ömer, ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabı üzerine seni halife seçiyorum. Mizanı ağır olan, hakka uyması sebebiyle <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü mizanı ağır basacak ve ağırlık kendine olacak kimsedir. Sadece hakkın girdiği mizanın ağır olması da hak olmuştur.
Ey Ömer! Mizanı hafif olan da, batıla uyması sebebiyle, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü sevabı az ve hafıf olan ve bu hafıflikle teraziye girecek olandır. İçerisine sadece batıl giren mizanın hafif olması da haktır."
Ayrıca, askerlerin komutanlarına da şunu yazdı: "Başınıza Ömer'i seçtim. Kendim için de, Müslümanlar için de hayrı seçtim."
Sonra Ebû Bekir (radıyallahu anh) vefat etti ve geceleyin defnedildi. Bilahere Hz.Ömer (radıyallahu anh), ayağa kalkıp hamd ü sena ettikten sonra şunları söyledi:
"Ey insanlar, ben size, hiç bilmediğiniz bir şeyi kendimden uydurup öğretecek değilim. Ben Ömer'im. Size emir olma hususunda hırsım yok. Ancak vefat eden Ebû Bekir (radıyallahu anh) bunu bana vasiyet etti. Bu işi ona Allah'ın ilham ettiğine inanıyorum. İmamlığımı, ona ehil olmayan kimseye bırakmam. Fakat onu, Müslümanlara saygı göstermeye gayret edenlere bırakırım. İşte böyleleri, Müslümanlara emir olamya başkalarından daha çok layıktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1767</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">El - Kuddûs: Ayıplardan temiz demektir.
es-Selam: Selam sahibi‚ yani herçeşit ayıptan selamette‚her türlü afetten beri demektir.
el-Mü’min: Kullarına va’dinde sadık olan demektir. Tasdik manasına olan imandan gelir. Yahut‚ <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü kullarına‚ azabına karşı garanti veren‚ güven veren demektir‚ bu mana eman’dan gelir.
el-Muheyyim: Şahid olan (görüp güzeten) demektir. Emin manasına geldiği de söylenmiştir. Aslı‚ müeymin’dir‚ ancak hemze‚ ha’ya kalbolmuştur. Keza er-Rakib ve el-Hafiz manasına geldiği de söylenmiştir.
el-Azizu: Kahreden‚ galebe çalan demektir. "İzzet"‚galebe çalmak manasına gelir.
el Cebbar: Mahlukatı mecbur eden; emir veya yasak her ne dilerse ona zorlayan demektir. Bu kelimenin‚ bütün mahlukatının fevkinde yücedir manasına geldiği de söylenmiştir.
el-Mütekebbir: Mahlukata ait sıfatlardan yüce‚ uzak manasına gelir. Ayrıca "Mahlukatından büyüklük taslayarak kendisiyle azamet yarışına kalkanlara büyüklüyünü gösteren ve onlara haddini bildiren manasına geldiği de söylenmiştir.Keza şu manaya geldiği de belirtilmiştir: "Mütekebbir" Allah’ın azametini ifade eden kibriya kelmesinden gelir‚ tezyifi bir mana taşıyan kibir kelimesinden gelmez.
el-Bariu: Mahlukatı‚ mevcut bir misale bakmaksızın‚ yoktan‚ örneksiz olarak yaratan manasına gelir. Bu kelime‚ öncelikle hayvanlar için kullanılır‚ diğer mahluklar için pek kullanılmaz. Hayvanlar dışındaki mahlukat hakkında nadiren kullanılır.
el-Müsavvir: Mahlukatı farklı sûretlerde yaratan" demektir. Tsvir lügat olarak hat ve şekil çizmek manasına gelir.
el-Gaffar: Kulların günahlarını tekrar tekrar affeden‚ manasına gelir. Gafr kelimesi‚ aslında setr (örtmek) ve kapatmak manalarına gelir. Allah Teala kullarının günahlarını affedici‚ onlar için cezayı terketmek sûretiyle (günahları) örtücüdür.
el-Fettah: Kulları arasında hakim demektir. Araplar, hakim iki hasmın (davalı-davacı) arasındaki ihtilafı çözdüğü zaman: "Hakim iki hasmın arasını fethetti" derler. Hükmetti, çözüme kavuşturdu manasında, hakime fatih dendiği de olmuştur. Mamafih "Kullarına rızk ve rahmet kapılarını açan", rızıklarından kapanmış olanları açan manasına da gelir.
el-Kabız: Kullarının rızkını lütfu ve hikmetiyle tutan manasına gelir.
el-Basıt: Kullarına rızkı açıp cûd ve rahmetiyle genişleten demektir. Böylece Cenab-ı Hakk, hem ihsan sahibi, hem de onu men edici olmaktadır.
el-Hafid: Cebbarları ve firavunları alçaltan demektir. Yani onları horlar ve değersiz kılar demektir.
er-Rafi': Velilerini, dostlarını yüeltir. Aziz kılar demektir. Böylece Allah, hem zelil hem de aziz kılıcı olmaktadır.
el-Hakem: Hakim demektir. Bu da hakikatı hükmetme yetkisi kendis ne verilen, ona gönderilen demek olur.
el-Adlu: Kendinde heva meyli olmayan, hükümde doğruluktan ayrılmayan cevre yer vermeyen manasına gelir. Aslında masdardır. Ancak adil makamında kullanılmıştır. Adil'den daha beliğdir, çünkü müsemma, fiilin kendisiyle isimlenmiştir.
el-Latifu:</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1785</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın geceleyin namazdan çıkınca şu duayı okuduğunu işittim: "AlIahım! Senden, katından vereceğin öyIe bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidayet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertip, içime kamil iman, dışıma amel-i salih, amellerime temizlik ve ihlas verir, rızana uygun istikameti ilham eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun.
Allahım, bana öyle bir iman, öyle bir yakin ver ki, artık bir daha küfür (ihtimali) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.
Allahım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunIa kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhàr olan) şühedaya has makamları niyaz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum!
Allahım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevi ve uhrevi) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Ràhmetine muhtacım, halimi arzediyorum. (İhtiyacım ve fakrim sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacını görüp şifayab kilan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azabının arasını da ayırmanı, helake davetten, kabir azabindan korumanı diliyorum.
Allahım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veya mahlukatindan birine vaadettiğin bir lütuf var da buna idrakim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeple de istediklerimin dışında kalmış ise ey alemlerin Rabbi, onun husülü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum.
Ey Allahım! Ey (Kur'an gibi, din gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru yolun sahibi! Kafirler için cehennem vaadettiğin <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzur-i kibriyana ulaşmış mukarrebin meleklerle, (dünyada iken çok) rükü ve secde yapanlar ve ahidlerini ifa edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sahibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sahibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sahipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.)
Allahım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hidayete ermiş hidayet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesilesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhalefet edene, senin ona olan adavetin sebebiyle adavet (düşmanlık) ediyoruz.
Allahım! Bu bizim duamızdır. Bunu fazlınla kabul etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin.
Allahım! Kalbime bir nur, kabrime bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur ver; sağıma bir nur, soluma bir nur ver; üstüme bir nur, altıma bir nur ver; kulağıma bir nur, gözüme bir nur ver; saçıma bir nur, derime bir nur ver; etime bir nur, kanıma bir nur ver; kemiklerime bir nur koy!
Allahım nurumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nur ver, (söylenmiyenler</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1790</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) teheccüt namazı kılmak üzere geceleyin kalkınca şu duayı okurdu: "AIIahım, Rabbimiz! Hamdler sanadır. Sen arz ve semavatin ve onlarda bulunanIarın kayyumu ve ayakta tutanısın, hamdler yalnızca senin içindir. Sen semavat ve arzın ve onlarda bulunanların nûrusun, hamdler yalnızca sanadır. Sen haksın, va'din de haktır. Sana kavuşmak haktır, sözün haktır. Cennet haktır, cehennem de haktır. Peygamberler hàktır, Muhammed (aleyhissalatu vesselam) de haktır. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> de haktır.
AIIahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim. Sana yöneldim. Hasmına karşı senin (bürhanın) iIe dava açtım. Hakkımı aramada senin hakemliğine başvurdum. Önden gönderdiğim ve arkada bıraktığım hatalarımı affet. Gizli işlediğim, aleni yaptığım, benim bilmediğim, senin benden daha iyi bildiğin hatalarımı da affet! İlerleten sen, gerileten de sensin. Senden başka ilah yoktur".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1792</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Selam, Hz. Enes (radıyallahu anh)'ten naklediyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim: "Kim akşama ve sabaha erdiği zaman: "Rabb olarak Allah, din olarak İslam'a, resül olarak Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'e razı olduk" derse onu razı etmek de Allah üzerine bir hak olmuştur".
Rezin bu duaya: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü" ifadesini ilave etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1859</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Bekri's-Sıddikin azadlısı Yüseyre (radıyallahu anhüma) -ki ilk muhacirlerden idi- anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bize dedi ki: "Size tesbih, tehlil, takdis, tekbir çekmenizi tavsiye ederim. Bunları parmaklarla sayın. Zira parmaklar (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü nelerde kullanıldıklarından) suale maruz kalacaklar ve konuşturulacaklardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1872</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü bana insanların en yakını, bana en çok salavat okuyandır."
Yine Tirmizi'de Hz. Ali (radıyallahu anh)'den kaydedilen bir rivayette şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Gerçek cimri, yanında zikrim geçtiği halde bana salavat okumayandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1913</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, Ebu Katade, bir boçlusunu (para taleb etmek üzere) aramıştı. O, kendisinden gizlendi. Bilahare adamı buldu. Ancak: "Dardayım" dedi. Bunun üzerine:
"Allah'a yemin eder misin?" diye sordu. Borçlu:
"Vallahi" diye yemin etti. Ebu Katade:
"Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, "Kim Allah'ın kendisini <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününün sıkıntısından kurtarmasını isterse darda olana nefes aldırsın veya tamamen bağışlayıversin" dediğini işittim" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1940</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) minbere oturdu, biz de etrafında yerlerimizi aldık. Buyurdular ki: "Sizin için korktuğum şeylerden biri, dünyanın süs ve güzelliklerinin sizlere açılmasıdır!" Bir adam (araya girerek söze karıştı ve): "Yani (nail olacağımız) hayır, şer mi getirecek?" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu soru üzerine sükut etti. (Adama: "Sana ne oluyor da Resulullah'ın sözünü kesip, onunla konuşmaya kalkıyorsun? O sana konuşmuyor ki!.." diye paylıyanlar oldu). Gördük ki, kendisine vahiy gelmekte. Derken vahiy hali açılmış, yüzündeki terleri silmekte idi. "Şu soru soran nerede?" diye söze başladı. Ve sanki adamı (sorusu sebebiyle) takdir ediyor gibiydi: sözlerine şöyle devam etti: "Muhakkak ki, hayır, şer getirmez. Ancak derenin bitirdikleri arasında, ya çatlatarak öldüren ya da ölüme yaklaştıran bitki de var. Yalnız yeşil ot yiyen hayvanlar müstesna. Zira bunlar yeyip böğürleri şişince Güneşe karşı dururlar. (Geviş getirirler), akıtırlar ve rahatça defi hacet yaparlar, sonra tekrar dönüp yayılırlar. Şüphesiz ki, bu mal hoştur, tatlıdır. Ondan fakire, yetime ve yolcuya veren bu malın Müslüman sahibi en iyi (İnsan)'dır. Bunu haketmeden alan, yediği halde doymayan kimse gibidir. O mal, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü aleyhinde şahidlik yapacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1959</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Selmanu'l-Farisi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki: "AIlah'ın yüz rahmeti var. Bunlardan biriyle mahlükat kendi aralarında birbirlerine merhamet gösterirler. Doksandokuz rahmet de <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü içindir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1960</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Müslim'de gelen bir diğer rivayette Resûlullah (aleyhissalatü vesselam)]: "Allah, arz ve semayı yarattığı gün, yüz rahmet yarattı. Her bir rahmet göklerle yer arasını dolduracak kadardır. Ondan yeryüzüne tek bir rahmet indirmiştir. İşte anne, yavrusuna bununla şefkat eder. Vahşi hayvanlar ve kuşlar birbirlerine bununla merhamet ederler. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü geldiği vakit Allah, rahmetine bunu da ilave ederek (tekrar yüze) tamamlayacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1977</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sufeyyu'l-Esmai, Hz. Ebu Hureyre'den naklediyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü iIk çağrılacaklar, Kur'an-ı ezberleyen biri, Allah yolunda öldürülen biri ve bir de çok malı olan biridir. Allah Teala Hazretleri Kur'an okuyana: "Ben Resulüme inzal buyurduğum şeyi sana ögretmedim mi?" diye soracak. Adam: "Evet ya Rabbi!" diyecek. "Bildiklerinle ne amelde bulundun?" diye Rabb Teala tekrar soracak. Adam: "Ben onu Gündüz ve gece boyunca okurdum" diyecek. AlIahu Teala Hazretleri: "Yalan söylüyorsun!" diyecek. Melekler de ona: "Yalan söylüyorsun!" diye çıkışacaklar. Allahu Teala Hazretleri ona: "Bilakis sen, "Falanca Kur'an okuyor" densin diye okudun ve bu da söylendi" der. Sonra, mal sahibi getirilir. Allah Teala Hazretleri: "Ben sana bolca mal vermedim mi? Hatta o kadar bol verdim ki, kimseye muhtaç olmadın?" der. Zengin adam, "Evet ya Rabbi" der. "Sana verdiğimle ne amelde bulundun?" diye Rabb Teala sorar. Adam: "Sıla-i rahimde bulunur ve tasadduk ederdim" der. Allahu Teala Hazretleri: "Bilakis sen: "Falanca cömerttir" desinler diye bunu yaptın ve bu da denildi" der. Sonra Allah yolunda öldürülen getirilir. Allah Teala Hazretleri: "Niçin öldürüldün?" diye sorar. Adam: "Senin yolunda cihadla emrolundum. Ben de öldürülünceye kadar savaştım" der. Hakk Teala ona: "Yalan söylüyorsun!" der. Ona melekler de: "Yalan söylüyorsun!" diye çıkışırlar. Allah Teala Hazretleri ona tekrar: "Bilakis sen: "Falanca cesurdur" desinler diye düşündün ve bu da söylendi" buyurur. Sonra (Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Ebu Hureyre'nin dizine vurup): "Ey Ebu Hureyre! Bu üç kimse, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, cehennemin, aleyhlerinde kabaracağı Allah'ın ilk üç mahlukudur!" dedi." Sufey der ki: "Ben Ebu Hureyre'den aldığım bu hadisi, Hz. Muaviye'ye haber verdim. Bunun üzerine: "Böylelerine bu muamele yapılırsa, İnsanların geri kalanlarına neler yapılır?" dedi ve Hz. Muaviye şiddetli bir ağlayışla ağlamaya başladı, Öyle ki helak olacağını zannettim. Derken bir müddet sonra kendine geldi, yüzündeki (gözyaşlarını) sildi. Ve şunları söyledi: "Allah ve Onun Resulü doğru söylediler: "Dünya hayatını ve onun zinetini isteyenlere, orada islediklerinin karşılığını tastamam veririz. Onlar orada bir eksikliğe de uğratılmazlar. İste ahirette onlara ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zaten yapmakta oldukları da batıldır" (Hud 15-16).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1982</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre (radiyallahu anh)'den bir rivayete göre, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurmuştur: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününde, Allah nazarında en kötü olanlardan bir kısmını da iki yüzlülerin teşkil ettiğini göreceksiniz. Bunlar bazılarına bir yüzle, diğer bazılarına da başka bir yüzle giden insanlardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1983</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ammar İbnu Yasir (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kimin dünyada iki yüzü varsa <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, ateşten iki dili olacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1984</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Vail anlatıyor: "Hz. Usame (radiyallahu anh)'yi işittim diyordu ki: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü bir adam getirilip ateşe atılır. Karnındaki bağırsakları dışarı çıkar. Onları, eşeğin değirmen taşını dönderdiği gibi dönderir. Derken, cehennem ahalisi etrafında toplanır ve: "Ey filan, sen dünyada iken (bize) ma'rufu emderip, münkerden nehyetmiyor muydun?" derler. O: "Evet, ma'rufu emrederdim ama kendim yapmazdım, münkeri yasaklardım ama kendim yapardım" diye cevap verir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1986</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre ve Hz. Cabir (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Deve, sığır veya davar sahibi olup da, bunlardaki Allah'ın hakkını eda etmeyen herkese <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, bu mallar, olduğundan daha çok ve mümkün olduğunca iri ve şişman olarak geleceklerdir. Adam, onlar için, düz ve geniş bir yere oturtulacak, hayvanlar bacakları ve tabanlarıyla onun üzerinden geçecekler. Geçiş sırasında boynuzlarıyla tosluyacaklar ve ayaklarıyla ezecekler. İçlerinde boynuzsuz veya boynuzu kırık biri bulunmayacak. Bu şekilde sonuncusu da onun üzerinden geçince, birincisi aynı geçişe tekrar başlayacak. Mahlükatın hesabı tamamlanıp hüküm verilinceye kadar bu haI devam edecek.
Keza "kenz'‚ (hazine) sahip olup da ondaki (AIIah'ın) hakkını ödemeyen herkese, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü hazinesi, dazlak başlı bir yılan olarak gelecek, ağzını açıp peşine düşecektir. Yılan yaklaştıkça adam ondan kaçacak. Sonunda yılan ona:
"Gizlediğin hazineni aI! Ben ondan müstağniyim!" diye bağırır. Adam, neticede yılandan kaçma çaresinin olmadığını anlayınca, elini ağzına sokar. Yılan da onu, aygırın (alafı) kemirmesi gibi kemiriverecek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1997</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şuayb, an ebihi an ceddihi tarikinden anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a bir kadın, beraberinde bir kızı olduğu halde geldi. Kızın elinde, altından kalın iki bilezik vardı.
"Bunların zekatını verdin mi?" diye (Resûlullah aleyhissalatu vesselam) kadına sordu. Kadın:
"Hayır!" diye cevap verdi. Resûlullah:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Allah'ın, onları sana ateşten iki bilezik yapması seni memnun eder mi?" dedi. Bunun üzerine kadın, bilezikleri derhal çıkarıp Resûlullah'ın önüne bıraktı ve:
"Bunlar Allah ve Resülüne aittir!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2025</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Humeyd es-Saidi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) zekat toplama işinde bir adam istihdam etti. -Bir rivayette "Beni Süleym'in zekatını toplama işinde" denmiştir- Adam vazifeden dönünce:
"Bu size aittir, şu da bana hediye edilenler!" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (öfkeyle) minbere çıkıp, Allah'a hamd ve senada bulunduktan sonra şunları söyledi:
"Emma ba'd, Ben sizden birini, Allah'ın bana tevdi ettiği bir işte istihdam ederim. Sonra o gelir:
"Bu size aittir, şu da bana hediye edilenler!" der. Bu adama, babasının veya anasının evinde otursaydı da, eğer doğru sözlüyse hediyesi ayağına gelseydi ya! Vallahi sizden kim haksız bir şey alırsa mutlaka onu boynunda taşır olduğu halde <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Allah'la karşılacaktır. Eğer bu haksız aldığı şey deve ise böğürecek, sığırsa möleyecek, koyunsa meleyecek!"
Sonra Resûlullah ellerini kaldırdı, o kadar ki koltuk altındaki beyazlık gözüktü:
"Allah'ım tebliğ ettim mi?" dedi ve bu sözünü üç kere tekrar etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2046</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle dua etmişti: "AIIah'ım, beni miskin olarak, yaşat, miskin olarak ruhumu kabzet, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü de miskinler zümresiyle birlikte haşret." Hz. Aişe (radiyallahu anha) atılarak sordu: "Niçin ey Allah'ın Resulu?" "Çünkü, dedi, onlar cennete, zenginlerden kırk bahar önce girecekler. Ey Aişe! fakirleri sev ve onları (rivayet meclisine) yaklaştır, ta ki <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü AIIah da sana yaklaşsın." Diğer bir hadiste: "beşyüz yıl" tabiri vardır. İki hadis şöyle cem'edilir: "Kırktan maksad hırs sahibi fakirin, hırs sahibi zenginden öne geçeceği müddettir. Beşyüzden maksad, zahid fakirin hırslı zenginden önce gireceği müddettir. Böylece hırs sahibi fakir, zahid fakirin yirmibeş derece üstünlüğüne nazaran iki derecelik bir üstünlüğe sahiptir. Bu kırkın beşyüze nisbetidir. Bu ve benzeri takdirler Resulullah'ın lisanında mücazefe veya tesadufi olarak cereyan etmez. Bilakis idrak ettiği bir sır veya ilminin ihata ettiği bir nisbet sebebiyle söylenmiştir. Zira o hevadan konuşmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2049</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radiyallahu anh) anlatıyor: "Muhacirlerin fakirlerinden bir grupla birlikte oturmuştum. Bunlardan bir kısmı, bir kısmı (nın karaltısından istifade) ile çıplaklıktan korunuyordu. Bir kadın da bize (Kur'an) okuyordu. Derken Resulullah (aleyhissalatu vesselam) çıkageldi ve üzerimizde dikildi. Resulullah'ın yanımızda dikilmesi üzerine kadın okumayı bıraktı. Resulullah da selam verdi ve: "Ne yapıyorsunuz?" diye sordu. "Ey Allah'ın ResuIu! dedik, o karımızdır, bize (Kur'an) okuyor. Biz de AIIah Teala'nın kitabını dinliyoruz." Bunun üzerine Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "ümmetim arasında, kendileriyle birlikte sabretmem emredilen kimseleri yaratan Allah'ıma hamdolsun!" dedi. Sonra, kendisini bizimle eşitlemek üzere Resulullah, ortamıza oturdu. Ve eliyle işaret ederek: "şöyle (halka yapın)" dedi. Cemaat hemen etrafında halka oldu, yüzleri ona döndü. Ebu Said der ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın onlar arasında benden başka birini daha tanıyor görmedim. (Herkes yeni baştan vaziyetini alınca) Resulullah şu müjdeyi verdi: "Ey yoksul muhacirler, size müjdeler olsun! Size <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günündeki tam nuru müjde ediyorum. Sizler cennete, insanların zenginlerinden yarım gün önce gireceksiniz. Bu yarım gün, (dünya günleriyle) beşyüz yiI eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2064</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün (veya gece mutad olmayan bir saatte) mescide geldi. Orada Hz. Ebu Bekir (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.) 'e rastladı. Onlara (bu saatte) niye geldiklerini sordu. "Bizi evden çıkaran açlıktır!" dediler. Resulullah da: "Beni de evde çıkaran açlıktan başka bir şey değil!" buyurdu. Hep beraber Ebu'I-Heysem İbnu'I Teyyihan'a gittiler. O, bunlar için arpadan ekmek yapılmasını emretti. Ekmek yapıldı. Sonra kalkıp bir koyun kesti. Yanlarında bir hurma ağacında asılı olan tatlı suyu indirdi. Derken yemek geldi, yediler ve o sudan içtiler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "şu günün nimetinden (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) hesap sorulacak! Açlık sizi evinizden çıkardı. Bu nimetlere nail olduktan sonra dönüyorsunuz!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2107</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Saçtaki akları yolmayın. Zira bir kimse müslüman iken tek bir kıl bile ağarmış olsa, bu <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü onun için mutlaka bir nur olur."
Bir rivayette şöyle denmiştir: "Allah ona bu sebeble sevap yazdı, onun sebebiyle ondan günah affetti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2140</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Şu resimleri yapanlar var ya, -bir rivayette: "Şu resimlerin sahipleri var ya! <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü azab olunacaklar. Onlara: "Şu yaptıklarınızı diriltin" denir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2141</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir seferden dönmüştü. (O yokken) ben, yüklüğün önüne, üzerinde resimler bulunan bir bez çekmiştim. Resûlullah perdeyi görünce, çekip attı, (öfkeden) yüzü de renklenmişti. "Ey Aişe! buyurdular, bil ki, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü insanların en çok azab görecek olanı Allah'ın yarattıklarını taklid edenlerdir."
Hz. Aişe rivayetine devamla dedi ki: "Biz o bezi kestik bir veya iki minder yaptık."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2143</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "kim resim yaparsa, Allah onu <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, yaptığı resim sebebiyle, onlara ruh üfleyinceye kadar azab eder. Hiçbir zaman da ruh üfleyici değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2198</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve İbnu'l-Ca'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Atın alnına hayır bağlanmıştır: "Bu hayır), sevap ve ganimettir. Bu hal <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar bakidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2200</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cerir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı atın alnındaki tüyleri parmaklarıyla bükerken gördüm. Büküyor ve şöyle diyordu: "Atın alnına <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününe kadar hayır bağlanmıştır. Bu hayır sevap ve ganimettir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2413</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ezanı işittiği zaman kim: "Allahümme Rabbe hazihi'd-da'veti't-tamme ve's-salati'I-kaime ati Muhammedeni'I-Vesilete ve'I-fadilete veb'ashu makamen mahmüdeni'Ilezi va'adtehu. (Ey bu eksiksiz davetin ve kılınan namazın sahibi! Muhammed'e‚ Vesile'yi ve fazileti ver. O'nu, va'adettiğin -bir rivayette va'adettiğin üzere- makam-ı Mahmüd üzere ba's et (dirilt)" derse, ona <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü mutlaka şefaatim helal olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2423</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Abdirrahman İbni Ebi Sa'sa'a anlatıyor: "Ebu Said (radıyallahu anh) bana dedi ki:
"Seni, koyunları ve kır hayatını seviyor görüyorum. Koyunlarınla birlikte veya kırda olunca namaz ezanı okursan, ezan sırasında sesini yükselt. Zira, müezzinin sesini insan, cin ve sair her ne işitirse en uzağı" bile <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü onun lehinde şehadet eder."
Ebu Said sözlerini şöyle tamamladı: "Ben bunu Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan işittim"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2424</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Muaviye (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı: "Müezzinler <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, boyun itibariyle insanların en uzunu olacaklardır" derken işittim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2799</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdularki: "Sizden biri, rüku ve secdede başını imamdan önce kaldırdığı zaman Cenab-ı Hakk'ın, (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) başını eşek başına veya sûretini eşek sûretine çevire(rek dirilte)ceğinden korkmaz mı? ''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2846</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) hutbe verdi mi gözleri kızarır, sesi yükselir, öfkesi artardı. Sanki bir orduya "Düşmanınız akşama veya sabaha size baskın yapacak!'' diye tehlikeyi haber veren komutan gibi (fevkalade ciddi bir eda ile):
"Ben size, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> şu iki parmak kadar yakınlaşmış olduğu bir zaman da peygamber gönderildim '' der ve şehadet parmağı ile orta parmağını birbirine yaklaştırarak gösterir, sözlerine şöyle devam ederdi:
"Emma bad! Bilesiniz, sözlerin en hayırlısı Kitabullah'tır. En güzel yol da Muhammed'in yoludur. İşlerin en şerlisi de sonradan ihdas edilenlerdir. Her bid'at dalalettir." Ayrıca şunları da söyledi:
"Ben her mü'mine kendi nefsinden daha yakınım. Nitekim, kim bir mal bırakırsa bu ailesi içindir. Kim bir borç veya (bakıma muhtaç) horanta bırakırsa bu bana aittir ve benim üzerimedir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2847</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes 'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) teşehhüd okuyunca şu mealde zikirde, duada bulunurdu: "Hamd Allah'adır, O'na sığınır, O'ndan mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden de O'na sığınırız. Allah kime hidayet verirse onu kimse sapıtamaz, kimi de sapıtırsa onu kimse hidayete götüremez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Resûlüdür. O'nu hak ile, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>ten önce müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdi. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse doğru yolu bulmuştur. Kim de o ikisine isyan ederse, (bilsin ki) sadece kendisine zarar verir, Allah'a hiç bir zarar verermez."
Bir rivayette hadise şu ziyadeyi yaptıktan sonra gerisini aynen rivayet etmiştir: "....Cum'a günü teşehhüd'den sonra.....''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3248</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Avf İbnu Malik (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), birgün elinde asası olduğu halde çıktı. Adamın biri çürüklü bir hurma salkımı asmış idi. Aleyhissalatu vesselam salkıma değneğini dürtüyor ve:
"Bu sadakanın sahibi, keşke bundan daha iyisini tasadduk etmek isteseydi. Bu sadakanın sahibi, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü çürük hurma yiyecek" diyordu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3284</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Şüphesiz ki <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, Allah'ın en çok ehemmiyet vereceği emanet, kadın-koca arasındaki emanettir. Kadınla koca bir-biriyle içli dışlı olduktan sonra, kadının esrarını erkeğin neşretmesi, o gün en büyük ihanettir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3315</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Aziz ve Celil olan Allah Teala hazretleri <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü şöyle diyecek: "Benim celalim adına sevişenler nerede? Gölgemden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı şu günde onları gölgemde gölgelendireyim!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3319</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah'ın kulları arasında bir grup var ki, onlar ne peygamberlerdir ne şehidlerdir. Üstelik <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Allah indindeki makamlarının yüceliği sebebiyle peygamberler de, şehidler de onlara gıbta ederler."
Orada bulunanlar sordu:
"Ey Allah'ın Resulü! Onlar kim, bize haber ver!"
"Onlar aralarında ne kan bağı ne de birbirlerine bağışladıkları bir mal olmadığı halde, Allah'ın ruhu (Kur'an) adına birbirlerini sevenlerdir. Allah'a yemin ederim, onların yüzleri mutlaka nurdur. Onlar bir nur üzeredirler. Halk korkarken, onlar korkmazlar. İnsanlar üzülürken, onlar üzülmezler.
Ve şu ayeti okudu: "Haberiniz olsun Allah'ın dostları var ya! Onlara ne korku var ne de onlar üzülecekler" (Yunus 62).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3324</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü örter."
Rezin bir rivayette şunu ilave etti: "Kim, hakkı sübut buluncaya kadar mazlumla birlikte olursa, ayakların kaydığı günde Allah onun ayağını Sırat'ta sabit kılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3325</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bir mü'minin dünyevi kederlerinden birini giderirse, allah da onun <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü kederlerinden birini giderir. Kim bir fakire kolaylık gösterirse, Allah da ona dünyada ve ahirette kolaylık gösterir. Kim bir müslümanı örterse, allah da onu dünya ve ahirette örter. Kişi kardeşinin yardımında olduğu müddetçe, Allah da onun yardımındadır. Kim ilim aramak düşüncesiyle bir yola düşerse, Allah onun cennete olan yolunu kolaylaştırır. Bir grup, allah'ın kitabını okumak ve aralarında tedris etmek üzere allah'ın evlerinden birinde toplanırsa, üzerlerine mutlaka sekine iner ve onları rahmet kaplar, melekler onları sarar. Allah da onları yanında bulunan mukarreb meleklere anar. Bir kimseyi ameli yavaşlatırsa, nesebi hızlandıramaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3329</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Kim kardeşinin ırzını müdafaa ederse, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü allah, onun yüzünden ateşi geri çevirir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3405</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir kul dünyada bir kulu örterse, Allah <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü onu mutlaka örter.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3560</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim abdest alıp: "Sübhaneke Allahümme ve bihamdike estağfiruke ve etübu ileyke. (Rabbim seni tenzih ederim, Allah'ım hamdim sanadır, senden bağışlanmak isterim, tevbem de sanadır)" derse, bu bir kağıda yazılır, sonra bir mühür üzerine nakşedilir, sonra da Arş'ın altına kaldırılır ve <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar (mühür) kırılmaz.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3611</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ümmetim, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü çağırıldıkları vakit abdestin izi olarak (nurdan) bir parlaklıkları olduğu halde gelirler. Öyleyse kimin imkanı varsa parlaklığını artırsın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3612</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Ebu Hüreyre radıyallahu anh abdest aldı, yüzünü yıkadı, ellerini yıkadı, ellerini yıkarken nerdeyse omuza kadar yıkıyordu. Sonra ayaklarını yıkadı ve nerdeyse bacaklarına kadar yükseldi. Sonra dedi ki: "Ben Resulullah aleyhissalatu veselam'ın, "Ümmetim <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü (abdest uzuvlarındaki) parlaklıkla gelir..." Gerisi yukarıdaki gibi devam ediyor.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3866</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "(Bir zat) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında öğürmüştü, ona:
"Öğürtünü bizden uzak tut. Zira, dünyada insanların en çok doymuş olanları, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü en çok aç kalacak olanlardır" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4088</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim, bir ilimden sorulur, o da bunu ketmedip söylemezse (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) ateşten bir gem ile gemlenir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4096</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Benden bir şey işitip onu (artırıp eksiltmeden) işittiği şekilde başkasına ulaştıran kimsenin (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) Allah yüzünü taze kılsın. Zira, kendisine ulaştırılan öyleleri var ki, bizzat işitenden daha iyi kavrar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4129</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim kölesine kazıf'ta bulunursa (zina isnadı yaparsa), kölesi bu iftiradan beri ise, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü celde uygulanır. Dediği doğru ise o başka."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4245</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu zabyan anlatıyor: "Üsame İbnu zeyd radıyallahu anh'ı dinledim, diyordu ki:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam bizi huruka'ya gönderdi. Sabah baskını yapıp hezimete uğrattık. Ben ve Ensardan biri, Hurukalı bir adama rastladık. Adama galebe çalmıştık. Lailaheillallah dedi. Adam bunu söyler söylemez Ensari savaşmayı bıraktı, ben devam ettim ve mızrağımı saplayıp öldürdüm.
Medine'ye geldiğimiz zaman benim yaptığım, Resûlullah'ın kulağına ulaşmış. (Beni çağırttı ve:)
"Ey Usame! Sen, lailahe illallah dedikten sonra adam mı öldürdün?" diye sordu. Ben:
"O bunu, canını kurtarmak için söyledi" dedim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Sen onu Lailahe illallah dedikten sonra öldürdün mü?" dedi. Bu cümleyi o kadar çok peşpeşe tekrar etti ki, keşke bugünden daha önce müslüman olmasaydım (müslüman olarak böyle bir cinayeti işlememiş olurdum) diye temenni ettim."
Müslim'in Cündeb'ten kaydettiği bir diğer rivayet şöyle: "Sen Lailahe illallah diyeni öldürdün mü? <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Lailahe illallah gelince ona nasıl hesap vereceksin?" Bunu ona çok tekrarladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4264</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Huneyn Gazvesi'nden fariğ olunca, Ebu Amir radıyallahu anh'ı bir askeri birliğin başında Evtas'a gönderdi. Ebu Amir, orada Dureyd İbnu's-Sımme ile karşılaştı. Dureyd öldürüldü. Allah da adamlarını hezimete uğrattı. (O sırada) ben Ebu Amir ile beraberdim. Dizine bir ok atıldı. Yanına gelip:
"bu oku sana kim attı?" diye sordum. Bana bir şahsı işaret ederek (ok atanı) gösterdi. Ona yönelip, yanına vardım. Beni görünce kaçtı. Ben de peşine düştüm.
"Utanmıyor musun, durmuyor musun?" diye peşinden bağırmaya başladım. Birden durdu. Karşılıklı olarak bir-iki kılıç salladık. Derken ben onu öldürdüm. Sonra gelip Ebu Amir'e:
"Allah seninkinin canını aldı!" dedim.
"Hele şu oku bir çek!" dedi. Ben oku çektim. (Okun yerinden) su çıktı.
"Ey kardeşimin oğlu, dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a benden selam söyle, benim için Allah'tan mağfiret dileyiversin."
Ebu Amir, birliğin komutanlığını bana devretti. Bir müddet durup sonra vefat etti. Dönünce, durumdan Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a bilgi verdim. Bir miktar su getirtti, abdest alıp ellerini kaldırdı. Koltuk altlarının beyazlığını gördüm. Sonra şöyle dua etti.
"Allahım, Ubeyd Ebu Amir'e mağfiret buyur. Allahım, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü onu, onun derecesini kullarının -veya insanların- birçoğunun derecesinden üstün tut!"
"(Ey Allah'ın Resûlü) benim için de istiğfar ediver!" dedim.
"Allahım, Abdullah İbnu Kays'ın günahını mağfiret et! Onu, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü iyi bir yere koy!" dedi. Ebu Bürde der ki:
"O iki duadan biri Ebu Amir içindi, diğeri de Ebu Musa içindi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4269</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ali İbnu Ebi Talib radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir seriyye gönderdi ve birliğin başına Ensar'dan bir zat koydu ve askerlere komutanlarına itaat etmelerini emretti. (Sefer esnasında komutan, bir meseleden) öfkelenip:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana itaat etmenizi emretmedi mi?" dedi. Hepsi de: "Evet emretti!" dediler.
"Öyleyse, dedi, derhal bana odun toplayın!" Hemen otun toplanmıştı. Bu sefer:
"Ateş atın!" emretti. Ashab (odun yığınına) ateş attı. Komutan:
"İçine girin!" emretti. Girmek üzere ilerlediler. Ancak birbirlerinden tutup:
"Biz, ateşten kaçarak Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a geldik (şimdi ateşe girmemiz olur mu?)" diyerek girmediler. Öyle durdular. Ateş söndü. Komutanın da öfkesi geçti, Bu vak'a Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a intikal edince:
"Eğer girselerdi, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününe kadar bir daha ondan çıkamazlardı! Allah'a isyanda (kula) itaat yok! Taat ma'ruftadır!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4287</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Mu'az İbni Enes el-Cüheni, babası radıyallahu anh'tan naklediyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Öfkesinin gereğini yerine getirebilecek güçte olduğu halde öfkesini tutan kimseyi, Allah Teala Hazretleri, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, mahlukatın başları üstüne davet eder; ta ki, (onlardan önce) dilediği huriyi kendine seçsin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4290</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari'nin İbnu Ömer radıyallahu anhüma'dan kaydettiği diğer bir rivayette şöyle buyrulmuştur: "Kim, araziden haksız olarak bir karışlık yer alırsa, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, onunla yedi kat yere batırılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4294</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müstevrid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim bir müslüman(ı gıybet ve şerefini payimal etmek) sebebiyle tek lokma dahi yese, Allah ona mutlaka onun mislini cehennemden tattıracaktır. Kime de müslüman bir kimse(ye yaptığı iftira, gıybet gibi bir) sebeple (mükafaat olarak) bir elbise giydirilirse, Allah Teala Hazretleri mutlaka, onun bir mislini cehennemden ona giydirecektir. Kim de (malı, makamı olan büyüklerden) bir adam sebebiyle bir makam elde eder (orada salah ve takva sahibi bilinerek para ve makama konmak için riyakarlıklara girer)se Allah Teala Hazretleri <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü onu mürailer makamına oturtarak (rezil eder ve mürailere münasib azabla azablandırır.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4296</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaz İbnu Esed el-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim bir mü'mini bir münafığa (gıybetçiye) karşı himaye ederse, Allah da onun için, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, etini cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir. Kim de müslümana kötülenmesini dileyerek bir iftira atarsa, Allah onu, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, cehennem köprülerinden birinin üstünde, söylediğinin (günahından paklanıp) çıkıncaya kadar hapseder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4302</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu'l-Münkedir rahimehullah anlatıyor: "Bana ulaştığına göre, Allah Teala Hazretleri <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü şöyle seslenecektir:
"Kulaklarını eğlence ve şeytan çalgısından uzak tutanlar neredeler? Onları misk bahçelerine dahil edin!"
Sonra Melaike aleyhissalatu vesselam'a seslenecek:
"Onlara benim takdirlerimi duyurun ve haber verin ki, kendilerine artık ne korku var, ne de üzüntü!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4303</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, Allah, öncekileri ve sonrakileri birleştirip topladığı zaman her vefasız için, onu tanıtan bir bayrak dikilir ve: "Bu falan (oğlu falanın) vefasızlığıdır" denilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4316</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"İnsanlar (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) diriltilecekleri zaman yerden ilk çıkacak olan benim. Onlar (huzur-u ilahiye) geldiklerinde (onlar adına) hatipleri ben olacağım. (Allah'ın rahmetinden) ümidlerini kestiklerinde (rahmet ve mağfireti) onlara ben müjdeliyeceğim. O gün Livau'l-hamd (şükür sancağı) benim elimde olacak. Ademoğlunun Allah'a en kerim olanı da benim. Bunda fahr yok!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4317</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü geldi mi, ben peygamberlerin imamı, hatibi ve (onlar arasında) şefaat (etmeye yetki) sahibi olacağım. Bunda övünme yok."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4320</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Her peygambere mutlaka insanların inanmakta olageldikleri şeyler cinsinden bir mucize verilmiştir. ama bana verilen (mucize) ise vahiydir ve bunu bana Allah vahyetmiştir. Bu sebeple <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, diğer peygamberlere nazaran etbaı en çok olan peygamberin ben olacağımı ümid ediyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4323</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ben <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü cennetin kapısına gelip açılmasını isterim. Hazin (kapıcı melek): "Sen kimsin?" diye seslenir. Ben:
"Muhammed'im!" derim. Bunun üzerine:
"Sana açıyorum. Senden önce kimseye açmamakla emrolundum!" diyecek!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4336</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir yerde ölen Ashabımdan hiçbirisi yoktur ki, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü oranın ahalisine bir nur ve onlara (cennete sevkte) bir rehber olmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4350</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Nezdimizde bir eli(ihsanı) bulunan hiç kimse yoktur ki, o ihsan sebebiyle biz ona (misliyle veya daha fazlasıyla) karşılıkta bulunmayalım. Ancak Ebu Bekr bundan hariç. Çünkü, onun nezdimizde yardım varsa da, onun karşılığını <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü ona Allah verecektir. Bana Ebu Bekr'in malı kadar kimsenin malı faydalı olmadı. Benim müslüman olmasını teklif ettiğim herkesten bir zorluk gördüm, Ebu Bekr hariç. Zira o teklifim karşısında hiç tereddüd etmeden kabul etti. Eğer kendime bir dost (halil) ittihaz etseydim, mutlaka Ebu Bekr'i dost edinirdim. Haberiniz olsun, arkadaşınız Allah Teala'nın dostu (halilullah'tır)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4475</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah Teala hazretleri, bizden öncekileri cum'ayı bulma işinde şaşırttı. Bu sebeple cumartesi yahudilerin, pazar günü de hıristiyanların oldu. Allah Teala hazretleri bizi yarattı ve bizlere cuma gününü bulma hususunda hidayet nasib etti: Cumayı da, cumartesiyi de, pazarı da (ibadet günleri) kıldı. Onlar <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü de bize tabidirler. Biz, dünya ehli arasında sonuncusuyuz, fakat <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü birinciler olacağız ve bütün mahlûkattan önce hesapları görülüp bitirilecekler olacağız."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4476</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Aziz ve Celil olan Allah: "Ey Adem!" diye seslenir. Adem:
"Ey Rabbim buyur, emrindeyim, bütün hayırlar senin elindedir!" der. Şöyle bir nidada bulunulur:
"Allah sana, cehennem hey'etini çıkarmanı emrediyor!" Adem sorar:
"Ey Rabbim, cehennem hey'eti ne kadardır?"
"Her binden dokuzyüzdoksandokuzu!"
İşte "hamilelerin çocuğunu düşürdüğü, çocukların ihtiyarladığı, insanların sarhoş olmadıkları halde, azabın şiddetinden sarhoşa döneceklerini göreceğin zaman bu zamandır." Bu haber Ashab'a çok ağır geldi. Öyle ki yüzlerinin rengi değişti.
"Ey Allah'ın Resûlü! dediler, bu binde bir içine hangimiz gireceğiz?"
"Ye'cüc ve Me'cüc'dan binde dokuzyüzdoksandokuz, sizden ise bir olacak. Şunu da bilin: Siz insanlar arasında, beyaz bir öküzde siyah bir kıl veya siyah bir öküzde beyaz bir kıl durumundasınız."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4484</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah Teala Hazretleri (şu ayetle) ümmetim için bana iki eman indirdi:
1. Sen aralarında olduğun müddetçe Allah onlara (umumi bir) azab vermeyecektir.
2. Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe, Allah onlara azab vermeyecektir" (Enfal 33).
Ben aralarından ayrıldım mı, (Allah'ın azabını önleyecek ikinci eman olan) istiğfarı <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar aralarında bırakıyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4489</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Muğire radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ümmetimden bir grup, (hak üzerine) galip olmaktan hiç geri kalmaz. Allah'ın emri (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>) gelince de onlar galibtir."
Buhari: "Bu grup, alimlerdir" demiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4490</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'd İbnu Ebi Vakkas radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ehl-i garb hak üzere galib olmaya, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopuncaya kadar devam ederler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4491</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaviye İbnu Kurre, babası radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Şam (Suriye) halkı fesada uğradımı artık (orada) sizin için hayır yoktur. Ümmetimden bir grup, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopuncaya kadar, mansur (Allah'ın yardımına mazhar) olmaya devam edecek, onları mahrum bırakanlar onlara zarar veremiyecekler."
Ali İbnu'l-Medini: "Bunlar hadis ashabıdır" demiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4494</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Büsr radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününde, ümmetimin (iki alameti olacak: Biri) secde sebebiyle alnındaki parlaklık, (diğeri de) abdest sebebiyle kollarındaki parlaklıktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4499</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Muti', babası radıyallahu anh'tan naklen anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam Mekke'nin fethedildiği gün buyurdular ki:
"Bugünden sonra hiçbir Kureyşli, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar sabren öldürülemez."
(Ravi der ki:) "Kureyş'in Asi (isim)lerinden Muti'den başka kimse müslüman olmadı. Muti'nin ismi de Asi idi. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ona Mûti ismini taktı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4517</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müstevred el-Kureşi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim, diyordu ki:
"Rumlar insanların ekserisi olduğu bir sırada <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopar." (Bunu işiten) Amr İbnu'l-As radıyallahu anh atılarak:
"Söylediğine dikkat et!" dedi. Müstevrid:
"Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğimi söylüyorum! diye te'yid etti. Amr:
"Sen bunu söylersen, (bil ki) onlarda dört haslet vardır: Fitne sırasında insanların en halimidirler. Musibete uğrayınca da onu en çabuk atlatanıdırlar. Kaçtıktan sonra geri dönmede insanların en çabuğudurlar. Miskin, yetim ve zayıflara en hayırlı olanlarıdır. Beşinci olarak hoş ve güzel bir hasletleri de kralların zulümlerine en fazla karşı koyan kimseler olmalarıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4524</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Ebu Talib Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında zikredilmişti.
"Umulur ki, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü şefaatim ona fayda eder de, böylece ateşten, topuklarına kadar yükselen sığ bir yere konur, yine de beyni kaynar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4534</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Evs İbnu Evs radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cum'a, en hayırlı günlerinizden biridir. Hz. Adem aleyhisselam(ın toprağı) o gün yaratıldı, o gün kabzedildi. (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>te Sûr'a) o gün üflenecek, sayha da o günde olacak. Öyleyse o gün bana salavatı çok okuyun. Zira salavatlarınız bana arzedilir!"
Orada bulunanlar:
"Salavatlarımız size nasıl arzedilir? Siz çürümüş olacaksınız!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Allah Teala Hazretleri, Arz'a peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kıldı! buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4552</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüm anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Fetih günü buyurdular ki:
"Fetihten sonra artık hicret yoktur. Ancak cihad ve niyet vardır. Öyleyse askere çağırıldığınız zaman hemen asker olun!"
Resûlullah aleyhissalatu vesselam sözlerine şöyle devam etti: "Allah, bu beldeyi semavat ve arzı yarattığı zaman haram kıldı. Burası, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar Allah'ın haramıyla haramdır (onu insanlar haram kılmamıştır). Benden önce kimseye orada kıtal helal olmadı. Bana da günün bir müddetinde helal kılındı. Burası <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar Allah'ın haramıyla haramdır. (Allah'a ve ahirete inanan hiçkimseye, orada kan dökmesi helal değildir. Ayrıca) onun dikeni koparılmaz, av(hayvan)ı ürkütülmez, buluntusu da alınmaz (yerinde bırakılır). Ancak ilan edip sahibini arayacak olanlar alabilir. Mekke'nin otu da biçilmez!"
Abbas radıyallahu anh atılarak: "Ey Allah'ın Resûlü! İzhir otu hariç olsun" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "İzhir hariç!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4562</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Medine'yi şu şu yer arasında kalan kısımlarıyla haram ilan etti. "Kim bu haramı ihlal edecek bir davranışta bulunursa, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Allah <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü o kimseden ne farz ne nafile (hiçbir hayır) kabul etmesin" (buyurdu)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4564</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan Kur'an-ı Ker'im ve bir de şu sahifede olandan başka bir şey yazmadık.. (Bu sahifede bulunana gelince,) Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurmuştu ki:
"Medine Ayr dağı ile Sevr dağı arasında kalan hudud içerisinde haramdır. Kim orada bir bid'atte bulunur veya bid'atçiyi himaye ederse, Allah, melekler ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. allah onun ne farz, ne nafile hiçbir hayrını kabul etmesin. Müslümanların garantisinde ihanet ederse, Allah'ın meleklerin ve bütün insanların laneti üzerine olsun. Onun (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) ne farz ve ne nafile hiçbir hayrı kabul edilmez."
Ebu Davud'da şu ziyade var: "Otu yolunmaz, av hayvanı ürkütülmez, yitik malı, onu ilan edecek olan alabilir. Hiç kimseye kıtal maksadıyla orada silah taşımak caiz olmaz. Oradan ağaç kesilmez. Kişi devesini otlatabilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4565</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Medine'nin sıkıntı ve meşakkatlerine ümmetimden sabır gösteren herkese, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü şefaatçi ve (hayır ameline) şahid olacağım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4601</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim. Buyurmuştu ki:
"Allah Teala Hazretleri, Mescidu'l-Aşşar'dan, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü birkısım şehidleri ba's eder (yeniden diriltir) ki, Bedir şehidleriyle sadece onlar kalkar."
Ebu Davud der ki: "Mescidu'l-Aşşar, Übülle'de (Fırat) nehrinin hemen yanındaki mesciddir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4623</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Karanlıkta mescide gidenlere <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü tam bir nura kavuşacaklarını müjdele!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4645</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Yedi kişi var, Allah onları hiçbir gölgenin olmadığı <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününde kendi gölgesinde gölgeler:
-Adil imam,
-Allah'a ibadet içinde yetişen genç,
-Tekrar dönünceye kadar kalbi mescide bağlı olan kimse,
-Allah için birbirlerini seven, Allah rızası için biraraya gelip, Allah rızası için ayrılan iki kişi,
-Güzel ve makam sahibi bir kadın tarafından davet edildiği halde; "Ben Allah'tan korkarım" de(yip icabet etmey)en kimse,
-Allah'ı tek başına zikrederken gözlerinden yaş boşanan kimse."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4650</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Abese radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim müslüman olduğu halde, saçından bir kıl beyazlarsa, bu, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü onun için bir nûr olur. Kim Allah yolunda bir ok atarsa, bu düşmana değse de değmese de, atan için bir köle azadı yerine geçer. Kim mü'min bir köleyi azad ederse bu onun için cehennemden bir azadlık vesilesi olur: Her bir uzuv için bir uzvu ateşten kurtulur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4651</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü aziz ve celil olan Allah şöyle buyuracak:
"Ey ademoğlu! Ben hasta oldum beni ziyaret etmedin!" Kul diyecek:
"Ey Rabbim, Sen Rabbülalemin iken ben seni nasıl ziyaret ederim?" Rab Teala diyecek:
"Bilmedin mi, falan kulum hastalandı, fakat sen onu ziyaret etmedin, bilmiyor musun? Eğer onu etseydin, yanında beni bulacaktın!"
Rab Teala diyecek:
"Ey ademoğlu ben senden yiyecek istedim ama sen beni doyurmadın?" Kul diyecek:
"Ey Rabbim, ben seni nasıl doyururum. Sen ki alemlerin Rabbisin?" Rab Teala diyecek:
"Benim falan kulum senden yiyecek istedi. Sen onu doyurmadın. Bilmez misin ki, eğer sen ona yiyecek verseydin ben onu yanımda bulacaktım." Rab Teala diyecek:
"Ey Ademoğlu! Ben senden su istedim bana su vermedin!" Kul diyecek:
"Ey Rabbim, ben sana nasıl su içirebilirim, sen ki Alemlerin Rabbisin!" Rab Teala diyecek:
"Kulum falan senden su istedi. Sen ona su vermedin. Bilmiyor musun, eğer ona su vermiş olsaydın, bunu benim yanımda bulacaktın!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4661</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah bir kuluna hayır murad ettimi onun cezasını tacil edip dünyada verir; bir kulu hakkında da kötülük murad ettimi onun günahlarını tutar, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü cezasını verir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4663</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, afiyet ehli kimseler, bela ehline sevapları verilince, dünyada iken derilerinin makaslarla kazınmış olmasını temenni edecekler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4727</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>ten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler var. Kişi o fitnelerde mü'min olarak sabaha erer, akşama kafir olur; mü'min olarak akşama erer, sabaha kafir çıkar. O fitnede oturan, ayakta durandan hayırlıdır. Yürüyen koşandan hayırlıdır. Öyleyse yaylarınızı kırın, kirişlerinizi parçalayın, kılıçlarınızı da taşa vurun. Sizden birinin evine girerlerse Hz. Adem'in iki oğlundan hayırlısı olsun (ölen olsun, öldüren değil.)"
Ebu Davud, "koşandan" kelimesinden sonra şu ziyadeyi kaydetmiştir: "Yanındakiler: "Bize ne emredersiniz (ey Allah'ın Resûlü!)? dediler. "Evinizin demirbaşları olun!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4738</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Huzeyfe radıyallahu anh diyor ki: "Vallahi bilemiyorum! Arkadaşlarım gerçekten unuttular mı yoksa unutmuş mu gözüküyorlar? Allah'a kasem olsun, Resûlullah aleyhissalatu vesselam, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar gelecek fitne başılardan üçyüz ve daha fazla etbaı bulunan herkesi, hiçbirini bırakmadan, bize ismiyle, babasının ismiyle, kabilesiyle söyleyip haber verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4740</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bu ümmette dört (büyük) fitne olacak. Sonuncusunda <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopacak!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4745</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ümmetim için saptırıcı imamlardan korkarım. Ümmetim arasına kılıç bir kere girdi mi, artık <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününe kadar kaldırılmaz. Ümmetimden birkısım kabileler müşriklere iltihak etmedikçe, ümmetimden birkısım kabileler putlara tapmadıkça <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz. Ümmetimde otuz tane yalancı çıkacak hepsi de kendisinin peygamber olduğunu iddia edecek. Halbuki ben peygamberlerin mührüyüm (sonuncusuyum) ve benden sonra peygamber de yoktur. Ümmetimden bir grup hak üzerinde olmaktan geri durmaz. Onlara muhalefet edenler onlara zarar veremezler. Allah'ın (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>) emri, onlar bu halde iken gelir."
Ali İbnu'l-Medini: "Bunlar ashabu'l-hadistir" demiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4753</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Malik veya Ebu Amir el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ümmetimden bir kavim, ferci (zinayı), ipeği, içkiyi, çalgıyı helal addedecektir. Birkısım kavimler de bir dağın eteğine inecekler. Onların sürüsünü, çoban sabahları yanlarına getirecek. (Fakir) bir adam da, bir ihtiyacı için yanlarına gelecek. Onlar adama:
"Bize yarın gel! derler. Bunun üzerine Allah onları geceleyin yakalayıverir ve dağı tepelerine koyarak birkısmını helak eder. Geri kalanları da mesh ederek <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar maymun ve hınzırlara çevirir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4767</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Ebi Kurre anlatıyor: "Huzeyfe radıyallahu anh Medain'de iken, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın öfke halinde, ashabından bazılarına sarfettiği sözleri anlatıyordu. Huzeyfe'den bunları işitenlerden birkısmı Selman radıyallahu anh'a gelip, Huzeyfe'nin anlattıklarını kendisine söylüyorlardı. Selman da onlara:
"Huzeyfe söylediğini daha iyi bilir!" diyordu. Onlar da tekrar Huzeyfe'nin yanına dönüp kendisine:
"Biz senin söylediklerini Selman'a sorduk. Ne tasdik etti ne de reddetti" dediler. Bunun üzerine Huzeyfe (Sebze tarlasında bulunan) Selman radıyallahu anhüma'nın yanına gidip:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğim şeyler hususunda beni niye tasdik etmedin?" diye sordu. Selman da:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam öfkelenir ve öfkeli iken konuşurdu. Razı olur ve rıza halinde de konuşurdu!" cevabını verdi ve sonra devamla:
"Ey Huzeyfe! dedi. Sen, kalplerde, birkısım insanlara sevgi, birkısım insanlara buğz hasıl edip aralarında ihtilaf ve ayrılıklara sebep olan bu konuşmalardan vazgeçsen olmaz mı! Nitekim biliyorsun ki, Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) hutbesinde şöyle buyurmuştu: "Allahım! Ben senin katından bir garanti talep ediyorum: Ümmetimden kime öfkeli halimde (haksız yere) sebbetmiş veya lanet etmiş (veya vurmuş veya incitmiş) isem -ki ben de ademoğluyum, tıpkı onların öfkelenmeleri gibi öfkelenirim. Halbuki sen beni alemlere rahmet olarak gönderdin- bu (haksız sözümü) o kimseler için <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü rahmet, (zekat, ecir, yakınlık vesilesi, tuhûr) kıl. (Ta ki o vesile ile sana yaklaşsın!)"
Ey Huzeyfe! Allah'a yemin olsun, ya bu konuşmalardan vazgeçeceksin, yahut da seni Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh'a yazıp şikayet edeceğim!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4775</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Selam'ın kerdeşioğlu, amcası (Abdullah İbnu Selam) radıyallahu anh'tan naklediyor:
"Hz. Osman radıyallahu anh öldürülmek istendiği zaman yanına geldim. Osman bana:
"Sen niye geldin?" diye sordu.
"Sana yardım edeyim diye geldim" dedim.
"Öyleyse halka çık. Onları benden uzaklaştır. Zira sen bana hariçte olursan, yanımda olmaktan daha faydalı olursun!" dedi. Ben de çıkıp: "Ey insanlar! Bilirsiniz, benim adım cahiliye devrinde falandı. Ama Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni Abdullah diye tesmiye buyurdu. Benim hakkımda Kitabullah'ta birkısım ayetler nazil olmuştur. Şu ayet benim hakkımda nazil olanlardan biridir:
"De ki: Söyleyin bana, eğer bu Kur'an Allah tarafından gönderildiği halde, onu inkar ettiyseniz ve İsrailoğullarından bir şahit de Tevrat'a dayanarak onun hak kitap olduğuna şahitlik edip iman ettiği halde siz iman etmeyi büyüklüğünüze yediremezseniz, zalim olmaz mısınız? Muhakkak ki, Allah zalimler güruhuna yol göstermez" (Ahkaf 10). Keza şu ayet de benim hakkımda nazil oldu: "İnkar edenler, "Sen Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber değilsin" diyorlar. De ki: "Sizinle benim aramızda şahid olarak Allah ile O'nun kitapları hakkında bilgi sahibi olanlar yeter" (Ra'd 43). Allah'ın size karşı kınına konmuş bir kılıcı var. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın inmiş olduğu bu beldenizde melekler size mücavir oldular. Öyleyse bu adamı öldürmekten Allah'tan korkun! Allah'tan korkun! Allah'a yemin olsun eğer onu öldürürseniz, komşularınız olan melekleri buradan tardetmiş olacaksınız ve Allah'ın size karşı kında tuttuğu kılıcı kınından çıkartacaksınız ve artık o <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar kınına girmeyecek!"
Bu sözlerim üzerine:
"Şu yahudiyi öldürün! Osman'ı öldürün!" diye bağrıştılar.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4781</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süveyd İbnu Gafle radıyallahu anh anlatıyor: "Ali radıyallahu anh dedi ki: "Ben size Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan bir hadis söyleyince, Allah'a yemin olsun Aleyhissalatu vesselam'ın söylemediği bir şeyi söylemektense gökten atılmayı tercih ederim. Ancak benimle sizin aranızda cereyan eden şeyler hakkında konuşunca, bilesiniz harp hiledir. Zira ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:
"Ahir zamanda yaşça küçük, akılca kıt birtakım gençler çıkacak. Yaratılmışın en hayırlısının sözünü söylerler, Kur'an'ı okurlar. İmanları gırtlaklarından öteye geçmez. Okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkarlar. Onlara nerede rastlarsanız onları gebertin. Zira, onları öldürene, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, Allah'ın vereceği ücret var."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4793</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sahiheyn'de yine Huzeyfe radıyallahu anh'tan gelen bir rivayet şöyledir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"(<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, havz-ı kevserime birkısım gruplar da gelecekler ki, onlar oradan uzaklaştırılacaklar. Ben: "Onlar benim ashabımdır!" diyeceğim. Fakat,
"Sen, onların arkandan neler işlediklerini bilmiyorsun!" denilecek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4796</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh oğluna ölümü sırasında demiştir ki: "Oğulcuğum, başına gelecek olan şeyin asla atlatılamayacağını, kaçırdıklarını da yakalayamayacağını bilmedikçe sen, imannın hakikatının tadını asla bulamazsın. Zira ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:
"Allah'ın ilk yarattığı şey kalemdir. Kalemi yarattı ve: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar olacak şeylerin miktarlarını yaz!" dedi."
"Oğulcuğum, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan şunu da işittim:
"Kim bu inanç dışında olarak ölürse benden değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4836</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim, kendisini müstağni kılacak miktarda malı olduğu halde isterse, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, istediği şey suratında bir tırmalama veya soyulma veya ısırma yarası olarak gelir!" Yanında bulunanlar:
"Kişiyi müstağni kılan (miktar) nedir?" diye sordular.
"Kırk dirhem altın veya o kıymette bir başka şey!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4839</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Ensari bir zat gelip Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan birşeyler istemişti.
"Evinde hiçbir şey yok mu?" buyurdular. Adam:
"Evet, dedi. Bir çulumuz var. Bir kısmıyla örtünüp, bir kısmını da yaygı olarak yere seriyoruz! Bir de su içtiğimiz kabımız var."
"Onları bana getir!" diye emrettiler. Adam gidip getirdi. Aleyhissalatu vesselam eşyaları eline alıp:
"Şunları satın alacak yok mu?" buyurdular. Bir adam:
"Ben bir dirheme satın alıyorum" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Bir dirhemden fazla veren yok mu?" dedi ve iki üç sefer tekrarlayarak (açık artırmaya çıkardı). Orada bulunan bir adam:
"Ben onlara iki dirhem veriyorum" dedi. Aleyhissalatu vesselam eşyaları ona sattı. İki dirhemi alıp Ensari'ye verdi ve:
"Bunun biriyle ailen için yiyecek al, aline ver. Diğeriyle de bir balta al bana getir!" buyurdular. Adam gidip bir balta alıp getirdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ona eliyle bir saplık geçirdi. Sonra:
"Git, odun eyle, sat ve onbeş gün bana gözükme!" buyurdu. Adam aynen böyle yaptı, sonra yanına geldi. Bu esnada on dirhem kazanmış, bunun bir kısmıyla giyecek, bir kısmıyla da yiyecek satın almıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Bak, bu senin için, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü alnında dilenme lekesiyle gelmenden daha hayırlıdır!" buyurdu ve sözlerine şöyle devam etti:
"Dilenmek, sersefil, fakra düşmüş veya rüsvay edici borca batmış veya elem verici kana bulaşmış insanlar dışında, kimseye caiz değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4840</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Habeşi İbnu Cünade es-Selûli radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Arafat'ta vakfede iken bir bedevi gelerek ridasının bir ucundan tutup, ondan bunu istedi. Aleyhissalatu vesselam da onu ona verdi. Adam ridayı beraberinde alıp gitti. Tam o sırada dilenmek haram kılındı. bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Sadaka zengine helal değildir; sağlığı yerinde güç kuvvet sahibine de helal değildir. O, sersefil edici, fakre düşen, haysiyeti kırıcı borca giren, eleme boğan kana bulaşan kimseler dışında hiç kimseye helal değildir. Öyleyse, kim malını artırmak için insanlara el açarsa, bu, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü suratında cırmalama yaralarına ve cehennemde yiyeceği kızgın taşlara dönüşür. Öyleyse (buyursun) dileyen azla yetinsin, dileyen de çoğaltmaya çalışsın."
Rezin merhum şu ziyadede bulunmuştur: "Ben, bir adama ihsanda bulunurum. Adam da onu koltuğunun altına koyarak alıp gider veya yiyip midesine indirir. Halbuki bu, (eğer layık değilse) o adam için ateşten başka bir şey değildir."
Resûlullah'ın bu sözü üzerine Hz. Ömer radıyallahu anh:
"Ey Allah'ın Resûlü! Öyleyse ateş olan bir şeyi niye veriyorsunuz?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"Allah benim cimri olmamı kabul etmedi, insanlar da benden istememeyi kabul etmedi!" cevabını verdi. Orada bulunanlar:
"Dilenmeyi haram kılan zenginlik nedir?" diye sordular. Aleyhissalatu vesselam: "Sabah veya akşam yetecek kadar yiyecektir!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4856</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mu'az İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni Yemen'e göndermişti. (Hareket edip) yürüdüğüm zaman arkamdan birini göndererek geri çağırdı. (Yanına varınca):
"Sana niye adam gönderip (geri çağırdığımı) biliyor musun?" buyurdular ve ilave ettiler:
"Benim iznim olmadan hiçbir şey almayacaksın. Zira bu gulûldür (hırsızlık). Kim gulûl yaparsa, aldığı şeyle <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü (Allah'ın huzuruna gelir). İşte bu (hususu tenbih etmek için) seni çağırdım, artık işine gidebilirsin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4894</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) bir adam bir başkasının elinden tutmuş olarak gelir ve:
"Ey Rabbim! Bu, beni öldürdü!" der. Aziz ve celil olan Allah da:
"Onu niye öldürdün?" diye sorar. Adam:
"İzzet senin için olsun diye öldürdüm!" der. Rab Teala:
"İzzet benim içindir!" buyurur. Bir başka adam da bir başkasının elinden tutmuş olarak gelir ve:
"Ey Rabbim! Bu, beni öldürdü!" der. Aziz ve Celil olan Allah:
"Onu niye öldürdün?" diye sorar. Adam:
"İzzet falancanın olsun diye öldürdüm!" der Rab Teala:
"İzzet falancanın değildir!" buyurur. Adam (öbürünün) günahıyla döner."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4948</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir adam getirip:
"Bu adam kardeşimi öldürdü!" diye şikayette bulundu. Resûlullah da:
"Git sen de onu öldür, tıpkı kardeşini öldürdüğü gibi!" buyurdular. Adamcağız şikayetçiye:
"Allah'tan kork, beni affet! Çünkü af senin için büyük bir ücrete sebeptir.. Senin için de, kardeşin için de <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü daha hayırlıdır!" dedi. Adam da onu salıverdi. Durum Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a haber verildi. Resûlullah (onu çağırtıp) sordu. Adam (caninin) kendisine söylediklerini haber verdi."
(Ravi devamla) der ki: "(Resûlullah aleyhissalatu vesselam): "Onu azat et! Aslında onu azad etmen, onun için, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü onun sana yapacağından daha hayırlıydı. O gün: "Ey Rabbim! diyecek, şuna sor bakalım, beni niye öldürmüştü?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4968</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin ederim! Meryem oğlu İsa'nın, aranıza (bu şeriatle hükmedecek) adaletli bir hakim olarak ineceği, istavrozları kırıp, hınzırları öldüreceği, cizyeyi (Ehl-i Kitap'tan) kaldıracağı vakit yakındır. O zaman, mal öylesine artar ki, kimse onu kabul etmez; tek bir secde, dünya ve içindekilerin tamamından daha hayırlı olur."
Sonra Ebu Hureyre der ki: "Dilerseniz şu ayeti okuyun. (Mealen): "Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölümünden önce onun (İsa'nın) hak peygamber olduğuna iman etmesin. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününde ise İsa onlar aleyhine şahitlik edecektir" (Nisa 159).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4969</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ümmetimden bir grup, hak için muzaffer şekilde mücadeleye <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününe kadar devam edecektir. O zaman İsa İbnu Meryem de iner. Bu müslümanların reisi: "Gel bize namaz kıldır!" der. Fakat Hz. İsa aleyhisselam: "Hayır! der, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olarak siz birbirinize emirsiniz!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4981</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ayakkabıları kıldan bir kavimle savaşmadıkça <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz. Siz, yüzleri kılıflı kalkanlar gibi, gözleri küçük, burunları yassı olan bir kavmle savaşmadıkça <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4982</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "rumlar, A'mak ve Dabık nam mahallere inmedikçe <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz. Onlara karşı Medine'den bir ordu çıkar. Bunlar o gün Arz ehlinin en hayırlılarıdır. Bu ordunun askerleri savaşmak üzere saf saf düzen alınca, rumlar:
"Bizden esir edilenlerle aramızdan çekilin de onları öldürelim!" derler. Müslümanlar da:
"Hayır" Vallahi sizinle, kardeşlerimizin arasından çekilmeyiz" derler. Bunun üzerine (müslümanlar) onlarla harb eder. bunlardan üçte biri inhizama uğrar. Allah ebediyen bunların tevbesini kabul etmez. Üçte biri katledilir, bunlar Allah indinde şehitlerin en faziletlileridir. Üçte biri de muzaffer olur. Bunlar ebediyen fitneye düşmezler. Bunlar İstanbul'u da fethederler. (Fetihten sonra) bunlar, kılıçlarını zeytin ağacına asmış ganimet taksim ederken, şeytan aralarında şöyle bir nida atar:
"Mesih Deccal, ailelerinizde sizin yerinizi aldı!"
Bunun üzerine, çıkarlar. Ancak bu haber batıldır. Şam'a geldiklerinde (Deccal) çıkar. Bunlar savaş için hazırlık yapıp safları tanzim ederken, namaz için ikamet okunur. Derken İsa İbnu Meryem iner ve onlara gitmek ister. Allah'ın düşmanı, Hz. İsa'yı görünce, tıpkı tuzun suda erimesi gibi, erir de erir. Eğer bırakacak olsa, (kendi kendine) helak oluncaya kadar eriyecekti. Ancak Allah onu kudret eliyle öldürür; öyle ki onlara, harbesindeki kanını gösterir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4983</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):
"Bir tarafı karada bir tarafı da denizde olan bir şehir işittiniz mi?" diye sordular. Oradakiler: "Evet!" deyince, şöyle buyurdular:
"İshakoğullarından yetmişbin kişi bu şehre sefer tertiplemedikçe <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz. Askerler şehre gelince konaklarlar. Ancak silahla savaşmazlar, tek bir ok dahi atmazlar. "Lailahe illallahu vallahu ekber!" derler. Bunun üzerine şehrin kara tarafı düşer. Sonra askerler ikinci kere, "Lailahe illallahu vallahu ekber!" derler, şehrin diğer tarafı da düşer. Sonra tekrar "Lailahe illalllahu vallahu ekber!" derler. Bu sefer onlara (kapılar) açılır. Oradan şehre girerler ve şehrin ganimetini toplarlar. Ganimetleri aralarında taksim ederlerken, yanlarına bir münadi gelip: "Deccal çıktı!" diye bağırır. Askerler her şeyi bırakıp geri dönerler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4985</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Müslümanlardan iki grup aralarında savaşmadıkça <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz. Bunlar aralarında büyük bir savaş yaparlar, fakat davaları birdir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4986</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Nefsim yed-i kudretinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun! İmamınızı öldürmedikçe, kılıçlarınızı birbirinize kullanmadıkça, dünyanıza şerirleriniz varis olmadıkça <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4987</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Herc artmadıkça <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz!" buyurmuşlardı. (Yanındakiler:)
"Herc nedir ey Allah'ın Resûlü?" diye sordular.
"Öldürmek! Öldürmek!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4988</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmazdan önce gece karanlığının parçaları gibi fitneler olacak. (O vakit) kişi mü'min olarak sabaha erer de kafir olarak akşama kavuşur. Mü'min olarak akşama erer, kafir olarak sabaha kavuşur. Birçok kimseler azıcık bir dünyalık mukabilinde dinlerini satarlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4989</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Ben <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> şöyle yakın olduğu halde gönderildim!" buyurdular ve şehadet parmağıyla orta parmağını yanyana gösterdiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4990</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müstevrid İbnu Şeddad el-Fihri radıyallahu anh anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Ben <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>'in kopacağı aynı saatte gönderildim. Ancak, şunun şunu geçmesi gibi ben <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> saatini geçip biraz evvel geldim!" buyurdular ve orta parmağı ile şehadet parmağını gösterdiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4991</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Hicaz bölgesinden bir ateş çıkmadıkça <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz. Bu ateş Busra'daki develerin boyunlarını aydınlatacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4992</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>ten önce, Hadramevt'ten -veya Hadramevt denizinden- bir ateş çıkacak, insanları toplayacak" buyurmuşlardı. (Orada bulunanlar:)
"Ey Allah'ın Resûlü (o güne ulaşırsak) ne yapmamızı emredersiniz?" diye sordular.
"Size Şam('ı yani Suriye'ye gitmenizi) tavsiye ederim" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4994</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> ne zaman kopacak?" diye sormuştu. Aleyhissalatu vesselam bir müddet sükuttan sonra yanında duran Ezd-i Şenûe kabilesine mensup bir çocuğa bakıp:
"Bu delikanlı pir-i fani olmadan önce <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>iniz kopacaktır!" buyurdular.
Hz. Enes radıyallahu anh der ki: "Çocuk o gün benim akranım idi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4995</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Otuz kadar yalancı Deccaller çıkmadıkça <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz. Bunlardan her biri Allah'ın elçisi olduğunu zanneder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4996</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Güneş, battığı yerden doğmadıkça <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz. Batı'dan doğunca, insanlar görür ve hepsi de iman eder. Ancak, daha önce inanmamış veya imannın sevkiyle hayır kazanamamış olan hiç kimseye bu iman fayda sağlamaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4998</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ruhumu kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun ki, vahşi hayvanlar insanlarla konuşmadıkça, kişiye kamçısının ucundaki meşin, ayakkabısının bağı konuşmadıkça, kendinden sonra ehlinin ne yaptığını dizi haber vermedikçe <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4999</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Devs kabilesinin kadınlarının kıçları, Zü'l-Halasa putunun etrafında titremedikçe <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz. Zü'l-halasa, Devslilerin cahiliye devrinde tapındıkları (Tebale'deki) puttur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5000</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İnsanların dünyaca en bahtiyarını adi oğlu adiler teşkil etmedikçe <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5001</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> Allah Allah diyen bir kimsenin üzerine kopmayacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5002</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, yanındaki cemaate konuşurken, bir adam gelerek: "(Ey Allah'ın Resûlü!) <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> ne zaman kopacak?" dedi. Aleyhissalatu vesselam konuşmasına devam etti, sözlerini bitirdiği vakit:
"Sual sahibi nerede?" buyurdular. Adam:
"İşte buradayım ey Allah'ın Resûlü!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Emanet zayi edildiği vakit <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>i bekleyin!" buyurdular. Adam:
"Emanet nasıl zayi edilir?" diye sordu. Efendimiz:
"İş, ehil olmmayana tevdi edildi mi <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>'i bekleyin!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5003</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sahiheyn'de gelen bir diğer rivayette: "Kahtan'dan, insanları değneğiyle idare eden bir adam çıkmadıkça <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz" buyrulmuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5004</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Fırat nehri altın bir dağ üzerinden açılmadıkça <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz. Onun üzerine insanlar savaşırlar. Yüz kişiden doksan dokuzu öldürülür. Onlardan her biri: "Herhalde savaşı ben kazanacağım" der."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5005</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Zaman yakınlaşmadıkça <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz. Bu yakınlaşma öyle olur ki, bir yıl bir ay gibi, ay bir hafta gibi, haftada bir gün gibi, gün saat gibi, saat de bir çıra tutuşması gibi (kısa) olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5007</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> sadece şerir insanların üzerine kopacaktır!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5008</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Zuğb el-Eyadi anlatıyor: "Abdullah İbnu Havale el-Ezdi radıyallahu anh'ın yanına indim. Bana:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam bizi, ganimet alalım diye yaya olarak gönderdi. Biz de döndük ve hiçbir ganimet elde edemedik. Yorgunluğumuzu yüzlerimizden anlayıp, aramızda doğrularak:
"Ey Allah'ım, onları bana tevkil etme; ben onları üzerime almaktan acizim! Onları kendilerine de tevkil etme, bu işten kendileri de acizdirler. Onları diğer insanlara da tevkil etme, kendilerini onlara tercih ederler!" buyurdular. Sonra elini başımın üstüne koydu ve:
"Ey İbnu Havale! Hilafetin (Medine'den) Arz-ı Mukaddese'ye (Suriye'ye) indiğini görürsen, bil ki artık zelzeleler, kederler, büyük hadiseler yakındır. O gün <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>, insanlara, şu elimin, başına olan yakınlığından daha yakındır" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5009</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh dedi ki: "İstanbul'un fethi <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> anında olacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5011</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Amr İbnu'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Çıkış itibariyle, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> alametlerinin ilki güneşin battığı yerden doğması, kuşluk vakti insanlara dabbetu'l-arzın çıkmasıdır. Bunlardan hangisi önce çıkarsa, diğeri de onun hemen peşindedir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5016</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"İki sûr arasında kırk vardır!" buyurmuştur. Bunun üzerine oradakiler:
"Ey Ebu Hureyre! Kırk gün mü?" diye sordular. Fakat o: "Birşey diyemem!" cevabını verdi. Tekrar: "Kırk ay mı?" dediler. O yine: "Bir şey diyemem!" cevabını verdi. "Kırk yıl mı?" dediler. O yine: "Bir şey diyemem!" cevabını verdi ve (Resûlullah'ın hadisine devam etti:)
"Sonra allah semadan su indirecek ve insanlar yerden sebze biter gibi bitecekler. İnsanda bir kemik hariç hepsi çürür. Bu çürümeyen, acbu'z-zeneb denen kuyruk sokumu kemiğidir. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü yeniden yaratılış bundan terkib edilecektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5021</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süheyl İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü insanlar beyaz, bembeyaz, has unun çöreği gibi bir yerde toplanacaklar. Orada hiç kimsenin bir işareti (evi, bağı vs.) olmayacak."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5023</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir diğer rivayette İbnu Mes'ûd şöyle demiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam va'z etmek üzere aramızda doğruldu ve dedi ki:
"Ey insanlar! Sizler (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) Allah'ın yanında yalınayak, çıplak ve kabuklu olarak toplanacaksınız. (Sonra şu ayeti okudu:) "İlk yaratışa nasıl başladı isek, üzerimizde hak bir vaad olarak yine onu iade edeceğiz..." (Enbiya 104). Haberiniz olsun, o gün ümmetimden bazı kimseler getirilir ve sol tarafa alınırlar. Bunun üzerine ben:
"Ey Rabbim! Bunlar ashabımdır!" derim. Bana:
"Sen bilmiyorsun, bunlar senden sonra neler yaptılar" denilir. ben salih kul (İsa)'nın dediği gibi diyeceğim:
"Ben içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde bir kontrolcü idim. Fakat vakta ki sen benni (içlerinden) aldın, üstlerinde nigehban yalnız sen oldun. (Zaten) sen (her zaman) her şeye hakkıyla şahidsin. Eğer kendilerine azab edersen şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları affedersen mutlak galib ve yegane hüküm ve hikmet sahibi olan da hakikaten sensin sen" (Maide 117-118).
Resûlullah aleyhissalatu vesselam devamla dedi ki:
"Bunun üzerine bana: "Onlar, sen aralarından ayrıldığın günden beri, dinden yüz çevirmeye hiç ara vermediler!" denilecek."
Bir rivayette şu ziyade var: "Ben: "Rahmetten uzak olsunlar, rahmetten uzak olsunlar!" derim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5024</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü insanlar üç sınıf olarak haşrolunurlar:
-Yayalar sınıfı,
-Binekliler sınıfı,
-Yüzü üstü sürünenler sınıfı."
Aleyhissalatu vesselam'a soruldu: "Ey Allah'ın Resûlü! Bunlar yüzleri üzerine nasıl yürürler?" Şu cevabı verdiler:
"Onları ayakları üzerine yürüten Zat-ı Zülcelal, yüzleri üzerine yürütmeye de kadirdir. Ancak bilesiniz, bu yüzleri üstü yürüyenler, önlerine çıkan her engele, her dikene karşı kendilerini yüzleriyle korumaya çalışırlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5025</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İnsanlar <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü üç hal üzere haşrolunurlar:
1. İstekliler, korkanlar.
2. İki kişi bir deve üzerinde olanlar, üç kişi bir deve üzerinde olanlar, dört kişi bir deve üzerinde olanlar, on kişi bir deve üzerinde olanlar.
3. Geri kalanları, ateşe tapanlar. Cehennem, onların kaylûle yaptığı yerde onlarla kaylûle yapar, geceledikleri yerde onlarla birlikte geceler, onların sabahladıkları yerde onlarla sabahlar, onların akşamladıkları yerde onlarla beraber akşamlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5026</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"İnsanlar <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü öylesine ter akıtırlar ki, bu terler yerin içinde yetmiş zira'lık derinliğe kadar iner ve bu ter (yer üstünde de birikerek insanları konuşamaz hale getirmek üzere ağızlarına) gem vurur ve kulaklarına kadar ulaşır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5027</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kimin üzerinde kardeşine karşı ırz veya başka bir şey sebebiyle hak varsa, dinar ve dirhemin bulunmadığı (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> ve hesaplaşmanın olacağı) gün gelmezden önce daha burada iken helalleşsin. Aksi takdirde o gün, salih bir ameli varsa, o zulmü nisbetinde kendinden alınır. Eğer hasenatı yoksa, arkadaşının günahından alınır, kendisine yüklenir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5028</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü hak sahiplerine haklarını mutlaka eda edeceksiniz. Öyle ki kabış (boynuzsuz) koyun için, boynuzlu koyundan kısas alınacak, taşa (niye bir başka) taş üzerine yüklenip kaldığından; adamın adamı niye yaraladığından sorulacak."
(Ebu Hureyre) der ki: "Biz şunu da işitirdik: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, kişiyi tanımadığı birisi yakalar ve der ki: "Sen beni hata ve münker işlerden görüyordun, fakat ondan men etmiyordun!"
"Boynuzlu koyun....." tabirinden gerisi Rezin'in ziyadesidir,</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5029</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Ahirette kimin hesabı münakaşa edilirse, azaba maruz kalacak demektir!" buyurmuşlardı. Ben: "Nasıl olur? Allah Teala hazretleri (mealen):
"O vakit kimin kitabı sağ eline verilirse; kolay bir hesabla muhasebe edilecek ve ehline sevinçli olarak dönecek" (İnşikak 7-9) buyurmadı mı, (bu hesap münakaşası değil mi)?" dedim.
"Hayır! buyurdular, bu (münakaşa değil) arzdır. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü hesaba çekilen herkes mutlaka helak olmuş demektir!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5030</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hureys İbnu Kabisa radıyallahu anh anlatıyor: "Medine'ye geldim ve: "Ey Allahım! Bana salih bir arkadaş nasib et!" diye dua ettim. Derken Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın yanına oturdum. Kendisine:
"Ben, Allah'a bana salih bir arkadaş nasip etmesi için dua ettim. bana, Resûlullah'tan işittiğin bir hadis söyle! Olur ki Allah Teala Hazretlerri ondan faydalanmamı nasib eder!" dedim. Bunun üzerine dedi ki: "Ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, kişi amelleri arasında önce namazın hesabını verecek. Bu hesap güzel olursa kurtuluşa erdi demektir. Bu hesap bozuk olursa, hüsrana düştü demektir. Eğer farzında eksiklik çıkarsa Rab Teala Hazretleri: "Bakın, kulumun (defterinde yazılmış) nafilesi var mı?" buyurur. Böylece, farzın eksikleri nafile (namazları) ile tamamlanır. Sonra, bu tarzda olmak üzere diğer amelleri hesaptan geçirilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5031</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Sa'id rahimehullah anlatıyor: "Bana ulaştığına göre, (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü), kulun ilk bakılacak ameli namazdır. Eğer namazı kabul edilirse, geri kalan amellerine bakılır. Eğer namazı kabul edilmezse diğer amellerinin hiçbirine bakılmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5032</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, insanlar arasında hükmedilecek ilk şey kandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5033</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Berse radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, dört şeyden sual edilmedikçe, kulun ayakları (Rabbinin huzurundan) ayrılamaz:
-Ömrünü nerede harcadığından,
-Ne amelde bulunduğundan,
-Malını nerede kazandığından ve nereye harcadığından,
-Vücudunu nerede çürüttüğünden."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5034</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id ve Ebu Hureyre radıyallahu anhüma anlatıyorlar:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü kul (hesap vermek üzere huzur-u ilahiye) getirilir. Allah Teala Hazretleri:
"Ben sana kulak, göz, mal ve evlat vermedim mi? Sana hayvanları ve ekimi musahhar kılmadım mı? Seni bunlara baş olmak, onlardan istifade etmek üzere serbest bırakmadım mı? Acaba, benimle bugünkü şu karşılaşmanı hiç düşündün mü?" diye soracak. Kul da: "Hayır" diyecek. Allah Teala Hazretleri: "Öyleyse bugün ben de seni unutacağım, tıpkı senin (dünyada) beni unuttuğun gibi!" buyuracak."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5035</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "(Ashab, Resûlullah'a): "Ey Allah'ın Resûlü! <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Rabbimizi görecek miyiz?" diye sordular. Aleyhissalatu vesselam: "Bulutsuz bir günde, öğle vaktinde güneşi görme hususunda bir itişip kakışmanız olur mu?" diye sordu. Ashab: "Hayır!" deyince:
"Bulutsuz (dolunaylı) gecede ayı görmekte itişip kakışmanız olur mu?" diye tekrar sordu. Ashab yine: "Hayır!" deyince:
"Nefsim yed-i kudretinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, Rabbinizi görme hususunda da hiçbir itişip kakışmanız olmayacak. Tıpkı güneş ve ayı görmede itişip kakışmanız olmadığı gibi. Böylece kul, Rabbiyle karşı karşıya gelecek. Rabb Teala:
"Ey filan! ben sana ikram etmedim mi? Seni efendi yapmadım mı? Sana zevce vermedim mi? Atı, deveyi sana musahhar (hizmetçi) kılmadım mı? Reislik yapmana, ganimet malından dörtte bir almana müsaade etmedim mi?" diye soracak. Kul:
"Evet ey Rabbim!" diyecek. Rab Teala:
"Benimle karşılaşacağını hiç düşünmedin mi?" diyecek. kul bu soruya: "Hayır!" karşılığını verecek. Rab Teala da:
"Öyleyse şimdi de ben seni unutuyorum. Tıpkı (dünyada) sen beni unuttuğun gibi!" diyecek. Sonra ikinci kul Allah'ın karşısına çıkar. Rab Teala ona da aynı şeyleri söyler. Sonra üçüncüye de birinciye söylediklerinin aynısını söyler. Kul: "Evet! Ey Rabbim!" der. Rab Teala da:
"Benimle karşılaşacağını hiç aklından geçirdin mi?" diye sorar. Kul:
"Ey Rabbim, sana, kitaplarına ve peygamberlerine inandım. Namaz kıldım, oruç tuttum, sadaka verdim!" der ve elinden geldiğince (Hak Teala hakkında) hayır senada bulunur. Rab Teala:
"Bu hususta lehine şehadet edecek biri var mı?" diye soracak. Kul:
"Hayır, yok!" diyecek. Rabb Teala:
"Şimdi senin aleyhine bir şahit gönderilecek!" der. Kul kendi kendine: "Benim aleyhime şahidlik yapacak da kim?" diye içinden düşünür. Kulun ağzı mühürlenir. Uyluğuna: "Haydi konuş!" denir. Uyluğu, eti, kemiği konuşup, onun amelini haber verirler. Bu, onun kendisi için bir özür aramaması içindir. Bu kimse, allah'ın gadabına uğrayan münafıktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5036</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu'l-Müseyyib, Ata İbnu Zeyd el-Leysi, Ebu Hureyre radıyallahu anh'tan naklen anlatıyorlar: "İnsanlar Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a: "Ey Allah'ın Resûlü! <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Rabbimizi görecek miyiz?" diye sordular. O da: "Siz bulutsuz dolunay gecesinde ayı görmekten şüpheye düşer misiniz?" diye cevap verdi. Onlar:
"Hayır! Ey Allah'ın Resûlü!" diye cevap verdiler. Aleyhissalatu vesselam:
"Bulutsuz bir günde güneşi görmekten şüphe eder misiniz?" diye tekrar sordu. Ashab yine: "Hayır!" cevabını verdiler. Bunun üzerine:
"Şunu bilin ki, siz Rabbinizi de böyle göreceksiniz. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, insanlar haşrolunurlar. (Rab Teala):
"Kim (Benden başka) bir şeye tapıyor idiyse ona tabi olsun!" buyurur. Onlardan bir kısmı güneşe, bir kısmı aya, bir kısmı da putlara tabi olurlar. Orada, münafıklarıyla birlikte bu ümmet kalır. Allah onlara (tanımadıkları bir surette) yaklaşır.
"Ben sizin Rabbinizim!"buyurur. Oradakiler:
"(Senden Allah'a sığınırız). Biz, Rabbimiz bize gelinceye kadar bu yerdeyiz! Rabbimiz gelince biz onu tanırız!" derler. Derken Rableri (onların tanıyacağı surette) gelir. "Ben Rabbinizim!" der. Onlar da:
"Sen Rabbimizsin!" derler. Rabb Teala onları (cennete) davet eder. Cehennemin üzerine Sırat kurulur. Peygamberler arasında, ümmetiyle Sırat'tan ilk geçen ben olurum. O gün peygamberler dışında kimse konuşmaz. Peygamberlerin o günkü kelamı da:
"Allahümme sellim, Allahümme sellim (Ey Rabbimiz selamet ver, ey Rabbimiz selamet ver!)" olacak. Cehennemde, deve dikeninin dikenleri gibi kancalar var. Deve dikeninin dikenlerini gördünüz mü?" diye sordu. Ashab: "Evet!" deyince Aleyhissalatu vesselam devam etti:
"İşte o kancalar, tıpkı deve dikeninin dikenleri gibidir. Ancak, onların büyüklüğü ne kadardır, Allah'tan başka kimse bilmez. İnsanlarrı (kötü) amelleri sebebiyle kapar. İnsanların bir kısmı (kötü) ameli sebebiyle helak olur. Bir kısmı da ateşin içine yıkılır, sonra kurtulur. Allah, ateş ehlinden kurtarmak istediklerine rahmet etmeyi irade edince, ateş ehlinden Allah'a ibadet etmiş olanları, ateşten çıkarmaları için meleklere emreder. Melekler bu kimseleri, secde izleriyle tanırlar. Çünkü Allah Teala Hazretleri secde mahallinin yakılmasını ateşe haram etmiştir.
Onlar böylece ateşten çıkarlar. Hepsi de ateşten kavrulmuş vaziyettedir. Üzerlerine hayat suyu dökülür. Selin getirdiği milli topraktan habbelerin (filiz açıp) bitmesi gibi, suyun değdiği yerler yeniden bitecek.
Rabb Teala, sonra, kullar arasındaki hükmünü tamamlayacak. Derken cennetle cehennem arasında bir kul kalacak. Bu, cennete girmede cehennemliklerin sonuncusudur. Yüzü cehenneme doğru ilerlerken:
"Ey Rabbim! Yüzümü ateş tarafından çevir! Kokusu beni perişan etti, alevi de beni kavurdu" diye yalvaracak. Allah Teala'ya, kendisine dua etmesini dilediği kadar duada bulunacak. Sonra Allah Teala Hazretleri:
"Ben bu istediğini versem, bundan başkasını da ister misin?" diye soracak.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5037</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü insanlar üç kere Allah'a arzedilirler: İlk iki arzedilmede cidal ve özür beyanı vardır. Ama üçüncü arzedilme esnasında ellerde sahifeler uçuşur, kimisi sağ eliyle, kimisi de sol eliyle alır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5038</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir adam bana: "(<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Allah'ın kişiye hususi) hitabı hakkında ne işittin?" diye sordu. Şu cevabı verdim:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Mü'min Rabbine yaklaştırılır. Öyle ki, (Allah onun) üzerine himayesini indirir ve günahlarını itiraf ettirir. Ona sorar: "Şu şu günahlarını biliyor musun?" Mü'min kul, iki kere:
"Evet ey Rabbim, biliyorum!" der. Rab Teala da:
"Dünyada iken bunları örterek seni teşhir etmemiştim. Bugün de onları senden affediyorum!" buyurur. Sonra ona hasenat defteri verilir. Amma, kafirlere ve münafıklara gelince, bunlarla ilgili olarak, bütün mahlukatın huzurunda:
"Bunlar Allah namına yalan söylemişler (böylece büyük bir zulümde bulunmuşlardır). Haberiniz olsun! Allah'ın laneti zalimleredir" diye nida olunur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5039</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Bir adam gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü! Benim kölelerim var, bana yalan söylüyorlar ve bana ihanet ediyorlar, bana isyan ediyorlar. Ben de onlara şetmediyor ve dövüyorum. Onlar yüzünden (Allah yanında) durumum ne olacak?" diye sordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü onlar, sana olan ihanetleri, isyanları ve yalanları sebebiyle muhasebe olacaktır. Senin onlara verdiğin ceza ise, eğer cezan onların günahları nisbetinde ise, başabaştır; ne lehine ne de aleyhine olur. Eğer onlara verdiğin ceza günahlarından az ise bu senin için bir fazilet olur. Eğer onlara verdiğin ceza günahlarından çok olursa, bu fazla kısım sebebiyle onlar lehine sana kısas yapılır" buyurdular. Bunun üzerine adam huzurdan çekildi, ağlamaya ve dövünmeye başladı. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam dedi ki:
"Sen Allah'ın kitabını okumuyor musun? (Bak ne diyor! (Mealen): "Biz <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününe mahsus adalet terazileri koyacağız. Artık hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmayacaktır. (O şey bir hardal tanesi kadar bile olsa, onu getiririz (Mizana koyarız). Hesapçılar olarak da biz yeteriz" (Enbiya 47). Adam tekrar:
"Allah'a yemin olsun, ey Allah'ın Resûlü! Ben hem kendim ve hem de onlar için, ayrılmalarından daha hayırlı bir şey göremiyorum. Seni şahid kılıyorum, hepsi hürdür, (azad ettim)" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5041</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Aziz ve celil olan Allah (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü), ümmetimden bir adamı mahlukatın üstünden seçer ve onun için doksandokuz büyük defter açar. Her defter, gözün alabildiği kadar büyüktür. Rab Teala adama sorar: "Bu defterde yazılı olanlardan bir şey inkar ediyor musun? Muhafız katiplerim (olmadık şeyler yazarak sana) zulmetmişler mi?" Kul:
"Ey Rabbim! hayır! (Hepsi doğrudur!)" der. Rabb Teala sorar:
"(Bunları yapmada beyan edeceğin) bir özrrün var mı?" Kul der:
"Hayır! Ey Rabbim!" Aziz ve celil olan Allah:
"Evet! Senin bizim yanımızda (makbul, büyük) bir de hasenen var. Bugün sana zulüm yapmayacağız!" buyurur. Hemen bir etiket çıkarılır. Üzerinde "Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden resulallah (şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın elçisidir)" yazılıdır."
Sonra, Rabb Teala der: "Ağırlığını (yani amellerinin ağırlığını) hazırla!" Kul sorar:
"Ey Rabbim! Bu defterlerin yanındaki bu etiket de ne?" Rabb Teala der: "Sana zulmedilmeyecek! Hemen defterler Mizan'ın bir kefesine konur, etiket de diğer kefesine. Tartılırlar. Sonunda defterler hafif kalır, etiket ağır basar. Esasen Allah'ın ismi yanında
hiçbir şey ağır olamaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5043</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir kimseyi (küfür veya günah gibi) bir şeye çağıran hiç kimse yok ki <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, o çağırdığı şeyle birlikte tevkif edilmemiş olsun. Mutlaka onunla ayrılmaz şekilde beraberdir. Bir adam bir adamı (bir şeye) davet etmiş olsa dahi! sonra şu ayeti okudu. (Mealen): "Onları hapsedin, çünkü onlar mes'ûldürler" (Saffat 24).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5051</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "(Bir gün), ey Allah'ın Resûlü! <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü bana şefaat edin!" dedim.
"İnşallah yapacağım!" buyurdular. Ben tekrar:
"Sizi nerede arayıp bulayım?" dedim.
"Beni ilk aradığın zaman Sırat üzerinde ara!" buyurdular.
"Size (orada) rastlayamazsam?" dedim.
"Mizan'ın yanında beni ara!" buyurdular.
"Orada da size rastlayamazsam?" dedim.
"Öyleyse beni Havz'ın yanında ara! Zira ben üç mevkinin dışına çıkmam!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5052</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ateşi hatırlayıp ağladım, Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Niye ağlıyorsun?" diye sordu.
"Cehennemi hatırladım da onun için ağladım! Siz, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, ailenizi hatırlayacak mısınız?" dedim.
"Üç yerde kimse kimseyi hatırlamaz: Mizan yanında; tartısı ağır mı geldi hafif mi öğreninceye kadar; Sahifelerin uçuştuğu zaman; kendi defteri nereye düşecek, öğreninceye kadar: Sağına mı soluna mı; yoksa arkasına mı? Sırat'ın yanında; cehennemin iki yakası ortasına kurulunca; bunu geçinceye kadar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5053</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Her peygamberin müstecab (Allah'ın kabul edeceği) bir duası vardır. Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününde, ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım (kullanmayı ahirete bıraktım). Ona inşaallah, ümmetimden şirk koşmadan ölenler nail olacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5055</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününde, insanlar birbirlerine girecekler. Hz. Adem aleyhisselam'a gelip: "Evlatlarına şefaat et!" diye talepte bulunacaklar. O ise:
"Benim şefaat yetkim yok. Siz İbrahim aleyhisselam'a gidin! Çünkü o Halilullah'tır" diyecek. İnsanlar Hz. İbrahim'e gidecekler. Ancak o da:
"Ben yetkili değilim! Ancak Hz. İsa'ya gidin. Çünkü o Ruhullah'tır ve O'nun kelamıdır!" diyecek. Bunun üzerine O'na gidecekler. O da:
"Ben buna yetkili değilim. Lakin Muhammed aleyhissalatu vesselam'a gidin!" diyecek. Böylece bana gelecekler. Ben onlara:
"Ben şefaate yetkiliyim!" diyeceğim. Gidip Rabbimin huzuruna çıkmak için izin talep edeceğim. Bana izin verilecek. Önünde durup, Allah'ınilham edeceği ve şu anda muktedir olamayacağım hamdlerle Allah'a medh u senada bulunacak, sonra da Rabbime secdeye kapanacağım. Rabb Teala:
"Ey Muhammed! Başını kaldır! Dilediğini söyle, söylediğine kulak verilecek. Ne arzu ediyorsan iste, talebin yerine getirilecektir! Şefaatte bulun, şefaatin kabul edilecektir!" buyuracak. Ben de:
"Ey Rabbim! Ümmetimi, ümmetimi istiyorum!" diyeceğim. Rabb Teala: "(Çabuk onların yanına) git! Kimlerin kalbinde buğday veya arpa danesi kadar iman varsa onları ateşten çıkar!" diyecek. Ben de gidip bunu yapacağım! Sonra Rabbime dönüp, önceki hamd u senalarla hamd ve senalarda bulunacağım, secdeye kapanacağım. Bana, öncekinin aynısı söylenecek. Ben de: "Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine:
"Var, kimlerin kalbinde hardal danesi kadar iman varsa onları da ateşten çıkar!" denilecek. Ben derhal gidip bunu da yapacak ve Rabbimin yanına döneceğim. Önceki yaptığım gibi yapacağım. Bana, evvelki gibi:
"Başını kaldır!" denilecek. Ben de kaldırıp:
"Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetim!" diyeceğim. Bana yine:
"Var, kalbinde hardal danesinden daha az miktarda imannı olanları da ateşten çıkar!" denilecek. Ben gidip bunu da yapacağım. Sonra dördüncü sefer Rabbime dönecek, o hamdlerle hamd u senada bulunacağım, sonra secdeye kapanacağım. Bana: "Ey Muhammed! Başını kaldır ve (dilediğini) söyle, sana kulak verilecektir! Dile, talebin verilecektir! Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir!" denilecek. Ben de: "Ey Rabbim! bana Lailahe illallah diyenlere şefaat etmem için izin ver!" diyeceğim. Rabb Teala:
"Bu hususta yetkin yok! -veya: "Bu hususta sana izin yok!- Lakin izzetim, celalim, kibriyam ve azametim hakkı için lailahe illallah diyenleri de ateşten çıkaracağım!" buyuracak."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5056</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Sahiheyn ve Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den kaydettikleri bir rivayet şöyledir: "Biz bir davette Resûlullah ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(n dan bir parça) ikram edildi. Bud hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve:
"Ben <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü ademoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım:) Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve takat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar:
"İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz?" demeye başlarlar. Birbirlerine:
"Babanız Adem var!" derler ve ona gelerek: "Ey Adem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi. (Bütün isimleri sana öğretti). Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. (Allah katında itibarın, makamın var.) Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza şu geleni görmüyor musun?" derler. Adem aleyhisselam da:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü, cennette iken, Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa asi oldum. (Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bu bana yeter). Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin, Nûh aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Nûh aleyhisselam'a gelecekler:
"Ey Nuh! Sen yeryüzü ahalisine gönderilen resullerin ilkisin. Allah seni çok şükreden bir kul (abden şekûra) diye isimlendirdi. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın?" diyecekler. Nuh aleyhisselam da şöyle diyecek:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kkadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (beddua olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar İbrahim aleyhisselam'a gelecekler:
"Ey İbrahim! Sen allah'ın peygamberi ve arz ahalisi içinde yegane Halilisin, bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara:
"Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce bu kadar öfkelenmemişti, bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek. (Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum. Çünkü ben) üç kere yalan söyledim!" deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek:
"Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa aleyhisselam'a gidin!" İnsanlar, Hz. Musa aleyhisselam'a gelecekler ve:
"Ey Musa! Sen Allah'ın peygamberisin. Allah seni, risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı. Bize Allah nezdinde şefaatte </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5058</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, cehennemliklerin, dünyada en müreffeh olanı getirilerek ateşe bir kere batırılacak. Sonra:
"Ey ademoğlu denilecek. (Cehennemde) hiç nimet gördün mü? Sana hiç hayır uğradı mı?"
"Hayır! Ey Rabbim, vallahi hayır!" diyecek. Sonra cennetliklerden dünyüdü en fakir olan getirilecek. O da cennete bir sokulup çıkarılacak ve kendisine:
"Ey ademoğlu (cennette) hiç fakirlik gördün mü, hiç sıkıntı çektin mi?" denilecek. O da:
"Hayır! Vallahi ya Rabbi! Başımdan hiç fakirlik geçmedi, hiçbir sıkıntı çekmedim" diyecek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5085</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, ateşten bir parça, boyun şeklinde uzanır. Bunun, gören iki gözü, işiten iki kulağı, konuşan bir dili vardır. Der ki: "Ben üç takım (insanı cezalandırmak) için vazifelendirildim: Allah'la birlikte bir başka ilaha dua eden kimse, bile bile zulmeden cebbar, tasvirciler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5086</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü cehennem, yetmişbin yuları olduğu halde getirilir. Her yularında, onu çeken yetmişbin melek vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5087</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mücahid anlatıyor: "İbnu Abbas radıyallahu anhüma bana: "Cehennemin genişliği ne kadardır, biliyor musun?" diye sordu. Ben: "Hayır!" deyince: "Doğru, Allah'a yemin olsun, bilemezsin!" dedi ve ilave etti: "Bana Hz. Aişe radıyallahu anha dedi ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Arz toptan O'nun bir kabzasıdır (tam tasarrufundadır). Gökler de O'nun sağ eliyle dürülmüşlerdir" (Zümer 67) ayetinden sormuş ve:
"Bu sırada insanlar nerede olurlar (ey Allah'ın Resûlü)" demiştim. Aleyhissalatu vesselam: "Cehennem köprüsünde!" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5099</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü arz, tek bir çörek olacak. Cebbar (olan Allah Teala hazretleri), onu, cennetliklere azık olarak elinde çevirecektir, tıpkı sizin sefer sırasında çöreğinizi çevirdiğiniz gibi!" Bu sırada bir yahudi gelerek:
"Ey Ebu'l-Kasım! Rahman (olan Allah) seni mübarek kılsın! <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü cennet ehlinin (iştah açıcı) ikramı ne olacak haber vereyim mi?" dedi. Efendimiz:
"Söyle bakalım!" buyurdular. Adam, tıpkı Aleyhissalatu vesselam'ın söylediği gibi:
"Arz, tek bir çörek olur!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bize baktılar. Sonra azı dişleri görününceye kadar tebessüm buyurdular ve:
"Peki cennet ehlinin katıklarını sana haber vereyim mi?" dediler. Adam: "Buyurun!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Balam ve nûn!" buyurdular. Adam:
"Bu nedir?" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Öküz ve balıktır. Bunların ciğerlerinin kenarından yetmişbin kişi yer" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5101</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cennet ehlinin mertebece en düşük olanı o kimsedir ki: Bahçelerine, zevcelerine, nimetlerine, hizmetçilerine, koltuklarına bakar. Bunlar bin yıllık yürüme mesafesini doldururlar.
Cennetliklerin Allah nezdinde en kıymetli olanları ise, vech-i ilahiye sabah ve akşam nazar ederler."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam sonra şu ayeti okudu. (Mealen): "Yüzler vardır, o gün ter ü tazedir, Rablerini görecektir" (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> 22-23).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5112</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kafir, bir iki fersah uzunluğundaki dilini <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü yerde sürür, (Mevkıf'te) insanlar onun üzerine basarlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5113</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü ilk çağrılacak olan, Hz. Adem'dir. Hak Teala Hazretleri:
"Ey Adem!" der. Hz. Adem:
"Buyur ey Rabbim, emrindeyim!" der. Rabb Teala:
"Zürriyyetinden cehenneme girecekleri ayır!" emreder. Adem:
"Ey Rabbim ne miktarını ayırayım?" diye sorar. Rabb Teala:
"Her yüzden doksandokuzunu!" ferman buyurur."
(Ashab bu esnada atılıp): "Ey Allah'ın Resûlü! Bizden geriye ne kaldı?" derler. Aleyhissalatu vesselam:
"Benim ümmetim, diğer ümmetler yanında siyah öküzün başındaki beyaz tüy gibi (az)dır!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5114</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Hz. İbrahim aleyhisselam, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, babası Azer'i (yüzü) üzerinde bir siyahlık ve toz toprak olduğu halde görür. Babasına:
"Ben sana dünyada iken, "Bana, asi olma!" demedim mi?" der. Babası ona:
"İşte bugün ben artık sana asi olmayacağım!" der. Bunun üzerine İbrahim aleyhisselam:
"Ey Rabbim! Sen yeniden diriltilme gününde beni rüsvay etmeyeceğini vaadetmiştin. Rahmetten uzak babamın halinden daha rüsvay edici başka ne var?" diye yakarır. Allah Teala Hazretleri:
"Ben cenneti kafirlere haram kıldım!" cevabında bulunur. Sonra şöyle nida edilir:
"Ey İbrahim, ayaklarının altında ne var, biliyor musun?" İbrahim yere bakar ve kana bulanmış bir sırtlan görür. Derhal ayaklarından tutulup ateşe atılır. (İşte bu, İbrahim'in babasıdır, o çirkin surete sokulmuştur)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5126</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Havle el-Ensariyye radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim. Şöyle buyurmuşlardı:
"Bir kısım insan vardır, Allah'ın mülkünden haksız bir surette mal elde etmeye girişirler. Halbuki bu, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü onlara bir ateştir, başka değil."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5184</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, mütekebbirler küçük karıncalar gibi haşrolunurlar. Onları her yönden zillet bürümüştür. Cehennemde Bûles denen bir hapishaneye sevkedilirler Ateşlerin ateşi onları bürür. Cehennem ehlinin irinleri kendilerine içecek olarak verilir. Bu içeceğe tinetu'l-habal denir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5187</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, büyüklenerek elbisesini sürüyenin yüzüne bakmayacaktır."
Bir diğer rivayette: "Elbisesini çalımla sürüyene bakmayacaktır" denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5189</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir adam, nefsinin hoşuna giden bir takım elbise içinde saçları da yapılmış olarak giderken yürüme sırasında kibre düşmüştü ki, birden yere battı. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopuncaya kadar orada zorlukla batmaya devam edecek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5203</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ala İbn Abdirrahman babasından naklediyor: "Ebu Said radıyallahu anh'a izar hakkında sordum. Dedi ki:
"Tam bilene düştün! Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle demişti:
"Mü'minin izarı bacağın yarısına kadar uzanmalıdır. Burası ile topuklar arasında olmasının da bir günahı yok. Ama topuktan aşağı inen kısım ateştedir. Kim de, gururla izarını (yerde) sürürse <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Allah ona (rahmet) nazarı ile bakmaz."
Ebu Davud'un rivayetinde "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü" ibaresi mevcut değildir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5206</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Kim elbisesini gururla yerde sürürse, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Allah ona (rahmet nazarıyla) bakmaz!" buyurmuştu. Ümmü Seleme atılarak:
"Öyleyse kadınlar zeyllerini ne yapacaklar?" diye sordu.
"Bir karış salarlar!" buyurdu. Ümmü Seleme:
"Bu taktirde ayakları açılır!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Öyleyse bir zira salsınlar, bunu daha da artırmasınlar! buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5225</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaz İbnu Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim muktedir olduğu halde tevazu maksadıyla (Allah için) (kıymetli) elbise giymeyi terkederse, Allah <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, onu mahlukatın başları üstüne çağırır ve dilediği iman elbisesini giymekte onu muhayyer bırakır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5226</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim şöhret elbisesi giyerse, Allah ona zillet elbisesi giydirir."
Bir rivayette de şöyle denmiştir: "...<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Allah ona onun aynısını giydirir, sonra içinde ateşi tutuşturur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5288</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam müla'ane (lanetleşerek boşanma) ayeti indiği zaman şöyle buyurdular:
"Hangi kadın, bir kavme, onlardan olmayanı dahil edecek olursa, hiç bir hususta Allah'la irtibatı kalmamıştır. Artık Allah onu asla cennete koymayacaktır. Hangi erkek de göre göre evladını inkar ederse, Allah <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü onunla kendi arasına perde koyar ve herifi öncekilerin ve sonrakilerin önünde rezil rüsvay eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5299</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şerid İbnu Süveyd radıyallahu anh anlatıyor: "Kim bir kuşu boş yere sırf eğlence olsun diye öldürürse <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, o kuş, sesini yükselterek Allah'a şöyle seslenir:
"Ey Rabbim! Falan beni boş yere öldürdü, bir menfaat için öldürmedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5309</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Laneti çok yapanlar <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü şefaatçi olamazlar, şehid de olamazlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5325</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allahım, ben senden hulf etmeyeceğin bir ahd talep ediyorum. (Biliyorsun) ben bir beşerim. Hangi mü'mine (hataen) eziyet verir, kırıcı söz sarfeder, lanette bulunur, değnek vurup (canını yakar)sam bu haksızlığı onun hakkında, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü bir rahmet, (sevabında) bir artış, sana bir yaklaşma vesilesi kıl."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5336</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Yedi şeyden önce amelde acele edin:
- Unutturucu fakirliği mi bekliyorsunuz?
- Tuğyan ettirip azdırıcı zenginliği mi bekliyorsunuz?
- İfsad edici hastalığı mı bekliyorsunuz?
- Aklınızı götürecek ihtiyarlığı mı bekliyorsunuz?
- Ani ölüm mü bekliyorsunuz?
- Deccali mi bekliyorsunuz. Bu beklenen gaib bir şerdir.
- Yoksa <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>i mi bekliyorsunuz? <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> ise hepsinden kötü, hepsinden daha acıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5405</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir adam, Arafat'ta Resûlullah ile beraber dururken devesi onu (yere atıp) boynunu kırdı ve adam öldü. Aleyhissalatu vesselam: "Adamı su ve sidr ile gasledin, iki parça bezle kefenleyin, kefene tahnit yapmayın (koku sürmeyin).. Başını da örtmeyin. Allah onu <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü telbiye ederek diriltecektir!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5407</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Ölü, (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü), içinde öldüğü elbise ile diriltilecek" dediğini işittim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5460</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sizden biri ölünce, kendisine akşam ve sabah (cennet veya cehennemdeki) yeri arzedilir. Cennet ehlinden ise, (yeri) cennet ehlinin (yeridir), ateş ehlinden ise (yeri) ateş ehlinin (yeridir). Kendisine:
"Allah seni <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü diriltinceye kadar senin yerin işte budur!" denilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5487</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Mescidler hakkında övünme olmadan <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5542</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam aramızda doğrulup, o günden <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>'e kadar olacak her şeyden bahsetti. Onu belleyen belledi ve unutan da unuttu. Şu arkadaşlarım da bunu bilirler. (Resûlullah'ın haber verdiği ve fakat) unutmuş olduğum o şeylerden biri vukua gelip görünce, öylesine canlı hatırlıyorum ki, tıpkı, kişinin gördüğü bir şahsın yüzünü, o şahıs kaybolunca hatırlamadığı halde bilahare karşılaşınca hemen tanıyıvermesi gibi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5543</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>'e kadar gelecek her şeyi bana haber verdi. Onlardan her ne varsa Aleyhissalatu vesselam'a sordum. sadece "Medine halkını Medine'den kim çıkaracak?" bunu sormadım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5544</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Ahtab el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gün bize sabah namazını kıldırıp minbere çıktı. Öğle vakti girinceye kadar hitap etti. Sonra minberden inip namaz kıldı. Tekrar minbere çıkıp ikindi vakti girinceye kadar bize hitap etti. İnip ikindiyi kıldı, sonra tekrar minbere çıktı, güneş batıncaya kadar bize konuştu. Bu konuşmalarda <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününe kadar olacak (hadisatı) bize haber verdi. Bunları en iyi bilenimiz, en belleyişli olanımızdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5569</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a yahudilerden bir alim geldi.
"Ey Muhammed, Allah'ın selamı üzerine olsun!" dedi. Bunu der demez adamı öyle bir ittim ki, nerdeyse yere yıkılacaktı.
"Beni niye ittin?" dedi.
"Niye ey Allah'ın Resûlü demiyorsun?" dedim.
"Ben O'nu, ailesinin kendine koyduğu isimle çağırıyorum!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Ailemin bana koyduğu isim hakikaten Muhammed'dir!" buyurdu. Adam: "Size bir şey sormaya geldim" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Sana söylediğim takdirde işine yarayacak mı?" dedi. Adam:
"Kulaklarımla dinlerim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Sor!" buyurdular. Adam:
"<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, yer ve gökler başka bir yer ve gök olup kılık değiştirdiği zaman, insanlar nerede olacaklar?" dedi. Resûlullah:
"Köprünün (Sırat'ın) önünde, karanlıkta" buyurdular. Adam:
"Köprüyü ilk geçen kim olacak?" dedi.
"Muhacirlerin fakirleridir" buyurdu.
"Cennete girince onlara ne armağan edilecek?" dedi.
"Balık ciğerinin ziyadesi!" buyurdular.
"Bunun arkasından ne yiyecekler?" dedi.
"Onlara cennetin etrafında otlayan cennet öküzü kesilecek!" buyurdular.
"Bunun üstüne ne içecekler?" dedi.
"Selsebil denen cennetteki bir gözenin suyundan" buyurdular. Adam: "Doğru söyledin!" dedi ve ilave etti:
"Ben sana bir peygamber veya bir veya iki kişiden başka hiç kimsenin bilemeyeceği bir şey sormak için geldim" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Söylediğim takdirde sana faydası olacak mı?" buyurdular.
"Kulaklarımla dinlerim" dedi.
"Sor!" buyurdular.
"Sana çocuktan sorucağım" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Erkeğin suyu beyazdır. Kadının suyu ise sarıdır. İkisi birleşir ve erkeğin menisi kadının menisine üstün gelirse Allah'ın izniyle çocuk erkek olur. Kadının menisi erkeğin menisine üstün gelirse çocuk Allah'ın izniyle kız olur" buyurdular. Yahudi:
"Vallahi doğru söyledin! Sen gerçekten hak peygambersin" dedi ve ayrıldı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Bu adam bana soracağını sordu. Ben bunlardan birşey bilmiyordum. Ta ki Allah onları bana bildirdi" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5587</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ma'kıl İbnu Yesar radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir adam gelerek: "Ben (evlenmek üzere) asaletli ve güzel bir kadın buldum. Ancak kısırdır, çocuk doğurmuyor. Onunla evleneyim mi?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"Hayır evlenme!" buyurdular. Sonra adam ikinci sefer geldi, yine aynı cevabı aldı. Adam üçüncü sefer de gelince: "(Ey insanlar!) vedûd (çok seven) ve velûd (çok doğuran) olanla evlenin. Zira ben (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) diğer ümmetlere karşı çokluğunuzla övüneceğim" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5672</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kimin iki hanımı olur ve aralarında adaletli davranmazsa <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü (vücudunun) yarısı düşük olarak gelir."
Diğer bir rivayette "Bir tarafı eğri (mefluç) olarak" denmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5681</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte Beni'I-Müstalik gazvesine çıktık. Arap esirlerinden çokça esir ele geçirdik. Kadınlara karşı arzu duyduk. Çünkü üzerimizde bekarlık şiddet kesbetmişti. Hep azil yapmak istiyorduk ve: "Aramızda Resûllullah aleyhissalatu vesselam varken, ona sormadan azil yapmak olur mu?" dedik ve sorduk.
"Hayır! buyurdular. Bunu yapmamanız gerekir. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar geleceği takdir edilen her canlı mutIaka yaratılacaktır (siz tedbirinizle önüne geçemezsiniz)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5716</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah bir kavme azap indirdi mi, o azab, kavmin içinde bulunan herkese isabet eder. Sonra, (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününde) herkes niyetlerine (ve amellerine) göre diriltilirler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5785</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Kim müslüman bir kimsenin malı hakkında yalan yere yemin ederse, (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) Allah'la karşılaştığında O'nu kendisine karşı gadablanmış bulur!" buyurdular. Sonra Resulullah aleyhissalatu vesselam bu sözlerini tasdik eden ayetleri Allah Teala'nın kitabından okudular: "(Ahir zaman peygamberine iman hususunda) Allah'a verdikleri ahdi ve ettikleri yemini, az bir dünya malı karşılığında değiştirenlere gelince, onların ahirette hiçbir nasibi yoktur. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününde Allah onlara ne bir hitapta bulunur, ne rahmetiyle nazar eder ve ne de onları temize çıkarır. Onların hakkı pek acı bir azabtır" (Al-i İmran 77).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5836</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular:
"Üç kişi vardır ki, Allah <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününde onlarla ne konuşur, ne onlara nazar eder, ne de onları günahlarından arındırır, onlara elim bir azab vardır:
- Sahrada, fazla suyu bulunduğu halde ondan yolcuya vermeyen kimse. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Allah onun karşısına çıkıp: "Bugün ben de senden fzlımı (lütfumu) esirgiyorum, tıpkı senin (dünyada iken) kendi elinin eseri olmayan şeyin fazlasını esirgediğin gibi" der.
- İkindi vaktinden sonra, bir mal satıp müşterisine Allah Teala'nın adını zikrederek bunu şu şu fiyatla almıştım diye yalandan yemin ederek, muhatabını inandıran ve bu suretle malını satan kimse.
- Sırf dünyevi bir menfaat için bir imama biat eden kimse; öyle ki, dünyalıktan istediklerini verirse biatında sadıktır, vermezse sadık değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5837</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Üç kişi vardır, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününde Allah onlara ne konuşur, ne nazar eder ne de günahlardan arındırır, onlar için elim bir azab vardır!" buyurdu ve bunu üç kere de tekrar etti. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! Öyleyse onlar büyük zarara ve hüsrana uğramışlardır. Kimdir bunlar?" dedim. Şöyle saydılar:
"(Elbisesini kibirle, yerlere kadar salıp) süründüren, yaptığı iyiliği başa kakan, malını yalan yeminlerle reklam eden kimseler!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5838</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Üç kişi vardır, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Allah Teala hazretleri onlara konuşmaz, nazar etmez, günahlardan da arındırmaz, onlara elim bir azab vardır:
- Zina eden yaşlı,
- Yalan söyleyen devlet reisi,
- Büyüklenen fakir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5839</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Üç kişi vardır, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Allah onlara nazar etmez: Anne ve babasının hukukuna riayet etmeyen kimse, erkekleşen kadın ve deyyûs kimse."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5841</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri şöyle dedi: "Üç kişi vardır, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü ben onların hasmıyım: "Benim adıma (yemin) edip sonra gadreden kimse, hür bir kimseyi satıp parasını yiyen kimse, bir işçiyi ücretle tutup çalıştırdığı halde, ücretini vermeyen kimse."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5848</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cabir İbnu Abdillah el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Zulümden kaçının. Zira zulüm, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü karanlıklar olacaktır. Cimrilikten de kaçının, zira cimrilik, sizden öncekileri helak etmiş, onları birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını helal addetmeye sevketmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5859</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim, görmediği halde rüya görme iddiasına kalkarsa (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) arpa daneciğine düğüm atması teklif edilir. Kim de kendisinden hoşlanmadıkları halde, bir grubun konuşmasını dinleme gayretine düşerse <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü kulağına erimiş kurşun dökülür. Kim bir sureti tasvir ederse (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) azaba uğrar ve bu yaptığına ruh üflemesi emredilir, ama üfleyemez"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5861</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Kılabe merhum anlatıyor: "Sabit İbnu Dahhak radıyallahu anh anlatmıştı: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: Kim, bile bile, yalan yere İslam'dan başka bir din ile yemin ederse, bu kimse dediği gibidir. Kim kendisini bir şeyle öldürüp (intihar ederse) <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü o şeyle azab verilir. Kişnin gücü dışında olan bir şey üzerine yaptığı nezir muteber değildir. Mü'mine lanet etmek onu öldürmek gibidir. Bir mü'mine küfür nisbet etmek onu öldürmek gibidir. Kim kendisini bir şeyle keserse <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü onunla kesilir. Kim malını çok göstermek için yalan bir iddiada buiunursa, Allah onun azlığını artırır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5882</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim, insanların kalbini çelmek için kelamın kullanılışını öğrenirse, Allah <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, ondan ne farz ne nafile hiçbir ibadetini kabul etmez!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5892</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Malik el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ümmetimde dört şey vardır, cahiliye işlerindendir, bunları terketmeyeceklerdir:
-Haseble iftihar
-Nesebi sebebiyle insanlara ta'n,
-Yıldızlardan yağmur bekleme,
-(Ölenin ardından) matem!"
Resûlullah sözlerine şöyle devam etti: "Matemci kadın, şayet tevbe etmeden ölecek olursa, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü üzerinde katrandan bir elbise, uyuzlu bir gömlek olduğu halde (kabrinden) kaldırılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5893</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Bir adam, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın huzuruna girmek için izin istemişti. Aleyhissalatu vesselam: "Bu aşiretin kardeşi ne kötü!" buyurdu. Ama adam girince ona iyi davrandı, yumuşak sözle hitap etti. Adam gidince:
"Ey Allah'ın Resulü! Adamın sesini işitince şöyle şöyle söyledin. Sonra yüzüne karşı mültefit oldun, iyi davrandın" dedim. Şu cevabı verdi:
"Ey Aişe! Beni ne zaman kaba buldun? <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, Allah Teala hazretlerinin yanında mevkice insanların en kötüsü, kabalığından korkarak halkın kendini terkettiği kimsedir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5899</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi 'l-Hudri radiyallahu anh anlatıyor: "Bir gün Resulullah aleyhissalatu vesselam bize ikindi namazi kıldırdı. Sonra bir hutbede bulundu. Bu hutbede, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> vaktine kadar olacak her şeyi bize haber verdi. Bunu belleyen belledi, unutan unuttu. söyledikleri arasında şu da vardı: "dünya caziptir, tatlıdır. Allah sizi buraya halife olarak göndermiştir, nasıl amel edeceğinize bakmaktadır.
- Aman uyanık olun, dünyadan kaçının, kadından kaçının.
- Aman uyanık olun! Kimseyi, insanların korkusu, bildiği bir hakikatı söylemekten alıkoymasın!"
Ravi der ki: "(Bunu söyleyince) Ebu Said merhum ağladı. Sonra sözlerine devam etti: "Vallahi öyle şeyler gördük ki, korktuk. Resulullah 'ın söyledikleri arasında şu da vardı:
- Haberiniz olsun! <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, her bir vefasız için vefasızlığı nisbetinde bir bayrak dikilecektir. Baş imamın (devlet reisinin) vefasızlığından daha büyük bir vefasızlık olmayacaktır. Onun bayrağı kıçının yanına dikilir." O günkü bellediklerimiz meyanında şu da vardı
- Haberiniz olsun! İnsanoğlu çok çeşitli tabakalar halinde yaratılmıştır:
- Kimisi vardır, mü'min olarak doğar, mü'min olarak yaşar, kafir olarak ölür.
- Kimisi vardır, kafir olarak doğar, kafir olarak yaşar, mü'min olarak ölür.
- Kimisi vardır, kafir olarak doğar, kafir olarak yaşar, kafir olarak ölür.
- Haberiniz olsun kimisi vardır yavaş öfkelenir, (öfkesinden) çabuk döner; kimisi vardır çabuk öfkelenir, çabuk döner; kimisi vardır, yavaş öfkelenir, yavaş döner. İste bunlar birbirlerini dengeler.
- Haberiniz olsun onlardan bir kısmı vardır; çabuk döner, çabuk kızar. Bilesiniz bunların en hayırlısı ağır öfkelenen, çabuk dönendir; en şerlileri de çabuk öfkelenip yavaş dönendir.
- İnsanlardan borcunu iyi ödeyen, (başkasındaki alacağını) iyi talep eden vardır. Kimisi de kötü öder, iyi talep eder; kimi de kötü talep eder, iyi öder, bunlar birbirlerini dengeler. Bilesiniz bir kısmı vardır kötü öder, kötü talep eder. Bilesiniz bunların en hayırlısı iyi ödeyen, iyi talep edendir; en kötüleri de kötü ödeyen, kötü talep edendir. Bilesiniz! Öfke ademoğlunun kalbinde bir kordur. Gözlerinin kızarmasını, avurtlarının şişmesini görmüyor musunuz! Kim, öfkeden bir başlangıç hissederse, yere yaslansın, (öfkesi geçinceye kadar öyle kalsın)." Ebu Said dedi ki: "Biz (bu sırada) Gündüzün aydınlığı devam ediyor mu diye güneşe bakmaya başladık. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Haberiniz olsun! dünyanın ömründen geçmiş kısmına nisbeten geri kalan kısmı, şu gününüzden geçen kısma nazaran geri kalan kısmına nisbeti gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5901</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Umame radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah Teala Hazretleri her hak sahibine hakkını verdi. Öyleyse varis lehine vasiyet yoktur. Çocuk yatağa aittir. Zanı için mahrumiyet vardır. Gerçek hesapları Allah 'a aittir. Kim kendisini babasından başkasına nisbet eder veya hakiki velisinden başkasını veli gösterirse, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününe kadar Allah 'ın laneti üzerine olsun." Resulullah devamla dedi ki:
- Kadın, kocasının evinden onun izni olmadan (başkasına) infak edemez!" Kendisine: "Ey Allah'ın Resulu! Yiyecek de mi?" denildi. - Bu, mallarınızın en kıymetlisidir!" buyurdular. Sonra sözlerine şöyle devam ettiler: "ariyet (olarak alınan sahibine) ödenir. Minha (olarak alınan sahibine) geri verilir. Borç ödenir, kefil olan borçlu sayılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5987</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri beni kendisine Halil ittihaz etti, tıpkı İbrahim aleyhisselam'ı Halil ittihaz ettiği gibi. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, cennette benim menzilimle İbrahim aleyhisselam'ın menzili yüz yüzedir. Abbas da aramızda, iki Halil arasında bir mü'mindir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6002</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nevvas İbnu Sem'an el-Kilabi anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim. Dedi ki:
"Rahman'ın iki parmağı arasında olmayan bir kalp yoktur. Allah dilerse onu doğru yola sevkeder, dilerse şaşırtır!"
Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle dua ederdi:
"Ey kalpleri tesbit eden Rabbimiz! Kalplerimizi dinin üzerine tesbit et."
Resûlullah yine derdi ki: "Mizan (terazi) Rahmanın elindedir. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>'e kadar bazı kavimleri yükseltir, bazı kavimleri de alçaltır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6008</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Dünyada bir şeye çağıran kimse, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, bu çağrısına devam ettirilir, hatta bir kişi bir kişiyi çağırmış bile olsa."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6018</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah benim sözümü işitip belleyen, sonra da onu benden (başkasına) ulaştıran kimsenin yüzünü <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü ağartsın. Zira nice ilim taşıyıcılar vardır ki, alim değildir. Nice ilim taşıyıcıları ilmi, kendinden daha alim olana taşırlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6035</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim bir ilimden sorulur, o da bunu gizlerse, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü ateşten bir gem ile gemlenir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6036</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi'I-Hudri anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim insanların dini işlerinde Allah'ın faydalı kıldığı bir ilmi gizlerse, Allah, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü onu ateşten bir gem ile gemler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6041</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü denildi. Ümmetinden, görmediğin kimseleri (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) nasıl tanıyacaksın?" Şu cevabı verdi: "Ümmetim, abdest sebebiyle alınlarında nur, kollarında nur, ayaklarında nur taşıyacaklar (bu nurla onları tanıyacağım)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6194</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Karanlık gecelerde mescidlere müdavim olanların, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününde tam bir nura kavuşacaklarını müjdele!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6272</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) bize hitap etti ve dedi ki: "Ey insanlar! Ölmezden önce Allah'a tevbe edin. (Musibet hastalık, yaşlılık gibi) ağır meşguliyetlere düşmezden önce salih ameller işlemede acele edin. Çok zikir ederek, gizli ve açık çok sadaka vererek Allah'a karşı üzerinizdeki borcu ödeyin ki bol rızka, ilahi nusrete ve ıslah-ı hale mazhar olasınız. Bilesiniz Allah, benim içinde bulunduğum şu makamda, şu günde, şu ayda, bu yıldan <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>'e kadar devam etmek üzere Cum'a namazını farz kıldı. Kim bunu, benim sağlığımda veya ölümümden sonra adil veya zalim bir imam oldukça, istihfaf ederek veya inkar ederek terkedecek olursa Allah onun iki yakasını biraraya getirmesin, işine bereket vermesin. Haberiniz olsun! O kimsenin tevbe etmedikçe ne namazı, ne zekatı, ne haccı, ne orucu, ne de makbul bir iyiliği vardır. Kim de tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder. Haberiniz olsun! Bir kadın bir erkeğe imamlık yapamaz. Bir bedevi de muhacire imamlık yapamaz. Facir de mü'mine imamlık yapamaz. Ancak fasık zor kullanır mü'min de onun kılıncından ve kamçısından korkarsa bu durumda imama uyar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6273</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Lübabe İbnu Abdilmünzir radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Cum'a günü, (haftanın diğer) günlerinin efendisidir. Allah katında da en mühim olanıdır. O, Allah katında, Kurban ve Ramazan bayramı günlerinden daha mühimdir. Bu günün beş hasleti vardır: Allah, Adem'i bugünde yarattı. Allah Adem aleyhisselam'ı o günde yeryüzüne indirdi. Allah Adem'in ruhunu o gün kabzetti. O günde bir saat vardır ki, kul o saatte Allah'tan haram bir şey talep etmedikçe her ne isterse mutlaka kendisine talebi verilir. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> de o gün kopacaktır. Bütün mukarreb (Allah'a yakın) melekler, sema, arz, rüzgar, dağ, deniz hepsi o günden korkarlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6277</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Alkame rahimehullah anlatıyor: "Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh ile birlikte cuma namazına gittik. Mescidde kendinden önce üç kişinin geldiğini gördü: "Ben dört kişinin dördüncüsüyüm, dördüncü de (rahmet-i ilahiyeden) uzak değildir" dedi ve açıkladı: "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle buyurduğunu işittim: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü insanlar, cuma namazlarına geliş sıralarına göre Allah'a yakınlık kazanacaklardır. Birinci, ikinci, üçüncü... şeklinde."
Abdullah sonra: "Ben dördün dördüncüsüyüm, dördüncü olan da (Allah'ın rahmetinden) uzak değildir" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6286</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Übey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Cum'a günü, ayakta Tebareke'yi okudu. Bize Allah'ın günlerini (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>'i) hatırlattı. Bu sırada Ebu'd-Derda -veya Ebu Zerr bana dürttü ve: "Bu sure ne zaman indirildi? Ben, onu şu ana kadar işitmedim" dedi. Ubey ona: "Sus!" diye işaret etti. Namazdan çıkınca: "Ben sana bu surenin ne zaman indirildiğini sordum, sen bana söylemedin!" dedi. Ubey de: "Bugünkü namazından, bu lakırdıdan başka bir nasibin yok!" diye cevap verdi. Soru sahibi (koşarak) Resulullah aleyhissalatu vesselam'a gitti ve hadiseyi anlatarak Ubey'in kendisine söylediğini haber verdi. Resulullah da ona: "Übey doğru s¢ylemiş" cevabında bulundu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6347</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Hz. Davud'un oğlu Hz. Süleyman'ın annesi, oğlu Süleyman'a: "Ey oğlum! Geceleyin fazla uyuma! Zira geceleyin fazla uyku, kişiyi <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü fakir bırakır" demiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6373</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın azadlısı Meymune radıyallahu anha anlatıyor:
"Ey Allah'ın Resulu! Biz Beytu'l Makdis hakkında fetva ver!" demiştim. Şöyle buyurdular: "Orası mahşer (yani <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü insanların toplanacağı) ve menşer (herkesin defterlerinin neşredileceği) yeridir. Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Çünkü orada kılınacak tek namaz kendi dışındaki yerlerde kılacağınız bin namaz gibidir."
Ben tekrar sordum: "Ben oraya gitmeye muktedir olamazsam ne yapmalıyım?" Şu cevabı verdi: "Ona kandil yağı bağışlarsın, aydınlatılmasında kullanılır. Böyle yapan da oraya varan gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6375</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir hurma kütüğüne (dayanarak) hutbe verirdi. Minber yapılınca (hutbelerde kütüğü bırakıp) minbere çıktı. Bunun üzerine kütük (bu ayrılık sebebiyle ağlayıp) inledi. Aleyhissalatu vesselam yanına gelip kucakla(yıp teselli et)ti, kütük sustu. Aleyhissalatu vesselam şu açıklamayı yaptı: "Eğer onu kucaklamasaydım <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününe kadar inleyecekti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6376</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (hutbe sırasında) bir ağaç kökünün veya bir hurma kütüğünün dedi- yanında ayağa kalkardı. Sonradan bir minber edindi." Ravi der ki (terkedildiği vakit) hurma kütüğü ağladı."
Hz. Cabir der ki: "Kütüğün iniltisini bütün mescid halkı işitti. O kadar ki Resulullah aleyhissalatu vesselam yanına gelip okşadı. Bunun üzerine kütük sustu." Bazıları da: "Eğer Resulullah aleyhissalatu vesselam yanına gel(ip teselli et)meseydi <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>'e kadar ağlayacaktı" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6444</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: Yas tutma cahiliye işlerinden biridir. Zira yas tutan kadın, ölmezden önce tevbe etmezse, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, üzerinde katrandan bir gömlek ve onun üstünde de cehennem aleminden bir gömlek giydirilmiş olarak diriltilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6455</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Hazm radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir musibeti sebebiyle din kardeşine taziyede bulunan hiçbir mü'min yoktur ki, Allah Teala hazretleri <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü ona bir takım keramet elbisesi giydirmesin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6466</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam ölüm acısını duyunca, kızı Fatıma radıyallahu anha: "Vay babacığımın ızdırabına!" dedi. Resulullah da: "Bugünden sonra babana ızdırab yok artık! <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar hiç kimsenin yakasını bırakmayacak olan (ölüm), artık babana gelmiştir" buyurdular</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6520</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Üneys radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Kendisi Hz. Ömer radıyallahu anh'la birlikte bir gün zekat hakkında müzakerede bulunmuşlardır. Hz. Ömer: "Sen, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın sadakada yapılan hırsızlık hakkında: "Kim sadaka malından bir deve veya koyun çalacak olsa, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü o çaldığı şeyi sırtına yüklenmiş olarak gelir!" buyurduğunu işitmedin mi ?" demiş, Abdullah İbnu Üneys de: "Evet işittim" diye cevap vermiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6536</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Evleniniz! Zira ben (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü diğer ümmetlere karşı) çokluğunuzla iftihar edeceğim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6619</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Emin, dürüst, müslüman tacir, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü şehidlerle beraberdir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6665</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve el-Bariki radıyallahu anhüma, "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şu sözünü nakletmiştir: "Deve, sahipleri için bir izzet vesilesidir. Koyun ve keçi de berekettir. Hayır, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar atın alnına bağlanmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6669</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah (İbnu Mes'ud) radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Halk arasında hüküm veren hiç kimse yoktur ki, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü bir melek ensesinden tutmuş olarak onu getirmesin. Sonra melek başını semaya kaldırır. Eğer (meleğe): "Onu at!" diyen olursa melek onu cehennemin öyle derin bir çukuruna atar ki, kırk yılda o çukurun dibine varabilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6708</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şüphesiz, borç sahibi (ödemeden) ölünce, borcu <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü ondan alınır. Fakat şu üç sebeple borçlanan kimse bu hükmün dışındadır:
1. Adamın gücü Allah yolunda (savaşta) zayıflar, o da Allah düşmanına ve kendi düşmanına karşı kuvvetlenmek için borçlanır.
2. Bir adamın yanında bir müslüman ölür, onu kefenleyip gömecek parası olmaz, bu maksatla borçlanır.
3. Bir adam, bekarlık sebebiyle nefsinden Allah'a karşı korku hisseder. Dinine zarar gelir endişesiyle (borçlanarak) evlenir. Allah Teala hazretleri, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, bunların borçlarını kendisi öder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6751</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim müslüman kardeşinin ayıbını örterse, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Allah da onun ayıbını örter. Kim de müslüman kardeşinin ayıbını açarsa Allah da onun ayıbını açıp evinin içinde bile rezil eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6769</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Safvan İbnu Ümeyye radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında idik. Derken Amr İbnu Mürre radıyallahu anh geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü! Allah bana musibet takdir etmiştir. Çünkü ben elimle def çalmaktan başka bir yolla rızıklanacağımı zannetmiyorum. Öyleyse bana fuhşa ait olmayan şarkı hususunda izin verin!" dedi. Aleyhissalatu vesselam şu cevapta bulundu: "Hayır! Sana izin veremem, bunda bir hayır, bir rıza yoktur. Sen yalan söyledin ey Allah'ın düşmanı! Allah seni temiz ve helal şeylerle rızıklandırdı, sen ise (kendi iradenle) aziz ve celil olan Allah'ın rızkından sana helal kıldıkları yerine, Allah'ın rızkından sana haram kıldığı rızkı ihtiyar ettin. Eğer bu yasaklama hükmünü daha önce sana ulaştırmış olsaydım şimdi sana hak ettiğin cezayı verirdim. Yanımdan kalk ve Allah'a tevbe et. Bilesin, bu yasaktan sonra (eski işini) yaparsan seni acı bir şekilde döveceğim ve ibret olsun diye saçını traş edeceğim, seni ailenden alıp sürgüne göndereceğim. Senin üstün başında taşıdığın varlığını Medine gençlerine ganimet olarak helal kılacağım."
Ravi der ki: "Amr, (Resûlullah'ın bu talimatından sonra, öyle fena ve rüsvay bir vaziyette kalktı ki, bunun derecesini ancak Allah bilir.
O çekip gidince Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Bunlar asilerdir. Böyleleri tevbe etmeden ölürse, aziz ve celil olan Allah onları, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, dünyada oldukları üzere muhannes (kadınlaşmış), çıplak ve insanlara karşı bir ince yaprakla olsun örtülmemiş vaziyette haşredecektir, ayağa kalktıkça yere yıkılacaklardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6788</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rıfa'a İbnu Şeddad el-Fityani demiştir ki: "Şayet Amr İbnu'I-Hamık el-Huza'i'den işittiğim bir kelam (hadis) olmasaydı ben Muhtar'ın başı ile cesedini (ayırıp) arasında yürürdüm. Ondan, Aleyhissalatu vesselam'ın: "Kim bir kimsenin kanına eman verir ve sonra da öldürürse o kimse <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü zulüm bayrağını taşır" buyurmuş olduğunu işittim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6793</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim varisinin mirasçılığı (hakkı)ndan kaçarsa Allah <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü o kimsenin cennetten mirasçılığını keser."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6811</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim Allah yolunda murabıt olarak ölürse, kendisine, yapmakta olduğu salih amellerin ücreti (sanki ölmemiş gibi <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününe kadar verilir), rızkı da mütemadiyen verilir, kabirdeki hesaba çekicilerden emin olur. Allah Teala hazretleri onu, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü cehennem korkusundan emin olarak diriltir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6812</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Übey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah rızası için Ramazan ayı dışında müslümanların avreti gerisinde (yani düşmanların gelmesinden korkulan tehlikeli cephede), sevap umuduyla bir günlük ribat, sevap yönüyle yüz yıllık oruçlu, namazlı ibadetten hayırlıdır. Müslümanların avreti gerisinde, ramazan ayında Allah rızası için bir günlük ribat Allah indinde, orucuyla namazıyla bin yıllık ibadetten daha hayırlı, sevabca daha büyüktür. Eğer Allah onu sağ-salim ailesine kavuşturursa, bin yıl ona bir tek günah yazılmaz, sadece haseneleri yazılır ve kendisine <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>e kadar ribat sevabı akıtılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6816</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissaIatu vesselam buyurdular ki: "Allah yolunda kim tek bir yürüyüş yapsa, kendisine isabet eden toz, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü mislince misk olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6823</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah yolunda yaralanan hiçbir yaralı yoktur ki -ancak kimin O'nun yolunda yaralandığını Allah bilir- <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, yarası, yaralandığı gündeki şekliyle getirilmiş olmasın: Kanı kan renginde, kokusu misk kokusunda olarak."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6833</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Huneyn günü bize, ganimet malından bir devenin yanında namaz kıldırdı. Namazdan sonra deveden bir parça yün alıp onu iki parmağı arasına koydu sonra: "Ey insanlar! buyurdu. Şu yün parçası bile sizin ganimetlerinizdendir. Bir iplik, bir iğne, bundan daha değerli, daha değersiz bile olsa buraya getirin. Zira (getirmemek gulüldür yani hırsızlık); gulül ise, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü yapan için ardır, ayıptır, ateştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6837</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bilesiniz, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü ahdini tutmayan her vefasıza vefasızlığının derecesine uygun bir bayrak dikilecek (böylece vefasızlığı teşhir edilecek)tir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6869</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cübeyr İbnu Mut'im radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Mina'da Hayf (denilen dere kenarın)da ayağa kalkarak şunları söyledi: "Benim sözümü işitip aynen tebliğ edenin yüzünü (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) Allah ak eylesin. Çünkü fıkıh (dolu hadisleri) yüklenen nice kimseler vardır ki, fakih değildir. Nice hadis taşıyıcıları vardır ki kendilerinden daha fakih olana hadis götürürler. Üç haslet vardır ki, bunlar oldukça mü'min kalbi kin ve husümet taşımaz: Ameli Allah rızası için ihlaslı yapmak, müslüman idarecilere hayırhah olmak, müslümanların cemaatine devam etmek... Çünkü müslümanların duaları ona katılanların hepsini kuşatır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6870</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Arafat'ta kulakları kesik gibi küçük olan devesinin üstünde olduğu halde şöyle buyurdular: "Bugünün hangi gün olduğunu, bu ayın hangi ay olduğunu, bu beldenin hangi belde olduğunu biliyor musunuz?"
Halk: "Burası haram beldedir, bu ay haram aydır, bugün kurban günüdür" diye cevap verdiler.
Aleyhissalatu vesselam sözlerine şöyle devam ettiler: "Bilesiniz! Şurası muhakkak ki mallarınız, kanlarınız birbirinize karşı haramdır, tıpkı şu ayınızın şu belde ve şu gündeki haramlığı gibi. Bilesiniz! (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü) Havz'ın başına hepinizden önce ben geleceğim. Ben sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı iftihar edeceğim. Sakın benim yüzümü kara çıkarmayın. Haberiniz olsun! Ben pek çok kimseyi (şefaatimle) ateşten kurtaracağım. Bazı kimseler de benden kurtarılacak (zebaniler onları götüreceklerdir). Ben: "Ey Rabbim! (Zebanilerin benden kaçırdıkları) benim sahabeciklerimdi (niye cehenneme götürülüyorlar?)" diyeceğim. Allah Teala hazretleri şöyle buyuracak: "Senden sonra onların neler ihdas ettiklerini sen bilmiyorsun!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6881</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Safiyye Bintu Şeybe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı Fetih yılında dinlemiştim. Şöyle buyurdular:
"Ey insanlar! Allah arz ve semayı yarattığı gün Mekke'yi haram kılmıştır. Orası <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününe kadar haramdır. Bitkisi sürülmez, av hayvanı ürkütülmez, buluntusu da sadece (sahibini bulmak üzere) ilan etmek için alınır."
Bu esnada (amcası) Abbas radıyallahu anh: "İzhir otu hariç (olsun!). Çünkü evler ve kabirler için ona ihtiyacımız var!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da: "İzhir otu hariç!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6950</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Atiyye İbnu Amir el-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: "Selman radıyallahu anh, yemek yerken, biraz daha yemesi için ısrar edilince şöyle demişti: "(Yediğim miktar) bana yeter. Zira ben Aleyhissalatu vesselam'ı işittim. Buyurmuşlardı ki: "Dünyada insanların doyasıya en çok yiyeni, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü açlığı en uzun olacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6967</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame el-Bahili anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ümmetimden bir zümre, şaraba bir başka ad takarak onu içmedikçe geceler ve gündüzler tükenmeyecek (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gelmeyecek)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7027</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim izarını kibirle yerde sürürse, Allah <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü ona (rahmet nazarıyla) bakmaz."
Ravi (Atiyye) der ki: "Sonra ben, Balat'da İbnu Ömer'e rastladım. Ebu Sa'id'in Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan yaptığı rivayeti hatırladım. Eliyle kulağına işaret ederek dedi ki: "Bunu şu kulaklarım da işitti ve kalbim ezberleyip zaptetti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7058</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü insanlar saf saf olurlar -İbnu Nümeyr dedi ki:"Cennet ehli saf saf olurlar: Derken cehennem ehlinden bir kişi cennet ehlinden birine uğrar ve: "Ey fülan! Hatırladın mı sen su istemiştin de ben sana bir içimlik su vermiştim" der, (ve bu suretle şefaat diler). (Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdu ki:) "Adam, o kimseye şefaat eder. (Cehennemlik olan bir başka) adam, cennetlik olan bir başkasının yanından geçer ve ona: "Sana abdest suyu verdiğimi hatırlıyor musun?" der (şefaat ister. O da hatırlar) ve ona şefaat eder."
(Ravi) İbnu Nümeyr (rivayetinde biraz farkla) şöyle der: "Ve cehennemlik olanlardan biri cennetlik olanlardan birine): "Ey falan! Beni şöyle şöyle bir işe gönderdiğin günü hatırlıyor musun? Ben o gün senin için gitmiştim. (Bu sözüyle şefaatini ister. Cennetlik olan) kimse de ona şefaat eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7087</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Büreyde'nin babası (Büreyde) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Kur'an-ı Kerim rengi uçuk bir adam gibi gelir ve (okuyucusuna): "Seni gece uykusuz ve gündüz susuz bırakan benim" der."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7121</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın hadimi Ebu Selam anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdular: "Akşam ve sabaha erdiği vakit: "Raditu billahi Rabben ve bi'I-İslami dinen ve bi-Muhammedin nebiyyen (Rabb olarak Allah'tan, din olarak İslam'dan, peygamber olarak Muhammed'den razıyım" diyen bir müslüman veya insan veya köle yoktur ki, o kimseyi <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü razı ve memnun etmek Allah üzerine bir hak olmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7153</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mertebe itibariyle insanların <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Allah indinde en kötüsü, ahiretini, başkasının dünyası için helak eden kuldur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7165</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün): "Hiçbiriniz kendisini tahkir etmesin" buyurmuştu. Yanındakiler: "Ey Allah'ın Resülü! Bizden biri nefsini nasıl tahkir eder?" diye sordular. "Bir kimse öyle bir şey görür ki, onunla ilgili birşey söylemesi Allah'ın onun üzerindeki hakkıdır. Fakat o, bu hususta konuşmaz. (Yani, insanlardan çekinip konuşmamakla nefsini tahkir etmiş, alçaltmış olur). Allah Teala hazretleri de <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, ona: "Şu şu meselede niye üzerine düşen sözü söylemedin?" diye hesaba çeker. Adam: "Konuşmamı halk korkusu engelledi" der. Allah Teala da: "Sen (insanlardan değil), önce benden korkmalıydın" der."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7166</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına Habeşistan muhacirleri dönünce, onlara: "Habeşistan diyarında gördüğünüz farklı şeylerden bana anlatmaz mısınız?" buyurdular. Onlardan bir grub genç: "Elbette! Ey Allah'ın Resülü!" dediler (ve anlatmaya başladılar): "(Bir gün) biz otururken, onların yaşlı rahibelerinden biri, başının üstünde bir su küpü olduğu halde yanımızdan geçti, onlardan bir gence rastladı. Genç elinin birini rahibenin omuzları arasına koyup onu itti. Kadın dizlerinin üzerine düştü ve küpü kırıldı. Kadın yerden kalkınca, gence yöneldi ve: "Ey zalim! Allah kürsüyü kurup, evvelin ve ahirini toplayıp hesaba çektiği, el ve ayakların lisana gelip yaptıklarını anlattıkları (o <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününde) sen bana yaptığın zulmün ne demek olduğunu bileceksin! Yarın Allah'ın huzurunda benim halimle, kendi halinin ne olduğunu göreceksin!" dedi.
Ravi der ki: "Resûlullah (bu anlatılanları dinledikten sonra): "Rahibe doğru söylemiş, rahibe doğru söylemiş. Allah, zayıfların intikamını güçlülerden almayan bir ümmeti nasıl takdis edip (günahlarından arındırır?)" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7169</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah Teala hazretleri, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü kulu mutlaka hesaba çeker. Hatta şunu da söyler: "Münkeri gördüğün zaman onu tatbik etmene mani olan şey ne idi?" Eğer Allah Teala hazretleri kula hüccetini söylemeyi telkin ederse kul şöyle der: "Ey Rabbim! Ben senin rahmetini umdum ve insanlardan korktum (ve dinin reddettiği münkerlere müdahaleyi bu sebeple terkettim)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7181</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(İslam'ı yaşama) işi gittikçe zorlaşacak. Dünya da (gerçek müslümanlara) gittikçe sırt çevirecek. İnsanların da cimriliği artacak. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> ancak şerirlerin tepesine kopacak. Mehdi, Hz. İsa'dan başkası değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7182</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Fırat nehri, altından bir dağı ortaya çıkarmadıkça <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmayacaktır. İnsanlar o altın sebebiyle öldürülecek. Öyle ki on insandan dokuzu öldürülecektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7183</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mal dolup taşmadıkça, fitneler zuhür etmedikçe ve herc (haksız, sebepsiz öldürmeler) artmadıkça <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmayacaktır." Orada bulunanlar: "Herc nedir, ey Allah'ın Resülü?" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Öldürmedir! Öldürmedir! Öldürmedir!" diye üç kere tekrar etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7188</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade radıyallahu anh arılatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>in büyük) alametleri ikiyüz (senesin)den sonra gelecektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7190</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>in kopmasına yakın (bazı insanlar günahları sebebiyle) "mesh"e (hayvan süretine çevrilme), "hasf"e (yere batma) ve "kazf'e (taşlanma azabı) uğrayacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7194</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Mirac gecesinde, Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa ile karşılaştı. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>i aralarında müzakere ettiler. Önce Hz. İbrahim aleyhisselam'dan başlayıp ona <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>ten sordular. Onun <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> hakkında herhangi bir bilgisi yoktu. Sonra Hz. Musa aleyhisselam'a sordular. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> hakkında onun da bir bilgisi yoktu. Söz Hz. İsa aleyhisselam'a geldi. O: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>in kopmasına yakın şeyler (alametler) hakkında bana bilgi verildi. Ama <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>in kopma (vaktini) Allah'tan başka hiç kimse bilemez" dedi. Sonra (<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>in alametlerin en biri olarak) Deccal'in çıkmasını anlattı. Şunları söyledi: "Sonra ben inip onu öldüreceğim ve bundan sonra halk memleketlerine dönecek. Bu defa onların karşısına Ye'cüc ve Me'cüc çıkacak ve her tepeden hızla hücum edeceklerdir. Onlar giderken rastladıkları her suyu içip tüketecekler ve uğrayacakları her şeyi bozup alt-üst edecekler. Bunun üzerine halk feryat ederek Allah'tan yardım dileyecek. Ben de Ye'cüc ve Me'cüc'ü öldürmesi için Allah'a dua edeceğim. (Duam kabul görecek) ve yer onların (leşlerinin) kokusu ile çok pis kokacak. Ben yine Allah'a dua edeceğim! Allah da bir su gönderecek ve o su, onları taşıyıp denize atacaktır. Daha sonra dağlar ufaltılıp dağıtılacak ve yer, derinin yarılıp genişletildiği gibi yayılıp genişletilecek.
İşte söylenen bu hal vuküa gelince, insanlara yakınlığı itibariyle <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b>in, ev halkı ne zaman doğumu ile aniden karşılaşacaklarını bilmedikleri hamile kadın gibi olacağı bana bildirildi."
Ravi el-Avvam demiştir ki: "Bunun tasdiki Kitabullah'da bulunmuştur (Mealen): "Nihayet, Ye'cüc ile Me'cüc'ün önündeki sed açıldığında, her tepeden saldırmağa başlarlar" (Enbiya 96).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7202</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Avf radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Müslümanların silahlarını koydukları yerin en yakını Bevla'da olmadıkça <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmaz."
Aleyhissalatu vesselam sonra: "Ey Ali, ey Ali, ey Ali!" diye nida etti. (Hz. Ali)
"Annem babam sana kurban olsun, (buyurun ey Allah'ın Resülü!)" dedi.
Aleyhissalatu vesselam: "Muhakkak ki, sizler Beni Esfar'la (Rumlarla) savaşacaksınız. Sizden sonra gelecek müslümanlar da onlarla savaşacaklar. Nihayet Allah yolunda hiçbir kınayanın kınamasından korkmayan seçkin müslümanlar olan Hicaz halkı onlarla savaşa çıkacaklar. Konstantin'i tesbih ve tekbirlerle fethedecekler. Onlar daha önce benzerini elde etmedikleri ganimetler elde edecekler. Öyle ki (dirhem ve dinarları sayıyla değil, kalkanla ölçerek taksim edecekler. Bu sırada biri gelip şöyle diyecek: "Memleketinizde mesih çıktı: "Bilesiniz bu haber yalandır. Artık o haberi tutan (inanan) da pişmandır, terkeden (inanmayan) da pişmandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7203</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sizler, gözleri küçük, yüzleri geniş-yuvarlak bir kavimle savaşmadıkça <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> kopmayacaktır. Onların gözleri çekirge gözleri gibi olup yüzleri de kat kat deri ile kaplanmış kalkanlar gibidir. Kıl ayakkabılar giyerler, deriden mamul kalkanlar edinirler ve atlarını hurma ağaçlarına bağlarlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7217</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(Bu dünyada malca) en çok olanlar, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü en aşagıda olacaklardır. Ancak malı şöyle şöyle (bol bol) harcayanlar ve onu temiz yoldan kazananlar hariç."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7222</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz.Enes radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, dünyada iken yetecek kadar rızık verilmiş olmasını temenni etmeyecek ne fakir ne de zengin olacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7229</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Ensar'dan bir zatın kapısının üstüne yaptırdığı bir kubbe gördü. "Bu nedir?" diye sordu. "Bu falancanın inşa ettirdiği bir kubbedir!" dediler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Böyle sarfedilen her mal, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü sahibine bir vebaldir!" buyurdular. Bu söz Ensari'ye ulaşmıştı. Kubbe'yi hemen yıktı. Sonra, Aleyhissalatu vesselam oradan tekrar geçti, fakat kubbeyi göremedi, akibetini sordu. "Sizin söylediğiniz kendisine ulaşınca yıktı" denildi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Allah ona rahmet kılsın, Allah ona rahmet kılsın!" diye dua buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7263</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şurası muhakkak ki insanlar <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü niyetleri üzere diriltilecekler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7269</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ümmetimden birkısım insanları bilirim ki, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü Tihame dağları emsalinde bembeyaz (tertemiz) hayırlarla gelirler. Aziz ve celil olan Allah Teala hazretleri o sevapları saçılmış toz haline getirir (değersiz kılar, kabul etmez)."
Sevban dedi ki : "Ey Allah'ın Resülü! Onları bize tavsif et, durumlarını açıkla da, bilmeyerek biz de onlardan olmayalım!" Aleyhissalatu vesselam açıkladılar:
"Onlar sizin din kardeşlerinizdir. Sizin cinsinizden insanlardır. Sizin aIdığınız gibi onlar da gece (ibadetin)den nasiplerini alırlar. Ancak onlar, Allah'ın yasaklarıyla tenhada başbaşa kalınca o yasakları ihlal ederler, çiğnerler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7276</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Birinizin eceli bir yerde olduğu zaman ihtiyaç onu oraya sıçratır. Sonra kalan ömrünün sonuna varınca aziz ve celil olan Allah onun ruhunu orada alır. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, o yer: "Ey Rabbim! İşte bu, bana emanet ettiğin (cesed)dir!" der."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7281</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Musa el-Eş'ari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, insanlar üç defa AIlah'a arzolunacaklar. İki arza mücadele ve mazeretlerden ibarettir. Üçüncü arzaya (sunuşa) gelince, (insanların işlediği amellerin yazılı olduğu defterler o zaman ellere uçacaklar (yani hızla verilecektir). Artık defteri kimisi sağ eliyle tutacak ve kimisi sol eliyle tutacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7284</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Biz, ümmetlerin sonuncusuyuz ve hesabı ilk görülecek olanlarız. Orada: "Ümmi ümmet ve peygamberi nerededir?" denilir. Bilesiniz, biz sonuncu olan ilkleriz (yani dünyaya gelişte sonuncuyuz, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü hesabı verip cennete girmede ilkleriz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7285</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Bürde babasından anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü, Aziz ve celil olan Allah, mahlükatı topladı mı Ümmet-i Muhammed'e secde etmeleri için izin verilir. Onlar Allah'a uzun bir secde yaparlar. Sonra: "Başlarınızı (secdeden) kaldırın. Biz sayınız kadar (kafirleri) ateşten, kurtuluş için fidyeleriniz yaptık" buyurulacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7286</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Aziz ve celil olan Allah semavat ve arzı yarattığı gün, yüz rahmet yaratmıştır. Bunlardan birini arza indirmiştir. İşte bunun sayesinde bir anne çocuğuna karşı şefkat duyar, hayvanlar, kuşlar birbirlerine şefkat duyarlar. Allah geri kalan doksandokuz rahmeti, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü için (kendine) saklamıştır. <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> gününde onları bu rahmetle yüze tamamlayacak."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7289</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'i'di'I-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Benim bir havuzum var. Genişliği Ka'be'den Beytu'l-Makdis'e kadar uzanır. Suyu süt misali bembeyaz. Yıldızlar adedince susakları var. Şurası muhakkak ki, <b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü ben, peygamberler arasında ümmeti sayıca en çok olan kimseyim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7295</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kıyamet</span></b> günü ölüm getirilir. Sırat üzerinde durdurulur ve: "Ey cennet ahalisi!" diye nida edilir. Cennettekiler, (bu çağrı üzerine) içinde bulundukları (o güzel) yerden çıkarılacakları korku ve heyecanıyla bakarlar. Sonra da: "Ey cehennem ahalisi!" diye nida edilir. Onlar da içinde bulundukları (o fena) yerden çıkarılacakları ümid ve sevinciyle bakarlar. (Ölüm gösterilerek) "Bunu tanıyor musunuz?" denilir. (Cennetlikler ve cehennemlikler hepsi bir ağızdan:) "Evet! Bu ölümdür" derler."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-30227854414804961342014-01-15T13:10:00.003-08:002014-01-15T13:10:50.650-08:00Kabir Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">149</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) omuzumdan tuttu ve: "Sen dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol" buyurdu.
İbnu Ömer (radıyallahu anh) hazretleri şöyle diyordu: "Akşama erdinmi, sabahı bekleme, sabaha erdinmi akşamı bekleme. Sağlıklı olduğun sırada hastalık halin için hazırlık yap. Hayatta iken de ölüm için hazırlık yap."
Tirmizi'nin rivayetinde, "yolcu gibi ol" sözünden sonra şu ziyade var: "Kendini <b><span style="color: red;">kabir</span></b> ehlinden added."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">443</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Evlerinizi <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lere çevirmeyin, içerisinde Bakara suresi okunan evden şeytan kaçar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">490</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hendek Savaşı sırasında "Allah onların evlerini ve <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lerini ateşle doldursun, bizim orta namazımıza mani oldular, günaş batıncaya kadar kılamadık" buyurdu.
Bir rivayette: "Bizi, salat-ı vusta olan ikindi namazından alıkoydular" denir. Bir diğer rivayette: "Sonra ikindiyi akşamla yatsı arasında kıldık" denir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">666</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Bera İbnu'l-Azib (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Müslüman, <b><span style="color: red;">kabir</span></b>de suale maruz kalınca: "Allah'tan başka ilah bulunmadığı ve Muhammed'in O'nun kulu olduğuna şehadet eder". Bunun delili şu ayettir: "Allah inananları dünya hayatında ve ahirette sağlam bir söz üzerine tutar; zalimleri de saptırır..." (İbrahim, 27).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">840</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Tirmizi'de, İbnu Abbas'tan gelen bir diğer rivayette, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle dediğini belirtir: "Bu süre (<b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabına, veya <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabına sebep olan günahlara karşı) engeldir, bu süre kurtuluş sebebidir, kişiyi <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabından kurtarır."
Rezin şunu ilave etmiştir: "İbni Şihab demiştir ki: "Humeyd İbnu Abdirrahman'ın bana haber verdiğine göre, Resûlullah şöyle buyurmuştur: "Mülk suresi, <b><span style="color: red;">kabir</span></b>de, arkadaşı yerine mücadele eder (ve onu azabtan korur)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">963</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fadale İbnu Ubeyd (radıyalahu anh) anlatıyor: "Her ölenin ameline son verilir, ancak Allah yolunda ölen murabıt müstesna. Çünkü onun ameli kıyamet gününe kadar artırılır. Ayrıca o, <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabına da uğratılmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">994</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Raşid İbnu Sa'd, ashaba mensup birinden naklen anlatıyor: "Bir zat Resûlullah'a gelip: "Ey Allah'ın Resûlü, niye şehid dışında kalan mü'minler <b><span style="color: red;">kabir</span></b>de imtihan edilirler?" diye sordu. Resûlullah şu cevabı verdi: "Şehidin ölüm anında tepesinin üstünde kılıç parıltısını hissetmesi imtihan olarak ona kafidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1606</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebû Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "(Bir gün) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni çağırarak;
"-İnsanlara (kitleler halinde) ölüm gelip, ev, yani <b><span style="color: red;">kabir</span></b> köle mukabilinde temin edilince halin ne olacak ?" buyurdu. Ben:
"-Allah ve Resûlü bilir- veya Allah ve Resûlü benim için neyi (uygun bulup) seçerlerse olur-" diye cevap verdim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"-Sana sabır tavsiye ederim -veya sabret-" buyurdu."
Hammad der ki: "Nebbaşın (yani mezarları açarak kefenleri çalanların) eli kesilmelidir" diye hükmedenler bu hadisle amel ettiler. Çünkü, nebbaş ölünün evine girmiş olmaktadır".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1784</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) hazretleri anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) teşehhüdden sonra şunu okurdu: "Allahümme inni eüzu bike min azabi cehennem ve eüzu bike min azabi'I-kabri ve eüzu bike min fitneti'd-Deccal ve eüzu bike min fitneti'I-mahya ve'I-memat. (AIIahım, ben cehennem azabından sana sığınırım. <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabından da sana sığınırım. Deccal fitnesinden de sana sığınırım, hayat ve ölüm fitnesinden de sana sığınırım)".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1785</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın geceleyin namazdan çıkınca şu duayı okuduğunu işittim: "AlIahım! Senden, katından vereceğin öyIe bir rahmet istiyorum ki, onunla kalbime hidayet, işlerime nizam, dağınıklığıma tertip, içime kamil iman, dışıma amel-i salih, amellerime temizlik ve ihlas verir, rızana uygun istikameti ilham eder, ülfet edeceğim dostumu lutfeder, beni her çeşit kötülüklerden korursun.
Allahım, bana öyle bir iman, öyle bir yakin ver ki, artık bir daha küfür (ihtimali) kalmasın. Öyle bir rahmet ver ki, onunla, dünya ve ahirette senin nazarında kıymetli olan bir mertebeye ulaşayım.
Allahım! Hakkımızda vereceğin hükümde lütfunIa kurtuluş istiyorum, (kurbuna mazhàr olan) şühedaya has makamları niyaz ediyorum, bahtiyar kulların yaşayışını diliyorum, düşmanlara karşı yardım taleb ediyorum!
Allahım! Anlayışım kıt, amelim az da olsa (dünyevi ve uhrevi) ihtiyaçlarımı senin kapına indiriyor (karşılanmasını senden taleb ediyorum). Ràhmetine muhtacım, halimi arzediyorum. (İhtiyacım ve fakrim sebebiyledir ki) ey işlere hükmedip yerine getiren, kalplerin ihtiyacını görüp şifayab kilan Rabbim! Denizlerin aralarını ayırdığın gibi benimle cehennem azabının arasını da ayırmanı, helake davetten, <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabindan korumanı diliyorum.
Allahım! Kullarından herhangi birine verdiğin bir hayır veya mahlukatindan birine vaadettiğin bir lütuf var da buna idrakim yetişmemiş, niyetim ulaşamamış ve bu sebeple de istediklerimin dışında kalmış ise ey alemlerin Rabbi, onun husülü için de sana yakarıyor, bana onu da vermeni rahmetin hakkında senden istiyorum.
Ey Allahım! Ey (Kur'an gibi, din gibi) kuvvetli ipin, (şeriat gibi) doğru yolun sahibi! Kafirler için cehennem vaadettiğin kıyamet gününde, senden cehenneme karşı emniyet, arkadan başlayacak ebediyet gününde de huzur-i kibriyana ulaşmış mukarrebin meleklerle, (dünyada iken çok) rükü ve secde yapanlar ve ahidlerini ifa edenlerle birlikte cennet istiyorum. Sen sınırsız rahmet sahibisin, sen (seni dost edinenlere) hadsiz sevgi sahibisin, sen dilediğini yaparsın. (Dilek sahipleri ne kadar çok, ne kadar büyük şeyler isteseler hepsini yerine getirirsin.)
Allahım! Bizi, sapıtmayıp, saptırmayan hidayete ermiş hidayet rehberleri kıl. Dostlarına sulh (vesilesi), düşmanlarına da düşman kıl. Seni seveni (sana olan) sevgimiz sebebiyle seviyoruz. Sana muhalefet edene, senin ona olan adavetin sebebiyle adavet (düşmanlık) ediyoruz.
Allahım! Bu bizim duamızdır. Bunu fazlınla kabul etmek sana kalmıştır. Bu, bizim gayretimizdir, dayanağımız sensin.
Allahım! Kalbime bir nur, kabrime bir nur ver; önüme bir nur, arkama bir nur ver; sağıma bir nur, soluma bir nur ver; üstüme bir nur, altıma bir nur ver; kulağıma bir nur, gözüme bir nur ver; saçıma bir nur, derime bir nur ver; etime bir nur, kanıma bir nur ver; kemiklerime bir nur koy!
Allahım nurumu büyüt, (söylediklerimin hepsine bedel olacak) bir nur ver, (söylenmiyenler</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1791</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) akşam olunca şu duayı okurdu:
"Elhamdulillah geceye erdik. Mülk de, Allah için geceye erdi. AIlah'tan başka ilah yoktur. Tektir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamdler 0'nàdır, O, her şeye kadirdir. Rabbim! Bu gecede olacak hayrı, bundan sonra olacak hayrı senden taleb ediyorum. Bu gecede olacak şerden ve bundan sonra olacak şerlerden sana sığınıyorum. Ràbbim! TembeIlikten yaşlılığın kötülüklerinden sana sığınıyorum. Rabbim! Cehennem azabından, <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabından sana sığınıyorum!"
İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) devamla, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın sabah olunca şu duayı okuduğunu söyledi:
"ElhamduIiIIah sabaha erdik. Mülk de AIIah için sabaha erdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1848</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle istiaze ederlerdi: "Allah'ım! Aczden, tembellikten, korkaklıktan, düşkünlük derecesine varan ihtiyarlıktan, cimrilikten sana sığınırım. Keza, <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabından sana sığınırım. Haya ve ölüm fitınesinden sana sığınırım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2673</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle dediler:
"Allah yahudilere ve hıristiyanlara lanet etsin. Peygamberlerinin <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lerini mescide çevirdiler."
Ebu Davud'un dışındaki bir rivayette Hz. Aişe'den şu ziyadeye yer verilmiştir: "Eğer bu (endişe) olmasaydı, (Resûlullah'ın) kabri açıkta bulundurulacaktı. Ancak mescid ittihaz edilmesinden korkuldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2674</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ata İbnu Yesar (rahimehullah) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle dua buyurdular: "Allahım, kabrimi ibadet edilen bir put kılma" (ve devamla dedi ki): "Nebilerinin <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lerini mescidler haline getiren bir kavme Allah'ın öfkesi artmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2680</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular:
"Namazlarınızdan bir kısmını evlerinizde kılın, sakın onları <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lere çevirmeyin!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3041</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Avf İbnu Malik (radıyallahu anlı) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir cenazenin namazını kıldırdı. Okuduğu duadan şunları ezberledik:
"Allahım, şunu mağfıret et ve şuna rahmet eyle. Afiyet ver, affeyle, vardığı yerde ikramda bulun, girdiği yeri genişlet. Onun (günalarını) kar ve buzla yıka, hatalardan pak eyle, tıpkı elbisenin kirden pak edilmesi gibi. Onu dünyadaki evinden daha iyi bir eve, ailesinden daha hayırlı bir aileye koy, eşinden daha hayırlı bir eşe ulaştır. Onu <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabından, ateş azabından sakındır.''
Avf (radıyallahu anh) der ki: "(Resulullah'ın bu dualarını işitince) o ölünün yerinde kendimin olmasını temenni ettim.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3053</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Siyahi bir kadın -veya bir genç- mescidin kayyumluk hizmetini yürütüyor (süpürüp temizliyor)du. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir ara onu göremez oldu. "Kadın -veya genç- hakkında (ne oldu?'' diye) bilgi sordu.
"O öldü!'' dediler. Bunun üzerine
"Bana niye haber vermediniz?'' buyurdular. Ashab sanki kadıncağızın -veya gencin- ölümünü (mühim addetmeyip) küçümsemişlerdi. Aleyhissalatu vesselam: "Kabrini bana gösterin!" diye emrettiler. <b><span style="color: red;">kabir</span></b> gösterildi. Resul-i Ekrem kadının kabri üzerine cenaze namazı kıldı. Sonra:
"Bu <b><span style="color: red;">kabir</span></b>ler, sahiplerine karanlıkla doludur. Allah, onlar için kıldığınız namazla <b><span style="color: red;">kabir</span></b>leri onlara aydınlatır" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4255</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Allah Teala Hazretleri, Resul-i Ekrem aleyhissalatu vesselam'ın Mekke'nin fethini nasib edince, halkın içinde kalkıp, Allah'a hamd ve sena ettikten sonra dedi ki:
"Allah'u Zülcelal Hazretleri, Mekke'yi filin girmesinden korumuştur. Mekkelilere Resulünü ve mü'minleri musallat etti. Mekke(de savaşmak) benden önce hiç kimseye helal edilmedi. Bana da bir günün muayyen bir zamanında helal edildi. Benden sonra da kimseye helal edilmeyecek. Onun avı ürkütülmemeli, otu yolunmamalı, ağacı kesilmemeli. Buluntular da ancak sahibi aranmak kasdıyla alınabilir.
Kimin bir yakını öldürülmüşse, o kimse iki husustan birinde muhayyerdir: Ya diyet alır, ya da ölünün ailesi kısas ister (katil öldürülür)."
Abbas radıyallahu anh:
"Ey Allah'ın Resulü! İzhir otu bu yasaktan hariç olsun! Zira biz onu <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lerimizde ve evlerimizde kullanıyoruz!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da:
"İzhir hariç!" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4535</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cum'a gecesi veya cum'a günü vefat eden hiçbir müslüman yoktur ki, Allah onu <b><span style="color: red;">kabir</span></b> fitnesinden korumamış olsun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4726</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam seslendiler:
"Ey Ebu Zerr!
"Buyurun, Ey Allah'ın Resûlü, emrinizdeyim!" dedim.
"İnsanlara (kitle halinde) ölüm isabet edip, <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lerin (ücretli) hizmetçiler tarafından kazılacağı zaman ne yapacaksın?" buyurdular.
"Benim için Allah ve Resûlü neyi ihtiyar buyurursa onu yaparım!" dedim.
"Sabrı tavsiye ederim!" buyurdular -veya sabredersin! dediler- ve sonra bana tekrar seslendiler:
"Ey Ebu Zerr!"
"Buyurun ey Allah'ın Resûlü, sizi dinliyorum!" dedim.
"Zeyt mıntıkasının taşları kanda boğulduğunu gördüğün zaman ne yapacaksın?"
"Allah ve Resûlü benim için neyi ihtiyar buyurursa onu!" dedim.
"Sana kendilerinden olduğun yakınlarını tavsiye ederim!" dedi. Ben sordum:
"Ey Allah'ın Resulü! (O zaman) kılıcımı alıp omuzuma koymayayım mı?"
"Böyle yaparsan (fitneci) kavme ortak olursun!" buyurdular.
"Bana ne emredersiniz!" dedim.
"Evine çekil!" buyurdular.
"Evime girilirse?" dedim.
"Eğer kılıcın parıltısının seni şaşırtacağından korkarsan, elbiseni yüzüne ört. Gelen hem senin günahınla, hem de kendi günahıyla dönsün!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4787</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Nevfel anlatıyor: "Abdullah İbnu'z-zübeyr radıyallahu anhüma'yı (Mekke'deki) Akabetü'l-Medine (denilen yerde) (asılmış) gördüm. Kureyş ve diğer halk onun yanına gelmeye başlamıştı. Derken Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma da geldi. Yanında durdu. "es-Selamu aleyke ey Ebu Hubeyb!" dedi ve bu selamı üç kere tekrar etti. Sonra sözlerine devamla (üç kere de) "Vallahi seni bu işten men etmiştim (ama beni dinlemedin)" deyip şunları söyledi: "Vallahi, benim biildiğime göre sen, çok oruç tutan, çok namaz kılan, yakınlara çokça yardımcı olan bir kimseydin. Vallahi, en kötüsü sen olan bir ümmet mutlaka en hayırlı bir ümmettir!"
Haccac'a, Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma'nın İbnu'z-Zübeyr karşısındaki tavrı ve söylediği bu sözleri ulaştı. Derhal adam göndererek İbnu'z-Zübeyr'in cesedini asılı olduğu kütükten indirip, yahudilerin <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lerine attırdı. Sonra annesi Esma Bindu Ebi Bekr radıyallahu anha'ya da bir adam gönderip çağırttı. Fakat kadıncağız gitmekten imtina etti. Haccac ikinci bir elçi gönderdi ve: "Ya bana kendi rızanla gelirsin ya da, sana saç örgülerinden sürüyerek getirecek birisini gönderirim!" dedi. Esma yine imtina edip:
"Sen, örgülerimden tutup beni sürükleyecek birini gönderinceye kadar vallahi gelmeyeceğim!" dedi. Haccac:
"Bana ayakkabılarımı gösterin!" dedi. Papuçlarını alıp, çalımla koşup Esma'nın yanına girdi.
"Allah düşmanına ne yaptığımı gördün mü?" dedi.
"Ona dünyasını berbat ettiğini, onun da senin ahiretini berbat ettiğini gördüm. Bana ulaştığına göre ona: "Ey iki kuşaklının oğlu!" demişsin. Vallahi iki kuşaklı benim. Onlardan biriyle ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ve Ebu Bekr'in (hicret sırasındaki) yiyeceklerini bağladım. Diğeri de, kadının belinden ayırmadığı kuşağıdır. Şunu ilave edeyim ki, Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana: "Sakif'te bir yalancı, bir de zalim var!" demişti. Yalancıyı gördük. Zalime gelince; bunun da ancak sen olacağını zannediyorum!" dedi. Haccac, hiç cevap vermeden yanından ayrıldı."
Rezin şu ilavede bulundu: "Haccac (bilahare) demiş ki: "Ben Esma'nın yanına onu üzmek için girmiştim, ama o beni üzdü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5378</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kasım İbnu Muhammed rahimullah anlatıyor: "(Halam) Hz. Aişe radıyallahu anha'nın evine gidip yanına girdim ve: "Ey anneciğim! Bana Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve iki arkadaşının <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lerini(n örtüsünü) aç da bir göreyim!" dedim. Üç kabri de benim için açıverdi. Bunlar (yer seviyesinden ne) yukarıda ne de aşağıda idiler. Kırmızı arsanın kumlarıyla kumlanmış idi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5424</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hişam İbnu Amir anlatıyor: "Uhud günü Ensar, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelip: "Bize yara ve meşakkat isabet etti, ne emredersiniz (ey Allah'ın Resülü)?" dediler. Aleyhissalatu vesselam da:
"<b><span style="color: red;">kabir</span></b>leri genişletin ve derinleştirin. Bir kabre iki-üç kişiyi birden koyun!" buyurdular."
"Öyleyse hangisi öne konsun?" denildi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5433</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'I-Heyyac el-Esedi anlatıyor: "Bana, Hz. Ali radıyallahu anh: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın beni göndermiş olduğu şeye ben de seni göndereyim mi?" diye sordu ve Resûlullah'ın kendisine:
"Haydi git, kırıp dökmedik put, düzlemedik yüksek <b><span style="color: red;">kabir</span></b> bırakma!" dediğini anlattı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5441</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah <b><span style="color: red;">kabir</span></b>leri çok ziyaret eden kadınlara ve <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lerin üzerine mescidler yapanlara, kandiller takanlara da lanet etsin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5442</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'I-As radıyallahu anhüma anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte bir ölü defnettik. Defin işi bitince Aleyhissalatu vesselam'la birlikte ölünün (çıktığı evin) kapısının hizasına kadar geldik. Orada gelmekte olan bir kadınla karşılaştık. Zannımca, Aleyhissalatu vesselam onu tanıdı. Bu, Hz. Fatıma radıyallahu anha idi.
"Evden niye ayrıldın?" diye sordu.
"Şu ölünün sahibine geldim. Ölülerine olan merhamet duygularımı onlara ifade ettim. (Allah rahmet etsin dedim) -veya ölüleri sebebiyle onlara taziyede (başsağlığı dileğinde) bulundum-" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Belki sen onlarla birlikte <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lere kadar vardın!?" dedi. Hz. Fatıma:
"Allah korusun! O hususta sizin zikrettiğiniz günahı işittim, (hiç kabre kadar, gider miyim!)" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Eğer onlarla <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lere kadar gitmiş olsaydın..." diyerek ciddi bir tehditte bulundu.
Ravilerden biri, "Küd "dan maksadın <b><span style="color: red;">kabir</span></b>ler olduğunu zannederim" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5443</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ben sizi <b><span style="color: red;">kabir</span></b>leri ziyaretten men etmiştim. Artık onları ziyaret edebilirsiniz. Çünkü onlar size ahireti hatırlatır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5445</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Medine ehlinin mezarlarına uğramıştı. Mezarlara yüzünü çevirerek: "Esselamu aleyküm (selam üzerinize olsun) ey <b><span style="color: red;">kabir</span></b> halkı! Allah sizi de bizi de mağfiret buyursun. Sizler bizim seleflerimizsiniz. Biz de arkadan geleceğiz" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5448</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh'tan anlatıldığına göre <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lere dayanır, üzerlerine yatardı.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5449</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Osman İbnu Hakim anlatıyor: "Harice İbnu Zeyd elimden tutup beni bir kabrin üzerine oturttu ve amcan Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh'tan haber verdi. Buna göre, Zeyd şöyle demişti: "<b><span style="color: red;">kabir</span></b> üzerine oturmanın mekruhluğu, onun üzerinde abdest bozanlaradır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5456</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hani Mevla Osman İbnu Affan radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Osman radıyallahu anh, bir kabrin üzerinde durunca sakalı ıslanıncaya kadar ağlardı. Kendisine: "Cenneti ve cehennemi hatırladığın vakit ağlamıyorsun, fakat kabri hatırlayınca ağlıyorsun!" dediler. Bunun üzerine: "Çünkü Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:
"<b><span style="color: red;">kabir</span></b>, ahiret menzillerinin birinci menzilidir. Kişi ondan kurtulabilirse, ondan sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa ondan sonrakiler bundan daha zordur, daha şediddir."
Hz. Osman devamla Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şu sözünü de nakletti:
"(Ahiret aleminden gördüğüm) manzaraların hiçbiri <b><span style="color: red;">kabir</span></b> kadar korkutucu ve ürkütücü değildi!"
Rezin şu ziyadeyi kaydetti: "Hani der ki: "Hz. Osman radıyallahu anh'ın şu beyti irşad ettiğini işittim:
"Eğer ondan necat buldunsa, büyük musibetten kurtuldun, Aksi halde senin kurtulacağını hayal etmem."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5457</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Şu ayet ininceye kadar <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabından şüphelenmeye devam etmiştik. (Mealen): "Sayınızın çokluğuyla övünmek sizi oyaladı. Öyle ki, <b><span style="color: red;">kabir</span></b>leri ziyaret ettiniz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5458</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha'nın anlattığına göre, bir yahudi kadın, yanına girdi. <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabından bahsederek:
"Seni <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabından Allah korusun!" dedi. Aişe de Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabından sordu. Aleyhissalatu vesselam:
"Evet, <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabı haktır. Onlar <b><span style="color: red;">kabir</span></b>de azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir!" buyurdu. Hz. Aişe der ki:
"Bundan sonra Aleyhissalatu vesselam'ı namaz kılıp da, namazında <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabından istiaze etmediğini hiç görmedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5461</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bizimle birlikte, Beni Neccar'a ait bir bahçede bulunduğu sırada bindiği katır, onu aniden saptırdı, nerdeyse (sırtından yere) atacaktı. Karşısında beş veya altı <b><span style="color: red;">kabir</span></b> vardı. Aleyhissalatu vesselam:
"Bu <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lerin sahiplerini bilen var mı?" buyurdular. Bir adam:
"Ben biliyorum!" deyince, Aleyhissalatu vesselam:
"Ne zaman öldüler?" dedi. Adam:
"Şirk devrinde!" deyince Aleyhissalatu vesselam;
"Bu ümmet <b><span style="color: red;">kabir</span></b>de fitneye maruz kılınacak. Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım şahsen işitmekte olduğum <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabını size de işittirmesi için Allah'a dua ederdim" buyurdular ve sonra şunları söylediler: "<b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabından Allah'a sığının!" Oradakiler:
"<b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabından Allah'a sığınırız!" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Cehennem azabından da Allah'a sığının!" dedi
"Cehennem azabından Allah'a sığınırız" dediler.
"Fitnelerin açık ve kapalı olanından Allah'a sığının!" dedi.
"Açık ve kapalı her çeşit fitneden Allah'a sığınırız!" dediler.
"Deccal'ın fitnesinden Allah'a sığının!" buyurdu.
"Deccal'ın fitnesinden Allah'a sığınırız!" dediler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5462</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Eyyub el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor: "Güneş battıktan sonra, Resûlullah aleyhissalatu vesselam çıkmıştı, bir ses işitti: "Bu, <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lerinde azab çeken yahudiler(in sesidir)!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5463</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai. Hz. Enes radıyallahu anh'tan naklediyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir <b><span style="color: red;">kabir</span></b>den bir ses işitmişti: "Bu ne zaman öldü? (Bileniniz var mı?" buyurdular.
"Cahiliye devrinde!" dediler. Bu cevaba sevindi ve:
"Eğer birbirinizi defnetmemenizden korkmasaydım <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabını size de işittirmesi için dua ederdim" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5470</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu
vesselam Medine'ye geldiği zaman, Medine'nin yüksek kısmında, kendilerine Beni Amr İbni Avf denen bir kabileye indi. Onların yanında ondört gece kaldı. Sonra Beni Neccar'a haber gönderdi. Onlar kılınçlarını kuşanmış olarak geldiler. Ben (şu anda) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı devesi üzerinde; Ebu Bekir de terkisinde, Beni Neccar'ın ileri gelenleri etraflarını sarmış olarak görür gibiyim. Aleyhissalatu vesselam, (yükünü) Ebu Eyyûb el-Ensari'nin evinin avlusuna indirdi.
"Ey Beni Neccar! buyurdular, şu bahçenin iyatında pazarlık edelim!" buyurdu. Onlar:
"Hayır! dediler. Vallahi biz senden onun bedelini istemiyoruz, Allah'tan istiyoruz !"
Bu arsada hurma ağaçları, müşriklere ait <b><span style="color: red;">kabir</span></b>ler ve bazı yıkıntılar vardı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam hurma ağaçlarının kesilmesini, müşrik <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lerinin kaldırılmasını, harabelerin de düzlenip arazinin tesviyesini emretti. Hurma kütükleri mescidin kıble tarafına (direkler halinde) dizildiler, kapının iki yanı taşla örüldü.
(Bu işaat devam ederken müslümanlar) şu beyti terennüm ediyorlardı, Resûlullah da onlara katılıyordu:
"Ey Rabbimiz, ahiret hayrından başka hayır yok!
Öyleyse muhacir ve ensara yardım et!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5523</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Selam radıyallahu anh anlatıyor: "Tevrat'ta Hz. Muhammed aleyhisselam'ın sıfatı ve İsa İbnu Meryem'in de O'nunla birlikte defnedileceği yazılıdır.
Ebu Mevdûd el-Medeni der ki: "(Resûlullah'ın kabrinin bulunduğu) hücrede bir <b><span style="color: red;">kabir</span></b> yeri var."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5950</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Amr İbnu'l-As radiyallahu anhuma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, beraberinde Taif'e giderken bir kabre uğrayınca şunu söylemişti: "Bu <b><span style="color: red;">kabir</span></b>, Ebu Rigal'in kabridir. Şu Harem mıntıkası sebebiyle (kavmine gelen musibetten) masum kalmıştı. (Harem'den harice) çıkınca kavmini çarpan bela onu da burada yakaladı ve buraya defnedildi. Söylediğimin delili, altından bir dalın beraberinde gömülmüş olmasıdır. Eğer kabri açacak olsanız, onu bulup çıkarırsınız!" Bunun üzerine halk, alelacele orayı kazıp mezkur altın dalı çıkardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6063</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabının çoğu sidik sebebiyledir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6427</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnnu'I-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Ben, İbnu Ömer radıyallahu anhüma ile birlikte bir cenazede beraber bulundum. Cenazeyi lahde koyunca: "Bismillahi ve fi sebilillahi, ve ala Milleti Resulillahi" dedi. Sonra lahidin önüne kerpiç dizilmeye başlanınca: "Allahümme ecirha mineşşeytani ve min azabi'l-kabri, Allahümme cafi'l-arda an cenbeyha ve sa'id ruhaha ve lakkıha minke rıdvanen, (Ey Allahım bu cenazeyi şeytanın şerrinden ve <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabından koru. Ey Allahım! Yeri onun yanlarından uzak tut! Ruhunu yükselt, onu katından rızaya erdir!" dedi. Ben. "Ey İbnu Ömer! Bu duayı Resulullah aleyhissalatu vesselam'dan mı işittin, kendi fikrinle mi söylüyorsun?" dedim. "Bunu ben kendimden söylesem, ben söz söylemeye muktedirim demektir. Hayır! Ben onu Resulullah aleyhissalatu vesselam'dan işittim" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6434</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, <b><span style="color: red;">kabir</span></b> üzerine bina yapılmasını yasakladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6435</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ukbe İbnu Amir radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir ateş koru veya bir kılıç üzerinde yürümek veya ayakkabımı ayağımla dikmek, bana bir müslümanın kabri üzerinde yürümekten daha sevimlidir. Ha <b><span style="color: red;">kabir</span></b>ler arasında abdestimi bozmuşum, ha çarşı ortasında. (Nazarımda ikisi de birdir)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6436</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, <b><span style="color: red;">kabir</span></b> ziyaretine ruhsat tanıdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6437</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ben size <b><span style="color: red;">kabir</span></b> ziyaretini yasaklamıştım, şimdi onları ziyaret edin. Çünkü bu, dünya bağını kırar, ahireti hatırlatır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6439</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hassan İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">kabir</span></b>leri ziyaret eden kadınlara lanet etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6462</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim hasta halde ölürse şehit olarak ölmüştür ve <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabından korunmuştur, sabah-akşam cennetten rızıklandırılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6811</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim Allah yolunda murabıt olarak ölürse, kendisine, yapmakta olduğu salih amellerin ücreti (sanki ölmemiş gibi Kıyamet gününe kadar verilir), rızkı da mütemadiyen verilir, <b><span style="color: red;">kabir</span></b>deki hesaba çekicilerden emin olur. Allah Teala hazretleri onu, Kıyamet günü cehennem korkusundan emin olarak diriltir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6881</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Safiyye Bintu Şeybe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı Fetih yılında dinlemiştim. Şöyle buyurdular:
"Ey insanlar! Allah arz ve semayı yarattığı gün Mekke'yi haram kılmıştır. Orası Kıyamet gününe kadar haramdır. Bitkisi sürülmez, av hayvanı ürkütülmez, buluntusu da sadece (sahibini bulmak üzere) ilan etmek için alınır."
Bu esnada (amcası) Abbas radıyallahu anh: "İzhir otu hariç (olsun!). Çünkü evler ve <b><span style="color: red;">kabir</span></b>ler için ona ihtiyacımız var!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da: "İzhir otu hariç!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7026</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mescidlerde olsun, <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lerde olsun Allah Teala hazretlerini ziyarette giydiğiniz en güzel elbise beyazdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7110</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Kur'an'dan bir sure öğretir gibi şu duayı bize öğretmişti: "Allahım! Cehennem azabından, <b><span style="color: red;">kabir</span></b> azabından, Mesih Deccal'in fitnesinden, hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7137</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu'I-Husayn radıyallahu anh anlatıyor: "Nafi' İbnu'l-Ezrak ve arkadaşları geldiler ve bana: "Ey İmran helak oldun (dinden çıktın)!" dediler. İmran: "Hayır! İmran helak olmadı (dinden çıkmadı)" dedi. Onlar ısrarla: "Evet evet helak oldun!" dediler. İmran: "Beni helak eden şey nedir?" dedi. Onlar: "Allah Teala hazretleri: "Fitne olmasın, dinin tamamı Allah için olsun diye onlarla savaşın" buyuruyor" dediler. İmran: "Evet biz onlarla savaştık ve hatta onları sürdük. Dinin tamamı Allah içindi. Dilerseniz, ben size Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan işittiğim bir hadisi rivayet edeyim!" dedi. Onlar: "Onu Resûlullah aleyhissaltu vesselam'dan sen mi işittin?" dediler. İmran: "Evet! Ben gördüm ki, Resûlullah, müşriklere karşı müslümanlardan müteşekkil bir ordu gönderdi. Askerler müşriklerle karşılaşınca, aralarında çok şiddetli bir savaş oldu. Müşrikler mağlup olup sırtlarını müslümanlara verdiler (saf dışı oldular). Sonra benim yakınlarımdan bir adam müşriklerden birine mızrakla saldırdı. Adamın üzerine yürüyünce, müşrik Eşhedü en lailahe illallah (Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet ederim), ben müslümanım" dedi. Fakat müslüman asker ona mızrağını saplayıp adamı öldürdü. Adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına gelip: "Ey Allah in Resülü! Helak oldum! (Yani büyük bir günah işledim)" dedi. Aleyhissalatu vesselam bir iki sefer: "Ne yaptın?" diye sordu. Adam yaptığını olduğu gibi anlattı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam adama: "Kalbini yarıp içinde ne olup olmadığına bakmalı değil miydin?" dedi. Adam:
"Ey Allah'ın Resülü! Eğer kalbini yarsaydım içindekini bilebilir miydim ?" diye sordu . Aleyhissalatu vesselam: "Sen adamın hem sözünü kabul etmiyorsun hem de kalbindekini bilmiyorsun (olur mu böyle şey!)" dedi. İmran sözlerine devam etti: "Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam, adam hakkında bir şey söylemedi. Adam da az bir zaman yaşadı. Nihayet öldü. Biz onu defnettik. Ertesi günü adamın cesedi yerüstünde görüldü. Halk: "Belki de bir düşman, kabrini deşip (kötülük için çıkarmıştır)" dedi. Tekrar onu defnettik. Gençlerimize mezarı başında nöbet tutmalarını söyledik. Buna rağmen cesedi tekrar mezardan dışarı atıldı. "Bekleyen gençlerimiz uyumuş olabilirler" diye düşündük. Bir kere daha onu defnettik. Bu sefer mezarını kendimiz bekledik. Ertesi gün yine cesedi <b><span style="color: red;">kabir</span></b>den dışarı atıldı. Bunun üzerine, adamın cesedini dağlar arasında bir geçide attık."
Hadise, bir başka rivayette İmran İbnu'I-Husayn tarafından (biraz farkla) şöyle anlatılmıştır: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bizi bir seriyyeye göndermişti. Sonra (savaşın bitiminde) müslümanlardan biri, müşriklerden birine saldırdı..." hadisi yukarıdaki gibi anlattı. Şu ilavede bulundu: "Toprak onun cesedini dışarı attı. Biz durumu Resûlullah'a haber verdik. Aleyhissalatu vesselam: "Bu toprak, ondan daha şerir insanları da kabul eder. Fakat Allah Teala hazretleri, size "la ilahe illallah" kelamının hürmetinin büyüklüğünü ders vermek istedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7176</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Übey İbnu Ka'b radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Mi'rac gecesinde çok hoş bir koku hissetti.
"Ey Cibril bu güzel koku nedir?" diye sordu. O da anlattı:
"Bu maşıta (berber) kadının, iki oğlunun ve kocasının <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lerinin kokusudur. Bunların hikayesi şöyledir: Hızır aleyhisselam, Beni İsrail'in ileri gelenlerinden biriydi. Onun yol güzergahında manastırda oturan bir rahib vardı. Hızır oradan geçtikçe rahib önüne çıkar, İslamı öğretirdi. Hızır büluğa erince babası onu bir kadınla evlendirdi. Hızır İslamı hanımına öğretti ve bunu kimseye haber vermemesi hususunda söz aldı. Kendisi kadınlara yaklaşmazdı. Bu sebeple bir müddet sonra kadını boşadı. Aradan zaman geçince babası, Hızır'ı bir başka kadınla evlendirdi. Hızır ona da İslam'ı öğretti ve kimseye söylememesi için söz aldı. Bu sırrı o iki kadından biri tuttu, diğeri ifşa etti. (Böylece onun İslam'ı yaydığı ortaya çıktı.) Bunun üzerine Hızır oradan kaçtı. Deniz ortasında bir adaya geldi. Odun kesmek için iki kişi oraya geldi ve onu gördüler. Bunlardan biri Hızır'ı gördüğünü gizledi, diğeri ifşa etti ve: "Ben Hızır'ı gördüm!" dedi. Ona: "Seninle beraber onu başka kim gördü?" denildi. O: "Falan kimse!" dedi. Ona soruldu ise de gördüğünü söylemedi. Onların dininde yalan söyleyen öldürülürdü. Zamanla bu sır tutan adam öbür sır tutan kadınla evlendi. Bu kadın, Firavun'un kızının başını tararken tarak elinden düştü. Kadıncağız: "Firavun helak olsun!" dedi. Kız bunu babasına haber verdi. Kadının kocasından başka iki de oğlu vardı. Firavun, onları da çağırttı. Bunları dinlerinden çevirmek için Firavun ısrar etti. Onlar direndiler. O zaman Firavun: "Öyleyse sizi öldüreceğim!"dedi. Karı-koca: "Bu, tarafınızdan bize bir ihsan olur!" diye merdane cevap verdiler ve: "Madem öldüreceksin hiç olsun bizi bir kabre koy!" dediler. O da öyle yaptı. Resûlullah aleyhissatatu vesselam, Mirac'ta iken güzel bir koku duydu, Cibril aleyhisselam'a bunu sordu. O da bu hadiseyi anlattı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7280</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Yahudilerden bir adam Medine çarşısında: "Hz. Musa'yı insanlar üzerine seçen Zat'a yemin olsun!"demişti. Ensardan bir zat elini kaldırıp herife bir tokat indirdi.
"Demek böyle dersin ha! Üstelik Resûlullah aleyhissalatu vesselam aramızda olduğu halde!" dedi. Durum Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a anlatıldı. Aleyhissalatu vesselam: "Aziz ve celil olan Allah buyurmuştur ki: "Süra üfürülür ve Allah'ın dilediklerinden başka göklerde kim var, yerde kim varsa düşüp ölür. Sonra bir daha süra üflenir ve onlar <b><span style="color: red;">kabir</span></b>lerinden kalkıp bakışırlar" (Zümer 58). Ben, başını ilk kaldıran olacağım. Ben, arşın ayaklarından birini tutan Hz. Musa aleyhisselam ile karşılaşırım. Bilemem, o başını benden öncemi kaldırdı, yoksa o, Allah'ın çarpılıp yıkılmaktan istisna tuttuklarından mıdır? Kim de: Ben Yünus İbnu Metta'dan daha hayırlıyım (üstünüm) derse şüphesiz yalan söylemiş olur."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-5205953544084339162014-01-15T13:10:00.001-08:002014-01-15T13:10:05.891-08:00Yemek Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">33</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anh) hazretleri, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmedikleri kimsedir. Muhacir de Allah'ın yasakladığı şeyi terkedendir."
Sahiheyn ve Nesai'de gelen bir başka hadiste şöyle denir: "Bir adam sordu: "Ey Allah'ın Resûlü, İslam'da hangi amel daha hayırlıdır?" Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "<b><span style="color: red;">yemek</span></b> yedirmen, tanıdık tanımadık herkese selam vermen" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">79</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Cuheyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Selman'la Ebu'd-Derda (radıyallahu anhüma)'yı kardeşlemişti. Selman bir defasında Ebu'd-Derda'yı ziyaret etti. Evde, Ebu'd-Derda'nın hanımını düşük bir kıyafet içinde buldu. "Bu halin ne?" diye sordu, kadın: "Kardeşiniz, Ebu'd-Derda'nın dünya ile alakası kalmadı" diye açıkladı.
Ebu'd-Derda geldi ve Selman (radıyallahu anh)'a <b><span style="color: red;">yemek</span></b> getirerek: "Buyur, ye!" dedi ve ilave etti: "Ben orucum!". Selman: "Hayır sen yemezsen ben de yemem" dedi. Beraber yediler. Akşam olunca Ebu'd-Derda (Selman'dan gece namazı için müsaade istediyse de, Selman: "Uyu" dedi. Beraber uyudular. Bir müddet sonra Ebu'd-Derda namaza kalkmak istedi. Selman tekrar: "Uyu!" dedi. Uyudular. Gecenin sonuna doğru Selman "Şimdi kalk!" dedi. Kalkıp beraber namaz kıldılar. Sonra Selman şu nasihatta bulundu: "Senin üzerinde Rabbinin hakkı var, nefsinin hakkı var, ehlinin de hakkı var. Her hak sahibine hakkını ver." Ertesi gün Ebu'd-Derda, durumu Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e anlattı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) "Selman doğru söylemiş" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">142</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle dediğini işittim: "İpek ve İbrişim elbise giymeyin. Altın ve gümüş kaplardan su içmeyin, onlarda <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yemeyin. Zira bu iki şey dünyada onlar (kafirler), ahirette de sizin içindir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">546</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Ey iman edenler, birbirinizin mallarını haram sebeplerle yemeyin. Meğer ki, (o mallar) sizden karşılıklı bir rızadan (doğan) bir ticaret (malı) ola..." (Nisa 29) ayetiyle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı: "Bu ayet indiği zaman kişi, bir başkasının yanında yemeyi nefsine haram etti. Sonra Cenab-ı Hakk bu ayeti Nûr suresinde yer alan şu ayetle neshetti: "...Evlerinizde veya babalarınızın evlerinde veya annelerinizin evlerinde veya erkek kardeşlerinizin evlerinde veya kız kardeşlerinizin evlerinde veya amcalarınızın evlerinde veya halalarınızın evlerinde veya dayılarınızın evlerinde, veya teyzelerinizin evlerinde veya kahyası olup anahtarlar elinde olan evlerde, ya da dostlarınızın evlerinde izinsiz <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yemenizde bir sorumluluk yoktur. Bir ara veya ayrı ayrı yemenizde bir sorumluluk yoktur" (Nur 61). Bundan önce zengin kişi, ehlinden olan kimseyi yemeğe davet ederdi de çağrılan kimse:
-(Nisa suresindeki ayeti gözönüne alarak): Benim bundan yemem günahtır, zira fakirin bundan yeme hakkı benden fazladır" derdi. (Nur suresindeki) bu ayetle, Müslümanlara (ayette sayılan kimselere ait olmak üzere) üzerine Allah'ın ismi zikredilen <b><span style="color: red;">yemek</span></b>lerinden yemeleri helal kılındığı gibi, ehl-i kitabın yiyecekleri de helal kılındı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">555</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Avf (radıyallahu anh) bizim için <b><span style="color: red;">yemek</span></b> hazırlayarak bizi davet etti, gittik, yemeği yedik. Arkadan şarap ikram etti, içtik. Bu ziyafet şarabın haram edilmesinden önce idi. Şarab beni sarhoş etmişti. Namaz vakti gelince imam olmamı istediler. Namazda Kafirûn suresini okudum. Ancak "sizin taptığınıza ben tapmam" diyecek yerde "biz, sizin taptığınıza taparız" şeklinde yanlış okudum. Bunun üzerine: "Ey iman edenler! Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar, cünübken -yolcu olan müstesna- gusledene kadar namaza yaklaşmayın..." ayeti nazil oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">596</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ammar İbnu Yasir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: (Kur'an-ı Kerim'de zikri geçen) sofra gökten ekmek ve et olarak indirildi. Bu mucizeye mazhar olanlara, ihanet etmemeleri ve ertesi gün için, o yiyeceklerden ayırmamaları emredildi. Ancak onlar bunu dinlemediler, hem ihanet ettiler hem de <b><span style="color: red;">yemek</span></b>lerinden ayırıp ertesi gün için sakladılar. Bunun üzerine ceza olarak maymun ve hınzır suretine çevrildiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">722</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "O gün zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberlerle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene, keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kur'an'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der" (Furkan 27-30) mealindeki ayet hakkında şu açıklamayı yaptı: "Ayette zikri geçen zalim Ukbe İbnu Ebi Muayt'tır. Zikri geçen dost (halil) da Ümeyye İbnu Halef'tir. Dostum Übeyy olduğu da söylenmiştir.
(Ayetin inişi bunlarla ilgilidir). Şöyle ki: Ukbe bir <b><span style="color: red;">yemek</span></b> hazırlayarak Kureyş'in eşrafını davet eder. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da onların arasındadır. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), "Ukbe kelime-i tevhidi söylemedikçe, <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten almayacağını" söyledi. Ukbe bu isteği yerine getirdi. Bunun üzerine dostu olan Ümeyye İbnu Halef veya Übeyy ona gelerek:
"- Sabii mi oldun?" dedi. Ukbe:
"- Hayır, ancak <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yemeden evimden ayrılmasından utandım"
diye cevap verdi. Übeyy:
"- Öyleyse, gidip onun yüzüne tükürmezsen ben de senden razı olmayacağım!" dedi. Ukbe, bu talebe müsbet cevap vererek, isteneni yaptı. Ceza olarak Bedir günü yakalanıp idam edildi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">745</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Zeyneb (radıyallahu anha)'le evlenmişlerdi ki, annem Ümmü Süleym bana: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a bir hediyede bulunsak" dedi. Ben kendisine:
- Bir şeyler yap! dedim. Bunun üzerine hurma ve yağ ve keş getirdi, bir tencereye koyarak bunlarla <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yaptı ve benimle gönderdi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a götürdüm.
Yemeği bırak!" dedi. Sonra bana emredip: "Bana falancaları çağır" dedi ve teker teker isimlerini söyledi. Ayrıca:
"- Kime rastlarsan çağır" diye emretti.
Enes der ki: Emri yerine getirdim, sonra döndüm. Ev insanlarla dolmuştu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) elini mezkur yemeğin üzerine koydu ve Allah'tan başka kimsenin bilmediği bir şeyler söyledi. Sonra cemaati onar onar çağırdı. Herkes o <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten yiyordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yiyenlere:
" Yemeğe Allah'ın ismini zikrederek başlayın! Herkes önünden yesin!" dedi.
Bu hal herkesin <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten yeyip dağılmasına kadar devam etti. Sonunda çıkanlar çıktı. Bazıları da kalıp sohbete devam ettiler. Bir müddet sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da çıkıp hücrelere doğru yürüdü. Peşisıra ben de çıktım ve:
"- Davetliler gitti artık!" dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) evine geri döndü (ve derhal vahiy alameti olan) örtüyü üzerine çekti. Bu sırada ben hücrede idim. (Vahiy hali geçince) o (aleyhissalatu vesselam) şu vahyi okuyordu:
"Ey iman edenler, (bundan sonra) Peygamber'in evlerine yemeğe davet olunmaksızın, vaktine de bakmaksızın- girmeyin. Fakat davet olunduğunuz zaman girin. Yemeği yiyince dağılın. Söz dinlemek veya sohbet etmek için de (izinsiz) girmeyin. Çünkü bu Peygamber'e eza vermekte, o sizden utanmaktadır. Allah ise, hak(kı açıklamak)tan çekinmez..." (Ahzab 53).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">780</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mesruk (rahimehullah) anlatıyor: "İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un yanında oturuyorduk, o da aramızda yatmış vaziyette idi. Kendisine bir adam geldi ve:
"- Ey Ebu Abdirrahman! Bir kıssacı (Kinde kapıları yanında), Duhan mücizesi gelerek kafırlerin nefıslerini alıp götüreceğini, mü'minlerin ondan nezle şeklinde (çok hafıf müteessir olarak) geçiştireceğini anlatıyor" dedi. Bunun üzerine İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) kızarak oturdu ve şunları söyledi:
"- Ey insanlar Allah'tan korkun. İçinizden bir şeyler bilenler bildiklerini söylesin. Bilmeyenler de, "Allahu a'lem (Allah bilir)" desin. Zira birinizin bilmediği bir şey için "Allah bilir" demesi en büyük ilimdir. Zira Allahu Teala Resul-i Ekrem (aleyhissalatu vesselam)'i için şöyle buyurmuştur:
"Ben bu hizmetim için sizden bir ücret istemiyorum, kendiliğinden bir şey teklif edenlerden de değilim, de!" (Sad, 86).
Şüphesiz, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), insanlarda bir gerileme gördüğü zaman:
"Rabbim, Hz. Yusufun yedi (senesi) gibi yedi (kıtlık) senesi ver"diye bedduada bulunmuştu. Bu beddua üzerine Mekkeli müşrikleri öyle bir kıtlık yakalamıştı ki her şeyi silip süpürmüş, açlıktan laşelerin derilerini bile <b><span style="color: red;">yemek</span></b> zorunda kalmışlardı. Onlardan biri semaya bakınca, duman gibi birşeyler görür olmuştu. Bu durum karşısında, (Mekkelilerin lideri olan Ebu Süfyan) Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e müracaat ederek:
"- Ey Muhammed, sen Allah'a taat ve yakınlarına yardım emrederek geldin. Kavmin helak oldu. Onlar için Allah'a dua et!" dedi. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi:
"Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle. Bu can yakan bir azabtır. İnsanlar: "Rabbimiz bu azabı bizden kaldır, doğrusu artık biz inananlarız" derler. Nerede onlarda öğüt almak? Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti ve ondan yüz çevirmişler "belletilmiş bir deli" demişlerdi. Biz sizden azabı az süre için kaldıracağız, siz yine de eski inkarcılığınıza döneceksiniz" (Duhan,10-15). Abdullah İbnu Mes'ud şöyle dedi:
"- Haklarında: "Onları çarptıkça çarpacağımız gün intikamımızı mutlaka alırız" (Duhan 16) buyurulanlardan hiç ahiret azabı kaldırılır mı?" Ayette geçen batşa (çarptıkca çarpma), Bedir Savaşı' dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">992</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yahya İbnu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) (Bedir'de bizleri) cihada teşvik etti, cenneti hatırlattı. Bu sırada Ensar'dan biri, elindeki hurmalardan <b><span style="color: red;">yemek</span></b>te idi. Birden: "Ben şunları bitirinceye kadar oturacak olursam dünyaya fazla hırs göstermiş olacağım" dedi ve ellerindeki hurmaları fırlatarak kılıncını çekip öldürülünceye kadar savaştı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1034</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmu Atiyye (radiyallahu anha) anlatıyor: "Ben Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte yedi ayrı gazveye çıktım. Ordugahlarda ben geride kalır, askerlere <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yapar, yaralıları tedavi eder, hastalara bakardım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1080</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Haşrec İbnu Ziyad'ın babaannesinden (radıyallahu anha) anlattığına göre, babaannesi (Ümmü Ziyad el-Eşceiyye) Resûllulah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte altı kadından biri olarak Hayber Gazvesine katılır. Kadın der ki: "Bizim de iştirak ettiğimiz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a ulaşınca Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bizi yanına çağırttı. Gittik. Yüzünde öfke okunuyordu. Bize: "Kiminle çıktınız, kimin izniyle çıktınız?" diye çıkıştı. Biz:
"Yün eğirip onunla Allah yolunda yardımcı oluruz. Okları (toplar gazilere) veririz, diye çıktık. Ayrıca yanımızda yaralıları tedavi için ilaç var, <b><span style="color: red;">yemek</span></b> de yaparız" dedik. Bunun üzerine: "Öyleyse kalın!" buyurdu.
Cenab-ı Hakk Hayber'in fethini müyesser kılınca, bize de ganimetten, tıpkı erkeklere olduğu gibi pay ayırdı."
Haşrec der ki:
"Ey babaanneciğim, bu verilen ne idi?" diye sordum.
"Hurma idi" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1106</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Peygamberlerden (aleyhimüsselam) biri, gazveye çıktı da kavmine: "Nikahla bağlanıp, gerdeğe girmek istediği halde henüz gerdek yapmadığı kadını olan benimle gelmesin, keza bina yapıp henüz çatısı atılmamış inşsaatı olan da gelmesin, keza gebe koyun veya develer satın alıp doğurmalarını bekleyeniniz varsa o da gelmesin" dedi. .
Gazveye çıktı. Derken tam ikindi namazı sırasında veya buna yakın bir zamanda (fethedeceği) beldeye yaklaştı. Güneş'e: "Sen bir memursun, ancak ben de bir memurum" dedi ve Allah'a yönelerek: "Ey Rabbim, şu güneşi bize durdur (da namazımız geçmesin!)" diye dua etti. Güneş, o yerlerin fethini Allah müyesser kılıncaya kadar durduruldu. Sonra elde edilen ganimetleri topladılar. Toplanan ganimetleri <b><span style="color: red;">yemek</span></b> üzere ateş geldi. Fakat ateş tatmadı bile. Bunun üzerine Peygamber:
"İçimizde ganimetten çalan bir hırsız var, her kabileden bir kişi bana biat etsin!" dedi. Bu suretle ona biat etmeye başladılar. Derken bir adamın eli peygamerin eline yapışıp kaldı."Hırsız bu kabilede. Kabilenin her ferdi bana teker teker biat etsin !" dedi.
Biat etmeye başladılar. İki veya üç kişinin eli O'nun eline yapıştı kaldı. "Ganimet hırsızı sizde" dedi.
Öküz başı kadar iri bir altın getirdiler. Ganimet yığınının içine o da atıldı. Ateş gelip ganimeti yedi.
Bilesiniz, bizden önce hiçbir ümmete ganimet helal kılınmamıştır. Ganimetleri Allah sadece bize helal kıldı. Bu da, bizde gördüğü aczimiz ve za'fımız sebebiyledir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1223</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve (rahimehullah) anlatıyor: "Zübeyr (radıyallahu anh) ihramlı olduğu halde (<b><span style="color: red;">yemek</span></b> üzere yanına) güneşte kurutulmuş ceylan eti dizisini azık olarak alıyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1481</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nübeyşe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Biz sizleri, kurbanların etinden üç günden fazla yemenizi, birçoğunuza kurban eti ulaşsın diye yasaklamıştık. Şimdi, Allah Teala bolluk verdi. Artık yiyin, biriktirin ve ücret isteyin. Haberiniz olsun, bu bayram günleri <b><span style="color: red;">yemek</span></b>, içmek ve zikir günleridir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1577</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, Maiz İbnu Malik el-Eslemi (radıyallahu anh) gelerek:
"- Ey Allah'ın Resûlü, ben nefsime zulmettim, zina fazihasını işledim, beni temizlemeni istiyorum" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) onu reddetti (geri çevirip meselenin üzerine gitmedi). Ancak Maiz ertesi gün tekrar geldi. Yine:
"- Ey Allah'ın Resûlü, ben zina fazihasını irtikab ettim!" diye ikinci sefer itirafta bulundu. Adamı ikinci sefer geri çeviren Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) adamın kavmine birisini yollayarak:
"Onun aklında bir noksanlık biliyor musunuz, normal bulmadığınız bir davranışına rastladınız mı?"diye tahkik ettirdi. Ancak hep beraber:
"Biz onu gördüğümüz kadarıyla, aramızdaki salih kişilere denk akıl (ve feraset) sahibi biliyoruz" dediler. Maiz üçüncü sefer müracaatta bulundu. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) onlara yine birini göndererek adam hakkında sordurdu. Yine ne kendinde, ne aklında bir kusur olmadığını söylediler.
Adam dördüncü sefer müracaat edince, ona bir çukur kazdırdı. Taşlanmasını emretti ve taşlandı.
Ravi der ki: Gamidiye adında bir kadın da gelerek:
"Ey Allah'ın Resûlü, beni niye reddediyorsun. Görüyorum ki, beni de Maiz gibi geri çevirmek istiyorsun. Allah'a kasem olsun ben hamileyim de!" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):
"Öyle ise hayır. Sen git ve çocuğu doğurunca gel" dedi. Kadın gitti çocuğu doğurunca, bir beze sarılmış olarak çocukla geldi.
"İşte çocuk, doğurdum!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Git, sütten kesinceye kadar emdir, sonra gel!" buyurdu. Kadın gitti, o çocuğu sütten kesince çocukla birlikte geldi. Çocuğun elinde bir ekmek parçası vardı.
"Ey Allah'ın Resûlü, işte çocuk, sütten kestim, <b><span style="color: red;">yemek</span></b> de yedi" dedi.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) çocuğu alıp, Müslümanlardan birine teslim etti. Sonra bir çukur kazılmasını emir buyurdu. Göğsüne kadar derinlikte bir çukur kazıldı. Bundan sonra halka taşlamalarını emretti. Herkes taşladı. Halid İbnu Velid (radıyallahu anh) elinde bir taş ilerledi, başına attı. Kan yüzüne fışkırmıştı, kadına küfretti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Halid'in kadına küfrettiğini işitince:
"Ey Halid ağır ol!" dedi ve ilave etti:
"Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e kasem olsun, bu kadın öyle bir tevbe yaptı ki, şayet alış-verişte sahtekarlık yapanlar aynı tevbe ile tevbe yapsalardı, onların bile mağfiretine yeterdi !"
Sonra Resûlullah (tekfın) emretti. Kadının üzerine namaz kıldırdı ve defnedildi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1827</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sa'd İbnu Ubade'nin yanında ekmek ve zeytinyağı yemişti. Sonunda şöyle bir dua buyurdu:
"Yanınızda oruçlular <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yesin, yemeğinizden ebrarlar yesin, üzerinize melekler dua etsin."
Ebu Davud'un Hz. Cabir (radıyallahu anh)'den kaydettiği diğer bir rivayette şöyle denir:
"Ebû'l-Heysem bir <b><span style="color: red;">yemek</span></b> hazırladı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Ashabın'ı (radıyallahu anhüm) davet etti. Hz. Peygamber <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten kalkınca: "Kardeşinizi mükafaatlandırın!" buyurdu. Ashab: "Mükafaatı da ne?" diye sordular. Efendimiz: "Kişinin evine girilip yemeği yendi, içeceği içildi mi ev sahibi için dua edilir. İşte bu onun mükafaatıdır" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1939</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zühri (rahimehullah) diyor ki: "Arap Hıristiyanlarının kestiklerini <b><span style="color: red;">yemek</span></b>te bir beis yoktur. Ancak, Allah'tan başka birisinin adını andığını işitirsen o zaman kestiğini yeme. İşitmemiş isen, (bu durumda vehimlenme), çünkü Allah, onların küfrünü bildiği halde kestiklerini helal kılmıştır."
Hz. Ali'den de bu manada rivayet yapılmıştır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1962</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki: "Bir adam yolda, yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı <b><span style="color: red;">yemek</span></b>te olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: "Bu köpek de benim gibi susamış" deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti."
Resûlullah'ın yanındakilerden bazıları:
"Ey Allah'ın Resülü! Yani bize hayvanlar (a yaptığımız iyilikler) için de ücret mi var?" dediler. Aleyhissalatu vesselam:
"Evet! Her "yaş ciğer" (sahibi) için bir ücret vardır" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1994</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süfyan İbnu Abdillah es-Sakafi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) kendisini zekat tahsildarı olarak göndermişti. Gittiği yerde kuzuları halkın addedip, sayıya dahil etmedi. Kendisine: "Kuzuları bizden sayıp, onlardan bir şey almıyor musun?" dediler. (Medine'ye geri dönüp) Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e uğrayınca, durumu ona anlattı. Hz. Ömer: "Evet kuzuyu onlara iade edersin, çoban onu götürür, tahsildar almaz. Eküle (denen hususi şekilde kesip, <b><span style="color: red;">yemek</span></b> için beslenmiş) olanı, Rübba (denip sütü için evde beslenmekte) olanı, Mahız (denen hamile) olanı, (teke koç gibi) döl alınan davarı zekat olarak almaz. Ceza'a'yı (beş yaşına basmış deve), seniyye'yi (altı yaşına basmış deve) alır. Bu, davarın iyisi ile düşüğü arasında orta halli olanıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2032</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Sahiheyn'de gelen bir diğer rivayette şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Ben bazan evime dönüyor, yatağımda veya odamda yere düşmüş bir hurma buluyorum. Onu <b><span style="color: red;">yemek</span></b> üzere kaldırdığım vakit, "bu, sadaka hurması olmasın?" diye aklıma geliyor, korkup (tekrar yere) atıyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2054</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radiyallahu anh) anlatıyor: "Biz Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte otururken uzaktan Mus'ab İbnu Umeyr (radiyallahu anh) göründü, bize doğru geliyordu. Üzerinde deri parçası ile yamanmış bir bürdesi vardı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onu görünce, (Mekke'de iken giyim kuşam yönünden yaşadığı) bolluğu düşünerek ağladı. Sonra şunu söyledi: "(Gün gelip, sizden biri, sabah bir elbise, akşam bir başka elbise giyse ve önüne <b><span style="color: red;">yemek</span></b> tabakalarının biri getirilip diğeri kaldırılsa ve evlerinizi de (halılar ve kilimler ile) Kabe gibi örtseniz o zamanda nasıl olursunuz?" "O gün, dediler, biz bu günümüzden çok daha iyi oluruz. Çünkü hayat külfetimiz karşılanmış olacak, biz de ibadete daha çok vakit ayıracağız." "Hayır! buyurdu, bilakis siz bugün o günden daha iyisinizdir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2064</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün (veya gece mutad olmayan bir saatte) mescide geldi. Orada Hz. Ebu Bekir (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.) 'e rastladı. Onlara (bu saatte) niye geldiklerini sordu. "Bizi evden çıkaran açlıktır!" dediler. Resulullah da: "Beni de evde çıkaran açlıktan başka bir şey değil!" buyurdu. Hep beraber Ebu'I-Heysem İbnu'I Teyyihan'a gittiler. O, bunlar için arpadan ekmek yapılmasını emretti. Ekmek yapıldı. Sonra kalkıp bir koyun kesti. Yanlarında bir hurma ağacında asılı olan tatlı suyu indirdi. Derken <b><span style="color: red;">yemek</span></b> geldi, yediler ve o sudan içtiler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "şu günün nimetinden (kıyamet günü) hesap sorulacak! Açlık sizi evinizden çıkardı. Bu nimetlere nail olduktan sonra dönüyorsunuz!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2220</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh): "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ayakta içmeyi yasakladı" demişti. Kendisine:
"Ya <b><span style="color: red;">yemek</span></b>? (Bu husustaki hüküm nedir)" diye soruldu.
"Bu daha şiddetle yasaktır!" dedi veya şöyle dedi.
"Bu daha şerli, daha kötü!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2339</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Cibril (aleyhisselam) bana, Beytullah'ın yanında, iki kere imamlık yaptı. Bunlardan birincide öğleyi, gölge ayakkabı bağı kadarken kıldı. Sonra, ikindiyi her şey gölgesi kadarken kıldı. Sonra akşamı güneş battığı ve oruçlunun orucunu açtığı zaman kıldı. Sonra yatsıyı, ufuktaki aydınlık (şafak) kaybolunca kıldı. Sonra sabahı şafak sökünce ve oruçluya <b><span style="color: red;">yemek</span></b> haram olunca kıldı. İkinci sefer öğleyi, dünkü ikindinin vaktinde herşeyin gölgesi kendisi kadar olunca kıldı. Sonra ikindiyi, herşeyin gölgesi kendisinin iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı, önceki vaktinde kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte biri gidince kıldı. Sonra sabahı, yeryüzü ağarınca kıldı.
Sonra Cibril (aleyhisselam) bana yönelip:
"Ey Muhammedl Bunlar senden önceki peygamberlerin (aleyhimüssalatu vesselam) vaktidir. Namaz vakti de bu iki vakit arasında kalan zamandır!" dedi. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2376</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Birinizin akşam yemeği konur, (bu sırada) namaz da başlarsa, siz akşam yemeği ile başlayın. Ondan boşalıncaya kadar acele de etmeyin."
"İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) için <b><span style="color: red;">yemek</span></b> konunca namazın başladığı olurdu. O, <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten boşalmadıkça namaza gelmezdi. Ancak o, imamın kıraatını dinlerdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2377</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Dauud'un bir diğer rivayetinde AbduIlah İbnu Ubeyd İbni Umeyr şunu anlatır: "İbnu'z-Zübeyr zamanında, ben Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma)'in yanında babamla birlikte bulunuyordum. Abbad İbnu Abdillah İbni'z-Zübeyr sordu:
"Biz işittik ki, akşam yemeğine namazdan önce başlanırmış, (doğru mu?)"
AbduIIah İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) şu cevabı verdi:
"Bak hele! Onların akşam <b><span style="color: red;">yemek</span></b>leri nasıldı? Zanneder misin ki, bu, babanın akşam yemeği gibiydi?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2378</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">yemek</span></b> veya bir başka şey için namazınızı tehir etmeyin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2446</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Bilal (radıyallahu anh)'e:
"Ezan okuduğun zaman ağır ağır oku. İkamet getirdiğin zaman da peş peşe seri oku. Ezanla ikametin arasına, <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yiyenin yemeğinden, içenini içmesinden, üzerine sıkışarak helaya girmiş olanın heladan fariğ olacağı bir zaman fasılası koy" diye talimat verdi. Şunu da ilave etti: "Beni görünceye kadar da (ikamet için) kalkmayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2668</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh)'in anlattığına göre, büyükannesi Müleyke (radıyallahu anha) hazırladığı bir yemeğe Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı davet etti. (Efendimiz şeref vererek) <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten yediler. Sonra:
"Kalkın size namaz kıldırayım!" buyurdular. Enes (radıyallahu anh) der ki:
"Ben uzun müddettir kullanılmaktan kararmış olan hasırımızı getirdim, üzerine su çiledim. Aleyhissalatu vesselam üzerinde namaza durdu. Ben ve yetim, arkasında saf yaptık, yaşlı (annem) de bizim arkamızda durdu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bize iki rek'at (nafile namaz) kıdırıp, sonra ayrıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2840</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Sa 'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'la cum 'ayı kılar, sonra da kaylûle (öğle uykusu) yapardık.''
Diğer bir rivayette : "Biz, ancak cum 'a namazından sonra kaylûle yapıyor <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yiyorduk '' denmiştir.
Tirmizi ve Muvatta dışındaki diğer kitaplarda Seleme İbnu 'l-Ekva 'dan gelen bir rivayette: "Sonra cuma 'dan çıktığımızda duvarların diplerinde, gölgelenebileceğimiz bir gölge olmazdı'' denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3105</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün bana:
" Yanında (yiyecek) bir şey var mı?'' diye sordu.
"Hayır!'' demem üzerine: "Ben oruç tutacağım!'' buyurdu. Yanımdan çıkınca bize bir hediye geldi -veya bize bir grup misafir geldi.- Resulullah (aleyhissalatu vesselam) eve geri dönünce:
"Ey Allah'ın Resulü bize bir hediye geldi -veya bize ziyaretçiler geldi- sana yiyecek bir şey hazırladım!'' dedim.
"Nedir o?'' diye sordu. Ben:
"Hays! (un, yağ, hurmadan yapılan bir <b><span style="color: red;">yemek</span></b>)'' dedim.
"Getir onu!'' buyurdu. Ben de getirdim. Aleyhissalatu vesselam onu yedi, sonra:
"Oruçlu olarak sabahlamıştım'' buyurdu.''
Mücahid (rahimehullah) der ki: "Bu, malından sadaka çıkaran adam gibidir, o, dilerse çıkardığı sadakayı verir (yani kararını icra eder), isterse vermekten vazgeçer.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3157</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Sabit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'Ia birlikte sahur yemeği yedik, sonra namaza kalktık.'' Kendisine: "(<b><span style="color: red;">yemek</span></b>le sahur) arasında ne kadar zaman geçti?'' diye sorulmuştu, şu cevabı verdi: "Elli ayet (okuyacak) kadar!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3177</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Ammare Bintu Ka'b (radıyallahu anha)'ın anlattığına göre: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) yanına girmiştir. Ammare <b><span style="color: red;">yemek</span></b> ikram edince, Aleyhissalatu vesselam:
"Sen de ye!" demiş, kadın: "Ben oruç tutuyorum'' deyince Resulullah şöyle buyurmuştur:
"Oruçlu kimse, başkasına ikramda bulunur ve yemeğinden başkaları yerse, onlar yedikleri müddetçe melaike aleyhimüsselam oruçluya rahmet duasında bulunurlar."
Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Oruçlunun yanında oruçsuzlar <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yiyecek olursa, melekler oruçluya rahmet okurlar.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3187</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu Ka'b anlatıyor: "Ramazanda Enes İbnu Malik (radıyallahu anh)in yanına geldim. Sefer hazırlığı yapıyordu. Devesi hazırlandı, yolculuk elbisesini giydi. <b><span style="color: red;">yemek</span></b> getirtip yedi. Ben kendisine:
"(Yola çıkarken orucu bozmak) sünnet midir?" diye sordum.
"Evet!" dedi ve bineğine atlayıp yola çıktı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3198</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ben ve Hafsa oruçlu idik. Bize yiyecek hediye edildi. Ondan yedik. Resulullah aleyhissalatu vesselam yanımıza girdi. Hafsa (cür'ette) babası gibiydi, sözde benden evvel davranıp:
"Ey Allah'ın Resulü, biz, Aişe ve ben nafile oruca niyet etmiş, bu niyetle sabaha kavuşmuştuk. Bize bir <b><span style="color: red;">yemek</span></b> hediye edildi. Biz de ondan yedik" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Bunun yerine bir başka gün kaza orucu tutun!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3334</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha'nın anlattığına göre, "Kendisine bir dilenci uğramıştır, o da bir parça ekmek vermiştir. (Bir müddet sonra) üstü başı düzgün, kıyafeti yerinde bir dilenci daha uğramıştır. Hz. Aişe onu oturtup <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yedirmiştir.
Kendisine bunun sebebi sorulunca şu açıklamayı yapmıştır: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "İnsanlara mevkilerine göre ikramda bulunun" buyurmuştu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3336</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kays İbnu Sa'd İbni Ubade radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bizi, evimizde ziyaret etti. Ve:
"Esselamü aleyküm ve rahmetullah!" dedi. Babam, çok hafif bir sesle mukabelede bulundu. Babama: "Resulullah'a izin vermiyor musun?" dedim. O:
"Bırak, bize çokça selam okusun!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam tekrar:
"Esselamün aleyküm ve rahmetullah!" dedi. Sa'd yine hafif bir sesle mukabele etti. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam tekrar:
"Esselamün aleyküm ve rahmetullah!" dediler ve döndüler. Sa'd peşine düştü ve:
"Ey Allah'ın Resulü, ben senin selamını işitiyordum. Ancak, bize daha fazla selam vermen için alçak sesle mukabele ediyordum" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam onunla birlikte geri döndü. Ondan su isteyip gusletti. Sonra Sa'd, zaferan veya versle boyanmış bir havlu verdi, Aleyhissalatu vesselam ona sarındı. Sonra ellerini kaldırıp:
"Allah'ım, Sa'd İbnu Ubade ailesine mağfiret ve rahmet buyur!" diye dua etti. Sonra <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yedi. Geri dönmek isteyince Sa'd, bir merkeb yaklaştırdı. Üzerine kadife bir örtü yaymıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam merkebe bindi. Sa'd, bana:
"Ey Kays, Resulullah'a refakat et!" dedi. Ben de refakat ettim. Yolda Aleyhissalatu vesselam bana:
"Benimle sen de bin!" dedi, ben imtina edince:
"Ya binersin, ya dönersin!" buyurdular. Ben de geri döndüm."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3350</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah'a: "İslam'ın hangi ameli daha hayırlı?" diye sorulmuştu.
"<b><span style="color: red;">yemek</span></b> yedirmen, tanıdığın ve tanımadığnın herkese selam vermen" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3446</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Salebe el-Huseni radiyallahu anh anlatıyor: (Bir gün Resulullah aleyhissalatu vesselam'a): "Ey Allah'ın Resulu! Biz Ehl-i Kitab'ın yaşadığı bir diyardayız. Onların kaplarından yiyebilir miyiz? Ve biz av memleketindeyiz; hem muallem (ögretilmiş) köpeğimle ve hem de yayımla avlanıyorum, muallem olmayan köpeğimle de avlandığım olur. Bunlardan hangisi benim için uygundur?" diye sordum. Buna şu cevabı verdi: "Ehl-i Kitapla ilgili sorundan başlayalım: "başka bir kap bulabilirseniz, onların kabından yemeyiniz. başka kap bulamazsanız, onları önce yıkayıp sonra içlerinden <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yiyin. (Ava gelince), yayınla avladığın ve üzerine besmele çektiğin avını ye. Muallem köpeğinle avladığın ve üzerine besmele çekmiş bulunduğun avı da ye. Muallem olmayan köpeğinle avladığın hayvana yetişmiş, kesmiş isen onu da ye!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3480</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Kays Bintu Miksan radıyallahu anha anlatıyor: "Ben, henüz <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yemeyen küçük bir oğlumla Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gitmiştim. Varınca, çocuğu kucağına oturttu. Derken çocuk elbisesine akıttı. Su getirtip elbisesine serpti, fakat yıkamadı."
Bir rivayette: "...çileti" denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3499</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Davud İbnu Salih İbni Dinar et-Temmar, annesinden anlatıyor: "Efendim beni, Hz. Aişe radıyallahu anha'ya bir miktar <b><span style="color: red;">yemek</span></b>le gönderdi. Gelince Hz. Aişe'yi namaz kılıyor buldum. Bana, elimdekini koymamı işaret etti. (Ben de bıraktım). Ancak bir kedi gelerek üzerinden yedi.
Hz. Aişe radıyallahu anha, namazından çıkınca, kedinin yediği yerden yemeği (bir miktar) yedi. Sonra da şu açıklamayı yaptı: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Kedi necis değildir, o sizi çokça dolaşan birisidir" demişti. Ben ayrıca, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın kedinin artığıyla abdest aldığını gördüm.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3501</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un Ebu Hüreyre'den kaydettiği bir rivayette şöyle gelmiştir: "(Eğer yağ) donmuşsa fareyi ve etrafındaki yağı kaldırıp atın, yağ sıvı ise, artık ona <b><span style="color: red;">yemek</span></b> niyetiyle) yaklaşmayın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3531</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim yüzüne sürme çekerse teklesin. Bu sözümü kim tutarsa işi en güzel şekilde yapmış olur, tutmayana bir mahzur yok. Kim abdest bozduktan sonra taş kullanarak temizlenirse teklesin. Kim böyle yaparsa güzel yapar, kim, de yapmazsa bir mahzur yok. Kim <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yer ve dişlerinin arasından bir şey çıkarırsa onu dışarı atsın, kim de diliyle çıkarmışsa onu yesin. Kim bu söylediğimi yaparsa güzel yapar, kim de yapmazsa bir mahzur yok. Kim helaya giderse (imkan nisbetinde) tesettürde bulunsun, (kuytu bir yer) bulamazsa, hiç olmazsa kum (taş vs., den) bir tümsek yapıp ona arkasını dönsün, zira şeytan, insanoğlunun makadlarıyla (oturak kısmıyla) oynar. Kim bunu yaparsa en güzelini yapmış olur, yapamayana bir beis yok."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3748</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim'in bir rivayetinde: ". .<b><span style="color: red;">yemek</span></b> veya uyumak istediği zaman namaz abdestiyle abdest alırdı '' denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3752</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'nin bir rivayetinde: "Resulullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">yemek</span></b> veya içmek istediği zaman ellerini yıkar sonra yer içerdi" denmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3754</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nafi rahimehullah anlatıyor: "İbnu Ömer radıyallahu anhüma, cünübken uyumak veya <b><span style="color: red;">yemek</span></b> istediği zaman, yüzünü ve dirseklerine kadar ellerini yıkar, başını mesheder, sonra yer veya uyurdu.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3817</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nesai'nin bir diğer rivayeti şöyle: "Şureyh İbnu Hani, Hz. Aişe radıyallahu anha'ya: "Bir kadın hayızlı iken kocası ile birlikte <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yer mi?" diye sordu. Hz. Aişe "Evet dedi, benim kanamam varken Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni çağırırdı, ben de onunla birlikte yerdim. (Bu sırada) etli kemiği alır, (bana uzatır, önce benim başlamam için) bana yemin verirdi. Ben de onu alır ve bir miktar dişler (sonra Resûlullah'a uzatırdım). O da ağzını, kemikte tam benim ağzımı koyduğum yere koyar(ak yemeye başlar)dı. İçecek bir şey istediği olur, getirince ondan önce benim içmem için bana yemin verirdi, bunun üzerine ben de kabı alır bir miktar içer, sonra bırakırdım. Bu sefer onu Aleyhissalatu vesselam alır, kabın tam benim ağzımı koyduğum yerine ağzını koyarak içerdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3818</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Sa'd el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a hayızlı kadınlarla beraber <b><span style="color: red;">yemek</span></b> hususunda sordum. "Onunla beraber yiyin!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3839</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ne sükürrüce (denilen tahta sofra) üzerinde <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yediğini, ne ona inceltilmiş (yufka) ekmek yapıldığını ve ne de <b><span style="color: red;">yemek</span></b> masası (hıvan) üzerinde <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yediğini hatırlamıyorum."
Enes'in bu sözünü rivayet eden Katade'ye "Pekiyi neyin üzerinde <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yiyorlardı?" diye sorulmuştu. "Sofralar üzerinde" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3842</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sizden kim bir şey yerse "Bismillah (Allah'ın adıyla)" desin. Bidayette söylemeyi unutmuşsa, sonunda şöyle söylesin: "Bismillahi fi evvelihi ve ahirihi (başında da sonunda da Bismillah)."
Yine Hz. Aişe demiştir ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ashabından altı kişi içerisinde <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yiyordu. Derken bir bedevi geldi. (Besmele çekmeksizin) iki lokmada yutuverdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Eğer bu adam besmele çekseydi <b><span style="color: red;">yemek</span></b> hepinize yeterdi! buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3843</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Vahşi İbnu Harb an ebihi an ceddihi Vahşi İbnu Harb el-Habeşi anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Ashabı dediler ki: "Ey Allah'ın Resûlü! biz yiyoruz, ancak bir türlü doymuyoruz (ne yapalım)?" Bunun üzerine, Resûlullah: "Ayrı ayrı <b><span style="color: red;">yemek</span></b>te olmayasınız?" diye sordu. "Evet" dediler. Resûlullah da: "Öyleyse yemeğinizde toplanın (bir sofra kurarak hep beraber yiyin), yemeğe Allah'ın ismini zikrederek (Bismillahirrahmanirrahim diyerek) başlayın. Böyle yaparsanız yemeğiniz, hakkınızda mübarek kılınır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3844</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmeyye İbnu Mahşiyy radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam otururken bir adam besmele çekmeden <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yiyordu. Yemeğini yemiş, geriye tek lokması kalmıştı. Onu ağzına kaldırırken: "Bismillahi evvelehu ve ahirehu" dedi. Bunun üzerine Resûlullah aleyhissalatu vesselam güldü ve:
"Şeytan onunla birlikte yemeye devam etti. Ne zaman ki Allah'ın ismini zikretti, karnındakileri hep kustu!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3845</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kişi evine döndüğü zaman içeri girerken ve <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yerken Allah'ın adını zikrederse, şeytan (avanelerine): "Size burada gecelemek de yok akşam yemeği de yok!" der. Ama kişi, eve girerken Allah'ı zikreder fakat akşam yemeğini yerken zikretmezse, şeytan (avenelerine): "Akşam yemeğine kavuştunuz ama burada gecelemeniz mümkün değil!" der. Adam eve girerken ve yemeğe başlarken "Bismillah!" diyerek Allah'ı zikretmezse, şeytan (avanelerine): "Yemeğe de yetiştiniz, yatmaya da!" der."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3847</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında bir adam sol eliyle <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yemişti.
"Sağınla ye!" ferman buyurdu.. Adam: "Yiyemiyorum!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Yiyemez ol! Onu böyle demeye kibri sevketti!" buyurdular. Bundan sonra elini ağzına kaldıramadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3848</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ömer İbnu Ebi Seleme radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın terbiyesinde bir çocuktum. <b><span style="color: red;">yemek</span></b>te elim, tabağın her tarafında dolaşıyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana ikazda bulundu:
"Evlat! Allah'ın ismini an, sağınla ye, önünden ye!" Bundan sonra hep böyle yedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3849</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu İkraş İbnu Züeyb babasından naklediyor: "Kavmim Beni Mürre İbnu Abid, benimle mallarının sadakasını Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gönderdi. Medine'ye gelince O'nu aleyhissalatu vesselam Muhacir ve Ensar'ın arasında oturmuş buldum. Elimden tutup beni Ümmü Seleme radıyallahu anha'nın evine götürdü. Varınca: "Yiyecek bir şey var mı?" diye sordu. Bize, içerisinde bolca serid ve (kuşbaşı) et parçaları olan bir tepsi getirildi. Ondan <b><span style="color: red;">yemek</span></b> için yanaştık. Ben elimle kabın her tarafını yokladım. Resûlullah aleyhissalatu vesselam önünden yedi. (Bir ara) sol eliyle sağ elimden tuttu ve: "Ey İkraş! bir yerden ye. Çünkü (kabın içindeki <b><span style="color: red;">yemek</span></b>) tek bir <b><span style="color: red;">yemek</span></b>tir. (Her taraf birdir)" buyurdu. Sonra bize, içerisinde taze ve kuru çeşitli hurmalar bulunan bir tabak getirildi. Bu sefer önümden yemeye balşadım. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın eli ise, tabağın her tarafında dolaşıyordu. Bana da: "Ey İkraş! Dilediğin yerinden (alıp) ye. Çünkü (tabağın içendekilerin hepsi) aynı çeşit değil" buyurdu. Sonra bize su getirildi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam elini yıkadı elinin ıslaklığı ile yüzünü kollarını ve başını meshette ve: "Ey İkraş! Bu, ateşte pişenden (yenince alınması gereken) abdesttir" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3851</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'daki rivayet şöyledir: "Sizden biri, bir <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yeyince <b><span style="color: red;">yemek</span></b> kabının üstünden yemesin, aşağısından yesin. Zira, bereket üstünden iner."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3857</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Biriniz <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yeyince, yalamadıkça veya yalatmadıkça elini (mendile) silmesin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3859</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Rezin, Hz. Enes radıyallahu anh'tan yaptığı bir rivayette şu ziyadeyi kaydetmiştir: "Zira <b><span style="color: red;">yemek</span></b> kabı, kendisini yalayıp yıkayana istiğfarda bulunur ve: "Beni şeytandan kurtardığın gibi, Allah da seni ateşten kurtarsın" der."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3860</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Selman radıyallahu anh anlatıyor: "Tevrat'ta okudum; "Yemeğin bereketi, <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten sonra (el ve ağzı) yıkamadadır" diyordu. Bunu Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a söyledim:
"Yemeğin bereketi <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten önce ve sonraki yıkamalardadır!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3862</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gün heladan çıkmıştı. Hemen kendisine bir <b><span style="color: red;">yemek</span></b> takdim edildi. (O da kabul buyurdu. Ashabtan bazısı:)" Size abdest suyu getirmeyelim mi?" dediler. Onlara: "Namaza kalkınca abdest almakla emrolundum!" cevabını verdi.."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3865</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müslim ve Tirmizi'de gelen bir diğer rivayet Cabir'den olup şöyledir: "İki kişilik yiyecek dört kişiye de yeter, dört kişilik <b><span style="color: red;">yemek</span></b> sekiz kişiye de yeter."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3867</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Mikdam İbnu Ma'dikerb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ademoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Ademoğluna belini doğrultacak birkaç lokmacık yeterlidir. Ancak (nefsinin galebesiyle) illa da (mideyi doldurma işini) yapacaksa bari onu üçe ayırsın: Üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesine (tahsis etsin, üçte birden fazlasına <b><span style="color: red;">yemek</span></b> koymasın)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3869</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam hiçbir vakit herhangi bir yemeğe laf etmedi, iştah duyduğu bir <b><span style="color: red;">yemek</span></b>se yerdi, hoşuna gitmeyen bir <b><span style="color: red;">yemek</span></b>se terkederdi. (yemezdi)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3870</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sizden birinizin (<b><span style="color: red;">yemek</span></b>) kabına sinek düşecek olursa, onu iyice batırın. Zira onun bir kanadında hastalık, diğerinde şifa vardır. O, içerisinde hastalık olan kanadıyla korunur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3875</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Halid İbnu'l-Velid radıyallahu anh'ın bana bildirdiğine göre, Halid, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte, Resûlullah'ın zevceleri Meymûne radıyallahu anha'nın yanına girerler. -Meymuna hem onun ve hem de İbnu Abbas'ın teyzeleri idi. Meymûne'nin yanında kızartılmış bir keler görürler. Bunu, Necid'den, kız kardeşi Hufeyde Bintu'l-Haris getirmişti. Meymûne radıyallahu anha keleri Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın önüne sürdü. Önüne bir <b><span style="color: red;">yemek</span></b> çıkarılıp da ondan bahsedilmeyip ve isminin de zikredilmediği durum nadirdi. (Resûlullah aleyhissalatu vesselam kelere elini uzatmıştı ki.) orada hazır bulunan kadınlardan biri:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a takdim ettiğiniz şeyden haber verin, ne olduğunu söyleyin!" dedi. Bunun üzerine:
"O kelerdir!" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (uzatmış olduğu) elini derhal geri çekti. Halid radıyallahu anh:
"Bu haram mıdır, ey Allah'ın Resulü?" dedi. Resûlullah:
"Hayır, ancak o benim kavmimin diyarında bulunmuyor. Bu sebeple (onu yemeye alışkın değilim), içimde tiksinme hissediyorum!" buyurdular. Halid radıyallahu anh der ki: "Ben keleri (önüme) çekip yedim. Resulullah bakıyor fakat beni yasaklamıyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3894</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Eslem Mevla Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer'e: "Binekler arasında kör bir deve var!" dedim. Bana: "Onu bir aileye ver, ondan istifade etsinler" dedi. ben "O kör olduğu halde (ondan istifade mi olur)?" dedim. "Onu deve sürüsüne katsınlar (otlamaya sürsünler)" dedi. Ben: "İyi ama arazide nasıl yayılacak?" dedim. "Bu hayvan cizye devesi mi sadaka devesi mi?" diye sordu. Ben, "cizye devesi!" deyince: "Vallahi siz bunu <b><span style="color: red;">yemek</span></b> istiyorsunuz" dedi. Ben de: "Üzerinde cizye devesi mührü var?" dedim. Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh devenin kesilmesini emretti ve kesildi. Hz. Ömer'in yanında dokuz adet tabak vardı. Meyve, çerez her ne olsa ondan bu tabaklara koyup Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın zevcelerine gönderirdi. Bu gönderdiklerinin en sonuncusu, kızı Hafsa'ya gönderdiği olurdu. Eğer bunda eksiklik olursa, kendi hissesinden tamamlardı.
İşte bu devenin etinden de o tabaklara koydu ve Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın zevcelerine gönderdi. Bu devenin etinden arta kalanın <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yapılmasını emretti. Sonra Muhacir ve Ensar'ı ondan yemeye davet etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3897</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim sarımsak veya soğan yerse bizden uzak dursun -veya mescidimizden uzak dursun- evinde otursun."
Bazan Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a içerisinde yeşil sebzeler bulunan tencere getirilirdi de onda koku bulur ve (ne olduğunu) sorardı. Kendisine sebze nev'inden ne olduğu haber verilince, tencereyi, beraberindeki arkadışlarından birini göstererek ona vermelerini söylerdi. Aleyhissalatu vesselam, onun <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten çekindiğini görünce:
"Sen bana bakma, ye! Zira ben senin gibi değilim, senin konuşmadığın (meleklerle) konuşuyorum" derdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3898</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Biz çiğ olarak sarımsak <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten yasaklandık."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3899</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ziyad Hıyar İbnu Seleme anlatıyor: " Hz. Aişe radıyallahu anha'ya soğan hususunda sordum. Şu cevabı verdi: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın en son yediği <b><span style="color: red;">yemek</span></b>te soğan vardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3907</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kabisa İbnu Hülb babası radıyallahu anh'tan anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir adamın şöyle sorduğunu işittim: "Bazı yiyecekler var, onları <b><span style="color: red;">yemek</span></b>te zorluk çekiyor, (günah mıdır diye korkuyorum)?"
Resûlullah aleyhissalatu vesselam da cevaben: "İçinde hiç bir şey sıkıntı olmasın, aksi halde hristiyanlara benzersin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3923</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah el-Müzeni radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Biriniz et satın alınca suyunu biraz fazla kılsın. (<b><span style="color: red;">yemek</span></b> sırasında) yiyenlerin çokluğu sebebiyle ete rastlamayıp suya rastlasa (bu ona yeterlidir), zira su da, iki etten biri olmuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3931</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Mes'ud El-Ensarı radiyallahu anh anlatıyor: "Ensar'dan Ebu Su'ayb adında bir zat vardı. Bunun et satışı yapan bir kölesi vardı. (Bir Gün) Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı gördü ve yüzünden acıkmış olduğunu anladı. Kölesine: "Bize beş kişilik <b><span style="color: red;">yemek</span></b> hazırla! Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı da beşin beşincisi olarak davet etti. Onları bir kişi daha takib etti. kapıya geldiklerinde Resulullah aleyhissalatu vesselam (ev sahibine): "Bize bu da uydu, istersen ona da izin ver, istersen dönsün!" buyurdular. Adam: "Ey Allah'ın Resulu, ona da izin veriyorum!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3932</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın İranlı bir komşusu vardı, güzel et yemeği yapardı. (Bir Gün) Resulullah aleyhissalatu vesselam için <b><span style="color: red;">yemek</span></b> hazırladı. Sonra davet etmeye geldi. Resulullah aleyhissalatu vesselam Aişe'yi göstererek: "şunun için de davet var mı?" diye sordu. Adam: "hayır!" deyince, Aleyhissalatu vesselam da: "hayır, (davetinizi kabul etmiyorum)!" cevabını verdi. Adam dönüp, davetini tekrarladı. Resulullah da: "Ya şu?" diye Hz. Aişe için de izin istedi. Adam: "hayır!" dedi. Resulullah da: "hayır!" cevabını verdi. Sonra adam tekrar davet etmeye geldi. Resulullah da: "Ya şu!" diye ısrar etti. Adam bu sefer; "Evet (o da davetli)!" dedi. (Resulullah ve Hz. Aişe) ikisi birlikte kalkıp birbirleriyle şakalaşarak davet sahibinin evine geldiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3936</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari merhumun kaydettiğine göre: "Safiyye Bintu Seybe radiyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, hanımlarından birinin düğününde iki mudd miktarında arpa(dan yapılan <b><span style="color: red;">yemek</span></b>) ile ziyafet verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3938</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">A'rac, Ebu Hureyre radiyallahu anh'tan naklen anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam diyordu ki: "En şerli <b><span style="color: red;">yemek</span></b>, sadece zenginlerin çagrılıp fakirlerin çağrılmadığı <b><span style="color: red;">yemek</span></b>tir. Kim de davete icabet etmez, yemeğe gelmezse, Allah ve Resulune asi olmuştur." Bir diğer rivayette: "(Yemeğin kötüsü) gelene verilmeyen, ona gelmeyeceklerin davet edildiği <b><span style="color: red;">yemek</span></b>tir" denilmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3978</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü'l-Münzir Bintu Kays radıyallahu anha anlatıyor: "Beraberinde Ali radıyallahu anh olduğu halde Resûlullah aleyhissalatu vesselam yanıma girdi. Ali bu sırada (geçirdiği bir hastalığın) nekahet devresinde idi. Evimizde busr (hurma çağlası) salkımları asılı idi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam ondan yemeye başladı. Ali de <b><span style="color: red;">yemek</span></b> üzere kalktı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam Ali'ye yönelerek:
"Ağır ol, ağır ol! Sen daha nekahet dönemindesin!" dedi ve Ali bırakıncaya kadar tekrarladı."
Ümmü'l-Münzir, anlatmaya devam ederek: "Ben arpa ve çöğender otundan <b><span style="color: red;">yemek</span></b> pişirip getirdim. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Ey Ali, buyurdular, bundan al, bu sana daha faydalı!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4125</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Birinize hizmetcisi yemeğini getirince, onu beraber <b><span style="color: red;">yemek</span></b> üzere oturtmayacaksa, hiç olsun bir iki lokma veya bir iki yiyecek versin. Zira yemeğin hararet (pişirme) ve muamele (zahmeti)ni o çekmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4236</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Urve İbnu Zübeyr, Misver İbnu Mahreme ve Mervan'dan almış. Misver ve Mervan her ikisi de birbirlerinin sözünü tasdik etmişlerdir. Derler ki:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hudeybiye senesinde Medine'den çıktı. Yolda bir yerlere ulaşınca Aleyhissalatu vesselam:
"Halid İbnu'l-Velid, Kureyş'e ait gözcülük yapan bir grup atlının başında olarak el-Gamim'dedir, siz sağ tarafı takib edin!" dedi. Vallahi, Halid müslümanların varlığını sezemedi. Ne zaman ki müslüman askerlerin kaldırdığı toz bulutunu görünce, (müslümanların geldiğini) Kureyş'e haber vermek üzere hayvanını koşturarak gitti.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam yoluna devam etti. Seniyye nam mevkiye gelindi. Oradan (devam edildiği takdirde) Kureyşlilerin bulunduğu yere inmek mümkündü. Ama devesi orada ıhıverdi. Halk:
"Kalk, kalk, yürü, yürü!" dedi ise, de deve kalkmamakta ısrar etti. Halk bu sefer:
"(Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın devesi) Kasva çöküp kaldı. Kasva çöküp kaldı!" dediler. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Hayır! Kasva çöküp kalmadı. Onun böyle bir huyu da yok. Ancak onu, "Fil'i (Mekke'ye girmekten alıkoyan) Zat" dourdurmuştur!" buyurdu. Sonra ilave etti:
"Nefsimi kudret eliyle tutan o Zat'a yemin olsun. (Kureyş, Mekke'de) Allah'ın haram kıldığı şeyleri tazim sadedinde her ne taviz isterlerse onlara vereceğim!" Sonra deveyi zorladı, deve sıçrayıp kalktı. Ravi dedi ki: Resûlullah aleyhissalatu vesselam Kureyş tarafından saptı, suyu az olan Semed Kuyusunun yanına indi. Burası Hudeybiye mevkiinin en uç noktasında idi. (Mezkur kuyunun suyu azdı. Öyle ki) insanlar ondan suyu avuç avuç toplarlardı. Çok geçmeden suyu kurudu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a susuzluktan şikayette bulundular. Aleyhissalatu vesselam sadağından bir ok çıkardı, onu kuyuya koymalarını söyledi. Allah'a yemin olsun çok geçmeden, su coşmaya başladı ve ashab oradan ayrılıncaya kadar onlara yetecek kadar akmaya devam etti.
Onlar bu halde iken Büdeyl İbnu Verka' el-Kuza'i, Huza'a kabilesinden bir grupla çıkageldi. Huza'alılar (Mekke civarında tavattun etmiş bulunan) Tihame kabileleri arasında Resulullah'ın sırdaşı ve dostu olagelmişlerdi. Dedi ki:
"Ben (Mekke'nin) Ka'b İbnu Lüeyy ve Amir İbnu Lüeyy kabilelerini birçok Hudeybiye sularının başına, beraberlerinde sütlü ve yavrulu develeri olduğu halde konaklıyorlar gördüm. Onlar seninle savaşacak. Beytullah'ı ziyaretine mani olacak olmasınlar!
Resûlullah aleyhissalatu vesselam dedi ki:
"Biz kimseyle savaşa gelmedik. Biz sadece umre yapmaya geldik! Mamafih Harb Kureyş'in (iliğine işlemiş). Halbuki çok da zarar gördüler. Eğer onlar dilerse ben (onlarla sulh yapar) kendilerine müddet tanırım, onlar da benimle diğer insanların arasından çekilirler. Eğer ben öbürlerine galebe çalarsam, Kureyşliler de dilerlerse onlarla yapacağım sulha (kendi rızalarıyla) girerler. Şayet ben galebe çalamazsam (Kureyşliler benimle savaşmak zahmetinden kurtulup) rahata ererler. Şurası da var ki, eğer Kureyşliler bu teklifime itiraz </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4238</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Hudeybiye'ye geldik. Biz, bindörtyüz kişi idik. (Kuyunun başında) elli koyun vardı. Suyu bunlara bile yetmiyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam kuyunun kenarına oturdu. (İyice hatırlıyamıyorum) ya dua buyurdu, ya da kuyuya tükürdü. Derken kuyunun suyu coştu. Biz de hem kendimiz içtik, hem de hayvanlarımızı suladık. Sonra Aleyhissalatu vesselam, bizi bir ağacın altında biat etmeye çağırdı.
Önce ben biat ettim, sonra herkes gelip sırayla biat etti. Nihayet halkın ortasında kalınca:
"Ey Seleme, biat et!" buyurdu."
"Ey Allah'ın Resulü, en başta ben biat ettim!" dedim.
"Yine de!" buyurdu.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni çıplak, yani silahsız bulmuştu. Bana deriden yapılmış bir kalkan verdi. Sonra bey'at almaya devam etti. Son kişiden de bey'at alınca:
"Ey Seleme, sen bana biat etmiyor musun?" dedi.
"Ey Allah'ın Resulü, ben sana başta da, ortada (da olmak üzere iki kere) biat ettim" dedim.
"Olsun, yine de" buyurdu. Ben de üçüncü sefer biat ettim. Sonra bana: "Ey Seleme! Benim sana verdiğim kalkanın nerede?" dedi.
"Ey Allah'ın Resulü dedim, amcam Amir çıplak olarak bana rastladı, ben de kalkanı ona verdim. Bu sözüm üzerine Aleyhissalatu vesselam güldü ve:
"Sen, dedi, vaktin birinde adamın dediği gibisin: "Allahım, demiş, bana öyle bir dost ver ki, o bana, kendi nefsimden daha sevgili olsun!"
Sonra müşrikler bizimle sulh hususunda haberleşmeye başladılar. Öyle ki; birbirimize gidip gelmeler oldu. (Sonunda) sulh yaptık. ben Talha İbnu Ubeydillah radıyallahu anh'ın hizmetçisi idim. Atını sular, kaşağılar, kendine de hizmet eder, yemeğinden yerdim. (Çünkü) Allah ve Resulü yolunda hicret için malımı ve ailemi terketmiştim.
Biz ve Mekkeliler aramızda sulh yapınca, birbirimizle karıştık. Ben bir ağacın yanına gelip dikenlerini süpürerek dibine yattım. Mekke halkından dört müşrik yanıma geldi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a hakaret etmeye başladılar. Ben onlara kızdım ve bir başka ağacın dibine geçtim. silahlarını ağaca asıp yattılar.
Onlar bu vaziyette iken vadinin aşağısından bir münadi şöyle sesleniyordu:
"Muhacirlerin imdadına yetişin! İbnu Züneym öldürüldü!" "Hemen kılıncımı çekip, bu uyuyan dört kişiye hızla yürüyüp silahlarını aldım, elimde deste yapıp, sonra da:
"Muhammed'in yüzünü mükerrem kkılan o Zat'a yemin olsun, sakın sizden kimse başını kaldırmasın. İki gözü taşıyan (kellesini) uçururum!" dedim. Sonra onları sürerek Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirdim. O sırada amcam Amir radıyallahu anh da Abelat'tan Mikrez denilen bir adamı, üzeri çullanmış bir at üzerinde beraberinde yetmiş müşrik olduğu halde Resulullah'a getirdi. Aleyhissalatu vesselam onlara bir nazar edip:
"Bırakın onları, fücûrun başı da sonu da onların olsun!" dedi ve hepsini affetti. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri şu ayeti indirdi:
"O sizi Mekke'nin karnında (hududu içinde) onlara karşı muzaffer </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4280</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Safiyye radıyallahu anha gibi güzel <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yapanı görmedim. (Bir defasında) Resûlullah aleyhissalatu vesselam benim odamda iken, Safiyye ona <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yapıp (göndermişti). Çok şiddetli bir kıskançlık hissettim. Öyle ki beni bir titreme sardı. (Gidip) kabını kırdım, sonra da pişman oldum ve:
"Ey Allah'ın Resûlü dedim, yaptığım bu hareketin keffareti nedir?"
"Tabağa aynıyla tabak, yemeğe misliyle <b><span style="color: red;">yemek</span></b>!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4411</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile karşılaşmazdan önce üç yıl ibadet ettim" demişti. Kendisine: "(Bu ibadeti) kimin için yaptın?" diye sordular.
"Allah için!" cevabını verdi. Tekrar:
"Pekiyi nereye yönelerek yaptın?" denildi.
"Rabbim beni nereye yöneltmiş idiyse oraya!" dedi ve açıklamaya devam etti: "Akşam vakti namaza başlıyor, gecenin sonuna kadar devam ediyordum. O zaman kendimi bir örtü gibi atıyor, güneş tepeme yükselinceye kadar öyle kalıyordum. (Bir gün kardeşim) Üneys bana:
"benim Mekke'de görülecek bir işim var. Sen bana baş-göz ol (eksikliğimi duyurma) dedi ve Mekke'ye gitti. Oraya varınca bana dönmekte gecikti. Nihayet geldi.
"Ne yaptın?" dedim.
"Mekke'de bir adama rastladım, senin (gibi farklı bir) din üzerine yaşıyor. Ancak O, kendisini Allah Teala'nın gönderdiğini zannediyor" dedi.
"Halk ne diyor?" diye sordum.
"Halk mı? Halk O'na şair diyor, kahin diyor, sahir (sihirbaz) diyor!" dedi. Esasen Üneys şairlerden biriydi. Tekrar sordum:
"Pekala sen ne diyorsun?"
"ben dedi, kahinlerin sözünü işittim, bilirim. Onunki kahin sözü değil. onun söylediklerini şiir çeşitlerine tatbik ettim. Hiçbirine uygun gelmiyor. Benden sonra kimse O'na şiir diyemez. Vallahi O doğru sözlüdür, kahinler ise hep yalancıdırlar!" dedi. Bu açıklama üzerine ben ona:
"Öyleyse benim işlerime de sen baş-göz ol, bir de ben gidip göreyim!2 dedim."
Ebu Zerr, gerisini şöyle anlatır:
"Mekke'ye geldim. Halktan zayıf bir adam buldum. Ona: "Şu Sabii (sapık) dediğiniz adam nerede?" diye sormuştum. Adam, beni göstererek:
"Burada bir sabii var! Burada bir sabii var!" diye bağırmaya başladı. Derken vadi halkı kesek ve kemiklerle üzerime hücum etti. Bayılarak yığılmış kalmışım.
Kendime gelip kalktığım zaman kırmızı bir dikili taş gibiydim. Zemzem'e kadar gittim. Kanlarımı yıkadım, suyundan biraz içtim.
Böylece otuz gün, gece ile gündüz arası kaldım. Bu esnada zemzem suyundan başka hiçbir taam almadım. Buna rağmen şişmanladım ve karnımın kıvrımları arttı. Ciğerimde açlık hissi duymadım. Mekkeliler, ay ışığı olan bir gecede uyurken Beytullah'ı tavaf eden yoktu. Onlardan sadece iki kadın, İsaf ve Naile (adındaki putlarına) dua ediyordu. Tavafları sırasında bana kadar geldiler. (Dayanamayıp):
"Onları birbirlerine nikahlayıverin bari!" dedim. Onlar dualarından vazgeçmeyip, tavaflarını yaparken yanıma kadar geldiler. Bu sefer:
"Onlar(a niye tapıyorsunuz)? Odundan farkları ne?" dedim. Kadınlar:
"(İmdat!) burada bir adam yok mu?" diye velvele kopararak gittiler. Tam o sırada kadınları Resûlullah aleyhissalatu vesselam ve Ebu Bekr radıyallahu anh tepeden inerlerken karşılayıp:
"(Niye bağırdınız) başınıza ne geldi?" derler. Kadınlar (onları daha tanımadan)"
"Ka'be ile örtüsü arasında bir sabii (sapık) var!" derler. Onlar sorarlar:
"Size ne dedi?"
" Bize ağzı dolduran (ağza alınmaz) sözler söyledi" derler. Derken Resûlullah aleyhissalatu vesselam geldi, Haceru'l-</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4425</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adam Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek:
"Ben açlıktan bitkinim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam derhal hanımlarından birine (adam) (gönderip yiyecek istedi. Ama kadın):
"Seni hak ile gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun yanımızda sudan başka bir şey yok" diye cevap verdi. Aleyhissalatu vesselam bunun üzerine diğer bir kadınına gönderdi. O da aynı şeyi söyledi. Aleyhissalatu vesselam sonunda:
"Bu (bitkin) açı kim misafir edip (doyurursa) Allah ona rahmet edecektir!" buyurdu. Ensardan Ebu Talha radıyallahu anh denen birisi kalkıp:
"Ey Allah'ın Resulü! Ben misafir edeceğim!" buyurdu ve onu evine götürdü. Evde hanımına:
"Yanında yiyecek bir şey var mı?" diye sordu. Hanım:
"Hayır, sadece çocukların yiyeceği var!" dedi. Bunun üzerine hanımına:
"Sen onları bir şeylerle avut, sonra da uyut. Misafirimiz girince, ona sanki yiyormuşuz gibi görünelim. <b><span style="color: red;">yemek</span></b> için elini tabağa uzatınca lambayı düzeltmek üzere kalk ve onu söndür!" diye tenbihatta bulundu. Kadın söylenenleri yaptı. Beraberce oturdular. Misafir yedi. Karı-koca geceyi aç geçirdiler.
Sabah olunca Aleyhissalatu vesselam'a geldiler. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Ebu Talha'ya:
"Dün gece misafirinize olan davranışınız sebebiyle Allah Teala Hazretleri taaccüp etti (ve güldü)!" buyurdu ve şu ayet-i kerime nazil oldu. (Mealen): "...Ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, onları kendi nefislerine tercih ederler" (Haşr 9).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4445</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Ben çocuklarla birlikte oynuyordum. Derken "Resûlullah aleyhissalatu vesselam geldi. Ben hemen bir kapının arkasına saklandım. (Beni orada bulup) enseme dokundu.
"Muaviye'ye git! Onu bana çağır!" dedi. (Ben derhal gittim ve) geldim:
"O <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yiyor!" dedim. "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, tekrar:
"Git Muaviye'yi bana çağır!" emrettiler. (Ben (yine gidip) döndüm ve:
"O <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yiyor!" dedim. Resûlullah tekrar:
"Git! Muaviye'yi bana çağır!" emrettiler. Benn yine gidip geldim ve:
"O <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yiyor!" dedim. Bunun üzerine: "Allah onun karnını doyurmasın!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4468</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ensar dayanağımdır, sırdaşımdır. İnsanlar sayıca artarken onlar azalacaklar. Öyleyse onların iyilerine yapışın, kusurlularını da affedin."
Buhari, İbnu Abbas radıyallahu anhüma'nın kaydettiği bir diğer rivayette: "Onlar azalacaklar" lafzının peşinde şu ziyadeye yer verir: "... Öyle ki <b><span style="color: red;">yemek</span></b>teki tuz gibi olacaklar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4520</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan anlatarak der ki: "Aleyhissalatu vesselam, Zeyd İbnu Amr İbnu Nüfeyl'e, Beldah'ın aşağı kısmında rastladı. Bu karşılaşma, Aleyhissalatu vesselam'a henüz vahiy gelmeye başlamazdan önce idi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir sofra ikram edildi, sofrada et de vardı. Aleyhissalatu vesselam sofradan <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten kaçındı ve onu Zeyd'e sundu. O da <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten kaçındı. Sonra Zeyd şunları söyledi:
"Ben sizin putlarınıza kestiğiniz etten yemem. Ben sadece Allah'ın ismi zikredilerek kesilenden yerim."
Zeyd, Kureyş'i kestikleri sebebiyle ayıplar ve şöyle derdi:
"Koyunu Allah yarattı. Onun için gökten yağmur indirdi, yerden de bitki çıkardı. Ama siz onu Allah'ın ismini zikretmeden kesiyorsunuz."
Böylece, Zeyd onların bu davranışlarının münker olduğunu ortaya koyuyordu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4634</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bu gece Rabbimden bir (melek, elçi olarak) geldi. -Bir rivayette ise şöyle demiştir: "Rabbim bana en güzel bir surette geldi" -ve: "Ey Muhammed!" dedi.
"Buyur Rabbim, emrindeyim!" dedim.
"Mele-i A'la(da bulunanların) nelerde yarıştıklarını biliyor musun?" dedi.
"Hayır!" dedim. Bunun üzerine elini omuzlarımın arasına koydu. Hatta onun serinliğini göğüslerimde hissettim. Derken semavat ve arzda olanları öğrendim. Sonra: "Ey Muhammed! Mele-i A'la (efradı) nelerde yarışır biliyor musun?" dedi.
"Evet! Dereceler(i artıran ameller)de, keffaretlerde. (Keffaretler ise)" yaya olarak cemaatlere gitmek, şiddetli soğuklarda abtesti tam almak, namazdan sonra namaz beklemektir. Kiim bunlara devam ederse hayır üzere yaşar, hayır üzere ölür, günah mevzuunda da annesinden doğduğu gündeki gibi olur" dedim. Sonra tekrar: "Ey Muhammed!" dedi.
"Buyurun emrinizdeyim!" dedim.
"Namaz kıldığın vakit, dedi, şunu oku: "Allahım, senden hayırları yapmamı, kötü şeyleri de terketmemi ve fakirleri sevmemi talep ediyorum! Kullarına bir fitne arzu edersen, beni, fitneye düşmeden, yanına al!"
(Gece bana gelen elçi -veya Rabbim- son olarak) dedi ki: "Dereceler ise, selamı yaymak, <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yedirmek, insanlar uyurken gece namaz kılmaktır!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4635</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cennette birtakım odalar vardır. Dışları içlerinden, içleri de dışlarından görülür."
Bunu işiten bir bedevi ayağa kalkıp: "Bu odalar kim(ler)e ait ey Allah'ın Resulü?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Sözü güzel yapan, <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yediren, oruca devam eden, gece herkes uyurken namaz kılan kimse(lere) ait!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4976</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh'ın anlattığına göre, Aleyhissalatu vesselam'a Deccal'den sormuştur. Aleyhissalatu vesselam da şu cevabı vermiştir:
"O (Deccal) çıktığı gün (aynen bir insan gibidir) <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yer. Ben size, onun hakkında, benden önceki peygamberlerden hiçbirinin kendi ümmetine anlatmadığı hususları anlatacağım: Onun sağ gözü meshedilmiştir (görmez), pertlektir, göz hadakası yoktur, sanki hadakası çevrim içinde bir balgam gibidir. Sol gözü de inciden bir yıldız gibidir. Onun beraberinde sanki cennet ve ateşin birer misli vardır. Ancak hakikatta ateşi cennet, suyu da ateştir. Haberiniz olsun! Onun yanında iki kişi vardır; köy halkını inzar ederler. Bu ikisi köyden çıkınca Deccal'in ashabından ilki oraya girer."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5084</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cehennem, Rabbine şikayet ederek: "Ey Rabbim! Bir parçam diğer bir parçamı <b><span style="color: red;">yemek</span></b>tedir" dedi. bununn üzerine, Allah Teala hazretleri ona, iki nefes almaya izin verdi: Bir nefes kışta, bir nefes de yazda. (Yazdaki nefesi) sizin rastladığınız en şiddetli sıcaktır. (Kıştaki nefesi de) sizin rastladığınız en şiddetli (soğuk olan) zemherirdir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5136</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas radıyallahu anhüma'dan anlatıldığına göre, "Kendisine mushaf yazmanın ücreti hakkında sorulmuştu. Şu cevapta bulundu:
"Bunda bir beis yok. Onlar, bu işte, ressam durumundadırlar, ellerinin emeğini <b><span style="color: red;">yemek</span></b>tedirler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5193</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubeyd İbnu Umeyr babası radıyallahu anh'tan anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir adam kebairden sormuştu, şöyle cevap verdiler:
"Onlar dokuzdur!" buyurdular ve saydılar: "Şirk, sihir, insan öldürmek, faiz <b><span style="color: red;">yemek</span></b>, yetim malı <b><span style="color: red;">yemek</span></b>, savaştan kaçmak, namuslu kadınlara iftirada bulunmak, anne ve babaya haksızlık, kıbleniz olan Beytu'l-Haram (da masiyet işlemey)i sağlığınız veya ölümünüzde helal addetmek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5249</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Osman en-Nehdi anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh, biz Utbe İbnu Ferkad ile Azerbaycan'da iken bize şöyle yazmıştı:
"Ey Utbe, (bu mal) ne senin emeğin, ne babanın emeği ne de annenin emeğidir. Öyleyse mü'minleri, evlerinde, kendi evinde doyduğun şeyden doyur. Zevk için <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten ve şirk ehlinin zinetinden, ipekli giymekten kaçın. Zira Resûlullah aleyhissalatu vesselam şu kadarı hariç ipekli giymekten yasakladı ve Resûlullah bize orta ve işaret parmağını kaldırarak birbirine bitiştirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5452</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ca'fer anlatıyor: "Ca'fer'in ölüm haberi geldiği zaman, Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Ca'fer ailesi için <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yapın! Çünkü onlara, onları meşgul eden (haber) geldi!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5521</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali İbnu Ebi eTalib radıyallahu anh anlatıyor: "Babam anlatmış ve demişti ki: "Kureyş büyüklerinden bir grubla Şam'a gitmiştik; beraberimde Muhammed aleyhissalatu vesselam da vardı. Yolda bir rahib(in manastırın)a yaklaştık ve yakınına konakladık. Develerimizi çözmüştük ki rahib yanımıza geldi. Daha önceki gelişlerimizde yanımıza hiç uğramamıştı. Aramızda dolaşmaya başladı ve Muhammed'i (bulup) elinden tuttu ve:
"Bu alemlerin efendisidir!" dedi. Kureyş büyükleri ona:
"Bu söylediğini nereden biliyorsun?" diye sordular. Adam:
"Ben onun sıfat ve evsafını bize indirilen kitapta bulmuşum! Nitekim siz yaklaştığınız zaman, O'na secde etmedik ne taş, ne ağaç kaldı, hepsi de secde ettiler. Bu cansız şeyler ancak bir peygambere secde ederler. Ben O'nu ayrıca peygamberlik mührüyle de biliyorum, bu mühür omuz başındaki düz kemiğe baş kısmının aşağısında bulunur, elma büyüklüğündedir" dedi. Sonra bizden ayrıldı, <b><span style="color: red;">yemek</span></b> hazırlayıp getirdi. Muhammed o sırada, develeri gözetliyordu. Yanımıza geldiğinde üzerinde ona gölge yapan bir bulut vardı. Yaklaşınca, halkın kendinden önce ağacın gölgesini kaptıklarını gördü. O da güneşte oturdu. Ağacın gölgesi, üzerine meyletti, onlar güneşte kaldılar. Rahib:
"Bakın, ağacın gölgesi O'nun üzerine meyletti" dedi. Rahib onların yanında iken, bu çocuğu Allah aşkına Rum (diyarın)a götürmeyin diye ricada bulundu ve: "Eğer O'nu götürürseniz, taşıdığı sıfatlarıyla O'nu tanırlar ve öldürürler" dedi. O, bu hususta Allah'ın adını vererek onlara ricada bulunurken, yan tarafına bir göz attı. Manastırına doğru gelen yedi Rum gördü. Onları karşıladı ve:
"Niye geldiniz?" dedi.
"Rahiplerimiz bize Araplar arasında çıkacak bir peygamberin bu ayda memleketimize doğru gelmekte olduğunu söylediler. (Buralara giriş sağlayan) her yola bir grup insan çıkarıldı. Biz de senin su yoluna gönderildik" dediler. Rahip: "Sizden daha hayırlı birini geride bıraktınız mı?" dedi. Onlar:
"O şahsın senin yolunun üzerinde olduğu bize haber verildi!" dediler. Rahib: "Allah'ın icra etmek istediği bir iş hakkında ne dersiniz, insanlardan bunu geri çevirebilecek biri var mı?" diye sordu. Onlar: "Hayır!" dediler. Rahip:
"Öyleyse şu kimseye biat edin. Zira bu, gerçek peygamberdir" dedi. Onlar da ona biat ettiler, Rahiple birlikte orada kaldılar. Sonra rahip bize döndü, ve:
"Allah için söyleyin, bunun velisi kim?" dedi. Beni kastederek: "Şu" dediler. Rahib bana hususi şekilde, geri dönmemiz için ricada bulundu. Ben de O'nu içlerinde, Hz. Ebu Bekr'in gönderdiği, Bilal'in de bulunduğu bir grup kimse ile geri çevirdim. Rahip O'na kek ve zeytinyağından azık koydu."
Rivayete: "Ebu Talib Şam için yola çıktı...." diye başlar ve yukarıda kaydedildiği şekilde zikreder. Yukarıdaki metni Rezin, Hz. Ali radıyallahu anh'ın babasından rivayeti olarak, kaydedilen elfazla tahric etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5579</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Zeyneb'in iddeti tamamlanınca, Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Zeyd radıyallahu anh'a: "Git onu bana (kendinden) iste!" dedi. Zeyd gitti. Zeyneb'e geldiği zaman hamurunu yoğuruyordu. Zeyd der ki: "Onu gördüğüm zaman içimde bir zorluk hissettim, ona bakamaz hale geldim. Sırtımı ona çevirerek, geri geri yaklaştım ve: "Ey Zeyneb! beni Resûlullah aleyhissalatu vesselam gönderdi. Seni istiyor" dedim. Zeyneb: "Ben (istihare yoluyla) Rabbimle istişare etmeden bir şey yapacak durumda değilim!" dedi ve kalkıp mescidine gitti. Derken Resûlullah'a vahiy geldi. Aleyhissalatu vesselam kalkıp izin almadan Zeyneb'in evine girdi. Zeyd der ki: Gündüzün ilerlemesiyle Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bize ekmek ve et yedirdiğini gördük.
<b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten sonra hak çıkmış, bazı kimseler evde kalmış sohbet ediyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da çıktı, peşinden ben de çıktım. Hanımlarının hücrelerine birer birer uğrayıp selam vermeye başladı. Onlar: "Ey Allah'ın Resûlü (yeni) hanımını nasıl buldun?" diyorlardı.
Hz. Enes radıyallahu anh der ki: "Bilemiyorum, "Halk çıktı!" diye ben mi haber verdim, başkası mı haber verdi. Aleyhissalatu vesselam gelip evine girdi. Ben de beraber girmek istedim. Benimle kendi arasına perde çekti. Örtünme ayeti nazil oldu. Halk, kendilerine verilen öğütten derslerini aldı: "Ey iman edenler! <b><span style="color: red;">yemek</span></b> için davet olunmadan Peygamber'in evine girip de orada <b><span style="color: red;">yemek</span></b> vaktini beklemeyin. Davet edildiğinizde ise girin, fakat yemeğinizi yedikten sonra sohbete dalmadan dağılın. Bu hareketiniz Peygamber'e eziyet verir. O da size bunu açıklamaktan sıkılır. Allah ise hakkı açıklamaktan çekinmez" (Ahzab 53).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5581</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hayber'e geldi. Allah kaleyi fethetmeyi müyesser kılınca, kendisine Safiyye Bintu Huyey İbnu Ahtab'ın güzelliğinden bahsedildi. Safiyye'nin kocası savaş sırasında öldürülmüştü. Kadın daha yeni evlenmişti. Aleyhissalatu vesselam, ganimetten pay olarak kendisine onu seçti. Oradan Safiyye ile birlikte çıktılar. Revha nem mevkiye geldiler. Aleyhissalatu vesselam orada gerdek yaptı. Sonra küçük bir yaygı içerisinde hays (denen hurma, yağ ve keş'ten mamul bir <b><span style="color: red;">yemek</span></b>) hazırladı. Sonra bana: "Etrafındakileri çağır!" buyurdu. Bu, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Safiyye için verdiği düğün yemeği idi. Sonra oradan Medine'ye hareket ettik. Resûlullah aleyhissalatu vesselam Safiyye için, bineğinin terkisine bir örtü seriyordu. Sonra devesinin yanında çömelip dizini dayadı. Safiyye radıyallahû anha, dizine basarak deveye bindi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5909</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Karanlık çöktüğü zaman veya gece geldiği zaman çocuklarınızı dışarı salmayın. Çünkü şeytanlar bu esnada her tarafa yayılırlar. Yatsı vaktinden bir müddet geçince, onları serbest bırakın. Kapını kapa, Allah'ın ismini zikret. Kandilini söndür, Allah'ın ismini zikret. <b><span style="color: red;">yemek</span></b> kabının ağzını kapa ve Allah'ın ismini zikret, (kapayacak bir şey bulamadığın taktirde (çubuk gibi) herhangi bir şeyi üzerine uzatıp koymak suretiyle de olsa (bunu yap)! Zira şeytan, kapalı kapıyı açamaz. Kandilleri söndürün, zira fasıkcık (fare), olur ki, fitili çeker de ev halkını yakar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6126</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Kürz radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(Henüz <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yemeyen) erkek çocuğun sidiğini temizlemek için su serpilir, kız çocuğunun sidiği ise yıkanarak temizlenir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6183</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Amcalarımdan biri, Resulullah aleyhissalatu vesselam için <b><span style="color: red;">yemek</span></b> hazırladı. Gelip Resulullah aleyhissalatu vesselam'a:
"Evimde <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yemenizi ve orada bir namaz kılmanızı arzu ediyorum" dedi. (Aleyhissalatu vesselam davete icabet ederek) evine geldi. Evinde şu hasırlardan biri vardı. Hasırın bir köşesinin namaz için hazırlanmasını emir buyurdu. Bunun üzerine üzeri süprüldü ve (yumuşaması için) üzerine su serpildi. Sonra Aleyhissalatu vesselam namaz kıldı. Biz de ona uyarak namaz kıldık."
Ebu Abdillah İbnu Mace der ki: "Hadiste geçen fahl kelimesi siyahlaşmış hasır manasına gelir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6460</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cerir İbnu Abdillah el-Beceli radıyallahu anh anlatıyor: "Biz (Resulullah zamanında), cenaze sahibinin evinde toplanmayı ve (ev halkının da bu toplananlar için) <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yapmalarını, yasaklanan matemden bir parça bilirdik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6502</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Sa'd İbnu Muaz'ın yanında iftar açmıştı. Şöyle buyurdular: "Yanınızda oruçlular iftar etti. <b><span style="color: red;">yemek</span></b>lerinizden ebrar olanlar yedi, size de melaikeler rahmet duasında bulundular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6503</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Bilal radıyallahu anh'a: "<b><span style="color: red;">yemek</span></b> ye, ey Bilal!" demişti. "Ben oruçluyum!" diye karşılık verdi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Biz rızıklarımızı yiyoruz. Bilal'in rızkının fazlı cennettedir. Ey Bilal yanında <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yenen oruçlunun kemiklerinin tesbih ettiğini ve meleklerin de onun için istiğfarda bulunduğunu hissettin mi?" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6673</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Beni Sûe kabilesinden bir adam anlatmıştır: "Ben Hz. Aişe radıyallahu anha'ya: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ahlakını bana haber ver!" demiştim. Şu cevapta bulundu: "Sen Kur'an'ın "Ve hiç şüphesiz sen pek yüce bir ahlak üzerindesin" (Kalem 4) ayetini okumadın mı?" (Aişe radıyallahu anha sözüne devamla) dedi ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) ashabıyla birlikte (hücremde) idiler. Kendisine <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yapmıştım. Hafsa da <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yapmıştı. Ama yemeği hazırlamada Hafsa benden önce davrandı. Ben cariyeme: "Git Hafsa'nın yemeğini dök!" dedim. O(nun cariyesi) yemeği Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın önüne tam koyacağı sırada cariyem yetişip ona vurdu ve tabak kırıldı, <b><span style="color: red;">yemek</span></b> ortalığa dağıldı. Resûlullah çabuk davranıp (kırıkları) bir araya getirdi, deri sofra üzerine dökülen <b><span style="color: red;">yemek</span></b>leri topladı ve (ashabıyla) yediler. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam benim kabımı (kırılana bedel, içindeki <b><span style="color: red;">yemek</span></b>le birlikte) Hafsa'ya gönderdi ve: "Kırılan kabınız yerine bu kabı alınız, içerisindeki yemeği de yiyiniz" buyurdu." Aişe devamla der ki: "Ben işlediğim (bu densizliğe hak ettiğim gücenmenin izini) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın mübarek yüzlerinde hiç görmedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6703</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Bir bedevi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a gelerek, Efendimizin uhdesinde bulunan alacağını istedi ve bunu yaparken sert davrandı. Hatta: "Borcunu ödeyinceye kadar seni taciz edeceğim" dedi. Ashab-ı Kiram hazretleri bedeviyi azarlayıp: "Yazık sana! Kiminle konuştuğunu bilmiyorsun galiba!" dediler. Adam: "Ben hakkımı talep ediyorum" dedi. Aleyhissalatu vesselam, ashabına: "Sizler niçin hak sahibinden yana değilsiniz?" buyurdu ve Havle Bintu Kays radıyallahu anha'ya adam göndererek: "Sende kuru hurma varsa benim borcumu ödeyiver. Hurmamız gelince borcumuzu sana öderiz" dedi. Havle: "Hay hay! Babam sana kurban olsun Ey Allah'ın Resûlü!" dedi. Kadın, Resûlullah'a borç verdi, O'da bedeviye olan borcunu kapadı ve ayrıca <b><span style="color: red;">yemek</span></b> ikram etti. (Bu tavırdan memnun kalan) bedevi: "Borcunu güzelce ödedin. Allah da sana mükafaatını tam versin" diye memnuniyetini ifade etti: Aleyhissalatu vesselam da: "İşte bunlar (borcunu hakkıyla ödeyenler) insanların hayırlılarıdır. İçindeki zayıfların, incitilmeden haklarını alamadıkları bir cemiyet iflah olmaz" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6836</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Alkame İbnu Mücezzez radıyallahu anh'ı, benim de içinde bulunduğum bir askeri birliğin başında savaşa gönderdi. Kumandan gazvesinin başına geçince veya yolda belli bir yere varınca, askerlerden bir grup, kendisinden (ayrı gitmek) hususunda izin istedi. Onlara izin verdi. Başlarına Abdullah İbnu Huzafe İbnu Kays es-Sehmi'yi sorumlu tayin etti. Ben onunla savaşanlar içerisinde idim. Yolun bir yerine gelmiştik, (mola sırasında) askerlerden bazıları ısınmak veya üzerinde (<b><span style="color: red;">yemek</span></b>) yapmak maksadıyla bir ateş yaktılar. Komutanımız Abdullah -ki şakacı birisiydi- "sizin üzerinizde itaat edilmek ve sözü dinlenmek hakkım yok mu?"diye sordu. Askerler: "Elbette var!" dediler. "Öyleyse, dedi ne emredersem yapacaksınız değil mi?" Askerler yine: "Elbette!" dediler. Bunun üzerine komutan: "Şu halde size, şu ateşe atılmayı emrediyorum" dedi. Askerlerin birkısmı kalkıp emri yerine getirmeye hazırlandılar. Abdullah, onların ateşe atılacaklarına inanınca: "Kendinizi tutun, ben size şaka yapmıştım" dedi.
Medine'ye dönünce, bu hadiseyi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a anlattılar. Efendimiz şöyle buyurdular: "Onlardan (yani başınızdakilerden) kim size Allah'a isyanı emrederse ona itaat etmeyin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6905</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Biz onların, yani mecusilerin köpek ve kuşlarının avladıklarını <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten nehyolunduk.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6917</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Selamı yaygınlaştırın, <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yedirin, Allah Teala hazretlerinin size emrettiği şekilde kardeşler olun!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6918</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Muhakkak ki bir kişilik <b><span style="color: red;">yemek</span></b> iki kişiye yeter, iki kişilik <b><span style="color: red;">yemek</span></b> de üç ve dört kişiye yeter. Dört kişilik <b><span style="color: red;">yemek</span></b> de beş-altı kişiye yeter."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6919</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim, evinin hayır ve bereketini Allah Teala hazretlerinin artırmasını diliyorsa, yemeğe otururken ve <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten kalkarken ellerini yıkasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6920</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam heladan çıkmışlardı. Bu esnada bir <b><span style="color: red;">yemek</span></b> getirildi. Bir adam: "Ey Allah'ın Resulü! Size abdest suyu getirmeyeyim mi?" dedi. Efendimiz: "Namaz mı kılacağım ki, (şimdilik gerek yok)" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6921</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Büsr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir koyun (parçası) hediye etmiştim. Aleyhissalatu vesselam onu <b><span style="color: red;">yemek</span></b> üzere, dizlerinin üzerine oturdu. Bir bedevi: "Bu ne biçim oturuştur?"dedi. Resûlullah: "Allah beni mütevazi bir kul olarak yarattı, kibirli, kasılan biri yapmadı" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6922</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir defasında) Ashabından altı kişiyle beraber <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yiyordu. Bir bedevi gelerek (hazır) yemeği iki lokmada ye(yip bitir)di. Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Eğer bu (müsafir) "Bismillah" deseydi, (<b><span style="color: red;">yemek</span></b>) hepinize yeterdi. Öyleyse biriniz <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yediği vakit "Bismillah" desin: Yemeğin başında "Bismillah" demeyi unutacak olursa, (hatırlayınca) "Bismillahi fi evvelihi ve ahirihi (başında da sonunda da bismillah)" desin!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6926</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Birinize, hizmetçisi, (hazırlamak için) zahmetini ve hararetini çektiği bir <b><span style="color: red;">yemek</span></b> getirdiği vakit, onu da çağırsın ve kendisiyle beraber o da yesin. Eğer bunu yapmazsa, hiç olsun bir lokma alıp eline koysun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6928</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sofra kuruldumu, hiç kimse sofra toplanıncaya kadar <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten kalkmasın. Doysa bile, herkes bırakmadan, <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten elini çekmesin, yemeye devam etsin. Zira kişi (erken çekilirse) arkadaşını mahçup eder, o da bırakır. Halbuki arkadaşının daha yemeye ihtiyacı vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6929</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Esma Bintu Yezid radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir <b><span style="color: red;">yemek</span></b> getirilmişti. Bize de teklif edildi. "İştihamız yok" dedik. Aleyhissalatu vesselam: "Açlıkla yalanı birleştirmeyiniz" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6931</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Annem Ümmü Süleym Resulullah aleyhissalatu vesselam'a benimle bir sepet taze hurma gönderdi ama evinde bulamadım. Bana bir azadlısının kendisi için hazırladığı bir yemeğe çağrıldığını, oraya gittiğini söylediler. Yanına ben de gittim. Yemeğini <b><span style="color: red;">yemek</span></b>te idi. Aleyhissalatu vesselam kendisiyle beraber yemem için beni de çağırdı."
Enes devamla der ki: "(Ev sahibi) etli ve kabaklı bir tirid hazırlamıştı. Meğer Aleyhissalatu vesselam kabağı severmiş. Ben (bunu görünce) kabağı toplayıp Aleyhissalatu vesselam'ın önüne yakın bırakmaya başladım. Yemeği yediğimiz zaman Aleyhissalatu vesselam evine döndü. (Ben de hurma) sepetini önüne sürdüm. Resûlullah hurmayı yemeye ve taksim etmeye başladı, sepetteki hurmayı böylece bitirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6933</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Dünya ve cennet ehlinin <b><span style="color: red;">yemek</span></b>lerinin efendisi ettir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6949</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam yün (elbise) giydi, yamalı papuç giydi." Enes şunu da ilave etti: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'beşi ' yemeği yedi ve sert elbise giydi."
(Enes'in ravisi) Hasen'e soruldu: "Beşi' dediğin <b><span style="color: red;">yemek</span></b> nedir?" O şu cevabı verdi: "Arpanın iri öğütülmüşüdür, ağızdaki lokmayı kişi, ancak bir yudum su ile yutabilirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6950</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Atiyye İbnu Amir el-Cüheni radıyallahu anh anlatıyor: "Selman radıyallahu anh, <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yerken, biraz daha yemesi için ısrar edilince şöyle demişti: "(Yediğim miktar) bana yeter. Zira ben Aleyhissalatu vesselam'ı işittim. Buyurmuşlardı ki: "Dünyada insanların doyasıya en çok yiyeni, Kıyamet günü açlığı en uzun olacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6956</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Hayır, içerisinde <b><span style="color: red;">yemek</span></b> yenen eve, bıçağın deve hörgücüne ulaşmasından daha hızlı ulaşır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6958</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Babam Ömer yanıma girmişti. Ben o sırada sofradaydım. Sofranın başında kendisine yer açtık. (Babam oturdu ve:) "Bismillah" dedi. Sonra elini yemeğe vurup bir lokma aldı. Sonra bir lokma daha alarak ikiledi. Sonra da: "Ben bu <b><span style="color: red;">yemek</span></b>te bir yağ tadı aldım. Bu, etin yağının tadı değildir" dedi. Ben: "Ey mü'minlerin emiri! Ben semiz et almak için çarşıya çıkmıştım. Pek pahalı buldum. Bunun üzerine, bir dirhemlik zayıf et aldım. Ona bir dirhemlik de yağ ilave ettim. Böylece bütün aile fertlerinin kemiklerden faydalanmasını arzu ettim" dedim. (Babam) Ömer dedi ki: "Bu iki şey, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın sofrasında asla biraraya gelmediler. Efendimiz birini yediyse diğerini tasadduk etti."
Ben: "AI! ey mü'minlerin emiri. Ben bir kere yapmış bulundum. Bundan böyle bu iki şey benim soframda da asla beraber bulunmayacak!" dedim. Babam yine de: "Hayır! Ben bunu yapamam!" dedi (ve yemedi)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6982</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam "geçmiş olsun" ziyareti için uğradığı bir hastaya: "Bir şey <b><span style="color: red;">yemek</span></b> arzu ediyor musun?" diye sordu. Adam: "Kek!" dedi. Resûlullah: "Hay hay!" dedi ve hastaya kek aradılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7193</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ye'cüc ve Me'cüc (seddi) her gün kazarak nihayet güneşin ışığını görmeye yakın, başlarındaki kişi onlara: "Haydi dönün, kazımıza yarın devam ederiz!" der. Allah Teala hazretleri, sabah oluncaya kadar seddi eski güçlü haline iade eder. Bu hal onların müddetleri doluncaya kadar devam edecek. Vakit dolup da Allah onları insanların üzerine göndermek istediği zaman, aynı şekilde yine kazacaklar, güneşin ışığını görecekleri gedik açılacağı zaman, başlarındaki "haydi dönün inşaallah yarın kazmaya devam ederiz" diyecek. Onlar da "inşaallah!" diyecekler; ertesi günü gelecekIer. Bu sefer seddi bıraktıkları gibi bulacaklar. Yine kazacaklar, bu sefer insanların üzerine çıkacaklar ve (uğradıkları) suyu içip tüketecekler. İnsanlar, onlara karşı kalelerine çekilecekler. Bu sefer onlar da oklarını göğe atacaklar. Okları, üzeri kanlı olarak geri dönecek. Bunun üzerine Yecüc ve Mecüc: "Biz yeryüzündeki insanları kahrettik ve göktekilere de galebe çaldık" diyecekler. Sonra Allah, onların enselerine musallat olacak deve kurtlarını gönderecek, bunlarla onları öldürecek."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam devamla dedi ki: "Nefsim elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun ki, yerdeki hayvanlar onların etlerini <b><span style="color: red;">yemek</span></b> suretiyle muhakkak ki iyice semirecek ve memeleri sütle dolacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7227</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir gün sıcak bir <b><span style="color: red;">yemek</span></b> getirilmişti. Yedi ve <b><span style="color: red;">yemek</span></b>ten çıkınca: "Elhamdülillah, şu şu vakitten beri mideme sıcak bir <b><span style="color: red;">yemek</span></b> girmemişti" buyurdu."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-69423526756925477212014-01-15T13:09:00.001-08:002014-01-15T13:09:30.743-08:00Ölüm Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">19</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (kerremallahu vechehu) diyor ki: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdu: "Kişi dört şeye inanmadıkça mü'min olmuş sayılmaz: Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın kulu ve elçisi Muhammed olduğuma, beni (bütün insanlara) hakla göndermiş bulunduğuna şehadet etmek, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>e inanmak, tekrar dirilmeye inanmak, kadere inanmak"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">149</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) omuzumdan tuttu ve: "Sen dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol" buyurdu.
İbnu Ömer (radıyallahu anh) hazretleri şöyle diyordu: "Akşama erdinmi, sabahı bekleme, sabaha erdinmi akşamı bekleme. Sağlıklı olduğun sırada hastalık halin için hazırlık yap. Hayatta iken de <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> için hazırlık yap."
Tirmizi'nin rivayetinde, "yolcu gibi ol" sözünden sonra şu ziyade var: "Kendini kabir ehlinden added."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">167</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim, şöyle diyordu: "Kişinin yapacağı en üstün iyiliklerden biri, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünden sonra babasının dostlarına sıla-ı rahimde bulunmasıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">396</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu'ş-Şihhir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Elhahümü't-tekasür sûresini okurken yanına geldim. Bana: "İnsanoğlu malım malım der. Halbuki ademoğlunun yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve sağlığında tasadduk edip gönderdiğinden başka kendisinin olan neyi var? (Gerisini <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>le terkeder ve insanlara bırakır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">405</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben, ahşab evimi tamir için çamurlamakla meşguldüm. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana uğradı ve: "Bu da ne Ey Abdullah?" buyurdu. Ben: " Evin tamiriyle meşgulüm" dedim. "<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>(ün gelmesi) ve bu ev(in yıkılmasın)dan daha çabuktur" buyurdu.
Bir rivayette: "Ben emr-i Hakk'ın gelmesini bun(un yıkılmasın)dan daha çabuk görüyorum" buyurmuştur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">532</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "İster, amelce iyi, müttaki, isterse amelce kötü, facir kişi olsun, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> herkes hakkında hayırlıdır" buyurduktan sonra şu ayeti okudu: "İnkar edenler, kendilerine vermiş olduğumuz muhletin sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara ancak, günahları çoğalsın diye mühlet veriyoruz. Alçaltıcı azab onlaradır, (Al-i İmran, 178). Sonra da şu ayeti okudu: "Fakat Rablerinden sakınanlara, Allah katından ziyafetler bulunan, içlerinden ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetler vardır. Allah katındaki şeyler iyi olanlar için daha hayırlıdır" (Al-i İmran, 198).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">595</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: Benu Sehm'den bir kişi, Tecimüd'-Dari ve Adiy İbnu Bedda ile birlikte yola çıktı. Es-Sehmi, hiç Müslüman bulunmayan bir yerde vefat etti. Terikesini Temin ve Adiyy getirdiler. Ancak (Sehmi'nin yakınları vasiyette adı geçen) gümüş işlemeli bir kabı (teslim edilen mallar arasında) bulamadılar. (Şikayet üzerine) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bu hususta ikisine (Temim ve Adiyy'e) yemin ettirdi. Sonra kap Mekke'de bulundu. Kabın yanlarında bulunduğu kişiler: "Biz bunu Temin ve Adiyy'den aldık" diye yemin ettiler. Sehmi'nin yakınlarından iki kişi de kalkıp Allah'a yemin ederek: "Bizim şahitliğimiz o ikisinin şehadetinden daha doğrudur, kap da arkadaşımıza aittir" dediler.
İbnu Abbas der ki şu ayet bunlar hakkında nazil oldu: "Ey iman edenler! <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> birinize geldiği zaman vasiyet ederken içinizden iki adil kimseyi, şayet yoklukta olup başınıza da <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> müsibeti gelmişse, namazdan sonra alıkoyacağınız, -şüpheleniyorsanız, "Akraba bile olsa yeminle hiçbir değeri değiştirmeyeceğiz, Allah'ın şahidliğini gizlemiyeceğiz, yoksa şüphesiz günahkarlardan oluruz" diye yemin eden- sizden olmayan iki kişiyi şahid tutun. Eğer bu şahidlerin günah işlemiş oldukları ortaya çıkarsa ölene kadar yakın hak sahibi diğer kişi bunların yerine geçer ve "bizim şahidliğimiz ikisininkinden de daha doğrudur, biz aşırı gitmedik, yoksa şüphesiz zulmedenlerden oluruz" diye Allah'a yemin ederler. Bu, şahitliği gerektiği gibi yapmalarını veya yeminlerinden sonra yeminlerin kabul edilmesinden korkmalarını daha iyi sağlar. Allah'tan sakının, dinleyin, Allah fasık kimselere yol göstermez" (Maide, 106-108);</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">613</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allahu Zü'l-Celal hazretleri Adem (aleyhissalatu vesselam)'i yarattığı zaman sırtını meshetti. Bunun üzerine kıyamete kadar onun neslinden yaratacağı insanlardan herbirinin iki gözü arasına nurdan bir parlaklık koydu. Sonra hepsini Adem (aleyhisselam)'e arzetti. Adem (aleyhisselam):
"-Ey Rabbim bunlar da kim?" diye sordu.
"-Bunlar senin zürriyetindir" dedi.
Onlardan bir tanesi dikkatini çekti, gözlerinin arasındaki parlaklık çok hoşuna gitmişti.
"-Ey Rabbim şu da kim?" diye sordu.
"-Davud!" deyince.
"-Pekala ne kadar ömür verdin?" diye sordu.
"-Altmış yıl!" dedi.
Adem:
"-Ey Rabbim, ona benim ömrümden kırk yıl ilave et!" dedi.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: Hz. Adem'in yaşı kırk yıl eksik olarak kesinleşince hemen <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> meleği geldi. Adem (aleyhisselam) ona:
"-Yani benim ömrümden kırk yıl daha geride kalmadı mı?" dedi. Melek:
"-İyi ama, dedi, sen onu oğlun Davud'a vermedin mi?"
Adem inkar etti, zürriyeti de inkar etti, Adem unuttu ve meyveden yedi. Zirriyeti de unuttu. Adem hata işledi, zürriyeti de hata işledi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">701</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah(aleyhissalatu vesselam) okudu: "Ey Muhammed! Hala gaflet içinde bulunanları ve hala inanmayanları, onları işin bitmiş olacağı o hasret günü ile uyar" (Meryem 39). Sonra dedi ki: "(Kıyamet günü) <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> alaca bir koç suretinde getirilir. Cennetle cehennem arasında yer alan sur üzerinde durdurulur. Önce:
-"Ey cennet ahalisi!" diye bağırılır, onlar başlarını kaldırırlar. Sonra:
-"Ey cehennem ahalisi!" diye bağırılır, onlar da başlarını kaldırırlar. Sonra sorulur:
-"Bunu tanıdınız mı, nedirbu? Hepsi birden:
-"Evet tanıdık, derler. Bu <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>dür"
Koç yatırılır ve kesilir. Eğer, Allah cennet ahalisi için hayata hükmetmemiş olsaydı, neşeyle ölürlerdi. Cehennem ahalisi için de Allah hayata, bekaya hükmetmemiş olsaydı onlar da üzülerek ölürlerdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">759</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "O şehrin en uç, (kenar)ından koşarak bir adam geldi: "Ey kavmim, dedi, uyun o gönderilmiş olanlara; uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o kimselere. Onlar hidayete ermiş (zatlar)dır. Ben beni yaratana neden kulluk etmiyecekmişim? Siz (hepiniz) ancak ona döndürü(lüp götürü)leceksiniz. Ben O'ndan başka tanrılar edinir miyim? Eğer O çok esirgeyici (Allah), bana bir zarar (yapmak) isterse onların (iddia ettiğiniz) şefaati bana hiçbir faide vermez. Onlar beni asla kurtaramazlar. Şüphesiz ben o takdirde mutlak apaçık bir sapıklık içindeyim (demek)dir. Gerçek, ben Rabbinize iman ettim. İşte bunu benden duyun. (Ona): Gir cennete, denildi. (O da): Ne olurdu dedi, kavmim bilselerdi, Rabbimin beni bağışladığını, beni (cennetle ikram) edilenlerden kıldığını"(Ya-Sin, 20-27) mealindeki ayetler hakkında şu açıklamada bulundu: "Bu zat hayatında da, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünde de kavmine nasihatta bulundu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">792</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Ey insanlar! Doğrusu biz, sizleri bir erkekle bir kadından yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki, birbirinizi kolayca tanıyasınız.." (Hucurat, 13) ayetinde geçen şuub'u "büyük kabileler", kabail'i de kabilenin alt b<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü olan boylar olarak açıklamıştır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">814</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) buyurdu ki: "Hz. İsa (aleyhisselam)'dan sonra bir kısım melikler Tevrat ve İncil'i tahrif ettiler. Aralarında mü'min olanlar da vardı, bunlar Tevrat ve İncil'i okuyorlardı. (Müminlerin okuduklarından rahatsız olan) bazıları, meliklerine şöyle dediler: "Bunların bize yaptığı hakaretten daha ağır hakaret, savurdukları küfürden daha galiz küfür görmedik. Kitapta, "Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendisidirler"(Maide, 44) diye okuyup, kitaptan gösterdikleri ayetlerle bizi yaptığımız işlerden dolayı kınıyorlar (kafır, fasık oldunuz diyorlar.) Onları çağırıp uyarın, bizim okuduğumuz gibi okusunlar, bizim inandığımız gibi inansınlar."
Melik onları çağırıp topladı, ya <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü ya da tahrif edilmiş haliyle Tevrat ve İncil'i okumaktan birini tercih etmelerini teklif etti: Onlar:
"- İstediğiniz bu mu? bizi bırakın (bir düşünelim)!" dediler. Sonra bunlardan bir kısmı:
"- Bize bir kule inşa edin, bizi içine tıkın, yiyecek ve içeceğimizi çekebileceğimiz (ip gibi) bir şeyler de verin, böylece bizden size hakaret sayılacak bir şey ulaşmamış olur" dedi. Diğer bir kısmı da:
"- Bırakın bizi başımızı alıp gidelim. Yeryüzünde dolaşır, vahşi hayvanlar gibi yer içeriz. Bizi kendi memleketinizde (faaliyet yapar) bulursanız öldürürsünüz" dedi. Bir grup da:
"- Bize ıssız bir arazinin ortasında evler inşa ediverin. Biz orada kendi başımıza kuyular açıp ziraat yapalım, sizinle hiç konuşmayalım, sizlere uğramıyalım da!" dedi. Bunların her kabilede samimi yakınları vardı. İsteklerini kabul ettiler (ve öldürmediler). Cenab-ı Hakk (onların kalbine, şu ayette temas buyurduğu) ruhbaniyeti inzal buyurdu:
"...Üzerlerine bizim gerekli kılmadığımız fakat kendilerinin güya Allah'ın rızasını kazanmak için ortaya attıkları rahbaniyete bile gereği gibi riayet etmediler. İçlerinde inanmış olan kimselere ecirlerini verdik. Ama çoğu yoldan çıkmışlardır" (Hadid, 27).
Geri kalanlar da şöyle dediler:
"- Falancaların ibadet ettiği gibi biz de ibadet edelim. Falancaların yeryüzünde dolaştığı gibi biz de dolaşalım, falancaların edindiği gibi biz de evler edinelim."
Bunlar şirkleri üzerine devam eden kimselerdi. Bunlar kendilerine uydukları (diğer) kimselerin imanlarını da bilmiyorlardı. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e nübüvvet geldiği zaman, bu ruhbanlardan pek az kimse kalmıştı. Bu kişi, mabedinden indi, seyyah olup dolaşan bir kişi seyahatinden döndü, bir kişi de manastırından çıktı. Bunlar gelip iman ettiler ve tasdikte bulundular. (Bütün Ehl-i Kitap hakkında) Cenab-ı Hakk şöyle buyurdu: "Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Onun peygamberine de iman edin ki, (Allah) size rahmetinden iki kat nasib versin" (Hadid, 28).
Burada zikri geçen iki kat nasibden biri: Hz. İsa (aleyhisselam)'ya İncil'e ve Tevrat'a olan imanları sebebiyledir, diğeri de Hz. Muhammed aleyhissalatu vesselam)'e olan imanları ve onu tasdikleri sebebiyledir.
(Ayet şöyle devam ediyor): "Sizin için yardımıyla </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">832</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) bir keresinde: "Kimin haccedecek kadar veya zekat farz olacak kadar malı olur da bu farzları ifa etmezse, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> sırasında geri dönüş (rec'a) taleb eder" buyurmuştu.
Bir adam kendisine: "Ey İbnu Abbas, Allah'tan kork, geri dönüşü küffar taleb edecektir" dedi. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Ben size bu hususta ayet okuyayım" dedi ve şu ayeti okudu:
"Ey iman edenler, sizi ne mallarınız, ne evlatlarınız Allah'ın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Herhangi birinize <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> gelip de: "Ey Rabbim, beni yakın bir müddete kadar geciktirseydin de sadaka verip dursaydım, iyi adamlardan olsaydım" diyeceğinden evvel size rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayın. Halbuki Allah hiçbir kimseyi eceli gelince, asla geri bırakmaz. Allah ne yaparsanız, hakkıyla haberdardır" (Münafıkün 9-11 )
Adam tekrar: "Zekat vermeyi gerekli kılan miktar nedir?" diye sordu. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Mal iki yüz (dirheme) ulaşır ve geçerse." Adam: "Pekala, haccı gerekli kılan şey nedir`?" diye sordu. İbnu Abbas:
"- Azık ve binek!" cevabını verdi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">860</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) mescidde iken huzuruna girdim. Bana:
"- Ey Ebu Zerr mescide tahiyye (selam vermek) gerekir" buyurdu. Ben:
"- Mescide verilecek selam nedir?" diye sorunca:
" (Girince) kılacağın iki rek'at namazdır" dedi. Ben:
"- Ey Allah'ın Resûlü, Hz. İbrahim ve Hz. Musa'nın suhuf1arında olanlardan herhangi bir şey size indirildi mi?" diye sordum, şu cevabı verdi:
" Ey Ebu Zerr! (Evet, şu mealdeki ayetler indi deyip okudu:)
"Şüphesiz iyi temizlenen ve Rabbinin adını zikredip de namaz kılan kimse umduğuna erişmiştir. Belki siz dünya hayatını (ahiretten) üstün tutarsınız. Halbuki ahiret daha hayırlı, daha süreklidir. Şüphesiz ki bunlar evvelki sahifelerde, İbrahim ile
Müsa'nın sahifelerinde de vardır" (A'la,14-19).
Ben tekrar sordum:
"- Ey Allah'ın Resûlü, Hz. İbrahim ve Hz. Musa (aleyhimasselam)'nın suhuflarında ne vardı?"
" Bunlarda, dedi, hep ibretli şeyler vardı. (mesela şöyle denmişti):
"<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü görüp bildiği halde gamsız-kedersiz yaşayana şaşarım. Cehenneme kesinlikle inandığı halde gülene şaşarım. İçinde yaşayanlarla birlikte dünyanın devamlı değiştiğini görüp de ondan tatmin bulana şaşarım. Kadere inanıp da (haram-helal ayırımı yapmadan hırsla mal peşinde) yorulana şaşarım. Ahiret hesabına inanıp da o maksadla çalışmayana şaşarım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">926</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Haris İbnu Süveyd anlatıyor: "Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) bize iki hadis rivayet etti. Bunlardan biri Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)' dendi, diğeri de kendisinden. Dedi ki: "Mü'min günahını şöyle görür: "O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ düşer mi diye korkar durur. Facir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür" İbnu Mes'ud bunu söyledikten sonra eliyle, Şöyle diyerek, burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır.
Sonra dedi ki: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini duydum: "Allah, mü'min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir: "Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir. Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup uyur. Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp: "Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım" der. Gelip <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. İşte Allah'ın, mü'min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır. "
Müslim'in bir rivayetinde şu ziyade var: "(Sonra adam sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle dedi: "Ey Allah'ım, sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">931</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir rahib tarifedildi. Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkanının olup olmadığını sordu. Rahib: "Hayır yoktur!" dedi. Herif onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı.
Adamcağız, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine alim bir kişi tarif edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkanı olup olmadığını sordu. Alim: "Evet, vardır, seninle tevben arasına kim perde olabilir?" dedi. Ve ilave etti:
" Ancak, falan memlekete gitmelisin. Zira orada Allah'a ibadet eden kimseler var. Sen de onlarla Allah ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer. "
Adam yola çıktı. Giderken yarı yola varır varmaz <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> meleği gelip ruhunu kabzetti. Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilafa düştüler. Rahmet melekleri: "Bu adam tevbekar olarak geldi. Kalben Allah yönelmişti" dediler. Azab melekleri de: "Bu adam hiçbir hayır işlemedi" dediler.
Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir başka melek, yanlarına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara: "Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha yakınsa ona teslim edin" dedi. Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzu ettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet melekleri aldılar."
Bir rivayette şu ziyade var: "Bir miktar yol gidince, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> gelip çattı. Adamcağız yönünü salih köye doğru çevirdi. Böylece o köy ehlinden sayıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">956</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurdular:
"Sizden hiç kimse, maruz kaldığı bir zarar sebebiyle <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü temenni etmesin. Mutlaka bunu yapmak mecburiyetini hissederse, bari şöyle söylesin: "Rabbim, hakkımda hayat hayırlı ise yaşat, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> hayırlı ise Canımı al!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">957</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kays İbnu Ebi Hazım anlayıtor: "Habbab İbnu Eret (radıyalahu anh)'in yanına girmiştim. Karnından yedi yeri dağlatmıştı. Bana:
"Eğer Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü taleb etmekten bizi men etmeseydi mutlaka onu taleb ederdim" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">988</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Muğire (radıyallahu anh) dedi ki: "Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam), Rabbimizin risaletini getirmiştir. Bir de bize bildirdi ki, bizden kim öldürülürse cennetlik olacaktır. Bu sebeple biz, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü, sizin hayatı sevdiğinizden daha çok seviyoruz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">994</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Raşid İbnu Sa'd, ashaba mensup birinden naklen anlatıyor: "Bir zat Resûlullah'a gelip: "Ey Allah'ın Resûlü, niye şehid dışında kalan mü'minler kabirde imtihan edilirler?" diye sordu. Resûlullah şu cevabı verdi: "Şehidin <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> anında tepesinin üstünde kılıç parıltısını hissetmesi imtihan olarak ona kafidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">995</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Şehidin <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> (darbesinden) duyduğu ızdırab sizden birinin çimdikten duyduğu ızdırap kadardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1473</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yevm-i nahr'de alacalı, boynuzlu ve iğdiş edilmiş iki koç kesti. Koçları kesmek üzere (yatırıp kıbleye) yöneltince: "Şüphesiz ki ben, bir muvahhid (Allah'ı bir tanıyıcı) olarak yüzümü o gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a yönelttim. Ben müşriklerden değilim" ve "Şüphesiz benim namazım da, menasikim de, hayatım da, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>üm de hiçbir ortağı olmayan, alemlerin Rabbi Allah'ındır. Ben böylece emrolundum. Ben (bu ümmette) Müslüman olanların ilkiyim" (En'am 162) (ayetlerini okudu ve:)
"Ey Rabbim (bu kurban bize) sendendir, senin rızan için (kesiyoruz) ve sana (ulaşacak)tır. Ey Rabbim, Muhammed ve ümmetinden bunu kabul buyur. Bismillahi vallahu ekber!" deyip, sonra koçu kesti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1558</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Abdullah İbnu Sa'd İbni Ebi s-Sarh Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e katiplik yapıyordu. Şeytan ayağını kaydırdı; adam irtidad ederek kafırlere sığındı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Fetih günü, onun öldürülmesini emretti. Ancak, Hz. Osman (radıyallahu anh) onu himayesi altına aldı. Resûlullah da bu himayeyi tanıdı."
Bu hadis Tefsir b<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünde, Nahl süresinin tefsiri sırasında Nesai rivayeti olarak daha uzun bir hadiste geçmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1559</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ukl ve Ureyne kabilelerinden bir grup insan Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanına gelip:
Ey Allah'ın Resûlü! Biz hayvancılıkla uğraşıp sütle beslenen (çöl) insanlarıyız, (çift-çubukla uğraşan) köylüler değiliz" dediler. Bu sözleriyle, Medine'nin havasının kendilerine iyi gelmediğini ifàde ettiler. Resûlullah, onlara (hazineye ait) develerin ve çobanın (bulunduğu yeri) tavsiye etti. Kendilerine oraya gitmelerini, develerin sütlerinden ve bevillerinden içmelerini söyledi. Gittiler, Harra bölgesine varınca, İslam'dan irtidad ettiler. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'ın çobanını da öldürüp develeri sürdüler. Haber, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e
ulaştı.
Resûlullah, derhal arkadaşlarından takipçi çıkardı (yakalanıp getirildiler). Gözlerinin oyulmasını, ellerinin kesilmesini ve Harra'nın bir kenarına atılmalarını ve o şekilde <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>e terkedilmelerini emretti. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1562</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Allahu Teala Kur'an-ı Kerim'inde: "Kadınlarınızdan fuhşu irtikab edenlere karşı içinizden dört şahid getirin. Eğer şehadet ederlerse onları <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> alıp götürünceye, yahud Allah onlara bir yol açıncaya kadar. kendilerini evlerde alıkoyun (insanlarla ihtilattan menedin)" buyurdu. (Nisa 15).
Cenab-ı Hakk, bu ayette (zina meselesinde) önce kadını zikrettikten sonra, erkeği kadınla birlikte ele alarak şöyle demiştir: "Sizler-den fuhşu irtikab edenlerin her ikisini de (kınayarak) eziyete koşun. Eğer tevbe edip (nefislerini) ıslah ederlerse artık onlara (eziyetten) vazgeçin. çünkü Allah tevbeleri çok kabul eden, en çok esirgeyendir" (Nisa 16). Cenab-ı Hakk bu ayeti, celde ayetiyle neshederek şöyle buyurdu: "Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer deynek vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız bunlara, Allah'ın dinini tatbik hususunda, acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir zümre de bunların azabına (bu cezalarına) şahid olsun" (Nur 2). Sonra Nur sûresinde recm ayeti nazil oldu. Önceki (celdeyi emreden) vahiy bekar (zani) içindi. Sonra recm ayeti tilavetten kaldırıldı, ancak hükmü baki kaldı."
Bu rivayetin "...yüzer deynek vurun"ibaresine kadar olan kısım Ebu Davud'a aittir, mütebakisini Rezin ilave etmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1606</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebû Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: "(Bir gün) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) beni çağırarak;
"-İnsanlara (kitleler halinde) <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> gelip, ev, yani kabir köle mukabilinde temin edilince halin ne olacak ?" buyurdu. Ben:
"-Allah ve Resûlü bilir- veya Allah ve Resûlü benim için neyi (uygun bulup) seçerlerse olur-" diye cevap verdim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"-Sana sabır tavsiye ederim -veya sabret-" buyurdu."
Hammad der ki: "Nebbaşın (yani mezarları açarak kefenleri çalanların) eli kesilmelidir" diye hükmedenler bu hadisle amel ettiler. Çünkü, nebbaş ölünün evine girmiş olmaktadır".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1615</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim (ısrarla) içki içerse dördüncü sefere kadar kamçılayın, sonra (devam ederse) öldürün."
Ebû Davud'un, Kabisa İbnu Züeyb (radıyallahu anh)'den yaptığı bir rivayette şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a Şarap içmiş bir adam getirildi. Hemen celde yapıldı, sonra tekrar getirildi, yine celde yapıldı, sonra tekrar getirildi, yine celde yapıldı, sonra tekrar getirildi yine celde yapıldı ve öldürme kaldırıldı. Artık, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> cezası bir ruhsat olarak kaldırılmıştı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1641</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Allah'tan hakkııyla haya edin!" buyurdular. Biz:
"Ey Allah'ın Resûlü, elhamdülillah, biz Allah'tan haya ediyoruz" dedik. Arıcak O, şu açıklamayı yaptı.: "Söylemek istediğim bu (sizin anladığınız haya) değil. Allah'tan hakkıyla haya etmek, başı ve onun taşıdıklarını, batnı ve onun ihtiva ettiklerini muhafaza etmen, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim ahireti dilerse dünya hayatının zinetini terketmeli, ahireti bu hayata tercih etmelidir. Kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah'tan hakkıyla haya etmiş olur. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1669</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Katade (rahimehullah) anlatıyor: "Bu yıldızlar üç maksatla yaratıldı:
1- Allah onları semaya zinet (ve süs) kıldı.
2- Şeytanlara atılacak taş kıldı.
3- Geceleri istikamet tayin etmede işaretler kıldı. Kim yıldızlar hakkında bunlar dışında bir te'vil ileri sürerse (kendi ilave ettiği) hissesinde hataya düşer, nasibini kaybeder, manasız bir yükün altına girer ve hakkında bilgisi olmayan, peygamberler ve meleklerin bile bilmekte aciz kaldıkları bir şeye burnunu sokmuş olur. Allah'a yeminle söylüyorum: Allah hiç kimsenin ne hayatını, ne rızkını, ne de <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünü herhangi bir yıldızla irtibatlı kılmamıştır. (Aksini iddia edenler) Allah hakkında yalan söyleyerek iftira ediyorlar..."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1671</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah Teala, Hz. Adem (aleyhisselam)'ı yarattığı ve ruh üflediği zaman, Adem hapşırdı ve elhamdülillah diyerek, izni ile Teala'ya hamdetti. Rabbi de ona:
"Ey Adem, yerhamukallah (Allah sana rahmet etsin), (mukarreb) meleklerden şu oturan gruba git ve "Esselamu aleyküm" de!" dedi. (Hz. Adem öyle yaptı. Hitab ettiği melekler):
"Ve aleyke's-selamu ve rahmetullahi ve berekatuhu!" diye karşılık verdiler. Sonra Adem (aleyhisselam) Rabbine döndü. Rabbi ona:
"Bu cümle senin ve evladlarının aralarındaki selamlaşmadır" dedi.
Allah Teala hazretleri, elleri kapalı olduğu halde Adem'e:
"Dilediğini seç!" dedi. Hz. Adem:
"Rabbimin sağ elini seçtim! Rabbimin iki eli de sağdır, mübarektir" dedi. Sonra Allahu Teala hazretleri sağ elini açtı. İçinde Hz. Adem ve onun zürriyeti(nin emsalleri) vardı. Hz. Adem (aleyhisselam):
"Ey Rabbim, bunlar nedir?" dedi. Rabb Teala:
"Bunlar senin zürriyetindir" dedi. Her insanın iki gözünün arasında ömrü yazılıydı. Aralarında biri hepsinden daha parlak, daha nurlu idi. Hz. Adem:
"Ey Rabbim ! Bu kimdir?" dedi. Rabb Telala hazretleri:
"Bu senin oğlun Davud'dur. Ben ona kırk yıllık ömür takdir ettim" dedi. Adem aleyhisselam:
"Ey Rabbim onun ömrünü uzat!" talebinde bulundu. Rabb Teala:
"Bu ona takdir edilmiş olandır!" deyince, Adem:
"Ey Rabbim, ben ona kendi ömrümden altmış senesini verdim"diye ısrar etti. Bunun üzerine Rabb Teala:
"Sen ve bu (talebin berabersiniz)." buyurdu.
Sonra Adem cennete yerleştirildi. Allah'ın dilediği kadar orada kaldı. Sonra cennetten (arza) indirildi. Adem burada kendi ecelini yıl be-yıl sayıp hesaplıyordu. Derken <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> meleği geldi. Hz. Adem (aleyhisselam) ona:
"Acele ettin, erken geldin. Bana bin yıl ömür takdir edilmişti!" dedi.
Melek:
"İyi ama sen oğlun Davud a altmış senesini verdin" dedi. Ne var ki O bunu inkar etti, zürriyeti de inkar etti; o unuttu, zürriyeti de unuttu. "
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ilave etti: "O günderı itibaren yazma ve şahidlik emredildi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1701</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Kim itaatten dışarı çıkar ve cemaatten ayrılır ve bu halde ölürse, cahiliye <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü ile Ölür."
Ebû Hüreyre'nin bir rivayetinde şöyle gelmiştir: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Kim itaatten çıkar, cematten ayrılır (ve bu halde ölürse) cahiliye <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü ile ölmüş olur. Kim de körükörüne çekilmiş (ummiyye) bir bayrak altında savaşır, asabiyet (ırkçılık) için gadablanır veya asabiyete çağırır veya asabiyete yardım eder, bu esnada da öldürülürse bu <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> de cahiliye <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>üdür. Kim ümmetimin üzerine gelip iyi olana da, kötü olana da ayırım yapmadan vurur, mü'min olanlarına hurmet tanımaz, ahid sahibine verdiği sözü de yerine getirmezse o benden değildir, ben de ondan değilim. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1707</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Ali (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı rahmeti Rahman'a kavuşturan hastalığı sırasında yanından dışarı çıktı. (Dışarıda bekleyen) halk:
"Ey Ebû'1-Hasan, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ne durumda?" diye sodular.
"Allah'a hamdolsun iyileşti!" dedi. Hz. Abbas (radıyallahu anh) elinden tuttu. Ve:
"Üç gün sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ölecek, sen bir başkasına) me'mur olacaksın. Ben, vallahi Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın bu hastalığından (kurtulamayıp) vefat edeceğini görüyorum. Zira ben, Abdulmuttaliboğullarının <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> sırasında aldığn şekli biliyorum. Gel Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gidip bu "iş" (hilafet) kimde kalacak onu soralım. Bizde kalacaksa (şimdiden) bilmiş oluruz. Bizden başkasına kalacaksa kendisiyle konuşuruz, bizi (ona) tavsiye eder" dedi.
Ali (radıyallahu anh):
"Eğer, biz onu sorsak bunun üzerine (hilafeti) bize yasaklasa, halk ondan sonra onu asla bize vermez. Vallahi ben böyle bir şey soramam!"dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1708</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cübeyr İbnu Mut'im (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir kadın, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek bir hususta kendi siyle konuştu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), (kendisine) tekrar gelmesini emretti. Bunun üzerine kadın:
"Ya seni bulamazsam!" dedi. Kadın ( bu sözüyle) sanki <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü kasdetmişti, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"Eğer beni bulamazsan, Ebu Bekir'e uğra!" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1709</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) vefat ettiği zaman, babam Ebû Bekir (radıyallahu anh), Mescid-i Nebi'den bir mil kadar uzaklıkta olan) Sunh nam mevkide idi-ki Aliye (denen Medine'nin yüksek kısmını ki burası Hazrec'e mensüp Beni'l-Harise'nin menzillerinin bulunduğu mevki)yi kasdetmektedir-Hz. Ömer (radıyallahu anh) kalkıp :
"Vallahi Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) vefat etmedi. Allah mutlaka onu geri gönderecektir, o da (münafık) kimselerin ellerini ve ayaklarını kesecek. . ." diyordu. Derken Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) geldi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yüzünü açtı ve öptü.
"Annem babam sana feda olsun. Sağlığında hoştun, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünde de hoşsun! Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, Allah sana ebediyyen iki <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> tattırmayacak!" dedi. Sonra dışarı çıkıp:
"(Hz. Ömer'i kasdeterek): "Ey (Peygamber ölmedi diye) yemin eden kişi, ağır ol!" dedi. Hz. Ebû Bekir konuşmaya başlayınca Hz. Ömer (radıyallahu anhüma) oturdu. Hz. Ebû Bekir Allah'a hamd ü sena ettikten sonra:
"Haberiniz olsun! Kim Muhammed'e tapıyor idiyse bilsin ki artık Muhammed ölmüştür. Kim de Allah'a tapıyor idiyse o da bilsin ki Allah hayydır, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>süzdür!" dedi ve şu ayeti okudu: "Ey Muhammed, şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler" (Zümer 30). Şu ayeti de okudu:
"Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler geçmişti. Ölür veya öldürülürse geriye mi döneceksiniz? Geriye dönen, Allah'a hiçbir zarar vermez. Allah, Şürkederlerin mükafatını verecektir" (Al-i İmran 144).
Bu açıklama üzerine halk boğuk boğuk ağlamaya" başladı. Ensar (radıyallahu anhüm), Beni Saide yurdunda, Sa'd İbnu Übade'nin etrafında toplandı. (Muhacir de oraya geldi. Ensariler):
"Bizden bir emir, sizden de bir emir!" dediler. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ebû Ubeyde (radıyallahu anhüm) de oraya geldiler. Hz. Ömer konuşmaya başladı ise de Hz. Ebû Bekir onu susturdu.Hz. Ömer (bilahere) şöyle diyordu:
"Vallahi, ben konuşmayı şu sebeple arzu etmiştim: (Zihnimde) hoşuma giden sözler hazırlamış, Ebû Bekir bunlara ulaşamaz (onun hatırından bunlar geçmeyebilir) diye endişe etmiştim. Ama, yemin olsun, Ebû Bekir öyle bir konuştu ki, vallahi içimde hazırlamış olduğum güzel sözlerin hepsine isabet etti, (benim aklıma gelmeyen daha da güzelini) beliğ şekilde ifade etti. Onun sözleri arasında şu da vardı:
"(Ey Ensar) biz (Kureyşli)ler emirleriz, sizler de vezirlersiniz!"
Bu söz üzerine Hubab İbnu'1-Münzir ayağa kalktı ve :
"Hayır vallahi bunu yapmayız. Bizden bir emir, sizden de bir emir olacak!" dedi. Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh): '
"Hayır! Olmaz bu. Bizler emirleriz, sizler de vezirlersiniz" dedi.
Rezin şunu ilave etti: "Hz. Ebû Bekir devamla şunu söyledi: "Bu "iş" (hilafet), şu Kureyş cemaati için meşrû tanınacaktır. Onlar, yer itibarıyla Arapların ortasındadır, şerefçe de (eskiden beri) e</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1710</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor; "Ben, Muhacirler'den bir çoğundan Kur'an öğreniyordum. Abdurrahman İbnu Avf, onlardan biri idi. (Ben Mina'da onun menzilinde iken, o da, Hz. Ömer'in son defa yapmış olduğu haccda onun yanında idi. Abdurrahman yanıma dönüşte:)
"Bugün Hz. Ömer'in yanına gelen bir adamı keşke sen de görseydin. Dedi ki: "Ey mü'minlerin emiri, bir adam görsen ki sana: "Keşke Ömer ölmüş olsa da falancaya (Bezzar'ın rivayetinde Talha İbnu Ubeydillah'a) biat etsem. Vallahi Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'in biatı çabucak oldu bitti" dese ne dersin?" dedi. Hz. Ömer bu söze (daha önce hiç görmediğim kadar) öfkelendi ve:
"İnşaallah bu akşam halka hitab edip, (ahd ve müşaverede olmaksızın) idareyi gasbetmek isteyen bu heriflere karşı onları uyaracağım" dedi.
Abdurrahman ilaveten dedi ki: "(Bunun üzerine) Hz. Ömer'e:
"Ey mü'minlerin emiri, dedim, böyle bir şey yapma. Zira hacc mevsiminde insanların cühela ve serseri takımı biraraya gelir. Konuşmak üzere halkın içinde doğrulduğnun zaman bunlar olaki, etrafında ekseriyeti teşkil ederler. Korkum şu ki, siz kalkar birşeyler söylersiniz, o cahillerin her biri bir başka şey anlar, esas ifade etmek istediğiniz maksad tamamen kaybolur. Şu halde acele etmeyin, Medine'ye varın. Orası daru'l-hicret ve sünnettir (hicretin yapıldığı, sünnetin yaşandığı mahaldir). Orada fıkıh uleması ve insanların eşrafıyla başbaşa kalır, dilediğinizi rahatça söylersiniz. Alimler sözlerinizi eksiksiz öğrenirler ve maksadınız ne ise onu anlarlar."
(Bu sözüm üzerine) Hz. Ömer (radıyallahu anh):
"Pekala, vallahi inşaallah Medine'ye vardığımda ilk fırsatta bu toplantıyı aktedeceğim!" dedi. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) devamla dedi ki:
"Zilhicce'nin sonlarında Medine'ye geldik. Cuma günü öğle olur olmaz camiye gitmede acele ettim."
Rezin şu ilavede bulundu: "Öğle sıcağında çıktım." Sonra önceki hadisi anlatmaya (İbnu Abbas) devam etti ve dedi ki:
"(Camiye gelince) Said İbnu Zeyd İbni Amr İbni Nüfeyl (radıyallahu anh)'i minberin köşesinde oturmuş buldum. Dizim dizine değecek şekilde yanına oturdum. (Sağıma soluma bakmaya) başlamadan Ömer İbnu'1- Hattab (yerinden minbere doğru) çıktı. Onun gelmekte olduğunu görünce yanımdaki Said İbnu Zeyd İbni Amr İbni Nüfeyl'e:
"Bu öğle, Ömer, halife olduğu günden beri hiç yapmadığı bir konuşma yapacak" dedim. Zeyd, söylediğimi hoş karşılamadı ve:
"Daha önce konuşmadığı şeyi konuşması ne mümkün!" deyip beni reddetti.
Hz. Ömer (radıyallahu anh) minbere oturdu. Müezzin ezanını tamamlayınca, doğruldu. Cenab-ı Hakk'a layık olduğu hamd ve senada bulundu. Sonra şunları söyledi:
"Emma ba'd. Ben şimdi sizlere, Cenab-ı Hakk'ın söylememi takdir buyuracağı bir konuşma yapacağım. Bilemiyorum, belki de ecelim yakındır, (bu son hutbem olur). Kim bu sözlerimi anlar ve hafızasına alabilirse bineğinin götürdüğü her yerde nakletsin. Kim de anlamış o1maktan korkarsa, hiç kimseye hakkımda yalan söylemesini helal etmiyorum. Allah celle şanuhu, Muhammed</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1711</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor:
"Hz. Fatıma ve Hz. Abbas (radıyallahu anhüma) Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'e uğrayıp, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan kendilerine kalan mirası sordular. Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) onlara:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: "Bize kimse varis olamaz, bıraktıklarımız hep sadakadır. Ancak Al-i Muhammed bu maldan (ihtiyacı kadarını) yer" dediğini işittim. Allah'a yemin olsun Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yaptığını gördüğüm bir şeyi terketmem, mutlaka onu yaparım. Ben O'nun emrinden bir şey terkedecek olsam sapıtmaktan korkarım!" dedi.
Bunun üzerine Hz. Fatıma, Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anhüma)'e küstü ve altı ay sonra ölünceye kadar onunla konuşmadı. Hz. Ali, onu geceleyin defnetti. <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünü Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh)'e haber vermedi.
Hz. Ali, Fatıma (radıyallahu anhüma) sağken halk nazarında ayrı bir makama, izzete sahipti. Hz. Fatıma vefat edince, halkın alakası ondan kesildi.
Bir adam Zühri (rahimehullah)'ye: Ali, (Hz. Ebû Bekir'e) altı ay biat etmedi mi?" diye sordu.
"Hayır, vallahi hayır, Beni Haşim'den hiç kimse geri kalmadı. Ali (radıyallahu anh), insanların nazarlarının kendinden çevrildiğini görünce Hz. Ebû Bekir (radıyall hu anh)'le musalahaya mecbur kaldı. Ona haber salarak: "Yanında kimse olmadan, yalnız olarak bize gel!" dedi. kendisine Hz. Ömer'in gelmesini istemiyordu, çünkü ondaki şiddet ve hiddet halini biliyordu. Hz. Ömer (radıyallahu anh):
"Onlara tek başına gitme!" dedi. Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh):
"Vallahi tek başıma gideceğim. Bana ne yapabilirler ki?" dedi ve Ebû Bekir (radıyallahu anh) onlara gitti. Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin yanına girdi. Beni Haşim, yanında toplanmışlar idi. (Hz. Ebû Bekir'i görünce) kalktı. Allah'a hamd ü senada bulundu. Sonra şunu söyledi:
"Emma ba'd! Ey Ebû Bekir, bizim sana biat etmemize mani olan şey senin faziletini inkarımız değildir, sana karşı bir rekabet düşüncemiz de yok. Ancak, biz, bu "iş"te bizim de bir hakkımız olduğuna inanıyorduk. Bize karşı müstebit davrandınız!"
Sonra Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a olan yakınlığını zikretti.
Ali bunları zikrettikçe Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anhüma) ağlamaktan kendini alamıyordu. Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) şehadet getirdi, Allah Teala'ya hamdetti, senada bulundu. Sonra şunları söyledi:
"Emma ba'd! Allah'a kasem olsun, şurası muhakkak ki, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın akrabaları bana, kendi akrabalarımdan daha yakın, daha sevgili. Ve ben, yeminle söylüyorum, benimle sizin aranızda olan bu mal meselesinde haktan ve hayırdan hiç ayrılmış değilim. Zira, ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'tan şunu işittim:
"Bize kimse varis olamaz, bıraktığımız sadakadır. Al-i Muhammed bu maldan yer. " Vallahi ben, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yaptığını gördüğüm bir işi terketmem, Allah'ın izniyle mutlaka yaparım" dedi. Hz. Ali (radıyallahu anh):
"Biat için öğleden sonra bulu</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1713</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anh ) anlatıyor:
"Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh), <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> anı yaklaşınca (muhtazar olunca), Hz. Ömer'i çağırttı ve:
"Ey Ömer, ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabı üzerine seni halife seçiyorum. Mizanı ağır olan, hakka uyması sebebiyle kıyamet günü mizanı ağır basacak ve ağırlık kendine olacak kimsedir. Sadece hakkın girdiği mizanın ağır olması da hak olmuştur.
Ey Ömer! Mizanı hafif olan da, batıla uyması sebebiyle, kıyamet günü sevabı az ve hafıf olan ve bu hafıflikle teraziye girecek olandır. İçerisine sadece batıl giren mizanın hafif olması da haktır."
Ayrıca, askerlerin komutanlarına da şunu yazdı: "Başınıza Ömer'i seçtim. Kendim için de, Müslümanlar için de hayrı seçtim."
Sonra Ebû Bekir (radıyallahu anh) vefat etti ve geceleyin defnedildi. Bilahere Hz.Ömer (radıyallahu anh), ayağa kalkıp hamd ü sena ettikten sonra şunları söyledi:
"Ey insanlar, ben size, hiç bilmediğiniz bir şeyi kendimden uydurup öğretecek değilim. Ben Ömer'im. Size emir olma hususunda hırsım yok. Ancak vefat eden Ebû Bekir (radıyallahu anh) bunu bana vasiyet etti. Bu işi ona Allah'ın ilham ettiğine inanıyorum. İmamlığımı, ona ehil olmayan kimseye bırakmam. Fakat onu, Müslümanlara saygı göstermeye gayret edenlere bırakırım. İşte böyleleri, Müslümanlara emir olamya başkalarından daha çok layıktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1715</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anh ) anlatıyor:
"Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh), <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> anı yaklaşınca (muhtazar olunca), Hz. Ömer'i çağırttı ve:
"Ey Ömer, ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabı üzerine seni halife seçiyorum. Mizanı ağır olan, hakka uyması sebebiyle kıyamet günü mizanı ağır basacak ve ağırlık kendine olacak kimsedir. Sadece hakkın girdiği mizanın ağır olması da hak olmuştur.
Ey Ömer! Mizanı hafif olan da, batıla uyması sebebiyle, kıyamet günü sevabı az ve hafıf olan ve bu hafıflikle teraziye girecek olandır. İçerisine sadece batıl giren mizanın hafif olması da haktır."
Ayrıca, askerlerin komutanlarına da şunu yazdı: "Başınıza Ömer'i seçtim. Kendim için de, Müslümanlar için de hayrı seçtim."
Sonra Ebû Bekir (radıyallahu anh) vefat etti ve geceleyin defnedildi. Bilahere Hz.Ömer (radıyallahu anh), ayağa kalkıp hamd ü sena ettikten sonra şunları söyledi:
"Ey insanlar, ben size, hiç bilmediğiniz bir şeyi kendimden uydurup öğretecek değilim. Ben Ömer'im. Size emir olma hususunda hırsım yok. Ancak vefat eden Ebû Bekir (radıyallahu anh) bunu bana vasiyet etti. Bu işi ona Allah'ın ilham ettiğine inanıyorum. İmamlığımı, ona ehil olmayan kimseye bırakmam. Fakat onu, Müslümanlara saygı göstermeye gayret edenlere bırakırım. İşte böyleleri, Müslümanlara emir olamya başkalarından daha çok layıktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1728</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Bir kimse evine veya yatağına gir'ince hemen bir melek ve bir şeytan alelacele gelirler. Melek:
"Hayırla aç!" der. Şeytan da:
"Şerle aç!" der.
Adam, şayet (o sırada) Allah'ı zikrederse melek Şeytanı kovar ve onu korumaya başlar. Adam uykusundan uyanınca, melek ve şeytan aynı şeyi yine söylerler. Adam, şayet: "Nefsimi, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>den sonra bana geri iade eden ve uykusunda öldürmeyen Allah hamdolsun. İzniyle yedi semayı arzın üzerine düşmekten alıkoyan Allah'a hamdolsun"dese bu kimse yatağından düşüp ölse şehit olur, kalkıp namaz kılsa faziletler içinde namaz kılmış olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1767</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">El - Kuddûs: Ayıplardan temiz demektir.
es-Selam: Selam sahibi‚ yani herçeşit ayıptan selamette‚her türlü afetten beri demektir.
el-Mü’min: Kullarına va’dinde sadık olan demektir. Tasdik manasına olan imandan gelir. Yahut‚ kıyamet günü kullarına‚ azabına karşı garanti veren‚ güven veren demektir‚ bu mana eman’dan gelir.
el-Muheyyim: Şahid olan (görüp güzeten) demektir. Emin manasına geldiği de söylenmiştir. Aslı‚ müeymin’dir‚ ancak hemze‚ ha’ya kalbolmuştur. Keza er-Rakib ve el-Hafiz manasına geldiği de söylenmiştir.
el-Azizu: Kahreden‚ galebe çalan demektir. "İzzet"‚galebe çalmak manasına gelir.
el Cebbar: Mahlukatı mecbur eden; emir veya yasak her ne dilerse ona zorlayan demektir. Bu kelimenin‚ bütün mahlukatının fevkinde yücedir manasına geldiği de söylenmiştir.
el-Mütekebbir: Mahlukata ait sıfatlardan yüce‚ uzak manasına gelir. Ayrıca "Mahlukatından büyüklük taslayarak kendisiyle azamet yarışına kalkanlara büyüklüyünü gösteren ve onlara haddini bildiren manasına geldiği de söylenmiştir.Keza şu manaya geldiği de belirtilmiştir: "Mütekebbir" Allah’ın azametini ifade eden kibriya kelmesinden gelir‚ tezyifi bir mana taşıyan kibir kelimesinden gelmez.
el-Bariu: Mahlukatı‚ mevcut bir misale bakmaksızın‚ yoktan‚ örneksiz olarak yaratan manasına gelir. Bu kelime‚ öncelikle hayvanlar için kullanılır‚ diğer mahluklar için pek kullanılmaz. Hayvanlar dışındaki mahlukat hakkında nadiren kullanılır.
el-Müsavvir: Mahlukatı farklı sûretlerde yaratan" demektir. Tsvir lügat olarak hat ve şekil çizmek manasına gelir.
el-Gaffar: Kulların günahlarını tekrar tekrar affeden‚ manasına gelir. Gafr kelimesi‚ aslında setr (örtmek) ve kapatmak manalarına gelir. Allah Teala kullarının günahlarını affedici‚ onlar için cezayı terketmek sûretiyle (günahları) örtücüdür.
el-Fettah: Kulları arasında hakim demektir. Araplar, hakim iki hasmın (davalı-davacı) arasındaki ihtilafı çözdüğü zaman: "Hakim iki hasmın arasını fethetti" derler. Hükmetti, çözüme kavuşturdu manasında, hakime fatih dendiği de olmuştur. Mamafih "Kullarına rızk ve rahmet kapılarını açan", rızıklarından kapanmış olanları açan manasına da gelir.
el-Kabız: Kullarının rızkını lütfu ve hikmetiyle tutan manasına gelir.
el-Basıt: Kullarına rızkı açıp cûd ve rahmetiyle genişleten demektir. Böylece Cenab-ı Hakk, hem ihsan sahibi, hem de onu men edici olmaktadır.
el-Hafid: Cebbarları ve firavunları alçaltan demektir. Yani onları horlar ve değersiz kılar demektir.
er-Rafi': Velilerini, dostlarını yüeltir. Aziz kılar demektir. Böylece Allah, hem zelil hem de aziz kılıcı olmaktadır.
el-Hakem: Hakim demektir. Bu da hakikatı hükmetme yetkisi kendis ne verilen, ona gönderilen demek olur.
el-Adlu: Kendinde heva meyli olmayan, hükümde doğruluktan ayrılmayan cevre yer vermeyen manasına gelir. Aslında masdardır. Ancak adil makamında kullanılmıştır. Adil'den daha beliğdir, çünkü müsemma, fiilin kendisiyle isimlenmiştir.
el-Latifu: Arzunu sana rıfkla ulaştıran de</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1771</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaza başlarken tekbir getirir, sonra (bazan) şunu okurdu: "İnne salati ve nüsüki ve mahyaye ve memati lillahi Rabbi'l-alemin. La şerike lehu ve bi-zalike ümirtü ve ene evvelü'l-müslimin. Allahümmehdini li-ahseni'l a'mali ve ahseni'l-ahlaki. La yehdi li-ahseniha illa ente. Ve kıni seyyie'l-a'mal ve seyyie'l-ahlak. La yaki seyyieha illa ente. (Namazım, ibadetim hayatım ve <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>üm alemlerin Şeriksiz Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum. Ben bu emre teslim olanların ilkiyim. Ey Allah'ım, beni amellerin ve ahlakın en iyisine sevket. Bunların en iyisine senden başka sevkeden yoktur. Beni kötü amellerden ve kötü ahlaktan koru, bunların kötülerinden ancak sen korursun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1784</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) hazretleri anlatıyor:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) teşehhüdden sonra şunu okurdu: "Allahümme inni eüzu bike min azabi cehennem ve eüzu bike min azabi'I-kabri ve eüzu bike min fitneti'd-Deccal ve eüzu bike min fitneti'I-mahya ve'I-memat. (AIIahım, ben cehennem azabından sana sığınırım. Kabir azabından da sana sığınırım. Deccal fitnesinden de sana sığınırım, hayat ve <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> fitnesinden de sana sığınırım)".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1833</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gök gürleyip, şimşek çakınca şu duayı okurdu:
"Allah'ım bizi gadabınla öldürme, azabınla da helak etme, bu (azabı)ndan önce bize afiyet (içinde <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>) ver."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1842</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) Resûlullah'a ref ederek demiştir ki: "Yunus kavminin duaları arasında şu da vardı: "Ey diri olan, ey (mahlükata) kıyam veren, ey hiçbir hayat sahibinin olmadığı zamanda hayat sahibi olan, ey hayat veren, ey <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> veren, ey celal ve ikram sahibi!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1844</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) dua ederken şunu söylerdi: "Allahım, dinimi doğru kıl, o benim işlerimin ismetidir. Dünyamı da doğru kıl, hayatım onda geçmektedir. Ahiretimi de doğru kıl, dönüşüm orayadır. Hayatı benim için her hayırda artma (vesilesi) kıl. <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü de her çeşit şerden (kurtularak) rahat(a kavuşma) kıl."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1848</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) şöyle istiaze ederlerdi: "Allah'ım! Aczden, tembellikten, korkaklıktan, düşkünlük derecesine varan ihtiyarlıktan, cimrilikten sana sığınırım. Keza, kabir azabından sana sığınırım. Haya ve <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> fitınesinden sana sığınırım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1856</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünden önce şu duaları çok tekrar ederdi: "Sübhanallahi ve bihamdihi, estağfirullahe ve etübu ileyh. (Allahım seni hamdinle tesbih ederim, màğfiretini diler, günahlarıma tevbe ederim.)" Ben kendisinden bunun sebebini sordum. Şu açıklamayı yaptı:
"Ràbbim bana bildirdi ki, ben ümmetim hakkında bir alamet göreceğim. Ben onu görünce Sübhanallahi ve bihamdihi, estağfirullahe ve etübu ileyh zikrini artırdım. Bu gördüğüm, İza cae nàsrullahi ve'l-fethu.. süresidir. "</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1866</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissàlatu vesselam) buyurdular ki: "Kim çarşıya girince La ilahe iIIalIahu vahdehu Ia şerike Ieh, Iehü'I-mülkü ve Iehü'I-hamdü yuhyi ve yümitü ve hüve hayyün Ia yemütü bi-yedihi'I-hayr ve hüve aIa külli şey'in kadir. (AIlah'tan başka ilàh yoktur, tekdir, ortağı yoktur, mülk ve hamd ona aittir. Hayatı o verir, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü de o verir. Kendisi hayattardır, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>süzdür. Hayırlar O'nun elindedir. O her şeye kadirdir) duasını okursa AIIah ona bir milyon sevab yazar, bir milyon da günah affeder ve mertebesini bir milyon derece yüceltir."
Bir rivayette, üçüncü mükafaata bedel, "Onun için cennette bir köşk yapar" denmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1896</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ziyad İbnu Sa'd İbni Dumeyre es-Sülemİ an ebihi an ceddihİ (radıyallahu anh) -ki bunlar (Sa'd ve Dumeyre) Resûlullah (Aleyhisslatu vesselam) ile birlikte Huneyn'e katılmışlardı- anlatıyor: "Muhallem İbnu Cessame el-Leysi, Müslüman olduktan sonra Eşca' kabilesinden birisini öldürmüştü. Bu, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in hüküm verdiği ilk diyet vak'ası oldu. Uyeyne öldürülen Eşcai'nin katli hususunda ileri geri konuştu. Çünkü (Uyeyne) kendisi de Gatafanlı idi. Akra İbnu Habis de Muhallem'in taraftarı (olarak müdafaa için) konuştu, çünkü o da Hındef'ten idi. Derken (münakaşa ilerledi) sesler yükselmeye başladı, tartışma ve bağırıp çağırmalar arttı, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) müdahale ederek, "Ey Uyeyne, diyet kabul etmez misin?" diye sordu.
"Hayır! Vallahi harb ve ızdırabtan benim kadınlarıma ulaştırılan, onun kadınlarına ulaşmadıkça kabul etmiyorum!" cevabını verdi. Sonra bağırmalar yükseldi, tartışma ve bağırıp çağırmalar arttı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tekrar araya girip: "Ey Uyeyne, diyet kabul etmez misin?" dedi. Uyeyne önceki sözlerini aynen tekrar etti. Bu hal, Beni Leys'ten üzerinde silah ve elinde de deriden mamul bir kalkan bulunan Mukeytil adında birinin kalkıp, "Ey Allahın Resülü! Bunun (Muhallem'in) İslam'ın başında yaptığı şu cinayete misal olarak, su içmek üzere havuzun başına koşan koyun sürüsünü gösterebileceğim. Sürünün ilk gelenlerine (öldürülmek veya uzaklaştırılmak üzere taş veya ok) atılır, arkadan gelenler de korkarak kaçarlar. Bugün hüküm koy yarın değiştir!" demesine kadar devam etti.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bunun üzerine (Muhallem'e dönüp) hemen şu hükmü verdi.
"Derhal huzurumuzda elli deve vereceksin, elli deve de Medine'ye dönüşümüzde vereceksin!"
Bu vak'a Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın seferlerinin birinde cereyan etmişti. Muhallem uzun boylu, esmer birisi idi, cemaatin kenarında bulunuyordu. O <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>den kurtuluncaya kadar halk oradan ayrılmadı. Resûlullah'ın (bu nihai hükmünden sonra) önüne, iki gözünden de yaşlar akar vaziyette oturdu ve:
"Ey Allah'ın Resülü! Ben size ulaşan cinayeti işlemiş bulunuyorum. Ben Allah'a tevbe ettim. Sen de benim için ey Allah'ın Resülü, Allah'tan mağrifet dileyiver!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yüksek sesle:
"Sen onu İslàm'ın başında silahınla mı öldürdün! Allah'ım, Muhallem'i mağrifet etme!" dedi.
Ebu Seleme şu ilavede bulunur: "Muhallem göz yaşlarını ridasının ucuyla silerek kalktı."
İbnu İshak der ki: "Muhallem'in kavmi, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın daha sonra onun için Allah'a istiğfar ediverdiğine inanıyorlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1940</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) minbere oturdu, biz de etrafında yerlerimizi aldık. Buyurdular ki: "Sizin için korktuğum şeylerden biri, dünyanın süs ve güzelliklerinin sizlere açılmasıdır!" Bir adam (araya girerek söze karıştı ve): "Yani (nail olacağımız) hayır, şer mi getirecek?" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu soru üzerine sükut etti. (Adama: "Sana ne oluyor da Resulullah'ın sözünü kesip, onunla konuşmaya kalkıyorsun? O sana konuşmuyor ki!.." diye paylıyanlar oldu). Gördük ki, kendisine vahiy gelmekte. Derken vahiy hali açılmış, yüzündeki terleri silmekte idi. "Şu soru soran nerede?" diye söze başladı. Ve sanki adamı (sorusu sebebiyle) takdir ediyor gibiydi: sözlerine şöyle devam etti: "Muhakkak ki, hayır, şer getirmez. Ancak derenin bitirdikleri arasında, ya çatlatarak öldüren ya da <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>e yaklaştıran bitki de var. Yalnız yeşil ot yiyen hayvanlar müstesna. Zira bunlar yeyip böğürleri şişince Güneşe karşı dururlar. (Geviş getirirler), akıtırlar ve rahatça defi hacet yaparlar, sonra tekrar dönüp yayılırlar. Şüphesiz ki, bu mal hoştur, tatlıdır. Ondan fakire, yetime ve yolcuya veren bu malın Müslüman sahibi en iyi (İnsan)'dır. Bunu haketmeden alan, yediği halde doymayan kimse gibidir. O mal, kıyamet günü aleyhinde şahidlik yapacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2102</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ca'fer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Hz. Ca'fer (radıyallahu anh)'in <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> haberi gelince, Cafer ailesini üç gün (matem yapmaya) terketti. Sonra yanlarına gelerek:
"Kardeşimin üzerine artık bugünden sonra ağlamayın!" dedi ve:
"Bana kardeşimin oğullarını toplayın!" emretti.
Biz yanına getirildik, tıpkı civcivler gibiydik.
"Bana bir berber çağırın!" dedi. (Gelince) berbere emretti, o da başlarımızı traş etti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2487</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>üne yakın, farzlar dışındaki namazlarının çoğu oturarak idi. Ona göre, amellerin en güzeli, az da olsa devamlı olanı idi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2488</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Hafsa (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, nafıle namazlarını kılarken, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>üne bir yıl kalıncaya kadar hiç oturduğunu görmedim. Bundan sonra hep oturarak kıldı. Namazda süreyi hep tertil üzere okurdu. Bundan dolayı o süre, aslında ondan daha uzun olan süreden daha uzun görünürdü."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2966</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) her gece vitir kılardı. Gecenin evvelinde de kıldı, ortasında da kıldı; sonunda da kıldı (<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü sırasında) gecenin sonunda kıldı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3014</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte bayrama katıldım. Efendimiz hutbeden önce, ezansız ve ikametsiz namaz kıldırdı. Sonra Bilal (radıyallahu anh)'e dayanarak kalktı. AIlah'tan korkmayı emretti ve O'na itaate teşvik etti. İnsanlara vaaz edip (<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü, ahireti, cenneti, cehennemi) hatırlattı.
Sonra kadınlar b<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>üne geçti. Onlara da aynı şekilde vaaz etti, hatırlatmalarda bulundu. Ve:
"Allah için tasadduk edin, zira sizin ekseriyetiniz cehennem odunusunuz!'' buyurdu. Yanakları kararmış itibarlı kadınlardan biri kalkarak:
"Niçin ey Allah'ın Resülü? dedi (niye cehennem odunlarıyız?)'' Resulullah açıkladı:
"Zira siz kadınlar çok şikayette bulunuyor, kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz."
"Bunun üzerine kadınlar takılarından tasadduk etmeye başladılar. Hz. Bilal'in eteğine atıyorlardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3028</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) zamanında güneş tutulmuştu. Hemen kalkıp halka namaz kıldırdı. Namazda kıraatı uzun tuttu. Sonra rükuya gitti, rükuyu da uzun tuttu. sonra başını kaldırdı, bu sırada uzun okudu, ancak bu okuyuşu öncekinden daha kısa idi. Sonra tekrar rüku yaptı ve rükuyu uzattı, ancak önceki rükudan kısa idi. Sonra başını kaldırdı, sonra secdeye gidip gidip iki secde yaptı. Sonra kalkıp, birinci rek'atte yaptıklarını aynen yaptı. Sonra selam verdi. Artık güneşde açıldı.
Sonra kalkıp halka hitab etti. Dedi ki: "Bilesiniz, güneş ve ay bir kimsenin <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü veya hayatı için tutulmaz. Onlar Allah'ın ayetlerinden iki ayetidir, kullarına gösterir. Bunların tutulduğunu görünce namaza koşun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3033</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), Necaşi rahimehullah'ın vefatını, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünün aynı gününde haber verdi. Ashabıyla musallaya musallaya gitti, orada saf bağlatıp dört tekbir getirerek namaz kıldırdı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3034</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sahiheyn ve Nesai'de gelen bir diğer rivayette şöyle denir: "(Resulullah aleyhissalatu vesselam) Necaşi'nin <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> haberini öldüğü günde haber verdi ve:
"Kardeşiniz için (Allah'tan) mğfiret taleb edin" dedi ve başka bir şey söylemedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3053</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Siyahi bir kadın -veya bir genç- mescidin kayyumluk hizmetini yürütüyor (süpürüp temizliyor)du. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir ara onu göremez oldu. "Kadın -veya genç- hakkında (ne oldu?'' diye) bilgi sordu.
"O öldü!'' dediler. Bunun üzerine
"Bana niye haber vermediniz?'' buyurdular. Ashab sanki kadıncağızın -veya gencin- <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünü (mühim addetmeyip) küçümsemişlerdi. Aleyhissalatu vesselam: "Kabrini bana gösterin!" diye emrettiler. Kabir gösterildi. Resul-i Ekrem kadının kabri üzerine cenaze namazı kıldı. Sonra:
"Bu kabirler, sahiplerine karanlıkla doludur. Allah, onlar için kıldığınız namazla kabirleri onlara aydınlatır" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3207</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam), (ölen) çocuğu için ağlamakta olan bir kadına rastlamıştı:
"Allah'tan kork ve sabret!" buyurdu: Kadın (ızdırabından kendisine hitab edenin kim olduğuna bile bakmadan):
"Benim başıma gelenden sana ne?'' dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) uzaklaşınca, kadına:
"Bu Resulullah idi!'' dendi. Bunun üzerine, kadın çocuğun <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü kadar da söylediği sözden dolayı (utanıp) üzüldü. (Özür dilemek için) doğru aleyhissalatu vesselamın kapısına koştu: Ama kapıda bekleyen kapıcılar görmedi, doğrudan huzuruna çıktı ve:
"Ey Allah'ın Resulü, (o yakışıksız sözü) sizi tanımadan sarfettim (bağışlayın!)" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Makbul sabır, musibetle karşılaştığın ilk andakidir" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3216</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ebu Talha'nın bir oğlu hastalandı. Sonunda Ebu Talha evde yokken vefat etti. Çocuğun öldüğünü bilmiyordu. Hanımı, çocuğun öldüğünü görünce, (çocuğun defni için gerekli) hazırlığı yaptı, onu evin bir kenarına koydu. Ebu Talha (akşam olup)eve gelince: "Çocuk nasıl oldu?" diye sordu. Hanımı, "Sükûnete erdi, istirahate kavuşmuş olmasını umarım" (diye yuvarlak bir) cevapta bulundu. Ebu Talha hanımının doğru söylediğini zannetti.
Sonra hanımı, akşam yemeğini getirdi. Yatağını hazırladı. (Sonra kocası için süslendi. Ebu Talha temasta bulundu.) Sabah olunca Ebu Talha gusletti. Evden çıkacağı zaman hanımı çocuğun <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünü haber verdi. Ebu Talha, Resulullah aleyhissalatu vesselam'la sabah namazı kıldı. Sonra kadının yaptığını bir bir anlattı. Resulullah aleyhissalatu vesselam:
"Allah gecenizi hakkınızda mübarek kılmış olsun" buyurdular. Sonra onlara (Allah Teala Hazretleri) dokuz evlat verdi, hepsi de Kur'an'ı okudular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3217</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kasım İbnu Muhammed anlatıyor: "Hanımım vefat etmişti. Bana, Muhammed İbnu Ka'b el-Kurazi, ta'ziye (baş sağlığı dilemek) maksadıyla uğradı. Ve şunu anlattı:
"Beni İsrail'de fakih, alim, abid, gayretli bir adam vardı. Onun çok sevdiği karısı vefat etmişti. Onun <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>üne adam çok üzüldü, öyle ki, bir odaya çekilip kapıyı arkadan kapattı, yalnızlığa çekildi, kimse yanına giremedi. Onun bu halini, Beni İsrail'den bir kadın işitti. Yanına gelip: "Benim onunla bir meselem var, kendisine bizat sormam lazım" dedi. Halk oradan çekildi. Kadın kapıda kalıp:
"Mutlaka görüşmem lazım" dedi. Birisi adama seslendi:
"Burada bir kadın var, senden birşeyler sormak istiyor, "mutlaka bizzat görüşmem lazım, bizzat sormam lazım" diyor. Herkes gitti kapıda sadece o kadın var ve ayrılmıyor." İçerdeki adam:
"O'na müsaade edin gelsin" dedi. Kadın yanına girdi. Ve:
"Sana bir şey sormak için geldim" dedi. Adam:
"Nedir o?" deyince, kadın anlattı:
"Ben komşumdan iareten bir gerdanlık almıştım. Onu bir müddet takındım ve iareten kullandım. Sonra onu benden geri istediler. Bunu onlara geri vereyim mi?" Adam:
"Evet, vallahi vermelisin!" dedi. Kadın:
"Ama o epey bir zaman benim yanımda kaldı. (Onu çok da sevdim)" dedi. Adam:
"Bu hal senin, kolyeyi onlara iade etmeni daha çok haklı kılıyor, zira onu iare edeli çok zaman olmuş" demişti(ki, bu cevabı bekleyen kadın) atıldı:
"Allah iyiliğini versin! Sen Allah'ın sana önce iare edip, sonra senden geri aldığı şeye mi üzülüyorsun? O, verdiği şeye senden daha çok hak sahibi değil mi?" dedi. Adam bu nasihat üzerine içinde bulunduğu duruma baktı (ve kendine geldi). Böylece Allah, kadının sözlerinden adamın istifade etmesini sağladı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3229</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:ç "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sadaka Rabbin öfkesini söndürür ve kötü <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü bertaraf eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3507</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Uşeym radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünden bir ay önce Cüheyne kabilesine şöyle yazdı:
"Meytenin ne deri ne de sinirinden istifade etmeyin."
Tirmizi'nin rivayetinde: "<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünden iki ay önce..." şeklinde gelmiştir.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3558</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame el-Bahili radıyallahu anh anlatıyor: "Amr İbnu Abese radıyallahu anh'ı dinledim, diyordu ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a: "Abdest nasıl alınır?'' diye sordum. Şöyle açıkladı:
"Abdest mi? Abdest alınca şöyle yaparsın: Önce iki avucunu tertemiz yıkarsın. Sonra yüzünü ve dirseklerine kadar ellerini yıkarsın. Başını meshedersin, sonra da topuklarına kadar ayaklarını yıkarsın. (Bunları tamamladın mı) bütün günahlarından arınmış olursun. Bir de yüzünü Aziz ve Celil olan Allah için (secdeye) koyarsan, anandan doğduğun gün gibi, hatalarından çıkmış olursun.''
Ebu Ümame der ki: "Ey Amr İbnu Abese dedim, ne söylediğine dikkat et! Bu söylediklerinin hepsi bir defasında veriliyor mu?
"Vallahi dedi, bilesin ki artık yaşım ilerledi, ecelim yaklaştı, (Allah'tan <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>den çok korkar bir haldeyim), ne ihtiyacım var ki, Allah Resülü hakkında yalan söyleyeyim! Andolsun söylediklerim, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan kulaklarımın işitip, hafızamın da zabtettiklerinden başkası değildir."
Bu hadis, Nesai'nin metninden alınmadır. Amr İbnu Abese radıyallahu anh'ın müslüman oluşunu anlatan uzunca bir hadisin son kısmıdır.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3957</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "<b><span style="color: red;">ölüm</span></b> dışında hiçbir hastalık yoktur ki çörek otunda onun için bir deva bulunmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3963</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Esma Bintu Ümeys radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bana: "Ne ile (barsaklarını) yumuşatıyorsun?" diye sordu. Ben: "Şübrüm ile!" dedim.
"Hararet de hararet!" buyurdu. Bunun üzerine ben, sonra sena otunu müshil olarak kullandım. Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bunu öğrenince):
"Eğer <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>e karşı şifa taşıyan bir şey olsaydı bu, mutlaka sena'da olurdu" buyurdu"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4117</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bir adam vardı, (günah işleyerek nefsine zulmetmekte) çok ileri idi. <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> gelip çatınca oğullarına dedi ki: "Ben ölünce, cesedimi yakın, külümü iyice ezin ve rüzgarın önünde saçın. Allah'a yemin olsun, eğer Rabbim beni bir yakalarsa hiç kimseye vermediği azabı verir!"
Ölünce, bu söylediği ona yapıldı. Allah da arz'a emrederek:
"Sende ondan ne varsa bana toplayıver!" dedi. Arz da topladı. Adam ayakta duruyordu. "Sen böyle bir vasiyeti niye yaptın?" diye Rabb Teala sordu.
"Senden korktuğum için ey Rabbim!" cevabını verdi. Allah Teala Hazretleri bu cevap üzerine onu affetti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4214</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bir başka rivayette şöyle der: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam yahudi Ebu Rafi'e, Ensar'dan bir grup adam gönderip, başlarına da Abdullah İbnu Atik'i koydu.
Ebu Rafi', Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a eza veriyor ve aleyhinde çalışmalar yapıyordu. Ebu Rafi', Hicaz bölgesindeki kendine has bir kalede oturuyordu. Kaleye yaklaştıkları zaman güneş batmıştı. Halk artık sürüleriyle dönüyordu.
Abdullah arkadaşlarına: "Siz burada oturun ve yerinizden ayrılmayın. Ben gidip, kapıcılara biraz iltifat edip, içeri girme imkanı arayacağım" dedi ve ilerledi. Kapıya kadar geldi. Kaza-yı hacet yapıyormuş gibi elbisesini toparladı. İnsanlar içeri girmişti. Kapıcı seslendi:
"Ey Allah'ın kulu, girmek istiyorsan gir. Kapıyı kapatacağım (çabuk ola)" dedi.
Ben de girdim ve (bir köşeye) gizlendim. Halk tamamen girince kapıyı kapattı. Sonra da anahtarları bir kazığa taktı.
Ben (müsait bir anda) kalkıp anahtarları alıp kapıyı açtım. Ebu Rafi evinde gece sohbeti yapıyordu. Ve hususi bir köşkte idi.
Sohbet arkadaşları dağılınca, yanına çıktım. Her bir kapıyı açıp girdikçe içeriden üzerime kapadım. "Eğer halkın haberi olur da beni öldürmeye azmederlerse, ben Ebu Rafi'i öldürmeden ona ulaşamasınlar" diye böyle yaptım. Sonunda yanına kadar geldim. Köşkün ortasında yer alan karanlık bir odadaydı. Ancak, odanın neresinde olduğunu bilemiyordum.
"Ebu Rafi" diye seslendim.
"Kim o?" dedi. Sese doğru yöneldim. Heyecan içerisinde bir kılıç darbesi indirdim, ama boşa gitti. Adam bir çığlık attı. Hemen odadan çıktım. Azıcık bekleyip tekrar girdim. (Sesimi değiştirip, yardıma gelmiş gibi:)
"O ses de ne? ey Ebu Rafi" dedim.
"Kahrolası, odada biri var, az önce bana kılıç vurdu" dedi.
(Yerini iyice keşfetmiştim), bir darbe daha indirdim. Yaraladım, fakat öldüremedim. Sonra kılıcın ucunu karnına sapladım, sırtına kadar dayandı. Öldürdüğümü anladım. Geri dönüp, kapıları teker teker açmaya başladım. Merdivene kadar geldim. Ayağımı bastım. Yere kadar ulaştığımı zannettim. Ay ışığıyla aydınlık bir gecede düştüm. Bacağım kırıldı. Sarığımla sardım. Sonra gidip kapının önüne oturdum. Onu gerçekten öldürdüm mü, öğreninceye kadar bu gece kaleden dışarı çıkmayacağım" dedim.
Horozlar ötünce, surların üzerinden <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> ilan edildi. <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> habercisi:
"Hicaz ahalisinin tüccarı Ebu Rafi'nin <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünü duyuruyorum!" diye bağırıyordu. Ben hemen arkadaşlarımın yanına gittim.
"Zafer! dedim, Allah Ebu Rafi'in canını aldı!"
Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a geldim, olup biteni anlattım. Bana:
"Uzat ayağını!" buyurdular. Ben de ayağımı uzattım. Meshediverdi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi hiçbir rahatsızlık kalmadı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4226</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir gözcü seriyye gönderdi. Başına Asım İbnu Sabit'i komutan tayin etti. Bu zat Amr İbnu Asım İbni'l-Hattab'ın ceddi idi. Usfan ile Mekke arasında bulunan bir yere kadar gittiler. Huzeyl Kabilesi'nin Beni Lihyan denen bir koluna haber verdiler. bunları yüz okçu yakından takibe aldı. İzlerin takiben onların inmiş bulunduğu yere kadar geldiler. Onların azık olarak Medine'den beraberlerine almış oldukları hurmanın çekirdeğini buldular.
"Bu Yesrib (Medine) hurmasıdır!" dediler ve izlerini takibe devam ederek, Ashab'a kavuştular. Asım ve ashabı onları hissedince sarp bir yere sığındılar. Takipçiler gelip onları kuşattılar.
"Eğer bize teslim olursanız size ahd ve misakımız var, sizden kimseyi öldürmeyeceğiz!" dediler. Asım:
"Ben bir kafirin zimmetine teslim olmam. Allahım, Resulüne bizden haber ver!" dedi. Aralarında mukatele (vuruşma) çıktı. Takipçiler ok attılar. Asım radıyallahu anh yedi kişiyle birlikte şehid oldu. Geriye Hubeyb, Zeyd ve bir kişi daha kaldı. Takipçiler, bunlara da ahd ve misak etklif ettiler. Bunlar, onlara teslim oldular. ele geçirir geçirmez, derhal yayların kirişlerini çözerek, bunları onlarla bağladılar.
Hubeyb ve Zeyd'in yanındaki üçüncü şahıs:
"Bu, verdikleri söze birinci ihanetleri" deyip, onlarla beraberliği reddetti. Onu sürüyüp beraberliğe zorladılar. O yine de direndi. Onu da şehid ettiler. Hubeyb ve Zeyd'i Mekke'ye götürüp orada sattılar. Hubeyb'i Beni'l-Haris İbni Amir İbni Nevfel satın aldı. Hubeyb, Bedir günü el-Haris'i öldürmüştü. Yanlarında esir olarak kaldı. Sonunda öldürmeye karar verdiler. (Bir ara) el-Haris'in kızlarından birinden, etek traşı olmak için ustura istedi, kız getirdi. Kadın der ki: "Bir çocuğum vardı, gafil davrandım. Hubeyb'in yanına kadar çıktı. Hubeyb onu dizine oturttu. O vaziyette görünce çok korktum. Benim korktuğumu Hubeyb farketti, ustura da elindeydi:
"Çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? İnşaallah böyle bir şey yapmam" dedi. Yine o kadın şunu anlatmıştı:
"ben Hubeyb'ten daha hayırlı bir esir görmedim. Bir gün onun, salkımdan üzüm yediğini gördüm. Halbuki o sırada Mekke'de hiç bir meyve yoktu. Üstelik demir zincirlerle bağlı idi. Demek ki o, Allah'ın Hubeyb'e lutfettiği bir rızıktı.
Öldürmek üzere onu, Harem bölgesinden çıkardılar. Orada:
"Beni bırakın iki rek'at namaz kılayım!" dedi. (Bıraktılar namazını kılınca) geri geldi.
"Eğer <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>den korktu demiyecek olsaydınız daha fazla kılacaktım!" dedi. İdam sırasında namaz kılmayı ilk sünnet kılan kimse Hubeyb idi.
"Allahım, onların hepsini say, (dağınık dağınık öldür)" dedi. Sonra şu beyitleri terennüm etti:
"Müslüman olarak öldürüldükten sonra gam yemem.
Nerede olursa olsun Allah için ölüyorum,
Bu <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> O'nun zatı(nın rızası) yolundadır.
Dilerse O, darmadağınık uzuvların eklemleri üzerine bereket verir.
(Sonra Hubeyb: "Allahım, Resulüne sela</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4231</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Hendek'den döndüğü zaman, silahları bırakıp (elini yüzünü) yıkamış, tam başındaki toprakları çırparken Cebrail aleyhisselam geldi.
"Sen, dedi, silahı bıraktın, vallahi biz daha bırakmadık. Onlara geri git.
"Nereye kadar?" dedi Resûlullah.
"Şuraya!" diyerek Beni Kureyza'yı gösterdi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam bu emir üzerine onlarla savaşmaya çıktı. Kureyzalılar hükmüne razı oldular. Hakem olarak Sa'd İbnu Mu'az'ı seçtiler. O da:
"Ben onlardan muharib olanların öldürülmesine, kadın ve çocukların esir edilmesine, mallarının da taksim edilmesine hükmediyorum!" dedi. Sa'd, Hendek savaşı sırasında ana damarından yara almıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam tedavisiyle yakından ilgilenmek için mescidin içinde ona bir çadır kurdurmuştu. -Bir rivayette Sa'd der ki: "Ey Allahım sen biliyorsun ki, senin yolunda kendileriyle cihad etmekten en ziyade memnun olacağım bir kavim Resulünü tekzib eden ve Onu yurdundan sürüp çıkaranlardır. Ey Allahım kanaatim şu ki, sen, bizimle onların arasındaki (harbi artık) bıraktın. Eğer hala Kureyş'le savaş olacaksa bana daha hayat ver de senin yolunda onlara karşı cihad edeyim. Eğer savaşı kesti isen damarımı daha da aç, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>üm ondan olsun."- Bu dua üzerine, o gece damarı iyice açıldı. O zaman mescidde bulunan Beni Gıfar'a ait çadırda kalanları kanın kendilerine doğru akmasından başka bir şey ürkütmemiş.
"Ey çadır sahibi, dediler. Sizin taraftan bize doğru gelen nedir?"
Bu, kanamakta olan Sa'd'ın yarasından akmıştı. O sebeple öldü, radıyallahu anh."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4238</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Seleme İbnu'l-Ekva' radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte Hudeybiye'ye geldik. Biz, bindörtyüz kişi idik. (Kuyunun başında) elli koyun vardı. Suyu bunlara bile yetmiyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam kuyunun kenarına oturdu. (İyice hatırlıyamıyorum) ya dua buyurdu, ya da kuyuya tükürdü. Derken kuyunun suyu coştu. Biz de hem kendimiz içtik, hem de hayvanlarımızı suladık. Sonra Aleyhissalatu vesselam, bizi bir ağacın altında biat etmeye çağırdı.
Önce ben biat ettim, sonra herkes gelip sırayla biat etti. Nihayet halkın ortasında kalınca:
"Ey Seleme, biat et!" buyurdu."
"Ey Allah'ın Resulü, en başta ben biat ettim!" dedim.
"Yine de!" buyurdu.
Resûlullah aleyhissalatu vesselam beni çıplak, yani silahsız bulmuştu. Bana deriden yapılmış bir kalkan verdi. Sonra bey'at almaya devam etti. Son kişiden de bey'at alınca:
"Ey Seleme, sen bana biat etmiyor musun?" dedi.
"Ey Allah'ın Resulü, ben sana başta da, ortada (da olmak üzere iki kere) biat ettim" dedim.
"Olsun, yine de" buyurdu. Ben de üçüncü sefer biat ettim. Sonra bana: "Ey Seleme! Benim sana verdiğim kalkanın nerede?" dedi.
"Ey Allah'ın Resulü dedim, amcam Amir çıplak olarak bana rastladı, ben de kalkanı ona verdim. Bu sözüm üzerine Aleyhissalatu vesselam güldü ve:
"Sen, dedi, vaktin birinde adamın dediği gibisin: "Allahım, demiş, bana öyle bir dost ver ki, o bana, kendi nefsimden daha sevgili olsun!"
Sonra müşrikler bizimle sulh hususunda haberleşmeye başladılar. Öyle ki; birbirimize gidip gelmeler oldu. (Sonunda) sulh yaptık. ben Talha İbnu Ubeydillah radıyallahu anh'ın hizmetçisi idim. Atını sular, kaşağılar, kendine de hizmet eder, yemeğinden yerdim. (Çünkü) Allah ve Resulü yolunda hicret için malımı ve ailemi terketmiştim.
Biz ve Mekkeliler aramızda sulh yapınca, birbirimizle karıştık. Ben bir ağacın yanına gelip dikenlerini süpürerek dibine yattım. Mekke halkından dört müşrik yanıma geldi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a hakaret etmeye başladılar. Ben onlara kızdım ve bir başka ağacın dibine geçtim. silahlarını ağaca asıp yattılar.
Onlar bu vaziyette iken vadinin aşağısından bir münadi şöyle sesleniyordu:
"Muhacirlerin imdadına yetişin! İbnu Züneym öldürüldü!" "Hemen kılıncımı çekip, bu uyuyan dört kişiye hızla yürüyüp silahlarını aldım, elimde deste yapıp, sonra da:
"Muhammed'in yüzünü mükerrem kkılan o Zat'a yemin olsun, sakın sizden kimse başını kaldırmasın. İki gözü taşıyan (kellesini) uçururum!" dedim. Sonra onları sürerek Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a getirdim. O sırada amcam Amir radıyallahu anh da Abelat'tan Mikrez denilen bir adamı, üzeri çullanmış bir at üzerinde beraberinde yetmiş müşrik olduğu halde Resulullah'a getirdi. Aleyhissalatu vesselam onlara bir nazar edip:
"Bırakın onları, fücûrun başı da sonu da onların olsun!" dedi ve hepsini affetti. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri şu ayeti indirdi:
"O sizi Mekke'nin karnında (hududu içinde) onlara karşı muzaffer </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4326</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde bulunan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun ki, sizden birine, beni görmeyeceği bir gün gelecek ki, o gün beni beraberlerinde görmek, ona ehlinden ve malından daha makbul olacak."
Resûlullah'ın bu sözünü, Ashab, kendilerine <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünü haber veriyor diye yorumladılar. Bunun üzerine, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>üyle kendisini kaybedince getirmiş olduğu bereketleri müşahede ettikleri müddetçe duyacakları, Aleyhissalatu vesselam'a kavuşma temennisini kasdettiğini bildirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4385</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe rudıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) hanımlarına:
"<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ümden sonra beni üzecek şeylerden biri de sizin meselenizdir. Size ancak sıddik (Hz. Aişe der ki yani mutasaddık) ve sabırlılar tahammül edebilir" der.
Hz. Aişe devamla, Ebu Seleme İbnu Abdirrahman'a dedi ki: "Allah senin babana cennetin selsebil çeşmesinden içirsin."
İbnu Avf, Ümmühatu'l-mü'minin'e tasadduk edenlerdendi, kırkbin dirheme satılan bir bahçe tasadduk etmiş idi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4523</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Müseyyeb İbnu'l-Hazn anlatıyor: "Ebu Talib'in <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> anı gelince, Resûlullah aleyhissalatu vesselam yanına geldi. Başucunda Ebu Cehil ile Abdullah İbnu Ebi Umeyye İbni'l-Muğire'yi buldu.
"Ey Amcacığım! bir kelimelik Lailahe illallah de! Onunla Allah indinde senin lehine şehadette bulunayım!" dedi. Ebu Cehil ve Abdullah atılarak (Ebu Talib'e):
"Sen Abdulmuttalib'in dininden yüz mü çevireceksin?" diye müdahale ettiler.. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, (kelime-i şehadeti) ona arzetmeye devam etti. Onlar da kendi sözlerini aynen tekrara devam ettiler. Öyle ki bu hal Ebu Talib'in son söz olarak, onlara:
"Ben Abdulmuttalib'in dini üzereyim!" demesine kadar devam etti. Ebu Talib Lailahe illallah demekten kaçınmıştı. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Yasaklanmadığı müddetçe senin için istiğfar edeceğim!" dedi. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah şu vahyi indirdi. "(Mealen:) "Akraba bile olsalar, onların cehennemlik oldukları ortaya çıktıktan sonra müşrikler hakkında Allah'tan af dilemek ne Peygamber'e ve ne de iman edenlere uygun düşmez" (Tevbe 113).
Cenab-ı Hak şu ayeti de Ebu Talib hakkında indirmiştir. (Mealen): "Sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir. Doğru yolda olanları en iyi bilen de O'dur" (Kısas 56).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4569</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Medine'ye geldiği vakit Ebu Bekr ve Bilal radıyallahu anhüma hastalandılar. Ben yanlarına gittim:
"Ey babacığım, dedim. Kendini nasıl hissediyorsun? Ey Bilal sen nasılsın?" diye sordum. Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh hummaya yakalanınca: "Her insana "sabahın hayırlı olsun" denmiştir. Halbuki <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> ona ayakkabısının bağından daha yakındır" derdi. Hz. Bilal radıyallahu anh da humma nöbetinden çıkınca sesini yükseltir ve (Mekke'ye hasretini ifade eden şu beyitleri) terennüm ederdi:
"Bilmem ki! Mekke vadisinde etrafımı izhir ve celil otları sarmış olarak bir gece daha geçirebilecek miyim? Mecenne suyuna ulaşacağım bir gün daha gelecek mi? (Mekke'nin) Şame ve Tafil dağları bana bir kere daha görünecek mi?"
(Sonra Bilal şöyle beddua etti: "Allahım, bizi yurdumuzdan çıkarıp bu cebalı diyara süren Şeybe İbnu Rebi'a, Utbe İbnu Rebi'a ve Ümeyye İbnu Halef'e lanet et!)
Hz. Aişe der ki: "(Ben gidip, bunlardaki Mekke hasretini) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a haber verdim. O, şöyle dua buyurdu:
"Allahım bize Medine'yi sevdir. Tıpkı Mekke'yi sevdiğimiz gibi, hatta fazlasıyla! Allahım onun havasını şıhhatli kıl. Onun müddünü, sa'ını hakkımızda mübarek eyle. Onun hummasını al, Cuhfe'ye koy!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4629</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Allah Teala hazretleri şöyle ferman buyurdu: "Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (ayni veya kifaye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü güzü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden birşey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4671</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim Allah'a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz!"
Hz. Aişe radıyallahu anha: "Biz ölmekten hoşlanmayız" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Kasdımız bu değil. Lakin, mü'mine <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> gelince, Allah'ın rızası ve ikramıyla müjdelenir. Ona, önünde (<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>den sonra kendisini bekleyen) şeyden daha sevgili birşey yoktur. Böylece O, Allah'a kavuşmayı sever, Allah da ona kavuşmayı sever. Kafir ise, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> kendisine gelince Allah'ın azabı ve cezasıyla müjdelenir. Bu sebeple ona önünde (kendini bekleyenlerden) daha menfur bir şey yoktur. Bu sebeple Allah'a kavuşmaktan hoşlanmaz, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4726</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam seslendiler:
"Ey Ebu Zerr!
"Buyurun, Ey Allah'ın Resûlü, emrinizdeyim!" dedim.
"İnsanlara (kitle halinde) <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> isabet edip, kabirlerin (ücretli) hizmetçiler tarafından kazılacağı zaman ne yapacaksın?" buyurdular.
"Benim için Allah ve Resûlü neyi ihtiyar buyurursa onu yaparım!" dedim.
"Sabrı tavsiye ederim!" buyurdular -veya sabredersin! dediler- ve sonra bana tekrar seslendiler:
"Ey Ebu Zerr!"
"Buyurun ey Allah'ın Resûlü, sizi dinliyorum!" dedim.
"Zeyt mıntıkasının taşları kanda boğulduğunu gördüğün zaman ne yapacaksın?"
"Allah ve Resûlü benim için neyi ihtiyar buyurursa onu!" dedim.
"Sana kendilerinden olduğun yakınlarını tavsiye ederim!" dedi. Ben sordum:
"Ey Allah'ın Resulü! (O zaman) kılıcımı alıp omuzuma koymayayım mı?"
"Böyle yaparsan (fitneci) kavme ortak olursun!" buyurdular.
"Bana ne emredersiniz!" dedim.
"Evine çekil!" buyurdular.
"Evime girilirse?" dedim.
"Eğer kılıcın parıltısının seni şaşırtacağından korkarsan, elbiseni yüzüne ört. Gelen hem senin günahınla, hem de kendi günahıyla dönsün!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4736</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın zevcelerinden Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir halifenin <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü anında (ehl-i hal ve akd arasında) ihtilaf olacak. (O zaman) Medine ahalisinden bir adam (Mehdi), kaçarak Mekke'ye gidecek. Mekke halkından bir kısmı ona gelecek ve (fitne çıkar korkusuyla) istemediği halde onu (evinden) çıkaracaklar. Rükn ile Makam arasında ona biat edecekler. Onları (ortadan kaldırmak için) Şam'dan bir ordu gönderilecek. Ordu Mekke-Medine arasındaki el-Beyda'da yere batırılacak. İnsanlar bu (kerameti) görünce ona Şam'ın Ebdal'ı ve Irak ahalisinin velileri ona gelip biat ederler. Sonra Kureyş'ten, dayıları Kelb kabilesinden olan bir adam zuhur eder ve (Mehdi ve adamlarına) karşı bir ordu gönderir. Ama onlar bu orduya galebe çalarlar. Bu ordu, Kelbi'nin (ihtirasıyla çıkarılmış) bir ordudur. Bu Kelbi'nin ganimetine iştirak edemeyen zarara uğramıştır. (Mehdi), malı taksim eder. Halk arasında peygamberlerinin sünnetini (ihya eder ve onun) ile amel eder. İslam yeryüzüne yerleşir. Yedi yıl hayatta kalır. -Bazı raviler dokuz yıl demiştir.- Sonra ölür ve müslümanlar cenaze namazını kılarlar.-</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4737</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Size çullanmak üzere, yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyiciler gibi, birbirlerini çağıracakları zaman yakındır."
Orada bulunanlardan biri: "O gün sayıca azlığımızdan mı?" diye sordu.
"Hayır, buyurdular. Bilakis o gün siz çoksunuz. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan çer-çöpler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!"
"Zaaf da nedir ey Allah'ın Resûlü?" denildi.
"Dünya sevgisi ve <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> korkusu!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4751</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ümeranız hayırlı olanlarınızdan iseler, zenginleriniz sehavetkar kimselerse, işlerinizi aranızda müşavere ile hallediyorsanız, bu durumda yerin üstü (hayat), altından (<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>den) hayırlıdır. Eğer ümeranız şerirlerinizden, zenginleriniz cimri ve işleriniz kadınların elinde ise, yerin altı üstünden, (ölmek yaşamaktan) daha hayırlıdır. (Çünkü artık dini ikame imkanı kalmaz)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4754</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a halk hayırdan sorardı. Ben ise, bana da ulaşabilir korkusuyla, hep şerden sorardım. (Yine bir gün:)
"Ey Allah'ın Resûlü! Biz Cahiliye devrinde şer içerisinde idik. Allah bize bu hayrı verdi. Bu hayırdan sonra tekrar şer var mı?" diye sordum.
"Evet var!" buyurdular. Ben tekrar: "Pekiyi bu şerden sonra hayır var mı?" dedim.
"Evet, var! Fakat onda duman da var" buyurdular. Ben: "duman da ne?" dedim.
"Bir kavim var. Sünnetimden başka bir sünnet edinir; hidayetimden başka bir hidayet arar. Bazı işlerini iyi (ma'rûf) bulursun, bazı işlerini kötü (münker) bulursun" buyurdular. Ben tekrar:
"Bu hayırdan sonra başka bir şer kaldı mı?" diye sordum.
"Evet! buyurdular. Cehennem kapısına çağıran davetçiler var. Kim onlara icabet ederek o kapıya doğru giderse, onlar bunu ateşe atarlar" buyurdular. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! Ben (o güne) ulaşırsam, bana ne emredersiniz?" dedim.
"Müslümanların cemaatine ve imamlarına uy, onlardan ayrılma. (İmam sırtına (zulmen) vursa, malını (haksızlıkla) alsa da onu dinle ve itaat et!)" buyurdular.
"O zaman ne cemaat ne de imam yoksa?" dedim.
"O takdirde bütün fırkaları terket (kaç)! Öyle ki, bir ağacın köküne dişlerinle tutunmuş bile olsan, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> sana gelinceye kadar o vaziyette kal" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4755</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Abdi'l-ka'be anlatıyor: "Mescide girmiştim. Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma'yı gördüm: Ka'be'nin gölgesinde oturuyordu. Ka'be'nin gölgesinde birçok kimse ona müteveccih olarak oturmuştu. Ben de ona doğru oturdum. Şunu anlattı:
"Bir seferde Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la beraberdik. Bir yerde konakladık. Kimimiz çadırını tamir ediyor, kimimiz yerini düzlüyor, kimimiz hayvanlarını güdüyordu. Derken Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın münadisi seslendi: "es-Salatu cami'a: "Haydin namaza!" Resûlullah'a gittik, yanında toplandık.
"Benden önce her peygamber, ümmeti için hayır bildiği şeyi onlara öğretmekle mükellef idi. Onlar için şer bildiği şeyden de onları inzar etmesi (korkutması) gerekli idi. Bilesiniz, şu ümmetinizin afiyeti önce gelenler hakkında kesin kılınmıştır. Sonrakiler belaya ve kötü addedeceğiniz birkısım hallere maruz kalacaklardır. Birbirini takip eden fitneler gelecek. Mü'min: "Bu fitne helakimdir" diyecek. Sonra bu kalkacak, başka bir fitne gelecek. "Helakim işte bundan, işte bundan" diyecek. Öyleyse, kim ateşten uzak kalmayı ve cennete girmeyi dilerse, Allah'a ve ahiret gününe inanır olduğu halde <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü karşılasın. İnsanlara, onların kendisine nasıl muamele etmelerini dilerse öyle muamelede bulunsun. Kim bir imama biat edip, samimiyetle sadakat sözü vermiş ise, elinden geldikçe ona itaat etsin. Bir başkası gelip, önceki ile münazaaya girişecek olursan sonradan çıkanın boynunu uçurun."
Ravi (Abdurrahman) der ki: "Abdullah İbnu Amr'a yanaştım ve:
"Allah aşkına söyle. Bu anlattıklarını bizzat kendin Resûlullah aleyhissalam'dan işittin mi?" dedim. Sorum üzerine eliyle kulak ve kalbini tutarak:
"Evet kulaklarım işitti, kalbim de belledi" dedi. Ben:
"Ama, amcaoğlun Muaviye, bize mallarımızı aramızda batıl bir şekilde yememizi, birbirimizi öldürmemizi emrediyor. Halbuki Allah Teala hazretleri (mealen): "Ey iman edenler! Birbirinizin malını haram şekilde yemeyin; ancak karşılıklı rıza ile yaptığınız ticaret başkadır. Birbirinizi ve kendinizi öldürmeyin. Canlarınızı da boşu boşuna tehlikeye atmayın. Şüphesiz ki Allah size merhametlidir" (Nisa 29) buyuruyor" dedim. Biraz sustu sonra:
"Allah'a itaatte ona itaat et, Allah'a isyanda ona isyan et!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4764</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Cündeb İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kim ummiyye (gayesi İslam olmayan) bir bayrak altında bir asabiyete yardım ederken öldürülürse onun <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü, cahiliye <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü üzeredir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4796</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh oğluna <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü sırasında demiştir ki: "Oğulcuğum, başına gelecek olan şeyin asla atlatılamayacağını, kaçırdıklarını da yakalayamayacağını bilmedikçe sen, imannın hakikatının tadını asla bulamazsın. Zira ben, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim:
"Allah'ın ilk yarattığı şey kalemdir. Kalemi yarattı ve: "Kıyamete kadar olacak şeylerin miktarlarını yaz!" dedi."
"Oğulcuğum, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan şunu da işittim:
"Kim bu inanç dışında olarak ölürse benden değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4802</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) aramızda doğrulup:
"(Hastalık nev'inden) hiçbir şey hiçbir şeye sirayet etmez!" buyurmuşlardı ki bir bedevi:
"Ey Allah'ın Resûlü! Nasıl olur? Bir deve sürüsüne, kuyruğu ile haşefesini uyuzlamış bir deve gelince hepsini uyuzlu yapar!" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Pekala, birincisini kim uyuzladı? Ne sirayet, ne safer (inancınızda hakikat) vardır. Şurası muhakkak ki, Allah her nefsi yaratmış, onun hayatını, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünü, rızkını ve uğrayacağı musibetlerini yazmıştır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4803</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):
"Allah Teala hazretleri bir kulun hayrını diledi mi onu istimal eder!" buyurmuştu. Kendisine: "Onu nasıl istimal eder?" diye soruldu.
"<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>den önce salih amel işlemede muvaffak kılar!" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4880</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şa'bi anlatıyor: "Müslümanlardan birine, Dakûka'da <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> geldi. Vasiyetine şahidlik edecek hiçbir müslüman bulamadı. Bunun üzerine Ehl-i Kitap'tan iki kişiyi vasiyetine şahid kıldı. Bunlar Kûfe'ye geldiler. Ebu Musa el-Eş'ari'yi bulup durumu haber verdiler. Bunlar ölenin tereke ve vasiyetini beraberlerinde getirmişlerdi. Ebu Mûsa radıyallahu anh onlara:
"Bu hadise, Resûlullah aleyhissalatu vesselam devrinden sonra hiç görülmeyen bir hadisedir" dedi. İkindi namazından sonra onlara, ihanet etmedikleri, yalan söylemedikleri, vasiyeti tebdil etmedikleri, gizlemedikleri, değiştirmedikleri, söylediklerinin o adamın vasiyeti, getirdiklerinin de terikesi olduğuna dair yemin ettirdi. Sonra şehadetlerini(n gereğini yerine getirip) uygulamaya koydu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4968</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin ederim! Meryem oğlu İsa'nın, aranıza (bu şeriatle hükmedecek) adaletli bir hakim olarak ineceği, istavrozları kırıp, hınzırları öldüreceği, cizyeyi (Ehl-i Kitap'tan) kaldıracağı vakit yakındır. O zaman, mal öylesine artar ki, kimse onu kabul etmez; tek bir secde, dünya ve içindekilerin tamamından daha hayırlı olur."
Sonra Ebu Hureyre der ki: "Dilerseniz şu ayeti okuyun. (Mealen): "Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünden önce onun (İsa'nın) hak peygamber olduğuna iman etmesin. Kıyamet gününde ise İsa onlar aleyhine şahitlik edecektir" (Nisa 159).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5060</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cennetlikler cennette, cehennemlikler de cehennemde oldukları zaman <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> getirilir. Cennetle cehennemin arasına konup orada kesilir. Sonra bir münadi nida eder:
"Ey ehl-i cennet! Artık ebediyet var, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> yok! Ey ehl-i nar! Artık ebediyet var, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> yok! Cennetliklerin sürûru bununla daha da artar. Cehennemliklerin de hüznü artar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5063</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Sa'd İbnu Sa'd radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, insanlar neden yaratıldı?"
"Sudan!" buyurdular.
"Ya cennet?" dedim, o neden inşa edildi?"
"Gümüş tuğladan ve altın tuğladan! Harcı da kokulu misk. Cennetin çakılları inci ve yakuttan, toprağı da zaferandır. Ona giren nimete mazhar olur, eziyet görmez, ebediyet kazanır, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>le karşılaşmaz. Elbisesi eskimez, gençliği kaybolmaz."
Aleyhissalatu vesselam sözlerine şöyle devam buyurdular: "Üç kişi vardır duaları reddedilmez (mutlaka kabul edilir):
-Adil imam (devlet başkanı).
-İftarını yaptığı zaman oruçlu.
-Zulme uğrayanın duası.
Allah, (mazlumun) duasını bulutların fevkine çıkarır ve onlara sema kapıları açılır ve Allah Teala Hazretleri:
"İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da, duanı mutlaka kabul edeceğim!" buyurur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5109</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cehennem ehline açlık musallat edilir. Bu, içinde bulundukları azaba eşit dereceye ulaşır. Açlığa karşı yardım talep ederler. Onlara besleyici olmayan ve açlığı gidermeyen dari' (denen dikenli bir ot) verilir. Tekrar yiyecek isterler, bu sefer de boğazda tıkanıp kalan bir yiyecekle imdat edilir. (Bu da boğazlarında takılır kalır, ne ileri geçer, ne de geri gelir.) Derken, dünyada iken, bu durumda, bir içecekle takılan lokmaları kaydırdıklarını hatırlarlar ve bir içecek talep ederler. Kendilerine demir kancalar bulunan kaplarda kaynar sular verilir. Bu kaplar, yüzlerine yaklaştırılınca, yüzlerini dağlayıp atar. Su karınlarına girince, içerilerini param parça eder. Bu sefer de:
"Cehennemin bekçilerini çağırın, ola ki azabımızı biraz hafifletir!" derler. Onları çağırırlar. Onlar gelince:
"Size peygamberleriniz bu halleri açıklayan haberleri getirmemiş miydi?" derler. Onlar:
"Evet getirmişti (ama dinlemedik)" derler. Bunun üzerine, bekçiler:
"Siz isteyin durun! Kafirlerin istekleri (burada) boşadır!" derler" (Gafir 50). Cehennemlikler bekçilerden ümidi kesince:
"(Cehenneme müvekkel melek) Malik'i çağırın!" derler. (Malik gelince):
"Ey Malik, (söyle de) Rabbin bizim hakkımızda <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>e hükmetsin!" derler. Malik de onlara:
"Hayır! (Siz burada canlı olarak ebedi) kalıcılarsınız!" diye cevap verecek" (Zuhruf 77).
(Hadisin ravilerinden) A'meş rahimehullah der ki: "Bana bildirildi ki, cehennemliklerin Malik'e yalvarmaları ile Malik'in onlara verdiği cevap arasında bin yıllak zaman geçecektir. Cehennemlikler, bu sefer aralarında:
"Rabbinize dua edin, sizin için O'ndan daha hayırlı kimse yok!" diyecekler ve elbirlik şöyle yakaracaklar:
"Ey Rabbimiz, bedbahtlığımız bize galebe çalmıştı, biz gerçekten sapıtmış kimselerdik. Ey Rabbimiz bizi bundan çıkar. Eğer (yine) küfre dönersek artık hiç şüphesiz ki zalimlerden oluruz" (Mü'minûn 106-107). Rab Teal, onlara: "Cehennemin içine yıkılıp gidin! Bana bir şey söylemeyin!" diyecek" (Mü'minûn 108).
Resûlullah devamla dedi ki: "Bu cevap üzerine, cehennem ehli her çeşit hayırdan ümidlerini keserler; hıçkırmaya, nedamet etmeye, dövünüp yırtınmaya başlarlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5193</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubeyd İbnu Umeyr babası radıyallahu anh'tan anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir adam kebairden sormuştu, şöyle cevap verdiler:
"Onlar dokuzdur!" buyurdular ve saydılar: "Şirk, sihir, insan öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, namuslu kadınlara iftirada bulunmak, anne ve babaya haksızlık, kıbleniz olan Beytu'l-Haram (da masiyet işlemey)i sağlığınız veya <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünüzde helal addetmek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5278</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Allah Teala hazretlerinin (Tebük seferinden geri kalmaları sebebiyle) tevbelerini kabul edip affettiği üç kişiden biri olan Hilal İbnu Ümeyye radıyallahu anh geldi. (Anlattığına göre) tarlasından evine yatsı vaktinde dönmüştü. Hanımının yanında bir adam buldu. Manzarayı gözleriyle görmüş, kulaklarıyla işitmişti. Sabah oluncaya kadar adamı ürkütüp telaşlandırmadı. Sabah olunca doğru Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına gitti.
"Ey Allah'ın Resûlü dedi, ben aileme geceleyin dönmüştüm, yanlarında bir adam buldum. Üstelik gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim."
Resûlullah aleyhissalatu vesselam getirdiği bu haberden hoşlanmadı, adama karşı sert davrandı. Bunun üzerine:
"Kendi hanımlarına zina isnad eden, ancak, kendisinden başka şahidi bulunmayan kimse ise, doğru söylediğine dair Allah adına yemin ederek dört defa şahitlik eder. Beşinci şahitliğinde ise, eğer yalan söylüyorsa Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını ister. Kadının Allah adına yemin ederek kocasının yalan söylediğine dair dört def'a şahidlik etmesi ve beşinci şahitliğinde, eğer kocası doğru söylüyorsa Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını istemesi, onun hakkındaki cezayı kaldırır" (Nur 6-9) mealindeki ayet nazil oldu. Vahiy hali Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın üzerinden kalkınca:
"Ey Hilal, müjde! Allah senin için bir kurtuluş ve kurtuluş yolu gösterdi" buyurdular. Hilal:
"Ben Rabbim Teala hazretlerinden bunu ümid ediyordum!" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Kadına adam gönderin gelsin!" emretti. Kadın geldi. Ayet-i kerimeyi Resûlullah ona okudu. İkisine de meselenin ciddiyetini hatırlattı ve ahiret azabının dünyadaki azabtan daha şiddetli olacağını haber verdi. Bunun üzerine Hilal:
"Vallahi kadın hakkında doğruyu söyledim!" dedi. Kadın da:
"Hayır yalan söyledin!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam:
"Aranızda lanetleşin" emretti. Hilal'e: "Şehadet getir!" dendi. O da doğru söylediğine dair dört kere Allah'a şehadet etti. Beşinci sefer olunca kendisine:
"Ey Hilal, Allah'tan kork, zira dünya azabı ahiret azabından pek hafiftir, senin bu yaptığın, üzerine azabı vacib kılmaktadır!" dendi. O yine:
"Allah'a yemin olsun, ona iftira ediyorum diye bana celde yapılmadığı gibi, Allah da onun sebebiyle bana azab vermeyecektir!" dedi ve "Eğer yalancı ise, Allah'ın laneti üzerine olsun!" diye beşinci kere şehadette bulundu.
Sonra kadına: "Şehadet getir!" dendi. Kadın da: "Hilal yalancıdır diye dört kere Allah'a şehadette bulundu. Beşinci şehadete sıra gelince, kadına:
"Allah'tan kork, zira dünyadaki azab ahiret azabından hafiftir. Bu yaptığın, üzerine azabı vacib kılmaktır!" dendi. Kadıncağız bir müddet durakladı. Sonra:
"Kavmimi, geri kalan zamanlarda rezil rüsvay edemem!" dedi ve beşinci defa: "Hilal doğru söyledi ise Allah'ın gadabı üzerime olsun!" diye şehadette bulundu.
Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam aralarını ayırdı. Kadının çocuğuna babasının adıyla </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5289</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu, Şuayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, varisler tarafından babaya nisbeti talep edilip de, (hayatında inkar etmediği için) babanın <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünden sonra nesebe dahil edilen bu çocuğun o babanın cima yaptığı gün mülkünde bulunan cariyeden doğmuş olması halinde, varislere ilhak edilmesine; ancak çocuğa, bu ilhaktan önce taksim edilen mirastan herhangi bir payın geçmeyeceğine; fakat taksim edilmeyen mirastan pay alacağına; çocuğun kendisine nisbet edildiği baba, şayet ölmezden önce çocuğun kendisinden olduğunu inkar etmişse, bu çocuğun o babaya ilhak edilemeyeceğine; eğer çocuk mülkünde olmayan bir cariyeden veya kendisiyle zina yaptığı bir hür kadından ise, bu çocuğun da o babaya ilhak edilmeyeceğine ve o babaya varis olamayacağına, -hatta çocuk kendisine nisbet edilen şahsın bizzat kendisi, onun hür veya köle kadından edindiği veled-i zinası olduğunu itiraf etse bile- o çocuğun varis olamayacağına hükmetti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5328</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubeyy İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam gecenin üçte ikisi geçince kalkar ve: "Ey insanlar! Allah'ı zikredin! Allah'ı zikredin! "Sarsıcı" kesinlikle gelecektir; "takipçi" de onun arkasından gelecektir. <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>, içindeki (şiddet ve sıkıntı)larla gelecek, (öyleyse ahirete hazırlanın!)" derdi." Übey devamla dedi ki:
"Ey Allah'ın Resülü dedim, ben sana çok salat oku(mak isti)yorum. (Duamda) ne miktarını sana salat u selam yapayım?"
"Dilediğin kadar!" buyurdular.
"Dörtte bir (yeter mi)?" dedim.
"Dilediğin kadar!" buyurdular, "Eğer artırırsan, bu senin için daha hayırlı!" dediler.
"Yarı(ya ne dersiniz)?" dedim.
"Dilediğin kadar!" buyurdular, "Eğer artırırsan, bu senin için daha hayırlı!" dediler.
"Üçte iki(ye ne dersiniz?)" dedim.
"Dilediğin kadar!" buyurdular, "Eğer artırırsan, bu senin için daha iyi!" dediler.
"(Kendim için dua ettiğim vaktin) tamamını size salat u selam okumaya ayırayım mı?" dedim.
"Bu takdirde, (dünyevi ve uhrevi) dileğin kabul edilir, günahın affedilir!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5335</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Şeddad İbnu Evs radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Akıllı kimse, nefsini muhasebe eden ve <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>den sonrası için çalışandır. Aciz de, nefsini hevasının peşine takan ve Allah'tan temennide bulunan kimsedir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5336</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Yedi şeyden önce amelde acele edin:
- Unutturucu fakirliği mi bekliyorsunuz?
- Tuğyan ettirip azdırıcı zenginliği mi bekliyorsunuz?
- İfsad edici hastalığı mı bekliyorsunuz?
- Aklınızı götürecek ihtiyarlığı mı bekliyorsunuz?
- Ani <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> mü bekliyorsunuz?
- Deccali mi bekliyorsunuz. Bu beklenen gaib bir şerdir.
- Yoksa Kıyameti mi bekliyorsunuz? Kıyamet ise hepsinden kötü, hepsinden daha acıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5365</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, kendisini <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>e götüren hastalığa yakalandığı zaman derdi ki:
"Ey Aişe! Ben Hayber'de yediğim (zehirli) yemeğin elemini hep hissediyordum. İşte şimdi kalp damarımın kesildiğini hissettiğim anlar geldi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5371</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam muhtazar olduğu (<b><span style="color: red;">ölüm</span></b> anlarına geldiği) zaman, sık sık ızdıraplar bürümeye başladı. Kerimeleri Hz. Fatıma radıyallahu anha: "Vay babacığım, ne ızdırab çekiyor!" diye yakınmaya başladı. Aleyhissalatu vesselam:
"Bugünden sonra baban ızdırab çekmeyecek!" buyur(arak onu teselli etmek iste)di. Aleyhissalatu vesselam ölünce, Hz. Fatıma:
"Vay babacığım! Rabbi, duasına icabet etti! Vay babacığım, gideceği yer Firdevs cennetidir! Vay babacığım, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünü Cibril'e haber verdik" diye yas etti. Aleyhissalatu vesselam gömülünce de:
"Ey Enes! Resûlullah aleyhissalatu vesselam üzerine toprak atmaya gönlünüz nasıl razı oldu?" diyerek ızdırabının azametini dile getirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5386</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubeyd İbnu Halid es-Sülemi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ashabından birinden naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ani <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>, kafir için gadab-ı ilahi'nin bir yakalamasıdır, mü'min için de bir rahmettir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5394</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a Zeyd İbnu Harise, Cafer İbnu Ebi Ta'lib ve Abdullah İbnu Ravaha radıyallahu anhüm'ün <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> haberi gelince oturdu. (Halinden) üzüntülü olduğu belliydi. Ben kapı aralığından bakıyordum. Yanına bir adam geldi ve: "Cafer'in kadınları!" dedi ve onların ağladıklarını haber verdi. Aleyhissalatu vesselam derhal onları men etmesini emretti. Adam gitti ve sonra geri gelip: "Ben onları yasakladım, fakat onlar sözüme kulak asmadılar" dedi. Aleyhissalatu vesselam ikinci sefer emrederek kadınları bundan nehyetmesini söyledi. Ama o, kadınların yine kulak asmadıklarını haber verdi. Aleyhissalatu vesselam yine: "Yasakla onları!" buyurdu. Adam üçüncü sefer geri geldi ve:
"Ey Allah'ın Resûlü! Allah'a yemin olsun kadınlar bana -veya bize- galebe çaldılar" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Ağızlarına toprak saç!" emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5402</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz.Huzeyfe radıyallahu anh muhtazar (<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>e yakın) olunca: "Ben ölünce, kimse üzerime ezan okumasın, ben bunun, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> haberinin duyurulması olmasından korkarım. Zira ben, Aleyhissalatu vesselam'ın <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> haberinden yasakladığını işittim. Öyleyse ben öldüm mü, üzerime namaz kılsınlar. Beni Rabbime (sessizce) taşısınlar" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5428</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Husayn İbnu Vahvah radıyallahu anh anlatıyor: "Talha İbnu'I-Bera hastalandığı zaman, Resûlullah aleyhissalatu vesselam ona geçmiş olsun ziyaretine geldi. (Yakınlarına:) "Ben onda <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> alametinin zuhurunu gördüm. (<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünü) -bana hemen haber verin ve acele davranın. Çünkü, müslüman bir kimsenin cesedinin ailesi içerisinde hapsedilmesi uygun değildir" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5436</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ebi Müleyke anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Ebi Bekr radıyallahu anhüma Mekke yakınlarında bir yer olan Hubşiyy'de vefat ettiği zaman Mekke'ye taşındı ve orada defnedildi. Hz. Aişe radıyallahu anha Mekke'ye gelince Abdurrahman'ın kabrine uğradı ve şu beyitleri okudu:
"Biz (Irak Kralı) Cezime'ye uzun zaman (kırk yıl hizmet eden) iki nedimesi (Malik ve Akil) gibiydik.
Öyle ki (hakkımızda): "Bunlar ebediyen ayrılmayacaklar" denmişti.
Vakta ki, ben ve (kardeşim) Malik uzun beraberlikten sonra ayrılınca, sanki tek gece beraber kalmadık gibi oldu."
Hz. Aişe sonra şunları söyledi: "Vallahi ben burada olsaydım, öldüğün yerde defnedilirdin. Eğer <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>üne hazır olsaydım ziyaretine de gelmezdim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5452</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ca'fer anlatıyor: "Ca'fer'in <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> haberi geldiği zaman, Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Ca'fer ailesi için yemek yapın! Çünkü onlara, onları meşgul eden (haber) geldi!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5817</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a soruldu: "Mü'minlerden hangisi efdal (enfaziletli)dir?"
"Ahlakça en güzelleridir!" cevabını verdi. Tekrar soruldu:
"Pekiyi, mü'minlerden hangisi en akıllıdır?"
"<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü en çok zikreden ve kendilerine gelmezden önce onun için en iyi hazırlığı yapanlardır. İşte akıllılar bunlardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5862</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir kavimde gulûl (denen devlet malından hırsızlık) zuhur ederse, Allah o kavmin kalplerine korku atar. Bir kavim içinde zina yayılırsa orada <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ler artar. Bir kavim, ölçü ve tartılarda (hile yaparak) miktarı azaltırsa Allah ondan rızkı keser. Bir kavmin (mahkemelerinde) haksız yere hükümler verilirse, o kavimde mutlaka kan yaygınlaşır. Bir kavm ahdinden dönüp gadre yer verirse, Allah onlara mutlaka düşmanlarını musallat eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5921</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Halid İbnu Ma'dan anlatıyor: "Muaviye İbnu Ebi Süfyan radiyallahu anhuma'ya (hilafeti esnasında) Mikdam İbnu Ma'dikerb, Amr İbnu'I-Esved ve Kinnesrin ahalisinden Beni Esedli bir adam bir heyet halinde geldiler. Hz.Muaviye, Mikdam'a: "Hasan İbnu Ali radiyallahu anhuma'nın vefat ettiğini biliyor musun?" dedi. Haberi işiten Mikdam "İnna lillah ve inna ileyhi raciun!" diyerek (üzüntüsünü ifade) etti). Ona falan (Muaviye): "Bunu bir musibet mi addediyorsun?" dedi. Mikdam: "Niye musibet addetmiyeyim? Resulullah aleyhissalatu vesselam onu kucağına almış, "Bu bendendir. Hüseyin ise Ali radiyallahu anhuma'dandır!" buyurmuştu dedi. Beni Esed'den olan adam da (Hz. Muaviye'ye yaranmak için, Hz. Hasan'ın <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünü bir fitnenin sönmesine tesbihen): "Allah bir ateşi söndürdü!" diye söze karıştı. Mikdam: "Bugün ben, seni kızdırmaya ve hoşlanmadığın şeyleri sana duyurmaya devam edeceğim!" dedi. Sonra şöyle seslendi: "Ey Muaviye! Eğer doğru söylersem beni tasdik et, yalan söylersem beni tekzib et!" Hz. Muaviye radiyallahu anh: "Pekala Öyle yapacağım" dedi. Mikdam: "Allah aşkına söyle! Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın altın takınmayı yasakladığını işittin mi?" dedi. Hz.Muaviye: "Evet!" dedi. Mikdam: "Allah aşkına söyle! Resulullah'ın ipek giymeyi yasakladığını biliyor musun?" diye sordu. Hz. Muaviye: "Evet biliyorum!" dedi. Mikdam tekrar sordu: "Allah aşkına söyle! Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın vahşi hayvan derisini giymeyi, üzerlerine binmeyi yasakladığını biliyor musun?" Muaviye yine: "Evet biliyorum!" diye cevapladı. Hz.Muaviye'nin bu sözü üzerine Mikdam dedi ki: "Allah 'a kasem olsun ey Muaviye, bütün bunları ben senin evinde gördüm. Hz. Muaviye şu cevabı verdi: "Ey Mikdam, anladım ki senin elinden bana kurtuluş yok (söylediklerin hep doğru)!" Halid (İbnu Velid) der ki: "Hz. Muaviye, Mikdam radiyallahu anhuma ya diğer iki arkadaşına (Amr İbnu'I-Esved ve Esedli adam) nazaran daha çok ihsan ve atada bulunulmasını emretti. Ayrıca (Mikdam'in) oğluna (beytü'I- mal'den) ikiyüz (dirhem) tahsisatta bulundu. Mikdam ise (Hz. Muaviye'nin verdiği) ihsanları arkadaşlarına dağıttı. Esedli ise aldıklarından kimseye birşey vermedi. Bu durum Hz.Muaviye'ye ulaşınca.. "Mikdam kerem sahibi cömert birisidir. Elini açmıştır. Esedli adam ise malik olduğu şeyi iyi tutan birisidir" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6023</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Mü'min kişiye, hayatta iken yaptığı amel ve iyiliklerden, öldükten sonra ulaşanlar, öğretip neşrettiği bir ilim, geride bıraktığı salih bir evlad, miras bıraktığı bir mushaf (kitap), inşa ettiği bir mescid, yolcular için yaptırdığı bir bina, akıttığı bir su, hayatta ve sağlıklı iken verdiği bir sadakadır. <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünden sonra kişiye işte bunlar ulaşır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6272</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) bize hitap etti ve dedi ki: "Ey insanlar! Ölmezden önce Allah'a tevbe edin. (Musibet hastalık, yaşlılık gibi) ağır meşguliyetlere düşmezden önce salih ameller işlemede acele edin. Çok zikir ederek, gizli ve açık çok sadaka vererek Allah'a karşı üzerinizdeki borcu ödeyin ki bol rızka, ilahi nusrete ve ıslah-ı hale mazhar olasınız. Bilesiniz Allah, benim içinde bulunduğum şu makamda, şu günde, şu ayda, bu yıldan Kıyamet'e kadar devam etmek üzere Cum'a namazını farz kıldı. Kim bunu, benim sağlığımda veya <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ümden sonra adil veya zalim bir imam oldukça, istihfaf ederek veya inkar ederek terkedecek olursa Allah onun iki yakasını biraraya getirmesin, işine bereket vermesin. Haberiniz olsun! O kimsenin tevbe etmedikçe ne namazı, ne zekatı, ne haccı, ne orucu, ne de makbul bir iyiliği vardır. Kim de tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder. Haberiniz olsun! Bir kadın bir erkeğe imamlık yapamaz. Bir bedevi de muhacire imamlık yapamaz. Facir de mü'mine imamlık yapamaz. Ancak fasık zor kullanır mü'min de onun kılıncından ve kamçısından korkarsa bu durumda imama uyar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6320</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, kendisini <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>e götüren hastalığa yakalandığı vakit Hz. Aişe'nin evinde idi. "Bana Ali'yi çağırın!" buyurdular. Hz. Aişe radıyallahu anha: "Ey Allah'ın Resulü! Sana Ebu Bekr'i çağırsak olmaz mı?" dedi. "Onu çağırın!" buyurdular. Hafsa radıyallahu anha: "Sana Ömer'i çağırsak olmaz mı?" dedi.
"Onu çağırın!" buyurdular. Ümmü'l-Fadl: "Ey Allah'ın Resulü! Sana Abbas'ı çağırsak olmaz mı?" dedi. "Evet!" buyurdular. (Adı geçenler) toplanınca Resulullah aleyhissalatu vesselam mübarek başlarını kaldırarak (etrafa bir) bakıp sükut ettiler. Hz. Ömer:
"Kalkın! Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı yalnız bırakın!" dedi. Az sonra Bilal geldi. Resulullah'a namazı haber verdi. Aleyhissalatu vesselam: "Ebu Bekr'e söyleyin halka namaz kıldırsın!" buyurdular. Hz. Aişe "Ey Allah'ın Resulü! Muhakkak ki Ebu Bekr, yumuşak kalpdi, tutuk bir kimsedir. (Makamınızda) sizi göremezse ağlar, insanlar da (ona katılıp) ağlarlar. Emretseniz de halka namazı Ömer kıldırsa!" dedi. (Resulullah aleyhissalatu vesselam namazu Ebu Bekr'in kıldırması için ısrar edince) Hz. Ebu Bekr, halka namaz kıldırmak üzere öne geçti. Bu sırada Resulullah aleyhissalatu vesselam kendinde bir hafiflik hissetti. İki kişinin arasında dayanarak mescide geçti, ayakları yerde sürünüyordu. Halk Aleyhissalatu vesselam'ı mescidde görünce Ebu Bekr'i "sübhanallah!" diyerek ikaz ettiler. O geri çekilmek istedi. Ama Aleyhissalatu vesselam: "Yerinde kal" diye işaret etti. Resulullah gelip Ebu Bekrin sağına oturdu. Ebu Bekr kalktı.. Hz. Ebu Bekr Resulullah'ı imam kıldı, halk da Ebu Bekr'i imam kıldı. İbnu Abbas radıyallahu anhüma der ki: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, kıraati, Hz. Ebu Bekr'in kıldığı yerden aldı."
Veki der ki: "Sünnet böyledir (ikinci imam, kıraati birincinin kaldığı yerden devam ettirir)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6388</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe radıyallahu anha'nın anlattığına göre: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bir gün yanına girdiği sırada, bir yakınının nefesini <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> kesmek üzere idi. Aleyhissalatu vesselam Hz. Aişe'nin üzüntüsünü görünce kendisine: "Şu yakının için üzülme. Zira onun şu ızdırabı hasenatındandır!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6413</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hüseyin İbnu Ali İbni Ebi Talib radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın oğlu Kasım vefat edince Hz. Hatice radıyallahu anha: "Ey Allah'ın Resulü! Kasım'ın sütü taştı. Keşke Allah ona, süt çağını tamamlayacak kadar ömrünü uzatsaydı" dedi. Aleyhissalatu vesselam, bunun üzerine: "O süt devresini cennette tamamlayacak!" buyurdular. Hz. Hatice: "Ey Allah'ın Resulü!, Şayet bunu bilseydim, çocuğun <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü, nazarımda hafiflerdi" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Dilersen Allah'a dua edeyim de sana onun sesini işittireyim" dedi. Ancak Hz. Hatice: "Hayır! Ey Allah'ın Resulü! Allah ve Resulünü tasdik ediyorum" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6423</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın yanından bir cenaze getirilmişti, derhal ayağa kalktı ve: "Ayağa kalkın, zira <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>de korku ve dehşet vardır" buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6447</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Esma Bintu Yezid radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın oğlu İbrahim öldüğü zaman Resulullah aleyhissalatu vesselam ağladı. Ona taziyede bulunan kimse -ki bu, ya Ebu Bekr ya da Ömer radıyallahu anhüma idi- "(Ey Allah'ın Resulü!) Allah'ın hakkını tazim etmeye en çok hak sahibi olan kimse sen (değil mi)sin!" dedi. Bunun üzerine Resulullah: "Göz ağlar, kalp üzülür. Biz Rabbimizin razı olmayacağı söz söylemeyiz" (dedi. Sözünü, İbrahim'e hitaben şöyle tamamladı:) "Eğer <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> doğru bir vaad ve herkese şamil umumi bir haber olmasaydı ve arkada kalan, önden gidene hiç kavuşmayacak olsaydı ey İbrahim, biz şu anda duyduğumuzdan çok daha büyük bir üzüntü çekecektik. Biz gerçekten senin için çok hüzünlüyüz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6464</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>e götüren hastalığı sırasında "Namaza ve sağellerinizin malik olduğu şeylere dikkat edin" diyordu. Mübarek lisanları bunu söylemeyecek hale gelinceye kadar tekrara devam ettiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6466</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> acısını duyunca, kızı Fatıma radıyallahu anha: "Vay babacığımın ızdırabına!" dedi. Resulullah da: "Bugünden sonra babana ızdırab yok artık! Kıyamete kadar hiç kimsenin yakasını bırakmayacak olan (<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>), artık babana gelmiştir" buyurdular</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6543</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre, "Osman İbnu Maz'un radıyallahu anh vefat ettiği zaman, geride yetim bir kızını bıraktı. İbnu Ömer der ki:
"Dayım Kudame ki kızın da amcasıydı- o kızı bana nikahladı. Bu nikah işi, kızın babasının <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünden sonra olmuştu. Kız, amcasının yaptığı bu nikahtan hoşlanmadı ve Muğire İbnu Şu'be ile evlendirilmesini arzu etti. (Kız buluğ çağına vardıktan) sonra amcası, onu Muğire ile evlendirdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6790</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> vakti geldiği vakit, Aleyhissalatu vesselam'ın can çekişirken yaptığı vasiyetin hepsi: "Namaz(ı ihmal etmeyin) ve sağ ellerinizin sahip oldukları(nın yani kölelerinizin hukukuna riayet edin)" demek olmuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6794</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaviye İbnu Kurre babasından naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> yaklaşınca vasiyette bulunur ve vasiyeti de Allah'ın kitabına uygun olursa, bu vasiyeti, onun hayatında vermeyi ihmal ettiği zekatına kefaret olur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6805</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şuayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam: "Nisbet edildiği babasının <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünden sonra ilhak edilmesi istenen çocuk, (adamın sağlığında inkar etmemiş olması şartıyla) babası olduğu söylenen adamın <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünden sonra mirasçılarının ilhak iddiasında bulundukları kimsedir."
Ravi der ki: "Aleyhissalatu vesselam onun hakkında şu hükmü koydu: "Cinsi temasta bulunduğu sırada mülkiyetinde bulunan cariyeden doğan çocuk, bu çocuğun, o adamın çocuğu olduğunu iddia eden mirasçılara katılmış olur. Fakat mirasçıların yaptığı bu ilhak iddiasından önce (ölen adamın) mirasçılar arasında taksim edilmiş olan malından o ilhak edilen kimseye artık pay yoktur. (Şayet varsa) henüz taksim edilmemiş mirastan yetiştiği miktardan kendine hissesi vardır. Nisbet edildiği babası (hayatta iken) onu inkar etmiş (yani onun kendi çocuğu olmadığını söylemiş) olma halinde, artık (mirasçılar, ilhak iddiasında bulunsalar bile) o kimse mirasçılara katılmaz (ve adamın çocuğu sayılmaz). Eğer çocuk, adamın, cinsi temasta bulunduğu sırada) malik olmadığı bir cariyeden veya zina ettiği hür bir kadından olsa, (adamın mirasçıları ilhak iddiasında bulunsa bile) çocuk, adamın evladından sayılmaz ve çocuğa mirasçı olamaz; bu durumda kendisine nisbet edilen adam, çocuğun kendisinden olduğunu te'yid etse bile hüküm böyledir. Çünkü o, zina mahsulü bir çocuktur. Hür veya cariye olan annesinin mirasçılarına katılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6985</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radiyallahu anhuma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Size şu çörek otunu tavsiye ederim. Zira onda, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>den başka her derde şifa vardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6991</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ubey İbnu Ummi Haram radiyallahu anhuma arılatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sinameki ve sennut (yani tereyağı tulumuna konulan bal veya dereotu) yemenizi tavsiye ederim. Çünkü bu iki şeyde sam'dan başka her hastalığa karşı şifa vardır." "Ey Allah'ın Resulu sam nedir?" diye sorulmuştu. "<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>!" buyurdular." Ravi Amr dedi ki: "İbnu Ebi Able'nin söylediğine göre, sennut dereotudur, bazı başka alimler de "Bilakis, yağ tulumuna konan baldır, şairin şu beytinde sennut bu manadadır" demiştir. "Onlar tereyağı tulumundaki bal ile tereyağı gibidirler, aralarında hiyanet yoktur. Onlar komşularına hile yapılmasına da mani olurlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7050</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Süraka İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Size sadakanın en faziletlisini haber vereyim mi? (Boşanma, kocasının <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü gibi bir sebeple sana geri gönderilmiş ve senden başka çalışanı (Nafakasını temin edecek bir kimsesi) olmayan kızın (için harcadığın)dır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7090</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Su'da'I-Mürriyye radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın vefatından sonra Hz. Ömer, (bir gün kocam) Talha'ya uğradı. (Onu üzgün bularak:) "Neyin var, niye üzgünsün? Amca oğlun (Ebu Bekr'in) halife oluşu mu seni üzdü?" dedi. Talha: "Hayır! Lakin ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Ben bir kelime biliyorum, her kim <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü anında onu söylerse mutlaka amel defteri için bir nur olur ve onun cesedi ve ruhu, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> anında o kelime sebebiyle bir rıza, bir rahmet bulacaktır" buyurduğunu işittim" dedi. Ben bu kelimenin ne olduğunu o ölünceye kadar sormadım. (İşte bunun için üzgünüm)" dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ben o kelimeyi biliyorum. O, Resûlullah aleyhissaltu vesselam'ın amcası (Ebu Talib)e vefatı anında teklif ettiği kelime-i tevhiddir. Eğer Resülııllah aleyhissalatu vesselam, amcası için, kelime-i tevhidden daha kurtarıcı bir şey bilseydi onu (söylemesini) emrederdi" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7091</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muaz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ölen bir nefis (<b><span style="color: red;">ölüm</span></b> anında) Allah'ın bir ve benim Allah elçisi olduğuma şehadet eder, kalbi de bunu tasdik ederse, Allah mutlaka ona mağfiret kılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7110</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, Kur'an'dan bir sure öğretir gibi şu duayı bize öğretmişti: "Allahım! Cehennem azabından, kabir azabından, Mesih Deccal'in fitnesinden, hayat ve <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> fitnesinden sana sığınırım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7151</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu Mesleme radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:"Şurası muhakkak ki, bir fitne, bir ayrılık ve bir ihtilaf olacak. Bu durum gelince, Uhud'a kılıncınla git! Kırılıncaya kadar onu (taşa) çal. Sonra evinde otur. Hatta sana günahkar bir el veya <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> gelinceye kadar (evinden çıkma)."
Nitekim (haber verilen bu fitne) çıktı ve ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın söylediğini yaptım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7187</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Ma'lik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Şu altı şeyden önce (ahirete bakan) iyi ameller işlemekte acele edin: "Güneşin battığı yerden doğması, Duhan, dabbetü'l-arz,Deccal, herbirinize mahsus olan <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> ve (sizin salih amelinize mani olacak) amme hizmeti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7210</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Umame radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Benim nazarımda en ziyade gıbta etmeye değer kimse şu evsafı taşıyan kimsedir: (Dünyevi yükü ve) hali hafif, namazdan nasibi fazla, insanlar içinde (adem-i şöhretle) gizli kalmış ve kendisine (cemiyette) iltifat edilmemiş mü'mindir. Onun rızkı (zaruri ihtiyaçlarına) yetecek kadardı, o buna sabretti, <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü de çabuk geldi, az miras bıraktı, kendisi için matem tutan kadın da az oldu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7220</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Gaylan es-Sakafi radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ey Allahım! Kim bana inanır, beni tasdik eder, ve her ne getirmiş isem onun senin yüce katından olduğunu ve hak olduğunu bilirse, ona az mal, az evlat ver, ona, sana kavuşmayı sevdir ve <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ünü çabuklaştır. Kim de bana inanmaz ve beni tasdik etmezse malını ve evladını çok kıl, ömrünü de uzat.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7244</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Bera radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte bir cenazede beraberdik. Aleyhissalatu vesselam kabrin kenarına oturup ağladılar, öyle ki (göz yaşlarıyla) toprak ıslandı. Sonra da: "Ey kardeşlerim İşte (başımıza gelecek) bu aynı (<b><span style="color: red;">ölüm</span></b> hadisesi) için iyi hazırlanın" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7275</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte idim. Ensardan bir zat gelerek Aleyhissalatu vesselam'a selam verdi. Sonra da: "Ey Allah'ın Resülü! Mü'minlerin hangisi en faziletlidir?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Huyca en iyisidir!" buyurdular. Adam: "Mü'minlerin hangisi en akıllıdır?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "<b><span style="color: red;">ölüm</span></b>ü en çok hatırlayandır ve <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>den sonra en iyi hazırlığı yapandır. İşte bunlar en akıllı kimselerdir" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7295</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kıyamet günü <b><span style="color: red;">ölüm</span></b> getirilir. Sırat üzerinde durdurulur ve: "Ey cennet ahalisi!" diye nida edilir. Cennettekiler, (bu çağrı üzerine) içinde bulundukları (o güzel) yerden çıkarılacakları korku ve heyecanıyla bakarlar. Sonra da: "Ey cehennem ahalisi!" diye nida edilir. Onlar da içinde bulundukları (o fena) yerden çıkarılacakları ümid ve sevinciyle bakarlar. (<b><span style="color: red;">ölüm</span></b> gösterilerek) "Bunu tanıyor musunuz?" denilir. (Cennetlikler ve cehennemlikler hepsi bir ağızdan:) "Evet! Bu <b><span style="color: red;">ölüm</span></b>dür" derler."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-86635105422336148582014-01-15T13:08:00.001-08:002014-01-15T13:08:37.259-08:00Sıkıntı Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">118</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in azadlı kölesi Eslem anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh), bir oğlunu Ebu İsa künyesini kullandığı için dövdü. Öte yandan Muğire İbnu Şu'be (radıyallahu anh), Ebu İsa künyesini kullanıyordu. Hz. Ömer (radıyallahu anh) ona "Ebu Abdillah künyesini kullanman sana yetmez mi?" dedi. Muğire: "Bana Ebu İsa künyesini takan Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'dir" cevabını verince, Hz. Ömer: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in geçmiş gelecek bütün günahları affedilmiştir. Biz ise bundan böyle <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>dayız" dedi. Ölünceye kadar Muğire'yi "Ebu Abdillah" diye künyeledi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">173</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Avf İbnu Malik el-Eşca'i (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Ben ve yanakları kararmış kadın kıyamet günü şu iki şey gibi yan yanayız. -Hadisi rivayet eden Yezid İbnu Zürey, baş ve orta parmaklarıyla işaret yaptı.- O kadın ki, mevkii, makamı bulunan kocasından dul kalmıştır, (maddi imkanlarından başka) neseb ve güzelliği yerindedir. Bütün bunlara rağmen (evlenmez) ve yetimler büyüyünceye veya ölünceye kadar kendini onlara hasreder."
Hadiste geçen "yanakları kararmış kadın" tabiriyle Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) yetimlerini büyütmek gayesiyle süslenmeyi ve rahat yaşamayı terkeden, çektiği <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>lar sebebiyle cildi kararan dul kadını ifade buyurmuştur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">402</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kays İbnu Ebi Hazım (radıyallahu anh) anlatıyor: "Habbab İbnu'l-Eret (radıyallahu anh)'e geçmiş olsun ziyaretine geldik. Karnına tam yedi yerden dağ vurmuştu. Bize: "Bizden önce gelip geçen arkadaşlarımız varya, dünya onların sevaplarından hiçbir şey noksanlaştırmadı. Biz ise onlardan sonra öyle dünyalığa erdik ki, koruyacak yer bulamayarak toprağa (bina inşaatına) yatırdık. Halbuki <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>lı dönemde, (öyle anlar oldu ki) eğer Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yasaklamasaydı, ölmeyi temenni edecektik" dedi. Bir başka gelişlerimizde, Habbab'ı kendine ait bir duvarı inşa ederken görmüştük de şöyle buyurmuştu: "Müslüman harcadığı her şey için sevaba erer, ancak şu inşaat işi hariç."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">652</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu Şihab ez-Zühri anlatıyor: "Bana Abdurrahmen İbnu Abidllah İbni Ka'b İbni Malik nakletti: Abdullah İbnu Ka'b -ki babası Ka'b gözlerini kaybettiği zaman kardeşleri değil, kendisi babasına rehberlik etmişti- kavmi içinde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)7ın ashabının hadislerini en iyi bilen ve en iyi öğrenmiş olanıydı. Abdullah dedi ki: "Babam Ka'b İbnu Malik'in, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Tebük seferine çıktığı zaman, sefere katılmayışı ile ilgili hikayeyi kendisinden dinledi. Şöyle anlatmıştı: "Ben Tebük gazvesi hariç Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın çıkardığı gazvelerden hiçbirine katılmamazlık etmemiştim. Gerçi Bedir gazvesine iştirak etmedim. Ancak buna katılmayanlardan kimseyi Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kınamadı. O seferde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Müslümanlar savaşı değil, Kureyş'in kervanını ele geçirmeyi düşünüyorlardı. Ne var ki Cenab-ı Hakk bunlarla düşmanı beklenmedik anda karşı karşıya getirdi.
Ben Akabe gecesinde İslam'la müşerref olup ilk andlaşmayı yaptığımız esnada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la beraberdim. Ben Akabe'de hazır bulunmayı Bedir'de hazır bulunmaya değişmem, halk Bedir gazasını Akabe biatından daha çok ansa da.
Benim Tebük seferinden geri kalışımla ilgili habere gelince, gerçekten ben hiçbir zaman, o sıradaki kadar güçlü ve zengin olmamıştım. Allah'a kasemle söylüyorum, daha önce hiçbir zaman iki devem olmamıştı. Ama o gazve sırasında iki tane binmeye mahsus devem vardı. Bir de Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazaya niyet etti mi mübhem ifadeler kullanarak asıl hedefi belli etmezdi. Fakat bu gazvede öyle yapmadı. Çünkü Tebük seferi çok sıcak bir mevsimde oluyordu. Uzak bir seferi ve tehlikeleri göze almış, büyük bir düşmanı hedef edinmişti. Müslümanlar gazve hazırlıklarını tam yapsınlar diye durumu bütün ciddiyetle açıklamış, gidecekleri istikameti gizlemeksizin bildirmişti.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la sefere katılacak Müslümanlar pek çoktu. Askerlerin künyelerini kayıt defteri almıyordu. Kayıt defterinden maksat künyelerin yazıldığı divandı." Ka'b (rivayetine devamla) der ki: "Pek az kimse gözden kaybolmayı (katılmamayı) arzu ediyordu. Bunlar da vahiy gelmedikçe, gizlendikleri, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tarafından bilinilemiyeceğini zanneden kimselerdi.
Bu gazve, tam meyvelerin erdiği, gölgelerin iyice tatlılaştığı bir zamana rastlamıştı. Ben de meyve ve gölgeye düşkün bir kimseydim.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Müslümanlar yol hazırlığı yaptılar. Ben de onlarla yol hazırlığı yapmak üzere sabahleyin evden çıkar (kararsızlık içinde) hiçbir şey yapmadan geri dönerdim. Kendi kendime: "Bu da bir şey mi, dilersem hazırlığı çabucak yapabilirim" diye teselli olur, avunurdum. Bu hal böylece devam etti. Öyle ki, başkaları ciddi ciddi hazırlığını tamamlamıştı.
Derken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Müslümanlar yola çıktılar. Ben hala hiçbir hazırlık yapmamıştım. Yine hazırlık için gittim geldim ama bir şey yap</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">658</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'ın anlattığına göre, kendisine Cenab-ı Hakk'ın şu mealdeki kelamından sual sorulmuştur: "Bilin ki, onlar, Kur'an okunurken gizlenmek için iki büklüm olurlar. Bilin ki elbiselerine büründüklerinde bile Allah onların gizlediklerini ve açığa vurduklarını bilir. Çünkü o, Kalplerde olanı bilendir (Hud, 5).
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şu açıklamayı yapmıştır: "Bunlar helada soyununca avret mahallerinin açılıp, o manzaralarının semaya ulaşmasından, keza hanımlarıyla cinsi mukarenet sırasında soyununca çıplak hallerinin semaya ulaşmasından korkup haya duyan, (bu yüzden kendilerine <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> veren) kimseler hakkında nazil olmuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">716</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zühri merhum, Urve ve başkalarından almış olarak Hz. Aişe'nin şu rivayetini nakleder:
"Hz. Aişe (radıyallahu anha) buyurmuştur ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur'a çeker, kur'a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü.
Bir sefer sırasında da benim okum çıktı ve yolculuğuna ben refakat ettim. Bu sefer, örtünme emri geldikten sonra idi. Ben yol sırasında deve sırtında giden bir mahmil içinde taşınıyordum. Konak yerlerinde de onun içinde iken iniyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın o gazvesi sona erinceye kadar hep böyle yol aldık. Nihayet geri döndü ve Medine'ye yakın bir yerde konakladık. Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra dönüş emri verildi. Dönüş emri çıktığı sırada ben kalkıp (kaza-yı hacet için tek başıma) sordudan ayrılıp gittim. İhtiyacımı gördükten sonra bineğime geri geldim. O sırada göğsümü yokladım. Yemen'in göz boncuğundan yapılmış gerdanlığım kopmuştu. Aramak üzere geri döndüm. Onu aramak beni epeyce oyaladı. Benim bineğimle meşgul olan askerler gelip mahmilimi deveme yüklemişler. Zannetmişler ki ben mahmilin içindeyim. O zamanlar kadınlar çok hafifti. Az yedikleri için şişman değillerdi. Askerler mahmilini kaldırırken hafifliğine şaşırmayıp yüklemişler. Ben zaten küçük yaşta bir kadındım: Hülasa devemi sürüp gitmişler.
Ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordugaha geri döndüğüm zaman kimseyi bulamadım. Herkes gitmişti. Önce bulunduğum yere geldim. Beni bir müddet sonra kaybetmiş olduklarını farkederek aramaya geleceklerini düşündüm. Bu halde iken uyku bastırmış ve uyuyup kalmışım.
Safvan İbnu Muattal es-Sülemi -ki bilahere (Zekvan'da ikamet ederek) Zekvani ünvanını da almıştır- (geri gözcülüğü vazifesiyle) ordugahın gerilerinde geceyi geçirmişti. Sabah olunca benim menzilden geçerken uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma geldi. Görür görmez beni tanıdı. Zira örtünme emri gelmezden önce beni görmüştü.
Ben onun istirca sesiyle "İnna lillah ve inna ileyhi raci'ûn =Biz Allah'ın kullarıyız ve Allah'a dönüp varacağız" uyandım. Derhal başörtümle yüzümü örttüm. Allah'a kasem olsun bana tek kelime konuşmadı, istircaından başka bir tek sözünü de işitmedim. İndi ve devesini ıhtırdı. Binmem için devenin ön ayaklarına ayağıyla bastı. Ben de bindim. Devemi önden çekti, böylece yol aldık. Ordu bir yerde konakladığı sırada onlara yetiştik.
(Gecikme hadisesini iftira vesilesi yaparak) benim yüzümden helak olanlar oldu. Bu işte en büyük vebal de Abdullah İbnu Ubey İbni Selûl'e düşmüştü.
Medine'ye geldiğimiz zaman bir ay kadar hasta yattım. Meğer bu esnada iftira edenlerin dedikoduları herkesi meşgul ediyormuş. Benim ise hiçbir şeyden haberim olmadı. Ancak bir husus bende kuşku uyandırmıştı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'da, başka zaman hastalanınca gördüğüm iltifat ve alakayı göremiyordum. Yanıma girip selam veriyor, sonra da: "Şu sizinki nasıl?" deyip çıkıyordu. Bu davranışından biraz işkilleniyordum ama yine de (ortalığı saran) fitneden bihaber</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">831</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Erkam (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir sefer esnasında Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'le beraber çıkmıştık. Bir ara bütün askerler <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>ya düştü. Übey İbnu Selül (fırsattan istifade) şöyle dedi: "Resûlullah'ın yanındakilere infak etmeyin de etrafından dağılsınlar." Ayrıca şunu da ilave etti: "Hele Medine'ye bir dönelim, aziz olanlar, zelil olanları oradan sürüp çıkaracaktır." Ben hemen gelip bu sözleri Hz. Peygamber'e haber verdim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Übey İbnu Selül'e adam göndererek yanına çağırdı ve "Böyle mi söyledin?" diye sordu. İbnu Selül, böyle bir davranışa yer vermediğine dair yemin etti. (Orada bulunanlar bu söze inanarak): "Zeyd, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a yalan söyledi" dediler. Bu sözlerine çok üzüldüm. Öyle ki, Cenab-ı Hakk beni tasdiken şu vahyi indirdi: "(Ey Muhammed) münafıklar sana gelince, "Senin, şüphesiz Allah'ın peygamberi olduğuna şehadet ederiz" derler. Allah, senin kendisinin peygamberi olduğunu bilir, bunun yanında münafıkların yalancı olduklarını da bilir..." (Münafıkün,1).
(Zeyd) der ki: "Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), (onlara: "Özür dileyin de) sizin için Allah'tan mağfiret taleb edeyim"dedi ise de başlarını çevirip gittiler."
Zeyd İbnu Erkam (radıyallahu anh), "..Onlar tıpkı sıralanmış kof kütük gibidirler..." (Münafıkün 4) mealindeki ayetle ilgili olarak da şu açıklamayı yaptı: "Münafıklar yakışıklı kimselerdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">935</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre: Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işitmiştir: "Rüya Allah'tandır. Hulm (<b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>lı rüya) şeytandandır. Öyle ise, sizden biri, hoşuna gitmeyen kötü bir rüya (hulm) görecek olursa sol tarafına tükürsün ve ondan Allaha istiaze etsin (sığınsın). (Böyle yaparsa şeytan) kendisine asla zarar edemiyecektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1055</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ka'b İbn Malik (radiyallahu anh) anlatıyor: "Ka'b İbnu'l-Esref, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın aleyhine hicviyeler düzüyor ve bunlarla Kureyş kafirlerini, ona karşı tahrik ediyordu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Medine'ye hicretle geldiği zaman, şehrin ahalisi kozmopolitti: Bir kısmı Müslüman, bir kısmı putlara tapan müşrik, bir kısmı da Yahudi idi. Yahudiler, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ve ashabına rahatsızlık veriyorlardı. Cenab-ı Hakk, Resulü'ne (aleyhissalatu vesselam) sabır ve af emrediyordu. Allah şu ayeti onlar hakkında inzal buyurmuş idi. (mealen): "Hiç şüphesiz, sizden önce kitap verilenlerden ve Allah'a eş koşanlardan çok üzücü sözler işiteceksiniz. Sabreder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bu üzerinizde sebat edilecek işlerdendir" (Al-i Imran 186). Ka'b İbnu'l-Esref, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e ceza vermekten bir türlü vazgeçmiyordu. Sonunda Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Sa'd İbnu Mu'az (radiyallahu anh)'a, onu öldürecek birini yollamasını emretti. Onu Muhammed İbnu Mesleme (radiyallahu anh) öldürdü. Ka'b öldürülünce, Yahudiler ve müşrikler çok korktular. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "Arkadaşımızı geceleyin kapısını çalarak öldürdüler" dediler. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlara Ka'bu'l-Esrefin geçmişte söylediklerini hatırlattı. Sonra da hepsini kendisiyle onlar arasında yapılacak ve (serirlerin uyarak <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>ları) sona erdirecek bir antlaşma imzalamaya çağırdı. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onlarla kendisi ve bütün Müslümanlar arasında muteber olacak yazılı bir antlaşma yaptı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1114</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Asım İbnu Küleyb (rahimehullah) babası (Küleyb)'den o da ensari birinden naklederek anlatıyor: "Biz Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte bir sefere çıkmıştık. Sefer sırasında şiddetli bir kıtlık ve <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>ya maruz kaldık. Derken, bir ganimet ele geçirdik. Askerler, onu hemen yağmalayıverdiler. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), yaya olarak (teftiş maksadıyla) yanımıza geldiğinde tencerelerimiz kaynamaya başlamıştı bile. Yayı ile tencereleri deviriverdi. Etleri de toprağa buladı. (Hepsini böylece yenmeyecek hale getirdikten) sonra şu açıklamayı yaptı:
"Yağma malı, laşeden daha helal değildir" veya (şöyle demişti):
"Laşe, yağma malından daha helal değildir." (Rivayetin sonundaki) şek ravilerden Hennad'a aittir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1137</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) hazretleri şöyle buyurmuştur: "Kardeşinle münakaşa etme, zira münakaşanın hikmeti anlaşılmaz, <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>sı eksik olmaz, tutamayacağın bir vaadde de bulunma."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1302</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu't-Tufeyl (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) dedim ki:
"Kabe'nin etrafında (tavaf yaparken) ilk üç şavtında remel, son dört şavtında da normal yürüme yapmak sünnet midir, değil midir? Senin kavmin buna sünnet diyorlar?"
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) bana şu cevabı verdi:
"Hem doğru söylemişler, hem de kizb etmişler."
"Yani hem doğru söylemişler, hem de kizb etmişler demekle neyi kastediyorsun?" diye açıklama istedim.
Anlattı:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye (umretü'1-kaza için) gelmişti. Müşrikler: "Muhammed ve ashabı zayıflıktan Kabe'yi tavaf edemez" dediler. Müşrikler onu kıskanıyorlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) ashabına üç (şavtta) remel yaparak, dört şavtta da normal şekilde yürümelerini emretti."
Ben tekrar, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a:
"Bana Safa ile Merve arasındaki tavafı binerek yapmanın sünnet olup olmadığını haber ver. Zira senin kavmin bunun sünnet olduğunu söylüyorlar!" dedim. Bana şu cevabı verdi: "Hem doğru söylemişler, hem de kizb etmişler."
"Hem doğru söylemeleleri, hem de kizb etmeleri ne demektir?" diye ben tekrar sorunca açıkladı:
"Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye umre için geldiği zaman (Mekkeli) ahali etrafını çokca sarmış: "İşte Muhammed! İşte Muhammed!" diye <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> veriyorlardı. Hatta, genç kızlar bile evlerden çıkmışlardı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın huzurunda (yol açmak için) halka vurulmazdı. Halk başına üşüşünce, bu sebeple o da hayvana bindi. Aslında sa'yi yayan yapmak (binerek yapmaktan) efdaldir."
Ebu Davud'un rivayetinde İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) -Müslim'deki rivayete ziyade olarak- şunu söyler: "Hudeybiye müzakereleri sırasında Kureyşliler: "Muhammed'i ve arkadaşlarını bırakın, böcekler gibi ölsünler" dediler. Müteakip sene umre yapmak şartı üzerine sulh antlaşması yapılınca, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'ye geldi.Müşrikler de Kuaykıan tepesi yönünden geldiler. Aleyhissalatu vesselam Efendimiz ashabına: "Beytullah'ı üç şavtta remel yaparak tavaf edin"dedi. Bu (bütün ümmete şamil) bir sünnet değildir.
Safa ile Merve arasındaki sa'y ile ilgili olarak (Ebu Davud'da gelen açıklama, (yukarıda kaydedilen) Müslim rivayetindekinin aynıdır.)
Ancak Ebu Davud'da şu ziyade dahi yer alır: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), halk, sözlerini daha iyi işitsin, yerini daha iyi görsün ve elleri ona ulaşmasın diye bir deveye bindi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1815</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">el-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir gün Mescid'e girdi. Orada Ensar'dan Ebu Ümame (radıyallahu anh) denen kimse ile karşılaştı. Ona:
"Ey Ebu Ümame, niçin seni namaz vakti dışında Mescid'de oturmuş görüyorum?" diye sordu.
"Peşimi bırakmayan bir <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> ve borçlar sebebiyle ey Allah'ın Resülü" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam):
"Sana bazı kelimeler öğreteyim mi? Bunları okursan, Allah, senden <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>nı giderir ve borcunu öder."
"Evet, ey Allah'ın Resülü, öğret!" dedim.
"Öyleyse, dedi, akşama çıktın mı sabaha erdin mi şu duayı oku: "AIlahım üzüntüden ve kederden sana sığınırım. Aczden ve tembellikten sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım. Borcun galebe çaImasından ve insanların kahrından sana sığınırım."
(Ebu Ümame) der ki: "Ben bu duayı yaptım, Allah benden gamımı giderdi, borcumu ödedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1818</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Esma Bintu Umeys (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana: "Sana <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> zamanında okuyacağın bir duayı öğreteyim mi?" diye sordu ve şu duayı söyledi: "Allahu, Allahu Rabbi la üşriku bihi şey'en. (Rabbim Allah'tır, Allah! Ben ona hiçbir şeyi ortak koşmam!)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1819</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) demiştir ki: "Kimin <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>sı artarsa şu duayı okusun:
"Allahım ben senin kulunum, kulunun oğluyum, cariyenin oğluyum, senin avucunun içindeyim, alnım senin elinde. Hakkımdaki hükmün caridir. Kazan ne olursa hakkımda adalettir. Kendini tesmiye ettiğin veya kitabında indirdiğin veya nezdinde mevcut gayb hazinesinden seçtiğin, sana ait her bir isim adına senden Kur'an'ı kalbimin baharı, <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> ve gamlarımın atılma vesilesi kılmanı dilerim."
Bu duayı okuyan her kulun gam ve <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>sını Allah gidermiş, yerine ferahlık vermiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1913</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Katade (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, Ebu Katade, bir boçlusunu (para taleb etmek üzere) aramıştı. O, kendisinden gizlendi. Bilahare adamı buldu. Ancak: "Dardayım" dedi. Bunun üzerine:
"Allah'a yemin eder misin?" diye sordu. Borçlu:
"Vallahi" diye yemin etti. Ebu Katade:
"Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, "Kim Allah'ın kendisini kıyamet gününün <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>sından kurtarmasını isterse darda olana nefes aldırsın veya tamamen bağışlayıversin" dediğini işittim" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2067</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fudale İbnu Ubeyd (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) halka namaz kıldırırken, bazı kimseler açlık sebebiyle kıyam sırasında yere yıkılırlardı. Bunlar Ashab-ı Suffe idi. (Medine'de misafireten bulunan) bedeviler, bunlara delirmiş derlerdi. Efendimiz namazdan çıkınca yanlarına uğrar ve: "Eğer (bu çektiğiniz <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> sebebiyIe) Allah indinde elde ettiğiniz mükafaatı bilseydiniz, fakirlik ve ihtiyaç yönüyle daha da artmayı dilerdiniz" derdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2158</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnu'l- Müseyyeb (rahimehullah) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Şeytan tek başına olanla, iki kişi beraber olana <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> verir. Eğer üç kişi olurlarsa onlara <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> veremez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2190</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Fukaym el-Lahmi anlatıyor: "Ukbe İbnu Amir (radıyallahu anh)'e dedim ki: "Sen yaşlanmış bir ihtiyar olduğun halde bu iki hedef arasında gidip geliyorsun, artık bu sana meşakkat veriyor olmalı."
Bana şu cevabı verdi:
"Eğer Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'dan işittiğim bir söz olmasaydı kendimi bu <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>ya atmazdım. Efendimizin şöyle söylediğini işittim:
"Kim atıcılık öğrenir ve sonra brakırsa o bizden değildir - ueya: asi olmuştur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2675</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), beni mezarlıkta namaz kılmaktan menetti. Beni Babil toprağında da namaz kılmaktan menetti (ve şöyle dedi:) "Zira orası mel'undur."
Hattabi der ki: "Bu hadisin senedinde zayıflık olduğu söylenmiştir. Ben alimlerden kimseyi bilmem ki Babil toprağında namaz kılmayı yasaklamış olsun. Hadis(in Resûlullah'a nisbeti) sahih ise, bu yasak sadece, Hz. Ali'nin şahsıyla ilgilidir; böylece, onu Küfe'de maruz kaldığı mihnete (<b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>lı hadislere) karşı uyarmak istemiştir. (Malum olduğu üzere) Küfe, Babil diyarındadır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3067</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Ebi Evfa (radıyallatıu anhüma) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kimin Allah'a veya herhangi bir insana ihtiyacı hasıl olursa önce abdest alsın, abdesti de güzel yapsın, sonra iki rek'at namaz kılsın, sonra Allah Teala Hazretlerine senada bulunsun, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a salat okusun, sonra şu duayı okusun:
"Halim, kerim olan Allah'tan başka ilah yoktur. Arş-ı Azam'ın Rabbi noksan sıfatlardan münezzehtir. Hamd alemlerin Rabbine aittir. Rahmetine vesile olacak amelleri, mağfiretini celbedecek esbabı (hakkımda yaratmanı) taleb ediyor, her çeşit günahtan koruman için yalvarıyor, her çeşit iyilikten zenginlik, her çeşit günahtan selamet diliyorum. Rabbim! Affetmediğin hiçbir günahımı, kaldırmadığın hiçbir <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>mı bırakma! Hangi amelden razı isen onu ver, ey rahim olan, bana en ziyade rahmet gösteren Rabbim!''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3324</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür. Kim bir müslümanı bir <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>dan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet gününün <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>sından kurtarır. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu Kıyamet günü örter."
Rezin bir rivayette şunu ilave etti: "Kim, hakkı sübut buluncaya kadar mazlumla birlikte olursa, ayakların kaydığı günde Allah onun ayağını Sırat'ta sabit kılar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3411</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyaIlahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Fatıma radıyallahu anha'ya, bir köle getirdi. Bunu ona hibe etmişti. Hz. Fatıma'nın üzerinde (çok uzun olmayan bir elbise vardı, elbiseyi başına çekecek olsa öbür ucu ayaklarına ulaşmıyordu. Elbisesiyle ayaklarını örtecek olsa üst ucu başına yetişmiyordu. Resûlullah aleyhissalatu vesselam, örtünme hususunda maruz kaldığı <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>yı görünce:
"Bu kıyafette olmanın sana bir mahzuru yok, zira, karşındakiler baban ve kölendir'' buyurdu.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3635</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sehl İbnu Hüneyf radıyallahu anh anlatıyor: "Ben mezi akıntısından epey bir <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>da idim. Bu yüzden sık sık gusül yapıyordum. Sonunda Resulullah aleyhissalatu vesselam'a bu husustan sordum. Bana:
"Meziden dolayı sana abdest kafidir!" buyurdular.
"Ey Allah'ın Resülü! elbiseye değen meziden ne yapmalıyım?'' dedim.
"Bir avuç su alıp, bunu, mezinin değdiğini zannettiğin yerlere serpmen sana yeterlidir!" cevabını verdi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3688</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'un rivayetinde Hz. Aişe (radıyallahu anha) der ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Üseyd İbnu Hudavr (radıyallahu anh)'la Hz. Enes'i, Hz. Aişe (radıyallahu anha)'nin kaybettiği kolyeyi aramaya gönderdi. Bu esnada namaz vakti girdi. Abdestsiz namaz kıldılar. Gelip durumu Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a haber verdiler. Bunun üzerine teyemmüm ayeti indirildi.''
Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: "Üseyd, Hz. Aişe'ye: "Allah sana rahmetini bol kılsın, senin başına hoşlanmadığın her ne gelmiş ise onda Allah senin için de müslümanlar için de bir ferec (<b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>dan kurtulma) kılmıştır '' dedi.''</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3907</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kabisa İbnu Hülb babası radıyallahu anh'tan anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a bir adamın şöyle sorduğunu işittim: "Bazı yiyecekler var, onları yemekte zorluk çekiyor, (günah mıdır diye korkuyorum)?"
Resûlullah aleyhissalatu vesselam da cevaben: "İçinde hiç bir şey <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> olmasın, aksi halde hristiyanlara benzersin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4139</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam 'a yardım talep etmek üzere bir adam gelip: "Ey Allah'ın Resulü! (Efendim) falana ait şu cariye var ya (onun yüzünden efendim bana <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> veriyor)" dedi. Aleyhissalatu vesselam "Vah! Neyin var?" deyince adam: "Bela hasıl oldu. Köle (ben demek istiyor) efendinin cariyesine bakmıştı, efendi kıskançlıkla erkeklik uzvunu burdu (hadım etti)" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Adamı bana getir!" emretti. Efendi çağırıldı ama getirilemedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Öyleyse git, sen hürsün!" ferman buyurdu. Adam: "Ey Allah'ın Resûlü! (Efendimin kölesi olmamda direnmesi halinde) kim bana yardımcı olacak?" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Sana yardımcı olmak bütün müslümanlara terettüp eder" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4212</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün):
"Ka'b İbnu'l-Eşref'in hakkından kim gelecek? Zira bu Allah ve Resulüne eza veriyor!" buyurdular. Muhammed İbnu Mesleme radıyallahu anh atılarak: "Onu öldürmemi ister misiniz?" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Evet!" deyince Muhammed İbnu Mesleme: "Hakkınızda menfi şeyler söylememe de izin veriyor musunuz? (Güvenini kazanmamız için buna gerek olacak)" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"(İstediğinizi) söyle(yin)" buyurdu.
Bunun üzerine Muhammed İbnu Mesleme radıyallahu anh Ka'b İbnu'l-Eşref'e gelip onunla konuştu, aralarındaki (eski) dostluğu hatırlattı ve:
"Şu adam var ya, sadaka istiyor ve bize <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> oluyor!" dedi.
Ka'b bunu işitince: "Ha şöyle! Vallahi ondan daha da çekeceksiniz!" dedi.
Muhammed İbnu Mesleme:
"Biz ona şimdi gerçekten tabi olduk. Onu büsbütün terkedip sonunun ne olacağını seyretmekten de korkuyoruz" dedi.
Ka'b: "Söyle bana dedi, içinde ne var, ne yapmak istiyorsunuz?"
Muhammed: "Onu yalnız bırakmak, ondan ayrılmak istiyoruz" deyince, Ka'b: "Şimdi beni mesrur ettin" dedi.
Muhammed ilave etti: "Bana biraz ödünç vermeni taleb ediyorum." dedi. Ka'b da: "Bana rehin olarak ne bırakacaksın?" diye sordu. Muhammed İbnu Mesleme: "Ne istersin?" dedi. Ka'b: "Kadınlarınızı bana rehin bırakmalısın!" dedi.
"Ama sen Arapların en yakışıklısısın. Sana kadınlarımızı nasıl rehin bırakalım? (Şu yakışıklığın sebebiyle hangi kadın nefsini senden men edebilir?)" dedi. Ka'b: "Öyleyse çocuklarınızı rehin bırakırsınız!" dedi.
"Ama nasıl olur, birimizin çocuğuna hakaret edip: "Bir veya iki vask hurma karşılığında rehin edildin" diye başına kakarlar. Ama sana zırhları yani silahı rehin bırakalım" dedi. (Ka'b bu teklifi makul bulup:)
"Pekala, bu olur?" dedi. Bunun üzerine Muhammed İbnu Mesleme, ona el-Haris İbnu'l-Evs, Ebu Abs İbnu Cebr ve Abbad İbnu Bişr ile birlikte gelmek üzere randevulaştı.
Bunlar geceleyin gelip onu (dışarı) çağırdılar. Ka'b yanlarına indi. Kadını: "Ben bazı sesler işitiyorum, bu sanki kan sesidir (gitme!) dedi.
Ancak O: "Hayır, bu gelen Muhammed İbnu Mesleme ile süt kardeşi ve Ebu Naile'dir. Mert kişi geceleyin yaralanmaya bile çağrılsa icabet eder!2 dedi.
Muhammed İbnu Mesleme arkadaşına: "Gelince, ben elimi başına uzatacağım. Onu tam yakaladım mı göreyim sizi!" dedi. Ka'b kılıncını kuşanmış olarak indi.
"Sende tıyb kokusu hissediyoruz!" dediler. Ka'b: "Evet! nikahımda falan kadın var. Arap kadınlarının (sevdiği) kokuyu sürüyorum" dedi. Muhammed İbnu Mesleme: "Ondan koklamama müsaade eder misin?" dedi.
Ka'b: "Tabi ederim, kokla!" dedi. Muhammed yakalayıp kokladı. Sonra:
"bir kere daha koklamama müsaade eder misin?" dedi. Sonra onu yakaladı.
"Göreyim sizi!" dedi ve orada öldürdüler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4215</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Ka'b radıyallahu anhüma anlatıyor: !Resûlullah aleyhissalatu vesselam İbnu Ebi'l-Hukayk'ı öldürenleri, (bu işe giderken) kadın ve çocukları öldürmekten nehyetmişti. Onlardan bir adam dedi ki: "Karısı bağırmalarıyla bize <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> olmuştu. Kılıncı sıyırıp tepesine kaldırdım. (Vuracağım sırada) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'(ın tenbihini) hatırladım ve kendimi tuttum. Bu tenbih olmasaydı ondan da rahata erecektik."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4260</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Huneyn gününde, Hevazin, Gatafan ve diğerleri çocukları ve develeriyle birlikte (savaş yerine) geldiler. O gün Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın ordusunda da 10 bin kişi vardı. Mekkeli Tuleka da Resûlullah'ın safında idi. (Savaş başlar başlamaz) hepsi geri kaçtı. Aleyhissalatu vesselam yalnız kaldı. O gün iki defa nida etti. İkisi arasına bir başka söz karıştırmadı. Şöyle ki:
Sağ tarafına yönelip: "Ey Ensar cemaati!" diye bağırdı. O taraftakiler:
"buyurun ey Allah'ın Resûlü! Biz seninle beraberiz! Müjde!" dediler. Aleyhissalatu vesselam sonra da soluna döndü:
"Ey Ensar cemaati!" diye bağırdı. O taraftakiler de:
"Buyur ey Allah'ın Resûlü! Müjde, biz seninleyiz!" dediler. Aleyhissalatu vesselam beyaz bir katırın üstünde idi. Katırdan
indi ve: "Ben Allah'ın kulu ve elçisiyim!" dedi. (Müslümanlar toparlanıp mukabil hücuma geçince) müşrikler hezimete uğradı. Aleyhissalatu vesselam çok ganimet elde etti. Onu Muhacirler ve Tuleka arasında taksim etti. Ondan Ensar'a hiç bir şey vermedi. Bunun üzerine Ensariler radıyallahu anhüm (serzenişte bulunup): "<b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> olunca biz çağırılıyoruz. Ama ganimeti bizden başkasına veriyor!" dediler. Bu sözleri Aleyhissalatu vesselam'ın kulağına ulaşmıştı, hemen Ensarı topladı.
"Ey Ensar cemaati! Herkes dünyalıkla dönerken, siz Muhammed aleyhissalatu vesselam'la dönmekten, evinizde onunla beraber olmaktan razı ve memnun değil misiniz?" dedi. Ensar:
"Elbette ey Allah'ın Resulü, razıyız, memnunuz!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "İnsanlar bir vadiye yürüseler, Ensar da bir geçide yürüse, ben Ensar'ın geçidinde giderim" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4565</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Medine'nin <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> ve meşakkatlerine ümmetimden sabır gösteren herkese, Kıyamet günü şefaatçi ve (hayır ameline) şahid olacağım."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4724</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümeyye eş-Şa'bani anlatıyor: "Ey Ebu Sa'lebe dedim, şu ayet hakkında ne dersin?" (Mealen): "Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar vermez.." (Maide 105).
Bana şu cevabı verdi:
"Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun. Zira ben aynı şeyi Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a sormuştum. Demişti ki:
"Ma'rufa sarılın, münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir heva, (dine, ahirete) tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin(selefi dinlemeden) kendi reylerini beğendiklerini müşahade edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. zira (bu safhaya gelince) arkanızda sabır günleri var demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi (<b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>lı)dır. O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4883</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ensar'dan bir erkek, hurma ağaçlarını suladıkları Harre'nin su arkı yüzünden Zübeyr radıyallahu anh'la ihtilafa düşüp Resûlullah'ın huzurunda murafa'a oldular. Resûlullah (ihtilaflarını dinledikten sonra) Zübeyr'e:
"Ey Zübeyr (önce) sen sula, suyu sonra da komşuna sal!" buyurdular. Ensari bu hükme kızdı ve: "Böyle hükmetmen, o senin halaoğlun olmasındandır!" dedi. Resûlullah bu söze çok kızdı, yüzü renk renk oldu ve: "Ey Zübeyr! Önce sen sula, sonra duvara ulaşıncaya kadar da suyu tut!" dedi. Zübeyr dedi ki: "Vallahi öyle zannediyorum ki şu ayet bu hadise ile ilgili olarak indi.
(Mealen): "Hayır öyle değil! Rabbine and olsun ki, onlar aralarında kimi oraya kimi buraya çektikleri (kavga ettikleri) şeylerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden yürekleri hiçbir <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar" (Nisa 65).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4957</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Hz. İbrahim beraberinde Hz. İsmail aleyhimasselam ve onu henüz emzirmekte olan annesi olduğu halde ilerledi. Kadının yanında bir de su tulumu vardı. Hz. İbrahim, kadını Beyt'in yanında, Devha denen büyük bir ağacın dibine bıraktı. Burası Mescid'in yukarı tarafında ve Zemzem'in tam üstünde bir nokta idi. O gün Mekke'de kimse yaşamıyordu, orada hiç su da yoktu. İşte Hz. İbrahim anne ve çocuğunu buraya koydu, yanlarına, içerisinde hurma bulunan eski bir azık dağarcığı ile su bulunan bir tuluk bıraktı.
Hz. İbrahim aleyhisselam bundan sonra(emr-i ilahi ile) arkasını dönüp (Şam'a gitmek üzere) oradan uzaklaştı. İsmail'in annesi, İbrahim'in peşine düştu (ve ona Keda'da yetişti).
"Ey İbrahim, bizi burada, hiçbir insanın hiçbir yoldaşın bulunmadığı bir yerde bırakıp nereye gidiyorsun?" diye seslendi. bu sözünü birkaç kere tekrarladı. Hz. İbrahim, (emir gereği) ona dönüp bakmadı bile. Anne, tekrar (üçüncü kere) seslendi:
"Böyle yapmanı sana Allah mı emretti?" dedi. Hz. İbrahim bunun üzerine: "Evet!" buyurdu. Kadın:
"Öyleyse (Rabbimiz hafizimizdir), bizi burada perişan etmez!" dedi, sonra geri döndü. Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Kendisini göremeyecekleri Seniyye (tepesine) gelince Beyt'e yöneldi, ellerrini kaldırdı ve şu duaları yaptı: "Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmınnı, senin hürmetli Beyti'inin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim -namazlarını Beyt'inin huzurunda dosdoğru kılsınlar diye-. Ey Rabbimiz! Sen de insanlardan mü'min olanlarrın gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerinin kadrini bilip şükretsinler" (İbrahim 37).
İsmail'in annesi, çocuğu emziriyor, yanlarındaki sudan içiyordu. Kaptaki su bitince susadı, (sütü de kesildi), çocuğu da susadı (İsmail bu esnada iki yaşında idi). Kadıncağız (susuzluktan) kıvranıp ızdırap çeken çocuğa bakıyordu. onu bu halde seyretmenin acısına dayanamayarak oradan kalktı, kendisine en yakın bulduğu Safa tepesine gitti. Üzerine çıktı, birilerini görebilirmiyim diye (o gün derin olan) vadiye yönelip etrafa baktı, ama kimseyi göremedi. safa'dan indi, vadiye ulaştı, entarisinin eteğini topladı. Ciddi bir işi olan bin insanın koşusuyla koşmaya başladı. Vadiyi geçti. Merve tepesine geldi, üzerine çıktı, oradan etrafa baktı, bir kimse görmeye çalıştı. Ama kimseyi göremedi. bu gidip-gelişi yedi kere yaptı. İşte (hacc esnasında) iki tepe arasında hacıların koşması buradan gelir.
Anne, (bu sefer) Merve'ye yaklaşınca bir ses işitti. Kendi kendine: "Sus" dedi ve sese kulağını verdi. O sesi yine işitti. Bunun üzerine:
"(Ey ses sahibi!) sen sesini işittirdin, bir yardımın varsa (gecikme)!" dedi. Derken Zemzem'in yanında bir melek (tecelli etti). Bu Cebrail'di. Cebrail kadına seslendi: "Sen kimsin?" Kadın: "Ben Hacer'im, İbrahim'in oğlunun annesi..."
"İbrahim sizi kime tevkil etti?"
"Allah Teala'ya."
"her ihtiyacınızı görecek Zat'a tevkil etmiş."
Ayağının ökçesi -veya kanadıyla- yeri eşeliyordu. </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4960</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında:
"sizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah'a yapacağınız dualar kurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi:
"Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirini yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hala uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını beklliyordum. Derken şafak söktü:
"Ey Allahım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!"
Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi.
İkinci şahıs şöyle dedi:
"Ey Allahım! benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kam almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüzyirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada:
"Allah'ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!" dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terkettim.
Ey Allah'ım, eğer bunları senin rıza-yı şerifin için yapmışsam, bizi bu <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>dan kurtar."
Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı.
Üçüncü şahıs dedi ki:
"Ey Allahım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi (bir farak pirinçten ibaret olan) ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kar ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve:
"Ey Abdullah! bana olan borcunu öde!" dedi. Ben de:
"Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve ve köleler senindir. Git bunları al götür!" dedim. Adam:
"Ey Abdullah, benimle alay etme!" dedi. Ben tekrar:
"Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!" diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü.
"Ey Allahım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!" dedi. Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5056</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Sahiheyn ve Tirmizi'nin Ebu Hureyre'den kaydettikleri bir rivayet şöyledir: "Biz bir davette Resûlullah ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(n dan bir parça) ikram edildi. Bud hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve:
"Ben Kıyamet günü ademoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım:) Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükte toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>, insanların tahammül edemeyecekleri ve takat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar:
"İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz?" demeye başlarlar. Birbirlerine:
"Babanız Adem var!" derler ve ona gelerek: "Ey Adem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi. (Bütün isimleri sana öğretti). Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. (Allah katında itibarın, makamın var.) Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza şu geleni görmüyor musun?" derler. Adem aleyhisselam da:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü, cennette iken, Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa asi oldum. (Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bu bana yeter). Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin, Nûh aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Nûh aleyhisselam'a gelecekler:
"Ey Nuh! Sen yeryüzü ahalisine gönderilen resullerin ilkisin. Allah seni çok şükreden bir kul (abden şekûra) diye isimlendirdi. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın?" diyecekler. Nuh aleyhisselam da şöyle diyecek:
"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kkadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (beddua olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar İbrahim aleyhisselam'a gelecekler:
"Ey İbrahim! Sen allah'ın peygamberi ve arz ahalisi içinde yegane Halilisin, bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara:
"Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce bu kadar öfkelenmemişti, bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek. (Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum. Çünkü ben) üç kere yalan söyledim!" deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek:
"Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa aleyhisselam'a gidin!" İnsanlar, Hz. Musa aleyhisselam'a gelecekler ve:
"Ey Musa! Sen Allah'ın peygamberisin. Allah seni, risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı. Bize Allah nezdinde şefaatte </span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5058</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Kıyamet günü, cehennemliklerin, dünyada en müreffeh olanı getirilerek ateşe bir kere batırılacak. Sonra:
"Ey ademoğlu denilecek. (Cehennemde) hiç nimet gördün mü? Sana hiç hayır uğradı mı?"
"Hayır! Ey Rabbim, vallahi hayır!" diyecek. Sonra cennetliklerden dünyüdü en fakir olan getirilecek. O da cennete bir sokulup çıkarılacak ve kendisine:
"Ey ademoğlu (cennette) hiç fakirlik gördün mü, hiç <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> çektin mi?" denilecek. O da:
"Hayır! Vallahi ya Rabbi! Başımdan hiç fakirlik geçmedi, hiçbir <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b> çekmedim" diyecek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5328</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ubeyy İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam gecenin üçte ikisi geçince kalkar ve: "Ey insanlar! Allah'ı zikredin! Allah'ı zikredin! "Sarsıcı" kesinlikle gelecektir; "takipçi" de onun arkasından gelecektir. Ölüm, içindeki (şiddet ve <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>)larla gelecek, (öyleyse ahirete hazırlanın!)" derdi." Übey devamla dedi ki:
"Ey Allah'ın Resülü dedim, ben sana çok salat oku(mak isti)yorum. (Duamda) ne miktarını sana salat u selam yapayım?"
"Dilediğin kadar!" buyurdular.
"Dörtte bir (yeter mi)?" dedim.
"Dilediğin kadar!" buyurdular, "Eğer artırırsan, bu senin için daha hayırlı!" dediler.
"Yarı(ya ne dersiniz)?" dedim.
"Dilediğin kadar!" buyurdular, "Eğer artırırsan, bu senin için daha hayırlı!" dediler.
"Üçte iki(ye ne dersiniz?)" dedim.
"Dilediğin kadar!" buyurdular, "Eğer artırırsan, bu senin için daha iyi!" dediler.
"(Kendim için dua ettiğim vaktin) tamamını size salat u selam okumaya ayırayım mı?" dedim.
"Bu takdirde, (dünyevi ve uhrevi) dileğin kabul edilir, günahın affedilir!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5800</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın terkisinde idim. Bana şu nasihatta bulundu:
"Yavrum! Allah'a karşı (emir ve yasaklarına uyarak edebini) koru, Allah da seni (dünya ve ahirette) korusun! Allah'ı(n üzerindeki hukukunu) koru ki O'nu karşında (dünya ve ahiretin fenalıklarına karşı hami) bulasın -veya önünde demişti: Bollukta Allah'ı tanı ki, darlıkta da O, seni tanısın. (Dünya ve ahiretle ilgili) bir şey isteyince Allah'tan iste. Yardım talep edeceksen Allah'tan yardım dile. Zira kullar, Allah'ın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için biraraya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allah'ın yazmadığı bir zararı sana vermek için biraraya gelseler, buna da muktedir olamazlar. Kalemlerin mürekkebi kurudu ve sayfalar dürüldü. Sen, yakini bir imanla, tam bir rıza ile Allah için çalışmaya muktedir olabilirsen çalış; şayet buna muktedir olamazsan, hoşuna gitmeyen şeyde, sabırda çok hayır var. Şunu da bil ki Nusret(i ilahi) sabırla birlikte gelir, kurtuluş da <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>yla gelir, zorlukta da kolaylık vardır, bir zorluk iki kolaylığa asla galebe çalamayacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5829</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Muaviye radıyallahu anh'ın anlattığına göre, Hz. Aişe radıyallahu anha'ya: "Bana bir mektupla vasiyetini yaz, fakat çok şey yazma!" diye bir mektup yolladı. Hz. Aişe de cevaben şöyle yazdı:
"Selam üzerine olsun! Emma ba'd: Ben Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Kim halkın öfkesini dinlemeden Allah'ın rızasını ararsa insanların <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>sına karşı Allah kifayet eder. Kim de Allah'ın öfkesini dinlemeden halkın rızasını ararsa, Allah onu insanlara havale eder" dediğini işittim; selam üzerine olsun!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5999</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Rezin anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Rabbimiz, <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>lı durumunun değişeceği zaman yakın olmasına rağmen kullarının ümitsizliğe düşmesine güldü."
Ebu Rezin devamla der ki: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, hiç Rab Teala güler mi?"
"Evet" buyurdular. Ben de:
"Öyleyse gülme vasfı bulunan bir Rabb'ten bize hayır eksik olmayacaktır!" dedim."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6004</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu'd-Derda radıyallahu anh Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Allah her an iş başındadır" (Rahman 29) ayeti ile ilgili olarak: "Bir günahın affı, bir <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>yı gidermesi, bir kavmi yükseltip, bir başkalarını alçaltması O'nun işlerindendir" buyurduğunu nakletmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6089</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın şöyle söylediğini işittim: "Yaptığınız taktirde AIlah'ın günahlarınızı affedip, sevabınızı artırdığı ameli size söyleyeyim mi?"
"Evet ey Allah'ın Resülü, söyleyin!" dediler.
"<b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>ya rağmen abdesti mükemmel yapmak, mescidlere çok yürümek, bir namazdan sonra müteakip namazı beklemek."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6142</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sizden kimse (abdest bozma) <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>sı varken namaza durmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7170</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "(Bir gün) Resûlullah aleyhissalatu vesselam yanımıza gelip şöyle buyurdular: "Ey muhacirler! Beş şey vardır, onlarla imtihan olacağınız zaman (artık cemiyette hiçbir hayır kalmamıştır. Onların siz hayatta iken zuhurundan Allah'a sığınırım. (Bu beş şey şunlardır:)
l) Zina: Bir millette zina ortaya çıkar ve aIeni işlenecek bir hale gelirse, mutlaka o millette taun hastalığı yaygınlaşır ve onlardan önce gelip geçmiş milletlerde görûlmeyen hastalıklar yayılır.
2) Ölçü-tartıda hile: Ölçü ve tartıyı eksik yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim <b><span style="color: red;">sıkıntı</span></b>sı ve sultanın zulmüne uğrar.
3) Zekat vermemek: Hangi millet mallarının zekatını vermezse mutlaka gökten yağmur kesilir. Hayvanlar da olmasaydı tek damla yağmur düşmezdi.
4) Ahdin bozulması: Hangi millet Allah ve Resülünün ahdini (yani düşmanla yaptığı anlaşmayı) bozarsa, Allah Teala hazretleri o millete, kendilerinden olmayan bir düşmanı musallat eder ve ellerindeki (servet)lerin bir kısmını onlar alır.
5) Kitabullahla hükmetmeyi terk: Hangi milletin imamları Kitabullahla ameli terkederek Allah'ın indirdiği hükümlerden işlerine gelenleri seçerlerse, Allah onları kendi aralarında savaştırır."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-34304528360827021292014-01-15T13:03:00.001-08:002014-01-15T13:03:14.418-08:00Merhamet Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">43</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ümeyme bintu Rukayka (radıyallahu anh) dedi ki: "Ensar'dan bir grup kadınla Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelip kendisine: "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, çalmamak, zina etmemek, çocuklarımızı öldürmemek, halde ve istikbalde iftira atmamak, sana meşrû emirlerinde isyan etmemek şartları üzerine biat ediyoruz" dedik. Hemen ilave etti: "Gücünüzün yettiği ve takatınızın kafi geldiği şeylerde". Biz: "Allah ve Resûlü bize karşı bizden daha <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>lidir, haydi biat edelim" dedik.
Süfyan merhum der ki: Kadınlar, biatı (erkekler gibi) musafaha ederek yapmayı kastedmişlerdir. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Ben kadınlarla müsafaha etmem, benim yüz kadına toptan söylediğim söz her kadın için ayrı ayrı söylenmiş yerine geçer" buyurdu.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">477</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Kişi ihramsız olarak (yani Mekke'de ikamet edenler veya umre için gelip, umreden sonra ihramı çıkaranlar) Beytullah'ı ziyaret eder. Bu imkan, hacc niyetiyle ihram giymeye kadar devam eder. Arafat'a çıkınca, kime deve, sığır veya davardan kurban müyesser olmuşsa, dilediğini kurban eder. Bunlardan biri olmazsa, ona hactaki, üç günün orucu terettüp eder. Bu günler, arefe gününden evvele ait olmalıdır. Bu üç günün sonuncu günü arefe gününe tesadüf ederse, bunda bir günah yoktur. Sonra Arafat'da vakfe'ye gider ikindi namazından akşam karanlığının gelmesine kadar vakfede kalır.
İbnu Abbas anlatmaya üslubu biraz değiştirerek devam ediyor.
"Sonra Arafat'tan insanlar sökün edince, orayı terketsinler. Topluca geceyi geçirecekleri yere (Müzdelife'ye) gelsinler. Orada Allah'ı çokca zikretsinler, sabah vakti girmezden önce bilhassa tekbir ve tehlili çok yapsınlar sonra buradan da topluca hareket etsinler. Çünkü (eskiden beri) herkes buradan hareket ederdi. Cenab-ı Hakk: "İnsanların toplu olarak sökün ettiği yerden siz de sökün edin, (eski yaptıklarınızdan) Allah'a af dileyin. Allah bağışlar ve <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> eder" (Bakara, 199). Şeytan taşlayıncaya kadar akmaya (ve çok zikretmeye) devam edin" buyurmuştur.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">512</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnu Cübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek, İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a "Ben Kur'an'da bazı ayetler görüyorum onlar bana aralarında ihtilaflı geliyor" dedi. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Nelermiş onlar?" diye sorunca adam şu ayetleri okudu: "Sûr'a üflendiği zaman, aralarında o gün (böbürlenecekleri) soyları sopları olmadığı gibi, (birbirlerinin halini) de soramazlar" (mü'minun, 101). Halbuki şu ayet de var: "Birbirlerine dönüp soruşurlar" (Saffat 27).
Bir ayette şöyle denir: "O gün inkar edip peygambere baş kaldırmış olanlar, yerle bir olmayı ne kadar isterler ve Allah'tan bir söz gizleyemezler" (Nisa 42). Halbuki şu ayet var: "Sonra, Rabbimiz Allah'a and olsun ki bizler puta tapanlar değildik, demekten başka çare bulamazlar" (En'am, 23).
Nazi'at suresinde: "Ey inkarcılar! Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir. Gecesini karanlık yapmış, gündüzünü aydınlatmıştır. Ardından yeri düzenlemiştir" (27-30) buyuruyor.
Burada göğün yaratılışı yerin yaratılışından öncedir: "Ey Muhammed onlara de ki: "Siz yeri iki günde yaratanı mı inkar ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz! O alemlerin Rabbi'dir. O yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi, onu bereketli kıldı. Arayanlar için yeryüzünde gıdalarını normal olarak dört gün (dört mevsim) içinde yetiştirmesi kanununu koydu. Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yeryüzüne "İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin" dedi, ikisi de: "İsteyerek geldik" dediler (Fussilet, 9-11).
Kur'an'da: "Allah affedici, <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>li oldu", "Allah aziz ve hakim oldu", "Allah işitici ve görücü oldu" denmektedir. Sanki, Allah eskiden böyle olmuş bitmiş gibi ifade edilmektedir."
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) şu cevabı verdi: "Sûr'a ilk üflemede onların aralarında hiçbir bağ olamaz, Allah'ın diledikleri dışında herkes gökte olsun yerde olsun bu ilk üflemede baygın düşer. İşte bu baygınlık anında bağ da yok, hal hatır sorma da yok. Sonra ikinci üflemede birbirlerine gelip soruşurlar."
İbnu Abbas devam etti: "...Rabbimiz Allah'a and olsun ki biz puta tapanlar değildik" ayeti ile;
"...Allah'tan bir şey gizleyemezler" ayetine gelince: "Allah Teala ihlas sahiplerinin günahlarını affeder. Bunun üzerine müşrikler: "Gelin bir de "Müşrik değildik" diyelim" derler. Allah da onların ağızlarını mühürler. Vücudlarındaki her bir uzuv yaptığı işleri söyler. O sırada, Allah'ın hiçbir sözü gizlemediği bilinir. O'nun yanında: "İnkar edenler: "Keşke Müslüman olsaydık" temennisinde bulunacaklardır" (Hicr, 2).
Diğer soruna gelince: Allah yeri iki günde yarattı. Sonra göğe yöneldi, başka iki günde de onu yedi kat olarak tanzim etti, sonra diğer iki günde arzı düzenledi yani yaydı, arzdan su ve otlak çıkardı. Arzda dağlar, ağaçlar, tepeler ve arzla sema arasında bulunan şeyleri yarattı. Bunu Cenab-ı Hakk: "Ardından yeri düzenlemiştir" (Naziat, 30) kelam-ı şerifleriyle ifade buyurmaktadır. Böylece ar</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">520</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Ensar'dan bir zat Müslüman olmuştu, sonratekrar irtidat edip müşriklerin yanına gitti. Bilahere yaptığından pişman olup, kabilesine: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a sorun, benim için tevbe imkanı var mı?" diye haber saldı. Kavmi de Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "Onun için tevbe etme şansı var mı?" diye sordular. Bunun üzerine şu ayet indi: "İnandıktan, Peygamberin hak olduğuna şehadet ettikten, kendilerine belgeler geldikten sonra inkar eden bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimleri doğru yola eriştirmez. İşte bunların cezası, Allah'ın meleklerin, insanların hepsinin lanetine uğramalarıdır. Orada temellidirler; onlardan azab hafifletilmez; onların azabı geciktirilmez. Ancak bunun ardından tevbe edip düzelenler müstesnadır. Doğrusu Allah bağışlar ve <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> eder" (Al-i İmran, 86-89). Ayeti ona gönderdi. O da Müslüman oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">547</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Beş ayet vardır ki onları bütün dünya ve içindekilerle değişmem. Bunlar şunlardır:
1. "Size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örter ve sizi şerefli bir yere yerleştiririz" (Nisa 31)
2. "Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz, zerre kadar iyilik olsa onu kat kat artırır ve yapana büyük ecir verir" (Nisa 4).
3. "Biz her peygamberi ancak, Allah'ın izniyle, itaat olunması için gönderdik. Onlar, kendilerine yazık ettiklerinde, sana gelip Allah'tan mağfiret dileseler ve Peygamber de onlara mağfiret dileseydi, Allah'ın tevbeleri daima kabul ve <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> eden olduğunu görürlerdi" (Nisa 64).
4. "Allah kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse, şüphesiz büyük bir günahla iftira etmiş olur" (Nisa 18).
5. "Kim kötülük işler veya kendine yazık eder de, sonra Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah'ı mağfiret ve <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> sahibi olarak bulur" (Nisa 110).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">563</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Sa'id İbnu Cübeyr (radıyallahu anh) anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhüma)'a: "Bir mü'mini kasden öldürenin tevbesi makbul olur mu?" diye sordum da bana "Hayır!" diye cevap verdi. Ben de kendisine, Furkan suresindeki: "Onlar ki Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana kıymazlar... Ancak tevbe eden, inanıp, yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> eder" (Furkan, 68-70) ayetini okudum. Bana şu cevabı verdi. "Senin okuduğun ayet Mekke'de nazil olmuştur. Onu Medine'de nazil olan: "Kim bir mü'mini kasden öldürürse, cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir..." (Nisa, 93) ayeti neshetmiştir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">564</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Şu ayet: "Onlar Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Bunları yapan, günaha girmiş olur. Kıyamet günü azabı kat kat olur, orada alçaltılarak ebedi kalır" (Furkan 68-69) ayeti Mekke'de nazil olduğu zaman müşrikler şöyle dediler: "İslamiyet bize ne bahşediyor? (Hep azab vaad etmekte. Zira) biz Allah'a şirk günahını işledik. Allah'ın haram ettiği cana kıydık, diğer bir çok kötülüklere bulaştık." Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi: "Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyenler var ya, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>eder" (Furkan 70).
Bir rivayette şu ziyade var. "Kim İslam'a girer ve onu idrak eder, sonra da katil olursa onun tevbesi kabul olmaz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">571</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma): "Mü'minlerden özür sahibi olmaksızın (evlerinde) oturanlarla Allah yolunda mallarıyla canlarıyla savaşanlar bir olmaz" (Nisa, 95) ayetini Bedir savaşına katılanlara uygulayarak şöyle demiştir: "Bedir savaşına gitmeyip (evlarinde) oturanlarla ona katılanlar bir olmaz" (Bu rivayet Buhari'ye aittir).
Tirmizi'nin rivayetinde şu ziyade var:
Bedir Gazvesi olduğu zaman Abdullah İbnu Cahş ve İbnu Ümmi Mektum: "Ey Allah'ın Resûlü, biz amayız, bize bir ruhsat var mı?" dediler. Bunun üzerine şu ayet indi: "İnsanlardan özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile, mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler birbirine eşit değildir. Allah, mal ve canlarıyla cihad edenleri, mertebece, oturanlardan üstün kılmıştır. Allah hepsine de cenneti vaadetmiştir, ama Allah, cihad edenleri oturanlara, büyük ecirler, dereceler, mağfiret ve rahmetle üstün kılmıştır. Allah bağışlar ve <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> eder." (Nisa, 95-96).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">577</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Katade İbnu'n-Nu'man (radıyallahu anh) anlatıyor: "Kendilerine Benu Übeyrik denen bizden bir aile halkı vardı. Ferdlerinin isimleri Bişr, Büşeyr ve Mübeşşir idi.
Büşeyr münafık bir kimseydi. Şiir düzer, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabını (radıyallahu anh) hicveder, sonra da bu şiiri bir Arab'a nisbet edip: Falanca şöyle dedi, fişmakanca böyle dedi (diye onlardan naklederek kendi yazdığı hicviyeleri okurdu). Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabı bu şiirleri duyunca tanırlar ve: "Allah'a kasem olsun bu şiiri şu habis heriften başkası söylemez -ravi şüphe ediyor: "şu habis herifi" mi derlerdi, yoksa "şu herif" mi derlerdi diye- "onu mutlaka İbnu'l- Übeyrik söyledi" derlerdi.
Bu aile, cahiliye devrinde de İslam döneminde de hep fakir ve ihtiyaç içinde kaldı. O zaman Medine'de halkın gıdasını hurma ve arpa teşkil ediyordu. Kişi zenginse, beyaz un tüccarı geldiği vakit, o undan satın alır, böylece zenginliğini izhar ederdi. Fakirlerin yiyecekleri ise hurma ve arpa idi.
Bir seferinde Şam'dan bir tüccar geldi. Amcam Rifa'a İbnu Zeyd bir yük beyaz un aldı. Onu meşrübe denen tenezzüh odasına koydu. Meşrübesinde silah, zırh ve kılınç vardı. Bir gece evine giren hırsızlar meşrübeyi yarıp yiyecek, silah orada ne varsa alıp götürdüler. Sabah olunca amcam Rifa'a bana uğradı ve: "Ey yeğenim, geceleyin evime hırsız girmiş, meşrübemizi yardılar, silah, yiyecek ne varsa götürdüler" dedi. Biz de mahallede bir araştırma yaptık, soruşturduk. Bize: "Bu gece Benu Ubeyrik'leri gördük, ateş yakıyorlardı. Gördüklerimizin bir kısmı mutlaka sizin yiyecekleriniz idi" dediler.
Biz mahallede soruşturma yaparken, Benu Übeyrik de: "Allah'a kasem olsun, biz (bu işin faili olarak) dostunuz Lebid İbnu Sehl'i görüyoruz" dediler.
Lebid İbnu Sehl bizden birisiydi, salih ve Müslüman bir kimseydi. Lebid onların sözünü işitince kılıncını çekti: "Yani ben mi çaldım? Allah'a yemin olsun ya bu hırsızlığı açıklayacaksınız ya da bu kılınçla sizi deşeliyeceğim" dedi.
Onlar: "Be adam senden bize ne, sen kim, hırsızlık kim" diye lafı çevirdiler.
Mahallede iyice soruşturuyorduk. Sonunda hırsızlığı bunların yaptığı hususunda şüphemez kalmadı. Amcam bana: "Ey yeğenim, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a kadar gidip, durumu anlatmaz mısın?" dedi. Ben de O'na gelip: "Bizden bir aile zalimlik yaptı, amcam Rifa'a'yı hedef kılıp meşrübesini yardılar. İçinde silah, yiyecek ne varsa aşırdılar. Hiç olmazsa silahımızı iade etsinler, yiyeceğe ihtiyacımız yok, onu istemiyoruz" dedim. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam): "Ben bunu emredeceğim" dedi.
Benü Übeyrik bunu duyunca, Esir İbnu Urve adındaki adamlarına gelip bu hususta kendisiyle konuştular.
Mahalle halkından bir grup bu meselede ittifak edip: "Ey Allah'ın Resûlü, Katade ve amcası bizden salih ve Müslüman bir aile halkını hedef alıp hiçbir delil ve hüccete dayanmadan iftira atıp hırsız diyor" dediler.
Katade: "Ben de Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gidip kendisiyle konuştum. Bana: "Müslüman ve s</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">583</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) dedi ki: "Allah ve Peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çarpraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Onlara ahirette büyük azab vardır. Şu kadar ki, siz kendileri üzerine kadir olmazdan (kendilerini ele geçirmezden evvel) tevbe eden (muhariblerle yol kesen)ler müstesnadırlar. Bilin ki Allah, çok affedici ve çok <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> sahibidir" (Maide 33-34) ayeti müşrikler hakkında indi. Kendileri mağlub edilmezden önce, kim gelip teslim olursa bu, ona işlediği suç sebebiyle had cezası uygulamaya mani değildir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">647</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Allah'a ve ahiret gününe inananlar mallarıyla, canlarıyla savaşmak istediklerinden ötürü geri kalmak için senden izin istemezler.." (Tevbe, 44) ayeti, Nur suresindeki şu ayetle neshedilmiştir: "Doğrusu Allah'a ve Peygamberine inanan mü'minler, Peygamberle beraber bir işe karar vermek için toplandıklarında ondan izin almaksızın gitmezler. Ey Muhammed! Senden izin isteyenler, işte onlar, Allah'a ve Peygamberine inananlardır. Bazı işleri için senden izin isterlerse, içlerinden dilediğine izin ver, Allah'tan, onların bağışlanmalarını dile. Allah şüphesiz bağışlar, <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> eder" (Nur, 62).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">652</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Muhammed İbnu Şihab ez-Zühri anlatıyor: "Bana Abdurrahmen İbnu Abidllah İbni Ka'b İbni Malik nakletti: Abdullah İbnu Ka'b -ki babası Ka'b gözlerini kaybettiği zaman kardeşleri değil, kendisi babasına rehberlik etmişti- kavmi içinde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)7ın ashabının hadislerini en iyi bilen ve en iyi öğrenmiş olanıydı. Abdullah dedi ki: "Babam Ka'b İbnu Malik'in, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Tebük seferine çıktığı zaman, sefere katılmayışı ile ilgili hikayeyi kendisinden dinledi. Şöyle anlatmıştı: "Ben Tebük gazvesi hariç Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın çıkardığı gazvelerden hiçbirine katılmamazlık etmemiştim. Gerçi Bedir gazvesine iştirak etmedim. Ancak buna katılmayanlardan kimseyi Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kınamadı. O seferde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Müslümanlar savaşı değil, Kureyş'in kervanını ele geçirmeyi düşünüyorlardı. Ne var ki Cenab-ı Hakk bunlarla düşmanı beklenmedik anda karşı karşıya getirdi.
Ben Akabe gecesinde İslam'la müşerref olup ilk andlaşmayı yaptığımız esnada Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la beraberdim. Ben Akabe'de hazır bulunmayı Bedir'de hazır bulunmaya değişmem, halk Bedir gazasını Akabe biatından daha çok ansa da.
Benim Tebük seferinden geri kalışımla ilgili habere gelince, gerçekten ben hiçbir zaman, o sıradaki kadar güçlü ve zengin olmamıştım. Allah'a kasemle söylüyorum, daha önce hiçbir zaman iki devem olmamıştı. Ama o gazve sırasında iki tane binmeye mahsus devem vardı. Bir de Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) gazaya niyet etti mi mübhem ifadeler kullanarak asıl hedefi belli etmezdi. Fakat bu gazvede öyle yapmadı. Çünkü Tebük seferi çok sıcak bir mevsimde oluyordu. Uzak bir seferi ve tehlikeleri göze almış, büyük bir düşmanı hedef edinmişti. Müslümanlar gazve hazırlıklarını tam yapsınlar diye durumu bütün ciddiyetle açıklamış, gidecekleri istikameti gizlemeksizin bildirmişti.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'la sefere katılacak Müslümanlar pek çoktu. Askerlerin künyelerini kayıt defteri almıyordu. Kayıt defterinden maksat künyelerin yazıldığı divandı." Ka'b (rivayetine devamla) der ki: "Pek az kimse gözden kaybolmayı (katılmamayı) arzu ediyordu. Bunlar da vahiy gelmedikçe, gizlendikleri, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) tarafından bilinilemiyeceğini zanneden kimselerdi.
Bu gazve, tam meyvelerin erdiği, gölgelerin iyice tatlılaştığı bir zamana rastlamıştı. Ben de meyve ve gölgeye düşkün bir kimseydim.
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Müslümanlar yol hazırlığı yaptılar. Ben de onlarla yol hazırlığı yapmak üzere sabahleyin evden çıkar (kararsızlık içinde) hiçbir şey yapmadan geri dönerdim. Kendi kendime: "Bu da bir şey mi, dilersem hazırlığı çabucak yapabilirim" diye teselli olur, avunurdum. Bu hal böylece devam etti. Öyle ki, başkaları ciddi ciddi hazırlığını tamamlamıştı.
Derken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve Müslümanlar yola çıktılar. Ben hala hiçbir hazırlık yapmamıştım. Yine hazırlık için gittim geldim ama bir şey yap</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">674</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma), "Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında olan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah'ı inkar edip, gönlünü kafirliğe açanlara Allah katından bir gazap vardır, büyük azab da onlar içindir" (Nalh, 106) ayetindeki umumi hükümden şöyle bir istisna yaptı: "Rabbin, türlü eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, Allah uğrunda savaşan ve sabreden kimselerden yanadır. Rabbin şüphesiz bundan sonra da bağışlar ve <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> eder." (Nahl, 110).
Burada kastedilen Abdullah İbnu Ebi Sarh'tır. Bu zat, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın vahiy katibi idi. Şeytan onu şaşırttı. Kafirlere katılmasına sebep oldu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Fetih günü, onun öldürülmesini emretti. Araya Hz. Osman girerek affını diledi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) da onu affetti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">716</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zühri merhum, Urve ve başkalarından almış olarak Hz. Aişe'nin şu rivayetini nakleder:
"Hz. Aişe (radıyallahu anha) buyurmuştur ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur'a çeker, kur'a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü.
Bir sefer sırasında da benim okum çıktı ve yolculuğuna ben refakat ettim. Bu sefer, örtünme emri geldikten sonra idi. Ben yol sırasında deve sırtında giden bir mahmil içinde taşınıyordum. Konak yerlerinde de onun içinde iken iniyordum. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın o gazvesi sona erinceye kadar hep böyle yol aldık. Nihayet geri döndü ve Medine'ye yakın bir yerde konakladık. Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra dönüş emri verildi. Dönüş emri çıktığı sırada ben kalkıp (kaza-yı hacet için tek başıma) sordudan ayrılıp gittim. İhtiyacımı gördükten sonra bineğime geri geldim. O sırada göğsümü yokladım. Yemen'in göz boncuğundan yapılmış gerdanlığım kopmuştu. Aramak üzere geri döndüm. Onu aramak beni epeyce oyaladı. Benim bineğimle meşgul olan askerler gelip mahmilimi deveme yüklemişler. Zannetmişler ki ben mahmilin içindeyim. O zamanlar kadınlar çok hafifti. Az yedikleri için şişman değillerdi. Askerler mahmilini kaldırırken hafifliğine şaşırmayıp yüklemişler. Ben zaten küçük yaşta bir kadındım: Hülasa devemi sürüp gitmişler.
Ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Ordugaha geri döndüğüm zaman kimseyi bulamadım. Herkes gitmişti. Önce bulunduğum yere geldim. Beni bir müddet sonra kaybetmiş olduklarını farkederek aramaya geleceklerini düşündüm. Bu halde iken uyku bastırmış ve uyuyup kalmışım.
Safvan İbnu Muattal es-Sülemi -ki bilahere (Zekvan'da ikamet ederek) Zekvani ünvanını da almıştır- (geri gözcülüğü vazifesiyle) ordugahın gerilerinde geceyi geçirmişti. Sabah olunca benim menzilden geçerken uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma geldi. Görür görmez beni tanıdı. Zira örtünme emri gelmezden önce beni görmüştü.
Ben onun istirca sesiyle "İnna lillah ve inna ileyhi raci'ûn =Biz Allah'ın kullarıyız ve Allah'a dönüp varacağız" uyandım. Derhal başörtümle yüzümü örttüm. Allah'a kasem olsun bana tek kelime konuşmadı, istircaından başka bir tek sözünü de işitmedim. İndi ve devesini ıhtırdı. Binmem için devenin ön ayaklarına ayağıyla bastı. Ben de bindim. Devemi önden çekti, böylece yol aldık. Ordu bir yerde konakladığı sırada onlara yetiştik.
(Gecikme hadisesini iftira vesilesi yaparak) benim yüzümden helak olanlar oldu. Bu işte en büyük vebal de Abdullah İbnu Ubey İbni Selûl'e düşmüştü.
Medine'ye geldiğimiz zaman bir ay kadar hasta yattım. Meğer bu esnada iftira edenlerin dedikoduları herkesi meşgul ediyormuş. Benim ise hiçbir şeyden haberim olmadı. Ancak bir husus bende kuşku uyandırmıştı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'da, başka zaman hastalanınca gördüğüm iltifat ve alakayı göremiyordum. Yanıma girip selam veriyor, sonra da: "Şu sizinki nasıl?" deyip çıkıyordu. Bu davranışından biraz işkilleniyordum ama yine de (ortalığı saran) fitneden bihaber</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">772</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ala İbnu Ziyad'ın anlattığına göre, cehennemi zikrederken bir adam kendisine:
"- Niye milleti ümidsizliğe sevkediyorsun?" diye müdahale etti. O da:
"- Allahu Teala: "Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>lidir" (Zümer, 53) ve: "...Aşırı gidenlerin ateşlikler olduklarında şüphe yoktur" (Mü'min 43) buyurmuş olunca, ben ümidsizliğe düşürebilirim. Ne var ki, siz kötü amellerinize rağmen cennetle müjdelenmekten hoşlanıyorsunuz. Halbuki Allah, Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'i itaat edenler için cennetle müjdelemek, isyan edenler için de cehennemle korkutmak üzere gönderdi." dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1050</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmran İbnu'l-Husayn (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Sakif, Beni Ukayl'in müttefiki idi. Sakifliler, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabından iki kişiyi esir ettiler. Buna mukabil Müslümanlar da Beni Ukayl'dan bir kişiyi esir ettiler, adamla birlikte Adba adlı deveyi de ele geçirdiler. Adam bağlı halde iken Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanına geldi. Adam:
"- Ey Muhammed!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
" Ne istiyorsun?" diye sordu:
"- Beni niye yakaladınız, hacıları geçene (yani Adba'ya) niye el koydunuz?" dedi:
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) meseleyi büyütmek için:
"Seni müttefiklerin olan Sakifin cinayetinden dolayı yakaladım!" cevabını verdi, sonra oradan ayrılıp gitti. Adam tekrar seslenerek:
"- Ey Muhammed! Ey Muhammed" dedi. Resûlulah (aleyhissalatu vesselam) <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>li ve nezaketli idi. Adama dönerek:
" Ne istiyorsun?" dedi. Adam:
"- Ben Müslümanım!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"- Sen bunu, daha önce, kendi umuruna malik iken söylemiş olsaydın, tamamiyle kurtulurdun" dedi ve adamdan uzaklaştı. Adam tekrar:
"- Ey Muhammed, ey Muhammed!" diye bağırdı. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) geri gelerek:
"- Ne istiyorsun?" dedi. Adam:
"- Açım, doyur beni, susadım, su ver bana!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"- Hacetin bu mu?" dedi. Adam öbür iki kişiye mukabil fıdye yapıldı."
Ravi İmran sözüne şöyle devam etti: "Ensar'dan bir kadın esir edildi.Adba dahi ele geçirildi. Kadın bağa vurulmuştu. Halk develerini evlerinin önünde dinlendiriyorlardı.
Bir akşam bu kadın ipten boşanarak develerin yanına geldi. Kadın deveye yaklaştı mı deve böğürüyordu. O da birini bırakıp öbürüne yaklaşıyordu. Sonunda Adba'ya yaklaştı. Bu böğürmedi.
Ravi der ki: "Bu pişkin bir deve idi" -bir rivayette: "O terbiyeden geçmiş bir deve idi" denmiştir. Ebu Davud'da: "Uysal bir deve" denmiştir. Kadın devenin arkasına bindi, hayvanı sürüp yola revan oldu.
Kadının kaçtığını hissettiler, arayıp taradılar, ama bulamadılar.Kadın, Allah kendisine kurtulma nasib ederse, deveyi Allah için kurban etmeyi adadı. Medine'ye gelince, halk onun kurtulduğunu görünce: "Adba, Resûlullah (aleyhisssalatu vesselam)'ın devesi!" diye bağrıştı. Kadın:
"- Ben nezretmişim. Allah beni kurtarırsa onu kurban edeceğim diye!" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelip bu durumu haber verdiler. O:
"- Sübhanallah! Hayvancağıza ne kötü mühafaat vermiş: Allah onu bunun üzerinde kurtarırsa o tutup bunu kesecek ha! Olacak şey mi? Hayır! Günah olan bir nezre uyulmaz, şahsen sahip olmadığı bir şey üzerine yaptığı nezre de uymaz!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1299</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ve ashabı (radıyallahu anhüm) Mekke'ye, Yesrib hummasından bitkin düşmüş bir halde geldiler. Müşrikler (şehirde menfi bir dedikodu yaparak): "Yarın buraya humma hastalığından dermanı kesilmiş ve ondan çok ızdırab çekmiş bir kavim gelecek"dediler ve (Müslümanlar'ın seyrine bakmak için) Hicr'in arkasına oturdular. (Onların hainliğinden vahyen haberdar olan) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), celadetlerini müşriklere göstermeleri için, Müslümanlar'a tavafın ilk üç şavtında remel yapmalarını, iki köşe arasında da adi yürüyüşle yürümelerini emretti.
Bu hali gören müşrikler: "Bunlar mı hummanın bitkin düşürdüğünü zannettiğiniz insanlar, bunlar falan ve falandan daha sağlammış " dediler.
İbnu Abbas (radıyallahu anh) der ki: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı ashabına (radıyallahu anhüm) bütün şavtlarda remel yapmalarını emretmekten alıkoyan şey onlara duyduğu <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>ti."
Buhari, bu rivayette şu ziyadeyi kaydeder: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) sulh antlaşması yaptığı sene (umre için) gelince müşriklere kuvvetlerini göstermeleri için "hızlı yürüyün!" diye emretti. Müşrikler bu sırada Kuaykıan dağı tarafına oturmuş (seyrediyor)lardı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1690</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hasan el-Basri, Ma'kıl İbnu Yesar (radıyallahu anh)'dan naklediyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ı işittim, demişti ki: "Allah bir kimseyi başkaları üzerine çoban yapmış, o da idaresi altındakilere hile yapmış olarak ölmüş ise, Allah ona cennetini kesinlikle haram eder."
Müslim'in Hasan Basri'den kaydettiği diğer bir rivayet şöyledir:
"Aiz İbnu Amr (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın Ashab-ı Güzin'inden biri idi. Ubeydillah İbnu Ziyad'ın yanına girdi ve hemen ona: "Ey oğulcuğum, ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın: "Çobanların en kötüsü hutame denen <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>siz deve sürücüsüdür, sakın onlardan olma"dediğini işittim" dedi. Ubeydullah: "Otur, sen muhakkak ki Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın ashabının kepeğindensin" deyince: "Onların kepeği var mıydı? Kepek onlardan sonra ve onların dışındakiler arasında zuhur etti" diye cevap verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1750</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebû Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir sefere (Hayber Seferi) çıkmıştık. Halk (yolda, bir ara) yüksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) (müdahele ederek):
"Nefislerinize karşı <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>li olun. Zira sizler, sağır birisine hitàb etmiyorsunuz, muhatabınız gaib de değil. Sizler gören, işiten, (nerede olsanız) sizinle olan bir Zat'a, Allah'a hitab ediyorsunuz. Dua ettiğiniz Zat, her birirıize, bineğinin boynundan daha yakındır" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1767</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">El - Kuddûs: Ayıplardan temiz demektir.
es-Selam: Selam sahibi‚ yani herçeşit ayıptan selamette‚her türlü afetten beri demektir.
el-Mü’min: Kullarına va’dinde sadık olan demektir. Tasdik manasına olan imandan gelir. Yahut‚ kıyamet günü kullarına‚ azabına karşı garanti veren‚ güven veren demektir‚ bu mana eman’dan gelir.
el-Muheyyim: Şahid olan (görüp güzeten) demektir. Emin manasına geldiği de söylenmiştir. Aslı‚ müeymin’dir‚ ancak hemze‚ ha’ya kalbolmuştur. Keza er-Rakib ve el-Hafiz manasına geldiği de söylenmiştir.
el-Azizu: Kahreden‚ galebe çalan demektir. "İzzet"‚galebe çalmak manasına gelir.
el Cebbar: Mahlukatı mecbur eden; emir veya yasak her ne dilerse ona zorlayan demektir. Bu kelimenin‚ bütün mahlukatının fevkinde yücedir manasına geldiği de söylenmiştir.
el-Mütekebbir: Mahlukata ait sıfatlardan yüce‚ uzak manasına gelir. Ayrıca "Mahlukatından büyüklük taslayarak kendisiyle azamet yarışına kalkanlara büyüklüyünü gösteren ve onlara haddini bildiren manasına geldiği de söylenmiştir.Keza şu manaya geldiği de belirtilmiştir: "Mütekebbir" Allah’ın azametini ifade eden kibriya kelmesinden gelir‚ tezyifi bir mana taşıyan kibir kelimesinden gelmez.
el-Bariu: Mahlukatı‚ mevcut bir misale bakmaksızın‚ yoktan‚ örneksiz olarak yaratan manasına gelir. Bu kelime‚ öncelikle hayvanlar için kullanılır‚ diğer mahluklar için pek kullanılmaz. Hayvanlar dışındaki mahlukat hakkında nadiren kullanılır.
el-Müsavvir: Mahlukatı farklı sûretlerde yaratan" demektir. Tsvir lügat olarak hat ve şekil çizmek manasına gelir.
el-Gaffar: Kulların günahlarını tekrar tekrar affeden‚ manasına gelir. Gafr kelimesi‚ aslında setr (örtmek) ve kapatmak manalarına gelir. Allah Teala kullarının günahlarını affedici‚ onlar için cezayı terketmek sûretiyle (günahları) örtücüdür.
el-Fettah: Kulları arasında hakim demektir. Araplar, hakim iki hasmın (davalı-davacı) arasındaki ihtilafı çözdüğü zaman: "Hakim iki hasmın arasını fethetti" derler. Hükmetti, çözüme kavuşturdu manasında, hakime fatih dendiği de olmuştur. Mamafih "Kullarına rızk ve rahmet kapılarını açan", rızıklarından kapanmış olanları açan manasına da gelir.
el-Kabız: Kullarının rızkını lütfu ve hikmetiyle tutan manasına gelir.
el-Basıt: Kullarına rızkı açıp cûd ve rahmetiyle genişleten demektir. Böylece Cenab-ı Hakk, hem ihsan sahibi, hem de onu men edici olmaktadır.
el-Hafid: Cebbarları ve firavunları alçaltan demektir. Yani onları horlar ve değersiz kılar demektir.
er-Rafi': Velilerini, dostlarını yüeltir. Aziz kılar demektir. Böylece Allah, hem zelil hem de aziz kılıcı olmaktadır.
el-Hakem: Hakim demektir. Bu da hakikatı hükmetme yetkisi kendis ne verilen, ona gönderilen demek olur.
el-Adlu: Kendinde heva meyli olmayan, hükümde doğruluktan ayrılmayan cevre yer vermeyen manasına gelir. Aslında masdardır. Ancak adil makamında kullanılmıştır. Adil'den daha beliğdir, çünkü müsemma, fiilin kendisiyle isimlenmiştir.
el-Latifu: Arzunu sana rıfkla ulaştıran de</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1781</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) iki secde arasında: "Allahümme'ğfir li ve'rhamni, ve'cbürni, ve'hdini ve'rzukni. (Allahım bana mağfiret et, <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> et, beni zengin kıl, bana hidayet ver, bana rızık ver) derdi".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1783</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a, Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) gelerek:
"Bana namazda okuyacağım bir dua öğret" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu duayı okumasını söyledi:
"Allahümme inni zalemtü nefsi zulmen kesiran ue la yağfiru z-zünübe illa ente fà'ğfir li mağfireten min indike verhamni inneke ente'l-ğàfüru'r-rahim. (Allahım ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak sen affedersin. Öyle ise beni, şanına layık bir mağfiretIe bağışla, bana <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> et. Sen affedici ve <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> edicisin".</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1806</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer hazretleri (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir cemaatte oturduğu zaman, ashabı için şu duayı okumadan nadiren kalkardı:
"Allahım! Bize korkundan öyle bir pay ayır ki, bu, sana karşı işlenecek günahlarla bizim aramızda bir engel olsun. İtaatinden öyle bir nasib ver ki, o bizi cennete ulaştırsın. Yakininden öyle bir hisse lutfet ki dünyevi musibetlere tahammül kolaylaşsın.
Allahım! Sağ olduğumuz müddetçe kulaklarımızdan, gözlerimizden, kuvvetimizden istifade etmemizi nasib et. Aynı şeyi bizden sonra gelecek olan neslimize de nasib et. İntikamımızı, bize zulmedenlerden almışlardan kıl (mazlumlardan değil). Bize tecavüz edenlere karşı bizi muzaffer kıl. Bize, dini musibet verme. Dünyayı, ne asıl gayemiz kıl, ne de ilmimizin son hedefi. Bize <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>li olmayanı bize musallat etme."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1820</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Hz. Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a gelerek: "Annem ve babam sana kurban olsun, şu Kur'àn göğsümde durmayıp gidiyor. Kendimi onu ezberleyecek güçte göremiyorum" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) ona şu cevabı verdi: "Ey Ebül-Hüseyin! (Bu meselede) Allah'ın sana faydalı kılacağı, öğrettiğin takdirde öğrenen kimsenin de istifade edeceği, öğrendiklerini de göğsünde sabit kılacak kelimeleri öğreteyim mi?"
Hz. Ali (radıyallahu anh): "Evet, ey Allah'ın Rasülü, öğret bana!" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şu tavsiyede bulundu:
"Cuma gecesi (perşembeyi cumaya bağlayan gece) olunca, gecenin son üçte birinde kalkabilirsen kalk. Çünkü o an (meleklerin de hazır bulunduğu) meşhüd bir andır. O anda yapılan dua müstecabtır. Kardeşim Yà'kub da evlatlarına şöyle söyledi: "Sizin için Rabbime istiğfàr edeceğim, hele cuma gecesi bir gelsin." Eğer o vakitte kalkamazsan gecenin ortasında kalk. Bunda da muvàffàk olamazsan gecenin evvelinde kalk. Dört rek'àt namaz kıl. Birinci rek'atte, Fatiha ile Yà-sin süresini oku, ikinci rek'atte Fatiha ile Ha-mim, ed-Duhan süresini oku, üçüncü rek'atte Fatiha ile Eliflam-mim Tenzilü's-secde'yi oku, dördüncü rek'atte Fatiha ile Tebareke'l-Mufassal'ı oku. Teşehhüdden boşaldığın zaman Allah'a hamdet, Allah'a senayı da güzel yap, bana ve diğer peygamberlere salat oku, güzel yap. Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar ve senden önce gelip geçen mü'min kardeşlerin için istiğfar et. Sonra bütün bu okuduğun duaların sonunda şu duayı oku:
"Allahım, bana günahları, beni hayatta baki kıldığın müddetçe ebediyen terkettirerek <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> eyle. Bana faydası olmayan şeylere teşebbüsüm sebebiyle bana acı. Seni benden razı kılacak şeylere hüsn-i nazar etmemi bana nasib et. Ey semavat ve arzın yaratıcısı olan celal, ikram ve dil uzatılamayan izzetin sahibi olan Allahım. Ey Allah! ey Rahman! celalin hakkı için, yüzün nuru hakkı için kitabını bana öğrettiğin gibi hıfzına da kalbimi icbar et. Seni benden razı kılacak şekilde okumamı nasib et. Ey semavat ve arzın yaratıcısı, celalin ve yüzün nuru hakkı için kitabınla gözlerimi nurlandırmanı, onunla dilimi açmanı, onunla kalbimi yarmanı, göğsümü ferahlatmanı, bedenimi yıkamanı istiyorum. Çünkü, hakkı bulmakta bana ancak sen yardım edersin, onu bana ancak sen nasib edersin. Herşeye ulaşmada güç ve kuvvet ancak büyük ve yüce olan Allah'tandır. " Ey Ebu'l-Hasan, bu söylediğimi üç veya yedi cuma yapacaksın. Allah'ın izniyle duana icabet edilecektir. Beni hak üzere gönderen Zat-ı Zülcelal'e‚ yemin olsun bu duayı yapan hiçbir mü'min icabetten mahrum kalmadı."
İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) der ki: "Allah'a yemin olsun, Ali (radıyallahu anh) beş veya yedi cuma geçti ki Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a aynı önceki mecliste tekrar gelerek:
"Ey Allah'ın Resülü! dedi, geçmişte dört beş ayet ancak öğrenebiliyordum. Kendi kendime okuyunca onlar da (aklımda durmayıp) g</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1855</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir adam gelerek- "Ey Allah'ın Resülü! dedi, ben Kur'àn'dan bir parça seçip alamıyorum. Bana kifayet edecek bir şeyi siz bana öğretseniz!"
"Öyleyse, buyurdu, Sübhanallah velhamdüIillah, ve lailahe illallah, vallahu ekber, vela havle vela kuvvete illa billah. (Allahım seni tenzih ederim, hamdler sana mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür, güç kuvvet Allah'tandır) de."
"Ey Allah'ın Resülü! dedi, bu zikir Allah içindir. (O'nu senadır), kendim için dua olarak ne söyleyeyim?"
"Şöyle dua et: Allahım bana <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> et, afiyet ver, hidayet ver, rızık ver!"
Adam (dinleyip, kalkınca) ellerini sıkıp göstererek: "Şöyle (sımsıkı belledim!)" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), bunun üzerine:
"İşte bu adam iki elini de hayırla doldurdu !.." buyurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1910</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kapıda yüksek sesle münakaşa edenlerin görültülerini işitti. Bunlardan biri, diğerinden borç indirmesini taleb ediyor, bir hususta da <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>li olmasını istiyor. Öbürü de:
"Vallahi yapmam!" diyordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanlarına gitti ve:
"Hanginiz, hayır yapmamak üzere Allah adına yemin etti?" dedi. Birisi:
"Benim ey Allah'ın Resülü! (Borç indirimi ile, <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>li davranmadan) hangisini dilerse onun olsun (teklifıni kabul ettim)" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1953</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah, <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>li olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>li olun ki, semada bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahman'dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1954</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cerir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Allah, insanlara <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> etmeyene rahmette bulunmaz.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1955</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud ve Tirmizi'de Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'den gelen bir diğer rivayette Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) şöyle buyurmuştur: "<b><span style="color: red;">merhamet</span></b>; ancak şaki'nin (ebedi hüsrana uğrayanın) kalbinden çıkarılabilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1956</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aIeyhissalatü vesselam) (bir gün), Hasan İbnu Ali (radıyallahu anhüma)'yı öpmüş idi. Bu sırada yanında bulunan Akra' İbnu Habis, (sanki bunu tuhaf karşıladı ve:) "Benim on tane çocuğum var. Fakat onlardan hiçbirini öpmedim" dedi. Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) ona bakıp:
"<b><span style="color: red;">merhamet</span></b> etmeyene <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> edilmez" buyurdu."
Rezin ilave etti: "(Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) şunu da söyledi:"Allah siz(in kalbiniz)den <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>i çıkardı ise ben ne yapabilirim?"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1958</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhisselatu vesselam) buyurdular ki: "Allah rahmeti yüz parçaya böldü. Bundan doksandokuz parçayı kendine ayırdı. Yer yüzüne geri kalan bir cüzü indirdi. (Bunu da -cin, insan ve hayvan mahlükatı arasında taksim etti.) Bu tek cüz(den nasibine düşen pay sebebiyledir ki mahlükat birbirlerine karşı <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>li davranır. At, (hayvan) yavrusuna basmamak endişesiyle ayağını bu sayede kaldırır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1959</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Selmanu'l-Farisi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatü vesselam) buyurdular ki: "AIlah'ın yüz rahmeti var. Bunlardan biriyle mahlükat kendi aralarında birbirlerine <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> gösterirler. Doksandokuz rahmet de Kıyamet günü içindir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1960</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Müslim'de gelen bir diğer rivayette Resûlullah (aleyhissalatü vesselam)]: "Allah, arz ve semayı yarattığı gün, yüz rahmet yarattı. Her bir rahmet göklerle yer arasını dolduracak kadardır. Ondan yeryüzüne tek bir rahmet indirmiştir. İşte anne, yavrusuna bununla şefkat eder. Vahşi hayvanlar ve kuşlar birbirlerine bununla <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> ederler. Kıyamet günü geldiği vakit Allah, rahmetine bunu da ilave ederek (tekrar yüze) tamamlayacaktır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2753</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki:
"Kişinin cemaatle kıldığı namazın sevabı evinde ve çarşıda (iş yerinde) kıldığı namazından yirmibeş kat fazladır. Şöyle ki, abdest alınca güzel bir abdest alır, sonra mescide gider, evinden çıkarken sadece mescid gayesiyle çıkmıştır. Bu sırada attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir günahı affedilir. Namazı kıldı mı, namazgahında olduğu müddetçe melekler ona rahmet okumaya devam ederler ve şöyle derler:
"Ey Rabbimiz buna rahmet et, <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> buyur."
"Sizden herkes, namaz beklediği müddetçe namaz kılıyor gibidir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3310</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Birbirlerini sevmede, birbirlerine <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>te, birbirlerine şefkatte mü'minlerin misali, bir bedenin misalidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3333</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Küçüklerimize <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir."
Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: "...Ma'rufu emretmeyen, münkerden nehyetmeyen (de bizden değildir)."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3882</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nemletü'l-Ensari anlatıyor: "İbnu Ömer radıyallahu anhüma'ya kirpiden sorulmuştu. (Cevaben) şu ayeti okudu. (Mealen):
"(Ey Muhammed) de ki: "Bana vahyolunandan leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki pistir- ve günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum. Fakat darda kalan, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere bunlardan da yiyebilir. Doğrusu Rabbim bağşlar ve <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> eder" (En'am 146).
Ancak, yanında bulunan bir yaşlı dedi ki: "Ben Ebu Hüreyre radıyallahu anh'ı dinledim, demişti ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında kirpinin zikri geçmişti:
"O habislerden bir habistir (eti) yenmez" buyurdular."
Bunun üzerine İbnu Ömer radıyallahu anhüma: "Eğer bunu Resûlullah aleyhissalatu vesselam söyledi ise, bu (kirpinin hükmü), biz bilmesek de O'nun dediği gibidir" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">3906</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Cahiliye halkı, bir çok şeyi (helal addedip) yiyor, birçoğunu da pis addederek yemiyordu. Allah Teala hazretleri Resûlünü gönderdi, kitabını indirdi, helalini helal, haramını da haram kıldı. Helal kıldığı helaldir, haram kıldığı da haramdır, sükut buyurduğu da aff (edilmiş)dir."
İbnu Abbas, sonra şu ayet-i kerimeyi okudu: "(Ey Muhammad!) De ki:
"Bana vahyolunanda, leş, akıatılmış kan, domuz eti, -ki pistir- ve günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum. Fakat darda kalan, -başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere-bunlardan da yiyebilir. Doğrusu Rabbin bağışlar ve <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> eder" (En'am 145)</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4225</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Uhud günü dişi kırıldı, başından yaralandı. (Yüzüne akan) kanı, yüzünden siliyor ve:
"Allah, kendilerini Allah'a davet eden peygamberlerinin (başını) yarıp, dişini kıran (ve yüzünü kana bulayan) bir kavmi nasıl iflah eder?" diyordu. Bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi:
"Allah'ın onların tevbelerini kabul veya onlara azab etmesi işiyle senin bir ilgin yoktur. Çünkü onlar zalimlerdir. Göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah bağışlayandır, <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> edendir" (Al-i İmran 128-129).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4331</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (Hz. İbrahim'in duası olan): "Ey Rabbim şüphesiz ki o putlar insanlardan pek çoğunu saptırmıştır. Kim bana uyarsa muhakkak ki o bendendir. Kim de emirlerime karşı gelirse, şüphesiz ki sen çok bağışlayıcı, çok <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> edicisin" (İbrahim 36) mealindeki ayeti ile, Hz. İsa'nın duası olan: "Eğer onlara azab edersen onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, elbette sen dilediğini yapmaya kadirsin ve sen herşeyi hikmetle yaparsın" (Maide 113) mealindeki ayeti tilavet buyurdu ve ellerini kaldırdı, şöyle yalvardı: "Allahım! Ümmetimi (mağfiret et), ümmetimi (mağfiret et!)" ve ağladı. Allah Teala Hazretleri:
"Ey Cibril, Muhammed'e git! dedi. -Rabbin bildiği halde- niye ağladığını sor!" diye emretti. Cebrail aleyhisselam, O'na gelip niye ağladığını sordu. (Rabb Teala'ya dönüp Muhammed'in) ne söylediğini -O çok iyi bildiği halde- haber verdi. Bunun üzerine Allah Teala Hazretleri:
"Ey Cebrail! Muhammed'e git ve ona söyle ki: "Biz seni ümmetin hususunda razı edeceğiz, asla kederlendirmeyeceğiz."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4339</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ümmetim(in ferdleri arasında) ümmetime karşı en çok <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>li olan kimse Ebu Bekr'dir. Onlar içinde Allah'ın emri hususunda en çok titiz olanı Ömer'dir. Haya cihetiyle en şiddetli olanı Osman'dır. (Davalarda) en isabetli hüküm vereni Ali'dir. Helal ve haramı en iyi bileni Muaz İbnu Cebel'dir. Feraizi en iyi bilen Zeyd İbnu Sabit'tir. Kur'an okumasını en iyi bileni Übey İbnu Ka'b'dır. Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrah'dır. Ebu Zerr'den daha doğru sözlü olan birini ne gök gölgeledi, ne de yer taşıdı. O, verada Hz. İsa aleyhisselam gibiydi."
Hz. Ömer radıyallahu anh (hased etmişçesine): "Yani biz bu hasletin onda olduğunu kabul edecek miyiz?" dedi. Resûlullah aleyhissalatu vesselam:
"Evet. Bu hasletleri onda var bilin!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4755</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdurrahman İbnu Abdi'l-ka'be anlatıyor: "Mescide girmiştim. Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma'yı gördüm: Ka'be'nin gölgesinde oturuyordu. Ka'be'nin gölgesinde birçok kimse ona müteveccih olarak oturmuştu. Ben de ona doğru oturdum. Şunu anlattı:
"Bir seferde Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la beraberdik. Bir yerde konakladık. Kimimiz çadırını tamir ediyor, kimimiz yerini düzlüyor, kimimiz hayvanlarını güdüyordu. Derken Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın münadisi seslendi: "es-Salatu cami'a: "Haydin namaza!" Resûlullah'a gittik, yanında toplandık.
"Benden önce her peygamber, ümmeti için hayır bildiği şeyi onlara öğretmekle mükellef idi. Onlar için şer bildiği şeyden de onları inzar etmesi (korkutması) gerekli idi. Bilesiniz, şu ümmetinizin afiyeti önce gelenler hakkında kesin kılınmıştır. Sonrakiler belaya ve kötü addedeceğiniz birkısım hallere maruz kalacaklardır. Birbirini takip eden fitneler gelecek. Mü'min: "Bu fitne helakimdir" diyecek. Sonra bu kalkacak, başka bir fitne gelecek. "Helakim işte bundan, işte bundan" diyecek. Öyleyse, kim ateşten uzak kalmayı ve cennete girmeyi dilerse, Allah'a ve ahiret gününe inanır olduğu halde ölümü karşılasın. İnsanlara, onların kendisine nasıl muamele etmelerini dilerse öyle muamelede bulunsun. Kim bir imama biat edip, samimiyetle sadakat sözü vermiş ise, elinden geldikçe ona itaat etsin. Bir başkası gelip, önceki ile münazaaya girişecek olursan sonradan çıkanın boynunu uçurun."
Ravi (Abdurrahman) der ki: "Abdullah İbnu Amr'a yanaştım ve:
"Allah aşkına söyle. Bu anlattıklarını bizzat kendin Resûlullah aleyhissalam'dan işittin mi?" dedim. Sorum üzerine eliyle kulak ve kalbini tutarak:
"Evet kulaklarım işitti, kalbim de belledi" dedi. Ben:
"Ama, amcaoğlun Muaviye, bize mallarımızı aramızda batıl bir şekilde yememizi, birbirimizi öldürmemizi emrediyor. Halbuki Allah Teala hazretleri (mealen): "Ey iman edenler! Birbirinizin malını haram şekilde yemeyin; ancak karşılıklı rıza ile yaptığınız ticaret başkadır. Birbirinizi ve kendinizi öldürmeyin. Canlarınızı da boşu boşuna tehlikeye atmayın. Şüphesiz ki Allah size <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>lidir" (Nisa 29) buyuruyor" dedim. Biraz sustu sonra:
"Allah'a itaatte ona itaat et, Allah'a isyanda ona isyan et!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5106</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud'da Harise radıyallahu anh'tan gelen bir rivayette, Resûlullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştur:
"Cennete ne zengin cimri, ne de kaba <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>siz girer."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5119</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Cehenneme giren iki kişinin oradaki bağırtıları şiddetlenecek. Allah Teala Hazretleri: "Çıkarın bunları!" buyuracak. Onlara:
"Niçin bağırıyorsunuz?" diye sorulacak. Onlar:
"Bize <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> edesin diye böyle yaptık!" diyecekler. Rab Teala:
"Benim size rahmetim, gidip kendinizi ateşe atmanız şeklindedir!" buyuracak. Onlar gidecekler. Biri kendisini ateşe atacak. Allah da ateşi ona soğuk ve selametli kılacak. Diğeri kalkar fakat kendini ateşe atamaz. Allah Teala hazretleri:
"Arkadaşının attığı gibi, seni de kendini atmaktan alıkoyan nedir?" diye sorar. Adam:
"Ey Rabbim, beni ondan çıkardıktan sonra oraya bir kere daha göndermeyeceğini ümid ediyorum!" der. Allah Teala hazretleri:
"Haydi ümidini verdim!" der. İkisi de Allah'ın rahmetiyle cennete sokulurlar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5340</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İmam Malik'e ulaştığına göre, Hz. İsa İbnu Meryem aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Allah'ın zikri dışında çok kelam etmeyin, kalpleriniz katılaşır. Çünkü katı kalp Allah'tan uzaktır, fakat bunu bilemezsiniz. Kendiniz efendiler imişcesine insanların günahlarına bakmayın, bilakis, kullar olarak kendi günahlarınıza bakınız. Çünkü insanlar(ın birkısmı) belaya maruzdur, (birkısmı afiyete mazhardır, bela (imtihan) sahiplerine <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> edin. Mazhar olduğunuz afiyete de hamd edin."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5387</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte demirci Ebu Seyf radıyallahu anh'ın yanına girdik. O, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın oğlu İbrahim'in süt babası idi. Aleyhissalatu vesselam oğlunu aldı, öptü ve kokladı. Daha sonra yanına tekrar girdik. İbrahim can çekişiyordu. Bu manzara karşısında Aleyhissalatu vesselam'ın gözlerinden yaş boşandı. Abdurrahman İbnu Avf radıyallahu anh:
"Sen de mi (ağlıyorsun) ey Allah'ın Resülü?" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Ey İbnu Avf! Bu <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>tir!" buyurdu ve ağlamasına devam etti. Sonra şöyle söyledi: "Gözümüz yaş döker, kalbimiz hüzün çeker, fakat Rabbimizi razı etmeyecek söz sarfetmeyiz. Ey İbrahim! Senin ayrılmandan bizler üzgünüz!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5396</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Sa'd İbnu Ubade'ye geçmiş olsun ziyaretinde bulundu. (Yanına gelince) onu baygın buldu ve: "Ölmüş olmalı!" dedi. Yanındakiler: "Hayır" deyince, Aleyhissalatu vesselam ağladılar. Resûlullah'ın ağladığını gören halk da ağladı.
"İşitmiyor musunuz, buyurdular, Allah Teala Hazretleri ne gözyaşı sebebiyle ne de kalbin hüznüyle azab vermez. Ancak şunun sebebiyle azab verir! -ve dilini işaret ettiler- yahut da <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> eder."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5442</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Abdullah İbnu Amr İbni'I-As radıyallahu anhüma anlatıyor:
"Resûlullah aleyhissalatu vesselam'la birlikte bir ölü defnettik. Defin işi bitince Aleyhissalatu vesselam'la birlikte ölünün (çıktığı evin) kapısının hizasına kadar geldik. Orada gelmekte olan bir kadınla karşılaştık. Zannımca, Aleyhissalatu vesselam onu tanıdı. Bu, Hz. Fatıma radıyallahu anha idi.
"Evden niye ayrıldın?" diye sordu.
"Şu ölünün sahibine geldim. Ölülerine olan <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> duygularımı onlara ifade ettim. (Allah rahmet etsin dedim) -veya ölüleri sebebiyle onlara taziyede (başsağlığı dileğinde) bulundum-" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Belki sen onlarla birlikte kabirlere kadar vardın!?" dedi. Hz. Fatıma:
"Allah korusun! O hususta sizin zikrettiğiniz günahı işittim, (hiç kabre kadar, gider miyim!)" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Eğer onlarla kabirlere kadar gitmiş olsaydın..." diyerek ciddi bir tehditte bulundu.
Ravilerden biri, "Küd "dan maksadın kabirler olduğunu zannederim" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5847</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Saidi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"İnsanlara <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>li olmayana Allah Teala <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> etmez."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5900</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İyaz İbnu Himar radiyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Rabbim, bugün bana öğrettiği şeylerden bilmediklerinizi size öğretmemi emretti. (Ve buyurdu ki): "Benim bir kula verdiğim her mal helaldir. Ben bütün kullarımı hanif (=Müslüman, hakka taraftar) olarak yarattım. Ancak şeytanlar onlara gelip (fıtri) dinlerinden alıp götürdüler, kendilerine helal kıldığım şeyleri haram kıldılar. Kendisine bir güç vermediğim şeyi bana şirk koşmalarını emrettiler." Allah Teala Hazretleri arz ehline baktı ve Ehl-i Kitaptan bir kısmı hariç, onların Arap, Acem hepsine öfkelendi ve dedi ki: "Ben seni, imtihan etmek ve seninle de (başkasını) imtihan etmek üzere gönderdim. Sana, suyun yıkayıp (yok edemeyeceği) bir kitap gönderdim. Ta ki sen onu uyurken de uyanıkken de okuyasın!" Allah Teala hazretleri bana, Kureyş'i ateşe vermemi (onlarla savaşmamı) emretti. Ben: "Ey Rabbim, bu durumda onlar başımı yararlar ve bir ekmek parçasına çevirirler!" dedim. "Öyleyse, seni çıkardıkları gibi sen de onları (Mekke'den) çıkar! Onlara karşı gazada bulun da biz de sana yardım edelim; infakta bulun biz de sana infak edelim. Sen bir ordu gönder, biz de sana onun beş misli (yardımcı melek ordusu) gönderelim. Sana itaat edenlerle birlik ol, asilere karşı savaş!" buyurdu. Cennetlikler üç kısımdır:
- Kuvvet sahibi, adaletli, sadaka veren ve muvaffak olanlar.
- Bütün yakınlarına ve müslümanlara karşı <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>li ve yumuşak kalpli olanlar.
- İffetli, namuslu ve çoluk çocuk sahibi olanlar. Resulullah devamla dedi ki:
- Cehennem ehli de beş kısımdır:
- Aklı olmayan zayıflar. Bunlar, aranızda tabi olarak bulunurlar, hiçbir ehle ve mala tabi değildirler.
- Tamahkarlığını izhar etmeyen hain kişiler. Böylesi, bir kapıyı çalsa mutlaka ihanet eder.
- Akşam, sabah her fırsatta malın ve ehlin hususunda seni aldatan adamlar.
- Cimrilik ve yalanı da zikretti.
- Bir de kötü huylu kaba sözlü insan. Resulullah devamla buyurdular ki:
- Allah Teala Hazretleri, bana mütevazi olmanızı emretti. Öyle ki, hiç kimse hiç kimseye karşı böbürlenmesin, hiç kimse hiç kimseye karşı tecavüzde bulunmasın."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5964</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim, Allah'a herhangi bir şerik koşmadan tam bir ihlas yani Allah'ın birliğine iman, O'na halisane kulluk, namaz ve zekat vazifelerini yapma hali üzere dünyayı terkederse, Allah kendisinden razı olmuş halde ölmüş olur."
Hz. Enes radıyallahu anh devamla der ki: "İşte bu hal, peygamberlerin hepsi tarafından getirilmiş olan (ve Allah indinde makbul olduğu Kur'an'da belirtilen (Al-i İmran 19)) gerçek dindir. Bu dini, peygamberler, Rablerinden alıp beşeri hevaya dayanan (felsefi nazariye ve) iddialar ortalığı kaplamazdan önce, insanlara tebliğ etmişlerdi.
Bu hakikatı tasdik eden Kur'ani nasslar mevcuttur. Bilhassa en son inen (suredeki) şu ayet onlardandır: "Eğer (o müşrikler) tevbe eder, -Enes der ki: "Tevbeden murad putları ve onlara tapmayı bırakmaktır- namazlarını dosdoğru kılar ve zekatlarını verirlerse siz de onları serbest bırakın. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcı, çok <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> edicidir" (Tevbe 5).
Bir diğer ayette şöyle buyrulmuştur: "Eğer tevbe eder, namazlarını dosdoğru kılar ve zekatlarını verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir" (Tevbe 11).</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6586</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a bir kadın geldi, yanında iki de çocuğu vardı. Kadın bunlardan birini sırtına almış, diğerini de yediyordu. Aleyhissalatu vesselam onu görünce (takdirlerini) şöyle ifade buyurdular: "(Kadınlar çocuklarını karınlarında) taşırlar, doğururlar ve onlara <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> beslerler. Bunlar bir de kocalarına eziyet vermeseler, namazlarını kılanlar cennete girerler!"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7186</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Aziz ve celil olan Allah, bir insan helak etmek istedi mi, ondan önce hayayı çeker alır. Hayası bir kere gitti mi sen ona artık herkesin nefretini kazanmış bir kimse olarak rastlarsın. Herkesin nefretini kazanmış olarak rastladığın kimseden emanet çekilip alınır (artık o, güvenilmeyen, kuşkulu kişidir). Kişiden emanet (güven) çekilip alınınca ona artık hep hain ve herkesce hain bilinen biri olarak rastlarsın. Ona hep hain ve hıyanetle bilinen biri olarak rastladın mı, sıra ondan <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>in çekip çıkarılmasına gelmiştir. Ondan rahmetin çıkarıldığı vakit artık ona (Allah'ın rahmetinden) kovulmuş, lanetlenmiş olarak rastlarsın. Ona sen kovulmuş, lanetlenmiş olarak rastlayınca ondan İslamiyet bağı çözülüp atılır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7189</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ümmetim beş tabakadır: İlk kırk yıl, hayır ve takva ehlidir. Bunu takip edenler yüzyirmi yılına kadardır. Bunlar <b><span style="color: red;">merhamet</span></b> sahibi, sıla-i rahme değer veren kimseler olacak. Sonra yüzaltmış yılına kadar olanlar birbirlerine sırt çevirirler, aralarındaki (kardeşlik bağlarını) koparırlar. Sonra da birbirlerini öldürme devri gelir. O devirde kurtuluş isteyin, kurtuluş!"
Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ümmetim beş tabakadır. Her tabaka kırk yıldır. Benim tabakam ve ashabımın tabakası ilim ve iman ehli insanların tabakasıdır. İkinci tabaka kırk ile seksen yılı arasındaki (insanların) tabakasıdır, bunlar hayır ve takva ehli insanlardır..." (Hz. Enes, sonra hadisi yukarıdaki şekilde tamamladı.)"</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">7287</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Gazvelerinin birinde Resulullah aleyhissalatu vesselam'la beraberdik. Derken bir kavme uğradı. "Siz kimsiniz?" diye sordu.
"Bizler müslümanlarız!" dediler. Bir kadın tandırına yakacak atmakla meşguldü ve yanında bir oğlu vardı. Tandırın alevi yükselince kadın çouğu uzaklaştırdı. Sonra kadın, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına geldi ve: "Sen Allah Resulüsün öyle mi ?"dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Evet!" deyince, "Annem ve babam sana feda olsun! Allah Erhamü'r-Rahimin (yani <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>li olanların en <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>lisi) değil mi?" dedi. Kadın, "Evet!" cevabını alınca bu sefer: "Allah'ın kullarına olan rahmeti, annenin yavrusuna olan <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>inden daha fazla değil mi?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam yine: "Elbette!" buyurdu. Kadın: "Anne çocuğunu asla ateşe atmaz! (daha <b><span style="color: red;">merhamet</span></b>li olan Allah kullarını nasıl cehenneme atar?)" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam ağlayarak başını eğdi. Sonra başını kadına doğru kaldırarak: "Şüphesiz Allah, hak yoldan sapıp O'na itaat etmeye tenezzül etrneyen ve tevhid kelimesini söylemekten imtina eden azgın kulundan başka kullarına azab vermeyecektir" buyurdu."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8747967900280989836.post-10830145182424429402014-01-15T13:01:00.001-08:002014-01-15T13:01:35.792-08:00Ahlak Kelimesi Geçen Hadisler
<br />
<table bgcolor="#ffffff" border="1" cellspacing="0">
<thead>
<tr>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Kimlik</span></th>
<th bgcolor="#c0c0c0"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">alan</span></th>
</tr>
</thead>
<tbody>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">65</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Mes'ûd (radıyallahu anh)'dan rivayet edildiğine göre, şöyle buyurmuştur. "Bir yol takip etmek isteyen, bu yolu, ölmüş olanların yolundan seçsin. Zira hayatta olanların fitnesinden emin olunamaz. Ölmüş olanlar ise Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in Ashabıdırlar. Onlar bu ümmetin en efdalidir. Kalpçe en temizleri, ilimce en derinleri, amelce en ihlaslıları yine onlardır. Allah, Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in sohbeti ve dininin yerleşmesi için onları seçmiştir. Öyleyse sizler onların üstünlüğünü idrak edin, onların yolundan gidin, elinizden geldikçe onların <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ını ve yaşayış tarzlarını kendinize örnek kılın. Zira onlar en doğru yolda idiler."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">176</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Said İbnu'l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdu ki: "Bir baba çocuğuna güzel <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>tan daha üstün bir miras bırakamaz"
Yine Tirmizi'de, Cabir İbnu Semure'den gelen bir başka rivayette, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle buyurur: "Kişinin çocuğunu bir kerecik terbiye etmesi, onun için bir Sa' miktarında yiyecek tasadduk etmesinden daha hayırlıdır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5625</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Dini ve <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ı sizi memnun eden birisi kız talep ederse onu evlendirin. Böyle yapmazsanız, yerzüzünde fitne ve geniş bir fesad çıkar."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">393</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Said el-Hudri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "İki haslet vardır ki bir mü'minde asla beraber bulunmazlar: Cimrilik ve kötü <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">615</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu'z-Zübeyr (radıyallahu anhüma) diyor ki: "Sen af yolunu tut, bağışla, uygun olanı emret, bilgisizlere aldırış etme" (A'raf, 199) ayeti, ancak ve ancak halkın <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ı hususunda nazil oldu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">616</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Buhari ve Ebu Davud'un diğer bir rivayetinde şöyle denir: "Allah, Peygamberine (aleyhissalatu vesselam) halkın <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ından, affetmeyi, benimseyip almasını emretti."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1643</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Zeyd İbnu Talha İbnu Rükane (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Her bir dinin kendine has bir <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ı vardır. İslam'ın <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ı hayadır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1645</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana: "Ey Muaz, insanlara karşı iyi <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>lı ol!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1646</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Mü'minler arasında imanca en kamil olanı, <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ça en güzel olanıdır. En hayırlınız da ailesine hayırlı olandır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1647</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kıyamet günü, mü'minin mizanında güzel <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>tan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah Teala hazretleri, çirkin düşük söz ve davranış) sahiplerine buğzeder."
Tirmizi'nin bir rivayetinde şöyle dennıiştir: "Güzel <b><span style="color: red;">ahlak</span></b> sahibi, <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ı sayesinde, namaz ve oruç sahibinin dereceisine ulaşır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1648</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bana en sevgili olanınız, kıyamet günü de bana mevkice en yakın bulunacak olanınız, <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ça en güzel olanlarınızdır. Bana en menfur olanınız, kıyamet günü de mevkice benden en uzak bulunacak olanınız, gevezeler, boşboğazlar ve yüksekten atanlardır." (Cemaatte bulunan bazıları): "Ey Allah'ın Resûlü! Yüksekten atanlar kimlerdir`?" diye sordular. "Onlar mütekebbir (büyüklük taslayan) kimselerdir!" cevabını verdi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1649</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Nevvas İbnu Sem'an (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a iyilik (birr) ve günah hakkında sordum. Bana şu cevabı verdi: "İyilik (birr), güzel <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>tır. Günah da içini rahatsız eden ve başkasının muttali olmasından korktuğun şeydir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1720</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Sabit İbnu Kays İbni Şemmas (radıyallahu anh)'ın hanımı Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek:
"Ben Sabit'i <b><span style="color: red;">ahlak</span></b> ve diyanetinden dolayı itab etmiyorum. Ancak İslam'da küfre düşmekten korkuyorum -bu sözüyle nefret ettiğini söylemek istedi-" dedi. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam):
"(Mehir olarak aldığın) bahçesini iade eder misin?" diye sordu. Kadın:
"Evet!" deyince, Sabit'e:
"Bahçeyi al ve onu boşa!" dedi.</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1771</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) namaza başlarken tekbir getirir, sonra (bazan) şunu okurdu: "İnne salati ve nüsüki ve mahyaye ve memati lillahi Rabbi'l-alemin. La şerike lehu ve bi-zalike ümirtü ve ene evvelü'l-müslimin. Allahümmehdini li-ahseni'l a'mali ve ahseni'l-<b><span style="color: red;">ahlak</span></b>i. La yehdi li-ahseniha illa ente. Ve kıni seyyie'l-a'mal ve seyyie'l-<b><span style="color: red;">ahlak</span></b>. La yaki seyyieha illa ente. (Namazım, ibadetim hayatım ve ölümüm alemlerin Şeriksiz Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum. Ben bu emre teslim olanların ilkiyim. Ey Allah'ım, beni amellerin ve <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ın en iyisine sevket. Bunların en iyisine senden başka sevkeden yoktur. Beni kötü amellerden ve kötü <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>tan koru, bunların kötülerinden ancak sen korursun."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">1852</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) şöyle dua ederdi: "Allahım, şikak ve nifaktan ve kötü <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>tan sana sığınırım."
Bir rivayette şöyle denmiştir: "Allahım! Açlıktan sana sığınırım, çünkü o pek fena yatak arkadaşıdır. Hıyanetten de sana sığınırım, çünkü o ne kötü huydur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">2289</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın şöyle söylediğini işittim:
"Hassan onları -yani müşrikleri- hicvetti, hem şifa verdi, hem de şifa buldu."
Hassan (radıyallahu anh) buyurdu ki: "Sen Muhammed'i hicvettin, ben de onun adına cevap veriyorum.
Bu işimde Allah katında mükafaat vardır.
Sen Muhammed'i nezih, müttaki,
ResüIuIIah vefakar, <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>lı olduğu halde hicvettin. Sen O'na derik olmadığın halde O'nu hiciv mi ediyorsun?
İkinizden hangisi kötü ise iyi olana feda olsun.
Muhakkak ki, babam, babası ve ırzım,
Muhammed'in ırzını sizden korumak için muhafızdır.
Kızcağızımı kaybedeyim, şayet siz atlarımızı
Keda'nın etrafını toz duman etmiş göremezsiniz.
O atlar, üzerinize gemlerini çekerek gelirken,
Sırtlarında ince mızraklar vardır.
Atlarımız pek hızlı koşarlarken,
Kadınlar başörtüleriyle tozlarını alırlar.
Şayet bizden yüz çevirirseniz umre yaparız,
Fetih geldi mi; perde kalkar.
Aksi takdirde öyle bir günün kavgasını bekleyin ki,
O günde AIIah dilediğini aziz kılacaktır.
AIIah der ki: "Ben bir kul gönderdim,
O hakkı söyler, kendisinde hiçbir gizlilik yoktur."
AIIah der ki: "Ben bir ordu hazırladım,
Bu ordum emeli cihad olan Ensardır."
Biz (Ensariler)e her gün Kureyş'ten
Ya sövmek, ya kavga, ya da hiciv vardır
Öyle ise, sizden kim ResüIuIIah'ı hicveder,
Veya över veya yardım ederse bizce birdir.
AIIah'ın Resülü Cibril aramızdadır.
Rühu'I-Kudüs'ün bir dengi yoktur."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4412</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Zerr'in Buhari'de gelen bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın bi'set (peygamber olarak gönderiliş) haberi Ebu Zerr radıyallahu anh'a ulaşınca, kardeşi (Üneys)e:
"Devene bin! şu vadiye (Mekke'ye) git! Kendisini peygamber zanneden ve semadan haber geldiğini söyleyen şu adam hakkında bana bilgi edin, sözlerini dinle ve bana getir!" dedi. Kardeşi gidip, Mekke'ye vardı. Onun sözlerinden dinledi. Sonra Ebu Zerr'in yanına döndü ve şu bilgiyi verdi:
"Onu gördüm. İnsanlara güzel <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ı emrediyordu. (İnsanlara getirdiği) kelam da şiir değil."
"Arzuladığım kadar merakımı gideremedin!" dedi. Azık hazırladı. İçerisinde su olan dağarcığını yüklenip yola çıktı. Mekke'ye geldi. Mescide uğrayıp Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı kolladı. Esasen O'nu tanımıyordu. Doğrudan sormayı da uygun görmedi. Böylece birkaç gece geçirdi. Tutup (bir kuytuya) yattı. Derken Ali radıyallahu anh onu görüp, bir yabancı olduğunu anladı. Onu görünce takip etti. Bu ikisinden hiçbiri diğerine herhangi bir şey sormadı. Bu suretle sabaha erdiler. Sonra kırbasını ve azığını Mescid'e taşıdı. O gün de öyle geçti ve Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı akşama kadar göremedi. Bunun üzerine yattığı yere döndü. (Az sonra) Ali radıyallahu anh ona uğradı ve adama:
"Yerimi öğrenme zamanı gelmedi mi?" dedi. Böylece Ebu zerr'i kaldırdı ve beraberinde götürdü. (Ebu Zerr onu geriden takip etti.) Birbirlerine hiçbir şey söylemediler. Üçüncü güne ermişlerdi. O gün de aynı şekilde hareket ettiler. Ali Onu beraberinde ikamet ettirdi. Ve:
"Seni bu memlekete getiren sebebi bana söylemez misin?" diye sordu. Ebu Zerr:
"Bana yardımcı olup yol göstereceğin hususunda ahd-u misakda bulunur (kesin söz verir)sen açıklarım!" dedi. Ali söz verdi, o da açıkladı. Ali dedi ki:
"O haktır ve Allah'ın Resûlüdür. Sabah olunca peşimi takip et. Ben, senin hakkında korktuğum bir şey görürsem, sanki su döküyorum gibi doğrulurum. Değilse yürümeye devam ederim. Böylece girdiğim yere sen de girinceye kadar beni takip et!"
Ali böyle yaptı. O da onu takip edip geldi. Ali, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına girdi. O da onunla birlikte içeri daldı. Resûlullah'ın sözünü dinledi ve anında müslüman oldu. Resûlullah kendisine:
"Hemen kavmine dön. (Gördüklerini) onlara haber ver. Emrim sana gelinceye kadar (orada kal)" ferman etti. Ebu Zerr de:
"Nefsim elinde olan Zat'a yemin olsun, ben de haberi onlar arasında bağırarak söyleyeceğim!" dedi. Oradan çıkıp Mescid'e geldi. Yüksek sesle:
"Eşhadu en-la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah!" dedi. Halk üzerine atılıp, onu iyice dövdüler, canını pek yaktılar. Derken Abbas radıyallahu anh gelip üzerine kapanarak (mani oldu).
"Yazık size! bunun Gıfarlı olduğunu, Şam'a giden tüccarlarınızın yolunun oradan geçtiğini bilmiyor musunuz?" diyerek onu ellerinden kurtardı.
Ebu Zerr, ertesi günü aynı şeyi tekrarladı. Mekkeliler, üzerine atılıp tekrar dövdüler. Yine</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">4972</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu İshak anlatıyor: "Hz. Ali radıyallahu anh, oğlu Hasan radıyallahu anh'a baktı ve: "Bu oğlum, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın tesmiye buyurduğu üzere Seyyid'dir. Bunun sulbünden peygamberinizin adını taşıyan biri çıkacak. <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ı yönüyle peygamberinize benzeyecek; yaratılışı yönüyle ona benzemeyecek" dedi ve sonra da yeryüzünü adaletle dolduracağına dair gelen kıssayı anlattı."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5501</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ali'nin evladlarından Muhammed'in oğlu İbrahim anlatıyor: "Hz. Ali radıyallahu anh Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ı vasfettiği zaman şöyle derdi: "Resûlu-i Ekrem aleyhissalatu vesselam efendimiz çok uzun boylu olmadığı gibi, (azaları) birbirine girmiş kısa boylu da değildi, orta boylu bir insandı.
Saçları kıvırcık değildi, düz de değildi, dalgalıydı. Şişman değildi, yuvarlak yüzlü de değildi, yanakları uzuncaydı.
Rengi kırmızıya çalan, beyazdı. Gözleri siyah ve kirpikleri uzundu, göğsünde göbeğine kadar inen kıldan bir hat vardı. El ve ayaklarının parmakları kalıncaydı. Eklem yerleri ve iki küreğinin birleşme yeri olan omurga iri idi.
Bir tarafa dönünce (sadece başını çevirmez) bütün vücudunu çevirirdi. Yürüyünce, yamaçtan iniyormuşcasına öne meylederek yürürdü.
İki omuzu arasında peygamberlik mührü vardı. O, peygamberlerin mührü (sonuncusu) idi. İnsanların en iyi kalplisi, en şecaatlisi ve en doğru sözlüsü idi. O <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ça herkesten yüce, muaşere yönüyle de en geçimlisi idi. Onu aniden gören ondan heybet duyardı; bilerek beraber olan, kalpten severdi. Onu vasfeden şöyle derdi: "Ben ne O'ndan önce, ne de ondan sonra O'nun gibisini görmedim."
Resul-ü Ekrem çabuk konuşmazdı; her işitenin anlayacağı şekilde teker teker konuşurdu."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5809</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Davud merhum, Abdu'l-Kays heyetinde dahil olan Zari'den naklettiği ve uzunca bir kıssanın da bulunduğu rivayetinde şu ziyadeye yer verir: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam kendisine bunları söyleyince o (Eşecc):
"Ey Allah'ın Resûlü! Bu iki hasletle ben (şahsi gayretimle) mi <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>landım yoksa Allah mı cibilliyetime (yaratılışıma, tabiatıma) koydu?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam da:
"Allah Teala Hazretleri seni o iki haslet üzere yarattı!" buyurdular. Bu cevap üzerine Eşecc:
"Allah ve Resûlünün sevdiği iki haslet üzere beni yaratan Allah'a hamd olsun!" dedi."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5815</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Her nerede olursan ol Allah'tan ittika et ve kötülüğün arkasından iyilik yap, bu onu yok eder. İnsanlara iyi <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>la muamele et."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5816</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'dan ateşe insanları en çok atan şeyin ne olduğu soruldu.
"Ağız ve ferc!" buyurdular. En ziyade neyin insanları cennete soktuğundan sordular:
"Allah'a takva ve güzel <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>!" buyurdular."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5817</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a soruldu: "Mü'minlerden hangisi efdal (enfaziletli)dir?"
"<b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ça en güzelleridir!" cevabını verdi. Tekrar soruldu:
"Pekiyi, mü'minlerden hangisi en akıllıdır?"
"Ölümü en çok zikreden ve kendilerine gelmezden önce onun için en iyi hazırlığı yapanlardır. İşte akıllılar bunlardır."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5885</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Ben, haklı bile olsa münakaşayı terkeden kimseye cennetin kenarında bir köşkü garanti ediyorum. Şaka bile olsa yalanı terkedene de cennetin ortasında bir köşkü, <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ı güzel olana da cennetin en üstünde bir köşkü garanti ediyorum."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">5958</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Hz. Enes İbnu Malik radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Batıl ve haksız yolda iken (münakaşa ve) yalanı bırakana cennetin kenarında bir köşk bina edilir. Haklı olduğu halde münakaşayı bırakan kimse için cennetin ortasında bir köşk bina edilir. Kim de <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ını güzelleştirirse ona cennetin en ala yerinde bir köşk bina edilir."</span></td>
</tr>
<tr valign="TOP">
<td align="RIGHT"><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">6673</span></td>
<td><span style="color: black; font-family: Calibri; font-size: 11pt;">Beni Sûe kabilesinden bir adam anlatmıştır: "Ben Hz. Aişe radıyallahu anha'ya: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın <b><span style="color: red;">ahlak</span></b>ını bana haber ver!" demiştim. Şu cevapta bulundu: "Sen Kur'an'ın "Ve hiç şüphesiz sen pek yüce bir <b><span style="color: red;">ahlak</span></b> üzerindesin" (Kalem 4) ayetini okumadın mı?" (Aişe radıyallahu anha sözüne devamla) dedi ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) ashabıyla birlikte (hücremde) idiler. Kendisine yemek yapmıştım. Hafsa da yemek yapmıştı. Ama yemeği hazırlamada Hafsa benden önce davrandı. Ben cariyeme: "Git Hafsa'nın yemeğini dök!" dedim. O(nun cariyesi) yemeği Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın önüne tam koyacağı sırada cariyem yetişip ona vurdu ve tabak kırıldı, yemek ortalığa dağıldı. Resûlullah çabuk davranıp (kırıkları) bir araya getirdi, deri sofra üzerine dökülen yemekleri topladı ve (ashabıyla) yediler. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam benim kabımı (kırılana bedel, içindeki yemekle birlikte) Hafsa'ya gönderdi ve: "Kırılan kabınız yerine bu kabı alınız, içerisindeki yemeği de yiyiniz" buyurdu." Aişe devamla der ki: "Ben işlediğim (bu densizliğe hak ettiğim gücenmenin izini) Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın mübarek yüzlerinde hiç görmedim."</span></td>
</tr>
</tbody>
<tfoot></tfoot>
</table>
kurt26http://www.blogger.com/profile/04035018281184635871noreply@blogger.com0